24 Mart 2014

Ve onlar hile yaptılar, Allah da (onlara) hile yaptı. Ve Allah, (hileye karşı) hile yapanların en hayırlısıdır.






وَمَكَرُواْ وَمَكَرَ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ
Ve mekerû ve mekarallâh(mekarallâhu), 
vallâhu hayrul mâkirîn(mâkirîne).
1.ve mekerû: ve hile yaptılar, tuzak kurdular
2.ve mekere allâhu: ve Allah'ın tuzağı
3.ve allâhu: ve Allah
4.hayru: en hayırlı
5.el mâkirîne: hile yapanlar, tuzak kuranlar
İmam İskender Ali Mihr:Ve onlar hile yaptılar, Allah da (onlara) hile yaptı. Ve Allah, (hileye karşı) hile yapanların en hayırlısıdır.
Diyanet İşleri:Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Abdulbaki Gölpınarlı:Düzene koyuldular, Allah da düzenlerine karşılık cezalarını verdi. Allah, düzencilere ceza verenlerin hayırlısıdır.
Adem Uğur:(Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.
Ahmed Hulusi:Mekr yaptılar ve karşılığını Allâh'tan mekr ile aldılar. Allâh mekr yapanların en hayırlısıdır. (Hakikati dillendirenin ortadan kalkması için gizli hileye başvurdular, Allâh da olayı aynı yoldan, yani onlar fark edemeden onların aleyhine sonuçlandırdı. ) (Kişinin kendisini Allâh'tan ayrı düşüren - uzaklaştıran fiile devam edip bundan zarar görmediğini sanması, mekre uğraması demektir. Çünkü zarar görmediğini sanarak o fiile devam etmesi, sonuçta Allâh'tan daha fazla uzaklaşmasına yol açar ki, Allâh'tan, yani hakikatindeki Esmâ kuvveleriyle tahakkuk etmekten uzak düşmekten daha büyük ceza olmaz insan için. )
Ahmet Tekin:Yahudiler Îsâ’yı öldürmek için sinsi planlar yaptılar. Allah da karşı plan yaparak uyguladı. Allah plan yapanların en hayırlısıdır.
Ahmet Varol:Onlar (İsrailoğulları) bir tuzak kurdular ve buna karşılık Allah da bir tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. [8]
Ali Bulaç:Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.
Ali Fikri Yavuz:Yahudiler, (Îsâ’yı öldürmek için) hileye saptılar. Allah’da (Îsa’yı göğe kaldırıp kendilerinden, Îsa’ya benziyen birini hilekârlarına öldürtmekle onlara) hile yaptı, ceza verdi. Allah fenalığa karşı ceza verenlerin en kuvvetlisidir.
Bekir Sadak:Fakat hile yaptilar. Allah da onlari cezalandirdi. Allah, hile yapanlarin cezasini en iyi verendir. *
Celal Yıldırım:(Onlardan bir kısım haham ve devlet adamları) hileye başvurdular, (İsa'yı öldürmeyi plânladılar). Allah da onların hilesini boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır,.
Diyanet İşleri (eski):Fakat (inkarcılar) hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir.
Diyanet Vakfi:(Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.
Edip Yüksel:Tuzak kurdular, ALLAH da tuzak kurdu. ALLAH tuzak kuranların en iyisidir.
Elmalılı Hamdi Yazır:Bununla beraber mekrettiler Allah da mekirlerine mekretti, öyle ya, Allah hayrülmakirîndir
Elmalılı (sadeleştirilmiş):Bununla birlikte hileye başvurdular, Allah da onların hilelerini boşa çıkardı. Allah, hileyi boşa çıkaranların en hayırlısıdır.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Onlar hileye başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır.
Fizilal-il Kuran:Hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Ve Allah hile yapanların cezasını en iyi verendir.
Gültekin Onan:Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Tanrı da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Tanrı, düzen kurucuların en hayırlısıdır.
Hasan Basri Çantay:(Yahudiler gizli) hıyleye sapdılar, (İsâyı ansızın öldürmiye adam ta'yîn etdiler), Allah da onların o hıylekârlıklarına (öldürmek isteyeni İsâye benzetmek, kendilerine onu öldürtmek, İsâyı yukarıya kaldırmak suretiyle) mukabele etdi. Allah, bütün hıylekârları hakkıyle bilendir.
Hayrat Neşriyat:Ve (o yahudiler, Îsâ’ya) tuzak kurdular, Allah da (onlara) tuzak kurdu (karşılık verdi). Allah ise, tuzak kuranların en hayırlısıdır.
İbni Kesir:Hile yaptılar, Allah da onları cezalandırdı. Ve Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir.
Muhammed Esed:İnanmayanlar İsa'ya tuzak kurdular; ama Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı: çünkü Allah, tuzak kuranların tümünün üstündedir.
Ömer Nasuhi Bilmen:Ve hilekarlık yaptılar, Allah Teâlâ da hilelerine mukabelede bulundu ve Allah Teâlâ hile yapanların en hayırlısıdır.
Ömer Öngüt:(Yahudiler gizlice) tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarına karşılık verdi. Allah tuzak kuranlara karşılık vermekte en güçlü olandır.
Şaban Piriş:Onlar hile yaptılar, Allah da onlara hile yaptı. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır ..
Suat Yıldırım:Öbürleri ise hileler yaptılar. Allah da onların hilelerini boşa çıkardı. Allah, hileleri boşa çıkarmakta pek güçlüdür.
Süleyman Ateş:Tuzak kurdular, Allâh da onların tuzaklarına karşılık verdi; çünkü Allâh, en iyi tuzak kurandır.
Tefhim-ul Kuran:Onlar ise bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu.» Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.
Ümit Şimşek:Diğerleri ise tuzak kurdular; Allah da onları kendi tuzaklarına düşürdü. Allah, hileyi hile ile cezalandıranların en hayırlısıdır.
Yaşar Nuri Öztürk:Onlar tuzak kurdular, Allah da tuzak kurdu. Ve Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.

ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER Candaroğulları Beyliği (İsfendiyaroğulları)




ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER
Candaroğulları Beyliği (İsfendiyaroğulları)
image00126.jpg
XIV. yüzyıl başlarında Paflagonya’da yani Kastamonu ve Sinop’da kurulmuş olan beyliğe adı verilen Şemseddin Yaman Candar, Anadolu Selçukîleri ümerasındandır. Osmanlı tarihlerinde bu beyliğe İsfendiyar oğulları (İsfendiyaroğulları) Beyliği denilirdi.
Anadolu Selçukî hükümdarı olup Moğollara karşı cephe aldığından dolayı Rum împaratorluğu’na kaçarak sonradan Altınordu Hanı tarafından kurtarılan ve Saray şehrinde vefat eden II. İzzeddin Keykâvüs’un oğullarından Rükneddin Siyavüş veya Rükneddin Kılıçarslan bir gemi ile Kırım sahillerinden Sinop’a ve oradan Kastamonu ve Kayseri’ye gelmiş ise de Sultan Mesud bunu hapsettirmiş ve Karamanoğlu’nun tazyikiyle Konya’da oturtulmuştu (1290). Kılıç Arslan bir sene sonra tekrar saltanat mücadelesine atıldı; fakat İlhan Keyhatu’nun Anadolu’ya gelmesiyle Kastamonu’ya çekildi. Bu tarihlerde Sinop’da ikta suretiyle Muînüddin Süleyman Pervane’nin oğlu Mehmed Bey ve Kastamonu’da da aynı suretle Hüsameddin Çoban’ın oğlu Muzafferüddin Yavlak Arslan bulunuyorlardı.
Rükneddin Keyumers, Kastamonu’ya gelince oranın valisi Muzafferüddin tarafından tevkif olunmuştu. Fakat bir müddet sonra tekrar faaliyete geçen Rükneddin, Yavlak Arslanı öldürüp (691 H./1292 M.) o tarafları idaresi altına alması üzerine Sultan Mes’ud, Moğolların yardımiyle bizzat biraderi üzerine gitmiş ve onunla yaptığı muharebede esir düşmüş ise de Şemseddin Yaman Candar kumandasındaki Selçuk kuvvetleri tarafından kurtarılmış ve Rükneddin Siyavüş bulunamamış? ihtimal ki Bizans İmparatorluğuna? kaçmıştır.
Bu hizmetine mükâfat olarak Muzafferüddin Yavlak’ın beyliğinin batı tarafları yani Eflani mıntakası Şemseddin Yaman Candar’a ve Kastamonu’da Yavlak Arslan’ın oğlu Mahmud Bey’e verilmiştir. Şemseddin Candar’ın ondörduncü asır başlarında vefat etmiştir. Babasının yerine Eflani bey’i olan Süleyman Paşa, Kastamonu’nun zabtı için fırsat kollayarak 708 H./1308 M. senesi içinde birden bire Kastamonu’yu basarak Mahmud Bey’i sarayında yakalayıp öldürmek suretiyle Kastamonu’ya, sahip olmuştur.
Süleyman Paşa Ilhanîlerin yüksek hâkimiyetini tanımak suretiyle vefatına kadar Kastamonu beyliğinde kalmış İlhan Ebu Said Bahadırhan adına 725 H./1325 M. de Kastamonu’da para kestirmiş ve Sinop’ta beylik eden Pervane oğullarından Gazi Çelebi’yi hâkimiyeti altına almış ve onun 1322′de vefatını müteakip Sinop’u kendi beyliğine ekleyerek büyük oğlu Giyasüddin İbrahim’e vermiştir.
13l4′de Anadolu beylerinin llhanîlere karşı bağlılıklarını temin ve asilerini tedip etmek üzere Anadolu’ya gelen Emîr Çoban’a itaat ile bizzat gelerek hediyeler takdim eden Anadolu beyleri arasında Süleyman Paşa da bulunmuştur.
Süleyman Paşa, .Kastamonu’nun batısındaki Taraklı Borlu denilen Safranbolu’yu.? belki Batı Paflagonya beyi Umurhan’m oğullarından? alarak idaresini ortanca oğlu Ali Bey’e vermiştir. Seyyah İbn-i Batuta 1333′de Anadolu’yu gezdiği sırada Kastamonu’ya uğrayarak yetmiş yaşında kadar olan Süleyman Paşa ile de görüşmüştür. Ibn-i Batuta Süleyman Paşa’nın oğullarından. İbrahim’in Sinop’ta ve Ali Bey’in Safranbolu’da ve küçük oğlu ve veliahdı olan Çoban Bey’in de kendi yanında bulunduklarını yazmaktadır.
Süleyman Paşa, Ebu Said Bahadır Han’ın ölümüyle vukua gelen taht kavgaları esnasında istiklâlini îlân ile namına para kestirmiştir. Oğlu Sinop beyi İbrahim, 1339 veya az daha sonra babasına isyan edip Kastamonu’yu zabt eylemiştir. Süleyman paşa’nın ne suretle vefat ettiği malûm değildir.
Mesalik-ül-Ebsar’da Süleyman Paşa’nın kırk şehir ve kaleye hattâ daha ziyadesine sahip olduğu yirmi beş veya otuz bin atlı asker ve belki daha fazla kuvvet çıkardığı yazılıyor.
Süleyman Paşa adına Allâme Kutbeddin Mahmud bin Mes’ud-i Şirazî’nin 709 H. / 1309 M. tarihli telif etmiş olduğu Intihâb-ı Süleymanî isminde İhyâ-ul-Ulûm’un farsca muhtasar tercümesi vardır. Bu eserin mukaddimesinde lâkabının Şücaüddin olduğu görülüyor.
Süleyman Paşa’dan sonra hükümdar olan Giyasüddin İbrahim hakkında bir şey bilmiyoruz. Sinop’ta iç kalede 742 H./ 1341 M. tarihli bir camii vardır. Kendisinden sonra yerine geçen Süleyman Paşa’nın kardeşi Yakup Bey’in oğlu Âdil bey’in hükümdarlığını meskukât mütehassısları 746 H./1345′de Sinop ve Kastamonu’da basılmış isimsiz sikkelerine göre bu tarihten itibar etmişlerdir.
Âdil Bey’in de zamanı olayları bilinmiyor. Tarihsiz olarak Kastamonu’da basılmış olan bir sikkesinde Emîr-ül-Âdil olarak ismi vardır. Oğlu Celâlüddin Bayezid adına 763 H./1362 M. de yazılmış Maktel-i Hüseyin adlı esere göre vefatı bu tarihten evveldir. Bir harpte maktul düştüğü anane olarak söyleniyor; kabri Kastamonu’nun Kozyaka nahiyesine bağlı Türbe-i Âdil Bey köyündedir. Yerine Osmanlı tarihlerinde Kötürüm Bayezid denilen oğlu Celâlüddin Bayezid hükümdar olmuştur. Vekayiin tetkikinden bunun sert ve haşin bir zat olduğu anlaşılmaktadır. Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed ve Osmanlı hükümdarı I. Murad ile mücadeleleri vardır.
Bayezid Bey, kendisinden sonra oğlu İskender’i hükümdar yapmak istiyordu. Diğer oğlu Süleyman Paşa bundan dolayı kardeşi İskender’i öldürdükten sonra Osmanlı hükümdarı Murad Hüdavendigâr’ın yanına kaçmış ve Osmanlı hükümdarını babası üzerine tahrik eylemiştir.
Candaroğulları Beyliği’nin İkiye Ayrılması
II. Süleyman Paşa, Osmanlı kuvvetleriyle Kastamonu’ya, gelerek babasını Sinop’a. kaçırmış ve bu suretle Candar Oğulları Beyliği ikiye bölünüp Süleyman Paşa Kastamonu beyi olmuştur. Bayezid Bey, oğlunun, Osmanlılarla arasının açıldığını haber alması üzerine Kastamonu’ya hücum ile Süleyman’ı kaçırmış ise de Osmanlıların yardımlariyle burasını tekrar elde etmiştir (786 H./1384 M.). İkinci Süleyman Paşa, Osmanlı hanedanından Sultan Murad’ın biraderi Süleyman Paşa’nın kızıyla evlenmiş ise de ismi malûm değildir.
