21 Mart 2012

AĞLADIM

AĞLADIM

Hüzün yıldızları parlıyor bugün gökyüzünde,
Bu gece yine için için yanıyorum,
Oturmuş seni düşünüp ağlıyorum,
Seni, gidişini, sevişini, herşeyini...
Unutamıyor işte seni şu yaralı kalbim,
Yaptıklarını hatırlayıp, pişman oluyor...
Seni düşünüyorum bu gece, karanlık gökyüzünde...
Simsiyah gökyüzünde parlayan yıldızları seyrediyorum,
Onları sana benzetiyorum,
Kararmış kalbimin bir kenarında yanan meşale misali...
Dedim ya, seni düşünüyorum bu gece,
Beni sevdiğini, bana nasıl baktığını, bana nasıl güldüğünü,
Ellerimi nasıl tuttuğunu, ellerini nasıl tuttuğumu,
Büyüyen bir ateş gibi sevgimizin nasıl çoğaldığını
Ve birgün ansızın bırakıp gidişini...
Son vedanı hatırlıyorum, gözlerime ağlarcasına baktığını,
Gözlerini kalbime gömdüğünü hatırlıyorum,
Bir daha çıkamasın diye...
Çıkamadılar zaten kalbimden gözlerin,
Ölüler dirilirler mi ki gömülenler çıksın, gitsin?
Gittin son bir veda ile gözü yaşlı,
Elimde kolyen, ardından dakikalarca baktım, ağlamaklı,
Sıkıldım, üzüldüm, perişan oldum ama ağlamadım...
Ağlayamadım, engel oldu gururum, engel oldu aşkım,
Uzaklara gittin, belki birdaha asla geri dönmemecesine,
Özledim seni deliler gibi, özlüyorum hala...
Sen bir yerde ben bir yerde, yinede sönmedi sevgimiz,
Aksine çoğaldı dağlar gibi oldu hasretimiz...
Hep seni hayal eder, hep seni düşünürdüm,
Sesini duyunca yaşar, duyamayınca ölürdüm,
Aradın beni aylarca bir sevgi uğruna,
Ne yazık ki, ihmal edildin bir hata uğruna,
Kırıldın, ağladın, affettin ama hep sevdin,
Beni sevdin gülüm beni, kalbi kırık bir vefasızı,
Yine ihmal edildin yine unutuldun bir hiç uğruna,
Yine kırıldın, yine ağladın, yine affettin...
Bir daha unutuldun, sevdanla başbaşa bırakıldın,
Yine kırıldın, yine ağladın ama bu sefer affetmedin...
Sevdiğini en mutlu gününde öldürdün,
Ve ardına bakmadan gittin...
Beni benle başbaşa bıraktın, yıkıldım, üzüldüm, kırıldım...
Senden ayrılınca kaldım çaresiz, sevgisiz ve birde sensiz,
Hep sensizdim zaten ama şimdiki kadar asla değil...
Parçalanmış bir kalbe sahip oldun mu sen hiç?
Parça parça edilmiş, yıkık ve virane,
Bir o kadarda vefasız...
Önceleri üzüldüm, yıkıldım ama asla ağlamadım...
Geldi geçti deyip senide gözlerin gibi kalbime gömdüm...
Unuttum dedim, unutacağım dedim,
Unutamıyorum dedim, unutmam dedim...
Önce gözlerin sonra sen çıktın kalbimden,
Bir vicdan azabıdır başladı ölü yüreğimde,
Hiçbir şey kalmadı, senden başka kalbimde,
Hatıraların, gözlerin ve sözlerin...
Şiirlerini getirdiler bana,
Beni öldüren şiirlerini...
Vefasız dediğini duydum, yıkıldım,
Düşündüm seni gecelerce daima tek başıma,
Şiirlerin öldürdü, hasretin yaktı yüreğimi,
Kırıldım, üzüldüm, yıkıldım ve en sonunda ağladım...
3 kişi ağladık sana; ben, kalbim ve gözlerim...
Sana yandım, seni sevdim, seni hatırladım heryerde...
Belki birgün sesini duyarım umuduyla
Telefon bekledim günlerce,
Telefon gelmeyip sesine hasret kalınca
Ağladım ağladım,
Sana yaptıklarımı ancak o zaman anladım...
Duydum ki kalbini vermemişsin kimseye,
Olurda içinde görürler beni diye...
Benim kalbimide istediler, ama vermedim kimseye,
Olurda içinde seni görürler diye...
Gökyüzü yıldızlar ile doluydu, ben hep seni düşünürken,
Hüzün yıldızları koydum adlarını, seni hatırlatıyorlar diye,
Aynı onlar gibi sende benden çok uzaklardaydın,
Hep göz kırpardın uzaktan, sessizce,
Bense hep seni bekledim kırık kalbim, yaşlı gözlerimle...
Bazen hayallere dalıyorum, seni düşünüp ağlıyorum,
Seni ve sevgini arıyorum hep kalbimde...
Düşmüyor adın hiç dilimden,
Öleceğim gülüm bir gün ben,
Senin sevginden, senin derdinden...
Bir gün göreceğim yine belki seni,
Seni, beni unutmuş, benim olmayan seni...
İşte o an aşkımın gözyaşlarını hatırlayacağım,
Ve yine bir köşeye oturup ağlayacağım...
Yemin ettim senin üstüne sevmeyim başkasını diye,
Ve heryerde, her zaman tekrarlıyorum yeminimi;
Seni unutmam için öldürseler bile,
Karşılık olarak dünyayı verseler bile,
Darağacı kurup idam etseler bile,
Senden başkasını asla sevmeyeceğim...

