26 Nisan 2018

Kuran’ın Korunması, Vahiy

Müteşâbih, Kiyâmet Saati,Kuran’ın Korunması, Vahiy ile ilgili görsel sonucu  Kuran’ın Korunması, Vahiy
(Gramer, karakter ve imla hataları düzeltilmiştir)
MUHARREM ŞAŞKIN
Bu 19’un ne faydası var dinimize ne katıyor? Açık ayetler varken müteşabihe takılmak kalbi bozukların işi diyor Kuran…
CEMAL AKTAŞ:
 İyi de Kuran’nın kaçta kaçı müteşabih? Diyelim ki beste biri. O zaman Muharrem kardeşim senin mantığına göre bu beste biri anlamaya çalışanların kalbinde hastalık mi oluyor?
MUHARREM
Beşte biri mi? Samimi misin? Bazı surelerin başındaki harfler… Sayısalcı değilim ama çok azı diyebilirim… Ama önce benim soruma cevap verirseniz daha iyi anlaşabiliriz. Dinimize ne katıyor? Ne faydası var?
ALİ TUNA TANYILDIZ
74.31. Biz ateşe bekçi olarak sadece melekleri atadık. Onların sayısını (ondokuz’u) da, inkarcılar için bir fitne (sınav/huzursuzluk kaynağı) yaptık, kitap verilmiş olanları ikna etsin, inananların inancını güçlendirsin, kitap verilmiş olanlarla inananların kuşkularını ortadan kaldırsın, ve kalplerinde hastalık olanlarla inkarcılar da, “ALLAH bu örnekle ne demek istiyor?” desinler. Böylece ALLAH dilediğini/dileyeni saptırır ve dilediğini/dileyeni de doğruya iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu (sayı) halklara bir mesajdır…
EDIP: eğer Kuran’da mayın gibi üzerine basınca patlayacak müteşabih ayetler varsa, bunların KESİN bir listesi olmalı değil mi? Bana ANLAMAYA ÇALIŞMAMAM için bu listeyi sunabilir misin? Hani kazara münafık olma tehlikesi var.  DÜŞÜN!
MUHARREM:
 Elbette anlamaya çalışmalıyız… 29 surede huruf-u mukatta harfleri vardır… Zaten bende anlamaya çalışıyorum… Eski bir Marksist’im… Sorgulayarak iman ettim… Ama 19 konusunda Kuranla birçok çelişki var…
  1. Bu kuranı Allah koruyacağını anlatıyor…
  2. Kıyamet vaktinin bilinmeyeceğini söylüyor.
  3. Ayetleri inkâr edenin kâfir olacağını söylüyor. “Apaçık indirdik ve koruruz” diyor.
  4. Şifre ve büyü olmadığını söylüyor.
  5. Diğerleriyle uğraşmaktansa muhkem ayetleri anlamaya çalışmamız gerektiğini bildiriyor.
  6. Vahiy aldığınızı söylediniz; Ceviz Kabuğunda izledim.
  7. Son ayetlerde “dininizi kemale erdirdim” diyor
Bunlar şimdilik soru işaretleri… Saygılarımla…
EDİP
Muharrem Şaşkın, seni tanımıyorum ve senin niyetini yargılamıyorum. Sorduğun sorular ve yönelttiğin eleştiriler gayet makul. Tartışmalı bazı noktaları kısaca özetlemişsiniz. Seni bu yönden tebrik ederim. Ancak, bir dost olarak bildiğim gerçekleri senin alınıp alınmayacağını hesap etmeden Gerçek’e olan saygım ve O’na verdiğim söz gereğince emredildiğim gibi dosdoğru anlatacağım. Kuran’ın öğretmeni de Rahman’dır, Hidayetin tek kaynağı da odur. İnsanlar niyetlerine göre, ilk kararlarına göre ya en bedihi delillere ve mucizelere kör ve sağır davranırlar veya tanık olurlar. Tarih boyunca, tanık olanların sayısı maalesef az olmuştur. Umarım bu tartışma hepimiz için yararlı olur:
  1. Müteşabihlerin sayısıyla ilgili soruma cevap vermediniz. Zira cevap vermek için biraz tefekkür ve tedebbür edip araştırsaydınız aynı minval üzerinde yazmaya devam etmek yerine “galiba bu konuda bana Sünnilerin anlattığı hikayeyi üflemeden yutmuşum. O halde biraz susup araştırmaya, öğrenmeye çalışayım” derdin :).
    Kuran mükemmel biçimde korunmuştur. Bunu 19’u inkar edenler ispat edemiyorlar, edemezler. Kuran’ın korunması ile ilgili olarak büyük bir çelişki içerisindedirler. Allah’ın “beşeriyete bir levha”, “zikra”, “büyüklerden biri”, “nezir” ve “ilericiler ile gericileri birbirinden ayıran bir test” olarak övdüğü bir sayının tanıklığını 74:24-25,  7:146 gibi düzinelerce ayette tasvir edilen nankörler gibi inkar ederek 19 sayısından 74:50-51’deki zebralar gibi kaçanlar öte yandan Kuran’ın sürekli eleştirdiği kelle sayılarına güveniyorlar. Kelle sayılarına güvenip kanarak, Allah’ın sayısına sırt çeviriyorlar. Kuran’ın mucizevi sayısının tanıklığını “bu da ne demek?” “bu olsa olsa bir büyüdür, uydurmadır” diye anlamıyorlar ve anlamamak için her türlü bahaneyi uyduruyorlar.
    Kuran’ın korunmuşluğunu Allah yerine geçmişte kutsadıkları kelle sayılarına havale edenler, mushaflar arasındaki farklılıklara karşı kafalarını kuma gömerler. Kuran harfi harfine korunmuştur ve 19 bunu ispat ediyor. Kuran ile mushaf arasındaki fark üzerinde hiç düşündün mü?
