26 Şubat 2013

HOŞ GELDİN HÜZÜN



HOŞ GELDİN HÜZÜN

“Hüzün vakurdur, onurlu ve dürüst…
Biraz mum ışığıdır hüzün, biraz akşam alacasıdır.
Biraz gazete satan çocuk elleri, biraz bebek ağlamasıdır.
Tüy gibidir hüzün.
Hafif ve yumuşak, canlı ve ölü… Hayattan ve ölüme dair…
Hüzün, sâdıktır.
Hüzün zordur.
Hüzün güçlüdür.
Hüzün sızıdır. İnce, keskin, sivri… Varla yok arası… Parlak ve göz alıcı, anlık ve güçlü…
Hüzün melezdir.
Tefekkürle tedebbürün kendisi esmer, bahtı ak evladıdır.
Asâletini tefekkürden, metânetini tedebbürden almıştır.
Hüzün su gibidir. Azizdir. Şerefli ve nâdir…
Hem her şeye yeter, hem yeri asla doldurulamaz.
Hüzün…Gönlün derûnî ve bir o kadar da ulvî misafiri…
Sinsi sinsi girer kalplere de dîvâne eder insanı…
Ah hüzün!.. Deli dostum!..
İnsan, hüzünlü olduğu sürece olgunlaşır.
Hüzün yoksa, insanı içten içe yakan,
yaktığı gibi bir o kadar da olgunlaştıran dert yoksa eğer,
o zaman, evet işte o zaman gaflet dehlizinde yok olma riski belirir.
Hüzün güzeldir.
Hoş geldin HÜZÜN..

