28 Mart 2018

DUA ÂYETLERİ


DUA ÂYETLERİ

DUA ÂYETLERİ

DUÂ’ (*)
*Duâ’ (a.i.c:ed’iye); 1-Allâh’a yalvarma, niyâz. 
2- Birini çağırma, bir yere gönderme.
“Duâ’; gök kapısının anahtarı, helâl lokma ise bu anahtarın dişleridir.” (Rûhu’l Beyân)
2/ el-Bakara -186- Kullarım Beni senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana duâ’ edenin duâsına icâbet ederim. Öyleyse onlar da davetime icâbet etsinler ve Bana hakkıyla inanıp tasdîk etsinler ki doğru yolda yürüyerek selâmete ersinler.
7/ el-A’râf -55- Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice duâ’ edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.
56- Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. ALLÂH’a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak duâ’ edin. Şüphesiz, ALLÂH’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.
180- En güzel isimler ALLÂH’ındır. O’na o güzel isimleriyle duâ’ edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.
205- Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini an ve gâfillerden olma.
11/ Hûd -61- Semûd’a da kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Onlara şöyle dedi:”Ey kavmim! ALLÂH’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. O sizi topraktan yarattı. Orada size yaşama imkânı ve gücü verdi. O’ndan bağışlanma dileyin. Sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır duâ’yı kabul edendir.
17/ el-İsrâ -110- De ki: “(Rabbinizi) ister ALLÂH diye çağırın, ister Rahmân diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur. Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.
18/ el-Kehf -28- Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini Bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.
21/ el-Enbiyâ -90- Biz de duâsını kabul ile icâbet ettik de kendisine Yahyâ’yı ihsân ettik. Ve eşini (doğum yapmaya) elverişli hâle getirdik. Doğrusu onlar iyiliklerde yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.
25/ el-Furkân -77- De ki: “Duâ’nız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?”
26/ eş-Şu’arâ -213- O halde sakın ALLÂH ile beraber başka ilâha kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun.
28/ el-Kasas -88- ALLÂH ile birlikte başka bir ilâha duâ’ etme! O’dan başka ilâh yoktur. O’nun dışında her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur. Sonunda döndürülüp O’na götürüleceksiniz.
32/ es-Secde -16- Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümit içinde Rablerine duâ’ ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayra sarf ederler.
40/ el-Mü’min -60- Rabbiniz buyurdu ki: “Bana duâ’ edin ki size karşılık vereyim. Zira Bana ibâdet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelîl ve rezîl olarak cehenneme gireceklerdir.”
72/ el-Cin -18- Muhakkak mescidler hep ALLÂH içindir. O halde ALLÂH yanında başka birine duâ’ etmeyin.
20- De ki; Ben ancak Rabbime duâ’ ederim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.
*DUÂ’ ÂYETLERİ
1/ el-Fâtiha -5- (ALLÂH’ım!) Yalnız Sana ibâdet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz.
6-7- Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
2/ el-Bakara -126- Ve o vakit İbrâhîm “Ey Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkından ALLÂH’a ve âhiret gününe îmân edenleri çeşitli ürünlerle rızıklandır” diye yalvardı.
127- Ve ne vakit ki İbrâhîm, Beyt’in temellerini yükseltmeye başladı, İsmâîl ile birlikte şöyle duâ’ ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten Sen’sin, bilen Sen’sin.
128- Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız Senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız Senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibâdetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb Sen’sin, Rahîm Sen’sin.
129- Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir Peygamber gönder ki, onlara Senin âyetlerini tilâvet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz Sen’sin, hikmet sahibi Sen’sin.
201- Yine onlardan: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve âhirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!” diyenler vardır.
250- Câlût ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman da şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”
285- Peygamber, Rabbi’nden kendisine ne indirildiyse ona îmân etti. Mü’minlerin de hepsi ALLÂH’a, meleklerine, kitaplarına ve Peygamberlerine îmân ettiler. “Biz ALLÂH’ın Peygamberleri arasında ayırım yapmayız, işittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak Sana’dır!” dediler.
286- ALLÂH hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bizi bağışla, bizi mağfiret et, bize rahmet et ! Sen’sin bizim Mevlâmız, kâfirlere karşı bize yardım et.
*Kütüb-ü Sitte’de Abdullah b. Mes’ûd’dan rivayet olunan bir hadîs-i şerifte buyrulmuştur ki: “Her kim geceleyin Bakara Sûresi’nden bu iki âyeti okursa ona yeter”.
Hâkim ve Beyhakî’nin Ebû Zer’den naklen tahrîc ettikleri bir diğer hadîs-i şerifte de Fahr-i Risâlet Efendimiz -sallâllâhüaleyhivesellem- buyurmuştur ki: “Allâh Teâlâ, Bakara Sûresi’ni iki âyetle sona erdirdi ki, bunları bana arşın altındaki bir hazîneden verdi. Bunları öğreniniz, kadınlarınıza, oğullarınıza belletiniz, öğretiniz. Çünkü bunlar hem salâttır, hem duâ’dır, hem Kur’ân’dır”.
Hazreti Ömer ile Hazreti Ali -radıyallâhuanhüme-den rivayet edilmiştir ki, her biri: “Aklı başında bir adam görmezdim ki, Bakara Sûresi’nin sonundaki bu âyetleri okumadan uyusun!” demişlerdir.
Cenâb-ı Allâh, biz kullarını da dâima bu duâların mânâlarını duyan, anlayan ve gereğini yerine getirerek, vaad ettiği icâbetinin feyzinden büyük büyük nasiplerle pay alan kullarından eylesin. Âmin. (Elmalılı Tefsiri)
3/ Âl-i İmrân -8- “Ey bizim kerîm Rabbimiz, bize hidâyet verdikten sonra kalblerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz bağışı bol olan Vehhâb Sen’sin Sen!”
9- Sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde bütün insanları bir araya toplayacaksın. ALLÂH sözünden asla dönmez.”

