11 Ekim 2013

SÖYLEYEMEDİM


Söyleyemedim

Düşlerde sevdim seni söyleyemedim
Sessiz öptüm nefesini söyleyemedim

Sana ben şiirler sözler büyüttüm
Sana ben baharlar yazlar büyüttüm
Sana ben hummalı gizler büyüttüm
Söyleyemedim

Şarkılar yazdım sana okuyamadım
Hep yanımdaydın oysa dokunamadım

Sana ben hayaller düşler büyüttüm
Sana ben gözümde yaşlar büyüttüm
Sana ben hummalı aşklar büyüttüm
Söyleyemedim

Cevdet Bağca

BİR AY IŞIĞINA VURGUNDUM BİRDE SANA

Bir Ayışığına Vurgundum Bir Sana 
Yüzün aya benzerdi, ay yüzüne, kıskanırdı geceler yüzünü… Gözlerin parıltısını yıldızlardan alırdı sanki, yıldızlar parıltısını gözlerinden… ıçim titrerdi her baktıkça yüzüne, sonsuz bir sevdayı anlatırdı menekşe gözlerin. Ben o sevdanın tutkunu olurdum…. Ay kokardı her yanın dolunaylı gecelerde, sevda kokardı boydan boya… Ben bir aya, bir sana vurgundum, kimse bilmezdi… Gecelere fısıldanan aşk sözcükleri kokardı sesin ruhumda... Bir senin için atardı kalbim… Kimse görmezdi…
Her gece ay ışığı olur doğardın gönlüme, yaprakların kımıldanışında, suların akışında, ceylanların bakışında seni bulurdum. sesini duyardım...
Sevdan her gün biraz daha büyürdü içimde, sığmazdı yere göğe, sığmazdı dağlara, ovalara, denizlere… 
Geceleri sensiz kaldığımda, yalnızlık bir bıçak gibi saplanırdı yüreğime. Yinede gönlüme birkaç umut ve sevgi kırıntısını toplayıp acemice şiire dönüştürürdüm. Her dizesi seni anlatırdı, her dizede sen kokardın… Her dizede hayalin olurdu, gülüşün, duruşun, sesin olurdu, sen olurdun… Saklardım yazdıklarımı kimse görmesin, kimseler bilmesin diye, kimsenin bulamayacağı yerlere saklardım…
Bir gün ayrıldı yollarımız, savrulduk ayrı ayrı iklimlere. Sensiz geçen ömrümün her anı işkenceye döndü. Umutsuz, ışıksız kaldım… Oysa yalnız seninle beraber olmayı istemiştim ben, tek sevdiğim, gönlümü aydınlatan tek ışığım olmanı ve yalnız seninle bir ömür geçirmeyi istemiştim… Ama olmadı, aramızdaki bütün yollar kapandı... Bütün köprüler yıkıldı... 
Seninle bir ayışığında buluşmayı, sana sarılmayı, elini tutmayı, başın göğsümde nefes almanı, saçlarının kokusunu öpmeyi ne çok isterdim… Ne çok isterdim düşlerde de olsa seninle gökyüzüne kanatlanmayı… Menekşe gözlerinin rengiyle yüreğimi sevince ve mutluluğa boyamayı… 
Nuri Can

Allah’a Karşı Hüsnü Zan Beslemek.


Allah’a Karşı Hüsnü Zan Beslemek..
Allah’a Karşı Hüsnü Zan Beslemek “O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur, övülmeye layık olandır.” (42, Şura/28) Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla… Şu ayeti kerime, Kur’an-ı Kerim’de üzerinde en çok durdu-ğum ve düşündüğüm ayetlerdendir... Üzerinde durmakta haklı olduğumu sanıyorum. Allahu Tealâ şöyle buyurur: “O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indi-ren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur, övülmeye layık olandır.” (42, Şura/28)


İnsanların durumunu hayal ediyorum... Nefisleri, nesilleri, nimetleri ve ekip biçtikleri her şeyle ilgili endişeye düşmüşler… Hayvancılık bitmiş, toprak güneşten yanmış kavrulmuş, şiddetli ve ölümcül bir kuraklık… Haykırarak Allah’a yalvarıyorlar. Tâ ki ümitleri tükeniyor… Helak olacaklarına inanmışlar... Birden bire gökyüzünden, Allah’ın rahmetini yeryüzünün her tarafına yayan bir sağanak başlıyor. Ümitsizlik ve ölümün ardından toprağı, ruhları ve canları diriltmek için yağan bir sağanak...


