15 Nisan 2015

Balat ve Galata’da Yahudi Kültürü Üzerine Bir Gezi




Balat ve Galata’da Yahudi Kültürü Üzerine Bir Gezi
 Şükrü Yarcan İstanbul Üniversitesi 
Giriş 
İstanbul, turizm destinasyonu açısından son derece zengin bir potansiyele sahiptir. Fakat bu potansiyel temalı güzergahlar haline getirilemediği için gerekli ilgiyi görememektedir. Işte İstanbul’da çok farklı türden temalı destinasyonlar ve bunlara ilişkin gezi altyapıları oluşturup gezginlerin hizmetine sunmak gerekmektedir. Böylece İstanbul bu açıdan ciddi bir cazibe merkezi haline gelecektir. Yazıda İstanbul’daki iki bölgede Yahudi cemaatine ait bazı yapılara değinilerek anlatılan Yahudi kültürü ülkenin önemli bir kaynağı ve parçasıdır. İstanbul’da Yahudi kültürüne ait yapılar ve geçmişte cemaat üyelerinin yoğun biçimde yaşamış olduğu bölgeler çok daha fazladır. İstanbul, sahip olduğu Yahudi kültürü ile, gerek Museviler gerekse başka ziyaretçiler için önemli bir çekim merkezidir. Bu çalışma sözkonusu bu çekim merkezini temalı bir turizm güzergahına dönüştürmeye katkı amacını taşımaktadır. Türkiye’de Musevi Cemaatler3 İstanbul tüm tarihi boyunca önemli bir metropol olmuştur. 20. yüzyılın başına kadar Müslümanlar, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Levantenler ile şehirdeki yerleşik Avrupalılar İstanbul’da birlikte yaşamaktaydılar. Çokkültürlü, çokdilii ve çokdinli İstanbul kentinin sakinleri şehre ve onun kültürüne katkıda bulunmuşlardır. Kültürleri ve varlıkları Türkiye’nin ve İstanbul’un ayrılmaz bir parçası olan kentin eski sakinlerinin sayısı çok az. Azalan sakinler arasında Museviler de var. Türkiye’deki çeşitli Musevi cemaatlerden Orta ve Kuzey Avrupa kökenli Yahudiler genellikle Aşkenazdır. İspanya’dan 1492’de, Portekiz’den 1497’de dinlerinden ve geleneklerinden ayrılmayı kabul etmeyerek terke zorlanan ve Sultan II. Bayezıd’ın davet etmesiyle Osmanlı İmparatorluğu’na göç eden Yahudiler Sefarad’dır.4 Sefarad, İbranice İspanya anlamına gelir. Ülkede Sefaradlar çoğunluktadır. Aşkenazlar ile Sefaradlar kaynaşmış olup birlikte ibadet ederler. Avrupa’daki Aşkenazlar, Almanca ile İbranice’nin yoğrulmuş bir şekli olan Yidiş dilini kullanırlar. Türkiye’de halen Yidiş kullanılmaz. Aşkenazların, cemaatin işleriyle uğraşan bir başkanı vardır. İstanbul’da İtalya kökenli bir Musevi topluluğu ve Galata’da kendilerine ait İtalyan Sinagogu vardır. İstanbul Hahambaşı Türkiye’deki bütün Rabbinik Musevilerin Hahambaşıdır. 

