15 Nisan 2013

LA TAHZEN - ÜZÜLME




 


LA TAHZEN - ÜZÜLME

Üzülme! 

Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e)mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.

Üzülme! 
Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni. Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin, yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.

Üzülme! 
Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine. Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki…

Üzülme! 
Üzülüyorsan, şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin. Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan. Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin. Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki… Gözden çıkarmamış olmalı seni.

Üzülme! 
Üzülüyorsan, bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir. Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını. Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir.

Üzülme! 
Üzülüyorsan, kaybedeceğin bir şeyler var demek ki… Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır. Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini, elindekileri saymaya başla. Hepsini saysan bile, nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin.

Üzülme! 
Seni bir "İşiten" var. Seni senin kendini bile sevmenden önce O sevdi seni. Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni. Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O. Yüreğinin her yangınına O yetişiyor. Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O. Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor. Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor. Seni herkesten çok anlıyor, seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor. Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını. Bir ebedî çerçevenin içinde, gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni. Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor. Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor.

Üzülme! 
Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün. Hatırlar mısın, bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin? Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen, yüzüne bir tek O baktı. Kimselerin arayıp sormadığı, önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde, senin adını ilk O andı. Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu. Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile, seni her defasında sabaha çıkardı. Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı.

Üzülme! 
O’nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı. Yuvasına uzaktan gözleri yaşlar içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı. Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı: "Lâ tahzen, innAllahe meânâ." 

Üzülme! 
Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili. "Rabbin sana küsmedi ki…" Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin. "Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki…" 

AH RUH-U LEYLAM

 

AH RUH-U LEYLAM


Ruhumun ince dokunuşlarının dünyasına sıkıştırılan Leylam.. 
Ey goncasında gül derleyemediğim sevdam… 
Kırılgan bakışlarında dünyayı bulduğum ey Ruh-u Leylam.. 
Ah Leylam ..Ah kara sevdam .. 
Aşkı aşk yapan imkansız oluşundaki sırda gizlidir../.. 
Aşk ne kadar imkansızsa o kadar derinleşir../.. 
Aşk sesinin ahenginde ruhun ebedileşir…/..

Ah Leylam bağrıma açtığım yaram …
Sen ! Dediğim gün Ben bitmiştim…/… 
Ezelden duyduğum sesinin Ebediyle devleşmiştim .. 
Güneşi kıskandıran bakışlarından mı aldın gönül buseni.. 
Her inzivanda vicdanımı yakan sözlerinde küllenmiştim…

Ah Ruh-u Leylam… İmanınla bir şahin gibi havalanan..
Ruhunun okunuşlarında Zeyneplerin gözyaşları saklı.. 
Her tuttuğun elin sıcaklığı adeta Hz. Havvanın bahtı.. 
Yüzyıllık ses duyulsun gönüllere sirayet etsin Leylanın aşkı.. 
Tüm gücünle çağlara haykırmalısın .. 
Gayen derya-ı Aşksa /o deryada boğulmaya mahkumsun../… 
Gayen Allah’a varmaksa / aşkın heybendeki şevkli azığın olsun../..

Leylam..Ah Ruh-u Leylam..Ruhumda bulduğum aynam …
Kırılganlığın asaletindendir .. 
İnceliğin ferasetinden.. 
Yüreğine akan gözyaşların sevginden .. 
İmanınla içindeki fırtınaları susturuşun basiretinden…

Bil ki 
Herkes bu dünyaya bir şeyler eker… 
Ama gerçek Özgürlük / 
Abdullah olmaktan geçer../.. 
Ah Leylam.. 
Dinine ihanetin yaklaşıyorsa soğuk sesi.. 
Kes !..Şahdamarından sana ulaşan vesveseleri.. 
Hak beLLi Hakikat beLLi… 
Dünya ,nefis, şeytan üçgeninde oyalama kendini .. 
Ve bir gün duyacağız … 
Kainatın her yerinden La İlahe İLLALLAH seslerini…

Ah Leylam yandıkça yüreği kor olan..
Bir tek sen değilsin ki bu dava için yanan…/.. 
Çivisi çıkmış bu dünyada / gel Hak bu diye haykıran …/.. 
Bir tek sen değilsin ki Aşkın makamlarını araştıran…/.. 
Nice şemsler geldi geçti Güzele ayna olan ../.. 
Bil ki seni sen yapan ne şemstir ne Mevlana…/.. 
Kur’an Hakikatlerinde yoğunlaş gerisine aldırma…/.. 
İmanında yükseldiğinde hayra ermişsindir../.. 
Gayeni Kaybettiğin Gün Bitmişsindir…/..