16- Şol müttakîler: “Ey bizim yüce Rabbimiz, biz îmân ettik, günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru!” diye yalvarırlar.
17- Sabredenleri, doğrulukla gelenleri (huzurunda) divana duranları, infak edenleri, seherde tevbe ve istiğfar edenleri.

26- De ki: “Ey mülkün sahibi ALLÂH’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini azîz edersin, dilediğini zelîl edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kadîr’sin.
27- Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın. Ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.
35- İmrân’ın karısı: “Rabbim, karnımdakini tam hür olarak Sana adadım, benden kabul buyur, şüphesiz Sen işitensin, bilensin” demişti.
36- “Onu ve soyunu kovulmuş şeytanın şerrinden Sana ısmarlıyorum”
38- Orada Zekeriyyâ, Rabbine duâ’ etti: “Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz Sen, duâyı hakkıyla işitensin” dedi.
52- Îsâ onların inkârlarını hissedince: “ALLÂH yolunda yardımcılarım kim ?” dedi. Havâriler: “ALLÂH yolunda yardımcılar biziz. ALLÂH’a îmân ettik. Şâhid ol ki, biz muhakkak müslümanlarız” dediler.
53- Ey Rabbimiz, Senin inzal ettiğine îmân ettik, o Peygambere de tâbi’ olduk. Artık bizi şâhidlerle beraber yaz.
84- De ki: “ALLÂH’a, bize indirilene (Kur’ân’a) İbrâhîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Ya’kûb’a ve Ya’kûboğulları indirilene, Mûsâ’ya, Îsâ’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.”
147- Onların sözleri ancak: “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (cihad meydanında / yolunda) ayaklarımızı diri tut, kâfirler gürûhuna karşı da bize yardım et!” demekten ibâretti.
191- Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken ALLÂH’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru” derler.
192- “Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezîl etmişsindir. Zalimlerin hiç bir yardımcıları yoktur”.
193- “Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize îmân edin’ diye îmâna çağıran bir davetçiyi işittik, hemen îmân ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri Sana ermiş kullarınla beraber yanına al”.
194- “Rabbimiz! Bize Peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezîl etme. Muhakkak Sen verdiğin sözden dönmezsin”.
4/ en-Nisâ -75- “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan bu memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idâre edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder”.
5/ el-Mâide -25- Mûsâ: “Ey Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum, artık bizimle bu fâsık kavmin arasını ayır” dedi.
83- Onlar: “Ey Rabbimiz îmân ettik, bizi de şâhidlerden yaz” derler.
114- Meryemoğlu Îsâ da: “ALLÂH’ım, Rabbimiz, bizim üzerimize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir bayram ve Senden bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, Sen rızık verenlerin en hayırlısısın!” dedi.
6/ el-En’âm -161- De ki:“Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’ka yönelen İbrâhîm’in dinine iletti. O, ALLÂH’a ortak koşanlardan değildi.”
162- Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibâdetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi ALLÂH içindir.”
163- “O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim.”
7/ el-A’râf -23- (Hazreti Âdem ve Havvâ’) Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muâmele etmezsen muhakkak ziyâna uğrayacaklardan oluruz!”
47- Gözleri cehennemlikler tarafına çevrilince de :”Rabbimiz! Bizi zalim toplulukla beraber eyleme!” derler.
89- Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adâletle hükmet. Çünkü Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.
125- Onlar da: “Şüphesiz o takdirde biz Rabbimize döneceğiz” dediler.
126- “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı îmân selâmetiyle al” derler.
151- Mûsâ dedi ki: “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi rahmetinin içine al. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
155- Bir de Mûsâ, mîkatımız için (ta’yîn ettiğimiz vakitte tevbe için) kavminden yetmiş erkek seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Mûsâ: “Rabbim! dedi, dileseydin bunları da, beni de daha önce helâk ederdin. Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi edeceksin? O iş de Senin imtihanından başka bir şey değildi. Sen bu imtihanla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidâyete erdirirsin. Bizim velîmiz Sen’sin. Artık bizi bağışla, merhamet et, Sen bağışlayanların en hayırlısısın.”
156- “Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de âhirette. Biz gerçekten de tevbe edip Senin hidâyetine döndük.” Buyurdu ki, azabım var, onu dilediğime isâbet ettiririm, rahmetim de vardır, o ise her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır. Onu da özellikle korunanlara, zekâtını verenlere ve âyetlerimize inananlara mahsûs kılacağım.
189- Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye eşini de ondan yaratan ALLÂH’dır. O, eşini kucaklayıp sarılınca (ona yaklaşınca), eşi hafif bir yük yüklendi (hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit ikisi birden Rableri olan ALLÂH’a şöyle duâ’ ettiler: “Eğer bize sâlih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden olacağız.”
9/ et-Tevbe -51- De ki hiç bir zaman bize ALLÂH’ın bizim için yazdığından başka bir şey isâbet etmez o bizim mevlâmızdır ve mü’minler onun için yalnız ALLÂH’a mütevekkil olsunlar.
10/ Yûnus -84- Mûsâ dedi ki: “Ey kavmim! Siz gerçekten ALLÂH’a îmân ettinizse, O’na samîmiyyetle teslim olan müslümanlardan oldunuzsa artık O’na güvenin!”
85- Onlar da: “Biz ALLÂH’a güvendik. Ey Rabbimiz, bizi o zalim kavmin fitnesine uğratma (baskı ve şiddetine ma’rûz bırakma)!” dediler.
86- Bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar.
11/ Hûd -41-Onun (geminin) gitmesi ve durması ALLÂH’ın ismiyledir. Şüphesiz ALLÂH Gafûr’dur, Rahîm’dir.
47- Nûh: “Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan dolayı Sana sığınırım. Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben hüsrâna uğrayanlardan olurum.”
12/ Yûsuf -101- “Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana rüyâların tâbirini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve âhirette Sen benim velîmsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat.”
13/ el-Ra’d -30- (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik ki, onlar Rahmân’ı inkâr ederken sana vahyettiğimizi kendilerine okuyasın. De ki: “O, benim Rabbimdir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben yalnız O’na tevekkül ettim, dönüşüm de yalnız O’nadır.”
14/ İbrâhîm -35- Hatırla ki; Şol vakit İbrâhîm şöyle demişti: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!
36- “Rabbim! Çünkü onlar (putlar) insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular. Şimdi kim bana uyarsa, o bendendir; kim bana karşı gelirse, artık Sen gerçekten çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.
37- “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, Senin mukaddes evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları çeşitli ürünlerle rızıklandır, umulur ki şükrederler.”
38- “Ey Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da şüphesiz bilirsin. Çünkü yerde ve gökte, hiçbir şey ALLÂH’dan gizli kalmaz.
39- “İhtiyarlık halimde bana İsmâîl’i ve İshâk’ı lûtfeden ALLÂH’a hamd olsun. Şüphesiz ki Rabbim duâmı çok iyi işitir.
40- “Ya Rabbî! Beni de, soyumdan gelecekleri de namazı devamlı olarak ve gereğince kılan kullarından eyle! Duâmı, lütfen kabul buyur Ya Rabbi!”
41- “Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana babamı ve mü’minleri bağışla!”

