12 Ekim 2012

BUMUDUR YANİ...?


Bumudur Yani?
Bir hüzün başlıyor her yağan karla, 
Toprağa bakıyor gözler ısrarla, 
Nefes alıyorum; isteksiz, zorla, 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek... 

Titriyor önümde giden gölgeler, 
Her salâ duydukça ruhum sendeler, 
En ufak bir sitem bağrımı deler, 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek... 

Yırtıp aradaki tüm perdeleri, 
Çıktı tüm anılar bir bir ileri, 
Gözlerim görmüyor bastığım yeri, 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek... 

Nazlandı Azrail, gelmedi sıram, 
Artık sabırla da hoş değil aram, 
Daha dokunmadan kanıyor yaram, 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek... 

Akraba, tanıdık el olmuş gibi, 
Ömrüm kupkuru bir dal olmuş gibi, 
Ağlarım, gözyaşım sel olmuş gibi, 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek... 

Gönlüm paramparça, çok parça kayıp, 
Ne ağlamak ayıp, ne sitem ayıp, 
Kızarım aynaya sitemler sayıp, 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek... 

Ömür bir merdiven, bu son basamak, 
Gerçeği kabul zor, zor kanıksamak, 
Kaşlarıma indi saçlarımdan ak, 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek... 

Âvâre gezerim, gönlüm aç gibi, 
Sanki teselliye çok muhtaç gibi, 
Eyvah için bile artık geç gibi, 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek... 

Teselli istemem, değmeyin bana, 
Bugün bana ise, yarın da sana! 
Yaşamak yük oldu artık bu cana, 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek... 

Yaşamadan oldum bir pir-i fani, 
Ömür dedikleri bumudur yani? 
Bahar görecektik; nerede, hani? 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek... 

Kalan; bir tek mezar, bir yığın izden, 
Hatırım var ise, ricamdır sizden, 
Bir DUA beklerim herbirinizden, 
Yaşlılık denilen bu olsa gerek...
Mecit Aktürk

EY YOLCU


Ey Yolcu!
Yolunu kaybetmiş ey garip yolcu, 
Dünyaya nazar et gönül gözünden.., 

Ey dertten kederden muzdarip yolcu, 

Yürü Hakk´a varan ayak izinden... 

Kılavuz olmadan yola çıkılmaz, 
Doğru yolda ayak taşa takılmaz, 
Baştaki gözlerle kalbe bakılmaz, 
Yürü Yesevi`nin ayak izinden... 

Hacı Bayram Veli, bir ulu çınar, 
Gönülden gönüle akan bir pınar, 
Bir meşaledir o, hiç sönmez, yanar, 
Yürü Evliya`nın ayak izinden... 

Kimi hamdı, pişti Hakk`ın yolunda, 
Eğri odun dümdüz oldu elinde, 
Son nefese kadar O´ydu dilinde, 
Yürü Yunus`ların ayak izinden... 

Elestü’dür bize her yolun başı, 
Aldatmasın seni dünya telaşı, 
Her yere serpilmiş bir nişan taşı, 
Yürü Mevlana´nın ayak izinden… 

Kimi yol gösterir Karan ilinden, 
Var git kapısına, tutsun elinden, 
Ne bentler yıkılır AŞK’ın selinden, 
Yürü Veysel´lerin ayak izinden... 

Her ne yana baksan bir yüce ulu, 
Veliler yatağı can ANADOLU.. 
Sor Çelebilere göstersin yolu, 
Yürü Evliya´nın ayak izinden... 

Yol var uzun ince, Veysel´ce gider, 
Saza her vurusta AŞK der, sevgi der, 
Nice çoban gördüm nefsini güder, 
Yürü Bektaş´nin ayak izinden... 

Gözü görmeyenin sağı solu bir, 
Kim ne derse desin, aklın yolu bir, 
Her yolun sonunda ÖLÜM ve KABiR 
Yürü Gazali´nin ayak izinden... 