KEOPS PİRAMİDİNİN KAPISI AÇILDI MI..?


Daniken haklı mı çıkacak?

Mısır´dan gelen son haberler Daniken´in bazı buluntuların saklandığı yolundaki iddiarını destekliyor gibi... Gerçekten de ortada birşeyler dönüyor ama henüz nedeni ve niçini anlaşılmış değil...

Erich von Daniken, son açıklamasında dünyadışı astronotların genetik mutasyon yoluyla insan zekasına yarattıklarını ve kanıtların piramitlerde bulunduğunu söyledi. Dünyada 28 dilde, 55 milyon kitap satan Daniken ayrıca dar kafalı bilimciler yüzünden toplumun bu muhteşem olayın farkına tam olarak varamadığını da ekliyor. Gerçekten de, son olarak BBC, Daniken´e karşı bir belgesel yayınlayarak ciddi bir kuşku yaratarak, yazarın popülaritesini zedeledi. Fakat Daniken, pes etmiş değil ve İngiliz gazeteci Sarah Moran´la yaptığı röpörtajda daha kesin ve daha cesur açıklamalarda bulundu.

Örneğin, Büyük Piramit´in içinde ve çevresinde yeni buluşların yapıldığını, kimsenin bunları yadsıyamayacağını, eninde sonunda dış kaynaklı zekaların yapay mutasyon yöntemiyle insanı yarattığının ve yine geleceklerinin kabul edileceğini söylüyor. Daniken´in de yakın arkadaşı olan mühendis
Rudolph Gantenbrink´in 1993 Ağustos´unda Büyük Piramit´te gerçekleştirdiği buluştan geçen sayılarımızda söz etmiştik. Mühendis, 37 cm uzunluğundaki bir robot kullanarak bugüne kadar hiç bilinmeyen 60 metrelik bir tünel bulmuştu. Gantenbrink, iki haftalık bir çalışmadan sonra 4500 yıllık metal bir kapıya ulaştığını söylüyor ve bu kapının bilinmeyen bir alana açıldığını iddia ediyordu. Sonrası malum, araştırma durduruldu, tartışmalar sürüyor vs...

Bir video bant gerçekten var mı?

