29 Aralık 2019

MUHTEŞEM ETKİLERİ OLAN 21 GÜNLÜK SU TUZ SİRKE RİTÜELİ

MUHTEŞEM ETKİLERİ OLAN 21 GÜNLÜK SU TUZ SİRKE RİTÜELİ 
Söylemesi Benden Yapması Sizden… 

anette-inselberg-su-tuz-sirke-arc4b1nma-mucize-kapc4b1[1]

Evimizi Negatif Enerjilerden Arındırma Ritüeli (21 Günlük Ritüel):
Muhteşem etkileri olan 21 günlük bu ritüelle hayatınıza mucizevi kapılar açacaksınız. Söylemesi benden yapması sizden…
Hayatımızda bazı dönemler olur her şey ters gider. 
Kendimizi mutsuz, huzursuz, yorgun ve sinirli hissederiz. 
İş iyi gitmiyordur ya da işten çıkarılmışızdır. Sevgiliyle, eşle ara bozuktur. 
Eski sevgiliniz ne yapsanız sizi affetmiyordur. 
Sağlığınız yerler de sürünüyordur. 
Para sıkıntısı iyiden iyiye baş göstermiştir. 
İşte bu belirtiler varsa uygulamanız gelen ritüel burada.
Hemen kocaman bir cam bardak alıyorsunuz. 
İçine bolca su, bir çay kaşığı elma sirkesi, bir çay kaşığı tuz koyuyorsunuz ve sabahtan yatağınız altına bu karışımı koyarken şu sözleri tekrarlıyorsunuz
“Üzerimdeki tüm ağırlıkların, negatifliklerin, kem gözlerin bu bardakta toplanmasına niyet ediyorum, niyet ediyorum, niyet ediyorum”.
Ve her sabah bu karışımı alıp lavaboya döküyorsunuz ve dökerken 
“artık tüm yollarımın açılmasını seçiyorum, seçiyorum, seçiyorum” diyorsunuz.
Sonra yeni bir bardak hazırlayıp yatağınız altına koyuyorsunuz. 
Ve bunu 21 gün boyunca yapıyorsunuz. 
Sonra önünüze açılan hayırlı kapılardan içeriye şansla, mutlulukla, huzurla, bereketle, kavuşma enerjisiyle giriyorsunuz.
Not 1: Yatağınız bazalıysa odanın her herhangi bir yerine koyabilirsiniz.
Not 2: Evcil hayvanınız varsa bardağın üstünü örtebilirsiniz.
Not 3: Ritüel sabahtan sabaha yapılıyor. Suyu döktüğünüz sabah bir sayılıyor.
Not 4: Ritüeli yaparken gerginlik, uykusuzlık, baş ağrınız varsa üzerinizdeki nazarın çıktığının belirtileri olup elma sirkesiyle duş alıp ritüele devam edebilirsiniz.
Not 5: Ritüeli yaptığınız bardakta su dökülmesi, yosunlanma, kabarcık oluşumu varsa ya da evdeki elektronik aletlerde bozulma varsa nazar çıktığının işareti olduğundan elma sirkesiyle duş alıp ritüele devam edebilirsiniz.
Not 6: Ritüel yaptığınız bardakta kırılma veya  suyun tam dökülmesi varsa nazardan tamamen arındığınızı gösterir. Elma sirkesiyle duş alıp 7 gün bekleyip ritüele tekrar başlamanız gerekir.
Not 7: Ritüele bir adet dilek dileyerek başlayabilirsiniz ya da ritüelin herhangi bir gününde bir adet dilek dileyebilirsiniz.
Not 8: Başkasının adına izin alıp yapabilirsiniz.
Not 9: Ritüel bardağındaki suyu normalde sabah değiştirmek gerekiyor, unuttuysanız  akşama kadar değiştirmek için vaktiniz var merak etmeyin. Ya da sizin adınıza birisi akşama kadar değiştirebilirse ritüele kaldığınız günden devam edebilirsiniz.
Not 11: Ritüele başladınız sonra tatil planı mı çıktı, o zaman gittiğiniz yerde devam edersiniz.
Not 12: Mutlaka elma sirkesi olacak. Mutlaka cam bardak olacak. Tuz olarak istediğiniz tuzu kullanabilirsiniz.
Not 13: Ritüel sırasında her gün aynı bardağı da kullanabilirsiniz. Başka bardağa da geçebilirsiniz. Fark etmez.
Not 14: Ritüelin normal süresi 3 turdur. Yani 21 gün yap 7 gün ara ver (1. tur), 21 gün yap 7 gün ara ver (2.tur), 21 gün yap (3.tur).
Not 15: Gün sayılarında fazlalık veya eksiklik yaptıysanız ritüelin etkisi azalır. Bir dahaki sefere mutlaka ajandaya not ederek yapın.
Not 16: Ritüel suyunu bir tan gün değiştiremediyseniz ritüel etkisini kaybediyor. Elma sirkesiyle duş alıp 7 gün bekleyip baştan başlamanız gerekiyor.
Not 17: Ritüel bardağındaki su temiz ve berrak kalıyorsa bu üzerinizde nazar olmadığını gösterir.
Not 18: Ritüelde tuz ve sirkeyi koymak için çay kaşığı ya da yemek kaşığı kullanabilirsiniz.
Not 19: Tuz sirke ve suyu karıştırmıyorsunuz.
Not 20: Şimdiye kadar  bu açıklamalardan farklı yaptıysanız artık bu bilgilere göre yapın.
Not 21: Kadınlar özel günlerinde de bu ritüeli yapabilir.
Not 22: Aynı anda birden fazla ritüel yapabilirsiniz.
Not 23: Uyumak için oda değiştirdiyseniz ritüel bardağınızı da oraya taşıyın.
Anette İnselberg/ Her Şey Değişir Kitabımdan

