27 Eylül 2012

DÜNYA'YI ETKİLEYEN GÜNEŞ OLAYLARI

DÜNYA'YI ETKİLEYEN GÜNEŞ OLAYLARI
Hesaplara göre Güneş'imiz, normal bir Ana Kol Yıldızı olarak, bir 5 milyar yıl daha dayanacak kadar hidrojene sahiptir. Ama bu dönemin sonunda mutlaka bir nükleer kabuk kaynağı oluşturacak ve Kırmızı Dev Yıldız olmak için değişmeye başlayacaktır. Astronomi açısından çok kısa bir zaman içerisinde, Güneş'in kızgın diski, gökyüzünün büyük bir bölümünü kaplayacaktır. Okyanuslar kaynamaya başlayacak ve yeryüzünde hiçbir hayat kalmayacaktır.
Dünya, kendi ekseni etrafında yekpare bir şekilde döndüğü halde, Güneş, bu dönüşü, parça parça gerçekleştiriyor. Güneş, ekvator bölgesi dönüşünü 26 günde tamamlarken; kutuplar için bu süre 30 gün. Merkez ve ışınım bölgesi ise, dönüşlerini, tek vücut halinde 28 günde tamamlıyorlar. Gökbilimciler, dönüş süresi bakımından, iç ve dış tabakalar arasında oluşan bu farkın, Güneş'in manyetik alanını oluşturduğu görüşündeler. Elektrik akımlarının, iletken durumdaki sıcak gazlar arasından geçerken, oluşturdukları manyetik alan çizgileri de, iç bölgeleri aşıp, ışıkküreyi de delip geçer. Güneş'i, güney ve kuzey kutupları olan; Dünya'nınkinden 100 kat daha güçlü bir mıknatıs haline getirirler. Güneş etkinliklerinin birçoğu, bu manyetik alanın etkisiyle ortaya çıkar. Bu etkinliklerinin önemli bir bölümü, kendilerini taç kısmında belli eder.
Güneş rüzgarı
GÜNEŞ RÜZGARLARI
Taç kısmındaki parçacıkların, Güneş'in yıldızlararası boşluğa uzanan manyetik alan çizgileri boyunca akması sonucu, Güneş rüzgarları oluşuyor. 400 km/s hızla ilerleyen elektronlar ve protonlar, Güneş rüzgarının Dünya atmosferine yaklaştığı zamanlarda, gezegenimizin manyetik alanı tarafından hapsedilir ve atmosfere doğru çekilirler.
Atmosferdeki atomlar, bu yüksek enerjili parçacıklarla etkileşime girerek, enerjilerini soğururlar. Sonra da, renkli ışık geri salarak, kimi zaman muhteşem bir renk ve ışık dansı olarak bizlere yansıtırlar. Kuzey yarımkürede gerçekleştiğinde, Aurora borealis adını alan bu Dünya - Güneş ortak yapımı gösteri, gökyüzüne bakıp tanık olunabilecek büyüleyici bir olay.
GÜNEŞ LEKELERİ
5000 km genişliğinde bir Güneş lekesi
Güneş lekeleri, manyetik alanın gözle görülür etkilerinin, en uzun zamandır (2000 yıl öncesinden beri) bilinen örneklerinden biridir. Büyükleri değişken olmakla birlikte, en büyüklerinin çapı, yaklaşık 50.000 km kadardır. Ortalama olarak birer Dünya boyutundaki bu lekelerin bir kısmını çıplak gözle görmek mümkün. Işıkküre üzerinde küçük, karanlık alanlar olmalarının nedeni, gerçekten koyu olmaları değildir. Ancak, üzerinde yer aldıkları ışıkküreden, daha düşük sıcaklığa sahip olmalarıdır. Bunun da nedeni, yine kuvvetli manyetik alanlardır.

Lekeler, güçlü manyetik alan bölgelerinde ortaya çıkıyor. Bu bölgelerin nispeten soğuk olmasının nedeni, manyetik kuvvetlerin, alt tabakadaki konveksiyon bölgesinde bulunan sıcak gazların yukarıya çıkmasını engellemesidir. Genellikle, gruplar halinde ortaya çıkan lekelerin ömrü, birkaç saatten birkaç aya kadar değişiyor.
Güneş lekelerinin belirli bölgelerde ve belirli aralıklarla artıp azalan sayıları, Güneş'in etkin bir dönemde olup olmadığının, en büyük ipucunu sağlar. Manyetik etkinliğin çok olduğu dönemler, doğal olarak lekelerin de sayılarının artığı dönemlere karşılık geliyor.
Güneş lekeleriyle ilgili kaynakların geçmişi, (İÖ 1. yy)da Çin'e uzanıyor. 17. yy başlarında teleskopla görülmüş olmalarına rağmen Alman gökbilimci Samuel Schwabe, 1826'da kayıt tutmaya başlayıncaya dek, kimse sistematik bir sayım yapmadı. 1843'e gelindiğinde Schwabe, yaklaşık on yıllık bir dönemde, lekelerin sayısının, minimumdan maksimuma çıkıp, yeniden minimuma indiğini açıklayacak kadar kendine güveniyordu.
1915'e gelindiğinde ise, Amerikalı gökbilimci George E. Hale ve Kaliforniya'daki Mount Wilson Gözlemevindeki meslektaşları, lekelerin genellikle çiftler halinde görüldüğünü, Güneş'in ekvatoruna aşağı yukarı paralel dizildiklerini ve her çiftin iki yarısında da, zıt manyetik kutupluluk olduğunu gösterdi. Ayrıca, Güneş'in kuzey yarıküresindeki tüm leke çiftlerinin aynı yönelimde, güney yarımküredeki tüm çiftlerin de buna zıt yönelimde olduğunu saptadılar. Açıkça görüldüğü üzere, lekelerin düzeni, Güneş'in kuzey-güney ana manyetik alanının iç tarafından doğrudan etkileniyor.
Ortalama olarak 11 yılda bir, Güneş'in genel manyetik kutupluluğu tamamen tersine çevriliyor. Kuzey manyetik kutbu, güney kutbu olurken, güney kutbu da, kuzey kutbuna dönüyor. Dolayısıyla Güneş'in başlangıçtaki yönelimine döndüğü tam bir manyetik Güneş çevrimi, ortalama 22 yıl alıyor. Sürecin tümünü hiç kimse tam olarak anlamıyor. Güneş lekesi döngüsünün insan yaşamı üzerinde doğrudan etkileri olduğuna ilişkin kanıtlar olması nedeniyle, bu belirsizlik talihsiz bir durum. Maunder minimumu dönemini, göz önüne alın. Kayıtlar 1645-1715 arasındaki ürkütücü dönemde, Güneş yüzeyinde hiç leke olmadığını gösteriyor.
O dönemdeki pek çok Güneş bilimcisi gibi Eddy de, Güneş leke sayılarındaki değişimlerin Yer iklimiyle ilişkili olduğu konusunda ikna olmamıştı. 70 yıl süren minimum döneminde, ağaçların büyüme halkaları üzerindeki veriler inceledi. Bu ağaçlar, söz konusu dönemden önceki ve sonraki dönemlere ait ağaçlardan dikkat çekici ölçüde daha fazla karbon 14 içeriyordu. Bu da, o dönemde Dünya'ya daha yüksek miktarlarda kozmik ışınım ulaştığı anlamına geliyordu. Manyetik açıdan etkin Güneş, aldığımız kozmik ışını azaltıyor. Dolayısıyla Eddy, arada bir bağlantı olduğusonucuna vardı. Eddy'nin araştırması, 1460-1550arasında bir diğer Güneş lekesi kıtlığına dikkat çekti. Bu olayı, Maunder'in tarihleriyle yan yana getiren uzmanlar, bu uzun süren minimum dönemlerinin, Avrupa'da ve diğer yerlerde Küçük Buzul Çağı (1400-1850) olarak bilinen, çok soğuk dönemle çakıştığını fark ettiler. Güneş lekelerinin sayısındaki değişiklik, insanların yaşamı için önemli olan çeşitli olgulara da yansır. Güneş lekelerinin en büyük değerlerini aldığı yıllarda ağaçların daha hızlı büyüdüğü bilinmektedir. Güneş lekelerinin sayısı ile buğday fiyatları arasında da, benzer korelasyon var gibidir. Güneş lekeleri ne denli küçükse, buğdayın fiyatı o denli yüksek olmaktadır. Bu durum, zayıf Güneş lekeleri yıllarında daha az buğday yetiştiği için fiyatın yükseldiği iddia edilerek açıklanabilir.
GÜNEŞTEKİ PATLAMALAR
1991 ile 1995 arasında Güneş patlamalarındaki değişiklikler(en sağdaki 1995, en soldaki 1991)
Güneş yüzeyinde gerçekleşen en şiddetli olaylar, ani patlamalarla ortaya çıkan Güneş parlamalarıdır. En büyük patlamalar, tümü 10 ila 1000 saniyelik bir zaman diliminde patlayan milyarlarca megatonluk TNT'ye, ya da milyonlarca hidrojen bombasının enerjisine eşdeğerdir.
Güneş etkinliğinin, üst düzeyde olduğu dönemlerde, sayı ve şiddetleri artan parlamalar ortaya çıkar. Bu durumda, sıcaklığı 10 milyon ºC yi bulabilen madde, görünür ışığın yanı sıra, büyük miktarda morötesi ışık ve X- ışını da yayar.
Tahminen Taçtaki bir ya da birden çok manyetik alan halkası, kırılma noktasına kadar gerilip, yeni bir biçim alırken; dışarıya bir anda elektrik akımları salındığında, Güneş patlamaları oluşuyor. Işınım ışık hızıyla yol alarak, Dünya'ya 8 dakikada ulaşıyor. Telsiz haberleşme sistemleri ile deniz ve hava seyir sistemlerini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Patlamaların küçük bir yüzdesi de, uydularda arızaya neden olabilen yüksek enerjili ve çok hızlı hareket eden protonlar fırlatıyor.
Uzmanlar ancak birkaç on yıldır, Güneş patlamaları üzerinde ölçüm yapıyorlar. Buna göre şimdiye dek gözlenmiş en güçlü X- ışını patlaması, Kasım-2003'te kaydedildi.
TAÇ(KORONAL) KÜTLE ATIMI(TKA)
Güneş'in halesinden, yani Güneş tacından, saatte milyonlarca km. hızla, milyarlarca ton elektrik yüklü parçacık kaçıyor. Bu devasa bulutlar, Dünya'nın koruyucu manyetosferine çarptığında, manyetik alan çizgilerini sıkıştırıp, Dünya atmosferinin üst katmanlarına, trilyonlarca vat güç yüklüyorlar. Bu da, büyük kesintilere yol açacak şekilde, elektrik hatlarına aşırı yük bindirebiliyor. Ve Dünya çevresindeki yörüngelerde bulunan araçlara, zarar verebiliyor. Güneş patlamaları ve TKA, genellikle bir arada gerçekleşiyor. 2003 Ekim ayında, ard arda meydana gelen TKA, aygıtların erken uyarısı ile gezegenimizde çok az hasarla atlatıldı. Atmosfer o denli elektrik yüklüydü ki, kuzey ışıkları, ta güneyde, Akdeniz'de bile görünüyordu. 1989'da şiddetli bir TKA Dünya'yı vurduğunda, Quebec'te yüksek gerilim ağını çökerterek, yaklaşık 7 milyon kişiyi elektriksiz bırakmıştı.
Normal koşullarda TKA'nın Dünya'ya ulaşması, 1 ila 3 gün sürüyor. Tetikleyen mekanizmanın bilinmemesi nedeniyle, TKA'nın ne zaman meydana geleceği ya da oluşup oluşmayacağını öngörmek mümkün değil. Uzay meteorologları, en azından TKA'nın hızı ve manyetik yönelimleri ile ilgili olarak da önceden uyarı alıyor. Bir TKA'nın manyetik kutupluluğu, yolculuğu sırasında değişebiliyor. Kutupluluğu Dünya'nınkinin zıddıysa, çarpışma da en büyük elektrik yükü üretiyor. Uzmanlar TKA, ACE adlı bir uydunun yanından geçtiğinde ve çarpışmaya ancak bir saat ya da daha az bir süre kala bu verileri alıyor.
Tüm bu gelişmelere bağlı olarak ABD Uzay Çevre Merkezi, hem yeryüzündeki hem de yörünge üzerindeki Güneş teleskoplarından aldığı verileri topluyor. Güneş'in Dünya yönüne attığı her plazma topunu, Güneş Hava Tahminleri raporuyla web de duyuruyor.
Nahide İç
Kaynaklar:
1) George Gamow, Güneş Diye Bir Yıldız, çev. Gülen Aktaş, Reşit Canbeyli, İstanbul, 1982.
2) National Geographic, Temmuz 2004.
3) Bilim ve Teknik, Aralık 2003.

ASTROFİZİĞİN ROSETTA TAŞI (*): "GÜNEŞ"


ASTROFİZİĞİN ROSETTA TAŞI (*): "GÜNEŞ"
 
Çap: 1.400.000km(yaklaşık 110 Dünya çapı)
Hacim:1.300.000 Dünya hacmi
Kütle: 1,99× 10³³g
Merkezde yoğunluk: 150 g/cm³
En dış tabaka yoğunluğu: 1×1015 g/cm³
Kendi çevresinde dönme süresi: 25 gün (ekvator bölgesinde)
Dünya'ya uzaklığı
: 150.000.000 km
Merkez sıcaklığı: 15.000.000 °C
Yüzey sıcaklığı: 6000 °C
Güneş, gece gökyüzünde çıplak gözle görülebilen 6000 yıldızdan, bize en yakın olan ve geceleyin göremediğimiz bir yıldız. İçine bir milyon Dünya'nın rahat rahat sığacağı kadar büyük. Ayrıca o kadar yoğun ki, tek bir foton (temel ışık enerji birimi), bir atom parçacığına çarpmadan, 1 mm'nin küçücük bir bölümü kadar bile ilerleyemiyor. Bugün gördüğümüz Güneş ışınları, Güneş'in merkezinden çıktıkları yolculuklarına son Buzul Çağı'ndan önce başladılar. Işık Küre'nin içinden kendilerine yol açmaları, yüz binlerce yıl sürdü. Ve ancak bundan sonra, uzayda 8 dakika süren 150 milyon kilometrelik yolculuklarını tamamlayıp gözlerimize ulaşırlar.
Güneş, genel yıldız sınıflamasında, G türü denilen sarı cüceler arasında o denli yaygın bir tür ki; sadece Samanyolu'nda, bu güneşlerden 100 milyar tane var. Güneş, yaşamımızın sürmesini sağlayan tüm enerjilerin kaynağı; havanın, iklimlerin belirleyicisi ve evrene enerji veren süreçleri işleten güç.
Tahminen 4,6 milyar yaşındaki termonükleer reaktörü(Güneşi), bilim adamları ancak son 20 yıldır gerçekten anlamaya başladılar. La Palma'da, 1 metre çapındaki İsveç Güneş Teleskopu'yla yaptığı gözlemlerle yüksek çözünürlük konusunda rekor kıran Scharmer:
"Güneş, astrofiziğin Rosetta Taşı. Ancak şifresini tam olarak çözebilmiş değiliz" diyor. (*)
GÜNEŞ'İN YAPISI VE İŞLEVİ
Kütlece %74 kadarı hidrojen, %25 kadarı helyum, kalanı da daha ağır elementlerden oluşan Güneş, tümüyle ne katı, ne sıvı, ne de gaz. Gaz atomlarının, yeterince yüksek sıcaklıklarda iyonlaşmalarıyla oluşan ve maddenin dördüncü hali olarak tanımlanan "plazma" yapısında. Maddenin plazma halinde atomlar, serbest elektronlar ve iyonlara ayrışır. Maddeyi bu hale getiren yüksek sıcaklık, yüksek voltaj ya da yüksek basınçtır. Milyonlarca derecedeki bir sıcaklık, çekirdek çevresinde dolanan elektronları hızlandırır. Elektronlar öyle hızlanır ki, protonların çekim etkisinden kurtulurlar. Güneş' te plazma, yüzeye yakın bölgelerde seyrek ve gazsı özellikteyken, merkeze yakınlaştıkça yoğunlaşıyor.
Güneş'in yüzeyi yoktur. Atmosferi incelerek Dünya'ya ve daha ötelere uzanıyor. Elektromanyetik etkinlik açısından Güneş, tam bir karmaşa. Dünya'da elektrik ileten madde sayısı çok az. Güneş'te ise nötr atomlarının uyarılması nedeniyle hemen her şey çok iletken. Çok güçlü ısı ve ışınım enerjileri, elektronları atomlarından kaçabilecekleri noktaya kadar uyarıp, pozitif(+) yüklü çekirdekler ile serbest negatif elektronlardan oluşan, foku fokur kaynayan bir çorba meydana getiriyor. Yani, elektrik akımını, bakır tel kadar kolay iletebilen ve gazsı bir karışım olan plazma.
Elektrik yüklü her nesne gibi, plazma da, hareket ettiğinde, manyetik alanlar üretiyor. Bu alanlar yön değiştirdikçe, daha fazla akım oluşuyor. Sonuçta bu da, daha fazla manyetik alan meydana getiriyor.
GÜNEŞ'İN ÇEKİRDEĞİ(MERKEZİ)
Merkez (çekirdek) bölümü, Güneş'in yakıt kazanı; tüm enerjisinin üretildiği yer. Yarıçapı, Güneş'in yarıçapının ¼ 'ü kadar. Sıcaklığı, yaklaşık 15 milyon °C. İçerdiği malzeme de, çok sıkı paketlenmiş; yani çok yoğun durumda. Böylesine yüksek sıcaklık ve yoğunluksa, nükleer tepkimelerin gerçekleşmesi için ideal koşulları sağlıyor. Yüksek ısıya maruz atomlar, yapılarını koruyamayıp bileşenlerine; proton, nötron ve elektronlarına parçalanıyorlar. Nötronlar, yüksüz olmaları nedeniyle, çevre atomlarla fazla etkileşime girmeden, merkezden hızlı bir biçimde 'sıvışırken', (+) yüklü protonlarla (-) yüklü elektronlar merkezde kalıp, Güneş'e enerji üretecek tepkimeleri(reaksiyonları) gerçekleştiriyorlar. Yüksek sıcaklıkla, fitilleri ateşlenmiş, yani gerekli ısı enerjisiyle donanmış bu kazan dairesi işçileri, sağa sola koşturup, birbirleriyle çarpışmaya başlıyorlar. Tabii yüksek yoğunluk ortamı, bu işi kolaylaştırıyor. Farklı parçacıkların, farklı kombinasyonlarla çarpışıp birleşmeleriyle gerçekleşen nükleer "füzyon tepkimelerinin" sonucunda enerji oluşuyor.
GÜNEŞ'TE ÇEKİRDEK KAYNAŞMASI(FÜZYON)
Tüm yıldızlar gibi Güneş'te, kütle çekiminin etkisiyle sürüklenen gaz ve tozların girdap halinde dönerek bir küre oluşturmasıyla meydana geldi. Kütle gittikçe büyürken, merkezdeki hidrojençok büyük bir basınçla sıkışır. Sonunda, hidrojen çekirdeklerinin bir araya gelerek, çok aşamalı bir tepkimede helyuma dönüşeceği bir füzyon tepkimesini tetikler. Ortaya çıkan çekirdekler, onları oluşturan birleşimdeki hidrojen çekirdeklerinden daha az kütleye sahiptir. Bu kütle farkı, Einstein'ın ünlü; E = mc2 formülüne göre enerjiye dönüşüyor.
Bu enerjinin büyük bölümü, gamma ışınları biçiminde ışık olarak taşınıyor. Ki bu, elektromanyetik ışınımın en şiddetli dalga boyudur. Ancak, Güneş'in çekirdeğinin yoğun olması nedeniyle fotonlar, atomlara çarparak saçılıyor ya da soğuruluyor ve yeniden yayılıyor. Foton, Güneş yüzeyine ulaşana dek geçmesi gereken 700.000 kilometrelik yolda ilerlerken o kadar çok enerji harcıyor ki; büyük bölümü görünür ışık olarak adlandırdığımız oldukça önemsiz bir ışınım olarak açığa çıkıyor. Nitekim merkezin hemen üzerindeki bölgede; (Güneş yarıçapının içten dışa doğru % 25'lik kısmından başlayıp, % 85'lik kısmına kadarki bölge), ışınım bölgesi(radiation zone) olarak adlandırılıyor. Bu bölgenin sıcaklığı, merkeze göre daha düşük; ortalama 5 milyon °C kadar.
1950'li yıllarda füzyon modeli doğrulanmıştır. Ancak füzyon sürecinde üretilen ve nötrino denilen, atomdan daha küçük hayaletimsi parçacıklar daha sonra fark edilmiştir. Araştırmacıların onlarca yıl süren araştırmalarına göre, her gün Dünya 'ya çarpması gerektiği öngörülen nötrino miktarının, yalnızca üçte birini saptayabiliyorlardı. Sonunda üç yıl önce, Japonya ve Kanada'daki tesisleri de içeren uluslararası düzeyde dikkate değer bir çaba gösterildi. Ve kayıp nötrinoların, mutasyon geçirip farklı türlere dönüştüğü kanıtlanarak problem çözüldü.
GÜNEŞ'İN YÜZEYİ YOK
Işınım bölgesinin üzerindeki konveksiyon bölgesi de, Güneş yarıçapının % 85'ine karşılık gelen bölgeden başlayarak yüzeye kadar uzanıyor. Bu nedenle ışınımla iletim hızı ciddi biçimde düşüyor. Bu yeni iletim biçimindeyse, ışınım bölgesi bitimi ve konveksiyon bölgesi, başlangıçtaki görece sıcak maddenin yükselerek, daha soğuk malzemenin tabana çökmesi söz konusu. Bölge bitimine ulaşan sıcak madde, yeniden serinleyerek aşağı çöküyor. Çökünce yeniden ısınıyor, ısınınca yeniden yükseliyor vs. Bu döngünün oluşturduğu dikey enerji iletimi, ışınımla iletime kıyasla çok daha dolaysız ve hızlı. Enerjinin bu yolla bölgenin sonuna ulaştırılması, bir haftadan biraz uzun.
IŞIKKÜRE
Buradan, Güneş yüzeyi olarak betimlenen bölgeye; ışıkküre'ye(fotosfere) geliyoruz. Ancak Güneş'e baktığımızda, gazların birden yoğunlaşarak, saydamlığını neredeyse tümüyle yitirdiği, yaklaşık 500 km kalınlıkta bir sınır bölgesi var. Bir yüzey olarak algıladığımız bu bölge, aynı zamanda Güneş'e bir filtreyle baktığımızda gördüğümüz disk : bir tür hayali yüzey. İçerdiği gazın yoğunluğu da, öyle düşük ki; Dünya'nın deniz düzeyindeki atmosfer basıncının 10 binde 1'ine karşılık geliyor. Enerji, ışıkküre içinde de, ışınım yoluyla iletiliyor; çünkü burada bulunan gazın yoğunluğu, atomların enerji soğurup, sonra da salmalarına elverecek ölçüde incedir.
RENKKÜRE
Güneş atmosferinin, 'tabanı' sayılan ışıkkürenin hemen üzerindeki bölgeyse renkküre (kromosfer). Yaklaşık 2000 kilometre kalınlığındaki bu tabakada, enerji yine ışınımla iletiliyor. Hidrojen atomları, ışıkküredeki enerjiyi soğurarak, çoğunu hidrojen - alfa ışığı olarak bilinen, kırmızı ışık halinde yayıyorlar. Bu durumda, renkküreyi görmenin en iyi yolu, Güneş'in diğer bütün dalga boylarındaki ışığını devre dışı bırakan, filtrelerden yararlanan teleskoplar kullanmaktır. Tam Güneş tutulması da, bu ince kırmızımsı tabakanın görülmesine olanak sağlıyor. Renkkürenin bir özelliği de, sürekli biçim değiştiren, tırtıklı yapıdaki dış yüzüdür.
GÜNEŞ TACI(KORONA)
Sıranın sonunda, Güneş atmosferi olarak betimlenecek taç (korona) kısmı var. Parıltısı, ışıkküreninkine kıyasla çok daha düşük olan bu bölgeyi çıplak gözle ancak Güneş tutulması sırasında görebiliyoruz. Taç'ı görmenin bir yolu da, Güneş diskini perdeleyen özel bir aygıt olan koronagraftan yararlanmak.
Taç kısmı, birçok ilginç özellik gösteriyor. Bunlardan biri, normalde Güneş'in iç kısımlarından dışarıya doğru düşme eğilimi gösteren sıcaklığın, burada birden 2 milyon°C'ye kadar fırlaması. Bu ani sıcaklık artışının kanıtlarından biri, salınan elektromanyetik ışınım ve yüksek derecede iyonlaşmış atomların varlığı. Bu tür atomların oluşmasıysa, sıcaklığın milyon derece düzeylerine bağlı. Bu yüksek sıcaklığın bir nedeninin, Güneş'in manyetik alanıyla ilgili olabileceği düşünülüyor. Ancak nedenler hala tam anlamıyla aydınlatılabilmiş değil.
Bu bölümden salınan enerji, çok farklı dalga boylarındadır: Uzun dalga boylu radyo dalgalarından, kısa dalga boylu X-ışınlarına kadar değişir. Burası, Güneş'in X-ışını yayını yapabilmesine izin verecek sıcaklıktaki tek bölge. Dünya atmosferine giremeyen bu ışınları görüntülemekse ancak uzay teleskoplarıyla mümkün.
Taç kısmının önemli özelliği de, Güneş'in manyetik alanının etkisiyle yer yer farklı şekillere girebilmesi. Bunlar, Güneş'in etkinliğiyle ilgili olarak bize önemli bilgiler sağlayan ipuçlarıdır.
(*)Rosetta Taşı, üstündeki yazılarla, Mısır hiyeroglif yazısının çözülmesini sağlayan taş.
Nahide İç
Kaynaklar:
1) George Gamow, Güneş Diye Bir Yıldız, çev. Gülen Aktaş, Reşit Canbeyli, İstanbul, 1982.
2) National Geographic, Temmuz, 2004.
3) Bilim ve Teknik
, Aralık 2003.  

