06 Nisan 2019

SESSİZLİĞİ DİNLEMEK




SESSİZLİĞİ DİNLEMEK

GÖKTÜRK DEVLETİ



GÖKTÜRK DEVLETLERİ 
Türk Tarihîndeki Önemi: 
Türk sözünü ilk defa resmî devlet adı olarak kabul edenler Göktürklerdir. Böylece devleti ifade etmesi bakımından siyasî bir anlamı olan Türk kelimesi bu sayede bütün bir milletin adı olmuştur. 

 A-ERGENEKON 
 Göktürk Menşe Efsaneleri ve Ergenekon Destanı’na Göre Türklerin Tarih Sahnesine Çıkışı Göktürklerin “Kurttan Türeyiş”lerine dair Çin kaynaklarında da geçen üç efsane vardır. Aslında bu efsanelerin hemen hemen aynısı M.Ö. 119’da Hunlar tarafından büyük bir yenilgiye uğratılan Wu- sunlar için söylenir. Efsaneye göre Hunlar bir taarruz neticesinde Wu-sun kralını öldürmüş, onun oğlu Kun-mo küçük olduğu için Hun hükümdarı ona kıyamamış ve çöle atılmasını emretmiş. 

Küçük Kun-mo dişi bir kurt tarafından emzirilmiş ve bu olayı uzaktan seyreden Hun hükümdarı, çocuğun kutsal biri olduğuna inanarak, büyüdüğünde onu Wu-sunların kralı yapmış, içinden Göktürkleri de çıkaran, Çinlilerin Kao-çı (Yüksek Tekerlekli Arabalılar) ve T’ieh-li (Tölös) dedikleri, Orhun nehrinden Volga kıyılarına kadar geniş bir alana yayılan bu güçlü 
Türk kavimler topluluğu için de “kurttan türeyiş” efsanesi aynı motifi işler. Çin’deki Toba sülalesi devri kaynaklarında efsane özetle şöyle anlatılır: “Kao-çı kağanının çok akıllı iki kızı varmış. 

Öyle iyi kalpli ve akıllılarmış ki, babaları onların ancak tanrı ile evlenebileceklerini düşünerek, kızlarını bir tepeye götürmüş. Ancak tepeye ne tanrı gelmiş ne de onlarla evlenmiş. 

Kızlar burada beklerken ihtiyar bir erkek kurt tepede dolaşmaya başlamış. Küçük kız, kardeşine bu kurdun tanrının kendisi olduğunu söyleyerek tepeden inmiş ve kurtla evlenmiş. Bu suretle Kao-çı halkı bu kız ve kurttan türemiş.”. Bu efsanelerin tekamül etmiş şekli, tarihî realiteye de uygun olarak, Göktürk menşe efsanelerinde ve Ergenekon Destanı’nda görülür. 

M.S.570’te ortaya çıkan Çin’deki Sui Sülâlesi devrinde Göktürklerle yakın münasebet kuran Çinliler, Türklerden öğrendikleri efsaneyi tarih yıllıklarında not etmişlerdir. Efsane şöyledir: “… (Göktürklerin) ilk ataları Hsi-Hai, yani Batı Denizi’nin kıyılarında oturuyorlardı. Lin adlı bir memleket tarafından, onların kadınları, erkekleri, büyüklü-küçüklü hepsi birden yok edilmişlerdi. Yalnızca bir çocuğa acımışlar ve onu öldürmekten vazgeçmişlerdi. 

Bununla beraber onun da kol ve bacaklarını kendisini Büyük Bataklığın içindeki otlar arasına atmışlardı. Bu sırada dişi bir kurt peyda olmuş ve ona her gün et ve yiyecek getirmişti. Çocuk da bunları yemek suretiyle kendine gelmiş ve ölmemişti. 

(az zaman sonra) çocukla kurt, karı koca hayatı yaşamaya başlamışlar ve kurt da çocuktan gebe kalmıştı. (Türklerin eski düşmanı Lin devleti, çocuğun hâlâ yaşadığını duyunca) hemen kendi adamlarını göndererek, hem çocuğu hem de kurdu öldürmelerini emretmişti. Askerler kurdu öldürmek için geldikleri zaman, kurt onların gelişinden daha önce haberdar olmuş ve kaçmıştı. Çünkü kurdun kutsal ruhlarla ilgisi vardı. 

Buradan kaçan kurt, Batı Denizi’nin doğusundaki bir dağa gitmişti. Bu dağ, Kao-ch’ang (Turfan)’ın kuzey-batısında bulunuyordu. Bu dağın altında da çok derin bir mağara vardı. (Kurt) hemen bu mağaranın içine girmişti. Bu mağaranın ortasında büyük bir ova vardı. Bu ova, baştan başa ot ve çayırlıklarla kaplı idi. 

Ovanın çevresi de 200 milden fazla idi. Kurt, burada on tane erkek çocuk doğurdu. (Göktürk Devleti’ni kuran) A-şi-na ailesi, bu çocuklardan birinin soyundan geliyordu.” Efsanede Türklerin yaşadığı ve göç ettiği yer olarak gösterilen Batı denizi, kimi tarihçilere göre Turfan’ın kuzey batısında yer alan Balkaş gölü veya Aral, hatta Hazar iken kimi tarihçilere göre de Isık göldür. 

Isık göl ve civarı, Kırgızların millî destan kahramanı olan Manas’ın da yaşadığı bir bölgedir. Ancak burada önemli olan menşe efsanesinin, Göktürklerin “Ergenekon Destanı”nın ilk şekli olmasıdır. Bütün Türk boylarında derin izler bırakan bu destan, içinde tarihî olayları barındırması bakımından da dikkate değerdir. Destan özetle şöyledir: “Türk illerinde Göktürk oku ötmeyen, Göktürk kolu yetmeyen bir yer yoktu. Bütün kavimler birleşerek Göktürklerden öç almaya yürüdüler. 

Türkler çadırlarını, sürülerinin bir yere topladılar. Çevresine hendek kazdılar, beklediler. Düşman geldi. Vuruş başladı. On gün vuruştular, Göktürkler üstün geldi.” Düşman, Türkleri er meydanında yenemeyeceklerini anladığından hileye başvurur ve Göktürkleri gafil avlayıp, çadırlarını basar. Büyük bir katliam gerçekleşir. İl Han’ın küçük oğlu Kayan (Kıyan) ve yeğeni Tukuz (Negüz) kadınlarıyla birlikte düşmanın elinden kaçar ve onların bulamayacağı bir yere “Ergenekon” a (Sarp Dağ Beli) gelirler. 

Burası geçit vermez, sarp dağlarla çevrili orta yeri düz, verimli bir ovadır. Burada bir müddet sonra nüfusları gittikçe çoğaldığında, birbirine akraba, ayrı ayrı “oba”lar oluşturdular. Nihayet dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri Ergenekon’a sığamaz oldu. Kurultay toplayıp, Ergenekon’dan çıkma kararına vardılar. Çıkış için tek bir geçit vardı fakat burası da demirdendi. Bir demirci ustasının fikriyle demir dağ büyük bir ateş yakılıp, devasa körüklerle harlandırılarak eritildi. 

Nihayet, Börteçene (Bozkurt) adlı bir başbuğun liderliğinde, Türkler Ergenekon’dan çıkıp bütün dünyaya yayıldılar. Özetlenen bu destan, İlhanlı tarihçisi Reşideddin tarafından nakledilirken, araya Moğollar da serpiştirilerek, büyük ölçüde tahrif edilmiştir. Ancak destanda geçen motifler ve çağrıştırdıkları olaylar, destanın Göktürklere ait menşe efsanelerinin tekamül etmiş hâli olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim Börteçene, Göktürklerin soylarını dayandırdıkları Asena gibi mübarek ve yol gösteren bir kurttur. Hun birliği dağıldıktan sonra, destanın girişinde belirtildiği gibi, Türkler Altay dağları civarına çekilmişler ve bir müddet Juan-Juanlar’ın hâkimiyeti altında yaşamışlardır. 

Demircilikte ileri giden Göktürkler, Juan-Juan hükümdarının “Sizler demircilikle uğraşan kölelerimsiniz” diye aşağılanmalarını hazmedemeyerek, onlara savaş açmışlar ve yaklaşık dört yüz yıl süren suskunluktan sonra, 545 yılında büyük bir zafer kazanarak istiklâllerinin temelini atmışlardır. 

