TARİH METODU
16 Eylül 2013
Emevîler Ve Abbasiler Döneminde Önemli Bir Sugûr Şehri Tarsus
Emevîler Ve Abbasiler Döneminde
Önemli Bir Sugûr Şehri Tarsus
HİTİT İMPARATORLUĞU’NUN YIKILIŞINDAN BİZANS DÖNEMİ’NİN SONUNA KADAR ADANA VE ÇUKUROVA TARİHİ ∗
HİTİT İMPARATORLUĞU’NUN YIKILIŞINDAN
BİZANS DÖNEMİ’NİN SONUNA KADAR
ADANA VE ÇUKUROVA TARİHİ
∗
ERMENİ MESELESİ'NİN DOGUŞUNDA VE GELİŞMESİNDE İNGİLTERE'NİN ROLÜ
ERMENİ MESELESİ'NİN DOGUŞUNDA VE
GELİŞMESİNDE İNGİLTERE'NİN ROLÜ
BİLİM ADAMI YÖNÜYLE PİRİ REİS
BİLİM ADAMI YÖNÜYLE PİRİ REİS |
Tümgeneral (E) Cevat ÜLKEKUL |
ÖZET |
Piri Reis Osmanlı İmparatorluğu’nun en görkemli yıllarının yaşandığı Kanuni Sultan Süleyman döneminde yetişmiş en büyük bilim adamlarından biridir. Bu nedenle, sık sık değinildiği gibi Piri Reis’in Bahriye’si, bir denizcilik kitabı olmanın ötesinde bir coğrafya atlası, Akdeniz’in bir sosyal ve ekonomik coğrafya kitabıdır. Üstelik içerdiği bilgilerin gözlemlere ve araştırmalara dayandırılmış olmanın yanı sıra, gereken yerlerde kaynak gösterilerek bilgilerin güvenirliği pekiştirilmiştir. O günlerin koşulları içinde böyle bilimsel nitelikli bir yapıtın hazırlanabilmesi, ancak yazarının bugünkü anlamda bir bilim adamı olmasıyla açıklanabilir. Piri Reis’i çağdaşı bilim adamlarından ayıran en göze çarpan özelliği, çalışmalarını bugünkü bilim adamı anlayışıyla yapıp ortaya koymasıdır.
Piri Reis’in yapıtları ve özellikle Bahriye, özetlenen görüşler açısından ele alınırsa, onun çağdaş bilim adamlarının yukarıda belirtilen niteliklerine sahip olduğunu görüp hayranlık duymamak olanaksızdır. Bu noktada ilk vurgulanacak husus, Piri Reis’in gerek haritalarını ve gerek kitabını kendi yapmış olduğu gözlemlere, topladığı kaynak belgelerine ve yine kendi araştırma ve deneylerine dayandırarak bilimsel biçimde hazırlamış olmasıdır.
|
ABSTRACT
PIRI REIS AS A SCIENTIST
|
Piri Reis was one of the best scientists who lived in the golden age of The Ottoman Empire when Kanuni Sultan Süleyman (Suleyman The Magnificient) was on throne. Because of this, rather than a handbook, the “Bahriye” of Piri Reis is a Geographic atlas, the Social and Economic Geography book of the Mediterranean. Moreover, the information in “Bahriye” depended on observations and research and the reliability of the information was consolidated by giving reference where needed. The production of such a scientific work in those years can only be explained with the thought that the producer of the work, is a scientist with today’s mentality. The feature of Piri Reis which seperates him from his contemporaries is that he succeeded his work just like the scientists of the modern era.
If Piri Reis’s works and mostly “Bahriye” are observed in view of the facts outlined, it is impossible to ignore his works, after noticing his attributes of a contemporary scientist mentioned above. The first subject to emphasize on is that, Piri Reis prepared his maps and his book, based on his own researches and experiments, and again his observations and the source documents he gathered.
|
BİLDİRİ
|
Piri Reis Osmanlı İmparatorluğu’nun en görkemli yıllarının yaşandığı Kanuni Sultan Süleyman döneminde yetişmiş en büyük bilim adamlarından biridir. Bu nedenle, sık sık değinildiği gibi Piri Reis’in Bahriye’si, bir denizcilik kitabı olmanın ötesinde bir coğrafya atlası, Akdeniz’in bir sosyal ve ekonomik coğrafya kitabıdır. Üstelik içerdiği bilgilerin gözlemlere ve araştırmalara dayandırılmış olmanın yanı sıra, gereken yerlerde kaynak gösterilerek bilgilerin güvenirliği pekiştirilmiştir. O günlerin koşulları içinde böyle bilimsel nitelikli bir yapıtın hazırlanabilmesi, ancak yazarının bugünkü anlamda bir bilim adamı olmasıyla açıklanabilir. Piri Reis’i çağdaşı bilim adamlarından ayıran en göze çarpan özelliği, çalışmalarını bugünkü bilim adamı anlayışıyla yapıp ortaya koymasıdır. Değinilen benzerliği açıklayabilmek için, önce günümüzdeki “bilim”, “araştırma” ve “bilgin veya bilim adamı” anlayışına kısaca göz atalım:
Bilim sözcüğünü oldukça geniş anlamda, yani “fiziksel alemin daha iyi anlaşılmasını amaçlayan yeni keşifler yapmaya yönelik bütün faaliyetleri kapsayan yorumlamayla” ele alındığını vurgulayan P. B. Medewar : “Bu keşif faaliyetlerine ‘araştırma’ diyoruz, benim ana konum da araştırmadır diyerek” hem günümüzün bilim anlayışını, hem de araştırmanın önemini çarpıcı bir biçimde özetlemektedir.Türk bilim tarihçisi Prof. Aydın Sayılı da “ Bilim nedir?” sorusunu, “Bilim güvenilir sağlam bilgidir” diye tanımlamaktadır. Cemal Yıldırım da bilimin ne olup olamadığını incelerken görüşlerini, “…Bilim özünde bir arayıştır; gerçeği bulmaya, olgusal dünyayı açıklamaya yönelik bilişsel bir arayış!” biçiminde açıklamaktadır. “Bilgin veya bilim adamı ise “ Bir bilim dalında derin bilgisi olan, çalışmalarıyla o bilim dalının ilerlemesine katkıda bulunan kimse” diye tanımlanmaktadır.
Bilim adamı, çalışmalarını başta gözlem ve araştırma olmak üzere bir çok olanaktan yararlanarak sağlam bulgulara erişmeye çalışır. Yani, “Bilim adamları olup bitenleri dikkatle gözlemleyerek topladıkları olguları sınıflar, bildikleri diğer olguların ışığında yorumlar, sonra bulguları açıklamak için kuramlar oluştururlar. En sonunda, gözlem verilerine baş vurarak kuram ya da genellemesini test ederler…”. Ancak modern araştırmacının çalışmaları hangi amaca yönelik olursa olsun, bilimin kendi konusuna yardımcı olan her dalıyla ilgilenmek ve başka araştırmacıların bilgilerinden yaralanmak zorundadır. J.Barzun ve Henry F. Graff bunu şöyle açıklamaktadır:” Amacı ne olursa olsun bilim adamları, öğretimin hemen her dalıyla ilgilenmek zorunda kalmaktadır. Ancak araştırmacıların her konuda bilgi sahibi olanaksız olduğu kadar bunca geniş kapsamlı bilgi dallarının hepsini öğrenmeye ömrü de yetmez. Bu nedenle bir araştırmacının başka araştırmacıların elde ettiği bilgileri gerektiği biçimde kullanmayı da bilmesi gerekir…” Burada sözü edilen “yararlanmayı bilmesi de gerekir” kelimeleri, asıl anlamının yanı sıra, yararlanılan kaynağın belirtilmesi gerektiği biçiminde de anlaşılabilir. Ancak, araştırmaları ne denli geniş ve gerçekçi olursa olsun, bilim adamı çalışma sonuçlarını toplumun yararlanmasına sunması durumunda amacına ulaşmış olabilir.
Doğal olarak bu açıklamalara yer verilmenin nedeni, bilim adamı ile bilim ve içeriğinin özetlenmesi değil, Piri Reis’in eserlerinin, bilimsel yönden değerlendirilmesinde bir temel oluşturulmasıdır. Ama asıl amaç, buradan hareket ederek bir bilginin veya başka bir deyişle bir bilim adamının niteliklerini araştırmak ve bu niteliklerle Piri Reis arasında bir bağlantı kurmak arzusudur.
Bu kısa açıklamalardan yola çıkılarak, günümüzün bilim adamı, genel çizgileriyle şöyle tanımlanabilir: Çağdaş bilim adamı, toplumun ve bireylerin daha güvenli, daha sağlıklı, daha gönençli (müreffeh) ve daha mutlu yaşayabilmelerine yönelik çalışmalarda bulunan, bu amaçla kendi konusunda gözlem, araştırma, inceleme ve deneyler yapan böylelikle elde ettiği, veya ürettiği sağlam bilgileri, ilkeleri ve politikaları toplumun yararına sunan kişidir”.
Bilim ve bilim adamı üzerine söylenmiş ve söylenebilecek çok söz vardır. Ancak burada amaç bilim adamını değil Piri Reis’in bilim adamlığını araştırmak olduğundan bu kadarla yetinilmiştir.
