ATATÜRK’ÜN İslami görüşleri hakkında kimler ne söyledi?
Bir kısım güruh,
Mustafa Kemal’i dinsiz, imansız, allahsız gösterme çabalarına girmişken, başka
bir güruh ise tam aksi istikamette yıllardır bazı söylemler
ürettiler.
Özellikle de son bir kaç yıldır Atatürk’ün Müslüman olduğunu
söylemenin yeni bir taktiksel çalışmadan ibaret olduğunu, bunun Obama’nın da
Müslüman olduğu söylemleriyle birleştirdiğimizde, yapılanların ne olduğunun
ortaya çıkacağını defaten izah etmeye çalışmıştım.
Çünkü bölünmenin,
parçalanmanın iki ana unsur üzerinde olduğunu Yüce Atatürk’ün sürekli yaptığı
tekrarlardan anladığımıza göre, Türk varlığı etnik-dini ve askeri unsurlar
üzerine var olmuş ve süregelmiştir.
Dış ve iç düşmanlar bunu
bildiklerinden, Atatürk’ün ölümüyle birlikte başlatılan parçalanma çalışmaları
artık son aşamasına bu iki ana unsur kurcalanarak getirilmiştir.
Türk
tarihini bilmeden, Türk dilini konuşmadan bu süreç
durdurulamayacaktır.
Mustafa Kemal’in en önemli devrimi olan dil devrimi
yapılmamış olsaydı bu çalışmalar yaklaşık Atatürk’ün ölümünden 7 yıl sonra
bitirilmiş olacaktı.
Bu nedenle karşıtlık içeren ilk
çalışmaların görüntüsü, yabancı dilde eğitimle başladığı asla
unutulmamalıdır.
Elbet ki öğreneceğiz, ancak birbirimizle dahi yabancı
lisanla konuşmaya, başımıza seçtiklerimizin de özenle Arap,İngiliz vs... alfabeleriyle konuşuyor
olması dikkatlerinizden asla kaçmasın.
Özellikle Atatürk’ün dinsiz
olduğunu vurgulayan ve üzerinde yıllarını harcayan Müslüman görünümlü soytarıların
şimdilerde Atatürk’ün dindar olduğunu söylemeye ve topluma bu konuda neleri
örnek verdiklerini anlamak için, aynı güruhun uzantılarının geçmişte neler
söylediklerini iyi bilmek gerekiyor.
İşte bu yazı paylaşımını da bu
amaçla yapmaya çalışacağım.
Umarım ki bir şeyler anlatmış
olabilelim.
Bunları söyleyebilen namussuz cüretkârların, şimdilerde
Atatürk"ün dindar oluşunu neden söylediklerine özenle, ısrarla vurgu yapmayı bir
borç olarak görüyorum.
Gözünüzden kaçırılması planlanan gerçekleri bu
sayfalarda sürekli paylaşıyoruz.
Örneklerden sadece biri: ikiz yasalar
Ahmet
Dursun
-------------
1- M. Kemal Allah"a inanmaz:
M. Kemal, dünyayı ve
insanları yaratanın Allah değil, tabiat olduğunu iddia eder ve der ki, Natür (
Tabiat ) insanları türetti, onları kendisine taptırdı da... (2)
M. Kemal yine
bu fikrini pekiştirir ve materyalist batı felsefecileri gibi, "İnsanlar bu
manada hürriyete hiç bir zaman sahip olmamışlardır ve olamazlar. Çünkü malumdur
ki, insan tabiatın mahlûkudur." (3)
"Tabiatın ve tarihin mahsulü olan bir
milletin fertleri daima bu hakikatle karşı karşıya bulunur ve ona hürmet eder."
(4)
Allah korkusunu hiçe sayar ve bu konuda şöyle der:
"Ibtidaî insan
kümelerinde ata korkusu ve nihayet büyük kabile ve kavimlerde ata korkusu yerine
kâim olan Allah korkusu insanların kafalarında ve hareketlerinde hesapsız
memnular yaratmıştır!"
Allah’ı değil de tabiatı büyük görür:
"Tabiatın
her şeyden büyük ve her şey olduğu anlaşıldıkça tabiatın çocuğu olan insan
kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı." (5)
Böylelikle M.
Kemal Allah’ın yaratıcılığını inkâr etmekte ve ateistler gibi düşünmekte. İnsanı
tabiatın yarattığını tereddüt etmeden söylemektedir.
2- Hz. Muhammed
(s.a.v.) Hakkındaki Görüşleri:
M. Kemal, Allah"ın yaratıcılığını kabul
etmedikten sonra tabii ki, Hz. Peygamber’in peygamberliğini hiç kabul etmez.
