22 Ekim 2019

Islam Ansiklopedisi Cilt 22...

Islam Ansiklopedisi Cilt 21...

Islam Ansiklopedisi Cilt 20

Islam Ansiklopedisi Cilt 19...

Islam Ansiklopedisi Cilt 18...

Islam Ansiklopedisi Cilt 17...

Islam Ansiklopedisi Cilt 16...

Islam Ansiklopedisi Cilt 15..

Islam Ansiklopedisi Cilt 14...

Islam Ansiklopedisi Cilt 13

Islam Ansiklopedisi Cilt 12...

Islam Ansiklopedisi Cilt 11...

Islam Ansiklopedisi Cilt 10

Islam Ansiklopedisi Cilt 9 ...

Islam Ansiklopedisi Cilt 8 ..

Islam Ansiklopedisi Cilt 7

Islam Ansiklopedisi Cilt 6

Islam Ansiklopedisi Cilt 5

Islam Ansiklopedisi Cilt 4

Islam Ansiklopedisi Cilt 3 ...

Islam-Ansiklopedisi-Cilt-2.

Islam-Ansiklopedisi-Cilt-1

Türk "spritüalistler"in yani "ruhçular"ın çoğu, yarım asır boyunca gizli kalan ve geçtiğimiz günlerde yayınlanan bu kitabın "evrenin sırlarını verdiğine" inanırlar.

Bugün bu sayfada yeni yayınlanan bir kitabı hiç yoruma girmeden tanıtıyorum: 1959 yılında "Önder" adındaki "yüksek bir ruh" tarafından bir medyuma yazdırılan ve Türkiye'de "ruhçuluğun kurucusu" olarak bilinen Dr. Bedri Ruhselman tarafından düzenlenen "İlâhî Nizam ve Kâinat" isimli kitap 54 sene boyunca noter ve banka kasalarında muhafaza edilmişti. Bir grup "ruhçu", bu kitabın geçtiğimiz günlerde yayınlanması ile, evrenin bilinmeyen birçok sırrının ortaya çıktığına inanıyor...

TÜRKİYE'de içerisinde birkaçyüz, haydi bilemediniz birkaç bin kişinin bulunduğu dar bir çevre, elli küsur seneden buyana kasalarda saklanan bir kitapta nelerin yazılı olduğunu merak ediyor ve yayınlanmasını bekliyordu...

"İlâhî Nizam ve Kâinat" isimli bu esrarlı kitap, tamamlanmasından tam 54 sene sonra, geçtiğimiz günlerde yayınlandı ve meraklıları muradlarına erdiler...
Kitap, iddia edildiğine göre aslında "yazılmamıştı" ve "yüksek âlemler" tarafından verilen bilgilerin bir derlemesi idi. Türkiye'de "ruhlarla temas" akımının başlatıcısı olan Dr. Bedri Ruhselman tarafından 1950'li senelerin sonlarında düzenlenen ruh celselerinde, yani bir medyum vasıtası ile ruhlarla ilişki kurulduğuna inanılan toplantılarda "Önder" adını kullanan bir ruh tarafından verilen bu "bilgiler" 54 sene boyunca saklanmış ve nihayet kitap olarak ortaya çıkmıştı...
Önce, Dr. Bedri Ruhselman'ın kim olduğundan bahsedeyim:
Türkiye'de metafizik çalışmalarının başlatıcısıdır, 1898'de İstanbul'da do­ğar ve 16 Şubat 1960'ta yine ayni yerde vefat eder.



CİN KİTABI OKUYUNCA...

Dr. Ruhselman, ruhçuluk işine küçük yaşlarında iken "Cinlerle Muhaberat" isimli bir kitabın etkisi altında kalarak girer, ruhsal denemeler ve "celseler" yapmaya başlar. Çekoslo­vakya'da konservatuvar bitirerek keman icracısı olur, 1926'da Türkiye'ye döner, bir müddet müzik öğretmenliği yapar, da­ha sonra da Tıp Fakültesi'ni bitirir, doktor olarak Afganistan'da bulunur, Türkiye'de de senelerce doktorluk yapar, mesleğini uzun seneler boyunca sürdürürken medyumlar vasıtası ile binlerce ruh celsesini idare eder ve 1946'da "Ruh ve Kâinat" isimli üç ciltlik meşhur eserini yayınlar.
Dr. Ruhselman, sonraki senelerde ardarda çıkarttığı "Ruhlar Arasında", "Allah" ve "Mukadderat ve İcâbât" gi­bi kitaplarla çok sayıda kişinin ruhçulukla ilgilenmesini sağlar. "Ruh nedir, insan ölünce nasıl bir âleme gi­der, öteki dünyada hayat nasıldır, yeniden doğuş hangi şartlar altında gerçekleşir ve ruhlarla nasıl konuşulur?" gibi konulardan bahsettiği kitapları "ruhçuluk edebiyatının klasikleri" hâlini alacak, Türkiye'de bu işlere merakı daha da arttıracaktır.

'ÖNDER' İSİMLİ RUH

İstanbul'da faaliyet gösteren "Metapsişik Tetkikler ve İlmî Araştırmalar Derneği"nin de kurucusu olan Dr. Bedri Ruhselman'ın, 1950'lerin sonlarına doğru yaptığı celselere "Önder" ismini verdikleri bir "yüksek ruh" gelir. "Önder", celselerin medyumu Attila Güyer'e bazı "yüksek bilgiler" verir. Dr. Ruhselman "Önder"in tebliğlerini üç nüsha halinde daktilo ettirir, noter kasasına konmasını vasiyet eder ve kendisi de birkaç ay sonra "spatyom" dediği "ruhlar âlemine" göçer...
Metapsişik Tetkikler ve İlmî Araştırmalar Derneği, 54 sene boyunca bu işlerle uğraşanların merakını çeken, "büyük sırları açıkladığına" inanılan ve noter kasalarından banka kasalarına nakledilen kitabı, geçtiğimiz günlerde yayınladı.
"Ruhsal tebliğlerden" meydana geldiğine inanılan ve Dr. Bedri Ruhselman'ın düzenlediği "İlâhî Nizam ve Kâinat" isimli kitabın öyküsü, işte böyle...