Ayrıca Türkiye Musevi Cemaati başkanı vardır. 1 Yarcan, Şükrü. 2009. Balat ve Galata’da Yahudi Kültürü Üzerine Bir Gezi. İçinde, Bilgili, Ahmet Emre. (Derleyen.). İstanbul Kültür – İstanbul Turizm. İstanbul: İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını, ss. 325 – 340. 2 Balat ve Galata’da Yahudi Kültürü Üzerine Bir Gezi yazısı anılan iki bölgedeki Yahudi kültürüne ait tüm yapı ve alanları içermemektedir. 3 Yazıyı hazırlama sürecinde bilgisine başvurduğum sayın Naim A. Güleryüz’e ilgisi için teşekkür ederim. Olası hataların sorumluluğu yalnızca bana aittir. 4 Juhasz, Esther. (Editor). 1990. Sephardi Jews in The Ottoman Empire. The Jerusalem Publishing House. Jerusalem. 2 Yahudilere yapılan baskıya karşı koymak, Yahudilerin eğitimini ve gelişimini sağlamak için Fransız Yahudileri tarafından 1860’de Alliance Israelite Universelle örgütü kurulmuştur. Örgüt Osmanlı İmparatorluğu topraklarında eğitim kurumları açmıştır.5 Dolayısıyla özellikle 19. yüzyılda Fransız etkisi ve kültürü Türkiye Yahudileri arasında yaygınlaşmıştır. Halen Yahudiler tarafından kullanılan dil tümüyle Türkçe’dir. Sefaradlar Judeo-Espanyol olarak adlandırılan Musevi İspanyolcası, Ladino kullanırlardı. Ladino eski İspanyolca ile İbranice’nin yoğrulmasından oluşan bir dildir ve eski nesil Sefaradlar tarafından konuşulmaktadır. Ladino Türkiye’de kullanılan ve İspanya’dan geldikten sonra Yahudilerin aile içinde çocuklarına öğrettikleri 15. yüzyıl İspanyolcasıdır. Latin dil grubunun özelliklerini taşıyan ve yazıldığı gibi okunan Ladino İspanya’daki dil değişikliklerinden etkilenmemiştir. Gözlem Gazetecilik tarafından çıkarılan haftalık Şalom Gazetesi'nin bir sayfası Latin alfabesiyle Ladino dilinde basılır. Ladino İtalyanca, Fransızca, Rumca, Arapça ve Türkçe’den kelime almıştır; örneğin fostan fistan, çarukas çarık demektir.6 Karaim Musevileri çok ilginçtir. Karaim Museviliği 8. yüzyılın sonunda, 9. yüzyılın başında, Rabbinik Musevilikten ve kurulu düzenden ayrılan bir inanıştır. Karaim anlayışı Babil’de, ortaya çıktıktan sonra Filistin’e taşınmıştır. Karaimler Kudüs’den, I. Haçlı Seferi (1096-1099) sonucunda, ayrılmışlardır. Bir bölümü Kırım’a gitmiştir, bir kısmı İstanbul’a gelmiştir ve bir bölümü Mısır'a yerleşmiştir. Karaimlerin Müslümanlığa çok benzeyen yönleri vardır. Musevilikte ibadet öncesinde fiziki temizlik yapılır. Sinagogun bahçesinde veya girişinde, elleri yıkamak için küçük bir tekne veya çeşme bulunur. El yıkamak bir anlamda manevi temizliktir. Tarihi Sart Sinagogu'nun girişindeki küçük tekne geleneğin eskiliğini gösterir. Karaimler abdest alırlar, kenessete, (Karaim sinagoglarına verilen ad; toplantı evi) girerken ayakkabılarını çıkarırlar ve ibadet ederken namaz kılınırken yapılan hereketlere benzer biçimde davranır ve secdeye varırlar. Bu çok şaşırtıcı değildir, koyu Ortodoks Ermeniler de secde ederler. İstanbul’daki koyu Ortodoks Ermeniler kilisede, ön tarafta giderler ve başlarını absis yönüne doğru yere koyarlar. Karaimler yalnızca Eski Ahid’in Tevrat (Tora) adı verilen ilk beş kitabına inanırlar. Karaimler Tevrat’ı olduğu gibi görür ve kelimelerin anlamlarını olduğu gibi değerlendirirler. Karaimler Tevrat yorumuna, Talmud’a, inanmazlar. Rabbinik Museviler Karaimleri Musevi kabul etmezler. Karaimler Hahambaşı’nın otoritesini tanımazlar; kendi cemaat liderleri vardır. Kanun demek olan Tevrat Hz. Musa’ya inmiştir; dini ve sosyal hayatı örgütleyen bir kitaptır. Zebur Hz. Davud’a inmiştir. Tevrat ve Zebur’dan başka Rabbinik Musevilerin dini gelenekleri vardır. Rabbinik Musevilerin onayladığı edebi Tevrat yorumları, açıklamaları ve öğretileri Talmud’u oluşturur. Tevrat’ın sözlü anlatımı olan Talmud önceleri yazıya geçmemiş, daha sonra derlenmiş ve yazıya aktarılmıştır. Talmud’un altı bölümü tarım kuralları, medeni hukuk kanunları, ceza kuralları, evlilik ve boşanma, kutsal günler, kurban ve taharet ile ilgilidir. Bu bölümlerin toplamına Mişna denir.7 Karaimlerin toplu ibadetlerini cemaatten din bilgisine sahip bir kimse yaptırabilir. Bu yönüyle inanç uygulamaları İslam ile örtüşür. Karaim bir Musevi ile Rabbinik bir Musevi, evlenme ve boşanma konusunda farklı dini inanışlara sahiptir. Türkiye’de bir Karaim ile bir Yahudi evlenemez. Evlilikleri dinen geçerli değildir. Karaimler Bizans ve Osmanlı Dönemleri’nde Judeo-Rumca konuşurlardı.8 İstanbul’da çok küçük bir topluluk olarak yaşamlarını sürdüren Karaimler Bizans Dönemi’nde vardı, hatta 13. yüzyılda Bizans Dünya Karaizminin merkeziydi. Karaimlerin en bilinen yönü, Karaköy adının Karai Köy’den dönüşmesinin öne sürülmesidir. Yahudiler ve Karaimler Galata’da liman 5 Altabev, Mary. 2003. Judeo-Spanish in the Turkish Social Context. The Isis Press. Istanbul. 6 Şarhon, Karen Gerson. 2003. Judeo-Espanyol Dil ve Kültürü. TÜSİAD, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, Görüş Dergisi. Türkiye Yahudileri, 500 Yıllık Geçmiş. ss. 24-25. Eylül-Ekim. Özel Sayı: 56. 7 Parry, Aaron. 2005. Talmud nedir? Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. İstanbul. 8 Yaron, Yosef. (Compiled by). 2003. An Introduction to Karaite Judaism: History, Theology, Practice, and Custom. Al-Qirqisani Center. New York. 3 bölgesinde yaşıyorlar, ticaretle uğraşıyorlardı. Yeni Cami’nin olduğu bölge ile Karaköy temelde Yahudi yerleşmeleriydi. Özellikle Doğu Avrupa'da, Litvanya’da ve Rusya'da Karaim vardır. Karaimler kenesset’lerini Tevrat uyarınca kısmen yer altında inşa ederler. Hasköy’deki Karaim (Karay) Kenesset’inin bir bölümü yer altında inşa edilmiştir. Türkiye’de, başlarının iki yanından şakakları boyunca zülüf bırakan, koyu dindar, taassub sahibi Hassid Musevisi yoktur. Babil Sürgünü sonrasında kuzeye yönelen ve Anadolu’ya gelen Yahudiler Doğu Musevileri olarak adlandırılan Mizrahistlerdir. Mizrahistler zamanla Sefaradlar tarafından assimile edilmişlerdir. Bir de Roma Dönemi'nden kalan Bizans Yahudileri, Romaniyotlar vardı. Romaniyotlar İkinci Süleyman Tapınağı yıkıldıktan sonra ticaret, ziraat ve başka nedenlerle Anadolu’ya göç eden Yahudilerdir. Uzun süre farklılıklarını koruyan Romaniyotlar zamanla öteki Yahudilerle karışmış, erimişlerdir. Konstantinopolis Türkler tarafından alındığında Yahudiler hoşnut olmuş, sevinç göstermiştir. Bizans, Musevileri hoş görmüyor ve onlara haksızlık ediyordu. Bizans Dönemi’nde Yahudi aleyhtarı yasalar uygulanıyordu.9 Fatih Yahudilere imtiyazlı bir konum sağladı, sinagoglarının tamir edilmesine izin verdi; Balkanlar’dan ve Anadolu’dan getirdiği Yahudileri İstanbul’a yerleştirdi. Yerleştirildikleri bölgeler bugün Yeni Cami’nin olduğu bölge ile Balat’tır. Yeni Cami yapıldığında, Yahudiler bulundukları yerden çıkartıldılar ve Hasköy’e yerleştirildiler. Yeni Cami yakınındaki sur kapılarından biri Porto Judeca - Yahudi Kapısı olarak adlandırılıyordu. Balat Eski bir Yahudi yerleşmesi olan Balat sokaklarındaki ve çarşısındaki binalar, evler çoğu kez iki katlıdır ve tuğladan inşa edilmişlerdir. Balat’ta bugün yaşayan Yahudi yoktur. Ahrida ve Yanbol Sinagoglarında Şabat günü ibadet yapılabilmesi için sinagogda bulunması gereken Minyan, (Rabbinik Musevilikte toplu ibadet için dinen gereken en az on kişilik yetişkin erkek topluluğu), kentin başka semtlerinden gelenlerce oluşturulmaktadır. 1948 yılında İsrail’in kurulmasıyla Türkiye Yahudilerinin çoğu, kuruluşunu izleyen birkaç yılda, İsrail’e göç etmiştir. İstanbul’daki ve Türkiye’deki Yahudilerin büyük kısmı bu göçle,10 temelde azınlıklara uygulanan olağanüstü bir vergi cezası niteliğindeki Varlık Vergisi uygulaması sonucunda, 1955’de 6-7 Eylül olayları sonrasında, 1971 darbe döneminde, 1970'lerin sonunda ve 1980 darbesi ile başlayan süreçte Türkiye’den ayrılmışlardır. Günümüzde çoğunluğu İstanbul’da, 2.000’i İzmir’de yaşayan toplam 20.000 ile 22.000 kişi arasında tahmin edilen Türkiye Yahudisi vardır.11 Edirne 1934 Trakya Olayları’na kadar önemli bir Yahudi merkeziydi.12 Balat’taki yapıların çoğu vaktiyle Yahudi ailelere aitti. Yahudilerin topluca birarada yaşadıkları mahallelerdeki yanyana sıralı evlere Yahudi evi anlamında Yahudhane denir. Yahudhaneler, Yahudilerin biraraya gelerek ucuz ev sahibi olmak üzere kurdukları örgütlenmeyle inşa edilmişlerdir. Evler oda ada kiraya verilir, sokağa bakan ön kısmı dükkan olarak kullanılırdı. Evlerinin türü, büyüklüğü ve birkaç katlı taş yapı olmaları bakımından Rumların yaşadığı Fener bölgesi Balat’a göre daha iyi konumdadır. Fanaryot adıyla bilinen Fenerli Rumlar zengindir. Balat mütevazi bir yerleşmedir. Tarihi Yarımada ile karşılaştırıldığında Haliç kıyısı eskiden, ticari etkinlikler ve liman olması dışında, önemli bir sivil yerleşim bölgesi değildi. Osmanlı Dönemi’nde Fener’e Rumlar, 9 Sevilla-Sharon, Moshe. 1982. Türkiye Yahudileri, Tarihsel Bakış. Kudüs İbrani Üniversitesi. Jerusalem. 10 Bali, Rıfat. N. 2003. Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü (1946-1949). İletişim Yayınları. İstanbul. 11 Türkiye Yahudilerinin nüfusu gün geçtikçe azalmaktadır. Türkiye Yahudilerinin yaklaşık 400-500’ü Aşkenazdır. 130-140 kişi İtalya kökenli Musevi, bir bölümü Doğu Musevisi, kalanı Sefaraddır. Karaimlerin sayısı 40-50 kişidir. (Kaynak: www.musevicemaati.com yetkilileri.) Al-Qirqisani Center Türkiye Karaimlerinin sayısını, yaklaşık 1000 kişi olarak vermektedir. (Yaron, Yosef. (Compiled by). 2003. An Introduction to Karaite Judaism: History, Theology, Practice, and Custom. AlQirqisani Center. New York.) Ancak İlan Karmi, hiçbir dönemde İstanbul’daki Karaimlerin sayısının 1000 kişiyi aşmadığını belirtmektedir. (Karmi, İlan. 1992. Jewish Sites of Istanbul, A Guide Book. The Isis Press. Istanbul.) 12 Levi, Avner. 1992. Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler. İletişim Yayınları. İstanbul. 4 Balat’a, Hasköy’e Yahudiler ve Karaimler yerleşmiştir. Sarayın bulunduğu yüksek alanlara gayrimüslimlerin yerleşmeleri uygun bulunmamıştır. Topkapı Sarayı’nın yakın çevresinde Müslümanlar yer alırdı, sarayın etrafı, Tarihi Yarımada, Süleymaniye bölgesi ve benzeri yüksek yerler Müslümanlara ve sultan camilerine ayrılmıştı. Yanbol Sinagogu13 Yanbol Sinagogu'nun Bizans Dönemi’nde var olduğu bilinmektedir. Dış kapısındaki kitabe en son tamir edildiği tarihi Yahudi yılı ile belirtmektedir. Sinagoga Yanbol adı Bulgaristan'ın Yanbol kasabasından gelen ve Balat'a yerleşenler tarafından geçmişlerini hatırlatmak üzere verilmiştir. Yanbol Sinagogu son yıllarda tekrar ibadete açıldı. Daha önceki yıllarda yalnızca Sukot'ta (Çardak Bayramı) açık bulunuyordu. Sefaradlar önce, başta Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya ve Kuzey Afrika ülkeleri ve İstanbul gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli bölgelerine dağılmışlardır. İstanbul dışında yaşayanların bir bölümü daha sonraki yıllarda, ticari nedenlerle ve daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak için, İstanbul’a göç etmişlerdir. Böylece Balat bölgesinde ve yakınında Yanbol, Ahrida, Kasturiya, İstipol ve Selanik sinagogları kurulmuştur. Gelenek, Yahudi cemaatinin bir sinagogun etrafında yerleşmesi ve topluluk olarak yaşamasıdır. Cemaat kümelenmesi sultanlar tarafından yaptırılan selatin camilerinin etrafında yerleşen Müslümanlar için de geçerlidir; örneğin Süleymaniye Mahallesi, Sultan Selim Mahallesi, Bayezıt gibi. Bir yapılar topluluğu olan külliyeler, mahallenin, ticari etkinliğin ve sosyal yaşamın merkezini oluştururlar. Dini yapının etrafında kümeleşme olur, ekonomik etkinlik artar, cemaat içi kaynaşma gelişir, hayat etkin ve canlı bir şekilde ibadethanenin etrafında ve yakın çevresinde sürer. Küçük mahallelerde mescit veya cami de aynı işlevi görür. İslam başkenti İstanbul’da her dini cemaat kendi mahallesinde yaşardı. Ancak ticari etkinliklerin olduğu bölgelerde, örneğin çarşı, pazar, bedesten gibi mekanlarda değişik dinden kişiler birarada bulunurlardı.14 Ahrida Sinagogu Balat’taki Ahrida (Ohrida) Sinagogu Bizans Dönemi’nde varlığı bilinen eski bir ibadethanedir. Ahrida Balat’taki en büyük ve en görkemli sinagogdur. Ohri (Ohrid) gül demektir. Ahrida adı Makedonya’da bulunan Ohri adındaki gölden ve kıyısındaki aynı adlı kasabadan (Ohrida) kaynaklanır. Sefaradlar önce Ohri'ye göç etmiş, daha sonraki bir dönemde de İstanbul’a geldiklerinde göçedenleri birarada tutmak, kökenlerini ve Ohri’yi hatırlatmak üzere sinagoglarına Ahrida adını vermişlerdir. İstanbul’da sürekli ibadete ve izin alınmak koşuluyla, ziyarete açık sinagoglardandır. Sefarad göçlerinin 500. Yıl kutlamaları esnasında, 1992 yılında, sinagog restore edilmiştir. Sefaradların göçü kolay olmamıştır, servetlerini kaybetmiş, zaman zaman korsanların ellerine düşmüşlerdir. İspanyol ve Portekiz Yahudileri çok eğitimli, kültürlü, bilgili insanlardır. Osmanlı topraklarına ve İstanbul’a geldiklerinde ticaret, sanayi, maliye, ateşli silah üretimi, topçuluk, matbaacılık, tekstilcilik, mücevhercilik, tıp ve diğer bilim alanlarında önemli katkılarda bulunurlar. İlk basım ve yayın evlerini, henüz 1493’de, İstanbul’da Sefaradlar kurmuştur. Saray baş mücevheratçıları, sultanın mali danışmanları, hekimbaşıları, sultanların ve sarayın özel hekimleri Yahudilerden oluşmuştur. İki sinagogun birleştirilmesinden oluşan Ahrida’nın iç mekanında tavan iki bölümlüdür. Tavanın bir bölümü dışarıdan belli olmayan küçük bir iç kubbenin bulunduğu alan, diğer bölümü ise kare bir alandır. Tevrat tomarlarının saklandığı en kutsal bölüm Ehal, Süleyman Tapınağı, Kudüs yönündedir. 