|
28 Ağustos 2013
HACDA NİÇİN ŞEYTAN TAŞLANIYOR?
HACDA NİÇİN ŞEYTAN TAŞLANIYOR?
Hacda şeytan taşlanmasının hikmeti nedir?BismillahirrahmanirrahimRemy-i cimar, şeytan taşlamak demektir. Remy atmak, ayıplamak ve yönelmek demektir.
Cimar, “Cemre” kelimesinin çoğuludur. Cemre, nohut büyüklüğünde küçük taş, ufacık taşlar kümesi, çakıl taşı ve ateş koru anlamına gelir.
Remy-i cimar: Ufacık taşlar atmak, cemerat diye adlandırılan belli yerlere, taş kümelerine belli zamanda ve belli sayı da taş atmak, demektir.Hac esnasında, bayram günlerinde, Mina’da bulunan üç cemre’ye usulüne göre taş atmak haccın vaciplerindendir.
Çünkü Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bu taşlama işlemini bizzat yapmış ve insanlara da öğretmiştir. Bu sebeble terk edilmesi halinde dem gerekir.Sahih hadis-i şeriflerde şeytan taşlamanın Hz.İbrahim (A.S.)ın fiiline dayandığı açıkça belirtilir ve sembolik olarak şeytanın taşlandığına vurgu yapılır. “Şeytan taşlama” diye de adlandırılan bu atışlar, Hz. İbrahim (A.S.)ın şeytanı taşlamasının hâtırasını yaşatmakta ve insanları daima günaha sokmaya çalışan şeytana karşı bir tür tepki ve direnmeyi temsil etmektedir.
Bu taşların atılması bir kulluk emridir. Biz bunu yapmakla Hak Teâlâ’nın emrine kayıtsız şartsız olan itaat ve bağlılığımızı göstermiş oluruz. Bir de bu, habis ruhlara, şeytani vesveselere karşı olan nefretimizin bir remzi, ortaya çıkışı demektir. Hz. İbrahim (A.S.)ın sünnetine bağlılık nüktesine de sahiptir.
Mina’da şeytan taşlama bize Hz.İbrahim (A.S.)dan kalmıştır. Taşlama, Hz. İbrahim (A.S.)ın kendisine engel olmaya çalışan şeytanı kovmak amacıyla ona taş fırlatmasını sembolize eder. Çünkü Yüce ALLAH, Hz.İbrahim (A.S.), oğlu Hz.İsmail (A.S.)ı kurban etmesini emrettiğinde şeytan bu emri yerine getirmelerine engel olmaya çalışmıştı.
Bunun üzerine Hz.İbrahim (A.S.), eşi Hacer ve oğlu Hz.İsmail (A.S.), şeytanın bu tuzağını fark edip onu taşlamışlardı.[1] İşte “remy-i cimar”, bu olayı sembolize etmektedir.
Burada şeytana karşı direniş ve protesto söz konusudur. Şeytanı taşlamakla, ona uymayacağımızı, her türlü şeytanî düşünce ve davranışlardan uzak kalacağımızı göstermiş oluyoruz.
Öyle ya, bir Müslüman ALLAH’ın yolunu bırakıp taşladığı düşmanın peşinden gider mi? Şeytan taşlamak; her türlü kötü düşünce ve davranışlardan sakınmak ve şeytanı bırakıp ALLAH’ın emirlerine uymak hususunda Müslümanlar için anlamlı bir uyarıdır.Attığı her bir taşı, nefsine, şehvetine ve şeytana karşı fırlatır.
Kendisini çeşitli hatalara, günahlara sürükleyen bu farklı cepheleri bir bir yok etmeye çalışır. Sahip olduğu her şeyi ALLAH için feda etme yolunda, karşısına şeytan nerelerden çıkıyorsa, hangi silahları ve cepheleri kullanıyorsa oraları bertaraf etmelidir.
Gurur, kibir, mal, mülk, makam, mevki, rütbe, şan, şöhret, benlik, gençlik, evlilik, çoluk-çocuk... Kulluğun ve sorumluluğun önünde engel olan şeyler her ne ise...
