30 Aralık 2019

ANADOLU SAHASINDA YAZILAN BAZI“YUSUF U ZÜLEYHA” MESNEVİLERİNDE SEBEB-İ TELİFLER



ANADOLU SAHASINDA YAZILAN BAZI“YUSUF U ZÜLEYHA” MESNEVİLERİNDE SEBEB-İ TELİFLER

YASİN SURESİ



YASİN SURESİ 

YENİÇAĞ (NEW AGE) DİNÎ AKIMLARI

YENİÇAĞ (NEW AGE) DİNÎ AKIMLARI 

 Küreselleşme süreci , modern dönemden farklı olarak, bir yandan sekülerleşmeyi içerirken diğeryandan geleneksel dinlerin (etnik, ulusal gibi) canlanmasına ve yeni dini hareketlerindoğmasına yol açacak sosyo - kültürel zemin hazırlamıştır. Nitekim farklı dinlerden iyi eğitimalmış birçok ferdin din ile modernite arasındaki ilişkiyi yeniden düşünme ve değerlendirmeleri,dinin küresel anlamda yeniden canlanışını hızlandırmıştır 

Bu canlan ış geleneksel dinlerden daha çok yeni dinî algılayışların ortaya çıkmasına nedenolmuştur.Bu etkileşim sonucunda ortaya bütün dinlerden izler taşıyan ama hiçbir dinin aynısı olmayankimi dinî anlayışların çıkmasına aracı olmuştur. Dünyanın küresel bir köy haline almasıyla birlikte mevcut dinlerin değişmesi ve bunlardan yeri bazı dinlerin ortaya çıkması kaçınılmazolmuştur. 

Bu tarz dinî nitelikli spritüel akımlara daha çok Yeni Çağ DinîAkımlar “New Age Religious Movement/MRMs” denmektedir. Bu hareketler daha çok yerel bir kaynaktan beslenmekle birlikte, küresel bir yapıya bürünmüştür. Bunun önemli bir nedeni ise, yerel kültürün küresel etkilerle canlanması olarak gösterilmektedir. 

Mesela Çin, küresel ekonomi ile birleştikçe, ‘Konfüçyüsçü Tüccar’ gibi yenimelezleşmelere tanık olmaktadır. Yine Hindistan’ın çıkardığı çok etkili dinî hareketler, SaiBaba ve Hare Krişna; Japon kökenli Soka Gakki, Tayvan’daki Budacı Rönesans gibi hareketler,küreselleşmeye uzanmayı amaçlayan, farklı alternatif h areketler olarak dikkati çekmektedir. Buna dengeleme tutumu, küreselleşme ile birlikte yerelleşme denmektedir.Küresel kültür, önemli yerel değişikliklerle kabul edilmektedir. 

 Bu akımın Batı’da yaygınlaşmasının etkenleri arasında Bruinsma ’ya göre 1960'larda ve belki de 1970'lerde, tarihte daha önce hiç olmadığı kadar Doğu ve Batı misti sizminin sentezinin yaşanması olmuştur. Buna göre Hinduizm, Zen Budizmi ve Çin Taoizmi Batı mistisizmininradikal esrarengizliğiyle karıştırıldı. Hümanizmin iyi aşılanmış ifadelerine bakılırsa,mistisizmin temel öğretileri Batı kültüründe ve hatta dünyada güçlü bir şekilde kök salmıştır. 

Ona göre bu bir New Age Hareketi'dir. Dünya, son elli yıldır NRMs patlamasına şahitlik etmektedir. Ülkelerde ki demokratik liberalleşme bunları bir dinî pazar (religious market) haline getirmiştir. Böylece Yeni Çağ DinîAkımları ülke sınırlarında teşkilatlanmaya başlamıştır. New Age dini/tarikatı, UFO kültü, UFOdini, UFO tarikatı ve Uzay dini/tarikatı gibi terimlerle ifade edilen akım, bütün dünyada,giderek bir sektör haline dönüşmektedir. Genel anlamda tarikat olarak nitelendirilmekle birlikte, bu tür akımın üyeleri, kendilerini ‘felsefî’ olarak tanımlamakta ve özellikle benimsediği metodu ‘din’ hatta ‘tarikat’ olarak kabul etmemektedir. 

Bununla birlikte temel niteliğinin dinin kuralsızlaştırılması, serbestleştirilmesi “deregulation of religion” olduğu kabul edilmektedir. Bu akımların dinî mi yoksa spritualist bir akım mı olduğu tartışma konusudur. Yeni Çağ geniş bir kavram olmakla birlikte, dinî boyutu da bulunmaktadır. Bu yönüyle literatürde yaygınşekliyle ‘dinî’ olarak adlandırmakla birlikte, spritualist bir yaklaşım içerisindedir. Bu yapısıyladinin temel unsurların içermekle birlikte, spritualist anlayışlara da sahip olmaktadır. Bu nedenleher iki ekolün sürecini içermekle birlikte, genel olarak ‘dinî’ olduğu kabul edilmektedir. Yeni Çağ Dinî Hareketlerin büyük kısmı, Başta Amerika olmak üzere Batı’dan çıkmakla birlikte, Asya kökenli spritua list/dinî yapıların etkisi büyüktür. Her iki yakanın düşüncehamuruyla yoğrulan algılama hareketi, zamanla çoğulcu ruhçu akımlar haline dönüştü. 

Bu nedenle, ‘cult’ veya ‘sect’ olarak da anılmaya başlandı. Sect, Türkçe’ye tarikat veya mezhep olarak çevirebi leceğimiz, geleneksel dinî anlayışın dışında teşekkül eden, kendi inanç veuygulama şekilleri olan dinî ve spritüel oluşumlar olarak adlandırılmaktadır. Cult ise, sıradışı inanç ve pratik sistemi olan dinî organizasyonlara verilen ad olmuştur. Kültü, tarik attan (sect) ayıran en önemli özellik, karizmatik bir liderin sultası altında kurallara boyun eğmektir. Biranlamda totaliter bir organizasyon ve ideolojidir. Bununla birlikte yaygın olarak Yeni Çağ DiniAkımları için sect ve cult terimleri aynı bağlamda kullanılmaktadır. Bunların büyük kısmı Asya kökenli anlayışların Batı sürümünü oluşturmaktadır. Transcendental Meditation, Divine Light Mission, International Society for KrishnaConsciousness, Rajneesh Foundation/Osho Foundation, Nichiren Shoshu/Soka Gakkai, Vajradhatu/Shambhala gibi felsefî anlayışı olan, büyü içerikli (magic) ve lidere kayıtsız teslimiyete dayalı akımlar ortaya çıktı. 

Öte yandan, insan potansiyelinin harekete geçirilmesi iddiasıyla hareket eden Erhard Seminar Training, Scientology, Psychosynthesis, Silva Mind- Control, ‘New Acropolis’, Türkiye’deki versiyonu olarak kabul edilen “Yeni Yüksektepe Kültür Derneği” türü akımlar da bu dinî hareketler in bir bölümünü oluşturmaktadır (Arman 2007a; 2007b). Bir kült olarak kabul edilen New Acropolis, 1957 yılında Arjantin’de Jorge Angel Livraga Rizzi  tarafından kurulmuştur. Teozofik bir düşünce akımı olarak kabul edilen NewAcropolis akımı, 1970’li yıllarda Avrupa’ya yayılmıştır. Yakın yıllarda merkezini Brüksel’etaşıyan New Acropolis, temel felsefe itibarıyla farklı dünya dinleri ve ezoterik gelenekleri birleştirdiği iddiasındadır. Pisagor ve Eflatun eksenli Yunan felsefesi temelli Batı ezoter isi üzerine bina edilmiş olan akım, daha çok 1875 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin NewYork kentinde H. P. Blavatsky, Henry Steel Olcott ve William Quan Judge tarafından kurulmuşolan “Theosophical Society” ile paralel bir görünüm arzetmektedir. Dernek daha sonraları kendiarasında bölünmüş ve farklı adlarda devam etmiştir. 