Ah Leylam ruhunun kıvrımlarında aşk yakan … 
Lisanı hep Hak için haykıran … 
Deminde seni sevmek … 
Bin ızdıraptı bin elem …/ 
Mevsimler geçerken gözlerinden…/ 
Her susuşun alnıma yazılmış çilem../ 
Konuş …Konuş ..Razıyım alev çıksın sözlerinden…/


Adınla Ey Allah’ım (c.c.)



ADINLA EY ALLAH'IM (C.C)




rahmansın sen ki, bizi hiç yokken seçip kendine kul eyledin. 


rahimsin sen ki, bizi hiç umudumuz yokken sonsuzluk adayı eyledin. 


kelimelerin kalbine anlam koyan rabbimiz. 


Sana hamd olsun, yoksa nerede buluşurduk ki. 


sonumuzu sonsuzluk edeceğini müjdeleyen rabbimiz. 


Sana hamd olsun,yoksa nasıl severdik ki. 


Yolumuzu unutup isyan etsek de, bizi kendi yakınlığına çağıran rabbimiz. 


Sana hamd olsun, yoksa neden sevinirdik ki. 


İstediğimizi biz istemeden de bize vereceğini ısrarla söyleyen rabbimiz. 


Sana hamd olsun, yoksa neyi isteyebilirdik ki. 


Dedin ki: bana dua edin. duanıza cevap vereyim. 


Dudağımız yoktu ki bir söz söyleyelim de senden dudak isteyelim. 


Ey rabbim sen bizi dudaksız da duydun. 


Mecalimiz yoktu ki, arz edip sana varlık isteyelim. 


Ey rabbimiz, sen bizi hiç hesapta yokken sevdin de var eyledin. 


Gözümüz yoktu ki, körlüğümüzü görelim de senden ışık isteyelim. 


ey rabbimiz, karanlığın bile karanlıkta kaldığı kuyularda, 


Sen gördün bizi. Ve görünür eyledin. Görür eyledin. 


Söz yoktu ki, bir şey ifade edelim de sana derdimizi anlatalım ey rabbimiz. 


Ey rabbimiz, sen bizi sessizken, dilsizken de anladın. 


Duamıza karşılık verdin. 


Yüzümüz yoktu ki, bir yöne yönelelim de senden yüz isteyelim. 


Ama ey rabbimiz. Sen hiç yüzümüz yokken de tanıdın bizi, yüz verdin. 


Sevdiklerimizi sevimli ve tanıdık eyledin bizi. 


Peki şimdi neden dudağımıza değmez dua. 


Neden sana yakarmaya halimiz el vermez. 


Neden sana kul olmayı hesaba almayız. 


Neden gözlerimiz senin yakınlığını aramaz. 


Nasıl olur da sözlerimizin en güzeli sana dönük olmaz. 


Nasıl olur da yüzümüzün güzelliği rabbimize dönmez. 


Yoksa duanın karşılığının olmadığını düşünüyoruz. 


Şimdi rabbimizin: “Rabbiniz derki bana dua edin, duanıza karşılık vereyim.” 


Demesi, duadan geri duran kalbimizi kanatıyor değil mi? 


Ey rabbimiz! affın sahibi sensin. bağışlamak senin elinde. 


Sen ki ellerini açana buyur diyensin. 


Sen ki içinin sızısını diline değdirene burdayım dersin. 


Sen ki bizim çağrımızı, bizim kendimize çağrımızdan bile önce duyarsın. 


Dua dostlarıyla birlikte kapında duruyoruz. açılana kadar da dua ediyoruz. 