Bu son seferinde hastalanmış olan Celâlüddin Bayezid Bey 787H./1385 M. de vefat ederek Sinop’taki türbesine defnedildi. Meskukât kataloglarında sikkeleri görülüyor. Sinop’taki Ulu Cami denilen Sultan Alâüddin comii’ni tamir ettirmiştir. Arac kasabasında da bir camii vardır. Vefatında yerine Sinop şubesi hükümdarı olarak oğullarından İsfendiyar Bey geçmiştir. Bunun hükümdarlığı uzun sürmüş olduğu için Candar Oğulları Beyliği Osmanlı tarihlerinde İsfendiyar Oğulları (İsfendiyaroğulları / İsfandiyaroğulları) Beyliği diye zikredilmiştir.
Murad Hüdavendigâr’ın himayesinde olarak Kastamonu beyi olan Süleyman Paşa, birinci Kosova muharebesinde asker yolladığı gibi, Yıldırım Bayezid’in Batı Anadolu beyleri üzerine yaptığı seferde de kuvvet vermişti; fakat beyliklerin ortadan kalkmasının sırası kendisine de geleceğini hisseden Süleyman Paşa Osmanlılardan yüz çevirerek Sivas hükümdarı Kadı Burhanettin ile ittifak etmiş ve bu suretle iki defa Bayezid’in elinden kurtulmuş ise de nihayet süratle Kastamonu’ya gelen Yıldırım Bayezid, Kadı Burhaneddin ile birleşmesine meydan bırakmadan yaptığı muharebede Süleyman Paşa mağlup ve maktul olduğundan Candar Oğlu Beyliği’nin Kastamonu şubesi Osmanlılar tarafından işgal olunmuştur (793 H./1391 M.). Sinop tarafına taarruz etmeyen Bayezid, Isfendiyar Bey ile anlaşarak Kıvrım Yolu’nu hudud kesmiştir.
Sinop Hükümdarı İzzettin İsfendiyar Bey; validesi tarafından Osmanlılara mensuptur. Kötürüm Bayezid Osmanlı hükümdarı Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın kızını almış ve ondan İsfandiyar Bey dünyaya gelmiştir. Siyasî hâdiseler dolayısiyle Osmanlılar’la münasebeti bulunan İsfandiyar Bey, Yıldırım Bayezid’den kaçıp yanına gelen Anadolu Beyleri’ni Timur ‘un yanına göndermiş ve kendisi de Ankara Savaşı’ndan sonra Timur’un İzmir taraflarına gittiği sırada Menteşeoğlu Mehmed Bey’le beraber Timur’a tazimlerini arzetmiş ve Kastamonuda dahil olmak üzere bütün Candaroğulları beyliği bu suretle İsfendiyar Bey’e verilmiştir.
Osmanlı şehzadeleri arasındaki saltanat mücadelelerinde İsfendiyar bey, İsa ve Musa Çelebilere mümkin olduğu kadar müzahir olmuş ve Çelebi Mehmed’den kocunmuştur. Çelebi Mehmed 1314′de bütün Osmanlı memleketleri idaresini ele aldıktan sonra Karamanoğlu ve daha sonra Eflak üzerine yaptığı seferlerde İsfendiyar Bey’den kuvvet istemiş ve o da oğlu Kasım Bey kumandasında asker göndermişti. (814 H./1416 M.)
Candar Oğulları Beyliği’nin İkinci Defa Parçalanması
Kasım Bey, Eflak seferinden dönünce babası beyliğin en mahsuldar olan Çankırı, Kalecik, Tosya ve Kastamonu taraflarını çok sevdiği oğlu Hızır Bey’e vermek istediğinden dolayı gücenerek alakasını kesip memleketine gitmedi ve bu yerlerin Osmanlı himayesinde bulunmak şartiyle kendisine terkine müzaheret edilmesini istemişti. Kasım Bey’in bu arzusu Çelebi Mehmed’ce kabul olunarak bu yerleri, hatta Bakır küresi’nin Kasım Bey’e verilmesi hakkında İsfendiyar Bey’e nâme yazıldı ise de reddedildi. Bunun üzerine Candaroğulları Beyliği üzerine sefer açıldı, İsfendiyar Bey mağlub olup Sinop’a kaçtı. Nihayet Kastamonu Bakır küresi hariç diğer yerleri vermeğe mecbur oldu ve Çelebi Sultan Mehmed adına hutbe okutmayı kabul etti ve Ilgaz dağ’ından hudud kesildi (1417) ve bu yerler Kasım Bey’e verildi.
Ankara muharebesinden evvel Samsun, Bafra ve civarı Osmanlılar tarafından alınmış fakat muharebeden sonra buraları yine eski beyleri tarafından elde edilmişti. 1419′da Çelebi Sultan Mehmed, Samsun, ve Bafra’yı elde etti. Sultan Mehmed o havali beyi olan Isfendiyar’ın oğlu Hızır Bey’in de kardeşi Kasım gibi Osmanlı devleti hizmetine girmesini teklif ettiyse de Hızır, itiraz ederek babasının yanına döndü.
Çelebi Mehmed’in ölümü ve Mustafa Çelebiler hâdiselerinden istifade etmek isteyen İsfendiyar Bey, oğlu Kasım Bey’e taarruz ile onu kaçırdıktan sonra Osmanlılara ait Safranbolu’yu muhasara ettiyse de muharebede mağlup olarak yaralı olduğu halde Sinop’a kaçtı; Osmanlı kuvvetleri Kastamonu ile Bakır madeniyle meşhur Küre’yi işgal ettiler (1423). Bunun üzerine İsfendiyar, torununu (İbrahim Beyin kızını) II. Murad’a vermek ve Bakır küresi hâsılarının bir kısmını Osmanlılara terk ile lüzumu halinde asker göndermek Kasım Bey’in yerlerini iade etmek suretiyle sulh teklif etti ve bu suretle müsaleha yapıldı (1424).
İsfendiyar Bey 22 Ramazan 843/26 Şubat 1443′de yaşı yetmişi geçkin olarak vefat etti; Sinop’taki türbelerinde medfundur; kabir taşı, taş işlemeciliğinin nefislerindendir.
İsfendiyar Bey’in sikkelerinden bir tanesi merhum Ahmed Tevhid bey tarafından katalogda tarif edildiği gibi beşi gümüş, beşi bakır olmak üzere altı sikkesi de rahmetli Abdülahad Nuri Bey tarafından Kastamonu’da çıkardığımız Doğu mecmuasında neşredilmiş ve Talât Mümtaz Yaman da Kastamonu tarihi isimli eserinde bunları toplu olarak göstermiştir. İsfendiyar Bey’in ismine muzaf mahallesinde cami ve zaviyesi ve Devrekani’nin Kasaplar köyünde camii olup 833 H./1429 M. de Sinop’taki Sultan Alâüddin camii mihrap ve minberini de tamir ettirmiştir.
İsfendiyar’ın yerine oğlu İbrahim Bey geçmiştir. İbrahim Bey, kızı Hatice Hatunu vermek suretiyle II. Murad’ın kayın pederi olduğu gibi daha sonra Çelebi Mehmed’in kızı Selçuk hatun’ı da almak suretiyle eniştesi de olmuştur. Üç sene kadar Candar Oğulları beyliği’nde bulunmuş olan İbrahim bey’in zamanına aid malûmatımız yoktur. 847 Muharrem/1443 Mayısta vefat ederek Sinop’taki ecdadı türbesine defnedilmiştir. Şimdiye kadar bir gümüş sikkesi elde edilmiştir. Kastamonu’da Aktekke imareti bu İbrahim Bey’in tesisidir.