 Bir New Age kültü ve tarikatı olarak kabul edilen New Acropolis, üyeler arasındakiolumsuzluklar, düşüncedeki çarpıklıklar nedeniyle Batıda zararlı ve tehlikeli kültler arasında d eğerlendirilmektedir (Introvigne 1999). New Acropolis grubu hakkında Introvigne (1999) tarafından Fransa’da yapılmış önemli biraraştırma mevcuttur. Alan araştırmasına yönelik bu çalışma, 1991–1997 yılları arasında NewAcropolis’e katılmış daha sonra bir şekilde terk etmiş 530 üyenin görüşlerini yansıtmaktadır.Ezici çoğunluğu 3,5 yıl dernekte eğitim almış ve görev yapmış bu üyeler, New Acropolis’itehlikeli bir oluşum (dangerous cult) olarak nitelemişler ve beyin yıkama (brainwashing)metodunu kullandıklarını ileri sürmüşlerdir (% 88,9). Yine eski üyelerin önemli bir kısmı (%75), New Acropolis’i önceki dinlerinden vazgeçmelerini isteyen/sağlayan dinî bir kült olaraknitelemişlerdir. Bu sonuç ise, kendilerini “felsefe okulu” veya “kültürel oluşum” olarak su nan New Acropolis savunucularının tezlerinin tam aksi bir kanaate ulaştırmaktadır. 

 Ankete katılan üyelerin büyük çoğunluğuna göre, New Acropolis’e yapılan, Nazi suçlamalarıgerçekleri yansıtmamaktadır. Bunun yanında felsefe eğitimi almak üzere girmelerine rağmen, büyük hayal kırıklığına uğradıklarını vurgulayan üyelerin oranı ile derneğin hoşgörüsüz biryapıya sahip olduğuna inananların sayısı azımsanmayacak derecededir. İnsan potansiyelinin harekete geçirilmesi teziyle ortaya çıkan bir kısım Yeni Çağ Dinî akımların hareket ivmesini, post- Freudcu bir psikoloji oluşturmaktadır (Taylor 2000:479). New Age Dinî akımının bir başka boyutunun temsilcileri ise, klasik okült değerlerin yenidencanlandırılması teziyle ortaya çıkmıştır. Gerald Brosseau Gardner’in öncülüğünü yaptığı Wicca dini ile Feraferia ve Church of Satan (Şeytan Kilisesi) gibi hareketleri bu grupta değerlendirebiliriz. Yukarıda tasnif etmeye çalıştığımız dini akımların birbirleriyle yakın ilişkileri bulunmaktadır. 

Bu nedenle bir kategoride yer alan kültü, bir başka bölümde de değerlendirmek mümkündür. Bundan dolayı kesin çizgileri belli bir sınıflandırma zor görünmektedir. Ancak genel anlamdahepsi, Yeni Çağ Dinî Akımlar içerisinde yer almaktadır. Bunların bir kısmı Hıristiyanlıkiçerisinde doğup, onun karşısında alternatif bir din oluşturma gayesi gütmektedir. Nebraska - Tilden doğumlu L. Ron Hubbard’ın (1911–1986) 1952’de kurduğu Scientology(http://www.scientology.org), 1966 yılında A. C. Bhaktivedanta Swami Prabhupada tarafındanoluşturulan Krishna Consciousness (ISKCON)/Hare Krishna ve Unification Church (Moonism)gibi. Burada Soka Gakki hareketi neo-Budist olarak nitelendirilmektedir (Pereira 2008, 8 – 9). Unification Church, Jehova’s Witness, Mormonism hareketlerini tamamen Hıristiyanlık içerisinde ele almak daha doğru olur. Yeni Çağ Din hareketlerinin hemen hemen hepsi senkretik bir yapıya sahiptir. 

Mesela Scientology hareketi Amerika’da ortaya çıkmasına ve bir Hıristiyantoplum içerisinde yeşermesine rağmen, Hinduizm ve Budizm dinlerinin öğretilerini, çoğunluğuHıristiyan olan Amerikan insanının yapı ve anlayışına uygun bir şekilde sunmuştur. Charles Taze Russell’ın (1881’lerde oluşturduğu Yahova Şahitleri, daha çok Yahudi- Hıristiyan karışımından oluşmuş yeni bir dinî sunum olarak görünmektedir. The WatchTower Bible Society ve Tract Society of Pennsylvania şeklindeki kuruluşlarla ortaya çıkantarikat/din, dünyada Jehovah’s Witnesses veya The Witnesses of Jehovah (Yehova Şahitleri) adıyla bilinmektedir. Moonculuk (Unification Church), İncil metinlerini, lider Sun Myung Moon, kendisine geldiğinikabul ettiği vahiy doğrultusunda, Kore kültürü arka planı içerisinde, Konfüçyüslük ve Şamanverileri doğrultusunda yeniden yorumlamış ve sunmuştur. Bu anlamda Yeni Çağ Dinî Hareketleri belli kategoriler altında sınıflandırmak çok zor görünmektedir. 

Zira genel olarak bu hareketler, Yahudi- Hıristiyan geleneği yanında Hinduizm, Şintoizm, Budizm, İslam ve paga n geleneklerini de barındırmaktadır. Öte yandan diğerlerinde olduğu gibi Scientology mensuplarınca örgüt, din olarak kabuledilmemektedir. Bununla birlikte daha çok Budizm’in yeni bir versiyonu görünümünde olup,moral nitelikler ağır basmaktadır. Temel anlayışları, reenkarnasyon ve insan ruhunun bedeninesaretten kurtulmasına yönelik eylemler olarak özetlenen Scientology, yaşam tarzı ve ahlakîstandartları ön plana çıkarmaktadır. Bilinen anlamda bir ibadet şekillerin olmadığı gibi, belirli bir tanrısı olmay an din görünümündedir. Scientology daha çok Hinayana (Therevada) Budizminin etkisi altındadır. Scientology tarikatı, din ve terapi karışımından oluşan bir akım olarak sunulmuştur. Ancak bunun psikiyatrik bir tedaviolmadığını vurgularlar. Scientology tarikatının kurucusu Hubbard’a göre insanlar dünyaya aitolmayıp, Venüs gezegeninden gelen ölümsüz bir ruhun reenkarnasyonudu. NLP, Landmark Education, Neuro-Linguistic Programming, Insight , The Emin, Scientologyve Reiki Kişisel 
Gelişim Kökenli Olan Yeni Çağ dini hareketlerdir. Burada NLP, İçebakış ve Landmark Eğitim gibi organizasyonların bu kategoride yer almasınınnedeni, her ne kadar tamamen dini bir akım olmasalar da, genellikle kişisel gelişim hareketiolarak tasnif edilirler. Bu organizasyonlar üç sebeple burada yer alıyorlar. Öncelikle, bu organizasyonl ar her ne kadar dini olmasa da, kişisel gelişim ve kendini yetiştirme, dinin deortak hedefidir. Bu ise organizasyonların müntesiplerine temin ettiği amaçlanan fayda olarakda dinle örtüşür. İkinci olarak da bu hareketlerde kullanılan bazı tekniklerin dini olmasıdır. Üçüncü olarak da anti- kült taraftarlarınca Yeni Dini Akımlara yöneltilen eleştirilerin benzerlerinin bu organizasyonlara da yöneltilmiş olmasıdır (Barrett, 2001:12, 13). 

Yeni Çağ Dinî akımların kendilerine özgü metotlarındaki senkretik oluşum, en belirgin nitelikleridir. Bu kategoriye girebilecek bir yöntem de Reikiki’dir. Reiki, Japon bakan ve aynızamanda bir Hıristiyan okul yöneticisi olan Mikao Usui tarafından kurulmuştur. Temel anlayış olarak Reiki, bir Budist öğretisinin yeni bir yorumu olup, insan enerjisinin kullanım yöntemidir.Ancak buradaki enerji insanın kendi öz malı olmayıp, aşkın varlık tarafından verilmektedir. Reiki daha öz anlamıyla, Japon kültür, felsefe ve dini anlayışının şekillendirdiği şamanistiköğelerin de etkisiyle oluşan bir metot bir yaşam tarzıdır (Stienes 2005:15, 27). 