  2. Kuran’da Saatin vaktinin bildirilmeyeceğini söyleyen bir ayet yoktur. Lokman suresinin sonundaki beş şeyden sadece iki tanesinin bilinmeyeceği bildirilir. İnsanlar geleceği (gayb’in zaman ile ilgili olanı) bilemezler; ancak geleceği bilen Allah vahiy ve elçileri yoluyla gelecek hakkında bazı bilgi kırıntıları veya ipuçları verir (örneğin bak, 72:19-28). Nitekim Kuran gelecekle ilgili, örneğin Din Günü ve cennetle ilgili birçok haber içerir.
    Saat yani nankörler ve inkarcılar için büyük bir sürpriz olacaktır. Yeryüzünde teknolojileriyle güçlerinin her şeye yettiğine inandıkları ve istikbarlarının zirvede olduğu bir anda dünya dediğimiz evrenin sonu Big Bang’in tersi bir olay ile, yani ışık hızından daha hızlı ani bir çökme ile gerçekleşecektir.
  3. Evet, ayetleri inkar edenler kafirlerdir. Ondokuz ayeti hem Arapça Kuran’ın bir ayetidir (74:30) hem de Rakamlanmış bir Kitap (Kitabun Marqum) olan Kuran’ın bir ayetidir (delil ve mucize). Rakamlanmış Kitabı azgınlar “efsane” diyerek yalanlar (83:7-17), ancak aynı Rakamlanmış Kitaba Tanrı’ya yakın olanlar tanık olur (83:36).  Yani 19’u inkâr hem dil ayetini hem matematik ayetini inkar etmiş oluyor.
    Ayrıca, sen gerçekten bu “ayetleri inkâr edenlerin kâfir olduğu” gerçeğine samimiyetle inanıyorsan, kutsal ineklerinin hepsini kurban etmen gerekecektir. Bu cesareti gösteremiyorsan ikiyüzlü olursun sevgili kardeşim. Örneğin, eğer Sünni isen, Sünnilerin kendi kitaplarına göre son iki surenin Kuran’dan olduğunu inkar eden ve onları mushafına sokmayan İbni Mesud adlı sahabenin de kafir olduğuna inanman lazım. mushafını iki duayı 115 ve 116’ıncı sureler olarak ekleyen İbn Kab’a da iltimas yapmaman lazım. Keçinin yiyerek neshettiği bir ayet olduğunu iddia edenleri de kafir ilan etmen lazım.
    Dahası, Kuran’da nesih ve mansuh inancıyla Kuran’da çelişki olduğunu iddia eden ve bu şeytani öğretiyle Kuran’daki bir çok ayetin hükmünü inkâr eden bütün Ehli Sünnet âlimlerinin ve cahillerinin de kafir olduğuna inanman lazım. Dahası, bazı hadislerin Kuran ayetlerinin hükmünü iptal ettiğini ileri süren bütün Hanefi mezhebinin imam ve müçtehitlerini kâfir ilan etmen lazım!
  4. Kuran’ın hiçbir ayetinde “şifre olmadığı” biçiminde bir ifade yok. 29 Surenin başındaki harf ve rakamlardan oluşan şifrelere rağmen ve “bunlar bu kitabın işaretleridir, mucizeleridir” ifadesi sekiz yerde sürekli bu harf/rakam kombinasyonlarından sonra tekrarlanmasına rağmen böyle bir iddiada nasıl bulunabiliyorsun? Bunu uyduruyorsun veya bir uydurmayı bilmeden tekrarlıyorsun.
    Büyüye gelince, eğer sen 19’u büyü olarak görüyorsan ya bu konuda hiçbir şey bilmiyorsun ve kulaktan işittiğin hikâyelere bir Sünni refleksiyle tepki gösteriyorsun veya daha önceki inkârcılar gibi Allah’ın ayetlerini, yani işaret ve mucizelerini “büyü” diye adlandırıyorsun. İşin ilginci senin şifre ile büyüyü eşitleme tavrın 19 ile ilgili ayetlerde tipik bir inkârcı tarafından gösteriliyor (74:24). Kuran “Esatir-ul evvelin” değildir. Hikâye kitabı değildir. Kuran’da anlatılan her kıssadan hisse almalıyız ve 29:1-4 ayetini düşünüp kendimize çeki düzen vermeliyiz. O önyargılı inkarcı sadece geçmişte yaşamadı; aramızda! Aklını kullanmayan, atalarını sorgulamadan izleyen, insanları kutsayan, uyduruk çelişkili rivayetlere inanarak beyninde delikler açan, düşünme yeteneğini mantık hatalarıyla ve safsatalarla sakatlayan tipler… Bu tipler üstelik tarih boyunca çoğunluk!
  5. Sadece muhkem ayetleri anlamamız gerekiyorsa ve müteşabih ayetleri anlamaMAmız gerekiyorsa o zaman o ayetlerin bir listesini, hem de kuşkusuz ve tamam bir listesini çıkarmamız gerekmez mi? İşin ilginci, yüzyıllar boyunca bir tek alim veya cahil böyle bir liste sunamamıştır ve sunamayacaktır. Peki, muhkem ve müteşabih ayetler ile ilgili ve harika bir biçimde kendisi de iki türlü müteşabih olan (müteşabihin karesi!) 3:7 ayetinin anlamı üzerinde niye hiç düşünmüyorsun? O ayetin anlamını çarpıtan Sünni mealleri niye sorgulamıyorsun?
    Hani, Sünnilerin anlayışına göre, kazara münafık olmamak için, anlaşılması biraz zihinsel kalori gerektiren her ayeti “müteşabih” diye “anlaşılmaz müteşabih ayetler kutusu”na atmak ve böylece Kuran ayetlerini “anlamamak için takva yarışına girmemiz” gerekmez mi? Bu ayetin doğru anlamını merak etmez misin? Bu konuda birşeyler öğrenmek istemez misin? Örneğin, uyduruk hadis ve mezhep öğretilerinin değil, aklın ışığında yapılmış bir meal olan MESAJ çevirisine bakmaya ne dersin?
