10 Kasım 2012

ATATÜRK'ÜN YAŞAMINDAKİ KRONOLOJİK OLARAK OLAYLAR





  • Haziran 1916 

    16. Kolordu Karargâhı'nın Diyarbakır'dan Silvan'a nakledilmesi
    3 Ağustos 1916 
    Atatürk komutasındaki kuvvetlerin Bitlis ve Muş yönünde taarruza geçişi
    8 Ağustos 1916 
    Atatürk komutasındaki kuvvetlerin sabah Muş'u, akşam Bitlis'i düşman işgalinden kurtarışı
    13 Aralık 1916 
    Atatürk'ün, -Ahmet İzzet Paşa'nın izinli olarak kısa bir süre İstanbul'a gitmesi üzerine - vekâleten karargâhı Diyarbakır'da bulunan 2. Ordu Komutanlığı'na atanması
    3 Ocak 1917 
    Atatürk'ün, -Ahmet İzzet Paşa'nın izinden dönüşü üzerine- Sekerat'ta 2. Ordu Komutan Vekilliği'nden ayrılarak Silvan'a dönüşü
    14 Şubat 1917 
    Atatürk'ün Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Komutanlığı'na atanması
    21 Şubat 1917 
    Atatürk'ün Şam'a gitmek üzere Diyarbakır'dan ayrılışı
    5 Mart 1917 
    Atatürk'ün Şam'a gelişi ve Sina Cephesini teftişi
    5 Mart 1917 
    Atatürk'ün Diyarbakır'daki 2. Ordu'ya vekâleten Komutan atanması
    11 Mart 1917 
    Atatürk'ün 2. Ordu Komutan Vekili olarak Şam'dan Diyarbakır'a dönüşü 
    16 Mart 1917 
    Atatürk'ün 2. Orduya asaleten komutan atanması 
    14 Mayıs 1917 
    Atatürk'ün Muş'un ikici defa düşman işgalinden kurtarışı 
    (Muş, 8 Ağustos 1916 da kurtarılmış ise de 25 Ağustos 1916 da tekrar Rusların eline düşmüştü.) 
    5 Temmuz 1917 
    Atatürk'ün, General Falkenhein'in komutasındaki Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'na bağlı olarak Halep'te oluşturulması kararlaştırılan Yedinci Ordu Komutanlığı'na atanması
    Temmuz 1917 
    Atatürk'ün Diyarbakır'dan İstanbul'a hareketi 
    (7.0rdu Karargâhı'nı oluşturmak üzere Başkomutan Vekili Enver Paşa tarafından İstanbul'a çağrılmıştır.) 
    Temmuz 1917 
    Atatürk'ün Diyarbakır'dan İstanbul'a gelişi 
    15 Ağustos 1917 
    Atatürk'ün İstanbul'dan Halep'e hareketi 
    (7. 0rdu Karargâhı Halep'in Aziziye mevkiinde idi.) 
    20 Eylül 1917 
    Atatürk'ün, Halep'ten -genel durum değerlendirmesi ve General Falkenhein ile anlaşmazlığına dair- Sadrazam ve Dahiliye Nazırı Talât Paşa ile Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya raporu 
    Ekim Başı 1917 
    Atatürk'ün, -Yıldırım Orduları Komutanı General Falkenhein'le anlaşmazlık sonucu- Yedinci Ordu Komutanlığı'ndan istifa edişi 
    9 Ekim 1917 
    Atatürk'ün tekrar Diyarbakır'da bulunan 2. Ordu Komutanlığı'na atanması 
    (Atatürk, bu atamayı kabul etmediğinden işlem yürürlülük kazanmamış, kendisi 2. Ordu Komutanı sıfatiyle izinli sayılarak Halep'ten İstanbul'a gelmiştir.) 
    Ekim Sonu 1917 
    Atatürk'ün, Halep'ten İstanbul'a dönüşü (9 ay kadar İstanbul'da kalmıştır.) 
    7 Kasım 1917 
    Atatürk'ün, İstanbul'da Genel Karargâh'ta görevlendirilmesi 
    15 Aralık 1917 
    Atatürk'ün, Veliaht Vahdettin Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya gitmek üzere İstanbul'dan ayrılışı
    31 Ekim 1918
    Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Grup Kumandanı olur. 
    30 Nisan 1919
    Mustafa Kemal Erzurum'da bulunan Dokuzuncu Orduya geniş yetkilerle
    Müfettiş olarak atanır.
    16 Mayıs 1919
    Mustafa Kemal İstanbul'u terkeder. 
    19 Mayıs 1919
    Mustafa Kemal Samsun'a ayak basar. 

    8 Temmuz 1919


    Mustafa Kemal gerek Üçüncü Ordu Müfettişliği görevinden gerekse 

    ordudan istifa eder.

    23 Temmuz 1919

    Mustafa Kemal Erzurum Kongresi Başkanlığına getirilir.
    4 Eylül 1919
    Mustafa Kemal Sivas Kongresi Başkanlığına getirilir. 
    27 Aralık 1919
    Mustafa Kemal İcra Heyeti ile Ankara'ya gelir. 

    23 Nisan 1920
    Mustafa Kemal Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisini açar. 
    11 Mayıs 1920
    Mustafa Kemal İstanbul hükümeti tarafından ölüme mahkum edilir. 
    5 Ağustos 1921
    Mustafa Kemal Büyük Millet Meclisi tarafından Başkumandan olarak atanır. 
    23 Ağustos 1921
    Türk birliklerinin Mustafa Kemal tarafından yönetildiği Sakarya savaşı başlar. 
    19 Eylül 1921
    Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ile Gazi
    unvanını verir.
    26 Ağustos 1922
    Gazi Mustafa Kemal Büyük Taarruzu Kocatepe'den yönetmeye başlar. 
    30 Ağustos 1922
    Gazi Mustafa Kemal Paşa Dumlupınar savaşını kazanır. 
     
    1. 10 Eylül 1922

      Gazi Mustafa Kemal İzmir'e girer.

      1 Kasım 1922
      Büyük Millet Meclisi, Gazi Mustafa Kemal'in Hilafetin kaldırılması
      Yönündeki önerisini kabul eder.

      14 Ocak 1923

      Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım İzmir'de vefat eder.

