07 Şubat 2013

AYAKÜSTÜ YAŞANMIŞ AŞK HİKAYELERİ

 

AYAKÜSTÜ YAŞANMIŞ AŞK HİKAYELERİ
1.
bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
bildiğim ancak aşıkken var olduğum...
işte bu yüzden, benim için aşık olmak;
çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
'eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, '
demiş La Rochefoucauld
benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum...
2.
her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim
bir bakıştan, bir duruştan,
çağrışımın sonsuz hızından
unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.
belki de yaşanabilecek en güzel serüveni
terk edeceğim
daha otobüsün ilk basamağında.
kim bilebilir ki?
sonrayı, sonrasını kim bilebilir?
gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek
ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim
otobüs camına bağrında bir ok ile
bir aşk levhası çizecek, ah min-el!
bu da ötekiler gibi,
kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden
yaşayıp gidecek..
3.
şimdi hemen kalksam buradan
hemen çıksam uzun sokaklardan birine
kiminle karşılaşabilirim
kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden
geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen
bir ölümcül sevda hangi köşe başında
keser yolumu
bir tenhaya ulak olan
o suret avı
bırakır mı yakamı
haracı ödenmeden
bırakır mı yakamı
bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden
ak kağıda düşürülmüş
imzasını görmeden
bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden
4.
hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden
her aşk, her şiir
ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,
küskün omuzlu terk edilmişliklerden,
perspektifinde hep bir sokak taşıyan
o sessiz
o faili meçhul cinayetlerden
resim altı sözcüklerden
aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden

bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti
elle bilenmiş sözcükler,
yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı
nabzımın atışına ayak uyduran vezninde
gece adımları şiirlerimin
bırakır mı yakamı yaşadıklarımı
dökmeden imgelerin giysilerine
hayatın maskelenmiş gerçekliğine
upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için
yeniden ve yeniden
.

Yüreğimizden kopup giden ayrılık trenleri


AYNI LAMBALAR


Kibritle oynarken yangın çıkaran sarsak yıllar

Bir daha hiç geçit vermeyen veda sözleri

Yılların sıradağlarında uzaklaştı bizden

Yüreğimizden kopup giden ayrılık trenleri
Biliyorum aynı lambaların aydınlattığı yalnızlıkta geçti
Aldatılmış duygulardan ayrı ayrı geçerek vardığımız korunaklı siperler
Senin içini ürperten geceleri ben duymadım mı içimde?
Hayat herşeyi alır sanırken
Oyunlarımızı ıslatan yağmurlarda kaldı
Bir bizim icat ettiğimiz saatler
İlk öğrenilen yalnızlık aslında geç keşfedilir
Dalgın resimlerin derinleştirdiği mazi
Gün gelip bütün zamanları ele geçirdiğinde
Anlarsın başkalarına giden bizden çalınmış günler
Ne zamandır buradayım
Gel öp beni
Neredeysen ve nasılsan önemi yok gel öp beni
Suyunu,uykunu,azığını uzun tut gel öp beni
Birbirimizi bağışlayacak,birbirimize yeni sözcükler bulacak,
Ölmeden önce yeniden görüşüp konuşacak yaşa gelmedik mi?
İkinci ufkun saatindeyiz şimdi
Gözlerim trenlerde,gel öp beni.

HAYAT ÇETELE TUTMAK DEĞİLDİR





HAYAT ÇETELE TUTMAK DEĞİLDİR


Hayat; seni kaç kişinin aradığı, kiminle beraber olduğun veya olacağın demek de değildir. 
Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın,
Hayat, ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir. 
Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.
Aslında hayat; notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar
da değildir.
Hayat; Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir. 
Kendin için neler hissettiğindir. Güven,
mutluluk, şefkattir. 

Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat; Kıskançlığı yenmek,
önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir. 
Ne dediğin ve ne
demek istediğindir. 
İnsanların sahip olduklarını değil,kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her Şeyden önemlisihayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı
seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir.  
İnsanların en acizi dost edinemeyen, ondan daha acizi işe dost kaybedendir.
Charles Eguone

KARANFİL...



http://digital.library.upenn.edu/women/sheil/persia/front-page.jpeg
KARANFİL...
Kulağında karanfil taşıyan halkımın oğulları Atlanın gidiyoruz.
Buğulu bir şafak vakti yeniden düşüyoruz yollara
Eski zamanlarda olduğu gibi
Dersimiz tarih.Unutmayın kaldığımız yeri yenilmedik daha

Masal alın koynunuza.Belki dönmeyiz uzun zaman
Masalllar hatırlatır size doğduğunuz yeri ilişkiler iklimini
çocukluk taşınabilir bir şeydir alınsa da elinden geçmişi.

Tütün ve tarih koyun torbanıza.Kekik ve dağ ateşleri
Şafağın bin yıllık anlamını, suların ve çağların sesini
ezberleyin, bilinmez otların adını hatırda tutar gibi,
Ten rengi aya bakın son defa
yani geride yaşanmış ve yaşanacak bütün yaz geceleri
kaçak aşıkları, uçurum bakışlı firarları, mağrur eşkiyaları
saklar gibi kilitleyin yüreğinizin kalelerini
Anka ve Anahtar, ikinci bir emre kadar Kaf Dağının ardına gitti

Kulağında karanfil taşıyan halkımın oğulları Toplayın çadırlarınızı.
Eski zamanlarda olduğu gibi Çığ geliyor.Çağ çöküyor. Gidiyoruz.
Dudaklarınıza ninni, ıslık ve destan alın
siyah sünnet çekin gözleriniz Alıcı kuş telekleriyle
Ki ışısın yaprak yeşili gözlerinize kıstırdığınız farz olan öfke
çapraz asın tüfeklerinizi çağın dışına sürdüğü eski masallardaki
eşkiya resimleri gibi yurdundan ve yüzyılından
kovulmuş çocukların tarihinde gelenek kimi zaman başkaldırma biçimi...

Teni tarçın kokulu halkımın oğulları 
Atlanın.Bizi bekliyor ay akşamları
daha yola çıkmadan eksiksiz anlatın çocuklarınıza
aklınızda kalanları ağızlık, tesbih ve tabaka bırakın
yolları ayrı düşmüş arkadaşlara belki görüşemezsiniz bir daha
yükse kuşlar dorukları sever ölümse çıplak kaldığı dağları

Atlı bozkırların sararmış hülyalarını
eski sözcüklerin yüklü çağrışımlarını yanınıza alın.
Sabahı karşılayın her günkü sabahı
gülümseyin yüzünüzün sığmadığı kuşlu aynalara
mayın diye gömün yüreklerinizi ölülerinizi verdiğiniz toprağa
vedalaşın denkleri toplanmış geçmişinizle
unutmayın göçmen tarihlerden, yerleşik zulümlerden
geçilerek varıldı yüzyılın eşiğine
sonra gece nöbetçilerinin yüksek rakımlı yalnızlığını alın
yalnızlık kullanışlı bir şeydir, bazen iyi gelir
gerektiğinde yalnız olmayı bilmeyenlerin 
inanmayın beraberliğine sonra sabır.
Mazlumların ve bilgelerin bize tarihsel emanetidir,
her yerde yeni anlamlarıyla denenir. Ve her çağın hurafeleri vardır
kurban alır, kurban verir Geçer devran, takvimler el değiştirir.
Gün gelir zulüm de göçer Zaman örter her şeyin üstünü
Uzağı gören çocuklar bilir gelecek uzun sürer....