Hatta Mustafa Kemal Hz. Muhammed (s.a.v.)’ı yalancılıkla itham eder:
"Muhammed, Mekke’de müşriklik muhitinde ve tesirinde büyümüş olmasına
rağmen, dinî meseleler ve dinî düşünceler, pek derin bir surette, zihnini işgal
ediyordu. Muhammed, 40 yaşına geldiği zaman, vatandaşlarını kendinin bulduğu ve
doğru olduğuna inandığı yeni bir dine davete başladı. Muhammed’in davet ettiği
bu dine, o zamanın Hanif’lerine imtisalen İbrahim Dini, yahud inkiyad manasina
ifade eden ‘İslam’ denilmiştir!"
Mustafa Kemal aynı Mekke müşriklerinin
dediğini diyerek Kur’an Muhammed"in sözüdür demiştir.
Aynı müşrikler gibi
Hz. Muhammed (s.a.v.)’ı cinli olarak gösteriyordu:
"Tarihi nokta-i nazardan
da müteala edildiği zaman görülüyor ki, Muhammed, birden bire Allah’ın
Resul’üyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arap’ların ahlak ve adetlerinin pek
fena ve pek ibtidaî ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunların ıslahı için
tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra
kendisine vahiy ve ilham fikri doğmuştur."
Devamla Hz. Peygamber (s.a.v)’ı
cinli olarak görür ve cinlerden ilham aldığını söyler:
"Vahiy, ilham fikri
Muhammed’den evvel de Arap’lar, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden
ilham aldıklarına inanırlardı. Bu kuvvetler Arap’lar için cinlerdi. Cinlerin
güya kâhinlere gaipten haber vermek kudretini ilham etmek kudretini ilham
ederlerdi. Bu nev’i itikatlar Arabistan’da her zaman o kadar canlı ve derin
olmuştur ki, Muhammed dâhil cinlerin vücuduna samimi olarak inanmışlardı.
O hakikaten cinlerin şairlere şiir ilham ettiğine kâni idi. Arap’lar
şairleri bir kâhin gibi telakki ederlerdi. Muhammed"in Musa, İsa dinlerine dair
öğrendikleri de kendisinde bu itikadı kuvvetlendirmiştir. Bu peygamberlerde
melek telakkisi vardı. Dinler nazarında cinler kötü olduğundan peygamberler
onlardan mülhem olamazlardı. Muhammed de diğer peygamberler gibi kendisine ilham
eden kuvvetin insanları iğfal eden bir kuvvet olmayıp onları hayır ve saadete
irşad eden ilahî bir kuvvet olduğuna samimi olarak inandı." (6)
M.
Kemal, ilk inen ayetler belli olduğu halde bunları inkâr etmektedir:
"Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok rivayetler vardır.
Bunlara pek çok efsaneler karışmıştır. Hakikatte Peygamber"in ilk söylediği
Kur’an ayetlerinin ne olduğu kati surette mâlum değildir.
Muhammed, uzun bir
devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir
ediyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir
mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammed"i harekete getiren ilk
âmil, bu samimi heyecanlar olmuştur. Muhammed, bidayete irticalen dini hitabette
bulunan bir vaiz oldu. Vaizlikten Nebi’liğe, Nebi’likten nihayet Allah’ın Resulü
haline geçti." (7)
Bununla da kalmayıp Kur’an hükümlerinin geçici olduğunu
iddia eder. Hâlbuki Kur’an ve hükümleri ebediyen kalıcıdır ve geçerlidir. O bunu
inkâr ederek, "Hukukî hükümler zaman ve mekân içinde içtimaî heyetlerin
uğradıkları değişiklere göre değişe geldiğinden on dört asır evvelki zaman ve
mekânın ihtiyacına göre lüzumlu ve kâfi görülmüş olan esaslar yerine bugün
birçok mütenevvi kanunlar ve usuller konulmak zarureti görülmüştür. Bunlar dahi
ebedî olmayıp zamanla değişmeye mahkûmdurlar." ( Mustafa Kemal İslam"ın ilme
mani ve fenne aykırı olduğunu söyler, bu fikri savunurdu)
"Tarihe ait
mâlumata gelince: Yeni fenler sayesinde meydana çıkarılan hakikatler en yakın
tarih bilgilerini bile temellerinden sarsmaktadır." (9)
Hz. Muhammed
(s.a.v.)’ı sorumsuz, kendi kafasına göre hareket eden bir kimse olarak
niteleyerek Yüce Peygamber"e iftira atar:
"Muhammed, gerek dinî meselelerde,
gerekse içtimaî hususlarda bir ıslah yapmak lazım geldiği zaman kendini hiçbir
şeyle bağlı görmemiştir." (10)
3- Sahabe Hakkındaki Görüşleri:
M.
Kemal, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ashabı hakkında da kötü konuşmaktan bir adım
geri durmaz. Peygamber (s.a.v.), "Ashabım yıldızlar gibidir!" dediği halde M.