  6. Vahiy almışım? Neyi ve nasıl almışım? Arı gibi bir böcek vahiy alıyorsa niye bir insan vahiy almasın? Ayrıca benim aldığım vahye başkalarının inanması gerektiğini iddia ettim mi? Sen benim gerçekten vahiy alıp almadığımı nereden biliyorsun? Rabbim tanıktır ve Din Gününde ikimizi de yargılayacak sadece O’dur.
  7. Din Kemale ermiştir. Ve o dini tahrif edip noksanlaştıranlara karşı Allah her çağda uyarıcılar, müjdeciler göndermiştir. Hatta yakın zamanda gönderdiği bir elçi ile Kuran’ın mesajını tekrar dünyanın gündemine getirmiş ve o elçiyi büyük bir gaybi haberle ve mucize ile desteklemiştir. Dünyada büyük gelişmeler oluyor. Dünyanın birçok ülkesinde her dinden, ırktan, meslekten insanlar “büyüklerden biri” olan 19 sistemine tanık olanlar tevhid mesajı ile özgürlüklerine kavuşuyorlar.
    Türkiye’de bugün geleneksel hurafeleri az veya çok eleştiren birçok ilahiyatçı bu mesajı ya 1987-1992 yılları arasında yayınladığım kitaplarımı okuyarak veya dolaylı olarak öğrenip etkilenmiş ve sonra o mesajı kırıntılar halinde halka sunmaya başlamışlardır. Bir kısmını televizyon ekranlarında ve gazete köşelerinde gördüğünüz bu ilahiyatçılar, 19 mucizesi ile desteklenen elçinin uyarısıyla uyanan benim 1986-1992 yılları arasında tartıştığım noktaların arasında çok riskli görmediklerini dikkatlice seçerek veya geleneksel kavramlarla paketleyerek halka sunmaya başladılar, ve hala öylece sunuyorlar. İşin ilginci, bu arada bunların çoğu kitaplarım ve konuşmalarım yoluyla fikirlerinden etkilendikleri o adamı da kötüleyebiliyorlar. O adama karşı kin ve nefrette birleşen tüm mezhep, meşrep ve tarikat çevrelerinin gazabına uğramamak için…
    Ben hiçbir zaman bu mesajdan para veya unvan kazanmanın peşinde olmadım. Tam tersine, bu mesajı kabul ederken de tebliğ ederken de sürekli gerçeğe ulaşmanın ve Allah’ın rızasını kazanmanın kaygısıyla hareket ettim. Hayatım dahil dünyevi her şeyimi kaybetme pahasına da olsa inandığım gerçekleri sansürlemeden haykırdım. Böylece bile bile kendimi kurban ettim. Padişahın çıplak olduğunu herkes işitsin diye… Çocuğun uyarısıyla bir süre hipnozdan çıkan bazı dalkavuklar ve mukallidler padişahın çıplak olduğunu görmelerine rağmen buna tanıklık etme cesaretini göstermediler.  Bazı ilahiyatçıların eskiden söylemeye cesaret edemedikleri bazı gerçekleri dinlemeye hazırladım halkı.
    Bu arada, bildikleri gerçeği, bilinçli veya bilinçaltı kaygı ve hesaplarla gizlediklerine tanık oldukça bu arkadaşları eleştirip eleştirmeme konusunda tereddütler yaşadım. Maalesef bunların bazısı korkudan, bazısı para kazanmak, bazısı çeşitli siyasi güçlere şirin görünmek, bazısı da fetva makamı olmak ihtirası ile mesajı emredildiği gibi dosdoğru iletmedi. Bazıları da samimiyetle, hiçbir dünyevi menfaat gütmeden, ama iyi niyetle mesajın keskin köşelerini biraz yuvarlayarak veya daha yumuşak bir üslup seçerek tebliğ etti. Bu son gruptaki muvahhit arkadaşlara sürekli saygı duydum ve destek oldum. Nitekim, cemaat ve tarikat çevrelerinde ismi ve fikirleri nefret ve panik yaratan biri olarak, sırf o arkadaşları korumak için kendileriyle olan yakın ilişkilerimi mümkün mertebe gizli tutmaya gayret ettim ve hala ediyorum.
    Gayet net olan tevhit mesajını kalabalıkları ürkütmemek için ya bir kısmını örterek veya belli bir dozda şirkle ve hurafelerle karıştırarak çeşitli formüllerle sunan arkadaşlara yıllar sonra birkaç kez eleştiri yönelttim.  Bu konuyu ta 1986’dan beri izleyenler ne dediğimi bilir. Bu mesaj gereği gibi tebliğ edilirse kalplerde ve zihinlerde paradigma değişimine ve sosyal hayatta devrime yol açar.
    En yukarda “19 dinimize ne katıyor? Ne faydası var?” diye soruyorsun. Bu soruyu soran yüzlerce kişiyi ne zaman yokladımsa bu kişilerin ne 19’u bildiklerine ne de atalarından miras aldıkları veya çeşitli psikolojik sebeplerle inandıkları öğretiler hakkında gereken sorgulamayı yaptıklarına tanık oldum. O halde sana önerim şudur: bu tür önyargılı yaklaşımlar göstermek ve türlü türlü bahaneler üretmek yerine reddetmeye o kadar iştiyaklı olduğun bu konuyu adam gibi araştır ve öğren. Bu eleştirinden senin bu konuyu yeterince araştırmadığını çıkarıyorum. Dilersen sana Üzerinde 19 Var adlı kitabın PDF nüshasını hediye etmek isterim. Ne dersin?