13 Sinagogların anlatımında sayın Naim A. Güleryüz’ün kitaplarından ve Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi için yazdığı makalelerden yararlandım. Kitaplarından ve makalelerinden yararlanmam konusunda gösterdiği anlayış için kendisine teşekkür ederim. 14 İnalcık, Halil. 1998. İstanbul: An Islamic City. İçinde, İnalcık, Halil. Essays in Ottoman History. ss. 250- 271. Eren Yayıncılık Ltd. İstanbul. 5 Müslümanlar da Mekke’den once Kudüs’e yönelerek ibadet ederlerdi. Ehal’e çıkılan üç basamak Hz. İbrahim’e ve karısı Sara’ya misafir olan üç meleği simgeler. Hz. İbrahim’in iki oğlu vardır. Bir oğlu cariyesi Hacer’den İsmail, diğer oğlu karısı Sara’dan İshak'tır ki, İshak’ın oğlu Yakub (diğer adıyla İsrail) İsrailoğullarının atasıdır. Bir gün Hz. İbrahim çadırının önündeyken, yakında üç adam görür. Sara ve Hz. İbrahim, Tanrı’nın haberci melekleri olduklarını bilmedikleri üç misafiri konuk ederler. Hz. İbrahim konuklarına ayaklarını yıkaması için su getirir. Sara taze pide ile buzağı etinden oluşan bir yemekle adamları, gerçekte melekleri, ağırlar. Meleklerin misafir edildiği ikonografik konu Tevrat’ta yazılıdır (Tekvin: Bap 18). Konu Hz. İbrahim’in Konukseverliği veya Eski Ahid’deki Kutsal Üçlü adıyla anılır. Melekler, o zamana kadar çocukları olmamasına ve ileri yaşlarına karşın, Sara’ya ve Hz. İbrahim’e bir oğul, İshak, sahibi olacaklarını müjdelerler. Melekler Hıristiyanlık’ta somutlaşan Kutsal Üçlü’nün (Teslis: baba, oğul, kutsal ruh) Eski Ahid’deki habercileridir.15 Sinagogun önemli bir mekanı, dua kürsüsü Teva’dır. Bazı sinagoglarda Teva ile Ehal birleşiktir. Teva’da Eski Ahid’in ilk beş kitabından oluşan ve yenmesi mekruh olmayan hayvan derisine yazılı Tevrat okunur. Beş kitap bütün yıla dağıtılıp, bitirilecek şekilde Sebt günü Şabat’ta Teva’da parça parça okunur. Okuma yıl boyunca sürer ve yıl sonunda Tevrat tümüyle okunmuş olur. Her semavi dinde dinlenmeye ve ibadete ayrılan gün farklıdır. Hıristiyanlıkta Sebt gününün Sun-day / güneş- günü olması Ortadoğu'daki Mithra anlayışından gelir. Mithra dini, İsa’nın anlayışına yakındır. 25 Aralık Mithra'nın doğum günüdür, ki aynı zamanda 25 Aralık, bazı Hıristiyan inananlara göre, İsa’nın doğum günüdür. Bazı Hıristiyanlara göre Hz. İsa 6 Ocak’ta doğmuştur. Sinagogun iç arka duvarındaki bezemeler İber’den göç edenlerden kalmıştır. Ahrida’nın Teva’sı bir görüşe göre Nuh’un gemisine benzetilir. İkinci görüş İber’den gelenlerin II. Bayezıd’ın gönderdiği kadırgalarla Osmanlı sınırları içindeki Kuzey Afrika ülkeleri ile Balkanlar’a ve İstanbul’a getirilmesiyle ilgilidir. Bu görüşe göre, Ahrida'nın Teva’sı Osmanlı kadırgalarının küpeştesini simgeler. İspanya kralı Aragon’lu Don Ferdinand ve Kastilya kraliçesi Donia İsabelle İberik Yarımadası’ndan Yahudilerin ayrılmasına neden olan bir ferman çıkarmışlardır. Sultan II. Bayezıd, 'Kral Ferdinand'a akıllı diyorlar, ne var ki kendi ülkesini fakirleştiriyor, benimkini zenginleştiriyor’ demiştir. Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu'nda yoğun olarak yaşadıkları en önemli iki kent İstanbul ve Selaniktir. 1920’lere, hatta İkinci Savaş’a kadar Selanik önemli bir Yahudi kenti, kültür ve kabala merkeziydi. İzmir önemli bir ticaret ve liman kentiydi. Yahudilerin İzmir’e yerleşmeleri 17. ve 18. yüzyılda gerçekleşir. 17. yüzyılda İzmir’de başlayan Sabetay Sevi hareketi Süleyman Tapınağı’nın yıkılmasından ve Şimon bar Kohba hareketinden sonraki en önemli Mesihlik hareketidir. Kendisini Mesih ilan eden Sabetay Sevi İzmirli bir ailenin oğludur. Sabetay, nöbet geçirmesine, transa girmesine ve psikolojik sorunlarına karşın haham olmak üzere dini eğitim görür, yetenekli bir hatip olur. Gazzeli Nathan'ın desteğiyle önce İzmir’de bir cemaat ve izleyici kitlesi edinir. Nathan, Sabetay Sevi’nin beklenen Mesih olduğu inancını yayar. Sevi daha sonra İstanbul’a gelir.16 Bir görüşe göre, Ahrida Sinagogu’nda bir Cumartesi günü öğleden sonra Musevilere seslenir.17 Bazı Yahudiler Avrupa'da ve Osmanlı topraklarında Sabetay Sevi’ye inanır ve Mesih kabul ederler. Polonya’dan ve Doğu Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden Osmanlı ülkesine Mesih'e inanan Yahudiler gelir, Sabetay Sevi'de kurtuluşu ararlar. Bu gelişmeler önce pek dikkat çekmez, daha doğrusu yöneticiler Yahudi milleti içindeki anılan harekete önem vermezler. Osmanlı’da azınlık kavramı kullanılmaz. Yahudi milleti, Ermeni milleti, Rum milleti şeklinde Millet kavramı kullanılır. Osmanlı yönetiminin endişesi Yahudilerin etkin olduğu ticari yaşamın kesintiye uğramasıdır. Çok sayıda insan Sabetay Sevi’ye iman edince ve Yahudilerin etkin olduğu ticari yaşam durmaya yüz tutunca Sevi huzura, Edirne 15 Tradigo, Alfredo. 2006. Icons and Saints of the Eastern Orthodox Church. The J. Paul Getty Museum. Los Angeles. 16 Galante, Abraham. 2000. Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gelenekleri. Zvi-Geyik Yayınları. İstanbul. 17 Karmi, İlan. 1992. Jewish Sites of Istanbul, A Guide Book. The Isis Press. Istanbul. 6 Sarayı’nda Divan önüne, getirilir. Kendisine iki seçenek verilir. Görüşlerinde israr ederse idam edilecektir. İkinci seçenek Müslüman olmasıdır. Sabetay Sevi ihtida eder, İslam inancını kabul eder. Sabetay Sevi’yi izleyenler Türkiye’de Sabetaist olarak adlandırılırlar. Neve Şalom Sinagogu Eskiden önemli bir Yahudi yerleşmesi olan Galata’da birçok sinagog bulunmaktadır. Halen Galata’da yaşayan Yahudi yoktur. Galata’nın en önemli sinagogu, Neve Şalom ibadete ve izin alınması koşuluyla ziyarete açıktır. Şabat sabahları, dini günlerde, düğün, bar mitzva, bat mitzva ve benzeri törenlerin yapıldığı günlerde açıktır. Brış Vahası anlamındaki Neve Şalom bir Sefarad sinagogudur. Sinagogun adı Türkiye Yahudilerinin ülkede barış içinde yaşadıklarına ilişkin bilgi verir. 1900’lerin ortasında bölgedeki sinagogların çevredeki cemaatin ihtiyacına yetmemesi üzerine inşa edilmiştir. İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu iki Yahudi genç projenin kendilerine verilmesini talep etmiş, projeleri kabul edilmiş ve kendileri tarafından uygulanarak Galata, Büyük Hendek Caddesi üzerindeki sinagog ibadete açılmıştır. Sinagogun vitray desenleri Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde çizilmiş, camları İngiltere’den ithal edilmiştir. Naim Güleryüz, Neve Şalom’un bulunduğu yerde daha önce İspanya’dan göç edenlerin kurduğu Aragon Sinagogu’nun bulunduğunun öne sürüldüğünü yazar.18 İbadet eden Musevi erkeklerin -Şabat ve bayram ibadetleri dışında- sol kollarına ve alınlarına deriden yapılma Tefillin olarak adlandırılan küçük kutucuklar takılıdır. Tefillin içinde dini metin bulunur. Museviler Tanrı sözüne uyar (Tesniye: Bap 6) ve Tefillin ile ibadet ederler. Sinagoglarda genellikle bezeme öğesi olarak altıgen yıldız ve Ehal'in üstünde de, açık bir kitapla simgelenen On Emir bulunur. Tarihsel olarak, On Emir taş levhalarının saklandığı yer, Süleyman Tapınağı’nın Kutsalların Kutsalı’na, en iç bölümüne konulan, Ahid Sandığı’dır.19 Tanrı’nın Musa yoluyla İsrailoğulları ile yaptığı ahid On Emir’i oluşturur. Kudüs’te, Ahid Sandığı’nın, en iç kutsal bölümde saklandığı Süleyman Tapınağı'ndan kalma, yine kutsal sayılan, Ağlama Duvarı görülebilir. Tapınak milattan önce 6. yüzyılda Babil kralı Nabukadnezzar tarafından yıkılmış ve değerli eşyaları Babil’e taşınmıştır. Yahudiler Kudüs’ten çıkarılarak Babil’e diasporaya sürülmüştür. Daha sonra tekrar inşa edilen İkinci Tapınak Roma İmparatoru Titus tarafından milattan sonra 70 yılında tümüyle yıkılmıştır. Ağlama Duvarı olarak bilinen duvar, tapınağın batı duvarlarından günümüze kalan bölümdür. Süleyman Tapınağı'nın bulunduğu alanda Müslümanlar tarafından kutsal kabul edilen ve Hz. Muhammed’in gök yolculuğuna başladığı Kubbetü’s Sahra Camisi vardır. Kubbet-üs Sahra Hz. İbrahim’in oğlu İshak’ı kurban sunmaya getirdiği yer olarak bilindiğinden, Musevilerce kutsal kabul edilir. Tapınak alanının yanındaki cami Hz. Muhammed’in Mirac’a çıktığı Mescid-i Aksa’dır. Ağlama Duvarı’nın çevresinin altı eski Kudüs kentidir. Romalılarca yakılan kentin külleri ve yangın izleri Kudüs’ün altında, günümüze kalan eski kent duvarlarında görülür. Eski Kudüs’ün yollarında büyük olasılıkla Hz. İsa yürümüştür. Gerçi Aziz Pavlus'un ve öteki havarilerin yürüdüğü yolları Anadolu'da izlemek olasıdır. Ancak, günlük güneşlik Anadolu’nun açık havasında antik yolların ruhaniliği kolay hissedilmiyor. Eski Kudüs’te, kutsal alanın altında insanların cennete en yakın olabileceklerine inandığı ve saygıyla dokunduğu bir taş vardır. Sinagogların iç bezemesi oldukça sadedir, eğer resim varsa bu pastoral bir bezemedir, canlı varlıkların resmi yapılmaz. İslam anlayışına benzer biçimde, sinagoglarda insan ve hayvan motifleri ile resmi bulunmaz ve yine Tevrat gereğince heykel de bulunmaz (Çıkış: Bap 20). Sinagogun içi altıgen yıldız, Menora (yedi kollu şamdan), On Emir ve lamba ile bezenir. Ahrida Sinagogu’nun arka iç duvarında olduğu gibi doğa betimlemesi resim bulunabilir. İslamiyet ve Musevilik en fazla 18 Güleryüz, Naim. A. 1992. İstanbul Sinagogları. Ajans Class Reklamcılık, Yayıncılık, Organizasyon ve Pazarlama. İstanbul. 19 Kaçan, Lütfi. 2004. Kitab-ı Mukaddes ve İslam Geleneğinde Ahid Sandığı. Ataç Yayınları. İstanbul. 7 benzeşen iki semavi dindir. Musevilikteki kaşerut ile –beslenme ilkeleri, nelerin yenilip nelerin yenilemeyeceği konusundaki dini kurallar- İslam’ın helal gıda anlayışı hemen tümüyle aynıdır. Her iki dinde de oruç tutulur. Üç büyük tektanrılı dinin ortak atası Hz. İbrahim’dir. Hz. İbrahim’in karısı Sara’dan İshak, cariyesi Hacer’den İsmail doğmuştur. Hz. İbrahim’in, Tanrı’ya sunmaya yöneldiği sırada yerine kurbanlık gönderilen oğlu, İslam inancına göre, İsmail, Museviliğe göre, yerine koç gönderilen oğul, İshak’tır. Musevilik’te sünnet Tanrı ile Hz. İbrahim arasındaki sözleşmenin bir simgesidir; İslamiyet’e Musevilik’ten, Museviliğe eski Mısır’dan geçmiştir.20 Neve Şalom’un giriş koridorunda eski ve yeni Ketuba (evlilik sözleşmesi) örnekleri asılıdır. Yahudilik’te evlilik dini törenle yerine getirilen bir antlaşmadır. Ketuba, kadın lehine hazırlanan bir evlilik sözleşmesidir. Bir tören sinagogu niteliğindeki Neve Şalom’da düğün, Bar Mitzva (erkek çocukların ergenliğe geçişi ve dini sorumluluklarını yerine getirme yükümlülüğü altında olması), Bat Mitzva (kız çocukların ergenliğe geçişi), Berit Mila (sünnet), Vijola (kız çocuklara ad takma) gibi törenler yapılmaktadır.21 Sinagogun kültür merkezi ve cemaat üyesi sanatçıların eserleri için sergi salonu vardır. Neve Şalom’da Tevila, (Tevila, bir kadının hem bedenen hem de manevi bakımdan arınması için dinen yıkanmasıdır), uygulaması için bir Mikve salonu ve havuzu bulunmaktadır. Bir gelin adayı da Tevila uygular. Tevila, din kurallarına uyan kadınlar tarafından Mikve’ye girilerek yerine getirilir. Aşkenaz Sinagogu Yüksekkaldırım’da Aşkenazlar tarafından inşa edilen sinagogun yapımına Avusturya Yahudileri yardım etmiştir.22 Aşkenaz cemaatinin sayısı Galata’da artınca bölgede bir sinagoglarının olmasını isterler. İç mimari yapısı Avrupa tarzındadır. Ehal’i ve Teva’sı iç-içe olup, Batı tezyinatını yansıtır. Ehal’indeki eski Tevrat tomarları başka sinagoglardan getirilmiştir. Kadınlar mahfili Azara’da, dorik düzeni anımsatan metoplar, dorik tarzda ve diğer biçimlerde sütunlar kullanılmıştır. Türkiye Yahudileri Ortodokstur, Museviliğe doğru inanç olarak, Tevrat’tan sapma olmaksızın inanırlar. Ortodoks inanışa bağlı Musevilikte kadınlar ve erkekler ibadet esnasında beraber bulunmazlar. Kadınlar mahfili sinagogda bir üst kat galerisi şeklinde düzenlenir. Reformist Musevilikte kadınlar ve erkekler sinagogda beraber otururlar. Kadın-erkek ayrımı her üç semavi dinde ortaktır ve ibadet sırasında kadın ve erkek aynı anda aynı mekanda birlikte bulunmaz. Camilerde kadınlar mahfili bulunur, ancak camiye gitmeleri gerekli değildir. Erken Hıristiyanlıkta kadınlar kilisede ayrı bir mekanda bulunurlardı. Ayasofya’nın üst galerileri (Rumca gynaikon; kadınlar mahfili) kadınlara ayrılmıştır. Her üç semavi dinde bu ayrımın ortak olması doğaldır; hepsinin çıkış yeri Ortadoğudur; Arabistan, İsrail, Filistin bölgeleridir. Adlarına kutsal kitap inen bütün peygamberler erkektir. İlk yaratılan insan Hz. Adem, erkektir. Hz. İsa, yeniden dirilişiyle, ikinci Adem olarak kabul edilir. Aşkenaz Sinagogu’nun içten olan kubbesinde küçük yıldızlar, küçük yıldızların ve kubbenin tam ortasında Hz. Davud Yıldızı vardır. Yıldızlar Tanrı’nın bulunduğu semayı hatırlatır. Dolayısıyla kubbe semayı, gökyüzünü; sema ise Tanrı’yı simgeler. Hıristiyanlıkta kubbede Tanrı’yı temsil eden simge Hz. İsa’dır. Altıgen yıldız İbranice Davud okunur. İç-içe geçmiş, biri ters, biri düz iki üçgenin bir anlamı vardır. Bir kelimenin anlamını gösteren bu tür bir simge, ideogram ya da bir monogram olabilir. İç-içe iki üçgen aynı zamanda hem gökyüzünü hem de yeryüzünü simgeler. Üçgen toprak, su 20 Freud, Sigmund. 2002. Musa ve Tektanrıcılık: Üç Deneme. İçinde, Freud, Sigmund. Dinin Kökenleri. ss. 225-328. Payel Yayınevi. İstanbul. 21 Metinde kullanılan Musevilik ve Yahudilik ile ilgili kavramlar için bakınız: Alalu, Suzan., Arditi, Klara., Asayas, Eda., Basmacı, Teri., Ender, Fani., Haleva, Beki., Maya, Dalya., Pardo, Ninet ve Yanarocak, Sara. (Hazırlayanlar). 1996. Yahudilikte Kavram ve Değerler. Gözlem Gazetecilik ve Yayın A.Ş. İstanbul. 22 Frayman, Erdal., Grosman, Moşe ve Schild, Robert. 2000. Yüksekkaldırım’da Yüz Yıllık Bir Sinagog: Aşkenazlar. Tiryaki Yayınları. İstanbul. 