17 Şubat 2012

Pozitif Düşünce ve Beyin Gücü


Bir el tutmak istersin ya bazen,
Yada birine sarılmak.
Malesef izin vermez buna hayat.
 Kendine sarılmalısın sen de hayata inat !!
Can Yücel
Pozitif Düşünce ve Beyin Gücü
Doğu felsefesinin ana kaynağı olan "pozitif düşünce" günümüzde batı tıbbında benimsediği sihirli iki kelimedir. Doğada , evrende her şey karşılıklı etkileşim halindedir. Zihinle beden arasında da böyle bir etkileşim vardır. Zihindeki olumlu düşünceler bedende bir takım olumlu sonuçlar yaratır.

Pozitif düşünce , olumsuzluklara razı olmayan, her koşulda yapabilecek iyi bir şeyin olduğuna inanan, insan hayatını olumlu yönde etkileyen bir düşünce tarzıdır. Bu gün artık iş , spor ve sanat dünyasında bile pozitif düşünce ve beyin gücü verim arttırıcı bir faktör olarak kabul edilmektedir. Bu gün artık başarının yolu pozitif düşünmekten geçiyor. Bu iki kelimeyi hayat felsefesi olarak benimseyen insanlar umudunu, güvenini, iyimserliğini kaybetmeden kendine güvenen, cesur ve inisiyatif sahibi bireyler olduklarını çevrelerine hissettiriyorlar.


Pozitif düşünen kişiler,

pozitif enerji veren insanlarla arkadaşlık ediyorlar,
pozitif enerji veren yiyeceklerle besleniyorlar,
 pozitif enerji yüklemek için spor ve meditasyon yapıyorlar.
Sizi daha güçlü kılacak şu yaşam felsefesine kulak verin:

· Mizah duygunuzu yitirmeyin


· Cesur olun


· İdealist olun


Deepek Chopra yaratıcı güç ile ilgili şöyle der:

Sizin için en önemli gerçek, gücünüzü aldığınız kaynaktır.
Yaratıcı güç aklımızı ve bedenimizi şekillendirir, evrimin gücüde budur.
Yaratıcı gücünüzle ilişki kurun.
Yaşamın tümünü kaplayan üç temel güç vardır bunlar:

· Yaratma


· Koruma


· Yok etme


Yaratıcılık gücünü egemen kılan kişiler başarılı olmuşlardır.

Kendi güçlerinin kaynağının yine kendileri olduğunu bilirler
ve aşağıdaki ortak özelliklere sahiptirler:

· Sezsizliğin tadını çıkarmayı bilirler


· Doğayı hisseder, ondan zevk alırlar


· Kendi duygularına güvenirler


· Kargaşa içindede işlerine odaklanırlar


· Çocuklar gibi onlarda hayal kurmaktan hoşlanırlar


· Kendi bilinçlerine güvenirler


· Herhangi bir görüşe katı bir şekilde bağlı değildirler.


Affetmek , bir başka insana veya kendinize karşı içinizde duyduğunuz öfkenin yerine sevgiyi koymaktır.


İşte size affetmenin birkaç yolu


· İşe enerjinizi arttıracak bir şey yaparak başlayın


· Sanki kalbinizden konuşuyormuşsunuz ve içinizden yükselen affetme sözcüklerini dile getiriyormuşsunuz gibi yapın


· Ellerinizi kalbinizin üzerine yerleştirin, içinizden taşan duyguları hissedin


Son olarak geçmişi ve geleceği bir tarafa bırakıp sadece bugünü iyi değerlendirmeğe inanarak sözlerimi


 Ömer Hayyam'ın ve Mevlana'in bir dörtluğu ile bitiriyorum.

Gönlüm aranıp dünleri feryat etme
Kan almak için yarınlar icat etme

Dünler düş olup gitti, yarınlarsa hayal

Cahilce şu gerçek günü berbat etme
Ömer Hayyam
Kardeşim sen düşünceden ibaretsin
Geriye kalan et v...e kemiksin
Gül düşünürsün gülüstan olursun
Diken düşünürsün dikenlik olursun
MEVLANA



Allah`ım Her dem Sen'i anmayı,Sen'i anlayıp anlatmayı,Sen'i sevip sevdirmeyi nasip et bizlere.
YA İLAHİ ! SENDEN KIYAMETE KADAR BÜTÜN ESMA-İ HÜSNAN İLE ,
DUA EDEN BİR DİLİMİN OLMASINI İSTİYORUM !!!

BİLİNÇALTINIZI PROGRAMLAYIN

BİLİNÇALTINIZI PROGRAMLAYIN 

Her duygunun altında mutlaka bir düşünce vardır. Eğer bir kişi kızgınlık duygusu hissediyorsa bunun nedeni kızgınlık duygusu uyandıran bir düşünce olacaktır. Düşüncesini değiştiren insan, duygularını da değiştirebilir. Düşüncelerini kontrol edebilen insan, duygularını da kontrol edebilir.
Kişinin kendisine, başkalarına ya da yasama karşı olumsuz duygularının altında olumsuz düşünceleri vardır. Olumsuz düşünceler ise kişinin geçmiş deneyimleri ya da olumsuz şartlanmaları ile oluşmuştur. Özellikle her gün en az 10 tane olumsuz düşünce ürettiğimizi düşünürsek 20 yasındaki bir insan 73.000 tane olumsuz düşünce üretmiş oluyor. Buna bir de dışarıdan gelen olumsuz iletileri eklersek şayi belki de 10 katına çıkıyor. Bu kadar olumsuz düşünce ile özellikle bilinçaltı negatif verilerle yüklenmiş bir insan modeli çıkacaktır karşımıza. Bu sadece olumsuz duygular yasayan bir insan değil ayni zamanda bilinçaltının gerçeklemesi mekanizması ile hayatini da kısıtlı, olumsuz ve mutsuz geçiren bir insan oluşturacaktır.
Su halde eski olumsuz kalıpları kırmak ve yerine olumlu düşüncelere, imgelere sahip olmak bir insanin yaşamını tamamen değiştirecektir. Olumlu düşünceler, olumlu duyguları beraberinde getirecektir. Kendine ve yasama güvenen, olumlu düşünebilen, canlı pozitif duyguları olan bir insan ise özgür, mutlu ve basarîli olmayı başaracaktır.
Peki eski düşünce modellerini silmek ve yerine yeni olumlu düşünce modelleri koymak için ne yapmalıyız? Bunun bir çok farklı yolu olmasına rağmen herkesin yapabileceği, en kolay tekniklerden biri olumlama yapmaktır. Nasıl yıllarca negatif düşünceler ürettiysek,simdi de pozitif düşünceler üretmeye başlayacağız. Bu çalışma belki biraz zaman alacaktır ama düzenli olarak çalışırsanız sonuçta çok basarîli olacaksınız. Örneğin 30 yaşında bir insan her gün 1 kere suçluluk oluşturucu bir düşünce formu yaşasa bilinçaltı kayıtlarında 11 bin civarı suçluluk kaydı var demektir. O halde bu sayının daha üzerinde suçluluk düşüncesinin karşıtı kabullenme ve bağışlama düşüncesi oluşturduğum zaman artik eski kayıtlar hukukunu kaybedecek, silinecek ve bilinaltinin gerçekleri değişecektir. Demek ki buna göre her gün 100 kere yeni kayıtlar için olumlama yaparsam çalışma ortalama olarak 4 ayda, eğer her gün 400 kere olumlama yaparsam çalışma 1 ayda bitecektir. Elbette bu bir tek olumsuz düşünce formudur ama sadece bunun değişmesi bile yasamda çok şeyi değiştirecektir ve 1 ay sonra diğer çalışmaları da yapmaya başlayabilirsiniz.

Aşağıda size bu konuda bir rehber veriyorum. Temel bazı negatif düşünce kalıpları ile oluşmuş, duyguları belirledim ve bunlar için olumlama örnekleri hazırladım. Öncelikle en çok hangisine ihtiyacınız olduğuna karar verin ve onunla başlayın. Biri bitmeden diğerine geçmeyin. İstikrarlı çalışma ile mutlaka sonuç alacağınıza inanın. Her bir duygu için her gün en az 1 kere olumsuz bir düşünce ürettiğinizi varsayabilirsiniz. Ancak sizin yaşamınızda çok daha fazla da olabilir. Buna karar verecek olan sizsiniz. Örneğin bir insan suçluluk duygusu için günde bir olumsuz düşünce oluşturduğunu ya da 1 düşüncenin kendisine iletildiğini varsayarken diğeri 10 tane olabileceğini de varsayar. Bu durumda şayi 10 katına çıkar. Bu kararı siz vereceksiniz. Ama sonuçta tam sayıya ulaşamasanız da yaptığınız her olumlama, eski olumsuz düşünce formalarının bir kısmının silinmesini sağlayacaktır ki bu bile yaşamınızda değişimlerin başlamasını sağlayacaktır. Örneğin suçluluk duygusu azalan bir kişi hem is yaşamında hem aile yaşamında daha olumlu ve güvenli olacaktır. Yasam kalitesi artacaktır ve hedeflerine ulaşmasına engel olan bir bağdan kurtulacaktır.

Suçluluk Duygusu için olumlama:
Geçmişimi sevgiyle arkamda bırakıyorum,
kendimi affediyorum,
huzur içindeyim.
Güvensizlik Duygusu:

Kendimi seviyor ve onaylıyorum.
Kendi değerimi görmeyi seçiyorum.
Ben güçlüyüm.
Yasam korkularının olması:

Güvendeyim,
her şey olması gerektiği gibi,
huzur içindeyim
Bağımlıkların olması:

Özgür olmayı seçiyorum,
geçmişi arkamda bırakıyorum,
kendimden zevk alıyorum.
Güçlü öfke duygusunun olması:
 

Kendimi bağışlıyorum,
kendimi seviyorum
ve kendi iyiliğim için herkesi bağışlıyorum.
İletişim Sorunları:

Rahatça konuşuyorum,
kendimi anlatıyorum
ve insanları anlıyorum.
Başarısızlıklar yasama:

Kendimi seviyorum ve onaylıyorum.
Ben her zaman ve tamamen yeterliyim.
Kendini çirkin bulma:

Ben güzelim,
değerliyim
ve mutlu olmayı seçiyorum.
Kendini pis hissetme:

Bedenimi ve zihnimi seviyor ve onaylıyorum.
Geçmişi arkada bırakıyorum, ben harikayım.
Konsantrasyon Sorunu:

Düşüncelerimi istediğim yerde odaklıyorum
ve merkezimdeyim.
Her şey yolunda.
Stres:

Tamamen gevşiyorum ve rahatlıyorum.
Her şey olması gerektiği gibi oluyor.
Ben yeterliyim.
Kararsızlık:

Ben kararlıyım,
kararlarıma sadığım
ve kendimi destekliyorum.
Geçmiş saplantısı:

Geçmişi bırakıyor ve yeni olanı sevgiyle kabul ediyorum.
Her şey benim hayrıma çalışıyor.
Duygusal sorunlar:

Kendimi seviyor ve onaylıyorum.
Mutlu olmayı seçiyorum ve sevgiyi her yerde buluyorum.
Mükemmellik ihtiyacı:

Yaşamımda her şey yeterli ve kendimi seviyorum.
Her şey olması gerektiği gibi kolayca oluyor.
Başkalarınca yönetilme:

Gücümü geri alıyorum ve kendi kendimi yönetiyorum.
Ben özgürüm.
Gereksiz Endişeler:

Yasama güveniyorum,yaşamımda her şey yeterli ve her şey yolunda
Elbette bunlardan başka da olumsuz duygu formları olabilir ama temel olarak bunları ele aldım.

Sizin hangi konuda daha fazla çalışmaya ihtiyacınız varsa onuseçebilirsiniz.