NAZARA KARŞI İYİ GELDİĞİNE İNANILAN 10 ŞEY

NAZARA KARŞI İYİ GELDİĞİNE İNANILAN 10 ŞEY ile ilgili görsel sonucu

NAZARA KARŞI İYİ GELDİĞİNE İNANILAN 10 ŞEY

Nazar, Ortadoğu kökenli bir inanış. Gözlerden iletilen kötü enerji olduğuna inanılan nazar, elbette bilimsel olarak tespit edilmiş değil. Ne var ki, bin yıllardır inanılan bir şey olduğu için; çeşitli toplumlarda çeşitli biçimlerde hikayelere, efsanelere ve elbette koruyuculara konu olmuş. Nazar, toplumumuzda çok sık dile getirilen bir şey. Özellikle başarılı insanları çekemeyen insanlar tarafından nazara maruz kalacağına inanılır. Kimileri ise, nazarın isteyerek değil, istemeden de “değeceğine” inanır. Üst üste gelen ve ardı arkası kesilmeyen talihsizlikler yaşandığında ise, ister eğitimli ister eğitimsiz; ister şehirli ister köylü olsun toplumumuzda hemen herkes nazar değdiğine ikna olur! Öyle veya böyle nazara karşı halk arasında çözüm olarak inanılan pek çok şey bulunuyor. Kimisi garip, kimisi yaygın bu inanışları sizler için derlemeye çalıştık. Sizin de aklınıza gelen inandığınız veya ilginç bulduğunuz nazara karşı yöntemler varsa, yorumlarda aktarmaktan çekinmeyin.
1) Tahtaya Vurmak
Aslında bu inanış, paganist inanışlardan kaynaklanmaktadır. Ağacın kutsal kabul edildiği Şamanist / Paganist inanışlarda, ağaç yer altı (cehennem) ve yer üstü (cennet) arasında bir köprü olarak kabul edilir. Bu inanışta, tahtaya iki kere vurulmasının sebebi, ilkinde yer üstünün yani cennetin koruyucu tanrısına, ikincisinde ise yer altının yani cehennemin koruyucu tanrısına mesaj göndermek. Kuşaktan kuşağa değişime uğrayan bu inanış bugün Amerika’dan İngiltere’ye, Sırbistan’dan Rusya’ya hemen hemen dünyanın dört bir köşesinde “iyi şans” için yapılan bir hareket. Biz de, iyi gitmesini umduğumuz bir şeyden bahsederken “aman nazar değmesin” dedikten sonra tahtaya vurmaya devam ediyoruz.
2) Kurşun döktürmek
Tarihi kökeni tam olarak bilinmeyen oldukça garip geleneklerden biri de kurşun döktürmek. Kurşun düşük sıcaklıklarda eriyebilen bir maden olmanın yanı sıra, radyasyondan koruyucu materyal olarak da kullanılıyor. Bu özelliğinin keşfinin ardından, kurşun döktürmeye bilimsel arka plan olarak yazılmaya başlanmış. Gerçi nazar radyoaktif bir şey olsaydı da kurşunu ısıtıp soğutma işleminin pek bir faydası dokunmazdı. Çeşitli inanışlardan birine göre, kurşun ısıtılırken nazarı içinde topluyor ve suya dökülüp anında soğutulurken nazar içinde hapsoluyor ve dökülen kurşundaki göz göz görüntüsü, kurşuna hapsolmuş, “değmiş gözlerden” kaynaklanıyor. Genellikle, kurşun döktürülecek kişinin kafasının üstüne gerilmiş bir tülbentin üzerinde Kuran’ı Kerim’den sureler okunarak gerçekleştirilir.
3) Nazar boncuğu
Nazara karşı herhalde bilinen en yaygın şey nazar boncuğudur. Apartmanlara asılan devasa boyutlardaki nazar boncuklarından, yeni doğan bebeklerin yakasına iliştirilenlere nazar boncukları hemen her yerde kullanıyor. Hatta, 2007 yılında faaliyetlerine son veren FlyAir havayolu firmasının ve Fifa U-20 Kupası’nın da logolarında nazar boncuğu yer alıyordu. Nazarın gözden geldiğine inanıldığı için, nazar boncuklarının nazarı “çekeceği” ve kötü bakışlara adeta kalkan olacağına inanılıyor. Nazar ve nazar boncuğu eski Türk inanışlarına dayandığı için, en yaygın olarak Türkiye’de kullanılsa da Ortadoğu ve Avrupa’da da oldukça yaygın.
4) Yumurta gömmek
Listemizde ilerledikçe daha az bilinen ve biraz da ilginçleşen uygulamalara doğru geçiyoruz. Bunlardan biri de yumurta gömmek. (Yumurta gömmek derken, özellikle öğrenci arkadaşların aklına, yumurta yemek gelmesin, bildiğiniz gömmekten bahsediyoruz!) Bu inanışa göre, çiğ yumurta önce nazar değdiği düşünülen kişinin kafasında çevrilerek sureler okunur, ardından yumurta, kırılmamasına dikkat edilerek, üzerine basılmayacak bir yerde açılan çukurun içe gömülür ve üstü örtülür. Yumurta gömüldükten sonra yumurtayı çeviren kişi sure okunmuş bir bardaktan su içer, bunun yumurtaya değdiği sırada kendisine geçmiş olması muhtemel nazarı engellediğine inanılır.