      29 Ekim 1923

      Türkiye Cumhuriyetinin ilan edilmesi ve Gazi Mustafa Kemal'in

      ilk Cumhurbaşkanı seçilmesi.

      24 Ağustos 1924

      Gazi Mustafa Kemal İstanbul Sarayburnu'nda ilk kez şapka giyer.

      9 Ağustos 1928

      Gazi Mustafa Kemal Sarayburnu'nda yeni Türk Alfabesi ile ilgili konuşma yapar.

      12 Nisan 1931

      Gazi Mustafa Kemal Türk Tarih Kurumunu kurar.

      12 Temmuz 1932

      Gazi Mustafa Kemal Türk Dil Kurumunu kurar.

      16 Haziran 1934

      Büyük Millet Meclisi bir yasa geçirerek Gazi Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadını verme kararı alır.

      10 Kasım 1938

      Atatürk vefat eder.







       
  • ATATÜRK'ÜN YAŞAMINDAKİ KRONOLOJİK OLARAK OLAYLAR







  • Karadağ'ın harp ilânı ile Balkan Harbi'nin başlaması
    24 Ekim 1912
    Atatürk'ün Trablusgarp'tan İstanbul'a hareketi
    25 Kasım 1912
    Atatürk'ün Gelibolu'da bulunan Bahr-i , Sefîd (Akdeniz) Boğazı Kuvay-ı Mürettebesi Komutanlığı Harekât Şubesi Müdürlüğü'ne atanması
    1 Aralık 1912
    Atatürk'ün İstanbul'dan Bolayır'a hareketi
    1912
    Atatürk'ün, General Litzmann'dan çevirdiği "Bölüğün Muharebe Talimi" adlı -askerî eğitimle ilgili- kitabın İstanbul'da yayımlanması
    9 Ocak 1912
    Mustafa Kemal Libya'daki Tobruk taarruzunu başarılı bir şekilde yönetir.
    25 Kasım 1912
    Mustafa Kemal Hareket Başkanı olarak Akdeniz Boğazları özel Kuvvetlerine atanır.
    27 Ekim 1913
    Mustafa Kemal Sofya'ya Askeri Ataşe olarak atanır.
    20 Kasım 1913
    Atatürk'ün Sofya'ya gelişi
    11 Ocak 1914
    Atatürk'e, Sofya Ataşemiliterliğine ilâveten Belgrat ve Çetine Ateşemiliterliklerini de yürütme görevi verilmesi.

    1 Mart 1914
    Atatürk'ün yarbaylığa terfi edişi
    Mayıs 1914
    Atatürk'ün, Nuri (Conker)'in "Zâbit ve Kumandan" adlı, konferanslardan oluşan eseri üzerine, -onunla sohbet şeklinde "Zâbit ve Kumandanla Hasbihal" adlı kitabını yazması
    (Bu kitap, bir süre gecikme ile 1918 Aralık ayında İstanbul'da yayımlanmıştır.)
    1 Ağustos 1914
    Almanya'nın Rusya'ya harp ilânı ile I. Dünya Savaşı'nın başlaması
    29 Ekim 1914
    Osmanlı. Devleti'nin, I. Dünya Savaşı'na girişi
    25 Nisan 1915
    İttifak Devletleri Arıburnuna çıkarma yaparlar ve Mustafa Kemal Tümeniile ilerlemelerini durdurur.


  • 20 Ocak 1915

    Atatürk'ün, Tekirdağ'da teşkil edilecek 19. Tümen Komutanlığı'na atanması
    2 Şubat 1915
    Atatürk'ün Tekirdağ'a gelişi ve 19. Tümeni kurma çalışmalarına başlaması
    25 Şubat 1915
    Tekirdağ'daki 19. Tümen Komutanlığı'nın Maydos (Eceabat)'a nakli ve Atatürk'ün 19. Tümen Komutanlığı üzerinde olmak üzere Maydos Bölgesi Komutanı olarak görevini sürdürmesi
    18 Mart 1915
    Çanakkale Boğazı'nı geçmeye teşebbüs eden İngiliz donanmasının, ağır zayiat vererek başarı kazanamaması
    23 Mart 1915
    Gelibolu'da 5. Ordu'nun kurulması kararı ve komutanlığına Alman Generali Liman von Sanders'in atanması
    (26 Mart 1915 günü Gelibolu'ya gelmiştir.)


    18 Nisan 1915
    Atatürk'ün komutasındaki 19. Tümenin, 5. Ordu'nun genel ihtiyatını oluşturmak üzere Bigalı'ya gönderilişi
    1 Haziran 1915
    Atatürk'ün albaylığa terfi edişi
    15 Temmuz 1915
    Atatürk'e Harp Madalyası verilişi
    6 Ağustos 1915
    Düşmanın Çanakkale'de takviyeli kuvvetlerle yeni bir taarruzu
    (Bu taarruz, 7 Ağustos 1915 günü de devam etmiş, ancak Atatürk'ün aldığı önlemler sayesinde gelişme imkânı bulamamıştır. )
    Düşmanın akşam Anafartalar bölgesine asker çıkararak bu bölgeden de ilerleme girişimi
    8 Ağustos 1915
    Atatürk'ün -General Liman von Sanders' in emri ile- "Anafartalar Grubu Komutanlığı"na getirilişi
    9 Ağustos 1915
    Mustafa Kemal Anafartalar Grup Kumandanlığına getirilir.
    10 Ağustos 1915
    Atatürk komutasındaki kuvvetlerin, Conkbayırı'nda İngilizlere taarruzu ve düşmanın ilerlemesine imkân verilmemesi (Bugünkü muharebeler esnasında Atatürk'ün kalbini hedef alan bir kurşun, göğüs cebindeki saate çarpıp geri döndüğünden, kendisi mutlak bir ölümden kurtuldu.)
    1 Eylül 1915
    Atatürk'e, Anafartalar Grubu Komutanlığı'ndaki üstün başarılan sebebiyle "Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası" verilişi