Yollar çesit çesit, yokuş, ya da düz, 
Bakmayı bilene her gece gündüz, 
Baktığın her yerde yaradandan iz, 
Yürü Can Ahmed´in ayak izinden…
Mecit Aktürk

EY AZRAİL




EY AZRAİL

Bilirimbu sözlerim çok yersiz 
Neden böyle ansızıngeliverdin habersiz? 
Ne olurdu üç beş yıl önce haber verseydin. 
Hiç değilse rüyama bir kerecik girseydin

Aşkmeşk derken dünyadan bir türlü kopamadım. 
Senden özür dilerimhazırlık yapamadım 
Görüyorsun yanımda ne valiz varne bavul. 
Uykum öyle ağır ki;ne zil duydumne davul.

Yaşım yetmiş olsa da gör ki ;fıkır fıkırım. 
Bu cümbüşlü alemi ben nasıl bırakırım?.. 
Hani bir söz vardır ya; yaş yetmiş iş bitmiş. 
İnan ki bu yalan bunu diyen halt etmiş…

Ey Azrail! Dur biraz sana yalvarıyorum. 
Yasal haklarım için; bir avukat arıyorum… 
Hayallerim düşlerim yarım kalan işlerim. 
Estetik yapılacak daha burnum dişlerim..

Elli yaşımda ancak voleyi vurabildim. 
Hortumlar sayesinde holdingi kurabildim… 
Gerçi ucuza verdim şerefin kilosunu. 
Ama böyle kazandım şu uçak filosunu…

Ey Azrail! Ne olur bozulmasın pazarım. 
Sana şöyle yüklüce bir çek bile yazarım… 
Şu masmavi havuzlu sarayıma baksana. 
O daracık mezardayazık olmaz mı bana?..

Bazen çoluk çocuğa içimden kızıyorum 
Ölmemi bekliyorlar inan ki; seziyorum… 
Arkamdan göstermelik iki damla gözyaşı 
Bir de şöyle büyükçe yaldızlı bir mezar taşı.

Tahmin ediyorum ki; mevlid de okuturlar. 
Ortalığı birazcık gülsuyu kokuturlar. 
Araya reklam konur; bir ilahi aryası. 
Mevlid bitince başlar dedi-kodu furyası.

Etlerim kemiklerim didik didik edilir. 
Ben az gelirsem eğer köklerime gidilir… 
Ey Azrail! İnan ki hazırlığım yok daha 
Hele şu din konusu çok karışık bir saha.

Bazı büyük ağabeyler köşeleri tuttular 
İrtica diye diye beni de korkuttular. 
İlahiyat adına; ekranda iki kaçık 
Kimlerin kuklaları oldukları apaçık.

Alim zalim karıştı renkleri seçilmiyor 
Velisiz kaldı sokak; deliden geçilmiyor. 
Bu cinnet kervanına kocabaşlar dahiller 
Tuz bozulmuş ne yapsın bizim gibi cahiller?…

Henüz daha gündemde ne oruç var ne zekat 
Ne Kuranla tanıştım ne de kıldım bir rekat. 
Gönül desen henüz genç daha haccım duruyor 
Nerde bir taze görsem kalbim küt küt vuruyor.

Edemedim bir türlü şu nefsimi terbiye 
Ortalıkta ne görse; tutturuyor ver diye. 
Ey Azrail! Bilirim gelince beklemezsin. 
Tükenen vadelere saniye eklemezsin.

Busatırlar boş geçen ömrün hikayesi 
İbret alanlar için son pişmanlığın sesi… 
Bilmem kibir duvarda bu mütevazi çaba; 
Bir küçücük pencere açacak mı acaba?…