Atlı ay akşamları
Sönmüş yanardağlar.Gecenin ormanında ilerleyen ölülerin rüzgarı
yanık fısıltılar... gelecek günlerin düşünü kuran
kaç tarih çadır kurup sökmüş burada yalnızlık kalmış yadigar
bir de gökyüzü gökyüzünün mayınları yıldızlar
hem saklar, hem açıklar çoban yıldızı, samanyolu, kervankıran
kapı komşumuzdu burada gittiğiniz yerde de parlak mıdır bu kadar?

Şimdi menzili yurt tutanlar ne yollar, ne yıllardan geçeceksiniz
çiçek atın yenilmiş asilere güvenin her çağda ve her yerde
uzakları iyi bilen çocuklara kenar adamlarına, ateş insanlarına
birliğiniz dağılmaz göç yollarında ey gurbete çıkmış halklar

Atlı ay akşamları
kalın şayak bir gece, esiyor rüzgar gidiyoruz geleceği olmayan bir yere
ardımız sıra esiyor ölülerin rüzgarı daha şimdiden başka yerlere gömülenlere
gidiyoruz kalın şayak bir gece geride ne çadırlar, ne tarih, ne saltanat
yalnızca rüzgarın sesi bizi uğurluyor.

Ay vurmuş alnına bütün ölülerin
yatıyorlar kimsesiz koyaklarda ilk vuruldukları sıcaklıklarıyla
sanki dokunsalar birinin omuzuna hep birden, her şeye yeniden başlayacaklar
ilerliyor gece, geçiyor ay nesnelerin boşalan dünyasında
yer değiştiriyor aydınlık, tarih, mevsimler kimsesiz koyaklarda ölüler ve ay

Kulağında karanfil Teninde tarçın Gözlerinde göç var
Döner bir gün Anka Kilidinde döner anahtar
 Murat Mugan




DİYALEKTİK MUTSUZLUKLAR



DİYALEKTİK MUTSUZLUKLAR

bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı
ellerinde rüzgarın taşınmaz çamurları var
köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan
inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar
gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras
almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu
biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz
ve yeniden büyür içimde 

mağrur bir zakkum gibi terkedilmek korkusu
susarsın bir silahsızlanma akşamı
susarsın dudaklarında ıslıklar kanar
öpülmez dudakların ıslık yarası
mavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin
öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası
hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü
kolları bağlı hüzün olsun dört yanım
ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin
sonra derler haklıdır sevdası
geç olur ki artık onarmaz rakılar
geç olur bir yaraya rakının dağılması
sen şehre sırtını dönen uykusuz dağlı
gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin)
nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini)
barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm
nasıl taşıdın bunca yıl delirmiş saçlarında o eski şark yelini
biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır
dokunmasam eşkıya uykusuzluğu çetin silahlar gibi..

İKLİM..




İKLİM..

