12 Aralık 2019

BİR KİTAP Kİ..

BİR KİTAP Kİ... 
İlgili resim
BİR KİTAP Kİ... 

Bir kitap ki; Allah’ın, beşere son kelâmı,
En büyük mûcizesi, ve en büyük selâmı.

Bir kitap ki; Ne dengi, ne benzeri , ne eşi;

İnsanlık âleminin, batmayan tek güneşi.
Bir kitap ki; nûrunda, karanlıkları boğan,
Bindörtyüz yıldan beri, hergün yeniden doğan

Bir kitap ki; barışın, kurtuluşun rehberi,

İdrâkin temel taşı, akılların cevheri.
Bir kitap ki; Nebî’nin, en büyük emâneti,
Ne bir hükmü değişir, ne harfi, ne âyeti.

Bir kitap ki; vicdânın, adâletin tek sesi,

Ahlâk depremlerinin, sarsılmaz güvencesi.
Bir kitap ki; ilmiyle, cehâleti susturan;
Zulümler karşısında, heybetle dimdik duran.

Bir kitap ki; irfânın, zaptedilmez kalesi,

Çaresiz mazlumların, sönmeyen meş’alesi.
Bir kitap ki; ümidin tükendiği her yerde;
Açılır görenlere, kapılar perde perde.

Bir kitap ki; şefkâtin kucaklayan kolları,

Selâmete götüren, ince sabır yolları.
Bir kitap ki; gaflete, dalâlete son veren,
Mahremlerin üstüne, hayâ perdesi geren.

Bir kitap ki; tahtından, zorbaları indiren,

Mülkün temellerini, hukukla güçlendiren.
Bir kitap ki; müşrikler, münâfıklar listesi,
Kârun’dan, Firavun’dan, nice ibret hissesi.

Bir kitap ki; ihlâsı, tevhîdi müjdeleyen,

İsyankâr kavimleri, birer birer eleyen.
Bir kitap ki; bileni, bilmeyenden ayıran,
O kıyâmet gününde, muhlisleri kayıran.

Bir kitap ki; mahşerde, muttakiler gölgesi,

Cennet semâlarında, çınlayan “selâm” sesi.
Bir kitap ki; çağlara, çağlar üstü hükmeden,
Hükmünü yok sayacak, yoktur asla bir neden.

Bir kitap ki; âcizdir önünde tüm san’atlar;

Hikmetine dar gelir, o sonsuz kâinatlar.
Bir kitap ki; korkular ve ümitler harmanı,
En Yüce Padişah’ın, âlemlere fermanı.

Bir kitap ki; beş vakit secdelerde göz yaşı,

Mûminlerin elinde, değişmez mihenk taşı.
Bir kitap kimübîndir.. Apaçıktır görene,
Son nefeste korku yok, O’na gönül verene.

Adı; Kur’ân-ı Kerîm.. Mekânı; kalb-i selîm,

O’ndadır gerçek irşâd, O’ndadır gerçek ilim.
Ey ! Şânı mahşere dek, korunan yüce kitap;
Yetmez seni övmeye,  hiçbir söz, hiçbir hitap.
Seni yazmak ne mümkün, cür’etimize bakma,

Hesap günü Mîzan’da, 
BİZİ YALNIZ BIRAKMA !
CENGİZ NUMANOĞLU

LEVH- İ MAHFUZ’DAN MUSHAF - I ŞERİF’E KELAMULLAH

AÇ KARNINA SU İÇERSENİZ

AÇ KARNINA SU İÇERSENİZ

Aç karnına su içerseniz başınıza neler gelebilir, biliyor musunuz? 
Bir Japon ritüeli olan bu eylemin sonuçlarını haberimizin devamında görebilirsiniz.
Aç Karnına Su İçerseniz Başınıza Nelerin Geleceğini Biliyor musunuz?


Aç karnına su içmenin aslında bir Japon ritüeli olduğunu biliyor muydunuz? Sağlıklarına çok önem veren Japonlar her sabah aç karnına su içerek güne başlıyorlar.. 
Peki sebebi ne?
Aç karnına su içerek kendinizi kendinizi tedavi etmeniz mümkün
Aç karnına su içmenin menstrüel bozukluklara, beden bozukluklarına ve göz rahatsızlıklarına iyi geldiği ispatlanmıştır. 
Uzun bir müddet su içmediğiniz zaman ya da suyu az tükettiğiniz zaman; baş ağrısı, migren, böbrek taşı veya obezite gibi sorunlar karşınıza çıkabilir. Düzenli bir şekilde su içtiğinizde ve aynı şekilde sabahları aç karna su tükettiğiniz zaman bu problemleri çözmeniz mümkündür.
Sabah yandığınız zaman yani henüz dişlerinizi fırçalamadan önce 2/3 su bardağı su için.
Su içtikten sonra yaklaşık 40/45 dakika süresince bir şey yemeyin ya da içmeyin.
Öğle ve akşam yemeklerinden en az 2 saat önce su içip, sonrasında da 2 saat süresince bir şey yiyip, içmemeye dikkat edin.
Peki yararları neler?
30 gün süresince böyle kontrollü olarak su tüketirseniz diyabetin etkilerini azaltırsınız.
Yaklaşık 10 gün sonrasında kabızlık sorunu giderilir.
Sabahları uyandığınızda hemen su içmek toksin atılmasına yardım eder.
Aç karnına içtiğiniz su, metabolizmanın yüzde 24 daha hızlı çalışmasına katkıda bulunur.
Açlık hissini giderir böylece kolay kilo vermeye yardımcı olur.
Cildin ışıldamasını sağlar.
Böbrek taşı dökülmesini kolaylaştırır ve mesaneyi temizler.

MİNAREYİ ÇALAN, KILIFINI HAZIRLAR

Hadislerin kur'an a arzı ve......

Bizler inanç sistemimizi öyle yanlış bir yol üzerine oturtmuşuz ki, Kur’an ın hükümlerine inancımızın taban tabana zıt olduğunun, farkında bile değiliz. Yine bir kardeşimizin, bir yazıma verdiği cevap çok düşündürücü olduğu için, sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü bu yanlış her zaman yapılıyor, örnek gösteriliyor.

(Haluk bey, sözleriniz Hadis Münkirlerinin sözlerine benziyor. Hadislerin Kur’an’a arzına dâhil tek bir rivayet yoktur. Zaten bu çok absürd bir metod çünkü Kur’an’da meselelerin tamamı yoktur. Kur’an’da meselelerin tamamı yok ise her meseleyi Kur’an’a nasıl arz edeceksiniz?)

İşte size günümüz tabiriyle, din ve iman adına meçhule doğru yolculuğa, dikkat çekici bir örnek. Arkadaşımız hadislerin Kur’an a arzı konusunda rivayet arıyor. Hâlbuki Kur’a na bakmış olsaydı, Allah ın uyarılarını görüp, sakın emin olmadığın bilginin ardına düşme, Kur’an ın ipine sarıl, sizlere Kur’an da her konudan nice örnekleri verdik ki anlayasınız, hiçbir eksik bırakmadık biz Kur’an da, dediğini apaçık görecekti. Kur’an dururken, ondan başka kanıt mı arıyoruz. Aradığımız için de, toplum olarak bugün ne hallerdeyiz. Allah bizleri affetsin.

Kardeşimiz bu sözleriyle, bizlere iletilen rivayetlerin, helal ve haram hükümlerinin hepsini Kur’an da bulamayacağımızı, onun içinde Kur’an da bahsedilmeyen, hükmü verilmeyen konuları da Kur’an dan aramamız ve Kur’an ın süzgecinden geçirmemiz mümkün olamayacağını söylüyor. Bu doğrultuda, düşünce ve inancını dile getiriyor. Kontrolü olmayan bir inancı, Allah a nispet etmekten, Rabbim e sığınırım.

Arkadaşımız hadislerin Kur’an a arzına dâhil, tek bir rivayet yoktur diyerek, kendine delil bulmuş bile. Önce bu kardeşimize rivayetlerin dine hüküm koyamayacağını, rivayetin önce ne olduğunu araştırmasını öneririm.

Hadislerin Kur’an a arzı konusunda, yine rivayet arayan bu kardeşimize, 
MİNAREYİ ÇALAN, KILIFINI HAZIRLAR sözünü hatırlatmak isterim.

Aklını kullanan, hurafe den delil aramaz. Aklını kullanan Rabbin koruması altındaki FURKAN dan delil arar.

Kendisine rivayet kanıt arayan kardeşimize, peygamberimizin rivayetlerinden de elbette örnek gösterebiliriz. Bir şartla, Kur’an ın onayını almak şartıyla. Peygamberimiz bizlere, Kur’an ın iki kapağı arasındaki bilgilerden başka, hiçbir şey bırakmadığını söyler. Yine bu kardeşimiz eğer iyi araştırmış olsaydı, peygamberimizin önce izin verdiği, ama daha sonra yapılan yanlışları gördüğü için, hadis yazımının, naklinin yasaklandığını bilmesi gerekirdi. Bu yasağın dört halife devrinde de devam ettirildiğine dair, birçok rivayet bilgiler vardır bugün elimizde. Dediğimiz gibi, hepside rivayettir. Hiçbir rivayet dine hüküm koyamaz, doğruluğundan eminde olamayız. Dine hüküm koyan, yalnız Rabbimizdir, onun onayından geçen her bilgide, bizim başımızın tacıdır.

Bu arkadaşımız bunları söylerken, bugün bizlere öğretilen ve Kur’an ın bahsetmediği birçok örnekleri de vererek, bakın bu konuda Kur’an da haram olduğuna dair bir bilgi yoktur, yani bunları da peygamberimiz haram olduğuna, hükmederek, bizleri hadisleriyle bilgilendirmiştir, onun için her şeyi Kur’an ile karşılaştıramayız, Kur’an da aramamız mümkün değildir diyebiliyor.

Peki, bu inanç ve düşünceye Kur’an onay veriyor mu? Rivayetlerden bu konuda kanıt arayan ve bulamayan kardeşimize, acaba Kur’an bu düşüncesine onay veriyor mu diye, düşünmesini de öneririm.

Diyelim ki arkadaşımız haklı, İslam ı yaşamak adına takip edeceğimiz bu yol ve yönteme, eğer onay veriyorsa Kur’an, bu durumda ona hak verebiliriz. Gelin şimdi bu sorunun cevabını Kur’an da arayalım. Yani Allah elçisine, kendisinin haram dediklerinden başka konularda da, haram koyma yetkisi vermiş mi?

Önce size her yazımda neredeyse hatırlattığım, bir ayeti hatırlatmak istiyorum.

Zühruf 44: Doğrusu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.

Dikkat ederseniz Allah, sizleri Kur’an dan sorum tutuyorum diyor. Hatta birçok kez Kur’an ın ipine sarılmamıza önerir bizlere. Bu hükmü veren Rahman, acaba daha sonra Kur’an ın hükmü olmayan, Kur’an da hiç bahsedilmeyen bir hükümden, haramdan sorumlu tutar mı bizleri? Sanırım arkadaşımızın düşüncesi, daha ilk örnek verdiğim ayetten bile onay alamadı.

Şimdi sizlere peygamberimizin, haram ve helal koyma yetkisinin olup olmadığına ışık tutacak, bir ayeti hatırlatmak ve üzerinde sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum.

Aşağıdaki ayette, peygamberimiz aile içinde, eşlerinin hoşnutluğu adına, helal olan bir şeye haramdır diyor. Bakın Allah bunu yapan elçisine nasıl bir ayet indiriyor, uyarıyor ve aile içinde söylenmesine rağmen, bu uyarıyı Kur’an a alarak, tüm insanlığın bu konudan haberinin olmasını, acaba neden istiyor olabilir. Önce ayeti yazalım.

Tahrim 1: Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah’ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Ayete dikkatle baktığımızda, aslında aile içinde, belki de yalnız eşleri arasında hoşnutluğu sağlamak adına, peygamberimiz helal olan bir şeye haramdır diyor. Fakat Allah, bu aile içindeki olay dışarıya yanlış akseder, duyulur diye, hemen bakın nasıl bir ayet indirerek uyarıyor. İşin ilginci bu uyarıdan bizlerinde haberinin olmasını istiyor. Yoksa gizlicede elçisini uyarabilirdi. İşte bu ayetten almamız gereken, büyük dersler var. Ayette, Allah ın sana helal ettiğimi, neden haramlaştırıyorsun sözleri, sizce her şeyi çok net açıklamıyor mu?

Şimdide Allah ın helal ve haram konusunda verdiği hükümlere ve bizleri bu konuda ki uyarılarına bakalım.

Bakara 173: Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Yukarıda ki ayette açıkça belirtilenlerin dışında, temiz olan her şeyin helal olduğunu siz bu ayetten anlamadınız mı?

Günümüzde bizlere uzun bir liste verilir, helal ve haramları içeren. Hani bu liste neden Kur’an da yok diyenlere, işte kardeşimizin bana söyledikleri yıllardır topluma da söylendiğinden, hiç kimse bu listenin nereden geldiğini de araştırmamıştır. Çünkü her şey Kur’an da yoktur, mantığına inandırılmışız da ondan.

Kur’an da hiç bahsi geçmeyen, haramlar listesi nereden bizlere sokulmuştur biliyor musunuz dostlar? Bugün Yahudilerin elindeki, tahrif edilmiş Tevrat ta yazıyor. Tek tırnak hayvanlar yenmez, çift tırnak olacak, yabani şu ya da bu hayvanlar yenmez, denizde şunlar yenir bunlar yenmez ve buna benzer uzun bir liste vardır. Hiç birimiz sormuyoruz bile, neden Kur’an da yok tüm bu haramlar listesi? Hani Kur’an dan sorumluyduk, hani Kur’an ın ipine sarılacaktık, hani biz Kur’an da hiçbir eksik bırakmadık diyordu Rabbim. Ne oldu tüm bu ayetlerin hükümleri. Yoksa bu ayetlere iman etmiyor muyuz?

Kimseye soramayız, çünkü sorgulama yetkimiz, gücümüz elimizden alınmışta ondan. Sen düşünme, zaten anlayamazsın mantığını içimize sokanlar, bu işi çok iyi başarmışlar. Artık sorgulamayan, düşünmeyen bir toplum olmuşuz.

Kur’an indirilmeden önce, nelerin haram olduğu konusunda detaylı bir bilgimiz yok elbette. Fakat Allah elçisine, o günkü ehli kitap toplumunu uyarmak adına, bakın nasıl bir ayet indiriyor.

Aliimran 50: ’Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah’tan korkup bana itaat edin.’

Demek ki daha önce, bazı şeyler geçmiş topluma harammış. Ama Allah bu haramları kaldırmak için ayetler indirdiğini, yani bundan sonra açıkladıklarımın dışında, haramlar yapmayın sakın kendinize diyor.

