02 Mayıs 2014

TARİHTE TÜRK BÜYÜKLERİ






TARİHTE TÜRK BÜYÜKLERİ
  • 1.  Büyük Selçuklu Devletinin kurucularından Horasan Valisi ÇağrıBeyin oğlu ve SelçukluSultanı Tuğrul Bey´in yeğeni olan Alp Arslan, budevletin kuruluş dönemindeki güç koşullarda yetişti. Doğum tarihiniçeşitli kaynaklar 1029 ile 1032 yılları arasında gösterir. Tarih yazarlarınınçok yiğit bir savaşcı olarak tanımladıkları hükümdar çok küçük yaşta atabinip ok atmayı öğrendi. İlk gençlik yıllarında arkadaşlarından oluşankendi birliğiyle katıldığı Dandanakan vb. savaşlardaki başarısıyla dikkatiçekti ve babasının ölümünden sonra Horasan valiliğini üstlendi. Tuğrul Bey 1063´de ölünce Selçuklu ülkesinde taht kavgaları başladı.Oğlu olmayan Tuğrul Bey, vasiyetinde Çağrı Beyin oğullarındanSüleymanın tahta geçmesini vasiyet etmişti. Selçuklu veziri Amid ül-Mülkbu vasiyeti yerine getirdi ve Rey kentinde 1Süleymanı sultan olarak tahtaçıkardı. Ancak Çağrı Beyin öteki oğlu Alp Arslan ve Arslan Yabgununoğlu Kutalmış ile bazı emir ve şehzadeler Süleymanın sultanlığınıtanımadılar. Kazvin şehrinde Alp Arslan adına hutbe okundu. KutalmışınRey önüne gelerek şehri kuşatması üzerine, vezir Amid-ül Mülk, AlpArslandan yardım istediği gibi,hutbeyi de onun adına okuttu. Kutalmışise, Alp Arslan ile yaptığı Dameğan yakınlarındaki savaşta hayatınıkaybetti. Alp Arslan Rey şehrinde Selçuklu Devleti tahtına çıktı. Dahasonra Amid ül-Mülkü azlederek, yerineNizamülmülkü tayin etti.[1]
  • 2.  İlk seferini Gürcistan ve Doğu Anadoluya yaptı. Bu seferdeoğlu Melikşah ve veziri Nizamülmülkde bulunuyordu. Bizansınelinde bulunan Kars ve Ani bölgesine kadar ilerleyerek buralarıele geçirdi. Bu fethi neticesinde Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrillah, Sultana "Ebu-Feth" (Fetihlerin babası) lakabınıvermiştir.1064 1065 yılı sonlarında Üst-yurd ve Mangışlak taraflarına bir seferdüzenledi. Bölgedeki Kıpçaklarla Türkmenleri idaresi altına aldı.Dedesi Selçuk Beyin Cend kentindeki mezarını ziyaretedip,Mervkentine döndü Mayıs 1066. 1067 yılında Kirman melikiolan kardeşi Kavurdun isyanı sebebiyle Kirman üzerine yürüdü.Melik Kavurd öncü kuvvetleri mağlup olduğu zaman,kalesineçekildi ve bir elçi göndererek affedilmesini istedi. Sultan bu isteğikabul ederek. hatasına rapmen Kavurdu affetmiştir ve KirmanMeliki olarak kalmasına izin vermiştir. 1068 yılında tekrar istaneden Kavurdun üzerine sefer düzenlese de ordudaki askerlerarasında Kavurd yandaşlarının olabileceği sezgisiyle geriçekilmiştir. Anadoluda ise Tuğrul Bey tarafından yöneltilen Türkmen akınlarıdevam etmekteydi. Emir Afşin1067 yılında Kayseriyi ele geçirdive yağmaladı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru IV.
  • 3.  Romanos Diogenes Türkleri Anadoludan çıkartmakiçin 1068 yılında sefer çıktı ve Halebe kadar ilerledi. Ancak buhareket Türklerin akınlarının ilerlemesinde engelolmadı, hatta Amorium kenti ele geçirildi. İmparator Romanosikinci bir sefere çıktı ve bu sefer Fırat nehri kenarına kadarilerledi. Selçuklu akıncıları başka kollardan akınlara devamederek Malatyaya hücum ettiler ve Konyayı tahrip ettiler. SultanAlp Arslan 1067 yılında ikinci defa Gürcistan seferine çıkmakzorunda kaldı. Gürcü kralı IV. Bagrat; Alanlar ile birleşerekmüslüman devleti olan Şeddadiler arazisine girmiş Erranı istila veyağma edip,Genceye kadar ilerlemişlerdi. Sultan AlpArslan 1067 yılında Errana geldi Şeddâdî emiri Fazl ile Şîrvânemiri Ebul-Esvâr itaatlerini bildirdikten sonra Gürcistanagirdi, Şekki bölgesini aldı. IV. Bagrat ise,Selçuklular ile savaşacesaret edemeyerek kaçtı. Sultan, Gürcistanın her tarafınaakıncılar gönderip Tiflisi feth etti. Sonuç olarak Bagrat amandileyerek Alp Arslana tâbi oldu. Mekke Şerifi Muhammed b. EbîHâşim 1070 yılında Alp Arslanın huzuruna gelerek, Mekkedehutbenin Abbasi Halifesi ve Selçuklu Sultanı adına okunduğunubildirdi. Sultan Alp Arslan, Fatımi devleti veziri Nâsır ed-Devle b.Hamdândan aldığı bir davet üzerine adı geçen devleti ortadankaldırmak ve Mısırı ele geçirmek maksadıyla bir sefer düzenledive önce Bizans topraklarına girdi.
  • 4.  Sultan ilk olarak Malazgirt ve Ercişi ele geçirdi, Diyarbakırbölgesinde Süveyda(Siverek) ve Tulhum başta olmak üzerebirçok kaleleri ele geçirdi. Daha sonra 1071yılında Bizanshakimiyetindeki Urfayı kuşattıysa da başarılı olamadı.Urfadan Halebe hareket eden Sultan burayıkuşatarakMirdasoğullarından Mahmûd tarafından şehrinanahtarlarını teslim aldı ve onu affederek makamınıbağışladı. Şama yönelen Sultan; Bizans imparatoru IV.Romanos Diogenesun büyük bir ordu toplayarakmüslüman topraklarına sefere çıktığını haber aldı vesüratle geri döndü. İki ordu Malazgirt ovasında karşılaştı.Sultan Alp Arslan komutasındaki Selçuklu ordusukendinden sayıca üstün olan Bizans ordusunu Hilaltaktiğiyle mağlup etti ve Bizans imparatoru IV. RomanosDiogenesi esir aldı.[2] [3] Sultan Alp Arslan batıda olduğu kadar doğuda datopraklarını genişletmeye çalışmıştı. Nitekim o zamananlaşmazlığa düştüğüKarahanlılar üzerine bir seferdüzenledi ve Ceyhun nehrini geçti. Ancak onun ölümü ilebu sefer yarıda kaldı. Yusuf El Harezmi adlı bir kalekumandanı Sultanı hançerleyerek ölümüne sebep oldu.
  • 5.  Doğumu Kaşgarlı Mahmud, 1008 yılında Kaşgar‟dadünyaya geldi. Hamirler diyeçağrıldığını, bunun Oğuzların Emirdemelerinden kaynaklandığındanbahsetmektedir. Kendisinin verdiği bubilgilerden, Türk tarihinin önemlidevletlerinden birisi olan Karahanlı Devletininhanedan sülalesine mensup olduğuanlaşılmaktadır.
  • 6.  Karahanlı soyundan asil bir ailenin ferdi olan Muhammedbin Hüseyin (Hüseyin Çağrı Tegin)‟in oğludur. Annesininismi Bibi Rābiya al-Basrīdir. Babası Barsgan şehrindeyaşamakta iken bilinmeyen bir sebeple Kaşgar şehrinegelip yerleşmişti. O dönemde Kaşgar, önemli bir bilim vekültür merkezi idi. Bu devir teslim için büyük ziyafetler hazırlanmış davullardövülmüştür. Bu ziyafet sırasında Yağan Tekin‟ineşlerinden Hanısı, tahta kendi oğlu İbrahim‟i geçirebilmekiçin diğer şehzadeleri zehirlemiştir. Kaşgarlı Mahmudun babası da zehirlenenler arasındadır.Bu saray darbesinden sonra İbrahim, 1057 yılında BatıKarahanlıların hakanı olmuştur. Kaşgarlı Mahmud ise butuzaktan kendisini kurtararak Batı Karahanlı Devletinintopraklarından kaçmıştır. Ancak İbrahim Hanın adamlarıher yerde onu aradıklarından o kendisini gezgin veyabilgin gibi sıfatlarla takdim ederek sık sık yer değiştirmekzorunda kalmıştır. Kesin olarak Kaşgarlı Mahmud, dönemin bütün klasikilimlerini tahsil etti. Arapça veFarsça öğrendi.
  • 7.  Saciye ve Hamidiye Medreselerinde tahsilgördükten sonra kendisini Türk dili tetkikatınavakfetmiştir. Bu amaçla Orta Asyayı boydan boyakat ederek Anadoluya oradan da Bağdata gitmiş.15 yıl boyunca Türklerin yaşadığı bütün illeri,şehirleri, obaları, dağları ve çölleri dolaştı. Bu geziler inceleme amaçlı idi. Türklerin örf veâdetlerini mahallinde araştırdı. Gezileri sırasında,ana dili Türkçenin Hakaniye, Oğuz, Kıpçak,Argu, Çiğil, Kepenek şivelerini de öğrendi. İyiöğrenim görmüş, İslâmiyetle ilgili bilimselçalışmaları yakındanizlemiştir. Arapçave Farsçayı da çok iyiöğrenmiştir. Türklerin bulunduğu bölgelerigezmiş , ana diliolanTürkçenin bütün lehçelerini yerlerindeöğrenmiş, geleneklerini göreneklerini yakındanizlemiştir.
  • 8.  Kaşgar‟dan Ayrılışı ve Bağdat‟a Yerleşmesi Kaşgarlı Mahmut 1057‟de Kaşgar‟dan ayrılarakBağdat‟a yerleşti. Kitabında belirttiğinegöre, ailesi Kaşgardan Iraka göçetmişti. Melikşahın (1072-1092) eşi TerkenHatunun maiyetinde pekçok Kaşgarlı, budönemde Iraka gelmişti. Mahmutun ailesinin debunlarla birlikte gelmiş oldukları düşünülebilir. Osıralarda Irak İslâm Dünyasının en önemli kültürmerkezlerinden biri idi. Bu nedenle bilimleuğraşanların buraya gelmek istemeleri doğaldı.Ayrıca Bağdat bu dönemde Türk nüfuzu altınagirmiş ve halifeleri ayakta tutan da buradakiTürklerdi.
  • 9.  Bilimsel ve Edebî Yönü Divanü Lügatit-Türk isimli, dünyaca bilinen eserinyazarıdır. Eserini 1072 yılında Bağdat‟ta yazmayabaşladı. 12 Şubat 1074 tarihinde tamamladı. Eserintamamlanmasından sonraki iki yıl içerisinde dört defabaştan sona gözden geçirerek 1076„da son şekliniverdi. 1077Ocağında bitirilmiştir.Eserini Abbasi Halifesi Muktedî-Biemrillah‟ın oğluEbü‟l-Kasım Abdullah‟a sunmuştur. Kitabın tekyazması olan nüsha bugün İstanbul‟da MilletKütüphanesinde muhafaza edilmektedir.[2] Kaşgarlı Mahmud‟un, Kitabu Cevahirü‟n-Nahv fiLugati‟t-Türk (Türk Dili‟nin Nahiv (*) Cevherleri) adlıbir eser daha kaleme aldığı biliniyor. Türk dilinin ilkgramer kitabının nerede ve nasıl kaybolduğubelirlenememiştir. Bu eser, günümüze ulaşmamıştır
  • 10.  Kaşgara Dönüş Kaşgarlı Mahmut, 1080 yılında Kaşgar‟a döndü. O artık, ülkesinin öndegelen bir bilim adamı idi. Adına izafeten, Mahmudiye Medresesi denilenbinada dersler vermeye başladı. Binlerce öğrenci yetiştirdi. Mahmud, 1105 yılında, 97 yaşında iken fani hayata veda etti. Naaşı; dersverdiği Mahmudiye mezarlığında toprağa verildi. Burası, Kaşgar şehrine45 kilometre uzaklıktaki Opal köyünde, etrafı kavak, çınar ve söğütağaçlarıyla çevrili bir tepedir (Enlem 39°1851.19" Kuzey, Boylam75°3035.82" Doğu). Ölümünden sonra öğrencileri tarafından inşa edilentürbe, günümüze kadar dört defa yenilendi. Türbede, Kaşgarlı Mahmud‟un sandukasının bulunduğu bir oda, Kur‟anokumak için bir salon ve müze bölümü bulunuyor. Müzede değerli âliminkitap ve makaleleri, el yazması ve basma Kur‟anlar ile bazı eşyaları var.Müzenin duvarında, Doğu Türkistanlı bir ressam tarafından büyük boydayapılmış, Kaşgarlı Mahmud‟u çalışırken gösteren temsilî bir resim yeralıyor. Müzede ayrıca Uygurların Budizminancını yaşadıkları dönemlereait eşyalar göze çarpıyor. Bu eşyaların, arkeolojik kazılarda elde edildiğibelirtiliyor. Karahanlılar dönemine ait çeşitli madenî para ve süseşyaları, müzede sergilenen malzemeler arasında dikkat çekiyor.Türbenin iç ve dış duvarları ile oda ve salonların tavanları, Uygursanatının süsleme unsurlarıyla bezenmiş. Süslemeler, ahşap tavandaeşsiz bir ihtişam oluşturuyor.
  • 11.  Türk tarihi kaynaklarında Karahanlılar dönemihakkında yeterli bilgi olmadığı gibi; bu devletinvatandaşı olan “Balasagunlu Yusuf” hakkında bilgilerde yok denecek kadar azdır. M.S. 1017-1019 yıllarıarasında doğduğu rivayet edilmektedir. [2] DöneminKuz-Ordu isimli şehri Balasagunda doğmuştur.Kendisinin tam bir biyografisi henüzoluşturulamamıştır. Büyük eseri boyunca adını bilesadece bir kez, "Kitap sahibi Yusuf, büyük has hacib,kendi kendine nasihat eder" başlıklı, son bölümündeanmıştır. Bu başlıktan baş teşrifatçı olduğu daanlaşılmaktadır. [3]İyi bir eğitim görmüştür. Çağınıngeçerli bilimlerinin yanı sıra Arapça ve Farsça daöğrenmiştir. 1077 yılındaKaşgarda vefat etmiştir.Türbesi de bu kenttedir.[4]
  • 12.  Karahanlı Devleti zamanında yaşamıştır. Temeleğitimini Balasagunda almıştır. Kendisineönceden Balasagunlu Yusuf denilirken , sonrasında HasHacib unvanını almıştır. Yusuf Has Hacib, Türk dili veedebiyatı için temel bir eser olan Kutadgu Bilig (Kutlu kılanbilgi) kitabının yazarıdır. Kutadgu Bilig 6645 beyitlik bireserdir. Eser, Allaha hamd, Peygambere ve Dört Halifeyeteşekkürle başlar. Yusuf Has Hacib, astronomi bilimini öğrenmekisteyenlerin, önce geometri ve hesap kapısından geçmesigerektiğini söylemiştir: “Aritmetik ve cebir, insanı kemâleulaştırır; toplama, çıkarma, çarpma, bölme, bir sayının ikikatını, yarısını ve kare kökünü alma işlemlerini bilen, yedikat göğü avucunun içinde tutar. Her şey hesaba dayanır.” Yusuf Has Hacib, Türk edebiyatındaki ilk siyasetnameyiyazmıştır. Türk edebiyatında ilk nazım şeklini de okullanmıştır. Bu nazım şekli de mesnevidir. Bundan dolayıona Yusuf Has Hacib denilmiştir.
  • 13.  Mahmut 14 Kasım Belhte Buharada doğmuştur. Sebük Tegininen büyük oğlu olan Mahmutun annesi, Zabulistan bölgesinde asilbir ailenin kızıydı. Bu sebeple şairler, Mahmuta zaman zaman"Mahmud-ı Zâbulî" olarak hitap etmişlerdir.[1] Daha gençlikyıllarında devlet idaresinde görev almaya başlayanMahmutun Gazne dışındaki ilk görev yeri Zemindaver vilayetiydi.En parlak dönemlerini Sultan Mahmut zamanında yaşadılar.Sultan unvanını ilk kullanan hükümdar olan GazneliMahmut, Hindistana Eylül 1000den 1027ye kadar 17 seferyapmıştır. Bu seferler sırasında Hindistanda birçok cami yaptıranve İslam dinini öğretmek üzere Hindistanda âlimler yerleştirenGazneli Mahmut, Hindistanın kuzey bölümlerine kadarİslamiyetin yayılmasını sağlamıştır.[2] Hint seferlerinin dışında Karahanlıların Samanî Devletini ortadankaldırması ile, Nisan 1002de Gâzi unvanını alan MahmutunHindistan dışındaki faaliyetleri daha da kolaylaşmıştır.
  • 14.  Vefatı Sultan Mahmut, hayatının büyük bir kısmını savaş meydanlarındageçirmiş, özellikle Hindistana yaptığı seferler onu çok yormuş vehastalanmasına sebep olmuştu. Doktorların tavsiyelerine rağmenhiç dinlenmiyor ve bir hükümdarın yapması gereken vazifeleriyerine getiyordu. Genellikle tarihçiler, SultanMahmutun verem hastalığından öldüğünü kabul ederler.[3][4] Mahmut, 1029-1030 kışını Belhte geçirdi. Fakat bu şehrinhavasından dolayı Gazneye döndü. Burada da sağlığınakavuşamayan Sultan Mahmut, 30 Nisan 1030 tarihinde 59yaşındayken öldü.[3] Sultan Mahmut zamanında en başarılı devrini yaşayanGazneliler, Dandanakan Savaşından sonra zayıflamışlar ve yıkılışsürecine girmişlerdir. Gaznelilere, Afgan yerlilerindenolan Gurlular1187 yılında son vermiştir
  • 15.  Oğuzların Kınık boyundan Selçuk Beyin torunudur.Babası Mikail, gazâ akınında şehit düşünce, dedesi SelçukBey‟in yanında büyüdü. Çocukluğu Cend şehrinde geçti.Gaznelilerin, Selçuk Beyin oğlu Arslan Yabguyu esiralmasından sonra 1025 yılında Selçukluların başınageçti. Altun Can Hatun ile evlendi. Selçuklulara yeni bir yurt arayan Tuğrul Bey komutasındakiTürkler Horasana göç ettiler. 1028-1029 yılları arasındakardeşi Çağrı Bey ile birlikte Merv ve Nişabur kentlerini elegeçirdi. Buharave Belh kentlerine seferler düzenledi. 1038yılında Nişaburda kendini sultan ilan etti. 1040yılında Gaznelilerle yaptığı Dandanakan Savaşınıkazanarak Gazne Devletine karşı Selçuklularınüstünlüğünü sağladı. Kardeşi Çağrı Beyi Horasan valisitayin eden Tuğrul Bey İranın büyük bir bölümünü elegeçirdi ve Selçuklu topraklarını Anadoluya kadaruzandırdı.
  • 16.  1055 yılında Bağdad merkezli Abbası halifesiolan Kaim Bağdadı ellerinde bulunduran Şii mezhepli[Buveyhoğulları]]na olan bağımlılıktan kurtulmak içinBağdadlı ünlü alım, fakih ve kadıMâvardıyı TuğrulBeye gönderek Selçuklu hükümdarı Tuğrul Beydenyardım istedi. Bağdada asıl iktidar gücü olan halifelikmuhafız güçleri komutanı olan Türk asıllı ama Şiimezhepli "Basâsırı" destek görmeyi önceden kabuletti. Ama sonra "Basâsırı" bu görüşünden ayrıldı veBuveydiler ile aksi düştü. Halife Kaim de bu ayrılıktanistifade edip Tuğrul Beyi Bağdada davet attı. Tuğrul Bey Abbası halifesini Şiilerden kurtarmak için1055te Bağdata yaptığı seferde Buveyhoğuları ilesavaştı ve onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Irakda sonBuveyoğulları hükümdarı olan El-Meliku‟r-Rahimiesir alan Tuğrul Bey bu devlete son verdi. Tuğrul BeyBağdada girip Abbası halifeliğinin koruyuculuğunuüzerine aldı.
  • 17.  Fakat tam bu sırada Selçuklu idaresinde bulunan ülkede Tuğrul Beyaleyhine üvey kardeşi İbrahim Yinal isyan etti ve büyük sayıda Türkmende bu isyana katıldı. Tuğrul Bey isyancı üvey kardeşi İbrahim Yinal veBuveyhoğulları orduları ile zor bir savaşa girmek zorunda kaldı. Aralık1058de 400 atlı süvari bedevi Banu Hilal aşiret birlikleri başlarında1055de Bağdaddan sürülmüş Basasırı olarak Bağdadı işgal ettiler.Şehirde camilerde Kahirede bulunan Şii Fatimiler halifesi Mûstensir adınahutbe okuttular. 1060 yılında Tugrul Bey Ibrahim Yinal isyanini bastirdive Fatimilerin eline geçmiş olan Bağdatı elegeçirdi. Abbasi halifesi Kaimin tekrar Bağdata dönmesini sağlayanTuğrul Bey, halifenin kızı Seyyide Fâtıma el-Betül ile evlendi. HalifeKaim, Tuğrul Beye Sultan, Ruknu ʾd-Devle (Dinin direği) ve Malikul-Meşrik ve Magrib (Doğunun ve Batının Sultanı) unvanlarıni verip onuSultan ilan etti.[1]. İlk eşi tutulmuş olduğu hastalıktan 1060 yılında Cürcanda vefat etmiştir.Eşini kaybetmekten derin üzüntü duymuş olan Tuğrul Bey, eşinincesedini Büyük Selçuklu Devletinin başkenti Rey kentine getirtirmiş veorada defnettirmiştir. Tuğrul Bey 4 Eylül 1063 tarihinde 73 yaşındayken çocuksuzolarak İranın Rey kentinde vefat etmiş ve yerine yeğeni AlpArslangeçmiştir.
  • 18.  Nizamülmülk, 21 Zılkade 408/10Nisan 1018 yılında İranın, Horasanda Tus şehrindedoğmuştur. Bu dönemde bu şehir Gazne Devleti idaresindebulunmaktaydı. İlk devlet görevini Gazneliler sultanları içinyapmıştır. Devlet işleriyle ilk olarak GazneDevletininHorasan valisinin yanında çalışarak başlayip1059da Gazneliler Horasan valisi olmuştur. 1063denitibaren Selçuklular devletinde Alparslanın Belh valisininyanında devam etti. 1064yılında Büyük Selçuklu Devletinevezir olarak atandı. Alp Arslan (hüküm süresi 1063-1072)veMelikşah (hüküm süresi 1072-1092) hükümdarlıkdönemlerinde bu önemli vezirlik görevinde bulunmuştur.Memleketin nizamlarının kurucusu anlamında olanNizamülmülk ismi Abbası halifesi Kâim bi Emrillahtarafından verildi. 1092 yılında bir derviş tarafından öldürülmüştür.
  • 19.  Nizamülmülkün ölümü bazi tartışmalı açıklamalara yolaçmıştır. En olası olarak kabul edilen açıklamaya göre 14Ekim 1092 (10 Ramazan 485 Hicri) günü İsfahandanBağdada gitmekte iken bir dilekçe vermek bahanesiylekendinin El-Gazzalininöğrencisiyim diye yanına çıkan adıİbni Tahir olan bir Alamut fedaisi Haşhaşi tarafındanucundazehir olan bir hançer ile zehirlenereköldürülmüştür. İbni Tahir adlı suikastçinin dedesi, İsmailinsoyundan gelen ve Selçuklu Devletince öldürülen, cemaatiçinde önemli bir şahsiyettir.[2][3] Fakat, Şii kaynaklarından olan Nizamülmülkün damadıolan Mukatil bin Atiyyahnin hazırladığı bir yazıya göreMelikşahın emirleri ile Nizamülmülk başkanlığında Sünnive Şii din alimlerinin arasında yapılan bir ilmi toplantıdansonra Nızamülmülkün Şiiliğe dönmesinden şüphelenenMelikşahın emriyle bir fedai derviş tarafındanöldürülmüştür
  • 20.  Sultan olmadan önce [değiştir] Melikşah, 16 Ağustos 1055 pazar günü doğmuştur. Çocukluğuİsfahan ve civarında geçmiştir. Babası Alparslan, kabiliyeti vecesareti ile dikkati çeken Melikşah ile yakından ilgilendi. Melikşahuzun boylu biraz şişmanca ve beyaz tenli olarak tasvir edilmiştir. Melikşah babası ile birlikte küçük yaşta Gürcistan seferine katıldı.Aynı yılda KarahanlılarHaninin kızı Türkan Hatun ile evlendirildi.Alparslan 1066 tarihinde Meliksahi veliaht tayin etti ve "ikta (veyatimar)" olarak İsfahan şehri verildi, 1071de babası Alparslan ile Suriyeye sefere çıktı. Babası BizansImapratörü Romen Diojeninin Anadoluda ilerleşini dursurmkkuzeye yöneldi (ve Malazgirt Muharebesini yaptı). Melikşah buşurada Suriyede Halepde kaldı. 1072de yine babasıKarahanlılara karşı bir sefer yapmakta iken onunla birlikteydi.Babası bu seferdeyken esir aldığı bir Karahanlı kale komutanıolan Yusuf Harzemi tarafından şehit edildi.
  • 21.  Melikşah Selçuklu ordusu başına geçti ve Sultanlığınıilan etti. Çağrı Beyin oğlu olan amcası KavurtBey Melikşahın Sultan olmasını kabul etmedi.Melihşah yanında VezirNizam-ı Mülk ile birlikte batıyaİran içine yürüdü. Kavurt Beyin ordusuyla 17 Nisan1703de Karaç yakınlarında (günümüzde İranda"Arak") "Karaç Muharebesi" ne girişti. Bu muharebedeMelikşahın ordusunda buluan birçok Türkmen askerçarpışma sırasında Kavurt Beyin ordusuna katıldı.Buna rağmen Melikşah ve ordusu galip geldi. KavurtBey idam edildi ve iki oğlunun gözlerine mil çekilipkör edildiler. Böylece Selçuklu ülkesinde bulunanemirler arasında Melihşah Sultan olarak belirlenmişoldu. 10774de Bağdadda yeni Abbası halifesiolan Muktedi Melikşahın Sultan olduğunu resmen ilanetti.
  • 22.  Hükümdarlığı [değiştir] Melikşah 1072de sultan olduktan sonra babası zamanındavezirlik makamına getirilen Nizamülmülkü görevinde bıraktı.Meliksahın hükümdar olduğu dönem Büyük Selçuklu Devletininen parlak dönemidir.. Tahta geçtiği ilk yıllarda kardeşi yönetimiele geçirmek için isyan etti. Onu yenerek ülkesinde düzenisağladı. Bu arada devletteki iç isyandanfaydalanan Gazneli ve Karahanlı devletleri birleşerek saldırdılar.Mekiksah bu iki devleti de yendi. Karahanlı Devleti bumağlubiyetten sonra ikiye ayrıldı. DoğuKarahanlıları Karahitaylar, Batı Karahanlılarıise Harzemsahlar yıktı.[5] Melikşah tahta çıktıktan sonra Gazneliler ve Karahanlılar Selçuklutopraklarına saldırdılar. 1073de GaznelilerSultanı İbrahim Alparslanın ölümünü fırsat bilip Hindikuş Dağlarıkuzeyinde bulunan Horasan bölgelerini ele geçirdi. FakatMelikşah bir karşı hücumla bu arazileri geri aldı. Bundan sonraki20 yıl döneminde, birbirinden 20 yıl yaş farkı olan GaznelilerSultanı İbrahim Han ile Melikşah arasındaki ilişkiler iyi olarakdevam etti, sınırlar değişmedi ve bu iyi ilişkiler iki hanedenmensuplari arasında yapılan evlenmelerle pekiştirildi.[5]).