    10 Aralık 1915
    Atatürk'ün, "Anafartalar Grubu Komutanlığı"ndan istifası
    (Bu istifa, 5. 0rdu Komutanı General Limon von Sanders tarafından kabul edilmemiş, kendisi izinli olarak İstanbul'a dönmüştür.)
    19/20 Aralık 1915
    İngilizlerin gece Çanakkale'yi tâhliye etmeleri
    17 Ocak 1916
    Atatürk'e, "Anafartalar Grubu Komutanlığı"ndaki üstün başarıları sebebiyle "Muharebe Altın Liyakat Madalyası" verilişi
    27 Ocak 1916
    Atatürk'ün, karargâhı Edirne'de bulunan 16. Kolordu Komutanlığı'na atanması
    (Edirne'deki bu kolordu, Kafkas Cephesinin önem kazanması üzerine bir süre sonra aynı adla Diyarbakır'a nakledilmiştir.)
    11 Mart 1916
    Atatürk'ün, Karargâhı Diyarbakır'a nakledilmesi kararlaştırılan 16. Kolordu Komutanlığına atanması
    (Başkomutan Vekili Enver Paşa, bugün Atatürk'e telgraf çekerek Kolordu Karargâhıyla Resülayn (Ceylanpınar) üzerinden hemen Diyarbakır'a hareket etmesini istemiştir.)
    12 Mart 1916
    Atatürk'ün,-16. Kolordu'nun Edirne'den Diyarbakır'a kaydırılması üzerine- Edirne'den İstanbul'a hareketi



    16 Mart 1916
    Atatürk'ün, Diyarbakır'daki görevine gitmek üzere İstanbul'dan ayrılışı
    26 Mart 1916
    Atatürk'ün Diyarbakır'a gelerek 16. Kolordunun komutasını üzerine alması
    1 Nisan 1916
    Mustafa Kemal Tuğgeneralliğe terfi eder.
    6-7 Ağustos 1916
    Mustafa Kemal Bitlis ve Muş'u düşmandan geri alır.

  • ATATÜRK'ÜN YAŞAMINDAKİ KRONOLOJİK OLARAK OLAYLAR


      Atatürk kronolojisi

      ATATÜRK'ÜN YAŞAMINDAKİ KRONOLOJİK OLARAK OLAYLAR
      1881
      Mustafa'nın Selanik'te dünyaya gelmesi.

      1893
      Mustafa Selanik'teki Askeri Hazırlık Okuluna başlar ve burada öğretmeni
      tarafından kendisine ikinci ismi "Kemal" verilir.





      1895
      Mustafa Kemal Manastırdaki Askeri Liseye başlar.
      1899
      Mustafa Kemal İstanbul'da Harbiye'nin hazırlık sınıfına başlar.
      1902
      Mustafa Kemal Harbiye'den mezun olur ve buradan sonra Harp Akademisine
      devam eder.



      11 Ocak 1905
      Mustafa Kemal Harp Akademisinden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun
      olur ve Şam'da bulunan Beşinci Orduda görev almak üzere Şam'a gönderilir.
      5 Şubat 1905
      Atatürk'ün -kurmaylık stajı için- Şam'da 5. Ordu emrine atanması
      10 Şubat 1905
      Atatürk'ün Şam'a gitmek üzere İstanbul'dan hareketi
      Ekim 1906
      Mustafa Kemal ve arkadaşları Şam'da "Vatan ve Hürriyet" adıyla gizli bir dernek kurarlar.
      Eylül 1907
      Mustafa Kemal Üçüncü Orduya tayin edilir ve Selanik'e gönderilir.
      23 Şubat 1908
      Atatürk'ün General Litzmann'dan çevirdiği "Takımın Muharebe Talimi" adlı -askerî eğitimle ilgili- kitabın Selânik'te yayımlanması
      22 Haziran 1908
      Atatürk'e, 3. Ordu Kararğâhı'ndaki görevinin yanı sıra Üsküp-Selânik arasındaki demiryolu müfettişliği görevinin de verilmesi
      23 Temmuz 1908
      İkinci Meşrutiyet'in ilânı
      13 Ocak 1909
      Atatürk'ün Üçüncü Ordu Selânik Redif Tümeni Kurmay Başkanlığı'na getirilişi 
      3 Nisan1909
      İstanbul'da İkinci Meşrutiyet'e karşı -avcı taburlarının ayaklanmasıyla- büyük isyan çıkması (31 Mart İsyanı)



      15/16 Nisan 1909
      Atatürk'ün Hareket Ordusuyla beraber -bu ordunun Kurmay Başkanı olarak- Selânik'ten İstanbul'a hareketi
      19 Nisan 1909
      Atatürk'ün Hareket Ordusu'yla beraber İstanbul'a gelişi


      16 Mayıs 1909
  • Atatürk'ün 31 Mart Olayı'nın bastırılmasından sonra tekrar Selânik'e dönüşü
    30 Ağustos 1909
    Atatürk'ün -Kolağası rütbesiyle- Cumalı Karargâhı'ndaki askerî manevra'ya katılışı
    8 Eylül 1909
    Cumalı Karargâhı'ndaki askerî manevranın sona erişi ve Atatürk'ün Cumalı'dan ayrılışı
    22 Eylül 1909
    Selânik'te "İttihat ve Terakki Büyük Kongresi"nin toplanışı
    (Atatürk, bu kongrede bir konuşma yaparak ordunun siyasetten çekilmesi gereğini savunmuştur.)


    5 Kasım 1909
    Atatürk'ün -Selânik Redif Tümeni Kurmay Başkanlığından- tekrar Üçüncü Ordu Karargâhı'na atanması
    1909
    Atatürk'ün "Cumalı Ordugâhı" adlı kitabının Selânik'te yayımlanması
    (Bu küçük kitap, 30 Ağustos-8 Eylül 1909 arasında Cumalı Karargâhı'nda yapılan askerî manevra esasında tutulan not ve krokilerden oluşmuştur.)
    6 Eylül 1910
    Atatürk'ün Üçüncü Ordu Subay Talimgâhı Komutanlığı'na atanması



    Eylül 1910
    Atatürk'ün orduyu temsilen, Pikardi manevralarını izlemek amacıyla Fransa'ya gönderilişi
    1 Kasım 1910
    Atatürk'ün Üçüncü Ordu Subay Talimgâhı Komutanlığı'ndan tekrar Üçüncü Ordu Karargâhı'na atanması
    15 Ocak 1911
    Atatürk'ün, 5. Kolordu Karargâhı'nda, daha sonra yine Selânik'te bulunan 38. Piyade Alayı'nda görevlendirilmesi