Günümüzde hacı, taşlama yaparken, hem Hz. İbrahim (A.S.)ın rolünü oynamakta, hem de Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sünnetine uymaktadır. Ancak bu rolü oynayan hacı, sembolik olarak taşlarını şeytanı temsil eden taş yığınlarına fırlatsa da, hakikatte kendisini şeytan hangi zayıf noktalarından aldatıyorsa, o tarafı düşünerek atmalıdır.
Herkes kendi ayıbını, açığını ve günahını kendisi daha iyi bileceği için, attığı her bir taşla nefsini, şehevî arzusunu, kendisini günaha sokan dürtülerine atmalıdır taşları.Orada sembolik olarak ilk gün yedi, iki ve üçüncü günler 21 rer olmak üzere toplam kırk dokuz veya yetmiş taş atar. Bu, çokluktan bir kinayedir.
Bunun anlamı, artık şeytana karşı sürekli teyakkuz halinde olmalı, yüzlerce defa karşısına çıksa, ona fırlatacağı binlerce taşı olmalıdır. Artık öteden beri tekrarladığı “Taşlanmış şeytanın şerrinden ALLAH’a sığınırım!”şeklindeki “İstiâze” yani “Eûzü billahi mineş-şeytânir-racîm”i sadece sözüyle değil, daha bilinçli bir şekilde özüyle yapmalıdır. Kimden kime sığındığını fark etmelidir.
“Racîm” olan şeytandan, “Rahîm” olan ALLAH’a sığındığını kavramalıdır. Şayet bunu kavrayamaz ve sadece sembolde, şekilde takılır kalır da, bunun anlam ve hikmetini idrak edemezse, “şeytanı taşladığı” vehmiyle bir kez daha aldanır o kadar! Çünkü şeytan orada sembolize edildiği gibi dışarıda değil, Ali b. Huseyin (R.A.) den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin:
“Gerçekten şeytan, kanın damarlarda dolaştığı gibi insanın içinde dolaşır.”[2] şeklinde yaptığı benzetmeyle taşlama, bir anlamda şeytana karşı girişilen bir savaşı sembolize eder. Attığı her bir taşı, nefsine, şehvetine ve şeytana karşı fırlatır.
Bu sebeple Şeytan taşlama; kötülükleri, haksızlıkları, zulmü ve zorbalığı bir protesto anlamı taşır. Şeytan taşlayan hacı, bu hareketiyle şeytana, şeytanın yoluna uyanlara ve bütün kötülüklere karşı çıkışını sergilemiş ve kendisinin de bundan böyle asla şeytana uymayacağını ortaya koymuş olmaktadır.
Rabbimizin Hz. Âdem (A.S.)a saygı secdesine varılması emrine karşı çıkan ve Hz.Âdem (A.S.)ın yaratılış maddesini gerekçe göstererek cidâl yapan iblîs, ilâhi huzurdan talebi doğrultusunda kıyamet gününe dek şer aşılama ruhsatı ile fakat sağir, mezmûm ve medhûr ve de recme taşlanmaya mahkûm edilerek çıkar.
O’na “Oradan çık! Sen Racîmsin.” buyrulur. O, artık racîmdir. Sürekli olarak taşlanacaktır. Remy-i cimar, recme mahkûm edilen iblis ve onun yönetimi altında çalışan cin şeytanlarının toprak kökenliği sebebiyle küçümsenen Âdemoğlu tarafından toprak menşeli maddelerle sembolik olarak taşlanarak cezalandırılmasıdır.
Böylece ilahî cezanın aşağılanan Âdemoğlu tarafından iblisin yerleşim merkezinde infaz edilmesi ve düşman edinilmesi ile alakalı ilahî buyruğun uygulanmasıdır. Ve de uygulanacağının insanlığa deklare edilmesidir.