Ayeti Kerime’nin Allah’ın (Subhanehu ve Tealâ) “Veli” ve “Hamid” isimleri ile bitmesi ne kadar da anlamlı. Evet… Çünkü kulların velisi olan sadece O dur. O ki kullarının her işini her an yönetir ve onları gözetir. Bu yüzden de her durumda hamdedilmeye layık olan sadece ve sadece O’dur. Onun dışındaki bütün dostlar unutur, yanlış yapar, gaflete ve tefrite düşer. 


“Veli” ve “Hamid” olana gelince; Benim Rabbim yanılmaz ve unutmaz. O’nu ne bir uyku, ne de uyuklama tutar… O diridir, kayyumdur… Bu yüzden O’nu dost edinen herkes –hiç şüphesiz- O’nu en güzel dost ve en güzel yardımcı olarak bulacaktır... Her an, her yerde dostlarının üstüne rahmetini yağdıran bir dost... Hatta en sıkıntılı anlarda, en dar mekânlarda bile...


Zamanın derinliklerinde yol almış olan bir kervan (salihler kervanı) gözlerimin önünden geçiyor...Ve Allah’ın dostu İbrahim’i (aleyhisselam) hatırlıyorum... Kavmi her taraftan etrafını sarmış, onu ilahlarını kırmakla suçluyor, yaptığı suçu itiraf etmeye zorluyor ve korkutuyorlar... O dostuna kaşı hüsnü zan besleyen bir kişinin metaneti ile cevap veriyor... Sarsılmaz dağlar misali... Hatta onlardan bile daha güçlü... “Siz Allah’ın, size hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden ne diye korkayım? Öyle ise iki taraftan hangisi daha güvende olmaya layıktır. Eğer biliyorsanız söyleyin.” (6, En’am/81)


Mevlaya karşı hüsnü zanda bulunmaya, güven ve iç huzuruna en çok hak sahibi olan hangi fırkadır? Her şeyin mülkü elinde olan, göklerin ve yerin Rabbi’ni dost edinen fırka mı yoksa ne kendilerine ne de başkalarına yararı ya da zararı dokunmayan rableri dost edinen fırka mı? Cevap net ve açık olarak geliyor...“İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” (6, En’am/82)


İç huzuru, güvenlik ve emniyet, Allah hakkında hüsnü zan beslemenin bir eseridir. Her biri tevhidin ürünüdür. İbrahim’in (aleyhisselam) kavmini hayal ediyorum. Onu elleri ile ateşin tam ortasına atmak için götürüyorlar. Böyle bir durumda dahi onun kalbinde Mevlasına duyduğu güvenden hiçbir şey eksilmiyor. Ve sadece “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” diyor.


Sonra zevcesini bebeği ile ekinsiz bir vadinin orta yerinde bırakışını hatırlıyorum. Zevcesi ona “Ey İbrahim! Ey İbrahim! Bizi burada kime bırakıyorsun?” diye seslenirken o arkasına dahi bakmadan gidiyor. Kocasının arkasına bakmaksızın gidişine şaşıran zevcesi bu gidişin aslını idrak ederek “Bunu sana Allah mı emretti?” diyor. “Evet” diyor İbrahim (aleyhisselam). Bunun üzerine Allah’a karşı duyduğu hüsnü zan ve güvenle şöyle diyor zevcesi: “Öyleyse O bizi perişan etmez.” Eşinden ve O’ndan Allah razı olsun… [23. sayfadaki 1 nolu dipnota bakınız.]


Zamanın derinliklerindeki bu kutlu kervanın içinden Nuh’u (aleyhisselam) hatırlıyorum. Kavminin karşısında yapayalnız bir şekilde duruyor ve bu yalnızlığına rağmen onlara meydan okuyor… Nuh’un (aleyhisselam) rabbine karşı güven duygusunu ve Rabbi hakkındaki hüsnü zannını ancak onun şu sözlerini iyiden iyiye düşünen kimseler anlayabilir: “Bir de onlara Nuh'un kıssasını oku: Hani o bir zamanlar kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Eğer benim aranızda duruşum ve Allah'ın ayetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allah'a dayanmışımdır, artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana ne yapacaksanız yapın, bana mühlet de vermeyin.” (10, Yunus/71)