Açılmazsa da kovma bizleri ey rabbimiz kovma bizleri… 


İlahi! ben peygamberin, 


Hz. Muhammed’in (s.a.v) senden istediği bütün hayırlı şeyleri senden isterim. 


Ve onun sana sığındığı bütün kötü işlerden de sana sığınırım. 


Ya ilahi! kapında sadakatle gelip duran iflas etmiş bu fakire lutfunla kerem eyle. 


Ey celil olan Allah’ım! büyük günah sahibi bu zelil ve garip kulunun günahını bağışla.


Senai Demirci

YIKIN HEYKELLERİMİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

YIKIN HEYKELLERİMİ
Ey milletim
Ben Mustafa Kemal'im
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim
Hala en hakiki mürşit değilse ilim
Kurusun damağım dilim
Özür dilerim
Unutun tüm dediklerimi

Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Özgürlük hala

En yüce değer
Değilse eğer
Prangalı kalsın diyorsanız köleler
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı

Ortaçağa taşımak istiyorsanız 
zamanı
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı
Unutun tüm dediklerimi

Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Yetmediyse acısı şiddetin savaşın

Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh dünyada barışın
Eğer varsa ödülü silahlanmayla yarışın
Unutun tüm dediklerimi

Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Özlediyseniz fesi peçeyi

Aydınlığa yeğliyorsanız kara 
geceyi
Hala medet umuyorsanız
Şıhtan şeyhten dervişten
Şifa buluyorsanız
Muskadan üfürükçüden
Unutun tüm dediklerimi

Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Eşit olmasın diyorsanız kadınla erkek

Karaçarşafa girsin diyorsanız
Yobazin gazabından ürkerek
Diyorsanız ki okumasın
Kadınımız kızımız
Budur bizim alın yazımız
Unutun tüm dediklerimi

Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Fazla geldiyse size
Hürriyet cumhuriyet
Özlemini çekiyorsanız
Saltanatın sultanın
Hala önemini anlayamadıysanız
Millet olmanın
Kul olun
Ümmet kalın
Fetvasını bekleyin şeyhülislamın
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
RAH
AT BIRAKIN BENİ


ADANA



ADANA

Adana’ya ait en eski yazılı kayıtlara ilk defa, Anadolu yarımadasının en köklü uygarlıklarından biri olan Hititlerin kaya kitabelerinde rastlanmaktadır. Boğazköy metinleri olarak bilinen M.Ö. 1650 yıllara tarihlenen bir Hitit tabletinde, Adana havalisinden URU ADANIA yani ADANA BÖLGESI olarak bahsedilmektedir. Bu konuda sadece bu tablet dikkate alınacak olsa bile ADANA ismi en az 3640 yıllık bir geçmişe sahiptir. 
Eski çağlarda Seyhan Nehri kıyılarının bol miktarda söğüt ağacı ile kaplı olması ve bu ağacın Mezopotamya kavimlerince AND ağacı olarak tanınması da yöre isminin oluşumunda etkili olduğu kanaatini yaratmaktadır. 
Yine başka bir görüşe göre, ormanlık yörelerde yaşadığına inanılan Fırtına Tanrısı ADAD (Tesup) adının, ormanları bol Toroslar ile Seyhan nehri bölgesinin oluşturduğu Adana yöresine isim olarak verilmiş olduğuna inanılmaktadır. 
ADAD Hititler’in, TESUP da Suriye ve Mezopotamya kavimlerinin Fırtına Tanrısıdır.
Bu guruplar birbirlerinden düşünce, isim ve yazı tarzlarını alıp verdikleri için bu gelişimin olması kuvvetle muhtemeldir. Fırtına Tanrısı yağmuru, yağmurda bereketi getirdiği için bu bölgede çok sevilen, sayılan bir Tanrı olarak yasamış ve ona izafeten bu bölgeye de URU ADANIA yani ADANIN bölgesi de denmiş olması mümkündür. 