Kemal onları "alık", yani aptal olarak görür:
"Muhammed’in ölümünden Ebu
Bekir’in ölümüne kadar geçen kısa bir müddet zarfında bunlardan hiçbiri
mevcudiyetini ihsas edemedi: Bunlar tamamen alıklaşmışlardı !" (11)
Sahabe-i
Kiram’ı menfaatçi ve hırs düşkünü olarak nitelendirir:
"Ne kadar ibrete
sayan bir vakiyettir ki, daha Muhammed’in öldüğü anda bütün eski nifaklar,
ihtiraslar, hirîicaklar zincirden boşandılar. O derece ki, hakkında korku ve
hürmet beslenen
Peygamber"in ılık cesedi, son nefesini verdiği basit odada
unutulmuş ve ihmal edilmişti." (12)
Müseyleme’yi, yani peygamberlik
iddiasında bulunan kişiyi haklı görür ve sahabenin onları yok ettiğini söyler:
"Müseyleme, taraftarlarının şarap içmelerine müsaade gösterdi. Müseyleme’ye
imtisal eden başka adaklar olmuştur. Müseyleme, başlangıçta muvaffak olur gibi
oldu. Müseyleme, Muhammed’e gönderdiği mektupta, Arap’lar üzerinde hüküm ve
nüfuzun paylaşılmasını teklif etti. Hakikatte Müseyleme de kıymetsiz
sayılmayacak ahlakî ve dinî mezhep İslamiyet seviyesinden pek aşağı değildi.
Nihayet Müseyleme ve onun gibiler birer suretle bertaraf edilmişlerdir." (13)
4- Ahireti Kabul Etmez:
M. Kemal, imanın şartlarından birisi olan
ahirete, hesap çekilmeye inanmaz, "Millî duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet
verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca asıl
hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dinî
akide ve dinî his, millet uyandığı zaman onun şu acı gerçeği görmesine mani
olamadı." Devamla: "Artık Türk, cenneti değil, eski hakiki, büyük Türk cedlerini
mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu.
Türk milleti, millî hissi, dinî hisle değil, fakat insanî hisle yan yana
düşünmekten zevk alır." (14)
5- Hafızlık Hususundaki Görüşü:
Hafızlık için, yani Kur’an’ı ezberleyenleri deli olarak görür, "Kur’an’ı
ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler!" der.
6- Kaza Kader
Hakkında:
M. Kemal kaza ve kaderi kabul etmez. Bunları Arabî terimler olarak
kabul eder:
"Kaza ve kader, talih ve tesadüf tâbirleri Arapçadır; Türk’leri
âlakadar etmez." (16)
7- İmam Nikâhını Kabul Etmez:
M. Kemal dinî
nikâhı kabul etmez. Yani İslam"ın emri olan nikâhı kerih görür ve dinî nikâhın
kıyılmasını kabul etmez. Bu sözü M. Kemal"in evleneceği Nazmiye Hanım
söylemiştir. M. Kemal, "Ben prensiplere bağlı bir adamım. Nikâhımızı imam değil
de sefir bey kıyacaktır!" dedi. (17)
8- Duaya İnanmaz:
"Allahu Teâlâ
dua ediniz, ben de duanıza katılayım!" buyurduğu halde, M. Kemal duayı kabul
etmez ve inanmaz. Ali Kılıç (bu adam meşhur Ali"lerden birisidir. İstiklâl
Mahkeme"leri savcısıdır. Merhamet nedir bilmez) anlatıyor:
"Meclise geldik.
Bir de müezzin geldi. Müezzin ezan okudu. Meclis kapısından içeri girdiğimiz
zaman Atatürk"ün önüne sırmalı elbiseler giyinmiş bir imam dikildi. Atatürk ne
istediğini sordu. İmam ellerini kaldırarak, "Dua etmeden girilmez!" dedi.
Atatürk, "Bu yurt Mehmed’ciğin süngüsü ile kurtarıldı ve bu meclis onun
gayretiyle kuruldu. Yoksa senin duanla değil! Çekil oradan!" dedi ve imamı
eliyle iterek meclise girdi." (18)
Aynı Atatürk yanına hocaları alıp
dualarla meclisi açmıştı. Ama artık emeline ulaşmıştı. Kendisi tam bir dinsiz,
faşist bir diktatördü. Bu durum ilkokul kitaplarına bile geçmiştir. Ufacık
yavrulara dinsizlik öğretilmektedir. Devletin dinsiz olduğu aşılanmaktadır.
İlkokul kitaplarında "Atatürk, devletin dini olamaz ilkesini getirmiştir!"
ibaresi yazılıdır. (19)
Bu durum karşısında bu adama nasıl Müslüman denilir
ve Müslüman milleti kurtardı diye söylenebilir?
