16 Mayıs 2015

HAZRETİ İBRAHİM ve HAZRETİ LUT



HAZRETİ İBRAHİM ve HAZRETİ LUT
Hz. İbrahim'in Kavminin Özellikleri
İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır…(Mümtehine Suresi, 4)
Allah Kuran'da ilk peygamberin Hz. Adem olduğunu bildirir. Hz. Adem'den sonra Kuran'da adı anılan ikinci peygamber Hz. Nuh'tur. Hz. İbrahim ise, Hz. Nuh'tan bir zaman sonra yaşamıştır ve Kuran'da verilen bilgiye göre Hz. Nuh'un soyundandır. (Saffat Suresi, 83) Hz. İshak, Hz. İsmail, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ve Hz. İsa ise Hz. İbrahim'in soyundan gelen peygamberlerdendir.
Tarihi kaynaklarda Hz. İbrahim'in Ortadoğu'da, Mezopotamya bölgesinde yaşadığı yazılmaktadır. Kuran'da ise Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'le birlikte Kabe'yi inşa ettiği bildirilmektedir. Bu bilgi bize Hz. İbrahim'in yaşadığı coğrafyanın Ortadoğu olduğunu göstermektedir.
Kuran'da Hz. İbrahim'in kavmi hakkında verilen önemli bir bilgi de, bu toplumun putperest olduğudur. Nitekim bu bilgi tarihi kaynaklarda da yer almakta, o dönemde Ortadoğu'daki kavimlerin tamamına yakınının putperest inançlara sahip oldukları belirtilmektedir. Devrin putperest toplumları, ya kendi elleriyle yaptıkları heykellere ya da Güneş, Ay gibi gök cisimlerine tapınmışlardır. Mezopotamya'da yapılan kazılarda Güneş'e ve Ay'a tapınmak için yapılan ve "Ziggurat" adı verilen tapınaklara dair kalıntılar ve bilgiler bulunmuştur. Taştan veya kilden yapılmış ve put olarak kullanılmış pek çok heykel kalıntısı, yine bu bölgedeki arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmıştır.



Ur Nammu (MÖ 2112-2095) tarafından Ay'a tapınmak için yapılmış olan Ur Ziggurat'ı. Hammurabi yazıtlarına göre Sümer şehirleri arasında en ünlü olanı Ur'du.

Kısacası tarihsel ve arkeolojik bilgiler, Hz. İbrahim'in yaşadığı devirlerde Ortadoğu'nun bir "putperestler diyarı" olduğunu göstermektedir. Allah Hz. İbrahim'i seçmiş, peygamberlik göreviyle şereflendirmiştir. O, salih bir kul olarak, bu son derece azgın, saldırgan ve zalim putperestlerin arasında Allah'ın Hak Dini'ni ve güzel ahlakı temsil etmiştir.
Rabbimizin Kuran'da bildirdiğine göre Hz. İbrahim'in kavmi taştan, tahtadan heykeller yapıyor, sonra da bu heykelleri ilah olarak kabullenip onlara tapıyorlardı. İbadetlerini bu putların önünde yerine getiriyor, onlara dua ediyor ve onlardan yardım diliyorlardı. Kendilerine zarar vereceklerine inanarak, kendi elleriyle şekil verdikleri, hareket edemeyen bu cansız tahta ve taş parçalarından korkuyor, onlardan medet umuyorlardı. En önemlisi de, bu batıl inanışlarında son derece ısrarlı olmalarıydı. Kendilerinden önceki nesillerin -atalarının- yaşamlarını körü körüne taklit ediyor, her nesil bir sonraki nesle bu sapkın inanışı gelenek halinde miras bırakıyordu.
Allah böyle bir kavim içinde büyüyen Hz. İbrahim'e, göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki herşeyin Yaratıcısının Kendisi olduğunu, aksine inananların büyük bir sapkınlık içinde olduklarını vahyetti. Ancak putperest kavmi, Hz. İbrahim'in de kendileri gibi düşünmesini ve yaşamasını istiyordu. Hz. İbrahim ise kavminin bu sapkın inancından yüz çevirdi, inandıkları sahte ilahların hepsini reddetti, tek ve gerçek İlah olan Allah'a iman etti. Allah, imanını daha da artırması ve sağlamlaştırması için, Hz. İbrahim'e, Kendisi'nin göklerde ve yerdeki kudretinin ve hakimiyetinin delillerini gösterdi:
Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk. (Enam Suresi, 75)
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Hz. İbrahim putperestlerden oluşan ve ataları da putlara tapan bir kavmin içerisinde yetişmiştir. Onlarla birlikte büyümüş, onların eğitimini almıştır. Ancak kavmi sapkın ve batıl bir yaşam sürerken o, kavminin diğer fertlerinden çok farklı bir karakter ve çok üstün bir ahlak göstermiş, Allah'a imanıyla kavminden kopup ayrılmıştır.