BOLLUK VE BEREKET BİLİNCİ

Bolluk ve bereket bir zihin durumudur. Yaşamınıza daha çok bolluk enerjisi çekmek zihinsel durumunuzu bereket içinde yasayanların zihinsel durumlarına uygun hale getirmekle mümkündür. Bolluk bilincini kazandığınız anda yasamanızda sadece para’nın değil, arkadaşların, bilgilerin, paylaşımların ve sevginin de bol olduğuna şahit olacaksınız.
Bolluk ve Bereket hem maddi hem manevi zenginlik demektir. Yaşamınıza bu enerjiyi daha çok çekmeniz için iste size 10 tane ipucu;


1-Almayı Öğrenin

Bazı insanlar sadece vermek isterler almak onlar için kotu ve yanlış bir şeydir. Ben vermeyi çok severim ama almak beni rahatsız eder diyen insanlardansanız öncelikle sunu bilin ki bolluk enerjisi sizi ziyaret etmeyecektir. Kim istenmediği yere gider ki. Verdiğiniz gibi almayı da bilmeli ve aldıklarınızı hak ettiğinizi bilmelisiniz. Almak da vermek kadar doğaldır ve unutmayın almayı bilmeyenin, verecek bir şeyi kalmaz.
2-Para Kirli Değildir.
Bazı insanlar için para pis bir şeydir. Zenginlik günahkârlıktır. Her gördükleri zengin için kim bilir bu parayı kimin canini yakarak kazandı diye düşünürler. Oysa evrendeki her şey enerjidir ve para da bir enerjidir. Para nötr bir enerjidir onun iyi mi kotu mu algılanacağı size bağlıdır. Bir insan parasıyla iyi güzel şeylerde yapabilir. Ya da para temiz bir şekilde de kazanılabilir. Tüm zenginler kotudur düşüncesiniz aklınızdan çıkartın ve parayı pis bir şey gibi görmeyin. Kendinizle ilgili olumlu kanılarınız varsa para içinse olumsuz kanılara sahipseniz paranın size gelme olasılığı hemen hemen yok olur. Nasıl mı? Ben iyiyim, para kotu ikilemi su noktaya gider. Para bana gelmeyecektir. Bu düşünceyi değiştirin.
3-Sözlerinize dikkat edin
Bolluk ve bereketi size çeken önce zihinsel durumunuz, sonra sözlerinizdir. Ben paraya hiç değer vermem, zaten hep kaybederim, para ile aram yoktur gibi sözleriniz parayı sizden uzaklaştıracaktır. Bilinçaltınızı bu sözlerle programlarsanız, bilinçaltı bu komutları gerçekleştirmek için sadik bir hizmetkâr gibi çalışacaktır ve kendi kendini gerçekleyen kehanetiniz ortaya çıkacaktır. Zenginlik, bolluk ve bereket ile ilgili olumlamalar yapmanızı öneririm. Örneğin; Her gecen an para bana artarak geliyor, Bolluk ve bereket içindeyim, yaşamımda her şey yeterli, yasamım bolluk ve bereket içinde, bana gelen parayı severek alıyorum ve o da daha çok geliyor gibi olumlamaları yapabilirsiniz.
4-Koşulsuz isteyin
İnsanlar genelde bir istekleri olduğu zaman bunu bazı koşullara bağlarlar. Su arabayı satsam da ameliyat olsam, falanca gelse de su isimi halletse, şuraya gitsem de sunu elde etsem gibi. Oysa istekleriniz size birçok farklı yoldan gelebilir, siz bir yola dikkatinizi ve enerjinizi vererek diğer yolları tıkamış olursunuz. Örneğin ameliyat için arabayı satmak isteyen kişinin gerçekte istemesi gereken şey şifadır. Şifa bir insana birçok yoldan gelebilir, araba satılmasa da, ameliyat olacak para başka bir şekilde gelebilir. Hatta o ameliyatı olmadan bile şifa bulabilir. Oysa kişi dikkat ve enerjisini arabayı satarak şifaya verdiği için diğer yolları kapamış oldu. Koşulsuz istemek yasamda amaçlara kavuşmanın temel şartlarından biridir. Şartları, durumu, mantığı bir kenara bırakın sadece isteyin. Ne istiyorsanız onu isteyin. Para mı,ask mı, is mi her ne istiyorsanız onu….
5-Yaşamınızda boşluk oluşturun
Evren boşluk sevmez ve mutlaka doldurur. Eğer eviniz tıka basa eşya dolu ise ve eşyaları yenilemek istiyorsanız paranızın olmasını beklemeyin. Eşyaları daha en basından atin (tabi yasamak için gerekenleri değil) Bir sure sonra yeni eşyalar bir şekilde gelecek. Yeni elbiseler istiyorsanız eskileri fakirlere verin. Eğer yaşamınızda yeterince bolluk ve bereket yoksa bunun için yer açıp açmadığınıza bakin. Yaşamınızda yeniliklere ve bolluğa yer acın ki gelsin. Bunun için önce evde kullanmadığınız eşyalarla, eskimiş elbiselerle, uzun suredir birikmiş ıvır zıvırla başlayın. Siz eskiyi bıraktıkça yeni gelecek. Unutmayın evren boşluk sevmez.
6-Borçları değil, Kazançları Düşünün
Bir zamanlar bir öğrencim bir ayin kirasını ödeyince diğerini düşünüyorum demişti ve para sorunundan yakınmıştı. Bende borcunu değil, kazanacaklarını duşun demiştim. Dikkatinizi neye verirseniz onu büyütürsünüz. Borçlara verirseniz borçları, kazançlara verirseniz kazançları. Bu en basit formüllerden biridir. Dikkatinizi kazançlarınıza verin ki onlar buyusun. Bu öğrencim bu formülü basarî ile uyguladı. İsten ayrıldı, serbest çalışmaya başladı, simdi meslektaşlarına Gore 4–5 kat daha fazla para kazanıyor. Unutmayın ancak fakir insanlar parayı kafalarına takarlar.
7-İmgeleme yapın
İmgeleme bolluk ve bereketi kendinize çekmeniz için en etkili yöntemlerden biridir. Bol bol imgeleme yapın. Dikkat edin hayal kurun demiyorum. Hayal kurmak daha basından isteklerinizin hayal olduğunu kabul etmektir! İmgeleme bundan başka bir şeydir. İsteklerinizi imgeleyin, imgenize duygu yükleyin ve evrene gönderin. İmgelemede istediğinizin olduğunu hissedin, aynı heyecanı duyun, mutluluğu yasayın ve bunun olacağına yürekten inanın.
8-Düzenli olun.
Zengin insanların ortak yanları, son derece düzenli olmalarıdır. Evleri, ofisleri, arabaları çok temiz ve düzenlidir. Gerçekten de benzer enerjilerin bir birini çektiği suptil dünyada bolluk enerjisini çekmek için temiz enerji alanına sahip ortamlarda yaşamalısınız. Düzensiz ve pis ortamlarda biriken negatif enerji ancak kitlik enerjisini kendisine çeker. Bolluk ve bereket için temiz ve düzenli ortamlarda yasamanız, is yapmanız gereklidir. Simdi çekmecelerinizi ve dolaplarınızı düzenleyin. Pis şeyleri temizleyin ve düzenleyin. Zengin olmak istiyorsanız zenginler gibi davranmayı öğrenmelisiniz.
9-Büyük Düşünün
Evrende her şey enerjidir. Bir tabak yemek de, son model arabada. Eğer yemek bulmak kolay ama araba zor derseniz isleyişi algılamadınız demektir. İstediğiniz arabada olsa yemek de ikisini de elde etmeniz ayni mekanizma ile çalışır. Oysa yemeği her gün buluyorsunuz, çünkü bulacağınızı biliyorsunuz, buna inancınız tam. Oysa son model arabayı bulacağınıza inancınız yok. Eğer doğru şekilde istemeyi bilirseniz, yemek de araba da ayni şekilde size gelecektir. Ancak arabayı da bulacağınıza, yemeği bulacağınız kadar emin olmanız ya da arabayı da açken yemek ister gibi istemeniz gerekir. İkisine sahip olmanın en önemli farkı budur. Bu yüzden büyük düşünün ve hayallerinize sinir koymayın. Sonuç da ne isterseniz elde etmenizin koşulları ayni.
10-Vermeyi de unutmayın

Küçük bahşişler, küçük hediyeler ve arkadaşlarınıza yemek ısmarlamalar. Bunların hepsi aldıklarınızı paylaşmanız için önemlidir. Unutmayın evrene ne gönderirseniz size 10 kati geri gelir. Evrene bolluk içinde olduğunuzun mesajını gönderin. Vermeyi bilin ki alasınız. Şükretmeyi ve diğer insanları da düşünmeyi unutmayın.
 
Bir el tutmak istersin ya bazen,
Yada birine sarılmak.
Malesef izin vermez buna hayat.
Kendine sarılmalısın sen de hayata inat !!
Can Yücel

Hz. İsa Ölmedi Ve Öldürülmedi

Hz. İsa Ölmedi ve Öldürülmedi
z. İsa, hayatı Kuran'da detaylı olarak bildirilen mübarek peygamberlerden biridir. Kendisi, Rabbimiz'in bir mucizesi olarak babasız dünyaya gelmiştir. Hz. İsa'nın mucizevi doğumu Kuran'da şöyle bildirilir:
... Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('Ol' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız... (Nisa Suresi, 171)
Hz. Meryem, Cebrail'in kendisine insan suretinde görünmesiyle Hz. İsa'nın doğumu hakkında müjdelenmiştir. Hz. İsa henüz dünyaya gelmeden, Allah onun sahip olduğu mucizevi ve üstün özellikleri Hz. Meryem'e bildirmiştir. Hz. İsa'nın dünyada ve ahirette seçkin ve onurlu bir insan olduğu ve çeşitli mucizeler göstereceği ayetlerde şu şekilde haber verilmiştir:
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir." (Al-i İmran Suresi, 45-46)
Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.'...
(Maide Suresi, 117)



Giovanni Bellini, Hz. Meryem ve Azizler, 1505, S. Zaccaria Venedik
Hz. Meryem'in içinde yaşadığı toplum ise daha doğum anından itibaren Hz. İsa'yla ilgili cahilce zanlarda bulunmuş ve Hz. Meryem gibi mübarek bir insana iftira atmaya kalkışmışlardır. Kuran'da, iman etmeyenlerin Hz. İsa'nın mucizevi doğumuna gösterdikleri tepki ve Hz. İsa'nın Rabbimiz'den bir mucize olarak daha beşikteyken onlarla konuşması şöyle bildirilir:
Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın. Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi." Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?" (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi, 27-33)
Henüz beşikte iken insanlar ile konuşan Hz. İsa, Allah'ın takdiri ile, körleri ve hastaları iyileştirmek, çamurdan kuş yapıp uçurmak gibi daha pek çok mucizeler göstermiştir. Rabbimiz'in Hz. İsa'ya verdiği bu mucizeler Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı (cüzzamlıyı) iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları'na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı senden geri püskürtmüştüm." (Maide Suresi, 110)
Babasız olarak dünyaya gelmesi, beşikte iken konuşması, Allah'ın kutsal kitaplarını, Tevrat'ı, İncil'i ve Kitab'ı (Kuran'ı -en doğrusunu Allah bilir-) bilmesi, çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıp nefesiyle canlandırıp uçurması, doğuştan kör olanı, alaca hastalığı olanı iyileştirmesi, ölüyü diriltmesi, insanların yediklerini ve saklayıp biriktirdiklerini haber vermesi, kendisinden sonra gelecek kutlu insanı, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'i, "Ahmet" ismiyle haber vermesi gibi mucizeler gösterdiği halde, gönderildiği toplum içerisinde Hz. İsa'ya inananların sayısı çok az olmuştur.