Reşideddin’in de Camiü’t-Tevarih’te yazdığı üzere, Ergenekon’dan çıkış, bir bayram olarak kutlanmış, önce Türk kağanı, ardından beyler, bir parça demiri ateşe salıp kızdırdıktan sonra, örs üstünde çekiçleyerek, Ergenekon’u Türk an’anesinde canlı tutmuşlardır. 

 Göktürk hükümdarlık ailesi Aşına soyundan gelmekteydi. Yukarıda ifade ettiğimiz efsanelere göre Aşına soyu dişi bir kurttan türemişti ve bu inanış sebebiyle de Göktürk Devleti alâmeti, altından kurt başlı sancak olmuştur. 

Ergenekon efsanesi, Hun devletinin yıkılmasından sonra, Türklerin yaşadığı zorlukları anlatmaktadır. Dolayısıyla, tarihen yaşanmış olaylar, Göktürklerin, Hun devletinin bir devamı olarak ortaya çıktıklarının bir delilidir. Nitekim devlet yapılanmasının Hunlarla aynı olması da bu fikri kuvvetlendirir. 
 B-BİRİNCİ GÖKTÜRK KAĞANLIĞI 
 Göktürkler’in tarih sahnesine çıktıkları sıralarda Orta Asya Moğol asıllı Juan-Juanların hâkimiyetinde idi. Göktürkler de Altay dağları civarında, önemli bir siyasî güç hâlinde onlara bağlı olarak yaşıyorlardı. Bu esnada geleneksel sanatları demircilikle uğraşan Göktürkler, Juan Juanların silâhlarını imal etmekteydiler. Göktürkler, daha 534 yıllarında Çin ile diplomatik ilişkiler kuracak güce erişmişlerdi. 

Bu sıralarda başlarında Bumın bulunuyordu. Bumın, bir Türk boyu olan Töleslerin isyanını bastırması karşılığında Juan Juan Kağan’ının kızı ile evlenmek istedi. Ancak bu isteğinin kabaca geri çevrilmesi üzerine Bumın, üst üste vurduğu darbelerle onların bütün topraklarını ele geçirmiş ve kağanlarını da öldürmüştür. 552 yılında meydana gelen bu olayla Göktürk devleti de kurulmuş oluyordu. İl-Kağan ûnvanını alan Bumın, devletinin merkezî olarak da, Büyük Hun devletinin merkezinin bulunduğu Ötügen’i (Orhun ırmağının hemen batısı) seçti. 

 Türk devlet geleneğine göre devlet doğu ve batı olmak üzere iki kanat hâlinde teşkilâtlanmaktaydı. Devletin batı kanadı doğunun yüksek hâkimiyetini tanımak durumundaydı. Bumın doğuda kağan olduğu zaman, küçük kardeşi İstemi de Yabgu unvanıyla devletin batı kanadının başına geçti. (552-576). Bumın Kağan’ın devleti kurduğu yıl içerisinde ölmesi üzerine yerine oğlu Ko-lo (Kara) kağan olmuştur. 

Ancak O’nun da erken ölümü ile kısa süren kağanlığının ardından, Bumın’ ın diğer oğlu Mukan Kağan’ı (553-572), devletin doğu kanadının başında görüyoruz. Onun zamanında İstemi Yabgu batı kanadını yönetmeye devam etmiştir. Mukan Kağan, devleti daha da güçlendirerek, hâkimiyetini genişletmiş ve Çin üzerinde baskı kurmuştur. 

 Devletin batı kanadını idare eden İstemi Yabgu, kısa zamanda, Altayların batısını Isık göl ve Tanrı dağlarına kadar hâkimiyeti altına aldı. batıdaki faaliyetleri sonucunda, Orta Çağ’ın en büyük iki devleti Sasani ve Bizans imparatorlukları ile ilişkiler kuruldu. İpek Yolu’nu ellerinde tutan Akhun (Aftalit) devleti, Sasanilerle iş birliği yapılarak ortadan kaldırıldı . Toprakları Ceyhun nehri (Amuderya) sınır olmak üzere iki devlet arasında paylaşıldı (557). 

Böylece Göktürkler egemenliklerini Kuzey Hindistan’daki Keşmir bölgesine kadar uzatacaklardır. Göktürkler’le Sasaniler’in arası İpek Yolu meselesinden dolayı bozuldu. Sasanilere karşı Bizans ile iş birliğine yönelen İstemi, İstanbul’a bir elçilik heyeti gönderdi. İmparator II. Justinos tarafından kabul edilen bu heyet, aynı zamanda Orta Asya’dan Doğu Roma’ya giden ilk resmî heyetti (568). Bizans da ipek ticaretinde Sasaniler’in aracılığından memnun değildi. 

 Bu sebeple Göktürklere karşı bir elçilik heyeti göndererek iki devlet arasında ittifak yapıldı (571). Bu ittifak neticesinde 571 yılında 19 yıl sürecek olan Sasani-Bizans savaşları başlamıştır. Bu savaşlar her iki devleti de sarsmış ve İslâmiyet’in İran’da yayılıp yerleşmesinde büyük rol oynamıştır. Dünya tarihinde çok önemli gelişmelere yol açan bu duruma, İstemi’nin batı siyasetinin katkısı büyüktür. 

 Mukan Kağan’ın 572 yılında ölmesi üzerine Göktürk tahtına kardeşi Ta-po geçti. Ağabeyinden sağlam bir devlet düzeni devralan Ta-po, daha çok kültür meseleleri ile uğraşmıştır. O’nun zamanında, Çin edebiyat ve fikir eserleri Türkçeye tercüme edilmiştir. Ta-po devri Göktürk kağanlığının en parlak devri olmakla birlikte çöküşün de başladığı devirdir. O kağanlığın kendi idaresinde bulunan doğu kanadını ikiye ayırarak doğu tarafındaki kısma kardeşi Ko-lo’nun oğlu İşbara’yı, batıdaki kısma küçük kardeşi Jo-tan’ı tayin etti. Ayrıca Türk töresi ile çelişen Budizm’i benimsemiş olması hata olarak kabul edilmektedir. 

Çünkü büyük sürülere sahip olan atlı ve savaşçı Türklerle, et yemeyen, hayvanları bile öldürmeyen Budistler’in temel inançlarının uyuşmasının hiç imkânı yoktu. Göktürk Kağanlığının doğu kanadında bu zayıflama belirtilerinin görüldüğü bir sırada batı kanadının başında bulunan İstemi Yabgu öldü (576). 

 İstemi’nin yerine kağanlığın batı kanadının başına oğlu Tardu geçti (576- 603). Kağanlığın doğu kanadında ise Ta-po Kağan’ın 581 yılında ölmesi üzerine yerine kardeşinin oğlu İşbara kağan oldu. İşbara’nın kağanlığı devrinde, batı kanadında görev yapan Tardu, ihtirası yüzünden doğunun üstünlüğünü tanımaması üzerine devlet 582 yılında resmen ikiye ayrılmış oldu. 
 C-DOĞU GÖKTÜRK KAĞANLIĞI 
 İşbara’nın kağanlığı zamanında Çin’in Doğu Göktürk Devleti üzerinde baskısını artırdığını görüyoruz. Onun 587 yılında ölümünden sonra, başa geçen kağanlar zamanında bu baskı ve Çin’e has entrikalar artarak devam etmiştir. Devlet Şi-pi Kağan devrinde (609-619) toparlanır gibi olmuş ise de, onun ölümü ile Çin tehdidi kendini tekrar göstermiştir. Nihayet Kie-li, kağanlığı zamanında, 630 yılında yapılan bir savaşta yenildi ve yakalanarak Çin’e gönderildi . Bu tarih, Doğu Göktürkleri’nin istiklalinin de sonu kabul edilir. 630 yılında başlayan Çin hâkimiyeti yarım yüzyıl sürdü. Bu süre içerisinde Çin’e karşı birçok ayaklanma gerçekleşmesine rağmen, bunların hepsi Çinliler tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Bunlar içerisinde en dikkat çekeni, Kürşad isimli bir Türk prensinin 39 arkadaşı ile kalkıştığı ayaklanmadır. Bu ayaklanma hepsinin kahramanca ölümü ile sonuçlanmıştır. Ancak bu tür hareketler, Türklerin hürriyet ve istiklâl arzularını sürekli canlı tutmuştur. 