SEN GELDİN BAHARLARA GÜL DEĞDİ DİNLEYİN



Sen Geldin Baharlara Gül Değdi



Yıldızların ayakları değiyordu yerlere… 
Göğün kapıları açılıyordu. 
Sesler arşa uzanıyordu “Allah” diye… 
Biz mesafelerin çok gerisindeydik. 
Geç kalınmış zamanların yasaklıları… 
Yaşadığı zamanın zavallılarıydık. 
Yetişememiştik … 
Yetişememiştik o çöl diyarında yetişen gülü görmeye… 
Nasipsiz zamanların tiryakiliğine aldanmışlardık. 
Yazıklı ve eyvahlı kavgaların kıskacında kendini kaybetmişler arasındaydık. 
Yıldızlar geceye selama durduğunda… 
Göğün kapıları açıldığında… 
Sesler arşa “Allah” lafzıyla ulaştığında, bizler ne yazık ki daha doğmamıştık. 
Yeryüzü berekete kanmıştı. 
Hz. Amine, aminler arasında Muhammed’in sancısındaydı. 
Ve Hz. Amine evladına yanmıştı. 
O gelmeden daha adını İncil ve Tevrat yazmıştı. 
Bilenler gelenin sevincinde, gelmesini istemeyenler yalanların esaretindeydi. 
Köleler bekliyordu O’nu… 
Diri diri toprağa gömülen kız çocukları bekliyordu. 
Malları talan edilenler. 
Hakkı elinden alınan yetimler bekliyordu. 
Şefkati tatmamışlar, okşanmamış başlar bekliyordu O’nu… 
“Gelse, ah bir gelse” diyen diller sükutta… 
Gönül yangın ortasında… 
Zaman ise güle varmaktaydı. 
Merhamet katarları geçiyordu yüreklerin içinden… 
İlmek ilmek yankılara, yumak yumak muştular değiyordu. 
Uykusuzlara kutlu seherler, ölümü uyku sananlara kutlu bir direniş diriliyordu. 
Zincirleri kırılası kalplerin gül kokan sabahlara karışan nefesi yetişiyordu bu bekleyişe… 
İfritlerin aldanışına, Ahuramazda’nın yok oluşuna, putların kırılmasına sadece anlar kalmıştı. 
Bedene küsmüş ruha, sabaha yakın düşe, söze hüküm veren manaya sadece vuslat kalmıştı. 
Güneşin şahitliğine, yıldızların secdeye duruşuna, ayın ikiye ayrılmasına sadece bir sürur kalmıştı. 
Cılız yalanlar örselemişti dünyayı… 
Deseni kaybolmuş izbe kentlerin alnına yağmalanmış bir hüzün değmişti. 
Zembereğinden boşalmıştı zaman… 
Ve akşamlar güneşe talip olmuştu. 
Şairlerin tükenmişti ilhamı… 
Kralların bölünmüştü hülyası… 
Adına adanmıştı kainat… 
Adına aydınlanmıştı nurlar… 
Sen geldiğinde ahval öğrenecekti muhayyileyi… 
Sen geldiğinde kalemler saf tutacaktı. 
Geldiğinde sen, amansız kalabalıklar kaskatı kalacaktı. 
Yıldızların ayakları yere değiyordu. 
Gökyüzü başına yıldırımları çekiyordu. 
Güneş gölgeye düşman kesiliyordu. 
Fırtınalar kopmaya direniyordu. 
O geliyordu çünkü. 
Sen geldiğinde senin gülüşüne vurulanlar, eğreti tutkuları fırlatıp atıyordu. 
Tutsağı oldukları medeniyetsizliğin kapısına asma kilitler vuruluyordu. 
Sen, yalnızlıkları kalabalıklarda çoğalttın. 
Ateşi suya sevdirdin. Suya ateşi… 
Dikene gülü öğrettin, bülbüle gülü… 
Faniye ebedi söyledin, ebede ezeli… 
Ölümlüye firaki sevdirdin, firake visali… 
Bizim bahtımıza sensiz nisanlar düştü. 
Sureti gül kokusunda hissetmeye çalışmak düştü. 
Mesul olduğumuz günlerin ağır yüküyle, günahların tehdit ediciliğiyle şefaatini dilemek düştü. 
Yarı yolda kalmışlığın ezikliğiyle en başa dönüp avuçlarımızdaki kirlerden önce arınmak düştü. 
Vehimlerin ve vesveselerin zincirlerinden kurtulmak düştü önce bize.. 
Ve sonra… 
Tekbirler geçen gönlümüze senan değdi. 
Semamıza inayetin… Gözümüze hüsnün erdi. 
Çilemiz nar olup yandığında, sabrımıza sedan değdi. 
Yanılgının hicabına gül çehrenin canı değdi. 
Sensizlik içimizde niyaza dönüştü bir gün. 
Kabul olunmuş dualarda bulduk seni… 
Seni istemek istemeyi bilmekti. 
Umutlarımızın kaçamak yaptığı zamanları bir duaya değiştik. 
Atan nabzımızın ritmi değişti. 
İçimizdeki küllerin rengi değişti. 
Ve titreyen gecelerimizin rüyası değişti sonra… 
Seni bulmak için yattık en derin uykularımıza… 
Sana varmak için çıktık en kutlu yolculuğumuza… 
Bimarhaneye dönen günlerimizi, viraneye dönen sermayemizi, hapishaneye dönen yağmalanmış bu şehri bırakıp geldik bir gün kapına… 
Ve dönüşlerimiz hep ağlamaklı. 
Yine geleceğimizin umuduyla… 
Sen geldin. Ve yıldızlar dile geldi. 
Tekbirler getirdiler sabaha karşı. 
Sen Geldin Baharlara Gül Değdi. Ellerimize ellerin… 
Ve hanemize Medine’nin ıtırları değdi. 
Yüreğimizin ta ortasına elif ve mim yazıldığından beri özlemekteyiz seni… 
Seni ve bize hayat vereni… 
Sözümüze ses değdi. 
Günümüze selamın.