YORUMSUZ BİRKAÇ BÖLÜM

Bu sayfada, yarım asırdan fazla bir zaman boyunca kasalarda saklanan ve "zamanı geldiği için yayınlandığı" söylenen kitaptan, hiç yoruma girmeden iki küçük bölümü nakletmekle yetiniyorum...


Yarım asır saklanan kitaba bakılırsa insanlığı berbat bir gelecek bekliyor
DR. Bedri Ruhselman'ın 54 sene kasalarda saklandıktan sonra geçenlerde yayınlanan eseri, insanlığın geleceği hakkında hiç de parlak bir tablo çizmiyor...
"Önder" isimli ruhun medyum vasıtası ile verdiği tebliğlere bakılırsa iklimler değişecek, depremler artacak, kuraklıklar başgösterecek, 2050'den itibaren buzullar erimeye başlayacak ve dünya son derece ısınacak...
"Önder"in söyledikleri bugüne kadar çıktı ama gerisi felâket!
Daha sonraki senelerde tabiat çok büyük ölçüde değişecek, insanlar kütleler halinde ölecek, "Önder"in ifadesi ile "dünyada yaşamak çok ıstıraplı ve zahmetli bir hâle gelecek", kıt'alar batacak, yeni kıt'alar ortaya çıkacak ve insanlık eski ilkel zamanlarına dönecek!
Ama merak etmeyin, bütün bu felâketler dünya hayatı ile sınırlı kalacak, "yüksek planlara" yani "öbür tarafa" geçmeyecek, ölenler öldükleri anda bu felâketlerin hepsini unutmuş olacaklar.
Aşağıda, 54 sene boyunca kasalarda saklanan "İlâhî Nizam ve Kâinat" isimli kitaptan yaptığım küçük bazı alıntılar yeralıyor:

* DÜNYA DIŞINDA HAYAT VAR MI?


"...Güneş sistemimizin en mütekâmil (gelişmiş) gezegeni dünyamızdır, arz küresidir. Ve zannedildiği gibi meselâ Merih'te veya siste­min diğer gezegenlerinde veya güneşinde dünyadakinden daha mütekâmil varlıklar yoktur. Zira, hakikaten güneş sistemimizin mütekâmil plânetlerinden birisi de Merih olduğu halde, burada­ki varlıklar dünyadakilerden daha az mütekâmildir. Sistemimi­zin en geri gezegenlerinden birisi Plüton'dur. Bu gezegenin en mütekâmil varlığı, dünyamızın en geri varlığı olan küften daha geridir.
Keza, güneş de sistemin geri bir küresidir. Esasen güneş mad­desinin bu basitliği yüzündendir ki manipülasyonu kolay oldu­ğu için, sistemin diğer seyyarelerini (gezegenlerini) ve bilhassa dünyayı idare eden vazifeliler, daha ziyade güneşte bulunurlar. Fakat söyledi­ğimiz gibi, bu vazifeliler diğer planetlerde de dolaşabilirler ve her kürede vazife görebilirler.
Demek ki, güneş sistemimizde hidrojen âleminin inkişaf mer­halelerini (gelişme aşamalarını) ikmal edip (tamamlayıp) oradan diplomasını alarak üst âleme terfi edecek varlıkların toplandıkları yer dünyadır. Dünyamız, Mu devrinin kapanışını müteakip (kapanışının ardından) geçen yetmiş bin sene zarfında artık bu devredeki vazifesini bitirmek üzere bulunan, üzerinde taşıdığı insanlara, lâyık oldukları âlemlerin kapılarını açmak ve imkânları tükenmiş hidrojen âlemi kapısını da arkalarından ka­pamak hazırlıklarına başlamıştır".

* GELECEĞİMİZ FELÂKETLERLE DOLU:


"...Yeni dünyanın, eski batan kıtaların deniz üzerinde bakiye ka­lan kısımlarına ait bâzı adalar ve takımadalarla, denizin dibin­den yükselerek meydana çıkan yeni büyük kıtalardan müteşek­kil olacağını (meydana geleceğini) söylemiştik. Keza, geçen dünyadan kalan insanlarla meskûn bu adaların, kayalıklardan ibaret olacağını, buralarda toprağın bulunmayacağını da belirtmiştik. Binaenaleyh ilk in­sanların muhitinde nebat (bitki) hayatı henüz mevcut olmayacaktır. İşte bu halde bulunan yeni dünyanın ilk durumu kısa bir zaman­da vahşileşmeye başlayacaktır. Her şey basitleşecek, iptidaîleşecek (ilkelleşecek), vahşileşecektir. Eski dünyada mevcut olan, zirveleri yuvar­lak dağlar ve tepeler yeni dünyada görülmeyecek, onların yerine tepeleri sivri, testere şeklini almış dağlar ve sıradağlar meydana gelecek, keskin vadiler görülecek, her şey sivrileşecek, keskinleşecek ve haşin bir çehre alacaktır.
Varlıkların, yaşamakta oldukları muhitlere (çevrelere) uymalarının za­rurî olduğundan evvelce bahsetmiştik. Dünyaya gelecek varlık­lar ancak, içinde bulundukları muhitin maddelerinden bedenle­rini kuracakları için, yeni dünyaya intikal etmiş olan insanların ve hayvanların da nesilleri üredikçe kabalaşacakları, kaba olan muhitlerine uyacakları tabiîdir. Onların bu kaba muhite intibak­ları (uyumları) neticesinde, bedenleri süratle kabalaşacaktır. Geçen dün­yadan yeni dünyaya intikal eden hayvanların ve insanların be­denlerinde görülecek bu kabalaşma hâli, iptidaî muhitlerine (ilkel çevrelerine) ait ihtiyaçlarına bağlı olarak nesilden nesle artacak ve uzun müddet devam edecektir. Meselâ nesiller ilerledikçe büyük cüsseli hay­vanlar zuhur edecek (ortaya çıkacak), bu hayvanlar vahşi olacak, adalarda toprak ve binnetice (sonuçta) nebat olmadığı için, geçen dünyanın ot ve nebat yiyen munis hayvanlarına burada tesadüf edilmeyecektir".