 D-BATI GÖKTÜRK KAĞANLIĞI 
 582 yılında ikiye ayrılan bu iki Göktürk kanadı, hâkimiyet mücadelesi yüzünden birbirlerinin düşmanı hâline gelmişlerdi. Batı Göktürkleri’nin başında bulunan İstemi Yabgu’nun oğlu Tardu, bir yandan doğuya üstünlüğünü kabul ettirmek için uğraşırken, bir yandan da batıda yeni fetihlere girişmişti. Bu faaliyetleri neticesinde Maverâünnehir ve Harezm bölgesi yanında Ötügen, Kuzeybatı Moğolistan ve Kaşgar’a kadar hâkimiyetini genişletti. Ancak Tardu, Göktürk birliğini sağlamak için çok şiddetli davranıyordu. 

601 yılında Çin başkenti yakınlarında yapılan savaştan sonuç alınamaması pek çok Türk ve yabancı kavimlerin isyanına sebep oldu. Tardu, bu isyancılar ile baş edemeyerek 603 yılında tarih sahnesinden çekildi. Tardu’dan sonra Batı Göktürkleri’nde iç karışıklıklar uzun yıllar devam etti. Bir ara Tardu’nun torunu olan Tong-Yabgu zamanında (619 -630) devlet nizamı sağlanmış ise de 630 yılında bir mücadelede ölmesi, Batı Göktürklerinin sonunu hazırlamıştır. 630 yılı Göktürk tarihî için kara bir yıl olmuş, her iki Göktürk devleti de aynı yıl içerisinde Çin’e bağlanmıştır. 

 E-İKİNCİ GÖKTÜRK KAĞANLIĞI 
 630 yılında başlayan 50 yıllık esaret döneminde Çin, Türk kavimlerini durmadan yerinden oynatır, parçalar ve böler. Yapılan ayaklanmalar da çok kanlı bir şekilde bastırılır. Ancak bu baskı ve şiddet dönemi Türklerin millî benliklerini yok edemez. Aksine Türklerdeki millî şuuru daha da perçinler. Türklerin bu devirde içine düştükleri hüzün ve kederin, acıklı ve ibret dolu ifadelerini Orhun Kitabeleri’nde görmek mümkündür. 

 II. Göktürk Kağanlığı, baskı ve zulüm devirleri ardından 681 yılında Göktürk hanedan soyu Aşına’dan gelen Kutlug tarafından kuruldu. Kutlug, az zamanda akıl hocası Tonyukuk ile kağanlığı, Ötügen başkent olmak üzere yeniden teşkilâtlandırmıştır. Bu sebeple Kutlug Kağan’a İl’i=devleti derleyip toplayan manasına İlteriş ûnvanı verildi. Ordu ve diplomasi işlerini Bilge Tonyukuk’a bırakan İlteriş Kağan, kardeşi Kapagan’ı da şat tayin etti. 

Devlet kurulduktan sonra, elli yıllık esaret hayatının acısını çıkarmak ve Türklerin kırılan gururlarını tamir etmek için Çin’e karşı sayısız akınlar yapıldı. Hatta bu akınların birinde 23 Çin şehrinin tahrip edildiği ve Okyanus’a kadar ulaşıldığından bahsedilmektedir. Orhun Kitabeleri’nde İlteriş Kağan’ın en büyük destek ve yardımcılarından birinin eşi İlbilge Hatun olduğu belirtilmektedir. İlteriş Kağan 692 yılında öldüğü zaman Göktürk Devleti eski haşmet ve gücüne erişmiş bulunuyordu. 

 Yerine biri 8 yaşında Bilge, diğeri 7 yaşında olan Kül Tigin adlı oğullarının yaşlarının küçüklüğü sebebiyle, kardeşi Kapagan, kağan oldu (692-716). Kapagan Kağan devri, fetihlerin devam ettiği ve Türk birliğinin kurulduğu bir devir olmuştur. Kapagan, bu birliği gerçekleştirmek için gerektiğinde çok şiddetli davranmıştır. 

Bu sebeple Kırgızlar, Türgişler ve Basmıllar itaat altına alınmış, Karluklar ve Oğuzlar cezalandırılmıştı. Ayrıca onun zamanında tarım reformu ve tohum ıslahı gibi hareketlere de girişilmişti. Bu amaçla gelişmiş Çin tarımının tekniklerinin uygulanması için Çin ile savaşılmıştır. 

 Kapağan Kağan 716 yılında öldüğü zaman şiddet politikasının bir neticesi olarak devlet içerisinde büyük karışıklıklar baş gösterdi. Yerine geçen oğlu İnal bu meselelerle baş edecek kabiliyette olmadığı için idareyi İlteriş’in oğulları Bilge ve Kül Tigin almak zorunda kaldılar. Her ikisi de amcaları Kapagan’ın kağanlığı zamanında önemli devlet görevlerinde bulunmuşlar ve başarı göstermişlerdi. 

Bilge, şat ûnvanı ile devletin Batı ( Sol) kanadının başında bulunmuştu. 716 yılında Bilge, Kağan olunca küçük kardeşi Kül Tigin, ağabeyinin yerine devletin batı kanadının başına geçti. Kül Tigin aynı zamanda ordunun düzenlenmesi işini de üzerine almıştı. Babalarının başveziri olan Bilge Tonyukuk tecrübeli bir devlet adamı kimliği ile aynı görevine devam etti. Eski Türk devlet anlayışına göre iyi bir kağanın başlıca iki özelliği olmalıydı: Bilgelik ve alplik. 

Bu iki kardeşten Bilge Kağan, bilgelikle; Kül Tigin ise alpliği, cesareti ile şöhret kazanmıştır. Bilge Kağan zamanında devlet, eski güç ve itibarına kavuştu. Çin ile ittifak hâlinde olan güçlü Moğol kabileleri ve Basmılların oluşturduğu tehdit ortadan kaldırıldı . Böylece doğuda ve batıda kağanlık sınırları doğal sınırlarına kavuşmuş oldu. Bilge Kağan devri (716-734), İkinci Göktürk Devleti’nin en parlak devri olmuştur. Bu başarılar, üç Göktürk büyüğünün; Tonyukuk, Bilge ve Kül Tigin’in azim, gayreti ve hepsinden önemlisi uyumlu çalışmaları ile elde edilmişti . 

 Önce Tonyukuk’un 725, sonra Kül Tigin’in 731 yılında ölümü üzerine, iki büyük yardımcısını kaybeden Bilge Kağan da 734 yılında öldü. Bu üç Türk büyüğü adına ayrı ayrı dikilen kitabeler, bu çağın ölmez hatıralarıdır. 

Göktürk Kitabeleri’nde de söylendiği gibi, küçükler, büyükler gibi yaratılmadığı için, Bilge Kağan’dan sonra gelen Türk devlet adamları da bilgisiz ve kötü olmuşlardı. Ayrıca Dokuz Oğuzlar yani Uygurlar, Karluklar ve Basmıllar gibi Türk kavimleri de güçlenmişlerdi. 
İşte 743 yılında bu üç Türk kavminin, Basmıl Türklerinin başkanlığında toplanıp, Göktürk Devleti’ni yıkmalarıyla Göktürk devri de sona ermiştir. 

 Başlangıçta yalnızca akın ve savaşlar için kurulmuş gibi görünen Göktürk Kağanlığı, artık VIII. yüzyılda, bir kültür devleti olma yoluna girmişti. Ayrıca Türkçe konuşan ve kendilerini birbirine yakın hisseden bütün Orta Asya halklarını bir araya getirmişti . Göktürklerin kurup geliştirdiği yüksek devlet anlayışı Orta Asya Türk boylarının kolay kolayhafızalarından çıkmamıştır. İşte bu açıdan 744’te kurulan Uygur devleti Göktürklerin bir devamı gibidir.