    Mart 1911
    Atatürk'ün Arnavutluk'ta çıkan isyanı bastırmak üzere düzenlenen harekâtta Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın yanında görev alışı
    19 Nisan 1911
    Atatürk'ün 5. Kolordu'nun Selânik-Kılkış arasında yaptığı manevralara -kolağası rütbesiyle- katılması
    (Manevra, 20 Nisan 1911 akşamı sona ermiştir.)
    13 Eylül 1911
    Mustafa Kemal İstanbul'daki Genel Kurmaya tayin edilir.
    29 Eylül 1911
    İtalyanların Trablusgarp'ta Osmanlı Devleti'ne savaş ilânı
    5 Ekim 1911
    İtalyanların Trablusgarp'a saldırıya geçmesi Atatürk'ün, Trablusgarp'a gönüllü gitmek üzere -Gâzeteci Mustafa Şerif kimliği ile- bir kısım arkadaşlarıyla beraber İstanbul'dan ayrılışı
    (İskenderiye üzerinden Trablusgarp'e geçmiştir.)
    27 Kasım 1911
    Atatürk'ün binbaşılığa terfi edişi



    8 Aralık 1911
    Atatürk ve arkadaşlarının Bingazi'ye gelişi
    (Atatürk, burada Tobruk Bölgesi komutanı Ethem Paşa'nın Kurmay Başkanı olarak göreve başlamıştır.)
    19 Aralık 1911
    Atatürk'ün -Ethem Paşa'nın yerine- Tobruk Bölgesi Komutanlığı'na getirilişi
    30 Aralık 1911
    Atatürk'ün Derne'ye gelişi ve Derne doğusundaki Şark Gönüllüleri Komutanlığı'nı üzerine alışı
    1911
    Atatürk'ün, "Tâbiye Tatbikat Seyahatı" adlı kitabının Selânik'te yayımlanması
    (Bu küçük kitap, 5. Kolordu'nun 19-20 Nisan 1911 günleri yaptığı ve Atatürk'ün de kolağası rütbesiyle katıldığı bir askeri tatbikatın not ve krokilerinden oluşmuştur.)
    12 Mart 1912
    Atatürk'ün Derne Komutanlığı'na atanması
  • ÖZLEM YANIYOR ALEV,ALEV



        Özlem Yanıyor Alev Alev!
        Sana Öyle Hasretim ki Bütün Sözler İfadesiz...
        Senden Önce Yaşamamışım, Senden Önce Ben Ben Değilmişim...
        Sen Gittiğinden Beri Yine Kendimde Değilim...
        Seninle Yaşadıklarım Yetmiyor, Anılar Kalbimin Acısını Dindirmiyor...
        Ayrılık Kapıyı Çaldı, Seni Benden Aldı...
        Artık İçeri Hiç Kimse Giremiyor...


        Sevemiyorum Kimseyi, Gözlerim Senden Başkasını Görmüyor...
        Ellerim Senden Başkasına Gitmiyor...
        Dudaklarım Senden Başkasını Öpmüyor...
        Geceleri Bir Yorgan Gibi Çekip Üstüme, Karanlığı Örtüyorum...
        Uzak Yıldızların Işığı Bile Bu Karanlığı Delip Geçmiyor...
        Yıldız Yok, Ay Yok, Bulut Yok!


        Umut Yok Sevgili, Umutsuz Yaşanmıyor!
        Sokağa Çıksam Attığım Adımlar Boşlukta Geziniyor...
        Yağmurlar Yağsa Damlalar Bana Seni Söylüyor...
        Bu Ceza Çok Ağır Sevgili, Yüreğim Sökülüyor
        Seni Düşündüğüm Zaman İçimde ki Ateş Eleveriyor Gözlerimi...
        Yangın Sıcağını Tenim de Hissettiğim Zaman Kararıyor Gökyüzü...
        Ellerimi Avucuna Sıkıştırdığım da,
        Kokunu İçime Çektiğim de Anlamalısın Beni...
        Görmelisin İçimde ki Yangını...
        Sarıldığında Sıcağını Yüreğime Kazımak İstiyorum...
        Heyacanımı Görmeni, Kalbinde Bir Yer İstiyorum...
        Seni Mutlu Ettikçe Kalbin de Sıkışmak İstiyorum.
        Ama Acıtmadan, Üzmeden, Ağlatmadan...!


        Kelimeler Düğümlendiğin de Dudaklarımın Arasında Bak Gözlerime...
        Hayat Veren Bakışların Hep Üzerimde Olsun...
        O Anlamlı Sözcüğü Söyle Yorulana Dek, Çekinme...
        Söyledikçe Anlam Kazandığını Hatırla...
        Hatırladıkça Mutlu Et Beni...
        Haydi, Geleceksen Şimdi Gel!
        Umudunla, Yüreğinle, Sevdanla Gel!
        Yık Karanlığımı...
        Hayata Dair Kötü Olan Ne Varsa Yık Onları...
        Beni Yeni Umutlara Sürükle...
        Aşk'ın En Koyusuna, En Tutkulusuna Götür Beni...
        Bin Yıldır Bekliyor Gibiyim Seni...


        Bin Yıldır Karanlık Bir Oda da Tek Başıma Oturuyorum Sanki...
        Kim Girip Çıkmışsa Hayatıma, Kim Talan Etmişse Yüreğimi Hepsini Silmek İçin Gel!
        Bir Tek Sen Kal İçimde...
        Seni Bileyim Bundan Sonra...
        Sevdan Yetsin Bana...
        Senin Aşk'ınla Yaşamak İstiyorum Artık...
        Öyleyse Gel!
        Bekleme Gel!
        Seninle Olmak, Seni Duymak, Seni Görmek, Seni Yaşamak Tarifsiz Sevinçler Yaratacak İçimde Biliyorum...
        Bu Yüzden Sesleniyorum Sana...
        Dallarımdaki Kurumuş Yaprakları Tek Tek Temizlemek İstiyorum Artık...
        Gelişinle Yeniden Yeşermek, Yeni Yapraklar Açmak İstiyorum...
        İster Haber Ver, İster Verme; Ama Gel Bekliyorum!
        Yaşadığım Şehiri Sokak Sokak Geçip Gel!
        Her Sokakta Kendi İzini Göreceksin, Şaşırma...
        Nereye Gittiysem Seni de Götürdüm...
        Yoktun Ama, Yanımdaydın...
        Hep Yüreğimde Hep Aklımdaydın...
        Korkma Gel!