Şimdi hatırlatacağım ayet üzerinde, lütfen dikkatle düşünelim. Düşünme yetkisini başkalarına verenler düşünmeye bilir. Kendi sorunu.

Hakka 44–45–46: Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.

Ayetin güzelliğine bakar mısınız lütfen. Allah Kur’an dışından bazı sözleri, bunlarda Allah katındandır deseydi, onun canını alırdık diyor. Ama bu ve buna benzer onlarca ayetlere gözlerini yumanlar, hala peygamberimizin Kur’an da olmayan konularda hüküm verebileceğine inanmakta ısrar edebiliyorlar. Sırf hurafe itikatlarından vazgeçmemek adına.

Arkadaşımız bana verdiği cevaplarda, Allah sadece Kur’an demiyor, peygambere de itaati vurguluyor diyerek, ayetleri kendi itikatlarına delil aramaya devam ediyor. Hâlbuki Allah elçime uyun, ona uymak bana uymak gibidir derken, elçisinin bizleri yalnız ve yalnız Kur’an ile uyaracağını, onun dışına çıkmayacağını anlatıyordu birçok ayetinde. Kur’an ın dışına çıkamayacağını, onun dışından bazı sözleri bunlarda Allah katındandır demiş olsaydı, onun canını alırdık dediği ayetleri görmezden gelerek, kendi itikatlarına kelimelerin ardından delil arayanlara, ne söylesek anlamayacaklarını çok iyi biliyorum.

Bakın Rabbim bu ve buna benzer itikatların ardı sıra giderek, Allah ın Kur’an da hiçbir delil indirmediği şeylerin ardına düşenlere ne söylüyor.

Enam 81: “Allah’ın size, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden ne diye korkayım? Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin.”

Bana Kur’an da her şey yazmaz diyen kardeşimizin, acaba bu ayetlerin ne söylediğinden haberi yok mu?

Allah size hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri, bunlarda Allah katındandır diyenleri, adeta Allah ın yetkilerini edindikleri velilere nispet ettiklerinden, tüm bu davranışlarından dolayı, Allaha ortak koşma olarak görüyor bunları yapanları. Elbette Rabbin hükmetmediklerini de, bunlar Allah katındandır diyenler, Allah ın hükümlerine ortak koştuklarını bilmelidir.

Ayetin sonunda, Rabbin sorusu düşündürücüdür. Bakın ne soruyor aklını kullananlara. Öyleyse iki taraftan hangisi güvende olur?

Birincisi Allah ın hükümlerine iman edip, hurafe ve sanının ardı sıra gitmeyenler. Diğeri de Kur’an da Allah ın hiçbir delil indirmediği halde, bunlarda Allah katındandır diyenlerin takip ettiği yol. Sizce hangi yol daha emin ve daha doğrudur? Rabbin ayetin sonunda, sorduğu gibi. EĞER BİLİYORSANIZ SÖYLEYİN.
Kur’an bu konuda çok açık hükümler vermiş ve Allah ın Kur’an da hüküm vermedikleri hiçbir konuda, sorumlu olamayacağımızı ve yine haram ve helal konusunda da yetkinin yalnız Allah ta olduğunu, apaçık bakın nasıl bildiriyor bizlere.

Maide Suresi 87: Ey iman sahipleri! Allah ’ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez.

Sur. 116. ayet; Yalan düzerek Allah’a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah’a iftira edenler kurtulamazlar.

Demek ki bu konuda, apaçık hüküm var. Bilgisizce emin olmadan, Allah ın açıkça haramdır demediklerine, haram deme yetkisi kimsede yok. Ayete dikkat ederseniz, Allah ın helal kıldığından bahsediyor. Demek ki yetki bizzat kendisinde. Bunun dışında şu ya da bu haramdır demek, Allaha iftira atmak olduğunu hatırlatıyor bizlere.

Aşağıdaki ayetlerde bu konuyu daha da pekiştiriyor ve bakın ne diyor.

Enam 140: Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle, Allah’ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah’a iftira ederek haramlaştıranlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar.

Enam 150: Şunu da söyle: "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin." Eğer tanıklık ederlerse, sakın onlarla birlikte tanıklık etme! Ayetlerimizi yalanlayanlarla ahrete inanmayanların keyifleri ardınca gitme! Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar.

Yunus Suresi 59. De ki: "Ne oldu size de Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?

Yukarıdaki ayetleri apaçık gördükleri halde, hala gözlerini yumarak, Kur’an dışından haramlar edinenlere, daha ne söylemek gerekir bilemiyorum. Allah ın Kur’an da haram demediklerine haramdır diyenler, Allaha iftira ettiklerini söylüyor. Sanırım birde, peygamberimize iftira atıldığını da hatırlatmalıyım. Bu insanların sapmış olduğunu, bu insanların doğruyu asla bulamayacaklarının, uyarısını da yapıyor Allah ayetinde.

Enam suresi 50. ayetinde ise, Rabbin haram demediklerine haram dır diyenlere açık tehditle, Allah şunu haram etmiştir diyenler, bunun şahitlerini getirsinler diyor. Eğer tüm bunlara iman edip, Allah ın haram demediklerine, haramdır diye şahitlik yapanlarla birlikte olmayın diye ikaz ediyor bizleri.

Yunus 59. ayetinde de şükürler olsun Rabbim, bu konuya çok açık bir şekilde hükmünü veriyor ve bakın ne diyor, tekrar hatırlamakta yarar var.

(Ne oldu size de Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?)

Demek ki haram ve helal koyma yetkisi, yalnız Allah ın mış, ama ayetleri okuyup, düşünen mi var. Bunu yapanların, Allaha iftira attıklarını unutmamalıdırlar. Bunun cezasını tahmin bile etmek istemiyorum. Rabbim cümlemizi böyle büyük bir hatadan korusun.

Bizler dine öyle hurafeler sokmuş ve buna yüzlerce yıldır inandırılmışız ki, adeta kangren olmuş içimizde. İnancımız Allah yolundan sapmış. Batıl doğru bilindiğinden, hakkın sözlerinin üstü örtülmüş. Yapılan yanlışları ortaya çıkarmaya çalışanlar, ayetleri topluma hatırlatma çabasında olanlar ise, toplumda dışlanır olmuş. Sünnet İnkârcı damgasıyla suçlanır olmuşlar.

Hâlbuki peygamberimiz söylemediği halde, bunlarda peygamberimizin sözleridir diyenlerin, cehennemdeki yerini hazırlasın diye uyaran peygamberimizin sözlerini, her nedense duymak istemiyorlar.

Allah yardımcımız olsun. Çok zor günlerin içinde yaşıyoruz. Kur’an her konuda detaylı bilgi vermeyen kitap ilan edildiği için, artık ona müracaat edende çok küçük bir azınlık kaldı. Yani artık peygamberimizin söylediği gibi, Kur’an terk edildi. Onun içindir ki Allah ta bizleri cezalandırıyor, dualarımız karşılık bulmuyor.

Dilerim Kur’an ın kıymetini anlayan, ona gereken saygıyı gösteren, Rabbin halis kullarından oluruz.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

HEART TONİC İLAÇ


HEART TONİC İLAÇ 

İBRAHİM SARAÇOĞLU
“150 yaşıma kadar yaşamak istiyorum!” Ünlü bir Türk asırcı hayatını nasıl uzattığını söyledi İzmir'de yaşayan Leila Kuchuk, 1896'da Türkiye'de doğdu, iki dünya savaşını atlattı, yeni dünya düzenini, onlarca yöneticinin dönemini gördü. Türkiye Rekorlar Kitabı'nda, dünyada yaşayan en yaşlı kişi olarak listeleniyor - 14 Mart'ta büyükanne 120 yaşını tamamladı. Leila sadece akranlarından değil, akranlarının birçok çocuğundan bile uzun yaşıyor. Büyükanne ve hatta büyük büyükanne düzenli olarak tıbbi muayenelerden geçiyor. Her yıl, doktorlar aynı şeyi söylüyor: tamamen sağlıklısınız, hatta yarın uzaya bile yollanabilirsiniz.
Bu kadar uzun bir ömre rağmen, Leila Küçük nadiren köyünden ayrıldı ve çocukları şehre taşınmasını önerdiğinde her zaman reddetti. Yine de, çocukları yaşının çok olduğunu düşünüyorlar. Fakat yaşlı kadının yaşı umurunda değil. Leyla Küçük, eşi tarafından yaptırılan büyük bir ahşap evde yaşıyor. Yaşlı kadın evine de bakıyor. Ayrıca, her yıl işlediği 10 dönümlük bir bahçesi var. Leila'nın bakımında sığır da var: bir inek, birkaç keçi ve tavuklar. Ve yaşlı kadının her şeye yetecek gücü var. Röportaj yapmak ve temel sırrını bulmak için uzun ömürlü bir kadını ziyaret ettik - bu kadar uzun yaşamasının ve hastalanmamasının nedenini sorduk. Zaten börekler karşımızda masada otururken, Leila hanımın çok fazla işi olduğunu ve bize ayıracak çok zamanı olmadığını anladık. Soruşturmalarımızla ona uzun süre vakit kaybettirmek istemedik ve bu nedenle derhal ziyaret nedenimize geçtik. - “Leyla hanım, çok uzun bir yaşam sürdünüz.” Nerdeyse herkesten daha uzun. Bunu nasıl başardınız? - Evet, bu soruyu soran herkese defalarca söyledim (gazeteciler yaşlı kadına düzenli olarak ziyarette bulunuyorlar). Her şey temiz damarlarla ilgili. Bunu Ali bana savaştan önce öğretti. Ali, köyümüzde yaşayan bir bitkiciydi. Bütün köy tedavi için ona geliyordu ve hatta diğer köylerden de. Ve savaşa da askerlerin tedavisi için gitti ve geri dönmedi. O zamanlarda biz komşuyduk. Akşamları hep birlikte höyük içinde oturuyorduk. Konuşuyorduk. Nasıl ve neyi tedavi edeceğini anlatıyordu bize. O zamanlarda bir kız kardeşim vardı ve onun sağlık problemleri vardı. Ebeveynlerim onun damarlarını tedavi etti ve o iyileşti. O zamandan beri, kan damarlarının – izlememiz gereken asıl şey olduğuna inandık. O zamandan ailece bunu uygulamaya başladık. Ancak ebeveynlerim trajik bir şekilde 87 yaşında öldüler. Kız kardeşim de uzun süre yaşadı, ama benden daha az. 95 yaşında öldü. Ben de her zaman çocuklarıma damarları izlemenin gerekli olduğu konusunda talimatlandırdım. Ve bu nedenle uzun ömürlü olmanın sırrı damarların zaman zaman temizlenmesinde saklı. Ama kimse bunu yapmaz ve bu nedenle az yaşarlar. Bu, özellikle şehir emeklileri için geçerlidir. Hap içmeyi seviyorlar ve bunun onlara yardım edeceğini düşünüyorlar. Torunumla şehirdeyken, buna çok şaşırdım. Tüm insanlar 60 yaşındayken hasta oluyorlar. Haplar işte böyle yardımcı oluyor. Sonuçta, hepsi kimyasal. Ama eğer damarlarını temizleseydiler, benim gibi sağlıklı ve aktif olurdular. - Leyla hanım, sizce sağlıksız biri kan damarlarını temizlemeye başlarsa, daha uzun yaşayabilir mi? - Tabii ki! Başka nasıl olabilir! Kendiniz düşünün. Kan damarlardan akar, tüm organlar ordan beslenir. Beslenme ne kadar iyi olursa organlar o kadar sağlıklı olur. İnsanın sağlığı damar sağlığından geliyor. Ancak damarla da zamanla kirleniyor. Gerçekten de, kanda ve damarlarda her türlü sindirilemez madde yapışıp kalabilir. Onların sadece gidecek hiçbir yerleri yok. Sonuçta damarlar da paslı borular gibi kirleniyor. Kan iç organlara akmayı durduruyor. Sonuç olarak, aç kalıyor ve hastalanıyorlar. Böbrekler, mide, karaciğer veya mesaneler - tümünde kan akışı yetersizliği yaranıyor. Hatta kafada bile. Örneğin, ineği normal şekilde beslemeyi bıraktığımı düşünün. O da hemen hastalanacak! Kan temini iyileştirilirse, organlar da iyileşir. Belki her insan, benim kadar uzun yaşayamaz, ama kesinlikle daha uzun yaşayacaktır. 3, 5 ve belki de 10 yıl daha fazla. Daha önce, hiç hap olmadığı zamanlarda herkes böyle tedavi edildi ve herkes sağlıklıydı. Ve burada bir hikaye hatırladım. Bir kadın bana yazmıştı. Kocası korkunç bir hipertansiyondan acı çekiyordu. Birkaç defa enfarktüs öncesi durum yaşanmıştı. Doktorlar uzun yaşayamayacağını söylemiştiler. Mezarlıkta bir yer almalarını bile tavsiye etmiştiler. Bu kadın da bana onu nasıl tedavi edebileceğimi sordu. Belki ben sırrı biliyorum diye. Damarları temizlemesini tavsiye ettim. Farklı bir sır bilmiyorum. O zamandan bu yana 10 yıldan fazla zaman geçti. Adam yaşıyor, sağlıklı ve şu anda hiç hipertansiyonu yok. Bütün aile fertleri bundan sonra damarları temizlemeye başladılar. Ve şimdi her yıl doğum günümde beni tebrik ediyorlar. Genel olarak, böyle çok hikaye var. Gazeteciler de bunu sık sık soruyorlar, ben hep aynı şekilde cevapladım. Fakat görünüşe göre kimse beni dinlemiyor. Ama boşuna! Damarları temizlerseniz, uzun süre yaşayabilir ve en önemlisi sağlıklı yaşayabilirsiniz! Sonuçta, uzun süre hasta yaşamak da hiç hoş durum değil.

Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre damar kirliliği çeşitli hastalıkların gelişiminin % 93'üne neden olmaktadır: gastrointestinal sistem hastalıklarından görsel bozulmaya kadar - Peki damarları nasıl temizliyorsunuz? Kendiniz mi? Tarifi okurlarımızla paylaşabilir misiniz? - “Önceleri kendim temizlerdim.” Özellikle bunun için çimleri hazırlıyordum. Önceleri gücüm daha fazlaydı. Ormana ve tarlalara doğru zamanda gidiyor, çimleri kurutuyor, sonra hazırlıyordum. Her 2 yılda bir damarları temizlerdim. Daha sık olmasına gerek de yok, çünkü damarlar o zamana kadar kirlenmiyor. Ama şimdi çimleri kendim toplamıyorum. Ormana sadece belirli zamanlarda gitmek gerekiyor. Çok fazla işim oluyor. Bunu yapmayı bıraktığım 15 yıl oldu. Büyük kızım Almanya'da yaşıyor. Bana posta yoluyla indirimli bir fiyata gelen bir ilaç yazdı. Şimdi damarlarımı bu ilaçla temizliyorum. Bizim postacı olarak çalışan kadın her zaman onu evime getiriyor. Bu ilaç şifalı bitkilerden bile daha iyi. Evet sizin de anladığınız üzere, artık onları toplayacak gücüm yok. Her ne kadar sağlıklı olsam da, yaş artık kendini hissettiriyor. Yaşlılık yavaşlatılabilir, ancak durdurulamaz. - Peki bu ilacın adı ne? - Oh, ama hatırlamıyorum bile. Kızıma sormak daha iyi. Size telefonunu vereceğim, siz onu arayın. Fakat, o Almanya'da yaşıyor, muhtemelen hesabınızdan çok fazla para çıkacak. Leyla Küçük yan odaya geçerek uzun zaman bir şey arıyor. Sonra çoktan aşınmış bir telefon defteri getiriyor- yaşlı kadın telefon numaralarını eskilerde olduğu gibi bu deftere yazıyor. Yaşlı kadının Almanya'da yaşayan kızını aramaya ve ilacı sormaya karar verdik. Kızı gerçekten de damarları temizlemek için bir ilaç yazdığını, ancak ilacın Alman değil, Türk markası olduğunu söyledi. Alman ürünleri sertifika olmadan sınır ötesi gönderilemez. HeartTonic adında bir Türk ilacı. Doktordan bu ilacı ve genel olarak damarları temizleme prosedürünün ne kadar yararlı olduğunu sormaya karar verdik. Ahmed Özkar, sorularımızı cevaplamayı kabul etti. Doçent, Tıp Bilimleri Doktoru, Akademisyen, Liv Hospital Araştırma Enstitüsünün Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı.
- Ahmet bey, damarları temizlemek gerçekten faydalı mı? Zaman geçtikçe, giderek daha fazla doktor, bunun yalnızca yaşam süresini artırmayan aynı zamanda insan sağlığını da iyileştirebilecek son derece yararlı bir prosedür olduğu sonucuna varıyor. Günümüzde, yurtdışında da, çeşitli hastalıkların (örneğin böbrek ve karaciğer hastalıkları) tedavisi, genellikle damar temizleme tedavisi ile desteklenmektedir. Çünkü kolesterol ile tıkanmış damarlar sağlığa çok zararlıdır! Kardiyovasküler hastalıkları veya örneğin hipertansiyonu olan hastalardan bahsetmiyorum bile. Onların mutlaka damarları temizlemesi gerekiyor. 
- HeartTonic ile damar temizliği nasıl yapılıyor? 
- Bu ilaç alfa tokoferol isimli özel bir E vitamini formu içeriyor. Bu madde, kolesterol moleküllerine nüfuz ederek onları içlerinden yok edebilir. İlacın tüketimi sonucunda, damarlar duvarlardaki kolesterol plaklarından tamamen temizleniyor, ayrıca kan pıhtıları da yok oluyor. Vakaların % 96'sında kan damarları temizlendikten sonra hastaların basınçları normalleşiyor. 
Size kliniğimizde sıradan hastalar tarafından ilacın kullanım istatistiklerini göstermek istiyorum. Tedavi sonuçlarını dikkatlice kaydediyoruz. Toplamda yaklaşık 10.000 hasta HeartTonic ile tedavi edildi. İşte onların sonuçları: Basınç tamamen stabilize edildi (hipertansiyon geçti) 
- cevap verenlerin % 98'i Kalp atış hızı normale döndü 
- cevap verenlerin % 97'si Baş ağrısı kayboldu
 - cevap verenlerin % 99'u Görme iyileşti- cevap verenlerin % 74'ü Kronik hastalıkların tedavisinin etkinliği arttı -% 92 Önemli genel sağlık iyileştirmeleri 
– katılımcıların % 99'u Gördüğünüz gibi, sonuçlar mükemmel. Ancak bunda şaşırtıcı bir şey yok. HeartTonic, önde gelen bir Türk enstitüsü tarafından geliştirilmiştir 
- Klinik Kardiyoloji Araştırma Enstitüsü. Alfa-tokoferolün yanı sıra, kalp ve kan damarları için faydalı yaklaşık 50 vitamin, makro ve mikro elementler de içeriyor. 
Bunlardan bazılarını listeleyeceğim:
C Vitamini
kan damarlarının duvarlarını güçlendirir ve tonlandırır. 
Ateroskleroz ve hipertansif krizin gelişme olasılığını düşürüyor
A Vitamini
küçük kılcal damarların geçirgenliğini normalleştirir
B1 Vitamini
kalp kasını güçlendirir. Kalp krizini önler
B2 Vitamini
kandakı oksijen miktarını artırıyor
B3 Vitamini
kan damarlarını genişletir, uygulamadan hemen sonra tansiyonu düşürür
B12 Vitamini
kan pıhtılaşmasını geliştiriyor
Motherwort
vücuttaki fazla sıvıyı temizler
Alıç
hipertansif hastalarında sıklıkla görülen şişliği azaltır
Melissa şifalı bitkiler
damar tonusunu arttırır, sinir sistemini dengeler
Hypericum özü
Hipertansif kriz ve felç geçirme olasılığını azaltır

- Leyla Küçük, HeartTonic'i indirimli bir fiyata aldığını söyledi. Bu doğru mu? İndirimli bir fiyata almak mümkün mü?
- “Evet, bu doğru olabilir.” Bildiğim kadarıyla, şimdi HeartTonic'i Klinik Kardiyoloji Araştırma Enstitüsü indirimli bir fiyata dağıtıyor. Türkiye'de yaşayan herkes bu ilacı satın alabilir. İlacın alınması için sertifika gerekmiyor sadece özel sitede bir istek bırakmanız yeterli. HeartTonic ülkenin her bölgesine posta ile gönderiliyor, teslimat da indirimli bir fiyata yapılıyor.
Damarları temizlemek isteyen herkese bu ilacı tavsiye ederim. Bu işlemden sonra herkeste refah ve genel sağlık durumları iyileşiyor.
Sizi uyarmak istediğim tek konu, bu yıl WHO’nun bize 2014’te yeniden başlatılan nüfusu iyileştirme programına devam etmek için gerekli fonları tahsis etmediğidir. Yeterli büdçe yok diyorlar. Ancak bu program kapsamında kardiyologlar HeartTonic'ı dağıttı. Bu nedenle, şimdi geçen yıl satın alınan kısmın kalıntılarını dağıtıyorlar. Ve çabucak bitiyor. Bu nedenle, bu ürünle damarlarını temizlemek isteyen herkese, diğerlerine dağıtılmadan önce en kısa sürede sipariş vermeyi öneririm.

BEYİNDE HASARA NEDEN OLAN ALIŞKANLIKLAR

BEYİNDE HASARA NEDEN OLAN ALIŞKANLIKLAR
BEYİNDE HASARA NEDEN OLAN ALIŞKANLIKLAR ile ilgili görsel sonucu
Medikal bilgiler veren, büyük bir tıp portalı olan medicalopedia.org da gördüğüm Biggest Brain Damaging Habits başlığı altında, bir çoğumuzun bildiği ama belki de gözümüzün önünde durursa, ufaktan yapmaktan çekineceğimiz zararlı alışkanlıklarımız geliyor şimdi. Hem arada dönüp bakmam için, hem de okuyanlar için el altında bir sağlık notu olsun.
Bir an önce bu listeden kurtulmak ümidiyle.
1. Kahvaltı etmemek
Kahvaltı etmeyen kişiler, düşük bir kan şekeri seviyesine sahip olur. Bu durum beyin için yetersiz besin tedarik edilmesine ve sonunda beyin dejenerasyonuna yol açar.
2 . Aşırı yemek
Beyin arterlerinin sertleşmesine neden olarak, zihin gücünün azalmasına yol açar.
3. Sigara içmek
Çoklu beyin büzülmesine neden olur ve Alzheimer hastalığına yol açabilir.
4. Yüksek şeker tüketimi
Çok fazla şeker proteinlerin ve besinlerin emilmesini durdurur ve dengesiz beslenmeye neden olur ve beynin gelişmesine engel olabilir.
5.Hava kirlenmesi
Beyin vücudumuzda en çok oksijen tüketen organdır. Kirli havanın teneffüs edilmesi, beyne giden oksijeni azaltır ve beynin veriminde düşüş yaratır.
6 .Uyku yetersizliği
Uyku beynimizin dinlenmesini sağlar. Uykudan uzun vadeli yoksunluk beyin hücrelerinin ölmesini hızlandırır.
7. Uyurken kafayı örtmek
Kafayı örterek uyumak, karbondioksit konsantrasyonunu arttırır ve beyne hasar veren etkilere yol açabilir.
8. Hastalık sırasında beyni çalıştırmak
Hasta iken çok çalışmak veya öğrenmek beyin etkenliğinin azalmasına yol açabilir ve ayrıca beyne hasar verebilir.
9. Uyarıcı düşüncelerde eksiklik
Düşünmek beyin jimnastiği için en iyi yoldur, beyni uyaran düşüncelerin eksikliği beyin daralmasına yol açabilir. Çapraz bulmaca ve Sudoku iyi egzersiz sağlar.
10. Az konuşmak
Zihinsel sohbetler beynin etkinliğini geliştirir.
BİZDE HANGİSİ YOK Kİ :(
Karaciğer Hasarının Ana Nedenleri
1. Çok geç uyuma ve çok geç kalkma
2. Sabahları çiş yapmamak
3. Çok fazla yemek
4. Kahvaltıyı atlamak
5. Çok fazla ilaç tüketmek
6. Çok fazla koruyucu, gıda katkısı, gıda boyası ve yapay tatlandırıcı tüketmek.
7. Sağlıksız pişirme yağı tüketmek.
-İçinde en iyi pişirme yağı olan zeytinyağı bile olsa, kızartma yaparken mümkün olduğunca pişirme yağını azaltın. Yorgun olduğunuzda, eğer vücudunuz formda (zinde) değilse kızarmış gıdalar tüketmeyin.
8. Çiğ (veya fazla pişmiş) gıdaların da tüketilmesi karaciğere ağır yük olur. Sebzeler çiğ veya 3–5 kısım pişirilerek yenmelidir. Kızarmış sebzeler bir öğünde bitirilmeli, saklanmamalıdır.
Kansere En Çok Neden Olan 5 Gıda
1. Sosisli Sandviç
İçinde çok fazla nitrat vardır. Kanser koruma koalisyonu, çocukların ayda 12 adetten fazla sosisli sandviç yememelerini önermektedir. Sosisli sandviçsiz yapamıyorsanız, sodyum nitratsız yapılan cinsini satın alın.)
2. İşlenmiş Et ve Domuz Pastırması
Sosisli sandviçte, domuz pastırmasında ve diğer işlenmiş etlerde bulunan aynı yüksek sodyum nitrat aynı şekilde kalp hastalığı riskini yükseltir. 
Domuz pastırmasında doymuş yağın aynı şekilde kanserde payı olur.
3. Yağda Kızarmış Şekerli Çörek veya Lokma
Lokmalar kansere yol açan çiftli dertlerdir. Birincisi, bunlar beyaz undan, şekerden ve hidrojene yağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar, belki de kanser riskini arttırmak için yiyebileceğiniz en kötü yiyecektir.
4. Kızarmış Patates
Lokmalar gibi, kızarmış patates de hidrojene yağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar ayrıca, kızarma işlemi sırasında ortaya çıkan ve kansere neden olan akrilamid maddesini de içerir. Bunlara “French fries” değil, “kanser fries” olarak çağırılmalıdır.
5. Cips, Kraker ve Kurabiye, Bisküvi
Tümü genellikle beyaz un ve şekerden yapılır. Etiketinde “trans yağlar içermez” yazılı olsa bile, genellikle az miktarda trans yağ vardır.
Son olarak en mühim sorunlarımızın başında gelen ‘Uykusuzluğun Sebep Verdikleri’ne buradan göz atabilirsiniz.
Her Şeyin Başı Sağlık, Sağlığın Başı Uyku
Uykuya gerçekten gerektiği kadar önem veriyor muyuz?
medium.com
dilerseniz beni aşağıdaki adreslerden takip edebilir, mini ev albümüme de kulak verebilirsiniz. 
Zaman ayırıp da okuduğunuz için teşekkürler

NÖROPATOLOJİ

Nöropatoloji

Şakir Hümayun Gültekin*

Son güncelleme tarihi: 17.8.2009

*Asst Professor, Pathology (Neuropathology), Oregon Health and Science University, Portland Oregon A.B.D

Giriş 

Nöropatolojik inceleme metotları, genel otopsi yöntemleri ile birlikte ve özellikle klinik nörolojinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkmıştır. Modern nörogenetik ve nöroradyolojik tetkiklerin gelişmesi ile nöropatolojik otopsi bulgularının önemi azaldıysa da, halen hastanede incelenen olguların önemli bir kısmında tanısı premortem koyulamayan nöropatolojik lezyonlar vardır. Nöropatolojik incelemeler otopsiye sınırlı olmayıp; beyin, omurilik, sinir ve kas biyopsileri de tedavi öncesi son tanı aşamasını oluşturabilir. 
Birçok beyin tümörü türü, bazen tümörle karışabilen primer demiyelinizan hastalıklar, serebral infarkt, vaskülit, merkezi sinir sistemi infeksiyonu gibi olgularda biyopsi ve rezeksiyon materyalinin patolojik incelemesi tanıyı aydınlatabilir, tedaviyi yönlendirir. 
Nöropatolojik inceleme sonucunda, ileri moleküler metotların tanı amacı ile kullanılması için uygun doku seçilmesi de mümkün olur. Ayrıca, adli tıp olgularında sinir sisteminin patolojik incelemesi çok önemli bir yer tutar. Bunun dışında, araştırma amacıyla normal ve patolojik dokuların doğru sınıflandırılması ve moleküler deneyler için korunması sinir dokularının normal ve patolojik özelliklerini iyi bilen morfologlara ihtiyaç gösterir.Doku Tepkileri, Hücresel Değişiklikler ve MekanizmalarBeyin atrofisi, ödem, kafaiçi basınç artışı, herniasyon, hidrosefali gibi genel doku tepkileri radyolojik metotlarla ve makroskopik olarak saptanabilir. 
Hücresel değişiklikler ise ancak mikroskopla gözlenebilir.
BEYİN ATROFİSİ
Beyin ağırlığında ve hacminde yaş grubu normal değerine göre azalma olarak tanımlanır. Normal yetişkin insan beyninin ağırlığı yaklaşık 950-1500 gram arasında değişir. Ana bulgular korteks kalınlığında incelme, sulkusların derinleşmesi ve girusların daralması, beyaz madde hacminde değişen ölçüde azalma ve ventrikül hacminde artmadır. 
Beyin atrofisi birçok nörolojik hastalığın ileri dönemlerinde görülebilir.  Bazı hastalıklarda daha yerel başlayıp daha sonra genel atrofiye dönüşebilir. Beyin atrofisinin mikroskopik karşılığı gittikçe artan sayıda nöron ölümüdür. Buna genellikle glial hücre artışı (gliozis) eşlik eder.
BEYİN ÖDEMİ
Su içeriğinin artmasıyla beyin ağırlığı ve hacminde görülen artış olarak tanımlanır.
A. Vazojenik ödem en sık rastlananıdır. Kan-beyin bariyerinde geçirgenlik artışı sonucu oluşur. Kafa travması, infeksiyon, tümör, infarkt ve kanamalara eşlik eder.
B. Sitotoksik ödem; hücre içi ozmotik değişiklikleri sonucu hücre sıvı miktarında artıştır. Elektrolit bozukluklarında, hemodiyalizde, ketoasidozda ve iskemide görülür.
C. İnterstisyel ödem ise hidrosefali sonucu basınçla ventriküllerden doku içine transepandimal olarak beyin-omurilik sıvısı geçmesidir.