Mezopotamya'da bulunan kalıntılarda, bu bölgede yaşayan topluluklar batıl inançları gereği çeşitli putlara tapınırken tasvir edilmektedir. Resimde Asur kralı Tukulti-Ninurta (1243-1207) 
sözde ateş tanrısı Nusku'nun önünde eğilirken görülüyor. Nusku'nun kendisi resmedilmemekte, bir tahtla sembolize edilmektedir.


Hz. İbrahim, sadece şirkten (yani Allah'a ortak koşmaktan) kopup ayrılmakla kalmamış, dahası şirk içerisinde olan bu topluluğa Allah'ın varlığını anlatmış, onları Allah'a iman etmeye davet etmiştir. Fakat kavmindeki insanlar Hz. İbrahim'in anlattığı gerçekleri kabul etmemişlerdir. Buna gösterdikleri gerekçe ise atalarının dinine uymakta oluşlarıdır:
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
Hz. İbrahim'in kavminin asırlardır süregelen bu sapkın ve putperest dini terk etmeme nedenlerinden bir tanesi, dinden uzak yaşayan insanların geleneksel bir yanılgısıdır: Doğru, akılcı ve hak olana göre değil, çoğunluğa göre hareket etmek. Onlara göre, eğer bir inancı ve düşünceyi çoğunluk kabul ediyorsa, bu inanış doğru olarak kabul edilmelidir. Aksini düşünmek, yani toplum tarafından genel kabul gören bir düşünceyi sorgulamak, araştırmak, eleştirmek gereksizdir. İşte bu durum Kuran'da Allah'ın tarif ettiği, insanların sakınmaları gereken önemli bir yanılgıdır. Allah Kuran'da insanları bu konuda şöyle uyarmaktadır:
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' (Enam Suresi, 116)
Hz. İbrahim ise, -tüm diğer peygamberler ve salih müminler gibi- iman etmeyenlerin bu büyük yanılgısından çok uzaktır. O, tüm kavmini, yakınlarını ve akrabalarını karşısına almak pahasına doğrulardan vazgeçmemiştir. Kesin bir kararlılıkla Allah'a iman etmiş ve hiçbir zorluk ya da baskı onu yolundan döndürmemiştir.
Allah'ın Hz. İbrahim'e Peygamberlik Vermesi
Tarih boyunca uygarlıklarını devam ettirmiş olan bütün toplumlar, mutlaka Allah'ın varlığından, birliğinden, sonsuz güç ve kudret sahibi olduğundan, ahiret gününün varlığından ve Rabbimizin kullarından istediklerinden haberdar olmuşlardır. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle haber vermektedir:
Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayeti verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün. (Nahl Suresi, 36)
Elçiler, Allah'ın özel olarak seçtiği ve üstün vasıflar verdiği kutlu insanlardır. Onlar her zaman güçlü imanları, güzel ahlakları, üstün karakterleri ve örnek tavırları ile çevrelerinin dikkatini çekmiş, içinde yaşadıkları gafil ve sapkın toplumdan ayrılmışlardır. Onları diğer insanlardan ayıran en önemli vasıflardan biri ise, Allah'tan vahiy almalarıdır. Allah Nisa Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır:
Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik. (Nisa Suresi, 163)
Allah'ın, vahyini peygamberleri aracılığıyla insanlara ulaştırması tüm insanlar için çok büyük bir lütuftur. Çünkü Allah ayetleriyle insanlara hidayet yolunu göstermiş, ibadet şekillerini öğretmiş, güzel ahlakı tarif etmiş ve Kendi dinini eksiksiz olarak bildirmiştir. Rabbimiz salih davranışların ve ibadetlerin neler olduğunu peygamberlere vahiy yoluyla bildirdiğini Enbiya Suresi'nde şu şekilde haber vermektedir:
Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi. (Enbiya Suresi, 73)
Soldaki haritada kırmızı kesik çizgilerle işaretlenen yol, Hz. İbrahim'in yaptığı yolculuğu tarihsel kayıtlar ışığında göstermektedir. Hz. İbrahim Sümer şehri Ur'dan çıkmış, Mekke'ye kadar ilerlemiştir. (Aşağıda) Ur şehrinin duvarlarının dışında yapılan kazılarda MÖ 2000 yılına ait bir yerleşim bölgesinin kalıntıları ortaya çıkarıldı. Tarihçiler Hz. İbrahim kavminin de resimdekine benzer evlerde yaşamış olabileceklerini belirtmektedirler.