KÜTÜPHANE



OSLO GÖRÜŞMELERİNİN TAM METNİ



OSLO GÖRÜŞMELERİNİN TAM METNİ

Hakan Fidan ve Terörö örgütü PKK’nın Avrupa temsilcileri ile yapılan OSLO görüşmesi tutanakları
Görüşmeler MİT müsteşarı Hakan Fidan, MİT müsteşar yardımcısı A.G., KCK yürütme konseyi üyesi Mustafa Karasu ve PKK’li Sabri Ok, Kongra-Gel başkan yardımcısı Zübeyir Aydar ve koordinatör ülke temsilcileri arasında geçiyor.
İşte o görüşmenin satır başları

A. G. Öncelikle tekrar bizi biraraya getirmede katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Bu çalışmaya başlarken çok uzun soluklu bir çalışma olacağının bilincinde başladık her iki taraf olarak. Yine her zaman aynı şeyi söyledik zaman zaman kesintiler olabilir kimi zaman inişler ve çıkışlar yaşanacaktır dedik. Önemli olan amaçta değişiklik olmamasıydı. Çünkü bizi bir araya getiren her iki taraftada çözüm iradesi bulunmasıydı. 

Böyle giriştik bu işe tüm gücümüzle karşılıklı asgari müşterekleri yakalamaya çalıştık bugüne kadar. Her seferinde biz kendi konumumuzuda izah etmiştik ve biz bir kanat devletle olan tüm iletişimin sağlanmasında hakeza diğer kanatta imralı ile daha sonra üstlendiğimiz misyon çerçevesinde bir kanal olduğumuzu söylemiştik. Muhataplarımızın tabi zaman zaman beklentilerinide alıyoruz. 

Bizi daha farklı bir profilde görmek istediklerini söylüyorlar. Birçok konuda zaten açık konuştuk yine açık söyleyecem kimi zaman bu bizi rencide etti yani neden bu güvensizlik diye. Ancak zamanı geldiğinde siyasi iradeye daha yakın kişilerin bu platformda yer alabileceğini zaten belirtmiştik. Her vesileyle bugüne kadarki temaslarımızda ne vaadettikse kendi ölçülerimiz dahilinde gerçekleştirdik. Bu gelişmede nihayetinde benzer bir şekilde oldu. 

Sayın Fidan bizimle birlikte bu toplantıya katıldı. Kendileri başbakanlık müsteşar yardımcısı onunda ötesinde başbakana en yakın kişilerden biri.

HAKAN FİDAN: Ben öncelikle merhaba diyorum tanıştığımıza memnun oldum. Bu ekibin yeni üyesiyim. A. Hanım’ın da dediği gibi yaklaşık bir ay önce İmralıda sayın öcalanla bir araya geldik.

Zaten ismimi söylemiştim.İsmim Hakan Fidan. Müsteşar yardımcısıyım ama sayın başbakanımızın özel temsilcisiyim. Şuan özellikle türkiyenin ortadoğuda taraf olduğu krizlerde arabuluculuk görevlerinde ekip varsa ekibin içerisindeydim şahıs varsada şahıs olarak görev aldım. Hala belli çalışmalar devam ediyor. 

Bu konuda arkadaşlarımızın uzun zamandır sizinle beraber devam ettirdikleri çalışmalar gerçekten her türlü takdirin ötesindedir. Ama bir noktadan sonra verilen raporlar çerçevesinde olayın teknik görünen bir çalışmadan öte daha siyasi içerikli daha farklı bir boyuta taşınması ihtiyacı hasıl olunca sayın başbakanımız bu konuda beni görevlendirdi. Takdir edersiniz ki oldukça hassas bir durum siyasi riski kabul edilemeyecek derecede yüksek bir durum. Kendisi bu konuda bir kaç cümle bile etmedi sadece bir iki defa bir şey söyledi. 

Ama etrafta bazı bakanlar defalarca gidip benim ismim ve benim pozisyonumda burada bulunmamın hükümet için çok ciddi bir risk alanı sıkıntı alanı olduğunu söyledi. Özellikle muhalefetin bulunduğu şartları biliyorsunuz. Zaten onların resmetmeye çalıştığı bir gerçeklik var buna hizmet edeceklerini kamuoyuna açıklamalarına rağmen. Sayın başbakan bu noktada ciddi olduğunu samimi olduğunu siyasi riskide yüklenmeye hazır olduğunu birkaç defa söyledi. Bu çerçevede biz arkadaşlarımızla beraber çalışmaya başladık. Orada sayın Öcalanla iki saatten fazla bir görüşmemiz oldu odasında. 

Üç kişiyiz baya uzun ve verimli bir görüşme oldu. Kendisinin sağlık durumu oldukça iyi. Zihni fevkaladeden iyi çalışıyor. Artikülasyonları oldukça sağlıklı. Konuları karşılıklı tartıştık. Tabi verdiği cevapları sürekli siyasi tahlilden geçirerek olaylara yaklaştığı için bizde siyasetin ve şu anda hizmet etmekte olduğumuz siyasetçinin ne düşünmekte olduğunu elimizden geldiğince aktarmaya çalıştık. Ben burada en büyük görevin de açıkçası bu olduğuna inanıyorum. Yani şu anda iktidarda bulunan seçilmiş siyasetçinin psikolojisi nedir perspektifi nedir olaylara nasıl yaklaşıyor ben bunu aktarmaya çalışacağım. Sizden aldığım perspektifide tabi oraya yansıtacağım ama bu arada belli konulardada belli mutabakatlara varma belli konularda tartışma görevini de cevap verme görevini de elimizden geldiği kadar üstlenecez. 

Ama tekrar ediyorumki ben burada ne dersem diyeyim belki çok fazla reklamlara gidebilir diye düşünüyorum ama hükümetin çok ciddi niyeti var. Bu iyi niyeti türkiyedeki reel şartların izin verdiği ölçüde hayata geçirmeye realize etmeye çalışıyor. Bu noktada sayın başbakan beni görevlendirdi. Ben tekrar burada olmaktan dolayı memnuniyetimi ifade ediyorum. Ve teşekkür ediyorum.

SABRİ OK: Sağolun teşekkürler. Daha iyi öğrenmek daha iyi anlamak için bir kaç soru sormak istiyoruz. Siz gittiniz önderlikle görüştünüz. Kendisi de buna değer veriyor heyecanlı umutlu olduğunu olmak istediğini söylüyor. Ve tartışmanızın tabi ki siz biliyorsunuz bize iletilen mektup çok kısadır çok temel bazı ilkeler ve çerçeveden ibaret. Tartışmanızın ve görüşmenizin özetini bizimle paylaşmaya değer gördüğünüz hususları varsa dinlemek isteriz.

HAKAN FİDAN: Tabi. Şöyle ifade edeyim benim o zaman notlarım vardı şimdi yanımda değil. Ama ana başlıkları aklımda. Benim açıkçası yıllardır okuduğum kürt sorununun nereden kaynaklandığı ne boyutlara geldiği siyasallaşma süreci örgütleşme süreci sürekli takip ettiğim konular. Yani sayın öcalanla ilgili açık kaynaklara çıkan ve bizdeki olan bütün bilgiler malumunuz. Ama tabi orada bire bir belli konuları tartışmak farklı oluyor. Hapishanede geçen on senenin ve okumanın verdiği çok ciddi bir transforme edici gücü var. Zihinsel manada çözümleme manasında onu görüyorsunuz. Ve tabi yıllar boyu belli olayları yaşamış belli noktalara gelmiş belli dersleri çıkarmış.

Şimdi bulunduğu yerden çok daha sağlıklı çok daha objektif çok daha nesnel var olan sıcak şartlardan etkilenmeyen çözümlemelere ulaşıyor. Bunu sürekli satır aralarında felsefi olarak görmek beni memnun etti. En azından orada geçen süre gerçekten verimli bir süre olmuş. Bu noktada şunuda yakından takip etmeye çalıştık belli düşünce dönüşümleri zihinsel atlamaların hangi noktadan nereye geldiğini görmek de şahsen benim düşünce olarak bulunduğum yer açısından önemliydi. Çünkü görüyorsunuzki yüzde doksan doksan beş gelen bütün konularda birleşen bir genel çizgiye gelindi. 