Ruhlar âlemi, üstâd bestekâra göre sekiz ayrı renkten meydana gelir
EROL Sayan, Türk Müziği'nin şu anda hayatta bulunan en güçlü bestekârıdır.
"Geçsin günler haftalar", "Kalbe dolan o ilk bakış", "Bana bir aşk masalından şarkılar söyle", "Bir dünya yarattım yalnız ikimiz için" gibi 20. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren hemen herkesin dilinde olan çok sayıda şarkının bestecisi olan Erol Sayan'ın, müzisyenliğinin yanısıra Türkiye'nin önde "ruhçularından" olduğunu ve 1960'lı senelerde Ankara'da yapılan ileri seviyedeki ruh celselerine katıldığını az kişi bilir...


Dr. Bedri Ruhselman'ın 54 seneden buyana kasalarda saklanan ve geçtiğimiz günlerde yayınlanan kitabı hakkında, dün Erol Sayan ile konuştum. Kitabı henüz okumamıştı, "İlâhî Nizam ve Kâinat"ın bazı bölümlerini kendisinde telefonda nakletmemden sonra "Ruhselman'ın en önemli eseri, 'Ruh ve Kâinat' isimli kitabıdır. Daha sonra hazırladığı söylenen kitaplarının hiçbiri 'Ruh ve Kâinat'ın önüne geçemez" dedi.

Ruhçuluk alanındaki çalışmalarını yakından bildiğim üstâd Erol Bey'in "spatyom" denen "ruhlar âlemi" hakkında anlattıklarından bazılarını buraya yorumsuz olarak naklediyorum:

RENKLERE GÖRE RUHLAR

"Dr. Bedri Ruhselman'ın ruhçuluk faaliyetlerine yaptığı en büyük katkı, 'psikolojik infisal' metodunu ortaya koymuş olmasıdır. Spatyomda karanlıktan aydınlığa uzanan sekiz adet renk bölgesi vardır. Bu bölgeler siyah, kahverengi, mavi, sarı, yeşil, kırmızı, penbe ve beyazdır. Siyah renk 'koyu' ve 'açık', beyaz da 'mat' ve 'parlak beyaz' olarak iki ayrı tondadır. Ruhların mertebelerini, bulundukları bu renk merhaleleri gösterir. Berzah âlemindeki her ruhun zaten birer görevi vardır; kimisi ibadetle meşguldür, kimisi de azâbını orada çekmeye başlamıştır. Ruhlar âleminde bulunan bir varlığın gelecek hakkında açıklamalarda bulunması gibi birşey sözkonusu olamaz. İşin içine 'Mu' ve 'Atlantis' gibi zamanla kaybolduğu söylenen bazı kıt'alar saçmalığını koymak ise akıl kârı iş değildir".

MÜCERREP HAVAS TERKİPLERİ

BÜYÜCÜLÜĞÜN CADILIĞIN VE OKÜLTİZM TARİHİ


BÜYÜCÜLÜĞÜN CADILIĞIN VE OKÜLTİZM TARİHİ

KİTABUL SİHR-İ BATIL HAVASSUL HAVAS Halil İbrahim Hoca


İSTEK DUASI (PETITIONARY PRAYER) PSİKOLOJİSİ Yazan ..

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/10179
File Format: PDF/Adobe Acrobat
William James, duanın "dinin ruhu ve esası olduğunu" söylerken,3. George .... duası bu tür duanın Tanrıyla nasıl samimi ve yoğun bir konuşma olarak.
https://www.haberturk.com/.../835851-ruhlarin-yazdirdigi-soylenen-ve-54- sene-kasada-saklanan-kitap-nihayet-yayinlandi
14 Nis 2013 ... Türk "spritüalistler"in yani "ruhçular"ın çoğu, yarım asır boyunca gizli kalan ve geçtiğimiz günlerde yayınlanan bu kitabın "evrenin sırlarını ...
https://www.yeniakit.com.tr/.../olen-kimse-dunyayla-irtibat-kurabilir-mi- oluler-birbirini-bilir-mi-193493.html
12 Tem 2016 ... Mümin ruhların berzah âleminde birbirleriyle görüştüklerini ... Onlar için yapılan dua ve manevi hediyelerin kimlerden geldiğini ... (5) Birbirlerine müjde verdiklerine göre demek ki birbirleriyle görüşüp konuşmaktadırlar.
www.incilturk.com/hristiyanlikla_ilgili.../kutsal_ruh_vaftizi.htm
Kutsal Ruh Vaftizi ve Dillerle Konuşmak. Yabansı dillerle konuşmayan bir inanlı ruhsal olarak dengesiz bi ridir. O ruhsal savaşı sürdüremez. Dua yaşamı yoktur.
https://www.yeniasya.com.tr/.../olenlerimize-dualarimiz-ne-zaman-ulasir_ 396418
10 May 2016 ... Özkan Yamak: “Ölülerin ruhuna Fatiha okunur mu? ... Esasen dua okumak Kur'ân 'da da vardır.1 Bin küsur yıldan beri âlem-i İslam böyle amel ...
www.bursakilisesi.com/makale/kutsal-ruhun-imanlidaki-isleri/
“Ben konuşmaya başlayınca Kutsal Ruh, başlangıçta bizim üzerimize indiği gibi, onların ... Ne için dua etmemiz gerektiğini bilmeyiz, ama Ruh'un kendisi, sözle ...
www.sentantuan.com/cemaatlerimiz/karizmatikler/
Ruh ile ilgili olarak bu sabah duası ve okumasıyla gerçekleşir. Artık aç ... Konuşmak için tembellik yapmamaya ve “zamanım yok” dememeye özen göster.
https://sorularlaislamiyet.com/melekler-veya-cinlerle-gorusmek-mumkun-mu -bunlardan-levh-i-mafuzdaki-bilgiler-alinabilir-mi
16 Kas 2006 ... Asırda Hindistan'da Gulam Ahmed Kadıyanî, böylesi habis ruhların kurbanı olmuştur. Hint Yogizmine karşı ... Selam ve dua ile... Sorularla ...
www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1767
Bir âyet-i kerime meali şöyledir:(Ruh hakkında soranlara de ki: Ruh ... şeylerden haber almak ve ettikleri duaların kabul olması gibi Allahü teâlânın âdeti ..... Bunun içindir ki, İslâm âlimleri, ruhun ne olduğunu konuşmaktan sakınmışlardır. Fakat ...
https://sorularlaislamiyet.com/misak-yani-kalu-beladaki-anlasma-ne-demektir -ruhlar-alemindeyken-allaha-verdigimiz-sozu-nicin
30 Mar 2006 ... Ruhlar âlemindeyken Allah'a verdiğimiz sözü, niçin hatırlamıyoruz? Bu sözü ... Zaten o anda, beden teşekkül etmiş olmadığından, bu konuşmayı ruhun kelamı olarak anlamamız gerekir. Biz bu hitabın ve ... Selam ve dua ile.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10