Recm ve Recim hakkındaki iddialara (keçi ayeti yemiş!) cevaplar


Recm ve Recim hakkındaki iddialara (keçi ayeti yemiş!) cevaplar ile ilgili görsel sonucu
Kuran’daki ayetleri tahrif ederek İslam dinini Allah + Peygamber + Sahabeler + Tabin + Mezhep imamları + Mezhep alimleri + Alimcikler + Tarikat şeyhleri + Şeyciklerden oluşan bir şirket dinine çeviren Sünnilerin Kuran’da olmayan bir müşrik adetini savunmak için yazdıkları şu makaleyi ibretle okuyunuz:
Recm ve Recim hakkındaki iddialara
(keçi ayeti yemiş!) cevaplar
Yazan: Uyduruk Ayet Yiyen Günah Keçisisi Hadisçisi Zina Eden Maymunu Recm Ederek Cezalandıran Maymunlar Habercisi Sidiği Şifa olan Develer Hadisçisi Öldürülmeleri Sevap olan Kertenkele ve Kara Köpekler Hadisçisi Bir Mezhebin Mukallidi ve bir Tarikatın Müridi Sarıklı, sakallı, cübbeli Ebu Cehil
Bir takım kişiler artık hükmü uygulanmayan recim üzerinden hadislere saldırmaya çalışıyorlar. 
1400 küsür yıldır,  Peygamberimiz ve sahabelerin bile uyguladığı cezayı inkar etmeye çalışıyorlar… Keçi ayeti yemiş, şöyle olmuş böyle olmuş gibi yaygaralar ile insanların zihnini bulandırmaya çalışıyorlar. Biz size bu konuyu esaslı bir şekilde anlatacağız ve Allah’ın izniyle bu konuda bilgi sahibi olacaksınız… Recm sözlükte; öldürmek, sövmek, kovmak, terketmek, bühtan, lanet etmek ve atılan taş manalarınadır.
Istılahta da; Muhsan olan zinakâr erkekle, muhsan olan zinakâr kadını usûlüne göre taşlayarak öldürmektir.
Recim konusu lafzı kaldırılmış bir ayet ile indirilmiş olmakla birlikte Resulüllah Efendimizin kesin uygulamaları ile sabittir.
ZİNA EDENE YÜZ DEĞNEK AMA BEKÂRA!
Değerli kardeşlerimiz recmi inkâr edenler şöyle demektedirler: “Recim Kuran’da yok. Evli de olsa bekâr da olsa Kuran’da zina edenin cezası bellidir. Bu da yüz değnektir.”
Ayet şöyle:
“Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.” (Nur Suresi 2)
Bu ayeti delil alarak recim olmadığını söyleyen kişiler Kuran’da nesih ve mensuh olmadığını iddia eden kişilerdir.
Başka bir mesele ise ayette kadın erkek tanımı yapılırken “evli veya bekar” olduğu belirtilmiyor. Yani zina eden bir kadın ve erkek bekar da olabilir evli de olabilir. Burada bir kapalılık söz konusu. Mesela şu ayet-i kerime de konumuzla alakalıdır:
“Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın). (Nisa 15)
Bu ayete göre ise kadınların yüz sopa ile cezalandırılması değil evde ölünceye kadar haps olunması emrediliyor. Nedense nesih ve mensuh olmadığını savunanlar bu ayeti hiç gündeme getirmezler. Çünkü işlerine gelmez.
Zahiri olarak bir karışıklık var gibi gözüküyor. Biz bu konuyu da “namazı” öğrendiğimiz gibi Resulüllah’tan öğrenmez isek işin içinden çıkamayız.
Değerli Gönül Dostları!
Nur Suresi 2. ayeti bekâr olup zina edenler için geçerlidir. Nisa suresi 15. ayeti ise sonunda gelen “Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar” ilahi beyanıyla ayetin nesh olunacağı zaten açıkça ifade edilmiştir. Ve Allahu Teala bu suç için bir yol açmıştır.
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Allah, o(kadı)nlara bir yol halketti. Evliye evli, bekâra bekâr! Evliye yüz dayak. Sonra taşlarla recim. Bekara yüz dayak sonra bir sene sürgün.” (Müslim, Hudud 13)
AYET İLE NESHEDİLMİŞTİR
Bu ayetin hükmünün nesholunduğunda alimlerin ittifakı vardır. Ancak bazılarının iddia ettiği gibi hadis ile değil aslında ayet ve hadis-i şerif ile nesh olunmuştur. Çünkü bu konuda da bir ayet inmiş ancak ayetin lafzı kaldırılmıştır…
Abdullah b. Abbas radıyallahü anhuma şöyle demiştir: Ömer (b. el-Hattâb) (Radıyallahu anh) halka hitâb edip şöyle dedi: “Şüphesiz Allah (Celle Celaluhu) Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i hak ile gönderdi, ona Kitabı indirdi. 
Recm âyeti ona indirilenler içindedir. Biz onu, okuduk ve ezber­ledik. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) recmetti, ondan sonra biz de recmettik. 
İnsanlar üzerinden uzun zaman geçerse, birisinin; biz Allah’ın Kitabında recm âyetini bulamıyoruz, demesinden ve Allah’ın indirdiği bir farzı terketmek suretiyle sapıtmalarından korkarım. Muhsan olduğu ve beyyine ya da ha­milelik ve itiraf bulunduğu zaman erkeklerden ve kadınlardan zina edene recm haktır (sabittir).
 Allah’a yemin ederim ki eğer insanlar, Ömer Al­lah’ın kitabına ilâvede bulundu, demeyecek olsalardı, recm âyetini yazar­dım.”(Buhâri; hudûd 30. 31 Tirmizi; hudûd 7; Müslim; hudûd 15; İbn Mâce, hudûd 9. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/110)
Hazreti Ömer’in sözünü ettiği okunuşu mensuh ayet şudur:
“İhtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ederlerse, onları recmedin” (Mâlik, Muvatta’, Hudûd 10; İbn Mâce, Hudûd, 9; Ahmed b. Hanbel, V, 132, 183
Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) zina eden evlilerin recmedilmesini emreden ayetin lafzının kaldırıldığını beyan ettiği hutbe esnasında raşid halifeler ve vahiy katipleri dahil bir çok sahabe vardır ve bir sahabe dahi itiraz etmemiştir. 
Bu sahabe- kiram ki Hazreti Ömer’in: “ben yanlış yaparsam tavrınız ne olur” sualine “kılıçlarımızla düzeltiriz” diyen insanlardır.
Öyle olduğu halde bir sahabe bile çıkıp itiraz etmemiştir çünkü Hazreti Ömer gibi gerçeği onlarda bilmekteydiler ve Resulüllah’ın recmi tatbikine şahit olmuşlardı…
İmrân b. Husayn (Radıyallahu anh) den rivayet edildi ki: Bir kadın, – Ebân’ın hadisinde denildiğine göre, Cüheyneli bir kadın Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelip, zina ettiğini ve gebe olduğunu söyledi. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kadının bir velisini çağırdı ve: “Ona iyi davran, çocuğunu do­ğurunca getir” buyurdu.
Kadın çocuğunu doğurunca (velisi onu Resulüllah’a) getirdi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) emir buyurdu ve elbisesi üzerine bağlandı. Sonra da efendimizin emri ile recmedildi. Sonra yine emretti ve ashap cenazesini kıldı.
Ömer (Radıyallahu anh); Yâ Rasûlullah! O zina etmiş olduğu halde, namazını kılı­yor musun?!…” dedi. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
”Canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, o öyle bir tevbe etti ki, eğer tevbesi Medinelilerden yetmiş kişiye taksim edilse yeterdi. 
Sen bu kadının canını feda etmesinden daha üstününü buldun mu?” buyurdu. (Müslim, hudûd 24; Tirmizi, hudûd 9; Nesâi, cenâiz 64; İbn Mâce, hudûd 9; Dârimî, hudûd 17; Ahmed b. Hanbel, IV, 430, 435, 437, 440.Sünen-i Ebu Davud )
Bu ve bir çok sahih hadis-i şerif, ashabında beyanları ile sabit olan recim, İslam’ın bir hükmü ve toplumsal huzurun teminatıdır.
AYETİ KEÇİ YEMİŞ DEYİP ALAY EDENLER
Hiçbir yerden çıkış bulamayanlar Aişe annemizin şu haberini alarak alay ederler: “… Âişe (Radtyallâhü anhâ)’âan; Şöyle demiştir :
”Andolsun ki recm etme âyeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikahlamanın haramlıgı) ayeti indi ve andolsun ki bu âyetler tahtımın altındaki bir yaprakta (yazılı) idi. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vefat edip bizO’nun Ölümü ile meşgui olunca, evde beslenen bir koyun (veya keçi odaya) girip o yaprağı yedi.”
Bildiğiniz gibi sütkardeşin nikâhı da haramdır ve bu ayetin lafzı da kaldırılmıştır.
İlahiyatçı geçinen adamlar kalkıp: “Keçi ayeti yemiş, maymunlar bulmuş, keçi ayeti neshetmiş, bunu kabul edersek Kuran’ın korunmuşluğu nerede kalır” gibi ifadelerle alay ediyorlar. Cehaletlerine tuz biber ekiyorlar.
Halbuki Allahu Teala dilediği ayetin manasını veya lafzını kaldırır. 
NESİH MENSUH DELİLLERİNİ OKUYABİLİRSİNİZ 