Piri Reis’in yapıtları ve özellikle Bahriye, özetlenen görüşler açısından ele alınırsa, onun çağdaş bilim adamlarının yukarıda belirtilen niteliklerine sahip olduğunu görüp hayranlık duymamak olanaksızdır. Bu noktada ilk vurgulanacak husus Piri Reis’in gerek haritalarını ve gerek kitabını kendi yapmış olduğu gözlemlere, topladığı kaynak belgelerine ve yine kendi araştırma ve deneylerine dayandırarak bilimsel biçimde hazırlamış olmasıdır. Piri Reis’in amacı, asker-sivil tüm denizcilerin, tüccarların ve başka ilgililerin Akdeniz’de güvenle dolaşmalarına yardımcı olmaktır. Amacını bunlarla da sınırlı tutmaz; o insan sevgisiyle doludur ve İnsanların birbirlerini tanıyarak, birbirleriyle iletişim kurarak aralarında daha iyi ilişkiler yaratılabileceğine inanmaktadır. Bu nedenle Akdeniz insanlarının sosyal ve ekonomik yaşamlarını da incelemiştir. Ayrıca çevre ve insan ilişkilerini göz ardı etmeyerek Bahriye’sinde, Akdeniz’in direyine (fauna) ve bitki örtüsüne (flora) de yer vermiştir. Bütün bunlara ilişkin Bahriye’de pek çok bilgi bulunmaktadır.
Gözlemci ve Araştırmacı Yönüyle Piri Reis
Bilgi toplama, araştırmanın temelini oluşturmaktadır. Piri Reis için bilgi toplamanın bir ayağı gözlem, bir ayağı da inceleme ve araştırmadır. Özellikle gözlem onun için kaynak bilgi ve deneyim demektir. Doğal olarak araştırmacının gözlemlerini bilimsel sonuçlara dönüştürmeyi de başarması özelliği Piri Reis'te de bulunmaktadır. Nitekim daha Bahriye’sinin ilk sayfalarında, onun çalışmalarını gözlem, araştırma ve bunların değerlendirilmesine dayandırdığı anlaşılmaktadır. Aşağıdaki örnekler Piri Reis’in gözlem, araştırma ve kaynak bilgiye verdiği önemin kanıtlarıdır:
S. 5 a:
“...Bu amaçla (denizcilik bilimi ve sanatı alanında eser vermek amacıyla) Akdeniz kıyılarının ve adalarının bayındır ve ören yerlerini, limanları ve sularıyla, denizdeki taşlarını ve sığ kesimlerini daha önceleri, merhum Kemal Reis ve başka gazilerle edindiğim bilgilere ve kendi gözlemlerime dayanarak inceledim ve bunları eksiksiz olarak açıkladım...”
S. 4 b
:“*...Ey dost! Oraların her birini (gezdiği dolaştığı ülke, kıyı ve limanları), gerekli yerlerdeki her şeyi yazardım.
*O yerlerin nasıl; alçak mı, yoksa yüksek mi olduğunu bilmek isterdim.
*Denizden karaya çıkarken kalınacak yerin neresi olduğunu ve yolunun, belinin genişliğini de bilmeyi isterdim
*Ey can, bir limana vardığımda onu dikkatle dolaşıp, seyrederdim.
*Akdeniz’in yatağının, suyunun tüm durumunu; ayrıntılı bir biçimde ona ilişkin söylenenleri;
*Adaların nerelerinde geçit bulunduğunu; bunların derin mi, sığ mı, geniş mi yoksa dar mı olduklarını;
*Bütün bunların tümünü eksiksiz olarak yazardım. Yazmaktan amacım şu idi ki..”
S. 7 b :
“*...Bu insanlar arasında, hiçbir seferden uzak durmadığımızı dile getiren yaygın, herkesçe bilinen pek çok söz vardır.
*O seferlerde bütün yerleri ve de deniz içindeki taşları, sığları, şekilleri yazardım.
*Kaleleri, adaları, bütün yolu yordamı, Tanrı için derleyip toplayarak bunu (Bahriye’yi) yazdım.
S.8 a :
“*...İnsan bildiğiyle yetinirse, bil ki onun elinden hiçbir şey gelmez.”
*Araştırıp incelemek yetenekli kişilere özgü bir iştir, yolunu araştırmayan kimse kötü kişidir.
S.10 a:
“*..Her hangi bir im ya da bellik, o limana gitmeye gitmeye unutulur; bu nedenle onların hepsi sürekli olarak kaydedilmelidir.
*Bunun için ben, gezdiğim her denizi ve o denizde gördüğüm her şeyi yazardım.”
Piri Reis, gözlemlerini yaparken hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmaz. Bu nedenle değerlendirmelerinde yanılgı payı azdır. Onun gözlemlerini nasıl büyük bir dikkatle yaptığını gözlem sonuçlarına ilişkin açıklamalarında görmek olasıdır:
“... Kentin (Becaye) poyraz tarafında bir tekke vardır. O tekkenin önünde demir palamar ile yatılır. Buranın üstleri ise çam ormanları ile kaplı sarp bir dağdır. Burada sayılamayacak ölçüde maymun yaşar. Bir zamanlar, kayıkla kıyı boyunca su almaya giderken, yavrusunu karnının altına almış durumda bir maymun gördüm. Bizi görünce karnının altına yapışmış yavrusunu da alıp kaçtı. Söz konusu dağı yıldız yönünde dolanınca deniz kıyısında, gün doğusuna bakan, Tanrı vergisi bir pınara varılır. Bu pınarın suyu aşağı iner denize dökülür. Deniz kıyısından bu pınara el taşı yetişir, yani kıyıya çok yakındır...”
Piri Reis, yeri geldiğinde, inceleme ve gözlemlerini faydalı bilgilere dönüştürerek, insanların yararına sunmuştur. Onun inceleme ve gözlemlerine dayanarak eriştiği bilimsel sonuçları, gemicilerin yararlanmalarına sunmasının ilk örneği, Bahriye’nin daha ilk sayfalarında yer alan ve onun “sığlık” diye adlandırdığı gelgit olayına ilişkin bilgilerdir. Piri Reis öncelikle gelgit olayını ve bunun Akdeniz’de sakınılacak biçimde olageldiği yerleri ele almıştır. Çünkü Akdeniz’in ancak belli kıyılarında etkili biçimde görülen gelgit olayına, o yöreden olmayan denizcilerin yanancıdır. Piri Reis, öncelikle bu bilgileri vererek çoğu denizcinin yabancı olduğu bu önemli bir doğa olayından onları haberdar etmek, onları korumak istemiştir:
S.6 b :
“ *Böyle enine boyuna açıklama harita bilimiyle olmaz; bunlar pergele gelmeyen açıklamalardır.
*Bu nedenle amacımı bunca sözü bir araya getirip yazarak açıkladım.
*Ey dost! Derlenip toplananlardan, önce birini, sığların belirtilerini açığa vurayım gör.
* Bu sığlar kimi kez kaçar, görünmez olur, kimi kez çoğalır. Bu gidiş gelişin gizi, gizli nedeni ne olabilir?
*Kimi kez aslında deniz iken, altı saat boyunca su kalmaz, çekilir ve bir kuru yer olur.
*Altı saat sonra (su) geri gelir. Bu durumu izleyen kimse, bunu çok iyi kavramış ve demiştir ki;
*İster kış, ister yaz olsun, su bir gün bir gecede, az ya da çok, gider gelir (gelgit olur).
*Deniz kabarıp yükselmiş ise su çoğalır, inmiş ise eksilir.
* Kısacası bu sırrın kaynağı aydır; (çoğaldığında) gücü yettiğince hizmet eder, sonra da sığ onu izler.
*Ay büyürken su çoğalmakta, küçülürken de çekip gitmektedir.
*Dolunay olduğunda da su kabarır, çoğalır; fakat durgunlaşır; öylece, hareketsiz kalır.
*Dinle! Öylece, hareketsiz kalması, suyun dolarak yatışması demektir.
*Ne denli çalkalanırsa çalkalansın, ondaki belirtiler bil ki tümüyle dinginliğini gösterir.
*Dolunay durumu sona erip de ay yeniden küçülürse, o süre içinde su, sanki kayba uğrar, alçalır.
*Ay sonunda su çok azalır; ayın ilk gününde yeniden, azar azar artmaya başlar.
*Ay sonlarında su nasıl eksilirse, devinim, kıpırdama olduğunda da aynı durum belirir.
*Sığ yerlerdeki (gelgit bölgeleri) tüm sular böyledir; onu durgun, kımıldamaz sanma, o hep hareketli, değişkendir.
Açıklamaların önemli yanı, anlatılanların, o günün bilgileri çerçevesinde, bilimsel yönden de doğru olmasıdır. İşte ilginç bir başka örnek:
S.136 b
“...Pakşo Adası’nın çevresi otuz mil kadardır. Venedik egemenliği altında, bayındır bir köyü, ayrıca iki limanı vardır. Bir limanı şuruk yönünde, Tanrı vergisi bir körfezdir. Lodos yönünden bu limana girmek durumunda kalınırsa, gün batısından esen rüzgâr geminin içeriye girmesine engel olur, onu denize açar. Bu nedenle şuruk tarafındaki burna ivedilikle yetiştirip bağlamak için palamarın sandalda hazır bulunması gerekir. Palamar böylece bağlandıktan sonra da çekerek limana girilir. Sandal yoksa kıyıya yakın gidilip on iki kulaç su bulunan yer bulununca demir atılır. Eğer kıyıdan, iki palamar boyu açıkta demir atılırsa derinlik yirmi ki, limana girerlerse altı kulaçtır. Ancak limana girerken tam ortaya gitmelidirler. Çünkü, iki burnun ucu da sığdır, yufkadır ve hep dibi görünür. Limana girince palamarı poyraz yönüne, demiri lodosa atıp yatarlar. Üzerinde durulan bu limanın beş mil karayel tarafında yine Tanrı vergisi bir liman daha vardır. Bu iki liman arasında, poyraza doğru üç mil ötede denizde bir taş vardır. Deniz çekilince görünür. Burası son derece dikkatli olunması ve sakınılması gereken bir yerdir. Bir taş da günbatısında vardır...”