8 ve havayı, anne, baba ve çocuk ilişkisini, geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği simgeler. Osmanlı’da camiler dahil, bezeme öğesi olarak altıgen yıldız kullanılır. Örneğin Gül Camisi’nin iç duvarlarında altıgen yıldız vardır. Altıgen ve beşgen yıldız simgeleri kiliselerde de kullanılır. Altıgen yıldızın İsrail bayrağında yer almasının nedeni Hz. Davud’un ilk İsrail devletinin kurucusu olmasıdır. Hz. Davud, On Emir tabletlerinin ve Tora’nın saklandığı Ahid Sandığı için bir tapınak inşa ettirmeyi düşünmüştür. Büyük Tapınak kendisinden sonraki ikinci önemli kral, oğlu Hz. Süleyman tarafından inşa edilmiştir. İslam anlayışında altıgen yıldız Hz. Süleyman’ın Mührü’dür. Yahudi anlayışında Hz. Süleyman’ın Mührü beşgen yıldızdır. Hz. Süleyman’ın Seba Melikesi Belkıs ile bir ilişkisi vardır. Habeşistan Prensesi Belkıs beraberindeki hediyelerle, bilgeliğini, şöhretini ve zenginliğini duyduğu Hz. Süleyman’ı ziyaret eder. Siyahi Musevilerin, ki aslen Habeşlerdir, varlığı Hz. Süleyman ile Seba Melikesi’ne bağlanır. Öne sürülen bir açıklama, siyahi Musevilerin kökeninin Hz. Süleyman’ın Seba Melikesi’nden doğan oğluna dayandığıdır. Siyahi Museviler günümüzde Etiyopya’da ve İsrail’de yaşıyorlar. Ayrıca, belirli bir dönemde Museviliği kabul etmiş Hazar Türkleri vardır. Doğal olarak Musevilik anneden çocuğuna geçer. Hazar Türkleri Yahudileri oluşturan oniki İsrail kabilesi dışındaki bir topluluktur. Karay Musevileri uzun süre Kırım’da yaşadıkları için Hazar Türkleriyle eş tutulurlar. Hazar Türkleri onüçüncü kabile olarak da tanımlanmıştır.23 Sinagogun bemasının bulunduğu alanda, müzik icra edilir, ilahiler ve Mezmurlar okunur. Dini şarkıları, ilahileri okuyan kantor ya da hazan adıyla bilinen kişi din ve müzik bilgisine sahip din adamıdır. Hazan toplu ibadeti de yaptırır. Aşkenaz Sinagogu’nun dış ön cephesindeki lotüs yapraklı sütunlar oryantalist anlayışı yansıtır. Cephe kemerleri, cephenin ortasındaki büyük at nalı şeklindeki kemer ile yanlarındaki iki küçük at nalı kemerli, üstü sivri biten pencereler oryantalist tarzdadır. Sinagog Batı’nın Doğu’yu görmek istediği şekilde inşa edilen bir binadır. Binanın dış ön yüzündeki pencerelerin altındaki üçlü pencereler, soğan biçimli, ucu incelen kemerler Doğu motifleridir ve oryantalist etkiler taşır.24 Yapının Doğulular tarafından oryantalizmin etkisiyle yapılması ilginçtir. Ön cephesinde stilize sekizgen yıldız yer alan yapının oryantalist özellikleri ibadethanenin dışından daha iyi anlaşılır. Aşkenaz Sinagogu içten ve dıştan kubbelidir. Tanzimat Reformu’nun ilanıyla gayrimüslimlere eşitlik ve kubbeli ibadethane yapma izni tanınmıştır. Yeni yapılan, Bizans Dönemi'nden olmayan kiliselerin ve sinagogların kubbeli inşa edilmelerine, tüm Osmanlı tebaasının eşit sayıldığı Tanzimat’a değin, izin verilmemiştir. Sinagogun dıştan kubbeli olması özgün bir örnektir. Varlığı yaygın bilinen ilk kubbeli gayrimüslim ibadethanelerinden biri Aşkenaz Sinagogudur. Çok bilinen diğer bir yapı İstiklal Caddesi’nin girişinin solunda, 19. yüzyılın ikinci yarısında, eski bir kilisenin yerine yapılan, aynı zamanda çan kuleli Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesidir. Osmanlı yönetimi Tanrı’yı simgeleyen kubbe temsilini kendisi için uygun görmüştür. Sultan camilerinin ana kubbesi Osmanlı İmparatorluğu’nu ve aynı zamanda halife olan sultanını simgeler. Kubbe Osmanlı’nın hiyerarşik yönetim anlayışını ve düzenini yansıtır. Bu anlayış ve temsil izni gayrimüslimlere verilmemiştir. Sarayda sultan mekanları da kubbelidir; Arz Odası, Has Oda, Divan ile harem’de sultana ait odalar vb. Terziler Sinagogu Tofre Begadim - Schneider Tempel Sinagogu Tofre Begadim veya Schneider Tempel, -Terziler Sinagogu- sanat merkezine ve sergi salonuna dönüştürülmüştür. Salon tüm sanatçılara açıktır. Terziler Sinagogu’nu inşa ettirenler terzi Yahudilerdir. Ancak terzilik dışında, tekstil ve hazır giyim ithalatı, giyim ürünleri üretimi ve satışı Yahudiler arasında yaygın mesleklerdir. İstanbul Yahudilerinin bazıları 19. yüzyılın ortalarında Avusturya'dan gelmiş Aşkenaz tekstilciler ve terzilerdir, ki bir bölümünün mağazaları ve markaları 23 Koestler, Arthur. 1999. Onüçüncü Kabile. Hazar İmparatorluğu ve Mirası. Say Yayınları. İstanbul. 24 Saner, Turgut. 1998. 19. Yüzyıl İstanbul Mimarlığında Oryantalizm. Pera Turizm ve Ticaret A.Ş. İstanbul. 9 oldukça meşhurdur.25 Rusya’dan gelen Yahudiler de terzilikle ilgilenmişlerdir. Giyim mesleğindeki Yahudiler batılılaşan Osmanlı İmparatorluğu için modern tarzda erkek ve kadın giysisi ile kumaş ithal ederler. Dericilik de Yahudilerin uğraştığı zor bir iş koludur. Schneider Tempel 19. yüzyılın geç döneminde inşa edilmiştir. Sinagogların mimari biçimiyle ilgili yerleşmiş bir kural yoktur. Yahudiler hangi kültür içinde yaşıyorlarsa o kültürün mimari biçimlerini uyarlamışlardır. Türkiye’deki sinagoglar daha çok bazilikal tiptedir.26 Dış kapının üstündeki On Emir tabletlerine kiliselerde de rastlanır. Sveti Stefan Kilisesi'nin ikonostasionunun üstündeki kitap gibi. Tanzimat Fermanı’ndan önce yapılan ve Bizans Dönemi’nden kalan sinagogların ve kiliselerin dış duvarlarında göze çarpan şekilde dinsel simge görülmez. Gayrimüslim ibadethaneleri için bu tür bir sınırlama olmakla birlikte, anılan yasak yalnızca yapıların dışı için geçerlidir. Sinagogların veya kiliselerin iç tezyinatına ve düzenlemesine karışılmamıştır. Dışsal olduğu için, kiliselere çan kulesi yapılmasına ve çan çalınmasına izin verilmemiştir. Yahudiler içinde yaşadıkları ve parçası oldukları toplumla kaynaşmaya özen gösterdiklerinden dini varlıklarını ve kimliklerini görünür biçimde sergilemezler. Benzer şekilde bir sinagogun, evin veya işyerinin giriş kapısının sağ pervazına ayet parçaları yazılı Mezuza asmak Tevrat emridir (Tesniye: Bap 6). Bu uygulama Türkiye’de, sinagogların giriş kapıları dışında, yaygın değildir. Kamondo Merdivenleri Camondolar Avrupa’da çeşitli kolları bulunan önemli bir Portekiz kökenli ailedir. En önemli bireyi banker Avraham Salomon de Camondo’dur. Servetleri Rotschildler ile karşılaştırılabilecek Camondolar Osmanlı’da çok önemli bir banker ailedir. Avraham kardeşiyle birlikte bir finans kuruluşu, I. Camondo ve Şürekası Bankası'nı kurmuştur. Kırım Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ne borç vermiştir. Avraham’ın etkisi ve gücü kısmen sahip olduğu mülklerden kaynaklanmaktaydı. Avraham Salomon de Camondo Hasköy’de Türkçe, Fransızca ve İbranice öğretilen Batı anlamında bir okul kurmuştur. Camondo ailesi zenginliğini Osmanlı Yahudi cemaatlerini eğitmeye ve korumaya adamıştır. Kamondo Merdivenleri Bankalar Caddesi’ni - Voyvoda Caddesi- Karaköy’ün üst kısımlarına bağlar. Merdivenler buraya gelen halkın çabuk ve kolayca yukarıya çıkabilmesi, Avraham Salomon de Camondo ile aile bireylerinin Schneider Tempel Sinagogu’nun hemen yanı başındaki malikanelerine çıkmasında kolaylık sağlaması için yaptırılmıştır. Kıvrımlı biçimdeki merdivenlerin yapısı ilginçtir. Avraham Salomon de Camondo Paris’e göç ettikten birkaç yıl sonra, 1873’de ölmüş, vasiyeti üzerine Hasköy Musevi Mezarlığı’ndaki anıt mezarına gömülmüştür. Camondo ailesinden günümüzde kimse yoktur. II. Savaş sırasındaki soykırımda ailenin bireyleri Auschwitz toplama kampında yok edilmişlerdir.27 Zülfaris Sinagogu 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi Zülfaris (Zülf-ü Arus) Sinagogu’nun 17. yüzyılda var olduğu biliniyor. Zülüf perçem demektir. Adı zülüfden gelen ve gelin perçemi anlamındaki Zülfaris Sinagogu’nun bulunduğu sokağın adı Perçemli 25 Bali, Rıfat. N. 2008. Mayer Mağazası ve Georg Mayer. İçinde, Mayer, Georg. Türk Çarşısı, Şark’ta Ticaretin Püf Noktaları. ss.IX-XXXIX. Kitabevi. İstanbul. 26 Türkiye sinagogları konusunda kaynaklar: Güleryüz, Naim. A. 1992. İstanbul Sinagogları. Ajans Class Reklamcılık, Yayıncılık, Organizasyon ve Pazarlama. İstanbul. Güleryüz, Naim A. ve Keribar, İzzet. 2008. İstanbul Sinagogları. Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. İstanbul. Güleryüz, Naim A. ve Keribar, İzzet. 2008. Trakya ve Anadolu Sinagogları. Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. İstanbul. Halperin, Don. A. 1986. The Old Synagogues of Turkey. Wyndham Hall Press, Inc. Indiana. Karmi, İlan. 1992. Jewish Sites of Istanbul, A Guide Book. The Isis Press. Istanbul 27 Şeni, Nora. 2008. Seni Unutursam İstanbul. (İkinci Ayrım, ss. 91-149). Kitap Yayınevi. İstanbul. 10 Sokak’tır. Sürekli açık tutulamayan sinagog 500. Yıl kutlamaları çerçevesinde müze olarak yapılandırılmıştır. 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi Sefaradların göç serüvenlerini, Avrupa’daki Türk diplomatların Yahudileri toplama kamplarından ve muhakkak bir ölümden kurtarmak için gösterdiği çabaları, Yahudilerin ülkeye entelektüel etkilerini, katkılarını, geçmişteki hayatlarını ve günümüzdeki yaşantılarını yansıtan bir müzedir. Ana salonda Sefaradların göçü, göç yolları, Osmanlı İmparatorluğu’nda yerleştikleri bölgeler, Türkiye Yahudilerinin dinsel ve kültürel mirasları, toplumla etkileşimleri, devlet ve kamu hayatındaki rolleri, sosyal ve kültürel hayata katkıları anlatılmaktadır. Üst katta, fotoğraflarla geçmişten insan ve yaşam görüntüleri yer alırken, alt kattaki etnografya bölümünde doğum, sünnet, çeyiz, düğün gibi konular ziyaretçilere sunulmaktadır.28 Galata yoğun bir Musevi ve Yahudi yerleşim bölgesiydi. Galata’nın limana yakınlığı ve Karaköy’ün limanda olması nedeniyle ticaretle uğraşan İstanbul’da yerleşik Avrupalılar, Hıristiyanlar ve Yahudiler bu bölgede yoğunlaşmıştı. Her yıl Eylül ayının ilk Pazar günü Yahudi Kültürü Avrupa Günü’dür. Avrupa’da yaklaşık kırk ülkede aynı günde yapılan kutlamaların amacı Yahudi kültürünün toplumun geniş bölümünce tanınmasını sağlamaktır. Gün içinde Galata’da müzik ve sanat gösterileri düzenlenir, törenler yapılır. Galata’daki sinagoglar o gün herkese açıktır. Kaynakça Alalu, Suzan., Arditi, Klara., Asayas, Eda., Basmacı, Teri., Ender, Fani., Haleva, Beki., Maya, Dalya., Pardo, Ninet ve Yanarocak, Sara. (Hazırlayanlar). 1996. Yahudilikte Kavram ve Değerler. Gözlem Gazetecilik ve Yayın A.Ş. İstanbul. Altabev, Mary. 2003. Judeo-Spanish in the Turkish Social Context. The Isis Press. Istanbul. Bali, Rıfat. N. 2003. Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü (1946-1949). İletişim Yayınları. İstanbul. Bali, Rıfat. N. 2008. Mayer Mağazası ve Georg Mayer. İçinde, Mayer, Georg. Türk Çarşısı, Şark’ta Ticaretin Püf Noktaları. ss. IX-XXXIX. Kitabevi. İstanbul. Frayman, Erdal., Grosman, Moşe ve Schild, Robert. 2000. Yüksekkaldırım’da Yüz Yıllık Bir Sinagog: Aşkenazlar. Tiryaki Yayınları. İstanbul. Freud, Sigmund. 2002. Dinin Kökenleri. Payel Yayınevi. İstanbul. Galante, Abraham. 2000. Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gelenekleri. Zvi-Geyik Yayınları. İstanbul. Güleryüz, Naim. A. 1992. İstanbul Sinagogları. Ajans Class Reklamcılık, Yayıncılık, Organizasyon ve Pazarlama. İstanbul. Güleryüz, Naim. A. (Küratör). 2004. 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi. Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. İstanbul. Güleryüz, Naim A. ve Keribar, İzzet. 2008. İstanbul Sinagogları. Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. İstanbul. Güleryüz, Naim A. ve Keribar, İzzet. 2008. Trakya ve Anadolu Sinagogları. Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. İstanbul. Halperin, Don. A. 1986. The Old Synagogues of Turkey. Wyndham Hall Press, Inc. Indiana. İnalcık, Halil. 1998. Essays in Ottoman History. Eren Yayıncılık Ltd. İstanbul. Juhasz, Esther. (Editor). 1990. Sephardi Jews in The Ottoman Empire. The Jerusalem Publishing House. Jerusalem. Kaçan, Lütfi. 2004. Kitab-ı Mukaddes ve İslam Geleneğinde Ahid Sandığı. Ataç Yayınları. İstanbul. Karmi, İlan. 1992. Jewish Sites of Istanbul, A Guide Book. The Isis Press. Istanbul. Koestler, Arthur. 1999. Onüçüncü Kabile, Hazar İmparatorluğu ve Mirası. Say Yayınları. İstanbul. Levi, Avner. 1992. Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler. İletişim Yayınları. İstanbul. 28 Güleryüz, Naim. A. (Küratör). 2004. 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi. Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. İstanbul. 11 Mayer, Georg. 2008. Türk Çarşısı, Şark’ta Ticaretin Püf Noktaları. Kitabevi. İstanbul. Parry, Aaron. 2005. Talmud nedir? Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. İstanbul. Saner, Turgut. 1998. 19. Yüzyıl İstanbul Mimarlığında Oryantalizm. Pera Turizm ve Ticaret A.Ş. İstanbul. Sevilla-Sharon, Moshe. 1982. Türkiye Yahudileri, Tarihsel Bakış. Kudüs İbrani Üniversitesi. Jerusalem. Şarhon, Karen Gerson. 2003. Judeo-Espanyol Dil ve Kültürü. TÜSİAD, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, Görüş Dergisi. Türkiye Yahudileri, 500 Yıllık Geçmiş. ss. 24-25. Eylül-Ekim. Özel Sayı: 56. Şeni, Nora. 2008. Seni Unutursam İstanbul. Kitap Yayınevi. İstanbul. Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı. 1994/1995. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı ortak yayını. İstanbul. Tradigo, Alfredo. 2006. Icons and Saints of the Eastern Orthodox Church. The J. Paul Getty Museum. Los Angeles. TÜSİAD, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği, 2003. Görüş Dergisi. Türkiye Yahudileri, 500 Yıllık Geçmiş. Eylül-Ekim. Özel Sayı: 56. Yaron, Yosef. (Compiled by). 2003. An Introduction to Karaite Judaism: History, Theology, Practice, and Custom. Al-Qirqisani 