KAFAİÇİ BASINÇ ARTIŞI VE BEYİN HERNİASYONU 
Kafatası içeriği hacmindeki patolojik artışlar (global serebral iskemi ve infarkt sonrası ödem, beyin-omurilik sıvısı birikimi sonucu hidrosefali, apse, hematom, tümör gibi yer kaplayıcı lezyonlar), kranyal sütürler kapandıktan sonraki dönemde kafatasında büyüme ile kompanse edilemez; böylece kafaiçi basınç artısı sendromu (KİBAS) oluşur.  
Beyin yüzeyi artan basınçla kemiğe doğru yaslanır, giruslarda düzleşme, sulkuslarda sığlaşma, tentoryal izlerde belirginleşme gözlenir. Böylece beyin herniasyonu, yani gittikçe şişen beyin dokusunun potansiyel boşluklara doğru yer değiştirmesi süreci başlar. 

Supratentoryal lezyonlarda, eğer lezyon tek taraflıysa parahipokampal girusun unkus kısmı serebellar tentoryumun serbest kenarı ile beyinsapı arasındaki boşluğa doğru fıtık yapar (tentoryal herniasyon) (Şekil 1). Yakından geçen üçüncü kranyal sinirin yüzeysel kısmındaki parasempatik aksonlara oluşan baskı sonucu, lezyonla aynı tarafta anizokori ile başlayan üçüncü sinir felci oluşur. Altıncı sinir de etkilenebilir. 
Aynı taraftaki serebral pedünküle oluşan bası, karşı taraftaki serebral pedünkülün kendi tarafındaki tentoryal serbest kenara doğru sıkışması ile (yanlış lokalizasyon veren bir klinik bulgu olarak) lezyonla aynı tarafta hemiparezi (Kernohan çentiği) oluşabilir. 
Posterior serebral arter basısı sonucu bu arter bölgesinde akut infarkt gelişebilir. Yine supratentoryal tek taraflı lezyonlarda, singulat girus falksın altından doğru diğer tarafa fıtıklaşabilir (subfalsien herniasyon) (Şekil 1).  Anterior serebral arterler de karşı tarafa doğru itilir. Bunlarla birlikte diğer orta hat yapılarında da (pineal bez, üçüncü ventrikül, Galen veni) diğer tarafa doğru yer değiştirme görülür.
Diensefalik yapıların tentoryal açıklıktan aşağı doğru fıtıklaşması ile mamiller cisimler aşağı doğru yer değiştirir (santral diensefalik herniasyon). Temporal ve diensefalik herniasyon sonucu oluşan basınç ile bükülen beyinsapındaki penetran arterlerde gerilmeler mezensefalon ve ponsun orta hattında görülen Duret kanamalarına yol açar (Şekil 2). Bilateral veya orta hatta yer alan supratentoryal lezyonlar ise bilateral temporal herniasyon ve/veya santral diensefalik herniasyona yol açar.
İnfratentoryal lezyonlarda serebellar herniasyon oluşur. En çok rastlanan türü serebellar tonsiller herniasyondur. Serebellar tonsiller baskı sonucu foramen magnumun içine doğru itilir ve medulla oblongata basısına neden olurlar.
Travmatik ve cerrahi kranyum lezyonlarında da, açık kemik defektinden dışarı doğru beyin dokusu herniasyonu oluşabilir. Fıtıklaşan beyin dokusu periferinde kranyotomi defektinin yarattığı bası izi postmortem muayenede gözlenebilir.
Şekil 1.Beyin ödemi ve herniasyon: lentikular nukleus düzeyinde koronal beyin kesitinde sağ hemisferde ödem ile subfalsien ve unkal herniasyon görülüyor.
Şekil 2.Duret kanaması: beyinsapında kanama odakları.

HÜCRESEL DEĞİŞİKLİKLER
Akut Nöron Ölümü (Hipoksik/iskemik değişim): Ağır iskemi ve hipoksi veya hipoglisemi sonrası mitokondri hasarı ile sitoplazmadan başlayan, Nissl cisimlerinin kaybı ve sitoplazmada protein çökelmesi ile devam eden ve nükleer piknoza yol açan geri dönüşümsüz bir süreçtir. 
Mikroskopik olarak asidofilik nöronal sitoplazma ve karyoreksi ile (“kırmızı nöron”) tanınır. Geçici beyin hipoksisi sonrası dolaşımı düzelen hastalarda en erken olarak hipokampal piramidal hücreler, serebellar Purkinje hücreleri ve büyük kortikal piramidal nöronlarda görülür. İleri dönemlerde demir ve kalsiyum tuzlarının çökelmesi ile bu hücrelerde mineralizasyon veya ferruginasyon görüntüsü oluşur.
NÖRONAL ATROFİ: Hücre gövdesinde çekilme, sitoplazmada bazofili ve nükleer piknoz ile karakterize geri dönüşümsüz bir hücresel değişikliktir. İltihabi hücre reaksiyonu eşlik etmez. Yavaş nöron ölümüne yol açan çok sayıda patolojik süreç nöronal atrofiye yol acar. Özellikle nörodejeneratif hastalıklardaki sinir hücresi ölümü buna iyi bir örnektir (Şekil 3).
Şekil 3. Beyin atrofisi: Transversal kesitte nörodejeneratif hastalığa bağlı serebral atrofi.
APOPTOZ: Beyin gelişimi sırasında normal bir süreç olarak da görülen apoptotik nöron ölümü, bazı patolojik durumlarda da morfolojik olarak saptanabilir. İzole hücrelerde nükleer fragmantasyon ile başlar. Perinatal iskemik beyin lezyonlarında hipoksik/iskemik nöron ölümü bazen apoptotik bir morfoloji ile ortaya çıkar. Perinatal otopsilerde özellikle pons ve hipokampusun subiküler bölgesinde apoptotik görünümlü iskemik lezyonlar saptanabilir.
SANTRAL KROATOLİZ: Genellikle aksonal lezyona hücre gövdesinin verdiği bir yanıttır ve alt motor nöronlarda görülür. Nöron gövdesinde şişme, Nissl cisimlerinde azalma ve hücre periferinde birikme, nukleusun perifere doğru kayması ile karakterizedir. Eğer aksonal lezyon kalıcı ise nöron da ilerleyici olarak dejenere olur. Aksonal lezyonun iyileştiği oranda hücre gövdesindeki bu değişiklik de geri dönebilir. Nadiren, özellikle metabolik hastalıklarda daha üst düzeydeki nöronlarda da benzer değişiklikler görülebilir.
Nöropil Vakuolizasyonu: Bazı nörodejeneratif hastalıklarda (Alzheimer, Lewy Body Demansı) erken etkilenen bölgelerde nöropil vakuolizasyonu görülebilir. Jacob-Creutzfeldt hastalığında kortikal nöropilin vakuoler görünümü tipiktir (Şekil 4).

Şekil 4. Jacob-Creutzfeldt Hastalığı: Beyin parenkiminde spongiform değişiklikler. Hematoksilen ve Eozin, X400.