17/ el-İsrâ -24- İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir. Ve şöyle de: “Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, Sen de kendilerine merhamet et.”
80- Deki: “Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.”
18/ el-Kehf -10- Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ver ve işimizden doğruyu bize kolaylaştır” demişlerdi.
24- Ancak ALLÂH dilerse (yapacağım de). Ve unuttuğun vakit ALLÂH’ı an ve “Umarım Rabbim beni, doğruya daha yakın olana eriştirir” de.
73- Mûsâ dedi ki: “Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma.”
19/ Meryem -4- Şöyle demişti: “Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım(ın saçı) bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana duâ’ etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım.”
5- “Gerçekten ben, arkamdan yerime geçecek vârislerden endîşedeyim. Karım da kısır bulunuyor. Onun için katından bana bir çocuk ihsân et.”
6- “Ki bana da mîrasçı olsun, Ya’kûb ailesine de mîrascı olsun. Rabbim, onu Sen rızana kavuştur.”
20/ Tâ hâ -25- Mûsâ, dedi ki: “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver,
26- İşimi bana kolaylaştır,
27-28- Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar,
29- Bana ailemden birini yardımcı ver,
30- Kardeşim Hârûn’u,
31- Onunla gücümü (sırtımı kuvvetlendir) artır,
32- Onu işime ortak et,
33- Seni çok tesbîh edelim diye,
34- Seni çok zikredelim diye,
35- Çünkü Sen bizi hakkıyla görmektesin.”

114- “Rabbim! Benim ilmimi artır” de.
21/ el-Enbiyâ -83- Eyyûb’da“Başıma bir belâ geldi, Sana sığındım. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye nidâ etti.
87- “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum”(lâ ilâhe ilâ ente sübhâneke innî küntü minezzalimîn) diye duâ’ etti.
89- Zekeriyyâ’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen vârislerin en hayırlısısın” diye duâ’ etmişti.
112- (Hazreti Peygamber şöyle) dedi: “Ey Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet ve Rabbimiz O Rahmân’dır ki, isnâd ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılacak olan ancak O’dur. ”
23/ el-Mü’minûn -26- Nûh: “Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!”
28- Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: “Bizi zalimler topluluğundan kurtaran ALLÂH’a hamdolsun” de.
29- Ve de ki: “Rabbim! Beni mübârek bir yere indir. Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın.”
39- O Peygamber: “Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!”
93-94- De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehdîd olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim kavim içinde bulundurma.”
97- Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım!
98- Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım.
118- Resûlüm! De ki: “Rabbim, bağışla ve merhamet et! Sen merhametlilerin en iyisisin.”
25/ el-Furkân -65- Onlar, şöyle diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!”
66-“Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.”
74- Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi ALLÂH’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.
26/ eş-Şu’arâ -77- “Ancak âlemlerin Rabbi olan ALLÂH, dostumdur.
78- Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O’dur,
79- Bana yediren ve içiren O’dur.
80- Hastalandığımda da bana O şifâ’ verir.
81- Benim canımı alacak ve sonra diriltecek olan O’dur.
82- Hesap gününde, hatâlarımı bağışlamasını umduğum O’dur.
83- Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni sâlih kimseler arasına kat.
84- Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.
85- Beni Naîm cennetinin vârislerinden eyle.
86- Babama da mağfiret buyur, çünkü o yanlış gidenlerden idi
87- (Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!
88- O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!
89- ALLÂH’a kalb-i selîm (arınmış bir kalb) ile gelen başka.”