PAVLUS HAKKINDA ON SORU ON CEVAP



PAVLUS HAKKINDA ON SORU ON CEVAP 
Ronald D. WITHERUP∗ 
Çev.: Süleyman TURAN∗∗ 
Kültürel açıdan oldukça zengin bir yapıya sahip olan bir coğrafyada doğup, büyüyen ve dinsel ve kültürel yönden farklılığa sahip insanlarla temas kuran Pavlus, başlangıçta İsa Mesih taraftarlarına karşı tehdit soluyan biri iken, MS 34 yılında Şam yolunda geçirdiği vizyon sonrasında kendisinin, İsa Mesih tarafından “Gentilelere elçi” olarak görevlendirildiğine kani olmuştur. Vizyonu sonrası yaptığı üç büyük misyon yolculuğu, bu yolculuklarındaki misyon faaliyetleri ve sahip olduğu teolojisiyle Pavlus, Yahudiliğin bir mezhebi olarak görü- len hareketi (Hıristiyanlık) bir dünya dini haline getirmiştir. Bugün Hıristiyanlıkta mevcut olan, çarmıh ve yeniden dirilme inancı, vaftiz, imanla aklanma, orijinal günah ve bir kurban aracılığıyla kurtuluş, ümit, iman ve sevgi değerleri, lütuf doktrini, evlilik, Mesih’in bedeni olarak kilise, Kutsal Ruh ve Ruh’un armağanları, Mesih’in ikinci geli- şi ve son yargı gibi önemli teolojik hususları Hıristiyanlık Pavlus’a borçludur. Hıristiyanlık için bu denli öneme sahip olan Pavlus ve onun ilk dönem kiliselere yazdığı mektuplar1 üzerine çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bunlardan biri de Ronald D. Witherup’un, 101 Questions & Answers on Paul isimli eseridir. Prof. Witherup eserinde, Pavlus’la ilgili önemli olduğunu düşündüğü 101 soruya cevap vermeye çalış- mıştır. Biz bu makalede zikredilen kitaptan kendimizce daha önemli olduğunu düşündüğümüz on soruyu seçerek çevirmeyi uygun gördük. [ç.n.] ∗ Kitabı Mukaddes profesörü ve California’daki St Patrick Teoloji Fakültesinin eski dekanı. Not: Bu çeviri, Prof. Witherup’un 101 Questions & Answers on Paul (Paulist Press, Newyork 2003) isimli kitabından derlenerek hazırlanmıştır. ∗∗ Arş Gör., KTÜ Rize İlahiyat Fakültesi suleyman_turan@hotmail.com 1 Yeni Ahit külliyatı içerisinde yer alan 13 mektup Pavlus’a atfedilmektedir. Uzmanlar bu mektuplardan 7 tanesinin Pavlus’a aidiyetini kabul etmekte, diğer 6 mektubun ise ona atfedildiğini ifade etmektedir. 
Yazarı belli olmayan İbranilere mektupta ona atfedilmektedir. 
1. Pavlus Hıristiyanlık için niçin bu kadar önemlidir? Pavlus, hem tarihi hem de teolojik sebeplerden dolayı Hıristiyanlık için çok önemlidir. O, Hıristiyan inancının Yeni Ahit’teki en erken şahidi olduğu için tarihsel açıdan apaçık bir önem taşır. Örneğin; İsa’nın yeniden dirilişinin2 ve son akşam yemeğinin3 en erken hikâ- yeleri Pavlus’un mektuplarında geçmektedir. Korint’teki gibi kiliselerine yazılan mektuplar aynı zamanda böyle inanç cemaatlerinin nasıl organize edildiği ve nasıl fonksiyon gördüğü hakkındaki en erken delillerin bir kısmını sağlamaktadır. En azından uzmanlar yeni kanıtlar ortaya koyuncaya kadar böyledir. Buna ilaveten, Pavlus’un mektuplarının tabiatı, ilk dönem Hıristiyan edebi türleri hakkında çalışmak için iyi bir kaynak sağlamaktadır. İletişim, eğitim, ıslah vb amaçlar için mektupların kullanımı, zamanımızdan uzak olan bu insanların sıradan hayatları için bize bir bakış açısı sağlar. Ayrıca, Pavlus’un mektupları retoriğin tarihi formları hakkında çalışmak için de önemli bir kaynak olarak varlığını sürdürür. Fakat Pavlus, sadece bu tarihsel sebeplerden dolayı değil, başka sebepler nedeniyle de önemlidir. O, kaydedilmiş ilk Hıristiyan “teologdur”. “Teolog” kelimesini tırnak içerisinde kullandığıma dikkat edilmesi gerekir. Pavlus, teolojisinde sistematik değildir. O elbette, bü- tünüyle mantığa uygun teolojik bir sistem kurmaya çalışmamıştır. Yine de onun mektupları, Hıristiyan inancı için temel unsurları ortaya koyar. Öyle ki hiçbir teolojik sistem onu görmemezlikten gelemez. Pavlus’un Hıristiyanlık için önemli olarak kaldığı bir diğer teolojik sebep, tefsir tarihidir. Pavlus’un etkisi çok büyüktür. O, John Chrysostom (ö. 430), Agustine (ö. 430), Thedore of Mopsuestia ve Jerome (ö. 420) gibi kilise babalarını çok fazla etkilemiştir. Daha sonraki Hıristiyan düşünürler de Pavlus’un mirasından faydalanmış- tır. Pavlus, Martin Luther (ö. 1546), Charles Wesley (ö. 1788) ve Karl Barth (ö. 1968) gibi önemli düşünürler üzerinde büyük etki yapmış- tır. Yapılan yorumlar bazen çarpıtılsa ya da abartılsa da Protestan reformasyonu genel olarak Pavlus’un düşüncesine dayanmaktaydı. Çağlar boyunca pek çok Kitabı Mukaddes uzmanı Pavlus’un mektupları üzerine uzun tefsirler yazmışlardır. Bütün bunlar Hıristiyan dü- şüncesinde Pavlus’un uzun zamandır devam eden etkisini anlamamıza katkı sağlayabilir. Belki de Pavlus’un önemini kabul etmek için en belirgin sebep, Yeni Ahit’in kendisinin şahitliğidir. Ona atfedilen mektuplardan en azından bazısının, kendisinden sonra, hayranları, yardımcıları ya da 2 I. Korintliler 15:1-11. 3 I. Korintliler 11:23-26.
 şakirtleri tarafından ortaya koyulması ihtimali, Pavlus’un mirasının ilk dönem kilise için bile önemli olduğunu gösterir. En azından bazı ikinci derece kanonik olan Pavlusçu mektupların mevcudiyeti, Hıristiyan inancına onun devam eden katkılarını korumak için çabalayan takipçilerinin olduğunu gösterir. Onlar, fikirlerinin kilise hayatında muhtemelen Pavlus’un tahmin ettiğinden daha evrensel bir etki için potansiyele sahip olduğunun farkına varmışlardır. İlk Hıristiyanlar -- mektupları aracılıyla ifade edilen-- Pavlus’un vizyonunun, onun hizmet ettiği cemaatlerin ötesinde başarıya ulaştığını kabul etmişlerdir. Onun mektuplarının Yeni Ahit kanonik koleksiyonunun en erken yazıları olduğu olgusu, bu düşünceye güven sağlamaktadır. Pavlus’un mektupları, onun zamanında bile, kendi zamanının yanı sıra, gelecekteki toplumların hayatını şekillendirebilen geniş bir uygulama alanına sahip olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Pavlus’un mektuplarının estetik bir değeri vardır. Onlar genellikle şiirsel ve ilham vericidir. Bu da onlar üzerinde enine boyuna düşünülmesini gerekli kılmaktadır. 2. Şam yolunda gerçekleşen Pavlus’un vizyonunda aslında ne oldu? Pavlus’un kendisi Şam yolunda yaşadığı vizyonda olup biteni detaylıca tasvir eden hiçbir yazılı kayıt bırakmamıştır. Hıristiyanlar, geleneksel olarak, Pavlus’un vizyonunu dünyadaki din değiştirmelerin ilklerinden (archetypical) biri olarak gördüğü için bu şaşırtıcı gö- zükebilir. Tarih boyunca sanatçılar atından düşen ve parlak bir ışık tarafından körleştirilen Pavlus’un muhteşem resimlerini yapmışlardır. Yapılmış olan böyle resimlerin etkisiyle birlikte Pavlus’un kendisi bu tür bir bilgi ortaya koymamıştır. Bu soruya cevap vermek için Şam yolunda ne olduğuna işaret eden Pavlus ile Elçilerin İşleri’nin anlattıkları arasındaki farklılığa bakmamız gerekir. Pavlus’un Şam’a atıfta bulunduğu sadece iki pasaj onun ihtida tecrübesine deyinmemektedir. İlki, Arabistan’da bir müddet kaldıktan sonra Şam’a geri dönüşünden bahseder.4 İkinci pasaj ise, Pavlus’un bir küfe içinde, surdaki bir pencereden sarkıtılmak suretiyle düşmanlarından kaçışının hikâyesini anlatır.5 Bu pasajların ikisi de Pavlus’un vizyon sonrası hayatıyla ilgilidir ve fazla bilgi vermemektedir. Pavlus, yaşadığı vizyon tecrübesini bir “vahiy”6 ya da göğe yükselen Rabbin “gözükmesi”7 şeklinde isimlendirir. Bu iki ifade Pavlus’un yaşadığı tecrübeyi açıklayacak kadar açıktır. O’nun, ne 4 Galatyalılar 1:17. 5 II. Korintliler 11:32-33; Elçilerin İşleri 9:23-25. 6 Galatyalılar 2:2. 7 I. Korintliler 9:1, 15:8.
yaşadığı olayı tasvir etmek için Şam’a atıfta bulunmaması ,(Galatyalılar 1:17’de zikredilmesine rağmen) ne de olayın kesin olarak olduğu yeri ve zamanını verecek detayları zikretmemesi dikkat çekicidir. Vahiy (apocalypsis) ve görünüş (ophthe) için Grekçe kelimeler de sorumuzun araştırdığı tarihsel veriyi bize sağlamamaktadır. Her ikisi de Pavlus ile insan algısının ötesinde bir tarzda, şahsi temas kuran göğe yükselen İsa Mesih duygusu taşır. Korintlilere birinci mektubunda Pavlus, göğe yükselen İsa Mesih’in diğer takipçilerinden daha az çağrı almadığı hususunda ısrar eder. 8 Diğer bir ifadeyle Pavlus’un kendi hikâyesi onun vizyonu hakkında daha kesin, tarihsel bilgi sağlamaz. Ancak, Tanrının, oğlunu ona ifşa ettiğini ve bunun Pavlus için önemli olan husus olduğunu öne sürer. Elçilerin İşleri ise farklı bir portre çizer. Elçilerin İşleri 9:1-19’da geçen ve Şam yolunda Pavlus’a ne olduğunu anlatan hikayeyi 9 herkes bilir. Hikâye ufak tefek farklı detaylarla ve vurgularla birlikte El- çilerin İşleri’nde üç kez10 anlatılmasına rağmen, hikâyenin ana hatları açık ve birbirine yakındır. Pavlus, Kudüs’teki Yahudi otoritelerinden aldığı izinle İsa’nın takipçilerini yakalayıp geri getirmek için çıktığı Şam yolundaydı. Parlak bir ışık sebebiyle kör oldu, yere düştü ve “Saul, Saul bana neden 8 I. Korintliler 15:3-11. 9 Saul ise Rab'bin öğrencilerine karşı hâlâ tehdit ve ölüm soluyordu. Baş kâhine gitti, Şam'daki havralara verilmek üzere mektuplar yazmasını istedi. Orada İsa'nın yolunda yürüyen kadın erkek, kimi bulsa tutuklayıp Kudüs'e getirmek niyetindeydi. Yol alıp Şam'a yaklaştığı sırada, birdenbire gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. Yere yıkılan Saul, bir sesin kendisine, «Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?» dediğini işitti. Saul, «Ey efendim, sen kimsin?» dedi. «Ben, senin zulmettiğin İsa'yım» diye cevap geldi. «Haydi kalk ve kente gir, ne yapman gerektiği sana bildirilecek.» Saul'la birlikte yolculuk eden adamların dilleri tutuldu, oldukları yerde kalakaldı- lar. Sesi duydularsa da, kimseyi göremediler. Saul yerden kalktı, ama gözlerini aç- tığında hiçbir şey göremiyordu. Sonra kendisini elinden tutup Şam'a götürdüler. Üç gün boyunca gözleri görmeyen Saul hiçbir şey yiyip içmedi. Şam'da Hananya adında bir İsa öğrencisi vardı. Bir görümde Rab ona, «Hananya!» diye seslendi.«Buradayım, Rab» dedi Hananya. Rab ona, «Kalk» dedi, «Doğru Sokak denilen sokağa git ve Yahuda'nın evinde Saul adında Tarsuslu birini ara. Şu anda orada dua ediyor. Görümünde yanına Hananya adlı birinin geldiğini ve gözlerini açmak için ellerini kendisinin üzerine koyduğunu görmüştür.» Hananya şöyle karşılık verdi: «Rab, birçoklarının bu adam hakkında neler anlattıklarını duydum. Kudüs'te senin kutsallarına nice kötülük yapmış! Burada da senin adını anan herkesi tutuklamak için baş kâhinlerden yetki almıştır.» Rab ona, «Git!» dedi. «Bu adam, benim adımı diğer uluslara, krallara ve İsrail oğullarına duyurmak üzere seçilmiş bir aracımdır. Benim adım uğruna ne kadar sıkıntı çekmesi gerekeceğini ona göstereceğim.» Bunun üzerine Hananya gitti, eve girdi ve ellerini Saul'un üzerine koydu. «Saul kardeş» dedi, «sen buraya gelirken yolda sana görünen Rab, yani İsa, gözlerin açılsın ve Kutsal Ruh'la dolasın diye beni yolladı.» Hemen o anda Saul'un gözlerinden perde gibi bir şeyler düştü. Yeniden görmeye başlayan Saul kalktı, vaftiz oldu, sonra yemek yiyip kuvvet buldu (ç. n.). 10 Elçilerin İşleri 9:1–19, 22:6–16, 26:12–18.
 zulmediyorsun?” diye bir ses duydu.11 Ses kendisini şu seslerle tanı- tır: “Ben zulmettiğin İsa’yım.” Daha sonra Pavlus körlüğünün giderilmesi ve vaftiz edilmek için Hananya isimli bir İsa inananına gitmesi için yönlendirilir. Elçilerin İşleri’nde anlatılan hikâyede önemli sembolik unsurlar bulunmaktadır. Körlük ile görme, karanlık ile aydınlık ve Gentilelere elçi olan Pavlus’a verilen farklı öğretiler grubunun anlamı. Bütün bunlar Elçilerin İşleri’nin yazarı için sembolik değere sahiptir. Pavlus’un vizyonunun üç kez tekerrürü bile Elçilerin İşleri’nin baş- tanbaşa planında onun önemini göstermektedir. Bu sebepten dolayı, bazı uzmanların haklı olarak Pavlus’un tecrübesi için “din değiştirmeden” daha ziyade “çağrı” ya da “görevlendirme” kavramlarını kullanması daha iyi bir isimlendirmedir. Onlar diğer peygamberî çağrı hikâyeleriyle benzerliklere işaret ederler.12 Uygunsuz olduğunu kabul etmeme rağmen Pavlus’un dramatik bir şekilde biçimini değiştirmiş hayatı için “ihtida/çağrı” şeklinde ikili ifade tarzını kullanacağım. Sonuç olarak, Pavlus’un vizyonunun gerçek detaylarını bilmedi- ğimizi kabul etmemiz gerekir. Pavlus’un kendisi bize bu detaylar sağlamaz. Elçilerin İşleri tarihsel gerçekleri gölgeleyen teolojik endi- şelere sahip olabilir. Yine de Elçilerin İşleri’nde kendine has bir şekilde sunulan hiçbir şey vizyonu hakkında Pavlus’un kendi söyledikleriyle çatışmaz. Pavlus’un vizyonunun/çağrısının, radikal bir şekilde din değiştirme olmadığını kabul etmek daha önemlidir. İsa’yı Mesih olarak kabul eden biri de olsa Pavlus bir Yahudi olarak doğdu, yaşadı ve öldü. Onun Şam vizyonu, Yahudilikten Hıristiyanlığa bir geçiş değildi. Aksine, Mesih olarak kabul ettiği göğe yükselen Rab İsa tarafından bir görevlendirmeydi. 3. Elçilerin İşleri Pavlus’un ölümü hakkında niçin bilgi vermemektedir? Kitabı Mukaddes’e ait bir kitap bir parça da olsa niçin kesin bilgi zikretmemektedir? şeklinde spekülasyonlar tehlikelerle doludur. Olaydan önce yazıldığı için, bir kimse, Elçilerin İşleri’nin Pavlus’un ö- lümü hakkında bir şey anlatmadığını söyleyebilirdi. Çok sayıda uzman Elçilerin İşleri’nin, Pavlus’un ölümünden yirmi yıl sonra yazıldı- ğını kabul ettiği için bu cevap kabul edilemez. Basitçe söyleyecek olursak, Elçilerin İşleri’nin yazarının Pavlus’un ölümünün farkında olmaması diğer bir sebep olabilirdi. Bu açıklama da imkân dâhilinde gözükmemektedir. Çünkü Elçilerin İşleri Pavlus’a öyle bir ilgi duymaktadır ki, yazarının Pavlus’un hikâyesini sonuna kadar takip etmemiş olacağını düşünmek imkansızdır. Elbette, Pavlus’un asla öl- 11 Elçilerin İşleri 9:4, 22:7, 26:14. 12 Örneğin bkz. I. Samuel 3:10.
dürülmediğini iddia etmek mümkündür ancak onun öldürüldüğüne yönelik gelenek hakkında kuşku duymak için de sebep yoktur. Konuyla ilgili bilgi yokluğu için daha olası bir açıklama yazarın, zihninde bazı teolojik amaçlara sahip olduğudur. Bu ne olabilir? Elçilerin İşleri’nin sonunu bir an için ele alalım. Elçilerin İşleri 28:23-31 Pavlus’un hapiste ya da daha doğrusu bir tür tevkif evinde olduğunu ifade etmektedir. Onun vaazını bazı insanların kabul etmesi, bazısının da reddetmesi karşısında Pavlus, İşaya’dan13 Yahudi dinleyicilerine, seçilmiş halkın gerçeği görmeyi veya onlara duyurdu- ğu şeyi dinlemeyi reddettiğini gösteren sert bir pasajı alıntı yapar. Pavlus, “şunu bilin ki Tanrı’nın sağladığı bu kurtuluşun haberi öteki uluslara gönderilmiştir. Ve onlar buna kulak vereceklerdir.”14 ifadesiyle sözlerini tamamlar. Pavlus’un son sözleri, onun birinci çağrısını teyit eder. Göğe yükselen İsa Mesih göstermiştir ki Pavlus “ benim adımı öteki uluslara, krallara ve İsrail oğullarına duyurmak üzere seçilmiş bir aracıdır. Benim adım uğruna ne kadar sıkıntı çekmesi gerekeceğini ona göstereceğim.”15 Elçilerin İşleri, Tanrı’nın sözünü hiçbir engelle karşılaşmadan ve tam bir cesaretle duyurduğuna dair Pavlus’un görevinin özetlenmesiyle sona erer.