Yukarıdaki örneklerin hepsi, Piri Reis’in bugünkü bilim adamları gibi gözlem ve araştırmaya dayanarak gerçeklere ulaştığının ve ulaştığı gerçekleri toplumun ve bireylerin yararına sunduğunun birer kanıtıdır.
Kaynak Gösteren Bilim Adamı Yönüyle Piri Reis
Piri Reis çalışmalarında gözlem ve araştırmalarının yanı sıra kaynak belgelerinden de yararlanmıştır. Ancak o, yine bugünkü anlamda bir bilim adamı gibi yararlandığı kaynakları bildirmekten kaçınmamıştır. Dayandığı kaynaklar bazen kitaplar yani yazılı belgeler, bazen de haritalar, yani çizili belgeleridir. Örneğin onun 1513 yılında yapmış olduğu Dünya Haritası’nın günümüze ulaşan Güney Amerika parçasında ki yararlandığı kaynak belgeleri, çizili kaynak belgeleri, yani haritalardır. Piri Reis bu belgeleri şöyle açıklamıştır:
Güney Amerika parçasında bulunan kaynakça notu.
Piri Reis’in haritasını yaparken, yararlandığını belirttiği kaynak belgelerine ilişkin not hakkında söylenecek çok söz vardır. Bunlar onun haritaları incelenirken ele alınacaktır. Ancak burada değinilmesi gereken husus; Piri Reis’in XV. yüzyıl sonları ve XVI. yüzyıl başlarındaki yaşam ve iletişim koşulları altında bu kadar çok, bu kadar değişik ölçekli ve başka başka ülkelere ait haritaları elde edebilmesindeki hayranlık uyandıran başarısıdır. Bunlara, o yıllarda yapılmış, hemen hemen hiç bir haritada, haritanın yapımında hangi kaynak belgelerinin kullanılmış olduğuna yer verilmemiş, yani kaynak gösterilmemiş olmasını da eklemek gerekir. Piri Reis’in haritasını yaparken yararlanmış olduğu kaynaklardan söz etmesi, onun bugünkü anlamda bir bilim adamı olduğunun en belirgin kanıtlarından biridir. Aslında “bilimcinin her yaptığı kendinden önce yapılanlarla bağlantılı” değil miydi? Ayrıca dürüst bilim adamı için, kaynak göstermek, bir bakıma araştırma yaptığının da bir kanıtıdır.
Piri Reis, kaynak göstermeye o kadar dikkat eder ki; yazılı ve çizili belgelere dayandırmadan verdiği bilgileri, yararlandığı kaynaklara güvenirliklerine göre değişik biçimlerde ifade ederek dile getirir. Bu biçimdeki açıklamalarının başında, kendisinin doğrudan doğruya birinci ağızdan edindiği bilgiler gelmektedir, şöyle ki:
S.104 a
“...Müslüman olmayan zümre, Patnos Papaz ile Koç Papası aynı yolda yürüyen yakın iki dost olarak anlatırlar..”
S.24 b
*Artık Çin Ülkesi’nin durumunu, özelliklerini, Portekizlilerin açıkladığı biçimde öğrendin.
*Portekizliye, Çin porseleninin toprağını sordum: Bu porselenin balçığını herkesin, hemen kırk yıl durmadan kardığı gerçek midir?
*O şöyle dedi: Orada bir taş var. Bu taşın aslı billurdur..”
Piri Reis, Kıbrıs Adası anlatılırken şunları yazmaktadır:
S.326 b
“.. Ancak padişahımızın askeri gemileriyle zaman dolaşırken bir tarihte bu adaya (Kıbrıs) uğradığımızda, adanın ileri gelenlerine buranın gerçekten 7.000 köyü olup olmadığını sordum. ‘Eskiden o kadar köyü bulunduğu, ancak şimdi köy sayısının 4.000 olduğu’ yanıtını verdiler..”
S.22 a,b
*Oraları dolaşanlar, Portemizle, Hindistan arasının on dört bin mil olduğunu söylemişlerdi.
* Bu dediğimiz doğru ve en uygun yola göredir. Oraya gidenler bize böyle bildirdi..
Piri Reis, doğrudan birinci ağızdan edinmediği yahut güvenilirliğinden kuşku duyduğu bilgileri ise “ ..anlatıldığına göre”, “…anlattıklarına göre”,”… olayla ilgili olarak bir öykü anlatırlar”,”… bir söylentiye yer verirler”, ”… söylenir” biçimlerinde sunar. Böylelikle yazdıklarının doğruluğu hususundaki kendi kuşkularını da ortaya koymuş olur, örneğin:
S . 208 a
“..Ciciliye (Sicilya) Adası dağları ve birçok akarsuyu olan bereketli bir adadır. Çevre uzunluğu 700 mildir. Öylesine bayındır bir adadır ki, irili ufaklı 700 kalesi olduğu söylenir...”
Daha çok söylentilere dayanan ve doğruluğu çok kuşkulu olan bilgileri ise “…rivayet ederler” biçiminde; hiçbir kaynak gösteremediklerini ise belirsiz geçmiş zaman kipini kullanarak yansıtır:
S.40 a
“Zamanın olaylarını nakledenler, İmroz Adası hakkında anlattıkları şöyle rivayet dile getirirler.”
S.70 b
“Bu adada eskiden Müslüman olmayanlar yaşarmış. Adaya İpsala denmesinin nedeni bu imiş”
S.106 a
“...bir zamanlar bayındır yerlermiş. Bunların bazılarında rahipler yaşarmış.”
S.246 a, b
“...bu taşla ilgili olarak bir öykü aktarırlar. Bir zamanlar, bir barça bu taşın üzerinde parçalanmış. Bu yüzden barçanın reisi o taşın üstüne, su yüzünde görünmesini sağlayacak bir kısım inşa ettirmiş. O zamandan beri, artık gemiler, dalgınlık sonucu bu taşa çarpmaktan kurtulmuş oldular..”
Ürettiği Bilgi, İlke Ve Politikaları Toplum Yararına Sunan Bilim Adamı Piri Reis
Piri Reis, çağdaş bir bilim adamı gibi yalnız gözlem, inceleme ve araştırmalarıyla yetinen biri değildir. Bilgiye erişmek ve bunu değerlendirmek istemesinin amacı elde ettiği sonuçları toplumun ve bireylerin yararlanmasına sunmaktır. Başka bir deyimle araştırmalarını insanlar için yapmış, bulup öğrendiği gerçekleri, bilinçli olarak başkalarına yansıtmak istemiştir.
Günümüzün bilim adamlarından A.B. Medawar genç bilim adamına öğütler verirken şunları yazmaktadır:
“..Buluşların önemi abartılıyor olsa bile, genç bilimci sadece bilgi toplayarak –özellikle kimseye yararı olmayan tipten- ün ve ayrıcalık kazanacağını sanmasın. Fakat eğer dünyayı, teorik ya da deneysel yönden daha anlaşılabilir kılacak her hangi bir katkıda bulunabilirse meslektaşlarının minnet ve saygısını kazanacaktır.”
Piri Reis de araştırmalarına, deneyimlerine ve topladığı bilgilere dayanarak o günlerin Akdeniz’inin denizcilik bilgilerini, sosyal ve ekonomik yapısını, bitki örtüsünü ve direyini yazıp çizmiştir. Amacı başta denizciler olmak üzere, bütün insanlara Akdeniz’i daha anlaşılabilir biçimde tanıtmak, anlatmak ve mesleklerini yaparken onlara yardım edebilmektir. Aradan 450 yıllık bir süre geçmiş olmasına karşın kendisinden hala söz edilmesi, onun dünyamıza bilimsel yönden bir katkıda bulunmak istemesinin dışında hangi nedene dayandırılabilir ki?Nitekim kendisi de Bahriye’sini insanların yararına sunmak üzere yazdığını vurgulamaktan geri kalmamıştır:
S. 7 a, b
“* Ey dost! Bu yerler, bu nedenle denizden gideceklerin buraları bilmeleri amacıyla ayrıntılı bir biçimde anlatıldı.
*Bu kitabı, anlatılanlara göre davranacak olanların kaygısını gidermesi için yazdım.
*Bu kitapla, başka hiçbir kılavuza gereksinim duymadan, açık, bomboş yolları aşarak ereğine ulaşsın”
*Bizleri birbirimizin nedeni ve aracı kıldın; bunun için bilenlerimiz bilmeyenlere öğretmelidir.
*Bu öğretişle bilmeyenlerimiz yolu yöntemi öğrensin ve gönül huzuru ile yollarını bulsunlar.”
* “ Umarım bu kitabı kullanan, ondan yararlanan kapıyı açma olanağı bulur.”
Piri Reis’in Bilim Adamı Olarak Öteki Özellikleri
Piri Reis iyi bir bilim adamı olduğu için gözlemler, araştırmalar ve incelemelerle yetinmez. Her bir bilim dalının, başka bilim dallarıyla etkileşim ve yardımlaşma içinde bulunması gereğine de inanır. Bu nedenle asıl konusu olan denizcilik, haritacılık, coğrafya bilimlerinin yanı sıra astronomi, matematik, doğa olayları, seyrüsefer gibi dallarda da bilgi sahibidir. Öteki alanlarda olduğu gibi bu alanlardaki bilgilerini de kullanıcıların yararına sunar. Bunlarla da yetinmez, uzmanlık alanına giren konularda yapılmış olan başka çalışmaları da araştırır ve inceler. Kısacası o konusuyla ilgili her şeyi araştıran, çalışkan, amacı olan, güçlüklerden yılmayan, her zaman daha bilgili ve yararlı olmaya çalışan özellikleriyle de günümüzün değerlerinde bir bilim adamıdır. Piri Reis, Bahriye’sinin ilk sayfalarında; sığları açıklamasının ardından fırtınaları, adları ve düzenleriyle rüzgârları, pusulayı, haritayı ve harita özel işaretlerini anlatır; yeryüzünün karaları ve denizleri hakkında bilgiler verir. Daha sonra öğütlere geçer. Onun öğütleri, ayni zamanda kendi duygu ve düşüncelerinin bir ifadesidir, yüksek sesle düşünüyor gibidir. :
S.8 a
“*Ey dost! Yetkin ve yeterli kişilerle söyleş. Yetkin olmayan, yetersiz kimselere gerekenleri öğretenler her zaman öyleleridir.