Ayşenur Menekşe ÇALIKÇI
Yorumlayan :Mehmet ERCAN

BEYAZ PAPATYANIN SEVGİSİ


BEYAZ PAPATYANIN SEVGİSİ

SANA SÖZ VERDİM AŞKIM SÖZÜMÜ TUTACAĞIM FLAŞH ŞİİR


SANA SÖZ VERDİM AŞKIM SÖZÜMÜ TUTACAĞIM

BENİ BIRAKIP GİDECEKSEN EĞER FLAŞH ŞİİR


    BENİ BIRAKIP GİDECEKSEN EĞER

AL BENİ GÖTÜR GİTTİĞİN YERE FLAŞH ŞİİR

AL BENİ GÖTÜR GİTTİĞİN YERE



KUR’ÂN IŞIĞINDA DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR


KUR’ÂN IŞIĞINDA DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
/ext/belgeler_v_e.swf">

GÜNAYDIN HAYIRLI CUMALAR OLSUN ARKADAŞLAR









1- Selamete çıkartan
Allah Selam’dır. Bu isim ile yarattıklarına tecelli edince onları düşmanlardan, sıkıntılardan, tehlikelerden, musibetlerden ve her türlü kederlerden selamete çıkartır. Selam isminin bu manası şöyle maddeleyebiliriz:
• Yarattıklarını düşmanlarının saldırılarından kurtarmakla selamete çıkartması: Her varlığın onlarca düşmanı vardır. O varlığın düşmanlarının saldırılarından kurtularak selamete ulaşması Allah’ın Selam isminin bir tecellisidir.
• Hayatının devamı için lazım olan cihazları vermekle selamete çıkartması: Sineğe kanat takmaktan tutun, balığa süzgeç takmağa; ağaçlara yaprak ve çiçek takmaktan tutun, her mahluku, hayatının devamı için gerekli olan cihazlarla donatmaya kadar her ihsan Selam isminin bir tecellisidir.
• Kullarını tehlikelerden kurtarmak suretiyle selamete çıkartması: Mesela, anne karnında bir bebek düşünün! Gayet aciz, zayıf ve savunmasız… Onu o dar mekânda boğulmak, aç kalmak, zehirlenmek gibi tehlikelerden muhafaza edip selametle dünyaya çıkartmak, Allah’ın Selam isminin bir tecellisidir.
Yine insanın görünmeyen düşmanları olan Mikroplar! Mikroplara karşı insanın bedeninde bir savunma sistemi kurmak ile onları hastalıklardan korumak ve bazen birçok hikmete binaen hasta edip şifa vermek de Allah’ın Selam isminin bir tecellisidir. İnsanın vücuduna savunma sistemi kuran Allah-u Teâlâ, büyük bir insan olan dünyayı da savunma sistemleri ile donatmış ve Selam ismini farklı farklı tecellileri ile bizlere tanıttırmıştır.
İşte bunlardan bir tanesi: Dünyamızı çepeçevre kuşatan atmosfer! Canlılar için zararlı olabilecek gök taşlarından, zararlı ışınlara kadar birçok tehlikeye siper olmakla Allah’ın Selam ismine büyük bir ayna olmuş.
Bizler de her an bu isme aynayız ve bu ismin tecellisine muhtacız. Kaçınılmaz bir trafik kazasından umulmadık bir şekilde kurtulmak; canlı çıkılması mümkün olmayan bir kazadan yara almadan çıkmak; çatıdan düşen bir kiremitin başımıza değil de yanımıza düşmesi; depremde evimizin yıkılmaması veya yıkılan bir binanın altından ölmeden kurtulmak; tehlikeli bir ameliyattan sağ salim çıkmak ve bunlar gibi görünür ve görünmez tehlikelerden selamete çıkmamız Allah’ın Selam isminin bir tecellisidir.
2- Bütün kusurlardan selamette olan