Daniken, bu olayın insanlık tarihinin en önemli olayı olduğunu söylüyor ve diyor ki; "Kapı açılmıştır; Mısırlı araştırmacılar kapıyı açtıklarında iki metrelik bir koridorla karşılaştılar, bu 20X20 boyutunda bir koridordu. Sonra bir duvar vardı ve geçmek için bu duvarı yıktılar ve işte orada Tufan öncesinden kalma yazıtlar buldular. Bu yazıtlar beni destekliyor, dünyadışı canlılar buradaydılar. Orada dünyadışı canlıların genetik çalışmalarından bahsediliyor. Ama bunu örtbas etmek istiyorlar oysa ben Gantenbrink´in video çekimlerini izledim. Evet, Mısırlılar piramitler inşa ettiler, Sakkara´daki gibi. Ama bu ilkel düzeyden 80 yıl sonra Büyük Piramit ve Sfenks gibi oloğanüstü yapıtları onlar değil, dünyadışı canlılar yaptılar.

" Daniken´e göre, bir diğer aleni kanıt Mısır sanatında görülebilir; yani resimlerdeki deforme olmuş kafataslarından söz ediyor ve bunlar mutasyonun gösterisidir, diyor. Sonra ekliyor; "Atalarımızın genetik yapısıyla ilgilendiler, DNA kodlarımızın içine bizi zeki ve meraklı yapan genler eklediler ama bu ziyaret ne zaman yapıldı? Bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz tarih boyunca bizi en azından üç kez ziyaret ettiler.

 Eski yazıtlarda onların teknolojisi görülüyor. Yazıtlarda, milyonlarca yıl evvel dünyada bulunan dev kentlerden ve buralardan gelen metalik uçan araçlardan söz ediliyor ayrıca araçların renkleri, boyutları ve şekilleri detaylı olarak anlatılıyor. Biz inanmaya kodlandık ve bu şimdi su yüzüne çıkıyor. Bana göre dünyadışı canlıların arzusu insan ırkının üstün bir zekaya ulaşması ve galaktik yolculuğu başararak ´Büyük Kozmik Aile´ ye katılmamızdır.

 Her büyük inanç, mit veya din, daima birilerini bekler, atalarımız da daima göklerden birilerinin gelmesini beklediler ve onlar yine gelecekler. Bizler inter-galaktik eğitim programına daha uygun bir ırk olmak için geliştirildik." Daniken´in yaklaşımları, tabii ki kanıt gerektiriyor ve biz de haklı olarak bu kanıtları bekleyeceğiz. Şimdi piramitlerden ve Mısır´dan gelen son haberlere göz atalım;

Mısır´da olanlar;

* Hierogliflerde 4000 yıl öncesinde, açlığın ve ebedi gençliğin çaresinin bilindiğinden, Atlantis uygarlığının nasıl yokolduğundan, Pasifik´in kuzeybatısında içinden altın lavların fışkırdığı volkanik bir patlamanın olduğundan ve Sfenks´in altında gizli bir geçidin bulunduğundan söz ediliyor. Bu iddianın ardında bu kez Daniken yok, iki Fransız arkeoloğu var; Dr. François Thibault ve Etienne Sheuyler; İki uzmana göre, Kızıl Deniz´de oluşan dev bir deprem Sfenks´de yıkıntılara neden olmuş ve giriş koridorları yıkılıp, kaybolmuş, bu girişten söz eden hieroglif metinlerin çözümü sürüyor gerek Thiabault gerekse de Sheuyler 28 Ocak 1997´de yaptıkları açıklamada en kısa zamanda sonuca ulaşacaklarını söylediler.

* Mısırlılar Yunanlar´a ilk kez izin vererek, Büyük İskender´in mezarının araştırılmasını başlattılar. 1995´de arkeolog Liana Souvaltzi mezarı bulduğunu iddia etmişti ama iddiası resmen reddedildi sonra da izin başkalarına verildi. Anlaşılan sorun kadın arkeoloğun kendisindeydi.