Hayatları boyunca Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmayı hedef edinen peygamberler, Allah'ın emirlerini tam olarak yerine getirerek her zaman örnek bir hayat yaşamışlardır.
Peygamberlik, Allah'ın seçkin kullarına nasip ettiği şerefli bir makamdır. Nitekim Allah, Hz. İbrahim'e, bir denemeden sonra, bu şerefli makamı nasip etmiştir. Kuran'da Allah, Hz. İbrahim'e peygamberlik görevini vermeden önce onu denediğini şöyle bildirmektedir:
Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi. (Bakara Suresi, 124)
Ayette belirtildiği üzere, Hz. İbrahim Allah'ın denemesine karşılık son derece itaatli davranmış ve Rabbimizin emirlerini tam olarak yerine getirmiştir. Bütün müminler de aynı Hz. İbrahim gibi Allah'ın emirlerini eksiksiz olarak yerine getirmekle sorumludurlar. Hz. İbrahim'in Allah'a olan kayıtsız şartsız itaati, O'nun emirlerine gösterdiği boyun eğiciliği hepimiz için çok güzel bir örnektir.
Hz. İbrahim Allah'ın genç yaşlarda (Enbiya Suresi, 60) elçilikle şereflendirdiği, üstün vasıflara sahip olan bir kuludur. Allah şirk içinde olan kavminin içinden seçip, Kendi dinini tebliğ etme görevini ona nasip etmiştir. Allah Kuran'da Hz. İbrahim'e vahyettiklerini şu ayetle bizlere bildirmektedir:
Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, İbrahim ailesine Kitab'ı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik. (Nisa Suresi, 54)
Üstteki ayette, İbrahim ailesine, yani Hz. İbrahim ve soyuna, "Kitap ve hikmet" verildiği bildirilmektedir. Rabbimiz, Hz. İbrahim'e "sahifeler" verdiğini diğer ayetlerde şu şekilde haber verir:
Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. Şüphesiz bu, önceki sahifelerde vardır; İbrahim'in ve Musa'nın sahifelerinde. (A'la Suresi, 17-19)
Yoksa Musa'nın sahifelerinde olan kendisine haber verilmedi mi? Ve vefa eden İbrahim'in (sahifelerinde) olan... (Necm Suresi, 36-37)
Bu da göstermektedir ki, Allah Hz.Musa'ya Tevrat'ın vahyinden daha önce Hz. İbrahim'e "sayfalar" indirmiştir. Bu sayfalarda, Hz. İbrahim'in Allah'a teslimiyete dayalı olan hanif dini vardır. Peygamber Efendimiz de bu konuyla ilgili şu şekilde buyurmaktadır:
"Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın suhuflarında olanlardan herhangi bir şey size indirildi mi?" diye sordum, şu cevabı verdi:
Ey Ebu Zerr! (Evet, şu mealdeki ayetler indi deyip okudu:) "Şüphesiz iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse umduğuna erişmiştir. Belki siz dünya hayatını üstün tutarsınız. Halbuki âhiret daha hayırlı, daha süreklidir. Şüphesiz ki bunlar evvelki sâhifelerde, İbrahim ile Musa'nın sahifelerinde de vardır"1
----------------------------------------------
1- Kütüb-i Sitte, Prof. Dr. İbrahim Canan, A'la Suresi, 860

YAHUDİLERDE MEZHEPLER




YAHUDİLERDE MEZHEPLER

Müslümanlarda olduğu gibi, Yahudilerde ve Hıristiyanlarda da mezhepler vardır. Yahudi ve Hıristiyanlardaki mezheplerin Müslümanlarda ki mezheplerden farkları vardır ve bu farklardan birisi, Yahudilerde ve Hıristiyanlardaki mezheplerin itikatlarının tamamı batıl üzeredir, onlarda hak üzere olan hiçbir mezhep yoktur. Müslümanlarda ise batıl mezhepler olsa da hak üzere olan ehlisünnet mezhebi vardır, yani hak üzere olan bir fırka her zaman vardır ve var olmaya da devam edecektir.