EVRENİN İLK HALİ:"MÜKEMMEL SIVI"



EVRENİN İLK HALİ: "MÜKEMMEL SIVI"

Amerika'nın Enerji Bakanlığı'na bağlı, Brookhaven Ulusal Laboratuarı'nda, Relativistic Ağır İyon Çarpıştırıcısı'nda (RHIC), araştırma yapan 4 bilim grubu, şu açıklamayı yaptılar:
"Atom çekirdeğinin temel parçacıkları olan kuarklar ve gluonlardan, maddenin daha sıcak ve daha yoğun bir halini elde ettik. Ancak bu, sanılandan biraz farklı ve dikkate değer bir durum ortaya çıkardı. RHIC'in, ağır iyon çarpıştırıcısında, ortaya çıkan bu madde, beklenenin aksine, serbest kuark ve gluonların, 'gaz halinde' değil, daha çok 'sıvıya benziyor'." Dr. Orbach:
"Asıl şok edici olan ise, RHIC'de, altın iyonlarının çarpışmasından meydana gelen ve gazdan çok sıvıya benzeyen maddenin, bu yeni halinin, bize 'evrenin ilk mikrosaniyelerindeki derin içyapısını' gösteriyor olmasıydı. RHIC'deki işlemlere, büyük ilgi duyulmasının bir sebebi de; çarpıştırıcının sonuçları ile sicim teorisi metotlarını kullanan hesaplamalar arasında, bir bağlantı ortaya çıkması oldu. Sicim teorisi, Evren'in temel özelliklerini; 3 uzay+1 zaman boyutuna ilave olarak 10 boyut kullanarak açıklamaya çalışan bir yaklaşım teorisi." Dr. Orbach, sözlerine devam ediyor:
"RHIC çarpışmaları ve sicim teorisi, arasındaki ilişki, beklenmeyen ve coşku verici bir gelişmedir. Sicim teorisi, 21.yy fiziğinin, iki büyük entelektüel başarısını birleştirmeye çalışıyor: genel relativite (kütlesel çekim kuvveti) ve kuantum mekaniği. RHIC'deki bazı gözlemler, kuark-gluon plazması(QGP) ile ilgili teorik öngörülere, uygunluk göstermiştir. Kuark-gluon plazması (QGP), Big bang'den hemen birkaç mikrosaniye sonra, var olduğu farzedilen maddenin, bir çeşididir. Aslında birçok teorisyen, RHIC'nin, kuark- gluon plazma oluşumunu kanıtladığı, sonucuna varmışlardır. Her ne kadar bu konuda çalışanlar, kuark-gluon plazma oluşumunun basit modellerine dayanan eski teorik öngörülerle, deneysel veriler arasında çelişkiler olduğunu vurgulasalar da."
Brookhaven'a bağlı Yüksek Enerji ve Nükleer Fizik Laboratuarı yöneticisi Sam Aranson, şöyle diyor:
"Bizler, bu şekilde öngörülen bir plazma için, gereken ısıya; yani Güneş'in merkezinden 150.000 kez daha fazla sıcaklığa ve enerji yoğunluğuna ulaştığımızı biliyoruz. Haziran 2000'den 2003'e kadar süren fizik çalışmalarından elde edilen, RHIC verilerinin, analizine dayanan genel görüş, RHIC'deki altın iyonlarının çarpışmasından ortaya çıkacak maddenin, gazdan çok sıvıya benzeyeceği yönündeydi.
"Kanıt, ayrı ayrı çarpışmalardan üretilen binlerce parçacıktan alınan rastgele örneklerin ölçümlenmesiyle ortaya çıktı. Bu ölçümler gösterdi ki; parçalanan çekirdeğin oluşturduğu hacme göre değişen basınca, bir tepki olarak çarpışmada üretilen ve başlangıçta mevcut olan parçacıklar, kolektif hareket etmeye meyilliydiler. Elde edilen oluşum(sonuç), sıvı hareketinin özellikleri ile benzer olduğundan, bilim adamları, bu 'sonuç madde'nin, 'akışkan' olduğuna işaret ettiler. Her molekülü, rasgele hareket eden sıradan sıvıların aksine; RHIC'de oluşan sıcak madde; parçacıkları arasında yüksek derecede koordinasyon olan ve değişen çevreye doğru hareket eden, tek bir varlık gibi davranıyordu. Bir bakıma 'balık sürüsü' gibi bir model içinde hareket ediyordu." Sam Aranson diyor ki:
"Bu sıvı hareketi, neredeyse mükemmeldir. Ve hidrodinamiğin denklemleriyle açıklanabilir. Bu denklemler, teorik olarak mükemmel sayılan sıvıları tanımlamak için geliştirilmişlerdir. Mükemmel sıvılar, son derece düşük viskoziteye (yapışkanlığa) sahiptirler. Ve parçacıkları arasındaki, yüksek derecedeki etkileşime bağlı olarak, hızla termal dengeye ulaşırlar. RHIC bilim adamları, bu örneğin viskozitesini, tam olarak ölçmeyi başaramamışlardır. Ancak akan maddeyi nitelik olarak değerlendirdiklerinde, akışkanlığının çok yüksek, hatta ' kuantum mekanik limiti'ne yaklaştığı, sonucunu çıkarmışlardır.

"Tüm bu gerçekler, bizi şu şekilde ifadeye zorluyor: Kolektif etkileşimin derecesi, hızlı ısınma ve aşırı düşük viskozite, RHIC'de 'oluşturulan madde'yi, neredeyse 'mükemmel bir sıvı' yapıyor. Maddenin bu yeni halindeki enerji yoğunluğu, olağanüstü yüksektir. Hatta orta yoğunluktaki sıradan bir nükleer maddeden, çok daha yüksektir.Son gelişmeler, maddenin bu yeni halinin, 'kuark-gluon plazması'nın bir formu olma olasılığını değiştirmemiştir. Sadece bu form, daha önce düşünüldüğünden biraz daha farklıdır. RHIC'de gözlemlenen, kuark ve gluonlar arasındaki güçlü bağlantıdan sonra, standart hesaplamalarında, bu ilişkiyi göremeyen teorik fizikçiler, eski modellerini ve öngörülerini, yeniden gözden geçirmeye başladılar." Brookhaven Laboratuar Müdürü Praveen Chaudhari diyor ki:
"Evren'in, doğumundan sonraki, ilk birkaç mikro saniyede var olduğuna inanılan 'mükemmel sıvı'yı, Evren'in ilk koşullarını oluşturmaya çalışarak, laboratuar ortamında elde edebilmek, gerçekten çok hayret verici oldu. 4 RHIC çalışma grubu, araştırmanın, 4. ve 5. yıllarına ait verilerini toplayıp analiz ediyorlar. Ben yakın gelecekte, çok daha dikkat çekici açıklamalar yapılacağını umuyorum."

"KUARK- GLUON PLAZMASI"(KGP) NEDİR?

Bugüne kadar, RHIC(RELATİVİSTİK AĞIR İYON ÇARPIŞTIRICISI) deneylerinde çok ilginç sonuçlar üretilmişti.
Ancak çok azında, bu kadar özel bir sonuç ortaya çıktı: "maddenin yeni formu"
Gerçekte bu evren için yeni bir şey değildir. Ancak insanoğlu için yeni bir sonuçtur. "Kuark-gluon plazması(KGP)"nın, Bigbang'ten sonraki ilk saniyenin 1/10.000.000 anında; yani evrenin doğumu anında ortaya çıktığı düşünülüyor. Ayrıca, büyük ihtimalle, nötron yıldızları denen çok yoğun yıldızların çekirdeklerinde de "kuark-gluon plazması"(KGP) bulunuyor.
Maddenin bu yeni haline, "kuark-gluon plazması"(KGP)deniyor. İsminden de anlaşılacağı gibi KGP, kuark ve gluonlardan oluşan bir "çorba"; yani "plazma formu"dur.
Fizikçiler, RHIC çarpışmalarının, altın çekirdeğini çok fazla"ısıtıp-sıkıştırarak"; altın proton ve nötronlarını üst üste getirdiklerini ve kısa bir zaman içinde, "aşırı derecede bir enerji alanı" yaratılarak; bu alanda çok büyük sayıda kuarkların ve gluonların ortaya çıktığını ifade ediyorlar. İşte buna "kuark-gluon plazması" diyorlar.
Yandaki şemada bir faz geçişi görüyorsunuz. Kırmızı, mavi ve yeşil küreler kuarkları göstermektedir. Kuarklar ise, birbirine siyah çizgi ile gösterilen gluonlarla bağıldırlar. Başlangıçta kuark üçlüleri ve gluonlar, proton ve nötronların içinde paketlenmiş haldedir. Proton ve nötronlar bilindiği gibi, atomun çekirdiğinde bulunmaktadırlar.
Basınç ve ısı arttığında, piyon denen yeni parçacıklar artar. Bu parçacıkların, kuark ve antikuarklardan oluştuğu bilinmektedir. Sonunda şartlar faz değişimi için hazır hale gelir ve "kuark-gluon plazması" ortaya çıkar.
Önemli olan bir noktada şudur: kuarklar, gluonlar ve antikuarklar, normal zamanda sahip oldukları bağlardan serbest kalmışlardır ve biri diğeriyle serbestçe bağlanabilmektedirler.
Bir RHIC çarpışmasında KGP elde edilse de, bu plazma çok çabuk bir şekilde soğur, genişler ve hadronlarını oluşturmak için birleşir. Fizikçiler, KGP'nin ortaya çıkışını, doğrudan gözlemleyerek tespit edemezler. Çünkü KGP'nin yaşamı oldukça kısadır. Ancak çarpışmayla ortaya çıkan "parçacık yağmuru"na bakarak, KGP'yi saptayabilirler.
KGP üreten bir çarpışma, KGP üretmeyen bir çarpışmaya göre, çeşitli ve farklı oranlarda parçacıklar gönderir.
Bigbang sonrasında, evrenin soğuma aşamalarıyla ilgili bir zaman doğrusu, yukarıdaki grafikte gösterilmiştir. Grafiğin üstündeki mor alan, KGP'nin ortaya çıktığı bölümdür ve sıcaklık, 1.000.000.000.000 °C'nin üstündedir. Alt soldan başlayarak, evrenin gelişimini, 0,000000001. saniyeden bugüne dek inceleyebilirsiniz. Evren yaşlandıkça ve soğudukça; plazma, proton ve nötronları oluşturacak şekilde birleşir ki bu, "hadranizasyon aşaması"dır. Daha sonra çekirdek ve atomlar oluşur ki bu aşama, "nükleosentez aşaması"dır. Son olarak da, yaşamın ortaya çıkmasına imkan verecek olan, "atomlar ve moleküller" oluşur.
Kaynak: Brookhaven Ulusal Laboratuvarı internet sitesi, çev. Gökben Coşkun.

KUR'AN-I KERİM'DE ALEMLERİN YARATILIŞI



KUR'AN'DA 'ALEMLERİN(EVRENLERİN) YARATILIŞI'

O(Allah) ki, Arz'da ne varsa, tamamını sizin için yarattı. Sonra, Göğe yöneldi; 'yedi Gök'(Sema-evren) olarak onları düzenledi. Ve O, her şeyin Âlimidir.
[BAKARA (2)/29]
O(Allah), gökleri ve Arz'ı 'örneksiz yaratan'dır. O, bir işe karar verirse, ona sadece 'Ol' der, o da hemen oluverir.
[BAKARA(2)/117]
O(Allah) ki, gökleri ve Arz'ı hak olarak yarattı. O(Allah), o gün 'Ol' der, o da oluverir. O'nun sözü Hak'tır. Sur'a üfürüldüğü günde, mülk O'nundur. O(Allah), gaybın(gizli olanın) ve müşahede edilenin (gözlenenin) Âlimidir. O(Allah), hüküm-hikmet sahibi ve haberdar olandır.
[EN'AM(6)/73]
Muhakkak Allah, habbeyi(taneyi) ve çekirdeği patlatandır. O, diriyi ölüden, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah, böyledir. (Öyleyse) nasıl çevriliyorsunuz?

(Allah), aydınlığı infilak ettirip(patlatıp)- çıkarandır. Ve geceyi, sakin(dinlenme) kıldı. Güneş ve Ay'ın (hareketleri) 'hesap' iledir. Bu, Aziz(üstün-şerefli) ve Âlim(bilen) Allah'ın takdiridir.
 [EN'AM(6)/95–96]
O(Allah), gökleri ve Arz'ı 'örneksiz yaratan'dır. O'nun, nasıl oğlu olur? O'nun, bir eşi(arkadaşı) yoktur. O, her şeyi yarattı ve her şeyin Âlimidir.
[EN'AM(6)/101]
Muhakkak sizin Rabb'iniz, O Allah'tır ki, altı 'gün'de(devirde), gökleri ve Arz'ı yarattı. Sonra Arş'a istiva etti(yöneldi). Geceyi, kendisini sürekli takip eden gündüzle örttü. Güneş'i, Ay'ı ve yıldızları, emrine boyun eğdirdi. 'Yaratma' da, 'emir' de, (Allah'ın) değil midir? Alemlerin Rabb'i olan Allah ne kutsaldır.
[ARAF(7)/54]
Göklerin, Arz'ın ve Allah'ın yarattığı 'her şeyin melekûtu'na(en temel yapıtaşı-özü-ruhu) bakmıyorlar mı(incelemiyorlar mı)? (En temel yapıtaşı-özü-ruhu olan 'melekût'a ulaştıklarında), onların ecellerinin yaklaştığı umulur. Ondan(melekûttan) sonra hangi söze inanacaklar?
 [ARAF(7)/185]
Sana 'Saat'in (Kıyamet'in) ne zaman demir atacağını (geleceğini) soruyorlar. De ki: "Onun ilmi, ancak Rabb'imin yanındadır. Onun vaktini Allah'tan başkası ifşa etmez. 'Gökler-Arz'(evrenler), ağırlaştı(kritik kütleye yaklaştı). Saat(Kıyamet), size ansızın gelir." Sanki sen, (Kıyamet'in vaktinden) haberdarmışsın gibi, sana soruyorlar. De ki: "Onun ilmi, ancak Allah'ın yanındadır, insanların çoğu bilmezler."
[ARAF(7)/187]
Muhakkak sizin Rabb'iniz olan Allah, gökleri ve Arz'ı 'altı gün'(altı devir)de yarattı. Sonra, Arş'a yöneldi. İşleri, O yönetir. O'nun izni olmadan şefaatçi yoktur. İşte Rabb'iniz olan Allah, böyledir. O'na köle olun! Düşünmüyor musunuz?
[YUNUS(10)/ 3]
O'nun Arş'ı su üzerinde iken, amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için 'Gökler'i ve 'Arz'ı 'altı gün'(altı devir)de yaratan O'dur. Şayet sen onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, elbette Hakk'ı örtenler: "Bu, apaçık bir büyüden başkası değildir" derler.
[HUD(11)/ 7]
O Allah ki, gökleri ve Arz'ı yarattı ve Gök'ten su indirdi, arkasından onunla, sizin için rızk olarak, ürünler çıkardı. Ve O, emriyle denizde yüzen gemileri, sizin yönetiminize verdi. Ve ırmakları da sizin kullanımınıza sundu.
[İBRAHİM(14)/32]
'Gökler-Arz'(evrenler), başka bir 'Göklere-Arz'a (Cennet ve Cehenneme), dönüştürüldüğü gün(kıyamet günü) onlar, Tek ve Kahhar olan Allah için ortaya çıkacaklardır.
[İBRAHİM(14)/48]
Biz, gökleri, Arz'ı ve her ikisinin arasındakileri ancak hak olarak yarattık. Muhakkak o 'Saat'(Kıyamet) gelmektedir. (Öyleyse onlardan) güzel bir ayrılışla ayrıl.
[HİCR(15)/85]
Gökleri ve Arz'ı hak olarak yarattı. O, şirk koştukları şeylerden Yüce'dir.
[NAHL(16)/3]
Bir şeyi yaratmak istediğimiz zaman, o şey için sözümüz; 'Ol' demekten ibarettir. O da hemen oluverir.
[NAHL(16)/40]
'Göklerin ve Arz'ın bilinmeyeni-gizlisi Allah'a aittir. 'Saat'in(kıyametin) emri, ancak göz açıp kapama gibidir veya daha kısadır. Muhakkak Allah, her şeyi takdir edendir.
[NAHL(16)/77]
Hakk'ı örtenler görmediler mi muhakkak Gökler ve Arz 'bitişik'(aynı) idi, o ikisini 'ayırdık'. Ve her canlı şeyi, sudan kıldık(yarattık), iman etmiyorlar mı?
[ENBİYA(21)/30]
Ve O(Allah) ki, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yarattı. Her biri, bir yörüngede yüzerler.
[ENBİYA(21)/33]
O (Kıyamet) günü, Biz, 'Göğü'(Evren'i), kitabın sahifelerini dürüp-büker gibi bükeriz. (Büyük Patlama'yla) ilk önce yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (hiper karadelik tekilliğinde) iade ederiz. Bu, Bizim üzerimize bir vaattir. Elbette Biz, bunu yapacak olanlarız.
[ENBİYA(21)/104]
Onlar senden, azabın gelmesini acele istiyorlar. Elbette Allah, vaadine muhalefet etmez. Muhakkak, senin Rabb'inin katındaki 'bir gün', sizin saydığınız(yıllardan) 'bin yıl' gibidir.
[HAC(22)/47]
Allah, 'Göklerin-Arz'ın (evrenlerin) 'Nuru'dur. 'Allah'ın Nuru'nun misali, 'Oyuk' içinde bulunan bir 'Lamba' gibidir. Lamba, bir 'sırça' içerisindedir ve sırça, sanki  'incimsi bir yıldız'dır(nötron yıldızı). O(Lamba) ki, ne doğuda, ne de batıda bulunmayan 'mübarek bir zeytin ağacı'ndan yakılır. Neredeyse, ateş dokunmasa da onun 'yağı', 'ışık verir'. (Bu), 'Nur üzeri Nur'dur. Allah, kimi dilerse onu, Kendi Nuru'na doğrultur. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyin Âlimidir.
[NUR(24)/35]
O (Allah) ki, göklerin ve Arz'ın mülkü O'nundur. O, çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur. Her şeyi yaratmış, sonra da belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
[FURKAN(25)/ 2]
O (Allah) ki, gökleri ve Arz'ı ve ikisinin arasındakileri, 'altı gün'(altı devir)de yarattı ve sonra da Arş'a istiva etti(yöneldi). O Rahman ki, O'nu, (bundan) haberi olana sor!
[FURKAN(25)/59]
O kimseler düşünmüyorlar mı; Allah, gökleri, Arz'ı ve bu ikisi arasında olanları, ancak hak ile yaratmıştır. Ve (yarattıklarına) belirlenmiş bir süre (kılmıştır). Muhakkak insanlardan çoğu, Rablerine kavuşmayı örtüyorlar.
[RUM(30)/ 8]
Allah, yaratmayı başlatır, sonra onu iade eder, sonra da siz, O'na döndürülürsünüz.
[RUM(30)/11]
O (Allah) ki yaratmayı başlatır, sonra onu iade eder. Bu O'na göre pek kolaydır. Göklerde ve Arz'da en 'yüce örnek' O'nundur. O, Aziz(üstün-şerefli) ve Hâkim'dir.
[RUM(30)/ 27]
(Allah), Gökleri(evrenleri) dayanak olmaksızın yarattı, siz onu görüyorsunuz. Sizi sarsmasın diye, Arz'a dağlar bıraktı ve orada her canlıdan yaydı. Biz Gök'ten su indirdik, böylece orada her kerim(güzel) çiftten bitki bitirdik.
[LOKMAN(31)/10]
O Allah ki, Gökleri, Arz'ı ve ikisinin arasındakileri, 'altı gün'(altı devir)de yarattı ve sonra da Arş'a istiva etti(yöneldi). Sizin O'ndan başka bir veliniz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünüp-anlamıyor musunuz?

Gök'ten, Arz'a doğru işleri O yönetir. Sonra (işler), sizin saymakta olduğunuz 'bin yıl' miktarı(karşılığı) olan 'bir gün'de O'na yükselir.
[SECDE(32)/4-5]
Hamd, 'gökleri ve Arz'ı yaratan; ikişer, üçer ve dörder kanatlı(boyutlu) melekleri elçiler kılan Allah'a aittir. O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi takdir edendir.
[FATIR (35)/1]
Güneş de, kendisi için (takdir edilmiş) olan, 'karar yeri'ne doğru akıp gitmektedir. Bu, Aziz ve Âlim olan Allah'ın takdiridir.
[YASİN(36)/38]
Her şeyin 'melekût'u(en temel yapıtaşı-özü-ruhu) elinde bulunan (Allah), ne Yüce'dir! Sizin dönüşünüz O'nadır.
[YASİN (36)/83]
Muhakkak Biz, 'Dünya Göğü', yıldızlarla donattık.
[SAFFAT (37)/6]
(Allah), gökleri ve Arz'ı hak olarak yarattı. Geceyi, gündüzün üstüne; gündüzü de, gecenin üstüne sarıp-örtüyor. Güneş'e ve Ay'a boyun eğdirdi. Her biri (yörüngesinde), belirli bir süreye kadar hareket eder. Dikkat et! O (Allah), Aziz(üstün-şerefli) ve Gafur(bağışlayan)'dır.
[ZÜMER(39)/5]
Göklerin ve Arz'ın anahtarları(şifreleri), O'nundur. Allah'ın ayetlerini örtenler; işte onlar, hüsrana uğrayanlardır.
[ZÜMER(39)/63]
Onlar, Allah'ın Hak Kadrini takdir edemediler. Oysa Kıyamet Günü Arz, tamamen O'nun kabzasındadır(elindedir). Gökler(evrenler) de, O'nun sağ eliyle, 'dürülüp-bükülmüş'tür. (Allah), onların koştukları şirkten, münezzeh ve Yüce'dir.
[ZÜMER(39)/67]
Elbette göklerin ve Arz'ın yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu anlamazlar.
[MÜ'MİN(40)/57]
Allah, Arz'ı sizin için bir karar yeri, Göğü bina yaptı. Size şekil verdi, şeklinizi de en güzel bir biçimde kıldı ve sizi güzel-temiz şeylerle rızıklandırdı. İşte Rabb'iniz olan Allah budur. Alemlerin Rabb'i olan Allah ne Mübarek'tir!
[MÜ'MİN(40)/64]
Sonra (Allah) oraya Göğe yöneldi, o duhan(gaz bulutu) halinde idi. Böylece (Gök) ve Arz'a dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" İkisi de: "İsteyerek(itaat ederek) geldik" dediler.

Böylece onları, 'iki gün'(iki devir)de, 'yedi Gök' olarak tamamladı ve her bir Göğe emrini vahyetti. Biz, 'Dünya Göğü'nü de lambalarla(yıldızlarla) süsleyip-donattık ve muhafaza ettik. İşte bu, Aziz(üstün-şerefli) ve Âlim olan Allah'ın takdiridir.
[FUSSİLET(41)/11-12]
Göklerin ve Arz'ın anahtarları(şifreleri) O'nundur. O, dilediğine rızkı yayar ve dilediğine de daraltır. Muhakkak O, her şeyin Alimi'dir.
[ŞURA(42)/12]
Göklerin, Arz'ın yaratılması ve onlarda her canlıyı türetip-yayması, O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya Kadir'dir.
[ŞURA(42)/29]
O(Allah) ki, her çifti yarattı. Sizin için gemilerden ve hayvanlardan biniyor olduğunuz şeyleri var etti.
[ZUHRUF(43)/12]
Göklerin, Arz'ın ve Arş'ın Rabb'i (olan Allah), onların nitelendirmelerinden uzak ve Yüce'dir.
[ZUHRUF(43)/82]
Biz, gökleri, Arz'ı ve ikisi arasında bulunanları, bir 'oyun ve eğlence' olsun diye yaratmadık.
[DUHAN(44)/38]
Allah, gökleri ve Arz'ı hak olarak yarattı. Öyle ki her nefis kazandıklarının karşılığını görsün. Onlara zulmedilmez de.
[CASİYE(45)/22]
Hamd, göklerin Rabb'i, Arz'ın Rabb'i ve Alemlerin Rabb'i olan Allah'a aittir.
[CASİYE(45)/36]
Biz gökleri, Arz'ı ve ikisi arasında bulunanları, ancak hak olarak yarattık. Ve onlara, belirli bir ecel(süre) (kıldık). Hakk'ı örtenler, o korkutulup-uyarıldıkları şeyden yüz çevirenlerdir.
[AHKAF(46)/3]
Üzerlerindeki Göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve süsledik? Onda hiçbir 'çatlak-aykırılık' da yoktur.
[KAF(50)/6]
Andolsun Biz, gökleri, Arz'ı ve ikisi arasında bulunanları 'altı gün'(altı devir)de yarattık. Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
[KAF(50)/ 38]
'Sarmal yollar ve yörüngeler' sahibi Göğe andolsun!
[ZARİYAT(51)/7]
Biz Göğü kudretle bina ettik ve muhakkak onu 'genişletmekteyiz'.
[ZARİYAT(51)/47]
Ve Biz, her şeyden 'iki eş'(çift) yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.
[ZARİYAT(51)/49]
Ey cin ve insan toplulukları, eğer göklerin ve Arz'ın sınırlarından nüfuz etmeye(aşıp-geçmeye) güç yetirebilirseniz, yapın! Nüfuz edemezsiniz, ancak bir "sultan"(üstün bir güç) müstesna.
[RAHMAN(55)/33]
O zaman ki Gök yarılır, 'yağ gibi kızarmış' olur.
[RAHMAN(55)/37]
O(Allah) ki, 'Gökleri-Arz'ı(evrenleri) 'altı gün'(altı devir)de yarattı ve sonra Arş'a istiva etti(yöneldi). (Allah), Arz'a gireni, ondan çıkanı; Gök'ten ineni ve ona yükseleni bilir. Her nerede iseniz, Allah sizinle beraberdir. Allah, yaptıklarınızı görendir.
[HADİD(57)/4]
Gökleri ve Arz'ı hak olarak yarattı. Size en güzel biçimde şekil verdi. Dönüş O'nadır.
[TEĞABÜN(64)/3]
O Allah ki, 'yedi göğü' ve 'Arz'dan da, onların mislini yarattı. Emir(hüküm), bunların arasında çokça iner. Bilmelisiniz ki, muhakkak Allah, her şeye Kadir'dir. Ve yine bilmelisiniz ki, muhakkak Allah, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.
[TALAK(65)/12]
O (Allah) ki, Göğü 'yedi tabaka' yarattı. Rahman'ın yaratmasında, bir 'kontrolsüzlük-düzensizlik' göremezsin. İşte gözünü çevirip-bak! Yaratılışında aykırılıklar görüyor musun?
[MÜLK(67)/ 3]
Muhakkak Biz, 'Dünya Göğü'nü lambalarla (yıldızlarla) süsleyip-donattık. Bunları 'şeytanlar' için bir taşlama kıldık. Onlar için çılgın ateş azabı hazırladık.
[MÜLK(67)/5] 
Gök yarılıp-açılmıştır. Artık o gün o 'gevşeyip-zayıflamıştır'.
[HAKKA(69)/16]
Melekler ve Ruh(Cebrail), O'na(Allah'a), miktarı 'elli bin yıl' olan 'bir gün'de yükselir.
[MEARİC(70)/4]
O gün Gök, 'kızgın zeytinyağı' gibi.

Dağlar da, 'atılmış yün' gibi olur.
[MEARİC(70)/ 8–9]
Allah'ın, Göğü 'yedi tabaka' halinde nasıl yarattığını görmüyor musunuz?
[NUH(71)/15]
Yıldızlar 'söndürüldüğü' zaman!

Gök "çatlayıp- yarıldığı' zaman!

Dağlar 'kökünden sökülüp-patlatıldığı' zaman!
[MÜRSELAT(77)/8-10]
Sizi 'çift' yarattık.
[NEBE(78)/8]
Sizin üstünüzde '7 şiddetli(sağlam) Gök' bina ettik.

Parlayan-aydınlatan
bir kandil(Güneş) kıldık.
[NEBE(78)/12-13]
(O sırada) 'Gök açılmış ve kapı kapı olmuştur'.
[NEBE(78)/19]
Yaratılış bakımından 'siz' mi daha şiddetlisiniz, yoksa bina ettiği 'Gök' mü?
Onu yükseltti ve düzenledi.
[NAZİ'AT(79)/27-28]
Denizler 'tutuşturulduğu' zaman!

Nefisler 'birleştiği'(eşleştiği) zaman!
[TEKVİR(81)/6-7]
Gök 'soyulup-söküldüğü' zaman!
[TEKVİR(81)/11]
Hayır! Yemin ederim 'Hunnas'a (Karadeliğe)!
'Künnas'ın civarı'
na (kozmik süpürgeye-olay ufkuna)!
[TEKVİR(81)/15-16]
Gök 'çatlayıp-yarıldığı' zaman!
Yıldızlar 'dağılıp-saçıldığı'
zaman!

Denizler 'fışkırtıldığı' zaman!
[İNFİTAR(82)/1–3]
Göğe ve 'Tarık'a (burgulu yola) andolsun!

Nedir 'Tarık' bilir misin?

'Delik yıldız'dır(karadelik)!
[TARIK(86)/1–3]
'Dönüşümlü' olan Göğe andolsun!
[TARIK(86)/11]
'Çift'e(yarattıklarına) ve 'Tek'e(Allah'a) andolsun!
[FECR(89)/ 3]
De ki: "İnfilak'ın(patlamanın) Rabb'ine sığınırım!"

"(Bu patlamayla ortaya çıkan) yarattıklarının, şerrinden!"

"Ve çöktüğü zaman, karanlığın şerrinden!"
[FELAK(113)/1-3]

EVRENLER YARATILMADAN ÖNCE NE VARDI?