* Akabe Körfezi´ni sarsan 7.2 şiddetindeki deprem, Giza Piramitleri´nin yani üç büyük piramitin iç tavanlarında çatlaklara neden oldu. Sarsıntı, 6 m. uzunluğunda, 1.20 m. genişliğinde yarıklar açtı ve Keops Piramiti´ndeki firavun odasının tüm sıvaları döküldü. Ama neyse ki yapıların ana taşlarında bir yıkım oluşmadı. Kefren Piramiti, 10 ekim´den beri kapalı çünkü yoğun turist akımı sırasında gerçekleşebilecek bir çöküntüden korkuluyor. Sfenks´de ve diğer piramitlerde bir hasara raslanmadı, en büyük yıkım Serapeum yeraltı mezarında oluştu ve Ptoleme dönemine ait 24 mumya zarar gördü. Serapaum, Giza Piramitleri´ne sadece 10 mil uzaklıktadır.

* Arkeologlar büyük bir olasılıkla dünyanın en eski kaldırım taşından yapılmış kanalını, Giza Piramitleri´nin hemen 300 m. yakınında buldular. Antik tüneller Tapınaklar Vadisi´nin altında bulunuyorlar ama araştırmacılar kazıya nereden başlayacaklarını henüz belirleyemediyer. Vadi´nin hemen önünde yapılan kazılarda, zeminde küçük bir sıra delik bulundu, bunların dinsel ayinlerde kullanıldığı sanılıyor. Giza Platosu´nda yeraltı galerilerinin varlığı uzun zamandır tartışılıyor. Belki de bu eski antik tüneller 4500 yıllık Sfenks´le ilgili olabilirler. Arkeologlar, tünellerin çok eski bir limana bağlı olduğunu ve belki de piramitlerin yapımında ulaşım yolu olarak kullanılmış olabileceğini de düşünüyorlar. Kefren Piramiti´nin Tapınaklar Vadisi´ne bağlı olduğu daha önce de bulunmuştu ve su kanallarının banyo yapmak amacıyla Firavun Kefren tarafından MÖ 2.500´lerde yapıldığı belirlenmişti. Bu arada, yine Kefren tarafından yapılan bir tiyatro ve tapınak kalıntısı, yine Giza Platosu yakınında bulundu.

* Efsanevi kent İskenderiye´nin Akdeniz´in dibinde yaklaşık bir hektarlık bir alanda bulunduğu belirlendi. Batık kentte, sfenkslerin, dev anıtların, sarayların, firavun heykellerinin ve dev bir fenerin kalıntılarının bulunduğu belirtiliyor. Kent, MÖ 280´de dev bir deprem sonucunda batmıştı. 4. Yüzyıl´a kadar kentinin bazı bölümleri hala su üzerindeydi. Fransız deniz arkeologları kazıları başlattıktan sonra su balonları kullanarak bazı parçaları su yüzeyine çıkarmayı düşünüyorlar. İlk olarak dev bir firavun heykelinin gövdesinin bir parçası bu yöntemle su yüzüne çıkarıldı.

STONEHANGE GİZEMİ


STONEHANGE GİZEMİ
Dünyanın birçok yerinde sırrı çözülemeyen yerler vardır ve bunların içinde en çok tanınanlarından birisi yılda bir milyon insanın ziyaret ettiği İngiltere´deki Stonehenge´dir. Günümüzün majisyenleri, gizem grupları Stonehenge´de her yıl törenler yapıp toplanıyorlar. Bazılarına göre Stonehenge, evrenin merkezini simgeliyor, bir diğer kitle, bu inanılmaz yapının dünyadışı canlılar tarafından yapıldığına inanıyor. İşin aslı ne? Bilinen tek birşey var; Stonehenge´in amacı gökle ilgili...ötesi? ...