*Eğer senin gönlünde karşılıksız, gerçek bir cevher varsa, kendi bilim dalı alanında son derece arzulu olur, ilerlersin.
*Bir insan bildiğiyle yetinirse, bil ki onun elinden hiçbir şey gelmez.
*Araştırıp incelemek yetenekli kişilere özgü bir iştir; yolunu araştırmayan kimse kötü kişidir.
*Yolunu arayan insan olgunluğa ulaştı; yolunu bulmayı başaramayan ise yok olup gitti.
*Özellikle denizler korku yeridir; bu yer, işin ustalarının bile yüreğinin yağını eritir.
*Sözümü dinle; inan ki işin ustası durumun nasıl olduğunu; iyiyi kötüyü bilir?
*İşin ehli olan yanlışı da doğruyu da bilir. .Bilgisiz kişi yanlıştan sakınmayı ne bilir?
*Ey vefalı kişi! Eğer anlayışın varsa, bil ki bu, deniz bilimidir ve son derece zordur.
*Deniz dilsiz bir düşmana benzer; onun fırtınası ise ağı(zehir) gibidir.
*Şimdi bu alanda yetkin kişi, deniz biliminde sürekli olarak ayakta duran, sebat eden kişidir.
*O, gerekli olanı, gereksinim ortaya çıkmadan görmeli ve iş üzerindeyken yol yöntem bulmalıdır
*Ancak, işi kendi özü ile, kendini vererek yapan ve hiç sapmadan kendi yolunda giden kişi gerçek denizcidir.
* İşini kendi özü ile, bizzat yapmaz da bir başkasının gözü ile yürütürse işin ustası olamaz.
*İşini kendi özü ile gördürürse kaptandır, ikinci bir kişiye yaptırırsa çobandır.”
Piri Reis’in Bilime, öğrenmeye ve öğretmeye verdiği önem kadar,onun insancıl yapısını da yansıtan yukarıdaki görüşlerine, saygı duymaktan öte ne yapılabilir ki?
Piri Reis’in bilgiye, bilgili olmaya ve öğrenmeye verdiği önemi gösteren başka örnekler :
S.8 b
“* Her kişiyi denizi bilip, deniz insanı sanma ve işini asla her önüne gelene danışma.
*Ey azimli, himmetli kişi! Denizci diye, deniz bilimini eksiksiz olarak bilen insana denir.”
S.9 a
“* Ancak bu konuda yol göstericinin olgun, yetkin ve aynı zamanda bu bilimle uğraşıyor olması gerek.
*Siz de ondan her şeyi eksiksiz öğrenmeli ve çalışıp çabalayarak daima ilerlemelisiniz.
*Kısacası insan olgun ve yetkin bir yol göstericiye kavuşursa, bil ki onun işi başarıyla halledilir.
*Olgun kişi ile söyleşip danışmada bulunan kişi olgun olur’ sözü çok anlamlı örnek bir sözdür.”
S.36 b
“*Ey genç adam! Şunu bilmelisiniz ki,bir insan hangi bilim dalı olursa olsun, onu tam ve eksiksiz olarak bilmesi yeğ tutulur.
*İnsan okuyup bu dünyanın düzenini,oyununu bilmeli ve kendi durumunu da kavrayıp görmelidir.
*Akıllı kişi kendi durumunu bilen ve her nesneden hemen bir ibret alan kişidir.
*Yolunu yönünü bilen, anlayışlı kişiler öyle olanlara arif der; bu sözün gerçekliğini hükümdarlar da kabul
Piri Reis’in Bilgiyi Çalmamak , Dürüstlük, Sorup Araştırmak,
Sürekli Bilgi Edinmek Gibi Konulardaki Görüş Ve Düşünceleri
S.9 a, b
“* Nice insan vardır ki hemen ’ben kaptanım’ der, ancak onlar, şundan aldıklarını şuna buna satan yalan dolu kişilerdir.
*Durum öyledir ki, böyle bir kişi, kimi kez sözünü de dinletir; bu da işin ustası olanları inletir.
*Kent içinde lafta denizci geçinir; ancak, denizde onun yolunu başkaları çizer.
*Denizden dönerken öylelerini gördüm ki, limana girerken, asla hiçbir şey söylemez;
*Gemi limana varıp konduğu zaman, ey dost, o limanı yüzlerce, binlerce kez görmüş olur,
*“Biz daha önce buraya gelmiş, günlerce yatıp kalmıştık” der.
*Fakat, limanın suyunun durumu, yatak yerleri hakkında hiçbir şey söylemez; bu konuda ayağını sıkı basar.
*Sonra, gemi yerine yerleşince, ey cömert kişi, o da yavaş yavaş konuşmaya başlar.
*Çünkü o, artık liman durumunu; yatağının nice olduğunu görmüştür.
* Biten işi, bittikten sonra biliyor geçinir utandığı için sorup araştırmaktan kaçınır.
* Olgun, bilgili kişilere yol yordam sormaya utanır; bundan dolayı da hep bilgisiz kalır.
*Bilgisizliğe utanç olmaz, bu konuda utanma gerekmez; yeter ki öğrenmeye çalış; ancak bilgi edindiğin kişi de olgun ve doğru bir insan olmalı.
*Sorup öğrenmeyen kişi geri kalır ve kuşkusuz onunla hiçbir iş iyi sonuca ulaşmaz.
*Kendini beğenenlerin hangisi baş olabilmiştir? Böyleleri, önünde sonunda, tutunamaz ve başını taşa vurur."
S. 20 a
“*Bu, tüm bilim dallarının kaderinde biraz vardır: Uzayıp giden nice söz söylemişlerdir.
*Kimi felsefeden, kimi astrolojiden söz etmiş; kimileri de her gördüğüne saldırmış,
*Kimisi deneylere dayanarak, kimi akıl gücüyle, nice kişileri de başkalarından aktarma yoluyla söz söylemiştir.
*Bu evrenin durumunu bir bir dile getirmişler. Pek çok şeyden söz açmışlar. Bunlar artık bilinmektedir.
*Bu kitapta biz de yeni yeni bilgileri aktardık. Bunun için çok söz söylediğimiz meydanda.”
S. 24 a
“*Ey üstün kişi! Önce hakkında çok ve uzun sözler söylenen Çin’le ilgili sözlerimi dinle.
*Kimisi kağıtlara yazılmış, kimisi mermer üzerine oyulmuş olarak, eski dönemlerle ilgili, tarihsel pek çok söz vardır.
*Şimdi biz biraz yeni yeni bir şeyler söyleyelim de oraların (Çin, Çin Denizi) nitelikleri konusunda bilgi edin."
S. 25 a
“*Bu söz, ey kutlu kişi, eskilerin öyküsü değil yepyeni bilgilerdir, çok iyi dinle.”
Piri Reis, bilim adamının yenilikleri izlemesi ve öğrenmesine ayrı bir önem vermektedir. Bu nedenle Bahriye’de yalnız yeni bilgileri vermekle yetinmemiş, coğrafi keşiflerin tanıtılıp duyurulmasına da önem vermiştir.( S. 26 )a :
“*Açıkçası, bu bilgilere (astronomi, ölçme yöntemleri gibi bilgiler) sahip olmayan kimse, asla denizlere açılmasın ( denizciliğe kalkışmasın.)
*Çünkü, bilmeden gidince işini sonuçlandıramaz. Hem gemiyi hem de başını bırakır.”
S.. 26 b
“*Çünkü, denizcilik ayrı bir bilime bağlıdır; denizde yol onu bilip kullanarak bulunur.
S. 36 a
“*Batılılar, denizlerle ilgili bütün bilgileri, ey dost, ayrıntısıyla hem okurlar, hem de yazarlar.”
Amacı Olan ve Bu Amacını Eser Bırakmak Temeline Oturtan Piri Reis
S . 36 b
“*Bu dünya kimseye baki değildir. Öyleyse, herkesin bir yapıt bırakması gerekir.
*İnsanların her birinden bir armağan kalmalı ve kişi gece gündüz onunla anılmalı.
*Şimdi siz de bir yol bulmak isterseniz, yetkin kişilere ulaşın ve onları arkadaş edinin.”
Sabırlı Olmak; Güçlüklerden Yılmamak
S. 361’a?
“*Bu kitap için yıllarca acı ve sıkıntıya katlanarak öylesine çok çalıştım.
*Madem ki, bir kulpa yapışan (bir işe girişen) her kul, yaptığı o işle bir lütfa erişti.
*Ben de bu kitabı yazıp, gerekli açıklamaları yaptığım için bir sevap kazanmış olma umut ve beklentisi içindeyim."
Piri Reis’in Eleştirilere Hoşgörüyle Bakışı
Piri Reis, iyi bir bilim adamı olarak eleştirilmesinden ve hatalarının bulunmasından çekinmez. Hatta eleştirilmesini, hatalarının bulunup düzeltilmesini özellikle diler. Nitekim Bahriye’sini bitirirken şöyle demektedir :
S . 361 b ?
“*Bu kitabı okuyup yararlanan ve böylece deniz bilimlerinde olgunlaşanlar,
*Tanrı, onu yüce katına kabul buyurarak ona acısın ve eksiğini bağışlasın’ desinler.