5) Çörek otu yakmak 
(ya da Zeytin yaprağı)
Nazarın bir kişiye değdiğine inanılır da, eve değdiğine inanılmaz mı? Bazı inanışlarda, nazar kişiye yönelik olabileceği gibi bütün hane halkına da yönelik olabilir. Bu durumda yapılması gerektiğine inanılan şeylerden biri de çörek otu (ya da zeytin yaprağı) yakmak. Genellikle poğaçaların üzerinde görmeye alışık olduğumuz çörek otu geniş bir tavaya konur ve yanıncaya kadar ateşin üzerinde tutulur, yoğun bir şekilde dumanı çıkmaya başladığı zaman ateşin üzerinden alınır ve evin içinde dolaştırılır. Bu dumanın nazara iyi geldiğine inanılır.
6)Tuz kavurma
Çörek otunun yakılması gibi inanılan bir başka şey de tuz kavurmadır. Tuz kavurma, aynı çörek otu yakma gibidir. Yine bir tencereye konan tuz, ateş üzerinde kavrulur. Tuz yüksek ısıda “patlayacağı” (bomba gibi patlamadan bahsetmiyoruz tabi ki, mısır patlatma gibi patlama) için dikkatli olmak gerekir. Bazıları, tuzu evde dolaştırırken, bazıları da bu tuzu suyun içine katıp bunu dolaştırırmış. Sonra da suyu, ayak basmayacak bir yere dökermiş.
7) Üzerlik
Üzerlik bitkisinden yapılan bu süslerin nazara karşı koruduğuna inanılır. Bu süsler özellikle Anadolu’da çok yaygın olsa da, günümüzde gittikçe yerini Çin yapımı nazar boncuklarına bırakıyor. Üzerlik bitkisinden yapılan bu el yapımı süsler özellikle evin girişine asılarak, gelenlerin kem gözlerinden sakınıldığına inanılır. Ayrıca, üzerlik biçiminde süs haline getirilmeden de bitkinin yakılması ile nazardan korunduğuna inanılır.
8) Sirke
Sirkeye dair inanılanlar biraz ilginç. Sadece evde sirke bulundurmanın bile nazara karşı iyi olduğuna inananlar var. Kimileri de, evi temizledikleri suya biraz sirke katarak nazarı uzaklaştırdıklarına inanıyor. Özellikle sirkenin banyo suyuna konulması ile kişinin nazardan arınacağına inananlar da var. Sirkeye dair bu inanışın, sirkenin antiseptik özelliğinden dolayı enfeksiyonlara iyi gelmesinin anlaşılmasının ardından sirkeye doğa üstü anlamlar yüklenmesinden kaynaklandığı düşünülüyor.
9) Yılan gömleği
Yılanın deri değiştirirken geride bıraktığı yılan gömleğinin de nazara karşı çok etkili olduğuna inanılıyor. Yılan gömleğinden bir parçanın evde saklanması, yılan gömleğinden bir parçanın kolye olarak takılması hatta muska kılıfı olarak kullanılması gibi değişik örnekleri mevcut.
10) Sedef çiçeği
Nazara karşı etkili olduğu düşünülen şeylerden biri de sedef çiçeği. Sokaklarda bile bolca bulunan sedef çiçeği, çiçekçilerde de satılıyor. Sedefi andıran beyaz / krem renkli oval yapraklara sahip sedef çiçeğini kurutup demet halinde evlerinin duvarlarına asanlar, nazara karşı önlem aldıklarına inanıyorlar. Günümüzde dekoratif olarak saksıların içinde kurutulmuş sedef çiçekleri de satılıyor. Ayrıca, oval yaprakların içindeki tohumlarını çıkarıp, çörek otu gibi yakanlar olduğu gibi, kimi zaman tarlalarda da bir hasadın verimli olması için yani tarlaya ve ürünlere nazar değmemesi için de yakılıyor.
EK.. Sarımsak
Çörek otunu yaktınız, sirkeyle yıkandınız, yılan gömleğini kolye yakıp taktınız ve hala nazar başınıza musallat olduysa, daha kokulu bir inanış da sarımsak. Kimi inanışlara göre sarımsak zaten kutsal bir bitki. (Bu arada sarımsak gerçekten çok ama çok faydalı bir besin) Kimilerine göre duvara asılan sarımsak bereket ve bolluk getirdiği gibi kem gözlerden de koruyor. Kimileri ise, işi pratik hale getirmiş, mutfak duvarına astığı sarımsaktan hem nazara karşı koruma beklerken hem de yeri geldiğinde cacığın içine doğramak için bir diş koparıveriyor.
EK.. Üzerlik Otu ile Üç Yol Ağzından Alınan Çöp ve Eşikten Koparılmış Tahta Parçasını Birlikte Yakma Listemizin bir numarasında yer alan bu metod, nazara karşı kombo korumalı bir yol vadediyor. Tamamıyla gerçek bir yöntem olarak; üzerlik otu, üç yol ağzından alınan çöp ve eşikten koparılmış tahta parçasını bir arada yakarak da, nazardan kurtulabilirsiniz! Bu yöntem için özellikle kapı eşiğinden tahta koparmak biraz abartı bir şey gibi gelebilir tabi ki.