Sonra Hud (aleyhisselam)’ı hatırlıyorum... Yeryüzünün en serkeş, inatçı tiranları ile karşı karşıya... Allah onları “güçlü” olarak vasıflandırmış... Karşılarına çıkıyor ve dostunun ona yardım edeceğine dair duyduğu hüsnü zan ve büyük bir güvenle şöyle diyor: “Allah'ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki ben, Allah'a koştuğunuz ortaklardan uzağım. O'ndan başka herşeyden uzağım, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra hiç bekletmeyin. Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a dayanmaktayım. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın. Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır.” (11, Hud/54-56)


Allah’ın rızasına ulaşmak için yakın, uzak herkese karşı çıkan bir yüce topluluğu daha hatırlıyorum. Şirkten, fısktan ve isyandan dostlarına firar ediyorlar… Onun rızası için müreffeh ve bolluk içinde bir hayata karşılık, daracık bir mağarayı tercih ediyorlar. Ellerinde Allah’ın onlara bağışladığı rahmetinden başka hiçbir şey olmaksızın...“(İçlerinden biri şöyle demişti:) “Mademki siz, onlardan ve Allah'tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz sizin için rahmetini yaysın ve işinizi rast getirip kolaylaştırsın.” (18, Kehf/16)


“...Rabbiniz sizin için rahmetini yaysın..”. Biliyorum ki Allah’ın rahmeti geniştir. Onun bir parçası bile bu mağarayı, bu hapishaneyi ya da şu zindanları cennet bahçelerinden bir bahçeye çevirmeye yeter. Tekrar ilk sözünü ettiğim ayeti hatırlıyorum. Ve kullar ümidini kestikten sonra nasıl gökten rahmetini indirdiğini... Ve daracık, karanlık mağaradaki o grubun üzerine nasıl rahmetini indirdiğini ve o mağarayı olabildiğince geniş, ferah bir gökyüzüne çevirdiğini düşünüyorum… Rabbimi tesbih edi-yor ve yüceltiyorum...Dostlarına karşı rahmetini olabildiğince yayması övülmeye değer olan bir dostun, kendisine en iyi duygularla güven besleyen dostlarına verdiği bir karşılıktır. Töhmet altında bırakmayan, sözünü doğrulayan, verdiği güvenceye inanan, ona duyduğu güvenle kalbi huzur bulan dostlara karşı...


Bu yüzden Allah (Subhanehu ve Tealâ) Buhari ve Müslim’in rivayet ettiği bir kudsi hadiste şöyle diyor: “Ben, kulumun hakkımdaki zannı üzereyim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım. O, beni bir cemaat içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, şayet bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir zir’a yaklaşırım. Eğer o, bana bir zir’a yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.” [Müttefekun Aleyh]


Kim ki Rabbine karşı sui zanda bulunursa Rabbi’de onu yardımsız bırakacak ve bu zannından dolayı kendisini hüsrana uğratacaktır. Kişinin Allah’ı “en güzel dost ve en güzel yardımcı” olarak bilmesi Rabbi hakkında hüsnü zannından kaynaklanır. Rabbini diğer dostlara benzemek gibi bir noksanlıktan tenzih eder. O dostlar ki kendilerini izleyenleri terkeder, onları unutur ve saptırırlar. Bunların her biri ne kadar da kötü dosttur.Dostunu (Allah’ı) noksanlıklardan tenzih eden, onu yücelten, onun hakkında hüsnü zan besleyerek ona tevekkül eden kişi için Allah yeterlidir. “Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter.” (65, Talak/3)


Kul Rabbine duyduğu hüsnü zan miktarınca ümit var olur. Ona tevekkül eder. Çünkü Allah amel edenlerin amellerini boşa çıkarmadığı gibi, ümit bağlayanların da ümitlerini boşa çıkarmaz. Bu yüzden Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hira’da vahiy meleğini gördüğünde kalbi titreyerek döndüğü zaman Hatice (radıyallahu anha) annemiz, O’na şöyle demişti: “Asla korkma! Vallahi Allah seni ebediyen mahcup etmeyeektir. Zira sen, sıla-i rahimde bulunursun, doğru konuşursun, işini göremeyenlerin yükünü taşırsın. Fakire kazandırırsın, misafire ikram edersin, Hak yolunda zuhur eden hadiseler karşısında (halka) yardım edersin.” [Müttefekun Aleyh]