        Başkalarında Gördüğün İhanetler, İkiyüzlülükler, Bitmek Bilmeyen Acılar Yok Bende...
        İlk Kez Bırak Kendini Kaygısızca...
        Yarını Düşünmeden, "Ya Sonra" Demeden Gel!
        Kurtul Seni Saran Tutsaklıklardan...
        Sana Yazdığım, Seni Yazdığım Şiirleri Okumak İçin Gel!
        Gel Hadi!
        Sensiz Geçen Günlere Bir Yenisini Daha Eklemek İstemiyorum...
        Özlem Yanıyor Alev Alev!
        Özlemin Ateşini Söndürüp Aşk'ın Ateşini Yakmaya Gel...
        Bekleme Artık!
        Geleceksen Şimdi Gel...
        Sarılayım Sana, Öpeyim...
        Gözlerinin En Derininde Kaybolup Tebessümünle Kendime Döneyim...
        Gel Artık!


        Çünkü Bitmez Artık Bu Özlem!
        Ben Seni Seninleyken de Özlüyorum...
        Gel Artık N'olur!
        Ben Seni Çok Seviyorum...!

      SARI SAÇLIM MAVİ GÖZLÜM


      SARI SAÇLIM MAVİ GÖZLÜM 

      ATATÜRK’ÜN İslami görüşleri hakkında kimler ne söyledi?




      ATATÜRK’ÜN İslami görüşleri hakkında kimler ne söyledi?

      Bir kısım güruh, Mustafa Kemal’i dinsiz, imansız, allahsız gösterme çabalarına girmişken, başka bir güruh ise tam aksi istikamette yıllardır bazı söylemler ürettiler.

      Özellikle de son bir kaç yıldır Atatürk’ün Müslüman olduğunu söylemenin yeni bir taktiksel çalışmadan ibaret olduğunu, bunun Obama’nın da Müslüman olduğu söylemleriyle birleştirdiğimizde, yapılanların ne olduğunun ortaya çıkacağını defaten izah etmeye çalışmıştım.

      Çünkü bölünmenin, parçalanmanın iki ana unsur üzerinde olduğunu Yüce Atatürk’ün sürekli yaptığı tekrarlardan anladığımıza göre, Türk varlığı etnik-dini ve askeri unsurlar üzerine var olmuş ve süregelmiştir.

      Dış ve iç düşmanlar bunu bildiklerinden, Atatürk’ün ölümüyle birlikte başlatılan parçalanma çalışmaları artık son aşamasına bu iki ana unsur kurcalanarak getirilmiştir.

      Türk tarihini bilmeden, Türk dilini konuşmadan bu süreç durdurulamayacaktır.

      Mustafa Kemal’in en önemli devrimi olan dil devrimi yapılmamış olsaydı bu çalışmalar yaklaşık Atatürk’ün ölümünden 7 yıl sonra bitirilmiş olacaktı.

      Bu nedenle karşıtlık içeren ilk çalışmaların görüntüsü, yabancı dilde eğitimle başladığı asla unutulmamalıdır.
      Elbet ki öğreneceğiz, ancak birbirimizle dahi yabancı lisanla konuşmaya, başımıza seçtiklerimizin de özenle Arap,İngiliz vs... alfabeleriyle konuşuyor olması dikkatlerinizden asla kaçmasın.

      Özellikle Atatürk’ün dinsiz olduğunu vurgulayan ve üzerinde yıllarını harcayan Müslüman görünümlü soytarıların şimdilerde Atatürk’ün dindar olduğunu söylemeye ve topluma bu konuda neleri örnek verdiklerini anlamak için, aynı güruhun uzantılarının geçmişte neler söylediklerini iyi bilmek gerekiyor.

      İşte bu yazı paylaşımını da bu amaçla yapmaya çalışacağım.
      Umarım ki bir şeyler anlatmış olabilelim.

      Bunları söyleyebilen namussuz cüretkârların, şimdilerde Atatürk"ün dindar oluşunu neden söylediklerine özenle, ısrarla vurgu yapmayı bir borç olarak görüyorum.

      Gözünüzden kaçırılması planlanan gerçekleri bu sayfalarda sürekli paylaşıyoruz.
      Örneklerden sadece biri: ikiz yasalar

      Ahmet Dursun
      -------------
      1- M. Kemal Allah"a inanmaz:
      M. Kemal, dünyayı ve insanları yaratanın Allah değil, tabiat olduğunu iddia eder ve der ki, Natür ( Tabiat ) insanları türetti, onları kendisine taptırdı da... (2)
      M. Kemal yine bu fikrini pekiştirir ve materyalist batı felsefecileri gibi, "İnsanlar bu manada hürriyete hiç bir zaman sahip olmamışlardır ve olamazlar. Çünkü malumdur ki, insan tabiatın mahlûkudur." (3)
      "Tabiatın ve tarihin mahsulü olan bir milletin fertleri daima bu hakikatle karşı karşıya bulunur ve ona hürmet eder." (4) 
      Allah korkusunu hiçe sayar ve bu konuda şöyle der: 
      "Ibtidaî insan kümelerinde ata korkusu ve nihayet büyük kabile ve kavimlerde ata korkusu yerine kâim olan Allah korkusu insanların kafalarında ve hareketlerinde hesapsız memnular yaratmıştır!" 
      Allah’ı değil de tabiatı büyük görür: 
      "Tabiatın her şeyden büyük ve her şey olduğu anlaşıldıkça tabiatın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı." (5) 
      Böylelikle M. Kemal Allah’ın yaratıcılığını inkâr etmekte ve ateistler gibi düşünmekte. İnsanı tabiatın yarattığını tereddüt etmeden söylemektedir. 