NAZARGAH-I İLAHİ

İlgili resim

NAZARGAH-I İLAHİ

Kalb fiil masdarı olarak "bir şeyi değiştirmek, bulunduğu yönden başka bir yöne çevirmek, döndürmek, akletmek, idrak etmek, derinlemesine düşünmek anlamlarını ifade ettiği gibi, isim olarak şu manalara gelir. 
Sürekli değişme içerisinde bulunmak, akıl, idrak ve düşünce. 
Yine her şeyin saf, öz ve katışıksız durumuna da kalb denir. 
Bu kelimeye kuvvet, şecaat, merkez, asıl, iç anlamları da yüklenir.

Kalb, maddî olarak insan ve hayvanlarda bulunan lahm-ı sanevberî yani yürek diye bilinen organımızın dışında, ancak onunla bir tür bağlantı içinde bulunduğu kaydedilen mücerret bir varlıktır.
Bu sözlük anlamlarından hareketle kalb hakkında şunları söyleyebiliriz: Kalb, insandaki asıl cevherdir, özdür, merkezdir. Bu sebeb bazılarınca kalb, ruh anlamında ve ben'i ifade etmek üzere nefis manasında kullanılmışsa da, bu kullanımlar mecazîdir, her üçü de farklıdır. 
Kalb, idrakin, akletmenin, düşünmenin, her türlü iyi ve kötü fikirlerin gerçekleştiği asıl merkezdir. Bu hususlar maddî olarak akıl-beyin merkezinde gerçekleşiyor diye bilinse de, asıl merkez, kalbdir. Bu yüzden kalb, yine mecâzen "akıl" ve "idrak" kelimeleriyle de ifade edilir.(3) 
Kalb, sürekli değişim içindedir. Bu değişimin "maddî akıl"a kaynak olmasından fikir, düşünce, ilham gibi yönleriyle aynı zamanda "değiştirici-yönlendirici" özelliği de vardır. Kalb, bunların yanında, kendisi gibi soyut kavramların da merkezidir. 
Cesaret, korku, sevgi, nefret, tevâzu, kibir vs. gibi... 
Bunların kaynak ve sebepleri başka yerlerden gelse de, beliriş ve değerlendirme sahnesi kalbdir.
Kur'ân-ı Kerim'de kalb, özellikleri itibariyle şöyle tanımlanır: 
İdrakin, anlayışın merkezi ve gerçekleştiği yer
iman ile küfrün, sevgi ile nefretin mahallidir
Bu açıdan kalb hastalanabilir
kirlenebilir(7) katı-sert ve kupkuru olabilir(8)
içi şüphe(9)ve korku(10), nifak(11) ile dolu olabilir, 
mühürlenebilir(12), körleşebilir(13), kilitlenebilir(14)
gaflete düşebilir(15) sapar, eğrilebilir(16)
imtihan yeri(17), kazanç yeri(18) dir. 
Allah kulu ile kalbi arasına girer ve müdahele edebilir(19)
hidayete erdirebilir(20)
Bunların yanında kalb hastalıklardan, 
kötülüklerden sâlim bulunabilir(21)
İman ile(22) zikir ile mutmain(23) olabilir. 
Takvayı yüklenir(24), sekine-vakarı kabullenir(25)
rahmet ve yumuşaklık sahibi(26) olabilir. 
Allah'ı anınca titreyebilir(27), yumuşayabilir(28)
huşû içinde olabilir(29)
Kısacası, bütün iyilik ve kötülüklerin sahnesi kalbdir.
Hadislerde, Kur'an ı Kerim'in üslûbu hakkında bilgiler bulunur. 
Konuyla ilgili dikkat çeken bir kısım hadisler şöyledir:
"Kalb, sürekli değiştiği için, kalb olarak adlandırılmıştır"
"Öyle ki, kalb çölde rüzgarların sağa sola savurduğu bir kuş tüyü gibi sürekli değişir
"Kalb, salih (sağlam, düzgün) olunca bütün beden salih olur"
"Allah, şeklinize, malınıza değil, kalb ve amellerinize bakar"
"Ameller, niyetlere göredir". Niyet ise, kalble ilgilidir.
"Kim Allah rızası için kırk gün ihlâsla sabahlarsa, hikmet pınarları, onun kalbinden fışkırıp, diline akar hale gelir"
"Allah, kendisi için hüzünlenen kalbleri sever"
"Allah'ın dünya ehlinden kapları vardır. 