Salisbury Ovası´na girdiğinizde veya arabanızın kısıtlanmış görme alanının dışına çıktığınızda yani indiğinizde, sanki sonsuz bir düzlüğün ortasında çaresiz kalmış gibisiniz, bir çeşit kontr-klostrofobi insanı sarıp, sarmalıyor. 360 derecelik bir taramanın bir noktasında neyse ki bir kütle, garip, anlamsız bir yığın kapıldığınız boşluk dalgasından sizi kurtarıyor. Eğer onun ne olduğunu önceden bilmiyorsanız, hiç bir anlam veremiyor, hatta neden orada olduğunu dahi anlayamıyorsunuz ama karşınızdaki taş kütlenin ne olduğu hakkında bir fikriniz varsa, iş değişiyor ve yanına ulaşmak için hızlanıyorsunuz çünkü karşınızda tüm zamanların en gizemli on yapıtından biri var; efsanevi Stonehenge... Bu garip yapı önce tek bir parçaymış gibi görünüyor oysa şu anda bile onlarca parçadır. Stonehenge, taştan yatay üst eşikleri bulunan bir dairedir. Bazıları düşmüş, bazıları eğilmiş, bazıları ise toprağa gömülüdür. Çevresi bir set ve bir de hendekle çevrili, bir ana yolla ulaşılıyor. Tahminlere göre ilk Stonehenge 112 büyük ve sayısız küçük taştan yapılma; oturup bunları tek tek yontup, dikmişler. Ama neden acaba? Binlerce yıl öncesinin zor ve ölümcül koşullarında yaşayan o insanlar neden zamanlarını ve güçlerini bu işe harcadılar? Üstelik bu önem, sonraki bin yıllarda da sürdü ve yapı geliştirildi.


Stonehengede Gün Doğumu - Stonehenge Resimleri - Stonehenge - Bulutsu

Açıklama :
Güneş bugün gezegenimizin göklerindeki en kuzey noktasına ulaşıyor. Gündönümü adı verilen ve geleneksel olarak mevsim değişikliğine işaret eden bu tarih, Dünya'nın kuzey yarımküresinde ilkbahardan yaza, güney yarımküresinde ise sonbahardan kışa geçişi temsil eder.
Resmi Orjinal Boyutta Görmek Istiyorsan TIKLA: 900 x 600


2008 yılının yaz gündönümü haftasında, Stonehenge / İngiltere'den çekilen yukarıdaki görüntüde; içerisinde sisin, ağaçların, bulutların, 4500 yıl önce yerleştirilen taşların ve 5 milyar yıldır ışıldayan büyük bir kürenin de yer aldığı etkileyici bir gün doğumu yakalanmış.
 Geçtiğimiz bin yıl içerisinde Dünya'nın dönüş ekseni üzerinde meydana gelen yalpalamaya rağmen,
Güneş gökbilim açısından önemli bir biçimde Stonehenge anıtı üzerinde yükselmeye devam etmektedir.
Katkı ve Telif Hakkı :
 Max Alexander, Bilim ve Teknoloji Tesisleri İdare Meclisi (STFC), SPL

UZAYDAKİ KARA DELİKLER (KURT DELİKLERİ)


Yıldızların kararıp, düştükleri dev kuyular gördüm

HORUS ( Mısır Tanrısı)

Profesör Stephen W.Hawking, The Physics of Star Trek (Uzay Yolculuğunun Fiziği) adlı yeni bir kitaba yazdığı ön sözde zamanda yolculuğun mümkün olabileceğini öne sürdü. Zamanın iki ya da tek yönlü bir yolculuk olup olmadığı konusu, Aziz Augustinin zaman geçici bir şey midir, yoksa her zaman mevcut olmuş mudur? sorusunu ortaya atmasından bu yana 1500 yıldır insanların kafasını kurcalamayı sürdürüyor.