Hemen hemen bütün Yeni Çağ Dinî Akımların savunduğu gibi Reikiki mensupları da bunun bir din olduğunu kabul etmemektedirler. Reiki, mucizelere dayalı bir tabiat insan ilişkisidir . Bu nedenle Reiki bir tür olağanüstülüklerin (miracles) benimsenmesidir. 
Yeni Çağ Dinî Akımların ortaya çıkış gerekçelerine bakıldığında, bütün insanlığı ilgilendirensorunlar, teknolojinin ilerlemesi ve makineleşmenin getirdiği problemler, sosyal ilişkiler veahlaktaki düşüş, bireysel ve toplumsal krizler gibi hususlar görülmektedir. Reiki’nin ortayaçıkış gerekçeleri de benzer problemlerdir. 

Dünyevi sorunlarına çözüm arayan insanlar, bedenselihtiyaç ve sorunların baskısı karşısında ruh sal boyuta yönelmek arzusu, yani ruhsal/manevî işlere yönelme, Reiki’yi gün yüzüne çıkartmıştır. İnsanların hayatın sıkıntıları karşısında,günlük hayat tarzını biçimlendirmesi, kendisini ruhsal şeylere yönlendirmesi Reiki’nin kabulnedenleri arasında olduğu ileri sürülmüştür. Daha düz ifade ile Milenyum çağının bireysel vetoplumsal problemleri Reiki’nin yükselmesine sebep olmuştur 

Reiki, sonuçta Budizm’in yeni bir yorumlanmış şeklidir. Japon kültürü ile yoğrulmuş, yöresel dinî ve felsefi bilgilerle donatılmış, semboller ve uygulamalarıyla mistik bir havaya bürünmüş Yeni Çağ dinî akımlar içerisinde yer almış bir yapıdadır. Yeni Çağ Dinî Akımları çıkış gerekçeleri arasında ileri sürülen, “biz nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz, hayatın anlamı nedir, neden acı çekiyor ve ölüyoruz?” gibi sorulara cevap aranması,  sadece bu Reiki akımında değildir. Genel itibarıyla bütün dinler bu türgizemli sorulara cevap aramaktadırlar. Internet sitelerinde açıklıktan bahsetmelerine rağmen, kapalı bir organizasyon olmaları, onlarınincelenmesini zorlaştırdığı gibi, bir takım kuşkuların üzerlerine çekilmesine de yol açmaktadır.Bunların başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de özel ve gizli toplantılar yapmaları buna bir örnektir (Yinger 1980:476). Büyük dinlerin içerisinde mezhep ve akımların en çok yaygın olduğu alan Hıristiyanlıktır. 

DDA verilerine göre 2000 yılında dünya üzerindeki mezhep sayısı 33.820’yi aşmıştı. Yine her haftaortalama on yeni mezhep veya dinî akım ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Mezhep sayısının bu denli fazla olmasının nedeninin, merkezî dinî otoritelerin zayıflamasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Yaygın dinlerde durum böyle olunca, Yeni Çağ Dinî Akımlarının sayısı hakkında kesin bir rakam ve rmek mümkün değildir. Zira aynı gruptan ayrılarak başka bir hareket oluşturan kişi vekesimler göz ardı edilemeyecek kadar çoktur. Kaynakların farklılığı ve senkretik oluşumunedeniyle de, Yeni Çağ Dini Hareketler adıyla nitelendirebileceğimiz, dünyanın farklıyerlerinde bulunan 2500 den fazla grup ortaya çıkmıştır. Zamanla bunlara yeni katılımlar ya daayrılma ve bölünmeler nedeniyle yeni ortakların eklenmesi de söz konusudur. Yeni Çağ dinî hareketler, daha çok ekonomik ve siyasi çalkantı veya hızlı sosyal değişimlerdöneminde ortaya çıkmıştır. 

Bireysel ve toplumsal sıkıntılar, sorunlara “burada ve şimdi”türünden acil çözüm arayış düşünceleri bu akımların hızlı bir şekilde mantar gibi yeşermelerineneden olmaktadır. Bunlara eklenebilecek diğer faktörler arasında, şehirleşme ve göçün getirmişolduğu sıkıntılardan kaçma düşüncesidir. Bu nedenle Yeni Çağ Dinî hareketler, ‘ahiret’, ‘ötekidünya’ gibi uzak gelecekle ilgilenmezler. Bu türlü kavramlar onlar için yine bu dünyada ve yakın bir gelecektedir. Bunun en önemli göstergesi ise, kutsal kitaplarda yer alan ‘kıyamet’,‘cennet’, ‘cehennem’ ve ‘ebedî yaşam’ gibi kavramlara yükledikleri anlamlardır. Özellikle Uzak Doğu ve mistisizm kanalıyla anlatılan ama if ade edilemeyen birçok bilgi ve tecrübe, Yeni Çağ Felsefesi ile izah edilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle bu tür akımlarayönelen kişilerin birçoğu, daha çok dinî/ruhsal tecrübeleri yaşamak isteyenler ve konuyla ilgilianlatılanlara açıklama bulamayanlardır. 

Bu konularla ilgili meraklarına cevap ararken, bilinçsizce etki altına girerler. Satanizm’in de içerisinde değerlendirildiği ‘New Age’ tarikatları, ülkelere veya genel kitleninsahip olduğu dinî yapıya göre farklılık arzetmektedir. Bu nedenle bir Hıristi yan toplum içerisinde doğan tarikat, Hz. İsa ve Mesih’i, ya da Yahudi dini ile bağlantılı olarak Hz. Musa’nınismi veya misyonunu öne çıkararak, kendi anlayışlarını sunmaktadırlar. Dolayısıyla NewAge/UFO tarikatları, toplumun değer yargıları arkasına sığınarak ortaya çıkmakta ve ardından,öne sürdükleri şahıs veya değerlerin ötesinde dinî/felsefî görüşlerini sunmaktadırlar. Türkiye'de de durum Batı toplumlarındakinin benzerdir. Ülkemizde ortaya çıkan UFO/Uzay tarikatları, Hz. Muhammed, Mevlana, Molla Mustafa, Beyt-i dost gibi Türkiye şartlarında dinî önderliği olan veya dinî anlam taşıyan kişi ya da isimleri kullanmışlardır. Bunun da ötesinde, Atatürk’ün de ismi ve misyonu, kendi amaçları doğrultusunda kullanılan değerler arasındadır.

Dolayısıyla, özellikle Mevlana ve Atatürk gibi dinî, manevî ve millî kimlik önderleri, dinî ve millî değerlere sahip, ancak dinî bilinci elde edememiş kimselerin rahatlıkla kabuledebilecekleri bir ortam oluşturulmaktadır. Bunların yanında dinî eğitimi yetersiz kalmış kimseler, ruhsal ihtiyaçlar karşısında çıkış yoluaramaktadırlar. 

Bu yönelişlerinde ciddi araştırmalardan uzak olmaları veya yüzeyselincelemelerde bulunmaları nedeniyle, “ön yargılarının” da katkısıyla sağlıklı kaynaklaraulaşmakta yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır. Yine çocukluk veya gençlik çağlarında yeterli dinî eğitim almamış olan kimseler, olgunlukyaşlarına ulaştıktan sonra, içlerindeki ruhsal boşluğu doldurmak amacıyla, manevî ruhsalolarak takdim edilen ortamlara, ciddi bir araştırma yapmadan katılmaktalar. Daha sonra da, o tür akımların felsefesinde yer alan bir takım ahlakî niteliklere kapılarak, kendilerini orada mutluhissetmeye çalışmaktadırlar. 