Hatice (radıyallahu anha) annemiz Allah’ın ihsan sahibi kullarına karşı muamelesi hakkındaki hüsnü zannından dolayı Allah’ın onu mahcup etmeyeceğine dair yemin etmişti. “Kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” (12, Yusuf/87) Kâfirler gibi bir yol tutmayı kendi nefsi için hoş görmeyen ve Allah’a karşı dünya ve ahiret işlerinde hüsnü zan besleyen mü’minler için bu bir haktır... Bu ayetin zahiri dünya hayatına yöneliktir. Ahiret hayatına yönelik ise Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır: “De ki: Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (39, Zümer/53)


Bu ayet alimlerinde belirttiği gibi büyük bir müjde içermesinden dolayı Allah’ın kitabındaki en ümit verici ayettir. Ve bu ayeti kerimede Allahu Tealâ kullarını şereflendirme adına onları kendisiyle beraber zikretmiştir. O kendisine sığınan, kendisine karşı hüsnü zan besleyen kullarını terketmeyen, şükürlere en layık olan dosttur. Bunun hemen arkasından rahmetten ümit kesmeyi yasaklıyor. Sonra kullarına olanca açıklığı ile O’na tevbe eden herkesin bütün günahlarını bağışlayacağını bildiriyor.


Allahu Tealâ’nın, kendisine hüsnü zan ile iltica ederek yönelenleri bağışlaması, onların tevbelerini kabul etmesi hiç şüphesiz mü’min kalplere büyük bir huzur, sadıklara güven verici bir müjdedir. “Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azab gelmeden önce tevbe ile Rabbinize yönelin ve O'na teslim olun. Sonra kurtulamazsınız.” (39, Zümer/54) Kişinin ölüm kendisine yaklaştığı zaman Allah’a karşı hüsnü zanda bulunması ise kalbinin Allah’ın mü’minlere verdiği söze güvenmesi, kendisini asla yardımsız bırakmayacağını bilmesi ve amellerinin zayi olmayacağına inanmasıyla gerçekleşir. Nitekim Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Sizden hiç biriniz Allah’a karşı hüs zan beslemeksizin ölmesin.” [ Müslim, Ebu Davud]


Kişinin yaşarken Allah’a karşı hüsnü zanda bulunması, devamlı surette tevbe etmeyi, O’na sığınmayı ve salih ameller vasıtası ile O’nun rızasına ulaşmayı gerektirir. Ve aynı zamanda Rabbine isyan ederek O’na karşı sui zanda bulunanları da terketmeyi gerektiri. Allah’tan birşeyler temenni etmekle, O’nun hakkında hüsnü zanda bulunmak arasında fark vardır. Birincisi O’na isyan edenlerin yoluyken, ikincisi Mü’minlerin yoludur. Temenni de acziyet, tembellik, hevaya uymak vardır. Temenni, amel etmeksizin tevbe ve çalışmaktan yoksun bir şekilde Allah’tan bir şeyler beklemektir. Ancak şer’i anlamda reca ve hüsnü zan ile kasdedilen, büün gücüyle çaba harcamak ve sonrada Allah’a en güzel şekilde tevekkül etmektir.


Birincisi hiç çalışmadan ekip biçeceği bir toğrağa sahip olmak isteyen kişi gibidir. Ya da evliliğin sorumluluklarını yüklenmeden çocuk sahibi olmak isteyen bir kişi gibi. İkincisi ise; top-rağı sürer, eker, ondan sonra ürünün yetişmesini umar. Bu yüzden alimler recanın ve hüsnü zannın amel olmadan mümkün olmayacağı konusunda icma etmişlerdir. Mü’minlerin annesinin salih amel işleyenleri Allah’ın asla mahçup etmeyeceğine yönelik tecrübe ve ince idrakine dayalı sözünü daha önce zikretmiştik.