Rabbınızın bu kabları, Onun salih kullarının kalbleridir. 
Bu kalblerin en sevimli olanı da, yumuşak ve ince duygulu olandır"
Kaynağı Kur'an-ı Kerim ve Sünnet olan tasavvuf "kul olabilme" misyonu sebebiyle, kalb üzerinde önemle durmuş ve aslolanın kalb üzerinde çalışma şeklinde özetlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Mutasavvıflara göre, kalb nasıl yorumlanmıştır? Şimdi bu hususa temas edelim. Tehanevî'nin Istılâhat'ında "kalb, ilahî Rabbanî bir latifedir". Bu tanıma göre maddî değildir, mücerreddir, asıl itibariyle nuranî ve ruhanîdir. Ancak anatomik olarak insan vücudunun sol göğsünde yer alan maddî kalb ile mahiyeti bilinemeyen bir tür bağlantısı vardır. Ruhun vücudda yeri şudur diye gösterilemez iken, kalb latîfesi için, bu şekilde bir irtibat noktası gösterilebilmiştir. Ruh, sır, hafî, ahfa gibi latifelerin de durumu aynı şekildedir. Adı geçen bu latifelerin arşın ötesinde olması, bunların insanın uzaklarında oldukları değil, "mekansız" oldukları manasındadır
Şimdi kalble ilgili özellikler ve tesbitlerimizi belirlemeye çalışalım. Kalb, sürekli değişir. Türlü türlü fikirler, gelir, gider. Bu yüzden, tasavvufta, kalbdeki fikir ve hedef sabitliği esastır. Bu sağlanınca, manevî yücelişe adım atılır. Fakat kalb yine değişir. Yani kalpteki ilahi nurlar, tecelliler sürekli, bir öncekinden daha fazla bir şekilde ortaya çıkar. Gerçekte değişmemek sadece Allah'a mahsustur.
Menşe bakımından kalb, temiz ve nuranîdir. Ancak, karanlık nefs ile yakın irtibatı nedeniyle, üzeri tozlanmış, paslanmıştır. Az bir çabayla da olsa bu pislikler gider ve kalb de eski haline dönmeye başlar. Nefsin karanlığı zatîdir, bu nedenle temizlenmesi zordur. Ruh ise zaten temizdir. Mü'minin de, kafirin de ruhu velî olmaya kabiliyetlidir. Nefsin temizlenmesinde ise, esas olan sünnete uymak ve şeriata yapışmak kaçınılmaz olarak görülür. Bu temizlenme işi, hakikatte, Allah'ın izni ve lütfü ile olur. Bununla beraber, bedenen yapılan salih amel ve ibadetlere yapışmadan, nefis ve kalb selameti mümkün olamaz.
Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde belirtildiği gibi, kalb, hastalanabilir. İnsanın bedeninde bir hastalık zuhur ettığinde, hemen bir doktora başvurarak tedavisine bakar. Halbuki, "Allah'ın zikrinden gafil olma ve Allah'tan başkasına meyletme" hastalığına yakalanmış olmasına rağmen bunun tedavisine özen göstermez. Halbuki maddî hastalıklarda nasıl bir doktora başvurmak gerekiyorsa, manevî rahatsızlıklarda da aynı şekilde bir uzmana gitmek lazımdır.
Kalb, ancak Allah'ı anmakla sükun bulur. O halde bu eğitimi verecek tarzda yapılanmaya gitmek, zikir, tefekkür ve murakabe ile meşgul olmak, bunu sağlayacak Allah dostlarının öğütlerine kulak vermek gerekir.
Kalbin asıl işlevi zikirdir. Bu amaç dışında kullanıldığında, ne olursa olsun tatmin olmaz. Zikir sadece maddî dil ile olmaz, aslolan kalbin zikridir. Bir de vücud organlarının zikri vardır ki, günah işlemekten kaçınmak da amelî zikirdir. Zikirsiz kalb virane olmuş eve benzer. Hadis: "Allah'ın zikredildiği ev ile zikredilmeyen ev, canlı ile ölü gibidir."(42) Hadisteki evden maksadın kalb olduğu söylenir.