EVRENLER YARATILMADAN ÖNCE NE VARDI?
Gökler-yerler-alemler; yani 7 paralel evren ve Evrenimiz yoktu. 100 milyarlarca Galaksi yoktu. Katrilyonlarca yıldızlar yoktu. Karadelikler yoktu. Güneş sistemleri ve bizim "Güneş sistemi"miz yoktu. İnsanlar, cinler, hayvanlar ve bitkiler yoktu. Maddeler-atomlar-elementler yoktu. Protonlar, nötronlar, elektronlar, fotonlar ve çok sayıda kuantum parçacıkları yoktu. Anti parçacıklar ve anti madde yoktu. Kuvvet parçacıkları; zayıf-güçlü çekirdek kuvvetleri, elektromanyetik kuvvet ve kütle çekim kuvveti yoktu. Melekut enerjisi parçacıkları; yani Rabb'ine sonsuz saygısından "titreşen sicimler" yoktu. Titreşen sicimleri oluşturan "Melekut" yoktu. Uzay yoktu, boşluk yoktu, zaman yoktu. Başmelekler ve melekler-ruhlar yoktu. 
Özetle yaratılmış ve sonlu boyutlu hiçbir şey yoktu... Sadece ve sadece Sonsuz Boyutlu, Sonsuz Yüce Allah ve O'nun sonsuzluğu kaplayan Sonsuz Latif Nur'u vardı. Kendisi bizatihi var olan, varlığını hiçbir şeye borçlu olmayan, tüm noksan sıfatlardan münezzeh Sonsuz Yüce Allah.
Allah; yarattığı meleklere-ruhlara, alemlere(varlıklara-enerjilere) benzemeyen; bizatihi var ve tam olan; Kur'an'da kendisini tanımlayan en güzel isimleri sonsuz yücelikte olan; tüm evrenleri, boyutları ve zamanı yaratan; sonsuz boyutlu; sonsuz hıza sahip; her an her yerde olan; sonuçları, sebeplerden önce bilen; geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı anda bilen; her şeyi bir şey gibi gören ve kuşatan; her şeye Latif sıfatıyla nüfuz eden; varlığını ve gücünü hiçbir şeye-kimseye muhtaç olmayan; ezeli ve ebedi; sonsuz akıl ve güç sahibi; ruhları-melekleri, maddenin bilinçli en temel yapıtaşı olup madde olmayan "melekut"u; maddeyi, galaksileri, evrenleri, canlıları ve evrimlerini, mikro-makro her şeyi, en güzel ve en mükemmel şekilde yaratan-yaşatan-öldüren; sorumlu varlıkları tekrar kaldırıp sorgulayacak ve cennet-cehennemle karşılıklarını verecek olan Allah.
Allah'ın sonsuz yüceliğini anlatmaya ne kelimeler yeter ne de kitaplar... Bugün var olarak bildiğimiz ve bilemediğimiz; açık-gizli her şey; yukarıda saydığımız, sayamadığımız her şey yoktu, yaratılmamıştı, sadece ve sadece ezeli ve ebedi olan Allah vardı. Hiçbir şey yoktu, sadece ve sadece bizatihi var olan Sonsuz Akıl Sahibi Allah vardı ve Allah'ın Nuru sonsuzluğu kaplamıştı. İyiliğin, güzelliğin, sevginin, adaletin, gerçeğin, yaratmanın ve bilginin kaynağı Allah, "melekleri- ruhları" ve ruhların tümleyeni olan "fiziki evrenleri-akıl sahibi varlıkları" yaratmayı düşündü-tasarladı ve yaratmaya başladı.
ÖNCE "MELEKLER VE RUHLAR" YARATILDI
1) Önce başmelekleri ve melekleri-ruhları; Sonsuz Latif Nuru'ndan; Nuru'nun birinci türevi olarak yarattı. Bütün bu melekler-ruhlar hiyerarşisi, Nur'dan varlıklardır, bizim evrenimize ait değildirler ve "sanal"dırlar. Boyutları; sonludur, ancak insan ve cinlerden daha yüksektir ve hiyerarşik olarak farklıdırlar. Başmelekler bu boyut hiyerarşisinin tepesinde bulunurlar. Hızları, ışıktan katbekat fazladır. Yaşlanmazlar, gençleşirler, yemezler-içmezler ve Allah sevgisiyle yaşarlar. Sürekli Allah'ı tesbih, tekbir ve takdis ederler. Allah saygısından titrerler, her an O'nun emrini beklerler ve verilen emri de harfiyen yerine getirirler. İşte melekler-ruhlar alemi budur. İşte birinci yaratım budur.
Neden hep "ruh-melek" ikilemini kullanıyoruz? Çünkü ruh, melektir, melek de ruhtur. Peki fark nereden geliyor? Fiziki evrenlerin yönetiminde görev verilen bir ruh, daha çok melek olarak nitelendirilir. Şayet melekler, canlıların "sanal-ruh" kısmını oluşturuyorsa; yani o canlının ruhunu oluşturuyorsa, bunlara "ruh" diyoruz. Bütün fark bundan ibarettir, elbette ruhların-meleklerin boyut hiyerarşisi çok önemlidir. Mesela bir insanın sanal yanını oluşturan ruhla; bir hayvanın ruhu arasında boyut-derece farkı vardır. Ve yine Cebrail, başmeleklerin de başı olarak, en yüksek boyutludur ve melekler hiyerarşisinin tepesinde bulunur.
Ruhlar, hem sonradan yaratılan fiziki evrenlerin yönetiminde görevlidirler ve hem de insanlar dahil tüm canlıların ruhları olarak yaratımda yer alırlar. Yine insanoğluna bakacak olursak; insanın maddi-biyolojik yapısının altında; yani onun kuarklarının altında yer alan ruh, "melekut"tur. Diğer taraftan insanın canlılığını ve işletimini sağlayan ve "melekut"tan daha yüksek boyutlu olan ruhsal-sanal parçası, o kişinin "ruhu"dur. Kişinin ruhu olan "melek", o kişinin maddi varlığının altında bulunan "melekut"undan daha üst boyutludur.
Sonuç olarak; maddemizin, yani atomlarımızın ruhu olan melekut; hem bizim sanal kısmımızı oluşturan "ruhumuz"un emrindedir, hem de her ikisi, Sonsuz Yüce'nin emrinde ve elindedir. O halde tüm "fiziki varlık aleminin ruhları"nı; üç sınıfta müteala edebiliriz:
a) Birincisi; fiziki evrenlerin-canlıların yönetiminde rol verilen "ruhlar-melekler hiyerarşisi" ki; bu melek ordusunun baş yöneticileri, başmeleklerdir.
b) İkincisi; tüm canlıların sanal parçasını; yani ruhlarını oluşturan "ruhlar-melekler"dir.
c) Üçüncüsü; maddenin özünü-ruhunu oluşturan "melekut"tur.
İşte Sonsuz Yüce'nin Kitabı'nda, "ruhları-melekleri" tanımlayan ayetlerin bir kısmı:
"Ona(Adem'e) bir biçim verip ve ona, 'Ruh'umu(Adem'in Ruhu'nu) üflediğim zaman, ona secde edenler olun!"
[HİCR(15)/29]

Sana Ruh'tan soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabb'imden bir emirdir. Size (ruhla ilgili) az bir ilim verilmiştir."
[İSRA(17)/85]
Dediler ki: "Rahman (olan Allah) çocuk edindi." O, Münezzeh'tir(yücedir). Bilakis onlar(melekler), ikram edilmiş kölelerdir.
(O ikram edilmiş köleler), sözde-amelde O'nun önüne geçemezler. Onlar, O'nun emriyle hareket ederler.
O(Allah), onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar (Allah'ın) razı oldukları müstesna, şefaat edemezler. Onlar, (Allah) korkusundan titrerler.
[ENBİYA(21)/26-28]
O (Meryem), ırzını korudu, Biz ona Ruh'umuzu(İsa'nın Ruh'unu) üfledik, onu ve çocuğunu 'alemlere bir ayet' kıldık.
[ENBİYA(21)/91]
O (Allah) ki, her şeyi, en güzel bir şekilde yarattı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı.
(Allah), sonra onun neslini(soyunu), bayağı bir sudan-özden kıldı.
Sonra onu, tesviye etti(düzenledi) ve ona, (onun) 'ruh'unu üfledi. Sizin için işitme, görme ve gönüller kıldı. Ne az teşekkür ediyorsunuz?
[SECDE(32)/7-9]
"Bizim(meleklerin), her birimizin bilinen bir makamı(boyutu-derecesi) vardır."
"Muhakkak bizler, saf tutanlarız."
"Ve muhakkak bizler, tespih edenleriz."
[SAFFAT(37)/164-166]
Neredeyse Gökler, üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rab'lerini hamd ile tespih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Dikkat et! Muhakkak Allah, bağışlayan ve acıyandır.
[ŞURA(42)/5]
Melekler ve Ruh(Cebrail), O'na (Allah'a), karşılığı elli bin yıl olan bir günde yükselir.
[ME'ARİC(70)/4]
Ruh(Cebrail) ve meleklerin saf tutacağı o günde; Rahman'ın izin verdikleri dışında kimse konuşmaz. (Konuşan da) gerçeği söyler.
[NEBE(78)/38]
Melekler ve Ruh(Cebrail), her bir iş için Rab'lerinin izniyle oraya inerler.
[KADİR(97)/ 4]
SONRA FİZİKİ EVRENLERİN RUHU: "MELEKUT" YARATILDI
2) Ruhların Rabb'i olan Allah, ikinci aşamada tüm "gerçek-fiziki evrenler"i yaratmak için, Sonsuz Latif(ince) Nur'undan "maddenin-evrenlerin ruhu" olan "melekut"u yarattı. "Melekut", "maddenin özünü-ruhu"nu oluşturan; melekler hiyerarşisinin tabanında yer alan ve her ruh gibi "bilinçli bir sanal enerji"dir. Melekler hiyerarşisinin bu sonuncu halkası "melekut", maddenin ve tüm fiziki evrenlerin temel yapı taşlarına; kütlelerini ve tüm özelliklerini kazandıran; yani tüm maddeyi ve antimaddeyi oluşturan "öz"dür ve her melek-ruh gibi Rabb'inin emrinde olan "bilinçli sanal bir enerji"dir.
Bizce sonsuza yakın "titreşen sicimler"in, boşluk enerjisi diye ifade edilen "sanal enerji alanı"nın, maddeye kütlesini ve özelliklerini verdiği sanılan ve Tanrı parçacığı olarak adlandırılan Higgs parçacığı-alanının, evrenimizin açılımını hızlandırdığına inanılan "kara enerji"nin kaynağı, işte bu "melekut" ve "melekut alanı"dır. Bu gerçeğe ulaşamayan bilim insanları, "melekutun potansiyelleri"ne başka başka isimler vermişlerdir. Çünkü astrofizik biliminin, Planck aralığında söyleyecek sözü yoktur ve olamayacaktır da. "Melekut"un yaratılmasıyla başlayan "sıfır noktası"ndan, 10-43 saniyeye kadar olan Planck aralığında bilimin işlemediğini biliyoruz. Yani insanoğlu evrenlerin bu aşamasını açıklamak için gerçek vahye muhtaçtır.
İşte Rabb'inin emrinde olan; hiçbir zaman bilimin açıklayamayacağı ve ele geçiremeyeceği; "fiziki evrenin-maddenin özü-ruhu olan melekut" budur. Evrenlerin Rabb'i, Kitabı Kur'an'da, İbrahim Peygamber'e gösterdiği "melekut"u bize şöyle tanıtır:
Böylece Biz, İbrahim'e, yakin (ilim sahiplerinden) olsun diye; 'Göklerin ve Arz'ın'(evrenlerin) 'melekut'unu(özünü-ruhunu) gösterdik.
[EN'AM(6)/75]
Göklerin, Arz'ın ve Allah'ın yarattığı 'her şeyin melekutu'na(en temel yapıtaşı-özü-ruhu) bakmıyorlar mı(incelemiyorlar mı)? ('Melekut'a ulaştıklarında), onların ecellerinin yaklaştığı umulur. Ondan(melekûttan) sonra hangi söze inanacaklar?
[A'RAF(7)/185]
De ki: "Her şeyin melekutu(en temel yapıtaşı-özü-ruhu), kimin elindedir? Ki O, (her şeye) yakın-komşuyken, Kendisine yakın-komşu olunamaz, şayet biliyorsanız."
[MÜ'MİNUN(23)/88]
Her şeyin 'melekut'u(en temel yapıtaşı-özü-ruhu) elinde bulunan (Allah), ne Yüce'dir! Sizin dönüşünüz O'nadır.
[YASİN (36)/83]
İşte "melekut"un Kur'an'da tanımı böyledir: Yaratılmış her şeyin melekutu; o her şeye vücut veren "öz-ruh"tur ve her ruh gibi Sonsuz Yüce Allah'ın, mutlak olarak elinde-emrinde bulunan "sanal bir enerji"dir. İşte ikinci yaratım da budur. Yüce Allah, görünür-fiziki evrenlerin temeli olmak üzere "melekut"u, sonsuzluğu kaplayan "Sonsuz Latif Nur'unun sonsuz küçük bir noktası"ndan, bir "ol" emriyle yaratmıştır. Fiziki evrenlerin başlangıcı olarak kabul edilen "büyük patlama", bu aşamada; yani "melekut"un yaratılması esnasında söz konusu değildir. Bu "melekut"un yaratım anı; zamanın, maddenin, kuantum parçacıklarının olmadığı, fiziki evren yasalarının ve bilimin işlemediği bir noktadır.
"Fiziki evrenlerin, bu evrenleri içinde taşıyan sonsuza yakın küçük bir noktanın kuantum dalgalanması, yahut patlamasıyla; hiçlikten-boşluktan bir noktadan başladığı" tezi, gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Fiziki evrenin başlangıcı olarak ifade edilen "büyük patlama", "melekutun yaratıldığı" bu sıfır başlangıç noktasında gerçekleşmemiştir. Bu evrenin ruhu-özü-temeli olan "melekut"un yaratım anı, elbette zamanın, maddenin, kuantum yasalarının olmadığı, yahut geçerli olmadığı "tekil bir an"dır. Çünkü bu bir yaratmadır ve yaratılan şey de madde olmayan, ancak maddenin temel yapı taşlarına vücut veren "bilinçli-sanal öz enerji"dir; yani "maddenin ruhu"dur. İşte fiziki evreni yaratmaya, Allah, bu "sıfır melekut noktası"ndan başladı. Sonsuz boyutlu Yüce Aklıyla önce "düşündü-tasarladı", arkasından "ol!" dedi. O şey; "melekut" da amaca ve tasarıma uygun bir şekilde, hatasız olarak oluverdi. Bu aşamada ne bir "büyük patlama", ne de bir "kuantum dalgalanması" söz konusu değildir. İşte Sonsuz Yüce'nin yaratması, işte sünnetullah:
Bir şeyi yaratmak istediğimiz zaman, o şey için sözümüz; "Ol" demekten ibarettir. O da hemen oluverir.
[NAHL(16)/40]

KUR'AN VE TEVRAT DİLİNDE: "MELEKUT" KAVRAMI
Kur'an'da "melekut"un ne anlama geldiğini yukarıdaki ayetler açıkça ortaya koymaktadır. "Melekut" kavramının kökü; "melek-meleke"dir. O halde bu kökün anlamı nedir? Anlamı şudur: "Sahip olmak, zaptetmek, gücü yetmek, güç-yetenek, kontrol altında tutmak, yönetmek, melek, sultan, melik, kral."
Bu kökten türemiş olan "melekut"un anlamı da bu anlamlar çerçevesinde şudur: "Büyük mülk, muhteşem saltanat, idare ve hakimiyet altında tutulan, eşyanın(şeylerin) iç yüzü, saltanat, mülkiyet ve acayip nizam, krallık, hükümdarlık, temel-esas."
Tevrat'ta ve Arapçanın kardeş dili olan İbranicede; "melek"in karşılığı "malak-malah"tır. "Melekut"un İbranice karşılığı ise "malkut-malhut"tur. "Malkut"un anlamı ise şudur: "Kral, krallık-kraliyet, güç, hakimiyet, saltanat, egemenlik, imparatorluk, tohum fidanında; sapın, kök ile birleştiği nokta, tepe noktası."
Tevile yer vermeyecek kadar açıktır ki; Kur'an'daki "melekut"un ve Tevrat'taki karşılığı "malkut"un anlamı aynıdır ve tüm evrenleri meydana getiren "öz- ruh"tur, yahut "sanal enerji-güç"tür.
Bugün var olan atom altı yapılar, atomlar, elementler, yıldızlar, galaksiler, gökler(evrenler), canlılar, tüm fiziki alemler ve ortaya çıkan mülkü saltanat, acayib nizam, ilahi egemenlik ve kainatın hükümranlığı altında temel olan, esas olan yaratıcı güç; Sonsuz Yüce'nin emriyle ortaya çıkan "melekut"tur. Allah'ın, Sonsuz Latif Nuru'ndan yarattığı; madde olmayan, maddeye vücut veren, bugünkü "mülkü saltanat"ın arkasında duran, "bilinçli sanal enerji-aparçacık- melekut". Sonsuz Yüce, tüm fiziki alemleri yaratmayı tasarladı ve yaratmayı "melekut"la başlattı; "Ol!" dedi, o da oluverdi. İşte sıfır noktası budur ve bu bir "patlama" değil, "yaratma"dır.
O halde yaratmanın üçüncü aşaması; "titreşen sicim enerjileri" ve "fiziki evren"in ilk proto-tipi "kuark çorbası" yahut "mükemmel kuark sıvısı" nasıl oluştu? Fiziki evrenlerin başlangıcı sayılabilecek "büyük patlama" oldu mu, olduysa ne zaman? Bu üçüncü yaratım aşamasına geçmeden önce, "Standart Model"e ve "Süpersicim Teorisi"ne bir göz atalım:
"STANDART MODEL"İN BAŞARISI VE ÇIKMAZI
Son 30 yıldır sayısız deneylerle doğrulanmış ve temel parçacıkları tarif etmeye yarayan "kuantum alan teorisi"ne, Standart Model adı verilmektedir. Bu teori, elektronların-fotonların kuramı olan kuantum elektrodinamiğini, kuarkların-gluonların kuramı olan kuantum kromodinamiğini, zayıf etkileşimleri ve Higgs parçacığını kapsamaktadır. Standart Model, maddenin kuarklardan ve leptonlardan meydana geldiğini söyler.
"Model"de; üç ayrı parçacık ailesi bulunmaktadır. Bu parçacıklar, aralarında dört kuvvet vasıtasıyla etkileşirler. Yani toplam 12 parçacık ve 4 kuvvet taşıyıcısı mesajcı parçacıklar, görünen-fiziki evrenimizdeki tüm "maddesel yapılanma"yı açıklamaktadır. Atom altı parçacıklar; fermiyonlar, kuvvet taşıyıcılar; bozonlardır. Parçacık tablosunda yer alan parçacıklara ilişkin 19 ayrı parametre bulunması da bizce anlamlıdır. 19 sayısı, mikro ve makro evrenlerin oluşumunda anlamlı bir sayı olarak karşımıza çıkacaktır.
"Planck aralığı"nda; ne Standart Model, ne de Süpersicim/M-Kuramı'nın, tahminden başka bir açıklaması yoktur, olamaz da. "Planck ölçeği"ne kadar isabetli yorumlar yapan, kuantum parçacıklarını keşfeden Standart Teori, bu noktadan ileriye haklı olarak gidememektedir. Planck ölçeğine kadar inildiğinde, kütleçekim kuvveti diğer kuvvetlerle birleşir. Kütleçekim kuvvetini en iyi biçimde açıklayan genel görelilik kuralları ise bu ölçeğe inildiğinde işlemez. Çünkü genel görelilik bilindiği gibi, uzayın dokusunun düzgün olmasından hoşlanır. Ancak Planck ölçeğinde, kuantum dalgalanmaları kontrol edilemez bir hareketliliğe sahiptir.
Standart Model'in, özellikle kuantum kuvvetlerini, kütle çekim kuvvetiyle hiçbir şekilde birleştirmesi mümkün gözükmüyor. Bu modelin noktasal parçacık anlayışı, mesafelerin sonsuz küçük olduğu bir evreni teoride kurgulasa da; sonsuz küçük mesafelerde, sonsuzluklar ve tekillikler üretmektedir. Adını meşhur ateist fizikçi Steven Weinberg'den alan Standart Model; evrenin başlangıcını, ön gördüğü "büyük patlama"yı, "Planck aralığı"ndaki oluşumları ve hatta temel kuantum parçacıklarının özelliklerini açıklamaktan uzaktır. Standart Model'in başarıları yanında çıkmazlarından da söz edebiliriz. Bu çıkmazları şöylece özetleyebiliriz:
a) Standart Model'in; "evrenin, 'hiçlikten-boşluktan', sonsuza yakın küçük ve yoğun bir noktadan, bir 'büyük patlama'yla başladığı" tezi sorunludur ve cevapsız kalan çok sayıda soru vardır. Evrenin, hiçlik-boşluktan, bir büyük patlamayla ortaya çıktığını öngören ve bunu açıklayamayan Standart model, evrenin ivmelenerek genişlemesini; karanlık enerjiyi; itici ve değişken boşluk enerjisini öngörmez.
b) "Hiçlik-boşluk"tan, sonsuz küçük ve yoğun bir nokta; nasıl ve neden ortaya çıktı; kuantum dalgalanmalarıyla büyük patlama oldu? diye sorarsanız, size "hiçlik-boşluk" boşluk değildir diyeceklerdir. Ve boşlukta her an muazzam kuantum dalgalanmalarının olduğunu; sanal parçacıkların cirit attığını söyleyeceklerdir. Bu, teoride ve bilimde bir boşluk oluşturmuyor mu? "Sanal parçacık" da neyin nesidir diye sorsanız, alacağınız bilimsel-fiziksel bir cevap yoktur.
c) "Hiçlik-Boşluk" kavramı, Allah'ın varlığını;, O'nun yarattığı "melekut"u ve onun "sanal enerji alanı"nı örtmek için uydurulmuş bir kavramdır bize göre... İleride "boşluk" diye bir şeyin olmadığını, aksine bugünkü karanlık enerji dahil tüm "gizemli gözüken olaylar"ın arkasında "boşluk(melekut) alanı enerjisi"nin bulunduğunu, hatta bedava enerji için "boşluk mühendisliği"nin nasıl gelişmekte olduğunu göreceğiz.
d) Yine bir ateist olan Peter Higgs'in Standart Model'i kurtarma çabaları, şu ana kadar CERN'de doğrulanmış değildir. Peter Higgs'in tezinin özeti şudur: "Büyük Patlama bir enerji doğurdu, bu enerji, "Higgs Alanı"nı ve "Higgs Bosonu"nu ortaya çıkardı ve böylece kütlesiz olan parçacıklar bu alanla etkileşerek, bugünkü kütlelerini kazandılar." Bu "Higgs alanı"; maddenin ruhu olan "melekut"tan ortaya çıkan "melekut sanal enerji alanı"ndan başkası değildir. Bunun üzerinde ilerde duracağız.
e) Diğer taraftan varsayılan "büyük patlama tekilliği"ni; "Yaratma"yı ve bir "Yaratıcı"yı kabul etmeden açıklamak, ne Standart Model'in, ne de "Süpersicim Kuramı"nın harcı değildir. Bazı süpersicimcilerin bu "tekillik"ten kurtulmak için hayali sonsuz paralel evrenlere sığınmaları da, gerçeği ortadan kaldıramayacaktır.
f) Standart Model'in, evrenleri ve tüm kuvvetleri, ifade eden tek bir "denkleme-modele" ulaşması, bugüne kadar mümkün olmamıştır ve bundan sonra da mümkün olacak gibi gözükmemektedir.
g) Ancak "büyük patlama"nın yeri ve zamanı konusunda itirazımız olmasına rağmen, gerçek olduğunu; ayrıca "Planck aralığı"nın dışında ortaya çıkan "kuark-gluon sıvısı"ndan itibaren evrenin oluşum aşamalarının Standart Model tarafından, kuantum fizik yasalarına ve kütle çekim yasasına uygun olarak başarıyla açıklandığını ve resmedildiğini ifade etmeliyiz. Şimdi de "Standart Teori"nin alternatifi olan "Süpersicim/M-Teorisi"ne kısaca bir göz atalım.
"SÜPERSİCİM/M-KURAMI"NIN ZARAFETİ VE HAYALLERİ
1968'de ortaya çıkan String(sicim) teorisi; "maddenin temel yapıtaşlarının kalbinde titreşen, çok küçük bir enerji iplikçiği" olduğunu söyler. Sicim teorisi, bu küçük titreşimlerin, her iki ölçekteki evreni; yani "kuantum ve makro evreni"ni birleştirmede anahtar role sahip olduğunu ifade eder.
İtalyan bilim adamı Gabriele Veneziano'un, Euler'in denkleminden esinlenmesiyle başlayan sicim anlayışı, Leonard Susskind vasıtasıyla "titreşen sicim modeli"ne ulaşır. Teorinin tanımladığı "enerji iplikçikleri"nin uzunlukları 10-33cm dir ve hayal edilemeyecek kadar küçüktür. Bu küçüklüğü ifade etmek için; "Şayet bir atom, 'Güneş sistemi' kadar büyütülürse, 'titreşen bir sicim'in ancak bir ağaç kadar olacağı" ifade edilmektedir.