Ama orada olumlu bir hava var. Kendi dünyasında böyle bir psikoloji içerisinde. Fakat ona şunu söyledik biz türkiye deki siyasi rejimi ve şartları dikkate aldığımız zaman şu an hiç kimsenin özellikle sayın başbakanın çıkıp böyle bir şeyi ifade etme şansı yok. Ama şunu herkes bilir burada olumlu bir şey varsa sizin katkınız olmadan olumlu hale gelmeyeceğini biz hepimiz biliyoruz.

 Bu bilinen bir gerçek bunun üzerinde konuştuk. Sonuç olarak bütün türkiyenin yönetiminden sorumlu bir devlet adamı siyasetçi kimliğiyle beraber oda geliyor bu psikolojinin algılanmasında ve bu değeri kullanmakta fayda var diye düşünüyorum. Ben kendisine tüm çıplaklığıyla anlattım. İmralıdaki çözüm iradesini olaya iyi niyetle yaklaşımı sayın öcalanın yıllar içerisindeki oluşturduğu düşünsel evrimi ulaştığı sonuçları ulaştığı sonuçların bölgeye yönelik vizyonunun ülkeye yönelik vizyonunun yüzde doksan doksan beş oranında kendi çizdiği vizyonla nasıl örtüştüğünü de anlattım. 

Bu benim kendi gözlemim entellektüel analitik yaptığım şey. Çünkü ben herkesin söylediğini doğru varsaymak zorundayım. Niyet okumasına gidemem. Bu şartlardan dolayı bunu söyledi bu şartlardan dolayı bunu söyledi diyemem. Ama bütün çıplaklığıyla anlattım. Tabi yazık olan ne oluyor şimdi bu irade ve düşünsel hava varken modalitede ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bunun bir özel benzerini biz amerikayla iran arasındaki nükleer kriz var biliyorsunuz. İşte burada iran tabi bize güveniyor. Amerikada bir ölçüde güveniyor. Her iki tarafda biz nükleer değişime hazırız diyor. Fakat modalitede hiç kimse harekete geçemiyor. İranla en yüksek düzeyde konuşuyoruz biz hazırız diyor.

 Amerikalılarla en yüksek düzeyde konuşuyoruz biz hazırız diyor. Hadi gelin değişin dediğimiz zaman o diyor ki işte o toprakda olsun bu toprakda olsun modaliteyi bir şeye getiremiyoruz.
MUSTAFA KARASUSabri arkadaş izah etti bende o çerçevede bazı şeyler söylemek istiyorum. Biz belki birinci oslo görüşmesinde olmadı ama ikinci oslo görüşmesinden sonra hep şunu söyledik. Artık esas konulara girmemiz gerekiyor.Güven artırıcı önlemler yapılıyor işte biz ateşkes ve tek taraflı eylemsizlik kararı alıyoruz. Türkiyede bazı şeyler yapılacak kürt sorununda adım atılacak deniyor bunlar hep söyleniyor. Sonunda dördüncü osloda daha somut bir karara gidilerek önderlik yol haritası verecekti ve bunun üzerinde neler yapılacagı konusunda müzakere edilecekti. Bu konu dördüncü osloda var.

 Şimdi biz buraya gerçekten beşinci osloya müzakere için geldik.

A. G.: Tamam bende diyorumki önderliğin yol haritası elimde. Maddeleride belli. Haydi buyrun müzakere edelim.

MUSTAFA KARASU: Ben şuna inanıyorum devlet istesin şu anda bizi uçağınıza alıp götürebilirsiniz isteseniz.

A.G.: Kesinlikle. Ben diyorum gelin götüreyim
Mustafa Karasu: İsterseniz götürürsünüz.

A.G.: Götürürüm tabi.
A. G.: Şuan götürürüm yani bir sakınca yok.
Mustafa Karasu: Demekki o zaman önderlikle görüşme sorunuda yok.
Sabri Ok: Benim hakkımda iddianame hazırlandığı söyleniyor. Bir tarafta kapatılırken bir tarafta açılıyor.

A. G.: Hep söyleniyor yani. Bir dosyanın tamamlanması adına yapılan operasyonlar.

Mustafa Karasu: Sabri arkadaş hakkında dava açılmış. Niye açılıyor biri kapatılırken. Şimdi sabri arkadaşı gönderebilirmiyiz.

Sabri Ok: Karasuyu göndereceğiz.
A. G.: Karasu yeter bize.

Mustafa Karasu: Bence dtpninde bizimde önder apoyu muhatap göstermemizden rahatsız olmayın.Önder aponun muhataplığının meşrulaşması türkiyenin çıkarınadır. Türkiye toplumunun önder apoyu muhatap olarak benimsemesi türkiyenin çıkarınadır. Şu söyleniyor otuz yıldır savaştık apoyu nasıl muhatap olarak kabul edelim. Bence aşiret devleti değildir türk devleti. Çıkarı söz konusu olduğunda türkiyenin bunları unutması demiyorum karşılıklı birbirimizi affetmesini bilmeliyiz. Bu savaşın başlatıcısı önderi odur. 

Bunu sizde kabul ediyorsunuz diyorsunuzki en makul önderliktir onunla anlaşabiliyoruz o doğru yaklaşıyor.

A. G.: Çünkü değiştim diyor.
Görüşmelerde taleplerimizin meşruluğunu kabul etmediniz mi?
A. G.: Devletde şuan karşı taraftaki talepleri bu halkın talepleri nedir onları masanın bir kenarına koyuyor. Ben bunların içerisinden hangilerini yapabilirim nekadar zamanda yapabilirim hangi koşullarda yapabilirim oda bunu tartışıyor kendi kendine zaten.

Sabri Ok: Tamam aşalım bunları beraber götürelim.
A. G.: Zaten diyorumki sizden gelen yani bu tabandan gelen partiden gelen örgütten gelen talepleri önüne koydu onun üstünden bakıyor.
Mustafa Karasu: Bize şunu söylediniz dedinizki devlet de genelkurmayda aynı görüşte hükümet de biz buraya üçüncü osloda bütün devlet makamlarının düşüncesi olarak geldik. Yani devlet bu konuda bir konsensüse girdi dediniz önceden yoktu ama şimdi bu oldu dediniz.
A. G.: Ordunun şuan yaptığı planlı bir operasyonu yoktur

Sabri Ok: Asker pozitif etki ve tepki göstermiş biliyoruz ve şunuda genelde biliyoruz siz de bilirsiniz bölgedeki askeri komutanlar genelde yani içinde farklı düşünenler olabilir ama genelde aslında hepsi daha çok çözüm ve barış isteyenlerdir.

A. G.: Diyorumki yürümekte olan bir süreç var. Bu süreç önemli bir süreç. Bizim bugüne kadar yürüttüğümüz karşılıklı çalışmalarla gelinmiş olan bir süreçtir. Kendi kendine falan olmadı bu birlikte yürüttüğümüz çalışmaların sonucudur. Gerek devletin hazırlanmasında gerek toplumun hazırlanmasında gerek örgütün hazırlanmasında şu masada yürüttüğümüz çalışmaların çok büyük katkısı olmuştur. 

Beğenseniz de beğenmeseniz de yeterli bulsanızda bulmasanızda bir yıl içerisinde yürüttüğümüz çalışmalar bugün bu meseleyi türk kamuoyunda ve türk parlamentosunda tartışılabilir bir hale getirmiştir. Bunu bu kadar küçümsemek gibi kimsenin bir lüksü yoktur kimse küçümseyemez bu bir. İkincisi bugün itibariyle geldiğimiz noktada önümüzde işte hazırlığını yapmakta olan bir hükümet ortaya neyi koyacağını neyi yapıp neyi yapamayacağını işte hukukçulara vermiş adalet bakanlığı ayrı bir çalışma yürütüyor daha sonuç raporu çıkmamış bilmem ne bakanına bir görev vermiş çalış bakalım raporunu çıkart demiş daha sonucu çıkmamış.

Sabri Ok: Şimdi bunlar oluyor. Devlet de arayıp hangi ilde hangi dağda birileri var ben de imha ederim demesin çünkü biz çözüm sürecindeyiz
A. G.: Peki ne kadar süre bekletmeyi düşünüyorsunuz dağlarda
Sabri Ok: Biz istiyoruz ki en kısa sürede bu sorun çözülsün böyle altı yılda yedi yılda değil

A. G. Yani bu neresinden bakarsak bakalım çünkü çözümün parametreleri içinde işte basit bir takım taleplerden anayasa değişikliğinden öcalanın serbest bırakılmasına kadar çok geniiş bir skala var. Talepleri şöyle bir göz önüne getirdiğimiz zaman çok geniş bir skala var. Bunların üç ayda beş ayda sekiz ayda bir senede tamamlanabilmesi söz konusu değil.

