29 Temmuz 2012

ESTİ SEHER YELİ SESLİ TÜRKÜ





İSTEMEZMİSİN YA ÖMER




Hz. Ömer sessizce Hz. Muhammed(sav)’in dinlenmekte olduğu odaya girer. 
Bir an çevresine göz gezdirir. 
Tavana asılmış kuru bir deri parçası, bir torbanın içinde bir kaç kg.arpa, duvara dayalı bir kaç ağaç yaprağı 
ve yerde de Hz. Muhammedin(sav) üzerinde uyumakta olduğu hurma lifinden örülmüş kaba bir hasır. 
Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer’in hıçkırıkları O’nu uyandırır.
Kalkınca hasırın vücudunda iz yapyığını gören Hz. Ömer daha çok ağlamaya başlar. 
Efendimiz hayretle sorar;
-Ey hattaboğlu! Niçin ağlıyorsun?
-”Ey Allahın elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, 
Bizanslılar kayserlerini lüks ve
ihtişama boğmuşken sen ki Allahın elçisisin…
İzin versende bizde seni…
Maksat anlaşılmıştır,
Allahın elçisi, gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, 
tatlı bir el işaretiyle keser ve 
“Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. 
Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. 
Keşke bilmiş olsalardı”
(Ankebut64)ayetini okuduktan sonra ekler;
- İstemezmisin ey Ömer!
Dünya onların olsun, ahiret de bizim.