117- Nûh: “Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla ithâm etti.”
118- “Artık benimle onların arasında Sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki mü’minleri kurtar.”
169- “Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapa geldiklerin(in vebalin)den kurtar.”
27/ en-Neml -15- Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleymân’a ilim verdik. Onlar, “Hamd, bizi mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan ALLÂH’a mahsûstur” dediler.
19- (Süleymân) onun sözüne gülümseyerek dedi ki: “Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın işi yapmakta beni muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat.”
28/ el-Kasas -16- Mûsâ, “Rabbim! Doğrusu kendime yazık ettim. Sen mağfiretinle benim suçumu ört” dedi.
21- Mûsâ korka korka, (etrâfı) gözetleyerek oradan çıktı. “Rabbim! Beni zalimler gürûhundan kurtar” dedi.
22- Medyen’e doğru yöneldiğinde: “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir” dedi.
24- Sonra gölgeye çekildi ve “Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım” dedi.
29/ el-Ankebût -26- Bunun üzerine Lût, ona (İbrâhîm’e) îmân etti. İbrâhîm, “Ben, Rabbime hicret edeceğim. Şüphesiz O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi.
30- (Lût:) “Ey Rabbim! Şu fesatçılar gürûhuna karşı bana yardım eyle” dedi.
37/ es-Sâffât -99- Bir de dedi ki: “Ben Rabbime gidiyorum, O bana yolunu gösterir.”
100- “Rabbim, bana sâlihlerden olacak bir evlat ihsân et!”
38/ Sâd -35- Süleymân: “Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana benden sonra hiç kimseye nasîb olmayacak bir hükümrânlık ihsân et. Şüphesiz, bütün muradları ihsân eden Sen’sin” dedi.
39/ ez-Zümer -38- De ki: “ALLÂH bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.”
46- Sen şöyle duâ’ et: “ALLÂH’ım! Ey gökleri ve yeri yaratan! Ey görünen görünmeyen ne varsa bilen. Hakkında ihtilâf ettikleri her mes’elede kulların arasında Sen elbette hükmedeceksin. Ben bu güven içinde bekliyor ve sabrediyorum.”
40/ el-Mü’min -44- Ben işimi ALLÂH’a havâle ediyorum. Şüphesiz ALLÂH kullarını hakkıyla görendir.”
43/ ez-Zuhruf -12- ALLÂH bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin nimetini zikrederek; Bunu bizim hizmetimize vereni tesbîh ve takdîs ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.
46/ el-Ahkâf -15- Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: “Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsân ettiğin nimetlerine şükretmemi ve Senin hoşnut olacağın sâlih amel işlememi ilhâm et. Benim neslimden gelenleri de sâlih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip Sana yöneldim. Ve ben gerçekten müslümanlardanım.”
54/ el-Kamer -10- O da Rabbine, “Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et” diye duâ’ etti.
59/ el-Haşr -10- Onlardan sonra gelenler derler ki: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalblerimizde inananlara karşı bir kîn bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”
60/ el-Mümtehine -4- Rabbimiz! Yalnız Sana dayandık, Sana yöneldik. Dönüşümüz de ancak Sana’dır.
5- “Rabbimiz! Bizi inkâr edenler için bir fitne mevzû’u kılma, (onlara mağlub etme!) bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegâne gâlib ve hikmet sahibi ancak Sen’sin.”
66/ et-Tahrîm -8- “Ey Rabbimiz! Nûrumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü Sen her şeye kadîr’sin” derler.
11- ALLÂH, inananlara da Firavun’un karısını örnek gösterdi. O şöyle demişti: “Rabbim! Bana yanında cennetin içinde bir ev yap, beni Firavun’dan ve onun (kötü) işinden kurtar. Ve beni şu zalim toplumdan kurtar!”
71/ Nûh -28- “Rabbim! Beni, ana babamı, îmân etmiş olarak evime girenleri, îmân eden erkekleri ve îmân eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.”
113/ el-Felâk -1-2-3-4-5- De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, hased ettiği zaman hasedçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”
-Avz; iaze, sığınmak, ilticada bulunmak.
-Felâk; sabah vakti, mutlaka yaratmak, yarıp vücûda getirmek.
-Gasik; zulmetle karışık gece.
-Vekab; zulmeti her şeyi kaplayan şey.
-Neffasat; üfürmekte bulunan nefisler veya kadınlar.
-Ukad; ukdeler, düğümler. (Ö.N.Bilmen)
114/ en-Nâs -1- De ki: İnsanların Rabbine,
2- İnsanların yegâne Hükümdârına,
3- İnsanların İlâhına sığınırım.
4- O sinsi şeytanın şerrinden

-Vesvas; esâsen vesvese, yani gizli şey mânâsına olup, insanın içersine kötü düşünce bırakan şeytandan ve o gibi vesvese veren kimselerden ibârettir.
-Hannas; geri çekilen sinsi sinsi çalışan, fırsat gözeten vakit vakit fazlaca vesvese veren iğfale çalışan. (Ö.N.Bilmen)
5- O ki insanların kalblerine vesvese verir,
6- O şeytan, cinlerden de olur, insanlardan da.