İbrahim Bey’in yerine büyük oğlu Kemalüddin İsmail Bey geçti. Bunun ilk oğlu Hasan Bey olduğundan (Ebu’l-Hasan) künyesini aldı. İsmail Bey’e kardeşi Kızıl Ahmed Bey muhalefet ederek Osmanlıların yanına gitmiş ve kendisine Bolu sancak beyliği verilmiştir. Biraderinin elinden beyliği almak için Osmanlı ricalini tahrik etmiş olup Vezir-i âzam Mahmud Paşa kendisine müzahirdi.
Fatih Sultan Mehmed’in Trabzon seferine hareketi esnasında Ankara’ya gelindiği sırada muahede mucibince İsmail Bey, oğlu Hasan Bey kumandasında olarak yardımcı asker göndermiş, fakat Hasan Bey tevkif olunarak ortadaki muahede ve dostluğa aykırı olarak birden bire Mahmud Paşa kumandasında Kastamonu üzerine asker sevk edildiğinden bu halden şaşıran îsmail Bey Sinop’a kaçarak müdafaa tertibatı almış ve Candaroğulları Beyliği Kızıl Ahmed Bey’e verilmişti. Bu durum üzerine müdafaadan bir netice alınmıyacağını anlayan İsmail Bey, kaleden çıkarak Mahmud Paşa ile görüşüp hayatına ve çocuklarına dokunulmıyacağına dair teminat alarak kaleyi teslim eylemiştir (865 H./1461 M.). İsmail Bey’in müteaddit sikkeleri görülmektedir.
Fatih Sultan Mehmed, Sinop önünde orduya iltihak ederek İsmail Bey’le görüştü ve ona akran muamelesi yaptı; otağının kapısında karşıladı; İsmail Bey el öpmek istediyse de Sultan Mehmed kardeşim hitabiyle boynuna sarılarak öptü. Bu tarihte Fatih otuz ve İsmail Bey kırk üç yaşında bulunuyorlardı.
Osmanlı padişahı, İsmail Bey’e ibtida Yenişehir, İnegöl ve Yarhisar taraflarını ve oğlu Hasan bey’e de Bolu sancağını vermişti; fakat İsmail Bey kendisine Rumeli’de bir yer verilmesini rica ettiğinden Filibe’ye nakledildi ve hükümdarlığında olduğu gibi Filibe’de de hayırlı vakıflar yaptı ve 884 H./1479 M. tarihinde orada vefat etti.
İsmail bey’in hükümdarlığı zamanı, ilim adamlarını himayesi ve onlara yüksek mevki ve tahsisat bağlaması dolayısiyle Anadolu beyliklerinin kültür cihetinden en yüksek bir devridir. Kendisi de âlimdi; fıkıhtan Hulviyyât-ı Şâhî ismiyle furu’dan ibadat kısmını havi yetmiş sekiz bab üzerine türkçe büyük bir eseri vardır. Ahfadı zamanımıza kadar gelmiştir.
Senelerce çalışarak göz diktiği biraderinin yerine Osmanlı himayesinde olarak İsfendiyar beyi olan Kızıl Ahmed Bey, pâdişahla beraber Trabzon seferinde bulunmuş ve avdette kendisine Mora sancak beyliği verilmek suretiyle İsfendiyaroğulları Beyliği elinden alınmıştır. Bu suretle Kızıl Ahmed’in beyliği ismen bir, iki ay sürmüştür (1461).
Kızıl Ahmed, Bolu’da bulunan ailesini alıp Mora’ya gitmek üzere ordudan ayrılarak tedarikini gördükten sonra evvelâ Karaman oğlu’nun yanına ve daha sonra da Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan pâdişâhın yanına kaçmış ve Fatih’in ölümünden sonra II. Bayezid zamanında Osmanlı memleketine dönmüştür.
Candar Beyliği’nin Osmanlı himayesinde olan Çankırı şubesi beyi Kasım, Çelebi Mehmed’in kızını almıştır. 869 H./1464M. de vefat eden Kasım Bey Çankırı’da medfundur. Orada imaret ve zaviyesi vardır. 3 Zilhicce- 868/7 Ağustos 1464 tarihli vakfiyesine Emirze Bey (Emirzâde Bey) denilen oğlu iskender’i mütevelli koymuştur. Diğer oğlu Kaya Bey, II. Murad’ın kızını almış” ve İstanbul muhasarasında bulunmuştur.
Candar Oğulları Adına Yazılan Eserler
Süleyman Paşa adına yazılan întihâb-ı Süleymani’den bahsetmiştik. Isfendiyar Bey’in emriyle oğlu İbrahim Bey’in okuması için Cevahir-ül-Esdaf adında Türkçe bir Kur’an tefsiri yazılmıştır ki lisan bakımından da ehemmiyeti vardır. Celâlüddin Bayezid (Kötürüm Bayezid) adına tercüme edilen üç bin küsur beyitli Maktel-i Hüseyin mesnevisi, İsfendiyar’ın oğlu Hızır Çelebi adına Mirac-nâme-, Kasım Bey adına Hülasat-üt-Tıb ve İsmail Bey’in emriyle kaleme alınan kıraat-i seb’aya dair Risale-i Münciye ve yine İsmail Bey adına tasavvuftan Miyar-ül-ahyar vel-Eşrar ismiyle Yunus bin Halil tarafından telif olunan eser ve yine İsmail Bey namına olarak Sinoplu Halil oğlu Mümin’in kaleme aldığı göz hastalıklarına dair Miftah-ün-nur ve Hazain-iis-sürur isimli eser şimdiye kadar Candar oğulları’na dair görülebilen telif ve tercümelerdendir. Candar Oğulları Beyliği zamanında taş oymacılığı ve işçiliğinden başka ağaç oymacılığına dair fevkalâde eserler de görülmektedir. Candaroğulları Beyliği Türkçenin kültür lisanı olmasına ehemmiyet vermişlerdir.
1 Sultan Hatun binti Süleyman Paşa, 797 H./1395 M. vefat ederek Sinop’ta Aynalı türbe diye meşhur olan türbeye defnedilmiştir. Ayancık kazasına bağlı Sorkon köyü bu türbenin vakıflarındandı.
2 İsmail Bey’in Kastamonu, Sinop ve diğer bazı yerlerde bir hayli müesseseleri vardır. Bunlardan en mühimmi Kastamonu’daki küçük imaret denilen cami, medrese, kütüphane ve imarettir. Bu eserini 858 H./1454 M. de yaptırmış ve 861 Rebîuelevvel ihtidasında (1456 Aralık) vakfiyesini tertip ettirmiştir, İsmail Bey’in yine Kastamonu’da bir kervansaray, Sinop’ta Demirli mescit karşısında çeşme ve gine Sinop’ta diğer bir tesis, Araç’ta han ve çeşmesi ve yine Arac’ın Boyalı ve Küre-i Hadid köylerinde camileri. Bakır küre’sinde hamamı, Taşköprü’nün Gökçe nahiyesi merkezinde kervansarayı, Göl nahiyesinin Kemal feöyii’nde camii ve Kavaklı köyünde cami ve çeşmesi, Devrekani merkezinde hamamı ve Çayırcık köyünde bir mescidi ve Arac’ın Oyacalı köyünde bir ham vardır.
İsmail Bey Kastamonu’da mühim bir ilim merkezi kurmuştur. Medresesini yüksek âlimlerden Niksarlı Muhyiddin için yaptırmıştır. Riyaziyat âlimi Fethullah-ı Şirvanî ve yüksek mütefekkir Seyyid Ali Acemî, Tabib Sinop’lu Halil bin Mümin bin Halil, Ömer bin Ahmed, Tabib ve edip Ke-malüddin gibi yüksek ilim adamlariyle Sinoplu Mehmed, Kastamonulu Türabı, Senayı, Hâki ve Acem Hâmidî gibi edip ve şairler de İsmail Bey sarayına mensup idiler. Hâmidî, İsmail Bey’in medrese, cami ve imareti hakkında sanatkârane manzumeler kaleme aldığı gibi İsmail Bey hakkında da güzel kasideleri vardır. Hâmidî Filibe’de bulunduğu sırada da İsmail Bey’le görüşmüştü.