Hz. İsa'nın Mücadelesi
Derin Allah korkusu ve sevgisi ile tüm peygamberler gibi, bütün insanlara örnek olan Hz. İsa hayatı boyunca inkar edenler ve müşriklerle fikri mücadele içinde olmuştur. Din ahlakından uzaklaşmış olan İsrailoğulları'na, Allah'ın varlığını ve birliğini anlatmış, Rabbimiz'in insanlara emrettiği ahlakı onlara bildirmiştir. Kavmini, Allah'a iman etmeye, gönülden teslim olup Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yaşamaya, günahlardan ve kötülüklerden sakınmaya, salih amellerde bulunmaya davet etmiştir. Onlara dünya hayatının geçiciliğini ve ölümün yakınlığını hatırlatmış, insanları yalnızca Allah'a ibadet etmeye ve sadece Allah'tan korkup sakınmaya çağırmıştır.
Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır. (Nisa Suresi, 172)



Marco Basaiti, Venedik,1470-75
Hz. İsa'nın yaşadığı dönemde, Akdeniz ve çevresi tümüyle Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altındaydı. Roma'nın dini, Akdeniz çevresinde yaşayan dönemin diğer toplumları gibi çok tanrılı batıl bir dindi. Yunan mitolojisinin hayali tanrıları, farklı isimler altında, Roma mitolojisinde de kullanılmaktaydı. Filistin topraklarında yaşayan Yahudiler ise Roma İmparatorluğu'nun yönetimi altında azınlık konumundaydılar. Ancak Roma yönetimi, Yahudilerin inanışlarına ve iç işlerine fazla karışmıyordu. Bu arada Yahudiler ise, MÖ 2. yüzyıldan itibaren kendi aralarında bir parçalanma sürecine girmişlerdi. Eski Ahit ve Yahudi geleneklerinin çeşitli gruplar tarafından farklı yorumlanmasıyla, bazı mezhepler ortaya çıkmış ve bu mezhepler arasında ciddi tartışmalar yaşanmaya başlamıştı. Bu tartışmalar, toplumda endişe ve huzursuzluğa neden oluyor ve karmaşa bir türlü ortadan kaldırılamıyordu. Yahudilik, Allah'ın Hz. Musa'ya vahyettiği hak olan halinden uzaklaşmış, pek çok batıl inanış ve kuralın eklenmesi ile dejenere edilmişti.
Hz. İsa ise, Yahudilere, hakkında ihtilafa düştükleri konuları açıklamak, insanların özünden uzaklaştıkları hak din ahlakını onlara yeniden öğretmek, bazı Yahudilerin din ahlakına karıştırdıkları çarpık düşünceleri ve hurafeleri ortadan kaldırmak için gönderilmişti. Kuran'da Hz. İsa için şu şekilde haber verilmektedir:
İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz'dir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur." Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara. (Zuhruf Suresi, 63-65)
Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin (Al-i İmran Suresi, 50)
Hz. İsa'nın insanlara hak dini tebliğ etmesi, din ahlakına uygun olmayan düzenden menfaat sağlayan çevrelerde büyük rahatsızlık uyandırmıştı. Sahte din adamları ve Allah'a şirk koşan müşrikler bu çevrelerin başında gelmekteydi. Bunlardan bazıları oluşturdukları sahte din anlayışı ile toplum içinde statü kazanmış ve maddi imkanlarını artırmışlardı. Dinin gerektirdiği güzel ahlakı değil, kendilerine menfaat sağlayan adaletsizliği, zulmü, yalanı, müşrikliği savunuyorlardı. Bazı şekli ibadetleri, kendilerince, yalnızca gösteriş için yerine getiriyor, bunlarda da Hz. Musa'nın getirdiği hak dini korumuyor, pek çok batıl hüküm ve hurafeyi dinlerine dahil ediyorlardı. Kuran'ın "Artık vay hallerine; Kitab'ı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere..." (Bakara Suresi, 79) ayetinde bildirildiği gibi, bazı Yahudi ruhbanları Tevrat hükümlerini değiştirmişlerdi.

Phillippe de Champaigne, Son Yemek, Luvr Müzesi, Paris
Hz. İsa ise, bu insanlara yalnızca Allah'a ibadet etmeyi, Allah'tan korkup sakınmayı, Allah'ı sevmeyi ve Allah için yaşamayı öğütlüyordu. Allah rızası için güzel bir ahlak yaşayıp, batıl dinlerinden yüzçevirmeleri gerektiğini; insanlara adaletsizlik yapmaktan sakınmalarını bildiriyordu. Kendilerini ve halkı kandırmaktan vazgeçip samimi olarak iman etmelerini tebliğ ediyordu. Gösterdiği mucizeler onun, Allah'ın alemler üzerine seçip beğendiği, ilim ve kuvvet olarak desteklediği, çok kıymetli bir peygamber olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Onun iman derinliği, yüksek ahlakı, üstün kavrayışı ve hikmetli açıklamaları insanlarda büyük bir hayranlık uyandırıyordu. Ancak, mevcut batıl düzenlerini korumakta inat eden söz konusu kimseler, Hz. İsa'ya itaat etmediler.
Hz. İsa'nın kavminin arasında bulunduğu dönem boyunca, ona tabi olanların sayısının çok az olduğu bilinmektedir. Kuran'da, Hz. İsa'nın kavminin inkarda direnmesi üzerine, kendisinin, yardımcılarının kimler olduğunu sorduğu bildirilir. Bu soru karşısında, Hz. İsa'ya tabi olduklarını söyleyenlerin, yani Havarilerin, sayısı ise oldukça azdır. Ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." (Al-i İmran Suresi, 52-53)

Ey insanlar, şüphesiz elçi size Rabbinizden hakla geldi. Öyleyse iman edin, sizin için hayırlıdır. Eğer inkara saparsanız, şüphesiz göklerde olanların ve yerde olanların tümü Allah'ındır. Allah bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nisa Suresi, 170)
Samimi müminlerin önemli özelliklerinden biri gayba iman etmeleri ve elçilere her koşulda hiçbir mazeret öne sürmeden gönülden itaat etmeleridir. İhlasla Allah'a iman eden kimseler, Allah'ın elçilerinin söylediği her sözün hak olduğunu bilir, onlara gönülden güvenir, teslim olur, sever ve içten saygı duyarlar. İman edenlerin peygamberlere olan sevgisi, "Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır..." (Ahzab Suresi, 6) ayetiyle de haber verildiği gibi her türlü sevginin, bağlılığın üstündedir. Nitekim, sahabenin Peygamber Efendimiz (sav)'e olan bağlılıkları ve müşriklerle yapılan savaşlarda bir an bile tereddüt etmeden kendilerini mübarek Peygamberimiz (sav)'in önüne atmaları bu konuda çok güzel bir örnektir.
Romalı putperestlerin, sözde dindar olduklarını öne süren bazı müşrik Yahudilerin, menfaatlerinin zarar görmesinden endişe eden toplumun önde gelenlerinin baskılarının yanı sıra, Hz. İsa'ya tabi olanların sayısının çok az olması da Hz. İsa'nın içinde bulunduğu ortamın zorluğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki Hz. İsa'nın mücadelesinin böylesine zorlu bir ortam içinde geçmesinin birçok hikmeti vardır. Hz. İsa ve ona gönülden tabi olan ihlaslı müminler, Allah'ın izniyle, bu ortama sabrettikleri ve mücadele ettikleri her anın karşılığını Rabbimiz'in Katında en güzel şekilde alacaklardır. Böyle ortamlar, iman edenlerin mücadele azmini ve birbirlerine olan bağlılıklarını artıran; imanlarını güçlendiren; Allah'a olan sevgilerini ve bağlılıklarını sağlamlaştıran çok değerli ortamlardır. Müminler yaşadıkları herşeyin Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğine iman eder ve Rabbimiz'den gelen herşeye gönülden razı olurlar. Allah'ın iman edenlerin gerçek dostu ve vekili olduğunun bilincinde olan müminler, Allah'ın dininin muhakkak üstün geleceğini bilirler.
Allah, müminlerin aleyhine inkar edenlere hiçbir zaman yol vermeyeceğini, peygamberlerin ve onlara uyanların mutlaka galip geleceklerini vaad etmiştir. İman edenlerin aleyhinde tuzaklar kuranların ise, kurdukları tüm tuzakların başarısız olacağı, bunun Allah'ın bir sünneti olduğu Kuran'da bildirilmiştir:
(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 43)
Hz. İsa, diğer tüm peygamberler gibi, kurulan tuzaklar karşısında gösterdiği üstün kararlılığı ve sabrı ile tüm müminlere örnek olmuş, onları cesaretlendirip şevklendirmiştir. İncil'deki pek çok açıklamada, Hz. İsa'nın kendisine tabi olanlara, "onları çeşitli zorlukların beklediğini, ancak Allah'ın kendilerinin yardımcısı ve velisi olduğunu" anlattığı yer almaktadır. Allah'a tevekkülü ve teslimiyeti ile üstün bir ahlak gösteren Hz. İsa, çevresindekilere de her zaman tevekküllü olmalarını, her işi yapanın Allah olduğunu unutmamalarını tebliğ etmiştir. İncil'de Hz. İsa'nın havarilere, karşılaşacakları zorluklar ve bu durumda göstermeleri gereken tevekkülü şöyle anlattığı yazılıdır:
İnsanlardan sakının. Sizi mahkemelere verecekler, havralarında kamçılayacaklar. Hatta benden ötürü valilerin ve kralların önüne çıkarılacaksınız. Böylece onlara ve uluslara tanıklık edeceksiniz. Sizleri mahkemeye verdikleri zaman, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek. Çünkü konuşacak olan siz olmayacaksınız... Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. Bir kentte size zulmettikleri zaman ötekine kaçın... Bunun için onlardan korkmayın. Örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur. Size karanlıkta söylediklerimi, siz gün ışığında söyleyin. Kulağınıza fısıldananı, damlardan duyurun. Bedeni öldüren, ama canı öldürmeye gücü yetmeyenlerden korkmayın. Hem canı hem de bedeni cehennemde mahvedecek güçte olan Allah'dan korkun. (Markos, 13:9-13; Luka, 21:12-17)
Dediler ki: "Allah oğul edindi." O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir.
(Bakara Suresi, 116)


Gerçekten de Hz. İsa döneminde ilk Hıristiyanlar üzerindeki baskılar, Hıristiyanlığın ilk üçyüz yılı boyunca da devam etmiştir. Hz. İsa'ya inananların çoğunluğu kendilerini gizlemek durumunda kalmış, inançlarını açıklayanların büyük bir kısmı ise ağır cezalara çarptırılmış, işkenceye maruz kalmış ve kimi zaman da katledilmişlerdir. Ancak inkar edenlerin kurdukları tuzakların en büyüğü elbette Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışmalarıdır. Dönemin bazı önde gelen Yahudileri, Romalı putperestler ile iş birliği yapmış ve bazı münafıkların da onlara destek vermesiyle, Hz. İsa'yı öldürmek için plan kurmuşlardır. Planlarını gerçekleştirebilmek için en ince detayına kadar her aşamayı hesaplamış ve kendilerince tam olarak işleyecek bir düzen kurmuşlardır. Ancak kurdukları bu düzen hiç ummadıkları bir şekilde bozulmuş, onlar Hz. İsa'yı öldürdüklerini sanırken, Rabbimiz Hz. İsa'yı Kendi Katına yükselterek, bu mübarek peygamberini inkarcıların tuzaklarından ve hilelerinden korumuştur. Tarihi bir mucizenin tecelli ettiği bu harikayla, inkarcıların tuzakları yerle bir olmuştur.
Burada önemli bir konuya değinmek yerinde olacaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Hz. İsa'ya tuzak kuranlar arasında Yahudilerin sözde din adamları da bulunmaktadır. Makam ve mevkilerini kaybetmek endişesi ile hareket eden bu kimseler o dönemde yaşayan bazı Yahudilerden de destek görmüşlerdir. Bu kişiler Romalı putperestler ile işbirliği yapmışlar ve Hz. İsa'nın öldürülmesini hedef alan bir plan kurmuşlardır. Allah Katında şerefli ve üstün olan bir elçiyi, kendilerini hak din ahlakını yaşamaya davet ettiği ve bu davetin dünyevi çıkarlarını zedeleyeceğini düşündükleri için öldürmeye kalkışmaları -her ne kadar bu hedeflerine ulaşamamış olsalar da- büyük bir suçtur. Ayrıca Hz. İsa'ya benzeyen bir başka kişiyi katlederek cinayet suçunu da yüklenmişlerdir. Ancak bu suç, yalnızca o dönemde bu planı kuran ve uygulamaya koyanlara aittir ve hiç şüphesiz bu kişiler eylemlerinin karşılığını ahirette eksiksiz alacaklardır. Ne var ki, o dönemde yaşayan bir kısım Yahudinin işlediği bu suç nedeniyle, Hz. İsa'ya kurulan tuzaktan tüm Yahudileri sorumlu tutmaya kalkışmak da önemli bir yanlıştır.