  • 23.  Buna karşılık diğer komşu ülkelerine karşı Melikşah dahamütecaviz bir politika uyguladmaya basladi. SelçukluDevletine yeni araziler katmak hedefiyle arazi fethi içinçarpışmalar ve savaşlar yapmıştır.Melihşah Maveraunnehir bölgesine kendinin de sahsenkatıldıgi iki büyük askeri sefer yapmıştır. 1073/74dekiseferde Batı Karahanlılara saldırarak onların Ceyhun Nehrisağ kıyılarında bulunan arazilere çekilmelerini sağlamış vestratejik bir şehir olan Termez şehrinizaptemiştir.[5] 1089daki seferde ise yörel ulemanın dadesteği ile önemliSamerkent sdrini eline geçirmiş ve oradaidareci olan ve eşi olan Türkan Hatunun yeğeni olanAhmet Han bin Kezri tutuklatmıştır. Bu fetihten sonrasefer Yedişu bölgesine (günümüzde Kazakistanda bulunan"Jetişu" veya Rusça "Semirechye" bölgesine) yönelmişveKaşgar merkezli olan Doğu Karahanlılar devletininhükümdarı Ebu Ali el-Hasan Meliksahin tabiliğini girmeyikabul etmiştir.[6].

TÜRK DESTANLARI - TÜRK ATLILARI DESTANLARI







TÜRK DESTANLARI - TÜRK ATLILARI DESTANLARI
  • 1. Türk Destanları Türk Atlıları Destanlar
  • 2. Türk Atlıları Türk Atlıları Türklerin bir atlı birliğiyle iki düşman ili aldıkları gibi efsaneler bulunmaktadır. Böylece, Türk Atlıları şan kazanmışlardır. Hun, Göktürk ordularında da atlı birlikleri ve okçular önemli birliklerdi....
  • 3. Destanlar İşitin Ataların yurdu Ergenekon’u… Bozkırların bozkurdu Asena’yı… En büyük han, Bilge Kağan’ı işitin…
  • 4. Yaradılış Destanı Yer gök hiç bir şey yokken dünya uçsuz bucaksız sulardan ibaretti. Tanrı Ülgen bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan uçuyordu. Göklerden gelen bir ses Tanrı Ülgen’e denizden çıkan taşı tutmasını söyledi. Göğün emri ile oturacak yer bulan Tanrı Ülgen artık yaratma zamanı geldi diye düşünerek şöyle dedi. Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım Bu dünya nasıl olsun, ne boyla yaratayım Bunun çaresi nedir, ne yolla yaratayım Su içinde yaşayan Ak Ana, su yüzünde göründü ve Tanrı Ülgen’e şöyle dedi : Yaratmak istiyorsan Ülgen, Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren De ki hep,” yaptım oldu ” başka bir şey söyleme. Hele yaratır iken,”yaptım olmadı” deme. Ak Ana bunları söyledi ve kayboldu.
  • 5. Yaradılış Destanı Tanrı Ülgen’in kulağından bu buyruk hiç gitmedi. İnsana da bu öğüdü iletmekten bıkmadı : ” Dinleyin ey insanlar, varı yok demeyin. Varlığa yok deyip de, yok olup da gitmeyiniz.” Tanrı Ülgen yere bakarak : ” Yaratılsın yer!” Göğe bakarak “Yaratılsın Gök!” Bu buyruklar verilince yer ve gök yaratılmış. Tanrı Ülgen çok büyük üç balık yaratmış ve dünya bu balıkların üzerine konmuş. Böylece dünya gezer olmamış bir yerde sabit olmuş. Tanrı Ülgen balıkların kımıldadıklarında dünyaya su kaplamasın diye Mandışire’ye balıkları denetleme görevi vermiş. Tanrı Ülgen, dünyayı yarattıktan sonra tepesi aya güneşe değen etekleri dünyaya değmeyen büyük Altın Dağın başına geçip oturmuş.
  • 6. Yaradılış Destanı Dünya altı günde yaratılmıştı, yedinci günde ise Tanrı Ülgen uyumuş kalmıştı. Uyandığında neler yarattım diye baktı: Ayla güneşten başka fazladan dokuz dünya birer cehennem ile bir de yer yaratmıştı. Günlerden bir gün Tanrı Ülgen denizde yüzen bir toprak parçacığı üzerinde bir parça kil gördü” insanoğlu bu olsun, insana olsun baba.” dedi ve toprak üstündeki kil birden insan oldu. Tanrı Ülgen bu ilk insana “Erlik” adını verdi ve onu kardeşi kabul etti. Ancak Erlik’in yüreği kıskançlık ve hırsla doluydu. Tanrı Ülgen gibi güçlü ve yaratıcı olmadığı için öfkelendi. Tanrı Ülgen, kemikleri kamıştan, etleri topraktan yedi insan yarattı.
  • 7. Yaradılış Destanı Erlik’in yarattığı dünyaya zarar vereceğini düşünerek insanı korumak üzere Mandışire adlı bir kahraman yarattıktan sonra yedi insanın kulaklarından üfleyerek can, burunlarından üfleyerek başlarına akıl verdi. Tanrı Ülgen insanları idare etmek üzere May-Tere’yi yarattı ve onu insanoğlunun başına han yaptı.
  • 8. Göktürk Destanları
  • 9. 1.Göktürk Destanı Kunlarla aynı soydan olana Türkler Kun ülkesininin şimalindeki So ülkesinden çıkmışlardır. Başbuğları ‘Kapangu’nun on altı kardeşi vardı ki bunlardan birsinin anası bir kurttu. Kurttan doğmuş olan ‘I-uhe-ni-şuay-tu’ rüzgarlara ve yağmurlara hükmediyordu. Düşmanları kardeşlerini yok ettiler. Fakat o,harikuladelik sayesinde ölümden kurtuldu. İki zevcesi vardı. Biri yaz Tanrısının,biri Kış Tanrısının kızı idi. Bunlardan ikişer oğlu olmuştu. Millet bu çocukların en büyüğü olan ‘Notuluşe’yi hükümdar yaptı. O zaman ‘Türk’ adını aldı. Bunun on zevcesi vardı. Çocuklarından her biri analarının adını almıştı. ‘Ahienşe’ bu çocuklardan biri olup anasının adı olan ‘Kurt=Asena’adını almıştı.
  • 10. 2.Göktürk Destanı Türkler ilk önce batı denizinin (ihtimal ki Hazar denizinin) batı kıyılarında oturuyorlardı. Komşu bir millet bunların hepsini yok etti. Yalnız bir genç sağ kaldı. Onu öldürmeye kıyışamayarak ellerini ayaklarını kesip büyük bir bataklığa bıraktılar. Burada bir dişi kurt ona baktı. Yiyecek getirdi. Bu sırada dişi kurt ondan gebe kaldı. Komşu milletin hükümdarı bu son kalan genci de öldürmek için bir asker yolladı. Asker gittiği zaman kurdu gencin yanında gördü. Kurt,bir Tanrı kendisine yardım ediyorum gibi,genci alarak denizin tarafına geçirip bir daha üstüne indi. Bu dağ Kauçang ülkesinin şimal batısında idi. Dağın eteğinde bir mağara vardı. Kurt oraya girdi. Orada yeşilliklerle dolu ve iki at genişliğinde bir yer buldu. Orada on oğlan doğurdu. Bunlardan biri aile adı olan Asena adını aldı. Öteki kardeşlerin en akıllısı olduğu için biraz biraz sonra hükümdar oldu. Milletini oradan çıkararak Cücenleri tabiiyesine girdi.
  • 11. Ergenekon Tatarlar, Türk ilini yıktıklarından sonra, beyler toplanıp konuştular. En iyisi dağlar arasındaki kimsenin daha yolu düşmemiş olan bir yere gidip oturalım’. Sürülerinin sürüp dağlara doğru yürüdüler. Yabani koyunların yürüdüğü bir yolu tutup tırmanarak yüksek bir dağın boğazına vardılar. Oradan tepeye çıkıp öte yanına indiler. Oraları iyice gizden geçirdiler. Gördüler ki geldikleri yoldan başka yol yoktur:o yolda öyle bir yol ki bir deve,bir keçi bin güçlükle yürüyebilir,ayağı biraz sürçse düşüp parçalanır. Vardıkları yer geniş bir ülke idi. İçinde akar sular,kaynaklar,türlü otlar,çayırlar,meyveli ağaçlar,türlü türlü avlar vardı. Bunu göründe Gök Tengri’ye şükürler kıldılar. Kışın mal(at,koyun,deve,sığır)ların etini yer,derisini giyer; yazın sütünü içerlerdi.
  • 12. Ergenekon Oraya Ergenekon adını verdiler. Burada Kayan ve Nüküz’ün oğulları çoğaldı. Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldı ki artık oralara sığmadılar. Bunu üzerine konuştular. Dediler ki:’Atalarımızdan işitirdik ki Ergenekon dışında geniş ve güzel bir ülke varmış. Atalarınız orada otururlarmış. Tatarlar baş olup başka boylar bizim uruğumuzu kırıp yurdumuzu almışlar. Artık Tanrıya şükür düşmandan korkup dağda kapanarak kalacak halde değiliz. Bir yol bularak bu dağdan göçüp çıkalım. Biz dost olanla görüşür düşman olanla güreşiriz’. Herkes bu düşünceyi beğenip yollar aradılar. Bir türlü bir yol bulamadılar. Bir demirci: ’Ben bir yer gördüm. Orada demir madeni var. Onu eriterek yol buluruz.’ dedi. Millete odun ve kömür vergisi saldılar. Herkes vergisini getirdi. Bir sıra odun,bir sıra kömür olmak üzere dağın böğüründeki çatlağa dizdiler. Dağın tepesine ve öteki yanlarına da odun,kömür yığdıktan sonra deriden yetmiş körük yapıp yetmiş yere kurdular. Ateşleyip hepsini birden körüklediler.
  • 13. Ergenekon Tanrının gücü ile demir eriyip bir deve geçecek kadar bir yol açıldı. O ayı, o günü,o saati belleyip dışarı çıktılar. İşte o gün Türklerce bayram sayıldı.
  • 14. Göç Destanı Uygur ilinde, ilahî bir ışık; kutlu bir kayın ağacının tepesinin üzerinde süzülüyordu. Halkı kendine çeken bu ışık, geceleri ağacın otuz adım çevresini aydınlık ediyordu. Bir zaman sonra, ağaç yarıldı ve içinden beş oğlan çıktı. Halk, bunlardan en büyüğünü, Bögü Han’ı hakan bildi ve el üstünde tuttu. Yıllar geçip gittikten sonra, Uygurlara başkası kağan olmuş. Onun da Gali Tekin adında bir oğlu olmuş. Bu hakan, oğluna; Çin prensesini almağa karar vermiş. Gidip görüştükten sonra ise, Çinli elçiler, Gali Tekin’den; Kutlu Dağ’dağ diye anılan (kayın ağacının olduğu dağ) yeri istemişler. Orası büyükçe bir taşmış. Fakat Gali Tekin, düşünüp de önemsiz olduğuna karar vermiş. Ve kayayı karşılık olarak vermiş. Taşın etrafında ateş yakılmış, taş kızdığında üzerine sirke döküp parçalamışlar. Ve götürmüşler. Ardından Uygur ili, rahat görmemiş ve göç etmek zorunda kalmış.
  • 15. Oğuz Destanı Ay Kağan’ın yüzü gök , ağzı ateş, gözleri elâ ,saçları ve kaşları kara perilerden daha güzel bir oğlu oldu. Bu çocuk annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştu ve çiğ et ,çorba ve şarap istedi. Kırk gün sonra büyüdü ve yürüdü. Ayakları öküz ayağı , beli kurt beli, omuzları samur omzu, göğsü ayı göğsü gibiydi. Vücudu baştan aşağı tüylüydü. At sürüleri güder ve avlanırdı. Oğuz’un yaşadığı yerde çok büyük bir orman vardı. Bu ormanda çok büyük ve güçlü bir gergedan yaşıyordu. Bir canavar gibi olan bu gergedan at sürülerini ve insanları yiyordu. Oğuz cesur bir adamdı. Günlerden bir gün bu gergedanı avlamağa karar verdi. Kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanını aldı ve ormana gitti. Bir geyik avladı ve onu söğüt dalı ile ağaca bağladı ve gitti. Tan ağarırken geldiğinde gergedanın geyiği almış olduğunu gördü. Daha sonra Oğuz, avladığı bir ayıyı altın kuşağı ile ağaca bağladı ve gitti. Tan ağarırken geldiğinde gergedanın ayıyı da aldığını gördü. Bu sefer kendisi ağacın altında bekledi. Gergedan geldi ve başı ile Oğuz’un kalkanına vurdu. Oğuz kargı ile gergedanı öldürdü. Kılıcı ile başını kesti. Gergedanın bağırsaklarını yiyen ala doğanı da oku ile öldürdü ve başını kesti.
  • 16. Oğuz Destanı Günlerden bir gün Oğuz Kağan Tanrıya yalvarırken karanlık bastı. Gökten bir gök ışık indi. Güneşten ve aydan daha parlaktı. Bu ışığın içinde alnında kutup yıldızı gibi parlak bir ben bulunan çok güzel bir kız duruyordu. Bu kız gülünce gök tanrı da gülüyor, kız ağlayınca gök tanrı da ağlıyordu. Oğuz bu kızı sevdi ve bu kızla evlendi. Günler ve gecelerden sonra bu kız üç oğlan çocuk doğurdu. Çocuklara Gün, Ay ve Yıldız isimlerini verdiler. Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, inci gibi dişli bir kız oturuyordu. Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi. Oğuz bu kızı sevdi ve onunla evlendi. Günlerden gecelerden sonra Oğuz’un bu kızdan da üç oğlu oldu. Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular. Oğuz Kağan büyük bir toy(şenlik) verdi. Kırk masa ve kırk sıra yaptırdı. Çeşit çeşit yemekler,şaraplar, tatlılar, kımızlar yediler ve içtiler.
  • 17. Oğuz Destanı Oğuz, bundan sonra düşman iline yürüdü ve İtil’e kadar gitti. Düşmana çıkan yolu ona bir bozkurt gösterdi. Ve bozkurt ordunun önünde savaştı. Günlerden bir gün Oğuz Kağanın tecrübeli bilge veziri Uluğ Bey rüyasında bir altın yay ve üç gümüş ok gördü. Altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanıyordu. Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu. Oğuz Kağan bu rüyayı dinleyince yurdunu oğulları arasında paylaştırdı.
  • 18. http://www.bilgicik.com/yazi/yaradilis-destani-turk-kozmogonisi/ http://www.bilgicik.com/yazi/gokturk-bozkurt-destani/ http://www.bilgicik.com/yazi/goc-destani/ http://www.bilgicik.com/yazi/hun-oguz-destani/ Videodaki Şarkı: Arslanbek Sultanbekov – Dombıra

ANKARA'DA YEDİM TAZE MEYVEYİ SESLİ VİDEO





ANKARA'DA YEDİM TAZE MEYVEYİ

ATATÜRK'E YOLCULUK






ATATÜRK'E YOLCULUK

CIA'NIN ÖRGÜTLEDİĞİ KONTGERİLLA






CIA'NIN ÖRGÜTLEDİĞİ KONTGERİLLA

NAMAZDAN USANAN NEFSE İKAZLAR





  •  NAMAZDAN USANAN NEFSE İKAZLAR
  • 2. “ Namaz iyidir, hoştur. Yalnız her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor” diyen nefse bazı ikazlar:
  • 3. 1. İkaz: Ey talihsiz nefsim! Acaba ömrün ebedi mi? Sonsuza kadar mı yaşayacaksın?
  • 4. Gelecek seneye, belki yarına kadar yaşayacağına dair elinde bir senet var mı?
  • 5. “ ...seni usandıran, bıktıran; dünyada sanki devamlı kalacakmış gibi düşünmendir.
  • 6. Oysa bu dünyada ebedi kalmayacaksın. Ömrün azdır.
  • 7. Nasıl ömrün bir gün bitecekse, sonunda namaz ibadeti de bitecek.
  • 8. 2. İkaz: Ey midesine düşkün nefsim!
  • 9. Her gün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin, onlar sana usanç veriyor mu?”
  • 10. Madem usandırmıyor; çünkü bunlara sürekli ihtiyacın var. Usanmak değil, her seferinde lezzet alırsın.
  • 11. Öyle ise, vücudumda senin arkadaşların olan kalbimin gıdası,
  • 12. ...ruhumun hayat suyu,
  • 13. ...bütün duygularımı coşturan ve doyuran hoş bir havası olan namaz da seni usandırmamalı...
  • 14. 3. İkaz: Ey Sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet vazifesini ve namaz yorgunluğunu...
  • 15. ve musibet zahmetini, bugün düşünüp acı duymak,
  • 16. ...hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini...
  • 17. ve namaz hizmetini ve musibet elemini bugün hayal edip sabırsızlık göstermek hiç akıl k â rı mıdır?
  • 18. Şu sabırsızlıktaki misalin şöyle sersem bir kumandana benzer ki,
  • 19. Düşmanın sağ kanat kuvveti,
  • 20. onun sağındaki kuvvetine katılmış ve ona taze bir kuvvet olduğu halde,
  • 21. o, tutar; büyük bir kuvvetini sağ kanata gönderir. Merkezi zayıflaştırır.
  • 22. Hem, sol kanatta düşmanın askeri yok iken ve daha gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir. “Ateş et!” emrini verir.
  • 23. Merkezi bütün bütün kuvvetten düşürtür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder, darmadağın eder.
  • 24. Evet, buna benzersin. Çünkü, geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete dönmüş, Elemi gitmiş, lezzeti kalmış.
  • 25. Öyle ise, ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddi bir gayret etmek lazım gelir.
  • 26. Gelecek günler ise madem gelmemişler,
  • 27. Şimdiden düşünüp usanmak; aynen o günlerin açlığı ve susuzluğu ile bugün bağırıp çağırmak gibi bir deliliktir.
  • 28. Sabır kuvvetini geçmiş ve geleceğe dağıtma.
  • 29. İbadet noktasında sabrı, bulunduğun günde ve anda kullan.
  • 30. İnsan üç sabır ile sorumludur:
  • 31. a) İbadetleri devamlı yapmada sabır.
  • 32. b) Günahlardan sakınmada sabır.
  • 33. c) Musibetlere, belalara, hastalıklara karşı sabırdır.
  • 34. 4. İkaz: Ey sersem nefsim!
  • 35. Acaba şu kulluk vazifesi olan namaz neticesiz midir?
  • 36. Ücreti az mıdır ki, sana usanç veriyor.
  • 37. Halbuki bir adam, sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa,
  • 38. ...akşama kadar seni çalıştırır ve sen de usanmadan çalışırsın.
  • 39. Bir kulluk vazifesi olan namaz neticesiz değildir. Namazın meyveleri şunlardır:
  • 40. a) Dünyada aklın, ruhun ve kalbin rahatı,
  • 41. b) Kabrinde bir ışık ve gıda,
  • 42. c) Mahkemen olan mahşerde bir senet ve bir bilet,
  • 43. d) Sırat köprüsünde bir nur...
  • 44. ...ve bir burak.
  • 45. 5. İkaz: Ey Dünyaya çok bağlı nefsim!
  • 46. Acaba ibadetteki bıkkınlığın ve namazdaki kusurun dünyaya ait işlerinin çokluğundan mıdır?
  • 47. Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona harcıyorsun?
  • 48. Eğer namaz kılsan, dünyaya ait işlerin de ibadet olur.
  • 49. Hem dünyaya ait geçimini, hem de ahiret için hazırlığını yapmış olursun.
  • 50. Namaz, Kur’an’da en çok emredilen bir ibadettir.
  • 51. En basit bir amirin emri karşısında hemen boyun eğen biz insanların,
  • 52. Kainatın Yaratıcısının bunca emir ve ısrarı karşısında itaat etmemiz gerekmez mi?
  • 53. Okulda öğretmenimiz, işyerinde müdürümüz, patronumuz,
  • 54. ...askerde komutanımız bir iş emrettiğinde derhal yapıp, onları hoşnut ederken;
  • 55. ...nasıl olur da, Rabbimizin bu emirlerine ka rşı, ilg is iz kalabiliriz?
  • 56. Peygamberimize(s.a.v): “Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir?” diye sorulduğunda;
  • 57. “ Vaktinde kılınan namazdır.” buyurdu.
  • 58. Bu Hadis gösteriyor ki, namazdan daha üstün bir ibadet yoktur ve olamaz.
  • 59. Kainatta imandan sonra en büyük hakikat, namazdır.
  • 60. Yaşadığımız asırda iman zayıflığıyla birlikte, ibadete gereken hassasiyeti göstermiyoruz.
  • 61. Miraç’ta namaz emrini alan ve nasıl kılınacağını bize gösteren Peygamberimiz ve sahabeleri, savaşta bile cemaatle namaz kılmaktan geri durmuyorlardı.
  • 62. Günümüzde ise, hiçbir ciddi mazereti olmayan nice Müslüman, basit bir tembellik yüzünden, asıl görevi olan namazı ihmal edebiliyor.
  • 63. “ Dünya ve içindekilerden hayırlıdır.” buyurmuştur. Sadece bir sabah namazı için, Peygamberimiz iki ayrı Hadiste :
  • 64. Halbuki Namaz, kişinin Rabbiyle buluşması ve Ona en yakın olduğu anıdır.
  • 65. Peygamber Efendimizin deyimiyle namaz: “dinin direği”, “gözün nuru” ve “müminin miracıdır”.
  • 66. Namaz, yaratılışın gayesi, kainatın neticesi ve meyvesidir.
  • 67. Namaz en vazgeçilmez bir ibadettir.
  • 68. Bu yüzden Bedir savaşında bile namazdan vazgeçilmedi.
  • 69. Bu yüzden Hz. Ömer yarasından kanlar akarken bile namaz kıldı.
  • 70. Yine Hz. Ali ayağındaki okun çıkarılması için namaza durdu.
  • 71. Peygamberimiz son nefeslerinde bile ümmetine şöyle diyordu:
  • 72. “ Emriniz altındakilere iyi davranınız. Namaza, namaza dikkat ve devam ediniz !
  • 73. Ey kızım Fatıma! Allah katında makbul olacak ameller işleyiniz. Bana güvenmeyiniz. Yoksa ben, sizi Allah’ın azabından kurtaramam.”
  • 74. Peygamberimiz: ”Kulun ilk hesaba çekileceği ameli, namazdır” buyurmuştur.
  • 75. Namaz, Allah’ın sonsuz nimetlerine en büyük bir şükürdür.
  • 76. Namazın manası, Rabbimizin Celaline karşı “ Sübhanallah” de yip, Onu her türlü kusur ve noksandan uzak tutup, tesbih etmek;
  • 77. Cemaline karşı “Elhamdülillah” deyip hamdetmek;
  • 78. ...Kemaline karşı “Allahuekber” deyip büyüklüğünü ilan edip, tazim etmektir.
  • 79. Bundan dolayıdır ki, bu üç kelime (Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahuekber) namazın her tarafında bulunmaktadır.
  • 80. Namaz, bütün ibadetleri ve zikirleri içinde toplayan, en kapsamlı bir ibadettir.
  • 81. Rabbimiz Kur’anda: “Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar” buyurmaktadır.
  • 82. Namazsızlık, insanı şirke ve küfre götürebilir. Çünkü bir Hadiste: “Kişiyle şirk ve küfür arasında, namazın terki vardır” denilmiştir.
  • 83. Bir Müslüman'ın en büyük alameti, belirtisi namaz kılmasıdır.
  • 84. Peygamberimiz: “Onlarla bizim aramızda alamet-i farika (ayırıcı işaret) namazdır.
  • 85. ...Dolayısıyla namazı terk eden, kafirlere benzemiştir.” buyurmuştur.
  • 86. Kim namaz kılma yolunda istekli ve gayretli olursa, Allah ona kolaylıklar yaratır ve tehlikelerden korur.
  • 87. Allah’ın bizim namazımıza ihtiyacı yoktur. Ancak bizim ruhumuzun ona ihtiyacı olduğundan dolayı, bize farz olarak emredilmiştir.
  • 88. Peygamberimiz: ”Ecel gelmeden önce tövbe etmekte; Vakit geçmeden önce namaz kılmakta acele ediniz.” buyurmuştur.

KURANDA İSİMLERİ GEÇEN PEYGAMBERLER





  • KURANDA İSİMLERİ GEÇEN PEYGAMBERLER
  • Hazret-i Âdem (a.s)’dan Peygamberimize kadar bir rivayete göre 124 bin, diğer bir rivayete göre ise 224bin peygamber gelmiştir. Bunlardan 25 tanesinin isimleri Kur‘an-ı Kerimde zikredilmiştir.Allah, Kuran da: “Her ümmetin(toplumun) bir peygamberi vardır." buyurarak, her topluma birpeygamber gönderildiğini haber vermektedir. Ancak Kuranda Allah, peygamberlerin sayısınıbildirmemiştir.Bir hadis’i şerifte Efendimiz’e bir sahabe soruyor ;Ya Resulallah Nebiler kaç tanedir.Efendimiz; 124.000 tanedir buyurdu.Bunların arasında resuller kaç tanedir diye soruldu.Efendimiz; Büyük bir topluluk olarak 315 tanedirler; buyurdu.Allah Kuranda şöyle buyurmaktadır:"Ey Muhammed! Ant olsun, senden önce de birçok peygamber gönderdik. Sana onların kimini anlattık,kimini de anlatmadık”
  • 2. Kuranda isimleri geçen; Üzeyr (as), Lokman (as), Zülkarneyn (as)’ların ise evliya veya peygamber oldukları konusunda farklı rivayetler vardır.Kur`an`da ismi geçmediği halde peygamber olarak meşhur olanlar da şunlardır: Şît, Yuşa, Cercis, DanyalEfendimiz; peygamberlerin sonuncusudurOndan sonra Allah tarafından başka bir peygamber gönderilmeyecektir.Kuranda konu ile ilgili olarak şöyle buyrulur:"Muhammed… Allahın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur.”“Bir Müslümanın Allahın gönderdiği bütün peygamberlere inanması farzdır”İslama göre, peygamberlere inanmak dinin en önemli esaslarından biridir. Her MüslümanınHz. Ademden Hz. Muhammede kadar gönderilmiş bütün peygamberlere iman etmesi farzdır.Bu nedenle bütün peygamberlerin Allah tarafından gönderildiğini kabul etmek, aralarında herhangi birayırım yapmamak her müminin en temel görevidir.