Hüsnü zannın kişiyi sevgililer diyarına götüren, ahiret yurduna ulaşmayı kolaylaştıran bir etken olması için mutlaka amel ile bağlantılı olması gerekir. Salihlerin pek çoğu hüsnü zan ile ilgili bütün sözlerinde bunu şart koşmuşlardır. Allah’a karşı hüsnü zan beslemenin gereklerinden bir taneside günahlara dalan, sapkınlığı seçen kimselerden uzaklaşmaktır. Ancak dünyada Allah düşmanları ile yollarını ayıran, onların sistemlerinden, kanunlarından uzak duran kimse Rabbinin onu azabtan kurtaracağını ummayı haketmiştir. O nasıl ki dünyada kâfirlerden uzak kalmışsa Rabbi’de onu kıyamet gününde kâfirlerden uzaklaştıracaktır. Ancak kim de kâfir ve müşriklerden ayrılmaz, onlarla ilişkilerini kesmez, onların batıl kanunlarından uzak durmaz ve onlarla beraber olursa... İşte böyle kimselerin Allah’ın azabından kurtulmayı ummaya hakları yoktur. O nasıl dünyada kâfirlerle beraber oldu ise Allah’ta kıyamet gününde onu dünyada beraber olduğu kimselerle beraber kılacaktır. “Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.” (4, Nisa/140)


Kişinin kıyamet gününe dair Rabbi hakkında hüsnü zan beslemesi ancak dünyada iken yaptığı amellerle mümkündür. Ey Kardeşim! Dürüst olduğun, tevbe ettiğin ve mü’minlerin yolunu takip edip mücrimlerin yolundan yüz çevirdiğin müddetçe Rabbin ile yaptığın alışverişte terk edilmekten, aldatılmaktan, ihmal edilmekten korkma. Allahım! Biz senin hakkında Nebi’ni kurtardığın gibi bizi de kurtaracağına dair hüsnü zanda bulunuyoruz. Allahım! Bizi rahmetinle dünya ve ahiretin kederlerinden kurtar. Amin...


Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat'ta da, İncil'de de Kur'ân'da da Allah'ın kendi üzerine yüklendiği bir ahittir. Allah'dan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alış-veriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur.” (9, Tevbe/111)



Ebu Muhammed
Sulta Hapishanesi
Muhammed Mustafa’nın hicretinin 1419. yılında Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı günün akşamı..

TARİH BOYUNCA İLİM VE DİN (BİLİM VE DİN)





TARİH BOYUNCA İLİM VE DİN (BİLİM VE DİN)

Alimlerin Sözleri İtikadı Belirler mi?






Alimlerin Sözleri İtikadı Belirler mi?

Cahiliye Toplumunun Özellikleri






Cahiliye Toplumunun Özellikleri

TASAVVUF ALEMİNİN KİŞİLİKLERİ






TASAVVUF ALEMİNİN KİŞİLİKLERİ 

İSRAİL DEVLETİ’NİN KURULUŞUNA KADAR GEÇEN SÜREÇTE YAHUDİLER ve SİYONİZM’İN GELİŞİMİ





İSRAİL DEVLETİ’NİN KURULUŞUNA KADAR GEÇEN SÜREÇTE 
YAHUDİLER ve SİYONİZM’İN GELİŞİMİ 

SİHİR VE BÜYÜDEN KORUNMA SESLİ ANLATIM 6 ADET MP3

SİHİR VE BÜYÜDEN KORUNMA SESLİ ANLATIM 

SAFFAT SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR






SAFFAT SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

YASİN SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR






YASİN SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

FATIR SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR






FATIR SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

SEBE SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR






SEBE SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

AHZAB SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR






AHZAB SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

SECDE SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR





SECDE SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

LOKMAN SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR






LOKMAN SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

RUM SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR





RUM SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

ANKEBUT SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR





ANKEBUT SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

KASAS SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR






KASAS SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

NEML SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR





NEML SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

ŞUARA SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR





ŞUARA SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

FURKAN SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR






FURKAN SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

NUR SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR





NUR SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

MÜ'MİNUN SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR






MÜ'MİNUN SURESİ TÜRKÇE TEFSİRİ ELMALILI HAMDİ YAZIR

İHTİŞAM HER YERDE





İHTİŞAM HER YERDE

İMAN HAKİKATLERİNİN ÖNEMİ




İMAN HAKİKATLERİNİN ÖNEMİ

GERÇEK ATATÜRKÇÜLÜK






GERÇEK ATATÜRKÇÜLÜK

EVRİM TEORİSİ

HAYATIN GERÇEK KÖKENİ

TERMİTLERİN GİZLİ DÜNYASI

KUR'AN-I REHBER EDİNMEK

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...