*DUÂ’YI UMÛMÎLEŞTİRMEK
47/ Sûre-i Muhammed -19- O halde şu gerçeği hiç unutma ki: ALLÂH’dan başka ilâh yoktur. Sen hem kendi günahından, hem mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahlarından ötürü ALLÂH’dan af dile. ALLÂH, (dünyada) dönüp dolaştığınız yeri de, (âhirette) varıp duracağınız yeri de pekiyi bilir.
*ALLÂH DUÂ’YA İCÂBET EDER
11/ Hûd -61- Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Dedi ki, “Ey kavmim! ALLÂH’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka bir ilâhınız daha yoktur. Sizi topraktan O meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O me’mûr etti. Bu sebepten O’nun mağfiretini isteyin, sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim kullarına yakındır, duâlarınızı kabul eder.”
27/ en-Neml -62- (Onlar mı hayırlı) yoksa, kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hâkimleri yapan mı? ALLÂH’ın yanında başka bir ilâh mı var? Siz çok az düşünüyorsunuz!
*DUÂ’NIN SONUNDA
10/ Yûnus -10- Orada (cennette) duâları,”Sübhâneke Allâhümme (Sen her türlü noksan sıfatlardan uzaksın, ALLÂH’ım)”. Selâmlaşmaları da “Selâm” şeklindedir. Duâlarının sonu da “Âlemlerin Rabbi olan ALLÂH’a hamdolsun” demektir.

NUH SURESİ DUA AYETLERİ

NUH SURESİ DUA AYETLERİ ile ilgili görsel sonucu

NUH SURESİ DUA AYETLERİ

رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِناً وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَاراً ﴿٢٨
28 – Rabbim ! Beni, anne-babamı, inanmış olarak evime gireni, inanan erkekleri ve inanan kadınları affet. Zalimlerin ise ancak yıkımlarını arttır.
Nuh (Nuh) Suresi
TEFSİRİ : (DIYANET.GOV.TR)

Ayet
"Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır."  ﴾28﴿
Tefsir
Kaynaklar Hz. Nûh’un anne ve babasının mümin olduklarını, bu sebeple onlar için dua ettiğini kaydetmişlerdir. “İnanmış olarak evime girenleri” ifadesiyle mümin olmayan karısı ve oğlunu duasının dışında tuttuğu anlaşılmaktadır. Nûh aleyhisselâmın duasının kıyamete kadar gelecek olan bütün müminleri kapsadığı, aynı şekilde zalimler aleyhindeki bedduasının da kıyamete kadar gelecek olan bütün zalimler hakkında geçerli olduğu kabul edilir.

FELAK SURESİ DUA AYETLERİ

FELAK SURESİ DUA AYETLERİ ile ilgili görsel sonucu

FELAK SURESİ DUA AYETLERİ

قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ ﴿١﴾ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَۙ ﴿٢﴾ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ ﴿٣﴾ وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِۙ ﴿٤﴾ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ ﴿٥﴾
1 – De ki : Açılışın Rabbine sığınırım.
2 – Yarattıklarının kötülüğünden.
3 – Çöktüğü zaman karanlığın kötülüğünden.
4 – Düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden.
5 – Kıskandığı zaman kıskancın kötülüğünden.

Felak (Açılma) Suresi
TEFSİRİ (DIYANET.GOV.TR)
Nüzûl
Mushaftaki sıralamada yüz on üçüncü, iniş sırasına göre yirminci sûredir. Fîl sûresinden sonra, Nâs sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayetler varsa da (bk. Şevkânî, V, 615) üslûp ve içeriği bakımından Mekkî sûrelere benzediği görülür.
Adı/Ayet Sayısı

Sûre adını ilk âyetinde geçen ve “sabah” anlamına gelen felak kelimesinden almıştır. Nâs sûresiyle birlikte “Mukaşkışeteyn” (şirkten uzaklaştıranlar) adıyla da anılmaktadır. Aynı sûrelere başlarındaki “eûzü” kelimelerinden dolayı “Muavvizeteyn” ismi de verilmiştir.
Fazileti

Hz. Peygamber sahâbeden Ukbe b. Âmir’e şöyle buyurmuştur: “Görmedin mi? Bu gece benzeri asla görülmemiş âyetler indirildi: Kul eûzü bi-rabbi’l-felak ve Kul eûzü bi-rabbi’n-nâs” (Müslim, “Müsâfirîn”, 264). Resûlullah, Felak ve Nâs sûrelerinin en güzel sığınma duaları olduğunu açıklamış ve çok okunmasını tavsiye etmiştir (Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 25. Bu iki sûrenin faziletiyle ilgili diğer rivayetler için bk. İbnKesîr, VIII, 550-553).
Ayet

De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."  ﴾1﴿
Tefsir

“Sabah” diye çevirdiğimiz felak kelimesi “yarmak” anlamındaki felk masdarından isimdir. Yarma ve çatlatma neticesinde meydana gelen şeyin sıfatı olarak kullanılmaktadır. Yaygın yoruma göre burada Allah’ın gece karanlığını yarması neticesinde meydana gelen sabah aydınlığını ifade eder. 

Ancak, bir sonraki âyetle bağlantısı dikkate alındığında kelimenin, “yokluktan yarılıp çıkan mahlûkat” şeklinde özetleyebileceğimiz daha genel bir anlam içerdiğini kabul etmek gerekir. Buna göre felak kelimesi kâinatın yokluk alanından belki bir patlama ile ilk meydana gelişini ve yaratılışını ifade eder. Bu cümleden olmak üzere arzdan kaynayan pınarlar, bulutlardan boşalan yağmurlar, tohumlardan filiz veren bitkiler, rahimlerden çıkan yavrular gibi Allah’ın kudretiyle bir asıldan, bir kaynaktan ayrılıp çıkan bütün mahlûkat felak kelimesinin kapsamına girer. 

Ayrıca –Muhammed Esed’in de belirttiği gibi (III, 1324)– felak kelimesinin, “bir belirsizlikten (dönem) sonra hakikatin ortaya çıkışı” şeklindeki tanımı (Tâcü’l-arûs, “flk” md.) dikkate alındığında “sabahın rabbi” deyimiyle “Allah’ın, hakikatin her şekildeki idrakinin kaynağı olduğuna ve bir kimsenin ona sığınmasının, ‘hakikatin ardından koşmak’ ile eş anlamlı olduğuna” işaret edildiği de düşünülebilir. 