Ölen kimse dünyayla irtibat kurabilir mi, ölüler birbirini bilir mi?

Berzah âlemindekilerin de kendilerine göre bir hayatı vardır, lezzetleri, elemleri, ferah ve sevinçleri hisseder. Fakat henüz madde âleminde bulunanlar, ruhun bedenden sonraki hayatını ve orada kişinin neler hissettiğini, nelerle karşılaşacağını normal duyularıyla hissedip bilemez. Ancak...

12 Temmuz 2016 Salı 22:35
Ölen kimse dünyayla irtibat kurabilir mi, ölüler birbirini bilir mi?
Bedenler genellikle çürüyüp toprak olduğu ve ruhlar baki kaldığı için "ruhlar âlemi" de denilen ölümden sonraki hayat, gaybi konulardandır. Hayatta olan insan ile berzah âlemine göçmüş olan kişi ayrı ayrı âlemlerdedir.
Berzah âlemindekilerin de kendilerine göre bir hayatı vardır, lezzetleri, elemleri, ferah ve sevinçleri hisseder. Fakat henüz madde âleminde bulunanlar, ruhun bedenden sonraki hayatını ve orada kişinin neler hissettiğini, nelerle karşılaşacağını normal duyularıyla hissedip bilemez. Bu hususu, ancak ilahi gerçeklere vakıf olan Peygambermizden öğreniriz.

Mümin ruhların berzah âleminde birbirleriyle görüştüklerini Peygamberimizin hadislerinden anlamaktayız. Ayrıca ölülerin hayattakilerden haber aldıkları ve kabirlerinin başına giden kimseleri gördükleri yine rivayetlerde vardır. Onlar için yapılan dua ve manevi hediyelerin kimlerden geldiğini bilebilirler. Mümin ruhlar nimet içinde oldukları için ve ruhları serbest oldukları için serbest dolaşabilirler. Ancak kâfirlerin ruhları ve günahları fazla olan müminlerin ruhları azabla meşguldurlar.

Ölülere Kur'an okunduğu zaman eve gelmeleri mümkün olabilir. Ancak bu her ölü için söylemek zordur.

Ölülerin Berzah Âleminde Birbirleriyle Görüşmeleri:

Berzah âlemindeki ruhlar iki kısımdır: Nimet içinde olanlar ve azapta olanlar.İbnü'l-Kayyim'in açıklamasına göre azapta olan ruhlar birbirleriyle görüşmeye fırsat bulamazlar. Onlar bir nevi tutuklu gibidirler. Ama tutuklu olmayıp serbest olan, yani nimet içindeki ruhlar birbirleriyle buluşup görüşürler, birbirlerini ziyaret ederler. Dünyadaki olmuş ve olacak şeyleri müzakere ederler. Her ruh, amelde kendi dengi ve kendi derecesinde olan arkadaşlarıyla beraber olur. Hz. Peygamber (asm)'in ruhu ise Refiku'l-A'lâ (en yüksek mertebe) dadır.

Nisa sûresi'nde:
"Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar."(1)
buyurulmuştur ki, bu beraberlik dünyada, berzahta ve âhirette olmak üzere üç yerdedir. Bu üç âlemin hepsinde de kişi sevdiği ile beraberdir.(2)

Bu âyet-i kerimede ruhların berzah âleminde birbirlerine kavuşacakları haber verilmektedir. Çünkü bu âyetin iniş sebebi olarak şöyle bir olay anlatılmaktadır:
Ashaptan biri, öldükten sonra Hz. Peygamber (asm)'in makamının kendilerinden çok yüce olacağını ve Hz. Peygamber (asm)'den ayrı kalacaklarını düşünerek üzülmüş ve ağlamış. Üzüntüsünün sebebini soran Hz. Muhammed (asm)'e: "Biz dünyada senden ayrılmaya hiç tahammül edemiyoruz va Rasulullah. Öldükten sonra senin merteben bizden yüce olacağı için seni göremeyeceğiz. Senin ayrılığına nasıl tahammül edebilirim?" diye derdini açar. Bu olay üzerine yukarıdaki âyet nâzil olmuş(3) ve Allah'ı ve Rasulullah'ı sevenlerin berzah âleminde ve âhirette de, dünyadaki gibi, Hz. Rasûl ile birlikte olacakları bildirilmiştir.