YAHUDİLERDE MEZHEPLER ÜÇ DÖNEMDE ELE ALINIR…
a) Hıristiyanlık öncesi Yahudi mezhepleri ki bunlar 5 tanedir.
b) İslam sonrası Yahudi mezhepleri ki bunlar 4 tanedir.
c) Günümüzdeki Yahudi mezhepleri ki bunlar da 5 tanedir.
Hıristiyanlık öncesi Yahudi mezhepleri…
Hıristiyanlık öncesi Yahudi mezhepleri şunlardır; 
1-Hasidîler 
2- Ferisîler 
3-Sadukîler 
4-Essnîler 
5- Zelotlar. 
Şimdi bunlardan kısaca, her mezhebi diğer mezheplerden ayıran özellikleriyle zikretmeye çalışalım;
a) Hasidîler; Siyasete ilgi duymamışlardır, kendilerini Süleyman Mabedinin onarımına, bakımına ve temizliğine vakfetmişlerdir. Tevrat’ın hükümlerini öğrenip öğretmekle iştigal etmişlerdir. Tevrat’a sıkı sıkıya bağlı olup, Talmut’a -geçen yazımızda bahsetmiştik- itibar etmezler, Tanrıya kalben ulaşmaya gayret ederlerdi, dünyevi hayatı önemsemeyip dini hayata endeksli yaşarlardı ve bu sebeple çocuklarını dini okullarda okuturlar, dini eserleri öğretirler ve dine bağlı olarak yetişmesine azami gayret gösterirlerdi. 13. y.y’a kadar varlıklarını sürdürebilmişlerdir.
b) Ferisîler; Bu mezhep Yahudiliğe yön ve şekil veren önemli bir mezheptir. Bu mezhebin mensupları Tevrat ile birlikte Talmut’a da itibar ederler. Yahudi hükümlerinin, yasalarının tartışılıp, değişik şekillerde yorumlanabileceğini kabul ederler. Mensupları genelde orta tabakadandır. İncillerde Ferisîlerin İsa Mesih’e düşmanca davranışları zikredilmektedir –İsa Mesih hakkında gösterime giren filmlerde, İsa Mesih’e düşmanlık eden, çarmıha geren Yahudilerin Ferisî mezhebine mensup kişiler olduğu gözlemlenmektedir.- M.S. 70 yılına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ferisîler, Allah’ın her şeyi kontrol ettiğine, hür iradenin varlığına, ölümden sonra dirilmeye, öldükten sonra ceza ve mükâfata, Davud (a.s)’ın soyundan bir Mesih geleceğine, cennete, cehenneme, cinlere ve meleklere inanmışlardır.
c) Sadukîler; Ferisîliğe karşı olan bir mezheptir, mensupları aristokrat sınıftandır, bunlarda İsa Mesih’e düşmanca davranışlar sergilemişlerdir. Sadece Tevrat’a bağlı olup Talmut’a itibar etmemişlerdir. Bir hüküm Tevrat’ta yoksa onu kabul etmemişlerdir. İnsanın kendi kaderini kendisi belirlediğine, yeniden dirilmenin olmadığına ve ruhun ölümlü olduğuna inanmışlardır. M.S. 70 yılına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.
d) Essenîler; Bu mezhebe girişin belirli kuralları vardır, mezhebe giriş süreci 3 yıl sürmektedir, mistik yönleri ağır basmaktadır. Bu mezhebe bağlı olanlar daima beyaz giymişler, el sanatları ve çiftçilikle uğraşmışlar, yiyecek ve giyecekleri ortak kullanmışlardır. Ticaretle uğraşmamış ve kanaatkâr olarak yaşamaya gayret etmişlerdir. Bedenlerinin şişman olmamasına dikkat etmişler, lüks olacağından yünden elbise giymemeye özen göstermişler, silah imal etmemiş ve savaşa karşı çıkmışlardır. Evliliğe neslin devamı açısından büyük önem vermişler, mal mülk edinmemeyi ilke edinmişlerdir. Büyük günah işleyenleri toplumdan dışlamış, yiyecek-içecek vermemişler ve büyük günah işleyen kişi eziyet çekip pişman olana kadar aralarına kabul etmemişlerdir. Ancak, Yahudilikte bu kadar sağlam inançları olmasına rağmen Essenîler güneşe tazim göstermiş ve tenasuh/reenkarnasyon (ruh göçü)’ne inanmışlardır. M.S. 70 yılına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.