9- Kâbe Hakkındaki
Görüşleri:
M. Kemal Kâbe"nin ne zaman yapıldığı ve kimin yaptığı hususunda
Kur"an"da ayetler var iken onları kabul etmez ve ne zaman yapıldığı ve kim
tarafından yapıldığı belli değil der. Müşriklerin, batılıların, haçlı
ordularının ve dünyada kimsenin söyleyemediği, yapmadığı veya yapamadığı
hakareti yapmıştır. M. Kemal Kâbe hakkında şunları söyler:
"Kâbe, mikab,
yani tavla zarı şeklinde demektir. Fil-hakika, Kâbe zar şeklinde, insan boyunda
dört duvardan ibaretti; duvarlar harçsız, adi taştan yapılmıştı. Binanın çatısı
da yoktu; dört köşesinde dört taş vardı; bunların en meşhuru Hacer-i Esved
denilen bir kara taştı. Kâbe çok eskidir. Ne vakit ve kimler tarafından
yapıldığı bilinmiyor.
Arab ananesi, Kâbe"nin insanı İbrahim Peygamber"e
atfetmektedir. Bu mukaddes kara taş ananesi, aynen Frik"lerde de vardı. Frik"ler
mukaddes sayarak ihtiram ve ibadet ettikleri kara taş, bugünkü Afyonkarahisar
şimalinde, kadim Pessinüs şehrinde bulunuyordu.
Bunun kutsiyeti ananesi, bu
şehrin Romalılar tarafından zabtına kadar devam etmişti. Demek ki, Kâbe"nin bir
köşesindeki kara taşın kutsiyet almasından, ziyaret ve tavaf edilmesinden çok
evvel, Frik"ler de kara taşın mâbed ve ziyaretgâh esası olması âdeti teessüs
eylemiş bulunuyordu. Kâbe, bidayette mahalli bir mâbed iken, Mekke ahalisi
burasını bir millî mâbed derecesine yükseltmişlerdi. Mekke"liler, Arap"ları
kendi mâbedlerine celp edebilmek için, Arap yarımadasının muhtelif yerlerinde
mâbud tanılan 360 putu Kâbe"de yerleştirmişlerdi. Kâbe"nin kutsiyetini, Yahudi
ananelerine de rabt etmişlerdi. Bu uydurmalara göre, İbrahim, karısı Hacer ile
oğlu İsmail"i buraya getirmişti; Zemzem de onlar için fışkırmıştı; İbrahim, oğlu
İsmail ile birlikte Kâbe"yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz
ve mücella olan Hacer-i Esved"i getirmişti; bu taş sonradan günahkârların
ellerine sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi bit-tabi sonradan
uydurulmuş masallardır."
Kur"an"da bu konu açıkça bellidir. Ama M. Kemal
Kur"an"a inanmaz ki, kabul etsin!..
M. Kemal hacc için de ağza alınmayacak
sözleri sarf etmekten çekinmez ve şöyle der:
"(...) Mekke zabt olunduktan ve
Kâbe"deki putları parçalandıktan sonra da yıllık haccın müşrikler tarafından da
eski müşriklik âdetleri dairesinde yapılmasına müsaade olundu. Onun için,
Müslümanlarla müşrikler aynı zamanda hac ve aynı şenliklere iştirak ederlerdi.
Bundan anlıyoruz ki, o zaman hac, dinî maksatla yapılan ve her yıl kurulan büyük
bir içtimadan ziyade her yıl kurulan büyük bir panayırdı."
Kaynaklar:
(1) Teklif Dergisi, Sayı 6
(2) Atatürk"ten Düşünceler,
Derleyen: Prof. Enver Ziya Karal
(3) Prof. Afet İnan, Medenî Bilgiler ve M.
Kemal Atatürk"ün El yazıları.
(4) A.g.e.
(5) A.g.e.
(6) Tarih, c. 2,
Orta Zamanlar, Devlet Matbaası, Ist., 1931
(7) A.g.e.
( A.g.e.
(9)
A.g.e.
(10) A.g.e.
(11) A.g.e.
(12) A.g.e.
(13) A.g.e.
(14)
Prof. Afet İnan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk"ün El yazıları.
(15)
A.g.e.
(16) Prof. İlhan Arsel, Teokratik Devlet Anlayışından Laik Devlet
Anlayışına.
(17) Hürriyet Gazetesi, Atatürk"ün Gönlündeki Kadın, 8 Mayıs
1988
(18) Kemal Arıburnu, Atatürk"ten Anekdotlar-Anılar
(19) İlkokul 5.
sınıf, Din Kültürü ve Ahlak Dersi, sf. 85
(20) Tarih, c. 2, Orta Zamanlar,
Devlet Matbaası, İst. 1931
geocities.com