Nöronlarda Anormal Depolanma: Yaşlanan sinir sisteminde lipofuksin pigmentinin hücre sitoplazmasında depolanması normaldir. Lipid ve karbonhidrat metabolizması depo hastalıklarında, enzim eksikliği yüzünden biriken substratlar ve bunların yan ürünleri olan maddeler sinir hücresi sitoplazmasında da birikebilir. Bu anormal depolanma hücre gövdesinde şişmeye ve çekirdeğin kenara itilmesine yol açar. Bazı nöronal depo hastalıklarında histokimyasal ve elektron mikroskopik yöntemlerle depolanan maddenin tanımlanması tanıya yardım edebilir.
İnklüzyon Cisimleri: İnklüzyonlar metabolik, dejeneratif ve viral hastalıklardaki nöron hasarının önemli tanısal işaretleridir. Nöronal inklüzyonlar sitoplazmik veya nükleer olabilir. Nörodejeneratif hastalıklarda, patolojik fosforilasyona uğramış nörofilamanların etkisiz proteolitik mekanizmalarla etkileşip nöron sitoplazmasında depolanması sonucu çeşitli inklüzyon cisimleri oluşur. Pick, Lewy cisimciği, Bunina cisimciği (ALS) gibi sitoplazmik olanların yanında; genetiğinde anormal trinukleotid tekrarı görülen hastalıklarda (Huntington hastalığı, spinoserebellar ataksiler) intranükleer olanlar da vardır. Bu intranükleer inklüzyonlar, normalde sadece beyinsapındaki melanin pigmentli nöronlarda görülen Marinesco cisimlerine benzeyen küçük eozinofilik oluşumlardır.
Viral inklüzyonlar: Merkezi sinir sistemini tutan viral hastalıklarda mikroskopik tanıda önemli yer tutarlar. Herpes virüsü ensefaliti ve SSPE’de nukleus içinde eozinofilik Cowdry A inklüzyonları, progresif multifokal lökoensefalit (JC virüsü) olgularında oligodendrositlerde intranükleer bazofilik inklüzyonlar, kuduz hastalığında intrasitoplazmik Negri cisimciği daha sık rastlanan örneklerdir. Viral inklüzyonlar genellikle virüse özgü antikorlarla boyandığından, serolojinin ve PCR’in yardım etmediği olgularda spesifik tanıda önemlidir. İnklüzyonlar elektron mikroskopla incelendiğinde viral yapılar tanınabilir.
Travma
Kırıklar: Kafa travması sonucu, çizgisel ve çökme tarzında kafatası kırıkları oluşur. Çökme kırıkları sonucu kanama ve alttaki beyne doğrudan bası sonucu hasar oluşabilir. Kafa kaidesinde kırıklar sonucu yine kanamalar ve BOS fistülü sonucu rinore görülebilir.
Kanamalar: Dura ile kemik arasındaki kanama epidural kanamadır. Sıklıkla a. meningea media hasarı sonucu oluşur. Epidural mesafe potansiyel bir boşluk olduğundan kanama sonucu oluşan kitle bası yaparak semptom oluşturur. Subdural kanama subdural köprü venlerin kanaması ile olur. Travmadan hemen sonra akut olarak görülebilir, başka kanamalarla kombine olabilir. Kronik subdural kanama ise travmadan aylar sonra yavaş olarak  gelişir (Şekil 4). Kanamanın organize olması, granülasyon dokusu gelişmesi ile subdural membran oluşumu ve sıvı birikmesi ile olur. Travmatik olmayan subdural kanamalar kanama diyatezlerinde görülebilir. Subaraknoid kanama araknoid membran ile beynin pial yüzeyi arasındaki kanamadır.
Şekil 5. Kronik subdural hematom: Dura mater ve falksı içeren makroskopik preperatta sağ frontopariyetal bölgede hemosiderin birikimi ve membran oluşumu.
Kontüzyon: Travma sonucu beynin özellikle kemiklere yakın olan temporal kutup, orbitofrontal korteks gibi bölgelerinde kontüzyon meydana gelir. Kontüzyon damar sulama alanlarına uymayan yüzeysel hemorajik bir nekrozdur. Etkilenen bölgede yumuşama, peteşi tarzında kanama ve pembe gri renk değişimi olur. Eski olgularda paslı kahverengi ve atrofik bir görünüm oluşur. 
Yaygın Aksonal Hasar: Kafa travması sonrası kanama veya kırık bile olmaksızın gelişebilen, özellikle angüler hızlanma içeren travmalarda görülen bir lezyondur. Aksonlarda oluşan mikrotravma ve belki de kapiller hasar sonucu aksonal akımın durması söz konusudur. Özellikle korpus kallozum, kapsüla interna gibi büyük beyaz madde traktusları etkilenir. Mikroskopla bu alanlarda, aksonal akımın durması ve organel birikimi sonucu aksonal şişme görülür. Hipereozinofilik yuvarlak granüler görünümlü bu şişkin aksonlar ubikuitin ve amiloid prekürsör proteini ile boyanarak görüntülenebilir.
İnfeksiyon Hastalıkları
Bakteriyel İnfeksiyonlar
Ampiyem: Beyin yüzeyinde, genellikle subdural mesafede pürülan madde birikimidir (Şekil 6).  Beyindeki bir infeksiyonun uzantısı olabileceği gibi, travma, beyin cerrahisi sonrası veya osteomiyelit, sinüzit gibi komşu lezyonların uzantısı olarak ta gelişebilir. Epidural apseler de benzer sebep ve kaynaklardan oluşabilir.
Menenjit: Leptomenenkslerin iltihabı ile subraknoid mesafede iltihabi tepkinin gelişmesidir (Şekil 6). Bakteriyel menenjitlerin etkeni yaş grubuna göre değişir. Yenidoğanda streptokok ve E.coli, 3 ay-3 yaş arası H. influenzae, streptokok ve meningokok görülür. H. influenzae aşısının rutin olarak kullanıldığı yerlerde bu etkenler değişmektedir. Anneden bebeğe geçebilen etkenler arasında E. coli, Citrobacter ve Listeria bulunur. Yetişkinlerde streptokok ve meningokok yanında, yaşlılarda Gram-negatif başka bakteriler de görülebilir. Patolojik gözlemde subaraknoid mesafede pü varlığı menenjittir. Leptomenenkslerde matlaşma, venler etrafında pü birikimi tipiktir. Mikroskopla subaraknoid aralıkta nötrofiller yoğundur. Tedavisiz kalan, ilerleyen olgularda, iltihap subaraknoid damarlarda infeksiyöz arterit ve tromboza neden olur ve beyin yüzeyinde küçük infarktlar meydana gelir. İltihap beyin parankimine de yayılarak ensefalite neden olabilir. Listeria menenjitinde özel olarak beyinsapında mikroabseler (Listeria nodülleri) görülebilir.
Şekil 6. Akut Pürülan Menenjit ve ampiyem: Sol hemisferde frontopariyetal bölgede subaraknoid mesafede matlaşma, pü birikimi subdural mesafeye de uzanıyor
Bakteriyel beyin apsesi: Genellikle beyaz-gri madde sınırında yerleşir, birden çok sayıda olabilir. Sıklıkla stafilakok ürer. Önce lokal ve sınırları belirsiz bir iltihap (serebrit) olarak başlar. Daha sonra (1-2 hafta) fibrovasküler bir kapsül ile çevre dokudan ayrılır. Kapsül içinde nekrotik ve nötrofilden zengin, bakterilerin de mevcut olduğu apse materyali, kapsül etrafında da ileri derecede ödem ile reaktif astrogliotik reaksiyon gelişir. Kapsülün kendisi fibroblastlar ve prolifere olan damarlardan oluşur. Hücreden zengin gliotik reaksiyon ve damar artışı radyolojik olarak ve hatta küçük biyopsi materyalinde mikroskop altında bile glioblastom ile karıştırılabilir.
Nokardia: Fırsatçı infeksiyon immünsuprese hastada genelde akciğer lezyonundan kan yolu ile beyne geçer. Beyinde genellikle nötrofilden zengin pürülan apse yapar. Nokardia’nın mikroskopta görülmesi için aside-dirençli basil boyasının bir varyasyonunu kullanmak gerekir. Nadiren menenjit de görülür.
Aktinomikoz: Ağız veya kalın barsakta yerleşen aktinomices, mukozal bir yaradan kana geçer. Mandibulada yerleşebilir. Beyin infeksiyonu nadir ve ikincildir. Multipl pürülan beyin apselerinde tipik sülfür granülleri Gram boyası ile görülebilir.
Granülomatoz hastalıklar: Mikroskopik olarak dokuda odaklar halinde histiyosit toplulukları ve etraflarını saran lenfosit ve plazma hücreleri granülomları oluşturur. Histiyositler çok çekirdekli dev hücre (epiteloid makrofaj, Langhans tipi dev hücre) oluşturabilir. Granülomların ortasında, özellikle tüberkülozda kazeifikasyon nekrozu oluşabilir. Mikobakteriyel, fungal, veya spiroket hastalıklarında granülom oluşumu görülebilir. Tüberkülozda genelde etken M. tuberculosis olmakla birlikte, HIV infeksiyonlu veya başka sebeplerle immün yetmezliği olanlarda ve tedaviye direnç gösterenlerde M. avium intracellulare etken olabilir.  Tüberkülozda doku tanısı granülomların saptanması ve özel boyama ile mümkünse de, PCR ile çok daha kolay tanı koyulabilir. Ayrıca infeksiyöz etyolojisi kanıtlanmamış olan sarkoidoz hastalığında da, genellikle nekrotizan (kazeifiye) olmayan granülomlar görülür.
Tüberküloz Menenjiti: Menenkslerde damarlar etrafında ve beyin parankiminde granülomlar oluşur. Bazen beyin dokusundaki granülomlar BOS’a açılarak menenjit yapar. Granülomatoz infeksiyon endarterite neden olarak damar cidarı kalınlaşması ve tromboza neden olur. Bu da beyin infarktı veya kranyal sinir felçlerine yol açar. Ayrıca, çoğu granülomatoz hastalık gibi tüberküloz da daha çok bazal menenksleri tuttuğundan, kronik infeksiyonun yarattığı bazal subaraknoid fibrozis, komunikan hidrosefali ve kranyal sinir felçlerine sebep olur, görme yolları da etkilenebilir (optokiyazmatik araknoidit).
Tüberkülom: Tüberkülozda beyindeki granülomatoz iltihabın tek veya birden fazla parankimal kitle lezyonu olarak görünmesidir. Radyolojik olarak tümörden ayrılması zordur.
Pott Hastalığı: Tüberkülozun vertebrayı tutmasıdır. Vertebra korpuslarının ön bölgesinde subkondral plağın altında başlar ve oradan intervertebral disklere yayılabilir. Çocuklarda doğrudan diskten başlayabilir. Birden fazla vertebrayı tutan tüberküloz osteomiyelit ve artrit ile ilerleyerek vertebrada çökmeye ve kifoza, dural invazyon ve spinal kanalda daralma ile nörolojik bulgulara ve yakındaki ligament ve yumuşak dokuları tutarak paraspinal soğuk apseye yol açar. Psoas kılıfından femoral trigona ilerleyerek cilde açılabilir.
Sarkoidoz: Nadiren sistemik sarkoid görülmeden merkezi sinir sistemi tutulabilir. Bazal menenkslerin tutulumu sonucu hipotalamik bulgular, kranyal sinir felçleri, bilateral yedinci sinir felci görülebilir. Doku biyopsisinde kazeifiye olmayan granülomlar gözlenir.
Nörosifiliz: Sifilizde merkezi sinir sistemi tutulumu meningovasküler veya parankimal olabilir. Sifilizz menenjitinde, lenfosit ve plazma hücreleri spinal araknoidit yaparak leptomenenkslerde kalınlaşmaya yol açar. Arka kök girişlerinde radikülit yaparak dorsal kolonlarda asandan dejenerasyon ile tabes dorsalis kliniğine yol açar. İltihap subaraknoid mesafedeki kan damarlarını tutarak (Heubner arteriti) beyinsapında infarktlara yol açabilir. Parankimal nörosifilizde ise; nöron kaybı, glial reaksiyon, mikroglia artışı ve demir birikimi görülür (paralitik demans).  Merkezi sinir sistemi parankiminde bazen de dural bağlantılı, sifilitik gom adı verilen, etrafı kronik iltihabi hücreler ile çevrili nekrotik odaklar bulunabilir.
Nörobruselloz: Sistemik hastalığın septisemik safhasında meningeal tutulum görülebilir. Meningoensefalit, meningomiyeloradikülit, kranyal sinir (özellikle sekizinci sinir) sendromları oluşabilir. Bunların altında, kronik infeksiyonun doğrudan sinir sistemini tutması veya hipererjik bir tepki yatabilir.
Borreliyoz: Lyme hastalığı deri, eklem ve kardiyovasküler sistemlerin yanısıra merkezi ve periferik sinir sistemini de etkiler. Borrelia burgdorferi bulaşmasından haftalar sonra sinir sistemini tuttuğunda; plazma hücresinden zengin bir lenfositik menenjit, kranyal ve spinal sinirlerde kök tutulumu veya nadiren ensefalomiyelit yapabilir. Sistemik hastalığın kronik dönemlerinde gözlenebilen aksonal periferik nöropati veya ensefalopati gibi tersiyer komplikasyonlar immünopatolojik mekanizma ile oluşabilir.
Riketsiyal Ensefalit: Tifüs ve diğer riketsiyal hastalıklar ensefalite sebep olabilir. Beyinde genellikle kortikal gri madde ve beyinsapı tutulumu olur. Mikroskopik olarak viral ensefalitlere benzer bulgular görülür. Endotel hücresi sitoplazmasında mikro-organizmalar gösterilebilir.
Viral İnfeksiyonlar
MSS’nin viral infeksiyonları menenjit, ensefalit, miyelit, miyeloradikülit veya çoklukla bunların bir kombinasyonu olarak görülür. Beyin ve medulla spinalisin bütün viral infeksiyonlarında ortak bir histopatolojik görünüm vardır: perivasküler lenfoplasmasitik iltihabi hücreler, nöron gövdelerinin yıkımı ve makrofajlar tarafından işgali (nöronofaji), mikroglia artısı ile parankimde mikroglial nodüllerin oluşumu ve bazı viral ensefalitlerde inklüzyon cisimciklerinin varlığı. Bunların dışında değişken olarak ödem, kanama, konjesyon ve nekrotik odaklar viral infeksiyonlarda virulansa ve döneme bağlı olarak görülebilir. Subakut ve kronik dönemlerde etkilenen bölgelerde nöron kaybı, astrogliotik reaksiyon, atrofi oluşur.
RNA Virüsleri
Poliyomiyelit: Motor nöronların poliyo virüs tarafından seçici olarak infekte olması sonucu gelişir. Omurilik ön boynuz motor nöronları, motor kranyal sinir çekirdekleri dışında nadiren frontal girus, hipotalamus ve retiküler formasyon da etkilenir. Akut dönemde, MSS viral infeksiyonlarının yukarıda tanımlanmış olan klasik patolojik bulguları görülür. Iltihabi tepki hem parenkimada hem de komşu menenkslerde çok şiddetli olabilir. Kronik dönemde, ön boynuz ve ön kök atrofisi sonucu bu bölgelerde incelme ve gri renk değişimi gözlenir. Denerve olan iskelet kaslarında da nörojenik atrofi gelişir. Aşı uygulaması sonucu paralitik poliyo olguları artık nadir görülmektedir.
Arbovirus Ensefalitleri: Sivrisinek ve pire (artropodlar) tarafından insana taşınan endemik ensefalitlerdir. Özel coğrafi dağılım gösterirler ve ona göre adlandırılırlar (Batı Nil Ateşi, Japon B ensefaliti, St. Louis ensefaliti gibi). Bazılarının MSS’deki dağılımı özellik göstermekle birlikte, genellikle viral ensefalitin non-spesifik patolojik bulguları MSS’de yaygın olarak gözlenir.
Kuduz: Rabdovirusü taşıyan kuduz hayvanın ısırması ile geçer. Mikroskopik incelemede beyindeki iltihabi değişikliklere ek olarak; Purkinje hücrelerinde ve hipokampal piramidal nöron sitoplazmalarında, doku tanısı açısından da önemli olan Negri inklüzyon cisimciği görülür. Ayrıca, mikroglia artışı ve Babes nodülleri adı verilen belirgin mikroglial nodüllere rastlanır.
Subakut Sklerozan Panensefalit: Kızamık geçiren çocuklarda, bundan birkaç yıl sonra nadiren SSPE görülür. Hem gri madde (korteks, talamus, bazal gangliyonlar) hem de beyaz madde etkilenir. Subakut ensefalit bulguları dışında bazen nöronal ve glial hücre çekirdeklerinde tipik eozinofilik inklüzyon cisimlerine rastlanır. Sonunda ağır ve yaygın nöron kaybı ile, beyaz maddede yoğun astrogliotik reaksiyon ile atrofi, miyelin kaybı olur (Şekil 7), inklüzyonlar azalır, bazen sadece immünohistokimya ile saptanabilir. Bağışıklık yanıtı baskılanmış hastalarda kızamık ensefaliti, kızamık geçirdikten sadece aylar sonra ortaya çıkabilir. HIV infeksiyonlu kişilerde kızamık aşısından sonra da görülebilir. Patolojik bulgular çok hafiften fokal veya yaygın nekrotizan ensefalomiyelite kadar değişebilir. Eozinofilik inklüzyon cisimleri nöron ve glial hücre çekirdeklerinde görülür. Mikroskopik olarak itihabi hücrelerin varlığı hastanın bağışıklık durumuna bağlıdır. Bazen virüs içeren cok çekirdekli dev hücreler görülebilir.
Şekil 7. Subakut Sklerozan Panensefalit: İleri derecede beyaz madde ve gri madde atrofisi ile buna bağlı ‘ex-vacuo’ ventrikül genişlemesi.
Progresif Rubella Panensefaliti: Nadir görülen bir Rubella komplikasyonudur. Beyinde yaygın kronik iltihabi değişiklikler, gliotik reaksiyon ve nöron kaybının yanında; damar duvarlarında fibrinoid nekroz (vaskülit), mineral birikimi ve yaygın demiyelinizasyon görülür. İnklüzyon cismi bulunmaz.
MSS’inde HIV infeksiyonu: HIV virüsünün beyinde meydana getirdiği HIV ensefaliti gibi birincil patolojik değişiklikler, antiretroviral tedavideki başarı arttıkça daha bir önem kazanmaktadır. Daha önceleri toksoplazma apsesi, varisella zoster ensefaliti, CMV ventriküliti gibi fırsatçı infeksiyonlar daha ön planda iken, tedavideki gelişmeler bu antitelerde gerilemeye yol açtı. PML ve MSS lenfoması insidansı ise değişmedi.
HIV Ensefaliti: Mikroglia artışı, astrogliotik reaksiyon yanında, HIV ensefalitine özgü, genellikle perivasküler yerleşimli ve virüs barındıran çok çekirdekli dev makrofajlara rastlanır. Bu sitopatik etkinin gözlenmesi HIV ensefalitinin mikroskopik tanısında önemlidir ve incelenen beyinde HIV virüsü ürediğinin kanıtıdır. Sitoplazmada virüsün varlığı immünohistokimyasal olarak da gösterilebilir. Bu lezyonel odaklar MSS’in her yerinde görülmekle birlikte, en çok merkezi beyaz maddede ve subkortikal gri madde çekirdeklerinde görülür.
HIV Lökoensefaliti: HIV’a özgü beyin tutulumunda önemli bir yer tutar. Miyelin boyası ile yaygın miyelin solukluğuna ek olarak akson hasarı da görülür. Genellikle derin beyaz maddeyi tutar. Antiretroviral tedavinin son yıllardaki başarısıyla beraber, HIV lökoensefalopatisinin daha ileri formları ve yoğun perivasküler iltihabi hücre infiltrasyonu ile seyreden örnekleri tarif edilmiştir.
Ayrıca HIV beyin tutulumunda bazen gri maddeye özgü değişiklikler ön planda görülebilir: astrogliotik reaksiyon, mikroglia artışı, nöronal apoptoz ve geç dönemde kortikal atrofi gibi.
Vakuoler Miyelopati: AIDS hastalarında %25’e varan oranda görülebilen, arka kolonlarda ve özellikle torasik segmentlerde vakuoler dejenerasyon yapan ve nedeni bilinmeyen bir komplikasyondur. Ek olarak lateral kortikospinal traktusları da tutabilir. Mikroskopik olarak miyelin dejenerasyonu ve ardından aksonal hasar ile makrofaj birikimi görülür. Çocuklarda HIV beyin tutulumunda HIV ensefaliti yanında; yetişkinlerden farklı olarak bazal ganglionları tutan vaskülitik lezyonlar ve kalsifikasyonlar görülebilir.
HTLV-1 infeksiyonu: Güney Amerika, Afrika ve Japonya’da endemiktir. Nadiren, spastik paraparezi ile seyreden bir miyelopatiye neden olur. Kronik dönemde medulla spinaliste lateral kolon atrofisi ve menenkslerde kalınlaşma görülebilir. Mikroskopik olarak da omuriliğin uzun traktuslarında miyelin kaybı ve aksonal dejenerasyon ile, daha çok aşağı torasik segmentlerde hem menenkslerde hem de parankimal olarak mononükleer hücrelerden oluşan kronik iltihabi bulgular görülür.