NESİH MENSUH DELİLLERİ

   Nesih ve Mensuh meselesi ayeti kerime ve hadisi şerifler ile sabit iken bunu inkar edenlerin kendi görüşlerinden başka delilleri bulunmamaktadır.

   Nesih: İzale, bertaraf, ibtal ve yok etme; izale edilen şeyin yerine başka birinin konulması veya konulmaması, nakletme, kaldırma, hükümsüz kılma, istinsah etme, değiştirme, tahvil etme (nesha) fiilinin mastarıdır.
   Istılah âlimlerince nesh değişik şekillerde tarif edilmiştir. Neshin, ıstılâhî tariflerinin ortak noktaları alınmak suretiyle şu şekilde tarifi mümkündür: “Nesh, şer’î bir delil ile sabit şer’î ve fer’î bir hükmün daha sonra gelen yeni şer’î bir delille kaldırılması, ilgası, tebdil ve tağyîr edilmesidir.” Bu şekilde kendinden önceki hükmü kaldıran delile “nâsih”, hükmü kaldırılan delile de “mensûh” denilir.
   Alimler neshi ve mensuh meselesine ve bu konu ile alakalı ayetlere vakıf olmayanların ayetlerden hüküm çıkarmaya çalışmalarının ve Kur’andan vaaz vermelerinin caiz olmadığını bildirmişlerdir.
   Kur’an-ı Kerimde bu konuda çok açık ayetler bulunmaktadır. Şöyle ki:
“Biz herhangi bir ayeti nesheder veya onu unutturursak, ondan daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki; gerçekten Allah her şeye Kadir’dir.” (Bakara 106)

   “Biz bir ayet yerine başka bir ayeti değiştirdiğimizde, o kişiler: ‘Sen ancak bir uydurucusun!’ derler. Oysa Allah neyi indireceğini pek iyi bilmektedir. Doğrusu onların pek çoğu bilmezler.” (Nahl 101)
   “(Ey Habibim) Biz seni okutacağız da sen asla unutmayacaksın. Ancak Allah’ın dilediği müstesna. Çünkü O âşikârı da bilir, gizliyi de” (el-Âlâ, 6-7)
   Bu gibi ayetler Allahu Teala’nın indirdiği bir ayeti lafzen veya hükmen kaldırıp/unutturacağını beyan etmektedir. Şimdi birkaç örnek ile konuyu genişletelim..
Nesih 3 şekilde olur.
1- Lafzı ve manası mensuh (kaldırılmış) olan
2- Yalnız manası (hükmü) kaldırılıp lafzı mevcut olan
3- Lafzı lafzı kaldırılıp manası baki olandır.