  • 3. HZ. ADEM (a.s)Bütün insanların ilk babası ve ilk Peygamberi Adem (as)’dır.HZ. ADEM VE HZ.HAVVAYA NEDEN BU İSİMLER VERİLMİŞTİR, İSİMLERİ KİM VERMİŞTİR?Adem (a.s)’a bu isim, Allah tarafından verilmiştir.Bazı alimlere göre, değişik unsurların karışımından meydana geldiği için ilk insana Adem ismi verilmiştir. Bu kelimeninasıl anlamı, yeryüzünün/toprağın değişik yerlerinden alınan unsurlar demektir. Hz. Ali’ye göre de, Âdem’in anlamı,toprağın değişik elementlerinden yaratılan varlık demektir. Bu farklı unsurlar, farklı tip insanların oluşmasına da vesilekılınmıştır.Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:“Allah yeryüzünde bulunan unsurların hepsinin içinde bulunduğu bir avuç topraktan Âdem’i yarattı. İnsanlar bu farklıunsurlara göre kırmızı, beyaz, siyah ve bunlar arası renklerde gelmiştir. Bazıları antipatik, sert mizaçlı, bazılarısempatik, yumuşak huyludur."Diğer bir hadis-i şerifte Efendimiz, şöyle buyurmuştur:“Bütün insanlar Âdem’in çocuklarıdır. Allah, Âdemi ise topraktan yaratmıştır. “Havva ismi, bütün yaşayanların annesi olduğu için "canlı, yaşayan" anlamında Hz. Adem tarafından verilmiştir.İbni Abbas , Sahabeyi Kiramdan rivayet eder; İblis (malum suçundan dolayı) Cennet ten çıkarıldıktan sonra, Âdem (a.s)Cennete yerleştirilir. Kendisiyle teselli olacağı bir eşi olmaksızın, yalnız başına bir müddet orada dolaşır. Bir ara uykuyadalıp uyanınca başucunda, Allahın, kaburga kemiğinden yarattığı bir kadın görür. "Sen nesin?" diye sorar. Kadın: "birkadın" diye cevap verir. Daha sonra kadına niçin yaratıldığını sorar. Kadın, "benimle teselli olman için" diye cevap verir.Bu arada melekler onları görür ve Âdemin bilgisini ölçmek için kadının kim olduğunu sorarlar. Âdem (a.s), onun Havvaolduğunu söyler. Neden Ona bu ismi verdiğini sorduklarında; "çünkü o, canlı bir şeyden yaratıldı" diye cevap verir.
  • 4. Hz. ADEM (a.s.)ın yaratılması:Hz. Adem İlk insan, ilk peygamber, insanlığın babası. Allah, Hz. Âdemi topraktan yarattı. Yüce Allah yeryüzünde bir halifeyaratacağını meleklerine bildirdiği zaman; ilim, irade ve kudret sıfatlarıyla donatacağı bu varlığın yeryüzüne uyum sağlaması içinmaddesinin de yeryüzü elementlerinden olmasını dilemiştirAllah , Hz. Âdemi yaratırken maddesi olan toprağı çeşitli hâl ve safhalardan geçirmiştir:a- Türab safhasından sonra "Tîn" safhası:Tîn: Toprağın su ile karışımıdır ki, buna çamur ve balçık denilir. Bu safha insan ferdinin ilk teşekkül ettirilmeğe başlandığımerhaledir:"O (Allah) her şeyi güzel yaratan ve insanı başlangıçta çamurdan yaratandır.“Hayat kaidesinin candan sonra iki temel unsuru su ve topraktır.Yeryüzünün 3/4ü su ile kaplıdır. İnsan vücudunun da %75i sudur. Demek ki dünyadaki bu düzen aynen insana da intikâlettirilmiştir. Yine Allah Kuran-ı Kerimde şöyle buyurur:“Andolsun biz insanı (Âdemi) çamurdan süzülmüş bir hülâsadan yarattık."b- Tîn-i lâzib: Cıvık ve yapışkan çamur demektir. Toprağın su ile karıştırılıp çamur olmasından sonra, üzerinden geçenmerhalelerden birisi de "Tîn-i lâzib" yani yapışkan ve cıvık çamur safhasıdır. Allah bu süzülmüş çamuru cıvık ve yapışkan bir halegetirdi. "Biz onları (asılları olan Âdemi) bir cıvık ve yapışkan çamurdan yarattık. " (es-Sâffât, 37/I 1)c- Hame-i Mesnûn: Sonra cıvık ve yapışkan çamur hame-i mesnûn haline getirildi. Hame-i mesnûn, suretlenmiş, şekil verilmiş,değişmiş ve kokmuş bir haldeki balçık demektir. "Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, suretlenmiş ve değişmiş birçamurdan yarattık." (el-Hicr, 15/26-28)Böylece Allah, Âdem (a.s.)i topraktan yaratmaya başlıyor. Bunu da su ile karıştırarak Tîn-i lâzib yapıyor. Sonra bunu da değişikliğeuğratarak kokmuş ve şekillenmiş hame (balçık) haline getiriyor.d- Salsal: Kuru çamur demektir.Cenâb-ı Allah kokmuş ve suretlenmiş çamuru da kurutarak "fahhâr" (kiremit, saksı, çömlek) gibi tamtakır kuru bir hale getirdi."O Allah insanı bardak gibi (pişmiş gibi) kuru çamurdan yaratmıştır. "
  • 5. Hz. Ademe Ruh Verilmesi Allah, Hz. Ademi yaratırken, maddesi olan çamuru, çeşitli mertebelerde değişikliğeuğratarak, canın verilmesi ve ruhun nefhedilmesine müsaid bir hale getirdi. Nihayet şekil ve suretinin düzenlemesini tamamlayınca ona can vermiş ve ruhundanüflemiştir: "Rabbin o zaman meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insanyaratacağım. Artık onu düzenleyerek (hilkatını) tamamlayıp ona da ruhumdan üfürdüğümzaman kendisi için derhal secdeye kapanın. Bunun üzerine İblis ten başka bütün melekler secde etmişlerdi. O (İblis) büyüklüktaslamış ve kâfirlerden olmuştu. Allah: Ey İblis iki elimle (bizzat kudretimle) yarattığıma secdeetmekten seni alıkoyan nedir? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yücelerden mi oldun? buyurdu.İblis dedi: Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın. “ Allah böylece Hz. Ademi en mükemmel bir şekilde yarattı. Boyunun uzunluğununaltmış "zira" olduğu hadis’i şerifte aktarılmıştır.Efendimiz; “Allah Teala , Adem’in boyunu 60 zira olarak yarattı ve ona ; “Git şu meleklere selamver ve sana nasıl selam vereceklerini iyi dinle, zira o senin ve zürriyetinin selamıdır”buyurdu. Bunun üzerine Hz. Adem meleklere: "Es-selamü aleyküm" dedi. Onlar da: "Es-selamualeyke ve rahmetullah" diye karşılık verdiler. İşte cennete girecek herkes Adem’in suretinde(şeklinde ve boyunda) olacaktır. Adem’den bu zamana kadar insanların boyu eksilmeye devametmiştir” buyurdu.
  • 6. Adem (as) topraktan yaratılırken kaç sene cansız kalmıştır. Can bedene gelince ilk sözü neolmuştur?Yüce Allah; Adem (as)’ın bedenini Cennette yaratarak onu, dilediği kadar, kendi halindebıraktı. Yüce Allah, Âdem (as)’a, Ruh üfürdüğü zaman, Ruh, Onun cesedinin baş tarafındangirdi ve cesedin her yerinde eseri ve kan, meydana geldi.O üfürüş cesedin sonuna ulaştığındaAdem a.s aksırdı.Adem (as), aksırınca, Melekler, Adem (as)’a: "Elhamdü lillâh (Hamd olsun Allaha!) de"dediler.Adem (as)’da "Elhamdü lillâh!" dedi.Başka rivayete göre: Adem (as), aksırınca, hamd etmesini, Ona, Allah ilham etti.Adem (as) da, Rabbına hamd etti. "Elhamdü lillâhi Rabbil âlemîn = Rabbülâlemîn olanAllaha hamd olsun" dedi. Yüce Allah da "Rabbın, sana rahmet etsin!" buyurdu. Yüce Allah;"Ey Âdem! Ben, kimim?" diye sordu. Âdem (as): "Sen, senden başka ilâh bulunmayan Allahsın!" dedi. Yüce Allah: "Doğruyu söyledin!" buyurdu.
  • 7. Hz. Ademe secde emri geldiğinde şeytanın davranışı nasıl olmuştur ? Yaratılış yönünden şeytanla melekler arasındanasıl bir münasebet vardır?Cenab-ı Hak insanı kuru bir çamurdan, cinleri ateşten, melekleri de nurdan yaratmıştır. Yaratılışta ilk sırayı melekler,sonra cinler, ondan sonra da insanlar almıştır. İlk yaratılan insan, aynı zamanda ilk peygamber Adem (as)’dır.Bütün melekler Hazreti Allahın emri ile Ademe secde ettiler, yalnız meleklerin arasında yaşayan ve aslında cinlerdenbulunan İblis (Şeytan), kendisinin ateşten yaratılmakla Âdemden daha üstün olduğunu söyleyerek büyüklenmiş vesecde etekten kaçınmıştı. Bunun cezası olarak da melekler arasından kovulmuş ve lânete uğramıştır.O zamana kadar, İblis meleklerle birlikte yaşıyordu, onlar gibi ibadet ediyordu. Secde emri gelince İblis meleklerdenayrıldı.İbni Abbas’tan rivayet edildiğine göre İblis’in asıl adı Haris’tir. O melek cemaatlarından “Cin” denen bir taifeden olup ,cennet bekçilerindendir. Onun yaratıldığı kavmin dışındaki bütün melekler nurdan yaratılmışlardır. Cin cemati iseateşin dumansız yerinden yaratılmıştı. Yeryüzüne ilk yerleşen bunlar olmuştu. Bunlar yeryüzünü ifsad ettiler vebirbirlerini öldürdüler. Bunun üzerine Allah Teala meleklerden bir ordu ile İblis’İionlara gönderdi. O’da oradaki kavmiyendi.İbni Abbas’tan rivayet edilmiştir : “ İblis meleklerin en şereflilerinden ve en büyük kabilesindendi. Cennetlerinde bekçisiidi, ayrıca birinci kat semanın ve yerin saltanatı da ona verilmişti. Böylece o kendisinin diğer sema ehlinden daha üstünolduğunu zannetmişti. Ve kalbinde Allahtan başka kimsenin bilmediği bir kibir gizlemişti. Ve Allah meleklere Adem’esecde etmeleri emrini verince, onun gizlemekte olduğu kibri meydana çıktı.Ömer bin. Abdülaziz buyuruyor ; “Allah Teala bütün meleklere adem’e secde etmelerini emrettiğinde meleklerden ilksecde eden İsrafil a.s idi. Allah Teala’da buna mukabil, Kuranı onun alnına yazarak kendisini çok büyük bir mükafatanail etti.Allah özel bir ikram olarak adem ile Havvayı cennete koymuş yasaklamıştı. Oysa ki, Şeytan, bir yolunu bularak onlarınbu emre isyan etmeleri için vesvese vermiştir. Onlara, yasak olan ağacın meyvesinden yemeleri durumunda ebediolarak cennette kalacaklarını söylemiştir.
  • 8. Hem de onlara bunu yemin ederek söylemişti. Adem a.s yine de o ağaçtan yememekte ısrar etti ancakHavva annemiz oturdu ve yedi. Sonra da “Ey Adem, sen de ye. Çünkü ben yedim, bana bir zarar vermedi“ dedi. O da yiyince avret mahalleri açığa çıktı. Üzerlerini cennetteki incir ağacının yapraklarındanörtmeye başladılar.Bunun üzerine cennetten çıkarılarak tekrar yeryüzüne indirilmişlerdir. Rivayete göre Âdem (as) Serendibadasına, Hazreti Havva da Ciddeye indirilmiş. Sonrada Mekke civarında "Müzdelife" denilen yerdebuluşmuşlardır.Hazret Adem ve Hazreti Havva hemen pişman oldular, tövbe edip istiğfarda bulundular.Hatalarını anlayıp, Rab karşısında kötü duruma düştüğü idrakiyle: "Rabbinden bir takım kelimeler aldı.(Onlarla amel edip Rabbine yalvardı)" (Bakara, 2/37). Yani O, "Allahım bana demem gerekeni ilhamet. Ta ki, Senin kapını o sözlerle çalayım ve huzurunda bir kere daha kabul göreyim. Ben bir kere ettim,ama bir daha etmeyeyim." dedi.Hz. Ademin öğrendiği kelimeler hususunda pek çok rivayet vardır. Rivayetlerin en kuvvetlisi, Kurandageçen şu cümlelerdir:"Dediler: Rabbimiz biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsenmuhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz." (Araf, 7/23)Diğer bir rivayet, onların öğrendiği kelimeleri şöyle anlatır: "Seni tesbih ve takdis ederim Allahım. Sanahamd ederim. Senin ismin çok yücedir. Senden başka İlah yoktur. Ben nefsime zulmettim. Beni affet,günahları ancak sen affedersin."İbn-i Abbas buyuruyor ki; “Adem yeryüzüne indirildiğinde kimsenin ağlamayacağı şekilde ağladı.HattaO’nun gözyaşları bütün zürriyetinin gözyaşları ile tartılacak olsa O’nunki fazla gelirdi.Çünkü ocennetten indirildiğinden dolayı üç yüz sene ağladı, utancından 40 sene başını semaya kaldıramadı.
  • 9. Efendimiz şöyle buyurmuştur : “İblis, Rabbine , “Ey Rabbim, Adem cennetten indirildi. Ben yakında bir takımkitapların ve resullerin gönderileceğini muhakkak biliyorum. Adem neslinin kitapları ve resulleri neolacaktır.dedi. Mevla’da; Onların resulleri; melekler ve kendi içlerinden nebilerdir. Kitapları ise;Tevrat, Zebur, İncil ve Furkan’dır. Buyurdu. O zaman İblis; “Ya benim kitabım ne olacak dedi” , Allah Tealasenin kitabın “dövme, kıraatın şiir, şarkı, Resullerin Kahinler; Yemeğin; üzerine Allahın ismi anılmayan şeyler;içeceğin; her sarhoş edici madde, Sözün Yalan; Evin, Hamam; tuzakların , kadınlar ; müezzinin zurnalar;mescidin’de sokaklardır” buyurdu.Yüce Allah tövbeleri kabul buyurmuş ve Ademi kendi evlat ve torunlarına Peygamber yapmıştır. Kendisine onsayfalık bir kitap vermiştir.Rivayete göre Adem (as) dokuz yüz otuz sene veya bin sene yaşamıştır. Hz. Adem, Cuma günü vefat etti. Hz.Havva 40 sene sonra vefat etti. Kabirlerinin Kudüsde veya Mina da Mescid-i Hifde veya Arafatda olduğurivayetleri vardır.Hz. Adem 5 özelliği ile bahtiyar olmuştur:1) Hatasını itiraf etmek2) Pişmanlık duymak3) Nefsini kötülemek4) Tevbeye devam etmek5) Rahmetten ümidini kesmemekİblis de 5 özelliğinden dolayı bedbaht olmuştur:1) Günahını ikrar (saklamadan söylemek) etmemek2) Pişmanlık duymamak3) Nefsini kötülememek4) Kendini kötülemeyip azgınlığını Allahü Tealaya nisbet etmek5) Rahmetten ümidini kesmek
  • 10. Hz. Adem (as)in kaç çocuğu olmuştur?Hz. Havvanın Hz. Adem (as)den erkek ve kız olmak üzere yirmi batında, kırk çocuğu oldu. Başka bir rivayette Hz. Havva,Hz. Adem (as)den yüz yirmi (120) batın çocuk doğurdu.Adem (as); Nevz dağında, oğulları ve oğullarının oğulları, kırk bine doluncaya kadar yaşadı.Nesil nasıl çoğalıyordu ?İnsanlar Hz. Adem’le Hz. Havva’dan doğarak çoğalmışlardır. Havva, hep ikiz doğum yapıyordu. Bunlardan birisi erkek,diğeri de kızdı. Hz. Adem, aynı anda doğan ikizleri, bir önce veya bir sonra doğan ikizlerle evlendiriyordu. Habil’leberaber doğan kız çirkin, Kabil’le birlikte doğan kız ise güzeldi. Bu durumda Hz. Âdem, Habil’in, Kabil’le beraber doğankızla, Kabil’in de Habil’le beraber doğan kızla evlenmesini istedi. Fakat Kabil buna razı olmadı, kendisiyle doğan güzel kızıHabil’e vermek istemeyerek kendisi almak istedi.Hz. Adem buna müsaade etmedi ve meseleyi Allah’a havale etti. Cenab-ı Haktan gelen emir üzerine her ikisinin deAllah’a birer kurban takdim etmelerini, hangisinin kurbanı kabul edilirse Kabil’in bacısının ona ait olacağını söyledi.Bunun üzerine Kabil bir demet buğday, Habil de bir koyunu kurban olarak takdim etti. Kabil, çiftçi idi, yetiştirdiği buğdaybaşaklarından en kötüsünden bir demek adak adadı, Habil ise çoban idi, sürülerinden en besili, en güzel koyunu adakolarak seçti. Gökten inen bir ateş Habil’in kurbanını aldı, Kabil’inki olduğu yerde kaldı. Bu durumda Habil haklı çıkmış vekızı almaya hak kazanmıştı Fakat Kabil iyice çileden çıkmıştı."Onlara Âdemin iki oğlunun olayını doğru olarak anlat. İkisi birer kurban sunmuşlardı. Birinin kurbanı kabul edilmiş,diğerininki kabul edilmemişti. Kendisininki kabul edilmeyen And olsun, seni öldüreceğim deyince, kardeşi Allahyalnız saygılı olanlarınkini kabul eder cevabını vermişti. Eğer, öldürmek için bana el kaldırırsan bile, ben öldürmekiçin sana elimi kaldırmam, doğrusu ben dünyaların Rabbi Allahtan korkarım.Ben, hem benim ve hem de senin günahınla dönüp ateşliklerden olasın, isterim. Bu, haksızların cezasıdır. Bununüzerine bencilliği kendisini kardeşini öldürmeye götürdü de kardeşini öldürdü. Böylece kaybedenlerden oldu. Allah,kardeşinin cesedini nasıl örteceğini ona göstermek üzere, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. O Bana yazıklar olsun!Kardeşimin ayıbını örtmek için bu kargadan da mı aciz oldum? dedi de, böylece yaptığına pişmanlık duyanlardanoldu." (Mâide Suresi, 27-32)
  • 11. Kabilin Akibeti:Kabil Habil’i öldürdükten Sonra Adem (as), Kabile:"Git! Artık, sen, hiç bir zaman korkutulmaktan uzak kalmayacak, gördüğün hiç birkimseden de, güvenlikte ve selâmette olmayacaksın!" dedi.Kabil; kendisiyle birlikte doğan kızın elinden tutarak Nevz dağından inip Yementopraklarından Adene gitti. Burada nesli çoğaldı.Kabilin oğullarından Kabile rastlayıp ta, onu, taşa tutmayan bir kimse yoktu. Kabilinama olan oğlu, bir gün, Kabilin yanına kendi oğlu ile birlikte gelip oğlu: "İşte, bu, babanKabil!" deyince, âmâ, hemen bir taş atarak babası Kabili öldürdü!Adem ; Kabil oğullarının zina ve içkiye düştüklerini, bozulduklarını görünce de, Şit (as)’ınoğullarına, Kabil oğulları ile evlilik bağlantısı kurmamalarını tavsiye etti.Şit (as)’ın yurdu, dağın başında; Kabil oğullarının yurdu ise, vadinin altında idi.Şit (as); Allahı, takdis ve tenzihden geri durmaz, kavmine de; Allahın buyruklarını yerinegetirmemekten sakınmalarını, Allahı, her türlü noksan, eksik sıfatlardan uzaktutmalarını ve daima iyi işler işlemelerini emrederdi.Adem (as)’ın oğullarından, Şit (as)’dan başkasının nesli devam etmeyip kesilmiş, Şit (as),böylece, Ebülbeşer olan Âdem (as)’la birlikte bütün insanların soylarının varıp dayandığısoy direği olmuştur.
  • 12. Kabil oğullarında, öteden beri içki, zina düşkünlüğü hayasızlık gibi türlü kötülükler vardı. Çeşit çeşit çalgı âletleri de,edinmişlerdi. Kadın, erkek, genç, ihtiyar, sık sık toplanıp davul, düdük, zurna, def çalarlar, güler, oynarlar, nara atarlardı.Hattâ, onların seslerini, dağda oturan Şit oğullarından bazıları duyarlardı. Onların, bu meclislerine, gençlerinden ziyade,yaşlılar, düşkündüler. Günah olan her kötülüğü işlemekte birleşmişlerdi.Zaman, uzayınca, Şit oğulları da, aralarında gereğini titizlikle yerine getire geldikleri Ahd ve mîsaklarını bozdular.İçlerinden, yüz erkek, oturdukları mukaddes dağlarından inip amca oğullarının, ne yaptıklarını görmek istediler.Dağdan, Kabil oğullarının yanına indiler.Kabil oğullarının kadınları, Şit oğullarını yanlarında tutup bırakmadılar.Bundan sonra, Şit oğullarından yüz kişilik ikinci bir erkek kafilesi daha "Kardeşlerimiz, ne yapıyorlar?" diyerek dağdan,onların yanına indiler. Onları da, Kabil oğullarının kadınları tutup bırakmadılar. Daha sonra, bütün Şit oğulları, dağdan,onların yanına indiler. Azgınlık ve onlarla evlilik yapıldı, birbirlerine karıştılar.Kabil oğulları, yeryüzünü dolduracak kadar çoğaldılar.Peygamberimiz (sav) “Ben insanlığın ikindi vaktinde geldim.” buyuruyor. Diğer bir hadisinde ise “Benim ümmetiminömrü 1500 seneyi pek geçmeyecek.” buyurmuş. Günün dörtte ya da beşte biri olan ikindiden akşama kadar ki vakti1500 yıl kabul ettiğimizde, insanlığın ömrünün 6000 - 7500 yıl arasında olduğu ortaya çıkar.Diğer bir meşhur hadis rivayetinde ise bu açıkça ortaya konmuştur: “Ademden kıyamete kadar insanlığın ömrü yedibin senedir.” Görüldüğü gibi bu üç hadis birbirini teyit etmekte ve tamamlamaktadır.Adem a.s’ın hiç sakalı yoktu. İlk sakalı çıkan Şit a.s’dır. Hazret-i Adem çok güzeldi. Siyah saçlı ve buğday tenliydi. On birgün hasta yatıp, bir Cumâ günü vefât etti. Adem a.s vefât edince, Cebraîl aleyhisselâm bir gömlek giydirdi., Şit a.s’ayıkamayı öğretti. Yıkayıp kefenlediler.Hadîs-i şerîfte buyruldu ki:"Âdem a.s vefât edince,melekler üç defâ su ile yıkadılar.Onu defnettiler." Sonra çocuklarına dönerek; "Eyâdemoğulları! Ölülerinize böyle yapınız dediler." Şit a.s imâm olup cenâze namazını kıldırdı. Âdem a.s’ın kabri;Kudüste, Minâda, Mescid-i Hîfte veyâ Arafâttadır.
  • 13. HZ.ŞİT (a.s)Adem (as)’dan sonra peygamberlik, Hazreti Şite verilmiştir.Şîtin anlamı "Hibetullah (Allahın bağışı)"dır. Hazreti Ademe, Kabil tarafından şehid edilen Habile bedel olarakAllah tarafından ihsan buyurulmuş demektir.Şit (as) Hz. Ademin beşinci çocuğudur, annesi Havvadır ve Kuranda adı geçmeyen peygamberlerdendir .Şit(a.s)a Şis de denir. Şis kelimesi İbranicedir.Rivayetlere göre Adem (a.s)ın oğlu Kabil, kardeşi Habili öldürdüğü zaman, Adem (a.s) ve Havva validemiz çoküzülürler. Yüce Allah bunun üzerine, onlara bir hibe, bir nimet olarak Şit (a.s)ı verir. Şit (a.s), Kabilin Habiliöldürmesinden beş sene sonra dünyaya gelir. O dünyaya geldiği zaman, Cebrail (a.s), Hz. Havvaya "Allah buçocuğu (Şit Aleyhisselâmı) Habilin yerine verdi" diyerek teselli eder. Âdem (a.s) da o zaman "Bu çocuk, Allahınbize bir hediyesi, bir hibesidir" diyerek sevinir.Adem (a.s)dan Hz. Muhammed (sav)e kadar devam eden bir peygamberlik nuru vardır. Bu nur, Hz. Havva Şit(a.s)a hamile olunca, onun alnında parlamış, yani Âdem (a.s)dan ona geçmiş ve Şit (a.s) doğunca da, onunalnında parlamıştır. Bunu fark eden Âdem (a.s), Şit (a.s)ın kendisinden sonra yerini tutacağını anlamıştır. Bunur, peygamberden peygambere intikal ederek, nihâyet Abdülmuttalipden Abdullaha ve ondan da Hz.Muhammed (s.a.s)e geçerek, son temelli sahibinde karar kılmıştırAdem (a.s)ın oğlu Kabil ve ondan türeyen Kabiloğulları, Hak yoldan sapmışlardı.Şit (a.s) bunları daima Allaha inanmaya ve ibadet etmeye davet etmiştir. Kabil ve çocukları onudinlemeyince, kendi çocukları arasında Allahın emir ve yasaklarını tebliğ etmeye devam etmiştir. Zaten Şit(a.s), Âdem (a.s)ın çocuklarının en iyisi, en üstünü ve babasına en çok benzeyeni idi.Hz. Âdem (a.s.) vefatından önce onu çağırmış, nasihatta bulunmuş ve: "Ey oğulcuğum sen, benden sonrahalifemsin" diyerek takva üzerine hareket etmesini ve bu yoldan asla ayrılmamasını tavsiye etmişti.
  • 14. Şit (a.s) aynı zamanda, Adem (as)dan sonra Kâbenin onarımı ile uğraşan, duvarlarını taş veçamurdan yapan ilk kişidir.Hz. Şite nazil olan sayfalarda; hikmet ve riyaziye (matematik) ilimleri, kimya, simya ilmi veçeşitli sanatlar, ayrıca daha bir çok şeyler bildirildi. Şit (as) dininin esasları, Adem (as)ınbildirdiği dinin esaslarına uygun idi.Şit (as) 1000 şehir kurup sınırlarını tespit etti. Her şehrin kapısında : « La ilahe illallah, AdemSafiullah, Muhammed Habibullah » yazılı idi.Şit (as), Habili şehit ettikten sonra Yemene gidip azgınlaşan Kabilin çocuklarına vetorunlarına Allahın yasaklarını ve emirlerini anlattı. Bu kavim Hz. Şitin davetini kabuletmeyip azgınlık gösterdiler. Hz. Şit onlar ile cihat etti. Bu savaşta kılıç kullandı. Şit a(as) vefatetmeden önce yerine oğlu Enusu halife tayin etti. Şit (as) vefat ettikten sonra kuvvetlirivayete göre Minadaki mescidin minaresi dibinde medfun olan Adem (as)ın yanına defnedildi.Adem (as) vefat edeceği zaman oğlu Şit (as): "Yavrum ! Bu alnında parlayan nur, sonpeygamber olan MUHAMMED (sav)in nurudur. Bu nuru mümin, temiz ve iffetli hanımlarateslim et ve oğluna da böyle vasiyette bulun" buyurdu.Şit (a.s)a kaç sahife gönderildiği hususunda farklı rivayetler vardır.Ebu Zer Gifari (ra) şöyle rivayet etti: "Resulullah (sav)e: «Ya Resulallah ! Allah kaç kitapgönderdi ? » diye sordum. « 104 kitap gönderdi. Şite 50 sahife indirdi...» buyurdu."