Allah Tealâ Âl-u îmrân Suresi'nde şehitlerin diri ve Rabbleri indinde rızıklanmakta olduklarını, arkalarında bulunanlara da korku ve üzüntü olmadığının müjdelenmesini istediklerini, Allah'ın nimet ve keremiyle sevinç duyduklarını haber vermiştir.(4) Bu âyet-i kerime de berzah âlemindeki ruhların birbirleriyle buluşup konuştuklarına delâlet eder. Çünkü âyette geçen"yestebşirûn" kelimesi, "müjde verilmesini isterler" anlamına geldiği gibi,"sevinirler ve birbirlerini müjdelerler" manasına da gelir. (5) Birbirlerine müjde verdiklerine göre demek ki birbirleriyle görüşüp konuşmaktadırlar.

Ebu Hureyre, Rasulullah (asm)'in:
"Muhakkak Cennet ehli orada (Cennet'te) birbirlerini ziyaret ederler."
buyurduğunu söylemiştir.(6) Mü'min ruhlarının berzah âleminde Cennet'te olacakları bildirilmiştir. Buna göre bu hadis-i şerifteki Cennet ehliyle, berzah âleminde Cennet'te olanlar kastedilmiş olabilir. Hadisin bu şekilde anlaşılmasını, Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'den (40/ 660) rivayet edilen şu hadis de doğrulamaktadır:
Ümmü Hâni' bir gün Hz. Peygamber (asm)'e şöyle soruyor:
"Ölünce de birbirimizi görür ve ziyaretleşir miyiz?"
Rasulullah (asm)'in cevabı şudur:
"Ruh, Cennet meyvelerinden yiyen bir kuş olur. Kıyamet günü olunca da her ruh kendi cesedine girer."(7)
Bu cevaptan da anlaşılan, mü'minlerin ruhlarının Cennet'te birbirleriyle görüştükleridir.
İbn Ebi'd-Dünyâ'nın naklettiği bir haberde de Rasulullah (asm)'e:
"Ölüler birbirini bilir mi?" diye sorulunca Rasulullah (asm)'in cevabı:
"Evet, nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki onlar, kuşların ağaçların tepelerinde birbirlerini bildiği (tanıdıkları gibi) birbirlerini bilirler."
şeklinde olmuştur.(8) Bu soruyu ashaptan Bişr b. Berâ' b. Ma'rûr'un annesi sormuş ve ölülerin birbirleriyle tanışıp biliştiklerini öğrenince hemen Beni Seleme'den ölmek üzere olan birinin yanına varıp, oğlu Bişr'e onunla selâm göndermiştir.(9) Hadisin bir diğer rivayetinde Cennet'te kuşlar gibi birbirleriyle buluşup tanışacak olan ruhların "iyi ruhlar " oldukları zikredilmiştir.

Ashaptan Bilâl b. Rebâh (v. 20/641) vefat edeceği zaman hanımı ah, vah etmeye başlar. Hz. Bilâl ise: "Ne büyük neşe ne büyük sevinç. Yani sevgililere, Muhammed'e ve onun gurubuna kavuşacağım." demeye başlar,(10) Burada Bilâl berzahta Rasulullah (asm)'e ve ashabına kavuşacağını ve tıpkı dünyadaki gibi, orada da onunla bir arada olacaklarını müjdelemektedir.(11) ve hanımının ah, vah edip üzülmemesi gerektiğini, aslında sevinmesi gerektiğini hatırlatmaktadır bu sözüyle.

Beyhakî'nin hasen bir senetle İbn Abbas'dan tahric ettiği kabir suâliyle ilgli bir hadis-i şerifte, kabirdeki sorgulama sırasında iyi cevap veren mü'minin ruhunun diğer mü'minlerle beraber olacağı haber verilmiştir.(12)

Yine Beyhakî'nin "Şu'abu'l-İman" da Ali b. Ebi Tâlib'den tahric ettiği haberde Hz. Ali şöyle demiştir:
"İki mü'min ve iki kâfir dost vardı. Bunlardan mü'min olanların biri öldü. Cennetle müjdelenince arkadaşını hatırlar ve:
"Allah'ım, benim falan arkadaşım bana her zaman sana ve Rasulûne itaati emreder, hayırla tavsiye eder, kötülükten nehyederdi..." diyerek onun kendisinden sonra sapıtmaması ve kendisine verilen nimetlerin ona da verilmesi için dua eder. Sonra öbür arkadaşı da ölünce ruhları bir araya gelir ve birbirlerine:
"Ne güzel kardeş, ne güzel arkadaş ve ne güzel dost" derler.
Kâfir olan iki arkadaştan birisi ölüp de azapla müjdelenince diğer arkadaşını hatırlayıp şöyle der:
"Allahım, arkadaşım bana hep sana ve senin Rasulûne isyanı emrediyor, kötülüğü yapıp iyiliği yapmamamı söylüyordu. Allahım, onu benden sonra hidayete erdirme ki, benim gördüğüm azabı o da görsün ve bana kızdığın gibi ona da kızasın." Sonra diğeri de ölür, ruhları bir araya gelince birbirlerine:
"Ne kötü kardeş ve ne kötü arkadaş." derler."(13)
Bundan da iyi ve kötülerin ruhlarının berzahta birbirleriyle buluştukları anlaşılmaktadır.