Özetlersek Remy-i Cimar şer aşılama yetkisi verildiği Kıyamet Günü’ne kadar recîm olarak taşlanmaya mahkum edilen İblis’in, Vefdullah yani Ademoğullarının seçilip ALLAH’a gönderilmiş temsilcileri olan hacılar tarafından cezalandırılmasıdır. Pek tabii ki bu cezalandırma semboliktir.
Akabe cemresi, İblis’i temsil eder. Onun taşlanması, tarihi yaşadığımız döneme birleştirmedir. Taşlanacak küçük ve orta şeytanlar ise bize musallat edilen muhtelif dereceli şeytanları temsil eder. Onların taşlanması da düşman edineceklerinin açığa vurulmasıdır. Remy-i Cimar’ın asgari üç günde ve 49 taş ile yapılması çokluğu yansıtır. Bu da düşmanlığın ömür boyu süreceğine remzdir. En doğrusunu ALLAH bilir.
Hz. Aişe (R.Anhâ) validemizden rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:“Beytullah’ı Tavaf etmek, Safâ ve Merve arasında sa’yetmek ve şeytanı taşlamak ALLAH’ı zikretmek için emredilmiştir.”[3] buyurmuştur.
Remy-i Cimar, ALLAH’ın zikridir. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz ALLAH’ın zikri olarak tanımladığı Remy-i Cimar’ı yani fiili olan zikri, her bir taşın atımında tekbir getirerek sözlü zikirle de pekiştirmiştir. Şeytan taşlama ALLAH’ı zikretmek için vacip kılınmıştır. Yani atılan her taşla birlikte tekbir getirmek sünnettir. Ebu Saîdil-Hudrî (R.A.) ve Abdullah b. Abbas (R.A.) den rivayete göre bir gün:
- Ey ALLAH’ın Resûlü! Her yıl atılan bu taşlara ne oluyor? Bize eksiliyor gibi geliyor! dedik. Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin cevabı şu oldu:“Atılan taşlardan kabul edilenler ALLAH tarafından kaldırılır. Eğer atılan taşlardan kabul edilenler kaldırılmasaydı, bunları dağlar gibi yığılmış görürdün.”[4]Enes b. Malik (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
“Senin, şeytanları taşlamana gelince, attığın her taşa karşılık helak edici günahlardan büyük bir günah affedilir.”[5]buyurdu.Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin “Dinde aşırılıktan kaçın...” nasihati umumî manada anlaşılabileceği gibi, taşlama ile ilgili daha hususî manada da anlaşılabilir. Taşlama ile ilgili olan manası şudur: “Burada daha büyük taş atmaya, taştan başka bir şey atmaya kalkışmayın, belirtilen sayıdan fazla da atmayın...”
Hac yapanlar, Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin bu tavsiyesine rağmen, taşlama sırasında ne denli cahilliklere rastlamaz ki! İri taş atanlar, şemsiye, sopa, ayakkabı atanlar, taşlama mahalline fırlayıp ayaklarıyla ezmeye çalışanlar v.s. Hâlbuki bütün menâsik, kulun imtihanına yönelik bir kısım sembollerden ibarettir.
Onun sırrı, manası, değeri o menâsiki dinin koyduğu çerçeve içerisinde “ALLAH’ın rızasını tahsil” niyetiyle yapmaktır. Bir kısım aklî izahlar getirmek, icra edilen fiillerden müşahhas, maddî neticeler beklemek hac farizasının manasını anlamamak olur. İşte bu menâsikin, aklî izahı hiç olmayan safhası şeytan taşlama safhasıdır.