c) Zelotlar; Dini bir mezhep olmaktan çok siyasi ve ideolojik bir mezheptir. Roma imparatorluğuna haraç ödemeyi reddetmişler, Roma İmparatorunu “Rab” olarak tanımayı kabul etmemişler, bunu dinden dönme olarak görmüş ve ayaklanmışlardır. Yahudi işbirlikçilere ve Romalılara karşı gerilla savaşı vermişler, 73 yılına kadar erkek, kadın, çocuk 960 Zelot savaşmışlar, teslim olmaktansa ölmeyi tercih etmişler, İmparatora Rab demeyi reddettikleri için işkencelerle öldürülmüşlerdir. İnanç bakımından Ferisîlere benzerlik gösterirler.

İslam Sonrası Yahudi mezhepleri…
İslam sonrası Yahudi mezhepleri şunlardır; 
1-Rabbânî Yahudiler 
2- Karaîlik 
3-İseviyye 
4-Yudganiyye. 
Şimdi bunları kısaca, her mezhebi diğer mezheplerden ayıran özellikleriyle zikretmeye çalışalım;
a) Rabbânî Yahudilik; Ferisîliğin devamıdır, Tevrat’ı sadece ibadetlerde kabul etmiş, Talmut’a ağırlıklı önem vermiş, onunla amel etmişlerdir.
b) Karaî Yahudilik; Sadukîlerin devamıdır, bu mezhebin kurucusu hapiste İmam-ı A’zam ile görüşmüştür. Tevrat’a bağlıdırlar, Talmut’u kabul etmezler. Bu mezhebin adı Arapça “kıraat” kelimesinden türemiştir, Tanah’ı çokça okuduklarından bu ismi almışlardır, az sayıda da olsa günümüze kadar varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Günümüzde küçük bir grup Mısır’da ve İsrail’de yaşamaktadır. Hazar Türklerinden bir grup da Karaim mezhebini benimsemişlerdir ve Türkçe Tevrat okumaktadırlar. Karaîler’e göre, Kudüs’deki Mabed, “Dünya İdarecisinin” makamıdır, bu âlem hâdistir, bütün varlıkları yaratan Allah’tır, Tevrat ilk ve son gönderilmiş kitaptır, Tanrı Tevrat’ı kelime kelime yazdırmıştır, hesap günü vardır, Mesih gelecektir, Allah âlem yaratılmadan önce de vardır ve yardımcısı yoktur, Tevrat’ta yer almayan ibadetler kabul edilmemektedir.
c) Îsevî Yahudilik; Bu mezhebin kurucusu Ebû İsa İshak b. Yakub el-İsfahânîdir, Emevi halifelerinden Halife Mansur zamanında yaşamıştır, bu kişi kendisinin beklenen Mesih olduğunu ilan etmiş, Allah’ın kendisini Yahudileri kurtarmak için gönderdiğini söylemiş ve Yahudilerin büyük çoğunluğu da kendisine inanmıştır, günde 3 defa olan ibadeti 7’ye çıkarmış, Kudüs dışındaki yerlerde et yenilmesini ve şarap içilmesini yasaklamıştır.
d) Yudgâni Yahudilik; İseviyye mezhebinin kurucusunun ölümünden sonra yerine geçen Yudgân’a mensup mezheptir, zühdü emretmiş, fiilin kula ait olduğunu savunmuş, et ve içkiyi yasaklamıştır. Bu mezhebin en ilgi çekici yanı, Hz. Muhammed (s.a.v) ve Hz. İsa (a.s)’ı her ikisini birden peygamber olarak kabul etmeleridir.
Çağdaş Dönem Günümüz Yahudi mezhepleri…
Günümüzdeki Yahudi mezhepleri şunlardır; 
1-Ortodoks Yahudiler 
2- Reformist Yahudiler 
3-Muhafazakâr Yahudiler 
4-Yeniden Yapılanmacı Yahudiler 
5-Sâmirîler.