*Ancak, benim de burada onlara bir yanıtım var: Kitabım olgun kişilere ulaşınca,
*Bu kulunu şöyle yoksun komasın ve bu kitabıyla onu, bağışlayıcılığı ve esirgeyiciliği ile ödüllendirsin.
*Dilerim, onun yanlışlarını görsünler, onları düzeltme güç ve olanağını bulsunlar.
*Tanrı, bu düzeltmeleri yapacak olan o bilgili ve yetenekli kişiye eksiklerimi kavrayabilmesi için acıyıp yardımcı olsun.
*Bir yanlışı bulunca onu düzeltip tamamlasın, o bir hataya karşılık bin lütfa erişsin.
*Bilimin, bilginin sonu yoktur. Bu nedenle hiç kimse onun sonunu bulamaz.
*Sonu, sınırı olan hiçbir bilim dalı, yanlışı yanılgısı olmayan kul yoktur.
*İnsanoğlunun işlerinde sık sık yanlış ve yanılgı vardır. O yanlışları düzeltenler lütuf ve bağışa erişir.
*Ben bu kitabı yanlışlar ve yanılgılarla dolu olarak yazdım; ancak bunun anlamının ne olduğunu dinleyin.
*Üzüntü ve sıkıntılara ara verip fırsat buldukça ve dilimin gücü yettiği ölçüde, yılmadan, yorulmadan çalışarak,
*Bu konuyu tüm ayrıntısıyla derleyip topladım ve yazdım. Umarım bu kitabı kullanan, ondan yararlanan kapıyı açma olanağı bulur.
*O kimse, aynı zamanda ‘Tanrı bu kula acısın’ desin; bunu diyen de kesinlikle Tanrı’nın rahmetine erişsin.”
Piri Reis’in Yabancı Dil Bilgisi
PPiri Reis’in Türkçe’den başka bir dil bilip bilmediği, yabancı dil biliyorsa hangi dilleri bildiği konusunda araştırmacıların görüş birliği içinde oldukları söylenemez. Örneğin, Prof. Afet İnan’ın görüşleri şöyledir:
“…Bahriye kitabına göre Piri Reis’in Ege ve Akdeniz’deki yaşantısını hatta bazen günü gününe izlemek mümkündür.
Bu yazılanlardan da anlaşıldığına göre O ana dili Türkçe’den gayri, Rumca, İtalyanca, İspanyolca, hatta Portekizce bilmektedir. Çünkü dünya haritasını çizebilmek için bu dillerdeki eserlerden yararlandığını kaydetmiştir. Aynı zamanda kitabındaki gözlemleri ve anlatışları da, oraların halkı ile kolaylıkla konuşabildiğine tanıklık etmektedir…”
İ. H. Konyalı da Piri Reis’in birkaç yabancı dil bildiğini yazmakta, ayrıca görüşlerini yansıtırken, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki 331/ 4720 numaralı “Tarih-ül Cezayir” adlı kitabın 19. sayfasındaki bilgilere dayanarak, yalnız Piri Reis’in değil, o yıllardaki birçok Türk denizcisinin Rumca’yı çok iyi bildiğini vurgulamaktadır : “Piri Reis’in Bahriye’sindeki birçok Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca özel isimleri Türkçe’ye çevirmesinden, bu üç lisanı ve haritalarındaki imzaların üstündeki Arapça satırlarından da Arapça’yı da iyi bildiğini öğreniyoruz. Gelibolu’da bir çok Katalan denizcileri vardı. İspanyolca’yı bunlardan öğrenmiştir. O devrin birçok denizcileri Rumca’yı ana dilleri gibi konuşurlardı. Oruç ve Hayreddin Reisler de mükemmel Rumca bilirlerdi.”
TTAK.’nun Bahriye’nin tıpkıbasımının başına konmuş olan özsözde de “…Piri Reis, bilimsel değerleri yukarıda açıklanan denizcilerden biridir. O, gemi denilen gemicilik ve denizcilik okulunun içinden yetişti. Öğretmenleri amcası Kemal Reis ile arkadaşlarıdır. XV. Yüzyılın en kuvvetli levent kaptanları arasına henüz çocuk iken düşmesi onun denizcilik eğitim ve terbiyesi arasında, hızla ilerlemesine neden oldu. Ana dilinde sade ve sevimli bir üslupla şiir ve düzyazı yapacak derecede ilerledi; Arapça, Yunanca, İtalyanca ve İspanyolca’yı da yalnız konuşmayı değil, çeviri yapmayı başaracak kadar ileri götürdü…”denilerek, onun birkaç yabancı dili bilip konuştuğu belirtilmektedir.Buna karşın, Piri Reis’in Türkçe’den başka dil bilmediğini ileri süren Prof. S.Soucek de şunları yazmaktadır:
“…Piri Reis’in söylediklerinden, hepsi değilse de kaynağının çoğunun haritacılıkla ilgili ve sözel olduğu, edebi olmadığı anlaşılmaktadır. Amcası ve diğer yandaşları gibi, Akdeniz’in ticari işlerinde konuşulan İtalyanca bozması bir dil olan ‘lingua franka‘ ile anlaşabildiğine kuşku yoktu ve doğal olarak (bu biçimde) haritaları çözebiliyordu, fakat Türkçe dışında çok az okur yazarlığı vardı. Örneğin yukarda alıntı yapılmış hikaye yazısı ( Antilerin bulunuşuna ilişkin, 1513 haritasındaki açıklama y.n.) Kolomb’un ilk yolculuğu ile ikincisini iç içe geçirmektedir…” .
Prof. S. Soucek, bu açıklamasına düştüğü 13 numaralı dip notta da şunları yazmaktadır:
“Kitab-ı Bahriye’de Arapça kelimeler ve isimler ile İslam Tarihi bilgileri Piri Reis’in çok az resmi eğitim gördüğünü göstermektedir. Bununla birlikte portolonlarında kullandığı bilgi zenginliği onun İtalyan ve Katalan portolanlarında bulunan metinlerdeki bilgileri profesyonel biçimde okuyabildiğini göstermektedir.”
Prof. S. Soucek’in görüşlerini, başka yönlerden de değerlendirmek gerekir, şöyle ki: Lingua Franka bir dil değil, denizcilerin kendi aralarında, daha çok denizcilik konularında anlaşmak için, Akdeniz kıyılarında yaşayan ulusların, kullandıkları ve bu nedenle ağırlıklı olarak denizcilik deyimlerini içen bir anlaşma aracıdır. Oysa Piri Reis Akdeniz kıyılarında yaşayan ulusların ve insanları ekonomik ve sosyal yaşamlarını, gelenek ve göreneklerini, hatta bu insanların bilme olanağı bulunmayan Nil, Tuna Nehirleri gibi akarsuların kaynaklarına ilişkin bilgileri, keşifleri, coğrafya ve asronomi bilgilerini yazmış, anlatmıştır. Üstelik bunlar, o günlerin bilgi düzeyi ve iletişim olanakları göz önüne alındığında büyük ölçüde doğru açıklamalardır. Dolayısıyla Lingua Franko kullanılarak değil elde edilmeleri, anlatılmalar ve açıklanmaları olanaksız bilgilerdir. Zaten yazdıklarından Piri Reis’in Akdeniz kıyılarındaki insanların bir kısmı ile çok iyi ilişkiler içinde olduğu anlaşılmaktadır. Bunların bir kısmı denizci olamayan, ticaret ve tarım gibi işlerle uğraşan insanlardır. Bu insanlar Lingua Franka’yu bilmediklerine göre, Piri Reis’in onlarla anlaşması, ancak kendisinin onların dilini bilmesiyle olanaklı olabilir. Soucek’in değindiği Kolomb'un yolculuğu, Antiler üzerine yazılanlar gibi konulardaki Piri Reis’in vermiş olduğu bilgilerdeki karışıklık, o günün koşullarında bilginin yayılmasındaki güçlükler, olayların kişiden kişiye aktarılması yoluyla bunların öğrenilmesi, bu bilgilerin gizliliği nedeniyle bazılarının söylenti biçiminde yayılması gibi nedenlerden ileri gelmiş olması daha büyük bir olasılıktır.
“…Aslında Piri Reis’in yapmış olduğu haritalar, Bahriye’de yazdıkları ve dünya görüşü göz önüne alındığında, Prof. Afet İnan’ın görüşlerine katılmamak olanağı yoktur. Yani, Piri Reis’in bir veya birkaç yabancı dil bildiğini, ayrıca Lingua Franko’yu da konuştuğunu kabul etmek gerekir. Zaten konu, o günlerin iletişim koşulları içinde ele alınırsa, Piri Reis’in yazdıklarında bazı karışıklıklar olduğu başka yerlerde de ileri sürülebilir. Ancak bu durum, Piri Reis’in yabancı dil bilmemsine dayandırılabileceği kadar, o yılların iletişim ve bilgi edinme güçlüklerine de dayandırılabilir. Bu bir yorum biçimidir. Zaten, Bahriye’si ve haritaları tüm içerikleriyle ele alındığında, yabancı dil bilgisini bir tek “lingua franka”ya dayandırmak olasılığı bulunamamaktadır. Dayandırılırsa, Piri Reis’in, XVI. Yüzyıl başlarındaki koşullar altında, nasıl olup da teknik, sosyal, ekonomik, tarihi nitelikteki bu kadar çok bilimsel bilgiye ulaştığını, bunları nasıl anlayıp yazıya dökebildiğini de açıklamak gerekir. Kaldı ki, daha önce verilen örneklerde bulunan “ Portekizliye Çin porseleninin toprağını sordum.” gibi ifadeler Türk dili bakımından, onun doğrudan doğruya Portekizce konuşma yaptığını göstermektedir. Öteki birçok konunun yanı sıra, böyle bir konunun (Çin porsenelinin yapımında kullanılan toprağın) da lingua franka ile sorulup, öğrenilmesine olanak yoktur. Hele, ortada Bahriye gibi Akdeniz’i ekonomik ve sosyal yaşamı ile anlatan bilimsel bir çalışma ürünü varken, onun hakkında ileri sürülen ”Türkçe dışında çok az okur yazarlığı vardır” biçimindeki görüşün kabul edilmesi olanaksızdır.