aşk iklimdir tarikat cihazlarıyla yaratır dünyasını 
inanmayanlar için Allah imkanıdır aynıdır cenneti cehennemi ahreti uyandırır
kendi ahlakını ister ikliminden
nafile kalplerin kaçınılmaz kaderi tabiatının koşulları
ya da iklim tuzağı kendi derinliği kadar sever herkes
uçurum başlar bir yerinden
aşk rehin alır dünyayı
soğuğun uykusu başka sıcağın uykusu bazı uykusuzluklar rüyadır iklimle beslenir aşk
gök haritası ile kalbin kapısı eştir aşk merhamet ister sahibinden leyla ile mecnun çölde geçer sanrı, humma, aşk
aynı çölün çocuklarıdır
akraba karanlığında çoğalır
bire kadar inen tanrılar
yol kaderle kısalır
Kum Saati'nde akan eski soru:
neden çöle indi dört kitap
aynıdır çöl ile kalbin kapısı
geçilmez tutulmadan
aşkın doğusu ve batısı
çünk aşkın doğusu ve batısı vardır
kuzeyden güneye iner mazinin kavimleriyle kapısı bulunmayan şehirlere kapısı bulunanlar aşkı surların dışında bırakır
kaleler düşer şehirler yakılır
kıyamet yeryüzü provası
sükunet cinnetiyle geçer
tufandan korkanların hayatı
onlara okudukları kitaplar kalır
mazi hiçbir aşkla tamamlanmaz
çünkü mazi kalplerde yaradır
zamanların birbirini tutmamasıdır aşk
birbirine erken ya da geç kalmış kapılardır
ölümlü insan ile görece zaman
var oluş bir alaydır
bilgeliğin ardından koşan
yalın gerçeklerle yaşlanır
aşkın çetin definesi
Babil kulesi kadar dağılmıştır
yeryüzüne binlerce tarifle, aşk hala gizdir kayıp kule diller kadar şifrelenmiştir tene ve tarihe ışık hızında yeniden dirilinceye kadar kule, kalp, dil bilmece 
sahibinin körüdür aşk başka alemlerin gözleri ödünçtür aşk üzerine söylenmiş bütün sözler unutulmadan hatırlanmaz bir daha bunu yapan aşktır aşk insanın içindeki gençtir kendi içindeki yol ortasında kalan yarım hayatların kayıp sahipleri için aşk uzaktır aşk uzak olduğunda kullanılmaz yakınlıklarla aşk kişiye kendini tanıtır unutturmak için daha önce de söylendi: her öğrenilen bir sonrakine saklanır 
zaman aşktan böyle intikam alır
kimse koşamaz zamanın önünden
hiçbir sönmüş gerçek onaramaz kor kayıpları 
aşk kusurdur hatadır günahtır yasaktır imkansızdır bu yüzden insanlık için hala bir imkandır bir başlangıçtır aşk insanın kendine başlangıcı çok az kişi ilk kez aşık oluyormuş gibi tekrarlayabilir aşkıbaşlangıçları unutanlar için artık imkansız olanı bu, hayatı tekrarlamaktır diyalektik bile bu yüzden aşktır aşk hakkında söylenmiş bütün sözler yaşanmadan yalandır aşk bir haktır sonuna kadar kullanır kullanılmaz olanı iyi aşk şiiri yoktur, hiç olmadı, bu da olmadı
her aşk şiiri yalnızca tekrarlar
tekrarlanmaz olanı
her biri yalnızca bir sonrakinin ilhamı belki bu kadar söz
bağışlatır bana bu aşkı 2001 yazıydı çok istedim çok istedi çok istedik ama olmadı



ADIN YAĞDI KİRPİKLERİNE BU KADININ


ADIN YAĞDI KİRPİKLERİNE BU KADININ 
Yine gözlerimde sen vardın, sabah yüzüme carpiyordu sevdanın dalgaları, dokunduğum herşey sen oluyordu. Üşüyen bedenimi ısıtıyordu sıcaklığın, hep seni taşıyor gibiydim koynumda, sendin adı sevdamın.. sendin kahramanı aşkımın Rüzgarlar getirdi kokunu her nefes alışımda döndü başım öpücüklerin geldi kuşların kanatlarında dudaklarından, hasretini tattım sevdanı getirdi bulutlar kacmak istemedim,sırılsıklam ıslandım Içsem damla damla dudaklarından aşkın tadını diyorum seni seviyorum çeksem kokunu doya doya nefes olsan içime ateş olup yansan heryerimde sürsem seni merhem olsan tenime seni istiyorum sevda olup aksan her bir hücreme seriversen yüreğini yüreğime seni bekliyorum gelde son ver sana olan hasretime bıraktım yüreğimi ellerine adın yagdı kirpiklerine bu kadının, Yine bu sabah yağdı yüreğine hasretin yağdı gözlerine yağmurların yaşlar olup aktın yağdı sensizliğin yağdı hasretin santim santim büyüdü özlemin damla damla yüreğine düştün büyüdün göl oldun okyanus oldun ateşler olup yüreğini dağladın her nefesinde sen vardın bitmeyen sevdasısın bu kadının seni hala seviyorum adamim




Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...