İLAHİLER MP3 SESLİ DİNLEYİN


"O"'NUNLA GÜLMEK "O" GÜNDE


Allah Rasulü s.a.v. arkadaşlarıyladır. Onlarla güler, onlarla ağlar. Onlarla çalışır. Taş taşır. Taşlaşmasın diye gönüllerimiz. O taşlarla hayat kurar. Bizimledir. Arkadaşlarımızla yoldaysak bizimledir. Bir ve berabersek bizimledir. Bizimle yapar gönülleri, her meclisimizde tuğla O’ndandır.
Bir sefer sırasında Peygamberimiz s.a.v. ve arkadaşları acıkmışlardı. Yemek hazırlığı için aralarında iş bölümü yaptılar. Peygamber s.a.v. Efendimize de yakacak toplama işi düşmüştü.
Arkadaşları Efendimizin yerine bu işi görmek istediler. Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurdu:
– Bu işi yapabileceğinizi biliyorum. Ama benim sizden bir farkım yok. Kendisini arkadaşlarından ayıranı Allah sevmez ve kulunu arkadaşları arasında ayrıcalıklı görmekten hoşlanmaz.
Allah Rasulü s.a.v. arkadaşları arasında sıkışık bir vaziyette oturuyordu. Omuzları birbirine değerdi, elleri değerdi. Gelip geçenler zaman zaman Allah Rasulü s.a.v.’e çarpardı.
Amcası Abbas r.a. Efendimiz s.a.v.’in rahatsız olmasını istemedi:
– Ey Allah’ın Rasulü, sizin için bir çardak yapalım. Gölgesinde oturun, rahatsız olmayın.
Allah Rasulü s.a.v. bu ayrıcalığı uygun bulmadı:
– Allah’ın ruhumu teslim alacağı vakte kadar bırak arkadaşlarım ökçelerime bassınlar, hırkamı çekiştirsinler.
O güneş ışıtır hâlâ
Sabahın ilk saatleri
Hendek kazılıyor.
El ele arkadaşlar. Şehirleri için, gelecekleri için. Bizim için.
O şehirde bir tohum atılıyor toprağa.
Zira o şehirdir şehirlerin anası, o tohumdadır bugünümüz, yarınımız.
El ele arkadaşlar. Rengi deseni farklı arkadaşlar.
Mevsim kış, hava soğuk, açlık tahammül noktasının sınırındadır.
Allah Rasulü s.a.v. orada, arkadaşlarıyladır.
O da vuruyor toprağa. O da aç, o da üşümüş.
Bir ara çok sert bir kayaya rastlıyorlar, kımıldatmak ne mümkün, kırmak ne mümkün! Allah Rasulü’ne koşuyorlar hemen.
Hendeğe iniyor ve kayaya vuruyor Efendimiz s.a.v.. Vuruyor vuruyor.
Cehalete vurur gibi, Lat ve Uzza’ya vurur gibi.
Kaya paramparça!
Bir ara çok acıkmış birisi, huzura geliyor.
Allah Rasulü s.a.v.’e taş bağladığı karnını gösteriyor.
Allah Rasulü de cübbesini açıyor. Görüyorlar ki O iki taş bağlamış karnına.
Sabahın ilk saatleri. Güneş doğuyor Medine’ye.
Güneş Medine’den doğuyor.
“… İlk gününden beri Allah’a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescitte bulunman daha uygundur. Orada arınmak isteyen insanlar vardır. Allah, arınmak isteyenleri sever.” (Tevbe, 108)
Bu mescit Kuba Mescidi’dir. Takva mescididir. Temelinde bir yolcunun alın teri vardır, emeği vardır.
O yolcu Allah Rasulü s.a.v.’dir.
Arkadaşlarıyla çalışır, kerpiç taşır.
Arkadaşları gelir, “Senin uğruna canımız feda olsun. Bırak biz taşıyalım.” derlerdi. O an onları kıramaz elindeki taşı verir, fakat en az onun kadar ağır bir başka taş alır taşımaya devam eder, bir yandan da onları şevke getirirdi:
“Taşıdığımız şu yük ey Rabbimiz, Hayber’in yükünden daha hayırlı, daha temiz. Ya Rab, hayır ancak ahiret hayrıdır. Sen Muhacirle Ensar’a acı!”
O’nun yolunda
Bedir Harbi’ne giderken müslümanların yanında iki at ve yetmiş deve vardı. Develere nöbetleşe biniyorlardı.
Rasul-i Ekrem s.a.v. de Hz. Ali ve Mersed ile (Allah onlardan razı olsun) birlikte sırayla biniyordu deveye.
Yürüme sırası Rasul-i Ekrem s.a.v.’e geldiğinde arkadaşları şöyle dediler:
– Ey Allahın Rasulü, sen bin. Biz yürürüz.
Efendimiz s.a.v. bu teklifi kabul etmedi:
– Yürümek hususunda hepimiz eşit güce sahibiz. Ecir ve mükafat konusunda da ben sizlerden daha müstağni ve ihtiyaçsız değilim.
“Ben Allah’ın Rasulüyüm. Siz yürüyün, ben binekte kalayım..” demedi, demezdi.
Canım kızım