Piri Reis’in yabancı dil bilip bilmediği, en doğru biçimde, Bahriye’deki coğrafi yer adlarının yazılışlarının incelenmesi ile kanıtlanabilir. Çünkü Piri Reis çok yerde, bu yer adlarını kıyılarda yaşayan insanların konuştuğu dilde (İtalyanca, Fransızca, Arapça gibi) yazmakla kalmamış, bunların Türkçe karşılıklarının da vermiştir. Örneğin;
“…bu limanın şuluk burnuna Kavu Palo, yani ‘Kazık Burnu’ derler…” anlatımındaki “Palo” kelimesi, İtalyanca “kazık” anlamındadır.
Aynı biçimde;
“…Bu kaleye ‘Tri Kaza’ derler. ‘Tri Kaza’ üç ev demektir.” anlatımındaki ‘Tre, Tri’ İtalyanca üç, Casa (kaza okunur) da İtalyanca ev anlamında olduğundan, Piri Reis’in yazdıkları doğrudur.
(s.98 b)”…Kale önündeki limana Porto Mulina derler, Değirmen Limanı anlamındadır. İtalyanca , değirmen anlamındaki “Molino” nun “Mulina” biçiminde yazılmış olması,Piri Reis’in değil, yazmayı kopyalayan yazımcının hatasıdır. Bu ve bunun gibi kopyalama yapılırken olagelen yanlışlıklara, ilgili bölümde ayrıntılarıyla açıklanacaktır.
Piri Reis bazen de bunun tersini yaparak, Türkçe adların, yabancı dildeki karşılıklarının verir; örneğin:
(s.84 a)” Biz bu burna Burunde deriz; Müslüman olmayan zümre ise Kavu Ayupa adını verirler…”
(s. 85 b) “…Bununla birlikte Keçi Adası’nın asıl yatağı günbatısı tarafındadır. Orada Kabronis denilen bir adacık vardır. Keçi Adası’na Kabros derler. Avrupalılar bu adaya, yani Keçi Adası’na Abresmo adını verirler…”
(s.103 a) “…Bu kalenin poyraz” tarafında Sakarca dedikleri uzun bir ada vardır. O adaya Müslüman olmayan halk Yali adını verirler.” Burada hemen belirtilmesi gerekir ki “Yali” adı, adanın özgün adı olan “Yiali”nin okunuşudur.
Piri Reis başka dillerdeki özel adların Türkçe karşılıklarını vermekle kalmaz, aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi, yabancı adların, başka yabancı dillerdeki karşılıklarını da verir:
(s.101 b) “… İlleki Adası’na Rumlar Tilo, batılılar ise Peskopiye derler…”
(s.110 a) “…Sire Adası Venedik egemenliği altındadır. Çevresi otuz mildir. Bu adaya batılılar Suda, Rum halkı ise Kayiris adını verirler. Rumlar kimi kez Sire adını da kullanırlar…”
(s.122 b) “…limanın karşısında (yerli halkın) Beg Adası dedikleri bir ada vardır. Bu adaya Müslüman olmayan halk ‘İzle de Servi’ adını verirler; Geyik Adası demektir…”
(s.122 a) “…Benefşe adıyla tanınan burna bu adın verilmesinin nedeni şudur: Bu burnun poyraz tarafında, deniz kıyısında Venedik Cumhuriyeti’nin bir kalesi vardır. Bu kaleye Rumca Menevşiye derler; Benefşe, Menevşiye’den bozmadır. Ayni kaleye Frenkler ise Merveziye derler…”
Yukarıda verilen örnekleri, Bahriye’nin hemen hemen her faslında görmek olasıdır.
(s.126 a) “ … Bu limana Porto Lonko derler: “Uzun Liman” anlamına gelir…”
Bahriye’nin yazıldığı yıllarda adı geçen liman Venedik yönetimindedir. İtalyanca’da “porto”, liman; longo” da uzun anlamındadır. Okunuşları da “Porto Lungo” dur. Bahriye’de “o” harfinin “u” olarak okunması yazımcı hatasından ileri gelmiş olabilir. Ancak “g” harfinin “k” biçiminde okunmuş olması, büyük olasılıkla, Türkçe’deki ses uyumundan ileri gelmiştir.
(s.243 b) “ …Gündoğusu yönündeki adaya Bono Omo derler., “iyi adam” anlamına gelir…”
Gerçekten de Fransızcada “bone home” iyi adam anlamındadır ve okunuşu da “bon om” dur.
İlginç bir örnek de, Venedik egemenliğindeki “Benefşe ve Manya burunları arası anlatılırken” başlıklı fasılda bulunmaktadır :
(s.122 a) “…Yani kıble tarafında Santancilo dedikleri ören bir kilise vardır. Bu nedenle Müslüman olmaya halk bu burna Kavu Santa Ancilo der…” Bu cümledeki santa kelimesi, İtalyanca “ mukaddes, kutsal, aziz” anlamındaki “Santo” sözcüğünün, hattat tarafından yanlış yazılmış biçimi olmalıdır.”Angelo” biçiminde yazılan ve “ancelo” olarak okunan kelimenin anlamı da “melek”tir. Değinilen “santa” kelimesi, Fransa kıyıları anlatılırken , ayni anlamdaki Fransızca “Saint” kelimesinin okunuşu olan “san” a dönüşecektir ki, bu kelimenin Fransızca okunuşu “ sen” dir. Bu değişik yazım biçimi, Arap harflerinin yazılış ve kullanılmasından ileri gelebilir.
Aslında yalnız kullanılan adların Türkçe karşılıklarının doğru verilmesi bakımından değil, Bahriye’de başka başka dillerdeki isim ve sıfat tamlamalarının, bunların ilişkin olduğu dilin imlâ kurallarına uygun biçimde yazılmış olup olmadıklarının incelenmesinden de Piri Reis’in Türkçe’den başka dilleri bilip bilmediği kanıtlanabilir. Ancak, Piri Reis’in Türkçe’den başka dilleri de bildiği görüşünde olmamıza ve önerilen esaslara göre yaptığımız araştırmada görüşümüzün pekiştirilmiş olmasına karşın; incelemede yeteri kadar Bahriye yazması kullanılamadığından, sonucun bilimsel olduğu ileri sürülememektedir. Bu nedenle, coğrafi yer adlarının Türkçe karşılıkları ile yabancı dildeki isim ve sıfat tamlamaları; yazılış ve okunuş biçimleri ele alınarak incelenmelidir. Ulaşılacak sonuç Piri Reis’in yabancı dil bilgisinin kuşku götürmez biçimde ortaya konulabilmesine hizmet edecektir. Böyle geniş bir çalışmanın önerilmesinin bir başka nedeni de Bahriye yazmalarında, yazımcının kültür ve bilgisine bağlı olarak, özellikle yabancı adların okunuş ve yazılışlarında büyük farklar olmasıdır. Nitekim konu bu yönüyle incelenirken başvurulan, Bahriye’nin Tercüman nüshası, Kültür Bakanlığı nüshası ve İ.Ü Kütüphanesindeki yazma arasında bin üç yüz kadar değişik biçimde okunmuş ve yazılmış kelimenin bulunduğu belirlenmiştir. Bunların bir kısmı bu sözcüklerin, yazmalarda farklı yazılmış olmalarından kaynaklanmaktadır. Bir kısmı, yazmalardaki bazı kelimelerin silik olmalarından ötürü farklı biçimde okunmaları, bir kısmı Arapça’nın yazılış ve okunuşlarındaki doğal güçlükler, bir kısmı ise yazmalar kopyalanırken bazı kelimelerin atlanmış olması gibi nedenlerden ileri gelmektedir. Konunun daha iyi anlatılabilmesi bakımından, Kültür Bakanlığı yayını, Tercüman yayını ve İ.Ü. 6605 numaralı yazmanın tarafımızdan yaptırılıp, henüz yayınlanmamış çalışmanın biri birleriyle karşılaştırılması biçimiyle seçilen birkaç örnek aşağıdadır. Örneklere ilişkin sayfa numaraları, Tercüman yayını için, basılı olan kitabın sayfa numarası; ötekiler için, özgün yazmanın sayfa numaraları olarak verilmiştir.
- İ.Ü.6605,s. 14 a :
“*Onları öyle yazıp düzenlediler ki, denizciler hem yollarını ve hem de bütün kıyıların mil olarak uzaklık (ve uzunluklarını) bilirler.
*Böyle yazılınca da, artık, bunlar apaçık belli oldu. Sonra bütünü, birbirleriyle oranlanmış on altı bölüğe ayırdılar.”
“*Merkez onların orta yerine düşer; sözü edilen on altı bölük ise, onun çevresinde fır dolayı toplanır.”
İkinci dizedeki “oran” sözcüğü, Kültür B. Nüshasında (s.14 a) “revan”(!) olarak okunmuş ve buna göre anlam verilmiştir. Ayni sözcük, Tercüman nüshasında ise (s.51) “inan” biçiminde okunmuştur. Üçüncü dizedeki toplanmak kelimesi, özgün yazmada “üşmek” kelimesidir. Bu kelime “üşüşmek, toplanmak” anlamında olduğundan, “toplanmak” biçimindeki anlamıyla alınmıştır. Oysa bu kelime Kültür B. Nüshasında “düşmek” olarak okunmuş ve yazılmıştır. Tercüman nüshası bu sözcüğü hiç almamıştır.