LAFZI VE MANASI KALDIRILMIŞ OLAN
   Hazreti Enes (Radıyallahu anh) nı şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Allahu Teala, Meune kuyusunda öldürülenler hakkında ayet indirmiş di ki, biz o ayeti nesh olununcaya kadar (kaldırılıncaya) kadar okurduk. Şöyle ki:
   “Dikkat edin! Kavmimize ulaştırın ki, şüphesiz biz Rabbimize kavuştuk. Bizden razı oldu ve bizi razı etti.”

MANASI (HÜKMÜ) KALDIRILIP LAFZI BAKİ OLAN
   1- Mesela Enfal suresi 65. ayeti kerimesinde sabırlı 20 kişinin 200 kişiye, 100 kişinin 1000 kişiye gelip gelebileceği yani böyle bir karşılaşmadan kaçmanın haram olduğu belirtilmektedir. Hemen sonraki 66. ayeti kerimede ise Allahu Teala sayı ve zafiyet bakımından bir zafiyetin olması, ümmetin kolaylığı için sabırlı 100 kişinin 200 kişiye, 1000 kişinin 2 bin kişiye galip geleceğini yani 1’e 2’lik bir karşılaşmadan kaçılmasının haramiyetini beyan etmiştir.

   Ayetlerin meali şöyledir: “Ey nebi! İnsanları savaşa teşvik et! İçinizden sabredici yirmi kişi bulunursa iki yüz kişiye galip gelirler. Sizden (sabırlı) yüz kişi bulunursa, o kafir olmuş kimselerden bin (kişiy)i yenerler…..” (Enfal 65)
   “Allahu Teala sizde bir zafiyet olduğunu bilmiş ve şuanda bir hafifletme yapmıştır. Artık içinizden sabırlı yüz kişi bulunursa, iki yüz (kişiy)e galip gelirler. Ama aranızdan (sabırlı) bin (kişi) bulunursa, Allah’ın izni (ve desteği) ile iki bin (kişiy)e galip gelirler. Zaten Allah o sabredenlerle beraberdir” (Enfal 66)

   Görüldüğü üzere bir ayet diğer ayetin hükmünü neshetmiştir. Ayetin lafzı vardır ancak hükmü kalkmıştır.
   2- Başka bir misal miras ile ilgilidir. Bakara Suresi 180. ayetinde geçen mü’minlerin servetlerindne bir kısmını anne-baba ve yakınlarına vasiyet etmelerinin farz oluşu Nisa Suresi 11 ve 12. ayetlerinde miras taksiminin kesinleşmesi ile kaldırılmış, artık yapılacak vasiyetler geçersiz sayılmıştır. (İslama göre kişi mal varlığını ölmeden önce istediği dağıtabilir ancak malının dağıtımının öldükten sonrası için yaptığı vasiyet geçersizdir.)
   Kur’an-ı kerimde bu konuda bir çok örnek vardır. Yukarıda da denildiği gibi nesh ve mensuh meselesini bilmeyenlerin Kur’an-ı Kerimden vaaz vermeleri doğru değildir.
LAFZI KALDIRILIP MANASI BAKİ OLAN
   Mesela recim meselesinde zina eden erkek ve kadının recm edileceği hakkındaki ayetin lafzı sonradan kaldırılmıştır. (Hükmü geçerli olmakla birlikte bu konuda Resulüllah Efendimizin mütevatır derecesine ulaşmış inkar edilemeyecek hadisleri mevcut olduğundan recim konusu inkar edilemez.)

   Abdullah b. Abbas (r. anhümâ), Hazreti Ömer’in minberde şöyle dediğini rivâyet etmiştir. “Cenab-ı Allah Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i hak ile göndermiş ve O’na Kitab’ı indirmiştir. Recm ayeti de O’na indirilen ayetlerden idi. Biz bu ayeti okuduk, ezberledik ve anladık. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık”. Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp “Biz Allah’ın kitabında recmi bulamıyoruz” der ve Allah’ın indirdiği bir farzı terkederek sapıklığa düşerler. Şüphesiz recm, Allah’ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır” (Müslim, Hudûd, 15).
   Hazreti Ömer’in sözünü ettiği okunuşu mensuh ayet şudur: “İhtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ederlerse, onları recmedin” (Mâlik, Muvatta’, Hudûd 10; İbn Mâce, Hudûd, 9; Ahmed b. Hanbel, V, 132, 183). Hazreti Ömer’in recmi, Medine minberinden ilân etmesi, içlerinde bir çok sahabe bulunan cematten hiç birinin buna karşı çıkmaması, recmin sabit olduğunu gösterir (Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1978, VIII, 350). es-Serahsî (ö. 490/1097). Ömer (Radıyallahu anh)’in şöyle dediğini nakleder:
   “Eğer insanlar, Ömer Allah’ın Kitabına ilave yaptı demeyecek olsalar, “ihtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ettikleri…” ifadesini Mushaf’ın haşiyesine yazardım” (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, IX, 37).
   Bazıları Resulüllah’ın hadisi ile ayetin neshedilemeyeceği, dolayısıyla bu hükmün geçersiz olduğunu iddia ederler. Yani recim cezasının olmadığını söylerler. Halbuki yukarıda da okuduğunuz gibi bu ayetin lafzı kalkmış ancak manası sabit kalmıştır…
ELİMİZDEKİ KUR’AN CEBRAİL’İN SUNDUĞU KUR’ANDIR
   Şu da bilinmelidir ki, elimizde bulunan Kur’an-ı Kerim Cebrail (Aleyhisselam)ın Efendimize arzettiği (sunduğu) son şeklidir.