1984 sonrası Schwarz ve Greene, teorinin denklemlerinde; n=496 eşitliğini sağlayarak kuramda anomali olmadığını ifade etmişlerdir. 496 sayısının rakamsal toplamının 19 olması bizce ilginçtir.
Burada anahtar fikir şudur: Tek bir keman telinin, farklı titreşim şekillerini veya farklı frekansları üretmesi gibi sicimler de; farklı şekillerde titreşerek, atom altı parçacıklarının özelliklerini; yani kütle ve elektrik yüklerini belirler. Evreni oluşturan parçacıklar, kütle çekimi ve diğer mesajcı(kuvvet) parçacıkları arasındaki tek fark, "bu küçük iplikçiklerin farklı titreşim şekilleri"dir. Bu muazzam sayıdaki titreşen sicimlerin, bir araya gelerek oluşturduğu evren; çok büyük bir "kozmik senfoni" olarak düşünülebilir. Etrafımızda gördüğümüz "madde ve ışık" gibi her şey; "açık uçlu titreşen sicimler"den, kütle çekimi; graviton ise "kapalı-halkalı titreşen sicimler"den oluşmaktadır.
Sicim teorisi; kuantum mekaniğinin hesaplanamaz dinamizmini sakinleştirmiş, eski sıfır boyutlu "tanecik-parçacık fikri"ni, bir boyutlu "titreşen enerji iplikçiği"ne dönüştürmüştür. Böylece kuantum teorisiyle, genel görelilik teorisi bir büyük çatı altında toplanmıştır. Bu sonuç, teorik düzeyde matematiğin bir zaferi olarak görülmektedir. Böylece bizim atomaltı seviyedeki belirsiz ve öngörülemez mikro fotoğrafımız ile büyük ölçekli düzgün görünüşlü makro fotoğrafımız, bir büyük resimde birleştirilmiş görünmektedir. Canlı hayatı ören-yöneten DNA iplikçikleri benzeri, "titreşen enerji iplikçikleri"nin de evrenimizi, bir kumaş gibi ördüğü düşüncesi, gerçekten heyecan verici ve zarif bir görüştür.
Standart Model'in alternatifi olan Süpersicim-M-Kuramı; beş ayrı sicim teorisini ve Peter von Nieuwenhuizen tarafından geliştirilen süper kütleçekimi teorisini birleştirerek, bütün dikkatleri üzerine yeniden toplamıştır. Böylece 11 boyutlu süper kütleçekimi teorisi ile 10 boyutlu string(sicim) teorisi arasındaki çatışmaya da son verilmiştir. Bu birleşme, 1995 yılında süpriz bir şekilde teorik fizikçi Edward Witten tarafından gerçekleştirilmiştir.
Witten, açıkça söylemekten kaçınsa da, sicim teorisinin bu 11 boyutlu son haline; "M-teorisi(kuramı)" ismini verenin kendisi olduğu anlaşılmaktadır. Zira "M"nin nereden geldiğini kimse bilmiyor, ancak "M" ile başlayan bazı kavramlar yakıştırılıyor: "Master", "Miracle", "Mystery", "Magic", "Matrix", "Membrane", "Murky" vs. Gerçekte "M"nin anlamını söylemek istemese de; lisans öğreniminde tarih okumuş olan ve Yahudi bir aileden gelen Edward Witten'ın, nereden ilham alacağını tahmin etmek zor değildir... Yukarıda Kur'an'daki "Melekut"un, Tevrat'taki karşılığı "Malkut-Malhut" açıklamamızı tekrar okursanız, tahminimizin doğruluk derecesini siz de tahmin edebilirsiniz.
Süpersicim teorisinin matematiğine hakim olan ve sicim kuramcılarının hayranlığını toplayan Edward Witten'ın, 11 boyutlu M-Kuramı'yla ilgili açıklamalarının kısa bir özetini aşağıda veriyoruz:
"Sicim teorisi, bir temel parçacığı, noktasal olarak değil de, titreşen bir sicimin ilmeği(düğümü) olarak düşünerek evreni daha derinden bir tanımlama girişimidir. Sicim ile ilgili en temel şeylerden birisi, onun müziğe de güzelliğini veren titreşimlerin, burada da pek çok farklı şekil ve formda gerçekleşmesidir. Titreşimin bu farklı formları; kuarklar, elektronlar ve fotonlar gibi farklı temel parçacıklar olarak yorumlanır. Hepsi aynı ana sicimin titreşiminin farklı formlarıdır. Farklı kuvvet ve parçacıkların birleşiminin elde edilmesinin sebebi, hepsinin aynı ana sicimin titreşiminin farklı formlarından meydana gelmeleridir. Sicim teorisinin şuanki anlayışına göre, sicimden daha temel olan hiç bir şey yoktur.
"Gerçekten de temel nokta parçacıklarının yerine titreşen sicimleri koymak, büyük bir değişikliğe yol açar. Bu teorinin bulanık matematikle ilgisi olduğunu söylemek zorundayım. Bu yüzden parçacık yayılır, ancak uzay-zamanla ilgili her şey de biraz yayılmış ve bulanıklaşmış olur. Teknik olarak ekstra boyutlara ihtiyacımız vardır. Çünkü Sicim teorisi, bu ekstra boyutları kullanarak, tüm temel parçacıkları ve onların kütle çekim kuvvetlerini tanımlayabiliyor. Bir tek temel-basit sicim, birçok şekilde titreşebiliyor. Ben ekstra boyutların gerçekten var olduğu sonucuna vardım. Onlar evrenin bir parçasıdır. Ben olağan kuantum alanı teorilerini daha iyi anlamamıza yarayan, ya da karadeliklerin kuantum hallerine yeni yaklaşımlar getiren böyle bir teorinin yanlış olacağını düşünmüyorum."
Süpersicim teorisinin, yahut yeni ismiyle M-Kuramı'nın en büyük başarısı ve Standart Model'in önüne geçmesine sebep olan yönü; atom altı parçacıklarının ve mesajcı kuvvet parçacıklarının altında yatan yapının; "titreşen sicimler" olarak tanımlanmasıdır. Bunun sonucu olarak da mikro ve makro evrenin; yani kuantum güçleri ile kütle çekim kuvvetinin bir denklemle ifade edilebilmesidir.
Bizim "melekutun türevi" olarak gördüğümüz bu "sonsuza yakın titreşen enerji iplikçileri" tanımı ve buna dayanan "sicim modeli", matematiksel bir başarıdır ve Sonsuz Yüce'nin yaratmasının sınırsız güzelliğinin bir göstergesidir. Bütün bunlara rağmen sicim teorisinin çıkmazları ve ürettiği hayaller gözlerden kaçmamaktadır. Kısaca özetleyelim:
a) Birincisi, teorik ve matematik model olarak başarılı gözüken bu radikal yeni teorinin çıkmazı, bu kadar küçük boyutlarda ve bu kadar yüksek enerjilerde, herhangi bir gözlem ve deney yapılmasının imkansız gözükmesidir. Bu sebepledir ki teorinin doğrulanması kadar yanlışlanmasının da mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Yanlışlanamaması, teoriyi acaba ne kadar güvenilir kılar? Bu yüzden bazı bilim adamları, bu bir fizik teorisi midir, yoksa felsefe midir, diyebilmektedirler.
b) M-kuramının öngörülerinden; "süpersimetri" ve "süpereş parçacıklar"ın varlığının kanıtlanması şu ana kadar mümkün olmamıştır. Kuramcıların, süpersimetrinin, süpereş parçacıkların varlığının ve evrenin başlangıcından beri var olan uzayan sicim öngörüsünün doğrulanacağı beklentisi devam etmektedir. Bütün bunların keşfi-gözlenmesi, M-kuramını güçlendirecek olsa da kanıtlanacağı anlamına gelmemektedir.
c) Sicim teorisinin bir başka zorluğu; fazladan boyutlardır. Bu mesele, teorinin ispatını zorlaştırmakta ve çok karmaşık hesaplamaları gerektirmektedir. 
d) Yaratıcıyı ve yaratmayı kabul etmek istemeyen Standart Model taraftarı ateist-evrimci bilim adamlarının karşısında duran "büyük patlama tekilliği problemi", M-kuramcılarının da karşısında durmaktadır. Sonsuz paralel evrenlere kaçmak bu tekilliği ortadan kaldırmıyor. Ayrıca sonsuzluk, fizik yasalarını geçersiz kılar ve bilimsel yaklaşımı yok eder.
e) Özellikle sicimci-evrimciler, sayısız-sınırsız patlamalar ve sonsuz paralel evrenler öngörüyorlar. Böylece "büyük patlama"yı, bu hayali paralel evrenlerin çarpışmasına havale ederek, bilimi, adeta bilimkurguya dönüştürüyorlar. "Büyük patlama tekilliği" sebebiyle Sonsuz Yüce Yaratıcı ile adeta yüz yüze geldiğini hisseden Standart yahut Sicimci evrimci-bilimciler, bu durumdan kurtulmak için hayallerini acayip zorluyorlar.
f) Sicim teorisine göre saklı boyutlar, uzayın her noktasında ve çeşitli şekillerde kıvrılmış olarak bulunurlar. Bu boyutları, en güzel tarif eden modeller Calabi-Yau şekilleridir. Yüksek boyutların hangi biçimlerde kıvrılarak uzayın dokusu arasına saklandıklarını tarif eden Calabi-Yau geometrik şekillerinin olasılığının, 10500 paralel evrene imkan verdiği düşünülmektedir. Bu tespit teorik olarak doğru olabilir. Ancak bu bir gerçeği değil, sadece potansiyelleri göstermektedir. Bu potansiyeller de; evrimci-sicimcilerin, "patlama tekilliği"nden yahut "yaratma"dan kaçmak için hayallerini beslemektedir.
g) Sonuç olarak Süpersicim-M-kuramı adı verilen bu yeni radikal kuram, tüm deneysel-gözlemsel kanıtlardan şimdilik yoksun olsa da kağıt üzerinde; teoride ve evrenin başlangıcına yönelik ortaya koyduğu matematik modelde, "her şeyin teorisi" olma umudunu taşımaktadır. M-kuramının matematiksel yapısında, cebirsel geometri, yüksek matematik, diferansiyel denklemler, diferansiyel geometri, grup teorisi, topoloji ve bulanık lojik gibi matematiğin birçok dallarının rol aldığı bilinmektedir. Teorinin en güçlü yönü, bizce "titreşen sicimler" tanımı ve bu tanıma dayalı olarak ortaya koyduğu "matematiksel model"dir.
f) Süpersicim kuramında ışıktan hızlı, kütlesiz "takyonlar"ın işin içine girmesi; "titreşen sicim enerjiler"in, "melekut"tan doğduğunun bizce bir kanıtıdır. Nitekim bu "takyon" probleminden kurtulmaya çalışan sicim teorisyenleri, "süper simetri" ve "süpereş parçacıklar" ön görmekte; bu parçacıkların ortaya çıkacağını ümit etmektedirler.
Evrenin oluşumunu açıklamaya çalışan bu iki kuramı kısaca gözden geçirdikten sonra, "Kur'an evreni"ni açıklamaya devam edebiliriz. Yaratmanın ilk iki aşamasını; yani "melekler"in ve "melekut"un yaratılmasını yukarıda ortaya koymuş ve üçüncü yaratım aşamasına gelmiştik. Üçüncü yaratım aşaması; "melekut"un, fiziki-görünen evreni, yahut bu evrenin en alt seviyedeki yapı taşlarını oluşturmak üzere "sonsuza yakın titreşen bilinçli sicimler"e dönüşmesidir.

YARATMA DEVAM EDİYOR: "MELEKUT", "TİTREŞEN SİCİMLER"E DÖNÜŞÜYOR
3) Tüm meleklerin ve ikinci aşamada yaratılan "melekut"un Rabb'i; "melekut"u yaratmakla, evrenleri yaratmayı başlatmıştır. Allah'ın Nuru'nun birinci türevi olan "melekut", fiziki evrenlere nasıl dönüştü? Yahut fiziki evrenlerin en temel yapı taşları; kuarklar, leptonlar ve kuvvet parçacıkları nasıl ortaya çıktı? Bu "sıfır melekut noktası"ndan, 10-43 saniyeye kadar bilimin işlemediğini biliyoruz. Bu ölçekte, ne "kuantum parçacıkları", ne zaman ve ne de bağımsız "kuantum ve kütle çekim kuvvetleri" mevcuttur. İşte bu başlangıç anında hakim olan "tek kuvvet", Sonsuz Yüce Allah'ın, sonsuz kuvvetinin bir tezahürü olan "Ol!"emri ve bu emirde saklı "kuvvet ve enerji"dir.
Kur'an'da KEHF(18)/39'da Yüce Rabb'imiz bize; "La kuvvete illa billahi"(kuvvet yok, ancak Allah iledir) diye bildirir. Evrensel rehber ve alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz de bize sahih bir şekilde şunu bildirmiştir: "La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyul azim"(enerji yoktur, kuvvet yoktur; ancak ve ancak Azametli ve Yüce Allah iledir). İşte bu tüm "dört kuvvet"in birleştiği "tek kuvvet"in kaynağı Azametli-Yüce Rabb'imizin "Ol!"emridir.
O(Allah), Gökleri ve Arz'ı 'örneksiz yaratan'dır. O, bir işe karar verirse, ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir.
[BAKARA(2)/117]
Bir şeyi yaratmak istediğimiz zaman, o şey için sözümüz; "Ol!" demekten ibarettir. O da hemen oluverir.
[NAHL(16)/40]
Maddenin ve evrenin arkasında ve en altında yer alan "titreşen sicimler", Yüce Rabb'imizin "Ol!" emriyle "Nur"dan ortaya çıkan "melekut"un, ikinci bir "Ol!" emriyle sicimlere dönüşmesidir. "Titreşen sicimler", evreni dokuyan "melekut kumaşı"nın adeta iplikçikleridir. Sonuç olarak "melekut", maddenin; yani kuarkların ve temel parçacıkların "derin yapısı"nı, "sicimler"e dönüşerek oluşturmuştur. Kuarklardan daha temel olan "titreşen sicimler", madde ile madde olmayan arasında bir "bağ-köprü"dür ve Planck ölçeğinde ortaya çıkmıştır. "Sicimler", özetle maddenin ruhu olan "melekut"u, maddeye; kuarklara bağlayan ve "kuark-gluon sıvısı"nı oluşturan "titreşim ve yaratım enerjisi"dir.
Planck ölçeğinde yer alan bu "ara-bağlantı enerji iplikçikleri"nin bir ucunda "melekut"(maddenin ruhu-özü), diğer ucunda madde; yani kuarklar ve kuantum parçacıkları bulunmaktadır. Planck aralığı-zamanı, "titreşen sicim enerjileri"nin ortaya çıkışından, 10-43 saniyeye kadar olan; "melekut aralığı" yahut "melekut zamanı"dır.
Sonsuz Yüce Allah'ın yaratmasında ve yarattığı varlıklarda, tam bir "boyut hiyerarşisi", yahut "titreşim hiyerarşisi" söz konusudur. Varlıklar, boyut hiyerarşisine uygun olarak titreşirler. Bu sıralama hiyerarşisi, bir anlamda titreşim hiyerarşisini gösterirken; bir başka anlamda da "Allah korkusu ve saygısı" bakımından bir derecelenmedir. Allah korkusu ve saygısına dayanan titreşim hiyerarşisi; sırayla başmelekler, melekler-ruhlar, melekut, sicimler, kuarklar vs. şeklinde sıralanabilir.
Tüm evrenler, varlıklar, canlılar ve cansızlar; yani yaratılmış her şey, Allah saygısıyla titrerler, O'na secde ederler. İnsan ve cinlerin maddi-biyolojik yapısının özündeki melekut, Rabb'ine sonsuz saygıyla(titreşimle) bağlıdır. Ancak kişinin nefsi özgürdür. Şayet Rabb'ine iman ederse, o da bu titreşime katılır, iman etmezse elbette böyle bir saygı ve korku frekansından mahrum olur. Sonuç olarak her varlık, bir saygı-titreşim frekansına sahiptir, bu da onun boyutunu; derecesini gösterir. Boyut arttıkça, varlığın titreşimi ve yeteneği artar, boyutu düştükçe titreşimi ve yeteneği azalır. Bu meseleyi en iyi İblis bilir ve müthiş bir New Age propagandasıyla istismar eder, cehalet içindeki insanoğlunu bu yalana dönüştürülmüş gerçekle manipüle eder.
İşte bu nedenledir ki maddenin altında yatan "evrenin mülkü saltanatı"nı meydana getiren "sicimler"in "sonsuza yakın titreşimleri" anlamlıdır ve "Kur'an evreninin ruhu"na uygundur.
O(Allah), onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar (Allah'ın) razı oldukları müstesna, şefaat edemezler. Onlar(melekler), (Allah) korkusundan titrerler.
[ENBİYA(21)/28]
Görmedin mi ki, muhakkak, Göklerde ve Arz'da olanlar, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu, Allah'a secde etmektedirler. İnsanlardan birçoğu üzerine de, azap hak olmuştur. Allah kimi alçaltırsa, artık ona ikram edecek yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
[HAC(22)/18]

Muhakkak onlar(müminler) Rab'lerinin azametinden korkup titreyenlerdir.
[MÜ'MİNUN(23)/57]

Yıldızlar ve ağaçlar, ikisi de (Allah'a) secde ederler.
[RAHMAN(55)/6]

"TİTREŞEN SİCİMLER" MİKRO EVRENE: "KUARK-GLUON SIVISI"NA DÖNÜŞÜYOR
4) Dördüncü yaratım aşaması, "titreşen sicimler"in, "kuark-gluon sıvısı"nı; tüm kuantum parçacık ve antiparçacıklarını oluşturması aşamasıdır. Bu aşama, madde olmayan "titreşen parçacıklar"ın yahut "aparçacıklar"ın, maddenin en küçük yapı taşları olan kuarklara, dolayısıyla "evrenin ilk çekirdeği"ne dönüşmesidir. Böylece üç parçacık ailesi; hadronlar, leptonlar ve mesajcı kuvvet parçacıkları ve bunların antiparçacıkları, adım adım Kur'an'da bildirilen "8 evren"i inşa etme aşamasına girerler.
Fiziki-görünen evrenlerin ilk proto-tipi; sicimlerin, sonsuza yakın "titreşim formları"yla ortaya çıkan "kuark-gluon sıvısı"dır. Evrenlerimizin özü, sonsuza yakın yoğun ve küçük bu "mikro sıvı küre"dir. "Planck aralığı"nın sınırında oluşan bu "mikro sıvı küre"; bugünkü evrenlerin tohumlarını içinde taşımaktadır. Bir "büyük patlama" ve aynı anda "genişleme" anı, işte bu andır. Yukarıdan beri sözünü ettiğimiz, varlığı, gözlemlerle ve birçok yolla kanıtlanmış olan "büyük patlama"nın yeri-zamanı, bu sonsuza yakın yoğun "sıvı küre"nin, Allah'ın, beşinci "Ol!" emriyle; "büyük patlama" ve "genişleme" aşamasına girmesidir. Bu aşama, yaratımın beşinci aşamasıdır. Bu aşamayı daha iyi anlamak için maddenin-evrenin temel yapıtaşları olan "kuarklar"a ve "kuark-gluon sıvısı"na kısaca bir göz atmalıyız.
EVRENİN-MADDENİN TUĞLALARI: "ESRARENGİZ KUARKLAR"
Kuarklar ve evrenin kuark aşaması oldukça esrarengizdir. Evrenin "melekut ve sicim aşaması"; Planck ölçeğinde gerçekleşmiş olup "sanal bir süreç"tir. Kuarkların gerçeklikleri, görünür-fiziki evrenin başlangıcı aşamasında ortaya çıkmalarına ve maddenin temel yapı taşları olmalarına rağmen hala tartışmalıdır. Bazı astrofizikçiler bunları, hayali-matematiksel parçacıklar olarak nitelendirmektedir. Bu parçacıklar, "Melekut sicimleri"ni "Fiziki-görünen evren"lere bağlayan ve bu evrenleri inşa eden "esrarengiz tuğlalar"dır.
Fizikçiler, iki kuarkı birbirinden ayırmaya çalıştıkça, bu kuarkların kuvvet alanı gerilmektedir. Ayırıcı kuvvet-basınç artırıldıkça, onların karşı koyma direnci; ayrılmama çabası katlanarak artmaktadır. Fizikçilerin boşluk dedikleri; gerçekte boşluk olmayan "melekut-sicim alanı"ndan sanal kuark-antikuarklar yardıma gelir ve çok kısa bir sürede bu sanal parçacıklar, gerçek kuarkalara dönüşerek, direnen kuarkların sayısını iki katına çıkarırlar. Sizin ayırma baskınız arttıkça, kuarkların "melekut alanı"ndan aldıkları destek katlanarak artmaya devam eder.
Bugüne kadar iki kuarkı ayırmak mümkün olamamıştır. Fizikçilerin çok sayıda deney yapmalarına; özel hazırlanmış dedektör tuzaklarına rağmen tek bir kuark ele geçirilememiştir. Onlar, hiçbir zaman yalnız-serbest dolaşmazlar! Bu sebepledir ki bazı astrofizikçiler, "onlar, gerçek parçacıklar değil, matematiksel-hayali nesnelerdir" diyebilmektedir. Soyutlanmış serbest kuarkların elde edilememesi, şu anda teorik fiziğin karşılaştığı en önemli meselelerden birisidir.
Kuarkların bu "ayrılmama ilkesi"ne; "renk hapsi" yahut "hapsolma" ilkesi denir. Kuarklar arasındaki bu "lastik sicim bağları", güçlü nükleer kuvveti taşıyan gluonlar sayesinde oluşur. Kuarklar ile gluonlar, son derece güçlü bir iletişim içindedirler. Gluonlar, kütlesiz ayar vektör bozonudur. Ancak bilim adamları, bu iletişimin nasıl gerçekleştiğini keşfedememişlerdir. Sonuç olarak bugün bildiğimiz evrendeki tüm madde, kuarklar ve leptonlardan oluşmaktadır. Bu maddi parçacıklar, kuvvet taşıyıcı bozonlar aracılığıyla etkileşmektedirler. Kuarklar, bir araya gelerek hadron denen bileşik parçacıkları oluşturur. Bunların en kararlı olanları, atomun çekirdeğini meydana getiren proton ve nötronlardır.
Kuark-gluon plazma(KGP), yüksek sıcaklık ve yoğunlukta; kuark ve gluonların serbest olarak bir arada bulundukları bir "faz"dır. KGP, 10-23 saniye gibi müthiş kısa bir sürede var olabilir. Çarpıştırıcılarda yapılan en son deneyler, KGP'nin gerçekte "gaz plazma" değil, "kuark-gluon sıvısı" formunda olduğunu kanıtlamıştır. Bu kanıtlar, aşağıda bir başlık altında incelenmiştir. Ayrıca Nötron yıldızlarının çekirdeklerinde de KGP bulunduğu bildirilmektedir.
EVRENİN BAŞLANGICI: "KUARK-GLUON MÜKEMMEL SIVISI"
KGP'nin incelenmesi; evrenimizin, başlangıç aşamalarını açıklayabilmek açısından oldukça önemlidir ve evrenin oluşumu hakkında da bize bilgi vermektedir. Evren, başlangıcının ilk mikrosaniyelerinde neye benziyordu? Başlangıçta çok yüksek sıcaklıklarda kuarklar egemendi. RHIC'de mini patlama deneyleri başlatılmadan önce KGP'nin, belli belirsiz bir "gaz plazma"ya benzediği öngörülüyordu. Ancak daha sonra RHIC ve LHC'deki deneylerden, yüksek sıcaklıklarda ortaya çıkan sıcak şeyin; "kuark sıvısı ya da çorbası" olduğu anlaşıldı. Yani erken evrenin koşullarıyla ilgili yeni yapılan deneylerde ortaya çıkan, "mükemmel sıvı"ydı. Evrenin adeta çekirdeği olan "mükemmel sıvı", daha sonraki aşamalarda, evrenin inşaasında, yahut "uzay-zaman kumaşı"nın dokusunda temel rol oynayacaktır.
RHIC(Relativistic Heavy Ion Collider)deki deneyde protonlar çarpıştırılarak, 4 trilyon derece sıcaklıkta kuark gluon plazması(KGP) elde edilmiş; bunun beklenenin aksine "gaz" değil "sürtünmesiz mükemmel bir sıvı" olduğu anlaşılmıştır. Brookhaven Ulusal Laboratuvarında deneysel çalışmalar yapan 4 bilim grubu, karşılaştıkları şaşırtıcı bu sonucu şöyle açıklamışlardır:

"Atom çekirdeğinin temel parçacıkları olan kuarklar-gluonlardan, maddenin daha sıcak ve daha yoğun bir halini elde ettik. Ancak bu, beklenenden farklı ve dikkate değer bir sonuç ortaya çıkardı. RHIC'in ağır iyon çarpıştırıcısında ortaya çıkan bu madde; kuark ve gluonlar, beklenenin aksine 'gaz'a değil, 'sıvı'ya benzemektedir."

Dr. Orbach:

"Asıl şok edici olan ise, RHIC'de altın iyonlarının çarpışmasından meydana gelen ve 'gaz'dan çok 'sıvı'ya benzeyen maddenin bu 'yeni hali'nin, bize evrenin ilk mikrosaniyelerindeki 'derin içyapısını' gösteriyor olmasıydı. RHIC'deki işlemlere büyük ilgi duyulmasının bir sebebi de; bu sonuçlarla, sicim teorisi metotlarını kullanan hesaplamalar arasında, bir bağlantı ortaya çıkması oldu. RHIC'deki sonuçlar ve sicim teorisi arasındaki ilişki, beklenmeyen ve coşku verici bir gelişmedir."

Brookhaven'a bağlı Yüksek Enerji ve Nükleer Fizik Laboratuvarı yöneticisi Sam Aranso da şu çarpıcı açıklamaları yapmıştır:
"Bizler, bu şekilde öngörülen bir plazma için, gereken ısıya; yani Güneş'in merkezinden 150.000 kez daha fazla sıcaklığa ve enerji yoğunluğuna ulaştığımızı biliyoruz. Haziran 2000'den, 2003'e kadar süren fizik çalışmalarından elde edilen RHIC verilerinin analizine dayanan genel görüş, RHIC'deki altın iyonlarının çarpışmasından ortaya çıkacak maddenin, 'gaz'dan çok 'sıvı'ya benzeyeceği yönündeydi.
"Kanıt, ayrı ayrı çarpışmalardan üretilen binlerce parçacıktan alınan rastgele örneklerin ölçümlenmesiyle ortaya çıktı. Bu ölçümler gösterdi ki; parçalanan çekirdeğin oluşturduğu hacme göre değişen basınca bir tepki olarak çarpışmada üretilen ve başlangıçta mevcut olan parçacıklar, kolektif hareket etmeye meyillidirler. Elde edilen oluşum(sonuç), sıvı hareketinin özellikleri ile benzer olduğundan, bilim adamları, bu 'sonuç madde'nin, 'akışkan' olduğuna işaret ettiler. Her molekülü, rastgele hareket eden sıradan sıvıların aksine; RHIC'de oluşan sıcak madde, parçacıkları arasında yüksek derecede koordinasyon olan ve değişen çevreye doğru hareket eden, tek bir varlık gibi davranıyor. Bir bakıma 'balık sürüsü' gibi bir model içinde hareket etmektedir.
"Bu sıvı hareketi, neredeyse 'mükemmel'dir. Ve hidrodinamiğin denklemleriyle açıklanabilir. Bu denklemler, teorik olarak mükemmel sayılan sıvıları tanımlamak için geliştirilmişlerdir. Mükemmel sıvılar, son derece düşük viskoziteye(yapışkanlığa) sahiptirler. Ve parçacıkları arasındaki yüksek derecedeki etkileşime bağlı olarak, hızla termal dengeye ulaşırlar. RHIC bilim adamları, bu örneğin viskozitesini tam olarak ölçmeyi başaramamışlardır. Ancak akan maddeyi nitelik olarak değerlendirdiklerinde, akışkanlığının çok yüksek, hatta 'kuantum mekanik limiti'ne yaklaştığı, sonucunu çıkarmışlardır.
"Tüm bu gerçekler, bizi şu şekilde ifadeye zorluyor: Kolektif etkileşimin derecesi, hızlı ısınma ve aşırı düşük viskozite, RHIC'de 'oluşturulan madde'yi neredeyse 'mükemmel bir sıvı' yapıyor. Maddenin bu yeni halindeki enerji yoğunluğu, olağanüstü yüksektir. Hatta orta yoğunluktaki sıradan bir nükleer maddeden çok daha yüksektir. RHIC'de gözlemlenen, kuark ve gluonlar arasındaki güçlü bağlantıdan sonra, standart hesaplamalarında bu ilişkiyi göremeyen teorik fizikçiler, eski modellerini ve öngörülerini yeniden gözden geçirmeye başladılar."
Brookhaven yöneticisi ve aynı zamanda araştırmayı denetleyen Steven Vigdor ise bu konuda şunları söylüyor:

"RHIC çarpışmaları son derece ufak bir ölçüde de olsa, ilk evrenin şartlarını yeniden oluşturabilmek için ışık hızına yakın yapılan ağır çekirdek çarpışmalarıdır. Bu yeni sonuçlara göre RHIC, bebek evrenin evriminde çok önemli rol oynadığı speküle edilen simetri-değiştirici baloncukların, bazı önemli özelliklerini test etme fırsatına sahip tek laboratuvardır. Bu yüzden STAR'da yapılan bu gözlem, gerçekten büyüleyicidir."
Brookhaven Laboratuvarı Müdürü Praveen Chaudhari ise düşüncelerini şöyle dile getiriyor:

"Evrenin, doğumundan sonraki ilk birkaç mikro saniyede var olduğuna inanılan 'mükemmel sıvı'yı, Evrenin ilk koşullarını oluşturmaya çalışarak, laboratuvar ortamında elde edebilmek, gerçekten çok hayret verici oldu. 4 RHIC çalışma grubu, araştırmanın 4. ve 5. yıllarına ait verilerini toplayıp analiz ediyorlar."
Daha sonra CERN'de kurşun iyonlarıyla ve daha yüksek sıcaklıklarda yapılan deneylerlerde de; "kuark gluon sıvısı"nın gerçekliği bir kere daha teyid edilmiştir. Ayrıca Almanya'da yapılan deneysel araştırmalarla, bebek evreni temsil eden bu "mükemmel sıvı"nın viskozitesinin, önceki tahminlerden daha az olduğu; yani çok daha akışkan olduğu kanıtlanmıştır.
Bilim adamları; "hiçbir görünür özelliği tanımlanmamış olan bu sıvı, nasıl olurda kuark-gluonlardan ortaya çıkar?" diyerek şaşkınlıklarını dile getirmeden edemiyorlar. Ancak "her şeyin; sudan-sıvıdan yaratıldığı" görüşü, Kur'an'ın apaçık beyanlarıyla 1500 seneden beri ortadadır. Ancak Kur'an'a iman ettiğini söyleyip, onu okuyup-anlamayanların Kur'an'dan ve ilimden habersizliği; Batılıların İslam-Kur'an düşmanlığı, maalesef bu gerçeğin üzerini örtmeye hala devam etmektedir.
İşte "evrenlerin ve her şeyin melekut"unun birinci türevi olan "titreşen sicimler"den, Sonsuz Yüce'nin "Ol!" emriyle ortaya çıkan "kuark-gluon sıvısı"nın, Kur'an ve Sahih Sünnet'teki açıklamaları. Bu delillere geçmeden evvel, yaratılmış her şeyi, yaratımdan önce programlayan ve kayıt altına alan "Levhi Mahfuz(Ana Bilgisayar)"a işaret eden ayetlere bir göz atalım:
EVRENLER-HER ŞEY: "ANA BİLGİSAYAR"DADIR
Sonsuz Yüce Allah, evrenleri yaratmayı düşündü-tasarladı ve "Ana bilgisayar(Levhi Mahfuz)"da her şeyi; maddeyi-canlıları ve sorumlu varlıkları; takdir ettiği "yaşam ve kaderleri"yle birlikte kayıt altına aldı, programladı. Sonsuz Yüce Rabb'imizin ilk yarattığı şey "kalem"dir, yani kalemin yazdığı "Levhi Mahfuz"dur. Ona "yaz!" dedi, o da kıyamete kadar olacakları yazdı. İşte yaratılmış her şeyin, "Levhi Mahfuz(Ana Bilgisayar)"da nasıl kayıt altına alındığını açıklayan ayetlerin bir kısmı:
Nun'a(mürekkebe), kaleme ve yazdıklarına andolsun!
[KALEM(68)/1]
Gök'te ve Arz'da 'gaib'(gizli) ne varsa, (hepsi) apaçık Kitap'ta(Levhi Mahfuz-Ana Bilgisayar'da)dır.
[NEML(27)/75]
Arz'da, hiçbir canlı ve iki kanatlı kuş yoktur ki, sizin benzeriniz bir 'ümmet'(toplum) olmasın. Kitap'ta(Levhi Mahfuz-Ana Bilgisayar'da), hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onlar, Rab'lerine toplanacaklardır.
[EN'AM(6)/38]
Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır, onu hiç kimse bilmez, ancak O bilir. Karada ve denizde olanların tümünü, O bilir. Bir yaprak düşmez ki, O bilir. Arz'ın karanlığındaki bir habbe(tanecik-çekirdek), yaş ve kuru ne varsa, hepsi apaçık bir Kitap'ta(Levhi Mahfuz'da-Ana Bilgisayar'da)dır.
[EN'AM(6)/59]
Yaptığın bir işe, Kur'an'dan onunla ilgili okuduğun ayetlere ve amel olarak yaptıklarınıza; siz daldığınızda, muhakkak biz sizin üzerinizde şahidleriz. Yer'de ve Gök'te zerre ağırlığınca, ya da bundan daha küçük, yahut daha büyük hiçbir şey senin Rabb'inden gizli-saklı kalmaz. Ancak bütün bunların hepsi apaçık bir Kitap'ta(Levhi Mahfuz'da-Ana bilgisayar'da)dır.
[YUNUS(10)/61]

Evrensel rehber Muhammed(s.a.v.)den bize ulaşan sahih haberler de özet olarak aşağıda verilmiştir:
Abdullah ibn Amr ibn As şöyle dedi: Ben Resulullah(s.a.v.)den işittim, şöyle buyurdu:

"Allah mahlukatın kader ve kazalarını, Gökleri ve Arz'ı yaratmadan elli bin sene önce (Levhi Mahfuz'da) yazmıştır. Ve onun Arş'ı (Gökler ve Arz oluşmadan evvel) su üzerinde idi.
Sahih-i Müslim C.8, H.no: 2653

İmran ibn Husayn'dan; Resulullah(s.a.v.) şöyle buyurdu:
"(Ezelde) Allah vardı; ve Allah'tan başka bir şey yoktu. Ve Allah'ın Arş'ı, su üzerinde bulunuyordu
. Sonra Allah, (Levhi Mahfuz'da) kainatın tamamını takdir ve tesbit etti. Ve Gökleri, Arz'ı yarattı."
Buhari, C. 9, H.no: 1317

Birinci yaratım aşamasında "melekleri-ruhları" yaratan Allah, daha sonra yaratacağı tüm evrenleri ve tüm canlıları; "Ana Bilgisayar"ında planlamış, programlamış ve kayıt altına almıştır. Bugün var olan mikro-makro her şey; canlı-cansız her şey, kaderleriyle bu "Ana Bilgisayar"da yazılıdır. Bu yazgıya göre ikinci aşamada "melekut" yaratılmış; melekut "Ol!" emriyle "titreşen sicimler"e, sicimler de "titreşen su"ya dönüşmüştür. İşte evrenler de, bu "mükemmel su"dan beşinci yaratım aşamasında yaratılmıştır.
EVRENLER-HER ŞEY: "SIVIDAN-SUDAN YARATILDI"
Tüm yaratım aşamaları bu "Ana Bilgisayar"a göre adım adım Yüce Rabb'imiz tarafından gerçekleştirilmiştir. Böylece "Melekut", "titreşen sicimler"e; sicimler de, evrenlerin "başlangıç oluşumu"; yani "bebek evren"olan "kuark-gluon sıvısı"na dönüşmüştür.
Sonsuz Yüce'nin son kitabı Kur'an'daki "su"; bildiğimiz "saf su" dahil, değişik karışık su, yahut sıvı anlamına gelmektedir. Kökü "me-ve-he"den "ma-e" yahut "el-mau"; karışık sıvı anlamına gelmektedir. Kur'an'da; "atılmış su: meni"; cehennemdeki "irinli su", "kaynar su"; "Gök'ten inen su: yağmur"; "tuzlu-tatlı-içilen: su" gibi kullanımları bulunmaktadır. Evrenin başlangıç aşamasında; "Planck ölçeğinin sınırı"nda ortaya çıkan "kuark-gluon sıvısı" da, Kur'an lisanıyla "su"dur yahut "mükemmel-özel su"dur. Hatta ayetlerden anladığımız kadarıyla "mükemmel su"; Dünya'da bulunmayan "özel zeytin yağı"dır. İşte Kur'an'ın ifadeleri:
O'nun Arş, 'su üzerinde' iken, amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için 'Gökler'i ve 'Arz'ı, 'altı gün'(altı devir)de (sudan) yaratan O'dur. Şayet sen onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, elbette Hakk'ı örtenler; "bu, apaçık bir büyüden başkası değildir" derler.
[HUD (11)/ 7]

Rabb'imiz, Gökleri(8 evreni) ve Arz'ı yaratmadan önce "su"yu; "kuark-gluon sıvıs"nı yarattı. Daha sonra Arş'ını(Tahtı'nı) yaratıp, bu "sıvı küre"nin üzerine koydu, arkasından da bu "sıvı bebek evren"den, tüm evrenleri yarattı. İşte "bu sıvı"nın, Dünya'da bulunmayan "mübarek bir zeytin ağacının yağı-sıvısı" olduğuna bildiren ayetler:
Nötron Yıldızı

Allah, 'Göklerin-Arz'ın (evrenlerin) 'Nuru'dur. 'Allah'ın Nuru'nun misali, 'Oyuk' içinde bulunan bir 'Lamba' gibidir. Lamba, bir 'sırça' içerisindedir ve sırça, sanki  'incimsi bir yıldız'dır(nötron yıldızı). O(Lamba) ki, ne doğuda, ne de batıda bulunmayan, 'mübarek bir zeytin ağacı'ndan yakılır. Neredeyse, ateş dokunmasa da, onun 'yağı', 'ışık verir'. (Bu), 'Nur üzeri Nur'dur. Allah, kimi dilerse onu, Kendi Nuru'na doğrultur. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyin Âlimi'dir.
[NUR(24)/35]
"Lamba", yıldızdır, hem de "incimsi bir yıldız". Biz bu yıldızların özel yıldızlar; Nötron yıdızları olduğunu düşünüyoruz ki; bu yıldızların merkezlerinde de "kuark-gluon sıvısı"nın bulunduğu bildirilmektedir. KGP'nin oluşabilmesi için aşırı yüksek sıcaklık ve basınç gerekmektedir. Nötron yıldızları, o sıcaklığı sağlayamasa da, yüksek basınç sayesinde yıldızın merkezinde KGP'nin ortaya çıkma ihtimali yüksektir.
Evrenimizin, eninde-sonunda bir "büyük çöküş"ü yaşayacağı, ileride bir başlık altında incelenecektir. Ancak burada şunu söylemeliyiz ki; evren, tekrar geriye doğru kendi üzerine kapanırken, başlangıçtaki sonsuza yakın "mikro sıvı küre" aşamasından geçecektir. İşte büyük çöküş sırasında tekrar ortaya çıkacak olan "mükemmel sıvı: özel zeytin yağı" aşamasına işaret eden ayetler:
O zaman ki, Gök yarılır, 'yağ gibi kızarmış' olur.
[RAHMAN(55)/37]
O gün Gök, 'kızgın zeytinyağı' gibidir.
[MEARİC (70)/ 8]
Sonsuz Boyutlu, Sonsuz Yüce, sadece evrenleri değil, tüm sorumlu-sorumsuz varlıkları da; "su"dan yaratmıştır. Bugün mikro-makro evrenlerin "temel yapı taşları kuarklar"ın, tüm canlıları-cansızları ve insanları da oluşturduğu apaçık bir gerçektir.
Allah, her canlıyı (hayvanı) sudan yarattı. Bunlardan kimisi karnı üzerinde, kimisi iki ayağı üzerinde ve kimisi de dört ayağı üzerinde yürümektedir. Allah, neyi dilerse onu yaratır. Muhakkak Allah, her şeye güç yetirendir.
[NUR(24)/45]
O (Allah) ki, sudan bir beşer(insan) yaratıp, ona bir nesep(soy) ve sihriyyet(akrabalık) yaratan O'dur. Senin Rabb'in Kadir'dir(her şeyi takdir edendir).
[FURKAN(25)/54]
Allah'ın Arşı(Taht'ı)nın "su" üzerinde olduğunu; evrenlerin de bu "su"dan yaratıldığını, beyan eden hadisler:
İmran ibn Husayn'dan; Resulullah(s.a.v.) şöyle buyurdu:
"(Ezelde) Allah vardı; ve Allah'tan başka bir şey yoktu. Ve Allah'ın Arş'ı, 'su' üzerinde bulunuyordu. Sonra Allah, (Levhi Mahfuz'da) kainatın tamamını takdir ve tesbit etti. Ve Göklerle, Arz'ı yarattı."
Buhari, C. 9, H.no: 1317.

Ebu Rezin'den rivayete göre şöyle demiştir: Ey Allah'ın Resulu, Allah, mahlukatını yaratmadan önce nerede idi? Resulullah(s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Altında ve üstünde hava(hiçbir şey) bulunmayan bizce meçhul ve karanlık(nurdan) bir yerdeydi. Arş'ını su üzerinde yaratmıştı.”
Tirmizi, C: 3, Hno: 3109.

İbni Kesir Tefsiri'nden: Rebi ibn Enes der ki:
"Arş'ı su üstünde idi. Gökleri ve Arz'ı yarattığında bu suyu ikiye böldü; yarısını Arş'ın altına koydu."

Kurtubi Tefsiri'den: Ka'b şöyle demektedir:
"Allah Teâlâ, yeşil bir 'yakut'(melekut) yarattı; sonra da ona, heybetle baktı. Bunun üzerine o 'yakut'; 'titreyen bir su'(suya dönüşen titreşen sicimler) oluverdi. Sonra da 'rüzgârı'(itici kuvvet: melekut alan enerjisini) yarattı, böylece 'su'yu, o 'rüzgâr'ın(itici kuvvetin) üzerine koydu."

Elmalı Tefsiri'nden:
"Allah'ın ilk yarattığı şey, bir 'cevher'(melekut)tur ki; Yüce Allah ona 'heybetle baktı', o 'eridi'(çözüldü) ve 'sıcaklık' yaydı. Ondan bir 'duman' ve 'köpük' çıktı. 'Duman'dan Gökler, 'köpük'ten Arz yaratıldı".

Yukarıdaki hadislerde parantez içlerini biz yazdık. Bu hadiste geçen "yakut", "cevher", "titreyen su", "rüzgar", "erime-sıcaklık", "duman", kavramlarının gerçek anlamlarını bugün bilimin ışığında daha iyi kavrayabiliyoruz, geçmişte bunların anlaşılması elbette mümkün değildi. İşte Kur'an'ın sayısız mucizelerinden birisi de, evrenin "kökenin su-sıvı" olduğu ve nasıl oluştuğu gerçeğidir. Astrofizikçileri şaşkına çeviren bu gerçek, 15 asırdan beri Kur'an-İslam gerçeği olarak ortada durmaktadır.
Evet yolumuza devam ediyoruz. Yaratımın beşinci aşamasındayız. Sonsuz Yüce Rabb'imiz, yaratımın beşinci aşamasında; "kuark-gluon sıvı"sından "evrenimiz"i ve "diğer evrenleri" nasıl yarattı? Bu sorunun cevabını ortaya koymadan önce "genel ve özel görecelik teorisi"ne, Kur'an'dan yapılan atıflara bir göz atalım.
KUR'AN'DA: GENEL VE ÖZEL RÖLATİVİTE
Yukarıda zikrettiğimiz NUR(24)/35 ayetinde saklı başka bir yasa da; "genel rölativite(görelik) yasası"dır. Kur'an, bize bunu daha Einstein hayatta yokken; 1500 yıl önceden bildirmektedir. "Genel rölativite"ye Kur'an'dan yapılan atıfa gelince; "oyuk" içinde "lamba"; yani evreni kütlesel çekimle "büken-oyan yıldız"dır. Genel rölativite teorisinin özü de budur: Kütlesel çekim yahut çöküm, evreni büker-oyar. İşte ayetten o ifadesi:
"Allah, 'Göklerin-Arz'ın (evrenlerin) 'Nuru'dur. 'Allah'ın Nuru'nun misali, 'Oyuk' içinde bulunan bir 'Lamba' gibidir. Lamba, bir 'sırça' içerisindedir ve sırça, sanki 'incimsi bir yıldız'dır(nötron yıldızı)..."
Kur'an'da "özel rölativite(görecelik)" teorisinin özüne de işaret eden ayetleri açıkça görmekteyiz. "Özel rölativite"ye göre zaman, hareket, kütle, uzunluk izafidir. Özel rölativite, bize evrende ışık hızının sabit olduğunu ve bu sabit hızın hiçbir zaman aşılamayacağını söyler. Teorinin özü şudur:
1) Hız artarsa kütle de artar. Yani hızlanmış bir cismi, biraz daha hızlandırmak için öncekinden daha çok kuvvet harcanır. Işık hızına ulaşınca kütle sonsuz olur, bu da imkansızdır. Cismin boyu ve kütlesi hıza bağlı olarak değişir.
2) Bizim evrenimiz için ışık hızı, sınır-limit hızdır. Newton'un "mutlak zaman" kavramı yoktur, zaman izafidir ve hızla bağıntılıdır, yani izafidir. "Aynı anda" kavramı, gözlemciden gözlemciye değişir, izafidir.
3) Cisimler hızlandıkça, zaman cisim için daha yavaş akmaya başlar, ışık hızına ulaşıldığında zaman durur.
4) Fizik yasaları, evrenin her yerinde ve bütün eylemsiz referans sistemlerinde aynı şekilde işler.
İşte zamanın, hıza bağlı olarak değiştiğine işaret eden ayetler:
Onlar senden, azabın gelmesini acele istiyorlar. Elbette Allah, vaadine muhalefet etmez. Muhakkak, senin Rabb'inin katındaki 'bir gün', sizin saydığınız (yıllardan) 'bin yıl' gibidir.
[HAC(22)/ 47]
Melekler ve Ruh(Cebrail), O'na(Allah'a), miktarı 'elli bin yıl' olan 'bir gün'de yükselir.
[MEARİC(70)/ 4]
BEŞİNCİ "OL!" EMRİ: "BÜYÜK PATLAMA VE ŞİŞME"
Evrenin yaratım aşamaları: "Melekut", "sicim enerjileri", "Kuark-gluon sıvısı- bebek evren"(QGP) ve büyük patlama-süper genişlemeden galaksilere...(Resmi büyütmek için üzerini tıklayın)

5) "Planck ölçeğinin sınırı"nda oluşan, evrenlerin tohumlarını taşıyan bebek evren "kuark-gluon sıvısı"ndan; Sonsuz Yüce'nin, sonsuz enerji taşıyan bakışı ve beşinci "Ol!" emriyle; "büyük bir patlama"yla, aynı anda "ışıktan hızlı bir genişleme-şişme"yle evrenler ortaya çıkmıştır. İşte başlangıçtaki "büyük patlama" budur, işte evrenimizi, "düzgün-homojen" hale getiren "şişme" de budur. Sonsuza yakın sıcaklık ve yoğunlukta bulunan bu "mükemmel sıvı"; Rabb'imizin Sonsuz Yüce Bakışı'yla patlayarak; ışıktan daha hızlı; yani melekut hızıyla "şişmiş-genişlemiş"; Standart Model'in bugün açıkladığı aşamalardan geçerek, evrenleri oluşturmuştur.
Standart Model, başlangıçta bir "büyük patlama" ve bu patlamadan kısa bir süre sonra da "şişme-enflasyon"a sebep olan ikinci bir "itme-patlama" ön görmüştür. Evrenin başlangıcında, birbirine çok çok yakın bu iki patlama ön görüsü ve iki patlamanın nedensel açıklamaları, tamamen yanlıştır. Aksine "büyük patlama ve süper genişleme: şişme" aynı anda gerçekleşmiştir. Patlamanın ve şişmenin arkasındaki güç-kuvvet; "kuantum dalgalanması" değil, Sonsuz Yüce'nin "Ol!" emridir.
1980'li yılların başlarında Amerikalı parçacık fizikçisi Alan Guth, "süper genleşme" veya "süper şişme" olarak bilinen teoriyi ortaya atmıştır. Bu teoriye göre başlangıç döneminde evren; çok kısa bir zaman içinde baş döndürücü bir ivme ile patlarcasına şişmiştir. Bu süper genleşme veya süper şişme dönemi, ivmenin yavaşlaması ile son bulmuş; evrenin dinamiklerine, o andan sonra madde ve ışımadan oluşan enerji egemen olmaya başlamıştır.  
Alan Guth'a göre; evren, 10-35 saniye yaşındayken, skaler alandaki kuantum dalgalanmaları, o anda bir protondan daha küçük olan evrenin boyutlarını 10-36 saniye gibi sonsuza yakın kısa bir sürede yüz basamak katlamıştır. Bu itim gücü o kadar fazlaydı ki; bir molekül büyüklüğündeki uzay parçası, Samanyolu boyutuna çıkmıştı. Bu çok "hızlı genişleme-şişme"nin arkasından, evren yavaşlamış ve soğumuş ve böylece yıldızların ve galaksilerin oluşmasına imkan vermiştir. 
"Şişme", bugünkü evrenin "homojenliği"ni, büyük ölçeklerde gözlenen "düzgün-izotropik" yapısını; yani "düz geometrisi"ni açıklayan bir teoridir. Evrenin bu derece düzgün-homojen oluşu; "kozmolojik ilke", elbette bir "ince ayar"dır. Bu "ince ayar", "süper patlama-şişme" ile ortaya çıkmıştır. Bu süper genişleme, "uzay eğriliği"nin, sıfır veya sıfıra çok yakın bir değerde olması gerektiğini söyler. Bunun anlamı, "evren geometrisi"nin düzlemsel olmasıdır. Çok sayıda kozmolog, gerçekten evrenin bir süper-genişleme süreci geçirdiğini düşünmektedir.
"Büyük patlama ve şişme"yle ortaya çıkan "radyasyon denizi"ne, "kozmik mikrodalga arkaplanı" adı verilmektedir. Bu arkaplan ışıması, başlangıçtaki muazzam patlama ısısının son kalıntılarıdır. Guth, bu teorisinde evrenin şiddetli bir şekilde genişlemesinin radyasyonun üzerinde iz bırakacağını öngörmekteydi. Ona göre bu "parmak izleri", bir sıcaklık değişimi deseni yaratmış olmalıydı. Nitekim NASA, 1989'da, kozmik arkaplan keşif uydusunu uzaya gönderdi. Ardından 2001'de 2. uyduyu gönderdi. Uydular, radyasyonu büyük bir hassasiyetle ölçtüler. Böylece evrende bulunan sıcaklık farklılıkları, "şişme"nin gerçekliğini kanıtlamıştır.
"Yüksek yoğunluklu maddenin, kütle itimine yol açacak koşullar taşıyabileceği" öngörüsüyle, bu "süper genişleme: Şişme"nin ne denli açıklanabileceği, meçhuldür. Standart Model'in; ışıktan hızlı açılımlara ve sonsuza yakın oluşlara sebep olan bu ardışık "patlama-şişme"yi açıklaması, ne bilimseldir, ne de tutarlıdır. Gerçek saklanamayacak kadar apaçık ve ortadadır.
Birincisi, "büyük patlama" ve "şişme" aynı anda gerçekleşmiştir. İkincisi bu "tek patlama-süper genişleme"nin arkasında duran gerçek kuvvet, tesadüfi kuantum dalgalanması ve kaynağı meçhul itme basıncı değil, "Sonsuz Yüce'nin Emri"dir. Üçüncüsü, "büyük patlama-şişme"den önce "melekut alanı"; yani "melekut-sicim enerjisi" vardır ve bu "sanal enerji", kuarklara, kuantum parçacıklarına vücut veren enerjidir. "Büyük patlama"dan önce reel-fiziki hiçbir şey yoktu, ancak evrenin ruhu-özü olan "melekut ve onun alan enerjisi" vardı. Bize göre evrenin, süper genişlemesi, ne kadar gerçekse; onun zamanı ve nedenleri konusunda yapılan açıklamalar, o kadar yanlıştır. Nitekim ünlü fizik-matematikçi Penrose, şişmenin zamanını ve nedensel açıklamalarını şöyle eleştirir:
"Hâlbuki göründüğü kadarıyla, bu akıl yürütme, bekleneni verememektedir. Rastgele tayin edilen böylesi başlangıç koşullarında, olsa olsa dehşet bir karmaşa hüküm sürecektir. Böyle bir karmaşayı da hangi oranda genişletirseniz genişletin, karışıklık aynen sürüp gidecektir. Hatta genişledikçe daha da berbat bir hal alacaktır.

"Şişme teorisinde; nasıl olur da büyük patlamadan hemen sonra şişme olabileceğini düşündüren bir şeyler elde edebilirsiniz? Bana göre bunun mantıklı olması oldukça zor. Bunun hiç yanında olmadım, hatta en başından beri. Ama eğer şişmeyi kabul etmezseniz, şişmenin yaptığının aynısını yapabilecek birşeylere muhtaçsınız."

"Kozmik mikrodalga"nın perde arkasını analiz eden Penrose ve ekibi, "büyük patlama öncesi"nin hiçlik olmadığı ve başka bir patlamanın ya da çağın bulunduğu tezini ileri sürer ve şöyle der:
"Ben iddia ediyorum ki, bizim evren çağımızdan(büyük patlamadan) önceki çağların sonunda, bir şekilde oluşan büyük patlama sonucunda bizim çağımız ortaya çıktı."
"Büyük patlama-şişme" öncesi, bizim evrenimize vücut veren bir enerji olduğu konusunda Penrose'la mutabıkız, ancak bu enerji, başka bir patlama değil; Sonsuz Yüce'nin yarattığı ve evrenlerin ruhu olan "melekut" ve "melekut alan enerjisi"dir.
KUR'AN'DA: BÜYÜK PATLAMA, GENİŞLEME VE DÜZGÜN EVREN
Kozmik mikrodalga arkaplanı: Evrenin parmak izleri.

De ki: 'İnfilak'ın(patlamanın) Rabb'ine sığınırım!
"(Bu patlamayla ortaya çıkan) yarattıklarının, şerrinden!"

"Ve çöktüğü zaman, karanlığın şerrinden!"

[FELAK (113)/1-3]
Biz Göğü, kudretle bina ettik ve muhakkak onu 'genişletmekteyiz'.
[ZARİYAT (51)/47]

Üzerlerindeki Göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve süsledik? Onda hiçbir 'çatlak-aykırılık' da yoktur.
[KAF (50)/ 6]

O (Allah) ki, Göğü, 'yedi tabaka' yarattı. Rahman'ın yaratmasında bir 'kontrolsüzlük-düzensizlik' göremezsin. İşte gözünü çevirip-bak! Yaratılışında 'aykırılıklar' görüyor musun?
Sonra gözünü iki kere daha çevirip bak! O göz, şaşkın ve yorgun olarak sana dönecektir.
[MÜLK (67)/3- 4]

HADİS'TE: BÜYÜK PATLAMA VE GENİŞLEME
Allah'ın Resulü şöyle buyurdu:
"Allah'u Teala bu evreni, bu alemi baştan başa 'su'dan yarattı. 'Su'ya bütün Yüceliğiyle baktı. 'Su', o 'Yüce Bakış'tan 'coştu', 'kaynadı' ve o 'su'dan bir 'duman'(gaz bulutu) meydana geldi, Ondan da gökleri yarattı."
Tarih-i Taberi, C:1, s:34
Kurtubi Tefsiri'nden:
"Şanı Yüce Allah'ın Arş'ı, su üstünde idi. 'Su'dan önce hiçbir şey yaratmadı. Allah yaratıkları yaratmayı murad edince; 'su'dan bir 'duman'(gaz bulutu) çıkarttı ve bu duman, suyun üstünde yükseldi. O bakımdan ona 'Gök' adı verildi."

İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilir:
"Allah'ın
ilk yarattığı kalemdir. Olacak olan her şeyi yazdı. Sonra suyun buharını yükseltti, ondan Göğü yarattı."
İbni Kesir Tefsiri'nden:
"Allah Tebâreke ve Teâlâ'nın Arş'ı, 'su'yun üzerindeydi, 'su'yun yaratılmasından önce hiçbir şey yaratılmamıştı. Allah yaratıkları yaratmak isteyince, 'su'dan buhar(gaz bulutu) meydana getirdi. Buhar, suyun üzerinden yükseldi ve bu yükselen şeye, yükseklik mânasında 'Gök-Sema' dedi."