Bundan 100 yıl önce H.G. Wells, The Time Machine (Zaman Makinası) adlı romanında bu konunun fizikçilerce araştırılmasını önermişti.
Mekanda (gerçekte mekan-zaman ya da uzay-zaman) istenen yönde yolculuk yapılabildiğine göre, acaba zaman içinde de istenen yönde seyahat edilebilir mi problemi teorik fizikçilerin zihnini kurcalıyor.
Cambridge Üniversitesindeki Isaac Newton kürsüsü profesörü Stephen Hawking, daha önce , eğer evrenin genişlemesi sona erer ve küçülmeye başlarsa, zamanın geriye doğru işleyebileceği fikrini ortaya atmıştı.

Ama bu nasıl bilinebilirdi?

Çünkü, bu takdirde, düşünce de geriye doğru işleyecekti. Fakat 1980 lerin sonunda, Hawking Zamanın Kısa Tarihi adlı, yalnıza ciltli baskısı 6 milyon satan kitabın ilk yayınlandığı sırada, tartışmalar kızışmaya başladı.

Hawking yalın ve katı kabullerle zamanda yolculuğa izin vermiyordu. Uzayda evrenin çeşitli parçalarını birbirine bağlayan solucan delikleri vardı. Kafaları karıştıran da bu Worm Holelardı zaten. Hawking California Institute of Technologydeki dostu Kip Thorne 1994te yayınlanan

Kara Delikler ve Zaman Boşlukları adlı kitabında, genel relativiteye ilişkin öndeneyimlerin, uzaydaki bir solucan deliğinden zamanda seyahat etmeyi mümkün kıldığını öne sürdü. Ancak bunun için deliklerden birini açık tutmak ve buradan bir insanı geçirmek gerekeceğini yazdı.

Solucan Delikleri, Einsteinın varlığını öngördüğü, varsayımsal uzay boşluklarıdır. Eğer uzayda boşluklar varsa, zamanda da boşluklar olmalıydı. Ne var ki bu boşluklar atomdan milyar kere daha küçük ve hayal edilemeyecek kadar kısa süre ile varoluyor.

Dolayısıyla, bu boşluklardan birini yakalamak, açık tutmak ve insanın geçeceği kadar genişletmek hayli güç olabilir. Başka bir bilim adamı, Princeton Üniversitesinden Richard Gotta göre de, evrenin başlangıcı olan patlamadan, Big Bangden arda kalan, sonsuz uzunlukta ve hayli gizemli şeyler olan kozmik ipliklerden ikisi alınıp aynı hızla birbirlerinin yanından geçmeleri sağlanırsa, teorik bir zaman makinesi yapmak mümkün olabilir.

Kurt delikleri sonsuz ihtimali temsil eder. Bizim bildiğimiz uzayın ötesindedir. Sonsuz tünel burada üst üste labirent yumak gibi dolanır.

Onların içinde zaman yoktur. İmkansız ve zamansız bir bölgedir.

Bu atomaltı tüneller sayısız tanedir.
Boyları uzar, kısalır, birbiri üzerine dolanan solucanlar gibi hep kıpır kıpırdır.

Birbirlerine hiç dolaşmayan 10E-33 cmlik hortumlardır ve her an heryerdedirler.

Salınımlarıyla maddeye can verirler.

Worm Holelarda zaman olmadığı için dün ve yarın, en uzak ve en yakın, en büyük ve en küçük beraberdir.

Zamanın ve mekanın ötesindedirler. Tünellerin kurgusu Geometrik-Dinamik denen iki yasayla yönetilir. Kıpır kıpır kaynayan bu geometrik biçim, dinamiktir.

Tıpkı Windowstaki eğriler ve renkler adlı ekran koruyucu gibi. Döner, sallanır, uzar, kısalır, zamansızdır, dinamiktir. Philedelphia Deneyinde bu bölgeyi görmeleri muhtemel tayfaların gözlerindeki dehşete ve şaşkınlığa şaşırmamak gerekir.