 Öte yandan, çevrelerinde muhatap olarak buldukları veya kendilerine dinî sunum yapan birçok kimsenin, dinî al gılayışlarının modern insanın kafa yapısına hitap etmemesi de, bazı kimselerin bu tür tarikatlara yönelmesinde en büyük etken olduğu gözlemlenmektedir. Yeni Çağ Dinî Akımının tanım ve kapsam ve düşünce yapısı hakkında bir birliktelik söz konusudeğildir. Buna rağmen temel görüşleri, bilimsel metotlar ve algılarımızda idrak ettiğimiz hayat, bilinemeyen hârici bir etkiyle bağlantılıdır. Enkarne olan her bir ruh, kendi fiziksel bedenini veyolunu seçmekte serbesttir. İnsanlığın tekamülende ruhsal tecrübeler asıldır. 

 Planetimiz yeni bir ruhsal evrim safhasına girmiştir. İnsanlar kişilik ve idarik bazında temel birdeğişim noktasındadır. Bu bir insanlık enkarnesidir. Kutsal bir dönüşüme uğrayan gezegenimiz,sipiritüel bir kültür dönüşümüne uğramaktadır. Bu çağa New Age denmesinin nedeni de budur.Yani birey eksenli spritüel tecrübelere dayanan bir aşamaya girilmiştir. Bu bir anlamda kültüreltecrübelerin eğemenliğidir. Daha özel bir tanımla New Age, bireyin tanrısal boyutunun işlerlik kazanmas ıyla planetimizdeki bütün varlıkların birbirleriyle sıkı bir ruhsal ilişkiye girmesi ve bunu işletmesidir. Dinden, doğmalardan ve otoriteden bağımsızlaşmak gerekir. 

 New Age, insanın doğasına biryolculuktur. İnsanlığa, humanist ve sipirituel bir yaklaşımdı r. Dindarlığın içsel bir formu olup, geleneksel dinî anlayış ötesinde özerklik ve özgürlük ilkesi üzerine kurulmuş, tek otorite olarak bireysel tecrübeyi kabul etmiş, individualist bir etik hareket noktası olmuştur. Mistisizminmodern bir sentezidir. New Age, humanist, bireyselci bir ideale sahiptir. Temel felsefesi, “kendirealitemizi bizzat kendimiz oluşturmak” şeklinde özetlenebilir. Yeni Çağ dinî akımlarının ana gövdesini, uzaylı veya ruhsal varlıklardan alındığı öne sürülen bilgiler/mesajların oluşturduğu UFO kültleri/tarikatlarının şekillendiği söylenebilir. Bu türtarikatların liderleri, başka gezegenlerdeki olağanüstü varlıklarla iletişim halindedir. Ayrıca buliderler, ölümsüz olarak nitelendirilen manevî varlıklar ile de bağlantılıdır. İlk etapta, bireysel anlamda ruhsal tekâmülü/evrimi hedefleyen bu tür tebliğlerin, kişisel gelişimi sağladığı tezi bulunmaktadır. Bu tür akımlar öncelikle Amerika ve Avrupa toplumlarında ortaya çıkmıştır. 

Yürürlükte olandinî anlayışın, çağın insanlarının dinî ihtiyaçlarını karşılamaması nedeniyle, çoğu Hıristiyan kökenli olan ve Hıristiyan terminolojisini kullanan bu tür mesajların aynı zamanda, farklı bir“Yeni Çağ insanı İsa” ya da “Yeni Çağ Mesih’i” figürleri ile bir tür Evanjelik misyonerlik yaptıkları da söylene bilir. Dinî yapı gereği olarak Yeni Çağ akımlarından birçoğunun ‘Kutsal’ veya ‘kutsal üstü’ kitapları bulunmaktadır. Bu tür kitaplar ya Kur'an ve İncil gibi önceki kitapların devamı kabul edilmekteveya onların bilgilerini içermenin yanında, Kutsal kitaplardan daha ötede bir yapıya sahipolduğu ileri sürülmektedir. Bu tür kitapların ortak özelliklerinden birisi, eldeki kitabın en yetkinve en son olduğudur. UFO kültü veya Uzay tarikatların temel nitelikleri şöyl e özetlenebilir: Üyeler, mutlak otoritesahibi yüce/manevî lidere, güçlü bir sadakate sahiptirler. Tarikat üyeleri arasında, lider veyatarikatın yapısı hakkında, akli düşünceyi ileri sürme, liderin tavrını aklî süzgeçten geçirmecesaretsizliği bulunmaktadır. Üyelerin çoğu, psikolojik zayıflığa sahiptir. Üyeler arasında sürekli manevî suçluluk duygusu hâkimdir. 

Tarikat dışındaki dünyadan uzak dururlar. Üyelermaddî ve manevî enerji ve gelirinin tümünü, tarikat yolunda adamaktadırlar. Bu harcamalar bazen de, hizmet adı altında, tarikat liderine yönelik olur. Müritler, mutlak otorite ve güç sahibi olarak kabul ettikleri tarikat liderinin her dediği yerine getirmeye büyük çaba sarfederler. Üyeler, bütün zamanlarını kendi gurubu için harcar. Burada özveri hâkimd ir. Bunun sonucu olarak birçok üye, öğretim ve mesleki kariyerini icra edememektedir. Genellikle gurup içerisinde, dünyanın son dönemini yaşadığı inancı vardır. 

 Tarikatta, gizem ve sır “ketumiyet” hâkimdir. Görünüşte legal bir yapı olmakla birlikte, gizlilik ve sır tutmaönemlidir. Beyin yıkama faaliyetiyle üyelerin beyninin kontrol altında alınmaktadır. Lider veya üst kademe, tarikatın hizmetindekullanılmak adı altında, üyelerin maddî varlıklarına ve gelirlerini şahıslarına yönelik kullanabilmektedirler. Çıkar amaçlı hileli faaliyetlerde bulunulmaktadır. Bu hem örgüt içindehem de dışında söz konusudur. Bu tür tarikatların üyeleri, kendi ailelerinden uzaklaşarak, yenioluşan dinî ailede yeni bir yaşam tarzına yönelmektedirler. Böylece gurup üyeleri, doğal aileortamından daha çok ruhsal bir aile yapısı oluşturmaktadırlar. Böyle bir yönelişin sonucundada tarikat üyeleri, doğal aileleriyle bir çatışma içerisine girmekte, hatta birçoğu ailelerindenuzaklaşmaktadı r 

UFO veya uzay tarikatlarının göz ardı edilmeyecek faaliyetleri arasında, liderin aldatıcı hareketleri karşısındasöz söyleme cesaretinde bulunamayan veya korkan/çekinen müritlere yönelik cinsel sapıklık, uyuşturuculuk, çocukları kötü amaçları doğrultusunda kullanma, intihara veya başkasını öldürmeye yönelik eylemlere yö nlendirme düşüncesi yatmaktadır. Beyin yıkama ve beynin kontrol edilmesi sonucu, üyelerde psikolojik rahatsızlıklar y er etmekte veya artmaktadır.
Kendi kutsal metinlerini okumak gibi, kendilerini özgü, ayin ve ibadet şekillerinin bulunmaktadır. Dünya görüşlerini lidere geldiği iddia edilen vahiy şekillendirir. Milenyum inanışı hâkimd ir. Yeni Çağ Dinî Akımların her birisi “Tek Tanrı, tek yol, tek kitap ve düzeninin geçerli olduğu”teziyle kendi yollarının tek kurtuluş yeri olduğunu ileri sürmektedirler 
Üyeler kendilerini, evrensel gücün yeryüzündeki seçkin temsilcileri olarak görmekte ve dünyada kurulacak Yeni Çağın başlıca öncüleri olarak kabul etmektedirler 
 UFO tarikatları kendilerini dinî bir yapı olarak takdim etmezler. Onlara göre bu bir yaşam tarzıolup, dinin ötesindedir “beyond the limitations of religion". 