Eski tefsirlerde felak kelimesine, “cehennemin ismi, cehennemde bir zindanın veya bitkinin ya da kuyunun ismi” gibi –bize göre isabetli olmayan– başka yorumlar da getirilmiştir (meselâ bk. Taberî, XXX, 349-351; Şevkânî, V, 616-617).
Ayet

De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."  ﴾2﴿
Tefsir

Bütün mahlûkatın şerrinden Allah’a sığınmanın gereği vurgulanmıştır. Bu ifade, maddî ve mânevî, dünyevî ve uhrevî, dış âlemde veya kişinin nefsinde, tabii ve ihtiyarî, her türlü şerri kapsamaktadır. Allah’ın yarattıklarının şerri, kötülüğü yaratma bakımından Allah’a ait olmakla beraber her yaratılanın bir hikmeti, bir faydası, ilâhî plana uygun bir fonksiyonu vardır. 

Bu imtihan planında ve ortamında insana kötüyü isteyip istememe ve onu icra için iradesini harekete yöneltme yetisi verilmiştir. Öte yandan Allah’ın kötü olarak nitelemediklerini kötü sayan veya kötü kılanlar, bu sınava tâbi olan şuurlu varlıklardır yani kötülük onların tavrı, tercihi, kullanma ve uygulama biçimi ve yeri ile ilgilidir.
Ayet

De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."  ﴾3﴿
Tefsir

“Gece” diye çevirdiğimiz gâsık kelimesine müfessirler “soğuk, Süreyyâ yıldızı, güneş, ay, yılan ve zarar veren her şey” mânalarını da vermişlerdir (bk. Râzî, XXXII, 194-195; Şevkânî, V, 616). Buna göre bastırdığında soğuğun, battıklarında Süreyyâ yıldızı veya güneşin, tutulduğunda ayın, soktuğunda yılanın ve zarar veren her şeyin şerrinden Allah’a sığınmak gerekir. 

Ancak burada da müfessirlerin çoğunluğu bizim meâlde verdiğimiz “gece” mânasını tercih etmişlerdir. Çoğu zaman ve özellikle bu âyetlerin indiği devirlerin şartlarındaki insanlar için gece karanlığı korkutucu ve ürperticidir; faydaları yanında bazı sıkıntıları da vardır. 

Çünkü gece karanlığında insanın faaliyetleri zorlaşır, gündüzün yapılan işlerin bir kısmı gece yapılamaz, hatta bazan imkânsız hale gelir; yolcu yolunu şaşırır, düşmana karşı korunmak güçleşir. 

Râzî şöyle der: “Geceleyin yırtıcı hayvanlar inlerinden, haşereler yerlerinden çıktığı, hırsızlar ve soyguncular hücuma geçtiği, yangınlar olduğu ve yardım imkânı azaldığı için gecenin şerrinden Allah’a sığınılması emredilmiştir (bk. XXXII, 195). 

“Çöken karanlık” mecazi anlamda zulüm ve cehalet karanlığı, karanlık düşünceler ve insanın içine çöken, onun ruh dünyasını karartan kin, öfke, şehvet ve kıskançlık gibi kötü huylar yahut ölüm, ümitsizlik ve karamsarlık gibi insanı korkutup kaygılandıran haller şeklinde de yorumlanabilir.
Ayet

De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."  ﴾4﴿

Tefsir
“Üfürenler” diye çevirdiğimiz neffâsât kelimesi hem erkek hem de kadın için kullanılır (bk. Abduh, s. 181). Âyet metnindeki ukad ise “düğüm” anlamına gelen ukde kelimesinin çoğuludur. “Düğümlere üfürenler” diye tercüme ettiğimiz ifade, “kadın sihirbazlar, sihirbaz nefisler, sihirbaz gruplar” anlamlarında da yorumlanmıştır (bk. Zemahşerî, IV, 301). Zemahşerî, âyette Allah’a sığınılması emredilen asıl kötülüğün ne olduğu hususunda şu ihtimalleri sıralar:

 a) Sihirle uğraşanların yaptıkları işten ve bunun günahından; 
b) Sihirbaz kadınların, yaptıkları sihirle insanları fitneye düşürmelerinden ve bâtıl şeylerle insanları aldatmalarından; 

c) Sihirbazlar üfürdükleri zaman onların etkisiyle değil Allah’tan gelen bir musibetten Allah’a sığınmak emredilmiştir (bk. IV, 301). Râzî, neffâsât kelimesini, “cinsel cazibeleriyle erkekleri âdeta büyülercesine etkileyip türlü türlü işler yaptıran kadınlar” şeklinde özetleyebileceğimiz mecazi bir anlamda yorumlamanın uygun olacağını belirtmiştir
 (XXXII, 197). 