Attığımız taşların “emri yerine getirerek ALLAH’ın rızasını kazanmaktan başka hiçbir gayesi yoktur. Şeytan öncelikle herkesin kendi içindedir. Öyle ise Mümine düşen, Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin tayin ettiği edep çerçevesinde bu menâsikin yerine getirilmesidir.[1]Hakim Müstedrek; Menasik:1/466, Beyhekî, Sünen-i Kübra; Hac: No:9791; 7/334[2]Buhârî, İ’tikâf:8, 11, 18, No:1930, 2/715, Farzu’l-Humus:4, Bed’u’l-Halk:11, Edeb:121, Ahkâm:21; Müslim, Selam: 23-25, No:2174, 2175; Ebu Dâvud, Sıyâm:79, No:2470[3]Ebu Davut; Menasik: 51; No: 1888; 1/581, Tirmizi; Hac: 64; No:902; 3/236, A.b. Hanbel; No:23830; 6/64, Darimi; Menasik: 36; No:1853; 2/71, İbn Huzeyme; Menasik: 642; No: 2738; 4/222, Hakim Müstedrek; 1/459, Abdurrezzak; Hac:; No:8961; 5/49, Beyhekî, Süneni Kübra; Hac: No:9737; 7/318[4] Hakim Müstedrek; 1/476, İbn Ebi Şeybe; Hac:411; No:1; 4/495, Darekutni; No;2/300[5] Taberani, el-Mu’cemül-Kebir, 25/320; Askalani, el-Metalibu’l-Aliye; No:1057; 1/312-313
İSLAM'DAN ÖNCEKİ DİNLERDE HAC
İslam'dan Önceki Dinlerde Hac
Kutsal mekân kavramı ve bu tür yerlerin ziyareti tarih boyunca bütün inançlarda mevcut olmuştur. Kutsal mekânları ziyaretin sebebi o mekânın kutsiyetinin bahşedebileceği maddi, manevi ve ahlaki faydaları elde etmektir. Kişinin, ister kendi ülkesinde isterse başka yerde olsun, kutsal bir mekâna veya mabede yaptığı seyahatten ibaret olan hac esnasında sarf edilen gayrete karşılık bedeni bir rahatsızlığın giderilmesinden ebedi hayatın kazanılmasına kadar birçok fayda ümit edilebilir.
Eski Dinler
Kabileci, milli ve evrensel dinlerin hepsinde kutsal kabul edilen mekânlar ve bu mekânların ziyareti söz konusudur. Yakındoğu'da, milattan önce II. binyıldan itibaren hac yerleri özellikle vahalarda ve şehir kültürünün bulunduğu yerlerde teşekkül etmiştir. II. binyılın üçüncü çeyreğinde Babilonya'da Nippur, Asur'da Ninova bu türden ziyaret yerleriydi.
Hititler'de kral, başrahip sıfatıyla her yıl kış mevsiminde krallığın büyük ibadet merkezlerini ziyaret ederdi.
Eski Çin'de bilinen ilk hac merkezleri T'ai-shan, Hua-shan, Hêng-shan, Non-yushan ve Sung-shan adlarını taşıyan beş dağdı. Hem Taoistler hem de Budistler bu dağların üzerinde tapınaklar inşa ettiler; buralar zamanla oldukça önemli hac merkezleri oldu.
Hinduizm'de de hac ibadeti vardır. Hint yarımadasının Aryalar'ca istilası ve Hindu tapınaklarının inşası ile birlikte ziyaret edilecek yerlerin sayısı da artmıştır. Ortaçağ'lara doğru hac için uzak yerlere gitmek gelenek halini almıştı. Yıkandıktan sonra hac görevini ifa etme yanında kutsal mekânın çevresinde dönmek de (tavaf) haccın unsurlarından biriydi. Hinduizm'de Benares'i ziyaret etmek ve Ganj nehrinde yıkanmak, ölümden sonra yeniden dünyaya gelişte daha mutlu olma ümidini vermektedir.
Budizm'de hac ziyareti, Buda'ya ait mekânlarla ondan kalanların bulunduğu yerlere yapılır.
Budizm'de hacla ilgili en eski belgeler Kral Aşoka'nın fermanlarıdır. Aşoka, tahta geçişinin onuncu yılında "dharmayatra" (doğruyu, gerçeği bulmak için yapılan yolculuk) yaparak Buda'nın aydınlanmayı elde ettiği yere yani Bodhi Gaya'ya (Bodh Gaya, Buddh Gaya, Buddha Gaya) gittiğini söyler. Aşoka'dan günümüze kadar Bodhi Gaya Hindistan'da Budistler'in en önemli hac yeridir. Bunun dışında hac için ziyaret edilen yerler Nepal'deki Siddhartha Gautama (Buda'nın doğum yeri Lumbini), Buda'nın ilk vaazını yaptığı Benares yakınlarında bulunan Samath'daki Geyik Parkı (İsipatana) ve Buda'nın Nirvana'ya ulaştığı yani öldüğü yer olan Utar Pradeş'teki Kuşinagara'dır.