   Ubeydetu’s-Selmani’nin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
   “Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vefat ettiği sene, O’na arzedilen (sunulan) kıraat (Kur’an okunuşu) Hazreti Osman (Radıyallahu anh) ın bütün insanları üzerine topladığı (herkesin razı olduğu) ve bütün insanların ittifakı (birliği)yle okuduğu kıraattır. (Suyuti, D. Mensur 1/258)

   İbn-i Mesud (Radıyallahu anh) ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Cibril-i Emin her sene bir kere, Kuran’ı Efendimize arz ederdi. Son sene iki kere arz etti. İşte ben o sene Resulüllah’tan Kuran’ı aldım.” (Suyuti, Dürrul Mensur 1/259)

   Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Allahu Teala dinin yeni yeni oturduğu zaman diliminde bazı ayetler indirmiş ve daha sonra unutturmak sureti ile onları kaldırmıştır. Bazı ayetlerin hükmünü diğeri ile neshetmiştir. Ehli Sünnetin ittifak ettiği görüş nesih ve mensuhun olduğudur. Siz, televizyonlara çıkan yerden bitme ne olduğu belirsiz, hadis, müctehid tanımayan, işine gelmeyen ayeti bile görmeyen körlere aldanıp da ehli sünnetten şaşmayın..
Ayetin lafzını kaldıran, ayetin sahibi olan Allahu Teala olduğuna göre korunmuşluğunda bir problem yoktur. Zaten şuan okuduğumuz Kur’an, lafız itibari ile Cebrail aleyhisselam’ın tilavet ettiği son şeklidir, yani o lafızlar zaten Allahu Teala tarafından kaldırılmıştı:
“Ubeydetu’s-Selmani’nin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:“Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vefat ettiği sene, O’na arzedilen (sunulan) kıraat (Kur’an okunuşu) Hazreti Osman (Radıyallahu anh) ın bütün insanları üzerine topladığı (herkesin razı olduğu) ve bütün insanların ittifakı (birliği)yle okuduğu kıraattır.(Suyuti, D. Mensur 1/258)
İbn-i Mesud (Radıyallahu anh) ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Cibril-i Emin her sene bir kere, Kuran’ı Efendimize arz ederdi. Son sene iki kere arz etti. İşte ben o sene Resulüllah’tan Kuran’ı aldım.” (Suyuti, Dürrul Mensur 1/259)
Bir keçi ayet yer inkarcılar dinden çıkar! Hiç düşünmezler ki Hazreti Ömer Efendimizin’de yukarıda ifade etiği gibi ayet inmiş ve okunmuştur. Allahu Teala ayetin lafzını herhangi bir vesile ile ortadan kaldırmayı murad ettiyse bunda keçiyi de kullanır, koyunu da… Nitekim Nemrut kâfirini topal bir sinek ile devirmiş ve yok etmiştir.
Dolayısıyla Allahu Teala, istediği ayetin lafzını ve hükmünü kaldırır, bunun için sebep kıldığı şeyin hiçbir önemi yoktur.
[Müşrikler ve münafıklar Kuran’ın biricik kaynağı olan Kuran’a düzinelerce kitabı eklemek ve islam dininin özgürleştirici, rasyonel, barışçı ve adil olan tevhid mesajını tahrif ederek cahiliyye inanç ve uygulamalarını hortlatmak ve Allah’ın dini diye sunmak için bazı ayetlerin anlamını tahrif ettiler. Aşağıdaki tahrifatı ifşa eden tartışmalarımı Müslüman Din adamlarına 19 Soru veya İslami Reform için Manifesto adlı kitaplarımda bulabilirsiniz. Manifesto’yu www.19.org sitesinde PDF olarak indirip okuyabilirsiniz. Ayrıca MESAJ çevirisi de bu ayetlerde yapılan tahrifatları tek tek ifşa ediyor. Edip Yüksel ]
RESULÜLLAH’A İTAAT ETMEK!
Hiçbir İslam alimi bunu iddia etmemiş ama diyelim ki bu konuda bir ayet inmedi. Böyle bile olsa Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz helal ve haram koyma, şeriat koyma ve hüküm verme yetkisine sahip olduğundan koyduğu hüküm geçerlidir.
TEBYİN VE TEFSİR (AÇIKLAMA) YETKİSİ
1- “(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.”(16/44)
Ayeti kerimede bildirildiği üzere Hazreti Peygamber, Allahu Teala’nın bildirdiği ayetleri açıklamakla görevlidir. Bu konuyu destekleyen bir başka ayet ise şöyledir:
“Ey kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada “Bize ne müjdeleyici bir peygamber geldi, ne de bir uyarıcı” demeyesiniz diye, işte size (hakikatı) açıklayan elçimiz (Muhammed) geldi. (Evet,) size bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Maide 19.)
HÜKÜM VERME YETKİSİ
2- “Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde, mü’minlerin sözü ancak ‘işittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur 51)
Ayeti Kerimenin iniş sebebi çok manidardır. Münafık Bişr ile bir yahudi hakkında nazil olmuştur. İkisi arasında bir arazi üzerinde ihtilâf çıkmıştı. Yahudi, Bişr’i, aralarında hüküm vermesi için Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’a çekerken münafık, Yahudiyi Ka’b ibnu’l-Eşref e gitmeleri için çekiyor, bir yandan da: “Muhammed bize haksızlık eder, zulmeder.” diyordu. Sonunda Yahudinin ısrarı ile Peygamberimiz’e gelip davalarını anlattılar; Allah’ın Rasûlü de Yahudi lehine hükmetti.