DNA Virüsleri
Herpes Simpleks Ensefaliti: Erişkinde en sık rastlanan sporadik viral ensefalit Herpes Simpleks Tip 1 (HSV1) nedeniyle olur. Daha çok limbik yapıları, özellikle meziyal temporal lobları tutan akut hemorajik ve nekrotizan bir ensefalittir (Şekil 8). Başlangıçta menenkslerde, damar çevrelerinde ve parankimde hafif iltihabi hücre reaksiyonu ile intranükleer Cowdry A tipi eozinofilik ve haleli inklüzyon cisimleri görülür (Şekil 9). İnklüzyonlar nöronal, glial veya endotelyal hücrelerde görülebilir. Spesifik immünohistokimya ile bu inklüzyonlarda HSV1 gösterilebilir. Daha sonra kanama odakları, doku nekrozu ile mikroglial nodüller, nöronofaji, perivasküler lenfositler ortaya çıkar. Subakut dönemde inklüzyonlar azalır. Kronik dönemde ise etkilenen bölgelerde ağır gliotik reaksiyon, kavitasyon ve atrofi görülür. Tanı genellikle BOS’ta PCR ile konulur. Tümör düşünülerek biyopsi yapılan olgularda inklüzyonlar ve immünohistokimya ile kesin tanı koyulabilir.



Şekil 8. Herpes simpleks ensefalitinde beyin dış yüzeyinin alttan görünümü. Özellikle mezial temporal ve orbitofrontal bölgeleri tutan yaygın ödem ve subaraknoid kanama alanları dikkati çekiyor.
Şekil 9. Herpes simpleks ensefalitinde Cowdry A tipi intranükleer inklüzyon içeren nöronlar (Şeklin ortası ve sağ üst köşede). Hematoksilen-Eozin, X400.

Neonatal Herpes ensefaliti daha çok HSV Tip 2’ye bağlıdır. Genel bir ensefalit oluşturur ve nekrotizan da olabilir. Tipik herpetik inkluüzyonlar histopatolojik olarak görülür.
Varisella Zoster İnfeksiyonu: Dorsal kök ganglioniti ile ortaya çıktığında zoster lenfositik iltihap, vaskülit ve nekroza yol açar. Bağışıklığı bozuk hastalarda beyinde multifokal beyaz madde tutulumu (primer lökoensefalit), ventrikülit, ensefalit, miyeloradikülit olarak kendini gösterebilir. Bütün bu iltihabi ve nekrozlu lezyonların ortak özelliği vaskülitin varlığıdır. Çekirdek içi inklüzyonlar bulunur ve immünohistokimyasal olarak saptanabilir. İltihabi damar tutulumu kanama ve infarktlara yol açabilir.
Sitomegalovirus (CMV): Fokal CMV infeksiyonu nekrotizan ventriküloensefalit yapar. Hayatta kalan çocuklarda mikrosefali, periventriküler kalsifikasyonlar, hidrosefali, porensefali gibi sekeller gözlenir. İmmün sistemi baskılanmış yetişkinlerde ise klasik viral ensefalit veya yaygın nekrozla seyreden ventriküloensefalit gözlenebilir. Tipik sitomegalik değişiklikler ile, hem sitoplazmik hem nükleer bazofilik inklüzyonlar bütün hücre tiplerinde gözlenebilir.
Progresif Multifokal Lökoensefalopati: JC virüsü immün bozukluğu olan kişilerde oligodendrositleri infekte ederek demiyelinizasyonlu bir hastalığa yol açar. MSS’de beyaz maddeye sınırlı birden çok fokal lezyon görülür. Daha çok hemisferik beyaz madde tutulur, ama serebellar, beyinsapı ve omurilik lezyonlarına da rastlanabilir. Küçük lezyonlar birleşerek daha büyük odakları oluşturur. Bu odaklardan biyopsi yapılırsa, yoğun makrofaj birikimi, perivasküler lenfositler, miyelin kaybı, aksonların korunumu, atipik çekirdekli astrositler ve bazofilik oligodendrogliyal inklüzyon cisimleri saptanır (Şekil 10). İmmünohistokimya ile inklüzyonlarda virüs gösterilerek kesin tanı konabilir.

Şekil 10. Progresif multifokal lökoensefalopatide yaygın beyaz madde tahribatı izleniyor. Gri madde göreli olarak normal.


Fungal İnfeksiyonlarMaya Mantarı İnfeksiyonları

Kriptokokkozis menenkslerde hafif bir iltihabi tepki oluşturabilir veya klasik bir kronik bazal menenjite neden olabilir (Şekil 11). Bu mantarın kapsül özelliği menenkslerde makroskopik incelemede sümüksü kaygan bir kıvam yaratabilir. Menenjit dışında multipl parankimal mikroabseler oluşturabilir. Büyük apseler kriptokokkomlar oluşturabilir. AIDS hastalarında iltihabi reaksiyon olmaksızın radyolojik olarak da görülebilen büyük perivasküler parankimal kistler içinde fungal elemanlar görülebilir. Yine kapsül özelliği sayesinde BOS’ta çini mürekkebi preparatlarında patojen tanınabilir.  Doku biyopsilerinde Gomori metenamin gümüş (GMS) gibi mantar boyaları ile yuvarlak ve tomurcuklu maya formları görülebilir.
Kandidiazis,  genellikle sindirim sisteminde ve genital mukozada saprofit olup, fırsatçı infeksiyon olarak prematürelerde, immün sistemi baskılanmış hastalarda ve diyabetiklerde beyin apsesi, granülomlar, nadiren de menenjit yapar. Mikroskopta psödohif özelliği ile tanınır.

Küf Mantarı İnfeksiyonları

Aspergillozis, fırsatçı küf mantarı infeksiyonlarının hastane ortamında sık görülenlerindendir. akciğer veya gastrointestinal odaklardan beyne gider; apse ve granülomlar oluşturur. Özellikle damar duvarlarını işgal ettiğinden, beyinde multipl büyük hemorajik apseler oluşturur. (Şekil 12). Mikroskopik olarak dar açı yapan septalı hifler oluşturur
Mukormikozis, ilaç bağımlıları, diyabetikler ve steroid kullanan hastalarda görülebilir. Genellikle nazal mukozadan veya akciğerden beyne ikincil olarak geçer. Beyinde karışık iltihabi apseler yapabilir, damar duvarlarını tutarak kanamaya neden olabilir. Mikroskopta geniş gövdeli, dik açılı dallanma gösteren septasız hifler gözlenir.
Şekil 11. Kriptokok Menenjiti: Subaraknoid bölgede kriptokoklar. Musikarmin boyası, X200.
Şekil 12. Fungal Abse: Sağ temporal bölgede aspergillozise bağlı çok belirgin, kanamalı abse oluşumu  


Parazitik İnfeksiyonlar

Serebral Amip Apsesi: Entamoeba histolytica barsak, karaciğer veya akciğerden hematojen yolla beyne ulaşır. Genellikle fatal sonuçlanan meningoensefalitik bir seyri olur. Genellikle tek kortikal veya bazal ganglia yerleşimli kanamalı, gittikçe yumuşama gösteren nekrotik ve kapsülsüz bir apsedir. Nekrotik dokuda 15-25 mikronluk trofozoitleri makrofajlardan morfolojik olarak ayırmak zordur.
Primer Amibik Ensefalit: Tatlı suda yüzme ile bulaşan Naegleria Fowlerii nazal yolla beyne ulaşır ve şiddetli bir meningoensefalit 2-3 günde koma ve ölümle sonuçlanır. Beyin ödemlidir ve yüzeyi kanamalıdır. Olfaktor bulbuslardan başlayan ve frontotemporal bölgelere yayılan bir hemorajik nekroz görülür. N. Fowlerii subaraknoid bölgede ve parankimal damarlar etrafında 8-15 mikron çapındadır ve çekirdeği makrofajdan ayrılabilir.
Acanthamoeba türleri ve Balamuthia mandrillaris beyinde yaygın granülomatoz bir amibik ensefalite neden olurlar. Kanama ve nekroz odakları görülebilir. Mikro-organizmalar mikroskop incelemesinde amip olarak tanınabilir.
Serebral Malarya: Falsiparum sıtmasında %1-10 oranında beyin tutulumu görülebilir. Parazitli eritrositlerin beyin kapillerlerinde sekestrasyonu ile baslar. Ödem, kılcal damar nekrozu, perivasküler kanamalar, beyaz maddede nekrotik damarlar etrafında peteşi tarzı veya daha büyük kanamalar oluşur. Muhtemelen, nekrotik damarların etrafındaki halka şeklindeki kanamaların rezorbsiyonu ile astrosit ve mikroglia toplanması sonucu Durck granülomu denilen yapılar oluşur.

Serebral Toksoplazmozis: Toksoplazma gondii hücresel immünitesi bozuk kişilerde, özellikle AIDS hastalarında multipl beyin apseleri yapar. Apseler sıklıkla bazal gangliada yerleşir (Şekil 13). Radyolojik olarak lenfomadan ayrılması zordur. Nadiren apse yerine genel bir ensefalit de yapabilir. Apselerin mikroskopisinde değişik oranlarda iltihabi hücreler, nekroz, damar değişiklikleri ve kanama görülebilir. Hücre içi ve dışında toksoplazma takizoidleri ve kistler görülür. İmmünohistokimyasal yöntemle biyopsi materyalinde kesin tanı verilebilir.

Transplasental geçen konjenital toksoplazma infeksiyonu subpial ve periventriküler bölgelerde nekroz, hidrosefali, periventriküler kalsifikasyon ve mikrosefaliye neden olur. Nekrotik ve kalsifiye odakların etrafında, özellikle periventriküler odaklarda toksoplazma mikroskopik olarak görülebilir.

Şekil 13. Toksoplasma absesi: Koronal planda kesilmiş makroskopik preperatta iki taraflı bazal ganglia ve serebral korteks yerleşimli çok sayıda  küçük abse.



Sistiserkozis: Tenya solium’un larvası olan Sistiserkus selluloza dünyada beyni en çok tutan parazitik infeksiyondur; en çok Güney Amerika’da görülür. İnsan ara konakçıdır, insanda en çok çizgili kasta yerleşir. Beyinde yerleştiğinde, gri madde, menenksler ve ventriküllerde bir veya daha fazla sayıda kist şeklinde görülür. Parankimde yerleşen canlı sistiserkus genellikle 1-2 santimetre büyüklüğündedir ve tek bir skoleks içerir. Kist dejenere olduktan sonra fibrotik ve kalsifiye bir görünüm kazanır. Menenkslerdeki kistler yapışık veya BOS içinde serbest olabilir. Sisternalarda ve ventriküllerde multiloküler kistler bulunabilir.
Kist Hidatik: Ekinokokus granülozus köpek ve kurtlarda barsakta yerleşir. Larva kistleri için ara konakçı genellikle koyun, bazen de insandır. Primer lezyon genellikle karaciğer veya akciğerde bulunur. Beyinde yerleşmesi nadirdir, genellikle uniloküler tek yuvarlak bir kist olarak görülür. Daha çok orta serebral arter sulama alanında yerleşir. Etrafı fibroz dokuyla kaplı, kist duvarı kitinden oluşan ve içindeki renksiz sıvıda çok sayıda ankapsüle protoskoleksleri barındıran bir kistik yapıdır. Etraf beyin dokusunda reaksiyon minimaldir. Spinal bölgede yerleşip omurilik basısı yapabilir.

Tümörler

MSS’in en sık rastlanan tümörleri metastazlardır. Akciğer kanseri, meme kanseri ve melanom en çok görülür. Modern kanser tedavisi ile önceleri çok nadiren beyne metastaz yapan kanserler, örneğin kolon kanseri, giderek daha çok hastada görülmektedir.
Beyindeki primer tümörler menenksler, glial hücreler, ependim, koroid pleksus, nöronlar ve embriyonik kalıntılardan köken alır. MSS tümörleri rekürrens olasılığına ve prognoza göre derecelendirilir (grad). Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) 2007 sınıflamasına göre; histolojisi spesifik özellikler gösteren, yavaş büyüyen, belirgin sınırlı ve genellikle cerrahi olarak radikal tedavisi mümkün olan tümörler Grad 1; histolojik olarak iyi diferansiye, çevre dokuya infiltre olan ama yavaş büyüyen, cerrahiden sonra geç dönemde rekürrens gösteren ve daha yüksek bir grada transformasyonu mümkün olan tümörler Grad 2; agresif histolojik özellikler gösteren ve tedavi sonrası daha kısa sürede tekrarlama olasılığı olanlar Grad 3; ve çok agresif klinik ve histopatolojik özellikler gösterip çok kısa sürede bütün tedavilere karşın hızla büyüyenler Grad 4 olarak tanımlanmıştır. Tedavi sonuçları kişiye, yaşa, tümörün MSS’deki yerleşimine ve tümörün histolojik tipine göre değişir. Beyin tümörlerinde tedavi başarısında ve prognozda en önemli iki değişken yaş ve histolojik sınıflandırma ile derecelendirmedir. MSS tümörlerinin her histolojik tipi belli bir anatomik bölgede ve belli bir yaş grubunda daha çok görülür. MSS tümörlerinin nöroradyolojik özellikleri histopatolojik tanıya en çok yardım eden faktörler arasındadır.
Menenjiomlar: Menengotelyal hücrelerden gelişirler. Tipik odaklar; olfaktor sulkus, sfenoid kanat, parasagital bölge, tuberkulum sella ve foramen magnumdur. Genellikle yavaş büyüyen yetişkin çağ tümörleridir. Makroskopik olarak sınırları belirgin ve sert kıvamlıdırlar. Radyolojik olarak genellikle yaygın kontrast tutulumu gösterirler ve kitlenin dura ile olan bağlantısı (dural kuyruk) gözlenir. Büyük bir kısmı cerrahi sonrası rekurrens göstermez. Histopatolojik olarak artmış mitoz, parankimal beyin invazyonu ve diğer agresif özellikler gösteren atipik ve malin meninjiomlar da vardır. Bu sonuncular ve özel bazı histolojik tipler (berrak hücreli, koroid, papiller, rabdoid) rekurrens ve kötü prognoz gösterebilir. Progesteron reseptörü ve epitelyal membran antijeni immünohistokimyası biyopsilerde spesifik doku tanısında yardımcı olur.
Gliomlar: Yerleşim, yaş grubu, klinik davranış, ve tedaviye cevapta büyük varyasyon gösterirler. Yetişkindeki gliomların büyük çoğunluğu diffüz gliomdur; yani etraf dokuya infiltre olma özellikleri küratif cerrahiyi imkansız kılar. Cerrahi, kemoterapi ve radyoterapiye karşın değişmez bir şekilde rekurrens ve daha olumsuz bir histopatolojik dereceye (grad) doğru ilerleme gösterirler. Diffüz astrositom (WHO grad 2) fibriler astrositlerden kaynaklanır ve serebral hemisferik beyaz maddede sınırları belirsiz ve radyolojik olarak kontrast tutmayan bir kitle olarak gözlenir. Tümör hücrelerinde glial fibriler asidik protein (GFAP) saptanır, p53 mutasyonu bulunur (Şekil 14). Anaplastik astrositom (WHO grad 3) diffüz astrositomdan evrilebilir veya baştan böyle ortaya çıkabilir, kontrast tutar, tümörde mitoz sayısında belirgin artış olur, tümör hücre çekirdeklerinde artan düzensizlikler (atipi) gözlenir. Glioblastoma multiforme (WHO Grad 4) yetişkin gliomlarının yüzde 50’sini oluşturur (Şekil 15). Doğrudan glioblastom olarak prezente olabileceği gibi, daha düşük gradlı bir astrositomdan evrilebilir. Primer glioblastomalarda  EGFR (epithelial-derived growth factor receptor)  amplifikasyonu ve PTEN (Phosphatase and Tensin Homolog)  mutasyonu bulunur. Fulminan seyirli olup genellikle bir yıl içinde ölümle sonuçlanır. Mikroskopik olarak tanı için anaplastik astrositom özelliklerine ek olarak anormal vasküler endotel artışı ve/veya tümör nekrozu odakları bulunmalıdır (Şekil 16). Oligodendroglioma yetişkin gliomlarının yüzde 5-10 kadarını oluşturur, fakat bu tümörün biraz daha yavaş seyirli ve kemoterapiye cevabının diğer gliomlara göre daha iyi olması nedeniyle doğru tanı önemlidir. Tümör hücrelerinde kromozom 1p ve 19q kodelesyonu sitogenetik yöntemlerle (FISH) tespit edilirse kemoterapiye yanıt özellikle iyi olduğundan, tedavi öncesi standart bir test olarak biyopsi dokusunda uygulanmaktadır. Tipik oligodendrogliom frontal veya temporal fokal kalsifikasyonlu bir kitledir. Hücre sitoplazması berrak ve çekirdek yuvarlaktır, tümör damarları ince kapiller örgü şeklindedir. Düşük gradlı oligodendrogliom zamanla anaplastik oligodendroglioma (WHO grad 3) dönüşebilir. Epandimomlar ventrikül duvarını döşeyen hücrelerden kaynaklanır. Çocukta dördüncü ventrikülde, yetişkinde lateral ventrikülde daha sık görülür. Tipik mikroskopik özelliği epandimal rozet ve damar etrafında psödorozet oluşturmasıdır. Bu tümörler grad 2 veya 3 olabilir, fakat prognozu tayin eden faktör daha çok yerleşim ve cerrahi rezeksiyonun tam olup olmadığıdır. Epandimom hücreleri BOS’a geçerek spinal subaraknoid metastazlar oluşturabilir. Pilositik astrositom genellikle çocuklarda serebellumu tutar. Nöroradyolojik incelemede kistik ve duvarında bir nodül içeren bir kitle görülür. Radikal cerrahi serebellar tümörde küratiftir. Aynı tümör hipotalamik bölgede oluştuğunda prognoz daha kötüdür. Mikroskopta bipolar ince (piloid) uzantıları olan astrositler ve eozinofilik Rosenthal cisimleri görülür. Grad 1 tümör olduğundan doğru mikroskopik tanı önem taşır ve infiltratif diffüz astrositomlarla karıştırılmamalıdır.
                  