Japon geleneğinde hem Şinto'ya hem Budizm'e ait çeşitli hac yerleri vardır. Japonlar'ın junrel dedikleri hac, çeşitli yerlerdeki ziyaret merkezlerinin belli bir sıra ile gezilmesini ifade etmektedir. Bir diğer hac şekli ise sadece bir tek yere yapılan hacdır. Ise'deki tapınak Şintoizm'in en yüce ilahına adanmış Şinto hac yeriydi. Japonya'daki Budist hac mekânlarının çoğu Budist keşiş ve zahitlerinin zühd hayatı yaşadıkları yerlerdir.
Helenist-Roma dönemine kadar Mısır dininin her devresinde hac ibadeti mevcuttu. Belli başlı hac yerleri Delta'daki Dedu veya Busiris ile (Osiris'in evi) kedi başlı tanrıçanın tapınağının bulunduğu yine Delta'daki Bubastis idi.
Suriye'de Byblos, Aphaka, Tyr, Heliopolis (Ba'lebek) ve özellikle Hierapolis önemli hac merkezleriydi. Bilhassa Romalılar döneminde çok sayıda yabancı uzak ülkelerden buraları ziyarete geliyordu.
Belirli bir tapınağın veya kutsal taşın etrafında dönmek İslam öncesi Araplar'da da vardı.
Yahudilik
Hac, Yahudilerin millet olmalarından itibaren kurumlaşmış ve erkeklerin üç bayramda (Fısıh (Paskalya = mayasız ekmek), Şavuot (Pentekost = haftalar) ve Sukkot (çardaklar)) Kudüs'e gitmeleri istenmiştir.
Yahudilik'teki hac mekânlarını üç grupta toplamak mümkündür.
- Kudüs ve çevresinde oluşmuş, tarihi özelliğe sahip ve Kitab-ı Mukaddes'in tarihi içinde ortaya çıkan mekânlar.
- Genelde Celile'de bulunan, Talmud ve Kabala'da adı geçen bilgelerin mezarları.
- Diaspora (Filistin dışında Yahudilerin yaşadıkları yerler) bilgelerine ve azizlere adanan İsrail'in çeşitli bölgelerindeki merkezler.
Kudüs'te Süleyman Mabedi'nden geriye kaldığına inanılan "ağlama duvarı" önemli bir ziyaret mahallidir. Kudüs'ün dışında kalan başlıca ziyaret yerleri şunlardır: Zebulun'un Sidon'da, Rabbi (Haham) Meir'in Tiberias'da (Taberiye), Simeon ben Yohai'nin Merom'da, Peygamber Hoşea'nın Safed'de, Peygamber Samuel'in Nebi SamviI'de, Rahel'in Beytülahm'da, Davud'un Kudüs'te, Nahum'un Musul civarında, Ezra'nın Bassorah yakınlarındaki Kuma'da, Hezekiel'in Babilonya'da, Daniel'in Kerkük'te, Ester ve Mordekay'ın Hemedan'da ve Yeremya'nın Fustat'ta bulunan kabirleriyle Karmel tepesindeki İlya mağarası.
Yahudilik'te hacla ilgili esaslar din âlimlerince tespit edilmiş ve Mişna'da ayrı bir bölüm olarak yer almıştır.
Günümüzde Yahudiler belli günlerde bu tür yerleri ziyaret eder, bu ziyaretlerin şans getireceğine, talihsizliklere iyi geleceğine inanırlar. Hac mahallerinde dua edilir, adaklar adanır, bazen da istekler kâğıda yazılıp bırakılır. Ağlama duvarı veya Süleyman Mabedi'nin batı duvarı dışındaki ziyaret merkezlerinde azizlere yalvarılıp şefaatçi olmaları istenir.