Bununla birlikte yaygın yoruma göre burada gerçek büyücü ve üfürükçüler kastedilmiş ve kadınıyla erkeğiyle büyü ile meşgul olan herkesin şerrinden Allah’a sığınılması emredilmiştir. Câhiliye döneminde ipi düğümleyerek ve düğümlere bir şeyler okuyup üfleyerek büyü yapıldığı birçok kaynakta zikredilmiştir. Âyette düğümlü ipe üflenerek yapılan büyünün etkisinden ve şerrinden değil, bunu yapanların kötülüğünden söz edilmiştir. Şu halde bu tür işlerle meşgul olanlar insanları aldatmakta, kafalarını karıştırmakta, onları bilhassa sıkıntılardan kurtulma hususunda gerçeklere yönelmekten ve bilime uygun tedbirlere başvurmaktan alıkoymakta, yanlış yollara ve davranışlara yönlendirmektedirler. Âyet, müminlerin büyücü ve üfürükçülere itibar etmemeleri, onlardan uzak durmaları, onlara değer vermekten sakınmaları gerektiğini de ortaya koymaktadır. Nitekim Taberî’nin naklettiği bir rivayete göre Hasan-ı Basrî, bu âyet söz konusu olduğunda “Sihre bulaşanlardan sakının” demiştir (XXX, 353; bu konuda ayrıca bk. Bakara 2/102 ). Felak ve Nâs sûrelerinin Medine’de indiğini söyleyen müfessirler burada bir yahudi tarafından Hz. Peygamber’e sihir yapıldığını, bu sebeple onun altı ay veya daha fazla bir süre rahatsızlanıp söylemediği bir sözü söylemiş ve yapmadığı bir şeyi yapmış gibi hayal ettiğini, bunun üzerine Felak ve Nâs sûrelerinin indiğini ve Resûlullah’ın bunları okuyarak şifa bulduğunu bildiren rivayetlere dayanmaktadırlar (bk. Kurtubî, XX, 253). Ancak diğer Mu‘tezile âlimleri gibi Zemahşerî de âyetle ilgili yorumunda, bu tür uygulamaların gerçekliğine ve etkilerine inanmayı kesinlikle reddeder (bk. IV, 301). Son dönem âlim ve müfessirlerinden Muhammed Abduh, böyle bir olayın peygamberin ve vahyin sihir vb. beşerî etkilerden korunmuşluğunu ifade eden âyetlere (bk. Mâide 5/67; Hicr 15/9) aykırı olduğunu ileri sürerek ilgili rivayetlerin kabul edilemeyeceğini söylemiştir (Tefsîru cüz’i Amme, s. 181-182). Benzer görüş Reşîd Rızâ tarafından –mevcut psikolojik bulgulara da dayanılarak– daha ayrıntılı bir şekilde ifade edilmiştir (bk. Menâr, I, 398 vd.). Bizim kanaatimize göre bilgi ve inanç konularında mütevâtir olmayan rivayetlerin dayanak olamayacağı birçok Sünnî âlimin üzerinde birleştiği bir kural olup peygambere büyü yapıldığı iddiasının hem bilgi hem inançla ilgisi bulunduğundan bu konuda mütevâtir olma değeri taşımayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir (ayrıca bk. Alâeddin es-Semerkandî, Mîzânü’lusûl, s. 434).
Ayet
De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."  ﴾5﴿
Tefsir
“Kıskanç kişi” diye çevirdiğimiz hâsid kelimesi “kıskanmak” anlamına gelen hased kökünden sıfat olup kıskançlık ve çekememezlik duygusunun etkisinde kalan kişiyi ifade eder. Bu duygunun etkisiyle “birinin sahip olduğu nimetin zevalini arzulama” anlamına gelen haset, İslâm ahlâk kaynaklarında başlıca kötülük kaynakları arasında gösterilmiştir. Bir tür ruh hastalığı kabul edilen hased duygusunun insan tabiatındaki bencillik eğiliminden, dolayısıyla başkalarının kendisinden daha üstün durumda olmasına tahammül edememesinden kaynaklandığı, bu durumun onu bir tür bunalıma soktuğu bildirilmektedir. Bu sebeple âyette, kıskançlığı tutan hasetçinin şerrinden Allah’a sığınmanın önemine dikkat çekilmiştir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/109).

NAS (İNSANLAR) SURESİ

Ä°lgili resim
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ ﴿١﴾ مَلِكِ النَّاسِۙ ﴿٢﴾ اِلٰهِ النَّاسِۙ ﴿٣﴾ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ ﴿٤﴾ اَلَّذ۪ي يُوَسْوِسُ ف۪ي صُدُورِ النَّاسِۙ ﴿٥﴾ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ﴿٦
1 – De ki : İnsanların Rabbine sığınırım.
2 – İnsanların Hükmedenine.
3 – İnsanların Tanrısına.
4 – Sinsi fısıldayıcının kötülüğünden.
5 – O insanların göğüslerine fısıldar.
6 – O cinlerden de, insanlardan da olur.

Nas (İnsanlar) Suresi
TEFSİRİ:(DIYANET.GOV.TR)
Nüzûl
Mushaftaki sıralamada yüz ondördüncü ve son, iniş sırasına göre yirmi birinci sûredir. Felak sûresinden sonra, İhlâs sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 

Felak sûresinin Medine’de indiğini söyleyenler Nâs sûresi için de aynı şeyi söylemişlerdir (bk. Şevkânî, V, 620; İbn Âşûr, XXX,631).
Adı/Ayet Sayısı

Sûre adını ilk âyetinde geçen ve “insanlar” anlamına gelen nâs kelimesinden almıştır. Ayrıca “Kul eûzû bi rabbi’n-nâs” ve Felak sûresiyle birlikte “Muavvizeteyn, Mukaşkışeteyn” adlarıyla da anılmaktadır.
Ayet

De ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların İlah'ına sığınırım."  ﴾1-6﴿
Tefsir
Allah Teâlâ insanları yaratıp maddî ve mânevî nimetleriyle hem bedenen hem de ruhen beslediği, yetiştirdiği, eğittiği için kendi zâtını rab ismiyle anmıştır. Râgıb el-İsfahânî, “mâlik ve hâkim” diye çevirdiğimiz 2. âyetteki melik kelimesini özetle şöyle açıklar: Melik, emîr ve yasaklarla insan topluluğunu yöneten kişidir. 