Rasulullah s.a.v. kendini arkadaşlarından ayrı görmediği gibi aile ve akrabalarına da bir ayrıcalık vermezdi.
Kızı Hz. Fatıma r.a.’ın un öğütmekten elleri, su taşımaktan göğsü yaralanmıştı. Eşi Ali r.a. Rasulullah s.a.v.’e gelerek Fatıma için bir yardımcı istedi. Rasulullah s.a.v. bu isteği şöyle karşıladı:
“Ben daha Suffe’dekilerin ihtiyaçlarını karşılayamamışken kızım için böyle bir şey nasıl düşünebilirim?”
Ve kızını sabah namazına kaldırırken şöyle derdi:
“Fatıma, canım benim. Ben Muhammed’in kızıyım diye sakın namazını terk etme…”
Bilirdi ki herkes Allah katında secdeleriyle sayılırdı.
Buna ne kızı ne de kendisi uzaktı.
Herkesle beraber
Amcası Abbas r.a. Bedir esirleri arasındaydı. Elleri bağlanmıştı. Diğer esirlerden daha iri olduğu için daha sıkı bağlanmıştı. Gece inlemeye başladı. Bu iniltiyi duyan Allah Rasulü s.a.v. uyuyamıyordu. Neden uyuyamadığını sordular:
– Abbas’ın iniltisi bana uyku uyutmuyor.
Arkadaşlarından bazıları giderek Abbas r.a.’ın ellerini çözdü. Artık ses kesilmişti. Allah Rasulü s.a.v. neden sesin gelmediğini sordu. Arkadaşları, “Onun bağını çözdük..” dediler. Bunu üzerine Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurdu:
– Bütün esirlerin bağını çözün.
En sonunda esirleri fidye karşılığı serbest bırakılmaya başlanmıştı. Ensar’dan bazı kişiler Allah Rasulü s.a.v. ile Hz. Abbas r.a.’ın akrabalık bağını öğrenince onun affedilmesini istediler. Allah Rasulü s.a.v. buyurdu:
– Hayır, böyle bir şey olamaz! Onun ödemek zorunda olduğu fidyenin tek bir dirhemi dahi bağışlanamaz!
Yol kim için, yolcu kime gider?
Yol arkadaşıydı en güzel yolcuya, en güzel yolda.
Mağara arkadaşıydı, iki kişinin ikincisiydi. O’na en ziyade sadık olandı.
O sıddıktır. O Ebu Bekir r.a.’dır.
Bir gün Allah Rasulü s.a.v. Enes r.a.’dan biraz su istedi. O da süt getirdi. Peygamber s.a.v. içti. Solunda Ebu Bekir r.a., önünde Ömer r.a. ve sağında da bir bedevî oturuyordu.
Ömer r.a. Peygamber s.a.v.’den süt kabını alarak Ebu Bekir r.a.’a uzatmak istedi. Lakin Allah Rasulü s.a.v. onu durdurarak sağındaki bedevîye vermesini söyledi.
Kureyşliler herkese üstün olduklarını göstermek için hac esnasında Arafat’a çıkmaz, Müzdelife’de kalırlardı. Peygamber s.a.v. bu hareketten hiç hoşlanmaz, peygamberliğinden önce de sonra da herkesle birlikte Arafat’a çıkar ve Arafat’ta da kendisine özel bir yer ayırtmaz, ‘kim daha önce varırsa istediği yere yerleşir’ derdi.
O, en fakir insanların evine gider, hatırlarını sorardı. Hiçbir resmiyete gerek duymadan en fakir ve en pejmürde insanlar arasında otururdu.
O arkadaşlarıyla bir arada oturduğu zaman meclise gelen bir yabancı onu ayırt edemezdi. Bir meclise gittiğinde de nereyi boş bulursa oraya otururdu. Başköşeye geçmez, meclisin hemen bir kıyısına oturuverirdi. Arkadaşlarından da böyle yapmalarını isterdi:
“Herhangi biriniz bir toplanma yerine vardığında bir baksın, şayet oturacak yer gösterirlerse oraya otursun, değilse gördüğü en uygun yere ilişiversin.”
Ne kilitli kapılar arkasına çekilir, ne perdeler arkasına dikilir, ne de önüne tabaklarla yemek taşınırdı. Toprak üzerine oturur, yemeğini de yerde yerdi.
Allah Rasulü s.a.v.’in ancak dört kişi tarafından taşınabilecek büyük bir kazanı vardı.
Öğle yemeği zamanı bu kazan getirilir, Suffeliler onun etrafına dizilerek Allah Rasulü s.a.v. ile birlikte yemeklerini yerlerdi.
Bazen o kadar kalabalık olurdu ki Allah Rasulü s.a.v. oturmaya yer bulamaz ve çömelirdi.
Çömelmiş arkadaşlarıyla yemek yiyor.
İster miyiz o kazanda pişen yemekten yemek, O’nunla yemek?
Diz çöküp yanına varır mıyız?
Zira O’nun yanına diz çökmeden varılmaz.
Kilitleri kırmadan, kulelerden inmeden varılmaz.
Yapayalnız varılmaz.
Arkadaşlarla, dostlarla varılır.
Ya bir kişi getirirsin, ya bir kişiyle varırsın.