Ancak birçok sosyologa göre butür hareketler, dinî bir yapıdadır. Bu akımların bir başka benzerlikleri, geleneksel ve tek tanrılı dinleri k abul etmemeleridir. Dinlerin insanlar arasında savaş nedeni olduğunu ileri sürmek suretiyle tarihsel verileri gerekçeolarak kullanırlar. Gizemli, anlaşılmaz inanışlara sahip gruplara ve tarikatlara kuş bakışı bakıldığında, içinde neolduğu görülmeyen, adeta balta girmemiş bir orman gibidirler. Ancak bu orman süreklideğişmekte ve yeni, eşi benzeri olmayan, ancak nasıl bir sonuç doğuracağı da kestirilemeyen filizler vermektedir (Gross 1999, 103 – 106). 

UFO tarikatları lider ve mensuplarının kabul etmemesine rağmen, bunlar birer dinîharekettirler. Daha ötesi birer tarikattırlar. Ancak örgüt içerisinde bulunanlar bunu kabul, hattafarketmeyebilirler. Zira bu tarikatların söylem ve sunumları, klasik olanlardan farklıdırlar. Nitekim araştırmacılara göre, bazı üyeler/müritler tarikat üyesi olduğunun bilincindeolmayabilir. Bunun nedeni ise, zihin etkileme yöntemlerini bilmeyen bir kişinin, içerisinde bulunduğu durumu algılama güçlüğünden kaynaklanmaktadır. 

Ayrıca bilinen klasik tarikatsöylemlerinin farklı biçimlerde ifade edilmesi de, içeridekilerin bulunduğu ortamıanlamamasına neden olmaktadır. UFO tarikatları, öğretileri yoluyla dünyada, “altın çağa ulaşma” ya da “yeni insanı yaratma”gibi düşünceler ileri sürerler. Evren ve insandaki gizemleri yalnızca kendilerininaçıklayabilecekleri savına sahiptirler. Düşünce biçimleri iyi - kötü ya da doğru - yanlış algılayışıçerçevesindedir. “Dünyanın ve geleceğin kurtarıcılarıyız” söylemiyle hareket ederler. Merkezdeki lidere/başkana ‘tanrı’, ‘kutsal kişi’ ya da ‘evrensel sözcü’ sıfatıyla saygıduyarlar. Eleştirilemeyen bir yönetim biçimleri vardır. Başkan/lider; idealveya efsane olarak karizmatikleştirilir. 
Liderleri de kendilerini bu şekilde sunabilirler 

Keskin sınırlar çizerek dışarıya kapalı bir sistemoluştururlar ve birbirine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Emir - komuta zincirine dayalı ilişkiler söz konusudur (Çorak 1998:47). Üyeler, ucuz iş gücü olarak kullanılmayı çoğunlukla gönüllüolarak kabul ederler. Kendilerinin yasaların üstünde olduğu inancıyla, yasal görüntü arkasındaüyelerin yasa dışı işler yapmasını beklerler. Dünya Kardeşlik Birliği’nin Anadolu OmegaProjesi bu yaklaşıma bir örnektir. Çorak, 

Çalışma Programı adlı yayınlanmamışçalışmasının 19/11/2002 tarihli mesajında “Omega Anadolu Birleşim Programı” adıyla birillegal bir oluşum gerçekleştirmiştir. Benzer bir oluşum da Rael tarikatı için geçerlidir (Palmer1998:141). 
Genelde Yeni Çağ özelde UFO tarikatları, bireylerden kendilerini tamamen gruba teslimetmelerini isterler ( Çorak 18 Çalışma, 30; 26/3/2003 tarihli mesaj ). Üyelerin kendine ait mal ve paralarının önemli bir kısmını tarikata ayırmaktadır. Kaderci bir düşünce biçimiyle yönetilirler. 

Bu nedenle de liderin yaptıklarının bir ‘hikmeti’ olduğu kanaatine sahiptirler. Bireyden ailesi,arkadaşları ile bağlarını kopartması istenir. Üyelere yeni bir misyon veya ad verilir ve tamamengrupla birlikte hareket ederler. Çünkü kendileri seçilmiş insanlardır 
 (Çorak, 18 Çalışma Programı , 22/2/1988 tarihli mesaj). Sürekli tekrarlanan kelime veya söz dizileri ile meditasyon gibi duyguları etkileyen, bireyi kendinden geçiren, bilinç değiştirici teknikler uygulanır.Gruptan ayrılmak için hiçbir neden geçerli sayılmaz ve bu düşüncede olanlar dışlanırlar (Çorak 18 Çalışma Programı , 3/12/2001 tarihli mesaj; Gross 1999:103 – 106). 

Bu tip yapı içerisindeki kişilerin davranışları, kült yapısının temel aldığı görüş ne olursa olsun birbirine son derece benzer. 

Beyin yıkama taktiği ile çalışan bu gruplar, içine aldıkları kişinintüm benliğini hem maddî hem de manevî yönlerden kuşatıp, kişiyi bağımsız hareket edemezhale getirirler ve tamamen gruba bağlarlar. Genelde, hedeflerinin “dünya hâkimiyeti” olmasıda olayın boyutunu büyütmektedir. Öte yandan dinî bilgilerini yeterince elde edememiş,geleneksel din kültürü verileriyle dinî yorumlayan ama sosyal açıdan toplumun orta kesimininüstünde yer alan kimselerin oluşturduğu bir tarikat görünümüne sahiptir. Türkiye'de bilindiği kadarıyla ilk spritüel çalışmaları Dr. Bedri Ruhselman yapmıştır. 25 yıllık uzun bir çalışma döneminde konu ile ilgili birçok eser meydana getirilmiş, 1950 yılında ilkmetapsişik cemiyeti kurulmuştur. Dr. Bedri Ruhselman'ın ilk ruhsal deneyleri yapması ve ilk yüksek bilgiler aldığını iddia etmeye başlaması 1936 senesinde başlamıştır. 

Ruhselman'la temeli atılan Türkiye'deki ruh araştırmaları, Dr. Refet Kayserilioğlu vearkadaşları tarafından sürdürülmeye başlandı. Onlar da birçok değişik bedensiz varlık ile kon uşup bilgiler topladıklarını ileri sürdüler. Bu kişiler 1964 yılında ‘Beyt - i Dost’ isimli bir bedensiz varlık ile tanıştıktan sonra, o ve onun çizdiği yolda yürümeye başladılar. Bilinmeyen varlıklardan bilgi aldıklarını beyan eden başka dernek ve kuruluşla r da mevcuttur. Dünya Kardeşlik Birliği Evrensel Birleşim merkezi Derneği ve Mevlana Yüce Vakfı bunlardan biridir. Bu grubunda göksel otoritelerden aldığı bilgilerden oluştuğu ileri sürülen ‘Bilgi Kitabı’ mevcuttur. 

Uzaylı varlıklardan veya bedensiz kişilerden bilgi transferinde bulunduklarını söyleyenkimselerin çoğalma sebeplerinin başında, kendi aralarındaki anlaşmazlıklar gelmektedir. Bunagöre, gruplar kendi içerisinde parçalanıyor, bu ayrılıklar sonunda da, ayrılan kişi veya kişiler yeni bir bedensiz ile ilişkiye geçtiğini ileri sürüyor. Bunlardan biri, Kryon'dan doğan Tobias'tır.Türkiye’de ise Bülent Çorak grubundan ayrılarak (1996) kendi grubunu kuran Ö. Cenap Başman’ın kurduğu Adana merkezli Maron hareketidir. New Age ve UFO Kültlerinde Yöntem: Yıkıcı Zihin Kontrolü Lider bilgi akışını ve kişini bilgiyi işleyişini kontrol ederek, kişinin grup faaliyetleri hakkındaolumsuz yorum yapmasını engeller. Bilgi kontrolü, kişi gruba girdiğiandan itibaren, ona yanlış bilgi verip ikna ederek başlar (Çorak 18 Çalışma Programı ,10/9/1992 tarihli mesaj). Grup dışındaki bilgi kaynaklarına erişimi en aza indirgenerek,kendilerinin dışındaki kitaplar ve yazılar yasak hale getirilebilir (Kemp 2004:178). 