Selam isminin ikinci manası: Allah’ın bütün eksikliklerden ve kusurlardan münezzeh olması yani selamette olmasıdır. Selam isminin bu manası Kuddüs ismine benzer. Bu manada her bir mahlûk Allah’ın Selam ismine şahitlik eder. Dilerseniz bir çiçeğin Allah’ın Selam ismine olan şehadetini hep beraber görelim.
Bir gülü yaratmak için sanatkârının hangi sıfatlara sahip olması gerekir?
İlk önce aciz olmamalı, kudreti sonsuz olmalı. Çünkü çiçeği basit bir tohumdan çıkartmak ancak sonsuz bir güce sahip olmakla mümkündür. Aciz olan çiçeğe usta olamaz. İşte çiçek, varlığı ile Allah’ın acizlikten selamette olduğuna ve O’nun sonsuz bir kudrete malik olduğuna şehadet eder.
Yine ustası cahil olmamalı, âlim olmalı. Çünkü çiçekteki hikmet ve sanat ancak sonsuz bir ilmin varlığı ile izah edilebilir. Hem bu çiçek güneşinden, havasına; bulutundan toprağına kadar bütün âlem ile alakadardır. Bu münasebetleri ancak ilim sahibi bir zat düzenleyebilir. İşte çiçek kendindeki sanat ve hikmetin lisanıyla ve her şeyle münasebetlerinin düzenlenmesi cihetiyle Allah’ın cahillikten salim olduğuna ve nihayetsiz bir ilme sahip olduğuna işaret eder.
Yine çiçeğin ustası kör olmamalı, görmeli. Çünkü yapan yaptığını görür, göremeyen yapamaz.
İşte gül, varlığı ve kendindeki mükemmel sanat ile Allah’ın körlükten selamette olduğuna ve her şeyi gören basir olduğuna şehadet eder.
Çiçek yoktu, var oldu. Varlığı yokluğuna tercih edildi. Demek sanatkârında irade sıfatı vardır. Tercih edemeyen ve iradesi olmayan çiçeği yapamaz. İşte çiçek, varlığının yokluğuna tercih edilmesiyle Allah’ın iradesizlikten selamette olduğuna ve mutlak irade sahibi olduğuna şehadet eder.
Hem bakın, çiçeğe nasıl merhamet ediliyor ve ihtiyaçları ne kadar güzel karşılanıyor. Çiçek bu haliyle, Allah’ın merhametsizlikten selamette olduğuna ve Rahim ismiyle isimlendiğine şehadet eder.
Bu çiçek gibi milyonlarcası aynı anda yaratılıyor. Her birine farklı ziynetler takılıyor. Demek bunların sahibinin bitmez ve tükenmez hazineleri vardır. Fakir olan bunlara sahip olamaz. İşte çiçek, binler arkadaşı ile Allah’ın fakirlikten selamette olduğuna işaret eder ve gani yani zengin olduğunu ispat eder.
Daha bunlar gibi daha birçok lisan ile o çiçek, Cenab-ı Hakk’ın bütün kusurlardan beri olduğunu ispatla O’nun Selam ismiyle müsemma olduğuna işaret eder.
İşte her bir mahlûk yüzlerce lisanlarla Allah’ın Selam olduğuna ve bütün noksanlıklardan ve kusurlardan beri olduğuna şehadet ederler.
3- Cennette kullarına selam veren

Selam isminin üçüncü manası: Cennette kullarına selam verendir. Bu mana Yasin suresinde “Onlara Rabb-i rahimlerinden bir selam vardır” ifadesiyle beyan edilmiştir.

Allah-u Teâlâ, bu dünyada Selam ismini bizlerde tecelli ettirdiği gibi bu isimle bize cennette de tecelli etsin ve bizler Allah’ın selamını işitmekle bahtiyar olalım. Âmin!

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...