      2- Hz. Muhammed (s.a.v.) Hakkındaki Görüşleri: 
      M. Kemal, Allah"ın yaratıcılığını kabul etmedikten sonra tabii ki, Hz. Peygamber’in peygamberliğini hiç kabul etmez. 
      Hatta Mustafa Kemal Hz. Muhammed (s.a.v.)’ı yalancılıkla itham eder: 
      "Muhammed, Mekke’de müşriklik muhitinde ve tesirinde büyümüş olmasına rağmen, dinî meseleler ve dinî düşünceler, pek derin bir surette, zihnini işgal ediyordu. Muhammed, 40 yaşına geldiği zaman, vatandaşlarını kendinin bulduğu ve doğru olduğuna inandığı yeni bir dine davete başladı. Muhammed’in davet ettiği bu dine, o zamanın Hanif’lerine imtisalen İbrahim Dini, yahud inkiyad manasina ifade eden ‘İslam’ denilmiştir!" 
      Mustafa Kemal aynı Mekke müşriklerinin dediğini diyerek Kur’an Muhammed"in sözüdür demiştir. 
      Aynı müşrikler gibi Hz. Muhammed (s.a.v.)’ı cinli olarak gösteriyordu: 
      "Tarihi nokta-i nazardan da müteala edildiği zaman görülüyor ki, Muhammed, birden bire Allah’ın Resul’üyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arap’ların ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek ibtidaî ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunların ıslahı için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisine vahiy ve ilham fikri doğmuştur." 
      Devamla Hz. Peygamber (s.a.v)’ı cinli olarak görür ve cinlerden ilham aldığını söyler: 
      "Vahiy, ilham fikri Muhammed’den evvel de Arap’lar, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı. Bu kuvvetler Arap’lar için cinlerdi. Cinlerin güya kâhinlere gaipten haber vermek kudretini ilham etmek kudretini ilham ederlerdi. Bu nev’i itikatlar Arabistan’da her zaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed dâhil cinlerin vücuduna samimi olarak inanmışlardı. 

      O hakikaten cinlerin şairlere şiir ilham ettiğine kâni idi. Arap’lar şairleri bir kâhin gibi telakki ederlerdi. Muhammed"in Musa, İsa dinlerine dair öğrendikleri de kendisinde bu itikadı kuvvetlendirmiştir. Bu peygamberlerde melek telakkisi vardı. Dinler nazarında cinler kötü olduğundan peygamberler onlardan mülhem olamazlardı. Muhammed de diğer peygamberler gibi kendisine ilham eden kuvvetin insanları iğfal eden bir kuvvet olmayıp onları hayır ve saadete irşad eden ilahî bir kuvvet olduğuna samimi olarak inandı." (6) 

      M. Kemal, ilk inen ayetler belli olduğu halde bunları inkâr etmektedir: 
      "Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok rivayetler vardır. Bunlara pek çok efsaneler karışmıştır. Hakikatte Peygamber"in ilk söylediği Kur’an ayetlerinin ne olduğu kati surette mâlum değildir. 
      Muhammed, uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammed"i harekete getiren ilk âmil, bu samimi heyecanlar olmuştur. Muhammed, bidayete irticalen dini hitabette bulunan bir vaiz oldu. Vaizlikten Nebi’liğe, Nebi’likten nihayet Allah’ın Resulü haline geçti." (7) 
      Bununla da kalmayıp Kur’an hükümlerinin geçici olduğunu iddia eder. Hâlbuki Kur’an ve hükümleri ebediyen kalıcıdır ve geçerlidir. O bunu inkâr ederek, "Hukukî hükümler zaman ve mekân içinde içtimaî heyetlerin uğradıkları değişiklere göre değişe geldiğinden on dört asır evvelki zaman ve mekânın ihtiyacına göre lüzumlu ve kâfi görülmüş olan esaslar yerine bugün birçok mütenevvi kanunlar ve usuller konulmak zarureti görülmüştür. Bunlar dahi ebedî olmayıp zamanla değişmeye mahkûmdurlar." ( Mustafa Kemal İslam"ın ilme mani ve fenne aykırı olduğunu söyler, bu fikri savunurdu)
      "Tarihe ait mâlumata gelince: Yeni fenler sayesinde meydana çıkarılan hakikatler en yakın tarih bilgilerini bile temellerinden sarsmaktadır." (9) 
      Hz. Muhammed (s.a.v.)’ı sorumsuz, kendi kafasına göre hareket eden bir kimse olarak niteleyerek Yüce Peygamber"e iftira atar:
      "Muhammed, gerek dinî meselelerde, gerekse içtimaî hususlarda bir ıslah yapmak lazım geldiği zaman kendini hiçbir şeyle bağlı görmemiştir." (10) 

      3- Sahabe Hakkındaki Görüşleri: 
      M. Kemal, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ashabı hakkında da kötü konuşmaktan bir adım geri durmaz. Peygamber (s.a.v.), "Ashabım yıldızlar gibidir!" dediği halde M. Kemal onları "alık", yani aptal olarak görür: 
      "Muhammed’in ölümünden Ebu Bekir’in ölümüne kadar geçen kısa bir müddet zarfında bunlardan hiçbiri mevcudiyetini ihsas edemedi: Bunlar tamamen alıklaşmışlardı !" (11) 
      Sahabe-i Kiram’ı menfaatçi ve hırs düşkünü olarak nitelendirir: 
      "Ne kadar ibrete sayan bir vakiyettir ki, daha Muhammed’in öldüğü anda bütün eski nifaklar, ihtiraslar, hirîicaklar zincirden boşandılar. O derece ki, hakkında korku ve hürmet beslenen
      Peygamber"in ılık cesedi, son nefesini verdiği basit odada unutulmuş ve ihmal edilmişti." (12) 

      Müseyleme’yi, yani peygamberlik iddiasında bulunan kişiyi haklı görür ve sahabenin onları yok ettiğini söyler: 
      "Müseyleme, taraftarlarının şarap içmelerine müsaade gösterdi. Müseyleme’ye imtisal eden başka adaklar olmuştur. Müseyleme, başlangıçta muvaffak olur gibi oldu. Müseyleme, Muhammed’e gönderdiği mektupta, Arap’lar üzerinde hüküm ve nüfuzun paylaşılmasını teklif etti. Hakikatte Müseyleme de kıymetsiz sayılmayacak ahlakî ve dinî mezhep İslamiyet seviyesinden pek aşağı değildi. Nihayet Müseyleme ve onun gibiler birer suretle bertaraf edilmişlerdir." (13) 

      4- Ahireti Kabul Etmez:
      M. Kemal, imanın şartlarından birisi olan ahirete, hesap çekilmeye inanmaz, "Millî duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dinî akide ve dinî his, millet uyandığı zaman onun şu acı gerçeği görmesine mani olamadı." Devamla: "Artık Türk, cenneti değil, eski hakiki, büyük Türk cedlerini mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. Türk milleti, millî hissi, dinî hisle değil, fakat insanî hisle yan yana düşünmekten zevk alır." (14) 

      5- Hafızlık Hususundaki Görüşü: 
      Hafızlık için, yani Kur’an’ı ezberleyenleri deli olarak görür, "Kur’an’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler!" der. 