Yine bu sayfada (İ.Ü.6605,s.14 a ) değinilmeye değer bir başka farklılık daha bulunmaktadır :
“*Ey şah! Haritada da, pusulada da bu kuzey yıldızı, okun çelik ucu (temren) gibi siyah bir çizgi olarak gösterilir.”
Özgün yazmalardaki “peykan” sözcüğü, Kültür B. Nüshasında (14 a) yalnızca “ok” olarak, Tercüman nüshasında (s.51) ise “kirpik gibi” olarak yazılmıştır.
-İ.Ü.6605 s.16 a :
“*Şimdi o yerin nasıl bir yer olduğunu dinle: Tamamen boştur ve hiçbir şey yoktur.
*Kupkuru olması yüzünden, bilin ki, kimseler gitmez; o taraflar ıssız,büyük bir sahadır”
“Kuru” sözcüğü Kültür B. Nüshasında (17 b)“kara” olarak değerlendirilerek,” Kara üzerinden oraya kimse varamaz” denilmiştir.Tercüman nüshasında (s.58) da” gidemezsin karalardan” biçiminde yazılmıştır.
-İ.Ü.6605,s.24 a :
“*Portekizliye Çin Porsenelinin toprağını sordum:”
Burada da, “Çini çanuğunun toprağı”; Kültür B. Nüshasında (s.27 b) “Çin’i Çana’nun toprağı” biçiminde, okunmuş ve “Çin ve Çana’nın ülkesi” olarak; Tercüman nüshasında(79) da “Çin-i Çangın toprağı” biçiminde çevrilmiştir.
-İ.Ü.6605,s. 48 b:
“…Sözü edilen bu yerden Çitoroz Köyü’nün önü iki mildir.”
Buradaki köy adı,özgün yazmada “ Cotoroz, Çotoroz” biçiminde okunmaktadır. kültür B. nüshasında (58 b), özgün sayfada “Çitivoroz, Çitoroz” biçiminde, Tercüman nüshasında ise “Çitoroz” olarak okunmaktadır. Daha çok “ Çitoroz “ biçiminde yazılmış okunmakta olduğundan, bu sözcük doğru kabul edilmiştir.
-İ.Ü. 6605, s. 56 a :
“…Büyük gemiler, denizde poyraza karşı yatar…” Özgün yazmada, yazımcı,” gemiler kelimesini atlamış, yazmamıştır.
-İ.Ü.6605, s.58 a .
“*…O sığlara gönder ile kayıklar girer, yatar…”
Buradaki kelime, Kültür B. Nüshasında (s.73 a) da, Tercüman nüshasında (s.151) da “ Gündüz kayıklar girer” biçiminde okunmuştur.
-İ.Ü. 6605, s.68 a :
“…Sakız Adası kıyısı boyunca karayel tarafına dolaşırlarsa Kardamlı’dan başka demir atacak yer yoktur…” “Kardamlı” adı, İ.Ü. yazmasında,” Kardamil” olarak kopyalanmış, öteki nüshalarda ise “Kardamlı” biçiminde yazılmıştır. Bu nedenle, İ.Ü. yazmasının çeviriminde de “Kardamlı” olarak alınmıştır.
-İ.Ü. 6605, s.69 a :
“…Bu yatağın şuluk- gündoğusu yönünde, Sakız’ın Kavu Maste dedikleri ıssız burna doğru gidince…”
Değinilen burnun adı, Kültür B. nüshasında (85 a) “Kavmaste” biçiminde yazılmış olup “Kavmasta” olarak okunmuştur. Tercüman nüshasında (s.168) “Kavmeste” biçimindedir.
-İ.Ü. 6605, s.88 a :
“Bu Bölümde Sirevolos Kıyıları Anlatılır” Buradaki ad, Kültür B. Nüshasında (107 a), özgün yazmada “Sirevolos” biçimindedir; “sirevilos” olarak okunmuştur. Tercüman nüshasında (s. 204) “Sire Volos” biçiminde yazılmıştır.
Bahriye’nin özgün yazması bulunamadığına göre, Bahriye yazmalarındaki yabancı yer adlarının, isim ve sıfat tamlamalarının, yazımcı hatalarının incelenmesi ile Piri Reis’in Türkçe’den başka dil bilip bilmediği bilimsel biçimde saptanabileceği gibi, özgün Bahriye‘ye en benzer yazma da belirlenebilecektir.
Görevleri içinde bu ve benzeri konuların da bulunduğu kuşkusuz olan Üniversitelerin ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu gibi ilgili devlet kuruluşlarının bu konuyu bugüne kadar ele almamış olmalarını, hayretle karşılamamak olanaksızdır. Böyle bir çalışmanın yapılması yalnız Piri Reis’e karşı değil, Türk diline karşı da kaçınılmaz bir görevdir.
Piri Reis’in İnsancıl Niteliklerinin Değerlendirilmesi
Piri Reis’in bilim adamlığı ve kişiliğini ortaya koymaya çalışan hiçbir inceleme, onun alçak gönüllülüğüne, insan sevgisine, dini inançlarına ve hoşgörüsüne değinmeden tamamlanmış sayılamaz. Bu nedenle Piri Reis’in hayatı, onun anılan niteliklerinin değerlendirilmesiyle tamamlamak istenmiştir. Piri Reis; Hıristiyanlığın din sapkınlığıyla mücadele etmek üzere kurduğu Engizisyon Mahkemeleri’nin yaygınlaştığı ve İngiltere dışında tüm Roma Hıristiyanlığında din uğruna yapılmadık kötülüğün kalmadığı, hoşgörünün ortadan kalktığı bir dönemde yaşamıştır. Aynı dönemde Osmanlı Padişahları da kendilerini, Tanrı’nın gölgesi gibi görüyorlar ve savaşlarını gaza için, yani İslâm dinini korumak ve yaymak amacıyla yapıyorlardı. O günlerde Türklerin, Müslümanlığın yayılmasında oynadıkları etkin rol nedeniyle, Batı’da, bir Türk düşmanlığı yaratılmıştı. Hatta zaman zaman bu düşmanlığın, tutucu Hıristiyan çevrelerinde, bugüne değin sürdürüldüğü bile ileri sürülebilir. İşte böyle bir ortamda Piri Reis, Akdeniz ve Adalar Denizi kıyılarında yaşayan Müslüman halkların yanı sıra, Hıristiyan halklarla, hatta onların din adamlarıyla, iyi ilişkiler kurmayı ve geliştirmeyi başarmış bir insandır. Bu onun insancıl (hümanist ) düşünce ve kafa yapısından ileri gelmektedir. Hatta Bahriye’de “Müslüman olmayanlar ya da Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayanlar” anlamında kullandığı “kafir” sözcüğünün dışında, Hıristiyanları küçümseyen, inciten ifadelere hemen hemen hiç yer vermemiştir. Bazı yerlerde Hıristiyanlar için kullandığı incitici sözleri de, daha çok Müslüman halka karşı akıl almaz kötü davranışlarda bulunan, Portekizliler için kullanmıştır. Onun bu gibi ifadelerinin bile, tüm Bahriye tarandığında, birkaç satırdan öteye geçmediği görülmektedir. Değinilen satırlar aşağıya alınmıştır. O günün koşullarında, akıncı bir denizci tarafından söylenmesi doğal karşılanması gereken bu ifadeler bile, biri dışında, doğrudan doğruya dile getirilmemiş, asıl anlatmak istenen konu içine sıkıştırılmıştır. Hatta bu nedenle okuyucunun dikkatini bile çekmemektedir.
S .7 b :
“*Gerçi o dönemlerde denizci çoktu; ancak Allah denizleri açma olanağını ona bağışlamıştı.
* Onunla birlikte (Kemal Reis) Akdeniz’i baştan başa gezdim ve illerini dolaşıp gördüm.
*Tüm Frenk (Avrupa) illerini gezmiş ve pek çok inançsızın bağrını ezmiştik.”
*Bir gün Bayezid han’ın lütufta bulunarak bize gönderdiği yüce bir buyrultu geldi.”
S .14 b :
“*Aklında tutabilirsen, işte sana haritadaki bütün işaretleri anlattım.
*Eğer bunlara (harita ve işaretler) dayanarak iş görürsen, ey genç adam, artık denizde daima yetkin olursun.
*Frenk ülkelerine durmadan akın et, saldır; çünkü sana onun yollarını gösterdim.”
S .34 b a:
“*Ey kutlu kişi! Biz o külahlardan birisini bir gemiyle almıştık,
* O zamanlar Akdeniz’de dolaşır ve Müslüman olmayanlara hiç aman vermezdik.”
* O gemide tıpkı mihenk taşına benzeyen bir taş gördüm.”
Piri Reis’in, 361 yapraklık (722 sayfa) Bahriye’sinde, yukarıdaki satırlarının dışında birkaç yerde, aşırılığa kaçan ifadeler kullanmıştır.Ancak, aşırılığa kaçan bu ifadeler başka din ve inançta olanlara değil, doğrudan doğruya Portekizlilere yöneltilmiştir. Hatta bunların temelinde bile insancıl düşünceler vardır. Çünkü, Piri Reis bu satırlarda Portekizlilerin Müslüman halkın can ve mal güvenliğine acımasız biçimde verdikleri zarardan duyduğu öfkesini dile getirmektedir. Aslında onun, Portekizli denizcilerin Hac’dan dönen savunmasız Müslüman yolcu gemilerini ele geçirmelerinden sonra, erkekleri esir alıp; gemileri, içindeki kadın ve çocuklarla birlikte yakmaları gibi Hint Denizi’nde yaşanmış, insanlık dışı birçok vahşi davranışın etkisi altında kalmaması düşünülemez. Bu nedenle öfke ve üzüntüsünü dile getirip, Portekizlilere ateş püsküren aşağıdaki dizelerini, hoşgörü ile karşılamak gerekir. :
S .17 b :
“*Habeş Ülkesini kendisi, kuşkusuz, bir burundur. Belli ki gemiler onu dolaşarak gelir.