DİNLENDİRİCİ GÖZ BANTI


Dinlendirici Göz Bandı
Sıcak ve Soğuk Kullanıma Uygun

Dinlendirici Göz Bandı
Sıcak ve Soğuk Kullanıma Uygun

26,90 TL
3,90 TL
Sepete Ekle
Kalan süre: 22:17:24
Diğer Resimler
  • Dinlendirici Göz Bandı
Sıcak ve Soğuk Kullanıma Uygun
  • Dinlendirici Göz Bandı
Sıcak ve Soğuk Kullanıma Uygun
  • Ürün Bilgisi
  • Ürün Resimleri
  • Taksit Seçenekleri
İçerdiği jel formülü soğukluğunu ve sıcaklığını uzun süre muhaf

katılaşmadığı için uygulaması rahattır.

Kullanılan lastik bant sayesinde dinlenirken, TV seyrederken dahi ürünün rahatlıkla uygulanmasına olanak verir.,

Kullanım:

Göz ve alın çevresinin dinlendirilmesi, botox, lazer epilasyon, estetik cerrahi müdahaleler den sonra oluşabilecek küçük morlukların ve çürüklerin tedavisi, spor yaralanmaları, ateş düşürülmesi, sinüs tedavisi ürünün başlıca kullanım alanlarıdır.
Uygulama:
  • Soğuk Kullanım: Jel göz maskelerini soğuk kullanmak için buzdolabının dondurucu bölümünde en az 1 saat tutmanız yeterlidir.
  • Sıcak Kullanım: Jel göz maskelerini sıcak kullanmak için kaynar suda 2 dakika bekletmeniz veya mikrodalga fırında en fazla 50 saniye ısıtmanız yeterlidir.
Renk:
  • Mavi
  • Yeşil
Renkler karışık olarak gönderilecektir.
Bu üründen tek kargo ücreti ödeyerek 50 adede kadar sipariş verebilirsiniz.

BEN BENİ BIRAKSAMDA SEN BENİ BIRAKMA ALLAH'IM



BEN BENİ BIRAKSAMDA SEN BENİ BIRAKMA ALLAH'IM


Canım yanıyor,
içimde bir sızı nedenini bilmiyorum..! 
Adı Sen’sizlik belki…! 
Yada ulaşamamak, ağlayamamak derinden, 

Kıyamdayken başka yerde, secdedeyken başka yerde olmak..! 

Yönelememek Sana içten bir aşkla, 

Canım yanıyor ya Rabbel Alemin, 

Bir sızı var anlayamadığım, 
Canım yanıyor Ya Erhamerrahimin 
Adını koyamadığım, 
Bugün gitmek istedim buralardan..! 
Sana yakın olmak için, uzakları yakın yapabilmek için, 
çıktım viran şehrimden; daha fazla gidemedim nedense, 
Bir yağmur başladı sessizce, 
ER-RAHiM diye fısıldadı paramparça olan yüreğime, 
irkildim Ya Rabbelalemin, rahmetine kavuştur beni, 
Sonra yürüdüm içimde bir ses anlayamadığım, 
Bir güvercin gördüm sırılsıklam, EL-CELiL dedi içimdeki sese, 
Ne büyük, ne Yücesin; Yüceliğinle derman ol derdime, 
Islandım, yorgunum birde acı var içimde nereye baksam seni gördüm ALLAH(cc)’ım 
Bir çocuk tebessümünde, bir yaprağın vedasında mevsime, 
MALiKü’L-MüLK tecellisini gördüm kara bulutların içinden doğan güneşte..! 
Sen her şeyin tek sahibi ALLAH(cc)’ım, 
içimde bir uçurumken hayat, üstelik çıkmazdayken dar sokaklarım 
EL-MüHEYMiN sesi kulağımda, 
Sen aciz kullarını unutmayan, hep gözeten ALLAH(cc)’ım, yardım et bu kuluna, ,
Savruluyorum, nereye gitsem bilmiyorum, bir dağa bakıyorum bir mahlukata..! 
Hepsi rükuda, hepsi kıyamda..! 
çiçekler, otlar, toprak secdede..! 
En küçük mahlukat zikirde, insanlık ise gaflette…! 
YA HÂLIK diyor tabiat; Adem ise hüsranda, azapta…! 
Ey incelik, lütuf sahibi EL-LATiF 
Ey kusurlardan münezzeh KUDDüS 
Ey adalet sahibi EL-ADL 
Ey büyüklük sahibi EL-AZiM 
Ey merhamet sahibi ER-RAHMAN 
Nereye baksam, nereye dönsem sen tecelli ettin, 
Bir tek insanlıkta görmedim huşu ile yakarış, 
Her şey Sen’de yaşarken; insanlık nefsinde ölmüş 
Her yer Sen’de iken, insanlık her yerde viran olmuş, 
Bu viran şehirde, divane dünyada yalnız bırakma bizi
UTANIYORUZ RAHMETi GENiş ALLAH(cc)’ım…!!!! 
Bizi bize bırakma ALLAH(cc)’ım….!!!! 
“ben beni bıraktığım zaman, SeN (c.c.) beni bırakma ALLAH(cc)’ım” 
Ben Senin azabından çok rahmetine; korkundan çok şefkatine muhtacım. Ve şunu da bütün kalbimle biliyorum ki; Sen istersen severim, sen sevdirirsen severim! Fakat Sen sevmezsen, sevdirmezsen ben sevemem, hissedemem. 
"Kulum bana bir adım yaklaırsa, ben ona koşarak gelirim" buyuruyorsun. Ya Rabbi, bana yardımcı ol, Sana doğru bir adım olsun atayım. Ki, o benim vuslatım olsun. Beni o vuslata kavuşturmadan yanına alma Allâh(cc)'ım!... 
Senden gelecek her türlü hayra muhtaciz Allâh(cc)'ım 