  • 15. Hz.İDRİS (a.s)Hazreti İdris , Hazreti Şîtden sonra peygamber olmuştur. İlk yazı yazan ve ilk elbise giyen Hazretiİdrisdir. Yeryüzünde üç yüz atmış sene yaşadığı rivayet edilmiştir. Sonunda Allah tarafından yüksekbir makama kaldırılmıştır.İdris (a.s) Kuran-ı Kerimde adı geçen peygamberlerden biridir. Peygamberler silsilesinin üçüncühalkasında bulunan İdris (a.s) Kuran-ı Kerimde adı geçmeyen Şit/Sis (a.s)den sonra peygamberolmuştur.Kuran-ı Kerimde yer alan İdris (a.s) hakkında dört ayet-i kerime vardır. Bunlardan ilk ikisi şuşekildedir:"(Ey Muhammed)! Kitapta İdrise dair söylediklerimizi de an. Çünkü o, dosdoğru birpeygamberdi. Onu yüce bir yere yükselttik” İdris (a.s) hakkında nâzil olan diğer iki ayet-i kerime şu anlamdadır: "(Ey Muhammed)! İsmail,İdris, Zülkif hakkında anlattığımızı da an; onların her biri sabredenlerdendi. Onları rahmetimizekattık. Doğrusu onlar iyilerdendi"İslam alimlerinin belirttiğine göre, İdris’in asıl adı “Uhnuh”dur ki, Kitab-ı Mukaddes’te “Honuk”olarak geçer.Kitab-ı Mukaddeste de Hz. İdris için şu bilgilere yer verilmiştir: “Hanok/İdris toplam 365 yıl yaşadı.Tanrı yolunda yürüdü, sonra ortadan kayboldu; çünkü Tanrı onu yanına almıştı."
  • 16. İdris (as)’a İdris Denilmesinin Sebebi:İdris (as)’a ; Âdem ve Şis (as)’ların Sahifelerinden çok çok ders yaptığı için İdris adıverildiği rivayet edilir.İdris (as)’ın Şekil Ve Şemaili:İdris (as); beyaz tenli uzun boylu, büyük karınlı, geniş göğüslü, kaba sakallı, irikemikli, güzel yüzlü idi. Yürürken, adımını, kısa atar, önüne bakardı. Vücudu, az kıllı,başı, çok saçlı idi. Vücudunda, yaratılıştan beyaz bir nokta vardı. Sesi, ince vekonuşması mülayimdi.Mucizeleriİdrîs a.s, ağaçların yapraklarının sayısını bilirdi. Dua ederken (Bî adedil-evrâk)“Ağaçların yaprakları kadar” diyerek tesbih okurdu.Yıldızlara âit ilmi bilirdi. Kavmini îmâna dâvet ettiği zaman, yıldızların heyeti,durumu ve diğer husûsî hâllerini açıklamasını istediler. İdrîs a.s bunu geniş olarakhaber verdi. Yıldızların durumunu anlattı. Bunun için “nücûm ilmi” hazret-i İdrîs’denkalmıştır, denir.Melekler grup grup onun ziyâretine gelip görünürlerdi. Her birinin ismini, vazîfesini,tesbihini bilirdi. Havada uçup giderlerken onları görürdü. Gökyüzündeki bulutlaradağılmalarını emrettiği zaman dağılırlar ve dile gelip onunla konuşurlardı.
  • 17. İdris (as)’ın Özelliklerinden Bazıları:İdris a.s, insanlık tarihindeki pek çok ilkin sahibidir. "Kalemin keşfi ve yazmada kullanımı, ilimlerin tasnifi ve ilk kez yıldızların hareketlerininincelenmesi, astronomi hesaplarının yapımı, atın evcilleştirilmesi, okun keşfi, Allah yolundailk kez düzenli birlikler kurup sıcak harbe girişmek, ilk kumaş dokuyarak elbise yapmak ki, ozamana kadar insanlar, örtünmek için hayvan derilerinden giyecek yapıyorlardı, şehir kurmasanatı.“İdris a.s, peygamberlikle şereflendikten sonra Cebrâil a.s kendisine 4 defa gelerek 30 sahifegetirmiştir.Mısırda doğan Hz. İdris (as), değişik seyahatlerde bulunmuş ve insanlara Allah’ın emirlerinitebliğ etmiştir. Şark tarafına yaptığı seyahatinde 140 şehir inşa etmiştir ki, bunların küçüğüRuha / Urfa’dır.İdris (as)’ın Peygamberliği, Mücadele Ve Mücâhedesi:İdris (as); kavmini, yüce Allaha ibadete davet etti. Fakat, onlar, onu dinlemediler.İdris a.s döneminde insanlar Şit ve Kâbîl toplumu olarak ikiye bölünmüştü. Şit toplumumüslüman idi. Kâbîl toplumu ise tam anlamıyla yoldan çıkmıştı. Sorumsuz bir hayat sürenKâbîl topluluğuna özenen Şitoğullarından insanlar, kafile kafile onlara katılmayabaşlamışlardı. İdris as bunların önünü alabilmek için kendisine inananlardan oluşan silahlı birkuvvet kurmuştu. Ok ve yayı keşfederek Kâbîloğullarını sindirdi.. İdris a.s, kendisinden sonrabüyük bir tufan felaketinin yaşanacağını, ancak müminlerin bu felaketten kurtulacağını enince ayrıntılarına kadar bildirmişti.
  • 18. GÖĞE ALINIŞIİdris a.s normal bir ölümle vefat etmemiş, Allah’ın izniyle göğe alınmıştır.Kaynaklar onun, Îsâ a.s’la birlikte aynı hayat tabakasında dünyevi cisimlerini muhafaza ederek ancak dünyeviihtiyaçlardan kurtulmuş bir şekilde yaşadıklarını bildirmişlerdir.Bazı müfessirler, "Bugün hayatta olan dört zat vardır ki, ikisi yerde, ikisi de göktedir. Yerdekiler Hızır ve İlyas,göktekiler ise İdris ve Îsâ aleyhimüsselamdır." demişlerdir.Efendimiz Mirac gecesinde Cebrâil a.s birlikte dördüncü kat göğe geldiklerinde İdris a.S karşılaşmışlardır. Cebrâilaleyhisselamın tanıştırması üzerine Efendimiz selam vermişler, İdris a.s da karşılığında; "Hoş geldin, sefa geldin sâlihkardeş, sâlih peygamber" diyerek hayır duada bulunmuştur.Hayat mertebeleri beş’tir. Hz. idris ise üçüncü mertebededir. Bu mertebeler ise:1- Bizim hayatımızdır. Bizim hayatımızın devam edebilmesi için, yemek, içmek ve hava almak gibi zaruri ihtiyaçlarıgörmek zorundayız.2- Hz. Hızır ve İlyas ( a.s) hayatlarıdır ki, bir anda birkaç yerde bulunabilirler. Yemek içmek zorunda olmamakla beraber,istedikleri zaman yerler, içerler ve beşeri duruma girerler.3- Hz. İdris ve İsa (a.s) hayatlarıdır. Bu zatlar beşeriyet ihtiyaçlarından uzaklaşmışlardır. Melek hayatına benzer birmertebeye çıktıklarından, bizimle hiç münasebetleri olmaz.4- Şehitlerin hayatıdır. Kur’anın ifade ettiği gibi, şehitleri olarak bilmemek gerekir. Çünkü onlar kendilerini ölübilmedikleri için, kendilerini hayatta bilmektedirler. Ve kabir ehlinden farklı bir mertebede yaşamaktadırlar.5- Kabir ehlinin hayat mertebeleridir. Ölülerin bile kendilerine münasip bir hayat mertebesinde oldukları imanın vekur’anın ifadeleriyle sabittir. (Mektubat, Birinci Mektup)
  • 19. HZ.NUH (as)Hazreti Âdemden sonra insanlar çoğalmış, birçok yerleri imar etmiş; fakat Allahın birliğine dayanangerçek tevhid dînîni bırakıp putlara tapınmaya başlamışlardı. Kendilerine kırk veya elli yaşında bulunanNuh (as) peygamber gönderildi. Bu peygamberin dokuz yüz elli sene süren öğütlerini dinlemediler."Ulul-Azm" peygamberlerin ilki olan Nuh (a.s)ın, kavmini tevhide döndürmek için verdiği mücadele,Kuran-ı Kerimde uzunca zikredilmektedir. Adı, kırk üç ayrı yerde zikredilen Nûh (a.s)ın kıssası : Araf,Hûd, Müminûn, Şuârâ, Kamer ve kendi adıyla adlandırılmış olan, Nûh surelerinde geçmektedir.Nûh (a.s), Adem (a.s)dan yaklaşık olarak bin sene sonra gönderilmiştir. Bu zaman zarfında insanlar tevhidüzere olup, Allah Teâlâya şirk koşmaktan kaçınırlardı. İbn Abbas (r.a)dan şöyle rivayet edilmektedir:"Adem ile Nûh arasında on asır vardır. Bu zaman zarfında insanların hepsi İslam üzere idiler."Tevhidden ilk sapma, Adem (a.s)den en az bin sene sonra olmuştur.Allaha şirk koşan bu putperest topluluk, aniden ortaya çıkmadı. İdris (a.s)dan sonra insanlar, onunşeriatına uyarak ibadet ediyor ve salih alimlerin çizgisinden yürümeye özen gösteriyorlardı. Bir zamansonra insanların sevip uydukları bu salih kimseler ölüp gittiklerinde, kavimleri onları kaybetmekten dolayıbüyük üzüntüye kapıldılar. Şeytan, onların bu hassasiyetlerinden istifade ederek, sevdikleri bu salihkişileri hatırlamak ve böylece onların nasihatlarını zihinlerinde canlı tutmak için onlara, bu kişilerin herzaman bulundukları yerlere, onların birer heykelini, anıtını dikmeyi telkin etti. İlk defa put diken bu nesilonları, kesinlikle tapınmak için dikmemiş ve onlara ibadet edip, şirk koşanlardan olmamışlardı. Ancakbunların peşinden gelen nesiller zamanla bu heykellerin birer ilâh olduğuna inanmaya, hayır ve şerrinsahibi olduklarını vehmetmeye başlamışlardı.
  • 20. Nûh kavminin tapındığı putların her birinin, Kuran-ı Kerimde zikredildiğine göre bir adı vardı:"...Ved, Suva, Yağûs, Yeûk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin. dediler.“Allah Teâlâ, ilâhi rahmeti gereği, doğru yolu bulup hidayete erebilmeleri için sapıtan bütün topluluklara peygamberlerinigöndermiş, böylece onlara, şirk ve isyan bataklığından kurtulmanın yollarını göstermiştir.Allah Teâlâ, Nûh (a.s)ın, kavmine gönderilişi hakkında şöyle buyurmaktadır:" Milletine can yakıcı bir azap gelmeden önce onları uyar. diye Nuhu milletine gönderdik.“Allahın elçisi Nûh (a.s), şirki bırakıp, tevhid akidesine dönüşü tebliğle görevlendirildiğinde, onlara yaptığı ilk tebliğ,Kuran-ı Kerimde şöyle zikredilmektedir:"...Ey kavmim! Allaha kulluk edin. Ondan başka ilâhınız yoktur; doğrusu sizin için büyük günün azabındankorkuyorum" dedi. (el-Araf, 7/59)"Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allahtan başkasına kulluk etmeyin! Doğrusu ben, hakkınızda can yakıcı birgünün azabından korkuyorum" dedi. (Hûd, 11/25, 26);"Ey kavmim! Allaha kulluk edin. Sizin için Ondan başka ilâh yoktur. Sakınmaz mısınız"dedi. (el-Müminûn, 23/23);"Ey Milletim! Şüphesiz ben, size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım. Allaha kulluk edin, Ondan sakının ve bana itaatedin ki, Allah günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Doğrusu Allahın belirttiği süre gelincegeri bırakılmaz. Keşke bilseniz!" (Nûh, 71/2-4).Nûh (a.s)ın bu tebliği karşısında onlar, büyüklenerek ve şımararak Nûh (a.s)a türlü şekillerde saldırılarda bulunmuşlarve çeşitli kötülüklerle itham etmişlerdir. Her zaman hakkın karşısında durup, toplumlarını peygamberlere uymaktanalıkoyan ileri gelenler Nûh (a.s)ın da karşısına çıkmış, Kureyşin ileri gelenlerinin Hz. Muhammed (s.a.s)e yaptıklarınıandıran bir tarzda, onu, sapıklıkla ve sefihlikle itham etmişlerdi. Nûh (a.s) onları, Allahtan başkasına kulluk etmemeyeçağırdığında; "Kavminin ileri gelenleri: "Biz senin apaçık sapıklıkta olduğunu görüyoruz" dediler".
  • 21. Nuh (a.s) merhametle onlara; "Ey kavmim! Bende bir sapıklık yoktur; ancak ben âlemlerin Rabbininpeygamberiyim, Rabbimin sözlerini size bildiriyor, öğüt veriyorum. Sizin bilmediğinizi Allah katındanben biliyorum. Sakınmanızı ve böylece merhamete uğramanızı sağlamak için aranızdan bir vasıtaylaRabbinizden size haber gelmesine mi şaşıyorsunuz?" dedi" (el-Araf, 7/61-63).Şirkin ve küfrün pisliğiyle bulanmış akıllar, tarihin her döneminde Allah Teâlânın, bir elçi gönderdiğizaman, onu hangi topluma gönderiliyorsa o toplum içerisinden çıkarmasına şaşmışlar, bundaki açıkgerçekleri görmemişlerdir. Nuh kavmi de ona itiraz ederken, Allah Teâlânın elçisinin bir insan değil ancakbir melek olabileceğini ileri sürmüştü:"Senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz.“"Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydımelekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle bir şey işitmedik.“"Bu adamda nedense biraz delilik var. Bir süreye kadar onu gözetleyin.“"Bu putperestlerden önce Nuh milleti de yalanlayarak; delidir." demişlerdi, yolu kesilmişti.“Zenginlik ve riyaset sahibi bu insanlar, üstünlüğün malda ve topluma hâkim bir konumda olmaktaolduğunu zannettikleri için, gerçekte, kendileriyle kıyas kabul etmez derecede bir üstünlüğe sahip olanNuh (a.s)a inananları küçümsüyor ve onlarla bir arada, aynı seviyede bulunmayı nefislerine bir türlükabul ettiremiyorlardı. Bunun için Nuh (a.s)a müracaat etmişler ve bu insanları yanından uzaklaştırırsa, ozaman belki kendisini dinleyebileceklerini bildirmişlerdi. Ancak Nuh (a.s) onlara kesin bir uslupla cevapvererek, gerçek anlamda üstünlüğün, inananlarda olduğunu şu ifade ile ortaya koymuştur:"Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça bir uyarıcıyım.“
  • 22. Nuh (a.s), bıkmadan, her türlü eziyetlerine sabrederek onları her yerde İslâma çağırıyor, Cehennem azabındankurtulmalarının yollarını belletmeye çalışıyordu. Ancak kavmi, onu her defasında alaya alıyor, söylediklerini aralarındaeğlence konusu yapıyorlardı:"Kavminin ileri gelenleri (Mele) yanından her geçtiklerinde onunla alay ediyorlardı. Nuh (as) ise onlara şöyle diyordu:Bizimle alay edin bakalım. Biz de, bizimle alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz.“Nuh (a.s), kavmini şirkten dönmeye davet ederken, onlara tesir edebilecek her yolu deniyordu. Onlara Allaha ibadetetmeyi ve bir peygamber olarak kendisine tabi olmayı telkin ederken, buna karşılık kendilerinden hiç bir maddî menfaatistemediğini ve beklemediğini; amacının yalnızca onları, Allah Teâlâ tarafından gelecek olan büyük cezalardan korumakolduğunu bildiriyordu:"Kardeşleri Nuh, onlara Allaha karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Allahtan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak alemlerin Rabbineaittir." "Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum."Kavmi, inadında direnmiş ve kesin kararını vermişti. Ona; "İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizce birdir"dediler.“Buna rağmen O, çağrısında ısrar edince, müşrikler tamamen sertleşmiş ve onu tehdit ederek, artık bu söylediklerinitekrarlamayı terk etmezse kendisini taşlayacaklarını bildirmişlerdi: "Ey Nuh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiztaşlanacaklardan olacaksın." dediler.“Nuh (a.s), davetini tekrarladıkça onların inadı artıyor, ona ve inananlara eziyetlerini daha da şiddetlendiriyorlardı. Nuh(a.s) onların bütün bu tahammül edilmez eziyet ve işkencelerine katlanıyor ve onları kurtarmak için bir an olsun boşdurmuyordu. Asırlar süren bu yorucu tebliğ faaliyeti, kavminden çok az bir topluluk dışında, kimsenin iman etmesinisağlayamamıştı:"Pek az kimse onunla beraber inanmıştı.“
  • 23. Azgınlaşan kavmi, Allah Teâlâya meydan okurcasına Nuh (a.s)a şöyle çıkışıyordu:"Ey Nuh! "Bizimle cidden tartıştın; hem de çok tartıştın. Doğru sözlülerden isentehdit ettiğin azabı başımıza getir." dediler."Onlar, Nuh (a.s)ın tebliğine kulaklarını tıkadıkları için, onun ne söylediğini bir türlüidrak edemiyorlardı. Nuh (a.s), belki düşünürler diye, azabın sahibinin kim olduğunuve onun kudretinin sınırsızlığını bir kez daha onlara tebliğ ediyordu:"Ancak Allah dilerse onu başınıza getirir, siz Onu aciz bırakamazsınız. Allah siziazdırmak isterse, ben size öğüt vermek istesem de faydası olmaz. O, sizinRabbinizdir. Ona döndürüleceksiniz."Nuh (a.s), bu zalim topluluğun iman etmeyeceğini anlamıştı. Kavmi için hiç birkurtuluş yolu kalmamıştı. Onlar zulümlerini artırdıkça artırdılar. Bunun üzerine Nuh(a.s), dokuz asırdan fazla bir müddet tahammül ettiği zorluklar karşısında hiçkimseye tesir edemediğini ve edemeyeceğini anlayınca, kavminin durumunu AllahTeâlâya havale etmekten başka çare bulamadı.Allah Teâlâ, onun bu durumunu Kuran-ı Kerimde şöyle dile getirmektedir:"Nuh; Rabbim! Milletim beni yalanladı. Benimle onların arasında sen hüküm ver.Beni ve beraberimdeki inananları kurtar. dedi.“"Nuh; Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et. dedi.”
  • 24. Allah da ona, kavmini sularla helâk edeceğini, bunun için bir gemi yapmasını bildirdi. Ayrıca bundandolayı kavmine acıyıp da, onlar için bağışlama dilememesi gerektiğini de bildirdi:Nuh (a.s), Cebrail (a.s)ın gözetimi altında gemiyi yapmaya başladı. Müşrikler yanına geldikleri herdefasında onunla alay ediyorlardı:"Gemiyi yaparken kavminin inkârcı ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da; Bizimlealay ediyorsunuz ama, alay ettiğiniz gibi bizde sizinle alay edeceğiz. Rezil edecek olan azabın kimegeleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz." dedi."Âişe (r.anh)dan rivayetle, Resulullah (sav)ın şöyle söylediğini nakletmektedir:"Nûh, kavminin arasında dokuz yüz elli sene kalmıştı. Bu zaman zarfında onları hakka davet etti. Sonzamanlarına doğru bir ağaç dikti. Ağaç her taraftan çok büyüdü. Sonra onu kesip gemi yapmayabaşladı. Onun yanından geçerlerken, ona ne yaptığını soruyorlar ve onunla dalga geçerek şöylediyorlardı: "Onu yap; karada gemi yapıyorsun; bakalım nasıl yüzdüreceksin?" Nuh (a.s) da onlara;"yakında bileceksiniz"diyordu.” Ve yine ona; "Nebiliği bırakıp, Marangozluğa mı başladın?" diyerekeğleniyorlardıNuh (a.s)ın yaptığı geminin şekli ve büyüklüğü hakkında İbn Abbas (r.a)dan şöyle bir rivâyetnakledilmektedir:"Geminin uzunluğu, Nuhun babasının dedesinin {yani İdris (a.s)} zıraıyla üç yüz zıra; eni elli zıra;yüksekliği otuz zıra; su seviyesinden yukarısı ise altı zıra idi. Katlara ayrılmış olan geminin üç kapısıbulunmaktaydı. Bu kapılar üst üste açılmıştı.“
  • 25. Nuh (a.s), gemiyi inşa ederken, tahtaları birbirine mıhlar kullanarakçakmıştı:"Onu, tahtadan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik.“Nuh (a.s) bu esnada, artık tamamen yüz çevirdiği kavminindurumunu Allah Teâlâya arz ediyor ve onları bütün imkânlarınıkullanarak şirkten nasıl vazgeçirmeye çalıştığını anlatarak, bunakarşı kavminin takındığı tutumu Ona şikayet edip, yeryüzündeonlardan kimseyi bırakmamasını istiyordu.Çünkü, asırlar süren daveti neticesinde anlamıştı ki; bunlardankalan nesil, yine onlar gibi inkarcılar olacaktı.İbn İshak şöyle demektedir: "Bir sonraki asır geldiğinde o nesil, biröncekinden daha berbat oluyordu. Sonra gelen nesiller; "Bu adambabalarımızla, dedelerimizle birlikte yaşamıştı ve onun hiç birsözünü kabul etmemişlerdi. Bu deliden başka biri değildir"diyorlardı“
  • 26. Yeryüzünde ilk defa fesad çıkararak, zâlimlerden olan bir toplumu cezalandırmak için Allah Teâlânıntakdir etmiş olduğu vakit yaklaşmakta idi. Allah, Nuh (a.s)a Tufanın gelişini haber veren alâmet olarak,tandır (tennûr)dan suların kaynamasını göstermişti.Su kaynamaya başlayınca Allah, ona her cins canlıdan birer çifti ve kendisine inananları gemiyebindirmesini vahyetti:"Emrimiz gelip, tandırdan sular kaynamağa başlayınca; her cinsten birer çifti ve aleyhine hükümverilmemiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir." dedik. Pek az kimseonunla beraber inanmıştı.“Onunla beraber olanların sayısı hakkında yedi kişi ile seksen kişi arasında değişen rivayetler vardır.Nuh (a.s) ile, ailesinden Ham, Sam, Yâfes adlarındaki üç oğlu da gemiye binmişti. Ancak dördüncü oğluKenan (Yam), ona iman etmediği için gemiye binmemişti."Sular her yeri kaplamaya ve gemi yüzmeye başlayınca Nuh (a.s) oğluna; "Ey oğulcuğum! Bizimleberaber gel; kâfirlerle birlik olma" diye seslendi. Oğlu; "Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır." deyince,Nuh; "Bugün Allahın buyruğundan, Onun acıdıkları dışında kurtularak yoktur" dedi. Aralarına dalgagirdi. Oğlu da boğulanlara karıştı.“Nuh (a.s), muhtemelen, oğlunun küfredenlerden olduğunu bilmediği için, Allah Teâlâya; "Rabbim! oğlumbenim ailemdendi. Doğrusu senin vadin haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin" diyeseslenerek, oğlunun başına gelenlerin hikmetini öğrenmek istemişti. Allah, bir peygamber dahi olsa, kanbağının hiçbir şey ifade etmediğini, insanların birbirinden olmalarının yegane ölçüsünün akide olduğunu;"Ey Nuh! O senin ailenden değildir. Çünkü o, çok kötü bir iş işlemiştir. Öyleyse bilmediğin şeyi bendenisteme." ayetiyle Nuh (a.s)a bildirerek, ortaya koymuştur.
  • 27. Tufan’ın başlamasıyla; Gök, kapılarını açarak sularını boşaltmış; Yer, her tarafından sular fışkırtmayabaşlamıştı:"Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşanan sularla açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. Her iki su,takdir edilen bir ölçüye göre birleşti."Allaha isyanda direten ve Onun elçisine olmadık eziyetleri reva gören ve asırlar boyu, gidişatında hiçbirdeğişiklik yapmayan zâlim bir topluluk, sonraki nesillere, inkârcı zalimlerin sonunun ne olduğunuanlamaları için, bu şekilde, tufan ile helak edilmişti.Allah Teâlâ, inkârcı zalimler helâk olduktan sonra, Tufanı sona erdirmiş ve inananların bulunduğu gemiyiselametle Cudi dağı üzerine durdurtmuştu;"Yere; "Suyunu çek!"göğe; "Ey gök sen de tut!" denildi. Su çekildi, iş de bitti. Gemi Cûdiye oturdu."Haksızlık yapan millet Allahın rahmetinden uzak olsun" denildi."Resulullah (s.a.s)‘a dayandırılan bir rivayete göre Tufan, altı ay sürmüştür. Recebin ilk günlerindebaşlayan Tufan, Muharremin onuncu gününde son bulmuş ve gemi Cudi dağının üzerine oturmuştu."Cudi" kelimesi kimi zaman özel bir dağ ismi olarak alınır, oysa kelime Arapçada "yüksekçe yer, tepe"anlamına gelmektedirNuh (a.s), şükür için, herkese oruç tutmasını emretmişti. Bu gün, Aşure günü olarak o zamandangünümüze dek hatırasını sürdürmüştür.İnkar edip yeryüzünde fesad çıkaran topluluk yok edilip sular çekildikten sonra, Allah peygamberine artıkemniyet içerisinde gemiden inebileceğini bildirmişti:"Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olan topluluklara bizden bir selamet ve bereketle gemiden in."
  • 28. Allah , Kuran-ı Kerîmde, insanlara ibret olsun diye onu, bulunduğu yerde bıraktığını zikretmektedir:"And olsun ki Biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık; öğüt alan yok mudur.“Nuh (a.s) ile birlikte Tufandan kurtulanlardan, Nuh (a.s) ve oğulları dışında kalanlar, yok olup gitmişler vesonraki nesiller Sam, Ham ve Yafesten türemişlerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Ancak onunsoyunu sürekli kıldık.”. Resulullah (s.a.s) bu ayeti okuduğu zaman, sürekli kılınanlardan kastın, Ham, Samve Yafes olduğunu söylemiştir.Tarihçiler; Samı, Arapların ve Farsların atası; Hamı, Zenciler ve Habeşlilerin atası ve Yafesi de Türkler,uzak doğu milletleri, Berberîler, Çinliler ve Mâverâünnehir kavimlerinin atası olarak kabul etmektedirlerNuh (a.s)ın tufana kadar dokuz yüz elli beş yıl yaşadığı kesindir:"Şüphesiz ki biz Nuhu kavmine peygamber olarak gönderdik. Aralarında elli yıl hariç bin yıl kaldı.“Ancak, Tufandan sonra ne kadar yaşadığı hakkında bir bilgi yoktur. Bir görüşe göre, Nuh (a.s) bin yedi yüzseksen sene yaşamıştır ve öldüğünde de Mescid-i Harama yakın bir yere defnedilmiştir.Allah Teâlâ onu, "çok şükreden kul (abden şekûra)" olarak isimlendirmiş ve kıyamete kadar gelennesiller, anıp selam getirsinler diye onun ismini herkesçe bilinir kılmıştır: "Sonra gelenler içinde"Alemlerde, Nuha selam olsun diye ona iyi bir ün bıraktık. Doğrusu o, bizim inanmış kullarımızdandı."Allah , Peygamberimiz (asv)e, kendisine yapılan itiraz ve işkencelere karşı, Nuh (a.s) ve onun yolundaolan diğer ulul-azm peygamberler gibi sabretmesini emretmektedir. Yani o, Resulullah (s.a.s)e bir örnekolarak gösterilmektedir:"Resullerden azim ve sebat sahibi (ulul-emr) olanların sabrettiği gibi sen de sabret.“
  • 29. Hz. Peygamber (sav) buyurdular ki:"(Kıyamet günü) Hz. Nuh (a.s.) ve ümmeti gelir. Cenab-ı Hakk ona: "Tebliğ ettin, dinimiduyurdun mu?" diye sorar. Nuh (a.s.): "Evet, ey Rabbim" diye cevap verir. Rabb Teala busefer ümmetine sorar: "Nuh (a.s.) size tebliğ etmiş miydi?" "Hayır!" bize peygambergelmedi" derler.Rabb Teala Hz. Nuh (a.s.)a yönelerek: "Söylediğin şey hususunda sana kim sahicilikedecek?" diye sorar. Nuh (a.s.): "Muhammed (sav) ve ümmeti!" der ve Muhammed(sav)nın ümmeti: "Nuh tebligatta bulundu" diye şehadette bulunur.Bu duruma şu ayet işaret eder: "Biz böylece sizleri vasat bir ümmet kıldık, ta ki insanlarakarşı şahidler olasınız" (Bakara, 143).İbni Abbas’tan rivayet edilir : Bir kere ben Resulullah’a sordum. Ya Resulallah; Adem cennetteiken sen nerede idin ? Efendimiz, azı dişleri çıkacak kadar tebessüm ettikten sonra “Şüphesizki ben onun sülbünde idim. Babam Nuh’un sülbünde gemiye bindim, babam İbrahim’insülbünde ateşe atıldım. Anam –babam hiçbir kere zina üzere birleşmemişlerdir” buyurdu.Tufan olayına gelince, bu âlimlerin çoğunluğuna göre genel olmuştur. Bütün yeryüzünükapsamıştır. En yüksek dağların tepelerinde görülen deniz hayvanlarının fosilleri de bunukuvvetlendiriyor.Bazı âlimlere göre de, özel bir bölgede olmuştur. Yalnız Hazreti Nuhun bulunduğu Babilbölgesine ve etrafına aittir. Gerçeğini Allah Tealâ Hazretleri bilir.