Hristiyanlık
Hıristiyanlık'ta, Hz. İsa'nın son Kudüs yolculuğu ile Tanrı'nın şehrine eskatolojik haccını gerçekleştirdiğine ve Tanrı'nın krallığını başlattığına inanılır.
İlk Hıristiyanlar, Yahudilik'te olduğu gibi Kudüs'teki mabedi ziyaret ediyorlardı (Resullerin İşleri, 2/46; 3/1)
Bununla birlikte kilise yeni bir tapınak yapmak istiyordu. Epiphane'ın bildirdiğine göre İmparator Hadrianus 130 yılında yaptığı seyahatte Kudüs'te her şeyin yıkılmış olduğunu, sadece birkaç ev ile Hz. İsa'nın semaya urûcundan sonra şakirdlerin toplandıkları evin yerinde küçük bir kilisenin bulunduğunu görmüştü. Bu küçük kilise daha sonra hacıların ziyaret ettikleri Sion Kilisesi oldu. 216'dan itibaren genellikle o topraklarda bulunan Origene'in naklettiğine göre Beytülahm'daki İsa'nın doğduğu mağara, çarmıha gerildiği Golgotha mevkii ziyaret mahalliydi.
Kudüs'e yapılan haccın gelişmesinde dini zorunluluktan ziyade Konstantin'in (I. Konstantinos) etkisi önemli bir rol oynadı. Konstantin'in Kudüs'ün çeşitli yerlerinde başlattığı kilise yapımı, birçok Hıristiyan'ı İsa'nın doğup yaşadığı ve çarmıha gerildiği yerleri görmeye teşvik etti. Kudüs'e yapılan haccın yanı sıra türbeleri, hatta manastırlarda yaşayan rahipleri ziyaret de bir tür hac olarak mütalaa ediliyordu. Diğer bir hac şekli de azizlerin ve şehidlerin mezarları üzerine yapılmış kiliseleri ziyaret etmekti.
Doğu Hıristiyanlığı'ndaki haccın kökleri ilk olarak Hz. İsa'nın doğup misyonunu ifa ettiği Filistin'e, ikinci olarak da Hıristiyan manastır hayatının (monastisizm) beşiği olan Mısır'a kadar uzanır.
Eski İsrail'de ve ilk devir Hıristiyanlığı'nda haccın anlamı aynıdır. Ancak İsrâiloğulları için bu mabedi senede üç defa ziyaret şart iken Hz. İsa bunu mabede son yaptığı ziyaretle yerine getirmiştir. Dolayısıyla Hıristiyan haccı kolektif bir görev olmaktan çıkıp dindarlığın ferdi ihtiyaçlarını yerine getirmek için yapılan bir seyahat olmuştur.
Hac bir Hıristiyan'ın kurtuluşa ermesi, ilahi varlıkla temas kurması ve dolayısıyla hac beldesinde tabiatüstü güçten inayet elde etmesi anlamını taşır.
Avrupa'da bilinen ilk hac yerleri; azizlere ait kutsal eşya ve kalıntıları ihtiva eden mezarlardır. Bu tür ibadet XIII. yüzyıla kadar piskopos, daha sonra da papa tarafından meşru sayılmıştır. Bu kutsal mekânlar arasında, Roma'daki Petrus'un mezarı ile İspanya'da Santiago de Compostela'daki Büyük Ya'kub'a atfedilen mezar en çok ziyaret edilen yerlerdir.
İkinci tür hac merkezleri Meryem'e atfedilen kutsal mekânlardır. XII. yüzyıldan sonra Hz. Meryem'le ilgili iki çeşit hac yeri gelişti ve günümüze kadar devam etti.