Sabri Ok: Bugün için size kısa bir şey hazırlasak nasıl olabilir.
A. G.: Yani götürmeye çalışırız ama dediğim gibi altı buçuğa kadar yetiştirebilirseniz. Ama ne olur on beş sayfa yazmayın gözünüzü seveyim niçin söylüyorum.

Sabri Ok: Yok biz kısa yazacağız.
A. G.: Hakikaten kısa yazmayı hiç bilmiyorsunuz
SABRİ OK: Doğru

A. G.: Nasıl bir şey oluyor biliyor musunuz. Bakın çok samimi söylüyorum sıkıntıyı içeri giriyoruz konuşmuyoruz biz sana bilmem ne getirdik falan demiyoruz al şunu içinden oku diyoruz. Çünkü bu kadarda deklare etmek istemiyoruz. Açıkçası adam bir başlıyor zaten o da böyle sindire sindire okuma derdine oturuyor bir suçuk saat okuyor. Biz de mutfak kadar bir yerin içerisinde boş boş oturuyoruz. O okuyor biz oturuyoruz. Artık bir buçuk saatin sonunda zaten üstünde çokda tartışma yapmak istemiyoruz. Şimdi sen çevir arkasını diyoruz ne diyeceksen de diyoruz. Onunda yazması maşallah bir yarım saat kırk beş dakika sürüyor. Onada yalvarıyoruz ne olur kısa yaz diye. Devlet size çok büyük bir fırsat yaratmış durumda. Sizin karşılıklı olarak birbirinizle iletişim sağlamanızı dolaylı dahi olsa fikirlerinizi birbirinize yansıtmanızı yazışmanızı çizişmenizi onlar üzerinden karşılıklı görüş teatilerinde bulunmanızı sağlıyor

SABRİ OK: Önemli buluyor şüphesiz ama herşey değil
A. G.: Habur bizim iki buçuk senedir neredeyse yürüyen tüm ilişkilerimizin ankaradan başlayarak söylüyorum özelde kırılma noktasını oluşturdu. Gelenler yeteri kadar eğitim almamışlardı ve ne amaçla geldiklerinin bile farkında değillerdi. Adeta bir siyasi gösteriye dönüştürüldü. Burada sizin de çok iyi bildiğiniz gibi hukuk ihlal edildi. Her şey yok edildi. Amaç size verilen bir takım sözlerin tutulmasıydı. Tabi burada belki başta konuştuğumuzdan farklı olan gelişme şuydu. Şimdi gruplar geldiğinde kıyafet filanda birşey katmak istemiyorum yalnız kitlenin içerisinde çok provokasyona açık kişiler vardı. Yani şu beklenti vardı bunlar gelecekler tutuklanacaklar kapıdan tutuklandıktan sonrada bir takım hareketler geliştirilecek. Bunun alt yapısı hazırlandı orada. Biz bunları gözlemledik şimdi üç kişi tutuklanacak ve sürekli bu şayiha yayılıyordu aralarında. İşte içlerinden galiba üçü tutuklanıyormuş şimdi dördü. Ondan sonra böyle bir kitleselleşme bir tepki geliştirmek için tepki koymak için öylesine bir organizasyon vardıki.


SABRİ OK: Ama şunu bilinizki bizimde hani yüzde yüzlük yok ama ilişkilerimizden biliyoruz ki bunlar tutuklanmayacak.
A. G.: Biz biliyoruz ama.
SABRİ OK : Biz de biliyoruz ama müsaade edin biz bunu bilmeyene nasıl bildirelim. Söylesek olmayacak. Bizimde bu sıkıntımız var.

HAKAN FİDAN: Şimdi başbakan bu meselede hiçbir meselede yapmadığı kadar şey yapıyor. Çıktı grup toplantılarında mecliste diğer bütün halk konuşmalarında ben neye mal olursa olsun açılım sürecinin arkasındayım ben siyasi riski bu noktada göze alıyorum siyasi kariyerim pahasınada olsa. Burada partiye sürekli mesaj var kardeşim bu noktada benim üzerime gelmeyin tabanla etkileşiminiz sizde nasıl bir netice üretiyorsa üretsin. Çünkü sürekli negatif şeyler gelmeye başladı. Yani buradan dolayı efendim oy kaybediyoruz batıda görüştüğümüz geniş kitleler bizden şey yapıyor. Tabi muhalefetin özellikle haburdan sonra ortaya koyduğu ajitasyonun etkisi şu anda giderek büyüyor. İçişleri bakanı hakkında gensoru verildi biliyorsunuz. O bu işe aylarını yıllarını verdi. Afet hanımla beraber ciddi bir moral bozukluğu yarattı. 

Çünkü oraya herkes bir milat olarak bakıyordu. Ondan sonra bu sorunda hükümetin daha cesur adımlar atmasına ilişkin meşru bir hak zeminide hazırlanacaktı psikoloji de hazırlanacaktı. Neden yani burada örgüt de iyi niyet gösterisinde bulunuyor. Artık insanların kafasında bir tabu oluşmuş örgüt silahtan vazgeçmez yani karikatürize edilmiş bir şey var. Sürekli kanla beslenen kanla hareket eden bir terörist vardır gibi bir imaj oluşturulmuş. 

Örgütün burada silah bırakması sembolik manada da olsa bütün tabuları yıkan halk psikolojisini karar alıcı lehine harekete geçirmede biraz zemin hazırlayıcı bir faktördü. Şimdi başbakan burada sürekli buna rağmen mesaj veriyor. Ben bunu anlattım sayın öcalana dedim ki başbakan bunu sürekli anlatıyor. Ama dedim biz birşey gördük oda şu bu hükümetin yaptığı çok reformlar var yani kürt kimliğini tanımadan verdiği sosyal haklara kadar bundan beş altı sene önce masaya oturulduğunda bunların hiçbiri verilmeden belli şartlar izin verseydi belki şu anda örgüt çoktan normal siyasi hayata dönmüş türkiyede normal bir hayat yaşıyor ve siyasi zeminde meşru mücadelesini veriyor olacaktı. 

Fakat türkiye deki şartlar buna izin vermedi.

HAKAN FİDAN: Hem sizden hem sayın öcalandan yani bizim perspektifimiz bu sürecin kesintisiz devam ettirilmesi. İşte bir defa görüştük beş ay sonra yok bunu sistematik bir şekilde. Çünkü yoğun iletişimle biz bir takım krizlerin önüne geçebileceğimize açıkçası inanıyoruz. Çünkü öbür türlü genel prensiplerden şey yapıyoruz çünkü önümüze bundan sonra çok daha şeyler çıkacak modaliteleri aşmak için teknik sorunlar çıkacak onlar üzerinde enerji harcamamız gerekecek. Belki olasılıkları ortaya masaya yatırıp avantajı nedir dezavantajı nedir uygulanabilirlik konularını uzun uzun tartışmamız gerekecek. Ama bütün bu süreç içerisinde dediğim gibi siyasi iktidarı bu noktada attığı adımlardan dolayı sıkıntıya düşürücü bir unsurun olmaması lazım. Yani sizde zaten bu konuda oldukça hassassınız özellikle eylemsizlik konusunda. Diğer konularda bu gözaltına almalar şunlar bunlar ben bunları gittiğim zaman içişleri bakanı ile uzun uzun konuşacağım. Onun bana gelmeden anlattığı konularda var zaten. Yani ben onu burada bir savunma mekanizması psikolojisiyle hareket etmek için falan söylemiyorum. Zaten yeterince tatsız oluyor bazen konular. İçişleri bakanıda sosyal psikologdur. 