Ebû Katâde ve Câbir'den tahric edilen, ölülerin kefenlerinin güzel yapılması ile ilgili hadis-i şerifin Suyûtî ve Beyhakî tarafından rivayet edilen şeklinde:
"Muhakkak ki onlar kabirlerinde birbirlerini ziyaret ederler."
cümlesi de yer almaktadır.(14)

Beyhakî "Şu'abu'l-Iman" da Ebu Katâde'den (54/673) hadisi naklettikten sonra, bu hadisin şehitler hakkındaki onların rızıklandırıldıklannı haber vererir Âl-u îmrân, 3/169-170 âyetiyle mutabakat arzettiğini söylemiştir. (15)

Rasulullah (asm)'in Miraç gecesinde semâda Hz. Âdem (as) ile karşılaştığında Hz. Âdem'in sağ ve solunda bir takım karartılar görmesi ve bunların kimler olduğunu sorunca, cennetlik ve cehennemlik olanların ruhları olduklarının bildirilmesi de,(16) berzahta iyi ve kötülerin -Hz. Ali'nin de, dediği gibi- bir arada olacaklarına delildir.

Ruhların berzah âleminde birbirleriyle görüştükleri ve konuştuklarının bir delili de, ölümü müteakip semâya yükseltilen mü'min ruhunun rahmet ehli tarafından karşılanıp, dünyadan ve dünyadakilerden haber soracaklarını bildiren hadis-i şeriftir. Ebu Eyyûb el-Ensârî'den rivayet edilen hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
"Mü'minin ruhu kabz olunca onu Allah katında rahmet ehli karşılarlar."(17)
Müminlerin ruhları, gelen müminin ruhuna birinizin uzaktaki sevdiği birine kavuşmasından daha çok sevinirler ve o şekilde karşılarlar ve falan filan nasıldır, diye sorarlar.
Bu esnada yeni ölmüş olanın ruhunu getiren melekler) derler ki:
- Onu bırakın, fırsat verin de bir dinlensin. Çünkü o büyük bir sıkıntı içinde idi. Ona:
- O benden önce ölmüştü, derse;
- İnnâ Lillâh ve İnnâ İleyhi Râci'ûn (biz Allah'a aidiz ve yine ona döneceğiz), ebedi kalış yeri olan Hâviye'ye (kızgın ateşli Cehennem'e) gitmiş. O ne kötü yer ve ne kötü terbiyecidir, derler.(18)
Bu hususta Abdullah b. Mübârek'in de şöyle dediği rivayet edilir:
"Kabir ehli haberleri beklerler. Bir ölü oraya gittiği zaman ona falan ne yaptı, filan ne yaptı diye sorarlar. Birisi için:
"O öldü, size gelmedi mi?" deyince:
"İnnâ lillâh ve İnnâ İleyhi Râciûn" derler ve: "Bizim yolumuzdan başka yola gitti o." diye ilave ederler."(19)
Tabiinden Sa'id b. el-Müseyyeb (v. 94/712) de:
"Bir adam öldüğü zaman (daha önce ölmüş olan) çocuğu onu, seferden dönen gaibin karşılandığı gibi karşılar."demiştir.(20)
Ölülerin berzahta birbirleriyle görüştüklerini ve yeni ölüp de aralarına katılanlardan haber aldıklarını bildiren bu hadis ve haberleri, evlât, torun ve yakın akrabaların amellerinin kabirdeki baba ve yakınlarına arz olunacağım, onların da amelleri kendilerine arz edilen akrabalarının iyiliklerinden ötürü sevineceklerini, kötülükleri sebebiyle de üzüleceklerini bildiren haberler de desteklemektedir.

Kabir ehli, geride bıraktıkları akraba ve arkadaşlarının yaptıkları işlerden haberdar olup, iyi amellerinden ötürü sevinir, kötülüklerine de üzülürler.(21) Mücâhid'in bu hususta şöyle dediği sahih rivayetle gelmiştir:
"Kişi kabrinde kendinden sonra çocuğunun iyilikleri (salahı) ile müjdelenir."(22)
Sa'id b. Cübeyr'in (v. 95/714) de şöyle dediği rivayet edilir:
"Muhakkak ki ölülere dirilerin haberleri gelir. Daha önce bir yakını ölmüş, olan hiç bir kimse yoktur ki ona geride kalan akrabalarının haberleri gelmesin. Eğer gelen haber iyi ise sevinir ve ferahlar; kötü ise o zaman da üzülür."(23)
Ashaptan Ebu'd-Derdâ (v. 32/652) da şöyle dua ederdi:
"Allahım, ölülerimin rezil olacağı bir iş yapmaktan sana sığınırım.''(24)
Abdullah b. Mübarek de ashaptan Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Dirilerin amelleri ölülere arz olunur. Eğer bir iyilik görürlerse sevinir, birbirlerine müjdelerler; bir kötülük görünce de, Allah’ım onu ondan geri çevir, derler."(25)
Yukarıdaki yeni gelen ölüden haber sormalarından da anlaşılacağı üzere, ölülerin dirilerden bizzat haberdar olduklarını -Allah'ın diledikleri müstesna-söyleyemeyiz. Bu sebeple buradaki haberdar oluşlarını, yeni gelen ve aralarına katılanlardan öğrenirler şeklinde anlıyoruz. Yeni gelenlerden haber alışları da, ruhların berzahta birbirleriyle görüşüp konuştuklarına delâlet eder.

- Ölmüş olanların ruhları, berzah âleminde birbirleriyle görüşüp konuşuyorlar. Acaba henüz ölmemiş ve dünyada yaşamakta olanların da berzahtakilerle görüşüp konuşmaları mümkün müdür? Ve ölülerin dirilerle bir takım münâsebetleri var mıdır? 

Hayattakilerin Berzahtakilerle Görüşmeleri:

Henüz hayatta olanların berzahtakilerle görüşmeleri uyanık ve uyku halinde olmak üzere iki şekildedir.