  • 30. Tufan’ın bölgesel olduğunu söyleyenler , Nuh a.s’ın belli bir kavme peygamberolarak gönderilmiş olmasını ve ayeti kerime de de onları boğduk çünkü onlar kör birkavim’di ibarelerini delil olarak göstermektedirler.Tufan’ın genel olduğu kanaatinde olanlar ise Nuh a.s’ın “Allah’ım yeryüzündekafirlerden bir tane bile bırakma duasından” yola çıkmaktadırlar.Andolsun, Biz Nuhu kavmine gönderdik. (Onlara) Ben sizin için ancak apaçık biruyarıp korkutucuyum. Allahtan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan)acıklı bir günün azabından korkarım dedi. (Hud Suresi, 25-26)Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık,ayetlerimizi yalan sayanları da suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi. (ArafSuresi, 64)Böylece onu ve onunla birlikte olanları Katımızdan bir rahmet ile kurtardık.Ayetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların da kökünü kuruttuk. (Araf Suresi,72)Mezopotamya Ovasını etkisi altına alan Tufanı araştırmak için yapılmış birçok kazıvardır. Bölgede yapılan kazılarda başlıca dört şehirde, büyük bir tufan sonucugerçekleşmiş olabilecek sel felaketinin izlerine rastlanmıştır. Bu şehirlerMezopotamya Ovasının önemli şehirleri Ur, Uruk, Kiş ve Şuruppaktır. Bu şehirlerdeyapılan kazılar, bunların tümünün MÖ 3000li yıllar civarında bir sele maruzkaldıklarını göstermektedir.
  • 31. Bilindiği gibi Dicle ve Fırat nehirleri Mezopotamyayıboydan boya kesmektedir. Anlaşılan odur ki, olay anında,bu iki nehir ve irili ufaklı bütün su kaynakları taşmış,bunlar yağmur sularıyla birleşerek büyük bir su baskınıoluşturmuşlardır.Tufan olayı, Tevrat ve İncilin dışında, Sümer, Asur-Babilkayıtlarında, Yunan efsanelerinde, HindistandaSatapatha, Brahmana ve Mahabharata destanlarında,İngilterenin Galler yöresinde anlatılan bazı efsanelerde,İskandinav Edna efsanelerinde, Litvanya efsanelerinde vehatta Çin kaynaklı öykülerde birbirine çok benzerşekillerde anlatılır.Birbirinden ve Tufan bölgesinden hem coğrafi hemkültürel olarak bu kadar uzak kültürlerde, Tufanla ilgilibu denli detaylı ve birbiriyle uyumlu bilgi nasıl yerleşmişolabilir?Sorunun cevabı açıktır: Eski dönemlerde birbirleriyle ilişkikurmuş olmaları imkansız olan bu toplumların yazıtlarındaaynı olaydan bahsedilmesi, aslında bu insanların bir ilahikaynaktan bilgi aldıklarını gösteren açık bir kanıtdurumundadır.Görünen odur ki, tarihin en büyük helak olaylarından biriolan Tufan, farklı uygarlıklara gönderilen birçokpeygamberler tarafından ibret için anlatılmış ve bu şekildeTufanla ilgili bilgiler çeşitli kültürlere yerleşmiştir
  • 32. Nuh Tufanından sonra insanlığın soyunun kimden devam ettiği konusunda farklı görüşlervardır.Bazı tefsir ve tarih kitaplarında, Kitab-ı Mukaddes’teki bilgiler doğrultusunda bütün insanlığınsadece Nuh’un Sâm, Ham ve Yâfes isimli üç oğlunun soyundan gelişip yayıldığı belirtilir. Bunagöre Nuh tufanından kurtulan başka insanların soyu tükenmiş; bütün yeryüzünde sadeceNuh’un soyu devam etmiştir. Tefsirlerde buna karşılık iki farklı görüşten daha sözedilmektedir:a) Şevkânî’nin aktardığı bir görüşe göre ayetteki “Nuh’un soyu” ndan maksat, onunla birliktetufandan kurtulan müminlerdir. Nitekim İsrâ süresinde (17/3) Nuh ile birlikte taşınanlarınsoyundan, Hud süresinde de (11/48) Nuh ile birlikte olan gruplardan, milletlerden (ümem)söz edilmektedir. Buna göre Nuh ile birlikte kurtulanların soyu da devam etmiştir.b) Tufanın bütün dünyayı kapladığı, dolayısıyla yeryüzünde Nuh’un gemisinde bulunanlardanbaşka kurtulan kalmadığı görüşü yaygın olmakla birlikte Nuh’un, Hz. Muhammed gibi bütüninsanlığa gönderilmediği, sadece kendi kavminin peygamberi olduğu, şu halde burada vediğer ilgili ayetlerde verilen tufanla ilgili bilgilerin de bu sınır dahilinde anlaşılması gerektiğikanaatinde olanlar da tufan bölgeseldir; Nuh’un davetinin ulaşmadığı, tufanın dışında kalanbölgelerdeki insanların nesilleri de devam etmiştir, demektedir. (bkz. Elmalılı, Hak Dini;Diyanet, Kur’an Yolu)Buna göre, Nuh’un çocuklarından başkalarının soyları da devam etmiştir. “Zürriyetini desürekli bakî kalanların ta kendileri kıldık.” ayeti, kâfir olanların dışındakilerin zürriyetinikastetmektedir. Çünkü biz kâfir olanların zürriyetlerini suda boğduk, demek olur.
  • 33. Hz. Nuhun:“Ey Rabbim, kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma" diyeettiği duaya yeryüzündeki bütün kafirlerin dahil olup olmadığı konusunagelince:Ayette söz konusu olan “Arz” kelimesi, Kur’an’da, bazen dünya/yeryüzü,bazen de belli bir arz/toprak/yer anlamında kullanılır. Mesela:“Onlar, Arz’dan çıkarmak için seni tedirgin edip dururlar”(İsra, 17/76)mealindeki ayette geçen Arz’dan maksat Mekke’dir. Onun için bu kelimemeallerde genellikle “yurdundan” şeklinde geçer.Yine “Rumlar Arzın yakınında/yakın bir yerde yenildiler”(Rum, 30/2)mealindeki ayette geçen Arz kavramı, Hicaz bölgesi (veya Bizans/Farsbölgesi) anlamında kullanılmıştır.O halde, eğer Nuh tufanının bölgesel olduğu ispat edilirse, Hz Nuh’un : “EyRabbim, kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma" (Nuh, 71/26)mealindeki ayette geçen ARZ kelimesini “yeryüzünde” değil de, onunkavminin barındığı bölge anlamında kabul etmekte hiçbir ilmî sakınca yoktur.Şüphesiz ki, bu konu tartışmalı bir konudur. Küresel veya bölgesel olsun, Arzkelimesi iki anlama da uygundur.
  • 34. Hz.Hûd (a.s)Ad kavmine gönderilmiştir ki, Ad kavmi Hz. Nuh tufanından sonra putperestliğedönen ilk kavimdirHz. Hud (a.s.) Kurân-ı Kerimde kıssası geçen peygamberlerden biridir. Yemende Aden ile Umman (Oman) arasinda bulunan Ahkaf diyarında Hz. Huddoğup büyüdü Hud (a.s), Âd kavmi içinde soyu sopu şerefli bir kişiydi.Peygamberlikten önce ticaretle uğraşırdı. Hud (a.s) orta boylu, esmer tenli, gürsaçlı, güzel yüzlü idi. Ãdem (a.s)a benzerdi.Ad kavmi Arabistan yarımadasına ilk yerleşen kavimlerdendir. Hadramevte veYemene kadar uzanan bölgede oturan bu kavmin yurtları otu, suyu ve çeşitlinimetleri bol olan bir yerdi. Yerin üzerinden akan ırmakları, bağları, bahçeleri, sürüsürü davarları, yer altında da, su depoları ve köşkleri vardı. Başkalarına nazaranonlara boy pos, güç ve kuvvet verilmişti.Kavmi (Ad) bolluk ve bereket içinde ve gösterişli binalar yaparak azmıştı. Bütünnimetleri kendilerine veren Allah‘ı unutan Ad kavmi putlara tapmaya başladı.Allah, Ad kavmine, Peygamber olarak Hud (a.s)ı gönderdi. O da kavmini bir ve tekolan Allaha iman ve ibadete, putlara tapmaktan vazgeçmeye , insanlarazulmetmekten vazgeçmeğe, insanlara merhametli olup onlara eziyet etmemeleri,insanları saşırtmak maksadıyla yollara aldatıcı işaretler ( Ad kavmi, yolcularısaşırtmak ve onların çölde kaybolup gitmelerine gülmek (alay etmek) için yollarayanlış işaretler koyarlardı ) koymamaları, insanlarla alay etmemeleri, onları
  • 35. Hud a.s’ın kavmi onun uyarılarını dinlemedi.Bunun üzerine ; Allah, Ad kavmine önce kuraklık, kıtlık musibetini verdi: 3 sene müddetçe hiç yağmuryağmadı , Akan pınarlar kuruyup, ağaçlar , meyveler sararıp soldu. Hayvanlar susuzluktan telef oldu.Hud a.s onları imana davetini devam etti ise de onlar git gide azgınlaştı, Hud a.s’a daha çok eziyet ettiler.Allah, Ad kavmi üzerine azab yüklü bulutu göndererek buluttan esen bir rüzgarla onları helak etti:Bu bulutun ismi « sarsar » idi ve 7 gece, 8 gün devam etti:« Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler. Allah onu, ardarda 7 gece, 8 günonların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi bos hurma kütükleri gibioracıkta yere serilmiş halde görürdün » .Ad kavmi üzerine gelen rüzgar, Hud a.s ve ona iman edenlerin yüzlerine gayet serinletici ve tatlı olarakesti: « Emrimiz gelince; Hudu ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık,onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik »Hud .s kavmi helak olduktan sonra kendine inananlarla birlikte Mekke’ye gitti. Kabe’nin bulunduğu yerdeibadet ve taatla meşgul oldu ve orada vefat etti. Kabrinin Harem-i Serifde Hicr denilen yerde bulunduğurivayet edilmektedir.Hz. Peygamberimiz (s.a.s) vedâ haccında, Usfan vadisine vardığı zaman, Hz. Ebû Bekre: "Ey Eba Bekr! Buhangi vâdidir" diye sormuş. Hz. Ebû Bekir "Usfan vâdisidir" diye cevaplayınca: Hz. Peygamber (s.a.s)"Hûd (a.s)un, beline aba tutunmuş, belinden yukarısını alacalı bir kumaş ile bürümüş, genç ve kızıl,yuları hurma liflerinden örülmüş dişi bir deve üzerinde, hac için buradan telbiye ederek geçmiş"olduğunu haber vermiştir
  • 36. Hz. Huda yaptıkları itirazlarını şu maddelerde özetlemek mümkündür:a. Hz. Hûd (as)ı beyinsizlik ve sapıklıkla itham etmek:"Kavminden ileri gelenler dediler ki: Biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz""Kavminden ileri gelen inkârcılar dediler ki; biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve biz seni yalancılardan sanıyoruz.‘b. Atalar dinine bağlılık:"Dediler ki: demek sen, tek Allaha kulluk edelim ve atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi bize geldin.""Dediler: sen bizi tanrılarımızdan çevirmek için mi geldin?"c. Kendilerinin güçlü kuvvetli olduklarını söyleyip Hz. Hûd (as) tarafından gelebilecek bir zararın olamayacağını ilerisürmeleri:"Ad kavmi, yeryüzünde haksız olarak büyüklük tasladılar ve; Bizden daha kuvvetli kim var? dediler.“d. Ahireti inkâr etmeleri ve hayatın sadece dünya hayatından ibaret olduğunu ileri sürmeleri:"Ne ise hep bu dünya hayatımızdır; ölürüz ve yaşarız (bir kısmımız ölürken bir kısmımız doğar). Biz öldükten sonradiriltecek değiliz.“e. Hz. Hûd (as)ı küçümsemeleri:Kavminden, kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz o inkâr eden ve ahiret hayatına kavuşmayı yalanlayaneşraf takımı dedi ki; bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, sizin içtiğinizden içiyor.Eğer sizin gibi bir insana itaat ederseniz o takdîrde siz, mutlaka ziyana uğrayanlardan olursunuz."Onların bu itiraz ve tavırlarına karşı Hz. Hud (as)ın takındığı tavır şöyle idi:Ey kavmim. Allaha kulluk edin, sizin Ondan başka ilahınız yoktur. (Ona karşı gelmekten) sakınmaz mısın?" Eykavmim, bende bir sapıklık yok; ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin gönderdiğigerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.“
  • 37. Geçmiş peygamberlerin ve kavimlerin kıssalarınınKur‘anda zikredilmesi inananların ibret almalarıiçindir.Resul-i Ekrem (sav) buyurdular ki: "Allah Teala,zalime biraz fırsat tanır, amma bir de yakaladı mıartık paçayı kurtaramaz."Sonra da şu ayeti okudular: "Allah kasabaların zalimhalkını yakalayınca böyle yakalar, yakalaması daşiddetli ve elimdir" (Hud, 102).
  • 38. HZ. SALİH (a.s)Sâlih Peygamber Semud kavmine gönderilen peygamber olup Nuh (as) ın oğullarından Samınneslinden olup Hz. Âdemin 19. kuşaktan torunudur. Âd kavmi helâk olduktan sonra felakettenkurtulanlardan Semud, (Hz. Hud (as)ın vefatından sonra, torunları) Şam ile Hicaz arasındaki Hicrdenilen yere yerleşti.Kendilerine köşkler, saraylar inşa ettiler. Taşları oydular, onlara yeni şekiller verdiler. Köşklerini vesaraylarını bu şekillerle süslediler.Semud kavmi, tevhit inancını unutup Allaha ortak koştular ve yapmış oldukları putlardankendilerine tanrılar edindiler.Bu kâvmin ahlak ve fazilet bakımından en üstünü olan Salihe kırk yaşına geldiği zamanpeygamberlik görevi verildi.Hz. Salih (as), kavmine gerçeği bildirdi. Onları doğru olan yola çağırdı. Tebliğde bulundu;"Şüphesiz ben, size gönderilmiş emin bir peygamberim. Allahtan korkun ve bana itaat edin. Bensizden tebliğim için bir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir." dedi.Salih (as) gerçekten saygı duyulacak bir insandı. Semud kavmi de Hz. Salih (as)i sever, sayardı.Salih, davetini açıkladıktan sonra durum değişti. Kavmi, Salihe karşı cephe almaya başladı.Babalarının yanlış inançlarını sürdürmeyi tercih ettiler. "Babalarımızın taptıklarına tapmaktan biziyasaklıyor musun?" dediler.Semud kavmi, kendi aralarından birisinin gerçeği haber vermesini kabullenemediler, "İçimizden birinsana mı uyalım?" dediler.Kavmi, Hz. Salih için "O, şımarık bir yalancıdır." dediler.
  • 39. Semud kavmi, Hz. Salih (as)e engel olamayacaklarını anlayınca, onunla uğraşmaktan vazgeçtiler. SalihPeygambere inanan müminleri yollarından döndürmeye çalıştılar. Allahın elçisini yapayalnız bırakmak istediler.Müminlere; "Salihin, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu gerçekten biliyor musunuz?"dediler.O, gerçek iman mutluluğuna eren insanlar da "Biz, onunla gönderilen her şeye iman ederiz" dediler.Hiç bir şüpheye yer vermeyen bu kayıtsız şartsız iman karşısında, Semud kavminin inkarcıları şaşkınlığadüştüler; "Sizin inandığınızı biz inkar ederiz." diyerek vicdanlarını bir kez daha sattılar.Hz. Salih (as) sabretti. Ümitsizliğe kapılmadı. Gerçeğe yüz çeviren kavmini putlardan uzaklaştırmaya çalıştı.Onlara öğütlerde bulundu.Semud kavminin sapıkları Hz. Salih (as)e; "Eğer doğru söyleyenlerden isen bir mucize getir." dediler. Buistekleri inanmaya yönelmelerinden değildi. Sapkınlıklarına yeni malzeme aramalarındandı.İstedikleri mucize, dişi ve hamile bir deve idi. Allah, mucize olarak Semud kavmine bu dişi deveyi verdi. Bumucize karşısında bazıları iman ettiler, bazıları da inkarlarında direttiler. Allah elçisi hakkında "Amma dasihirbazmış." demek alçaklığında bulundular.Semud kavmi, bu kez de deveden rahatsız olmaya başladılar. Devenin fazla su içmesinden yakındılar. Yüce Allahsuyu, deve ile Semud kavmi arasında paylaştırdı; "Suyu içme hakkı bir gün onun, bir gün de sizindir." buyurdu.Deveyi her gördüklerinde müminlerin inancı yenileniyordu. Azgınların da kini artıyordu. Hz. Salih (as) budurumu biliyordu. Kavmini uyarıyordu;"Sakın ona fenalık ile dokunmayın. Eğer dokunursanız sizi büyük bir günün azabı yakalar." diyordu.Bu kavmin inkarcıları Salihin sözlerini dinlemediler. Kendi aralarında Salihi, müminleri ve dişi deveyi öldürmeyikararlaştırdılar. Önce, mucize olarak gönderilen deveyi öldürdüler. Bu hareketleriyle Salih Peygamberi vemüminleri yıldırmak, korkutmak istediler. İsyanlarını ve kinlerini kustular. "Ey Salih!" dediler. "Eğer sengönderilmiş peygamber isen vadettiğin azabı getir!"
  • 40. Hz. Salih (as), kavmine yine kurtuluş yollarını gösterdi. Tövbe etmelerini öğütledi. "Ey kavmim" dedi."Niçin tövbeden evvel çabucak kötülüğü istiyorsunuz? Allahtan mağfiretinizi istemeli değil miydiniz?Belki merhamet olunurdunuz."Semud Kavmi bu sözlere kulaklarını tıkadılar. "Biz, seninle ve seninle bulunanlar yüzünden uğursuzluğauğradık." dediler. Bela ve musibetlere sebep olarak Salihle müminleri gösterdiler."O şehirde dokuz kişi vardı ki bunlar yeryüzünde fesat çıkarıyor, iyilikte bulunmuyorlardı."Deveyi öldürten bu adamlar, kötü arzularını devam ettirmek niyetindeydiler.Bunların hepsi bir araya geldiler. "Gece baskını yapıp Salihi ve ailesini öldürelim. Sonra velisine; biz oailenin helakinde hazır değildik, gerçekten biz doğru söyleyenlerdeniz diyelim." dediler. Kendiaralarında bu karara vardılar.Salih Peygambere münkirlerin bu hilesi haber verildi. O da ailesini ve müminleri yanına alarak bu şehriterketti. Böylece hicret olayı da gerçekleşti.Salih peygamber de, kendisine îman edenlerle beraber çıkıp önce Şama, Filistine, sonra da Mekke-iMükerremeye gitti.Azgınlar, planlarını uygulamak için geceleyin Salih Peygamberin evini kuşattılar. Evin içinde kimseyibulamayınca şaşırıp kaldılar.Cebrail aleyhisselam onları bir sabah vakti sayha ile azablandırdı. Semudun muhkem binaları bilekendilerini kurtarmadı ve onlar sayhanın şiddetinden hepsinin ödleri patlayarak helâk oldu.Ne kadar inkarcı ve sapkın varsa hepsi de helak oldu. Şehir bir harabe haline dönüştü.
  • 41. HZ.İBRAHİMHazreti İbrahim "Ulül-Azm (Azm Sahipleri) denilen büyük peygamberlerden biridir. Bunlar, bizim peygamberimizHazreti Muhammed (a.s), Nuh (a.s), İbrahim (a.s), Musa (a.s) ve İsa (a.s) olmak üzere beş peygamberlerdir.Nuh peygamberin çocukları dağıldıktan sonra Hamın soyundan "Nemrud" adında bir adam, birçok kabileleri başınatoplayıp Babilde, şimdiki Musul şehrinin bulunduğu yerlerde Babil hükümetini kurmuştu. Babil ülkesine "Geldanistan"hükümdarlarına da "Nemrud" denilir.Babil halkı arasında"Saibe" denilen sapık bir din türemişti. Bunlar, güneşe, aya, yıldızlara, putlara ve hükümdarlaratapmakta idilerKahin ve müneccimlerin o sene bölgede doğacak İbrahim adlı bir çocuğun halkın dinini değiştireceğini, Nemrudunsaltanatına son vereceğini söylemeleri, diğer bir rivayete göre ise kendisinin bu mahiyette bir rüya görmesi üzerineNemrud hamile kadınları bir yere toplamış ve doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini, ayrıca erkeklerineşlerinden uzaklaştırılmasını emretmiştir.Bunun üzerine Azer, İbrahime hamile kalan karısını Küfe ile Basra arasındaki Ur şehrine veya Verka denilen yeregötürüp bir mağaraya saklamış, İbrahim bu mağarada doğmuştur.İbrahim mağarada on beş ay kalmış, ancak bir ayda dışarıdaki bir yıl kadar gelişme göstererek on beş yaşındaki birçocuğun vücut ve zeka seviyesine erişmiştir. İbrahim, Kuran-ı Kerimde ayrıntılı biçimde anlatılan Allahın sonsuzvarlığına ve birliğine dair istidlallerini de bu mağaradan ayrılışını takip eden günlerde yürütmüştür.Buna göre bir akşam vakti mağaradan çıkarılan İbrahim, babasına gördüğü şeylerin ne olduğunu ve bunların biryaratıcısının bulunup bulunmadığını sormuş, onların bir rabbi olması gerektiğini düşünmüş; yıldızları, ayı ve güneşigörünce her biri için, "Rabbim budur" demiş: fakat gördükleri kısa süre sonra sönüp gidince: "Ben böyle sönüp batanlarısevmem" diyerek bunların hiçbirinin ilah olamayacağını ifade etmiş; "Hiç şüphesiz ben, bir tevhid ehli olarak yüzümügökleri ve yeri yaratmış olan Allaha yönelttim, ben müşriklerden değilim" diyerek bir olan Allaha dönmüştür.Rabbi İbrahime: "Müslüman ol!" dediğinde, "Alemlerin rabbine teslim oldum diyerek bu davete icabet etmiştir.
  • 42. Müslüman tarihçiler Hz. İbrahime on sahife indirildiğini, bunların mesellerden ibaret olduğunu bildirirler.Hz. İbrahim (a.s)’ın ismi Kuran-ı Kerimde yirmi beş surede altmış dokuz defa geçmiştir. Kuranda dageçen sıfatlarının bazıları şunlardır:Evvah (çok ah eden),Halim,Munib (Allaha sığınan),Hanif,Kanit (Allaha kulluk eden),Şakir.İbrahim (a.s) Babil halkına uzun süre hak dini, dünyayı, ahireti, hayatı, ölümü ve yeniden dirilişi anlatmış;en yakını olan babasına ise bu meseleyi inceden inceye izah etmişti. Ancak başta babası Azer olmaküzere halk, İbrahim (a.s)a inanmayıp inkar etmişti. İbrahim (a.s), babasının bu hareketine kızmamış, onadarılmamıştı. Hatta onun için Allahtan rahmet dileyerek babasına karşı şöyle dedi:"Sana selam olsun! Senin için Rabbımdan mağfiret dileyeceğim. Çünkü O, bana karşı lütufkardır."Bundan sonra İbrahim (a.s), baba ocağını terk ederek oradan ayrıldı.
  • 43. Hazreti İbrahim, Babil halkına gerçek dini bildirmeye başladı, onları hak dinine çıkardı.Doğup batan,sönüp giden şeylerin tapılmaya uygun bulmadıklarını onlara söyledi. Fakatonlar aldırmadılar.İbrahim (a.s), milletinin kendisine inanmadığını görünce hemen Nemruda gitti. o sıralarmilletinin başında bulunan Nemrud, sahip olduğu servet ve saltanatıyla kendini ilahsanmaktaydı.İbrahim (a.s), Nemruda Allah inancından bahsetti. Fakat o reddetti ve İbrahim (a.s) ile Rabbihakkında münakaşaya girişti. İbrahim (a.s) Allah Tealanın hem dirilttiğini hem deöldürdüğünü söyleyince Nemrud, kendisinin de bunu yapmağa gücü yettiğini ifade eder.Nemrud, bunu ispat için, iki adamı getirtmiş, birini öldürmüş, diğerini bırakmış; böyleceöldürmeğe ve diriltmeğe kadir olduğunu göstermişti.Bu defa İbrahim (a.s.): "Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de batıdan getirsene." deyinceNemrud şaşırıp kalmıştı.Bir yortu günü insanlar şehir dışına çıkmışlardı. İbrahim (a.s) şehirde kaldı. Putlarınbulunduğu yere giderek bir kısım putları kırdı.Elindeki baltayı da büyük bir putun boynuna(a.s)tı.İnsanlar şehre dönüp bu durumu görünce, bunu Hazreti İbrahimin yaptığını anladılar.Hazreti İbrahim de: "Eğer söyleyebilirse sorunuz; bunu büyük put yapmıştır!" dedi.Dediler ki: "Hiç cansız olan bir put böyle bir şey yapabilir mi?" dediler. Hazreti İbrahim de"Madem ki bunlar cansız, ellerinden bir şey gelmez şeylerdir; artık niçin bunlaratapıyorsunuz?" dedi. Bunun üzerine hepsi de biraz sustular, cahilliklerini anlar gibi oldular. Neyazık ki, cehalet gururları tekrar baş gösterdi. Sapıklıklarında ısrar ettiler.