Elçilerin İşleri’nin bu tarz sona ermesinin Hıristiyan okuyuculara daha fazla ümit vermek amacıyla olabileceğini iddia ediyorum. O, Pavlus’un öldürülmesine değil de, her türlü zorluğa rağmen Tanrı’nın sözünü korkusuzca duyurmanın gerekliliğine dikkati çekmektedir. Aynı zamanda, Gentilelerin nasıl da müjdeyi dinlediklerini ve eninde sonunda yeni inanç topluluğuna şekil verdiklerini özetler. 4. On iki havariden biri olmadığı halde Pavlus niçin havari diye isimlendirilmektedir? Pavlus’un, kendisini bir “havari” olarak isimlendirdiğine dikkat edilmesi gerekir. O, İsa’nın hayatta olduğu dönemde Nasıralı İsa ile şahsi temas kurmamıştır. Yine o, İsa’nın on iki havarisinden biri de değildi. Sorumuzun kısaca cevabı şudur: Göğe yükselen İsa Pavlus’a görünmüş ve onu “havari” (Elçi) diye isimlendirmiştir.

Soruya daha uzun cevap vermek için Yeni Ahit sözlüğüne biraz bakalım. Yeni Ahit’te “havari/elçi” [apostle] (Grekçe apostolos) kelimesi ve “çömez/şakirt” [disciple] (Grekçe mathetes) kelimesi ara sıra birbiriyle değiştirilmiş olarak kullanılmış olabilir. Matta, resmi olarak onları listelediğinde İsa’nın on iki yakın takipçisini “havari” (apostle) diye 13 İşaya 6:9-10. 14 Elçilerin İşleri 28:28. 15 Elçilerin İşleri 9:15-16. 16 Elçilerin İşleri 28:31. 17 I. Korintliler 1:1; Galatyalılar 1:1.
 isimlendirir.

Fakat İncillerin geri kalanı boyunca onlar “şakirtler” (disciple) diye isimlendirilirler. Bununla beraber, Luka ve Elçilerin İşleri’nde “havari/elçi” ve “Şakirt” etiketleri arasında bir ayrım mevcuttur. Luka’ya göre“havari” (apostle) kelimesi sadece on iki havariye aittir. On iki havarinin sembolik takdimi o kadar önemlidir ki Elçilerin İşleri hain Yahuda’nın yerini alacak kişinin seçilmesini anlatır.

Pavlus’un, Barnaba ile birlikte bir havari/elçi olarak isimlendirildiği Elçilerin İşleri 14:14 bir istisnadır. Yoksa Luka kelimeyi on iki havariyle sınırlandırmaktadır.20 Pavlus’un mektuplarında “şakirt” (disciple) kelimesinin asla kullanmaması ilginçtir. O, sadece “havari/elçi” ifadesini kullanır. Pavlus, kavramı İsa’nın ilk takipçileri arasındaki diğer anahtar figürlerin yanı sıra kendisi için de kullanır. Pavlus, “Havari/elçi” kelimesini pek çok kez kullanır. Ancak sadece bir kez bir grup olarak on iki havariyi zikreder.

Pavlus, bu terimi dünyayı evenjelizasyon için İsa Mesih’in hem çağırdığı hem de bir misyonla gönderdiği her hangi bir kimseyi ifade etmek için kullanır. Kuşkusuz Pavlus, havarileri/elçileri Hıristiyan cemaati içerisinde önemli bir konumda görmektedir. O havarileri İsa Mesih’e inananlar listesinde ilk sıraya yerleştirir.
Pavlus, kendisinden önce gelen önemli elçilerin rollerini kabul eder ve onları şereflendirir. O sık sık özellikle de otoritesine vurgu yaptığı belirli konteksler içerisinde bir elçi olarak kendisine atıfta bulunur.

Dahası, Pavlus, terimi özür dileyerek veya bazen de istihza ile kullanabilir. Petrus’u ve Rabbin kardeşi Yakup’u görmek için Kudüs’e ilk kısa ziyaretini tasvir ettiğinde, o başka hiçbir elçiyle görüş- mediğine işaret eder. O, “Gentilelere bir elçi” olarak kendisini “sünnetlilere (Yahudilere) bir elçi” olan Petrus’la mukayese eder.

Kendisi ile diğer elçiler arasında küçültücü bir karşılaştırmada, Pavlus, aşa- ğılanmış hissettiğinde ”Bu sözüm ona üstün elçilerden hiçte aşağı olduğumu sanmıyorum.” diye haykırabildi.25 Özetleyecek olursak, Pavlus kendisini bir elçi olarak isimlendirmekten gurur duymaktadır. Çünkü o, İsa Mesih’in onu asıl havarilerden daha düşük görmeyerek böyle isimlendirmiş olduğuna kesin bir şekilde inanmaktadır. O, onlardan daha az olmayan, mucizevî 18 Matta 10:2. 19 Elçilerin İşleri 1:21-26. 20 Luka İncil’i ve Elçilerin İşleri’nde kelimenin tekil halinin kullanılmaması dikkate değerdir. Bu Luka on iki havariyi sembolik olarak İsrail’in on iki kabilesini temsil eden İsa’nın yapılanması olarak gördüğü için böyle olabilir. 21 I. Korintliler 15:5. 22 I. Korintliler 12:28. 23 Romalılar 1:1; II. Korintliler 1:1; Galatyalılar 1:1. 24 Galatyalılar 2:8. 25 II. Korintliler 11:5, 12:11.
eylemler yapmıştır.26 Pastoral bir perspektiften, bu, kendi sahip olduğumuz konumumuz için önemli değil midir? Pavlus’un elçilikle alakalı konumu şu anlama gelir: Biz asıl havarilerden az olmayacak şekilde kilisenin havarisel misyonunu paylaşabiliriz. 5. Pavlus niçin mektuplar yazdı da bir İncil yazmadı? İlk önce sorunun ikinci kısmını ele alalım. Hiç kimse Pavlus’un niçin bir İncil yazmadığını bilmemektedir. Yeni Ahit’te yer alan dört İncil’in, Pavlus’un ölümünden üç ile otuz beş yıl sonra yazıldığı unutulmamalıdır. Aşağıdaki tablo Yeni Ahit’teki metinlerin yazılış tarihleriyle ilgili bir düşünce vermektedir. 

Yazılış Tarihi (MS) Yeni Ahit Metni 51–63/6427 Pavlus’un Mektupları 66–70 Markos İncili 80–90 Matta İncili - Luka İncili 90–100 Yuhanna İncili 100–110 Son Yeni Ahit Metinleri (Örneğin; II. Petrus) İncillerin hiç biri Pavlusçu bir kilisede ortaya çıkmamıştır. Tarih saptamak için yapılan en iyi araştırmaya göre, İnciller Hıristiyanlıktan önce mevcut değildi. Antik Yahudi ya da Greko-Romen dünyada var olan hiçbir yazın türü, kanonik İncillere tam olarak uymaz. İnciller, açıkça ifade edecek olursak, Nasıralı İsa’nın hayatı, vazifesi, ölü- mü ve yeniden dirilişi üzerinde odaklanır. Pavlus böyle bir hikâye sunmaya ve tarihsel İsa anlayışına çok az ilgi gösterir. Pavlus, ölümü ve yeniden dirilmesinin dışında Nasıralı İsa’nın hikâyesi hakkında çok az şey söyler. Bunun yerine o mektuplar yazmıştır. Niçin bir kimse mektup yazar? Mektup bir iletişim vasıtasıdır. Pavlus, İsa’ya inanan insanlardan oluşan cemaatleri tesis ederek ve bu cemaatlerin üyeleri arasında bağlantılar kurarak Akdeniz dünyası boyunca seyahat etmiştir. Pavlus kendi elçiliğini daima yeni bir kasabaya ya da bölgeye gitmesini gerektirecek seyyah birinin elçiliği şeklinde gördüğü için arkasında bıraktığı cemaatlerle ilişkiyi sürdürmenin bir yoluna sahip olmaya ihtiyacı vardı. Mektuplar ona bu imkânı sağlamıştır. Aslında mektuplar onun havarisel vazifesinin bir devamı ve uzaması olarak göz önünde bulundurulabilir. 

II. Korintliler 12:12; Elçilerin İşleri 19:11-12. 27 Bu tabloda ilk yazılan mektubun tarihi MS 51 olarak ifade edilmiştir. Bu husus uzmanlar arasında tartışmalıdır. Bazısı ilk yazılan mektubun MS 49 yılında yazılan Galatyalılara mektup olduğunu söylerken diğer bir grup ilk yazılan mektubun Selaniklilere yazılan birinci mektup olduğunu ifade etmektedir. Konuyla ilgili daha fazla bilgi için Bkz. David Brown, The Christian Scriptures, London 1968, 23-24; Sebastian Bullough, Saint Paul and His Apostolic Writings, London 1950, 51; Şinasi Gündüz, Pavlus: Hıristiyanlığın Mimarı, Ankara 2001, 25-27; Süleyman Turan, Pavlus’un Misyon Anlayışı, (KTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Trabzon 2004, 46-47.

 Pavlus’un zamanında mektup yazmak, iyi yerleşmiş bir sanattı. İnsanlar aile üyelerine, arkadaşlarına, hısımlarına, iş ortaklarına vb. gönderilmek üzere düzenli olarak mektuplar yazdırırdı. Tarihi bir kaynak Greko-Romen dünyada en azından yirmi bir farklı mektup biçiminin bilindiğini ortaya koymuştur. Phalerumlu Demetrius (MÖ 355–280), mektupların retorik formlarını arkadaşça, tavsiye verici, öğüt verici, özür dileyici, teşekkür edici, uyarıcı vb şekillerde kategorize etmiştir. Sanırım Pavlus oluşturduğu cemaatlerle ve işbirlikçileriyle teması sürdürmek, tashihte bulunmak, tavsiye ve öğütlerde bulunmak için mektuplar yazmıştır. Bazen de o kendisini bir cemaate tanıtmak için mektuplar yazmıştır. Romalılara mektup gibi. Yeni Ahit’in yirmi yedi kitabının yirmi birinin mektup formunda olması ilgi çekicidir. İlaveten, formu mektup olmamasına rağmen, Vahiy kitabı da mektuplar içermektedir.28 Hıristiyan kutsal kitaplarında mektup diğer edebi türlerden daha hâkim bir konumdadır. Pavlus, mektubu Hıristiyan anlayışına tanıtan bir kimsedir. Çünkü onun mektupları Yeni Ahit içerisinde yazılan en eski materyallerdir. Eski Ahit bazen mektuplara atıfta bulunmakla birlikte 

Eski Ahit’in hiçbir kitabının mektup formunda olmayışı oldukça önemlidir. Benim görüşüm şudur ki; mektup yazmak, ilk kilise içerisinde kuşkusuz önemli bir iletişim biçimidir. Pavlus da bunun en iyi örneğidir. 6. Pavlus’a göre Lütuf nedir? Lütuf, (Grekçe charis), kesin tanımının yapılmasına meydan okuyan gizemli terimlerden biridir. Kavram, Pavlus’un mektuplarında yoğun bir şekilde bulunmaktadır. Kelime, Pavlus’a atfedilen on üç mektupta yaklaşık 100 kez geçmektedir. Romalılara mektup yirmi üç kez ile kavramın en çok geçtiği mektuptur. Onun önemli bir teolojik kavram olduğu noktasında çok az şüphe olabilir. Bununla beraber, kavram çeşitli şekillerde kullanılmıştır. Kavramın en yaygın kullanımı her bir mektubun selamlama ve sonuç kısmında geçtiği şekliyledir. İfade sıklıkla dua dolu bir arzudur. “Babamız Tanrıdan lütuf ve esenlik sizinle olsun…..” ya da “Rabbimiz İsa Mesih’in lütfu sizinle olsun...”30 Kavram bir arzu ifade eder. Şöyle ki Tanrı’nın (ve/veya Mesih’in) gücü, kutsaması ve cö- mertliği Pavlus’un mektuplarının okuyucuları/işiticilerinin üzerine olsun. Aslında onun temel fikri Tanrı’nın insanoğluna yönelik cömert olduğudur. Lütuf, Tanrı’nın ve ayrıca onun oğlu İsa Mesih’in bir vasfıdır. Tanrı’nın insanlara ihsanda bulunduğu bir “gücüdür”. Lütuf, 28 Vahiy 1:4-3:22. 29 II. Samuel 11:14-15; II. Krallar 5:5-7; Ezra 4:7-18. 30 I. Korintliler 1:3; II. Korintliler 1:2; Romalılar 1:7; Filipililer 4:23.
bir kimsenin hayatını değiştirme gücüne sahiptir.