"BÜYÜK PATLAMA-GENİŞLEME": EVRENLERİ DOĞURDU
6) Yaratımın 6. aşaması, evrenimizi ve tümleyen evrenleri oluşturan bir süreçtir. "Kuark-gluon sıvısı"nın patlaması ve ani bir şekilde katlanarak şişmesiyle başlayan bu süreç; zamanla yıldızları-galaksileri-gezegenleri oluşturur ve genişlemesini ivmelenerek sürdürür... Evrenimizin fizik yasalarına uygun bu oluşumu, astrofizik tarafından bugün açıklanmaktadır. Bu açıklamaların, bazı problemler içermesine rağmen, büyük nispette evreni açıkladığı kabul edilmektedir. Biz de evrenimizin bu oluşum sürecini, Standart teoriye; yani bu teoriyi savunan astrofizikçilere; dayanarak kısaca özetleyeceğiz.
Nur'dan yaratılan "sanal melekut enerjisi", bizim zamanımızın geçerli olmadığı bir boyutta ortaya çıkmıştır. Arkasından "Melekut"tan da "titreşen sanal enerji sicimleri", "Planck aralığı"(10-43 saniye)nda oluşmuştur. Daha sonrada Planck aralığının sınırında "sanal enerji ışık iplikçikleri"nin titreşimleri, "kuark-gluon sıvısı"na; yani "bebek evren"e dönüşmüştür. Bu ana kadar tüm 4 kuvvet, birleşik "tek bir kuvvet" halindedir. Planck aralığı(10-43 saniye) sonrası ise maddenin, zamanın ortaya çıktığı ve egemen olduğu bir süreçtir. Bu süreci, şöyle özetleyebiliriz:

1) 10-43 saniye sonra; kuarklar ve antikuarkların egemen olduğu "elektro-zayıf çağ".
2) 10-10 saniye sonra; Hadronlar(baryonlar-mezonlar) ve leptonlar(elektronlar, muonlar, taular) çağı. Baryonlar, bilindiği gibi kuarklardan oluşan protonlar ve nötronlardır.
3) 1/100 saniyelik başlangıç, bilimin güvenle konuşabileceği en erken zamandır. Bu anda evrenin sıcaklığının 100 milyar °C olduğu tahmin edilmektedir. Bu öyle bir sıcaklıktır ki maddenin hiçbir bileşeninin; moleküllerin, atomların, hatta atom çekirdeklerinin, bir arada bağlı kalmasına imkan yoktur. Bu aşamada evren, bazı protonlar ve nötronlarla birlikte; çoğunlukla fotonlar, elektronlar, nötrinolar ve son derece hafif parçacıklar ile bunların karşı parçacıklarından oluşan bir "kozmik çorba"dır.
4) 1 saniye sonra; protonlar ve nötronlar; hidrojen, helyum ve döteryumun çekirdeklerini oluşturmak üzere bağlanırlar.
5) 3 dakika sonra; madde ve radyasyon birleşir ve ilk çekirdekler oluşur. Çekirdeklerin oluşması, önce bir proton ve nötrondan oluşan ağır hidrojen; yani döteryum çekirdeği ile başlar. Yoğunluk hala yeteri kadar yüksek olduğundan, bu hafif çekirdekler bir araya gelerek en kararlı hafif çekirdeği, yani iki proton ve nötrondan oluşan helyum çekirdeğini oluştururlar. İlk üç dakikanın sonunda evren; fotonlar, nötrinolar ve karşı nötrinolardan ibarettir. Çekirdek maddesi, oldukça azdır ve %73 hidrojen ve %27 helyumdan oluşmaktadır.
6) 300.000 yıl sonra; madde çekirdekleri, elektronları tutar, atomlar oluşur ve arkasından madde ve ışınım ayrışır. Bu ana kadar elektronlar, fotonlar ve çekirdek çarpışmaları; ışığın yol almasını engellediğinden dolayı bu dönem "karanlık çağ" olarak nitelendirilir. Isı düşüşü, çekirdeklerin, elektronları kapmasına izin verince, fotonlar yol alır, "ışınım" ortaya çıkar. Yoğun evren, "kozmik fon radyasyonu"na karşı geçirgen hale gelir.
7) 1000 milyon yıl sonra; madde kümeleri; atomlardan oluşan moleküller; kütlesel çekimin etkisiyle topaklaşarak, çöken-dönen gaz bulutlarına dönüşür; yıldızları, kuasarları ve proto-galaksileri meydana getirir. Bir yıldız oluşumu özetle şöyledir:
Hidrojen ve helyum gazları, kütle çekimin altında çökerek, daha küçük bulutlara ayrılır. Bulutlar büzüldükçe ve içlerindeki atomlar birbirleriyle çarpıştıkça, gazın sıcaklığı, nükleer kaynaşma tepkimesini başlatmaya yetecek kadar artar. Bu durumda hidrojen, helyuma dönüşür. Bu tepkime sonucu açığa çıkan ısı, yıldızın parlamasına yol açar. Isı artışı, gazın basıncını, kütleçekimini dengeleyinceye kadar artırır. Daha sonraki aşamalarda yıldızlar, demir ve altın gibi ağır çekirdekleri, ocaklarında sentezleyerek üretirler.
8) 15.000 milyon yıl sonra; yıldızların etrafında yoğunlaşan "Güneş sistemleri"ne sahip yeni galaksiler meydana gelir. Bugün gözlemeye, incelemeye ve modellemeye çalıştığımız evrenimiz, bütün bu yaratım aşamalarından geçerek; merkezinde "Güneş sistemi"ni, insanoğlunu ve onun emrine verilmiş canlıları barındıran bir evrene dönüşür.

İçinde bulunduğumuz "Güneş sistemi"nin yaratımı, galaksilerin oluşum aşamasının başlangıcında ve merkezinde gerçekleşmiştir. Yapılan yeni araştırmalar, Dünyamızın, çok sonradan değil, evrenin oldukça erken bir zamanında oluştuğuna ışık tutmaktadır. Demir-60 izotopunun, meteoritlerin içinde keşfedilmesi, bu teoriyi doğurmuştur. Güneş sisteminin kaynağı ve oluşum zamanıyla ilgili bu yeni teori, "Kur'an evreni"ne uygun düşmektedir. "Güneş sistemi"yle ilgili eski teoriyi çürüten bu görüşün üzerinde daha fazla duramayacağız, zira bu mesele, başka bir çalışmanın konusu olacak kadar önemli ve geniştir.
YARATILMIŞ HER ŞEY ÇİFTTİR: EVREN ÇİFTLERİN ÇARPIŞMASIDIR
Maddenin özü-ruhu olan "melekut", Sonsuz Yüce'nin elinde ve emrindedir. O Allah, her şeye komşu; yani her şeye Latif sıfatıyla nüfuz ederken, hiçbir kimse O'na; hatta "melekut"una yakın-komşu olamaz. Bu sebepledir ki bugünün ve yarının bilimi, "melekut"a; "melekut alanı"na; "Planck ölçeği"ne yaklaşamaz ve bu alanda hiçbir deney gerçekleştiremez. Bu gerçeğin altını bir kere daha çizmeliyiz:
De ki: "Her şeyin melekutu(en temel yapıtaşı-özü-ruhu), kimin elindedir? Ki O, (her şeye) yakın-komşuyken, Kendisine yakın-komşu olunamaz, şayet biliyorsanız."
[MÜ'MİNUN(23)/88]
Yaratılmış her şey; evrenimizde var olan herşey "çift" olarak yaratılmıştır, tek olan sadece Sonsuz Yüce Allah'tır. "Titreşen enerji sicimleri", "anti sicimler"; kuarklar, antikuarklar; elektronlar, antielektronlar(pozitronlar); fotonlar, antifotonlar(yine foton); nötrinolar, antinötrinolar; protonlar, antiprotonlar; nötronlar, antinötronlar; kuantum parçacığı, antiparçacık; madde, antimadde; yıldız, antiyıldız; galaksi, antigalaksi; evren(bizim evrenimiz), anti evren(7 paralel evren) vs.
Hem evrenler, çiftlerin(zıtların) çarpışmasından ortaya çıkmıştır, hem de maddi ve sosyal hayat, bu anlamda farklılaşmaya dayanmaktadır. Evrende-sosyal hayatta farklılaşma sıfıra yaklaşırsa; entropi maksimum olur ve her şey ölür. Diyalektik; tez-antitez çarpışması ve sentez, bu "farklar"ın; "çiftler"in çarpışmasından doğar. Sonsuz Yüce'nin Kitab'ı Kur'an, bize 1500 sene önceden bu "yaratım prensibi"ni bildirmektedir. İşte bu bilimsel gerçeğin Kur'an'daki ifadesi:
Arz'a bakmadılar mı ki, biz orada 'nice kerim(güzel) çift'ten bitirdik.
[ŞUARA(26)/7]
Arz'ın bitirdiklerinden, onların kendilerinden ve bilmedikleri 'her şeyden çiftler'(eşler-zıtlar) yaratan (Allah) ne Yüce'dir.
[YASİN(36)/36]
O(Allah) ki, 'her çift'i yarattı. Sizin için gemilerden ve hayvanlardan biniyor olduğunuz şeyleri var etti.
[ZUHRUF(43)/12]
Ve Biz, 'her şeyden iki eş'(çift-zıt) yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.
[ZARİYAT(51)/49]

Sizi 'çift' yarattık.
[NEBE(78)/8]
'Çift'e(yarattıklarına) ve 'Tek'e(Allah'a) andolsun!
[FECR(89)/3]
Kuarklar, kuvvet parçacıklarından başlamak üzere ortaya çıkan tüm kuantum parçacıklarının ve antiparçacıkların çarpışmalarıyla sürekli ortaya çıkan enerji yaratımı, adım adım evrenimizi ve evrenleri oluşturmuştur. Başlangıçta, "mükemmel sıvı"da "simetri" egemendi. Kuantum parçacıkları ve antiparçacıklar eşitti. Daha sonra acaba neden simetri kırılması ortaya çıktı ve madde parçacıkları ağır bastı, bizim evrenimiz oluştu? Antimadde parçacıkları, nereye gitti? Neden bizim evrenimizde antimadde galaksileri yok? Antimaddenin ayrışmış olarak bir yerde gruplanmış-topaklanmış olması gerekmez mi? Ve bu antimadde evrenler, bizden çok uzakta olmalılar. Astrofizik bunu maalesef açıklayamamaktadır. Bunun Kur'an uzayında açıklaması şudur:

Başlangıçta evet simetri egemendi; kuantum parçacıkları çiftti; parçacık, antiparçacık. Ancak 6. yaratımın belirli bir aşamasında; antiparçacıklar, ışıktan hızlı hareket ederek en uzak(yüksek) "antimadde evrenleri"ni oluşturdu. Bu yüksek evrenler, sözünü ettiğimiz 7 yüksek boyutlu paralel evrenlerdir ve evrenimizin tümleyenidir. Bu şekilde simetri kırıldı ve en alt seviyedeki bizim evrenimiz "madde evreni" oldu. İşte bu astrofiziğin cevap veremediği simetri kırılmasının ve paralel evrenlerin öz açıklamasıdır.
KUR'AN'IN IŞIĞINDA: ALTINCI YARATIM AŞAMASI
"Kur'an Evreni": Maddeden oluşan bizim Evrenimiz,

antimaddeden oluşan 7 paralel evren, tüm bu evrenleri kuşatan Arş ve sonsuzluğu kaplayan Sonsuz Yüce Rabb'imizin Nuru.
Sonsuz Yüce Rabb'imiz, Gökleri ve Arz'ı(evrenleri), örneksiz yaratmıştır. Onları kudretiyle, yukarıdan beri açıkladığımız süreçlerle inşa ederek genişletmektedir:
O(Allah), Gökleri ve Arz'ı 'örneksiz yaratan'dır. O, bir işe karar verirse, ona sadece 'Ol!' der, o da hemen oluverir.
[BAKARA (2)/117]
Biz Göğü, kudretle bina ettik ve muhakkak onu 'genişletmekteyiz'.
[ZARİYAT (51)/47]
Gökler(evrenler) ve yerler, belli bir aşamaya-zamana kadar aynı temel parçacıklardan ve onların çarpışmalarından oluşan bir "kozmik çorba"ydı. Başlangıç patlamasından yaklaşık 300.000 yıl sonra bu kozmik çorba soğudu; atomlar oluştu, böylece ışınım kendisine yol bularak ortaya çıktı. Karanlık "kozmik çorba"dan, "molekül-gaz bulutları ve ışıma çağı"na geçilmiş; Gök(Sema)-Yer ayrışımı süreci başlamıştır.
Hakk'ı örtenler görmedi mi, muhakkak Gökler ve Arz 'bitişik'(aynı) idi, o ikisini 'ayırdık'. Ve her canlı şeyi, sudan kıldık(yarattık), iman etmiyorlar mı?
[ENBİYA(21)/30]
Sonra, (Allah) oraya Göğe yöneldi, o duhan(gaz bulutu) halinde idi. Böylece (Gök) ve Arz'a dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" İkisi de: "İsteyerek (itaat ederek) geldik" dediler.
Böylece onları, 'iki gün'(iki devir)de,
'yedi Gök' olarak tamamladı ve her bir Göğe emrini vahyetti. Biz, 'Dünya Göğü'nü de, lambalarla(yıldızlarla) süsleyip-donattık ve muhafaza ettik.
İşte bu, Aziz(üstün-şerefli) ve Âlim olan Allah'ın takdiridir.
[FUSSİLET (41)/11-12]

Muhakkak sizin Rabb'iniz, O Allah'tır ki, altı 'gün'de(devirde), Gökleri ve Arz'ı yarattı. Sonra Arş'a istiva etti(yöneldi). Geceyi, kendisini sürekli takip eden gündüzle örttü. Güneş'i, Ay'ı ve yıldızları, emrine boyun eğdirdi. 'Yaratma' da, 'emir' de, (Allah'ın) değil midir? Alemlerin Rabb'i olan Allah ne Kutsaldır.
[ARAF (7)/54]
Muhakkak Biz, 'Dünya Göğü'nü, yıldızlarla donattık.
[SAFFAT (37)/6]

TEVRAT'TA: EVRENLERİN YARATIMI
Tevrat(Tora)da evrenlerin yaratımına çok genel bir atıf yapılır. Özellikle Arz'ın, canlıların yaratımı daha geniş bir yer tutar. Kısaca bir göz atalım:

Başlangıçta Tanrı Gökleri ve Yeyüzü'nü yarattı.
Yeryüzü şekilsiz ve boştu, derinliklerin yüzeyinde karanlık vardı; ancak Tanrı'nın Ruhu(!) suyun yüzeyinde hareket halindeydi.
Tanrı "ışık olsun" dedi ve ışık varoldu.
Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü; Tanrı ışık ve karanlığı birbirinden ayırdı.
Tanrı, "Suyun içinde bir Gök olsun ve suyla, suyu birbirinden ayırsın" dedi.
Bereşit(Tekvin): 1/1-4, 6

"Ayrıca Gökyüzü kubbesinde, yeryüzünü aydınlatmak için birer ışık kaynağı olacaklardır." Ve öyle oldu.
Tanrı (böylece) iki büyük ışık kaynağını–gündüzün etkin olması için büyük ışık kaynağını, geceleyin etkin olması için de küçük ışık kaynağını–ve (ayrıca) yıldızları yaptı.
Bereş it(Tekvin): 1/15-16

Bizim evrenimiz ve tümleyen antimadde evrenlerinin, "su"dan; "kuark-gluon suyu"ndan yaratıldığına Tevrat'da da atıf var. Ancak Tekvin 1/2'deki "Tanrı'nın Ruhu" ifadesi, kelimenin tam anlamıyla yanlış tefsirdir ve de "şirk"tir. İbranice "Ruah"(Ruh)un; rüzgar, gölge, anlamları da vardır. "Ruh"un bir karşılığı da "nefeş"(nefes)tir. Sonsuz Yüce Allah'ın "Ruhu"ndan söz etmek, açıkça onu yaratılmışlara benzetmektir. Yukarıda açıkladık, tüm yaratılmışların, madde dahil "ruhu" vardır, Sonsuz Yüce Rabb'imiz, bundan münezzehtir. O yaratılmış hiçbir şeye benzemez. Hıristiyanlık, bozulmuş Musevilik ve tasavvuf zehrini kapmış olan bozulmuş İslam anlayışında bu "şirk" sürekli işlenir. İblis de bu melun felsefeyi sinsice ve her yolu deneyerek yaymaya çalışır.
ENOK(İDRİS)UN KİTABINDAN: "EVRENLER NASIL YARATILDI?"
Enok(İdris)un "İkinci Kitabı"nda; evrenlerin yaratılış sırları açıkça ifşa edilir. Başmelekler boyutuna yükseltilen Enok(İdris) Peygamber, Sonsuz Yüce'nin evrenleri nasıl yarattığını, bizzat Kendisi'nden dinler. Enok'un 2. kitabında anlatılan Rabb'imizin evrenleri yaratma aşamaları, Kur'an vahyiyle tamamen örtüşmektedir. Aşağıda özetini vereceğimiz metinde, açıklanması gereken temel iki kavram yer almaktadır: "Adoil(Adail)" ve "Archas". Bu iki temel, önemli kavramın açıklamasını, aşağıdaki alıntının sonunda yapacağız. Ancak metnin anlaşılması için bu kavramların, tam karşılıklarını burada ifade edeceğiz. "Adoil=Ado+el; El'in(Allah'ın) Melekutu"dur."Archas; kuarklar"dır. Açıklayıcı olması için parantez içi ifadelere yer verilmiştir.
Bölüm-24
2- Ve Ben(Enok), Rabb'i(Lordu) saygıyla selamladım ve Rabb bana konuştu: "Sevgili Enok, gördüğün ne varsa ve hareketsiz duran veya hareket eden ne varsa, Ben'im tarafımdan mükemmel hale getirildi. Ve bunu sana, Ben açıklayacağım. Hiçbir şey var olmadan önce; en başından beri var olan her şeyi, var olmayandan; görünür olanları, görünmez(ruhsal) şeylerden yarattım."
3- Dinle Enok! Ben'im bu sözlerimi kavra(al). Sırrımı meleklerime anlatmadım. Onlara onların yükselişini anlatmadım ne de sonsuz alemi. Ve ne de bugün sana anlattığım yaratmamı anlamadılar.
4- Tüm bunlar görünür şeyler(fiziksel evren) olmadan önce, BİR olan BEN, yalnız görünmez(ruhsal) şeylerde dolaşırdım, Güneş gibi, doğudan batıya ve batıdan doğuya.
5- ... Ve görünür bir evren yaratmak için, bir temel(esas, taban, zemin) kurma fikrini tasarladım
.
(Enok 2/
2-5)
Bölüm-25  
1- En düşük(alt) şeylere şunu emrettim: görünmez(ruhsal) şeyler, görünür(fiziksel) şeylere dönüşmeli. Ve Adoil(Adoel-Melekut) çok büyük oldu ve ben ona baktım. O büyük nurdan(ışıktan) bir gövdeye sahipti.
2- Ve Ben ona dedim: "Adoil(Melekut), kendini çöz-çözül! Ve senden görünenin(fiziksel olanın) çıkmasına izin ver."O da çözüldü ve çok büyük bir "ışık"(ışık iplikçikleri-sicimler) ortaya çıktı.
3- Ve o çözüldü ve büyük bir ışık açığa çıktı. Ve ben büyük ışığın ortasındaydım. Işık'tan(Nur'dan), ışık doğarken büyük bir çağ geldi ve benim yaratmayı düşündüğüm tüm yaratılışı(evrenleri) gösterdi. Bunun iyi olduğunu gördüm.
4- Ve Kendim için bir Taht yerleştirdim, ona oturdum. Ve ışığa konuştum: "Oradan(Taht'dan) daha yukarı git, Taht'ın daha yukarısında kendini yerleştir(fix et) ve en yüksek şeyler için temel(foundation) ol!
5- Ve ışığın yukarısında, ondan yüksek başka hiçbir şey yoktu ve ben yukarı yöneldim ve Taht'ımdan yukarıya baktım.
(Enok 2/1-5)

Bölüm-26
1- Ve ben ikinci kez en düşük(alt) olanı çağırdım ve dedim ki: "Hadi Archas, görünmez olan şeylerden, görünür ve katı(hard) ortaya çıksın!"
2- Ve Archas, katı, ağır ve çok kırmızı oldu. Ve Ben dedim ki "Kendini aç Archas ve senden görünür(evrenin) olmasına izin ver!" Ve o (Archas), kendisini çözdü. Bütün alt seviyedeki yaratımlara yol açan, çok büyük ve çok karanlık bir çağ açığa çıktı. Ve Ben bunun iyi olduğunu gördüm.
3-Ve ona dedim ki: "Oranın altına git. Kendi kendini yerleştir. Alt seviyedeki şeyler için temel ol! O oldu. (Archas) aşağı indi ve kendi kendini yerleştirdi. Alt seviyedeki şeyler için temel oldu. Karanlığın aşağısında başka hiçbir şey yoktu.
(Enok 2/1-3)

Yukarıda evrenlerin "melekut"tan başlayarak yaratım aşamalarının müthiş bir özeti yapılmıştır. Her ifadenin anlamlılığı, gerçeği birebir yansıtıyor olması, oldukça şaşırtıcı ve düşündürücüdür! Bu metnin yanlız başına anlaşılması zor olabilir, ancak araştırmamızın başından beri ortaya koyduğumuz "Kur'an Evreni", metnin anlamını aşikar hale getirmektedir. Şimdi "Adoil" ve "Archas" kavramlarının etimolojisine bir göz atalım:

"ADO-EL"- "ARCHAS"IN ETİMOLOJİSİ VE "AD-EM"

Adoil-Ado-El: El'in Ado'su: Allah'ın Ado'su. O halde "Ado" nedir? İngilizcede Ado; "gürültü, ses, konuşmalar, telaş" anlamına gelir. Hatta bilgisayarda "Ado versiyonu"ndan söz edilir. İbranicede; "gürültü-ses" demektir. Arapça "Eda-Edo"; "ödeme, yol açma, selamlama, (musiki anlamda) seslendirme" Bu arada eski Türkçede "Ad"; "yaratılmış her şeye verilen isimdir." Varlıkları karakterize etmeye, ayırmaya yarayan "isim". Yine eski Türkçede "Ada"; "etrafı sularla kaplı bir yer" anlamına gelir. Bütün bu anlamlar ilginçtir ki "melekut"u karakterize etmektedir. Yaratılmış her şeyin "Ad"ı olan ve her şeyin arkasında bulunan "melekut"; Rabb'ine saygısından "titreşen sicimler"e dönüşür. Sicimler, bir ses-melodi titreşimini temsil eder ve titreşen suya; "kuark-gluon sıvısı"na dönüşürler. Özetle bir kemanın telleri gibi titreşen-ses çıkaran sicimler; kuarkları ve kuarklar da, evrenlerde var olan her şeyi oluştururlar.
"Archas-Arch-as"dan "Arch"ın anlamına gelince; (İngilizcesi) "baş, en iyisi, cin gibi, kavis, yay, kemer". "Arch"ın; (İbranicesi) "kemer". (Arapçası); "Arş"; "kurmak, taşıyıcı kafes-çardak, tavan-kubbe, taht." anlamlarına gelir. Archas-Arches" ise (İbranice) "kemerler" demektir. İbranice, Farsça, Türkçe; "kemer-kamar" aynı anlama haizdir ve anlamı şudur: "Kavisli yay gibi, kubbenin arakesiti, taşıyıcı, kayış, kemer." Arapçada ise "kmr" kökünden "El kameru"; "Ay, yay şeklinde hilal, Ay ışığı(nur)" anlamlarını kapsar ki bütün bu anlamlar; "evreni sırtında taşıyan, dayanışmacı-güçlü kuarklar"ı fazlasıyla açıklamaktadır. Ve Enok'a ait aşağıdaki ifadeler, hiçbir tereddüde yer vermeden "Archas"ın; kuarklar olduğunu açıkça bize ilan etmektedir:
"Ve Archas, katı, ağır ve çok kırmızı (muhtemelen proton) oldu. Kendini aç Archas, görünür(evrenin) olmasına izin ver! Kendini yerleştir. Alt seviyedeki şeyler için temel ol! Bütün alt seviyedeki yaratımlara yol açan, çok büyük ve çok karanlık bir çağ açığa çıktı."
Enok'un 2. Kitab'ı Bölüm 24/3. ayette geçen ve Sonsuz Yüce'ye ait; "Sırrımı meleklerime anlatmadım. Ve de bugün sana anlattığım yaratmamı anlamadılar." ifadesi, bir taraftan, BAKARA(2)/30-33'deki Sonsuz Yüce'nin meleklerle konuşmasını özetlerken; diğer taraftan, şeylerin isimlerini; "Ad"larını; yani bir anlamda evrenin nasıl var olduğunu Adem'e öğrettiğini; dolayısıyla Ademoğlunun "evrenin ilmi"ne vakıf olacağını bize bildirmektedir. "Ad-em" isminin de, insanoğlunun atasına verilmiş bir Ad-İsim olduğu burada hatırlanmalıdır. İşte Adem'in yaratılışından endişeye kapılan meleklere, Sonsuz Yüce'nin anlamlı uyarısı ve her şeyin bir "Ad"la varolduğunun kanıtı:
"(Allah, Ben Arz'da halife(takip eden-yönetici) yaratacağım" dediği zaman, melekler dediler ki: "Biz seni tesbih ve takdis ederken, orada kan dökecek ve fesat çıkaracak birini mi yaratacaksın?" Allah dedi ki: "Sizin bilmediğinizi Ben bilirim."Ve Âdem'e 'isim'lerin(Ad'ların-şeylerin) hepsini öğretti. Sonra meleklere dedi: "Şayet biliyorsanız, bunları bana bildirin?" Melekler dediler ki: "Seni tesbih ederiz, bizim ilmimiz yok, bize Sen ne öğretmişsen, biz ancak onu biliriz. Muhakkak Sen, Âlim'sin Hâkim'sin."
Allah, dedi ki:
"Ey Adem! Onlara(meleklere), bunların 'isimler'ini(ne olduğunu) bildir." O zaman ki onları, 'İsimleriyle-Adları'yla, onlara(meleklere) bildirdi. Allah dedi ki: "Ben size demedim mi, evrenlerin ve Arz'ın 'ğayb'ını(gizlisini) Ben bilirim. Ve yine gizlediklerinizi ve açıkladıklarınızı Ben bilirim."
[BAKARA(2)/30-33]

Bütün bu açıklamalar, Enok(İdris)un Kitabı'ndaki; "Ado-el" ve "Archas"ın; "melekut"a ve "melekut"tan ortaya çıkan "sonsuza yakın tireşen sicimler"e ve bu sicimlerin oluşturduğu "kuark sıvısı"na açıkça ışık tutmaktadır.

BOŞLUK UZAYI-ENERJİSİ
John Weeler, "boşluk"la ilgili şu özlü ifadeyi kullanır: "Boş uzay boş değildir. Bu en şiddetli fiziğin bulunduğu yerdir." Stanford Üniversitesinden Prof. William Tiller; "boşluk konusu, fizikte 'Tanrı' sözünün telaffuz edildiği tek konudur" der ve şunları ilave eder: "Fiziki maddenin %99.999'u boşluktur, eğer boşluğa bağlanabilmeyi başarırsak muazzam sonuçlar elde edebiliriz." Aynı Üniversitede nörofizyolog olan Karl Pribram da: "Kainat, maddenin tüm olası formlarını, tüm olası versiyonlarını kapsayan bir temele sahip, dev bir enerji alışverişi şebekesidir. Evren mekanik değildir, aksine zekidir ve bir amaca yönelik işlemektedir. Evreni bir arada tutan kaynak bilgi ise hiçlik-boşlukta kayıtlı bilgidir" der.
ABD'li kuantum fiziği profesörü Dr. Fred Alan Wolf şöyle diyor: "Evren, hem maddeyi, hem de şuuru tek bir alan halinde içeren dev bir hologramdır." Teorik ve deneysel fizikçi Dr. Hal Puthof ise bilinmeyeni çözmenin sırrının "boşluk mühendisliği"nde yattığını söylemektedir. Ona göre boşluk, tüm enerji parçacıklarının ve alan dalgalanmalarının olduğu kadar, uzay-zamanın da beşiğidir. Tüm enerjinin içinden doğduğu kaynaktır ve kendisi başlı başına bir enerjidir. Fizikçiler, içinde yaşadığımız evrenin, gerçekte boşluğun özellikleri tarafından yönetildiğini söylemektedirler. Buna göre her an her yerde mevcut olan, her yeri kaplayan, tüm gerçekliği birbirine bağlayan boşluk, bütüncül bir evren anlayışımızın da temelini oluşturmaktadır.
Boşluk denen alan, gerçekte boşluk değil, "yoğun sanal melekut alanı"dır. Bu alanda bilimin kuşatamadığı müthiş bir hareketlilik ve sürekli bir yaratım gerçekleşmektedir. Bu sanal parçacık ve enerji alanı, gerçek madde parçacıklarını içermese de, "sürekli sanal melekut-enerji alanı"dır. Boşlukta meydana gelen bir sanal parçacık ve anti parçacık çifti, 10-21 saniye gibi kısa sürede yaratıma katkıda bulunur ve sonra birbirlerini yok ederek enerjiye dönüşürler. Ve bilinen tüm fizik bilimi, bu enerjiyi izole etmekten ve mutlak boşluk oluşturmaktan acizdir.
KARANLIK MADDE-ENERJİ
KARANLIK MADDE
"Karanlık madde", görünür ışık veya algılanabilen bir sinyal yayınlamaz, ışıldamaz, arka alanı oluşturan yıldızların veya ışıklı kozmik gazların yayınladığı ışınımları soğurarak varlığını belli etmez. Karanlık madde her neyse, evren yoğunluğunun, uzay geometrisinin, kozmik değişiminin ve evrenin geleceğinin başrol oyuncularındandır. Evreni oluşturan maddenin büyük bir bölümünün karanlık maddeden oluştuğuna dair güçlü kanıtlar, spiral galaksilerin dönme hareketlerinin incelenmesinden elde edilmiştir. Evrende tamamen karanlık galaksiler de mevcuttur. Algılanabilen hiçbir sinyal yayınlamazlar veya sinyal yayınlayabilen çok az sayıda yıldız içeriyor olabilirler. Bugün evrenin, %74'ü karanlık enerji, %22'si karanlık madde, %4'ü maddeden meydana gelmiştir.
Karanlık madde, oldukça uzun geçmişe sahip bir kozmik gizemdir. Var olması gerektiği ilk olarak 1933 yılında Fritz Zwicky tarafından ortaya atılmıştır. Karanlık maddenin gerçekten var olması gerektiğini kanıtlayan çok sayıda inandırıcı kanıt bulunmasına rağmen, karanlık maddenin esrar perdesi çözülememiştir. Şimdiye kadar soğuk karanlık maddeyi oluşturan parçacıkları hiçbir fizikçi tespit edememiştir. Uzayın her yerine dağılmış galaksilerin merkezlerinden yayınlanan gama ışınları, bir bütün olarak karanlık madde parçacıkları ile ilgili bazı ipuçları vermektedir.
KARANLIK ENERJİ
"Karanlık madde" ve "karanlık enerji"nin, bir paranın iki yüzü gibi, aynı özün iki farklı görünümü olduğu düşüncesi, bizce gerçeği yansıtmaktadır. Nitekim İngiliz astrofizikçi Dr. Zhao'ya göre: "Kara madde ve karanlık enerji ne olursa olsun, birbirinden bağımsız olamaz."
Anlaşılacağı gibi "karanlık enerji nedir?" sorusu büyük bir önem taşımaktadır. Bu soru, araştırıcıların hayal ufuklarını zorlamaktadır.
Teorik fizikçi ve sicim teorisine katkıda bulunan bilim adamlarından Leonard Susskind de şu çaresizlik beyanında bulunmaktadır: "Karanlık enerjinin neden bu kadar küçük olduğunu anlamak için her şeyi ve her şeyi denedik ama muvaffak olamadık."