      6- Kaza Kader Hakkında: 
      M. Kemal kaza ve kaderi kabul etmez. Bunları Arabî terimler olarak kabul eder: 
      "Kaza ve kader, talih ve tesadüf tâbirleri Arapçadır; Türk’leri âlakadar etmez." (16) 

      7- İmam Nikâhını Kabul Etmez: 
      M. Kemal dinî nikâhı kabul etmez. Yani İslam"ın emri olan nikâhı kerih görür ve dinî nikâhın kıyılmasını kabul etmez. Bu sözü M. Kemal"in evleneceği Nazmiye Hanım söylemiştir. M. Kemal, "Ben prensiplere bağlı bir adamım. Nikâhımızı imam değil de sefir bey kıyacaktır!" dedi. (17) 

      8- Duaya İnanmaz: 
      "Allahu Teâlâ dua ediniz, ben de duanıza katılayım!" buyurduğu halde, M. Kemal duayı kabul etmez ve inanmaz. Ali Kılıç (bu adam meşhur Ali"lerden birisidir. İstiklâl Mahkeme"leri savcısıdır. Merhamet nedir bilmez) anlatıyor: 
      "Meclise geldik. Bir de müezzin geldi. Müezzin ezan okudu. Meclis kapısından içeri girdiğimiz zaman Atatürk"ün önüne sırmalı elbiseler giyinmiş bir imam dikildi. Atatürk ne istediğini sordu. İmam ellerini kaldırarak, "Dua etmeden girilmez!" dedi. Atatürk, "Bu yurt Mehmed’ciğin süngüsü ile kurtarıldı ve bu meclis onun gayretiyle kuruldu. Yoksa senin duanla değil! Çekil oradan!" dedi ve imamı eliyle iterek meclise girdi." (18) 
      Aynı Atatürk yanına hocaları alıp dualarla meclisi açmıştı. Ama artık emeline ulaşmıştı. Kendisi tam bir dinsiz, faşist bir diktatördü. Bu durum ilkokul kitaplarına bile geçmiştir. Ufacık yavrulara dinsizlik öğretilmektedir. Devletin dinsiz olduğu aşılanmaktadır. İlkokul kitaplarında "Atatürk, devletin dini olamaz ilkesini getirmiştir!" ibaresi yazılıdır. (19) 
      Bu durum karşısında bu adama nasıl Müslüman denilir ve Müslüman milleti kurtardı diye söylenebilir? 
      9- Kâbe Hakkındaki Görüşleri: 
      M. Kemal Kâbe"nin ne zaman yapıldığı ve kimin yaptığı hususunda Kur"an"da ayetler var iken onları kabul etmez ve ne zaman yapıldığı ve kim tarafından yapıldığı belli değil der. Müşriklerin, batılıların, haçlı ordularının ve dünyada kimsenin söyleyemediği, yapmadığı veya yapamadığı hakareti yapmıştır. M. Kemal Kâbe hakkında şunları söyler: 
      "Kâbe, mikab, yani tavla zarı şeklinde demektir. Fil-hakika, Kâbe zar şeklinde, insan boyunda dört duvardan ibaretti; duvarlar harçsız, adi taştan yapılmıştı. Binanın çatısı da yoktu; dört köşesinde dört taş vardı; bunların en meşhuru Hacer-i Esved denilen bir kara taştı. Kâbe çok eskidir. Ne vakit ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. 

      Arab ananesi, Kâbe"nin insanı İbrahim Peygamber"e atfetmektedir. Bu mukaddes kara taş ananesi, aynen Frik"lerde de vardı. Frik"ler mukaddes sayarak ihtiram ve ibadet ettikleri kara taş, bugünkü Afyonkarahisar şimalinde, kadim Pessinüs şehrinde bulunuyordu.
      Bunun kutsiyeti ananesi, bu şehrin Romalılar tarafından zabtına kadar devam etmişti. Demek ki, Kâbe"nin bir köşesindeki kara taşın kutsiyet almasından, ziyaret ve tavaf edilmesinden çok evvel, Frik"ler de kara taşın mâbed ve ziyaretgâh esası olması âdeti teessüs eylemiş bulunuyordu. Kâbe, bidayette mahalli bir mâbed iken, Mekke ahalisi burasını bir millî mâbed derecesine yükseltmişlerdi. Mekke"liler, Arap"ları kendi mâbedlerine celp edebilmek için, Arap yarımadasının muhtelif yerlerinde mâbud tanılan 360 putu Kâbe"de yerleştirmişlerdi. Kâbe"nin kutsiyetini, Yahudi ananelerine de rabt etmişlerdi. Bu uydurmalara göre, İbrahim, karısı Hacer ile oğlu İsmail"i buraya getirmişti; Zemzem de onlar için fışkırmıştı; İbrahim, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe"yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve mücella olan Hacer-i Esved"i getirmişti; bu taş sonradan günahkârların ellerine sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi bit-tabi sonradan uydurulmuş masallardır." 
      Kur"an"da bu konu açıkça bellidir. Ama M. Kemal Kur"an"a inanmaz ki, kabul etsin!.. 
      M. Kemal hacc için de ağza alınmayacak sözleri sarf etmekten çekinmez ve şöyle der: 
      "(...) Mekke zabt olunduktan ve Kâbe"deki putları parçalandıktan sonra da yıllık haccın müşrikler tarafından da eski müşriklik âdetleri dairesinde yapılmasına müsaade olundu. Onun için, Müslümanlarla müşrikler aynı zamanda hac ve aynı şenliklere iştirak ederlerdi. Bundan anlıyoruz ki, o zaman hac, dinî maksatla yapılan ve her yıl kurulan büyük bir içtimadan ziyade her yıl kurulan büyük bir panayırdı." 