Allah İnkar Edenlerin Hz. İsa'ya Kurdukları Tuzağı Boşa Çıkarmıştır
Bazı Yahudilerin ve Romalı putperestlerin Hz. İsa'yı öldürmek için kurdukları plan, tarihin farklı dönemlerinde inkarcıların pek çok peygambere karşı kurdukları tuzaklardan biridir. Allah Kuran'da, inkarcıların ne zaman kendilerine bir peygamber gelse ve onları gerçek din ahlakını yaşamaya davet etse, muhakkak ona karşı çeşitli tuzaklar kurduklarını ve hatta onu öldürmeye kalkıştıklarını haber vermiştir.
Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz? (Bakara Suresi, 87)
Hz. İbrahim'i ateşe atan, ordularıyla birlikte Hz. Musa'yı takip eden, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'i bir gece baskınıyla öldürmeye kalkışan, Hz. Yusuf'u kuyuya terk eden, sadece "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için müminleri yurtlarından sürmeye kalkışanlar, farklı dönemlerde yaşamış olmakla birlikte benzer düşünce yapısına sahip olan insanlardır. Hepsi, Allah'a ve elçilerine başkaldırmaya kalkışmış, Allah'ın emrettiği din ahlakına karşı gelmiş, ahirette yaptıklarının hesabını vereceklerini göz ardı etmişlerdir. Peygamberlerin, kendilerine Allah'ın kulu olduklarını hatırlatmalarına, onları fedakar olmaya, sadaka vermeye, Allah rızası için iyilikte bulunmaya, adil olmaya, tevazulu olmaya davet etmeleri öfke duymalarına ve Allah Katında seçkin ve tertemiz olan elçiler aleyhinde tuzaklar kurmalarına neden olmuştur. İnkarcıların bu zihniyeti bir Kuran ayetinde şöyle haber verilmektedir:
... Onlara elçiler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir elçi geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler. (Maide Suresi, 70)
Benzer bir şekilde Mekkeli müşriklerin de Hz. Muhammed (sav)'i yurdundan çıkarmak ve öldürmek için tuzaklar tasarladıkları Kuran'da bildirilmiştir. Rabbimiz, inkarcılar bu tuzağı kurarken Kendisi'nin de onlara bir tuzak kurduğunu haber vermiştir. Hiç kuşku yok, tuzak kuranların en üstünü Yüce Allah'tır.
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
Daha önce de belirttiğimiz gibi inkar edenler Hz. İsa'yı da öldürmeye kalkışmışlardır. Kendilerince çok kapsamlı bir plan yapmış ve Hz. İsa'yı ele geçirerek öldüreceklerini düşünmüşlerdir. Tarihi ve İslami kaynaklarda yer alan bilgilere göre, bazı müşrik Yahudiler, Romalıları Hz. İsa aleyhinde kışkırtabilmek için, Hz. İsa hakkında pek çok yalan ve iftira ortaya atmışlardır. Böylece Romalıların Hz. İsa'nın öldürülmesi için harekete geçmesini hedeflemişlerdir. Yahudilerden bazılarının Hz. İsa aleyhinde düzen kurdukları Kuran'da şu şekilde bildirilmiştir:
Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 52-54)
Allah onların tuzaklarını hiç ummadıkları bir şekilde tersine çevirmiştir. Hz. İsa'yı hiçbir şekilde öldürememişler, ancak bu konuda onlara bir benzetilme yapılmıştır. Rabbimiz bu seçkin kulunu, inkar edenlerin tuzaklarından koruyup kurtarmıştır. Nisa Suresi'nin 157-158. ayetlerinde bu gerçek şöyle bildirilmektedir:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)
Bilakis; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Kuran'ın diğer ayetlerinde de haber verildiği gibi, Hz. İsa ölmemiştir ve Allah Katında diridir. Allah'ın, Kuran'da Hz. İsa'ya kurulan tuzakların bozulduğunu bildirmiş olması da, Hz. İsa'nın Allah Katında diri olduğunun önemli delillerinden biridir. Eğer Hz. İsa bazı kimselerin iddia ettiği gibi ölmüş olsaydı (ki bu doğru değildir), o takdirde bu, inkar edenlerin kurdukları tuzakla hedeflerine ulaşmış oldukları anlamına gelirdi. Zira bu tuzağın ana hedefi Hz. İsa'nın öldürülmesidir. Ancak Allah, Hz. İsa'ya kurulacak olan bu tuzağı bozacağını bildirmiş ve "... Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez." (Nisa Suresi, 141) ayetinin bir tecellisi olarak, inkar edenlerin Hz. İsa'yı öldürmelerine izin vermemiştir. Kuran'ın pek çok ayetinde, inkar edenlerin tuzaklarının hiçbir şekilde başarıya ulaşamayacağı, bu tuzakların yerle bir edilmesinin Allah'ın sünnetinin bir gereği olduğu haber verilmiştir. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır. (İbrahim Suresi, 46)
… Gerçekten Allah, kafirlerin hileli-düzenlerini boşa çıkarıcıdır. (Enfal Suresi, 18)
Yoksa hileli-bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat (asıl) 'o inkar edenler hileli-düzene düşecek olanlardır. (Tur Suresi, 42)
Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac Suresi, 38)
Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum. Sen kafirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı. (Tarık Suresi, 15-17)
Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azap emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azap onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti. (Nahl Suresi, 26)

Hz. İsa Ölmemiştir
Allah'ın mübarek elçilerinden biri olan Hz. İsa'nın ölmediği ve öldürülmediği Kuran'da iman edenlere haber verilmiş bir müjdedir. Bu gerçeği daha iyi anlayabilmek için Hz. İsa'nın durumunun haber verildiği ayetlerin detaylı olarak incelenmesi yerinde olacaktır.
Kuran'da, Hz. İsa'nın öldürülmediği ve Allah Katına yükseltildiğini haber veren ayetlerin başında Al-i İmran Suresi'nin 55. ayeti ve Nisa Suresi'nin 157-158. ayetleri gelmektedir. Bu ayetlerde yer alan ifadeler kelime kelime incelendiğinde, Rabbimiz'in çok önemli bir gerçeği haber verdiği görülür. Buna göre, Hz. İsa ölmemiş ve öldürülmemiş, diri olarak Allah Katına yükseltilmiştir. Ayetlerde işaret edilen bir başka gerçek ise; Allah Katında diri olan Hz. İsa'nın, kıyametten önceki son dönemde yeniden yeryüzüne döneceğidir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde Hz. İsa'nın ikinci kez dünyaya gelişinin Kuran'dan ve hadis-i şeriflerden delilleri detaylı olarak açıklanacaktır.
Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde, Allah'ın Hz. İsa'yı "vefat ettireceği", inkarcılardan koruyacağı ve onu Kendi Katına yükselteceği haber verilmektedir. Ayetin tefsirinden çıkan mana, -pek çok İslam alimi ve müfessirinin ortak görüşüyle- Hz. İsa'nın ölmemiş olduğudur. Ayette şu şekilde bildirilmiştir:
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran Suresi, 55)
Bu ayette öncelikli olarak üzerinde durulması gereken kısım, "seni Ben vefat ettireceğim" cümlesidir. Ayette yer alan "vefat ettirmek" kelimelerinin anlamları incelendiğinde ortaya önemli bir gerçek çıkmaktadır. "Vefat ettirmek" Türkçede kullanılan ölüm anlamından farklı anlamlara gelmektedir. Türkçe meallerde öldürme ya da vefat ettirme olarak çevrilen kelime, Arapçada "teveffa" kökünden türemiştir ve bu kelime ölüm manasına değil, "canın alınması", "teslim alınması" manalarına gelmektedir. İnsanın canının alınmasının ise her zaman ölüm anlamına gelmediği yine Kuran'da bize bildirilmektedir. Örneğin "teveffa" kelimesinin geçtiği bir ayette insanın ölümünden değil, uykuda canının alınmasından bahsedilmektedir:
Allah, ölecekleri (mevt) zaman canlarını alır (teveffa); ölmeyeni de uykusunda (canını alır) (lem temut). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı (el mevte) verilmiş olanı tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir... (Zümer Suresi, 42)
Ne zaman onlara Allah Katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, kitap verilenlerden birtakımı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitabı'nı arkalarına attılar.
(Bakara Suresi, 101)


Bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen kelime ile, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde kullanılan kelime aynıdır, yani her iki ayette de "teveffa" kelimesi geçmektedir. İnsanın, gece içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki ayette kullanılan "teveffakum" kelimesi ölüme işaret etmemekte, "geceleyin canlarınızı alan" anlamına gelmektedir. Eğer "teveffa" kelimesi ölüm anlamında kullanılacaksa, o zaman tüm insanların her gece uyuyarak geçirdikleri vakitte biyolojik olarak öldüklerini söylemek gerekecektir. Bu durumda Hz. İsa'nın da hayatı boyunca uyuduğu her gece öldüğünü, diğer bir deyişle binlerce kere öldüğünü iddia etmek gerekir ki, bu akla ve mantığa aykırıdır.
Uykunun bir tür vefat olarak değerlendirildiğini, ancak bununla biyolojik ölümün kast edilmediğini gösteren örneklerden biri de Peygamber Efendimiz (sav)'in uykusundan kalktığı zaman "Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun" dediğini bildiren hadis-i şeriftir.18 Hiç şüphesiz, Hz. Muhammed (sav) bu hikmetli sözüyle, uyunduğu zaman biyojik manada ölüm gerçekleştiğine değil, uyuyan insanın bizim anladığımızdan farklı bir anlamda "canının alındığına" dikkat çekmiştir. Ünlü İslam alimi ve müfessir İbn Kesir de, Al-i İmran Suresi'nin tefsirini yaparken, diğer pek çok delil ile birlikte söz konusu hadis-i şerifi kullanmıştır. İbn Kesir'in tefsirinde, "teveffa" kelimesinin uykuya işaret ettiği, aynı kelimenin diğer ayetlerde ne şekilde yer aldığı gösterilerek açıklanır. Bu açıklamaların ardından, İbn Kesir, İbn Ebu Hatim'den rivayet edilen bir hadisi de kullanarak kanaatini şöyle ifade eder:
İbn Ebu Hatim diyor ki; "Bize babam... Hasan'dan rivayet etti ki, o, 'Seni vefat ettireceğim..." ayeti hakkında şu açıklamada bulunmuştur: Burası, 'Seni uyku ölümü ile öldüreceğim, yani uyutacağım' anlamındadır ki, Allah Teala Hz. İsa'yı uykuda iken göğe kaldırmıştır... Cenab-ı Hak, Hz. İsa'yı şüphe götürmeyen bir gerçek olarak, uyku ile vefat ettirdikten sonra göğe çekmiş ve o dönemde kendisine eziyet eden Yahudilerin eziyetlerinden kurtarmıştır.19
İslam alimlerinden Muhammed Zahid el-Kevseri ise, "teveffa" kelimesinin anlamını incelerken, ayette bu kelimenin ölüm manası taşımadığını ifade etmiş ve Zümer Suresi'nin 42. ayetinde geçen "mevt" kelimesine dikkat çekmiştir:
Eğer Hz. İsa ölmüş olsaydı (ki bu doğru değildir), "Allah ölüm vakti gelen nefisleri vefat ettirir." (Zümer Suresi, 42) mealindeki ayette yer alan ve ölüm anlamına gelen "mevt" kelimesi bildirilmezdi... Şayet iddia edildiği gibi Allah-u Teala adi ölümü (biyolojik anlamda ölümü) bildirmiş olsaydı, bu açıkça haber verilirdi. Madem ki Allah, Yahudilerin Hz. İsa'yı öldürmediğinden, vefattan ve göğe yükselmekten bahsetmektedir, o halde burada normal ölümün dışında bir mana düşünülmelidir.20
Kevseri ile aynı dönemde yaşamış olan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ise, Zümer Suresi'nin 42. ayetini delil olarak göstererek, "Şayet teveffa kelimesini, "öldürme" anlamında alsaydık, ruhların da ölmesi gerekmektedir." yorumunu yapmaktadır.21 Nitekim İslam alimi Mevdudi'nin Kuran tefsirinde de, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde geçen (Maide Suresi'nin 117. ayetinde de aynı kelime kullanılmaktadır) "müteveffi" kelimesi için şu açıklamada bulunulmaktadır:
Arapça metindeki "müteveffi" kelimesi, "teslim almak" ve "can almak" anlamlarına gelen 'teveffa" kelimesinden gelir; fakat burada mecazi anlamda kulanılmıştır. Burada "görevden alma" anlamına gelmektedir.22
İslam tarihinin ilk müfessirlerinden biri olarak kabul edilen Maturidi de, ayette Hz. İsa'nın bilinen biyolojik anlamda ölümünden bahsedilmediğini ifade etmiştir:
Ayette kast edilen şey, ölüm anlamındaki vefat değil, bedenin dünyadan alınması anlamındaki vefattır.23
İslam alimleri, teveffa kelimesinin ayette geçen hali olan "müteveffiyke" kelimesini yorumlarken Hz. İsa'nın ölmediği, Allah Katına yükseltildiği ve kıyametten önce yeryüzüne tekrar döneceği konusunda ittifak sağlamışlardır. Örneğin, ünlü tefsir alimi Taberi, "müteveffiyke" kelimesinin "yerden almak" manasında kullanıldığını ifade eder ve ayeti şu şekilde açıklar:
Bize göre en sıhhatli görüş bu kelimeyi "kabzetmek", "yerden çekmek" manasında almaktır. Buna göre ayetin anlamı; "seni yerden alıp, göklere çekerim" şeklinde olur. Ayetin devamı da, ahir zamanda inkarcılara karşı olan galibiyete dikkat çekmekle bu fikri teyid eder mahiyettedir.24
Bu açıklamanın devamında Taberi, "müteveffiyke" kelimesinin anlamı ile ilgili diğer yorumlara da yer vermektedir. Kelimenin bir tür uyku olarak açıklanması da, İslam alimleri arasında kabul gören bir yorumdur. Mısırlı alim Halil Herras, Hasan Basri'ye göre bu ifadeden maksadın "Ben seni uyutup, uyku halindeyken kaldırıp Katıma yükselteceğim" olduğunu ifade eder. Celaluddin es-Suyuti ise tefsirinde, sahih hadislere dayanarak Hz. İsa'nın ölmediğini açıklar ve şöyle der:
O halde Hz. İsa göğe çıkarıldı ve kıyametten önce gelecektir.25
Osmanlı'nın son dönem İslam alimlerinden Mehmed Vehbi de, bu ayeti aşağıdaki şekilde tefsir ederek; Hz. İsa'nın ölmediğini ve öldürülmediğini ifade etmiştir:
Ey İsa, Ben seni uykuyla uyutarak mahall-i bereket ve kerametim olan sema cihetine kaldırıp, Yahudilerin şerrinden kurtaracağım ve kafirlerin fena fiillerini senden temizleyerek, onların içinden çıkarıp kötülüklerden kurtaracağım.26
Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde Hz. İsa'nın ölmediğine işaret edildiğini ifade eden İslam alimlerinden biri de İbn Teymiyye'dir. İbn Teymiyye, ayette kast edilen mananın "bir tür uyku ölümü" olabileceğini açıklarken şu yorumu yapar:
Bu ayet, Hz. İsa'nın ölümünün kast edilmediğine delildir... Ayette geçen, "et-teveffi" sözü, beden olmaksızın sadece ruhun veya ikisinin ölümünü, ancak başka bir karineyle (konuyu bu anlamda açıklayan başka bir delilin varlığı ile) gerektirir. Bundan maksat uyku ölümü de olabilir. (Enam Suresi, 60. ayette olduğu gibi.) Ayetin son bölümündeki "inkar edenlerden seni tertemiz ayıracağım." sözü de bu şekildedir. Hz. İsa'nın vücudu ruhundan ayrılmış olsaydı, onun vücududu da diğer peygamberler gibi yerde olurdu.27
Elmalılı Hamdi Yazır ise, tefsirinde bu ayetten anlaşılan anlamın, 'Hz. İsa'nın ölmediği, Allah Katında diri olduğu' şeklinde bildirir:
... Bizce bu tefsir ve inancın özeti şu demek olur: Allah'tan bir kelime olan ve Ruhu'l-Kudüs ile teyid edilmiş bulunan Mesih İsa'nın ruhu henüz kabzedilmemiştir. Ruhunun eceli gelmemiştir. Kelime daha Allah'a dönmemiştir. Onun daha dünyada göreceği işler vardır.28
Görüldüğü gibi bu ayette, "vefat" kelimesi Türkçede yaygın olarak kullanıldığı gibi ölüm anlamı taşımamaktadır. Ayette bildirilen "... seni Ben vefat ettireceğim... " cümlesiyle, Hz. İsa'nın uykudakine benzer bir duruma sokularak, Allah Katına yükseltildiği haber verilmektedir. Hz. İsa ölmemiş, sadece Allah'ın takdiriyle bu boyuttan ayrılmıştır. (En doğrusunu Allah bilir.)

Nisa Suresi, 157. ve 158. Ayetlerinin Açıklaması
Hz. İsa'yı öldürmek için harekete geçenlerin başarıya ulaşamadıklarını açıkça ifade eden ayetlerden biri de, Nisa Suresi'nin 157. ayetidir. Bu ayetin, sonraki ayetle birarada incelenmesi gerekmektedir. Ayetlerde, inkarcıların Hz. İsa'yı öldürmedikleri ve asmadıkları, ancak onlara öyle gösterildiği, Allah'ın Hz. İsa'yı Kendi Katına yükselttiği bildirilmektedir:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Bu ayetlerde yer alan delilleri detaylı olarak ele almadan önce, bir konuyu açıklamak yerinde olacaktır. Ayetlerde "ma salebe" kelimeleriyle haber verilen ve Kuran meallerinde "asmadılar" olarak geçen kelimenin sözlük anlamına bakıldığında çok önemli bir bilgi edinilir. Bu kelimenin kökü olan "salebe" fiili, asmak ve idam etmek anlamlarının yanı sıra "haçlamak, çarmıha germek" anlamları da taşımaktadır. Bu durumda, Hıristiyanlık inancının temel unsurlarından biri olan Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği inancının da hiçbir şekilde doğru olmadığı birkez daha anlaşılmaktadır.
Hz. İsa'nın Öldüğünü İddia Edenler Zanda Bulunmaktadır
İnkar edenler Hz. İsa'yı öldürmek istemişler, hatta -görünürde- bu planlarını gerçekleştirdiklerini sanacakları bir ortam da oluşmuş, ancak Allah onların bu hedeflerine ulaşmalarını engellemiştir. Hz. İsa'yı öldürememişler ve asamamışlar, ancak onlara bir benzeri gösterilmiştir. Hz. İsa'yı öldürdüğünü öne sürenlerin bu konudaki ithamları ise sadece zandan ibarettir. Taberi tefsirinde, inkar edenlerin bu konuda kesin bir bilgilerinin olmadığı şu şekilde açıklanır:
İsa hakkında ihtilafa düşen Yahudiler, onun öldürülüp öldürülmediğinden şüphe etmektedirler. Bu husustaki bilgileri sadece zanna uymaktan ibarettir. Öldürdükleri kimsenin Hz. İsa olup olmadığı hakkında pek bildikleri bir şey yoktur. Ancak öldürdükleri kişinin, öldürmek istedikleri Hz. İsa olduğunu zannetmektedirler. Kesin olarak onu öldürmediler... Hz. İsa'yı kesin olarak öldürmediler, çünkü onun öldürülüşü hususunda zan ve şüphe içindedirler.29
İnkar edenlerin şüphe içinde kalmış olmaları, tuzaklarının hedefine ulaşmadığının önemli bir delilidir. Eğer kurdukları tuzak doğrultusunda gerçekten Hz. İsa'yı öldürmüş olsalardı, bu konuda şüpheye düşecekleri bir durum olmaz, planlarının neticeye ulaştığından emin olurlardı. Ancak, kuşku duymaları olağanüstü bir durumla karşı karşıya kalmış olduklarını göstermektedir. Bu konuyu şöyle bir örnekle düşünelim. Bir kişiyi öldürmek için ateş açan kimse, attığı kurşunla onun ölüp ölmediğini mutlaka bilir. Ya da idam edilen birisinin, asıldıktan sonra ölüp ölmediğinden şüphe edilmesi için sıra dışı bir durumun oluşması gerekir. Öldürmek için girişilen bir eylem neticesinde, sonuçtan kuşku duyuluyorsa, bu olağan bir durum değildir. Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışan kimseler de, eğer hedeflerine ulaşmış olsalardı bundan hiçbir kuşku duymaz, Hz. İsa'yı kesin olarak öldürdüklerini söyleyebilirlerdi. Ancak Rabbimiz onların şüpheye düştüklerini, sadece tahminde bulunduklarını, bu konuda kesin bir bilgiye sahip olmadıklarını haber vermektedir. Bu durum, Hz. İsa'nın ölmediğini ve diri olarak Allah Katına yükseltildiğini gösteren delillerden biridir.
Yoksa siz, gerçekten İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın, Yakub'un ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: "Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı? Allah'tan kendisinde olan bir şehadeti gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir."
(Bakara Suresi, 140)


Hz. İsa'ya Kurulan Tuzağın Bozulması, Allah'ın Üstün Gücünün Bir Tecellisidir
Ayetlerde dikkat çekilen bir başka husus da, ayetin (Nisa Suresi, 158) son kısmında yer alan "Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir" ifadesidir. Bu ifadeyle Hz. İsa'nın yaşadığı bu olayda, Allah'ın üstün gücünün tecelli ettiği olağanüstü bir durumun varlığına işaret ediliyor olması muhtemeldir. (En doğrusunu Allah bilir.)
İslam alimleri de bu ayeti tefsir ederlerken, ayetin bu bölümüne dikkat çekmişlerdir. İslam alimleri, bu sözlerin Allah'ın güç ve hikmetini gösteren olağanüstü bir olay söz konusu olduğunda bildirildiğini belirterek, buradaki ifadelerin mucizevi bir duruma işaret ettiğini söylemişlerdir. Örneğin Fahruddin Razi, bu konuyu şu şekilde açıklamaktadır:
Allahu Teala ayetin sonunda, "Allah Aziz ve Hakim'dir" buyurmuştur. Buradaki izzetten maksat kudretinin, hikmetten maksat da ilminin kemali ve mükemmelliğidir. İşte böylece Cenab-ı Hak bu buyruğu ile Hz. İsa'nın yükseltilmesinin, her ne kadar bir beşere imkansız dahi gelse, bunun Kendi kudretine ve hikmetine nispetle imkansız olmayacağına işaret etmiştir. Bunun bir benzeri de O'nun "... kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar götüren O (Allah) münezzehtir." (İsra Suresi, 1) ayetidir. Çünkü İsra her ne kadar Hz. Muhammed (sav)'in kudretine nispetle imkansız ise de, Hak Subhanehu'nun kudretine nispetle çok kolay ve basittir. 30

İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri "hak söz". Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Meryem Suresi, 34-35)
Mehmed Vehbi Efendi de, Rabbimiz'in ayetin sonunda, "Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir" şeklinde buyurmasının hikmetlerinden birini şöyle yorumlamaktadır:
Hz. İsa'nın semaya refi bu ayetle sabittir ve semaya ref etmek, insanın kudretine nispetle mümkün değilse de, Allah-u Teala'nın kudretine ve hikmetine nazaran asla taazür (güç) olmadığını beyan (açıklamak) için Cenab-ı hak ayetin öncesinde Aziz ve Galip olduğuna ve kemal-i ilmine işaret için Hakim olduğunu ve Hz. İsa'yı semaya refe kudret ve hikmetinin kafi bulunduğunu beyan buyurmuştur.31
Haseneyn Muhammed Mahluf da Hz. Muhammed (sav)'in miracını örnek göstererek, Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmesinin Rabbimiz'in üstün gücünün ve kudretinin delillerinden biri olduğunu ifade etmiştir:
Peygamberimiz (sav) nasıl ruhu ve bedeniyle, uyanık halde iken miraca çıktı ise, Hz. İsa da aynı şekilde diri olarak semaya ref edilmiştir. Bunda bir gariplik söz konusu değildir. Bu tip durumlar, harika mucizeler arasındadır. Bu konuda herhangi bir kıyasa da gerek yoktur. Allah herşeye kadirdir...32
Diğer bazı İslam alimleri ise, Hz. İsa'nın ölmediği ve öldürülmediği, Allah Katında diri olduğu konusundaki görüşlerini şu şekilde ifade etmektedirler:
Ömer Nasuhi Bilmen: Katil vukuuna (öldürme olayına) kat'i surette (kesin olarak) kail (inanmış) değildirler. Öyle zan ve tahminin bir kıymeti yoktur. Hakikati hali (gerçek bilgi); Cenabı Hak, Kuran-ı Kerim'inde serahaten (net olarak) beyan buyuruyor ki, o mübarek peygamberini kudreti ilahiyesiyle (İlahi kudretiyle) berhayat (canlı) olarak semaya kaldırmıştır. Kudreti ilahiyenin azametine ve kainatta tecelli eden milyonlarca bedayi-i hilkate (yaratılmışlara) bir nazarı intibah (kalp gözü) ile bakanlara göre bir peygamberi zişanın böyle ruhen ve cismen en yüksek makamlara yükseltilmesini istibada (uzak görmeye), tevile asla mahal (imkan) yoktur. 33
Hasaneyn Muhammed Mahluf: Müslümanların inancı odur ki, Hz. İsa ne asılmıştır, ne de öldürülmüştür, bilakis ruhu ve bedeniyle diri olarak semaya yükselmiştir. Allah'ın izin verdiği sürece semada yaşamaya devam edecektir...34
Zahid Kevseri: Yahudiler Hz. İsa'yı bedenen öldürmeye niyet etmişler, Allah ise onların niyetlerini boşa çıkararak, Hz. İsa'nın bedenini kurtarıp Kendi Katına çıkarmıştır. Burada Yahudilerin tekzip edilmesinin gerçekleşmesi için, ref'in maddi olması gerekmektedir.35
Elmalılı Hamdi Yazır: ... Bu hususta, ihtilaf etmiş olanlar da muhakkak bundan dolayı şüphe içindedirler. Buna dair hiçbir ilimleri yoktur. Fakat zanna tabi olmuşlardır. Halbuki, biz Mesih'i öldürdük diyenler onu yakinen öldürmediler. Şu halde öldürme cinayetiyle övünmeleri de bir yalandır. Çünkü bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir. Onların ise öldürmeye teşebbüsten maksatları asla hasıl olmadı.36
Kurtubi: Ayetin tefsiri şöyledir: "Ben seni, öldürmeden Kendime yükselteceğim, küfredenlerden temizleyeceğim, semadan indikten sonra öldüreceğim."37




...Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz? (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de."
(Meryem Suresi, 29-33)

Allah Hz. İsa'yı Kendi Katına Yükseltmiştir
İnkar edenlerin Hz. İsa'yı öldürmek amacıyla kurdukları tuzağın bozulmuş olduğunun önemli delillerinden biri de, Rabbimiz'in Hz. İsa'yı Kendisi'ne yükselttiğini bildirmiş olmasıdır. Ayetlerde bu gerçek haber verilmektedir:
... seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran Suresi, 55)
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). Bilakis (bel); Allah onu Kendine yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 157-158)
Ayetlerde bildirildiği gibi Hz. İsa'yı öldürmek isteyenler amaçlarına ulaşamamışlardır. Allah Hz. İsa'yı Kendisi'ne yükselterek onu inkar edenlerin tuzaklarından korumuş ve kurtarmıştır. Ayetlerde "rafiuke" ve "refea" olarak geçen kelimenin Arapça kökeni "ref" kelimesidir. Ref kelimesinin sözlük anlamı "yükselmektir." İslam alimleri ref kelimesini açıklarken, "ref kelimesi, alçaltmanın tersidir" demektedirler. İslam alimi Eşari, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini, Nisa Suresi'nin 158. ayeti ile birlikte açıklamış ve bu konudaki kanaatini şu şekilde ifade etmiştir: "Hz. İsa'nın diri olarak semaya ref edildiği (yükseltildiği) hakkında, ümmetin icmaı vardır."38 (icma-ı ümmet: aynı asırda yaşamış olan İslam alimlerinden müçtehid olanların, bir mesele hakkında verilen hükümde birleşmeleridir.)
İslam alimlerinin büyük çoğunluğu bu ayetleri açıklarken, "Hz. İsa'nın ölmediği, Allah Katına yükseltildiği ve bu yükselmenin ruhu ve bedeni ile birlikte gerçekleştiği" hususunda hemfikirdirler. Bu alimlerden bazılarının görüşleri şöyledir:
Kelam ve tefsir alimi Fahruddin Razi, Nisa Suresi'nin 158. ayetinde bildirilen "Bilakis Allah onu Kendisi'ne yükseltmiştir" haberiyle ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:
"... Buradaki yükseltme ile, kendisinde, Allah'ın hükmünün dışındaki hükümlerin geçerli olmadığı bir yere yükseltme kast edilmiştir. Hz. İsa'nın semaya yükseltildiği bu ayetle sabittir..."39
Hasan Basri Çantay tefsirinde, "rafiuke" kelimesini "Kendisi'ne yükseltip kaldırmak" olarak tefsir etmiş ve "Allah Hz. İsa'yı ruhu ve bedeni ile birlikte yükseltip kaldırmıştır." şeklinde düşüncesini açıklamıştır.40
İbn Teymiyye'nin açıklaması ise şöyledir: "Allah onu Kendi Katına yükseltti... ayeti, Hz. İsa'nın ruhu ve vücuduyla yükseltildiğini açıklamaktadır..."41
Ünlü müfessir Sabuni ise Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini açıklarken, Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi konusunda düşüncelerini şöyle açıklamaktadır:
Yüce Allah'ın böyle buyurmasındaki hikmet, Hz. İsa'yı Yahudilerin elinden kurtaracağını ve ona hiçbir eziyet edilmeden, sağ salim göklere kaldırılacağını müjdelemektir. 42
Mehmet Vehbi Efendi de bu konudaki kanaatini şu şekilde ifade etmektedir: "Hz. İsa'nın semaya ref'i bu ayetle (Nisa Suresi, 158) sabittir..."43
Zahid Kevseri ise, Kuran'da Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi konusunun itiraz edilemeyecek kadar açık ve net olduğunu ifade etmektedir. Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini ve Nisa Suresi'nin 157-158. ayetlerini delil olarak gösteren Kevseri, bu ayetlerde Hz. İsa'nın refi'nin nass (Nass: Kesinlik, açıklık. Kuran-ı Kerim'de veya hadis-i şeriflerde bir iş veya konu hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelam ve ayet) hükmünde olduğunu söylemekte ve konuyu şöyle açıklamaktadır:
Çünkü ref'in asıl anlamı aşağıdan yukarıya doğru nakildir. Burada ayetleri mecaz anlamıyla açıklayabilecek bir husus yoktur. Dolayısıyla şeref ve makam bakımından yükseltme gibi bir manayı çıkarmaya çalışmanın bir delili bulunmamaktadır.44
Mevdudi de bu konudaki görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır:
... Eğer Allah, ayette bildirilen (Nisa Suresi, 158. ayet) kelimelerle "Allah O'nu öldürdü" veya "Allah O'nun makamını yükseltti" diye buyurmak isteseydi, bunu açıkça bildirirdi. Birincisinin yerine: "Şüphesiz onlar O'nu ne öldürdüler, ne de çarmıha gerdiler, fakat onu onlardan kurtardı ve sonra o kendi eceli ile öldü" sözlerini bildirebilir; ikincisinin yerine ise "Onlar, onu çarmıha gererek alçaltmaya çalıştılar, fakat Allah onun makamını çok yükseltti" ifadesi bildirilebilirdi...45
Kuran ayetlerinden ve İslam alimlerinin yorumlarından açıkça görüldüğü üzere, Hz. İsa diri olarak, bedeniyle birlikte Allah Katına yükseltilmiştir. Bu, Allah'ın bir mucizesidir ve iman edenlerin büyük şevk ve heyecan duyacakları bir harikadır. Hz. İsa'nın sadece ruhunun Allah Katına yükseltildiği veya bu yükseltilme ile manevi (makam olarak) bir yükselişin kast edildiği iddiaları ise gerçeği yansıtmamaktadır. Yukarıda da bazı örnekleri verildiği gibi, pek çok İslam alimi bu iddiaların geçersizliğini eserlerinde ispatlamışlardır.
Rahman (olan Allah)a çocuk edinmek yaraşmaz. Göklerde ve yerde olan (herkesin ve herşeyin) tümü Rahman (olan Allah)'a, yalnızca kul olarak gelecektir. (Meryem Suresi, 92-93)


Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmiş olduğunun bir diğer önemli delili ise, Nisa Suresi'nin 158. ayetinde geçen Arapça "bel" edatıdır. Türkçede "bilakis" anlamında tercüme edilen bu edatın, Arapça dilbilgisindeki anlamı ve kullanım özellikleri çok önemli bir gerçeğe dikkat çekmektedir. Buna göre, bel edatı olumsuzluk ifade eden bir cümleden sonra gelirse, Arapça dilbilgisi kurallarına göre kendinden sonra gelen cümle, bir önceki cümlenin tam zıddı olmalıdır. Bu durumda Hz. İsa ilgili bildirilen ayette de, "... Onu öldürmediler, bilakis (bel) Allah onu Kendine yükseltti..." ifadesinde ölümün tam tersi olan canlılığa işaret ediliyor olması muhtemeldir. (En doğrusunu Allah bilir.) Konuyla ilgili olarak, son dönem İslam alimlerinden Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de şu yorumda bulunmaktadır:
Nisa Suresi 158. ayette geçen ve bilakis (aksine) şeklinde tercüme ettiğimiz, 'bel' edatı olumsuzluk ifade eden bir cümleden sonra gelirse, Arapça dilbilgisi kaidesine göre kendinden sonraki cümle, kendinden önceki cümlenin tamamen zıddı olması gerekir. Ölümün karşıtı canlılıktır. Dilbilgisi kuralları bunu gerektirmektedir. Şayet biz "burada manevi ref söz konusudur" ve "Hz. İsa normal olarak vefat etmiştir" desek bu kaideye ters düşmüş oluruz. Zira bu takdirde bel edatından sonra gelen ref, edattan önce gelen aynı zamanda olumsuz bir cümle olan öldürme ve asma fiillerine ters olmaz. Çünkü bir şahıs hem öldürülmüş hem de ruhu göğe yükselmiş olabilir. Aksi halde bu tabir anlamsız olur ki, Kuran-ı Kerim böyle manasız ifadelerden münezzehtir... Ref'in yalnız ruhen olduğunu savunanların tevillerine göre ayetin meali şöyledir: "Onu öldürmediler ve asmadılar... bilakis Allah onun derecesini yükseltti." Burada icaz (özlü söz) şöyle dursun, orta dereceli bir belagat (güzel söz söyleme sanatı) dahi yoktur... "Apartmanın asansörü beni hergün oturduğum dördüncü kata çıkarır" denildiğinde hiçbir akıllı insan bu sözden beni sadece ruhen dördüncü kata çıkarır şeklinde bir manayı anlamaz. O halde Hz. İsa da sadece ruhen yükseltilmemiştir.46
Said Ramazan el-Buti'nin İslam Akaidi adlı eserinde ise aynı konu şu şekilde açıklanmıştır:
Ayetin önceki bölümü ile sonraki bölümleri arasındaki karşılıklı uygınluk, zorunlu olarak bir hakikati ortaya koymaktadır. Mesela, Arap bir adamın "Ben aç değilim, aksine yan yatıyorum." demesi doğru bir cümle değildir. Aynı şekilde, "Halid ölmedi, aksine o iyi bir adamdır" cümlesi de öğeleri bakımından kopuktur. Düzgün olanı ise, "Halid ölmedi, aksine yaşıyor" biçiminde gelir. "Başkan öldürülmedi, o Allah Katında derecesi üstün olan bir adamdır" demek, cümlede anlam kopukluğu meydana getirir. Çünkü onun Allah Katında yüksek derece sahibi olması, öldürülmesine engel değildir. 'Bel' edatı, önceki söz ile sonraki söz arasında bir aykırılık ifade eder. Yani 'bel' kendisinden önce geçmiş bir hükmü iptal eder.47
Ayrıca, ayette bildirilen ref kelimesi ile manevi bir makama işaret edilmiş olsaydı, Kuran'da diğer peygamberler için de benzer bir ifade kullanılabilirdi. Hz. İsa'ya mahsus olarak "Allah Katına yükseltilmiş olduğunun" vurgulanmasının hiç şüphesiz pek çok hikmeti vardır. Hz. Muhammed (sav), Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Davud, Hz. Şuayb, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Lut gibi vefat eden diğer peygamberlerden hiçbiri için böyle bildirilmemiştir. Diğer tüm peygamberlerin ölümü bildirilirken, biyolojik anlamda bilinen ölüm kelimesinin çeşitli türleri kullanılmış, Hz. İsa'nın ise "ref"i yani yükseltildiği haber verilmiştir. (Kuran'da diğer peygamberlerin ölümünün ne şekilde anlatıldığı ilerleyen bölümlerde detaylı olarak açıklanacaktır.) Peygamberler de dahil tüm insanlar öldükten sonra ruhları Allah Katına yükseldiğinden, Hz. İsa için özel olarak "ref" kelimesinin kullanılması olağanüstü bir durumun varlığını göstermektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne gelişi konusunda araştırmaları olan ve bu araştırmalarını özel bir kitapta toplayan Mısırlı İslam alimi Muhammed Halil Herras da bu konuda şunlar söylemektedir:
Nisa Suresi'nin 158. ayetindeki ref kelimesinden, sadece "ruhun yükseltilmesi" kast edilseydi, bu katli (öldürülmeyi) ve salbi (asılmayı) iptal etmez ve ayetin bildirdiği hikmet yerine gelmemiş olurdu. Faraza, Yahudiler Hz. İsa'yı öldürselerdi (ki bu hiçbir zaman olmamıştır) onun ruhu zaten Allah'a yükselecekti. Zira biliyoruz ki, bütün peygamberler ve müminler öldükten sonra ruhları Allah'a yükselir. Bu konuda Hz. İsa ile diğerleri arasında bir fark yoktur. Onun için bu ayette bir hususiyet vardır ki, o da Hz. İsa'nın hem beden hem de ruhu ile diri olarak ref edilmesidir. Aynı zamanda bu ayetin sonuna baktığımızda, Allah'ın izzet ve hikmetinin tecelli ettiğini görüyoruz.48