Kaynak: e-tarih.org
image00212.jpg
Candaroğulları bayrağı (Vikipedi)
image0035.jpg
Candaroğullarına ait sikkeler

ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER KARESİOĞULLARI BEYLİĞİ







ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER
KARESİOĞULLARI BEYLİĞİ
image0017.gif
XIV. yüzyıl başlarında büyük ve küçük Mizya (Balıkesir havalisi ve Çanakkale tarafları) da kurulmuş olan beyliğin, adı kuran şahsa nisbetle Karesi Oğulları Beyliği adını almıştır.
Karesi ailesinin büyük ceddi onbirinci asrın ikinci yarısı içinde Orta Anadolu’da bir devlet kurmuş olan Melik Danişment Gazi’dir. Danişmendiye devleti Anadolu Selçukileri tarafından ilhak edilince Danişment ailesine mensup Nizamüddin Yağıbasan oğullarından Zahirüddin İli, Muzafferüddin Mahmud ve Sinanüddin Yusuf Selçukilerin hizmetine girip emirlik etmişlerdir.
Anadolu Selçukluları’nın inhilâli esnasında bu aileden olarak uç beyliğinde bulunmuş olan Kalem Bey ile oğlu Karesi Bey diğer Uc beyleri gibi Bizanslıların zararına olarak Batı Anadolu’yu istilâya başlamışlar ve takriben 1302′den sonra Bergama ve Balıkesir’i alarak Balıkesir’i yeni kurulan Beyliğine merkez yapmışlardır; İbn-i Batuta, şehrin Karesi Bey tarafından tesis edildiğini yazmaktadır.
Cami-üd-Düvel’de Karesi Oğulları Beyliği’ne aid olarak Balıkesir, Aydıncık, Bergama, Edremid, Kemer Edremid (Burhaniye) Pınarhi-sar, İvrindi, Ayazmend (Altınova) Bigadiç, Mendehorya, Sındırgı, Gördes, Demirci, Kızılca Tuzla (Ayvacık) Başkelenbe, Fırt (Susurluk) kasabalarını saymaktadır; fakat bunlardan Gördes ile Demirci’nin Saruhanoğulları’nın şehirlerinden olduğu eserleriyle malûm olduğundan Müneeccimbaşı Osmanlılar zamanındaki sancak teşkilâtını göstermiştir. Müneccimbaşı’nın gösterdiği diğer şehirler Karesioğulları Beyliği’ne aid olduğu gibi eski Eolya bölgesindeki Bayramiç, Ezine ve Trova mıntakası da Karesi oğulları’na aitti.
Karesi bey Moğollardan kaçarak kendisine iltica eden halkı ve Ece Halil kumandasiyle Dobruca’dan gelen Sarı Saltuk türkmenleri’ni kendi arazisine yerleştirmek suretiyle işgal ettiği mıntakada Türk nüfusunu arttırdı.
Kalem Şah da denilen Kalem Bey ile oğlu Karesi’nin hangi tarihlerde vefat ettikleri belli değildir. Fakat bazı kayıtlara göre Karesi Bey’in 1328′den evvel öldüğü anlaşılıyor. Karasi Bey’in vefatından sonra Demirhan, Yahşi, Dursun isimlerindeki üç oğlundan Demirhan Balıkesir emîri olmuş ve kardeşi Yahşihan da Bergama beyliğinde bulunmuş ve Dursun Bey ise Osmanlı hükümdarı Orhan Gazi’nin yanına kaçmıştı. Karesi Bey’in türbesi Balıkesir’de ise de kitabesi yoktur. Belki babası Kalemşah’da orada medfundur.
İbn-i Batuta 733 H. 1333 M. de Balıkesir’e geldiği zaman orada Karesioğlu Demirhan’ın hükümdar bulunduğunu ve kardeşi Yahşi han’ın da Bergama sultanı olduğunu beyan ediyor, îbn-i Batuta, Demirhan’ın halk tarafından sevilmediğini ve hayırsız bir adam olduğunu söylüyor. Aynı mütalea isim zikredilmeyerek Osmanlı kaynaklarında da vardır.
Osmanlılara iltica eden Dursun Bey, memleketinin bir kısım yerlerini Orhan’a terk etmek suretiyle Karasi hükümdarı olmak istemiş ve 1345′de Orhan Bey’le beraber Balıkesir üzerine gelmişler ise de Osmanlı kaynaklarına göre Demirhan Bergama’ya kaçmış ve Dursun bey kardeşiyle anlaşmak üzere Bergama kalesi önüne gelmiş ise de kaleden atılan bir okla maktul düşmüştür. Bunun üzerine Karasi Oğulları beyliği’nin Balıkesir ve diğer bazı yerleri ilhak olunarak Bergama’da muhasara altında bulunan Demirhan da kaleden çıkıp teslim olarak suçu affedilip Bergama ilhak edildikten sonra Bursa’ya. getirilmiş ve iki sene daha yaşadıktan sonra taundan vefat etmiştir (takriben 1347).
Mesalik-ül-Ebsar Demirhan’ın hem asker ve hem de şehirlerinin komşusu olan Orhan’dan ziyade olduğunu Rumlarla muvaffakiyetli deniz muharebesi yaptığını beyan etmiştir.
Karasi Beyliği’nin Bergama hükümdarı, Karesioğlu Şuca-üddin Yahşi Bey’in onbeş şehir ve o kadar kaleye ve yirmi bin süvari askere ve donanmaya sahip olduğunu yazar. Yahşi Bey, 1341 ve 1342 senelerinde iki defa donanması ile Gelibolu yarımadasına asker çıkarmış ise de muvaffak olamayarak Kantagüzen ile anlaşmaya mecbur olmuştur.
Bundan sonra Yahşi Bey’e dair şimdilik bir şey bilmiyoruz. Vefatı 1345′den evveldir.
Bizans kaynakları Trova taraflarına sahip olan Karesioğlu Süleyman Bey’den bahsetmektedirler. Bunun Demirhan’ın oğlu olması hatıra geliyor; Orhan Gazi’nin Balıkesir ve havalisini işgalden sonra Süleyman Bey Trova taraflarında tutunmuştur; hattâ düşmanlarına karşı Umur Bey’in bir ara yardımından mahrum kalan Kantagüzen 1343′de Karesioğlu Süleyman Bey’in Gelibolu’ya sevkettiği yaya ve atlı kuvvetler sayesinde durumunu düzeltmişti. Süleyman bey Bizans kumandanlarından Vatas (Vatatzes)in damadı olup Kantagüzen’e muhalif cephe almış olan kayınpederine de yardımda bulunmuştu.
1345′de Aydınoğlu Umur Bey, kara yoluyla Saruhanoğlu Süleyman bey de beraberinde olarak Çanakkale tarafından Kantagüzen’e yardıma gittiği zaman beraberinde Karesioğlu Süleyman Bey de bulunuyordu. Bu kayıtlardan, Bergama’dan itibaren Çanakkale’ye kadar olan Karesi’nin sahil kısmının henüz Osmanlılara geçmeyip Karesi Oğulları Beyliği’ne ait olduğu anlaşılıyor.
Süleyman Bey 1357 senesinde de hayatta idi. Takvim-i Nücu-mî’deki kayda göre Karesi beyliğinin sahil kısmının zabtı Birinci Murad’ın cülusunu müteakip 763 H./1361 M. tarihindedir.
Karasioğulları Beyliği’ne dair şimdiye kadar ne bir eser ve kitabe ve ne de bir sikke ele geçmiştir. 

Kaynak: e-tarih.org
Karesi Beyliği’nin Türk Tarihine Katkıları
  1.Karesi Beyliği donanmaya sahip ender beyliklerden biriydi. Sahip olduğu bu donanma Osmanlı Devleti donanmasının çekirdeğini oluşturmaktadır.
  2.Karesi Beyliği donanması sayesinde Osmanlı Devleti Trakya ve Balkanlara çıkabilmiştir. Dolayısıyla Osmanlı Beyliği’nin devlete geçişinde Karesi Beylerinin rolü büyüktür.
  3.Osmanlı’ya katılan ilk beyliktir.
  4.Karesi Beyliği’nin yöneticileri Hacı İlbey, Evranos Bey gibi şahsiyetler Osmanlı yönetimine büyük katkılar sağlamışlardır. (www.turkcebilgi.com)
image00211.jpg
image0034.jpg
Balıkesir ili Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına kadar idari taksimatta Karesi ismini taşımıştır.

ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER MENTEŞEOĞULLARI BEYLİĞİ




ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER

MENTEŞEOĞULLARI BEYLİĞİ
image00125.jpg
XIII. Yüzyılın sonlarına doğru mevcudiyetini gördüğümüz Menteşe Beyliği’nin bu suretle, yani uçtaki Türklerin batıya doğru yayılmalariyle mi yoksa güneyden Akdeniz yoluyla mı eski Karya kıt’asına yerleştikleri henüz sarih olarak bilinmemekte, bazı kayıtlar ikinci şıkkı tercih ettirmektedir. Bu asrın ikinci yarısı içinde Karya’ya. Menteşe ili denildiği malûm olmaktadır.
Beyliğe adı verilen Menteşe’nin Karyo’yı (Şimdiki Muğla vilâyeti) 1261′den sonra istilâ ettiği anlaşılıyor. 1282′de Bizans tarihçilerinin Salpakıs Menteşe yani Sahil beyi Menteşe dedikleri Türk beyinin kumandası altındaki kuvvetlerin Menderes kenarındaki Tralles (Aydın) ile bunun yakınındaki Nyssa (Sultan Hisarı) kalelerini zabt ettikleri malûmdur. Bizans imparatoru’nun Karyayı istirdat için olan teşebbüsleri bir netice vermediğinden Türkler buraya yerleşerek beylik kurmuşlardır.
Cami-üd-Düverde Menteşeoğulları Beyliği’ne ait Beçin, Milas, Muğla, Palatya (Balat), Bozöyük, Çine, Davaz, Bornaz, Meğri ve Köyceğiz kasabaları zikredilmektedir. Bunlara Menteşe beyliğine aid olarak sonradan Hamid beyliğinin yüksek hâkimiyeti altına girmiş olan Fnke de denilen Fenike sahil şehrini de ilâve etmek lâzımdır.
Böylece Akdeniz ile Ege denizine sahip olan Menteşe Oğulları Beyliği bu sahillerde donanma vücuda getirmek suretiyle korsanlık yapmışlardır. Daha ilk zamanlarında bu beyliği kuran Menteşe’ye “Sahil beyi” denilmesi bunların denizle alâkalarını göstermekte ve Menteşe türkmenlerinin yukarıda işaret ettiğimiz gibi denizden ve belki de Fenike ve Meğri sahillerinden içeriye girdikleri mütaleasını kuvvetlendirmektedir. Menteşe’nin torunlarından Ahmed Gazi’nin 780H./1378M. tarihli Mi/âs’taki cami kitabesinden anlaşıldığına göre Menteşe Bey’in babasının adı Eblistan ve onun babasının ismi de Kurı Bey’dir.
Menteşe Bey’in vefatı tarihi belli değildir; fakat vefatının 681 h 1282 den sonra olduğu vekayiin tetkikinden anlaşılmaktadır. Yerine iki oğlundan Mesud Bey geçmiştir. Bunun zamanında ve 1296 tarihinde Bizanslıların karyayı istilâ teşebbüsleri sonradan akim kalmıştır.
Mesud Bey, Menteşe donanmasiyle 1300′de Rodos adasına taarruz ederek rumlardan almıştır. On sene sonra Papa V. Kle-man ile Fransa kiralı Güzel Filip’in yardımlariyle Sen Jan şövalyeleri Rodos’a hücum ederek 15 Ağustos 1310′da adanın merkezini ve dört sene içinde tekmil adayı zabt etmişlerdir. 1312 ile 1319 seneleri arasında Anadolu Türkmen beyleriyle görüşerek Mevlevi tarikatini yaymak isteyen Mevlâna’nın torunu Ulu Arif Çelebi, Menteşe iline gelerek Mesud ve oğlu Orhan Beylerle görüşmüştür.
1319′dan evvel vefat eden Mesud Bey’in yerine oğlu Şüca-uddin Orhan Bey geçmiş ve bu 1320′de Rodos’un istirdadı için çalışmış olduğuna göre Mesud’un ölümü bu tarihten evvel olmalıdır. 1333′de Anadolu’ya gelen seyyah îbn-i Bat uta beyliğin merkezi olan Seçinde Orhan Bey’le görüşmüştür. Orhan Bey’in vefatı tarihi bilinememekte ve fakat yerine geçen ve babası zamanında Muğla beyi olan İbrahim Bey’in 745 H./1344M. tarihli Muğla camii kitabesine göre ölümü bu tarihten evveldir.
İbrahim Bey, Lâtinlerin eline düşen İzmir’i kurtarmak için Aydınoğlu’na yardım etmek üzere hazırlanırken izmir’in düşmesi üzerine bir iş görememiş ve fakat Menteşe donanmasının korsanlığı sebebiyle Venediklilerin bazı ağır tekliflerini kabule mecbur olmuştur (1355).
1360 veya az daha evvel vefat eden İbrahim Bey’in ölümüyle memleket Musa, Mehmed ve Ahmed isimlerindeki üç oğlu arasında taksim olunarak bütünlüğüne halel gelmiştir. Musa Bey’in 1375′den evvel vefatı üzerine Menteşe beyliği merkezi Palatya olarak Mehmed Bey’de ve asıl merkezi Beçin olmak üzere Gazi Ahmed Bey’de kalmıştır. İskenderiye’yi zapteden Frenklere karşı 766 H./1365 M. de Memlûk sultanı’nın Anadolu beylerini frenklere karşı harbe tahrik eden namesine Menteşe hükümdarı Musa veya Ahmed Beylerden biri kabul ile hazırlığını bildirmiştir.
Balat ve havalisinin 1389′dan evvel Menteşeoğlu Gıyasettin Mahmud Bey’in elinde bulunduğu görülüyor. Bunun biraderi olması muhtemel Ilyas bey’le mücadelesi neticesinde Osmanlılara iltica ettiği anlaşılıyor. Menteşeoğulları beyliği’nin Balat (Palatya) şubesi 1390′da Yıldırım Bayezid tarafından işgal olunarak îlyas Bey kaçmış ve bu suretle Balat, Ankara muharebesinin sonuna kadar on iki sene Osmanlı idaresinde kalmıştır. Menteşe beyliğinin Beçin-Milâs şubesi ise bura hükümdarı Gazi Ahmed Bey’in 793/Şaban 1391 Temmuzda vefatından sonra Osmanlılara geçmiştir.
Ankara muharebesinden sonra Timur’un, Anadolu beylerine eski yerlerini verdiği sırada Menteşeoğlu Mehmed Bey de tekmil Menteşe’yi vermiş ve Mehmed’in o sırada vefatı dolayısiyle oğlu Îlyas Bey Menteşe beyi olmuştur (805 H./1402 M.).
İlyas Bey, Osmanlı şehzadeleri arasındaki saltanat kavgaları sırasında bir ara Aydınoğlu Cüneyd Bey’le birlikte Saruhanoğlu Hızır Şah da beraber olarak Osmanlı şehzadesi İsa Çelebi’ye yardım etmişler ise de muvaffak olamamıştır. 1414′de Menteşe beyliği Osmanlı hükümdarı Çelebi Mehmed’in yüksek hâkimiyeti altına düşmüş ve İlyas Bey kendi adiyle beraber Çelebi Mehmed adına sikke kestirmiş ve iki oğlu Leys ile Ahmed’i rehin olarak Osmanlı sarayına göndermiştir.
İlyas Bey 824 H./1421 M. de vefat etmiştir. Aynı sene içinde Çelebi Mehmed’in vefatı ve Düzme Mustafa denilen Yıldırım Bayezid’in oğlu Mustafa Çelebi’nin hükümdarlık iddiasiyle ortaya çıktığı ve Edirne’nin boş bulunduğu sırada Leys ile Ahmed kaçıp memleketlerine gelerek idareyi ele almışlardır ki bunu Leys’in aynı senede kestirmiş olduğu sikkesinden anlıyoruz. Kardeşi Ahmed’in de tarihsiz bir sikkesi vardır.
Osmanlı tarihlerine göre 829 H. /1425 M. de Menteşe beyliği elde edilerek Leys ile Ahmed yakalanıp Tokat kalesinde Bedevi çardak denilen burçta hapsolunmuşlardır. Bunlardan Ahmed kaçmış ise de Leys katlolunmuştur. Ahmed’in oğlu Ilyas 1451′de Fatih’in cülusu esnasında Menteşe’ye gelmiş ise de üzerine sevkedilen Anadolu beylerbeyi İshak Paşa’dan kaçarak Rodosa^ gitmiştir.
Menteşe Oğulları’na ait Muğla, Balat, Beçin, Milas’da cami ve medrese ve türbeler vardır. Ilyas Bey’in Balatftaki 806 H. / 1404 M. tarihli camii Türk eserlerinin en nefislerindendir. Menteşe emiri Mehmed Bey’in oğlu Mahmud Çelebi adına avcılığa dair Baznâme isminde Farsça’dan Türkçe’ye çevrilmiş bir eser ile İlyasiye ismiyle İlyas bey adına bir tıp kitabı vardır.

Kaynak: e-tarih.org  
image00210.jpg
Ulu Camii 1344 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Tamirattan önceki hali
image0033.jpg
Muğla Ulu Cami’nin bugünkü hali

ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER PERVANEOĞULLARI BEYLİĞİ




ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER
PERVANEOĞULLARI BEYLİĞİ
image00124.jpg
Sinop ve havâlisinde kurulan beylik.