*Bir zamanlar ey dost, otuz barçanın gelip Cidde’ye konduğu bilinir.
*Ayrıca, aralarında beş de kadırga vardı. Onların gelişi bizim için utanç verici bir şeydi.
*Ne olurdu, bir kez üstlerine varılsaydı da, küllerini göklere savursaydık!”
S.29 b :
“*Fakat ey dost, şimdi Portekizliler oraya gidip (Hürmüz Boğazı) o burunda bir hisar yaptı.
*O hisarcıkta bekler ve gelip geçen gemilerden haraç alır. İşte, artık o ülkenin halini de öğrendin.
*Galip geldi Portekizliler hep onlara, kendilerinin tüccarları kondu hanlara
*İster yazın, ister kışın olsun, Portekizli olmaksızın alışverişe olanak kalmamıştır.
Onun bu dizelerinde, Hürmüz Boğazı ile, Hint Okyanusu’nda kuvvet dengesinin Portekiz’den yana değişmesinin endişeleri de görülmektedir. Piri Reis’in aşırılığı, işte, bu kadardır.
Ama bunlara karşın, Piri Reis’in iyi duyguları ve dilekleri din ayırımı yapmadan herkesedir. Parmakla sayılacak kadar az sayıdaki bu aşırı ifadelere karşın, Bahriye’de onun insancıl duygu ve düşüncelerini yansıtan pek çok örnek bulunmaktadır. Bunların başında, kitabına adını koyarken yapmış olduğu açıklamalar gelmektedir. Hatırlanacağı gibi, Piri Reis, kitabına adını koyarken, kitabındaki bilgileri Türkler veya Müslümanlara gerekli olduğu için değil, bütün Akdeniz insanlarına gerekli olduğunu düşünerek yazdığını belirtmektedir. Akdeniz insanı deyimi ile de inançları, dilleri ve etnik kökenleri ne olursa olsun Akdeniz kıyılarında yaşayan bütün insanları kastetmektedir.
İlginç bir husus da, genelde, Müslümanlar arasında, özellikle insan resmi yapmanın günah sayılmasına karşın 1513 tarihli haritasındaki başta Afrika Kıtası üzerindeki insan resimleri başta olmak üzere, haritasına pek çok insan ve hayvan resmi çizmiş olmasıdır. Yaşadığı yıllardaki doğu ve batı insanlarının akıl almaz bağnazlığı karşısında, yalnız bu davranışı bile, onun hoşgörülü kafa yapısını göstermeye yeterlidir.
Ayrıca Bahriye, insan psikolojisine önem verilmesi, aç gözlü değil cömert olunması, iyilik düşünüp iyilik yapılması, insanların görünüşüne değil özüne bakılarak değerlendirilmesi gibi Piri Reis’in üzerinde durduğu pek çok değer yargısıyla doludur. Onun bu gibi görüşlerine ilişkin birkaç örnek aşağıda sunulmuştur :
S.8 b :
“*Yine o (kaptan, denizci) kapıları açmanın yolunu, oyunu, bilmeli; askerin durumunu da anlamalı.
*Bütün işini, sonunu hesaba katarak yapmalı, adına sanına yakışır biçimde davranışlarda bulunmalı,
*O, daima iyilikler düşünerek mutlu olsun, gönensin, sözleri kolaylık sağlasın. “
“*Onda açgözlülük, hırs olmamalı, kimseye üzüntü vermemeli, çünkü açgözlülük ederse gaza edemez “
*Ey kutsal dinli kişi! Bu sözlerden ders al ki kendini iyi ve doğru olarak tanıyasın.”
S.9 a:
“*O (İskender) kimsenin giysisinin atlastan mı, çuldan mı olduğuna değil, yalnızca içindeki cevhere bakardı.”
*Ancak, cevher kime gerekiyorsa onda değil, başı devletli, talihli olan kişide bulunur.
*Kimi kişilerin gerçek denizci diye anıldığını, kimilerinin ise bildiği konularda bile yanıldığını gör.”
S.10 a :
“* (Azazil) Kendisini beğenmişlikle böbürlendi, bu yüzden de ona lanet edildi.
*Şu halde, daima korkmak ve her hangi bir işi, ondan bir iyilik umarak yapmak gerekir.
*İnsanın hep iyilik düşünmesi yeğdir. Yiğit, kötü işleri iyiye dönüştüren kişidir.
*O, kendisi için ne düşünür, ne isterse başkası için de aynı şeyi düşünüp istemeli ve cömert olmalıdır.”
Onun bütün bu özellikleri Bahriye’nin pek çok yerinde ve özellikle şiir biçiminde yazılmış bölümde, kolaylıkla görülmektedir. Aslında Piri Reis, Bahriye’yi askeri amaçlı bir çalışma olarak hazırlamamıştır. Bu nedenle Bahriye asker, sivil, ticari gemileri ile dini, milliyeti ne olursa olsun tüm denizcilere yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır. Değinilen bu önemli hususa ilişkin bulgular Bahriye’nin yazılış nedeni bölümünde ayrıntılı biçimde açıklanacaktır.
Piri Reis’in Bahriye’yi bitiriş biçimi, sanki onun bilime verdiği önemin ve insancıl niteliklerinin bir özeti gibidir. Bu nedenle Bahriye’nin aşağıdaki son dizeleri aynen alınarak, okurların beğenisine sunulmuştur.
S. 361 b :
“ * Tanrıya şükürler olsun ki bu amacımıza eriştik; ancak, bu arada bir arzum daha var.
*Onu gizli ve açık tümüyle anlatayım ve bütün bu gizler sizlerce bilinsin.
*Bu kitap için yıllarca acı ve sıkıntıya katlanarak öylesine çok çalıştım.
*Madem ki, bir kulpa yapışan her kul, yaptığı o işle bir lütfa erişti,
*Ben de bu kitabı yazıp gerekli açıklamaları yaptığım için bir sevap kazanmış olma umut ve beklentisi içindeyim.
*Bu kitabı okuyup yararlanan ve böylece deniz bilimlerinde olgunlaşanlar,
*Tanrı onu yüce katına kabul buyurarak ona acıya ve eksikliğini bağışlaya” desinler.
*Bu kulunu şöyle yoksun komasın ve bu kitabıyla onun bağışlayıcılığı ve esirgeyiciliği ile ödüllendirsin.
*Ancak benim de burada onlara bir yanıtım var: Kitabım olgun kişilere ulaşınca,
*(Dilerim) onun yanlışlarını görsünler; onları düzeltme güç ve olanağını bulsunlar.
*Tanrı, bu düzeltmeleri yapacak olan o bilgili ve yetenekli kişiye eksiklerimi kavrayabilmesi için acıyıp yardımcı olsun.
*Bir yanlış bulunca onu düzeltip tamamlasın, o bir hataya karşılık bin lütfa erişsin.
*Bilimin, bilginin sonu yoktur. Bu nedenle hiç kimse onun sonunu bulamaz.
*Sonu, sınırı olan hiçbir bilim dalı, yanlışı yanılgısı olmayan kul yoktur.
*İnsanoğlunun işlerinde sık sık yanlış ve yanılgı vardır. O yanlışları düzeltenler lütuf ve bağışa erişir.
*Üzüntü ve sıkıntılar ara verip fırsat buldukça ve dilimin gücü yettiği ölçüde, yılmadan yorulmadan çalışarak,
*Bu konuyu tüm ayrıntısıyla derleyip topladım ve yazdım. (Umarım) bu kitabı kullanan, ondan yararlanan kapıyı açma olanağı bulur.
*O kimse aynı zamanda, “Tanrı bu kula acısın” desin; bunu diyen de kesinlikle Tanrı’nın rahmetine erişsin.
*Ayrıca, bunu işiterek “Amin” diyen de gelecekte tüm belalara karşı güven içinde olsun.
*Sayılamayacak kadar Tanrıya şükürler, Tanrıya şükürler! Umarı bulunmayan hiçbir tasa, hiçbir kaygı, acı olmasın.
*Bu kaygı ve sıkıntının da umarı bulundu ve bu açıklamanın da sonu geldi.
*İşte bu nedenle sözü burada kestik; bitim noktasına ulaştık ve böylece amacımız gerçekleşti.”
Buraya kadar yapılmış olan açıklamalarla, denizci bir bilim adamının yaşamı, yeri geldikçe yorumlara da dayandırılarak, gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Ancak, bütün yazılanlara karşın, onun yaptıkları ve asıl değeri eserleri tam olara, çeşitli konulardaki uzmanlar tarafından incelenmeden, onun hayatının tümüyle ortaya konduğu ileri sürülemez. Bu görüşten hareket edildiğinde, eserlerinin incelenmesi, bir bakıma Piri Reis’in hayatının araştırılması demektir. Buraya değin sunulmuş olan bilgiler de bir amatörün, değinilen amaca yönelik çalışmalarıdır. Dolayısıyla Piri Reis’i tanımak için önce onu sevmek ve anlamaya çalışmak gerekir ve bundan sonra da yapılacak olan budur.
|
Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...
-
Online Yıldızname Burcu Hesaplama 1. Yol: Arapça Harflerle Ebced Yöntemi Öncelikle "cinsiyet"inizi seçin ve aşağıdaki ...
-
Harflerin Enerjileri A-Z Alfabedeki bütün harflerin enerjileri ve anlamları. İsminizde bulunan, isminizin başladığı harflere göre ka...
-
1 / 24 1 AMAL'İ MÜCERREB-1 2 Bilinmeyen Yönleriyle Satanizm - Bulent Kısa 307 say...