Kavram Tanrı’nın insanlara yönelik cömertlik ve sadakatini de içine alır. Lütuf aslında Tanrı’nın insanlığa yönelik iyiliğidir. Lütuf Tanrı’dan gelir aynı zamanda bizi Tanrı’ya daha da yaklaştırır. Yeryüzünde Tanrı’nın yaşamına bir iştiraktir. Lütuf insanoğlunun Tanrı’nın iradesine daha yakinen uymasına olanak sağlayan “gizli bir enerji” gibidir. Katoliklere göre lütuf, ölçülebilen ve ayrılabilen bir şey iken Pavlus açısından, Tanrı’nın kurtarış armağanını dünyayla daha geniş bir şekilde irtibatlandıran bir özelliktir. Lütuf, kurtuluş ve aklanmaya imkân verir.32 Tanrı’dan karşılıksız bir armağandır33 ve böylelikle kilisenin üyeleri üzerine ihsan edilen Kutsal Ruh’un çeşitli “arma- ğanlarıyla” (charismata, aynı Grekçe köktendir.) bağlantılıdır.34 Lütuf bir dereceye kadar yasanın işlerine35 ve günaha36 karşıdır. Ancak o, aynı zamanda bir kimsenin uzaklaşabildiği bir şeydir.37 Çünkü Pavlus’un kendisi bir elçi olarak çağrısının, Tanrı’nın lütfuyle oldu- ğunu öne sürer.38 Ancak o, lütfun yalnız kendisiyle sınırlandırılan bir şey olduğunu düşünmez. Aksine onun oluşturduğu cemaatleri bu lütfu paylaşmaktadır.39 Kısaca ifade etmek gerekirse, lütuf ele alınması zor olan, ilahi bir kavram olmasına rağmen, çok sık karşılaşılan bir realitedir. Öyle ki Pavlus onun dünyada ve özellikle İsa Mesih’i takip edenlerin ya- şamlarında söz konusu olduğuna inanmaktadır. Bu durumda lütuf, hem muayyendir hem de bizim istemekte ya da diğerlerinin üzerinde olmasını arzulamada tereddüt etmeyeceğimiz bir şeydir. 7. Pavlus için çarmıh niçin çok önemlidir? Bir kavramın önemi rakamsal olarak kaç kez zikredildiğine bakılmak suretiyle göz ününde bulundurulacaksa, Pavlus’taki diğer kavramlarla mukayese edildiğinde, “çarmıh”, görünüşe göre daha az önemli olacaktı. Kavram, Pavlus’un yazdığı kesin kabul edilen mektuplarında sadece altı kez yer almaktadır ve --önemli mektubu-- Romalılara mektupta ise yoktur. Fakat çarmıha gerilmiş Mesih fikri Pavlus için büyük öneme sahiptir. Bir uzman, çarmıhı ve onun taşı- 31 Bkz. II. Korintliler 12:9. Pavlus burada lütfu zayıf olmanın güçlülüğe dönüşmesiyle ilgili görür. 32 Romalılar 3:24, 5:17. 33 Romalılar 5:15, 12:3, 15:15, I. Korintliler 1:4. 34 Romalılar 12:6. 35 Romalılar 6:15, 11:6. 36 Romalılar 5:20-21. 37 Galatyalılar 1:6, 5:4. 38 I. Korintliler 15:10; Galatyalılar 1:15, 2:9. 39 Filipililer 1:7.
 dığı anlamları, Pavlus’un manevi yönünün özellikleri olarak ifade edebilir.40 Pavlus, görevinin “Yahudilerin yüzkarası, diğer ulusların da saçmalık saydığı çarmıha gerilmiş, Mesih’i” duyurmak olduğunun bilincindedir.41 Pavlus “çarmıha gerilmiş Mesih” hakkında konuşmak için bir üstünlüğe sahipti.42 Çarmıh, Hıristiyan doktrinindeki en paradoksal unsurdur. Katı seküler bir bakış açısından, çarmıh kesin bir yenilgiyi gösterir. Fakat Hıristiyanlar için çarmıh, olabilecek en büyük zaferi ifade etmektedir. Pavlus bu paradoksun oldukça farkındaydı: “Çarmıhla ilgili bildiri mahvolanlar için saçmalık, ama kurtulmakta olan bizler için Tanrı'nın gücüdür.”43 Bölücülükleri için Korint cemaatiyle uğraştığında, Pavlus büyük endişesinin Mesih’in çarmıh hadisesinin gerçek anlamını çalmak olmadığını maksatlı bir şekilde onlara hatırlatır. O, insanlar onun bilgeliğiyle ikna olsun diye etkili ve güzel konuşmak suretiyle vaaz etme endişesinde değildir.44 Ayrıca o, Müjde’nin mesajını kolay kabul edilir yapma hususunda da endişe taşımaz. Çünkü aslında o, hem Yahudi hem Gentile için zor bir mesajdır. Onun bildirebileceği en önemli mesaj Çarmıha gerilmiş Mesih’tir.45 Pavlus, mühtedilerinin bazısının Mesih’in çarmıhı için zulüm görmekten korktukları için önceki davranış biçimlerine geri döndüklerini kabul eder.46 Onun cevabı güçlüdür ve çarmıha sadakatinin büyüklüğünü gösterir: “Bana gelince, Rabbimiz İsa Mesih'in çarmı- hından başka bir şeyle asla övünmem. O'nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür, ben de dünya için.”47 Pavlus, Mesih’in çarmıhtaki manzarasından utanç duymaz. O, gerçeği saklayan veya ondan uzak duran insanlara müsamaha etmez.48 Aslında, inananlar yaratılıştan Rab ile birlikte çarmıha gerilmişlerdir.49 Pavlus, “Mesih’le birlikte çarmıha gerilmiş olduğunu” gurur duyarak öne sürer.50 Pavlus için çarmıh çift yönlü bir mesaja sahiptir. Başlıca mesaj İsa Mesih’in dünyanın kurtarıcısı olduğu kurban eylemi üzerinde odaklanmaktır. O, hayat yeniden canlandırılsın diye ölümün acısını 40 Michael J. Gorman, Cruciformity: Paul’s Narrative Spirituality of the Cross, Grand Rapids, Michigan, Eerdmans, 2001. 41 I. Korintliler 1:23. 42 I. Korintliler 2:2, 8:2; II. Korintliler 13:4; Galatyalılar 3:1. 43 I. Korintliler 1:18. 44 I. Korintliler 1:17. 45 I. Korintliler 2:2. 46 Galatyalılar 6:12. 47 Galatyalılar 6:14.(Revised Standart Version / RSV) 48 Galatyalılar 3:1, 5:11; Filipililer 2:8, 3:18. 49 Romalılar 6:6; Galatyalılar 5:24. 50 Galatyalılar 2:19, 6:14.
çekti. Çarmıhta küçük düşürücü bir ölüm olsa bile..51 Ancak Pavlus için çarmıh, müjdenin mesajının kalbi olarak Tanrı’nın ve komşunun mutlak özverisi ve kalpten sevgisini candan kucaklamak için İsa’nın bütün havarilerinin çağrısını temsil eder. İsa’nın çarmıhta kurban edilişi benzersizdir52 ve dönemin hâkim gücünün cahilliğinden yapılmıştır.53 Fakat Mesih’in takipçileri inancın yeniliğinde yaşayabilmek için kendilerinin onunla birlikte çarmıha gerilmesine müsaade ederler.54 Bir kimsenin inanç uğruna acı çekmesi ve kendini diğer insanlar için feda etmesi İsa Mesih’in çarmıhını kucaklama eylemidir. İronik açıdan çarmıha germe yeniden dirilme vasıtasıyla kanıtlanan gerçek gücün bir eylemidir.55 Bu imaj Pavlusçu gelenekte de yaygındır. Bu gelenekte çarmıh, barışın dünyaya kendisi aracılığıyla geldiği bir vasıta olarak kabul edilmektedir.56 Çarmıh, Pavlus’un mesajının merkezinde yer alır. Çünkü o, Tanrı’nın itaatkâr oğlunun benzeri olmayan eylemidir. Bu eylem vasıtasıyla o, dünyaya kurtuluş getirmek için kendini feda etmiştir. Bu yüzden Pavlus çarmıhı, cemaatlerinin önünde öncelikle hem bir ümit imgesi hem de daha iyisini yapmaya çalışmak için çelişkili bir işaret olarak kabul eder. 8. Niçin İsa “Yeni Adem”dir? Bu şekilde konuşan tek kişi Pavlus mudur? Bu, İsa Mesih’in önemiyle ilgili, Pavlus’un en yaratıcı fikirlerinden biridir. Bildiğimiz kadarıyla Yeni Ahit’in başka hiçbir metni bu fikri ortaya koymaz. Pavlus, Adem ve Mesih arasında mukayese yapmış olan ilk Hıristiyan’dır. Pavlus’un Eski Ahit metinlerini yenilik yapıcı bir tarzda nasıl da kullandığının mükemmel bir örneği olarak hizmet eder. Bu konuyu açık bir şekilde ele alan iki pasaj I. Korintliler ve Romalılara mektupta bulunmaktadır.57 Pavlus’un kurtuluş tarihi algısında Adem ve İsa Mesih arasında dramatik bir karşılaştırma yapı- labilir. Çünkü Tanrı Mesih’te adeta yeni bir yaratılış gerçekleştirmektedir.58 Pavlus’un karşılaştırması şuna benzemekte-dir: Adem İlk erkek ve insanoğlu 51 Filipililer 2:8-11; II. Korintliler 13:4. 52 I. Korintliler 1:13. 53 I. Korintliler 2:8. 54 Galatyalılar 2:20. 55 I. Korintliler 1:17-18, 15:43; II. Korintliler 12:9. 56 II. Korintliler 5:17; Efesliler 2:16; Koloseliler 1:20. 57 I. Korintliler 15:22, 45–49; Romalılar 5:12-14. 58 Tekvin 2:7.
 Maddi varlık Dünyevi insanoğlu Onun dünyevi imajına dayanırız Dünyaya günah getirmiştir İtaatsizdi Dünyaya ölüm getirmiştir Her şey ölecektir İsa Mesih Son Adem Ruhsal varlık Göksel insanoğlu Onun göksel imajına dayanırız Lütuf vasıtasıyla dünyaya kurtuluş getirmiştir İtaatkârdı Dünyaya yeniden hayat getirmiştir Her şey yaşama kavuşacaktır Bir kimse bu mukayeseden Pavlus’un dikkatli bir şekilde, Mesih’in gelişinin teolojik imalarına işaret ettiğini çıkarabilir. O Adem’i, Mesih’in bir türü (type) (Grekçe typos) olarak görür. Adem, ideal insanoğlunun olması gereken prototiptir. Ancak o Tanrı’nın yasasını ihlaliyle başarısızlığa uğradı. Bununla beraber, yeni Adem olarak Mesih, Adem’in başarısız olduğu hususta başarılı olmuştur. Mesih’in itaati bütünüyle Adem’in itaatsizliğine karşıt olarak durmaktadır. Bu nedenle ölüm, Adem’den sonra yaratılan herkes için realite iken, sonsuz hayat Mesih’in ardından yaratılan herkes için bir ihtimal olur. Anlayışının taslağını çıkarmak için Pavlus’un tipolojiyi kullanması dönemin standart bir uygulamasıydı. Dünyayı “tipler” (types) gibi karşılaştırmalar aracılıyla ele almak kutsal kitap pasajlarını yeni şartlara adapte etmek için önemli bir yoldu. Pavlus’un imajı onun teolojisi üzerinde derin bir etkiye sahiptir. O, Pavlus’un kurtuluş tarihi hakkındaki görüşünün arketip açıklamalarından biridir. Tanrı, insanlık ailesini meydana getirmek için Adem’de yaratıcı bir şekilde davranmış iken şimdi yeni bir inanç ailesi yaşama getirmek için İsa Mesih’in şahsında yaratıcı bir şekilde davranmaktadır. Bazı yorumcular bu düşüncenin çok meşhur oldu-
ğunu düşünmektedir. Öyle ki Adem’in hiç zikredilmediği Pavlus’un mektuplarının bölümlerini bile etkilemektedir. Bu düşüncenin açık bir şekilde kullanıldığı en iyi örnek Filipililere mektuptaki59 meşhur Mesihçi ilahidir. Buradaki karşılaş- tırma şu şekildedir. Adem Tanrı’nın suretinde (image) Tanrı'ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saydı. Kendini övdü. Kendini efendi yaptı. Kendini yükseltti. Tanrı tarafından düşürüldü. Mesih Tanrı’nın yapısında (form) Tanrı'ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Yüceliğinden soyundu. Kendini köle yaptı. Kendini alçalttı. Tanrı tarafından yükseltildi. Pavlus’un, Filipililere mektuptaki bu ilahinin bu tarzda okunmasını kastedip kastetmediği kesin değildir. Ancak ima edilen karşı- laştırma, Pavlus’un Romalılar ve Korintlilere I. Mektubunda açıkça bulunan Adem-Mesih karşıtlığına benzemektedir. Amaç şudur: Pavlus, İsa Mesih’in gelişini geniş bir teolojik çatı içerisinde yaratıcı bir tarzda yorumlamıştır. Yeni Adem olarak Mesih, dünya için kurtuluş sağlayan büyük bir imajdır. 9. Pavlus özgürlükle neyi kastetmektedir? Pavlus’un özgürlük anlayışı bizim çağdaş anlayışımızdan olduk- ça farklıdır. Modern Amerikan toplumu özgürlüğü, geniş bir tarzda, istediğimiz her şeyi, istediğimiz zamanda ve istediğimiz biçimde yapma kabiliyeti olarak görme eğilimindedir. Hiç sınır ve kısıtlama olmaksızın istediğimiz gibi seçim yapmak ve istediğimiz gibi yaşamak için özgür olmak. Böyle bir anlayış Pavlus’un zamanında Greko- 59 Filipililer 2:6-11.
 Romen toplumunda mevcuttu. Fakat Pavlus özgürlüğü bu tarzda düşünmemiştir. Pavlus için özgürlük sadece bir şey”den” [from] değil aynı zamanda bir şey “için” [for] dir. (Örneğin İsa Mesih). Pavlus özgürlüğü kölelikle karşılaştırır. Pavlus, İsa’nın gelişinden önce Yahudilerin yasaya köle olduklarını ifade eder. O ayrıca yasaya sahip olmayan Gentilelerin bazen yasayı yerine getirdiklerini kabul eder. Çünkü yasa kalplerinde yazılmıştır. Mesih’te şimdi hepsi yasadan özgürdür. Fakat sevgi içerisinde yaşamak sorumluluğuyla. Galatyalılara mektup (5. bölüm) bazı detaylarıyla Pavlus’un anlayışını ortaya koymaktadır. Mektuptan seçilmiş şu iki bölüm amacı gösterecektir. Mesih bizi özgürlük için özgür kıldı. Bunun için dayanın. Bir daha kölelik boyunduruğunu takınmayın (Galatyalılar 5:1). Kardeşler, siz özgür olmaya çağrıldınız. Ancak özgürlüğünüz do- ğal benliğe fırsat olmasın. Birbirinize sevgiyle hizmet edin. Bütün Kutsal Yasa tek bir sözde özetlenmiştir: “Komşunu kendin gibi sev.”(Galatyalılar 5:13-14). Galatyalılara mektubun kontekstini hatırlayalım. Pavlus, oluş- turduğu cemaatin yabancı etkiler sayesinde önceki uygulamalarına, özellikle sünnet uygulamasına geri döneceğinden korktu. Mesih’te gerçek özgürlüğün ne anlama geldiğini açıklamak için Galatyalılara mektup yazdı. Onlar yasanın sınırlamalarından özgürdüler. Ancak onların yeni özgürlüğü sevgi içerisinde yaşama sorumluluğunu gerektirir. Aslında sadece sevgi, yasanın isteklerini kusursuz bir şekilde yerine getirebilir.60 Mektubunun ortasında, Pavlus “kölelik” hakkındaki düşüncesinde bir oyun yapar. Yasaya bağlılık aslında Tanrı’nın iradesi hakkında çağdışı bir anlayışa köleliktir. Bir kimsenin kendini İsa Mesih’le ilişkilendirmesi “köleliğin” yeni bir türünü meydana getirir. Vaftiz aracılığıyla biz “Mesih’in köleleri” oluruz. Bu iki yönlü özgürlük anlayışını şu şekilde tablo yapabiliriz. TEVRAT’TAN, SÜNNETTEN= (günaha) KÖLELİK(ten) ÖZGÜRLÜK→ İSA MESİH İÇİN, SEVGİ YAŞAMI İÇİN= (Mesih’e) KÖLELİK 60 Galatyalılar 5:14.
Pavlus istediği her şeyi yapmak için insanlara izin vermeye niyet etmemektedir. Hıristiyan özgürlüğü kendine has sorumluluklara sahiptir. 10. Pavlus hakkında “Yeni Perspektif” denilen şey nedir? Terimi ilk ortaya atan ve bu fenomene uygulayan kişi J. D. G. Dunn olmasına rağmen, kavram E. P. Sanders’in çığır açan çalışmasından (Paul and Palestinian Judaism, Philadephia: Fortress Press 1977) kaynaklanır. Aslında, Sanders’in çalışması, katı ve yasaya dayanan bir din olarak Yahudilik hakkında, şimdiye kadar olan yaygın nitelendirmeye kat’i bir tashih yapmıştır. Bu, “Yasa’nın işleri-- Doğruluk” ile “Lütuf--Aklanma” vb [yasaya köle olmak ile müjde tarafından sağlanan özgürlük] arasındaki daha ileri bir karşıtlığa sevk eder. Yasa ve Müjde arasında mevcut olan çok net zıtlığın Martin Luther’in zamanından beri var olduğunu ve bu mesele üzerinde Pavlus hakkındaki anlayışlarının çoğunun özelliği olduğunu söylemek hiç abartılı olmaz. Bir kimse, “Yeni Perspektif”i kısa bir şekilde aşağıdaki gibi açıklayabilir. Yahudilik aslında, bütünüyle legalistik bir din değildi. Sanders’e göre, Yahudilik “antlaşmaya dayanan kuralcı” (covenantal nomism) bir din değildi. Bu, seçilmiş halkın üyesi olmanın yasaya bağlılıkla ulaşılan bir şey olmadığı anlamına gelir. Fakat Anlaşma aracılığıyla Tanrı’nın halkının üyesi olmak anlamına gelmektedir. Bu statü Tanrı’nın armağanıdır, kazanılacak bir durum değildir. Bununla beraber, antlaşmaya gereği gibi bağlı olmak yasanın şartlarına bağlılığı gerektirmiştir. Bu yüzden, Tanrı’nın yasasına itaat düzenlenmiş bir meşruluk (legalism) değildir. Aksine, ahit yoluyla bahşedilen bir hayat sürmesidir. Bu bakış açısına göre, Pavlus’un kurtuluş elde etmek için bilgiç bir şekilde yasanın işlerini yapmayı kötüleyen bir kimse olarak anla- şılmaması gerekir. Bunun yerine, Pavlus’un yasa hakkındaki öğretisi, antlaşmada öngörülen Tanrı’yla doğru ilişkiyi sürdürmenin pratik açıdan yaşanmış canlı tecrübesine yöneliktir ve antlaşmanın bir üyesi olarak etnik kimlikle ilgisi vardır. Sanders, Pavlus’un yasa hakkında söylediklerinde bütünüyle tutarla olmadığını kabul eder. Pavlus sistematik bir teolog değildir. O, farklı cevaplar gerektiren çe- şitli şart ve durumlara hitap eden mektuplar yazmıştır. Bununla beraber, bu “yeni perspektif” hem Hıristiyanların Yahudiliği nasıl gördüğünü hem de yasa hakkındaki problemde görünüşte olan Pavlus’un zıtlıklarını nasıl anlayacağımıza uzun bir tashih sağlar. Bu bilimsel çalışma geleceğe yönelik bir etkiye sahiptir. Hiçbir Pavlus uzmanı onun anlamlarını görmezden gelmeyi tercih edemez. Birinci yüzyıl Yahudiliğini oldukça kompleks ve tek düze (monolithic) olmadığını gösteren diğer bilimsel bulgular halinde bu yeni bakış açısı Yahudi yasası hakkında önceki görüşlerin zayıflığına işaret eder. Gerçeği söylemek gerekirse bu tartışmanın bir iyi yan tarafı YahudiHıristiyan diyalogu için geliştirilmiş bir olanaktır. Bununla beraber, daha yeni bir perspektifi isteyen uzmanlar vardır. İsa Mesih’te başarılan dönüşüm bir kimsenin doğru bir ya- şama nasıl yönlendirileceğine dair bir değişim gerektirse bile, bir kimsenin yasaya yapışmak için bazı açılardan Pavlus’un çağrısını ihmal etme seçeneği yoktur.61 Bu bilimsel konuşma, yasa hakkında Pavlus’un görüşüne kesin bir cevap isteyen bazı kimseleri şaşırtmış olabilir. Dahası, ben, tekrar vuku bulan bu konu hakkında devam eden tartışmanın, Pavlus’u, onun döneminden anlamak için mücadele eden herkese bir iyilik olduğunu düşünmekteyim. Kutsal kitapların çekiciliği, her neslin onlarla mücadele etmesi ve böylelikle gelecek nesiller için sadece fark yaratabilen yeni bir anlayış kazandırılmasından kaynaklanır