Ancak münafık, Hazreti Peygamber (Aleyhisselam)’ın hükmüne razı olmayıp: “Gel bir de Ömer’e davamızı anlatalım, ondan hüküm vermesini isteyelim.” dedi. Yahudi buna da razı oldu ve gidip davalarını Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)’a anlattılar. Yahudi bu arada Hz. Ömer’e: “Hazreti Peygamber, benim lehime hükmetti de bu adam O’nun hükmüne razı olmadı.” dedi. Hazreti Ömer, o münafığa: “Öyle mi oldu?” diye sordu, onun: “Evet.” cevabı üzerine: “Beni burada biraz bekleyin, hemen geliyorum.” deyip evine girdi, kılıcını kuşanmış olarak çıktı ve münafığın oracıkta boynunu vurup öldürdü ve: “Rasûlullah’ın hükmüne razı olmayan hakkında benim hükmüm budur.” dedi de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeleri indirdi.
Hazreti Ömer’in bu davranışı üzerine Cibril: “Ömer, Hak ile bâtılın arasını ayırdı.” demiş, bunun üzerine Hazreti Ömer’e: “el-Fârûk” lâkabı verilmiştir.
Ayeti Kerimenin ifadesi ile de anlaşılıyor ki Peygamberimiz hazreti Muhammed Mustafa (Sallallah Aleyhi ve Sellem) kesin bir hüküm verme yetkisine sahiptir. Mü’minlere düşen ise bu hükme razı olmaları ve gönülden kabul etmeleridir.
ALLAH VE RESULÜ HÜKMEDİNCE SEÇME HAKKIN YOKTUR!
3- “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)
Bir önceki ayeti teyit eden bu ayet de Resulüllah’ın bir konu hakkında verdiği hükmü Allah’ın (Celle Celaluhu) hükmü ile eşit saymış, bir fark olmadığını vurgulamış, bu hüküm karşısında seçme veya çıkar bir yol aramanın batıl olduğunun altı çizilmiş ve bu hükmü kabul etmeyenlerin (Resulüllah hüküm koyamaz diyenler de dahil) aşikar bir şekilde sapıtacağını beyan etmiştir.
HARAM KOYMA YETKİSİ
4- “Resul size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının, Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr 7)
Ayeti kerime çok sarih bir ifadeyle Resulüllah Efendimizin haram koyma, sakındırma, nehyetme yetkisini ifade etmektedir. Ayet-i kerimede dikkati çeken husus Resulüllah’ın nehyettiği şeyden sakınılması ve bu emre itaat hususnda Allah’tan korkulması gerektiğidir. Allahu Teala, Peygamberinin emirlerini kendi ilahi garantisi altına almış ve mü’minlerin kesin itaatini emretmiştir. Peygamber’in hükmünden yüz çevirenler ise ayeti kerimeye göre ancak Allah’u Teala’dan korkmayanlardır.
RESULE İTAAT ALLAH’A İTAATTİR!
5- “Kim Resul’e itaat ederse gerçekte Allah’a itaat etmiş olur…” (Nisa 80)
Yukarıda geçen ayet-i kerimelerde hüküm verme, helal ve haram koyma yetkisi beyan edilen Resulüllah Efendimizi, Allahu Teala bu ayeti kerime ile itaat makamında kendisi lie eş değer tutulmakta, Resulüne itaatin aslında Allah’a itaat olduğu dolayısıyla Resulüne ve verdiği hükme karşı gelmenin Allah’a karşı gelmek olduğu ifade ediliyor.
ALLAH’A VE RESULÜNE İTAAT EDİN
Aşağıda sıralayacağımız ayetler de Allah ve Resulüne itaati hiç ayırmamıştır…
6- “Allah’a ve Resulüne itaat edin ki merhamet olunasınız” (Al-i İmran 132)
7- “İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.” (nisa 13-14)
8- “Öyleyse Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.” (Maide 92)
9- “Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46)
10- “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve işitir olduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin.” (Enfal 20)
AYET İLE ÇELİŞMEZ
Bazıları da Resulüllah’ın bu uygulamasının Nur Suresinin “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.” (Nur Suresi 2) ayeti ile çeliştiğini, hadisin ayeti neshedemeyeceğini savunur. Bu iddia çok yanlıştır. Çünkü ayeti kerimede evli veya bekâr ayrımı söz konusu değildir. Sahabeler dâhil hiçbir Ehli sünnet âlimi de böyle bir mana çıkarmamıştır. Resulüllah Efendimizin uygulamalarından da ayetin bekârlar hakkında nazil olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla hiçbir çelişki mevcut değildir…
ŞARTLAR AĞIRDIR
Zinanın şartları ağırdır. Zinanın müslüman, erkek, adaletli ve hür dört erkek şahitle ispat edilmesi gerekir (en-Nisâ’, 4/15; en-Nûr, 24/4,13). Şahit sayısı dörtten az olur veya dördüncü şahit “sadece bunları bir yorgan altında gördüm” gibi kesin zinaya delâlet eden beyanda bulunmasa, ilk üç şahide “zina iftirası (kazf)” cezası uygulanır. Zina isnat edilenden had düşer. Çünkü Hazreti Ömer, Muğîre (Radıyallahu anh)’in zinasına şahitlik eden üç kişiye zina iftirası cezası uygulamıştır.
Resulüllah Efendimiz zamanındaki recim hadiselerine baktığımız zaman ise kişilerin kendilerini şikayet ettiği, kişinin her gelişinde Resulüllah’ın geri çevirdiği ve kendisi hakkındaki şahitliği 4’e tamamladığı görülür.
Bu konuya bütün fıkıh alimlerinin kitaplarında da geniş yer verilmiş, ancak son zamanlarda çıkan ve İslamın temel hükümlerini bile tartışmaya açan Prof. etiketli insanlar recmin olmadığını iddia etmektedirler. Onların inkarları delile değil sadece felsefelerine dayanır. Allahu Teala bu kişileri de ıslah eylesin ve Ehli sünnetin neferi eylesin… Diyeceğimiz son söz budur…

BU DUAYI EDEN NE İSTERSE ELDE EDER - MEHMET YILDIZ





BU DUAYI EDEN NE İSTERSE ELDE EDER
MEHMET YILDIZ

KARACAOĞLAN ŞİİRLERİ LİSTESİ

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...