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
(Nisa Suresi, 157)
Bazı kimselerin öne sürdüğü gibi ayette bildirilen yükselme, Hz. İsa'nın manevi olarak veya derece bakımından yükseltilmesi değildir. Allah, Hz. İsa'ya kurulan tuzağın bozulduğunu haber vermiştir. Tuzağın bozulması, Hz. İsa'nın ölmemesi anlamına gelmektedir. Bu durumda, ayette haber verilen bilgi Hz. İsa'nın manevi olarak değil, ruhu ve bedeniyle birlikte Allah Katına yükseltilmiş olmasıdır. İnkarcıların tuzakları Hz. İsa'nın canlı olarak Allah Katına yükseltilmesi ile bozulmuştur. (En doğrusunu Allah bilir.) Alim Zahid Kevseri, bu konuyu şöyle bir örnekle açıklamaktadır:
Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bir ayette "Allah seni insanlardan korur." (Maide Suresi, 67) buyrulmaktadır. Şüphesiz burada ayet, "İnsanlara karşı senin mertebeni yükseltir" anlamında değildir. Resulullah (sav)'a filli bir saldırı vardı ve bu saldırıya karşı Allah onu maddeten koruma altına almıştı. Hz. İsa için de durum böyledir. Ona karşı fiili bir saldırı vardı. Dolayısıyla ayetin zikredildiği makam itibariyle dahi, burada ref manevi bir yükselmeden ibaret olmamalıdır.49
Açıkça görüldüğü gibi, üstün güç ve kudret sahibi olan Allah, Hz. İsa'ya kurulan tuzağı, onu diri olarak Kendi Katına yükselterek bozmuştur. Tüm bu deliller bir kez daha göstermektedir ki, Hz. İsa Allah Katında diridir ve Rabbimiz'in takdir ettiği vakitte yeniden yeryüzüne gelecektir. (En doğrusunu Allah bilir.) Hiç şüphesiz bu, samimi olarak iman edenler için çok büyük bir müjdedir. Hz. İsa gibi mübarek ve kutlu bir peygamberin yeniden dünyaya gelecek olması mucizevi bir durumdur ve bu mucizeye tanıklık etme ihtimali olan tüm müminler için büyük bir şevk kaynağıdır.
İbn Teymiyye bu konuya şöyle dikkat çekmektedir:
... Allah bununla ölümü buyurmak isteseydi, Hz. İsa diğer müminler gibi olurdu. Allah bütün müminlerin ruhlarını almakta ve göğe yükseltmektedir. Böylece bunda bir hususiliğin olmadığı anlaşılırdı. Yani Allahu Teala'nın Hz. İsa'yı özel olarak bu şekilde zikretmesinin anlamı olmazdı.50
Şeyhülislam Mustafa Sabri de konuyu şu şekilde açıklamaktadır:
Ayette şayet sadece öldürme buyrulsaydı, Hz. İsa'nın ruhu da diğer ruhlar gibi zaten yükseleceği için, "rafiuke" kelimesini zikretmeye gerek yoktu.51

Kuran'da "Yükselme" İle İlgili Diğer Ayetler
Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltildiğinin bildirildiği ayetlerde geçen ref (yükselme) kelimesi, Kuran'ın diğer ayetlerinde de farklı konularda kullanılmıştır. Ancak bu ayetler incelendiğinde, genel olarak maddi bir yükselmenin kast edildiği, manevi olarak veya makam olarak bir yükselme (yücelme) söz konusu olduğunda ise, yükselme kelimesinin "derecelerle" kelimesi ile birarada zikredildiği görülmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Maddi Yükseltmenin Bildirildiği Bazı Ayetler
Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve Güneş ile Ay'a boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbiniz'e kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız. (Rad Suresi, 2)
Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: "Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur." (Yusuf Suresi, 100)
Sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve demiştik ki:) "Size verdiğimize sımsıkı yapışın ve onda olanı (hükümleri sürekli) hatırlayın, ki sakınasınız." (Bakara Suresi, 63)
Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (Kitab'a) sımsıkı sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkarları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?" (Bakara Suresi, 93)
Gökyüzü, onu da yükseltti ve mizanı koydu. (Rahman Suresi, 7)
İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin" (Bakara Suresi, 127)
Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir azap vardır. Onların tasarladıkları 'boşa çıkıp bozulur'. (Fatır Suresi, 10)
Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti. Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi. (Naziat Suresi, 27-28)

Manevi Yükseltmenin Bildirildiği Bazı Ayetler
Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. (Enam Suresi, 83)
Ey iman edenler, size meclislerde "Yer açın" dendiği zaman, yer açın; Allah size genişlik versin. Size: "Kalkın" denildiği zaman da kalkın. Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Mücadele Suresi, 11)
İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır. (Bakara Suresi, 253)
O sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti. Şüphesiz senin Rabbin, sonuçlandırması pek çabuk olandır ve şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir. (Enam Suresi, 165)

Allah'ın Hz. İsa'yı İnkar Edenlerden Temizlemesi
Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi konusunda, ayetlerde haber verilen bilgilerden biri de; Allah'ın Hz. İsa'yı inkarcılardan temizleyeceğini haber vermiş olmasıdır. Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde şöyle buyrulmuştur:
... seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim (mutahhiruke) ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim... (Al-i İmran Suresi, 55)
Ayetin Arapçasında geçen "mutahhiruke" kelimesinin kökü "tahara" kelimesidir ve sözlük anlamı; temiz olmaktır. İslam alimleri, ayette bildirilen bu ifadenin, Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmiş olduğunun delillerinden biri olduğunu kabul etmektedirler. İslam alimlerine göre ayetin tefsiri; "Seni alıyorum, Katıma yükseltiyorum ve seni kafir ve facirlerle kirlenmiş olan bu ortamdan uzaklaştırıyorum" şeklindedir.52 Buna göre Allah'ın Hz. İsa'yı inkar edenlerden temizlemesi; Hz. İsa'yı öldürmek için kurulan tuzakların bozulması ve inkarcıların bu hedeflerine ulaşamamaları, yani Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmesi anlamına gelmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Ayrıca ayette bildirilen ifadeden, Hz. İsa'nın temizlenmesiyle bedenen ve inkar edenlerin bulunduğu ortamdan ayrılarak temizlenmesinin bildirildiği anlaşılmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir.) Böylece bazı kimselerin öne sürdüğü, Hz. İsa'nın ölüp sadece ruhunun Allah Katına yükseltildiği iddiasının geçersizliği bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Hz. İsa'nın sadece ruhunun yükselmesi, ayette bildirilen temizlenmenin gerçekleşmemesi anlamına gelir.
Senin Rabbin, 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz.
(Kasas Suresi, 59)


Ayette bildirildiği şekliyle bir temizlenme olabilmesi için Hz. İsa'nın ruhu ve bedeniyle birlikte inkarcıların bulunduğu ortamdan ayrılması gerekir. Ayrıca, ruhen yani manevi olarak bir temizlenme Hz. İsa gibi üstün ahlaklı, Allah Katında onurlu ve derin iman sahibi bir peygamber için söz konusu olamaz. Hz. İsa'nın üstün ahlakı Meryem Suresi'nin 33. ayetinde de şöyle haber verilmiştir; "Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." Hz. İsa'nın ruhu, salih bir mümin olması ve Allah'ın elçisi olması sebebiyle, Allah'ın izniyle, tertemizdir. Ancak, içinde bulunduğu ortam müşriklerin ve inkarcıların çirkin ahlakları ve kötü davranışları nedeniyle temiz değildir. Nitekim bir ayette, Rabbimiz müşriklerin ahlaklarının kötülüğünden dolayı pis olduklarına işaret etmiştir:
Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler; öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar... (Tevbe Suresi, 28)
Dolayısıyla, Hz. İsa'nın inkar edenlerden temizlenmesi, kendisinin bedenen onların bulunduğu ortamdan ayrılması anlamına gelmektedir. Allah, Hz. İsa'yı inkar edenlerden ve onların kurdukları tuzaklardan temizleyip korumuştur. Bu da Rabbimiz'in Hz. İsa'yı Kendi Katına yükseltmesi ile gerçekleşmiştir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Mısırlı alim Halil Herras ise, ayette bildirilen "temizlenme" ifadesinin hikmeti ile ilgili olarak şöyle bir açıklama yapmaktadır:
Hz. İsa'nın küfredenlerden temizlenmesi, onların bozguncu tuzaklarından kurtulmasıyla olur. Bu ise Hz. İsa'nın ölümü ve toprağa gömülmesiyle değil, diri olarak göğe yükseltilmesiyle gerçekleşebilir. Çünkü düşmanları, Hz. İsa'ya benzettikleri kişiye yaptıkları gibi, onun bedenine işkence uygulayabilirlerdi... 53
Hz. İsa'nın inkar edenlerden temizlenmesi, Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde de ifade edildiği gibi, Hz. İsa'nın Allah Katına yükselmesiyle tecelli etmektedir:
... Ve bu yükseltme ile o küfreden, kafirlerden seni temizleyeceğim, artık onlarla ilgin kalmayacak....54