Beyliğin kurucusu olan Muînüddin Süleyman Pervâne’nin babası Mühezzibeddin Ali Kâşî, Sultan İkinci Keyhüsrev’in (1238-1246) veziriydi. Moğollar, Anadolu’ya girip Kösedağ Savaşı’nı kazandıkları sırada, Moğolların Kumandanı Baycu’ya rica ederek, Selçuklu sülâlesinin yerlerinde bırakılmasını temin etmişti. Muînüddin Süleyman ise, Anadolu’nun Moğollar yüzünden parçalandığı ve karışıklıklar içerisine düştüğü bir zamanda büyümüş, ilmî, idarî ve politik yönden mükemmel bir şekilde yetiştirilmişti. Aynı zamanda kıvrak bir zekâya da sahip olan Muînüddin, kısa zamanda mühim mevkiler elde etti. Önce Tokat, sonra Tokat ve Erzincan muhafızı oldu. 1256′da ise, Baycu’nun da tavsiyesiyle, Pervâne rütbesi verilerek Selçuklu saray nâzırlığına getirildi.
Sultan İkinci Keyhüsrev’in kızı Gürcü Hatunla evli olan Muînüddin Pervâne, devlet işleriyle bizzat kendisi ilgileniyordu. Keyhüsrev’in ölümünden sonra, üç oğlu arasında çıkan taht kavgaları esnasında, Muînüddin, Dördüncü Sultan Kılıç Arslan’ın tarafını tuttu ve onu sultan ilan ettirmeyi başardı. Aynı zamanda Moğol gücüne de dayanmakta olan Muînüddin, Selçuklu Devleti’nin en nüfuzlu kişilerinden biri hâline geldi. Trabzon Rum İmparatorluğundan Sinop’u fethetmeye muvaffak oldu. Böylece Sinop kendisine ikta olarak verildi ve Selçuklulara tâbi olarak burada beylik sürmeye başladı. Hattâ 1261-1277 tarihleri arasını tarihçiler, Muînüddin Pervâne Devri olarak tanıtmaktadırlar.
Muînüddin Süleyman Pervâne’nin, Sinop’u ve peşinden çevrede bulunan on iki kaleyi fethederek, beyliğinin sınırını genişletmesi, onun sultanla arasının açılmasına yol açtı. Sultanın kendisini ortadan kaldırabileceği vehmine kapılan Muînüddin, onu ele geçirip Aksaray’da boğdurdu. Yerine, Rükneddin’in iki buçuk yaşında bulunan oğlu Gıyâseddîn Keyhüsrev, sultan ilan edildi.
Pervâne’nin bilhassa Moğollarla sıkı bir işbirliği hâlinde olması, Anadolu’da pek çok itibarlı ve hattâ Moğol düşmanı şahısların, Mısır’a göçmelerine sebep oldu. Bunlar, orada Sultan Baybars’ı Moğollar üzerine cihâda teşvik ettiler. 1277 yılında Anadolu’ya gelen Sultan Baybars, Moğollara karşı ezici bir zafer kazandı ve Kayseri’ye kadar girdi. Ancak Pervâne’nin kendisine katılmaması ve genç sultanla beraber Tokat’a gitmesi üzerine, Suriye’ye geri döndü.
Pervâne, Moğollara karşı kesin bir zafer kazanılacağına inanmıyordu. Ancak, Baybars’ın, Moğol ordusunu bozguna uğratması, İlhan Abaka’yı harekete geçirdi. Anadolu’ya giren Moğol hükümdarı; Elbistan, Sivas ve Kayseri’de savunmasız Müslüman ahaliyi ezme yoluna girerek, rivayete göre 200.000 kişiyi katlettirdi. Ayrıca Anadolu’dan ayrılırken, Pervâne Muînüddin Süleyman’ı da yanında götürdü ve daha sonra, Sultan Baybars’ın Anadolu’ya gelmesinden onu sorumlu tutarak öldürttü (2 Ağustos 1277).
Pervâne Beyin öldürülmesinden sonra, oğlu Mehmed Bey, Sinop Beyi oldu. Mehmed Bey, babasının Moğollar tarafından öldürülmüş olması münasebetiyle, onlardan çekinmiş ve tam bir bağlılık içerisinde saltanatını devam ettirmiştir.
Mehmed Bey, 1296′da ölünce, yerine oğlu Mesud Bey geçti. O da İlhanlı Devletine tâbiiyetini arz ederek ülkesini korumayı başardı. Ancak, 1298 yılında Sinop’a bir baskın yapan Ceneviz korsanları, Mesud Beyi esir aldılar. Ağır bir fidye ödemek suretiyle kurtulabilen Mesud Bey, 1300 yılında vefât etti. Yerine oğlu Gâzi Çelebi geçti.
Denizcilikte maharetiyle tanınan ve hattâ ilk Türk denizcileri arasında sayılan Gâzi Çelebi, Karadeniz’de Trabzon Rum İmparatorluğu ile Cenevizlilere karşı başarılı akınlarda bulundu. Son zamanlarında Candaroğulları Beyliğine tâbi bir duruma düşen Gâzi Çelebi’nin hiç oğlu olmadı. Yalnızca bir kızı olduğu için, Candaroğulları, Gâzi Çelebi’nin ölümünden sonra Sinop’u beyliklerine ilhak ettiler. Böylece, 1322 yılında, Pervâneoğulları Beyliği, fiilen sona erdi.
Pervâneoğulları Beyliği, başlangıçta Selçuklulara, daha sonra İlhanlı Devletine ve son zamanlarında da Candaroğulları Beyliğine tâbi olarak hüküm sürmüştür. Yaklaşık altmış yıl devam etmesi, Pervâneoğullarının köklü bir kültür ve medeniyet kuramadıklarını göstermektedir. Pervâne Beyin, Sinop’ta bir medresesi bulunmaktadır. Tokat’ta 1800 yılına kadar faaliyette bulunan iki katlı dârüşşifâsı ve Merzifon’da bir camisi vardır. Pervâne Muînüddin Süleyman’ın öldürülmesinden sonra, Anadolu’daki Selçuklu Devletinin nüfuzu sona ermiştir. 

Kaynak: e-tarih.org

ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER SAHİPATAOĞULLARI BEYLİĞİ



ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER 
SAHİPATAOĞULLARI BEYLİĞİ
image00115.jpg
Anadolu Selçuklu veziri  Sahip Ata Fahrettin Ali’nin oğulları tarafından Afyonkarahisar ve yöresinde kurulan Türk beyliği (1275 – 1343). Birkaç Anadolu Selçuklu hükümdarına vezirlik yapan Sahip Ata Fahrettin Ali, 3. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde (1265 – 1282) Anadolu’yu denetimi altına alan İlhanlı hükümdarı Abaka Han tarafından Moğollara karşı Memluklarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle vezirlikten uzaklaştırılarak tutuklandı (1272).
Bir süre sonra hapisten kurtulan Sahip Ata, Abaka’nın huzuruna çıkarak yeniden vezir olma hakkını kazandığı gibi, oğulları Tacettin Hüseyin ile Nusrettin Hasan’a Afyonkarahisar (Karahisar) ve yöresinin has olarak verilmesini sağladı ( 1275). Böylece Sahipataoğulları Tacettin ve Nusrettin’in ortak yönetimi altında kurulan beylik, Karamanoğlu Mehmet Bey ile düzmece Selçuklu şehzadesi Cimri’nin Konya’yı ele geçirmeleri üzerine (1277) onlara karşı harekete geçti. Karamanlılarla yapılan Değirmençayı Savaşı’nda ( 1277), Tacettin Hüseyin ve Nusrettin Hasan ölünce, Hasan’ın oğlu Şemsettin Mehmet beyliğin başına getirildi. Şemsettin Mehmet de Germiyanoğulları’nın bir saldırısını önlemek için giriştiği savaşta ölünce (1287), oğlu Nusrettin Ahmet ardılı oldu. İlhanlılar’ın Anadolu genel valisi Timurtaş, kendisine başkaldıran uç beylerini denetim altına almak için sefere çıktığında, Sahipataoğlu Nusrettin Ahmet, Germiyanoğulları’na sığındı. 
Karahisar’ı kuşatan Timurtaş, babası Emir Çoban’ın İlhanlı hükümdarı Ebu Sait tarafından öldürülmesi üzerine kuşatmayı kaldırıp Mısır’a kaçınca ( 1327), yurduna geri dönen Nusrettin Ahmet, Germiyanoğulları’nın egemenliğini tanıdı. Onun ölümünden ( 1343) sonra da toprakları Germiyanoğulları beyliğine katılan Sahipataoğulları ortadan kalktı.
Kaynak: turkcebilgi.com
image0025.jpg
Bugünkü Afyonkarahisar şehrinin Selçuklular ve sonrasındaki dönemlerde yöneticisi olan Sahipataoğul-ları Beyliği’nin önde gelen fertlerinin kabirleri, şehir merkezinde, artık pek fark edilmeyen bir bölgede yer alıyor. Yoncaaltı Camii’nin arkasındaki Sahipler Sultan Türbesi’nde 15 sanduka bulunduğu belirtiliyor. 15 sandukaya ait 8 mezar taşının okunduğuna dikkat çekiliyor. Mezar taşlarından yola çıkılarak tespit edilen ve kabirleri Sahipler Sultan Türbesi’nde bulunan Sahipataoğulları mensupları şöyle: Muzafferüddin Devle Bey (öl:1333), oğlu Hamza Bey (öl:1368-69), Hasan Bey (öl:1368-69), Ali Bey (öl:1389), Sinan Bey (öl:1396), Mahmut Bey (öl:1375), Mahmut Beyin kızı Hand Bey Hatun (öl:1347), Yahşi Bey oğlu Balı Bey (öl:1428). http://www.kocatepegazetesi.com

ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER İNANÇOĞULLARI BEYLİĞİ




ANADOLU BEYLİKLERİ VE ATABEYLİKLER

İNANÇOĞULLARI BEYLİĞİ
image00114.jpg
On üçüncü ve on dördüncü asırlarda, Lâdik’te (Denizli) hüküm süren Türk beyliklerinden birisidir. Moğol istilâsı önünden kaçarak Denizli ve Honaz bölgesine gelen Türkmenler tarafından kurulmuş olan bu beyliğe Lâdik Beyliği de denilmektedir. XIV. yüzyılın il yarısında Denizli’den başka 400 kadar köye ve 10 bin askere sahiptiler.
Beyliğin kurulduğu dönemde, bölgeye gelen Türkmenlerin başında uç gazisi sıfatlarını taşıyan Mehmed Bey, kardeşi İlyas ve damadı Ali Bey gibi emirler bulunuyordu. Mehmed Bey, Türkiye Selçuklu Sultanlığı’na karşı 1261 yılında ayaklanmış ve neticede İlhanlı sultanı Hülâgu’ya bağlı olarak Ladik (Denizli) beyliğini kurmuştur. İlhanlı Sultanı Hülâgu, beyliğin kuruluşundan bir yıl sonra Mehmed Bey’e haber göndererek kendi huzuruna gelip itaatini bildirmesini istedi. Ancak Mehmed Bey bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Hülâgu, Mehmed Bey’in damadı Ali’yi, beyliği vermek vaadiyle kendi tarafına çekmesini bildi. Onun ihanetiyle de Mehmed Bey mağlup edilerek yakalandı ve öldürüldü. Yerine Ali bey geçti (1262).
Mehmed Bey’in öldürülmesinden sonra Ladik (Denizli) beyliğinin başına geçen Ali Bey, bir süre Selçuklular’a tabi oldu ise de daha sonra yine Germiyan oğullarının hakimiyeti altına girdi (1276). Ancak kısa bir süre sonra tekrar Selçuklular’a tabi oldu. Ali Bey, 1277 tarihinde meydana gelen Cimri olayı sırasında Karaman oğullarının isyan ederek Konya’yı ele geçirmeleri ve Cimri’yi Selçuklu tahtına çıkarmaları üzerine bu fırsattan yararlanarak bağımsızlığını kazandı. Fakat çok geçmeden Selçuklu-Moğol ordusu Karamanlıları ve diğer Türkmenleri itaat altına almak için Uluborlu ovasına geldiği sırada Denizli ve Honaz bölgesinin ileri gelenleri, karşı koymanın imkânsızlığını anlayarak Selçuklular’a sadakatlerini bildirdiler. Bu sırada Ladik Beyi olan Ali Bey de yakalanarak Karahisar-i Devle kalesine hapsedildi ve bir süre sonra da burada öldü (1286). Ali Bey’in tevkif edilmesinden sonra Ladik (Denizli) bölgesi Selçuklu Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından tekrar Sahib Ata ailesine verildi (1277). Ancak aynı yıl Germiyanlılar burasını tekrar ele geçirdiler ve beyliğin başına da Germiyan beyinin kız kardeşinin oğlu Bedreddin Murad’ı getirdiler.
Germiyanlılar’a tabi olan Bedreddin Murad, 1288 yılında Selçuklular’la sulh yapmak için Germiyan Türkleri ile beraber Konya’ya geldi. Bunun üzerine II. Gıyaseddin Mesud’un emirlerinden olan Has Balaban onları karşılamaya çıktı. Onlarla görüşerek gönüllerini almak sureti ile iki taraf arasında bir yakınlaşma hasıl oldu. Böylece Selçuklular’la Germiyan oğulları arasında kısa bir sükûnet devresi başladı. Ancak 1289 yılında Germiyanlılar’la Selçuklular arasındaki mücadelenin tekrar başladığı görülmektedir. Bu sırada II. Mesud’un emirlerinden olan İzzeddin Bey Germiyanlılar ile Denizli beyi Bedreddin Mahmud üzerine yürüdü. Denizli’de Günler (muhtemelen Günarlar köyü) mevkiinde yapılan savaşta Germiyanlılar bozguna uğradı ve Bedreddin Murad öldürüldü (1289). Ordusunun büyük bir kısmı da kılıçtan geçirildi. Bedreddin Murad’ın öldürülmesinden sonra Ladik ve çevresi tekrar Sahib Ata-oğullarının eline geçti. Ancak Sahib Ata-oğulları da kuvvetleriyle birlikte Karamanoğlu Güneri Bey üzerine gidince bu bölgedeki Türkmenler bağımsızlık yolunda daha rahat hareket ettiler.
Sahibata oğullarının Denizli bölgesinden ayrılmasından sonraki dönemde, bölgeye tekrar hakim olan Germiyan oğulları, beyliğin başına Afyon’da hapis iken ölen Ali Bey’in oğlu İnanç Bey’i (1319’dan önce) getirdiler.  Ancak İnanç Bey’in beyliğin başına babasının ölümünden hemen sonra da geçmiş olabileceği tahmin edilmektedir. Böyle olmakla birlikte kaynaklar onun adından fazla bahsetmemektedirler. İlhanlılar’ın Anadolu valisi Emir Çoban 1314 yılında Anadolu’ya geldiği zaman, ona tabi olan beyler arasında İnanç Bey’in de bulunduğu bilinmektedir. İnanç Bey, Germiyanlılar’a tabi olarak uzun bir müddet beylik yaptı. Nisan 1335 tarihli bir kitabede onun adı Şücaüddin İnanç bin Ali Bey olarak geçmektedir. 1332 yılında Denizli’ye gelen İbn Batuta burada İnanç Bey ile görüşmüş ve onun hakkında bilgi vermiştir. İbn Batuta’ya göre bu şehrin yedi camisi, çarşısı, bağ ve bahçeleri ile akarsuları vardı. Kumaş dokumacılığı da gelişmiş olan bu şehirde Ahi zaviyeleri de mevcuttu. El-Ömerî de Denizli’den bahsederken XIV. yüzyıl başlarında İnanç-oğullarının dört yüz kadar köyü ve onbin askeri bulunduğunu yazmaktadır. İnanç Bey’in hangi tarihte öldüğü kesin olarak bilinmemektedir. Onun, Germiyanoğlu I. Yakub Bey’in 1340′da ölümünden sonra vefat etmiş olduğu sanılmaktadır. Ölümünden sonra beyliğin başına oğlu Murad Arslan geçmiştir. İnanç Bey’in Doğan Paşa isimli bir kardeşinin olduğu bilinmekte ise de hayatı hakkında bilgimiz yoktur.
İnanç Bey’den sonra Denizli beyi olan Murad Arslan hakkındaki bilgimiz çok azdır. Onun alimleri teşvik ettiği ve ilmî çalışmaları desteklediği bilinmektedir. Murad Arslan Bey adına kesilmiş bir sikke ve Türkçe olarak Fatiha ve İhlâs tefsirleri vardir. Murad Arslan’ın emriyle yazılan tefsirde “Murad Arslan bin İnanç Bey” olarak yazılmaktadır. Murad Arslan’ın vefat tarihi belli değildir. Ancak yerine geçen oğlu İshak Bey’in 1360 tarihli bir sikkesi bulunduğuna göre Murad Arslan bu tarihten önce ölmüş olmalıdır. Mezarı Denizli’de bir türbede olup, bugün Murad Baba ismiyle anılmaktadır.
Murad Arslan’dan sonra beyliğin başına İshak Bey geçti. İshak Bey de babası gibi bilim adamlarını korurdu. Tarihî Takvimler’de unvanı “Hüdâvendigâr-i muazzam”, “Sahibü’s –seyf ve’l kalem”….  Celâlü’d-devle ve’d-dîn İshak Bek bin Murad Arslan” olarak geçmektedir. İshak Bey devrinde Germiyan oğulları Denizli ve çevresini tamamen ellerine geçirdiler (1368). Böylece Ladik Beyliği de sona erdi. Ancak İshak Bey, beyliğin sona ermesinden sonra uzun bir süre daha yaşadı ve 1391 yılında vefat etti.
NOT: Bu bilgiler Kamil Eron ve Gültekin Teoman’ın hazırlamış olduğu “İnançoğlu Murad Arslan Bey’in Sikkeleri” çalışmasından alınmıştır.

TÜRKİYE GERÇEKLERİ. Tıkla İzle ve Paylaş







TÜRKİYE GERÇEKLERİ.

Tıkla İzle ve Paylaş



miting dagilmadi daha yeni baslarken bu görüntüler ac sesini iyi dinle ve bu 

görüntülerin aynisi diger taraftan var, yani orda harbiden bir bosluk var ama 

kamerada gözükmüyor.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...