NASA'nın 200.000 galaksi üzerinde 5 yıl boyunca ve 7 milyar ışık yılı geriye gidilerek yaptığı gözlemler, evrende karanlık enerjinin, kütle çekimine baskın geldiği; evrenin giderek artan bir hızla genişlediği tezini doğruladı. Çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre; karanlık enerji ve kütle çekimi, birbirine zıt ancak birbirine bağımlı iki güçtür. Evrenin ortaya çıkışından 8 milyar yıl sonra karanlık enerjinin gücü öne geçmeye başladı ve evren genişledikçe, kütle çekiminin etkisi zayıflamaya, evren giderek hızlanan bir süreçle genişlemeye devam etti. NASA astrofizik direktörü Jon Morse, elde edilen sonuçları şöyle özetliyor:
"Astronomların son 15 yılda yaptıkları gözlemler, fizik bilimi alanında en şaşırtıcı keşiflerden birinin yapılmasını sağladı. Bu da, evrenin büyük patlama ile tetiklenen genişlemesinin hızlanarak sürmesidir. Bu durum, önceden kabul ettiğimiz evren resmini baş aşağı etti. Evrenin % 70'i karanlık enerjidir. Fiziğin geldiği noktada ortaya koyduğu hiçbir model,  kara enerjiyi açıklamaya yetmiyor."

Kaliforniya Teknoloji Enstitüsünden Nevin N. Weinberg ve ekibi, 2003'te yayınladıkları makalede; evrenin artan ivmeler ile genişlemesine neden olan "karanlık enerji"nin esasında bir "hayalet enerji" olduğunu ileri sürdüler. Başlangıçta evrenin özü olduğu ifade edilen karanlık enerjinin daha sonra hayalet enerjiye dönüştüğü iddia edildi. Çinli bilim adamları da, karanlık enerjinin; evrenin özü ve hayalet enerji gibi iki bileşenden meydana geldiğini düşünüyorlar.
Maddeye itme kuvveti uygulayan, uzayın her noktasına nüfuz eden, zamanla değişen bir öz olarak düşünülen karanlık enerji, evrenin özü olarak nitelendirilmiştir. "Öz" sözcüğü aslında "evrenin ruhu" yahut bilinçli melekutu anlamına gelmektedir. Öz, tüm uzayı dolduran "skaler alan"dır. Evrendeki tüm parçacıkların oluşum ve iletişim alanı, negatif basıncın kaynağı ve ivmeli genişlemenin sebebidir. Özetle "karanlık enerji"; "melekut alan enerjisi"dir ve aynı zamanda "evrenin ayar enerjisi"dir ve yaratmanın da önemli bir kanıtıdır.
"BOŞLUK ENERJİSİ-KARANLIK ENERJİ" = "MELEKUT ALAN ENERJİSİ"DİR
Karanlık enerji, Einstein'ın denklemlerinde yer alan "kozmolojik sabit" mi, "boşluk enerjisi" mi, "hayalet enerji" mi, sabit mi, değişken mi, değişirse evrenin hali ne olur? Sadece isim vermekle anlaşılamayacak olan ve evren dinamiklerinin tek hakimi olarak algılanan bu "gizemli enerji" yahut "karanlık enerji", tam olarak ne zaman ortaya çıktı, evrenin yönetiminde nasıl rol aldı ve bu gücünü nereden alıyor? Evet, asıl mesele astrofiziğin bu sorulara tutarlı ve bilimsel cevaplar verebilmesidir, ancak fizikçilerin bu konuda beyaz bayrak salladıklarını biliyoruz. Çok az sayıda fizikçi, "karanlık enerji-parçacıkları ve boşluk enerjisi" gibi anlaşılması güç olan, fiziksel oluşumlarda mucizeler yaratan bu alanla ilgili çarpıcı yaklaşımlar ortaya koymasına rağmen, mesele bilim açısından çözülemez gözükmektedir.
Çeşitli ülkelerden gelen 38 araştırmacıdan oluşan Essenc grubu, "karanlık enerji"nin, "boşluk uzayı tarafından uygulanan basınç" olduğu görüşünü ileri sürerken; bazıları da fiziksel olarak erişilemez "hayalet enerji" olarak nitelendirmektedirler. Prof. Dr. Howard Georgi ise kuantum parçacıklarından farklı olan, parçacık olmayan, ışıktan hızlı "aparçacıklar"dan söz ediyor. Georgi'nin denklemlerinden çıkan bu sonuç, bizim "melekut alanı", "melekut parçacığı" diye nitelendirdiğimiz sanal alanı ve bu alana ait parçacıkları tanımlamaktadır. Sicimcilerin de denklemlerinde karşılaştıkları "takyon-melekut parçacığı", yine bu gerçeğe ışık tutmaktadır. İşte Harvard Üniversitesi fizikçisi Prof. Dr. Howard Georgi'nin elde ettiği sonuçlar ve hayretamiz ifadeleri:
"Parçacık olmayan(aparçacık); kimlik değiştirebilir, ışıktan hızlı gidebilir ve normal parçacıkların bir bileşenine dönüşebilir. Onlar, bizim alışkın olduğumuz hiçbir şeye benzemiyor. Parçacık olmayanlar, insanları etkiliyor, çünkü onlar şimdiye kadar görülen hiçbir şeye benzemez. Çünkü onlar, şu ana kadar bilinen her şeyden farklıdırlar. Bu sonuca varınca, deli olduğumu düşündüm. Parçacık olmayanlar, bizi hemen hayrete düşürmelidir. Sadece küresel çabanın ilerlemesine yardım edeceği veya Standart Modeli değiştireceği için değil; ancak maddeyi ve maddeler arası ilişkileri, bugünkü temel matematiksel çerçeveyi tamamen değiştireceği için önemli. Yani fizikçilerin; hayatı, evreni ve her şeyi anlamak için kullandıkları şeyleri değiştirebilir. Bilim adamları, parçacık olmayanların etkisini bir yerde daha görebilirler: Karanlık madde."
İster "sıfır noktası enerjisi", ister Higgs alanı-okyanusu, isterse "boşluk uzayı-alanı-enerjisi", isterse de "karanlık enerji" densin; bunların hepsi, tek bir gerçeğin farklı yansımalarından başka bir şey değildir. Bu gerçek de "melekut alan enerjisi"dir. Bu "melekut alanı", görünmez bir ağ gibi tüm atomaltı evreni birbirine bağlamış ve kuşatmıştır. Bu alanda bir kez etkileşime girmiş olan her hangi iki parçacık, uzay-zamanda sonsuza kadar "tanışır ve bilişirler".
Evrenin "büyük patlama" sonucu süper genişlemesini, normal genişlemesini ve nispeten yakın bir zamanda genişlemesinin hızlanmasını da yöneten "melekut alan enerjisi"dir. Bu "sanal alan enerjisi"; "Melekut"un, "enerji iplikçikleri"ne, "kuark-gluon sıvısı"na ve diğer temel kuantum parçacıklarına dönüşmesi sırasında ortaya çıkan "arka-plan enerjisi"dir. Evrenimiz ve tüm paralel evrenler; bu alanın içinde doğdu, gelişti, genişledi, şimdi de kaderine doğru ilerliyor ve tekrar kendi üzerine kapanacaktır.
Sonsuz Yüce Rabb'imizin elinde ve emrinde olan; "melekutun çözülüşü"yle ortaya çıkan "sanal enerji alanı", bilinçli bir alan enerjisidir ve tüm evrendeki değişim ve dönüşümlerin "yaratım kaynağı"dır. Evrenlerin her noktasındaki "fiziki ve sanal parçacıklar", bu alan sayesinde ışıktan daha hızlı haberleşir ve Sonsuz Yüce'nin planına uygun olarak etkileşirler. Tüm evrenlerin ve tüm kuantum parçacıklarının "özü-ruhu-bilgisi" bu alanda saklıdır.
İşte "boşluk uzayı-enerjisi", "karanlık enerji", "hayalet enerjisi" ve "sanal enerji alanı"; aynı şeye verilen farklı farklı isimlerden başkası değildir. Nasıl yaratılmış her şeyin, her canlının ve maddenin ruhu, melekut ise "evrenlerin ruhu"da işte bu "melekut alanı"dır. Bir başka ifadeyle canlıların DNA'sı neyse, evrenlerin DNA'sı da bu "sanal melekut enerji alanı"nda saklı "yaratım bilgisi ve bilinci"dir. Bundan sonra yazımızda geçecek olan "boşluk enerjisi" ve "karanlık enerji" kavramlarından, "melekut alan enerjisi"ni kastettiğimizi okuyucu dikkate almalıdır.
EVRENİN SONU SENARYOLARI VE "BÜYÜK ÇÖKÜŞ"


Bilim adamları önceden, büyük patlama ile başlayan genişlemenin, havaya atılan bir taş misali zamanla kütle çekimin etkisiyle yavaşlayacağını ve sonra da evrenin, "büyük bir çöküş"le kendi üzerine kapanacağını düşünüyorlardı. Bu sebeple genişleme ivmesinin ne kadar azaldığını hesaplamak istediler. Sonuç olarak genişlemenin yavaşlamadığını aksine hızlandığını buldular. Bunun müsebbibi olarak da karanlık enerjiyi gördüler. Evreni sürekli iten, kütle çekimini alt etmeyi başaran karanlık enerji, sürekli roketi iten bir güç gibi evrenin hızlanmasını sağlıyordu. Bu durumda, evrenin sonu konusunda astrofizikçiler, farklı senaryolardan söz etmeye başladılar. O halde evrenin kendi üzerine kapanması; yani "Büyük Çöküş" senaryosu, gerçekleşmeyecek mi? İşte evrenin sonuyla ilgili üç büyük senaryo:

1) Büyük Donma: Bu senaryoya göre; karanlık enerji, sabit bir şekilde evreni hızlandırarak genişletmeye devam edecek ve sonucunda; tüm galaksiler ve yıldızlar birbirinden uzaklaşarak görünmez hale gelecek. Evren nihayetinde soğuk, karanlık ve boş bir yer olacak. İçindeki canlı türleriyle birlikte donarak ölecek. Bu görüş, şu anda en çok rağbet gören bir senaryo. Şu ana kadar genç galaksilerde yapılan gözlemlere dayanarak, evrendeki karanlık enerjinin zaman içerisinde değişmediği ifade ediliyor. Ancak karanlık enerjinin; yani "melekut alan enerjisi"nin nasıl davranacağı, astrofizikçiler açısından hala bir sır. Çünkü evrenin başlangıcından, şu ana kadar, "karanlık enerji"(melekut alan enerjisi)nin rolü, değişimi ve gerçek kimliği meçhul... O halde bu senaryonun gerçekleşmesi olasılığı, aynı derecede belirsizdir.

2) Büyük Yırtılma: Bu senaryoya göre; karanlık enerji, zamanla giderek ivmeli olarak artacak, sonunda galaksiler, yıldız kümeleri dağılacak, gezegenler, yıldızlar parçalanacak. Kütle çekim kuvveti, bu itici ivmeli güç karşısında etkisiz kalacak; madde kümelerini bir arada tutamayacak ve hatta evreni oluşturan her bir atom dağılacak. Buna "büyük parçalanma" deniyor. Yani karanlık enerji zamanla büyüyerek evreni daha güçlü olarak iterse; çekirdek, elektron arasındaki maddeyi bir arada tutan güçler etkisiz kalır ve madde-atom parçalanır. Bu ise evrenin "büyük yırtılması"dır. Evrendeki her bir zerre, her bir atom, her bir yapı böylece patlayacaktır. Ancak bu senaryonun, gerçekleşme olasılığı düşük görülüyor.

3) Büyük Çöküş: Bu senaryoya göre; karanlık enerjinin zaman içerisinde azalıp yok olması, ya da işaret değiştirerek; kütle çekim gücüyle birleşerek; daha büyük bir kütle çekiminin ortaya çıkması ve evrenin çok daha hızlı bir şekilde kendi üzerine kapanması; yani "Büyük Çöküş"ün gerçekleşmesidir. Buna göre; ya karanlık enerji azaldığından, ya da işaret değiştirdiğinden dolayı evrendeki her şey, başladığı gibi sonsuz yoğun bir noktada son bulacaktır.
İşte "Kur'an evreni"nde yer alan görüş budur. Bu senaryo, Kur'an'da muhkem bir şekilde yer almaktadır. Bilim adamları, ellerindeki verilere bakarak bu senaryoyu zayıf görseler de, biz bunun gerçekleşeceğini muhkem bir şekilde biliyoruz. Ve biz yine biliyoruz ki; evrenlerin ve mevcut bilimlerin gerçek Alimi Sonsuz Yüce Allah'tır, Allah ne diyorsa o olacaktır. Bu "büyük çöküş" senaryosunun Kur'an'daki delillerine ve bilimsel bazı görüşlere yer vermeden önce; senaryoyu kısaca özetleyelim:
Bir anda bütün yönlerden yıldızların bize doğru geldiğini görürüz. Galaksi ve yıldızlar birbirlerine yaklaştıkça şekilleri bozulmaya başlayacak ve evren ısınacaktır. Bu süreç, evrenin, atomların kendisini parçalayacağı seviyeye gelene kadar ısınmaya devam edecektir. Galaksiler çarpışır, yıldızlar birbirini ezer; yıldızlar, gezegenlerle çarpışır ve gezegenleri yutar. Sıcaklıklar hızlı bir şekilde yükselir, okyanuslar kaynamaya ve dağlar erimeye başlar. Tüm evrenlerde, evrensel bir kaos oluşur ve "fiili kıyamet" gerçekleşir. Evren, tekrar "kozmik bir ateş topunda bir patlamayla" son bulur. En sonunda evren çökerek "mikroskobik bir nokta"ya dönüşür. Böylece uzay-zaman son bulur.
Bize göre büyük çöküş, evrenin kaderi olarak ufukta durmaktadır ve "yaklaşansaat" de onun işaret fişeğidir. İşte "büyük çöküş"ün evrenimizdeki yansımasını ifade eden ayetler:
O zaman ki, Gök yarılır, 'yağ gibi kızarmış' olur.
[RAHMAN(55)/37]


Yıldızlar 'söndürüldüğü
' zaman!
Gök,
'çatlayıp-yarıldığı'
zaman!
Dağlar,
'kökünden sökülüp-patlatıldığı' zaman!
[MÜRSELAT(77)/8-10]

Gök kapı kapı açıldığı.
Dağlar yürütülüp yok olduğu (zaman)!
[NEBE(78)/19-20]
Güneş, 'körleştirildiği' zaman!
Yıldızlar, 'söndürüldüğü' zaman!
Dağlar, 'yürütüldüğü' zaman!
[TEKVİR(81)/1-3]
Denizler, 'tutuşturulduğu' zaman!
Nefisler, 'birleştiği'(eşleştiği) zaman!
[TEKVİR(81)/6-7]
Gök, 'çatlayıp-yarıldığı' zaman!
Yıldızlar, 'dağılıp-saçıldığı' zaman!
Denizler, 'fışkırtıldığı' zaman!
[İNFİTAR(82)/1-3]
Kur'an'da, evrenlerin nasıl Sonsuz Yüce Allah'ın izniyle; "melekut alan enerjisi"nin itmesiyle ayakta durduğunu ve vakti geldiğinde çökeceğini; "Büyük Çöküş"ün; "Fiili Kıyamet"in gerçekleşeceğini bildiren ayetler:
ALLAH, GÖKLER(EVRENLER) ÇÖKMESİN DİYE TUTAR!
Sen görmedin mi muhakkak Allah, Arz'da olanları, emriyle denizde akan gemileri, sizin için boyun eğdirdi. O, Göğü de Arz'ın üzerine düşmesin diye tutuyor, ancak O'nun izin vermesi müstesna. Muhakkak Allah, insanlara karşı yumuşaktır ve acıyandır.
[HAC(22)/65]
Göğün ve Arz'ın, O'nun emriyle ayakta durması, O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi Arz'dan, bir çağrı ile çağırdığında, o zaman sizler çıkarsınız.
[RUM(30)/25]

(Allah), Gökleri(evrenleri), dayanak olmaksızın yarattı, siz onu görüyorsunuz. Sizi sarsmasın diye, Arz'a, dağlar bıraktı ve orada her canlıdan yaydı. Biz Gök'ten su indirdik, böylece orada her kerim(güzel) çiftten bitki bitirdik.
[LOKMAN(31)/10]

Muhakkak Allah, 'Gökleri ve Arz'ı(evrenleri), çökmesin diye tutuyor. Şayet o ikisi çökecek olursa, O'ndan sonra (onları) kim tutacak? Muhakkak O, Halim'dir, Bağışlayan'dır.
[FATIR(35)/41]

ALLAH, GÖKLERİ(EVRENLERİ) DÜRÜP-BÜKER: İADE EDER
'Gökler-Arz'(evrenler), başka bir 'Göklere-Arz'a (Cennet ve Cehenneme), dönüştürüldüğü gün(kıyamet günü), onlar, Tek ve Kahhar olan Allah için ortaya çıkacaklardır.
[İBRAHİM(14)/48]
O (Kıyamet) günü, Biz, 'Göğü'(Evren'i), kitabın sahifelerini dürüp-büker gibi bükeriz. (Büyük Patlama'yla) ilk önce yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (hiper karadelik tekilliğinde) iade ederiz. Bu, Bizim üzerimize bir vaattir. Elbette Biz, bunu yapacak olanlarız.
[ENBİYA(21)/104]
Allah, yaratmayı başlatır, sonra onu iade eder, sonra da siz, O'na döndürülürsünüz.
[RUM(30)/11]
O (Allah) ki yaratmayı başlatır, sonra onu iade eder. Bu O'na göre pek kolaydır. Göklerde ve Arz'da en 'yüce örnek' O'nundur. O, Aziz(üstün-şerefli) ve Hâkim'dir.
[RUM(30)/ 27]
Onlar, Allah'ın Hak Kadrini, takdir edemediler. Oysa Kıyamet Günü, Arz, tamamen O'nun kabzasındadır(elindedir). Gökler(evrenler) de, O'nun sağ eliyle, 'dürülüp-bükülmüş'tür. (Allah), onların koştukları şirkten, münezzeh ve Yüce'dir.
[ZÜMER (39)/67]
Sana, 'Saat'in(Kıyamet'in) ne zaman demir atacağını (geleceğini) soruyorlar. De ki: "Onun ilmi, ancak Rabb'imin yanındadır. Onun vaktini, Allah'tan başkası ifşa etmez. 'Gökler-Arz'(evrenler), ağırlaştı(kritik kütleye yaklaştı). Saat(Kıyamet), size ansızın gelir." Sanki sen, (Kıyamet'in vaktinden) haberdarmışsın gibi, sana soruyorlar. De ki: "Onun ilmi, ancak Allah'ın yanındadır, insanların çoğu bilmezler."
[ARAF(7)/187]
Yukarıdaki ayetlerin muhkem ifadeleri, evrenlerin direksiz-dayanaksız yaratıldığını, çökmeyecek şekilde "melekut alan enerjisi"yle desteklendiğini, Sonsuz Yüce'nin emri ve izniyle ayakta durduğunu, evrenlerin ağırlaştığını(kritik kütleye yaklaştığını), zamanı gelince nasıl yaratmaya başladıysa Allah, aynı şekilde "iade" edeceğini; "dürülüp-büküleceği"ni ve böylece "büyük çöküş"ün gerçekleşeceğini açık-apaçık bir şekilde bildirmektedir.
"Büyük çöküş" senaryosundan yana olan bilimsel teori ve görüşlerin mensupları, bu senaryoyla ilgili araştırmalarını sürdürmektedirler. Bilim, kolay kolay bu "büyük patlama" ve "büyük çöküş"lü döngüsel modelden vazgeçecek gibi gözükmemektedir. Bu "patlama-çöküşlü döngü"den vazgeçmeyen bilim adamlarından birisi de Hawking'in doktora hocası ünlü fizik-matematikçi Penrose'dur. Penrose, BBC'ye yaptığı konuşmada, Standart modelci ve Süpersicimcileri, şöyle eleştirir:
"Standard Model'de hiçbir şey döngüsel değil, bir başlangıcı var ve sonu yok. Burada mantıklı olan soru ise Büyük Patlama'dan önce ne geliyor? Diğerlerinin çabaladığı şey ise bunu döngüsel hale getirerek, patlamanın öncesinde hiçbir şey olmadığını göstermek."

Bazı kozmolojik senaryolarda, evrenin gelecekte "büyük çöküş"e uğrayıp, yeniden "genişleme fazı"na geçeceği savunulmaktadır. Eğer evrenin, bir kozmolojik sabitle değil de bir "skaler alan enerjisi" tarafından hızlandırıldığı düşünülüyorsa, büyük çöküş olasılığı dışlanamaz. Klasik Genel Rölativite, pozitif kozmolojik bir sabit düşünüldüğünde, evrenin geriye dönüp çökmesini destekleyebilir. Büyük çöküş, sicim teorisi gibi kuantum çekim teorilerinde de mümkün gözüküyor. Nitekim Friedman, makalesinde "döngüsel modelleri" hesaba katmıştır.

Bir bilimsel makalede evrenin "büyük patlama" ve "büyük çöküş" döngüsüne yer veriliyor ve maddeden oluşan evrenin büyük çöküşle; 1052 kg kütleli dev bir karadeliğe dönüştükten sonra "antimaddeden oluşan yeni bir evren"in ortaya çıkacağı anlatılıyor.(22)
Bu makalede ele alınan model, "Kur'an evreni" görüşüne gayet uygundur. Çünkü bu "büyük çöküş"ten sonra ortaya çıkan antievrenler; "cennetler-cehennem"dir ki; bunların antimaddeden oluştuğunu bilmekteyiz. İşte Kur'an ifadesi:
'Gökler-Arz'(evrenler), başka bir 'Göklere-Arz'a(Cennetlere-Cehenneme), dönüştürüldüğü gün(kıyamet günü), onlar, Tek ve Kahhar olan Allah için, ortaya çıkacaklardır.
[İBRAHİM(14)/48]
Başka bir makalede "karanlık enerji"yi, "skaler bir alan enerjisi" olarak tanımlayarak; lineer bir modelle evrenin geleceğinde oluşabilecek durumlar inceleniyor. Böylece sabit olmayan, yavaşça değişen bir skaler alan denklemiyle modellenen karanlık enerji, çok kısa bir sürede "çöken bir evren" modelini destekliyor. Buna göre evrenin genişlemesi durduktan sonra hızla çöküşe geçiyor. Bu şekilde hızlı bir çöküşün sebebi, hesaplamalar sonucunda negatif basıncın işaret değiştirmesi olarak görülüyor. Bu da itici negatif basınca sahip karanlık enerjinin bu sefer pozitif çekme görevi yaparak, kütlesel çekime katkıda bulunması ve çöküşü hızlandırması anlamına geliyor.(23)
Kapalı-döngülü evreni savunan ve evrenin derinine daldıkça, matematiğe gömülü olduğunu söyleyen ünlü fizik-matematikçi Penrose, "büyük çöküş" için şunları söylemektedir:
"Kapalı evren modelinin sonuç noktası, "korkunç bir karmaşa"nın ta kendisidir. Bütün karadelikler, sonunda birleşerek; inanılmaz bir karışıklığa ve arkasındanda "büyük bir çatırtı"ya neden olacaktır. "Kapalı evren"de düzensizlikler baş gösterecek ve yıldızlar, galaksiler ve bunlara benzer diğer gözlenebilir gerçek yapılar ortaya çıkacaktır. Ardından da, yıldızların çökmesi ve bütün kütlenin galaksilerin merkezinde toplanması gibi sebepler dolayısıyla karadelikler oluşacaktır. Bu karadeliklerin hepsinin de birer "tekillik merkezi" vardır; aynen geride kalan "büyük patlama"da olduğu gibi."
EVRENLER-YARATILMIŞ HER ŞEY: "İNCE AYARLIDIR"
Mikro-makro evrenlerde var olan her şeyin ama her şeyin; varolma, gelişme, değişme-dönüşme ve sürecini bir ömürle tamamlama bakımından; bütünlük-tamamlayıcılık bakımından; içiçe- alt-üst mükemmel sistemler olması bakımından; maddi-canlı sistemlerin anlamlılığı bakımından; kısacası hemen her bakımdan bir ince hesabın ve ince ayarın sonucu olduğu, gerçek akıl ve ilim sahipleri için açıktır ve kesindir. Bunları tesadüflere-evrimlere bağlamak, sonsuza yakın güzellik ve mükemmellikteki eseri görüp, planlayıcısını-yaratıcısını görmemektir, bu mükemmel eserin kendiliğinden olduğunu iddia etmektir, Alemlerin(evrenlerin) Rabb'i olan Sonsuz Yüce Allah'tan kaçmaktır ve firar etmektir.
İster Standart Modelci, ister Süpersicimci olsun, bilim adamlarının bir kısmının temel zaafı; bu gerçeği görmemezlikten gelmek; bozulmuş dinlerin, ortaçağ skolastik dinciliğinin akılsızlığına kızarak; çağın aklı ve ruhu öldüren maddeciliğinden beslenerek, Alemlerin(evrenlerin) Rabb'i Sonsuz Boyutlu Yaratıcı'yı yok saymak, örtmektir. Bunun sonucu olarak da kendi insanlıklarına ve ilimlerine de saygısızlık sayılacak ve İblis'i sevindirecek bir görüşe saplanmaktır...Darwincilik, evrimcilik, ateistlik...
Bugün bazı astrofizikçiler-fizikçilerdir ki; gerçek bilime kendi zaaflarını, inançlarını katarak, gerçeğe ulaşmayı sürekli öteliyorlar. Bu saptırmalara birkaç örnek verebiliriz: Evren biliminin açıklayamadığı ve işlemediği bir "büyük patlama" mı olmuştur? O zaman bu bir başlangıç-yaratma değildir, başka patlamaların bir devamıdır. Peki başka patlamalar neyin nesidir, onları açıklayabiliyor musunuz? Hayır, açıklama değil, çözümsüzlük daha da artıyor. Ancak Yaratıcı'dan kaçmanın yolu bu... Başka bir örnek mi, süpersicimci evrimciler... Sicim teorisi, zar evren, paralel evrenler mi ön görüyor; o zaman "büyük patlama"yı, sonsuz paralel evrenlere havale edebiliriz. Peki, ne olur, büyük patlama tekilliği ortadan kalkar mı? Hayır! Bir şeyi bilim dışı yapmak, fizik yasalarını geçersiz kılmak istiyorsanız, sonsuzluğa havale edin! Evreni de, sonsuz zamana, evrime tabi tutun, istediğinizi elde edebilirsiniz, ancak bu bilim olmaz. İşte size iki çarpıcı saptırma... Bazı evrimci evrencilerin; "sonsuz paralel evrenler ihtimalini göz ardı edersek; Evrenimizin ve Dünyamızın temel özelliklerini, sabitelerini ve ince ayarlarını açıklamakta zorlanırız" itirafları, bu saptırmayı yeterince açıklamıyor mu?
İlmi araştırmaların adım adım eriştiği gerçekler, insanlığa şunu haykırıyor: Evrenler, sonsuz ince bir planın sonucudur, evrende hiçbir şey tesadüfi ve hesapsız değildir. Böyle olsaydı evrenimiz oluşmazdı, Güneş sistemi olmazdı, canlılar ve insanoğlu olamazdı. Fizikçilerin "antropik ilke" dedikleri, yaşamı ortaya çıkaran ve devam ettiren işte bu sebepler zinciridir. Evrenlerimizin; her şeyin, "anlamlı-sistematik" bir "tasarım"la; akıl almaz "ince bir ayarlar"la bugüne gelişinin delilleri saymakla bitmez. İşte bunlardan bazıları:
1) "Antropik ilke"ye göre evreni yürüten yasalar ve sabitler; Planck sabiti, Hubble Yasası, Newton'un yerçekimi sabiti, ışık hızı, elektronun yükü vs. öylesine ince bir akıl ve ilmin ürünüdür ki, bu yasalarda meydana gelebilecek en küçük değişiklikler, evrende hayatın oluşumunu imkansız kılar. Evrenin bizzat kendisi, ne kendisini inşa etmiş, ne de akıllı canlıların oluşması için uygun koşulları yaratmıştır. Bizim var oluşumuz, çok ince parametrelere ve sabitlere ayarlı fizik yasalarına, tesadüfen, kendiliğinden bağlanmamıştır.
2) Kütle-çekim kuvvetinin gücü, olduğundan daha zayıf olsaydı; madde, bu kuvvetin etkisi ile bir araya gelerek yıldızları, gezegenleri ve galaksileri oluşturamazdı. Daha güçlü olsaydı, evren, gelişme sürecinin belli bir aşamasında, henüz daha akıllı bir yaşamı oluşturacak koşullar oluşmadan kendi üstüne çökerek yok olurdu.