Kuran'da Temizlenme Kelimesinin Geçtiği Bazı Ayetler
Hani Evi (Ka'be'yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik. (Bakara Suresi, 125)
Hani Biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut." (Hac Suresi, 26)
Elbiseni temizle. (Müddessir Suresi, 4)
Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!" demekten başka olmadı. (Araf Suresi, 82)
Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz. (Vakıa Suresi, 79)
Hani Kendisi'nden bir güvenlik olarak sizi bir uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalblerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu. (Enfal Suresi, 11)
Kuran'da Diğer Peygamberlerin Ölümü Nasıl Anlatılıyor?
Kuran'da peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı kıssalarda geçen kelimelerle, Hz. İsa'nın "vefat ettirilmesinin" anlatıldığı ayetlerin incelenmesi, Hz. İsa'nın ölmediği gerçeğini bir kez daha ortaya çıkarmaktadır. Bu bölümde Hz. İsa'nın ve diğer peygamberlerin ölümlerini ifade eden kelimelerin Arapça karşılıklarını ve Kuran ayetlerinde ne şekilde kullanıldıklarını inceleyeceğiz.
Kuran'da peygamberlerin ölmesi veya öldürülmesiyle ilgili olarak kullanılan kelimeler ileride daha detaylı göreceğimiz gibi "katele (öldürmek), mate (ölmek), haleke (helak olmak), salebe (asmak)" ya da birkaç özel kelimedir. Oysa Hz. İsa için, Kuran'da çok açık bir ifadeyle, "Onu öldürmediler (ma katelehu) ve asmadılar (ma salebuhu)" ifadesi kullanılarak hiçbir öldürme şekliyle öldürülmediği vurgulanmaktadır. İnsanlara bu durumun bir benzerinin gösterildiği ve onun Allah Katına yükseltildiği bildirilmektedir. Al-i İmran Suresi'nde ise Hz. İsa'yı Allah'ın vefat ettireceği ve onu Kendi Katına yükselteceği bildirilmiştir:
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim..." (Al-i İmran Suresi, 55)
Vefat kelimesinin anlamı ise daha önceki bölümlerde ele aldığımız gibi, insanın canının biyolojik anlamda alınması yani bilinen anlamda bir ölüm değildir. Kuran'ın diğer ayetlerinde geçen vefat ettirme ifadeleri incelendiğinde, bu kelimelerin bir tür uyku anlamında kullanıldığı görülmektedir. Ayetlerde Hz. İsa için vefat ettirmek kelimeleri kullanılmış, ancak ölüm anlamında kullanılan diğer kelimelerin hiçbirine yer verilmemiştir. Diğer peygamberler için ise biyolojik anlamda ölümü ifade eden kelimelerin kullanılmış olması, Hz. İsa'nın -Allah'ın takdiri olarak- daha farklı bir konumu olduğuna işaret etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)


... "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun..."
(Maide Suresi, 110)

I. Katale: Öldürmek
Kuran'da ölüm konusu anlatılırken genelde kullanılan kelime Arapçada "öldürmek" anlamına gelen "katele" kelimesidir. Mümin Suresi'nde "katele" kelimesi şu şekilde kullanılmaktadır:
Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim (aktul) de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın... (Mümin Suresi, 26)
Ayette geçen "Musa'yı öldüreyim" ifadesinin Arapçası "aktul Musa" şeklindedir. Bu kelime katele fiilinden türemiştir. Bir diğer ayette ise aynı kelime şu şekilde kullanılmaktadır:
... Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi (yaktulune)... (Bakara Suresi, 61)
Ayette geçen "öldürmelerindendi" kelimesinin Arapçası "yaktulune" şeklindedir ve yine aynı şekilde katele kelimesinden türemiştir. Ve ayetin mealinde de açıkça görüldüğü gibi "öldürmek" anlamına gelmektedir. Aşağıda peygamberlerin ölümünü açıklayan bazı ayetlerde "katele" fiilinin ne şekilde kullanıldığı belirtilmektedir. Parantez içinde anlamları bildirilen tüm kelimelerin fiil kökleri "katele"dir:
... Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini (katlehum) yazacağız... (Al-i İmran Suresi, 181)
... Büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz (taktulune)? (Bakara Suresi, 87)
... De ki: "Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz (taktulune)?" (Bakara Suresi, 91)
Allah'ın ayetlerini inkar edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler (yaktulune) ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; (yaktulune)... (Al-i İmran Suresi, 21)
... Eğer, siz doğru idiyseniz, o halde onları ne diye öldürdünüz?" (kateltumuhum) (Al-i İmran Suresi, 183)
... Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim"... (Le aktulenneke) (Maide Suresi, 27)
Eğer beni öldürmek (taktuleni) için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek (aktuleke) için elimi sana uzatacak değilim... (Maide Suresi, 28)
Öldürün (uktulu) Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın... (Yusuf Suresi, 9)
Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin... (la taktulu) (Kasas Suresi, 9)
Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek (li yaktulu) konusunda aralarında görüşmektedirler... (Kasas Suresi, 20)
Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: "Onu öldürün (uktuluhu) ya da yakın" demek oldu... (Ankebut Suresi, 24)
II. Haleke: Helak Olmak
Kuran'da peygamberlerin ölümünden bahsedilirken, ölüm veya öldürme fiili için kullanılan bir diğer kelime ise "haleke" fiilidir. Haleke kelimesi ayetlerde "helak olmak, ölmek" anlamlarında kullanılmaktadır. Örneğin Mümin Suresi'nin 34. ayetinde şu şekilde geçmektedir:
... Sonunda o, vefat edince, (haleke) demiştiniz ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez..." (Mümin Suresi, 34)
Ayette, Türkçeye "vefat edince" olarak çevrilen ifadenin Arapçası "iza heleke" şeklindedir ve bu kelimenin anlamı da bilinen anlamda ölmektir.
III. Mevt: Ölmek
Kuran'da peygamberlerin ölümüyle ilgili olarak kullanılan bir diğer kelime ise "el mevte" kelimesidir. Mevt kelimesi ayetlerde "ölmek" anlamında kullanılmaktadır. Bunlardan biri Sebe Suresi'nde Hz. Süleyman ile ilgili olarak bildirilmektedir:
Böylece onun (Süleyman'ın) ölümüne (el mevte) karar verdiğimiz zaman, ölümünü (mevtihi), onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi... (Sebe Suresi, 14)
Aynı kelime Hz. Yakub'un ölümü ile ilgili ayetlerde de geçmektedir. Bakara Suresi'nde şu şekilde bildirilmektedir:
Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında (el mevte) orada şahidler miydiniz?... (Bakara Suresi, 133)
Bu ayette geçen "el mevte" kelimesi de yine aynı kökten gelmekte ve ölüm anlamı taşımaktadır. Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bir ayette ise "katele" ve "mate" fiilleri aynı anda kullanılmaktadır:
Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse (mate) ya da öldürülürse, (kutile) siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?... (Al-i İmran Suresi, 144)
Mate (ölmek) kökünden gelen mevt kelimesi, yine peygamber ölümlerinin anlatıldığı başka ayetlerde de geçmektedir:
... Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de (mittu), hafızalardan silinip unutuluverseydim." (Meryem Suresi, 23)
Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü (el hulde) vermedik; şimdi sen ölürsen (mitte) onlar ölümsüz mü kalacaklar? (Enbiya Suresi, 34)
Beni öldürecek (yumituni), sonra diriltecek olan da O'dur. (Şuara Suresi, 81)
IV. Salebe: Asmak
Kuran'da ölümden bahsedilirken kullanılan kelimelerden biri de salebe (asmak) fiilidir. Salebe fiili "asmak, çarmıha germek ve idam etmek" gibi anlamlara gelmektedir. Bu fiil ayetlerde şu şekilde kullanılmaktadır:
... Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar (ma salebu) ... (Nisa Suresi, 157)
... Biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak (yuslebi)... (Yusuf Suresi, 41)
... Ancak öldürmeleri asılmaları (yusallebu)... (Maide Suresi, 33)
Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim (usallibennekum). (Araf Suresi, 124)
... Sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım (usallibennekum)... (Taha Suresi, 71)
... Ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asacağım (usallibennekum). (Şuara Suresi, 49)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Hz. İsa'nın vefatıyla diğer peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı ayetler birbirinden çok farklı kelimelerle ifade edilmektedir. Allah, Kuran ayetlerinde Hz. İsa'nın öldürülmediğini, asılmadığını, insanlara onun bir benzerinin gösterildiğini, onu vefat ettirdiğini (yani uykudaki gibi canını aldığını) ve Kendi Katına yükselttiğini bildirmiştir. Hz. İsa için "canını almak" anlamına gelen "teveffa" fiili kullanılırken, diğer peygamberler için normal ölümü ifade eden "katele" ya da "mevt" gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu bilgiler ise bize Hz. İsa'nın durumunun olağanüstülüğünü bir kez daha göstermektedir.
-------------------------------------------------------------------
18. Buhari, Kitabu'd Deavat 6312; İbni Sinni, Fi Amelli'l Yevm ve'l Leyle, no. 647, 856, 857, 885; Muhammed Halil Herras; Hz. İsa Gelecek mi?, Isparta 2002, s. 9
19. İbn Kesir, Tefsiru'l Kur'ani'l Azim, Cilt I, s. 573-576
20. Zahid Kevseri, Nazratün Abire fi Mezaimi men Yünkiru Nüzule İsa kable'l-Ahire, Mısır, 1980, s. 34-37
21. Mustafa Sabri, Mevfikü'l Akl ve'l İlm ve'l Alim min Rabbi-l Alemin ve İbadihi'l Mürselin, Beyrut, 1992, IV, s. 177-179
22. Mevdudi, Tefhimu'l Kuran, Cilt I, s. 230-231
23. Maturidi, Tev'vilatü'l Kurani'l Metaun, Beyrut, s. 67
24. Taberi Tefsiri, Cilt III, 290-1
25. Suyuti, ed-Dürrül Mensur, Cilt II, 225-7
26. Mehmed Vehbi, Hulasatü'l Beyan-ı fi Tefsiri'l Kuran, İstanbul, 1979, II, s. 613.
27. İbn Teymiyye, Mecnuu Fetava, der. Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım el-Asımi en Necdi, Riyad, 1991, IV, s. 322-323
28. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Din Kuran Dili, Cilt II, s. 1112-1113
29. Taberi Tefsiri, Cilt I, s. 428
30. Fahruddin Razi, Mefatihu'l Gayb, Cilt XI, s. 102-103
31. Mehmed Vehbi Efendi, Hulasatü'l Beyan, Cilt III, 1108
32. Haseneyn Muhammed Mahluf, Fetava Şerriye ve Buhusün İslamiyye, Kahire, 1971, Cilt I, s.92-93
33. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Cilt II, s. 702
34. Haseneyn Muhammed Mahluf, Fetava Şer'iyye ve Buhusün İslamiyye, Kahire, 1971, I, s. 92-93
35. Zahid Kevseri, Nazratün Abire, s. 32-33
36. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Din Kuran Dili, Cilt III, s. 1516-1519
37. Kurtubi, el-Cami'li Ahkami'l Kuran, Kahire, 1967, Cilt IV, s. 99
38. Eşari, el-İbane an Usuli'd Diyane, thk. ve ta'l. Fevkıyye Hüseyin Mahmud, Kahire, 1986, II, s. 115
39. Razi, Mefatihü'l Gayb, Cilt XI, s. 102-103
40. Hasan Basri Çantay, Kuran-ı Hakim ve Meal-i Kerim, Cilt I, s. 92
41. İbn Teymiyye, Mecnuu Fetava, IV, s. 323
42. Sabuni, Safvetü'l Tefasir, Cilt I, s. 205
43. Mehmed Efendi, Hülasatu'l Beyan, Cilt III, s. 1108
44. Zahid Kevseri, Nazratün Abire, s. 93
45. Mevdudi, Tefhimu'l Kuran, Cilt I, s. 380-381
46.Mustafa Sabri, Mevkıfu'l Akl, s. 233
47. M. Said Ramazan el-Buti, Yaratıcının Varlığı ve Yaratılanın Görevi İslam Akaidi, Mavde Yayınları, İstanbul, 1996, s. 338
48. Halil Herras, Faslu'l Makal, s.13
49. Zahid Kevseri, Nazratün Abire, s. 94
50. İbn Teymiyye, Mecnuu Fetava, der. Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım el-Asımi en Necdi, Riyad, 1991, IV, s. 322-323
51. Mustafa Sabri, Mevfikü'l Akl, Cilt IV, s. 177-179
52. Zeki Sarıtoprak, İslam İnancı Açısından Nüzul-i İsa Meselesi Çağlayan Yayınları, İzmir 1997, s. 63
53. Halil Herras, Hz. İsa Gelecek mi?, Isparta, Ocak 2002, s. 66
54. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Din Kuran Dili, Cilt II, s. 1112-1113

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...