YILDIZ TİLBE GEL BENİM OL







ATATÜRK' ÜM







ATATÜRK' ÜM




Atatürk'üm senin yaptığın her şeyi yıkmak için uğraşanlar, onlar bile sıkışınca sana sığınıyorlar.
Sen benim Atatürk'ümsün,
Düşünüyorum da eğer bu gün uygar dünya ile yarışıyorsam, bunları bana sen sağladın.
Parmaklarımın ucunda tüm evreni duyumsayabiliyorsam, yine senin öğretilerin sayesindedir.
Sen bana insan olduğumu öğretensin.
Eğer ben tüm dünya kadınlarından önce haklarıma kavuştuysam, sen verdin tüm bunları.
Sen çocukken bana büyüksün dedin, bir bayram armağan ettin.
Ben bayramları çok sevdim, heyecanlandım ve sevinçten ağladım bayramlarda.
Küçücük ellerimle senin adını yazmak da o zamanlardan beri bana hep gurur verdi.
Çocuklarıma da ilk seni öğrettim.
Eğer bu gün müselles yerine üçgen diye öğretiyorsam sen buldun bütün bunları.
Bilimi, feni ana dilimizde senin sayende öğreniyoruz.
Bir de yabancı dille öğretim diye garip bir şey icat ettik. Hiç başka bir dilde öğretim olur mu ?
ÖSS diye başka bir şey daha icat ettik, senin ülkeyi emanet ettiğin gençlerin canını çıkarıyoruz. Bilgileri ezberletip duruyoruz. Lise eğitiminin canına okuduk.
Kısacık yaşamına ne de çok şey sığdırdın...
Biz hala hiç birinin üstesinden gelemiyoruz.
Ulusça sen ne dediysen tersini yapmaya başladık.
Bize kızıyor musun ? Atatürk'üm...
Ben hep senin ufku delen gözlerinin olduğu resimlere bakıyorum, onları belleğime yazıyorum. Kızgın gözlerini görmemek için. Anlayacağın kaçıyorum senden. Ben artık senin kızın olma niteliklerini taşımıyorum. Senin kurduğun Türkiye'yi yıkmak isteyenlere bir şey yapamadığım için...
Biliyorum bize kızacaksın,
"Ben size bayramları salt tören yapasınız diye mi armağan ettim ? Ben size benim düşünüp de yapamadıklarımı yapın da onun için törenler düzenleyin demedim mi ?"
Biz bunları bilmesine biliyoruz da bunları bilen yöneticiler seçmesini bilmiyoruz.
Sen dedin ama biz yapmadık. Cumhuriyetin kuruluşunun 15. yılında dedin ki ;
"Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü,Türk milletinin karakteri yüksektir ; Türk milleti çalışkandır ; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir."
Biz bunların hiç birini yapmadık. Hatta senin bize armağan ettiğin bayramları törenlerle kutlarken, adını bile anmadık. Konserler düzenledik, ulusça göbek attık oynadık, biz tüm bunları nasıl elde ettik diyedüşünmedik bile.
Çanakkale Geçilmez dedin ve yedi düveli karşına aldın, geçirmedin, Çanakkale Boğazından hiç birini.
Savaş ile ilgili belgeseller yaptık seni ve seninle birlikte savaşıp canını verenleri figüran yerine koyduk, görmezden geldik. Tabii bunları gelecek kuşaklara belge kalsın diye değil de sanat uğruna mı yaptık, yoksa anlayamadık mı ?
Sen ne dediysen hepsinin tersini yaptık.
Yıllar önce bir gün derste bir öğrencim ; seni anlatırken, geometri terimlerinin nasıl anlaşılır, dilimize uygun olarak kimin tarafından yazıldığını söylerken küstahça yerinden fırladı ; "Bırakın o tek gözlü din düşmanını" diye bağırınca kan beynime çıktı. Ona sen de öyle isterdin diye kızıp sinirlenmeden ama, içimde fırtınalar koptuğunu bilerek ; "Serzenişini anlayamıyorum. Sana bunları kimin öğütlediğini de bilmiyorum. Eğer O Büyük İnsan olmasaydı sen şimdi kimin çocuğu olurdun ? Eğer Atatürk olmasaydı sen belki de dini görevlerini de yerine getirmeyecektin. Belki de başka bir dinde olacaktın. Eğer düşüncelerini özgürce ifade edebiliyorsan, çağdaş bir şekilde giyinip okuyabiliyorsan tüm bunlar kimin sayesindedir ? Sana onun Gençliğe Hitabesini bir kez daha okumanı öneririm. Eğer çevrende senin gibi düşünenler varsa onlara kendini doğru olarak senin anlatmanı isterdi. Sen onun güvendiği gençlerden birisisin." O çocuk şimdi nerelerdedir, ne yapar ?
Yine de Atatürk'üm senin yaptığın her şeyi yıkmak için uğraşanlar, onlar bile sıkışınca sana sığınıyorlar.

Senin yaktığın meşale hiç sönmeyecek ve tüm uğraşanlara karşı dünya durdukça yanmaya devam edecek.
Sevr'den bile daha katı yaptırımları önümüze koyanlar hiçbir şekilde işbirlikçileri içimizde olsa bile başarılı olamayacaklar.
Yaktığın meşale, şehitlerimizin kanıyla rengini alan bayrağımız ülkemin her karış toprağında aynı haşmetiyle göklere uzanıyor ve gelecekte de ait olduğu yerde duracak. Sana tüm kalbimle söz veriyorum.

Sen benim Atatürk'ümsün...




EY HAYAT SEVDİĞİME SÖYLE



Ey gece Sevdiğime söyle, yanındayım ben hep,

onunla yüreğim, ellerim, gözlerim.
Ara sıra, o da düşünsün beni, karanlık çöktüğünde. 
Kimbilir, bir yıldızda birleşir yüreklerimiz belki de..

Ey rüzgâr, sevdiğime söyle,sen savururken umutları,

 diyardan diyara, toplasın yerlerden hayallerimi,
 bassın bağrına sevgiyle... 
Kimbilir, hayaller gerçekleşir belki, onun eli değdiğinde...

 Ey yağmur, sevdiğime söyle, her toprağa düştüğünde sen, 
gözlerim eşlik eder sana, bilsin, ona söyle.
Bilsin ki, her yağmurda hatırlasın beni, 
tutsun damlaları, yüzüne sürsün, 
öpsün damlalar gözlerinden özlemle...

Ey deniz, sevdiğime söyle,Köpük köpük sahiline vurduğumu.
Unutmasın bıraktığı yerde durduğumu.
Her martı çığlığında, çınlasın sesim, yüreğinin en derinlerinde...