Şekil 14. Difüz Astrositom: Sol hemisferde geniş bir kitle etkisine yol açan tümöral oluşum.
Şekil 15. Glioblastoma Multiforme: Solda özellikle temporal lob ve bazal ganglia bölgesini etkileyen büyük ve kanamalı kitle (koronal kesit)..
Şekil 16. Glioblastoma Multiformede tipik nekroz: Ortada tümöral nekroz ile etrafında tümör hücresi yoğunlaşması (pseudopalisadlı nekroz). Hematoksilen-Eozin boyaması, x200..

         

Embriyonel Tümörler: Medulloblastom agresif, WHO grad 4 bir tümördür. Çocuklarda serebellar vermiste, nadiren yetişkinde serebellar hemisferde görülür. Primitif, indiferansiye nöroektodermal hücrelerden oluşur. Cerrahi sonrası erken kombine radyoterapi ve kemoterapi ile yüzde 70-80 pediyatrik hastada kür mümkün olmaktadır. BOS’a yayılım sıkça görülür. Histolojik olarak medulloblastoma benzer bir lezyon supratentoryal olarak da görülebilir. Buna supratentoryal primitif nöroektodermal tümör (sPNET) denir.
Germ hücreli tümörler: Germinom genellikle adölesanda pineal veya sellar bölgede yerleşir. Saf germinom radyoterapiye çok duyarlıdır. Eğer diğer germ hücreli tümör bileşenleri (embriyonel karsinom vb.) varsa tedavi ve prognoz değişir. Germinom dışında, genellikle orta hatta teratom, koryokarsinom gibi diğer germ hücreli tümörler de görülebilir.
Diğer: Kranyofarinjiom Rathke kesesi kalıntılarından gelişir, suprasellar yerleşir. Kalsifikasyonlu ve kistik görünümlüdür. Tam rezeksiyon mümkün olmazsa yavaşça tekrar büyür ve yıllar sonra tekrarlar. Koroid pleksus papillomu ventrikülde oluşur ve cerrahi tedavisi mümkündür. Koroid pleksus karsinomu ise çok nadirdir ve prognozu kötüdür. Pineal parankimal tümörler arasında pinealoblastom ve pineositom yer alır. Pinealoblastom pineal bezde yerleşen bir PNET’dur. Pineositom histolojik olarak matürdür ve çok daha selim prognozludur. Nöronal tümörler gangliogliom, disembriyoplastik nöroektodermal tümör gibi grad 1 tümörlerdir. İyi sınırlı kitleler oluşturup kronik epilepsi nedeni olabilirler ve küratif cerrahiye elverişlidirler. Nörositom (grad 2) 0-30 yaş arası hastalarda görülen, yavaş büyüyen kalsifiye bir kitle olup Monroe forameni veya septum pellusidumda yerleşir. Genelde selim davranışlı olup, bazı olgularda cerrahi tedavi sonrası tekrar büyüme görülebilir.

Primer MSS lenfoması: sporadik olarak 60 yaşın üstündekilerde veya AIDS hastalarında görülür. Tek veya birden çok derin serebral lezyonlar yapar ve radyolojik olarak glioblastom ve metastazdan ayrılamayabilir (Şekil 17). Oküler veya spinal tutulum görülebilir. Büyük çoğunluğu B hücreli lenfomadır ve bazılarında EBV bulunur. Histopatolojik tanısında, beyin parankiminde perivasküler atipik lenfositer infiltrasyon ile şüphelenilip immünohistokimya ile monoklonal B hücrelerinin varlığı ispatlanır. Eğer biyopsi öncesi steroid tedavisi yapılmışsa, tümör lenfositleri geçici olarak litik bir etkiyle “kaybolur” ve histolojik tanı çok zorlaşabilir.
Şekil 17. Primer Beyin Lenfoması: Koronal plana kesilmiş makroskopik preperatta sağ striatum ve komşu beyaz maddeyi etkileyen lezyon görülüyor..

Kranyal ve periferik sinir tümörleri: Schwannom Schwann hücresinden gelişir, kapsüllü bir tümör oluşturup aksonlara dışarıdan bası yapar. Kafaiçinde en sık sekizinci sinirde görülür (akustik nörinom). Bunun dışında spinal sinir kökleri, pleksuslar ve sinir gövdelerinde görülür. Schwannom daima selim bir tümördür ve kesin tedavisi cerrahidir. Nörofibrom periferik sinir çapında fokal olarak artış ile ortaya çıkar (intranöral nörofibrom). Nörofibromlar, Schwann hücresi, perinöral hücre ve fibroblastlardan oluşur. Pleksiform nörofibrom tanısı tip 1 nörofibromatoz için patognomoniktir. Nörofibrom selim bir tümör olmakla birlikte, malin periferik sinir tümörüne dönüşebilir. Malin periferik sinir tümörü spontan olarak da gelişebilir. Tedaviye rağmen tekrarlayabilir ve yüksek gradlı ise kötü prognozludur.


MSS tümörü de içeren kalıtsal tümör sendromları genellikle otozomal dominant geçişlidir: Li-Fraumeni sendromu (gliom, sarkom, meme kanseri, diğer), Nörofibromatozis tip 1 (nörofibrom) ve tip 2 (menengiom ve bilateral akustik nörinom), Von Hippel-Lindau (hemanjioblastom, renal hücreli kanser), Gorlin (bazal hücreli karsinom, medulloblastoma), Turcot (kolonik polip, glioblastom, medulloblastom)

                       



DemiyelinizasyonPrimer demiyelinizasyon, miyelin kılıfının seçici olarak hasara uğrayıp aksonal yapının göreceli olarak da olsa sağlam kaldığı bir süreçtir. Demiyelinizan hastalıklar merkezi ve/veya periferik sinir sistemlerini tutabilir. İkincil demiyelinizasyon, aksonal hasarı takiben periferik nöropatilerde ve MSS hastalıklarında görülebilir. Primer demiyelinizan hastalıklar multipl skleroz ve varyantları, inflamatuar/post-infeksiyöz ve kalıtsal metabolik kökenli demiyelinizan hastalıklar olarak ana gruplara ayrılabilir.


Multipl Skleroz
Nedeni henüz bilinmeyen bu hastalık, tekrarlama ve remisyonlarla seyreden ve yıllar içinde ilerleyici nitelikte bir hastalıktır. Epidemiyolojisinde coğrafi, ailevi ve otoimmün özellikler gösterir.
A. Klasik (Charcot) MS: Formalinle tespit edilmiş dokuda keskin sınırlı birden çok sayıda plaklar olarak görülür. Genellikle beyaz maddeyi tutmakla birlikte gri maddeye de yayılabilir. Optik sistem ve periventriküler beyaz madde sık olarak etkilenir. Beyinsapı ve omurilik tutulumu da gözlenir. Taze plaklar daha sarımsı, eski gliotik plaklar gri renkte görülür (Şekil 18). Mikroskopide aktif plaklarda damar etrafında ve parankimde lenfosit ve makrofajlar, özellikle de lezyon sınırlarına yakın daha fazla görülür. Bu makrofajlar miyelin içerir ve MHC-Sınıf II molekülü bulundurur. Erken dönemde CD4 bulunduran yardımcı T hücreleri daha sıktır. Reaktif astrositler gliotik bir arka plan oluşturur. İnaktif plaklarda gliotik reaksiyon artar, fakat oligodendroglialar azalır. Gölge plaklarda ise remiyelinizasyon sonucu tam miyelin kaybı görülmez, miyelin boyaları ile soluk bir boyanma izlenir.
B. Akut MS: Fulminan seyirli bu tip daha genç yaş grubunda görülür. Birçok aktif plak oluşur, bazen sınırları çok belli olmayan, hatta etraflarında ödem beliren büyük plaklar görülür. Etrafında ödem olan tek büyük bir plak radyolojik olarak beyin tümörü ile karıştırılabilir. Böyle durumlarda yapılan beyin biyopsilerinde; neoplastik gliaların gözlenmemesinin yanısıra, aksonların korunup miyelinin özellikle kaybolduğunun ve makrofajların sitoplazmasında miyelin bulunduğunun özel boyalarla mikroskopik olarak gösterilmesi kesin tanıya yardım eder.
C. Nöromiyelitis Optika (Devic Hastalığı): Optik nörit ve transvers miyelit tablolarının birbiri ardına görülmesi sonucu görme kaybı ve paraparezi gelişir. Daha sonra klasik MS'e dönüşebilir. Olgularda omurilik ödemli ve nekrotik görünümlü olabilir. Mikroskopik olarak T hücrelerinden çok nötrofil, eozinofil ile damar etrafında IgM, kompleman toplanması, küçük damarlarda hiyalinizasyon görülür. Daha sonra bu lezyonlar reaktif astroglioz ve kistik dejenerasyon gösterir. MSS'in başka bölgelerinde küçük tipik MS plakları olabilir. Son birkaç yılda yapılan çalışmalarda Devic hastalarının serumlarında akuaporin-4 molekülüne karşı otoantikor ve lezyonlarında bu proteinin kaybı gösterilerek, bu hastalığın tanısı ve mekanizması ile ilgili önemli aşamalar kaydedilmiştir.
D. Balo'nun Konsantrik Sklerozu: Çok nadir ve hızlı ilerleyen bir varyant olup daha çok otopside tanı koyulur. Birbirini takip eden demiyelinize ve miyelinize içice halkalar seklinde plaklar görülür.

Şekil 18. Multipl Skleroz: Periventriküler beyaz maddede gri renkli demiyelinizasyon odağı (plak).




Akut Demiyelinizan Ensefalomiyelit (ADEM): Tek fazlı ve infeksiyon, aşılanma gibi olaylar sonrası görülen, MSS'ini yaygın olarak tutabilen bir hastalıktır. Çoğu hasta birkaç haftadan sonra iyileşir ve relaps nadirdir. Beyinde ödem ve konjesyon görülür. Mikroskopik muayenede çok sayıda perivenüler iltihabi hücreler ve aynı bölgede demiyelinizasyon görülür. Menenkslerde de kronik iltihabi değişikliklere rastlanır. Aynı süreç omurilikte de görülebilir.
Akut Hemorajik Lökoensefalopati: ADEM'in hiperakut ve fatal bir şeklidir. Beyinde küçük kanamalı odaklar ve yaygın ödem görülür. Mikroskopik olarak damarlarda fibrinoid nekroz, etrafında halka seklinde kanama ve nötrofiller görülür. Demiyelinizasyona sıklıkla akson kaybı da katılır. Bu görünümü yağ embolisi, trombotik trombositopenik purpura ve disemine intravasküler koagulasyondan ayırmak gerekir.Kalıtsal miyelin hastalıklarına globoid (Krabbe tipi, galaktoserebrosid beta galaktosidaz eksikliği) ve metakromatik lökodistrofi (aril sulfataz A eksikliği) örnek gösterilebilir. Genel serebral atrofinin yanında ağır ve yaygın beyaz madde hasarı, oligodendrosit kaybı görülür. Makrofajlarda depolanan yıkım ürünlerinin boyanma özellikleri ve elektron mikroskopik özellikleri ile tanısal ayrım yapılır. Peroksizomal hastalıklardan adrenolökodistrofide de ağır serebral beyaz madde ve optik sinir demiyelinizasyonu, perivasküler kronik iltihabi hücreler ve ilerleyici gliotik reaksiyon görülür. Bazen korpus kallozumun iki tarafına da yayılmış büyük beyaz madde lezyonu radyolojik olarak glioma ile karıştırılabilir.Nörodejeneratif HastalıklarYetişkinlerin nörodejeneratif hastalıkları genellikle ileri yaş grubunda görülür. Spesifik nöron gruplarının kaybı sonucu MSS'inde belli bölgelerde atrofi görülür. Histopatolojide ise, nöron kaybı, reaktif gliozis ve bazı hastalıklarda spesifik nöronal veya glial inklüzyonlar gözlenebilir. Bu hastalıklar klinik, patolojik ve biyokimyasal yönden değişik şekillerde sınıflandırılabilir. Klinikte akinetik-rijid ve hiperkinetik hareket bozuklukları, demanslar, otonom bozukluklar, ataksiler gibi sınıflamalar yapılırken biyokimyasal olarak sinir hücrelerinde biriken proteinin tipine veya birikimin genetik mekanizmasına göre; tauopatiler, alfa-sinükleinopatiler, poliglutamin bozuklukları olarak sınıflandırma yapılabilir.