3)Temel fiziksel sabitler; elektronun ve protonun yükü veya diğer kuvvetler; zayıf, elektromanyetik ve nükleer etkileşimler, ölçülen değerlerinden çok daha az farklı olsaydı; yıldızlar, nükleer tepkimeler yaparak enerji üretemezlerdi, Yerküre de dahil gezegenlerde bulunan ağır metaller meydana gelmezdi.

4) Evreni genişleten karanlık enerji ölçüldüğünde; karanlık enerji değeri; 10-123 çıkmıştır. Bu inanılmaz derecede küçük bir orandır. Karanlık enerjinin, teorik tahmininden bu kadar farklı ve küçük olması, akıllara durgunluk vermektedir. Karanlık enerjinin bu değerini, sadece 4-5 tane sıfırı paydadan silerek artırırsak, elde edilen bu küçük sayı, evrenimizi kökten değiştirir. Evrendeki her şeyi, o kadar büyük bir hızla parçalar ki; yıldızlar, galaksiler, gezegenler, asla oluşamaz. Bu da hiç varolmayacağımız anlamına gelir. Neden karanlık enerjinin bu oranı, tamı tamına bizim evrenimizi oluşturacak büyüklükte acaba? Karanlık enerjinin teorik tahminleri ve astronomların yaptıkları ölçme arasındaki sapma, bugün bilimin yüzleştiği büyük gizemlerden birisidir. İşte bütün bunlar bir ince ayardır.

5) Kozmolojik ilke; uzayın geometrisinin düz-düzgün, Öklidiyen bir uzay gibi görünmesi, homojen olmasıdır. Şişme teorisiyle bu durum açıklanmaya çalışılsa da, büyük patlamanın şaşırtıcı derecede ince ayarlı olduğunun bir delilidir.
6) Evren bir çeşit "çok ince ayarlı bir makine"dir. Bilim adamları evrene, karakteristik özünü veren 20 kadar sayıyı; doğanın 20 temel sabitini tespit etmişlerdir. Eğer makinedeki ayarlara atanan bu değerler, gerekenden çok az farklı olsa; makine çok farklı bir evren yapısı olarak ortaya çıkar. Örneğin elektromanyetik kuvvetin değeri, çok az artırılırsa; atomlar birbirlerini daha fazla iter ve yıldızların parlamasını sağlayan nükleer fırınlar oluşmaz. Yıldızlar, Güneşimiz ve bilinen evren oluşamaz.
7) Evrenlerin oluşmasının sebepler zinciri, her aşaması ve ortaya çıkan madde kümelerinin ve canlı topluluklarının her aşaması; sonsuz boyutlu Yüksek Bir Aklın, "sonsuz ince planı"nın ince bir ayarıdır. Bunu anlamak için illa da bilim yahut fizik bilimi gerekmiyor, selim bir akıl ve dikkatli bir gözlem, bu örtülü olmayan zahiri gerçeğe ulaşmak için yeterlidir. Evrenin oluşumu için bilim adamlarının tespit ettiği; olmazsa olmaz 20 evren sabiti, gerçeğin cüzi bir kısmıdır. Bu sabitlerin dışında sayısız "parametreler sistemi" ve "sabitler" söz konusudur.
İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve maddelerden oluşan bir evrende ayarlanmış (n) tane parametre vardır. Bu parametrelere sırayla; (T1, T2, T3,.....Tn) dersek; bunların sayısal değer uzayı, reel sayılardan(R) meydana gelecektir ve her birinin olduğu gibi olma olasılığı; P(T1)= 1/R, P(T2)=1/R,......,P(Tn)=1/R dir. Bu parametrelerin bir evren sisteminin parçası olarak aynı anda gerçekleşme olasılığı, her birinin gerçekleşme olasılıklarının çarpımıdır ve sıfırdır: T(T1,T2,T3,....,Tn) olmak üzere bu "parametreler sistemi"nin(evrenin) olma olasılığı; P(T)= P(T1)P(T2)P(T3)....P(Tn)=1/Rn =0'dır. (R—› ∞) Sonuç olarak sadece bizim evrenimizin oluşum gerçeği budur ve tesadüflere hiçbir şekilde yer yoktur. Sonsuz Boyutlu, Sonsuz Akıl Sahibi, sonsuz ince bir planla mevcut sonlu evrenleri yaratmıştır, sayısız yeni evrenleri de yaratmaya ve yok etmeye Kadir'dir. Evrenin "yaratım başlangıcı"nın da, sonsuza yakın ince bir seçimi gerekli kıldığı, meşhur matematik-fizikçi Roger Penrose'un şu ifadelerinde açıkça yer almaktadır:
"İçinde yaşadığımız evrene benzer bir evren yaratmak için Yaradan, olası evrenlerin faz uzayının komik derecede minik bir hacmini seçecektir. Yaradan'ın ne kadar isabetle hedefini belirlediği görülüyor. Yani evreni yaratırken şu doğruluk oranıyla çalışmalıdır: 1/1010 üzeri123. Evrenin yaratılışı için gerekli bu duyarlık; başlangıçtaki ince ayar, cisimlerin anlık davranışlarını bildiren Newton'un, Maxwell'in ve Einstein'in denklemlerinin olağanüstü doğruluğundan hiçte aşağı kalmaz."
Penrose'a göre; evren hakikaten de son derece düşük bir entropide; yani oldukça düzenli bir şekilde başlamış olmalıdır. Başlangıca doğru gittikçe entropi azaldıkça azalır ve en nihayet "büyük patlama"ya ulaşırsınız. Böyle bir oluşumun tesadüf eseri meydana çıkması olasılığı yok denecek kadar azdır. Başlangıçtaki büyük patlama; zarif, simetrik ve düzgün biçimli bir duruma karşılık gelmektedir.
SONUÇ
1) Sonsuz Boyutlu Yüce Allah, tektir, yarattığı her şey çifttir. Yaratılmış çiftlerin zıttı, tümleyeni Allah'tır. Yaratılmış olan sonlu boyutlu çoklu varlıklar, kendisi yaratılmamış; yaratılmışlara hiçbir şekilde benzemeyen ve Tek Olan Yaratıcı. Bugün var olan evrenler ve içindekiler yoktu, sadece ve sadece Sonsuz Boyutlu Yüce Allah ve O'nun sonsuzluğu kaplayan ışığı-nuru vardı. Allah, sonsuz ince(latif) Nur noktasının birinci türevinden ruhları-melekleri ve evrenlerin ruhu olan "melekut"u yarattı. "Melekut"tan da; "titreşen sicimler"i, "kuark-gluon sıvısı"nı ve "temel kuantum parçacıkları"nı yarattı. Ortaya çıkan bebek evren; yani "kuark-gluon sıvısı"ndan da "büyük patlama ve süper genişleme"yle evrenimizi ve tümleyen evrenleri; 7 paralel(anti evrenleri) yarattı.
2) Evrenler yaratılırken bir "melekut alanı" oluştu. Astrofiziğin, "boşluk alanı", "Higgs alanı" yahut "karanlık alan enerjisi" olarak nitelendirdiği bu "arkaplan sanal enerji alanı", "melekut alan enerjisi" olarak rolünü oynamaya devam etmektedir. Bugün evrenimizin genişlemesi, bu alanın itmesiyle ivmelenmiş bulunuyor. Aksi olsaydı evrenimiz çoktan kendi üzerine kapanmış olurdu. Evrenlerin ruhu-bilinci olan bu "sanal enerji alanı", astrofiziğin yeterince kavrayamadığı; sürekli sanal kuantum dalgalanmaları ve yaratım alanıdır. Ve bu evrenlerin yönetim alanı, Sonsuz Yüce Rabb'imizin elinde ve emrindedir. Bugün evrenin %99,999'u boşluk denen melekut alanından oluşur. Ünlü fizikçi Richard Feynman, "1cm3 boşluk(melekut) enerjisi"nin Dünya'daki bütün denizleri kaynatmaya yetecek bir enerji olduğunu bildirmiştir.
3) İster Standart modelci, ister Süpersicimci olsun evrimci-bilimciler, "yaratma tekilliği"nden kaçmak için döngülü "sonsuz patlama-çökme"yi, ya da "sonsuz paralel evrenleri" öngörmektedirler. Bu kesin inançlı evrimciler, yağmurdan kaçarken doluya tutulmakta ve bilim dışına kaymaktadırlar. Fizik yasalarının geçerli olmadığı bu "tekilliği" sonsuzluğa havale etmek, hiçbir zaman çözüm değildir, sadece Yüce Allah'tan kaçmaktır.
Sonsuz evren modellerinde, fizik yasalarının geçersiz olacağı açıktır. Eğer evrenimiz, sonsuz evrenlerin bebeği yahut sonsuz paralel evrenlerin çarpışmasının sonucuysa, gerçekleşebilir her olay (olasılığı ne kadar düşük olursa olsun), mutlaka gerçekleşecektir. Hem de sonsuz kere gerçekleşecektir. "Olaylar"ın sonsuz sayıda örneği olacağı için bu olayların olasılığının ölçülmesi de imkansızdır. Böyle durumlarda, fizik yasaları geçersizdir.
4) Süpersicim-M kuramı, 11 boyutu varsayarak evrenlerdeki kuvvet ve kütle parçacıklarını, "titreşen sicimler" vasıtasıyla tanımlayabilmektedir. Simetri kırılması sonucu bizim evrenimiz üç boyuta(uzay-zamanla 4 boyuta) hapsedilmiş, diğer 7 boyut ise kıvrılarak saklanmıştır. Evrenimizde saklı olan bu 11 boyut, anti kuarklardan, anti parçacıklardan oluşan ve evrenimizin tümleyeni olan anti evrenlerde ortaya çıkmıştır. "Kur'an evreni"ne göre bu 11 boyut gayet açıktır. Rabb'imizin yarattığı evren sayısı 8 dir. Birisi bizim evrenimizdir ve 4 boyutludur, geride kalan 7 anti evrenin her birine bir boyut ilave edersek; 4+7= 11 boyut tüm fiziki evrenlerin bir tasviridir. Biz bu 11 boyuta, daha önceden "Yaklaşansaat"in birçok haber yorumunda temas etmiştik.
Reel sayı uzayının daraltılmış bazı; (0,1) dir, genişletilmiş bazı ise; (0,1,2,3,4,5,6,7,8,9)dur. Hatta sanal sayılar dahil tüm sayı kümeleri bu baz kümeden türetilir. Evrenlerde her şey bu sayılar cinsinden sanal yahut reel olarak ifade edilir. Dolayısıyla bu baz küme, aynı zamanda yaratılmış evrenleri temsil eder. Herbir sayıya karşı gelen bir evren vardır: 0; "boşluğu-melekutu"; 1; 1. evreni, bizim evrenimizi; 2'den 8'e kadar olan evrenler, 7 anti evreni; 9, tüm bu evrenleri kuşatan 9. Sema'yı-Arş'ı temsil etmektedir.
5) Kuantum teorisi, klasik fizik gibi deterministik değildir. Yani bir parçacığın gelecekte nasıl davranacağını kesin olarak kestirmek imkansızdır ve olasılıklar söz konusudur, bu nedenle de; "haşa Tanrı dahi sonuçları kestiremez" gibi bir mantık yapılmaktadır. Nitekim Einstein'ın kuantum teorisine uzak durması ve "Tanrı, zar atmaz" deyişi, böyle bir mantıkla tekerleme haline getirilmiştir.
Bu yaklaşımlar, Hıristiyani-Yahudi teolojisinin Sonsuz Yüce Allah'ı, insan boyutuna indirme hastalığından kaynaklanmaktadır. Sonsuz Yüce Allah, tüm ilimler gibi "Olasılık" bilimini de yaratmıştır ve tüm olasılık sonuçlarını da, zamansız, hatasız bir şekilde bilmektedir. Aynı şekilde matematiğin analitik olarak çözemediği lineer olmayan sistemleri, "kaos"u, hem modellemiş, hem de evrenin yaratım ve yönetiminde bu modellere yer vermiştir. "Tanrı, kuantum parçacıklarının olasılıklı davranışlarını kestiremez" anlamına gelen anlayış, Yaratıcı'yı yok saymaya hevesli bir anlayışın, ucuz bilimsel polemiğinden başka bir şey değildir.
6) Yazımızın ilk bölümünde 19'un anlamlılığına işaret etmiştik ve üzerinde duracağımızı belirtmiştik. Bizim üzerinde duracağımız bu "19'un anlamlılığı"yla; Kur'an'da şifrecilik yapan ve 19'un katı değildir diye Kur'an'dan ayet çıkarmaya çalışan radikal hastalığın hiçbir ilişkisi yoktur, bu da biline...
Evrenin mikro ve makro boyutları, 10'un 19'uncu kuvvetleri (10±19) cinsinden biri birine bağlanmıştır. Evrenin en küçük yapıtaşı(tuğlası) kuarkların boyutu, 10 üzeri eksi 19 metreden küçüktür (boyut<10-19 metre). Kur'an'daki ME'ARİC(70)/4 ayetine dayanarak yaptığımız hesaplamadan; evrenimizin ve tüm evrenlerin yarıçapı 1019un bir katı olarak tarafımızdan elde edilmiştir. Bu astrofiziğin hesaplarına uygundur ve 1/R yarıçaplı "mikro evren"le, R yarıçaplı "makro evren"in fiziği aynıdır. (1/R= 10-19 ↔ R=1019)
Yine evrenimizdeki tüm protonlar, 1,6 x 10-19 C değerinde pozitif yüke sahiptir. Elektronun kütlesi, protondan 1836 kez daha hafiftir, ancak yükü, protonla aynıdır ve 1,6 x 10-19 C'dir. Acaba evrenle ilgili bütün bu şaşırtıcı sayısal ilişki ve sayılar tesadüf müdür dersiniz? Kur'an'da [MÜDESSİR(74)/30] ayeti, bir taraftan Fiili Kıyamet(Büyük Çöküş) sonrası ortaya çıkan Cehennem'in melek bekçilerine atıf yaparken, diğer taraftan gökler(evrenler) üzerinde 19 olduğuna işaret vardır. İşte evrenin üzerinde 19 olduğunu ifade eden ayet:
Onun üzerinde 19 vardır.
[MÜDESSİR(74)/30]

19'un tüm sayı sistemlerini ve evrenleri oluşturan baz kümesinin; (1-9) arası sayıların, birinci ve sonuncu harflerinin; 1 ve 9'dan oluştuğu; 1'in 1. evreni; 9'un da Arş'ı temsil ettiği hatırlanmalıdır.
Kütle ya da enerji, Planck ölçeği olan 10-33 cm boyutlarına indirildiğinde, yaklaşık 10-19 proton kütlesi olan 22 mikrogramlık Planck Kütlesine eşdeğer olur. Planck boyutları denen ölçeğe ve sınıra inince, zamanın ve evrenin başlangıcına inmiş oluruz. Bu ölçekte uzay ve zaman anlamsızlaşır. Görünen-fiziki evren; her şey Planck ölçeğinde geçersiz olur. Planck ölçeğinin ötesinde fizik yasaları çalışmaz... Planck–altı ölçek, maddeyi ve evreni oluşturan ancak madde olmayan "melekut enerji alanı"dır. Bu enerji alanı, reel değildir, sanaldır ve melekidir.
7) 2004 yılında Nobel fizik ödülünü alan David Gross'un söylediği: "Neyi bilmediğimizi çok iyi biliyoruz. Evrenin  %95'ini bilmiyoruz." ifadesi, gerçeğin bir tescilidir. Harcanan müthiş paralara, bilimsel ve CERN benzeri deneysel çalışmalara rağmen bugün gelinen nokta budur. Evrenimizin ve evrenlerin bunca bilinmezlerine rağmen, az bilgiye dayanarak bir kısım evrimci-evrenci bilim insanlarının yaptıkları genellemeler; evrenin her aşamasında ortaya çıkan "olağanüstü bilinçli, hiyerarşik ve sistematik madde-evren yapısı"nı ve bu yapının, Sonsuz Boyutlu Sonsuz Yüce Yaratıcısı'nı örtmeye yetmez.
İnsanoğlunun adım adım evren bilimi ve tüm pozitif bilim dallarında elde ettiği başarılar, elbette küçümsenemeyecek büyük başarılardır. Ancak bilimin bugün ulaştığı seviye, Sonsuz Yüce'nin sonsuz boyutlu ilmi karşısında denizde bir damla gibidir, eksiktir, hatalıdır, değişmeye ve gelişmeye mahkumdur. Hele evrenler konusunda adeta el yordamıyla elde edilen karmaşık ve çok boyutlu veriler, elde edilemeyen ve yapılamayan deneylerle; "kesin-tam sonuçlar"a ulaşmak imkansızdır. Astrofiziğin ulaştığı sonuçların bir kısmı tartışılır olduğu gibi, bir kısmı da evrim teorisi gibi din haline getirilmiş felsefelerden güç almaktadır.
8) Meşhur matematikçi Kurt Gödel'in ortaya koyduğu "Tamsızlık teoremi" matematiği sarsarken; astrofizik ve fizik dahil diğer bilimlerin ne derece eksik, hatalı, izafi ve ihtimali olduğunu siz düşünün! Yine bu dahi matematikçi Gödel'e göre; matematik dahil tüm beşeri bilimler eksiktir, kendi kendisini onaylayamaz, dıştan daha yüksek boyutlu bir Akıl tarafından onaylanması gerekir. İnsanoğlu, sonsuza kadar gelişse ve bilimi geliştirmeye devam etse de; bu "eksiklik", "çözümsüzlük" ve "tam olmama", ne biter, ne azalır, sonsuza kadar devam eder.
Bu nedenledir ki; insanoğlu ve bilim, her zaman gerçek vahye muhtaçtır. Yol gösterici, düzeltici, kuşatıcı ve onaylayıcı, "sonlu olmayan bir Akıl"a muhtaçtır. Çünkü Sonsuz Yüce Rabb'imiz "Tam"dır, O'nun her planı, yaratması ve işi "Tam"dır. Sonuç olarak, Rabb'imiz hiçbir kimseye, hiçbir bilime, hiçbir alime muhtaç değildir. Bugün ve her zaman, yaratılmışlar, cinler, insanlar ve onların bilimleri, Allah'a muhtaçtır. Sonsuz Yüce Allah'ı ne kadar örtmeye çalışsalar da, örtemeyeceklerdir, sonsuza kadar O'na ve Vahyine muhtaç olacaklardır, keşke bilselerdi...
Dr. Halil Bayraktar



Kaynaklar:
1) Kur'an-ı Kerim
2) Kütübü Sitte
3) Beydavi, "Envaru't-Tenzi ve Esraru't-Te'vil", çev. Doç .Dr. Abdülvehhab Öztürk, C.5, Kahraman Yy, İstanbul, 2011.
4) İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlığa, Dr. Bedrettin Çetiner, C.2, C.8, Çağrı Yy. İst.
5) İmam Kurtubi, El-Camiu li Ahkami'l Kur'an, C. 2, Tercüme ve notlar: M. Beşir Eryarsoy, Buruc Yy, İstanbul, 2001.
6) Ebu Cafer Muhammed bin Cerir-Taberi, "Tarih-i Taberi", C. 1, çev. M. Faruk Güntunca, Sağlam Yy. İst.
7) Tora ve Aftara, Bereşit(Tekvin), Türkiye Hahambaşılığı, Gözlem Yy, İstanbul, 2010.
8) Peygamber Enok'un Kitabı, çev. Günyüz Keskin, Hermes Yy, İstanbul, 2011.
9) J. H. Charlesworth, The Old Testament Pseudepigrapha- Apocalyptic Literature and Testaments, C.I(Enok 2), C.II, Hendrickson Publishers, Massachusetts-USA, 2011.
10) yaklasansaat.com(Brookhaven Ulusal Laboratuarı internet sitesi, çev. Gökben Coşkun
11) Amerikan Fizik Derneği Toplantısı, Nisan 2012
12) Brian Greene, Evrenin Zarafeti, çev. Ebru Kılıç, Tübitak Yy, Ankara, 2001.
13) Brian Greene, "Evrenin Ötesinde", National geographic(Belgesel), (natgeotv.com)
14) Brian Greene, "Zarif Evren", Elegant Üniversity, NOVA (Pbs.org)
15) Zeynep Camat, Hiçlik Denen Yer Kuantum boşluğu ve Tanrı'nın Zihnini Arayış, İstanbul, Haziran 2008.
16) Zeynep Camat, Evreni Dokuyan İplikler Süper Sicimler, Evrim Yy. İstanbul, Eylül 2008.
17) Iain Nicolson, Evrenin Karanlık Yüzü, Arkadaş Yy. çev. Prof. Dr. Cengiz Yalçın,  Ankara, 2011
18) Georgi, Howard. "Unparticle Physics", Physical Review Letters 98, 221601 (2007).
19) Mehmet Demirci, "KGP MIT Bag Modelle İncelenmesi", YLT, KTÜ, 2010.
20) B. J. Carr(Queen Mary University of London), A.A. Coley(Mathematics and Statistics), "Persistence of black holes through a cosmological bounce", Nisan 2011.
21) Celia Escamilla-Rivera(University of Oxford), Gerardo Garc'ıa-Jim'enezt, (Universidad Aut'onoma de Puebla.), "Closed String Tachyon: Inflation and Cosmological Collapse", Kasım 2011.
(22) Dragan Slavkov Hajdukovic1(PH Division CERN), "What would be outcome of a Big Crunch?", 2010.
(23) Yun Wang1, Jan Michael Kratochvil2, Andrei Linde2, Marina Shmakova, (Physics & Astronomy,
Univ. of Oklahoma) "Current Observational Constraints on Cosmic Doomsday", Kasım 2004.
24) John Barrow, Evrenin Kökeni, çev. Sinem Gül, Varlık/Bilim Yy, 1998.
25) Roger Penrose, Kralın Yeni Usu III/ Us Nerede? çev. Tekin Dereli, TÜBİTAK, Oxford, 1989.
26) Stephen Hawking, Büyük Tasarım, Doğan kitap Yy. İstanbul,  Mart 2012
27) Stephen W. Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, çev. Dr. Sabit Say , Murat Uraz, Milliyet Yy, 1988.
28) Stephen W. Hawking, Karadelikler ve Bebek Evrenler, çev. Nezihe Bahar, Sarmal Yy, 1994.
29) Stephen Hawking, Roger Penrose, Uzay ve Zamanın Doğası, çev. Prof. Dr. Umur Daybelge, Sarmal Yy, 1996.
30) John Baslough, Hawking'in Kuramına Giriş, çev. Osman Bahadır, Sarmal Yy, 1991.
31) Stephen W. Hawking, Zaman ve Uzayda Gezinti, çev. Pınar Baldıran, Alkım Yy.
32) Stephen W. Hawking, Ceviz Kabuğundaki Evren, çev. Kemal Çömlekçi, Alfa Yy, 2002.
33) Joseph Silk, Evrenin Kısa Tarihi, çev. Murat Alev, TÜBİTAK, 1997.
34) Roland Omnes, Evren ve Dönüşümleri, çev. Sacit Tameroğlu, H. Vehbi Eralp, İzdüşüm Yy, 1994.
35) Mary Gribbin-John Gribbin, Zaman ve Uzay, TÜBİTAK, 1999.
36) J. Richard Gott, Einstein Evreninde Zaman Yolculuğu, Editör Prof. Dr. Cengiz Yalçın, çev. Erdem Kamil Yıldırım, Arkadaş Yy, 2005.
37) George Gamow, Güneş Diye Bir Yıldız, çev. Gülen Aktaş, Reşit Canbeyli, İstanbul 1982.
38) George Gamov, 1-2-3 Sonsuz, çev. C. Kapkın, Evrim Yy, 1995.
39) İsaac Asimov, Asimov Açıklıyor, çev. Aykut Göçer, Bilim Sanat Yy, 1984.
40) Steven Weinberg, İlk Üç Dakika, çev. Zekeriya Aydın, Zeki Aslan, TÜBİTAK, 1996.
41) Heinz R. Pagels, Kozmik Kod(Kuantum Fiziği), çev. Nezihe Bahar, Doruk Yy, 2003.
42) Martine Castello, "Sciences et Avenir", çev. Hanaslı Gür, Bilim ve Teknik, Kasım 1984.
43) Jean- Louis Lavallard, "Sciences et Avenir", çev. Dr. Hanaslı Gür, Kamil Efil, Bilim ve Teknik, Kasım 1998.
44) Bilim ve Teknik, Raşit Gürdilek, Kasım 1999.
45) Brookhaven national laboratory, Şubat 2010
46) "Discover Dergisi", C.25, No.2, Şubat 2004
47) Department of Physics, The Ohio State University, Columbus, Ohio 43026, USA
48) Lawrence Berkeley National Laboratory, Berkeley, California 94720, USA
49) "'Time Likely To End Within Earth's Lifespan, Say Physicists'', technologyreview, çev. Gökben Coşkun, yaklasansaat.com, 28/9/2010.
50) "Cosmos may Show Echoes of Events Before Big Bang", bbc.co.uk, çev. Furkan Demirpehlivan, yaklasansaat.com, 27/10/2010.
51) Roger Penrose, Büyük Küçük ve İnsan Zihni, çev. Cenk Türkman, İzdüşüm Yy. İstanbul, 2005.
52) Selcen Pirge, Atlas, Nisan 2008, sayı 181.
53) yaklasansaat.com
54) sciencedaily.com
55) universetoday.com
56) space.com
57) nasa.com
58) dailygalaxy.com
59) pbs.org/wgbh/nova/elegant
60) pseudepigrapha.com
61) kuark.org
62) web.mit.edu
63) wikipedia.org
64) arxiv.org
65) jwmt.org

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...