Hititlerin etkisinde kalan Fenikeliler de Tarım ve Bitki Tanrısına ADONIS adını vermiştir. ADONIS “EFENDI” anlamına gelmektedir. Bu yöre ile sıkı ticaret yapan ve buradaki zengin orman ve ova ürünleri ile ticaretlerini geliştiren Fenikeliler’in, bu yöreye ADONIS’in yeri demeleri adet haline gelmiştir.
Sırası ile bu bölgeye gelen her kavim, devlet ve gelişen her uygarlık kendi kültür anlayışı ve değerleri içerisinde beldelere isim vermiş ve isimlerin anlamını açıklamıştır. Homer’in Ilyada’sında bu bölgeye Adana denilmiştir. 
Yine batıdan gelen kavimlerce, Adana’yı kendi ilahları Uranüs’ün kurduğu ve oğulları Adanos ve Sarosa anlatılır. Adana doğulu kavimlere göre Fırtına Tanrısı ADONIS’in yeridir.
Bütün bu inançlar çok tanrılı eski çağlara aittir. Orta Çağ’da özellikle M.S. 7. yüzyıldan itibaren İslam ordularının bu bölgeye gelişiyle yeni anlayışlar içinde yeni tanımlar yapılmıştır. Arap tarihçilerinden Ibnül Adim, Adana isminin de eski peygamberlerden Yasef’in torunu EZENE’den geldiğini yazdığı “Halep Tarihi” isimli eserle kanıtlamaya çalışmaktadır. Orta Doğu’nun peygamberler bölgesi olduğu ve pek çok eski peygamberin bugünkü Anadolu sınırları içinde yasamış olduğu hatırlanırsa, bu açıklamanın nasıl geliştiğini anlamakta kolay olur. 

Daha ileriki yüzyıllarda Karçinli-Zade Süleyman Şükrü Bey’in “Seyahat’ül-Kübra” adlı kitabında ise Adana’nın eski isminin “BATANA” olduğu ve İslamlık devrinde “ADANA”YA çevrildiği savunulmaktadır. Hatta bunun “Fi ezeneil arz” ayetinden esinlenerek yapıldığını da açıklamalarına eklemektedir. 
DANUNA isminin M.Ö. yasayan kavimlerce bu bölge için kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bulunan kayıtlarda da mevcuttur. 
Hatta Danunalıların yöre kurallarına ad ve paye verecek kadar kudretli oldukları da bilinmektedir. DANUNA adının asırlar boyunca değişerek zamanla BATANA ve daha sonra ADANA olması da çok kuvvetle muhtemeldir.
Yöreye gelen Türkler’in, yüksek Torosları aşıp güneye doğru sarkmaları sırasında yöreye “Çukurova” adını vermeleri de doğanın insanlara verdiği ilhamın güzel bir örneğidir. Toroslardan sonra adeta düz bir görünüm içinde çok tatlı bir eğimle Akdeniz’e kadar inen bu bereketli topraklar Türkler için “ÇUKUROVA” olarak bilinmiştir. Günümüze kadar da böyle bilinmektedir.
Bölgenin tarihi adı olan Kilikya ve Silisya (Cilicia) da bu bölgede bulunan zengin Kilkin yani kireç ve yine çok bol olarak bulunan Silex yani çakmak taşı madenlerinden dolayı verilmiştir. Bir başka ifade ile yöre, coğrafi özelliklere göre isimlendirilmiştir.
Hatta topraklarının bereketliliğinin verdiği ilhamla ADANA-EDENA (Cennet Yöresi) ve karlı dağlar bu ilhamı vermektedir.
Sümerlerden kalma “Gılgamış Destanı”ndan bu yana devamlı adı geçen, dikkat çeken yörenin adı da böylece sayısız kaynaklara, sayısız olaylara bağlanarak çok renkli bir gelişim takip etmiştir.
Osmanlılar idaresinde Adana birçok değişik yazılışlarla kayıtlara geçmiştir. Bunlardan birkaçı: Erde-na, Edene, Ezene ve hatta Azana olarak eski olarak eski tahrir defterlerinde, sicil kayıtlarında ve fermanlarda yer almıştır.