Cemaate yönelik eleştirel yorumlara izin verilmez. Ayrılan eski üyelerle görüşme kesinlikle yasaktır.Üyeler düşünemeyecek kadar meşgul edilir. “Biz ve onlar” görüşü hâkimdir. Herkese her şeysöylenmez. Farklı hiyerarşik düzeydeki insanlar değişik bilgiler alırlar. Lider, kimin neyi bilmesi gerekt iğine karar verir. Grup içindeki kişinin samimi bir şekilde yaptığı itirafları, zamaniçerisinde suçlayabilmek için aleyhinde kullanırlar . Grubun doktrini “mutlak doğru” görüşü üzerine kurulmuştur ( 18 Çalışma Programı , 16/1/2003tarihli mesaj; 26). Buna göre, yüklü dil benimsenerek belli kelime ve cümleler sürekli kullanılır.Deneyim imkânının karmaşıklığı herkesçe bilinen basmakalıp cümleler, temel konuşmametinleridir. Grup hakkında sadece olumlu görüşlerin söylenmesine izin veri lir. Lidere, doktrinin meşruluğu veya mantığı hakkında eleştirel sorular yöneltilemez . Bu yapı içerisinde olan bir mürit, kendisinin ‘kurtarılmışlar’ arasında, ‘seçilmiş’ olduğudüşüncesine kapılır (Wessinger 2000:3). 

Mensubu bulunduğu liderin de dünyayı kurtaracak kişi olduğu anlayışına sahip olur. Böyle bir durumda lider, ‘tanrı’, ‘kutsal kişi’ veya ‘evrensel sözcü’konumundadır . 

Önder, müritlerin duygularını yönlendirir. Herhangi bir sorun çıkarsa, bu lider veya gruptan kaynaklanmayan, kendi-bireysel hata sı olduğunu hissetmesi sağlanır. Önder her zaman haklıdır ve hikmetlidir. Eğer bir tür yanlışlık görür veya hissedilirse, buüyenin eksikliği veya imtihanınıdır. Bu tür tarikatlarda suçluluk duygusu bütün boyutlarıylaişlenir (Lalich 2004:5). Müritlerin gündelik hayatta gerçekleştirdikleri ve hata olaraknitelenemeyecek tutum ve davranışlar bile suç olarak algılanır. Kült yapılarında ‘korku’ süreklikullanılır. Dış dünya korkusu, düşman, grup tarafından dışlanma, şeytanauyma, yokluğa atılma korkusu gibi. Bireyin kendisini tamamen gruba, dolayısıyla lidere teslim etmesi istenir 
( 18 Çalışma Programı , 22/11/2004 ve 1/12/2004 tarihli mesajlar). 
Grup, kaderci bir düşünce tarzıyla yönlendirilir. “Tanrı böyle istiyor”, “her şeyin olacağı bellidir”,“yazılmıştır”, “imtihandasınız”, “bu da senin sınavın” türü söylemlerle bu anlayışlarını yansıtır. 

Zihin kontrolünde olan bir kimse, gru p dışında pozitif vedolu bir geleceği gözünde canlandıramaz. Grup dışında mutluluk veya tatmin yoktur. Ayrıldığında korkunç şeyler olacağı sürekli vurgulanır. Gruptan ayrılanlar, ‘çürük elma’,‘ayıklanan safra’, ‘zayıf’, ‘disiplinsiz’, ‘dünyevî’, “ailesi ve eski arkadaşları tarafından beyniyıkanmış” türü suçlamalara maruz kalır. Gruba katılan kimselerden, örgüte parasal destek bulmak veya grup için yeni birilerinin bulunması istenir (Çorak, 18 Çalışma Programı , 12/5/2004 tarihli mesaj, “ Çalışma NizamıHakkında Bilgidir”, 15. madde ). Bunun için de kendilerine özgü metotlar kullanırlar. Grupüyeleri maddi açıdan veya ucuz işgücü olarak kullanılmaya çoğunlukla gönüllü olarak kabulederler. Cemaat dışarıya karşı kendini kapatır. Grup içi yaşantısı cennet, dış dünya cehennemolarak yorumlanır. Yeminle bağlanma/ahit/biat teorisi geçerlidir 
 ( 18 Çalışma Programı , “18Bütünlük”, s. 30, 38; 26/3/2003 tarihli mesaj; B. Ç. İmzalı, 18 Çalışma Nizamı Hakkında Bilgidir, 39. madde, tarihsiz). 

Bilim çevresinde “Yıkıcı zihin Kontrolü” olarak adlandırılan buüç veya dört bileşenin bir lidere veya bir tarikata/külte bağımlılığa yol açması halinde varolduğunda geçerlidir (Masson 1993). Yukarıdaki her bir madde, aynı anda ve bir yerdegerçekleşmeyebilir. 

Zihni kontrol altında grup üyeleri kendi hayatlarını sürdürebilirler. Ancak bütün bunlara rağmen kendileri için düşünemeyip bağımsız hareket edemezler. Bu nedenle devaktinin çoğunu grup içerisinde geçirebilirler. Bu da yapılan ‘hizmet’ anlayışına paralel olarak yürütülür . Zira onlara göre Scientology “dinlerin dini” olup, hayatın anlamının gerçek cevabı kendidinlerinde bulunmaktadır 
Kendilerine karşı düşüncede olanlara ve lider veya metotlarını sorgulayanlara ya da aleyhlerine dava açan lara bir avukatlar ordusu ile üzerilerine yürümeleri, ağır tazminatlarla karşı tarafıyıpratmaları, NRM’lerin genel özellikleri arasındadır (Bicer 2010). Kardeşlik, sevgi, dostluk, barış, bütün inanç ve dinlere saygılı olduğu türü söylemlerin örgütlereibtidaî bir giriş sermonisi olduğu da unutulmamalıdır. İleriki aşamalarda bu söylemlerin vechesiciddi boyutta değişmektedir. 

 Yeni Çağ Dinî Akımları (NRM) resmi Batı raporlarında ‘cult’ ve ‘sect’ olarak nitelendirilmektedir. Bu raporlara göre bunlar biline n anlamda din değildir. 
Beyin yıkama vezihin kontrolüne sahiptir (brainwashing, mind control). 

Mevcut dinlerini değiştirmektedirler (Apostates). 
Konuyla ilgili Avrupa resmî raporlarından bir ittifak söz konusu değildir. Fransa,Belçika, İspanya, İtalya, İsviçre ve Almanya gibi bazı ülkeler bunları tehlikeli ve zararlı gruplariçerisinde değerlendirirken, İsveç gibi ülkeler de aynı düşüncede değildir. Almanya hükümeti özellikle 1990’lardan sonra Scientology tarikatını, kolektif korku histerisine neden olmak la suçlamaktadır. Özelikle iç güvenlik açısından ciddi bir tehlike olarak algılanmışve güçlü bir organizasyon olarak üyelerinin kontrolünü eline geçiren ve onları birer zombihaline döndüren bir oluşum olarak değerlendirmiştir. Başta Scientology tarikatı olmak üzere kültler, kurbanları/üyelerini psikolojik bağımlılık yapan ve onları parasal bir sömürü vasıtasıhaline getiren bir cazibeye sahip tehlikeli gruplardır 