  • 44. İbrahim (a.s)ın bu savunması, sapıklar tarafından onun suçlu duruma düşmesine yetmişti. Nemrud,İbrahim (a.s)ın öldürülerek veya yakılarak cezalandırılmasını teklif etmiş ve nihayet ateşte yakılmasınakarar verilmişti. Hazırlanan ateşin alevi, en şiddetli ve hararetli duruma geldiğinde İbrahim (a.s)ımancınıkla fırlatıp ateşe attılar. Ancak ateşin ve her şeyin sahibi olan Allah, ateşe şöyle emir verdi:"Ey ateş! İbrahime karşı serin ve zararsız ol!"Böylece İbrahim (a.s) ateşten kurtulmuş oldu. O sırada İbrahim (a.s)a inanan tek bir kişi vardı; o da Lut(a.s) idi.Kur’an-ı Kerimde, Hz. İbrahim (a.s)kavminin, bu mucizeye karşı nasıl bir tepki verdiğine ve nasıl helakolduğuna dair bir bilgi yoktur. Yalnız Hac Suresinin 44. ayetinden onların da helak olduklarını anlamakmümkündür.Öyle anlaşılıyor ki, Nemrut ve halkı genel olarak -belki de Nemrud’un korkusuyla- putlara tapmaya devametmişler. Nihayet milattan önce 2286 yılı civarında, -Hz. İbrahim daha hayatta iken- Allah, Asurileri onlaramusallat etmiştir. Bunlar Nemrut’un memleketini işgal etmiş, onun saltanatlarına son vermiş ve yerineAsuri krallığını kurmuşlardır.Hz. İbrahim (a.s)’ın Allah’ın inayetiyle, Nemrut’un başka işkencelerine maruz kalmadan onun ülkesini terkedip, Filistin’e hicret etmek suretiyle kurtulduğu bilinmektedir. Hz. İbrahim’in ateşten kurtulduğunu ifadeeden ayetten sonraki iki ayette, bu hususa şöyle işaret edilmiştir:“Hulasa onu (İbrahim’i) tuzağa düşürmek istediler ama, Biz asıl onları tuzağa uğrattık. Asıl tuzağadüşenler kendileri oldular. Onu Lut ile beraber kurtarıp, bütün insanlar için kutlu ve feyizli kıldığımızdiyara(Filistin diyarına) ulaştırdık.”“Onu Lut ile beraber kurtarıp” cümlesinden anlaşılıyor ki, düşman onları takip ediyordu. Onlarınşerrinden korunmak için gizli firar edip kaçmışlar ve Allah da onlara yardım ederek onları kurtarmıştır.İbrahim’e Lut iman etti.”mealindeki ayetin zahirine bakılırsa, Hz. İbrahim’e yeğeni Lut’tan başka imaneden olmamıştır. Yalnız ikisinin Filistine hicret etmeleri de bunu gösteriyor
  • 45. Kuran’da Hz. İbrahim için "Tek başına bir ümmet." deniliyor; bu neanlama gelmektedir?Hz. İbrahim (a.s), bir ümmetin, bir milletin yapacağı işleri tek başınagerçekleştirmiş, onlarca imtihan geçirmiş ve kazanmıştır. Tevhit inancınınbayrağını tek başına asmış, Allah’ın evini/Kabe’yi inşa etmiştir. Allah’ınkelimesinin yüceltilmesi uğruna ölüme meydan okumuş, en cebbarzalimlerin önünde boyun eğmemiştir.İbrahim (a.s), birkaç peygamber dışında Kuran’da geçen bütünpeygamberlerin hem babası, hem mürşidi olmuştur. Bütün bu iyiliklerin vekahramanlıkların mükafatı olarak Allah tarafından kendisine “özel dost”payesi verilmiştir.İlgili ayetlerin mealleri:“Gerçekten İbrahim, hak dine yönelen, Allah’a itaat üzere bulunan, tekbaşına bir ümmet idi. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı. Allah’ınnimetlerine şükreden bir zat idi. Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.”
  • 46. Hz. İbrahim ..Hz İbrahim (s.a.) misafirleri çok severdi. Evine misafir çağırmaktan,onlara ikramda bulunmaktan lezzet alırdı Yolculara karşı da iyidavranırdı. Onları evine davet eder, yiyecek-içecek verir, yatacak yergösterirdi. Her sabah. Evinin yanındaki yolun kenarında durur veyoldan geçecek yolcuları beklerdiOnları görür görmez de, ikramda bulunmak için evine davet ederdi.Başka insanları memnun ve rahat ettirmek onu mutlu ederdi. Bir günüsofrasında bir misafir olmadan geçtiğinde rahatsız olur, evinde biryolcu ağırlamamışsa yemeğe kendisi de dokunmazdı.Bir ara, yoldan üç gün boyunca hiçbir yolcu geçmedi. Bu durum haliyleHz. İbrahim"i (s.a.) üzdü. Ama bıkmadan usanmadan yola çıkıp ümitlebeklemeye devam etti. Ufuğa gözlerini kısarak bakıyor, bir yolcunungelmesini istiyordu. Üç gün geçmiş ama hiçbir yolcu gelmemişti.Bir sabah, deve üzerinde yaşlı bir adam göründü yolda. Hz. İbrahim çoksevindi hemen yaşlı adamı yemeğe evine davet etti. Adam bu davetikabul etti. Evde yemeğe oturduklarında Hz. İbrahim yemeğe başlamadanönce "Bismillah" dedi, ama yaşlı adam hiçbir şey demeden yemeyebaşladı. Hz. İbrahim sordu:"Neden besmeleyle başlamadın? Bize bu yiyecekleri hediye eden rabbimizhem Rahman, hem de Rahim değil mi? Sunduğu bu rızkı yemeye başlamadanönce Onun ismini anmak doğru olmaz mı?Yaşlı adamın cevabı:"Benim dinimde böyle bir adet yok" şeklinde oldu."Hangi dindensin sen?""Mecusiyim." Adam ateşe tapılan bir dine mensuptu.Hz. İbrahim buna çok kızdı ve adamı evinden kovdu.Yaşlı adam oradanuzaklaşırken. Hz. Cebrail, Hz. İbrahim"e geldi. Bir mesaj getirmişti.Ona, Allah"ın kendisine inanmayan bu adamı 70 senedirrızıklandırdığını, ama onun, yani Hz. İbrahim"in bir öğün yemek biletahammül edemediğini bildirdi. Hz. İbrahim hatasını anlamıştı. Hemenihtiyarın arkasından koştu, yetişti ve evine yemeğe devam etmek üzeredönmeye ikna etti.
  • 47. Hz. İbrahim (a.s) amcasının kızı olan hanımı Hz. Sare ile birlikte Mısır tarafına seyahat ederken "Erdün"kasabasına gelmişler.Şehrin kralı ile aralarında ilginç bir hadise geçmiştir. Ebu Hureyre, Peygamber (s.a.s)den rivayet etmiştir.Hz. Peygamber ((a.s)v) şöyle anlatmıştır:"İbrahim (a.s) hanımı Sare ile birlikte bir şehre gelmişlerdi. O şehirde bir kral veya zalim bir idareci vardı.Bu zalime:- "İbrahim, yanında çok güzel bir kadınla şehre girdi." diye haber gönderdiler. Kral:- "Ey İbrahim! yanındaki kadın neyin, kimindir?" diye sordurdu. İbrahim (a.s):- "(din) Kardeşimdir." dedi. Sonra Sareye gelip:- "Sakın beni yalancı çıkarma, ben bunlara seni kız kardeşimdir dedim. Allaha yemin ederim ki,yeryüzünde benden, senden başka iman eden hiç kimse yoktur." buyurdu.Sare kralın yanına gelince kral (ona kötülük yapmaya) teşebbüs etti. Hz. Sare kalktı abdest aldı, namazadurdu. Sonra şöyle dua etti:- "Ya Rab! Ben sana ve senin peygamberine iman ettimse, ben kadınlığımı zevcimden başkasına karşıkoruduysam (ki şu ana kadar böyleydim) benim üzerime şu kafiri musallat etme.“ Kralın nefesi boğuldu; ayağıyla yere vurarak çırpınmaya başladı. Bunun üzerine Sare:- "Allahım şayet bu adam ölürse bunu bu kadın öldürdü denilir." diye dua etti. Bunun üzerine adamrahatladı. Bu hadise üç defa tekrarlandı. Bunun üzerine melik etrafındakilere:-"Siz bana şeytan göndermişsiniz Bu kadını İbrahim (a.s)e gönderiniz. Haceri de Sareye veriniz." dedi.Bunun üzerine Sare Hz. İbrahim (a.s)’agelerek ona olayı anlattı ve:- "Anladın mı! Allah kafiri zelil etti; bana bir cariyeyi de hizmetçi verdi." dedi.İbrahim (a.s), o ülkeden ayrıldıktan sonra pek çok yer gezdi. Sonunda Şamda karar kıldı. Orada kendisineinananlar günden güne arttı. İbrahim (a.s)e inanların oluşturduğu kitleye "İbrahim milleti" adı verildi.
  • 48. Hz. İbrahim, neden Hz. Hacer ve Hz. İsmail’i Mekkede bırakıp gitmiştir? Hacer, Hazreti İbrahim (a.s)ile evlendikten sonra, Cenab-ı Hak onlara Hazreti İsmaili ihsan etmiştir.Ancak yıllarca evlat hasretiyle yanıp tutuşan Sare, Haceri kıskanmaya başlamıştır. Hazreti İbrahim (a.s)’abir evlat verememiş olması kendisini son derece üzmektedir. Haceri uzaklaştırmanın yollarını aramayabaşlamıştır. Nihayet Hazreti İbrahimden onları başka bir yere götürmesini istemiştir. Hazreti İbrahim birsüre tereddüt geçirmiş, ancak Cenab-ı Hak da vahiy yoluyla izin verince Hacer ve oğlu İsmaili alan Hazretiİbrahim, eşi ve çocuğunu Mekke yakınlarına götürmek üzere yola çıkar...Hz. İbrahim (a.s)beraberinde Hz. İsmail (a.s), onu henüz emzirmekte olan annesini ve kadının yanında birde su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt`in yanında Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı.Bur(a.s)ı Mescid`in yukarı tarafında ve zemzemin tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke`de kimseyaşamıyordu, orada hiç su da yoktu.İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azıkdağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı. Hz. İbrahim (a.s) bundan sonra (emr-i İlahi ile) arkasını dönüp(Şam`a gitmek üzere) oradan uzaklaştı.İsmail`in annesi, İbrahim`in peşine düştü (ve ona Keda`da yetişti). "Ey İbrahim, bizi burada, hiçbirinsanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. Bu sözünübirkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim (a.s), (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncükere) seslendi. "Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine "Evet!"buyurdu. Kadın: "Öyleyse (Rabbimiz bizi korur), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz.İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt`e yöneldi,ellerini kaldırdı ve şu duaları yaptı:"Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli Beyt`inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt`inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlarda müminolanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrinibilip şükretsinler."
  • 49. İsmail`in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı,(sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan)kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. Onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarakoradan kalkıp, kendisine en yakın bulduğu Safa Tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. Safa`danindi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bir insanın koşusuyla koşmayabaşladı. Vadiyi geçti. Merve Tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimsegörmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi.Bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşmasıburadan gelir. Anne, (bu sefer) Merve`ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedive sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine: "(Ey ses sahibi!) Sen sesini işittirdin,bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken zemzemin yanında bir melek (tecelli etti). BuCebrail`di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer`im, İbrahim`in oğlununannesi..." "İbrahim sizi kime tevkil etti?" "Allah Teala`ya." Cebrail, "Her ihtiyacınızı görecekZat`a tevkil etmiş." Dedi ve ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet suçıkmaya başladı. Kadın (boşa akmam(a.s)ı için) suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan dasudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu.İbnu Abb(a.s) (ra) dedi ki: "Allah İsmail`in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemiolduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde (zemzem, kuyu değil) akarsuolacaktı." Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi. Melek, kadına: "Zayi ve helak oluruz diyekorkmayın! Zira Allah ‘ın burada bir Beyt`i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası binaedecek. Allah Teala hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi. Beyt yerden yüksekti, tıpkıbir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu aşındırmıştı.
  • 50. Hz.Hacer bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm`den bir kafile uğradı. Oraya Kedayolundan gelmişlerdi. Mekke`nin aşağısına konakladılar. Derken orada bir kuşun gelip gittiğinigördüler. "Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var). Halbuki biz bu vadide suolmadığını biliyoruz!" dediler. Durumu tahkik için, yine de bir veya iki atik adam gönderdiler.Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler.Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail`in annesini buldular. "Senin yanındakonaklamamıza izin verir misin?" dediler. Kadın: "Evet! Ama suda hakkınız olmadığınıbilin!" dedi. Onlar da: "Pekala!" dediler.Peygamberimiz der ki: "Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail`in annesine uygun geldi.Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar da gelip buradakonakladılar. Zamanla orada çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. Onlardan Arapça`yı öğrendi.KurbanHz.İbrahim, oğlu ve hanımını çöle bıraktıktan sonra onlarla bütün alakasını kesmiş değildi.Aksine,zaman zaman ziyaretlerine gelip yanlarında kalıyordu. Hz.İsmail belli bir yaşa ulaşınca,kurban olayı meydana geldi. Bu olay Kur’an-ı Kerimde şu şekilde anlatılmaktadır:"Oğlu İsmail kendisiyle beraber iş yapacak yaşa gelince İbrahim ona dedi ki: “Oğlum, benrüyamda seni kurban ettiğimi gördüm. Sen buna ne dersin?” İsmail ise, “Babacığım” dedi.“Sen emr olunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.” İkisi de Allah’ınemrine uydular. İbrahim, kurban etmek üzere oğlunu yere yatırdı. O sırada biz nida ettik:“Ey İbrahim! Sen rüyanda emr olunana uydun. İyilik yapan ve iyi kullukta bulunanları işteBiz böyle mükafatlandırırız." Muhakkak ki bu, apaçık bir imtihandı. Ona oğlu yerine büyükbir kurbanlık koç gönderdik."
  • 51. Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmaili kurban ettiğini rüyasında görür. Emrin yerine getirmesi lâzımdı.Bayram sabahı olunca, Hacer validemizi çağırdı. Oğlu Hz. İsmail’i hazırlamasını söyledi. Hacer validemiz, Hz.İsmail’i giydirip, süsledi. Baba oğul, beraberce Mina istikametine doğru yola koyuldular. Fakat nereyegidildiğini, ne evlat ne de annesi biliyordu. Şeytan bu duruma hayrette kalıp böyle imtihanda hiç görmedim.İbrahim (a.s) bu işi de yaparsa veben böyle meselede onları caydıramazsam bir daha ebediyyen onlara te´sir edemem ve üzüntümden helakolurum demişti. Hz. İbrahim’in önüne çıkarak: Ya İbrahim! Böyle bir evlâdı nasıl kesersin? Hiç baba evlâdınıkesebilir mi? Hz. İbrahim, şeytanın sözüne kulak bile vermedi, hiç tereddüt etmeyerek, yerden aldığı taşlaşeytânı defetti. Şeytan durmuyordu. Bu sefer Hacer validemizin yanına gelerek, onu kandırmaya çalıştı. FakatHacer validemiz verdiği cevap, teslimiyetin zirvesine varıyordu: “Eğer ’tan böyle bir emir gelmişse, ben de biranne olarak, bu emre teslim olup, boynumu büküyorum.”Çünkü o bir peygamberdir peygamber yanlışyapmaz dedi. Şeytan vazgeçmiyordu. Bu defa Hz. İsmail’in yanına gelip: “Baban seni nereye götürüyor, biliyormusun? Kesmeye götürüyor, kesmeye.” diyerek onu korkutmağa çalıştı. Hz. İsmail de, annesinden geri kalmayarak: O benim babamdır. O bir Peygamberdir. Eğer bu emriAllah’tan almışsa, emri muhakkak yerine getirmesi lâzımdır." cevabını verdi ve şeytanı taşladı. İbrahim a.s. kendine ve evladına vesvese veren Şeytanı Mina mevkiinde taşladığından dolayı aynımahalde şeytan taşlamak bir sünnet olarak devam etmiştir.
  • 52. Kabe ilk inşaasından bu güne kadar 12 defa yeniden inşaa edilmiştir.• Meleklerin inşaası (Adem A.S.dan önce yapılmıştır.)• Adem a.s. inşaası• Şit a.s.inşaası• İbrahim a.s.inşaası• Amelikanın inşaası• Cürhümlülerin inşaası• Kusayın inşaası• Abdul Muttalip inşaası• Kureyşin inşaası (Hacerül esved’i peygamberimiz yerleştirdi)• Abdullah bin Zubeyrin inşaası• Haccacın inşaası• Sultan Muradın inşaası
  • 53. Kabenin yapılışıZaman geçti, İsmail 30 yaşlarına geldi. Hz. İbrahim’in, 30 yıl önce ailesini ıssız bir çöle getirip yerleştirmesininasılamacını yerine getirme zamanı gelmişti. Hz. İbrahim, Allah’ın emri ile ailesini, Hz. Adem tarafından yapılan veyer yüzündeki ilk ibadet yeri olan mabedin temellerinin bulunduğu yere getirip bırakmıştı. "Şüphesiz ki,insanlar için kurulan, çok mübarek ve alemler için hidayet olan ilk ev Mekke’deki (Kabe)dir.""Hani Biz İbrahim’e Beyt’in yerini göstermiş ve “Bana hiçbir şeyi ortak koşma” diye vahyetmiştik. “Beytimi detavaf edenler,namaz kılanlar, rüku ve secde edenler için temiz tut. İnsanlara haccı ilan et ki,yaya olarak, yahutuzak yollardan gelen yorgun düşmüş develer üzerinde sana gelsinler."Hz.İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, eski temellere ulaşıncaya kadar toprağı kazmaya devam ettiler. Eski temellereulaştıklarında, bu temellerin üzerine Kabe’yi inşa ettiler.Uzunca bir süre yaşadıktan sonra, ömrünün sonlarına doğru Mısıra gitti. İbrahim (a.s) vefat ettiğinde -kuvvetlirivayetlere göre- Kudüs yakınlarında Halilür-rahman denilen yerde defnedildi.Haniflik: İbrahim (a.s)in dinin temeli tevhide (Allahın birliğine) dayanıyordu. Ancak zamanla bu inançunutulmuş ve putperestlik Araplar arasında tamamen yayılmıştı. Buna rağmen birkaç kişide tevhit akidesininizleri görülüyordu. Bunlara "Hanif" denirdi.Hanif, batıldan uzak, Hakka yönelen ve tevhit inancı üzere bir Allahı tasdik eden kişi demektir. Kuran-ı Kerimde "hanif" kelimesi birkaç yerde geçer. "Hanif" kelimesi daha çok, Hz. İbrahim (a.s) için Allaha saf ve temiz birşekilde ibadet eden bir kul anlamında kullanılmıştır.İslamdan önce Arap toplumunda; Varaka b. Nevfel, Abdullah b. Cahş, Osman b. Hüveyris, Zeyd b. Amr, Kuss b.Saide gibi kişiler hanifler arasında bulunuyordu. Bunlar; cansız, dilsiz, hiçbir şeye güçleri yetmeyen putlarınönünde eğilmeyi, onlara yalvarmayı çirkin sayan kişilerdi.
  • 54. Hacerül-Esvedi değerli kılan, haccın menâsikinden olması ve Rasûlullahın onu öpmesi nedeniyledir. Hacdatavâfa Hacerül-Esvedden başlanır ve yine onunla bitirilir. Tavâf esnasında Hacerül-Esved öpülür, bu imkânolmadığı takdirde elle, bu da mümkün olmazsa uzaktan selâmlanır. Onu öpmek sünnet olduğu içinöpülmediği takdirde hac yine yerine gelmiş olur. Ayrıca Hacerül- Esvedin öpülme imkânı bulunmadığızaman Kâbede ikinci bir taş olan Yemame taşına elle dokunmak da onun yerine geçer. Bu taşın bulunduğuyere "Rüknül-Yemanî" denir.
  • 55. Hz.Lut (a.s)Hazret-i Lut, İbrahim (a.s)ın kardeşi Haranın oğludur. Onunla beraber Şama hicret etmişti. Sonra Sodommemleketine peygamber gönderildi.Lut kavminin ikamet ettiği şehirlere Kur’an lisaniyle “Mü’tefikat” denir. Bunlar beş şehirdir. Buralarda dört yüz bininsanın yaşamış olduğu rivayet edilir.Bu azabın isabet ettiği bölgeye bugün bahrü’l-meyyit (Ölü deniz) veya Lut gölü denmektedir.LUT KAVMİNİN HELAKİ HUSUSUNDA İLİM ADAMLARI NE DİYOR?Bu olay bundan 4000 yıl önce, yani İ.Ö. 2000 yıllarının başlarında ve tahminlere göre İ.Ö. 1900 yıllarında olmuşturAmerikan arkeolog ve jeologlarının yaptıkları geniş araştırma ve kazılarında, Tevrat’ta (ve diğer Mukaddes Kitaplarda)yeryüzünden silinişleri anlatılan Sodom ve Gomorra şehirlerinin yerleri, Siddim vadisi denilen ve Lut gölünün en altucunda bulunan çevredir. Vaktiyle buralarda büyük ve geniş yerleşmelerin bulunduğu kazılardan anlaşılmıştır.Bu bölgede bir gün kendini göstermiş olan muazzam bir çökme olayında herhalde patlamalar, yıldırımlar, yangınlar vedoğal gazlarla birlikte korkunç bir deprem olmuş ve Siddim vadisi ile birlikte Sodom ve Gomorra kentleri de yerinderinliklerine gömülmüşlerdir. Bu deprem sır(a.s)ında yer kabuğunun çatlayıp çöküşü, kabuğun altında uyuyanvolkanlara serbest yol vermiştir.İlginç bir nokta da şudur ki, Tevrat’ta depremden söz edilmediği halde Ahmed Cevdet Paşa Kıs(a.s)-ı Enbiya, yaniPeygamberler Tarihi’nde depremi söz konusu etmiştir. Ahmed Cevdet Paşa aynen şöyle demektedir:“Hazret-i İbrahim’in kardeşi Harran oğlu Lut, ki onunla birlikte Babil’den Şam tarafına geçmişti, Sodom cihetinegönderilmişti. Buranın ahalisi ise kafir ve fasık idiler. Hareketleri yolsuzdu ve hiç bir kavmin yapmadığı fuhuşlarıyaparlardı. Lut onları doğru yola çağırdı, dinlemediler. Çok nasihat etti, kabul etmediler. Cenab-ı Hak onların başınataş yağdırdı ve deprem ile köylerinin altını üstüne getirdi. Hepsini mahvetti. Yalnız Lut, ev halkı ile geceleyiniçlerinden çıkıp kurtuldu”İşte Sodom ve Gomorra şehirleriyle çevresi, böyle büyük bir ilahi afetin kurbanı olmuş ve günümüzden yaklaşık 4000 yılönce kendini gösteren bu büyük felaket sonucunda Sodom ve Gomorra kentleri tam anlamı ile yerin dibine batmışlardırLut (a.s) da çıkıp İbrahim (a.s)ın yanına gitti. O da Halilürrahman kasabasında gömülüdür.
  • 56. HZ.İSMAİLHazret-i İsmail, İbrahim (a.s)ın oğludur. Hacer adındaki zevcesinden dünyaya gelmiştir. Hacer bir cariye idi. BunuMısır Hükümdarı, İbrahim peygamberin zevcesi "Sare"ye bağışlamıştı. Sare de, kocası, İbrahim (a.s)a hediye etmişti.İsmail, Hz. İbrahim (a.s)’ın Hacerden olan büyük oğludur. Hz. İsmail (a.s)ın bir resul ve nebi olduğu, ümmetine Allahınemirlerinden olan namaz, zekat gibi emirleri bildirdiği anlatılmaktadır. İsmail (a.s)ın babası İbrahim (a.s) ile birlikteKabenin temelini yükselten ve Onun temizliğinden sorumlu kimseler olarak anlatıldığı görülmektedir.Hz. İsmail (a.s) Mekkeye yerleşen Cürhümilerin çocukları ile büyümüş ve onlardan ok atıcılığını öğrenmiştir. Eslemkabilesinden bir grup, yarış için ok atışırken, Hz. Peygamber (s.a.s) onlara şöyle demiştir:"Ey İsmail oğulları! Ok atınız, sizin atanız da mahir bir ok atıcı idi.“ Hz. İsmail (a.s) iyi bir atıcı ve avcıydı. Mekkeninharem bölgesinin dışına çıkarak avlanır ve avlanmayı, ata binmeyi, yabani atları ehlileştirip binmeyi çok severdi.Peygamber (s.a.s) "At edininiz! Onu miras olarak alın ve miras olarak bırakınız! Çünkü bu size babanız İsmailinmirasıdır.“ buyurmuştur.Hz. İsmail Arap dilini çok güzel konuşan fasih bir insandı.Hz. İbrahim (a.s) Allah’ın emriyle hanımı Hacer ve oğlu İsmaili Filistinden alıp Hicaza götürdü. Hz. İsmail (a.s) henüzsütte idi. Kabenin daha sonra inşa edildiği yere yakın bir yerde büyük bir ağacın yanına bıraktı. Yanlarına bir dağarcıkhurma ve biraz su koydu. O zamanlar henüz Mekke şehri kurulmamıştı, her taraf ıssızdı. Hatta su da yoktu.Hz. İbrahim (a.s)dönüp giderken Hacer, "Ey İbrahim, bizi bu ıssız ve kimsesiz vadide bırakıp da nereye gidiyorsun?"dedi. Hacer tekrar, "Ey İbrahim! Bizi burada bırakmanı sana Allah mı, emretti?" diye seslendi. Hz. İbrahim (a.s), "Evet,Allah emretti." deyince, Hacer, "Öyleyse Allah bize yeter, bizi o korur." diyerek Allaha tevekkül etti. İbrahim (a.s)Seniye mevkiine gelince Kabenin bulunduğu tarafa yönelerek şöyle dua etmiştir:"Ey Rabbimiz, ben zürriyetimden bir kısmını senin mukaddes olan evinin yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim.Şunun için ki, Rabbimiz (orada) namaz (ların)ı dosdoğru kılsınlar. Artık sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlarameylettir ve kendilerini bazı meyvelerle rızıklandır ki (verdiğin nimete) şükretsinler." (İbrahim, 14/37).