Bütün tasavvufî yollarda vuslata erdirici metod olarak şu üç husus vurgulanır: Zikir, murakabe ve rabıta. Bunların içinde kalb için en kolay olanı zikirdir. Hemen her yerde, her halde yapılabilir. Murakabe ise, çok zordur zikirden sonra gelen merhaledir. Çünkü zihinsel ve teorik değil, bizzat hissetmeye tadmaya dayalı olması esastır. Rabıta hem kolay hem zordur. Fakat zikir ve murakabeyi gerçekleştirmeye, vesile olduğu için, hemen hemen bütün tasavvufî disiplinlerde, mürid için en faydalı, yetiştirici unsur olarak görülmüştür.
Zikrin kalbi temizlemesi için, manen uzman olan birinin nezareti altında yapılması gerekir. Yoksa kalp hastalıklarının giderilmesi ve kalbde tesir sağlamak zor olur.(43) Tasavvufî olarak, kibir, riya, hased vs. gibi hastalıkların tedavisi için sırf oruç, ilim vs. yetmez, ayrıca zikir ve nazar-ı himmet lâzımdır
Kalb, vesveselere kapılır. Bu, ya şeytandan, ya da nefisten kaynaklanır. Şeytan gayet bilgili olduğundan, bir kötülüğe yönlendirmek istediğinde, başarılı olamazsa, hemen başka bir alternatif sunar, ona sağdan, soldan, önden ve arkadan yaklaşır. Nefsin hoşuna gidecek şekilde, onu güzel göstermeye çalışır. Özellikle insanı "benlik" yönüne sürüklemeye çalışır. Şeytanî vesvese başarısızlık karşısında tekrarlama göstermez. Nefsten gelen vesvesede hedefe ulaşana kadar ısrar vardır. Nefs vesvesesi gider tekrar gelir. Şeytanın mü'min olmayanlarla işi yoktur. Onun işi mü'minin imanını çalmaktır. Vesvese konusunda şikayetçi olan birini Hz Resûlullah (s.a) bunun "kalbde bulunan iman sonucu olduğunu" söylemiştir. 
Şeytanın kalpte bulunan vesvese noktası, kalbin, aynı zamanda tecelliler ve nurlar merkezi olan nokta-i süveydâ'dır (yani siyah noktacıktır) Bunun etrafında, siyah bir nur bulunduğu ve şeytanın vesvese hattının bu olduğu söylenir. Hz Peygamber (s.a)'e küçük yaşta uygulanan göğüs yarma ameliyesinde, kalbin yarılarak içinden çıkarılıp atılan ve bu şeytanın nasibi idi denilen şey, işte bu vesvese hattıdır.
 Zikir veya mürşidin teveccühü ile oraya atılan nûr sayesinde, "süveydâ"nın siyahlığı beyazlığa dönüşmedikçe, şeytanın vesvesesi kesilmez
Kalb, mekânlı alem ile mekansız alem arasında bir berzah şeklindeki arş gibidir. Mekansız, olumsuz olan ruh ile, mekanlı ve olumlu olan nefis arasındadır. "Feelhemeha fucüraha ve takvaha" (Şems/8) ayetinde de ifade olunduğu üzere kalb hem iyiye, ulvîye, hem de kötüye, suflîye açılır. Kalb, ruha dayanarak ulvî alemden, nefse dayanarak sufiî alemden istifade eder. Bir başka deyişle kalb hem Hakka, hem de halka yönelebilir. Birine yönelmişken diğerinden gafil olmama üstünlüğüne ulaşmıştır. İrşad durumundakilerin kalbi her iki yana aynı anda açılabildiği için, kalbleri arş yani berzah özelliğini yansıtırlar
Melekler de, kalbin bu arşlık özelliği yoktur.
Mârifetullah'ın yeri kalbdir. O, nazargah-ı İlahî'dir. Allah'ın evidir. Allah sonsuz bir varlık olduğu için, onun marifeti yine sonsuz bir varlıkla mümkündür. Nitekim Allah Teala Hz Peygambere fetih nasib ettiğinde (yani kalb gözü ile baktırdığında), arşa bakarak "Seni tesbih ederim, ne kadar yücesin ya Rabbi" deyince, Hak Teala (Arş'ın büyüklüğünden hayrete düşen peygamberine) "yerlerim, göklerim beni almadı, ama (kamil) mü'min kulumun kalbi beni aldı (kuşattı)" buyurdu. 