      Kaynaklar:
      (1) Teklif Dergisi, Sayı 6
      (2) Atatürk"ten Düşünceler, Derleyen: Prof. Enver Ziya Karal
      (3) Prof. Afet İnan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk"ün El yazıları. 
      (4) A.g.e. 
      (5) A.g.e. 
      (6) Tarih, c. 2, Orta Zamanlar, Devlet Matbaası, Ist., 1931 
      (7) A.g.e. 
      ( A.g.e.
      (9) A.g.e. 
      (10) A.g.e. 
      (11) A.g.e. 
      (12) A.g.e. 
      (13) A.g.e. 
      (14) Prof. Afet İnan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk"ün El yazıları. 
      (15) A.g.e.
      (16) Prof. İlhan Arsel, Teokratik Devlet Anlayışından Laik Devlet Anlayışına. 
      (17) Hürriyet Gazetesi, Atatürk"ün Gönlündeki Kadın, 8 Mayıs 1988 
      (18) Kemal Arıburnu, Atatürk"ten Anekdotlar-Anılar 
      (19) İlkokul 5. sınıf, Din Kültürü ve Ahlak Dersi, sf. 85 
      (20) Tarih, c. 2, Orta Zamanlar, Devlet Matbaası, İst. 1931 

      geocities.com

      ATATÜRK"ün Hakiki bir Müslüman olduğunu kanıtlamaya çalışmak.






      Laik olduğunu söyleyen Türkiye Cumhuriyeti; laikliği, dinin koruyucusu sanmaktadır. Oysa laiklik dini korumaz; ancak, dinsel inanç sahiplerinin birbirlerine sataşmasına engel olur ve inanç sahiplerinin birbirlerine inançlarına saygı duyarak barış içinde yaşamalarını sağlar...Laikliğin ikinci bir amacı da; dini, insanın vicdanına hapsederek devlet ve toplum yönetiminde söz sahibi olmasını önlemektir"¦

      Buna ek olarak 
      sözde Atatürkçüler; bunlara "Tatlı Su Müslümanları" da denir; Atatürk"ü, şeriatçı kesime sevdirmek için de Atatürk"ün hakiki bir Müslüman olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadırlar.

      Unutulmamalıdır ki Atatürk; Cumhuriyeti kurup erki ele geçirinceye değin gerçek düşüncesini gizlemiştir. Bunu da şu sözleri ile açıklamaktadır:

      Dikkat edilirse; aşağıdaki Balıkesir Hutbesi 1923 tarihlidir.

      "Devrimi gerçekleştirdikten, dinsel düşünceyi devletten ve toplumdan uzaklaştırdıktan sonra Atatürk"e soruyorlardı: 

      "Paşam, bu görüşleriniz daha önce hiç sezdirmediniz!"...

      "Evet, diyor Atatürk; bütün amacı aynı zamanda Halife olan Padişahı kurtarmak olan bir halka yapacaklarımı söyleseydim başarılı olamazdım!.."

      Bu nedenle derim ki Atatürk"ün 1924"e değin İslam Şeriatı lehine söylediği çok sözleri vardır; ancak 1924"ten sonra İslam Şeriatı  lehine olumlu bir söz söylediğine ilişkin bir belge yoktur"¦ 
      +

      Mustafa Kemâl, 22 Ekim 1922"de demiş ki:
      "Bir yandan Batı işci sınıfı, öte yandan Asya ve Afrika"nın köleleştirilmiş halkları, uluslar arası sermayenin kendilerini yıldırmak ve efendilerine büyük çıkarlar sağlamak üzere köle hâline getirmek istediğini anladıkları ve bu sömürge siyasetinin işlediği suç bütün dünya işçilerince kavrandığı gün, kentli sınıfın gücü sona erecektir." Bertan ONARAN
      +
      Atatürk"ün gerçek kişiliğini bilmek istiyorsak aşağıdaki yazılar sabırla ve düşünerek okunmalıdır"¦

      Yaşamımda birçok Atatürkçü ile tanıştım. Gördüm ki "Atatürkçülerle, laiklerin büyük kısmı; ne önderlerini anlamışlar ne de Peygamberlerini"¦ Eğer bu iki tarihsel kişiyi anlamış olsalardı, ikisinden birinin ardına düşerlerdi. İkisinin birden ardına düştüklerine göre ikisini de anlamamışlardır, demektir.
      Av. Hayri Balta, 3.11.2007

      Yazının tamamı...

      ATATÜRK SÖYLEV VE DEMECLER




      Aziz Millet Vekilleri, 
      Dünyaca malum olmuştur ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat, bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. 
      Söylev ve Demeçler / Cilt 1 / Syf. 389
      -----------
      Bin türlü beşeri ihtiraslarla, dini ayrılıklarla, bazı tarihi hadiselerin bıraktığı dargın izlerle, geçmiş zamanlarda, gevşetilmiş, hatta unutturulmuş olan hakiki bağların ihya olunması lüzumlu ve faydalı olduğu yeni insani devre girdik.

      Asırlardan ve asırlardan beri, zavallı beşeriyeti mesut etmek için tutulan yolların, kullanılan vasıtaların verdikleri neticelerin ne derece emniyetbahş oldukları tetkike şayan değilmidir ?
      Artık insanlık mefhumu, vicdanlarımızı tasfiyeye ve hislerimizi ulvileştirmeğe yardım edecek kadar yükselmiştir.

      Vaziyetleri ve onların icaplarını medeni insan fikriyle ve yüksek vicdan aydınlığı ile müşahede ve mütalea edersek şu neticelere varırız :
      İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak gayri insani ve son derece teessüfe şayan bir sistemdir.

      İnsanları mesut edecek yegane vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir.

      Cihan sulhü içinde beşeriyetin hakiki saadeti, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasıyla mümkün olacaktır.
      Söylev ve Demeçler / Cilt 2 / Syf. 273 

      Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...