Bu noktada iyi çözümlemeleri var. Anlıyor. Ama aynı zamanda siyasetin gereklerinide iyi bilen ona göre bazen farklı demeçler verebilen bir insan. Ama biz şundan emin olmak istiyoruz yani geliştirilen bir özgürlük alanı açıldı. Bu açılan özgürlük alanı içerisinde örgütün alt birimleri eski alışkanlıklarından hareketle daha fazla mevzi kazanalım daha fazla örgütlenelim mantığı içerisinde. Bir noktaya kadar hani tolare edebiliyorsunuz çünkü dediğim gibi alandaki valiler emniyet müdürleri bu noktada gerçekten çok değerli insanlar. Yani şu anda sizi bilmiyorum spesifik olarak isim vererek şikayet edebileceğiniz şu adam düşmandır bu adam şeydir.

 Geçenlerde bir olay oldu başbakanlıkta. Bir komisyon var bu televizyonlara ruhsat veren. Şey hani sizden de görüş falan filan soruyor ya. Sonra bize geliyor benim başkanlığımda bir komisyon toplanıyor herkese ulusal güvenlik belgesi veriliyor. Türkiyedeki yerel televizyon ve radyo kurmak isterse müracaatını yapıyor başbakanlığa. Başbakanlık rtüke rtükde başbakanlığa gönderiyor yönetmelikte böyle bir şey var. Başbakanlıkta ilgili kurumlardan verileri topluyor görüş oluşturuyor. İşte benim başkanlığımda bir komisyon toplanıyor atıyor imzayı gönderiyor. Şimdi bir il güneydoğuda oradan bir şey geldi dört tane isim var. Dört ismin dördünede örgüt mensubudur sempatizanıdır diye görüş var. Haklarında valiyi aradık dedikki eskiden benle beraber çalışıyordu. Dedim hayırdır ya dedim ben sana bir şey soracam şimdi nedir böyle böyle bir talep var. Dedi efendim zaten olmayan yok ki dedi verin gitsin dedi. Şimdi tamam dedik öyle verdik gitti. Bunu şeyi anlatmak için bir enstantane söylüyorum. Yani insanların oradaki meseleye bakışını ama burada demokratik iktidarların yönetemediği tek bir alan var. Yani bunların hepsi yönetilir. Adamın adı işte bilinen örgüt sempatizanıdır destekçisidir şudur budur bir noktaya kadar bunların hepsi yönetilir tolere edilebiliyor.

HAKAN FİDAN: Şimdi bizim yaşadığımız bir sıkıntıyı anlatayım size. Her sene on bin tane öğretmen alınır adamı alıyorsun güneydoğuda öğretmen açığı var. Adam ertesi sene gitmek istiyor dört sene beş sene duruyor batıya gitmek istiyor. Niye benim orada yaşam şartlarım iyi değil. İktidar beş sene önce dedi ki biz dedi yerel yönetimler yasasını geçiriyoruz belli şeylerin mahalli teşkilatlarını kaldırıyoruz.Milli eğitim şunlar bunlar bakanlıklarını kaldırıyoruz valiliklere ve belediyelere veriyoruz. İlk önce valiliklere uzun vadede belediyelere gidecek. Aslolan şudur yani şimdi hakkaride yol yapılacak ankaradan devlet planlama teşkilatından görüşülüp şeye çıkıyor işte çemişkezekte ne olacak şurada ne olacak. Bu adamı şimdi öğretmen alacaksınız oradaki valiliğe kontenjan verilecekti. Valilik bu öğretmeni alacak adam oraya gidecek kardeşim bilinçli olarak geliyor ben burada öğretmenlik yapacağım. Daha sonra adamın tayin derdiyle başka yerde başka pozisyon açılır oraya gitmek ister o ayrı. Biz bunu yapamadık yani cumhurbaşkanı iki defa geri çevirdi. Aldı anayasa mahkemesine götürdü o zaman kaldı gitti. Şimdi bu son derece verimliliğe dayalı bir şeydi. Hani bunun siyasi ideolojiyle falan filanda alakası yok bunun aklın yoludur bu.

SABRİ OK: Evet.

HAKAN FİDAN: Yani daha fazla işi aşağıdakilere devredersen merkez de daha anlamlı işlerle uğraşır.
SABRİ OK: Daha stratejik düşünsün.
HAKAN FİDAN: Daha anlamlı işlerle daha büyük bir şeylerle ve türkiyenin gideceği yerde odur.
HAKAN FİDAN: Yani ben size burada siyasi iktidarın psikolojisini fikrini ve parametrelerini elimden geldiğince şeffaf bir şekilde bir taraftan yansıtmaya çalışıyorum.
SABRİ OK: Sağolun.

HAKAN FİDAN: Ben modalite önerisi olarak şunu dedim şimdi bir defa eylemsizliği çok samimi olarak bunu çok samimi olarak söylüyorum başbakanında fikri budur bir zaman kazanma parametresi olarak ortaya koymuyoruz. Biz eylemsizliği varolan konuşmaların bir sağlayıcısı olarak görüyoruz yani varolandan daha sistematik daha yoğun bir müzakere ve görüşme sürecinin devam ettirilmesinden tarafız. Açıkçası burada zaman kazanalım şöyle olsun böyle olsun işte seçimlere giderken de şu olsun. Seçimler bir faktör olarak var şimdi eğer iktidarlar tüccarlar gibi kar zarar hesabı yaparlarsa burada dolar yerine oy sayısını koyarlar ortaya hangi hareketten ne kadar fazla oy gelir ona bakarlar bunun hesabını yaparlar.
A. G.: Ama o işte silahla çözülmeyecek. Silahın evet kabul ediyorum belli bir işlevi vardı ve bugüne kadar birşey getirmiştir.

HAKAN FİDAN: Yani siyasetin kuralı bu. Dışarıdada konuştuk üst menfaat buradadır. Hep beraber insanlar buraya gitsin diye bir algılama yok. Siyasetinde böyle erdemleri olduğu gibi bu kadarda bir aşağılık tarafı var maalesef. Yani belki iktidar partisi yarın muhalefete düşse aynı türden pozisyon içerisine girebilir. Ama hazır biz bu fırsat yakalanmışken burada şeyi gözetmek durumundayız diye düşünüyorum bu perspektifle. Çünkü hangi hareketi yaparsınız yapın hangi amaçla yaptığınız önemli. Ucuz bir amaç içinde yapabilirsiniz yüce bir amaç içinde yapabilirsiniz. Bunun için perspektif tartışmalarını perspektif geliştirme müzakerelerini ben çok önemli buluyorum şahsen. 

Çünkü bir şeyi beraber olgunlaştırıyorsunuz o perspektifin sınırları çiziliyor. Bu noktada sınırını çizdiğimiz amacına yönelik bir eylemsizliğin ve devamlılığının ben her türlü meşruiyeti ve ilerlemeyi sağlayacağı noktasında muazzam önemli olduğuna inanıyorum. Bu noktada zaten örgütün imkan ve kabiliyetleri yerinde duruyor. Buna paralel bizim de konuşma ve görüşme zemini içerisine girmemiz gerekiyor. Modalite olarak benim söyleyeceklerim bunlar.
A. G.: Yani orada en ulvi olan şeylerden birini kaçırıyoruz yemek saati geçti.
HAKAN FİDAN: Öyle mi.
SABRİ OK: Ben böyle çok kısa bir şey söyleyeyim.
ADEM UZUN: Yemektede konuşuruz sonra tekrar geliriz.
SABRİ OK: Veya isterseniz bir ara verelim.

HAKAN FİDAN: Yemekten sonra.
HAKAN FİDAN: Burda sorun doğal şartları oluşmamış konuları anti demokratik yöntemlerle hayata geçirmek. Ben demokratik mücadele içerisine giripde dünyada sonucuna ulaşamamış hiçbir hareket görmedim. Bakın dünya siyasi tarihine devrimler tarihine gandiden tutunda polonyadaki işçi hareketine efendime söyleyim güney amerikadaki hareketlere varana kadar bakın demokratik siyasi mücadele veripde meşru kabul edilebilir evrensel hedeflerine ulaşamamış hiç bir hareket görmedim. Buna amerikada fransada heryer dahil ama burda meşru yol kullananlar. Şuan ortadoğu da böyle yani. Bakın israilin imajı yerle bir olmaya başlıyor meşru çizgide duran filistin hareketi dahada güç kazanıyor. Ama gayrımeşru araç kullanan ingilizcede ırrelevant diyorlar artık var olan sosyal doku ve siyasal şartlara uygun hareket etmeden eylem gösterdiğiniz zaman birşey olmuyor.