1789 Fransız ihtilali Yahudi dünyasını da etkilemiştir. Çünkü Fransız ihtilalinden sonra Avrupa’da Yahudilere karşı tavırlar değişmiş ve Yahudiler önceye göre büyük rahata kavuşmuşlardır. Bu rahatlık Yahudilerin dini anlayışlarını da değiştirmiştir. Zira Yahudiler Mesih gelecek diye yüzyıllardır sıkıntılara katlanmış ve çekilen sıkıntılara beklenen Mesih’in ayak sesleri diye bakmışlardı. Ancak yüzyıllardır beklenen kurtarıcı Mesih’in gelmemesi Yahudilerin ümitlerini kırmıştı. Hem bu ümitsizlik ve hem de Fransız ihtilaliyle gelen rahatlamanın da etkisiyle Yahudiler artık bulundukları Avrupa ülkelerinde yaşamaya karar vermişlerdir. Bu durum onların dini inançlarını gözden geçirmelerine itmiş ve dini inançlarını modern dünyanın şartlarına uydurmaya gitmişlerdir, zira Yahudi inançları mevcut modern dünyaya uymamakta idi. İşte bu isteğin neticesinde de çağdaş dönem mezhepleri çıkmıştır.
a) ORTODOKS YAHUDİLER (İSRAİL YAHUDİLERİNİN MEZHEBİ); Bu mezhebin İsrail’in resmi mezhebi olması hasebiyle iyice bilinmesi gerekmektedir. Mezhep, Ferisîlikle başlamış, Rabbani Yahudilikle devam etmiş ve günümüzde de Ortodoks Yahudilik olarak ortaya çıkmıştır. Ortodoks Yahudilik günümüzde mensubu en çok olan mezheptir. Bu mezhep çoğunlukta İsrail’de hâkimdir ve günümüzdeki İsrail devletinin resmi mezhebidir. Daha yakın zamana kadar bu mezhebin haricindeki diğer Yahudi mezheplerinin İsrail’de faaliyet göstermesine izin verilmemekte idi. Ortodoksluk dışındaki diğer Yahudi mezheplerinin son yıllarda İsrail’de faaliyet yapmalarına izin verilmiş olsa da, resmî mezhebin dışındaki diğer mezhepler devlet desteği alamamaktadırlar.
Tevrat ve Talmut’a ikisine birden inanırlar. Ortodokslara göre Yahudiler, Tevrat’ın kanunlarına uymadıkları için sürgüne gönderilmişlerdir ve eğer Yahudi halkı tevbe eder ve Tevrat’ın bütün kurallarını gözetir, yerine getirmeye gayret ederlerse Mesih gelecek, Yahudiler gerçek evine dönecek ve Süleyman Mabed’i yeniden inşa edilecektir. Ortodoks Yahudiler Yahudi şeriatında bir değişiklik yapmayı veya yorumlamayı kabul etmezler. Bununla beraber günümüz şatlarında yaşayabilmek için şer’î hilelere başvururlar. Şer’î hilelerine örnek verecek olursak; Yahudi şeriatına göre cumartesi günü ateş yakmak yasaktır, Ortodoks Yahudiler, otomatik elektrik ayarlayıcı ile elektrikli eşyalardan o eşyaya dokunmadan faydalanırlar.
Ortodoks Yahudiler cumartesi günü araba kullanmazlar ve elektrikli aletlere dokunmazlar. Yiyecek ve içeceklerdeki dine uygunluk kuralı olan “KOŞER” (KAŞER), kuralına sıkı sıkıya uyarlar. Koşer kuralına uygun olmayan yiyecek ve içecekleri tüketmezler ve bu kurala uygun yiyecek ve içecek satmayan dükkânlardan alış-veriş yapmazlar. Yine Koşer kuralı gereği, et ile sütü bir arada yemezler, et pişen kapta süt, süt pişen kapta et pişirmezler.
Ortodoks Yahudiler kendi dışında kalan Yahudileri gerçek Yahudi kabul etmezler ve onlara günahkâr olarak bakarlar. Ortodoks Yahudilerin büyük çoğunluğu SİYONİST’TİR. Gördüğünüz gibi İsrail bir din devletidir, kanunları, kurumları, kuruluşları her şeyi dine göre belirlenmiştir. Eğer Tevrat’ın kurallarını hayatlarına tatbik ederlerse yeryüzünün hâkimi olacaklarına ve Süleyman Mabedini yeniden inşa edeceklerine inanmışlardır. İşte yeryüzündeki tek din devleti İsrail’dir ve yaptıkları da ortadadır, inançları doğrultusunda yaşamakta ve buna ulaşmak için de her şeyi caiz görmektedirler. Zira İsrail Yahudileri’nin inançlarına göre onlar, dünyanın efendileridir ve bunu onlara Tanrı tahsis emiştir.