Gezici aşiretlerin zorunlu olarak 1865′den itibaren devlet zoru ile bölgeye yerleştirilmesi ve toprağa bağlanması sırasında Adana ismi ADANA olarak resmi kayıtlarda yer almış ve tescil edilmiştir.

ANADOLU BİZİM VATANIMIZDIR

İSRAİL KUZEY IRAK İLE KÜLTÜREL BAĞ KURUYOR


İsrail, bölgesel yönetimle ilişkilerini derinleştiriyor Kuzey Irakta kültürel ve sosyal temeller atıyor. Arz-ı Mevud emellerinde sınır tanımayan İsrail, Kuzey Irak'a yönelik faaliyetlerini derinleştiriyor. 


Amerikan'nın Irak'ı işgaliyle birlikte bölgeye yerleşen MOSSAD ajanlarından sonra İsrail şimdi de tarihi emelleri için kültürel ve dini etki alanı oluşturuyor. Müslüman Kuzey Irak halkına doğrudan doğruya “Yahudilik” propogandası yapıyor. İsrail, Tel Aviv ile Erbil arasında kültürel, sosyal ve dini bağ oluşturmak amacıyla “Israel Kurd” isimli dergiyle çirkin ve sinsi çalışmalar yürütüyor.
Kabul edilemez bir bağ kurmaya çalışıyor

Saplantı haline getirdiği “vaat edilmiş topraklar” idealiyle Ortadoğu'nun bağrına hançer gibi yerleşen ve bütün bir coğrafyanın huzurunu kaçıran İsrail, Fırat ile Dicle arasındaki bölgeden de gözünü ayırmıyor. Bölgede kendisine hareket alanı bulan İsrail, çeşitli dernekler ve internet siteleri vasıtasıyla İsrail ile Kürtler arasında kabul edilemez bir bağ kurmaya çalışıyor. Bu maksatla, merkezi Erbil'de bulunan İsrail-Kürt Enstitüsü'nün başkanlığını yürüten Yahudi Davud Bağıstani tarafından Kuzey Irak'ta yayınlanan “Israel Kurd” dergisi öne çıkıyor. Bu derği, Kürtçe ve İngilizce dillerinde yayınlanarak Erbil başta olmak üzere Kuzey Irak'ın farklı şehirlerinde dağıtımı yapılıyor.
İsrail'in Bölgesel Yönetimi ile olan sıkı ilişkisi uzun bir geçmişe dayanıyor. İsrailli askerlerin peşmergeyi eğittiği, hatta çeşitli operasyonları İsrailli muvazzaf askerlerin yönettiği biliniyor. İsrail'in peşmergeye verdiği eğitimlerde ideolojik yönlendirmelerde yaptığını gazetemiz “Peşmerge Komutanından Peygamber düşmanlığı” manşetiyle gözler önüne sermişti. Haberde Peşmerge Komutanı Mehmud Sengawi'nin, İslami hassasiyetiyle bilinen Kürt halkına ‘ Çocuklarınıza Ahmet, Muhammed, Kadir gibi Arap isimleri koymayın' şeklinde emirler yağdırdığı ifade edilmişti.

Sadece silah değil ideolojisini de alıyor

Bölgesel Kürt Yönetimi ile İsrail arasından su sızmıyor. Asya'daki en büyük silah tedarikçisi Peşmerge, kısa bir süre önce İsrail'den 20 milyar dolarlık silah alımı yaparak tarihi bir rekora imza attı. Kürt yönetimi İsrail'den 12 savaş uçağı, 20 savaş helikopteri, 3 nakliye helikopteri ve çok ileri İsrail Abrams tankı, bir füze kalkanı, uçak savar toplar, personel taşıyıcı, askeri botlar ve radar sistemleri aldı. Peşmerge İsrail ile ekonomik askeri ve siyasi olarak her açıdan angaje olurken İsrail'in Müslüman düşmanlığını da ne yazık ki ithal ediyor.