Bu kelime özellikle akıllı varlıkları yöneten için kullanılır; meselâ “insanların meliki” denir, “eşyanın meliki” denmez (Müfredâtü’l-Kur’ân, “mlk” md.). Yönetilen bütün insanlar olunca kanunlarıyla, buyruk ve yasaklarıyla onların yöneticisi, mâlik ve hâkimi de Allah’tan başkası değildir. 

“Mâbud” diye çevirdiğimiz ilâhtan maksat da sadece kendisi ibadete lâyık olan Allah’tır (ilâh hakkında bilgi için bk. Bakara 2/163). Allah Teâlâ bütün mahlûkatın rabbi olduğu halde burada üç âyette de, “insanlar”ın tekrarlanarak vurgulanması, onların mahlûkatın en üstünü ve en şereflisi olduğuna işarettir. 

Ayrıca dünyada insanları yöneten hükümdarlar, krallar ve bunları tanrı sayıp tapan kavimler geçmişte görülmüştür, bugün de farklı boyut ve tezahürlerde görülebilmektedir. Bu sebeple sûrede insanların rablerinin de, hükümdarlarının da, ilâhlarının da sadece Allah olduğuna ve yalnızca O’na sığınmak, O’na tapmak, O’nun hükümranlığını tanımak gerektiğine dikkat çekilmiştir. 

“Şeytan” diye çevirdiğimiz vesvâs kelimesi, vesveseden türemiş, aşırılık ifade eden bir sıfat olup “çokça vesvese veren” demektir. Vesvese “şüphe, tereddüt, kuruntu, gizli söz, kişinin içinden geçen düşünce” demektir; terim olarak, “zihinde irade dışı beliren ve kişiyi kötü ya da faydasız bir düşünce ve davranışa sürükleyen kaynağı belirsiz fikir, şüphe ve kuruntu” anlamına gelir. 

Bir kimseye böyle bir düşünceyi telkin etmeye de “vesvese vermek” denir. Vesvese genel olarak insanı kötü, din ve ahlâk dışı davranışlara yönelten bir iç itilme olarak hissedilir. Bu anlamdaki vesvesenin kaynağı şeytandır. 

Nitekim birçok âyette şeytanın insana vesvese verdiği ifade edilmiştir (meselâ bk. A‘râf 7/20; Tâhâ 20/120). Kötülük sembolü olan şeytan, gerçek bir varlığa sahip olmakla birlikte onun insan üzerindeki etkisini psikolojik yolla gerçekleştirdiği düşünülmektedir (geniş bilgi için bk. Hayati Hökelekli, “Vesvese”, İFAV Ans., IV, 458). 

Vesvesenin bir diğer kaynağı ise kişinin nefsidir; Kaf sûresinin 16. âyeti de bunu ifade etmektedir. Vesvâs kelimesi hem insanlara vesvese veren görünmez şeytanı hem de insanları yoldan çıkarmak ve onlara kötülük yaptırmak için gizlice tuzak kuran insan şeytanlarını, şeytan karakterli insanları ifade eder. 

“Sinsi” diye tercüme ettiğimiz hannâs kelimesi ise “gizli hareket eden ve geride kalmayı âdet haline getiren” anlamında bir sıfattır. Sûrede cin ve insan şerrinden Allah’a sığınmayı isteyen buyruk, bizce belirsiz bir kaynaktan veya içimizden gelen arzu, duygu ve düşünceler karşısında uyanık olmayı, bunları akıl, vicdan ve dinî değerler süzgecinden geçirmeyi de içermektedir. 

Son âyet-i kerîmeden de anlaşıldığı üzere insanları aldatmaya ve doğru yoldan saptırmaya çalışan iki tür şeytan vardır: Birincisi cin şeytanlarıdır ki bunlar insanların içine vesvese düşürerek onları yanlış yola sürüklemek isterler. 

Her insanın, kendisini kötülüklere sürüklemeye, kötü işleri onun gözünde güzel göstermeye çalışan bir şeytanı vardır. Nitekim Hz. Peygamber, her insanın kendine ait bir cini (şeytanı) bulunduğunu bildirmiştir (Dârimî, “Rikak”, 25; Müsned, I, 385). Başka bir hadiste de “Şeytan âdemoğlunun kan damarlarında dolaşır” buyurulur (bk. Buhârî, “Ahkâm”, 21). 

İnsanları doğru yoldan saptıran diğer şeytan ise insan şeytanlarıdır. 

Bunlar, gerçeklik ve değer ölçülerini kaybetmiş, kendilerini nefsânî haz ve arzuların akıntısına kaptırmış, bu mânada şeytanın esiri olmuş insanlardır. Bunlar insana çoğu zaman sureti haktan görünerek yaklaşır ve insanı sonu hüsranla biten davranışlara yöneltirler. “Ey rabbimiz! Bize bu dünyada da nimet, güzellik ve iyilik ver, öteki dünyada da nimet, güzellik ve iyilik ver” (Bakara 2/201). “Orada onların duaları, ‘Sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın Allah’ım!’, karşılıklı iyi dilekleri de ‘selâm’ şeklinde olacaktır. 

Duaları ise ‘Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun’ diyerek son bulur” (Yûnus 10/10). Yüce kelâmının tefsiri için ortaya konan bu mütevazi çalışmanın tamamlanmasına muvaffak kıldığından dolayı Cenab-ı Allah’a hamdediyor, kusurlarımızı bağışlaması için engin rahmetine sığınıyor, bu eseri yararlı ve feyizli kılmasını niyaz ediyoruz. HEYET

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...