Bu tüneller zaten imkansızı temsil ettikleri için her türlü garabete neden olabilirler. Telepatiden rüyalara, ilhamdan ışınlanmaya kadar çözemediğimiz herşeyin sebebi olabilirler. Kurt delikleri hakkında bu yazılanlardan sonra bir de şunu okuyun; Mısır Piramitlerinde bulunmuş bir yazı:

Ey İnsanoğlu, bu parşomende yazılı olanları iyi oku.

Oku; burada varolmadığın günleri bulacaksın.
 Eğer Tanrıların bahşettiği bilgeliğe sahipsen Oku çoçuğum; çok uzaklardan sana henüz ulaşan geçmiş ve geleceğin sırlarını oku İnsanoğlu ebediyetten bugüne kadar sadece burada yaşamadı. Bir çok kere, zamanda, dünyada yaşadı. Herbirinin arasında karanlık perdesi var.

 Ve şimdi kapılar açılacak ve başlangıçtan beri varolan tüm karanlık tüneller aydınlanıp görünecekler.İnancımız bize sonsuz yaşamı öğretti; şimdi ebediyeti sonun sonun ve başlangıcın olmadığını anladık.

Bu bir sonsuz daire Çember yasasına göre; eğer bir şey doğruysa herşey doğrudur.
Yaratıcı, çeşitli şekillerde yüzünü gösterdi. Aslında o birdir. İstedi ki; tek bir tanrı olarak bilinsin.

Henüz herşey yanlış. Görünmeyen zamanların kudreti ruhların tümünü bağlayacak dünya öldüğünde; sona geldiğinde ve bu arada bütün ayrı geçmişler onlara açıklanmış olacak.

DİLİMİZE SAHİP OLMALIIZ


 

Dilimize sahip olmalıyız!..
Yazdır e-Posta
Konuşabilme kabiliyeti, insanlara verilen en büyük nimetlerden bir tanesidir. Hayvanların dili, bizim dilimizden çok daha büyük olmasına rağmen onlar konuşamıyorlar...
Konuşmakla derdimizi daha rahat anlatabiliyoruz, ilim öğreniyor ve öğretiyoruz. Daha sayılamayacak kadar çok faydaları var. Bunun yanında, dilimizden dolayı büyük sıkıntılar da başımıza gelmiyor değil...
Dilin cirmi (kendisi) küçük ama yaptığı şeyler büyüktür. İnsanı cennete de götürür, cehenneme de. Nice insanlar yaptıkları konuşmalarla öldürülmüş veya yıllarca hapis yatmıştır. Niceleri de, yaptıkları güzel konuşmalarla takdir toplamış, yüksek makamlara çıkmış, büyük nimetlere kavuşmuştur.
İmanlı olabilmek için dahi -kalb ile tasdik ettikten sonra- dil ile de ikrâr etmeden olmaz. Nazarı bile bize haram olan bir hanım, bir sözle (nikâh akdi) helâlimiz oluyor, eşimiz oluyor, beraber yaşıyoruz. Ağzımızdan çıkan ve küfre sebep olan bir sözden dolayı hem imanımızı, hem de nikâhımızı tazelememiz lâzımdır.