İsrail ile müttefik olmalıyız

Kürtlerle olan ilişkisi sadece askeri ve ekonomik alanda değil. İsrail'de yaşayan sözde Yahudi Kürtler üzerinden Kuzey Irak'ta kendisine sempati toplamaya çalışıyor. Bölgesel Yönetim de bu durumdan oldukça memnun. Kurdukları ‘israelkurd.com' internet sitesi üzerinden Müslüman Kürtler, İsrail tarafından yönlendirilmek isteniyor. Derginin yöneticileri ve yazarları İsrail ile içli dışlı. İsrail ile sıkı ilişki içinde olan dergi yöneticileri, bunu saklama ihtiyacı dahi hissetmiyorlar. “İsrail Kurd ” dergisini çıkaran Davut Bağıstani, açıkça “İran'dan, Türkiye'den, Bağdat'tan ve de Beşar Esad'dan korkmuyorum ve de Eşşek Hasan Nasrullah'tan hatta o deli Ahmedinejad'tan korkmuyorum.” diyerek meydan okumayı ve İsrail'e olan bağlılığını sergilemekten çekinmiyor. Derginin bir diğer yazarı da “İsrail ile müttefik olmalıyız” demekten geri durmuyor.

PKK – İsrail ilişkilerinin ardındaki ilginç isim

Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı yerlerin “vaat edilmiş topraklar” ve dahi Büyük İsrail sınırları içinde yer alması, İsrail'in Kürtlere olan ilgisinin daha da artacağını gösteriyor. Ortadoğu bölgesindeki ülkeleri iç karışıklıklarla meşgul ederek sınırlarını değiştiren Büyük Ortadoğu Projesi'nin de aslen Büyük İsrail'e ve “Vaat Edilmiş Topraklar”a giden bir yol haritası olduğu biliniyor. Bu bağlamda, Türkiye'nin 30 senedir uğraştığı PKK meselesindeki İsrail etkisi de önem kazanıyor. İsrail'in, kuruluşundan itibaren ayrılıkçı Kürtçü unsurlara desteği biliniyor. Nitekim, 1961'de Irak yönetimine karşı isyan eden Molla Mustafa Barzani ve Celal Talabani'ye en büyük desteği verenlerin başında İsrail ve Yahudi lobisi geliyor. Aynı desteği PKK için de sürdüren İsrail'in PKK ile temasını kuran kişi ise Davut Bağıstani.

Bizi en iyi İsrail anlar

Bu durumdan PKK da hayli memnun. Onlarda İsrail'e olan sevgilerini gizlemiyorlar. İsrail 2 televizyonuna röportaj veren PKK'nın önde gelen isimlerinden Murat Karayılan çok ilginç açıklamalarda bulundu. “Bizi en iyi İsrail anlar, çünkü Kürtler Yahudiler gibidir. Soykırım geçirdiler ve sürgün yaşadılar.” diyen Karayılan adeta İsrail ile olan gönül ilişkisini ortaya koydu. İsrail'e adeta bağlılık yemini etmişcesine hareket eden bu unsurlar İsrail televizyonu üzerinden İsrail halkını okudukları şiirde de “Güzel İsrail / Kurdi Kürdistan / Güzel İsrail / Bunu da onu da seviyoruz / Dünyanın sonuna kadar / İkisini de seviyoruz / Ahirzaman'a kadar / Bu İsrail-Kürttür./ Bizim projemiz budur. / Tel-Aviv ve Erbil / Ellerini birleştiriyorlar / Tel-Aviv ve Erbil / Ellerini birleştiriyorlar / Birlikte aslanlar gibi olacağız / Birlikte aslanlar gibi olacağız” diyerek açıkça İsrail'e aşk ilan ettiler.

Kuzey Irak'ı “ikinci evi” sayıyorlar

72 yaşındaki Mordehai Ben Menashe, Irak'ta çocukluğunun geçtiği Nahariye bölgesine İsrail pasaportunu gizlemeye çalışmadan girebiliyor. Ben Menashe Kuzey Irak'ı ikinci evi sayıyor ve burayı ziyareti köklerine yaptığı bir gezi olarak görüyor. 14 yaşında İsrail'e göç eden Ben Menashe, babasının Irak'ta kuyumculuk yaptığını ve burada öldüğünü söylüyor.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...