Avrupa konseyi de bu NRMs hakkındaki 1991 tarihli raporunda, Avrupa’daki din ve düşünceözgürlüğü bağlamında bu akımlar hakkında herhangi bir kısıtlamaya gidilmemesi şeklindetavsiyede bulunmakla birlikte, öncelikle beyin yıkama ve zihin kontrolü özelliklerinden dolayı,çocukların muhafaza edilmesi yolunda görüş bildirmiştir. Yine rapor bu tür örgütlerin “ruhsalmanipülasyon” a neden oldukları düşüncesindedir
Devletler, daha çok şiddet içeren ve bunu dışa yansıtan gruplar üzerinde durur. Bu nedenle bazıAvrupa devletlerinde Yeni Çağ Dinî Akımların sakıncalı bulunmaması, onların zararsız olduğuanlamına gelmez. Nitekim dinî ve ruhsal sömürü, beyin yıkamak suretiyle insan sömürüsü gibihususlar, bu alan içerisindedir. Aile içerisinde iletişim bozukluğu, geçimsizlik, ailedenuzaklaşma, ruhsal denge değişimi, bedensel ve parasal sömürü yanında sahip olunan dinden,mesela İslam’dan uzaklaştır ma gibi boyutlarıyla, teolojik bağlamda tehlikeli oluşlarının başka yönüdür 
Ramazan BİÇER

HAMDULLAH HAMDİ

TDV DIA - İslam Ansiklopedisi

HAMDULLAH HAMDÎ

Hamdullah Hamdi edebi kişiliği ve eserleri

HAMDULLAH HAMDÎ
Hayatı ve eserleri:

Şair, 1449-1450 yıllarında bugün Bolu sınırları içerisinde bulunan Göynük’te dünyaya gelmiştir. Asıl adı Muhammed Hamdullah’tır. Dedesi Kurtboğan evliyası olarak bilinen ve asıl adı Hamza olan kimsedir. Babası ise Fatih döneminin en önemli âlimlerinden Akşemseddîn’dir. Akşemseddîn’in dolayısıyla Hamdullah Hamdî’nin soyu Şehabeddîn Sühreverdî vasıtasıyla Hz. Ebubekir’e ulaşır.

Akşemseddîn İstanbul’un fethinden sonra Göynük’e yerleşmiş, Hamdullah Hamdî 10 yaşında iken de 1459’da vefat etmiştir. İlköğrenimini ve tahsilini babasından alan Hamdî onun ölümüyle sahipsiz kalmış ve daha sonra babasının talebelerinden İbrahim Tennûrî’ye intisap etmiştir.

Hayatı boyunca herhangi bir sürekli memuriyeti olmayan Hamdî, kardeşlerinden de yeterli yardımı alamamıştır. En meşhur eseri Yûsuf u Züleyhâ’yı da bu sahipsizlik ve yalnızlık nedeniyle yazdığını kendisi bildirmektedir. Bir süre Çelebi Mehmet medresesinde danışmanlık da yapan Hamdî 1503 tarihinde Göynük’te vefat etmiş ve babasının yattığı türbeye defnedilmiştir.


Hamdullah Hamdî’nin Eserleri:



1. Yûsuf u Züleyhâ (Zelîhâ):

Edebiyatımızda yazılan birçok Yûsuf u Züleyhâ içerisinde en fazla tanınanı Hamdî’nin eseridir. Hamdullah Hamdî bu eseri 1492’de 42 yaşında iken kaleme almıştır. Eser feilâtün- mefâilün- feilün kalıbıyladır ve 6241 beyitten oluşur. Tespit edilebilen nüsha sayısı 120 civarındadır. Kaynakların şaheser kabul ettikleri bu eser İranlı şair Câmî’nin aynı adlı eseriyle benzerlik gösterir. Birçok kaynak eserin II. Bâyezîd’e ithaf edildiğini söylerse de metinde buna dair bir işaret yoktur.

Türk Edebiyatında Yûsuf u Züleyhâ:

14. yy: Ali, Şeyyâd Hamza, Sule Fakih, Erzurumlu Kadı Darîr, Rabguzî, Garip; 15. yy: Ahmedî, Hamdullah Hamdî, Behiştî; 16. yy: Kemâl-paşazâde, Taşlıcalı Yahya, Celilî; 17. yy: Rıfâtî Abdu’l-hay, Andelib; 18. yy: Ahmed Mürşidî, Esat Paşa; 19. yy:Süleyman Tevfik

2. Leylâ ile Mecnûn:

Leylâ ile Mecnûn yazan şairler arasında Hamdî de vardır. 1500 yılında yazılan bu eser yaklaşık 4.000 beyittir. Mefâîlün- mefâîlün- feûlün vezniyle kaleme alınmıştır. Eser üzerinde bir doktora tezi hazırlanmıştır.

3. Ahmedîyye:

Fâilâtün- fâilâtün- fâilün kalıbıyla yazılan bu eser mevlid türündedir. 1494 tarihinde kaleme alınan eser 1337 beyittir. Kimi kataloglarda Muhammediyye veya Mevlid-i Hamdî şeklinde kayıtlıdır. Bu eser diğer mevlidler gibi Süleyman Çelebî’nin eserinin gölgesinde kalmış ve çok fazla şöhret bulamamıştır.

4. Tuhfetü’l- Uşşak (Âşıkların Hediyesi):

950 beyitten oluşan bu küçük mesnevî mefâîlün- mefâîlün- feilün kalıbıyla yazılmıştır. Mesnevinin telif tarihi belli değildir. Eserde Kayserili bir Müslüman olan Hoca-zâde’nin ticaret için İstanbul’a gelmesi ve İstanbul’da gayr-ı Müslim bir kıza âşık olup ona kavuşmak için eğlence meclislerine girmesi, içki içmesi ve nihayet dinden çıkması anlatılır. Hikâye her ikisinin de hidayete kavuşup Müslüman olmalarıyla neticelenir. Hikâye Şeyh Sanan hikâyesinden izler taşımaktadır.

5. Kıyafet-nâme:

158 beyitten oluşan bu küçük eser kıyafet ilmi üzerine yazılmıştır. Eserde insan uzuvlarıyla karakter özellikleri arasında mevcut olduğu düşünülen bilgiler söz konusu edilmiştir.

Hamdullah Hamdî’nin bu eseri Türkçede bilinen ilk kıyafet-nâmedir. Edebiyat ve kültür tarihimizin diğer önemli kıyafet-nâmesi Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya aittir.

6. Divan

Hamdî mürettep divan sahibi bir şairdir. Diğer eserlerine nazaran gölgede kalan divanının ancak 2 yazması mevcuttur. Eserde 3 kaside 199 gazel ve bazı küçük manzumeler bulunmaktadır.

Divanın en dikkate şayan tarafı devlet büyükleri için yazılmış herhangi bir kasideye yer verilmemesidir.

Hamdullah Hamdî tasavvuftan istifade etmekle birlikte onun eseri tamamen tasavvufi bir mahiyet arz etmez.

1.      Her mübtelâ ki derdine ‘ışkı devâ bilür

Tıbb-ı tabîbi derd-i ser anlar hatâ bilür

Vezin: mefûlü- fâilâtü- mefâîlü- fâilün

*        Mübtelâ: Bağlı, herhangi bir şeye aşırı düşkün

*        Tıbb-ı tabîb: Doktorun, hekimin tedavisi

*        Derd-i ser: Baş ağrısı, baş belası

– Her müptela olan aşkı derdine deva bilir ve hekimlerin tedavisini baş ağrısı anlar hata olarak değerlendirir. (Mecnûn mazmunu var)

ª  İştikak: tıbb- tabîb

ª  Tezat: dert- deva

2.      Şîrîn lebi safâsını cân Kevser bilür

Sidre boyı sıfâtını dil müntehâ bilür

*        Şîrîn: Güzel, latif

*        Kevser: Cennetteki bir ırmağın adı

*        Sidre: Arş (bütün varlık âlemini kuşattığı düşünülür)

*        Müntehâ: Netice, son, ondan sonrası olmayan

– Benim canım senin şirin dudağının safasını Kevser kabul eder. Senin boyunun sıfatını ise gönlüm sidretü’l-müntehâ olarak kabul eder.