PİŞMANLIK FAYDA ETMEZ!..
Bunun için dilimize sahip olmalıyız. Konuşmaya başlamadan, konuşacaklarımızı kontrol etmeliyiz. Söyleyeceğimiz söz, kendimize veya başkasına bir fayda sağlayacaksa konuşmalıyız. Konuştuklarımız bir işe yaramayacaksa boşu boşuna konuşmuş oluruz.
Akıllı adam, düşünür sonra konuşur. Ahmak ise, konuşur sonra düşünür. Konuştuktan sonra iş işten geçmiştir, ok yaydan çıkmıştır. Pişmanlık fayda vermez artık.
Mümkün olduğu kadar az konuşmalıyız. Çok konuşmak ahmakların alâmetidir. Ahmakların birçok alâmeti vardır: Bir, çok konuşur, iki, sür’atle cevap verir, daha karşıdaki sorusunu bitirmeden o cevaplandırmaya başlar. Üç, çabuk güvenir karşısındakine. Sormadan soruşturmadan bir iki güzel sözüne aldanır ve ona güvenir.
Rabbimiz bize bir dil vermiş, iki de kulak, üstelik dilimizi de iki kilitle kilitlemiş. Dişlerimizle dudaklarımız. Bu, şu demektir; konuştuklarımızdan daha çok dinlemeliyiz...
Âlimin yanında susarsak, ilmimiz artar. Cahilin yanında susarsak sabrımız artar. Çünkü cahil saçma sapan konuşur, onu dinlerken sabretmek zorunda kalırız, bu da bizim olgunlaşmamıza sebep olur.
Çok konuşanı pek sevmezler. İmam Malik hazretlerine birinden bahsederler ve onu överler. İmam da, şöyle cevap verir:
-Doğrudur, değerli bir insandır. Ama bir aylık konuşmayı bir günde yapıyor!..
Lokman Hakîm, bir gün oğluna şöyle nasihatte bulunur:
-Yavrum! İnsanlar, güzel konuşmaları ile iftihar ederken sen de, güzel sükûtunla iftihar et!
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, konuşmalarına dikkat etsin. Ya doğru konuşsun veya sussun. Çünkü ağızdan çıkan bütün sözler melekler tarafından kaydedilir ve hesabı da görülür.)
Gereksiz yere konuşmamalı ve bizi ilgilendirmeyen soruları sormamalıyız. Meselâ; kandil günlerinde kimseye “oruç musun?” diye sormamalıyız. Orucum dese, kibirlenecek, günâha girecek. Değilim dese mahcup olacak.
Buna benzer, yolda karşılaştığımız kişiye nereden geldiğini veya nereye gittiğini de sormamalıyız. “Falanca adam bizi davet etti” veya “falancaya gidiyoruz” dese, bizim de tanıdığımız ise “bizi niçin davet etmedi” diye ona güceniriz...

“NE AMEL İŞLEDİN?..”
Dünyada iken birbirimize çok soru soruyoruz. Mesela; “adın nedir, kaç yaşındasın, ne iş yapıyorsun, tahsilin nedir, yabancı dilin var mı, evli misin, kaç çocuğun var?” gibi birçok soru... Kabre girdikten sonra sorular teke iner: “Amelin nedir?”
Cehenneme girenlerin çoğu dillerinden dolayı girerler. İnsanoğlunun hiçbir organı dili kadar iyi ve dili kadar kötü ve tehlikeli olamaz.
Nasıl ki dünya hırsı ile dolu olan bir kimse, helâl, haram ayırt etmeden ne bulduysa cebine ve midesine indirirse; aynen bunun gibi çok konuşmayı seven kimse de doğru-yanlış demeden aklına gelen her şeyi yerli, yersiz konuşur. Bundan çok pişmanlık ve sıkıntı görür, ama nafile!.. 

TÖVBE OLSUN DAHA ARAMAM SENİ

TÖVBE OLSUN DAHA ARAMAM SENİ

Kırdın hatırımı yedin ömrümü
Tövbe olsun daha aramam senin
Boşuna vermişim sana gönlümü
Tövbe olsun daha aramam seni

Seherde ağlayan bülbüle döndüm
Hasretinle böyle yandım ha yandım
Seni hakikatli birisi sandım
Tövbe olsun daha aramam seni

Bir zamam hayalin bana yeterdi
Görünce gönlümde güller biterdi
Her dediğin birbirini tutardı
Tövbe olsun daha aramam seni

Akarsuyum sensiz duramaz imiş
Bu yarayi kimse saramaz imiş
Sana kurban olan yaramaz imiş
Tövbe olsun daha aramam seni




GERİ DÖNMEK İSTEYENİN
GEÇMEMESİ GEREKEN BÖLGESİNE
AYAK BASTIM HAYATIN..
dante(ilahi komedya)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...