Uyanıkken görüşmenin en büyük misâli ve olabilirliğinin delili, Rasulullah (asm)'in Miraç'ta bazı peygamberlerin ruhlarıyla karşılaştığını haber veren ve kabir ziyaretini öğreten hadislerdir.

Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Muhammed (asm)'e hitaben:
"Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerden sor ki; biz, Rahman'dan başka ibadet olunacak ilâhlar yapmış mıyız?"(26)
buyurmaktadır. Müfessirlerden bir kısmı buradaki sorma fiilinin sadece İsrâ ve Miraç gecesine has olduğunu söylerken,(27) bazıları da her istediği zaman Allah Tealâ'nın Rasulullah (asm)'e önceki peygamberlerle konuşma imkânı verdiği şeklinde tefsir etmişlerdir. Bu ikinci görüşte olanlara göre âyetteki mutlak lafzı (sözü), İsrâ ve Miraç gecesi ile takyid etmek (kayıtlamak) hatalı bir te'vil olur. Ve âyetin olduğu gibi anlaşılıp, her istediği zaman Rasulullah (asm)'e bu imkânın verileceğini söylemek daha isâbetlidir.(28)

Hz. Peygamber (asm)'in önceki peygamberlerle daha kendisi hayatta iken görüşmesi, vukuu mümkün olan işlerdendir. Ve Allah'ın kudretine göre bunda hiç bir zorluk yoktur. Allah Tealâ görüştürünce de bu olay gerçekleşmiştir ki, Hz. Peygamber (asm) Miraç gecesinde, uyanık halde iken diğer peygamberlerin ruhlarıyla Beytü'l-Makdis'de (Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'da) bir araya gelmiştir. Daha sonra semâvât (gökler) âleminde de onlardan bazıları ile bir araya gelip konuştuğuna sahih haberler delâlet etmektedir,(29)
Yine Hz. Ömer'den rivayet edilen bir hadisinde Rasulullah (asm), Hz. Musa (as) in Allah Tealâ'ya dua edip, Hz. Adem (as) ile görüşmeyi dilediğini ve Yüce Allah'ın, henüz hayatta iken ve uyanıkken, Âdem (as) ı Hz. Musa'ya gösterip ve birbirleriyle konuşmuş olduklarını haber vermiştir, (30)

Peygamberlerden başkasının hayattayken ve uyanıkken berzahtakilerle görüşmeleri ise, ancak Allah'ın ikram ettiği kimselere nasip olmuştur ki, bu hususta Allah'ın veli kullarının, Hz. Peygamber (asm) ve bazı büyük zevatla görüştüklerine dair pek çok olay anlatılmaktadır. (31)

Kabir ziyaretinde ziyaret edene "zâir", ziyaret edilene "mezür" denilmesi de, ziyaret edilenin ziyaret esnasında ziyaretçisini duyup bildiğine delildir. Çünkü ziyaret edilen, ziyaretçisini bilmezse buna "mezûr= ziyaret edilen" denmez. Kaldı ki, Peygamberimiz (asm) ziyaret adabını öğretirken, kabristana varınca ölülere selâm verilmesini öğretmişlerdir ki, bu da onların dirilerle olan münâsebetleri cümlesindendir.(32)

Hayattakilerin berzahtakilerle rüyada görüşmeleri ise, İbnu'l-Kayyim'in belirttiğine göre, nübüvvetin bir parçası olan sâlih rüyalardandır ve İlim ifade eder.(33) Erzurumlu İbrahim Hakkı da:
"Ölüleri rüyada hayırla veya şerle görmek, onların halini aynen bilmektir. Bu, ölünün halini bildirmek veya uyanık olmayı sağlamak içindir,.."(34)
diyerek ölüleri rüyada görmenin, sâdık rüyalardan olduğuna işaret etmiştir.

Rüya ya da keramet yoluyla -peygamberlerden gayri için- olan bu görüşmeler ve görülenler, kelâm âlimlerine göre umum için değil, ancak sahibi için (gören kişinin kendisi için) delil olabilir. Ancak bizim burada onlardan bahsedişimiz, sadece imkânını belirtmek içindir.

Hayattakilerle berzahtakilerin rüyada görüşmeleri, ikisinden birinin arzusu ve bazı gayeler için bu görüşmeyi Allah Tealâ'dan istemesiyle, Allah'ın bir lütfu olarak meydana gelmektedir. Hayattakilerin görüşmeyi istemesine -hepimizin en büyük arzusu olan ve pek çok mü'mine nasib olan- Hz. Peygamber (asm)'i rüyada görmek istemeyi ya da çok sevdiğimiz yakınlarımızdan âhirete göçmüş olanları, rüyada olsun görmek isteyişimizi misâl verebiliriz.