SABRİ OK: Bizde kendi anadilimizde eğitim istiyoruz yani talepler anlamında. O açıdan diyoruzki biz bazı adımları atarken akpnin de ne yapacağını bilmek isteriz. Tamam biz bu adımları atacağız ama mesela yüzde yedi baraj düşürülürmü. Diyebilirsinizki yüzde on barajı sizi niye ilgilendirir biz türkiyenin demokratikleşmesi konusunda kendimizi sorumlu görüyoruz ve bu kürtleri de ilgilendiriyor. Örneğin biz diyebilirizki bu kadar tutuklu var biz adım atalım doğru ama adım atarken insanlar belediye başkanı il başkanıda dahil herkes içerde
HAKAN FİDAN: Habur sonrası iklim değişti bunu yönetemedik yani açıkça söyleyelim.
SABRİ OK: Düzeltelim biz size yardımcı olalım.

HAKAN FİDAN: Düzeltelim bunu düzeltelim işte zaten sabri bey bu söylediklerinizde çok haklısınız. Benim bizzat burda oluşum size sistematik bir müzakereyi ve biraraya gelişi teklif edişim sonra sayın öcalanın sizle iletişim kurmasına bizim kısıtlı şartlardada olsa izin vermemiz sizden mesaj götürmemiz sonra çeşitli iletişim kanalları bulmaya çalışmamız bu hafta içişleri bakanıda parti yetkilileri ile görüşecek bütün bunların hepsi kamuoyunda bizleri zor duruma düşürmeyecek bir modelite icat edip problemi karşılıklı çözme yönünde atılan adımlardır. Türkiyede yaşamanın tadı olmaz sıkıntı olmadan ama artık şu getirilmiş aşamadan itibaren ben meşru bir hareketin bir engelle karşılaşacağını düşünmüyorum. Onun için bence önderliği bu konuda ben bu çizgide görüyorum sayın öcalanı. Ama buradaki arkadaşlarında o konuda bir çözümlemeye gitmeleri lazım diye düşünüyorum. Yoksa bunu ben ak partinin veya devletin eli rahatlasın şu olsun bu olsun diye söylemiyorum.

SABRİ OK: Yok ben çok yere katılıyorum doğru ama sizinde şu ayrımı görmeniz lazım. Zamanında bu ülkede komünizm dendi öne çıkarıldı zamanla irtica dendi öne çıkarıldı ama her zaman söz konusu olan kürt olunca önü tıkandı. Mesela çok açık söylüyorum yüzde on barajı kürt meselesi içindir hepsi de uzlaştı
HAKAN FİDAN: Kesinlikle kesinlikle.
SABRİ OK: Seçim döneminde tüm partiler anlaştılar dtpnin aleyhinde karar çıkarttılar.
HAKAN FİDAN: Kesinlikle uzlaşırlar.
SABRİ OK: İşte bu.
HAKAN FİDAN: İşte ben de onu anlatmaya çalışıyorum sabri bey.
Hakan Fidan:
Burda şey sıkıntısı var. Hani maziden alıp getirdiğiniz sürekli mücadele ederek değiştirdiğiniz bedelini ödediğiniz bir çizgi var. Ama mazi orda duruyor ordan etkilenenler orda duruyor. Bunu bir anlatma problemi var.
SABRİ OK: Doğru.

HAKAN FİDAN: Bunu insanlar bilmiyor ben şimdi gideceğim diyeceğim allahtan başbakan yakın çevre falan öyle değil yani. Benim anlattığıma inanan insanlar yoksa göndermezler. Ama benimle sadece nötr ilişkisi olan bir adama ben bunları söyleyeyim hatta iyi ilişkisi olanlara söyleyeyim diyecekler ki yani sen her zamanki gibi şey oluyorsun yani bu insanların ben böyle düşündüğüne yani ben sizi teyibe alayım götüreyim dinleteyim adama isminizin kim olduğunu söylemeyeyim diyecekler biz bu arkadaşla aynı fikirdeyiz.
SABRİ OK: Maalesef doğru.
HAKAN FİDAN: Ama ben diyeceğimki bu konuşan Sabri Oktur diyecekki yalan söylüyor.
A. G.: Takıyye yapıyor.

ZÜBEYİR AYDAR: Seni kandırmaya çalışıyor.
HAKAN FİDAN: Hah
Önderliğin kıymetini deklare etmediniz mi?
A. G.: Öcalan zaten beni tabulaştırmayın dedikçe kitle bunu tabu haline getirmeye çalışıyor.
HAKAN FİDAN: Yok olmazsa olmaz şimdi dedim ya bizim toplum bir tane yetenekli adam buldumu kendisi çünkü tembel çalışmak istemiyorki o yetenekli adamın sırtına yüklen git.
SABRİ OK: Hepsi onun sırtına. Devletde yüklüyor bizde yüklüyoruz.
HAKAN FİDAN: Tabi yok yani bizim kendi siyasi liderlerimize devlet adamlarımıza bakışımızda böyle kendi ellerimizle yaparız kutsal ederiz ondan sonra kendi elimizlede yeriz hapsede atarız idamda ederiz tarih kitaplarında kötülerizde yani hiç sorun değil bizim şimdi kendi şeyimizde var.

A. G.: Orada yerleşik bir kadro değil geçmişi olan bir yer değil reşadiye o kadar gelme geçme noktası bir yerki ne zaman organize oldularda hemen böyle birdenbire aşka gelip eylem yapacak gücü buldular .
SABRİ OK: Bizim güçler her tarafta var onu söyleyelim. Türkiyenin her tarafında var karadenizdede var toroslardada var.
A.G.: Biliyoruz metropolleride doldurdunuz bu arada patlayıcılarla doldurdunuz.
SABRİ OK: Yok canım.
A.G.: Hepsini biliyoruz.

SABRİ OK: Onlar bir tarafa biz bu süreci ilerletelim önemli olan o.
A. G.: İşte onları göre göre zor gidiyor bunlarıda görmesek iyi olur.
HAKAN FİDAN: Taktik konularda anlaşılabilir yani aramızda bir kriz yönetimi yapılır. Kriz hattı kurulur denirki bizde bilemeyebiliriz aşağıdaki bürokrat emniyet müdürü falanı zanneder işte örgütsel faaliyette bulunuyor dersinizki hakan bey yani şurada şöyle bir şey yapılıyor yazıktır günahtır bunun bir şeyi yok veya tam tersine atılan bu adım halk nazarında şey yapacaktır infial doğuracak dikkat edersiniz. Bizim yaklaşımımızda şu ana kadar kendi bürokrasimiz şu bu vesaire ne derden ziyade çözüme yönelik iradenin hedefleri önemli. Şimdi burada biz aynı yaklaşımı sizdende görürsek yani taktik hataları zaman zaman görmemezlikten gelir stratejik olarak bu yoğunlaşmaya gidersek.
Koordinatör ülke temsilcisi

Belki daha az zaman içerisinde olabilir ama bizim ankaraya gitmemiz lazım. Dağa gitmemiz lazım. Oslo altıyı hazırlamamız lazım. Bunların hepsi ayrı birer iş ve aynı zamanda sizinde kendinizi hazırlayıp koordine edebilmeniz içinde gerekli olan zamandır. Güzel evet her iki tarafıda tebrik etmek istiyorum sürecin bu yönünde trafik ışıkları yeşile dönmüş gibi görünüyor ve her iki tarafında bu eylemsizlik sürecine devam edilmesi gerektiğini düşünmesi bizleri mutlu etti çünkü olumlu bir siyasi müzakere yapmak için bir alan bir zemin teşkil edecek.

A. G.: Artık kendilerini ankarada görmek isteriz çünkü en azından mektubu getirecek.
Koordinatör ülke temsilcisi
Teşekkür ederim bizi mutlu ettiniz dağada gitmemiz gerekecek teşekkürler..

KAYNAK…
dicle gazetesi oslo görüşmesinin videosunu ilk yayınlayandır, 
Video hızla yayılınca içeriği yazılı hale getirilmiştir… 
İşte başbakanın bizzat görevlendirdiği oslo görüşmesi..

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...