  • 57. Aradan günler geçti. Yanlarındaki su ve hurma bitti. Etrafta kimseler yoktu, çocuk susuzluktan ağlıyordu.Hacer su aramaya başladı. Safa tepesine çıktı, etrafa baktı kimseyi göremedi. İndi; koşarak Merveye geldi; etrafına bakındı, kimseyigörmedi. Bir yudum su bulmak için Safa ile Merve arasındaki bu gidiş gelişi yedi defa tekrar etti. Yedinci defa Merveye çıktığında şimdikiZemzem kuyusunun bulunduğu yerde bir melek gördü. Ayağının ökçesiyle yeri eşiyordu. Oradan su çıkmıştı. Diğer bir rivayete göre çocukayağı ile (veya eli ile) kumları eşelemeye başlamış ve oradan bir su çıkmıştır. Hacer gelip kana kana içti, çocuğuna da içirdi.Hz. Hacer su boşa akmasın diye gölet yapıp suyu muhafaza etmeye çalışıyor, bir yandan da avuçlarıyla kırbasını dolduruyordu. Hz.Peygamber (s.a.s) bunu şöyle anlatmıştır:"Allah İsmailin annesi Hacere rahmet eylesin! Eğer o Zemzemi kendi haline bıraksaydı da, suyu avuçlamasaydı, muhakkak ki Zemzemakar bir kaynak olurdu.“Hz. Hacerin suyu bulmasından sonra Mekke vadisinden geçen Cürhümilerden bir grup vadinin üstünde bir kuş gördüler. Bu kuşun su olanyerde uçtuğunu bilen Cürhümiler daha önce bu vadide bir su kaynağı yoktu. Acaba, yeni bir su kaynağı mı bulundu diye içlerinden birisinikontrol için gönderdiler. Suyu haber alınca, gelip su başına yerleşmek için Hz. Hacerden izin istediler. Suda bir hak iddia etmemek şartıylaHz. Hacer onlara izin verdi. Hz. İsmail f(a.s)ih Arapçayı bunlardan öğrendi, gençlik yaşına gelince Cürhümiler içlerinden bir kızla Hz. İsmail(a.s)i evlendirdiler. Bu evlilikten sonra Hz. Hacer vefat etti.Hz. İbrahim (a.s)oğlunun durumunu kontrol için Mekkeye geldi. Hz. İsmail (a.s)’ın evine geldiğinde onu evde bulamadı. Hz. İsmail (a.s)’ınhanımı ile aralarında şu konuşma geçti:"İsmail nerede?" diye sordu. Hz. İsmailin hanımı;"Rızık temin etmek için ava gitti." dedi."Geçiminiz nasıl?" diye sordu."Darlık içindeyiz, durumumuz kötü" diye cevapladı. Hz. İbrahim;"Kocan geldiğinde selam söyle, kapısının eşiğini değiştirsin" dedi ve gitti.İsmail (a.s)avdan dönünce hanımıyla aralarında şu konuşma geçti. İsmail (a.s):"Evimize gelen oldu mu?""Evet, yaşlı bir adam geldi, seni sordu, cevap verdim. Geçimimizi sordu "darlık içindeyiz" dedim." Hz. İsmail,"Sana bir şey tenbih etti mi?" dedi. Kadın,"Sana selam söylememi istedi ve "kapının eşiğini değiştirsin" diye tenbih etti." dedi. İsmail (a.s) durumu anladı ve:"O gelen ihtiyar babamdı. Senden ayrılmamı istiyor, artık evine dön." dedi.Böylece İsmail (a.s)ilk eşinden boşandı. Bir müddet sonra Cürhümilerden başka bir kızla evlendi.İbrahim (a.s) Mekkeye geldi. Yine İsmail (a.s) ava gitmişti. Hanımıyla aralarında yukarıdakine benzer şekilde bir konuşma geçti. Ancak kadıngeçimlerinin ve kocasınn iyi olduğunu söyledi. Daha sonra İbrahim (a.s):"Kocan geldiğinde ona selam söyle, kapısının eşiğini güzel tutsun." dedi.İsmail (a.s)avdan gelince hanımı olanları anlattı. İsmail:"O babamdı. Sen de evimin eşiğisin. Seni hoş tutmamı emrediyor.“ dedi.
  • 58. Hz. İbrahim (a.s)zaman zaman Şamdan gelip oğlunu ve hanımı Haceri ziyaret ederdi. Bir defa rüyasında oğluİsmail (a.s)i kurban ettiğini görmüştü. Rüya üç gece aynen tekerrür edince Hz. İbrahim (a.s)durumunu oğlunaaçıp:"Ey oğulcuğum, rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, buna ne dersin?" dedi. Hz. İsmail;"Babacığım, emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın, diye cevap verdi”.Hz. İbrahim (a.s)ve İsmail (a.s)’ın bu teslimiyetini Allah mükafatlandırdı. İsmail (a.s)’ın yerine bir kurbanlıkgönderdi.Hz. İbrahim (a.s)’ın Mekkeye yaptığı bir sefer sırasında Allah tarafından Kabeyi yapması emredilmişti. Oğluİsmail (a.s)ile birlikte Kabeyi yaptılar. İsmail (a.s) taş getiriyor, İbrahim (a.s) duvar örüyordu.Babasının vefatından sonra Hz. İsmail (a.s), Hicaz halkına peygamber oldu.Hz. Hacerle, oğlu Hz. İsmailin "Hicr" mevkiine defnedildiği rivayet edilir.Hicr: Hatim denilen yerin içidir. Altınoluk tarafından yarım duvarla çevrilmiş yerdir. Burada namaz kılmanın birsakıncası yoktur ancak tavaf bunun dışından yapılır.Hicr-i İsmail, Kabe-i Muazzamanın kuzey cephesinde bulunan bir sahanın ismidir. İbrahim (a.s.)in oğlu İsmail(a.s.) burada yetiştirilip himaye edildiği için de bu isim verilmiştir. Hicr-i İsmail, 131 cm. yüksekliğinde ve yarımdaire biçiminde bir duvarla çevrilidir. Bu duvarla Kabei Muazzama arasında kalan sahaya Hicr-i İsmail denilir.Hicr-i İsmailin en az üç metresinin Kabeden olduğu kesinlik kazandığına ve bu kısım Kabe duvarının bitişiğiolduğuna göre, bu kısımda namaz kılan kimse Kabenin içinde namaz kılmış gibi olur. bir hadiste Aişe (r.anha):"Ben Kabenin içine girip orada namaz kılmayı çok arzuluyordum. Bunun üzerine Rasulüllah (sav) elimdentutup beni Hicr-i İsmaile koydu ve: "Kabeye girmek istediğin zaman Hicr-i İsmailde namaz kıl. Çünkü Hicr-iİsmail, Kabeden bir parçadır. Senin kavmin Kabeyi (tekrar) bina ettikleri zaman daraltıp Hicri ondançıkardılar, buyurdu“ demiştir.
  • 59. HZ.İSHAKHazret-i İshak, İbrahim (a.s)in ikinci oğludur. Hz. Sârenin çocuğu olmadığı için kocasına cariyesi Hacerihediye etmiştir. Hz. Hacer Hz. İsmaili doğurunca, Hz. Sâre üzülmüştür. Hz. İbrahim yüz yirmi yaşında Hz.Sâre doksan yaşında iken Allahın bir lutfu ve mucizesi olarak İshâk (a.s) doğmuştur.Kuran-ı Kerimde bu olay şöyle anlatılır: "And olsun ki, elçilerimiz İbrahime müjde ile gelip; "Selâm",dediler. O da "Selâm" dedi ve eğlenmeden gidip kızartılmış bir buzağı getirdi. Onların ellerinin bunauzanmadığını görünce hoşlanmadı ve kalbine bir korku geldi. Onlar "korkma biz lût kavminegönderildik" dediler. İbrahimin ayakta duran zevcesi güldü. Biz de ona İshakı ardından da torunuYâkubu müjdeledik. Kadın "vay, kendim koca bir karı, şu zevcimde bir ihtiyar iken ben midoğuracakmışım? Bu doğrusu pek şaşılacak bir iş" dedi. Melekler "ey evin hanımı. Allahın rahmeti vebereketleri üzerinize olmuşken, nasıl Allahın işine şaşacaksın. O Hamid ve Meciddir" dediler .Hz. İshâkın Yakub ve Ays adında iki oğlu olmuştur.İshâk (a.s) babasının ölümünden sonra Sam bölgesine peygamber olarak vazifelendirilmiş, soyundan pekçok peygamber gelmiştir."İbrahime salihlerden bir peygamber olmak üzere de İshâkı müjdeledik. Hem ona hem de İshâka feyzve bereketler verdik. Her ikisinin neslinden iyi hareket edeni de vardır, nefsine apaçık zulmedeni devardır”Hz. İshak rivayete göre yüz altmış yaslarında bu günkü Filistinin bulunduğu bölgede Kudüs yakınlarındavefat etmiş, babası İbrahim (a.s)ın Mezradaki kabrinin yanına defnedilmiştir
  • 60. HZ.YAKUPHazret-i Yakub, İshak (a.s)ın oğludur. Lakabı "İsrail" olduğundan oğullarına ve torunlarına "Beni İsrail (İsrail Oğulları)"denmiştir.Hazret-i İshakdan sonra, yerine peygamber olarak Kenan ilinde kalmıştı.Yakûb (a.s), önce dayısı Lebânın büyük kızı Leyya ile ve ondan sonra da küçük kızı Râhil ile evlenmiştir. Leyyadan Rabil, Yehuza,Şemûn ve Lavi adındaki oğulları doğmuştur. Râhilden de Yûsuf ve Bünyamin dünyaya gelmiştir. Diğer iki hanımından 6 oğlu dahavardır.Sonradan Mısıra gitmiş ve orada vefat etmiştir. Oradan da vasiyeti üzerine, dedesi, Hazret-i İbrahimin gömülü bulunduğu"Halilürrahman" kasabasındaki mağaraya taşınmıştır.Hz.Yakup ile ilgili en çok bahsedilen konu O‘nun sabrıdır.a. Yusuf’u kurtun yemesi ile ilgili;Kur’an-ı Kerim ifadeleri, Hz. Yakub (as)’ın, Hz. Yusuf (as)’ın hayatta olduğuna inandığını göstermektedir.Daha ilk başta onu gerçekten canavarın yemediğine, kardeşlerinin bu konuda yalan uydurduklarına inanıyordu:“Yakub, hayır (onu canavar yememiş), bilakis sizin nefsiniz sizi aldatmış ve böyle bir işe sevk etmiştir.”b. Bünyamin’in Mısır’da tutulması ile ilgili;Hz. Yakub (as), küçük oğlu Bünyamin’in tutuklandığını duyunca, “Ümidim var ki, Allah bütün kaybettiklerimi bana geriverecektir.” mealindeki ayetten anlaşılıyor ki, Hz. Yakup (as) bu ümidini hiçbir zaman kaybetmediği için kahramanca sabırgösterebilmiştir.c. Yusuf’dan gelen haber ile ilgili;“Doğrusu ben Yusuf’un kokusunu alıyorum, sakın beni bunak yerine koymaya kalkışmayın….Müjdeci gelip de gömleğiYakub’un yüzüne sürünce gözleri açıldı ve; “Ben sizin bilmediklerinizi Allah tarafından vahiy yoluyla bilirim, dememiş miydim,dedi.”
  • 61. HZ.YUSUFHz. Yusuf Kuranda adı geçen peygamberlerden birisi olup, Yakub Peygamberin oğludur.Kuran-ı Kerimde kendi adını taşıyan bir sure vardır. Tamamı 111 ayet olan bu surenin 98ayeti (4-101) Hz. Yusuftan bahseder. Bu ayetlerde anlatıldığına göre Hz. Yusufun hayathikayesi özetle şöyledir:Hz. Yusufun on bir tane erkek kardeşi vardı. Yusuf fevkalade güzel ve son derece zeki idi.Babaları Hz. Yakub en çok Yusufu seviyordu. Bu sevgiyi ağabeyleri kıskanıyorlardı.Yusuf (a.s) bir gece rüyasında on bir yıldızın, güneş ve ayın kendisine secde ettiklerini gördü.Bu rüyayı babasına anlattı. Babası rüyanın, Hz. Yusufun rüyasının önemini anladı ve Yusufarüyasını ağabeylerine anlatmamasını tembihledi. Ancak, ağabeyleri bundan haberdar oldularve Yusufu öldürüp bir yere atmayı planladılar. Babalarından izin alarak, gezip eğlenmekbahanesiyle Yusufu alıp kırlara,götürdüler. Onu bir kuyuya attılar, gömleğini da kanabulayarak, "Yusufu kurt kaptı" diye babalarına yalan söylediler.Kuyunun yanından geçmekten olan bir kafile Yusufu buldu ve köle olarak satmak üzere alıp,Mısıra götürdüler. Orada az bir fiyatla onu Aziz (maliye bakanı)e sattılar.Azizin hanımı Yusufa göz koydu. Onu kendisiyle beraber olmaya çağırdı. Yusuf (a.s) bunukabul etmeyince, ona iftira edip kocasına şikayet etti ve hapse attırdı.Hz. Yusuf senelerce hapiste kaldı. Orada hükümdarın şerbetçisi ve aşçısı ile tanıştı. Onlarıngördükleri dünyaların yorumunu yaptı. Birisinin, kurtulup efendisinin hizmetine devamedeceğini, diğerinin ise öldüreceğini söyledi. Sonunda dediği çıktı. Hz. Yusuf, kurtulana,kendisini efendisinin yanında anmasını istedi.
  • 62. Hükümdar bir gece rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kurubaşak gördü. Bu rüyanın yorumunu yaptırmak istedi. Hz. Yusufun rüya yorumu yaptığını öğrendi ve onuhapisten çıkarıp, rüyasını anlattı. Hz. Yusuf, yedi sene bolluk olacağını, peşinden gelen yedi senenin isekıtlıkla geçeceğini söyledi. Bunun üzerine hükümdar, Hz. Yusufu maliye bakanlığına getirdi. Yusuf (a.s)bolluk yıllarında bütün ambarları zahire ile doldurttu; kıtlık yılları gelince bu zahireyi halka dağıtmayabaşladı. Aynı kıtlık, Hz. Yusuf un babasının memleketi olan Kenan diyarında da yaşandı.Yusuf (a.s)un kardeşleri de zahire almak için iki kez Kenan ilinden Mısıra geldi. Sonunda Yusuf (a.s)kardeşlerine kendini tanıttı ve onları affettiğini belirterek, “ Bugün azarlanacak değilsiniz, Allah sizibağışlar, o merhametlilerin merhametlisidir“ dedi. Yusuf (a.s), babası, annesi ve kardeşlerinin tamamınıMısıra davet etti.Ailesi Mısıra vardığında Yusuf (a.s) anne ve babasını tahta oturttu; diğer on bir kardeşi ise Hz. Yusufunönünde eğildiler. O zaman Yusuf (a.s); "Babacığım, işte bu vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkışıdır; Rabbimonu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, siziçölden getiren Rabbim, bana pek çok iyiliklerde bulundu. Doğrusu Rabbim, dileğine lütufkardır. Oşüphesiz, bilendir, hakimdir” dedi. Bu şekilde İsrail oğulları, Filistinden Mısıra gelip yerleşmiş oldu. Birsüre sonra Yakub (a.s) vefat etti.Yusuf (a.s), Allah Tealaya şöyle münacatta bulundu: "Rabbim, bana hükümdarlık verdin, rüyalarınyorumunu öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratanı! Dünya ve ahirette koruyanım sensin! Benim canımı,Müslüman olarak al! Ve beni iyilere kat!“ .Yusuf (a.s)un hayat hikayesi Kuran-ı Kerimde "Ahsenül-Kasas, Kıssaların en güzeli" ünvanını aldı. Pekçok olayları içeren bu hayat hikayesi için Allah Teala şöyle buyurdu: Andolsun ki, Yusuf ve kardeşlerininolayında, soranlara nice ibretler vardır”Rivayete göre, Hazret-i Yakub Mısırda on yedi sene kadar kalmıştır. Hazret-i Yusuf da, muhterembabasından sonra elli dört yıl daha yaşayıp yüz on yaşında vefat etmiştir. Daha sonra Hazret-i Musa,Mısırdan çıkarken Hazret-i Yusufun mermer tabut içinde bulunan mübarek naşını da beraber çıkarıpgötürmüştü. Kabri Hazret-i İbrahimin gömülü bulunduğu mağaradadır.
  • 63. HZ.EYÜPHazret-i Eyyub, İshak (a.s)ın "lys" adındaki oğlunun soyundan olup Hazret-i Yusufla aynı asırdayaşamış büyük bir peygamberdir. Çok sayıda çocukları ve Şam çevresinde birçok malları vardı.Kavmine peygamber olarak görevlendirilen Hz. Eyyub (a.s.), tefsirlerde ve diğer kaynaklardaanlatıldığına göre büyük bir zengindi. Geniş topraklar, bağlar, bahçeler ve kalabalık sürülersahibiydi. Son derece sağlıklı bir bünyeye sahip olup çok sayıda çocuğu vardı. Ömrünün bolluk vesağlık içinde geçirdiği yıllarında, varlıklı ve sağlıklı bir kulun yapabileceği en güzel kulluk şeklinigöstermişti. Son derece muttaki, Allahın verdiği nimetlere şükreden ve muhtaçlara yardımcı olanbir kul olmuştu. Dünya malı hiçbir şekilde onu tuzağına düşürememişti. Allah, Onu malını mülkünü ve ardından yakınlarını elinden almakla imtihan etti. Bütün malvarlığını ve çocuklarını kaybeden Hz. Eyyub (a.s.), aynı zamanda ağır bir hastalığa yakalandı. Budurumda ise o, hasta ve muhtaç salih kullar için örnek bir hayat yaşadı. Başına gelen bu sıkıntılarakarşı sabır zırhına bürünerek Allaha hamdine ve yoğun ibadetine devam etti.asla kırgınlıkgöstermedi, büyük bir tevekkülle Allahtan gelen her şeye razı olduğunu gösterebilmek için elindengeleni yaptı. Bolluk zamanında olduğu gibi, darlık hallerinde nasıl olunması gerektiği hususundasalih kullar için güzel bir örnek olduYüce Allah tarafından bir imtihan olarak bütün malları elinden çıkmış ve çocukları da ölmüştü.Kendisi de ağır bir hastalığa tutulmuştu. Zevcesi Rahme veya Liyya ona bakıyordu. Rivayete göreRahme, Yakub (a.s)ın kızıdır. Liyya da, Yusuf (a.s)ın oğlu Efrayimin kızıdır.Hz. Eyyub (a.s.)’ın hastalıktan kurtulmak için nasıl dua ettiği çok önemlidir. Allah duasını kabuletmiş ve sabrının mükafatı olarakta , ona şifa ile birlikte yeniden evlat ve bol miktarda malvermiştir.
  • 64. Şifa BulmasıKuran-ı Kerimde açıklanan husus, Hz. Eyyub (a.s.)ın şifa bulmak için yaptığı duanınAllah Teala tarafından kabul edilmesi ve hastalıktan kurtulması için ne yapmasıgerektiğinin bildirilmesidir.Cenab-ı Hak, ona "Ayağını yere vur! işte sana, yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su!"buyurarak hastalığından nasıl kurtulacağını açıklamış, bunun üzerine ayağını yerevurduğunda, oradan soğuk bir su fışkırmış ve Hz. Eyyub (a.s.), o sudan içip ardındanbanyo yapınca şifa bulmuştur.Kuran-ı Kerim, Allah Tealanın, duasını kabul ederek sağlığına tekrar kavuşturduğuHz. Eyyub (a.s.)a, önceden olduğu gibi, çok sayıda çocuk ve büyük bir servetbahşettiğini, hatta önceki servetini ikiye katladığını da haber vermiştir:Eyyub (a.s), bütün musibetlere sabretti. Sonunda Allah ona şifa verdi. Yenidenbirçok mala ve evlada kavuştu.Hazret-i Eyyübün doksan üç yaşında vefat ettiği ve kendisinden sonra "Bişr"adındaki oğlunun da Şamda peygamber olduğu rivayet edilir. Bu peygambere"Zülkifl" denilmiştir.Eyyüb (a.s)ın hastalığı, insanların kendisinden kaçınacağı şekilde değildi.Bütün peygamberler, insanların kendilerinden kaçınmalarını gerektirecek hallerdenkorunmuşlardır. Taşıdıkları peygamberlik görevi bunu gerekli kılar.
  • 65. HZ.ŞUAYPHazret-i Şuayb, İbrahim (a.s)ın torunlarından veya onunla beraber Şamdiyarına hicret etmiş olan bir kabiledendir. Büyük annesi Lut (a.s)ın kızıdır.Kendisi Medyen ve Eyke şehirlerinin putlara tapan halkına peygambergönderilmişti.Helaka uğrayan kavimlerden bir tanesi de Medyen kavmidir. Bu kavmin deen önemli özelliklerinden biri, pek çok farklı yöntem kullanarak ticarette hileyapmalarıdırBunlara çok öğütler vermişti. Fakat dinsiz, ahlaksız, hırsız bu insanlar verilenöğütleri dinlemediler. Kötü davranışlarını bırakmadılar. Sonunda Eyke halkı,yedi gün süren şiddetli bir sıcak arkasından üzerlerine bir buluttan yağanateş yağmuru ile yok oldular. Medyen halkı da bir azabın gürültüsü ile, biryer sarsıntısı ile helak oldu.Şuayb (a.s) Arapça konuşurdu. Fesahat ve belagat sahibi idi. Çok etkileyiciolan hikmetli konuşmalar yapardı. Bundan dolayı Peygamberimiz ona"Hatibul-Enbiya" ünvanını vermiştir.Hazret-i Şuaybın Mekkeye hicret ettiği ve üç yüz yaşında vefat ettiği, Rüknile Makam arasında(Kabe önünde) gömüldüğü rivayet edilmiştir.
  • 66. HZ. ÜZEYİR Kuran-ı Kerim, Hazret-i Üzeyre dair bilgi vermektedir. Fakat peygamber olup olmadığını açıklamamaktadır.İslam alimlerden bir kısmına göre, Hazret-i Üzeyir bir peygamber değildir, velilerden büyük bir zattır. Üzeyr (a.s), Harun Peygamberin neslinden gelmektedir - Hz. Uzeyr’in Yahudi tarihindeki önemi, onun kaybolan Tevrat’ı yeniden hafızasından yazan kimse olmasındankaynaklanmaktadır. Bunun bir vahiy mi veya bir ilham eseri olarak mı gerçekleştiği konusundaki belirsizlik, peygamber olupolmadığının belirsizliğinin de faktörüdür. - Hz. Uzeyr’in, Tevrat’ı yeniden ortaya çıkarıp, bu harika işe muvaffak olması, bazı cahil Yahudiler tarafından“Allah’ın oğlu” olarak vasıflandırılmasına sebep olmuştur. - Kur’an’da bu husus şöyle açıklanmıştır: “Yahudiler, Uzeyr Allahın oğludur, dediler. Hristiyanlar da, Mesîh (İsa)Allahın oğludur, dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerinebenzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!”(Tevbe, 9/30). Yahudiler, Süleyman peygamberden sonra, Tevrat ile amel etmeyi bırakmışlar, Tevratı bilen kalmamış, kimiölmüş, kimi öldürülmüş, kimi de unutmuş gitmişti. Allah, onu onların kalblerinden silmişti. Nihayet Tevrat ve Tabut (kutsalemanetlerin bulunduğu sandık) ortadan kaldırılmıştı. Uzeyr (a.s), yüz senelik ölümden sonra, Allaha tazarru ve niyazetmiş, Tevratın hıfzı kendisine ihsan olunarak, genç yaşında İsrailoğullarına gelmiş ve ezberden Tevratı yeniden yazdırmıştı.Daha sonra Tevratin içinde bulunduğu sandık bulundu. Bunun üzerine Üzeyr (a.s)in ögrettiginin aslına uygun olduğunugördüler. Bunun üzerine Üzeyr (a.s)i çok sevdiler. Fakat bu hususta aşırı gittiler. "O, olsa olsa Allahın oğludur" dediler Üzeyr (a.s) ile ilgili bulunduğu söylenen diğer bir ayet de şöyledir; "Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin çatıları duvarları üzerine çökmüş (yıkık dökük olmuş) ıssız birkasabaya uğradı. "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Hemen Allah onu öldürdü, yüz sene sonra tekrardiriltti. "Ne kadar kaldın burada?" dedi. "Bir gün yahut bir kaç saat" dedi. Allah ona: "Bilakis yüz sene kaldın. Yiyeceğine veiçeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Bir de eşeğine bak. Seni insanlar için bir âyet (ibret isâreti) kılalım diye (yüz sene ölütuttuk sonra tekrar dirilttik). simdi sen kemiklere bak, onları nasıl birbiri üstüne koyuyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz. "dedi. Durum kendisince anlaşılınca, "şüphesiz Allah her şeye kadirdir" dedi
  • 67. HZ. İLYASHz. Musa (a.s)dan sonra gelen nesebi Hz. Harun (a.s)a dayandığı rivayet edilen İsrailoğulları peygamberindendir.Hz. Musa (as)dan sonra İsrailoğullarının çeşitli boyları Şam civarına yerleşmiştir. Şam bölgesindeki "Bek" şehrine yerleşen vezamanla Allaha isyan ederek haddi aşan bir İsrail kabilesine Hz. İlyas (a.s)ın gönderildiği rivayet edilmektedir. İlyas (a.s)Kuran-ı Kerîmde iki değişik sûrede anılmıştır."(İbrahime) Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyası da bağışladık. Hepsi salihlerdendi.""Muhakkak İlyas da peygamberlerdendi."İlyas (a.s) peygamber olarak gönderildiği insanları dine davet etmiştir:"(Hz. İlyas) milletine; "Allaha karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbınız öncekibabalarınızın da Rabbi bulunan Allahı bırakıp da Bal putuna mı taparsınız?" demişti."Ayet-i Kerimede geçen "Bal" o kavmin tapındığı putun ismidir. Oturduğu şehirlerinin ismi "Bek" olan bu halkın, tapındıklarıputtan dolayı şehirlerinin isminin "Balebek" olduğu rivayet edilmektedir.Rivayete göre İnsanları Allaha imana çağıran Hz. İlyas (as), kavminin Bal putuna tapmamasını emretmiştir. O bölgenin kralıönce iman etmesine rağmen daha sonra irtidat ederek Hz. İlyas (a.s)ı öldürmeye kalkmıştır. Hz. İlyas (as) yedi sene kadardağlarda bayırlarda dolaşmış, insanları Tevratın emirlerine davet etmiş, iman etmemeleri üzerine, o beldeye üç yıl hiçyağmur düşmemiştir. Daha sonra Hz. İlyas (as)ın duasıyla yağmur yağmasına rağmen yine İlyas (a.s)a iman etmemişlerdir.Kendisinden sonraki israil peygamberlerinden Kuranda ismi zikredilen Elyasa (a.s)ı Hz. İlyas (as) yetiştirmiştir. Rivayete görekavminin imansızlığına kızan İlyas (a.s), Allah Teâlâdan kendisini gökyüzüne kaldırması için dua etmiştir. Allah’da duasınıkabul etmiş ve onu göğe yükseltmiştir.Bu rivayetler Tevrat kökenli rivayetleridir. İbn Kesir, İsrâiliyâttan olan bu rivayetlerin bütünüyle yalanlanamasa da sıhhatininçok uzak bir ihtimal olduğunu söyler.
  • 68. Hz. İsa, İdris, İlyas ve Hızır’ın farklı hayat mertebelerinde bulunmasıHAYAT TABAKALARIBirinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir.İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas (a.s) hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çokyerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazan, istedikleri vakitbizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir...Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i İdris ve İsâ (a.s)tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüdle,melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kesb eder. Âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-inecmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar."Dördüncü tabaka-i hayat: Şüheda hayatıdır. Nass-ı Kurânla, şühedanın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-ihayatları vardır. Evet, şüheda, hayat-ı dünyevîlerini tarik-i hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak, kemâl-ikereminden, onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı âlem-i berzahta onlaraihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar,kemâl-i saadetle mütelezziz oluyorlar, ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar. Ehl-i kuburun çendan ruhlarıbâkidir; fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet, şühedanın lezzetine yetişmez."Beşinci tabaka-i hayat: Ehl-i kuburun hayat-ı ruhanîleridir. Evet, mevt, tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur,vazifeden terhistir; idam ve adem ve fenâ değildir. Hadsiz vakıatla ervâh-ı evliyanın temessülleri ve ehl-i keşfetezahürleri ve sair ehl-i kuburun yakazaten ve menâmen bizlerle münasebetleri ve vakıa mutabık olarakbizlere ihbaratları gibi çok delâil, o tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder.