b) REFORMİST YAHUDİLER; Reformist Yahudilik 19. y.y. başlarında Alman Yahudiler arasında çıkmıştır. Bu mezheptekiler Yahudilikteki bazı hususlarda reform yapmışlardır. Tıpkı şimdi İslam dininde de reform yapmak istedikleri gibi. Aşağıda yapılan reformların hangi alanlarda ve hangi hususlarda olduğunu okudukça, dinimizde yapılmak istenen reformların ve nerdeyse her gün bir yenisi eklenen fetvaların nerelere varacağını rahatlıkla tahmin edebilirsiniz.
Yahudilerin reform yaptıkları hususların bazısı şunlardır;

1- Din ile dünya işlerinin birbirinden ayrılması
2- Yahudilik ile Çağdaş Modern anlayışın birleştirilmesi
3- Başka toplumlar ile karışmaya engel Yahudi kültürünün yumuşatılması
4- Kadın-erkek ayırımının kaldırılması
Evet, yukarıda gördüğünüz birkaç madde uzun uzun açıklamaya muhtaç aslında. Lakin her akıl sahibi için, Yahudilerin kendi dinleri için yaptıklarının aynısını İslam dini için de yapmaya çalıştıkları aşikârdır. Bu hususlarda ayık olup bilinçli veya bilinçsiz, onların oyununa alet olmamalı, Selef-i Salih’in yolunu öğrenip ona sımsıkı sarılmalıdır.
Almanya’da başlayan reform hareketi daha sonra Amerika’ya taşınmış ve asıl gelişimini oradaki Yahudiler arasında tamamlamıştır. Amerikan Yahudilerinin % 40’ı reformisti Yahudilerdir. İsrailde ise 6-7 bin civarında bulunmaktadırlar.
Reformist Yahudiler 1885 Pittsburg Platformu’nda aldıkları kararlar neticesinde Ortodoks Yahudilerin inançlarını reddetmişlerdir.
Reformist Yahudiler, Yahudilikte reform yapmış ve bu reformun sonunda inanç olarak şu noktaya varmışlardır;
1- Yeniden dirilme yoktur. Öldükten sonra ceza ve mükâfat ve ruhun ölümsüzlüğü yoktur.
2- Yahudilerin Filistin’e dönüşü araştırılmaz, Kutsal Toprak ülküsü yoktur ve Mesih’in gelişi beklenmez.
3- Yahudiler bir millet değil, bir cemaattir. Sosyal adaleti sağlamak Yahudilerin görevidir!!!
4- İsrail tek Tanrı öğretisini telkin eden bütün dinlere (sözde) hoşgörülüdür.
5- Eski Yahudi Şeriatından sadece modern hayata uygun olanlar kabul edilebilir. Yiyip-içme, temizlik, giyinme ile ilgili dini kurallar kaldırılmıştır.
6- Tevrat Tanrı’dan inen bir kitap değil, ataların yaşadığı dini tecrübe ve olaylardır ve bu nedenle Tevrat bağlayıcı değildir.
7- Yahudilik bilim ile çatışmaz.
8- Sinagog’da kadınlar ve erkekler yan yana oturur. Sinagog’da erkeklerin başını örtme zorunluluğu yoktur. Dışarıdan evlenilebilir. Diğer din ve inançlara saygıyla bakılır. Sinagog ayinleri azaltılmalıdır, müziğe yer verilmelidir. Yahudi olmayanlar da kendi din ve inançları ile kurtuluşa erebilirler.
İşte sonuç olarak müslümanları vardırmaya çalıştıkları nokta ve İslam dininde reform yaparak ulaşmaya çalıştıkları hedef nihayet yukarıda okuduğunuz maddelerdir.
c) MUHAFAZAKÂR YAHUDİLER; Muhafazakâr Yahudilik 19. y.y.’da Almanya’da Reformist Yahudiliğe bir tepki olarak meydana çıkmıştır. Muhafazakâr Yahudiliğe asıl kimliğini “Solomon Schatter” vermiş olup “Katolik Siyonist İsrail” teorisini ortaya koymuş ve böylece Muhafazakâr Yahudilik Siyonist bir anlayışa bürünmüştür. Muhafazakâr Yahudiler günümüzde Amerika da Reformist Yahudilikten sonra, İsrail’de ise Ortodoks Yahudilikten sonra ikinci büyük mezheptir. Muhafazakâr Yahudiler ile Reformist Yahudiler arasındaki en büyük fark ibadetlerini İbranice yerine İngilizce yapmalarıdır.