Ey hayat sevdiğime söyle onsuz bir anlamın olmadığını..,
Söyle ona, deli divane bir gönlün, kuytularda ağladığını.
Ve Onu unutmadığını, 
Unutmayacağını...

ÖLÜME YAKIN



AŞKIN SEN HALİ FLAŞ SESLİ












Beni aşkın sen hâli, bilsen nasıl “şad” etti
Gözlerinden süzülen bakışla küşad etti

Hazana dönmüş, köhne, bîçare yüreğime
Lâle ve sümbül gibi, yeniden “neşad” etti

Meçhuller diyarında, şaşkın, sürgün gezerken
Bir selamın bendeni, aşk ile “reşad” etti

Hep hüzünle, hüsranla tüketirken ömrümü
Dudağından dökülen söz beni “dilşad” etti

Ne bulsam kadehlerde sen diye içiyorken
Efsunkâr bakışların ruhumu “irşad” etti

Ve aşkın sen hâlinde dertleşirken resminle
Ay ışığı gül çehren, ömrümü pek “şad” etti


EFKAR




Efkar
Bir ayak sesi duymayayım kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir sarı saç görmeyeyim yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum




Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar deyse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir yediğim yemişlerin, içtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı, bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir




Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir, hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna, karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh, dudaklarına dokunabilmek için duruyor masada
Ve şu saat...
Geldiğin anda durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir...
Çünkü benim dünyamda ölümsüzlük
Seni sevmek demektir






MARŞLAR EŞLİĞİNDE HAREKETLİ BAYRAĞIMIZ


İstiklal marşımız,
10 yıl marşı eşliginde hareketli bayragımız


Ne Mutlu TÜRK' üm Diyene

Örnektir uluslara açtığımız yeni iz;
Imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz.
Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk'üz , Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi ,
Türk'e durmak yaraşmaz,Türk önde,Türk ileri!


İSTİKLAL MARŞIMIZ FLAŞ SESLİ




İSTİKLAL MARŞIMIZ



İstiklâl Marşı


Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır  rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!
Seslendiren... BEDİRHAN GÖKÇE

KİME NE (ÜŞÜME) FLAŞH SESLİ



Kime Ne Üşüme -Bedirhan Gökce






KİME NE ...(Üşüme)
Seni Sevmek için ne kadar sebep varsa içimde ..
İşte , sevmemek için de öyle ,
Seni Sevmek için ne kadar söz varsa dilimde ,
Seni Yermek için ,Sana Ermek için ..
Yok işte ,
Bir yalan uyduruyorum ben kendimce ,
Kendime umutsuzluk ,Sana Umudum ,
Yollarına çaresizlik düşmüş Eşkıya ,
Ben sana zehir zemberek suskunluğum ,
Ben sana gözlerinden vurulmuşum ;
Sana açılan Kapıların kapanan sesinde ,
Ben seni değil Kendimi unutmuşum ;
Yaralarımın kanayan damarlarına ,
Uykusuz gecelerimden kör sokaklar sürmüşüm ;
Ne mutlu bana 
Ne mutlu ,
En çok bir yıldız kayıyor biliyormusunuz ?
Bir dilek tutuyorum işte,
Ellerin oluyor … Tutunuyorum sana ..
Soluksuz bir sokak lambası altında ,
Şubat‘a müebbet gözlerini sunuyorum sana
Anlasana ….. Seni Sevmek için ne kadar sebep varsa içimde ..
İşte o kadar yalan uyduruyorum kendime ,
O kadar yalan … Kime ne …
Kendime yalanlarla tutunuyorsam kime ne ?
Kendimi sende unutuyorsam kime ne ?
Sende susuyor , Sende konuşuyorsam
Sende uyuyup Sende uyanıyorsam ,
Vuruyorsam talan olan umudun mahzeninde kendimi ,
Kime ne ,
Kime ne kendimi kanatıyorsam senin düşüncende ,
Yalan yada gerçek ,
Sen sakın gecesiz uykularımda üşüme !
Ben üşüyorsam kime ne …..



Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...