  • 69. HZ.ELYASA (a.s)Hazret-i Elyasa, İsrail peygamberlerindendir.Elyesa (a.s.)ın ismi Kuranda iki defa geçmekte (el-Enâm, 6/86 ve Sid, 38/48). Ahd-i Atıkte de Elîşa seklindezikredilmektedir . İslâm kaynakları ondan Elyesa b. Uhtûb ismiyle bahsederler.Elyesa (a.s.), küçüklüğünde kötürüm bir vaziyetteydi. O sırada İsrailoğullarının peygamberi olan Hz. İlyâs, birgün yahudilerin azgınlığından kaçarak dul bir kadın olan Elyesaın annesinin evine sığınmış, kendisini koruyanbu kadının kötürüm oğluna yaptığı dua kabul olunarak Elyesa sıhhatine kavuşmuştu. Bunun üzerine Elyesa,Hz. İlyâsa iman edip ona tâbi oldu, hizmetinde bulundu, her gittiği yere onunla birlikte gitti.Hz. İlyâstan sonra İsrailoğullarının ıslâhı ile meşgul olan, onlara vaz ve nasihatlerde bulunan Elyesa (a.s.)Cenâb-ı Hak tarafından peygamberlikle görevlendirildi. Hz. Elyesa, hak dini tebliğ görevini var gücüyle yerinegetirmeye çalışmasına rağmen İsrâiloğulları günden güne azıtıyorlardı.Tevhîd düşüncesini yerleştirdikten sonra ruhunun alınmasını niyâz eden Elyesa (a.s.)ın bu duası kabul olunduve o, yerine halef olarak Zül-Kifl (a.s.)ı bırakarak vefât etti.
  • 70. Hz. ZÜLKİFL (a.s)Kurânda iki yerde kendisinden bahsedilmektedir:"Zülkifl" adı değil lakabıdır ve "nasib ve kısmet sahibi" anlamına gelir. Fakat burada dünyevî zenginliği değil, onun üstün kişiliğini ve âhirettekiderecesini kastetmek için kullanılmıştır. Âlimlerin bir kısmı da onun Eyyub (a.s)ın kendisinden sonra peygamber olan Bişr adındaki oğlu olduğunusöylemişlerdir.Zülkifl (a.s)ın peygamber olmadığını söyleyenler olmuşsa da, âlimlerin ekseriyetine göre peygamberdir ve makbul olan görüş de budur.Zülkifl (as)a; Rum toprağındaki halk, iman ettiler, tâbi oldular ve kendisini, doğruladılar.Bunun üzerine, Yüce Allah, onlara, Allah yolunda cihad etmelerini, emredince, bunu, yerine getirmekten kaçındılar ve zaaf gösterdiler:"Ey Bişr! Biz, hayatı sever, ölümü, sevmeyiz. Bununla beraber, Yüce Allâh’a ve Onu Resulüne âsi olmaktan da, hoşlanmayız.Eğer, ömürlerimizi, uzatmasını ve ancak, biz, dilediğimiz zaman, bizi öldürmesini, Allâhdan dilersen, Ona, ibadet ve Onun düşmanları ile cihadederiz!" dediler.Zülkifl (as), onlara:"Siz, benden, büyük bir şey istediniz. Bana, ağır teklifte bulundunuz." dedi.Sonra, kalkıp namaz kıldı ve:"Ey Allahım! Sen, Elçilik vazifelerini tebliğ etmemi, bana, emrettin, tebliğ ettim.Düşmanlarınla, cihad etmemi, emrettin.Sen de, biliyorsun ki, ben, kendimden başkasına güç yetirmeğe mâlik değilim.Kavmimin, bu hususta benden istediklerini, Sen, benden daha iyi biliyorsun.Beni, benden başkasının günahı ile muâhaze etme!Ben, Senin gazabından rızâna, ukubetinden affına sığınırım!" dedi.Yüce Allah, Zülkifl (a.s)’a:"Sen kavmine, benim, onlar için seçtiğimin, kendilerinin, kendileri için seçtiklerinden daha hayırlı olduğunu öğretmedin mi?" diye vahy etti.Bunun üzerine, onlar, ecelleri sonunda ölmeye razı oldular ve ecellerinde öldüler.Zülkifl (as), Şamda vefat etti. Vefat ettiği zaman, yetmiş beş yaşında idi.
  • 71. Hz. YUNUS (A.S)Hz. Yûnus (a.s)ın Kuranda Zikredilmesi:Hz. Yûnus (a.s) ismi, Kurân-ı Kerîmin; Nisa, Enâm, Yûnus ve Saffât Sûresinde olmak üzere dört yerdegeçmektedir.İki yerde ise, Allahın ona taktığı lakap ile anılmaktadır. Bunlardan biri, "Zünnûn" (Balık sahibi)dur.Diğeri ise, "Sahibul-Hut" (Balık sahibi) tur.Hz. Yûnus (a.s)ın Soyu:Tarihçiler, Hz. Yûnusun (a.s) soyu ile ilgili herhangi bir bilgi kaydetmemişlerdir. Ama isminin, Yûnus b.Metta oldu­ğunda ittifak etmişlerdir.Hz. Yûnus, İsrail oğulları peygamberlerindendir. Soyu, Hz. Yakûbun oğullarından Bünyâmîne ulaşır.Bünyâmîn ise, Hz. Yûsuf un öz kardeşidir.Hz. Yûnus (a.s)ın Daveti:Yüce Allah, Hz. Yûnusu, Iraktaki Musul toprağında bu­lunan "Ninova" halkına Peygamber olarakgönderdi. Çünkü Ninova halkı arasına putçuluk girmiş ve içlerinde putlara tap­ma yaygınlık kazanmıştı.Halk, onun da-vetini kabul etmeyerek risaletini yalanladılar. Hz. Yûnus (a.s), Ninova halkına; öğütveriyor, nasihat edîyor ve onları Allaha davet ediyordu. Bu şekilde aralarında yıllarca kaldı.Fakat Hz. Yunus, onlardan; hakka tıkanmış kulaklar ve kılıflı kalplerden başka bir şeylekarşılaşmadı. Onları Allahın yoluna getirmede gücü yetmedi. Daha sonra onlara, eğer Allahaiman etmezlerse, başlarına ilahi azabın geleceğini vaat etti. Kavminin durumunda bir değişiklikolmayınca, kendi­lerine üç gün sonra ilahi azabın geleceğini vaat ederek kızgın bir şekildearalarından ayrılıp gitti. Bunun yanı sıra onların, Hz. Yûnusu tehdit ettikleri, kızdıkları vekovaladıkları, bunun sonucunda Hz. Yûnusun, onlardan kaçtığı da söylenir.
  • 72. Hz. Yûnus (a.s), Yüce Allahın, kendisine oradan çıkması ile ilgili emri gelmeden önce aralarındançıkıp gitmişti. Çünkü Hz. Yûnus (a.s), memleketini terk edip ailesiyle birlikte oradan çıkması ileilgili Allahın emri gelmeden önce çıkışından dola­yı kendisini hesaba çekmeyeceğini ve sıkıntıyadüşürmeyece­ğini sanmıştı... Yüce Allahın şu sözü, bu görüşü desteklemek­tedir:"Zünnun (Yûnus)a gelince, o, öfkeli bir halde (halkını bı­rakıp) gitmişti. Bizim, kendisini aslasıkıştırmayacağımızı zannetmişti.Abdullah ibn Mesud, Mücahid ve Seleften bir topluluk dediler ki: "Hz. Yûnus (a.s), onlarınaralarından çıkıp gidince ve onlar da başlarına gelecek olan azabı hak edince, Cenab-ı Allah,onların kalplerine pişmanlık ve tevbe bıraktı. Peygam­berlerine yaptıklarından ötürü pişman olupAllaha yöneldiler. Canlarına eziyet vermek için de kıldan örülmüş giysiler giyin­diler. Sonra daYüce Rablerine feryadı figanla yalvarıp yakar­dılar. Hayvanlar ile yavrularını birbirinden ayırdılar.Allahın huzurunda boyun büküp sükunet gösterdiler. Erkekler, kadın­lar, oğullar, kızlar ve analarhep ağlaştılar. İrili-ufaklı hayvan­lar, davarlar ve binekler bağrıştılar. Develer ile yavruları, inek­lerile buzağıları ve koyunlar ile kuzuları böğürüp meleştiler. Çok korkunç bir an yaşadılar. Hz.Yûnusa yaptıkları haksızlık nedeniyle Cenab-ı Allah; kendi gücü, şefkati ve merhameti gereği-karanlık gece parçaları gibi başlarının üstünde dönen azabı, onların üzerinden kaldırdı. İştebundan dolayı Yüce Al­lah şöyle buyurmaktadır:"Yûnusun kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz mem­leketlerden) herhangi bir memlekethalkı, keşke (kendilerine azab gelmeden) iman etse de imanları kendilerine fayda ver­seydi.Onlar iman edince, onlardan dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir müddetdaha (dünya nimetlerinden) faydalandırdık.
  • 73. Hz. Yûnus (a.s), Balığın Karnında:Hz. Yûnus (a.s), kavminden ayrılıp denizin kenarına vardı. Orada yolculuğa hazır bir gemi buldu. Gemiyebinmek için gemi halkından izin istedi. Onda bir hayır olduğunu anladılar ve onun gemiye binmesineizin verip onu gemiye bindirdiler.Denizin ortasına vardıklarında, şiddetli rüzgar esmeye ve deniz dalgalanmaya başlayınca:- "Aramızda bir günahkar var" dediler. Bunun üzerine ara­larında kura çekmeye ve kura kime çıkarsa,onu denize atmaya karar verdiler. Kura, Hz. Yûnusa çıkınca, ona, başından geçe­ni sordular. O da,kavmi ile arasında geçeni anlatınca, hay­ret edip onu denize atmak istemediler. Onu deniz sahilinebı­rakmaya karar verdiler. Fakat Hz. Yûnus, Allahın, onlara olan gazabının dinmesi için kendisini denizeatmalarını istedi. On­lar da, Hz. Yûnusu denize attılar. Allahın emri ile, onu, büyük bir balık yuttu.Balık, Hz. Yûnusu, Allahın koruması ve himayesi altında karanlıklar içerisinde gezdirdi. Mucize ta­mamolunca, Allah, balığa; Yûnus peygamberin etinden bir şey eksiltmemesini ve kemiklerini kırmamasınıvahyetti.Balık, onu taşıdı ve Hz. Yûnusu, Allahı tesbih ve istiğfar eder bir vaziyette denizin karanlıklarında diriolarak gezdirdi.Hz. Yûnus (a.s), denizin karanlıkları içerisinde: "Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim.Gerçekten ben, zalimlerden oldum" (Enbiyâ: 21/87) diye niyaz etti.Allahta, onun bu duasını kabul ederek onu kederli halden kurtardı. Allah, balığa, Hz. Yûnusu sahildedüz ve geniş bir alana atmasını vahyetti. Allah, onun üzerine gövdesiz bir ağaç bitirdi. O da, o ağacınmeyvesinden yedi ve gölgesinde oturdu. Böylece Allah, onun rahatsızlığını giderdi ve duasını kabuletmiş oldu.Hz. Yûnus (a.s), (sağlığına kavuşup) yürümeye güç yetirince, kavmine döndü. Kavmini, Allaha tevbeedip Allaha iman etmiş ve emrine uyup onu tasdik etmek için peygamberleri Hz. Yûnusun dönüşünübekler vaziyette buldu. Onların içerisinde kalıp onlara (Allahın emri ile yasaklarını) öğretti.
  • 74. HZ. ZEKERİYYAKurânda adı gelen peygamberlerden biri. Soyu Davud (a.s)a dayanmaktadır. Zekeriyya (a.s) isrâiloğullarının peygamberi olduğu gibi,aynı zamanda onların bilgini, reisi ve müşaviri yani danışmanı idi.Peygamber efendimiz "Zekeriyya (a.s) marangoz idi" diyerek Onun elinin emeği ile geçinen bir sanat ehli olduğunu haber vermiştir.Zekeriyya (a.s)in Hanımı İşa , Hz.Meryemin teyzesidir. Zekeriyya (a.s) da, Meryeme bakmakla meşgul oluyordu. Ona Beyt-i Makdistebir yer yapmıştı. Onun odasına her girdiğinde, yanında kış mevsiminde yaz meyvesini ve yaz mevsiminde de kış meyvesini buluyordu.Zekeriyya (a.s), "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" diye sorunca, Meryem, "Allah tarafındandır." diye cevap veriyorduZekeriyya a.s’ın çocuğu olmuyordu.. Rabbinden niyaz etti.."Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı, Rabbim!. Sana yalvarmaktan dolayı herhangi bir şeyden mahrumkalmadım. Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karim da kısırdır.Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yâkub oğullarına mirasçı olsun! Rabbim! Onun, senin rızanı kazanmasını da sağla!"(Meryem,19/4,5,6)Yüce Allah, Zekeriyya (a.s)in duâsını kabul etti ve Ona bir erkek evlad vereceğini müjdeledi:"Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik" (Meryem, 19/7)."Mihrabda namaz kılmaya durduğu sırada, hemen melekler ona söyle seslendi: "Haberin olsun! Allah sana Yahya adlı çocuğumüjdeliyor. O, Allahtan gelen bir kelimeyi (isâyı) tasdik edecek, milletinin efendisi olacak, nefsine hakim bulunacak ve salihlerden birpeygamber olacaktır" (Âli imrân, 3/39).“Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?" (Meryem, 19/8) diyerek, bu ilginç müjde karsısındahayretini dile getirdi.Yüce Allah ona söyle cevap verdi:"Rabbin böyle buyurdu. Çünkü bu bana kolaydır. Nitekim sen yokken, daha önce seni yaratmıştım" (Meryem, 19/9).Yüce Allah‘ın bu güzel müjdesine son derece sevinen Zekeriyya (a.s)"Rabbim! Öyle ise bana bir alamet var, dedi" (Meryem, 19/10). Allah ona su cevabı verdi:"Alâmetin; üç gün, işaretten başka şekilde insanlarla konuşmamandır. Rabbini çok an, aksam sabah hamdet!" (Âli imrân, 3/41).Gün oldu, Zekeriyya (a.s)in nutku tutuldu. Mihrabdan çıktı ve milletine: "Sabah-aksam Allahı tesbih edin! diye işârette bulundu"(Meryem, 19/11).Zamanı gelince, Zekeriyya (a.s)in oğlu Yahya (a.s) dünyaya geldi.Zekeriyya a.s, Mescid’i aksanın amirlerinden idi. Yahudiler tarafından Hz. Meryem’i savunması gerekçesi ile şehid edildi.
  • 75. HZ. YAHYAYüce Allah tarafından, Kuranda: "Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı dahaönce kimseye vermemiştik." (Meryem, 19/7) ayeti ile haber verildiğine göre; Yahya (a.s.), Zekeriya (a.s)ınoğlu idi. Kendisine Yahya adı da, Allah tarafından verilmişti.Daha genç yaşta kendisine peygamberlik ihsan edildi.Rivayete göre, Hazret-i İsadan üç sene veya altı ay önce doğmuştur. İlk önce Hazret-i Musanın şeriatı ileamel ederdi. Sonra İncilin Hazret-i İsaya verilmesi üzerine, İsa (a.s)ın şeriatı ile amel etmekle görevlendirildi.Yahya (a.s), Hazret-i İsanın şeriatı ile amele başladığı bir anda idi ki, İsrail Oğullarının Reisi "Hiredus" Musapeygamberin şeriatı üzere kendi kardeşinin kızını almak istedi. Fakat Hazret-i Yahya, İsa peygamberinşeriatına dayanarak, artık bu nikahın caiz olamayacağını bildirdi.Bunun üzerine hırsa kapılan Reis, O masum peygamberi henüz otuz yaşlarında iken şehid etti.Daha küçük yaşta iken, kendisine hikmet verilmişti. Yaşıtı olan çocuklar kendisine:- "Ey Yahya! Bizimle gel, oynayalım." dedikleri zaman:- "Ben, oyun için yaratılmadım." derdi.Onun küçüklüğünden itibaren böyle temiz, saygılı ve ibâdet ehli olduğu, Kuranda şöyle haber verilmiştir:"(Ona çocukluğunda): Ey Yahyâ! Kitabı, kuvvetle tut! (dedik). Henüz çocuk iken, ona, hikmeti verdik (Tevratıöğrettik). Tarafımızdan (ona) bir kalb yumuşaklığı ve (günahlardan) temizlik (verdik). O, çok muttaki idi.Anasına ve babasına itaatlı idi, bir serkeş ve asi değildi. Dünyaya getirildiği günde, öleceği gün de, diri olarak(kabrinden) kaldırılacağı gün de, ona, selâm olsun!"
  • 76. Yahya (a.s) Allahın emrettiği gibi kitabı kuvvetle tuttu. Önce Tevrata ve daha sonra İncile uygun hareket etti. Bumukaddes kitapların hükümlerinin milleti tarafından yaşanması için çalıştı. Hz. Muhammed (s.a.v) onun bumücâdelesi hakkında şöyle buyurdu:"Yüce Allah, Zekeriyya (a.s)ın oğlu Yahya (a.s)a, hem kendisi amel etmek, hem de amel etmeleri için İsrail oğullarınaemretmek üzere, beş kelime emretmişti. Kendisi bu hususta biraz ağır ve yavaş davranınca, İsâ (a.s) ona:- Sen, hem kendin amel etmek hem de amel etmelerini İsrâil oğullarına emretmek üzere, beş kelime ileemrolunmuştun. Bunu İsrail oğullarına ya sen tebliğ edersin, ya da ben tebliğ ederim, deyince, Yahya (a.s):- Ey kardeşim! Sen bu vazifeyi yerine getirmekte beni geçersen, ben azaba uğramamdan veyâ yere batırılmamdankorkarım, dedi ve hemen İsrâil oğullarını Beytül-Makdiste topladı. Beytül-Makdis, İsrail oğulları ile doldu. Yahya(a.s) yüksek bir yere oturarak Allaha hamd ve senada bulunduktan sonra şöyle dedi:- Yüce Allah, bana, hem kendim amel edeyim, hem de amel etmenizi size emredeyim diye beş kelime emretti.Onların ilki, Allaha hiç bir şeyi şerik koşmaksızın, Ona ibâdet etmenizdir.Allah namaz kılmanızı size emretti.Allah size orucu emretti.Allah size sadakayı emretti.Allah size Allahı çok zikretmenizi, anmanızı da emretti.(et-Tirmizî, es-Sünen, el-Emsâl, 3; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 202).Bu hadiste görüldüğü gibi tevhid inancı, namaz, oruç, zekât ve zikir gibi ibâdetler, yalnız Hz. Muhammed (s.a.v)inümmetine mahsus ibâdetler değildir. Daha önceki peygamberlerin de ümmetlerine emrettiği ibâdetlerdir.
  • 77. HZ.İSAHz. İsa (as), Kuran-ı Kerîmde adı geçen ve İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerdendir. Hz. İsa (a.s), batılıtarihçilere göre miladi yıldan dört veya beş sene kadar önce doğmuştur.Batılı tarihçilere göre Hz. İsa (a.s) Romalıların elinde bulunan Yahudiyede Romalılardan iktidarı döneminde otuzyaşlarına doğru peygamberliğini insanlara bildirdi. Önce Celilede sonra Kudüste insanları hak dine davet etti.Yahudilerin dinini ikmal, onların dine kattıklarını düzeltmek için gönderilen Hz. İsa (a.s) kendisine indirilen İncil adlıkutsal kitapta bunu şöyle anlatır:"Ben yok etmeğe değil, tamamlamaya geldim."Hz. İsa (a.s), Yahudilerin tahrif ettiği Eski Ahidi onların anlayışından kurtarmaya, Hz. Musa (a.s)ın getirdiği akideyiyerleştirmeye çalıştı.Memleketi Celilede ilk vaaz ve tebliğlerini bildiren Hz. İsa (as) daha sonra Kudüse gitti. Yahudiler Hz. İsa (as)ı,dönemin Romalı Kudüs valisi Pontus Pilatusa şikayet ettiler. Havarilerin içinde Yahuda isimli birisi Hz. İsa (as)aihanet etti ve Hristiyanların inancına göre Hz. İsa (as) çarmıha gerilerek öldürüldü. Kuran-ı Kerîmde ise hadise şöyleanlatılmaktadır:"Halbuki onlar İsayı öldürmediler ve asmadılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı." (Nisa, 4/156). Rivayetegöre Hz. İsa (as)a ihanet eden Yahuda, Romalılar tarafından İsa (a.s.) zannedilerek asılmıştır.İsa (a.s); orta boylu, kırmızıya çalar beyaz benizli, dağınık, düz saçlı idi. Saçını uzatır, omuzları arasına salardı. Genişgöğüslü, küçük yüzlü çok benli idi: Sırtına yün elbise, ayağına ağaç kabuğundan yapılmış sandal giyer, çoğu zaman dayalınayak yürürdü.Kendisinin geceleri varıp barınacağı bir evi, ev eşyası ve zevcesi yoktu. Hiç bir şeyi yarın için biriktirip saklamazdı. İsa(a.s) dünyadan yüz çevirir, ahireti özler, Allaha ibadete koyulurdu. Yeryüzünde nerede güneş batarsa orada konaklar,iki ayağının üzerinde namaza durur; gece namaz gündüz de oruç ile günlerini geçirirdi İsa (a.s) göğe kaldırıldığızaman, yün bir kaftan, bir çift mesti, bir de deri dağarcıktan başka bir şey bırakmamıştı.
  • 78. Kuran-ı Kerîme göre Hz. İsa (a.s)ın annesi Hz. Meryemdir. Meryem, yine Kuranda ismi geçen dört seçkin ailedenbiri olan İmrân ailesinden idi. Hz. Meryem, Zekeriya (a.s)ın koruması ve gözetim altındaydı. Meryem, Beytül-Makdiste, doğu tarafta özel bir bölmeye yerleştirilmişti. Zekeriya (a.s), Meryemin yanına geldikçe orada, rızkını veyiyeceğini hazır görürdü. Hz. Meryem, Beytül Makdiste zikirle, ibadetle hayatını geçiriyordu. İşte bu sırada Allah,ona bir beşer sûretiyle Cebrail (as)i gönderdi. bu durum, Kuran-ı Kerimde şu şekilde anlatılır:"Meryem dedi ki; ben senden Rahmana sığınırım. Eğer Ondan korkuyorsan bana dokunma! O da, ben, temiz biroğlan bağışlamak için Rabbının sana gönderdiği elçiden başkası değilim, dedi. Meryem; bana bir insan temasetmemişken, ben kötü kadın olmadığım halde nasıl oğlum olabilir? dedi. Cebrail, bu böyledir; çünkü Rabbın, "Bubana kolaydır, onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız," diyor, dediBöylece Meryem, İsaya gebe kalarak bir köseye çekildi. Hz. Meryemin kendisini Allaha ibadete verdiğini ve onuntertemiz bir kadın olduğunu bilenler de bilmeyenler de bu duruma hayret etmiş ve doğumun bu şekilde nasılolabileceği tartışmasına girmişlerdi. Hz. Meryem ise olayı, çocuğa sormalarını işaret etmişti:"...Onlar, biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz? dediler. Çocuk, ben şüphesiz Allahın kuluyum. Bana kitap verdive beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı. Yaşadığım sürece namaz kılmamı ve zekâtvermemi, anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum gün de, öleceğim gün de,dirileceğim gün de, bana selâm olsun, dedi." (Meryem, 19/29-33).İsa (a.s)ın babasız olarak mucizevî bir şekilde doğuşu, Allahın dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katında, oluşitibariyle Adem (a.s) ile İsa (a.s) arasında fark yoktu. Nitekim ayet-i kerimede, durum şu şekilde izah edilir:"Gerçekten İsanın babasız dünyaya geliş hâli de Allah katında Ademin hâli gibidir. Allah, Âdemi topraktanyarattı, sonra da ona ol dedi; o da hemen (insan) oluverdi." (Âli İmrân, 3/59).İsa (a.s) otuz yaşında iken peygamberlik görevi aldığında, hemen İsrailoğullarına durumu bildirdi. İsa (a.s)nınçağrısına kulak tıkayan ve ellerindeki Tevratı tahrif edip pek çok değişiklikler yapan İsrailoğulları, Hz. İsa (a.s)ainanmadılar. Ayrıca Allah, Hz. İsanın risâletini destekleyen mucizelerde gösteriyordu. Kuran-ı Kerimde zikri geçenmucizeleri şunlardır:
  • 79. İsa (a.s)nın, çamurdan kuş biçiminde bir heykel yapması ve onu üfleyince kuş olup uçması, ölüleri diriltmesi; anadan doğmakörleri ve alaca hastalığına tutulmuş olanları tedavi etmesi; gökten sofra indirmesi; Havarîlerin ve diğer arkadaşlarınınevlerinde ne yediklerini ve neler sakladıklarını söyleyerek gaybdan haber vermesi …İsrailoğulları, İsa (a.s.)ı ve ona tâbi olanları durdurmak için pek çok yol denediler; sonunda Hz. İsayı öldürmeğe kararverdiler. Ancak Allah, onların planlarını etkisiz hâle getirdi. Yahudiler, İsa (a.s.)a benzeyen birini yakalayıp astılar ve "Meryemoğlu İsa Mesihi öldürdük" dediler (Nisâ, 4/157). Öte yandan Kuran-ı Kerîm, asıl durumu şu şekilde açıklar:"Halbuki onlar İsayı öldürmediler ve asmadılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı. Ayrılığa düştükleri şeyde, doğrusuşüphededirler. Onların bu öldürme olayına ait bir bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan peşindedirler. Kesin olarak onuöldürmediler, bilakis Allah, onu kendi katına yükseltti. Allah güçlüdür, hâkimdir."(Nisâ, 4/157-158).İsa (a.s) ayette de belirtildiği gibi, öldürülmeden göğe yükseltilmiştir. Ayrıca Miracda, Peygamberimiz (asv) kendisinigörmüştür. Hz. İsa (as), göğe yükselmeden önce, havârîlerine ve tüm insanlığa şu müjdeyi vermişti:"Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevratı doğrulayan ve benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacakbir peygamberi müjdeleyen Allahın size gönderilmiş bir peygamberiyim." (Saf, 61/6).Hz. İsa (a.s) göğe çekildiği sıralarda kendisine inananların sayısı çok azdı. Daha sonra bir ara Hz. İsa (as)ın getirdiği inancıkabul edenler çoğaldı ise de, sonunda Hristiyanlar da İsrailoğulları gibi yoldan çıktı ve pek çok yanlışlıklara saptılar. Bugün,Hristiyanların sahip oldukları teslis inancı, İsa (a.s)nın göğe yükseltilmesinden hemen sonra ortaya çıkmıştır.İsa (a.s)ın annesi Hz. Meryem Hz. İsanın göğe çekilmesinden sonra altı sene kadar daha yaşamış ve ölmüştür.Hz. İsa (a.s)a dört büyük ilâhi kitaptan biri olan İncil verilmiştir. Kuran-ı Kerîmde İncilin Hz. İsaya verilişi ile ilgili şu bilgilervardı:"Arkalarından da izlerince Meryem oğlu İsayı Tevratın bir tasdikçisi olarak gönderdik; ona da bir hidâyet, bir nur bulunanİncili, ondan evvelki Tevratın bir tasdikçisi ve sakınanlara bir hidâyet ve öğüt olmak üzere verdik."(Mâide, 5/11).Ancak bu İncil de Tevrat gibi tahrifata uğramıştır. Bununla birlikte Allah Teâlâ tarafından son peygamber Hz. Muhammed(s.a.s)e indirilen Kuran-ı Kerîm, Zebur, Tevrat ve İncilin hükümlerini ve geçerliliklerini ortadan kaldırmıştır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...