Buradaki "alma, ihata etme, kaplama" maddî bir şey olmadığı gibi, Allah'ın zatına yönelik bir olay da değildir. Allah'ın marifeti, isim, sıfat ve zât nurlarının tecellilerine mazhar olmaktır. Arş, o muazzam büyüklüğüne rağmen, mekanlı yani ölçülü aleme dahil olduğu için, mekansız ve ölçüsüz aleme ait olan ruhun yanında bir zerre gibidir. İşte bu özellik meleklerde yoktur. Bu yüzden mekansız olan kalb ve ruha sahip insanın, Allah'ın halifesi oluşuna şaşmamak gerekir.
Kamil mü'minin kalbi hem görür, hem işitir, hem akleder hem de hisseder. Allah'ın nuru ile aydınlanan kalb bu özelliğini nereden alıyor? Hadis-i kudsî: "...Öyle olur ki, Ben kulumu severim Onu sevince de, onun gören gözü, duyan kulağı, tutan eli, konuşan dili, düşünen aklı olurum"
Burada Allah'ın kula hulûl ettiği manası yoktur. Aynı zamanda hiçbir varlığın da Allah olması söz konusu değildir. Fakat, Allah kendi sıfatlarından bazı tecellileri dilerse, kulunun üzerine giydirebilir. Bununla birlikte kul, kulluktan çıkmaz. İşte bütün alemleri gören göz budur. Gerçek ilim de budur; mârifetullah'tır.
Kalb-gönül, mukaddes Tuvâ-Eymen Vadisi, Tur Dağı, Beytu'l Ma'mür, Beytullah, Meyhane, Kadeh, Gül Bahçesi, Kevser, İskender'in cihanı gösteren cami dürbünü gibi benzetmelerle, tasavvufî literatürde anıla gelmiştir. Bu benzetmelerin her birinde, derin incelikler saklıdır.
Kalb Allah'ı sevme merkezidir. Aşk derdi, en kutsal derttir. Hacı Bayram'ın tabiriyle "bir ulu davadır, alma başa sevdayı" dediği ağır bir yüktür. Aşk derdine, yine aşktan başka ilaç yoktur. Aşıkların derdi de, şifası da kalbdedir. Kalbin süveydası, hakiki dost evidir. Gönüle girmeyen, sahibi ile sohbet edemez. Gönül kuşu arşta uçar. Lahût (Allah'ın huzuru) âleminde dolaşır. 
Bu kuş en yükseğe uçar. Çünkü asıl vatanı Lahût'tur. 
""""Lahut... (ﻻﻫﻮﺕi. (Ar. lāhūt < İbr.) Cenâbıhakk’ın zâtına mahsus olan ilk ve en yüce âlem, Allah’ın bütün sıfat ve isimlerinin zâtında mevcut olduğu, fakat sâdece zâtî sıfatlarının zuhûra geldiği, fiilî sıfatlarının ise henüz zuhur bulmadığı âlem, ulûhiyet âlemi, âlem-i lâhut. 
Karşıtı: NÂSUT: Lâhût ile nâsûtu gönül anladı ise / Mısrî ana sor Kāf ile ankā haberin sen (Niyâzî-i Mısrî). Nâsût idi bir zaman makāmın / Lâhûta mı şimdi i’tizâmın (Muallim Nâci). Şâh iken lâhûtta ey aşk sernigûn ettin beni / Serfirâz âzâd iken dâim zebûn ettin beni (Ken’an Rifâî).""""""""