İbnü'l-Kayyim diyor ki:
"Rüyada ölülerle buluşmak ve onlarla bazı haber alışverişinde bulunmak; falan yerde hazine var, filan yerde şu var, falan iş şöyle olacak, filan zamanda bize geleceksin...gibi haberler vermeleri ve bunların da aynen çıkması, bu buluşmanın gerçekliğini ifade eder."(35)
Rivayete göre Ashab-ı kiramdan Sa'b b. Cessâme ile Avf b. Mâlik (v. 73/692) kardeş olmuşlar ve öldükten sonra da birbirimizden haberdar olalım diye sözleşmişler. Aradan bir müddet geçtikten sonra Sa'b ölüyor. Avf bir gece rüyasında, aynen hayattaymış gibi Sa'b'ın kendisine geldiğini görüyor ve Sa'b'a hesap ve suâlin nasıl geçtiğini soruyor. O da şimdilik iyi olduğunu söyleyip Allah'a hamdediyor. Bu arada Avf, Sa'b'ın göğsünde gördüğü bir kara lekenin sebebini soruyor. O da bir Yahudiden on dirhem ödünç aldığını ve paraların asılı olduğu yeri söyleyerek, o paranın sahabine verilmesini istiyor. Yine evdeki kedisinin öldüğünü, kızının da yakında öleceğini haber veriyor ve bütün bunlar aynen çıkıyor. Sabah olup da Avf, arkadaşının evine gidince, paranın aynen haber verilen yerde olduğunu görüyor ve alıp Yahudiye götürüyor. Yahudiye, ölmüş olan arkadaşının kendisinden ödünç para alıp almadığını sorunca, Yahudi aldığını ve miktarını söylüyor. Bunun üzerine rüyada gördüklerinin gerçek olduğunu anlayan Avf, elindeki paralan, arkadaşının rüyadaki vasiyetine uyarak Yahudiye veriyor.(36)
Dipnotlar: 
1- Nisa, 4/69.
2- Îbnu'l-Kayyim, s. 17; Suyûti, Büşra'1-Keîb, v. 147 b; Hasan el-'Idvî, s. 74; Rodosîzâde, Ahval-i âlem-i Berzah, elyazma, İst. Süleymaniye Küt. v. 19 a.
3-İbnu'lKayyim, a.g.e, s. 17; Ibn Kesir, Tefsir, c. I, s. 522; Rodosîzâde, a.g.e. v. 19 b.
4-bkz. Al-u Imran, 3/169-170.
5-Mu'cemu'l-Vasit, c. I, s. 57; Atay Kardeşler. Arapça Türkçe Büyük Lügat, c. I. s. 128; Abnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 18.
6- Ab. Hanbel, Müsned. c. II, s. 335.
7- A b. Hanbel. Müsned. c. VI, s. 425; A Siracuddin, a.g.e, s. 106-107.
8- Suyûtî, B. el-Keib, v. 144 b.
9- A. Siracuddin, a.g.e. s. 107; tbnu'l-Kayyim, e.g.e, s. 19.
10- Suyûtî, B. el-Keib, v. 148 b.
11- Abdullah Siracuddin, a.g.e. s. 107.
12- bkz. Suyûtî, Şerhu's-Sudûr. v. 53 a.
13- Suyûtî, Şerhu's-Sudûr, v. 38 b; v. 173 b.
14- Suyûtî, Büşra'1-Keib, v. 147 b; Suyûtî, Şerhu Süneni'n-Nesâî, c. IV, s. 34; Hasan el-'Idvî, a.g.e, s. 73; Abdullah Siracud
15- Suyûti Ş.Sünen'n-Nesâî, c. W, s. 34; H. el-'Idvî, a.g.e, s.73.
16- Miraç hadisi için bkz. Buhârî. Sahih, Salât, l, c. I. s. 91-92; Müslim, Sahih, imân, 74. c. I, s. 148; A. b. Hanbel. Müsned, c. V. s. 143; ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihaye, c. I, s. 97, Beyrut, 1977.
17- Hadis-i Şerifin, ibn Hıbbân'ın Sahih'inde Ebu Hureyre'den rivayet edilen şeklinde: "Mü'minlerin ruhlarının yanına getirilir ve ğaib olan birini bulanların sevinci gibi sevinirler." denilmektedir, bkz. Abdullah Siracuddin, a.g.e, s. 106.
18- bkz. Nesâi, Cenâiz, 9, c. IV, s. 8-9; Suyûti, Ş. Sudur, v. 37 a; B. el-Keîb, v. 144 b; İbnu'l-Kayyim, a.g. e, s. 20; Rodosîzâde, a.g.e, v, 26a; A Siracuddin, a.g.e. s. 106.
19- İbnu'l-Kayyim, a.g.e. s. 19: Birgivî, R. FÎ Ah. Etfâlİ'l-Müslimin, s. 85; Birgivî bu konuyu işledikten sonra, vasiyyet etmeden ölenlerin berzahta konuşamayacaklarım ve berzah ehlinin sorularına cevap veremeyeceklerini ilave eder. (bkz. a.g.e, s. 85.)
20- İbnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 19; Rodosîzâde, a.g.e. v. 25 a.
21- Rodosîzâde, a.g.e. v. 7 b.
22- Ibnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 12.
23- Hasan el-'Idvî, a.g.e, s. 16, Mısır, 1316.
24- Aynı eser, a. yer.
25- Ibnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 7; Rodosîzâde, a.g.e, v, 8 b.
26- Zuhruf, 43/45. '
27- bkz. Ibn Kesir, Tefsir, c. IV, s. 129.
28- bkz. Abdullah Siracuddin, a.g.e, s. 109-110.
29- Bu husustaki hadisler için bkz. Buhârî, Sahih, Salât, l, c. I, s. 91-92; Enbiyâ, 5, c. IV, s. 106-107; Müslim.Sahih.lman, 74, c.I,s.l48; Fezâil,42,c.IV,s.l845; Nesâî, Sünen, Kıyâmu'1-Leyl, 15, c. m, s. 215; A-b. Hanbel, Müsned, c. ffl, s. 120, 248; c. V. s. 59,143.
30- Ebu Davud, Sünen, Sünne, 17, c. W, s. 226.
31- bkz. Abdullah Siracuddin, a.g.e, s. 110-113.
32- Ibnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 8; Rodosîzâde, a.g.e, v. 8 b; Vücûdî, Muhammed b. Abdulaziz, Ahvâl-i âlem-i Berzah, v. 9 a, elyazma, ist. Süleymaniye.Küt. Halef Ef. Böl. Nr. 237.
33- Ibnu'l-Kayyim, a.g.e, s. 29; Rodosîzade, a.g.e, v. 39 b.
34- Erzurumlu ibrahim Hakkı, Mârifetname, c. I, s. 60.
35- Rodsizade, a.g.e
36- Rodesizade, a.g.e.
 (Prof. Dr. Süleyman TOPRAK, Kabir Hayatı, s. 247-258)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...