Kara yüze ak desem, beni benden al desem; Rahmetinle sar desem, sarar mısın? Allâh(cc)'ım...

DİLİYORUM Kİ ÇOK GEÇ OLAMSIN

Yalnız Kadın
Diliyorum ki çok geç olmasın
Kalbinin asudeliği ruhunla anlamlaşarak aksın
Aşk için sorgulanmasın, mananın hakikatinde elbette anlamsın
Lakin gönlün yalnızlık yaşamasın, hasretin hazanında yorgunluğa kanmasın
Ne korkunç 
gecelerin elindesin
Hissiyatın prangalarındaki sancıların kederisin
Dikilen 
gözlerin umudunda, tavan arasında, yastığın taş olunca
Niçin yaratıldığını, aynalardan aksayan burukluğunu ve umudun huzurunu
Bir gün anlarsın hayal ufkunu
Çare adına ötelediğin yutkunduğun bağnazlığını
Sabrın baharını, zihnin hazanını, kelamın kanaatle anlamlaşanı
Sevginin nasıl hasredildiğini, 
gözlerin perdelerinden boşlan katrelerin sesini
Her ne kadar içim elvermese de
Kalbimde demlediğim elemin 
sergisini açacağım
İbret adına ne varsa ruhuma anlatacağım, nefsimin tuğyanını
Benliğimde ihsanla, dilimde ikramla, zihnimde anlamlaşan varlığımda haksın
Yar adına neyi zikretsem varsın
Aşk yoksunuyum, sevmenin şerefindedir umudum
Zamanın yolcusuyum, hamiyetin vurgunuyum hasreti yaşarım
Salanın sesinde ürpertilere kanarım ne yastığımla ve ne de yatağımda kalırım
Sende bir gün meramımı anlarsın
İçimin burukluğunu hissederek mısralarda yaşarsın
Uzanan ellerim, fakirliğimde kalbim, fersizleşen 
gözlerim anar
Lanet adına her ne varsa derinliğinde suskunluğunu yaşar ve hikmetiyle bakar
Seyir kalbimde perdeleri açıyor
Temaşa ettiğim hazan vaktin felahından bahsediyor
İşte o 
zaman sinemdeki hicran anlamıyla tuval üzerine yansıyor
Hüzzam eserler hissiyatımda renkleniyor ve ruhum hilkatinden ibret sunuyor
An ve senin kalbinle anlamlaşan
Aşkın hakikatindeki ikramı anlayarak ecirle yaşayan
Korkma artık, vaat edilen ikramdan azade olma, sevdanı korla
Vurgun 
zamana kalma, hissiyatın dalgalarında boğulma kalbinle aşkı unutma
Giden derdin tezgâhında acemi
Arz edilen 
sanat adına her ne sergileniyorsa vehim mi
Ölçüler değişti, kuvvetin dengesi sekilerleşti, hakikat ötelendi
Mert ve haliyle namert varlık zehabında belirsizleşti, masumluk 
aşkla yüzleşti
Sen ancak kalbimle bir demsin
Tevdi edilen nefesin eşiğinde zadesin ve böyle hürsün
Ancak 
sevgiyle bir bütünsün ve feragatinle ihsanda sürursun
Ati adına ülfetsin, naiflik babında fevkalade mertsin ve edebin dilinde 
sevgizin
Mustafa CİLASU

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...