Bu kuşun kanadı, aşk'tır. Ama, Leyla'ya Mecnûn'un gözüyle bakmayanlar, Leyla'yı hakkıyla sevemez ki... Üstelik Mecnûn Leyla'nın aşkını, medresede, kitaplardan, satırlardan öğrenmedi. Gönül, sevgiliye kavuşan Firdevs bahçesidir, gül de bülbül de gönüldedir; ledün ilme gönle gelir, esas kevser, hakiki ab-ı hayat gönüldedir. Elest... hitabı gönülde, her an tazelenmektedir. Kıble birdir, sevda birdir, o halde gönül için bir tek sevgili yeter.
Kalbi-gönlü Yunus'la noktalayalım:
Gönül Çalabın tahtı, Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı her kim gönül yıkarise!..
DİPNOTLAR: 1) İbn Manzûr, Lisanü'l-Arab, c. 3, s. 144-6, 2) Gazzalî, İhya, Mısır 1939, c. 3. ss. 3-4, 3) Hakkı, Erzurumlu İbrahim, Marifetname, s. 292., 4) A'raf / 179, Hac / 46., 5) Hucurat/14, Nahl/22., 6) Bakara/10., 7) Tevbe / 125, Maide / 41., 8) Hac / 53, Bakara ) 74., 9) Tevbe / 45., 10) Al-i İmran /151., 11) Tevbe/77., 12) A'raf /101, Gafir / 35., 13) Hac / 46., 14) Muhammed / 24, 15) Kehf / 28., 16) Al-i İmran / 8, Saf / 5., 17) Hucurat / 3., 18) Bakara / 225., 19) Enfal / 24, 20) Tagâbun / 11, 21) Şuara / 89, Saffat / 84, 22) Nahl / 106., 23) Ra'd / 28., 24) Hacc / 32., 25) Feth / 4., 26) Hadîd / 24., 27) Enfal / 2, Hacc / 35., 28) Zümer /23., 29) Hadîd / 16., 30) Ahmed, 4/408, Taberanî (Kenzu'l-Ummal, 1/241)., 31) Ahmed, 4/419; İbn Mace, Taberanî, Beyhakî (Kenz, 1/244)., 32) Buharî, Müslim, Ebû Davûd, Tirmizî, Nesaî, İbn Mace (Kenz, 3/429)., 33) Müslim, ibn Mace, Taberanî, Hakim, Tirmizî, Nesaî, İbn Mace (Kenz, 3/422)., 35) Ahmed, Ebu Nuaym, Kudaî (Kenz, 3/24, 464)., 36) İbn Ebl'd, Dünya, Bezzar, Taberanî, Ebu Nuaym, Kudaî (Müsnedü'ş-Şihab 2/255), 37) Taberanî, Ebu Nuaym, Deylemî, Hakim, Tirmizî (Kenz, 1/234)., 38) Tehanevî, Keşşafu Istılahatı'l-Fünunun, s. 1170., 39) İmam-ı Rabbani, Mektûbat, 1/310, Tehanevî, aynı yer., 40) İmam-ı Rabbani, Mektûbat, 1/53, 380., 41) A.g.e., 1/192., 42) Müslim, Ahmed, Ebu Nuaym, İbn Hibban (Kenz, 1/447)., 43) Şeyh-i Meczûb, Muhtasarü's-Süluk, Ank., 1991, s. 124., 44) Seyyid kadrî, Divan, s. 283., 45) Müslim, Ahmed, Ebu Davud, Nesaî, Taberanî (Kenz, 1/250)., 46) Müslim, Ahmed, İbn Hibban, Hakîm, Bağavî (Suyütî, el-Hasais, Beyrut 1980, 1/109)., 47) Şeyh-i Meczûb, a.g.e., s. 125., 48) İmam-ı Rabbanî, mektûbat, 1/259, 319. 49) Ahmed (ez-Zühd'de), Deylemî (el-Firdevs, Beyrut 1986, 3/174)., 50) İmam-ı Rabbanî, Mektûbat, 1/326., 51) Buharî, Ahmed, ,İbn Hibban, Beyhakî, Ebu Nu

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...