HAZRETİ İBRAHİM VE HAZRETİ LÜT





Tarih boyunca peygamberler, gönderildikleri kavimleri Allah'a bir ve tek olarak iman etmeye ve yalnızca O'na kulluk etmeye çağırmışlardır. İnsanlara hak dini tebliğ etmiş ve örnek insan modelini bizzat kendi yaşayışlarıyla tanıtmışlardır. Bu nedenle, Allah'ın seçkin kulları olan peygamberlerin üstün kişilikleri, güzel ahlak özellikleri, davranış şekilleri ve olaylar karşısında gösterdikleri tepkiler müminler için en güzel örneği teşkil eder. Peygamberler, içinde yaşadıkları toplumlara bizzat örnek oldukları gibi, Kuran'da tarif edilen özellikleriyle kendilerinden sonra gelen müminlere de yol göstermişlerdir. Allah Kuran'da peygamberlerin müminler için güzel birer örnek olduklarını şöyle bildirmiştir:
Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)
Peygamberlerin her birinin Kuran'da övülen birçok güzel özellikleri vardır. Dolayısıyla iman edenler Kuran'da peygamberlerle ilgili bildirilen her detayı dikkatle incelemeli, bu kutlu insanların yaşamlarını, gösterdikleri güzel ahlak örneklerini, Allah'a olan derin bağlılıklarını kendilerine örnek almalıdırlar. Her peygamberin, gönderildiği kavim, karşılaştığı olaylar, Allah'ın varlığını anlatırken kullandığı yöntemler birbirinden farklı olmuştur. Bu yüzden peygamberlerin içinde bulundukları kavimlerin özellikleri, insanların Allah'a iman etmeye davet edildiklerinde peygamberlere gösterdikleri tepkiler, peygamberlerle birlikte inananların karşılaştıkları zorluklar bize ışık tutan çok önemli bilgi ve tecrübelerdir.
Bu bölümün hazırlanış amacı da Allah'ın, "İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır..." (Mümtehine Suresi, 4) ayetiyle övdüğü İbrahim Peygamberi ve onunla aynı dönemde yaşamış olan Lut Peygamberi tanımak ve onların tüm üstün özelliklerinden örnek almaktır. Hiç kuşku yok ki, Kuran'da Hz. İbrahim ve Hz. Lut hakkında verilen bilgilerin her biri birçok hikmet içermektedir. Bu kitapta, söz konusu hikmetleri inceleyecek ve bunları nasıl örnek alıp hayatımıza geçirebileceğimizi ele alacağız.

Hz. Lut'un ve Hz. İbrahim'in Hicreti



Hz. Lut'un ve Hz. İbrahim'in Hicreti
Ayetlerde Hz. İbrahim ve Hz. Lut'un Allah'ın emriyle hicret edip, güzel bir yurda yerleştikleri bildirilmektedir. Rabbimiz Kuran'da bu iki mübarek insana ve soylarına nasip ettiği hayırlı sonu şu şekilde haber verir:
Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler için bereketler kıldığımız yere çıkardık. Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık. Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi. Lut'a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi. Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi. (Enbiya Suresi, 71-75)
Hem Hz. Lut hem de Hz. İbrahim hicret etmişler, yani yaşadıkları evlerini ve yurtlarını Allah'ın emriyle terk etmişlerdir.
Hicret, ancak salih müminler tarafından gerçekleştirilebilecek bir ibadettir. Dinden uzak yaşayan insanlar, tüm varlıklarını bir anda arkalarında bırakıp bilinmeyen bir yere doğru göç etmeye yanaşmazlar. Evleri, eşyaları, mal ve mülkleri onlar için çok önemlidir. Oysa bir mümin nereye giderse gitsin, Allah'ın kendisine nasip ettiğinin en hayırlısı olacağını bildiği için, hiç tereddüt etmeden varını-yoğunu bırakıp Allah'ın rızası için hicret edebilir. Hz. İbrahim ve Hz. Lut, bu teslimiyeti ve tevekkülü en güzel şekilde göstermişlerdir. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için dünyadan vazgeçmiş, karşılığında ise Rabbimiz onları hem dünya hayatında bereketli bir yere yerleştirmiş, hem de ahirette sonsuz cennet nimetlerini bahşetmiştir.
Allah'a güvenen ve hayatlarının her anında mutlaka bir hayırla karşılaşacaklarını bilen müminler de her zaman peygamberler gibi Allah'a teslimiyetli davranmalıdırlar. Çünkü gelecek endişesi ve dünyaya ait hırslar, ancak din ahlakından uzak yaşayan insanlara mahsus özelliklerdir. Rabbimiz maddi menfaatlerinin peşine düşmemelerinin bir mükafatı olarak müminleri, hem dünyada hem de ahirette eşsiz nimetlerle müjdelemektedir.
Bunun yanında Kuran'da, Allah'tan büyük bir nimet olarak, peygamberlerin sahip oldukları büyük mülkten bahsedilir. Hz. Davud'a dünya hayatında büyük bir mülk verilmiş, Hz. Süleyman kimsenin güç yetiremeyeceği bir kuvvete ve zenginliğe sahip olmuştur. Allah Kuran'da Hz. İbrahim'e ve soyuna da büyük bir mülk verdiğini bildirir:
Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, İbrahim ailesine Kitab'ı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik. (Nisa Suresi, 54)
Mal, mülk ve iktidar, inkar edenler veya gaflet içindeki insanlar için hemen her zaman kibir ve şımarıklık nedeni olur. Oysa peygamberler ve onların yolunu izleyen müminler, Allah'ın kendilerine verdiği mal ve mülkü, O'nun rızasına uygun olarak din ahlakının yayılması için, hayırlarda kullanırlar. Ayrıca müminlerin önemli bir özelliği de, mülkün tamamen Allah'a ait olduğunu bilmeleridir. Salih Müslümanlar kendilerine dünya hayatına dair nimetler verildiğinde Rabbimize şükreder, ancak bu nimetler eksildiğinde de yine Allah'a kalpten hamd eder ve güzel bir sabırla sabrederler. Çünkü onlar dünya hayatında bir denemeden geçirildiklerinin ve Allah'ın inananları eşsiz cennet nimetleriyle ödüllendireceğinin bilincindedirler:
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır. Rableri onlara katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. Onda ebedi kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah, büyük mükafaat katında olandır. (Tevbe Suresi, 20-22)
Sonsöz
Bu bölümde Hz. İbrahim ve Hz. Lut Peygamberlerin Allah'a olan coşkulu imanlarını, her işlerinde Rabbimize yönelip dönüşlerini, üstün ahlaklarını, putperest ve sapkın kavimleriyle yaptıkları zorlu mücadeleyi Kuran ayetleri doğrultusunda anlattık. Hz. İbrahim putperest kavmine karşı kararlılıkla tebliğde bulunmuş, Allah'a olan teslimiyeti sayesinde önüne çıkan her engele sabretmiş, imanında kararlı olmuştur. Hz. Lut ise, sapkın kavmine karşı sabırla mücadele etmiş, onları Allah'a iman etmeye ve ahlaksızlıklardan uzak durmaya davet etmiştir. Allah'ın alemlere üstün kıldığı bu mübarek insanlar, hayatları boyunca gösterdikleri iman derinliği ve yüksek ahlak ile Allah'ın hoşnutluğunu kazanmış, sonsuz nimetlerle bezenmiş cennet yurduna erişmişlerdir.
Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veriririz. (Nahl Suresi, 97)
Samimi iman sahiplerinin hayatlarındaki en büyük amaçları da, birer hidayet rehberi olan peygamberlerimizin bu şerefli yolunu izlemek ve böylece Allah'ın razı olduğu, muvahhid kullardan olmak olmalıdır. Allah Kendisi'ne itaat edenlerin alacağı mükafatı Nisa Suresi'nde şu şekilde müjdelemektedir:
Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular, şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa Suresi, 69)
Peygamberler gibi Allah'ın dostu olabilmek ve ahirette de peygamberlerle birlikte olabilmek için, insanın tüm hayatını Allah'ın rızasına uygun olarak yaşaması, hep Allah'a güvenmesi, Allah'ı ve O'nun dinini herşeyden üstün tutması gerekir. Her kim bu ahlakı gösterirse, her kim Hz. İbrahim gibi "alemlerin Rabbine teslim oldum" der ve bu şekilde yaşarsa, o en büyük mutluluk ve kurtuluşa kavuşmayı Allah'tan umabilir.
Dünya üzerinde Allah'ın varlığından yana gaflet içinde olan insanların olması, hiçbir insanı yanıltmamalıdır. Unutmamak gerekir ki, Hz. İbrahim putperest bir kavmi tek başına iman etmeye davet etmiş, Rabbimiz de onun bu üstün ahlakını "... İbrahim (tek başına) bir ümmetti..." (Nahl Suresi, 120) ayetiyle övmüştür. Hz. Lut, yanındaki çok az sayıda müminle birlikte, çok üstün bir teslimiyet ve tevekkül örneği göstererek sapkın kavmini iman etmeye davet etmiştir. (Zariyat Suresi, 36) Ancak o ev halkı, kavmin tümünden çok daha kuvvetlidir, çünkü Allah'ın yardımı ve desteği onların yanındadır.
Önemli olan dünyanın bu büyük sırrını, herşeyin Allah'ın kudretinde olduğunu, herşeyin O'na boyun eğdiğini anlamak ve buna göre yaşamaktır. Hz. İbrahim ve Hz. Lut, bu sırrı kavramış ve Allah'ın dostu olmuşlardır. Tüm iman sahipleri de Allah'ın bu mübarek elçileri gibi derin bir imanı ve maneviyatı elde etmeyi amaçlamaları, Allah'ın Kendisi'ne dost edindiği kutlu insanlardan olmak için ciddi bir çaba göstermeleri gerekmektedir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...