ª  Leff ü neşr: Leb-boy     Kevser- müntehâ

ª  Teşbih-i mücmel: Sevgilinin boyu -> müntehâ

3.      Uşşâkı Hamdî ögse nigârî nevâ ile

Zibâ terennüm itmege nâzük edâ bilür

*        Uşşak: Âşıklar

*        Nigârî: Sevgiliye ait; musikide bir makam

*        Zibâ: Süslü
Reklamlar
*        Nevâ: ses, seda, hoş ses, rahatsız etmeyen

– Hamdî âşıkları nigârî ses ile övmeye başlarsa bunu güzel yapar ve nazik eda ile yapılmasını bilir.

ª  Tevriye: Nigârî: sevgiliye ait anlamı, musiki makamı anlamı


Şair, 1449-1450 yıllarında bugün Bolu sınırları içerisinde bulunan Göynük’te dünyaya gelmiştir. Asıl adı Muhammed Hamdullah’tır. Dedesi Kurtboğan evliyası olarak bilinen ve asıl adı Hamza olan kimsedir. Babası ise Fatih döneminin en önemli âlimlerinden Akşemseddîn’dir. Akşemseddîn’in dolayısıyla Hamdullah Hamdî’nin soyu Şehabeddîn Sühreverdî vasıtasıyla Hz. Ebubekir’e ulaşır.

Akşemseddîn İstanbul’un fethinden sonra Göynük’e yerleşmiş, Hamdullah Hamdî 10 yaşında iken de 1459’da vefat etmiştir. İlköğrenimini ve tahsilini babasından alan Hamdî onun ölümüyle sahipsiz kalmış ve daha sonra babasının talebelerinden İbrahim Tennûrî’ye intisap etmiştir.

Hayatı boyunca herhangi bir sürekli memuriyeti olmayan Hamdî, kardeşlerinden de yeterli yardımı alamamıştır. En meşhur eseri Yûsuf u Züleyhâ’yı da bu sahipsizlik ve yalnızlık nedeniyle yazdığını kendisi bildirmektedir. Bir süre Çelebi Mehmet medresesinde danışmanlık da yapan Hamdî 1503 tarihinde Göynük’te vefat etmiş ve babasının yattığı türbeye defnedilmiştir.

Hamdullah Hamdî’nin Eserleri:

1. Yûsuf u Züleyhâ (Zelîhâ):

Edebiyatımızda yazılan birçok Yûsuf u Züleyhâ içerisinde en fazla tanınanı Hamdî’nin eseridir. Hamdullah Hamdî bu eseri 1492’de 42 yaşında iken kaleme almıştır. Eser feilâtün- mefâilün- feilün kalıbıyladır ve 6241 beyitten oluşur. Tespit edilebilen nüsha sayısı 120 civarındadır. Kaynakların şaheser kabul ettikleri bu eser İranlı şair Câmî’nin aynı adlı eseriyle benzerlik gösterir. Birçok kaynak eserin II. Bâyezîd’e ithaf edildiğini söylerse de metinde buna dair bir işaret yoktur.

Türk Edebiyatında Yûsuf u Züleyhâ:

14. yy: Ali, Şeyyâd Hamza, Sule Fakih, Erzurumlu Kadı Darîr, Rabguzî, Garip; 15. yy: Ahmedî, Hamdullah Hamdî, Behiştî; 16. yy: Kemâl-paşazâde, Taşlıcalı Yahya, Celilî; 17. yy: Rıfâtî Abdu’l-hay, Andelib; 18. yy: Ahmed Mürşidî, Esat Paşa; 19. yy:Süleyman Tevfik

2. Leylâ ile Mecnûn:

Leylâ ile Mecnûn yazan şairler arasında Hamdî de vardır. 1500 yılında yazılan bu eser yaklaşık 4.000 beyittir. Mefâîlün- mefâîlün- feûlün vezniyle kaleme alınmıştır. Eser üzerinde bir doktora tezi hazırlanmıştır.

3. Ahmedîyye:

Fâilâtün- fâilâtün- fâilün kalıbıyla yazılan bu eser mevlid türündedir. 1494 tarihinde kaleme alınan eser 1337 beyittir. Kimi kataloglarda Muhammediyye veya Mevlid-i Hamdî şeklinde kayıtlıdır. Bu eser diğer mevlidler gibi Süleyman Çelebî’nin eserinin gölgesinde kalmış ve çok fazla şöhret bulamamıştır.

4. Tuhfetü’l- Uşşak (Âşıkların Hediyesi):

950 beyitten oluşan bu küçük mesnevî mefâîlün- mefâîlün- feilün kalıbıyla yazılmıştır. Mesnevinin telif tarihi belli değildir. Eserde Kayserili bir Müslüman olan Hoca-zâde’nin ticaret için İstanbul’a gelmesi ve İstanbul’da gayr-ı Müslim bir kıza âşık olup ona kavuşmak için eğlence meclislerine girmesi, içki içmesi ve nihayet dinden çıkması anlatılır. Hikâye her ikisinin de hidayete kavuşup Müslüman olmalarıyla neticelenir. Hikâye Şeyh Sanan hikâyesinden izler taşımaktadır.

5. Kıyafet-nâme:

158 beyitten oluşan bu küçük eser kıyafet ilmi üzerine yazılmıştır. Eserde insan uzuvlarıyla karakter özellikleri arasında mevcut olduğu düşünülen bilgiler söz konusu edilmiştir.

Hamdullah Hamdî’nin bu eseri Türkçede bilinen ilk kıyafet-nâmedir. Edebiyat ve kültür tarihimizin diğer önemli kıyafet-nâmesi Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya aittir.

6. Divan

Hamdî mürettep divan sahibi bir şairdir. Diğer eserlerine nazaran gölgede kalan divanının ancak 2 yazması mevcuttur. Eserde 3 kaside 199 gazel ve bazı küçük manzumeler bulunmaktadır.

Divanın en dikkate şayan tarafı devlet büyükleri için yazılmış herhangi bir kasideye yer verilmemesidir.

Hamdullah Hamdî tasavvuftan istifade etmekle birlikte onun eseri tamamen tasavvufi bir mahiyet arz etmez.

1.      Her mübtelâ ki derdine ‘ışkı devâ bilür

Tıbb-ı tabîbi derd-i ser anlar hatâ bilür

Vezin: mefûlü- fâilâtü- mefâîlü- fâilün

*        Mübtelâ: Bağlı, herhangi bir şeye aşırı düşkün

*        Tıbb-ı tabîb: Doktorun, hekimin tedavisi

*        Derd-i ser: Baş ağrısı, baş belası

– Her müptela olan aşkı derdine deva bilir ve hekimlerin tedavisini baş ağrısı anlar hata olarak değerlendirir. (Mecnûn mazmunu var)

ª  İştikak: tıbb- tabîb

ª  Tezat: dert- deva

2.      Şîrîn lebi safâsını cân Kevser bilür

Sidre boyı sıfâtını dil müntehâ bilür

*        Şîrîn: Güzel, latif

*        Kevser: Cennetteki bir ırmağın adı

*        Sidre: Arş (bütün varlık âlemini kuşattığı düşünülür)

*        Müntehâ: Netice, son, ondan sonrası olmayan

– Benim canım senin şirin dudağının safasını Kevser kabul eder. Senin boyunun sıfatını ise gönlüm sidretü’l-müntehâ olarak kabul eder.

ª  Leff ü neşr: Leb-boy     Kevser- müntehâ

ª  Teşbih-i mücmel: Sevgilinin boyu -> müntehâ

3.      Uşşâkı Hamdî ögse nigârî nevâ ile

Zibâ terennüm itmege nâzük edâ bilür

*        Uşşak: Âşıklar

*        Nigârî: Sevgiliye ait; musikide bir makam

*        Zibâ: Süslü

*        Nevâ: ses, seda, hoş ses, rahatsız etmeyen

– Hamdî âşıkları nigârî ses ile övmeye başlarsa bunu güzel yapar ve nazik eda ile yapılmasını bilir.

ª  Tevriye: Nigârî: sevgiliye ait anlamı, musiki makamı anlamı

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...