- "Siyah Meryem Ana" da denilen mucizevî heykele veya tabloya saygı üzerine kurulan hac yerleri (bunların renklerinin siyah olması, uzun yıllar düşmanların eline geçmesin diye toprak altında saklanmış olmalarına bağlanabilir; yerlerinin de çoğunlukla rüya ile papaz, rahibe veya halktan birine bildirilmiş olduğuna inanılır). Bu türün önemli örnekleri şunlardır: Chartes le Puy ve Rocamadour (Fransa), Montserrat ve Guadalupe (ispanya), Mariazell (Avusturya), Einsiedeln (İsviçre) ve Czestochowa (Polonya). Bu beldeler Ortaçağ'lardan beri ziyaret edilmektedir.
- Hz. Meryem'in görülmesinin ve seçtiği bir kimseye bir mesaj vermesinin söz konusu olduğu yerler. Hz. Meryem'in çeşitli yerlerde görünmesi daha çok XIX ve XX. yüzyıllarda olmuştur. Bu yerlerin en önemlileri Paris'te Rue du Bac (1830), Fransa'da La Salette (1846), Lourdes (1858), Pontmain (1871), Pellevoisin (1876); Portekiz'de Fatima (1917); Belçika'da Beauraing ve Banneux'dür (1932). 3. Hz. Meryem'le ilgili diğer bir çeşit hac merkezi de onun Nasıra'da (Nazareth) yaşamış olduğu evin mucizevî olarak bugün İtalya'da Ancona yakınındaki Loreto'ya ve İngiltere'de Norfolk yakınındaki Walsingham'a melekler tarafından taşınması suretiyle ortaya çıktığına inanılan mukaddes evlerdir (Holy House, Santa Casa).
Günümüzde Avrupa'da hac maksadıyla en çok ziyaret edilen yer Güney Fransa'daki Lourdes'dur. Tıbbın tedavi edemediği hastalıkları nehrin kenarında yapılmış özel banyoları ile iyileştirdiğine inanılan bu yeri yılda yaklaşık 5 milyon kişi ziyaret etmektedir. İkinci sırayı, yılda 4 milyon kişiyle Portekiz'deki Fatima almaktadır.
Paris'teki Rue du Bac ise yılda 1 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Roma'ya yapılan hacca gelince buraya en çok kutsal yıllarda gidilmektedir.
Hıristiyanlığın Anadolu topraklarında da ziyaret yerleri vardır. Bu mekânlar Hıristiyanlık tarihi ve önemli şahsiyetleriyle bağlantılıdır.
Pavlus'un misyonerlik gezileri esnasında dolaştığı yerler bugün bazı Hıristiyanlarca ziyaret edilmektedir. Antakya bu yerlerden biridir.
Diğer bir kutsal mekân da Efes'tir. Pavlus Efes'te kalarak Hıristiyanlığı yaymaya çalışmış, havari Yuhanna ise burada yaşamış ve ölünce buraya defnedilmiştir. Efes'te bulunan ve Hz. Meryem'e nispet edilen ev günümüzde bir hac mekânıdır. Hıristiyanlar buradaki kutsal sudan içer ve dua ederler.
Öte yandan Demre'de (Antalya) Hıristiyanlarca St. Nicholas'nın (San Nicola, Aya Nikola, Noel Baba) yaşadığı ve defnedildiği yer olarak ziyaret edilmektedir.
(Bu bölüm, Ömer Faruk HARMAN, "Hac", DİA., XIV, 382-386'dan özetlenerek hazırlanmıştır.)
HİRİSTİYANLIĞI BOZANLAR KİMLERDİR
|
ST.PAVLUS KİMDİR
|
Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...
-
Online Yıldızname Burcu Hesaplama 1. Yol: Arapça Harflerle Ebced Yöntemi Öncelikle "cinsiyet"inizi seçin ve aşağıdaki ...
-
Harflerin Enerjileri A-Z Alfabedeki bütün harflerin enerjileri ve anlamları. İsminizde bulunan, isminizin başladığı harflere göre ka...
-
1 / 24 1 AMAL'İ MÜCERREB-1 2 Bilinmeyen Yönleriyle Satanizm - Bulent Kısa 307 say...