Nörodejeneratif hastalıklarda hem klinik hem patolojik olarak birçok ortak noktalar olup, tek tek hastalıkların belli bir yaş grubunda belli bir nöron grubunu tutan ve genellikle belli bir proteinin bu nöron gruplarında toplanıp ölümlerine yol açması sonucu o hastalığa özgü semptomların ortaya çıkması sonucu tanımlandığını hatırlamak gerekir. Modern biyokimyasal yaklaşım bu ortak noktaların altındaki temel protein bozukluğunu ortaya koyup yeniden sınıflandırmayı zorunlu kılmaktadır. Patofizyolojik olarak, protein birikiminin belirleyici faktör olup olmadığı birçok sporadik hastalıkta kesin değildir.
Motor Nöron Hastalıkları (MNH): İkincil motor nöron hastalıkları paraneoplastik (lenfoma), otoimmün (anti-GM1), infeksiyöz (poliyo, AIDS), metabolik veya çevresel (kurşun zehirlenmesi) olabilir. Primer motor nöron hastalıkları idyopatik veya herediterdir. Kalıtsal olanlar arasında superoksit dismutaz mutasyonuna bağlı ailevi MNH, spinal müsküler atrofiler, Kennedy sendromu sayılabilir. Kennedy sendromu X kromozomuna bağımlı bir bulbospinal nöronopati olup, androjen reseptörü geninde CAG tandem tekrar artışı ile tanımlanan bir poliglutamin bozukluğudur. İdyopatik olanlardan en sık rastlananı amiyotrofik lateral skleroz ve varyantlarıdır. ALS'un patolojisinde omurilik ön boynuzunda, beyinsapı motor çekirdeklerinde ve presantral girusta motor nöron kaybı görülür. Kalan nöronlarda fosforile nörofilamanların birikimine bağlı sitoplazmik balonlaşma, ubikuitin içeren inklüzyon cisimleri gözlenebilir. Otopside genel omurilik atrofisinin yanı sıra ön kökler arka köklere nazaran atrofiktir.
Akinetik-Rijid Hareket Bozuklukları: A. Parkinson Hastalığı: Makroskopik olarak beyin genelde normal görünür, fakat substansiya nigrada solukluk gözlenir (Şekil 19). Beyinsapının pigmentli çekirdeklerinde nöron kaybı, nöromelanin pigmentinin nöron dışına çıkması ve gliozis ile birlikte Lewy cisimlerinin varlığı histolojik olarak tanı koydurucu özelliklerdir. Substansiya nigradaki nöron kaybı nigrostriyatal dopamin kaybına yol açar. Etkilenen diğer çekirdekler arasında dorsal vagal çekirdek, lokus seruleus, nukleus bazalis, omurilikteki intermediyolateral kolon hücreleri bulunur. Lewy cismi, nöron sitoplazmasında etrafında hale olan eozinofilik bir inklüzyondur. Nörofilaman proteini ve ubikuitin dışında içerdiği diğer inklüzyonlardan ayırdedici protein alfa-sinukleindir. B. Progresif Supranükleer Felç “Palsy”: Parkinsonizmin yanı sıra oftalmopleji ve psödobulber felç görülür. Patolojide mezensefalik atrofi, pontin tegmental atrofi, S. nigra ve L. seruleusda pigment kaybı, bazen de globus pallidus atrofisi görülür. PSP'de özellik tau proteini birikimidir. Bu birikim nöronlarda globoz tipte nörofibriler yumaklar ve astrositlerde püsküle benzer ("tufted") veya uzantılarında dikensi bir görünüm oluşturur. Bunlar ancak gümüş boyaları ile gösterilebilir. C. Multisistem atrofisi: Bazal ganglia, serebellum, beyinsapı ve otonom sistemi değişik oranlarda tutup değişik klinik sendromlara yol açar. Oligodendroglialarda orak seklinde sitoplazmik inklüzyonlar görülür ve bunlar alfa-sinüklein içerir. D. Kortikobazal dejenerasyon: Frontotemporal kortikal ve bazal ganglia atrofisi ile seyreder. Akromatik nöronal değişiklik, S. nigra'da globoz nörofibriler yumaklar ile nöron ve glial hücrelerde tau birikimi gösterilebilir.

Şekil 19. Parkinson Hastalığı: Substansia nigra ve lokus seruleusta pigment kaybına bağlı bilateral solukluk.




Hiperkinetik Hareket Bozuklukları: Bu grubun indeks hastalığı Huntington koresidir. Otozomal dominant geçişli olup kore ve demansla karakterizedir.  Dördüncü kromozomdaki Huntingtin geninde anormal CAG tekrar artışı sonucu ortaya çıkan bir poliglutamin hastalığıdır. Patolojik olarak kaudat nukleus ve putamen atrofisi görülür. Mikroskopide Huntingtin ve ubikuitin ile boyama sonucu anormal proteinlerin intranükleer inklüzyonlar yaptığı gözlenir. Serebral korteksteki nöritlerde de bu proteinin anormal birikimi/çökeltileri bulunur.
Nörodejeneratif ataksik sendromlar arasında primer serebellar dejenerasyonlar dışında otozomal resesif Friedreich ataksisi, genetik vitamin E eksikliği, ataksi-telanjiyektazi ve dominant geçişli spinoserebellar atrofiler grubu yer alır. Patolojileri ilgili çekirdeklerde nöron kaybı ve gliozis ile gider. Mitokondriyal ensefalopatilerde bazen belirgin serebellar tutulum olabilir. Bu durumun genetiği tamamen farklı olduğundan yukarıdakilerden ayırt edilmesi gerekir.
Dejeneratif Kortikal hastalıklar ve Demanslar: Alzheimer Hastalığı (AH): Sıklığı gittikçe artan ve en çok rastlanan nörodejeneratif hastalıktır. Hipokampustan başlayan ve gittikçe pariyetal ve frontal loblara da yayılarak sonunda bütün beyni etkileyen bir nöron kaybı ve atrofi görülür. Ventriküler genişleme de buna paralel gider. Alzheimer hastalığının kesin tanısı doku tanısıdır ve genellikle otopside koyulur. Histopatolojisinde; senil plaklar, nörofibriler yumaklar (NFT), nöron kaybı ve gliozis görülür. Senil veya nöritik amiloid plak, amiloid prekürsör proteinin anormal biyokimyasal işlevi sonucu ortaya çıkan beta-amiloid peptidinin nöropilde depolanmasıdır (Şekil 20). Plak morfolojisinde, Kongo kırmızısı boyasıyla gösterilen merkezi amiloidin etrafında dejenere olan akson ve dendritler, içlerinde tau birikmiş aksonlar ve onun etrafında da reaktif astrositler ve mikroglia bulunur. Nörofibriler yumaklar esasen tau proteini içeren, hücre sitoplazmasında patolojik olarak çözünmez bir halde biriken bir protein yumağıdır (Şekil 21). Birikimin artması ile nöron ölümü meydana gelir. NFT’lar korteks, subkortikal çekirdekler, hipokampus ve beyinsapında bulunur. Normal yaşlanmada amiloid plak ve NFT hipokampusta bulunduğundan, neokortekste NFT gösterilmesi kesin Alzheimer tanısı koydurur. Normal yaşlanma ve Alzheimer ayrımı için araştırmalarda Braak evrelemesi kullanılmaktadır. Ayrıca Alzheimer hastalarının beyinlerinde oksipital ve temporal subaraknoid mesafe ile parankimdeki kan damarlarının duvarlarında amiloid anjiyopati görülür. Amiloid anjiyopati lober hematoma sebep olabilir. Sporadik olgular en sıklıkla görülse de, presenilin mutasyonları, trizomi 21 gibi genetik durumlarda da AH görülür. Ayrıca apolipoprotein epsilon E4 aleli bulunduran kişilerde AH riski artar.

Şekil 20. Amiloid Plak. Plak ortada oldukça yuvarlak amorf bir oluşum  olarak seçiliyor. içinde siyah boyanan distrofik bir nörit görülmekte. Bielchovsky boyasıX400
Şekil 21. Nörofibriler yumak, ortadaki nöronun içinde siyah boyanıyor. Üstünde ve sağında iki adet normal nöron görülüyor. Bielchovsky boyası.X400.



AH dışında Lewy Cismi Demansı, frontotemporal lober dejenerasyonlar (örneğin Pick Hastalığı) gibi özgün patolojik bulguları olan demanslar olduğu gibi, histopatolojik özelliği bulunmayan nadir demanslar da tarif edilmiştir.


Serebrovasküler HastalıklarGlobal serebral iskemi (yaygın hipoksik hasar): Öncelikle hipokampusun Sommer bölgesi (CA1), Purkinje hücreleri ve neokorteksin 3. ve 5. katmanlarındaki piramidal hücreler etkilenir. Hipoksi devam ettikçe bütün MSS'ne yayılır. Akut hipoksiden sonra dolaşım normale dönerse sadece kırmızı nöron değişikliği görülebilir. Hipoksi veya diğer sebeplerle eksitotoksik hasar devam ederse kortikal laminer nekroz gözlenebilir. Büyük arter sulama alanlarının ortak sınır bölgelerinde kollateral dolaşımın zayıf olması nedeniyle, sistemik hipotansiyona bağlı iki taraflı simetrik "watershed" serebral infarktlar görülebilir.


Fokal iskemi: Beyin infarktı (Şekil 22, 23): Beyinde bir arterin sulama alanı olan bölgede dolaşımın durması ile meydana gelen doku nekrozu serebral infarkt olarak tanımlanır. Tıkanmanın sebepleri; intraserebral arterlerde in situ aterosklerotik daralma, kalpten veya karotis arterinden kaynaklanan emboli, hipertansif küçük damar hastalığı (lipohiyalinoz), fibromüsküler displazi, Moya Moya hastalığı, arteryel diseksiyon, vaskülit, infeksiyöz arterit, TTP, intravasküler lenfoma, vb. olabilir. Makroskopik olarak akut infarkt sadece bir beyin dokusunun kıvamında bölgesel bir yumuşama olarak fark edilebilir. Subakut evrede sarımsı renk değişimi ile korteksin devamlılığında bozulma vardır. Kronik infarkt kistik kavitasyon ve etrafında gliotik bir nedbe dokusundan oluşur. Aynı taraftaki ventrikül boynuzunda doku kaybını telafi için genişleme görülebilir. Mikroskopik olarak ise; akut infarktta kırmızı nöronlar, nöropil vakuolleri, nötrofil infiltrasyonu ve normal dokudan kesin bir sınırla ayrım görülür. Subakut evrede makrofaj infiltrasyonu ve yeni damar üretimi ile gliotik reaksiyon gelişir. Kronik infarktta ise glial hücreler gittikçe yoğunlaşan bir ağ örer ve daha sonra kistik değişiklikler, kavitasyon ortaya çıkar. Venöz infarkt daha nadirdir. Venöz sinus trombozu; gebelik, infeksiyon, pıhtılaşma bozuklukları, dehidratasyon, sistemik kanser, cerrahi komplikasyon, ve ilaç etkileri ile meydana gelebilir. Venöz infarktlar hemorajik infarkt olarak görülür, infarkt etrafındaki ödem ve genel klinik tablo daha ağırdır.

İntrakranyal kanamalar: a. Epidural kanama çoğunlukla orta meningeal arterin travmatik yırtılmasına bağlıdır. b. Akut subdural hematom cogunlukla travma, nadiren kanama diyatezine bağlıdır. c. Kronik subdural hematom köprü venlerinin kanamasına bağlıdır ve travma hikayesi belirsiz olabilir. Beyin atrofisi ve yaşlanma ile bu tür kanama riski artar. Kanama subakut/kronik dönemde organize olup subdural membran oluşturur. Adli olgularda kanama zamanının tespitinde mikroskopik olarak membranın gözlenmesi önem kazanır. d. Subaraknoid kanama; en sık konjenital Berry anevrizmaların patlaması ile, arteriyovenöz malformasyon, kavernöz hemanjiyom kanaması sonucu veya kanama diyatezi ile oluşur. Anevrizma tedavi edilmez ise sıklıkla tekrar kanar, subaraknoid mesafede serbest kan ürünlerinin bulunması ile indüklenen vazospazm sonucu beyin infarktlarına yol açar, geç dönemde de hidrosefali görülebilir. e. Intraserebral hematom: Sistemik hipertansiyon sonucu oluşan Charcot-Buchard mikroanevrizmalarının patlaması ile bazal ganglia, talamus, beyinsapı ve serebral loblarda akut hematomlar ortaya çıkar (Şekil 24). Ani kitle etkisi ve ödem ile akut nörolojik bulgular ortaya çıkar. Eğer hasta yaşarsa hematom makrofaj aktivitesi ile yavaşça rezorbe olur. Lober hematomların diğer bir nedeni de amiloid anjiopatidir. Sistemik fungal infeksiyonlarin beyin damarlarında yerleşmesi (anjiyoinvazif fungus), antikoagulan tedavi, kanama diyatezleri, melanom gibi sistemik tümör metastazları multipl hematomlar yapabilir.

Şekil 22. Serebral infarkt: Sol hemisferde orta serebral arter sulama alanında kistik dejenerasyon gösteren eski infarkt alanı.
Şekil 23. Watershed infarkt: Orta serebral arter ile anterior serebral arter alanları arasında, bilateral posterior pariyetal kortikal infarktlar
Şekil 24.  Akut intraserebral hematom: Beyinsapı ve serebellumu tutan, dördüncü ventriküle açılmış  akut hematom

Kaynaklar
1.                              Burger PC, Scheithauer BW. AFIP Atlas of tumor pathology. İçinde:  Silverberg SG,. Sobin LH.  Tumors of the Central Nervous System. Fourth Series, Fascicle. 7inci Baskı. The American Registry of Pathology, Washington DC; 2007
2.                              Ellison D, Love S, Chimelli L, Harding BN, Lowe J, Vinters HV. Neuropathology: A Reference Text of CNS Pathology. 2. Baskı. Mosby, London; 2004
3.                              Gray F, Poirier J, De Girolami U. Escourolle and Poirier's Manual of Basic Neuropathology. 4. baskı. Butterworth-Heinemann,  Philadelphia; 2004
4.                             Jarius S, Friedemann P, Franciotta D, ve ark.Mechanisms of disease: aquaporin-4 antibodies in neuromyelitis optica. Nature Clinical Practice Neurology 2008; 4: 202-214

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...