Muhafazakâr Yahudiler, Yahudi şeriatı hükümleri olan “Halakha”’nın değişebileceğini kabul etmişler, Sinagog’da kadın erkek yan yana oturmuşlar ve kadınlardan haham olmasını meşru görmüşlerdir.
d) YENİDEN YAPILANMACI YAHUDİLER; Bu mezhep, 102 yaşında ölen Amerikan Yahudi’si Menahem Kaplan tarafından 1983 yılında kurulmuştur. Bu kişi bir Yahudi düşünür ve filozofudur. Bu mezhebe göre, Tevrat Tanrı’nın vahyi değil İsrailoğullarının tarih boyunca oluşturdukları bir eserdir ve Sinagog’da kadın erkek yan yana oturur ve kadınların hahamlığı da kabul edilir.
e) SÂMİRÎLER; Bu mezheptekiler Yahudi olmakla birlikte, diğer Yahudiler tarafından Yahudi olarak kabul edilmemektedirler. Sâmirîlerin tarihi oldukça eskidir. Kuzey İsrail Krallığı yıkılınca, Asur İmparatoru Sargon, İsrail halkını yerlerinden alıp “Asur’a” ve “Medler’in” şehirlerine sürmüş ve Bâbil, İsrail haricindeki şehirler olan Kuta ve Avya’dan insanlar getirerek İsrailoğullarının yerine yerleştirmiştir. Böylece Samron şehrinin sakinleri ortaya çıkmış ve bunlara “Sâmirîler” denilmiş ve bunlar Yahudiliği din olarak seçmişlerdir. Ancak Yahudiler, Yahudi olan bu insanları kabul etmemişler ve bahane olarak da bu Sâmirîlerin Yahudilikte samimi olmadıklarını ileri sürmüşler ve devamlı bunları dışlamışlardır. Hatta diğer Yahudiler Sâmirîler kullanıyor diye İbrânî harfleri ile yazılan “Aramca’yı” bile kullanmayı terk etmişlerdir. Sâmirîler günümüzde Nablûs ile Telaviv yakınlarındaki Holon kentlerinde yaşamaktadırlar. Diğer Yahudilerin Tevrat’ı ile Sâmirîlerin Tevrat’ı arasında 6 bin faklılık bulunmaktadır. Sâmirîlerin mabedlerinde sıra ve masa bulunmamaktadır, ibadetlerinde rükû ve secdeye benzeyen hareketler vardır. İbadetlerinden önce de abdeste benzeyen temizlikleri var olup bu temizlikte sırasıyla eller, ağız, burun, yüz, kulaklar ve ayaklar yıkanmaktadır ve bu temizlik yapılırken Tevrat’tan parçalar okunur.
Böylece Yahudilik hakkındaki yazı dizimizi tamamlamış bulunmaktayız. Okuyuculardan gelen talep üzerine bu yazı dizisine başlamıştım ve inşallah sizlere Yahudilik hakkında yeterli seviyede akademik bilgiler aktarabilmiş olmayı ümit etmekteyim. Yine siz okurlardan eğer istek olursa Hıristiyanlık hakkında yazı dizisine veya VEHHÂBÎLİK konusunu tarihi çıkışı, yayılması, görüş ve fikirleri doğrultusunda ele alarak sizlere arz etme düşüncesindeyim. Yahudilik ve Hıristiyanlık dinleri mensuplarının yaptıklarını bilmemiz niçin önemli diye bir soru yöneltilir ise, Buhari’deki meşhur hadis-i şerif bu soruya cevap olacaktır: “Sizden öncekilerin izlerini, kuşkusuz karış karış, arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar, siz de gireceksiniz.” (Sahabeler), dedik ki; “Yahudi ve Hıristiyanlar mı?” Rasûlullah (s.a.v); “Ya kim olabilir? dedi.” (Buhari, İ’tisam) İşte karış karış takip edeceğimiz dinlerin mensuplarının neler yaptığını bilip sakınmak, tedbir almak ve bu hususlarda ayık olmak için onların ne yaptıklarını bilmemiz luzumiyet arz etmektedir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...