İSLAMİ BİLGİLER
Her elini uzatana (isteyene) zekât verilir mi? ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin
هل لك من مد يده ستحق الز ة» اللغة الرت ية «بن صالح العثيم مد رمجة: مد مسلم شاه مراجعة:لع رضا شاه
3-Soru: Her elini uzatana (isteyene) zekât verilir mi? Cevap: Her elini uzatana (isteyene) zekât verilmez. Çünkü zengin olduğu halde elini mala uzatan kimseler vardır.bu tür insanlar, kıyâmet gününde, şahitlerin ayağa kalktığı ve yüz kemiklerinin göründüğü o günde,-bundan Allah'a sığınırız- yüzlerinde bir parça et olmadan geleceklerdir. Nitekim Nebimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur: ا م ا م ث ر ر ا ل ل ا س أ م و ا ل ه س ا و ر س ت ((. أ ه م ن [رواه مسلم [ ل ج ر ا سا ن ((م غ س ت "Kim (malını artırmak için) insanlardan dilenirse, o şüphe yok ki ateş parçası istemiştir. Öyleyse 3
4 (buyursun) dileyen azla yetinsin, dileyen de çoğaltmaya çalışsın." 1 Bu münasebetle zengin oldukları halde insanlardan ısrarla isteyen bu tür insanları, hatta almaya hak sahibi 1 Müslim,Kitâbu z-zekât,bâbu Kerahetu'l-Mes eleti Linnas, hadis no:1041. Sehl b. Hanzale den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: ي ج ه ن م ق ال وا ي ا ر س ول م ن ج ل ست م ن يه ة ل ن د ن د ه م (( م ن سا ل و ع يه.)) ة ديه و ل ن ق ال : د د ر م ل ة م سا ع ه ال ة ا ا لا ر ب ي غ م ل ار ا! و م ] واه أبو داود وصححه الا بلا [ "İhtiyacını giderecek kadar bir şeyleri olduğu halde insanlardan dilenen kimse, ancak cehennem ateşini çoğaltmak ister. (Sahâbe): -Dilenmesini gerektirmeyecek yeterli miktar ne kadardır? diye sordular. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: - Öğle ve akşam yiyeceği miktarıdır." (Ebu Dâvud; 2/281; Bkz. "Sahihu l- Câmi "; hadis no: 6280) Abdullah b. Mes ud dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: ه ه ة د وشل أ و د وشل ف و ج ي لم ن يه جل ت ي و ار ة ل ن م ((. (( م ن سل ل و ] اه أمحد وصححه الا بلا [ "Kendisine yetecek miktar bir şeyleri olmasına rağmen (insanlardan) dilenen kimse, kıyâmet günü yüzünde yaralar ve sıyrıklar olduğu halde gelecektir." (Ahmed Müsned: 1/388; Bkz. "Sahihu l-câmi "; hadis no: 6255.) 4
5 olmadıkları halde zekât kabul eden herkesi uyarmak istiyorum ve diyorum ki: Hak etmediğin halde zekât alırsan,-bundan Allah'a sığınırız- haram yemiş olursun. Bu sebeple insanın Allah tan korkması gerekir. Nitekim Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: الله و م ن س ت غ ن ن غ ن ه ا ا ط ي أ ح د طاء خ و م ا أ ع الله )) م ن س ت ع ي ع ه ا الله و م ن ن ت ر ي ب ر ه ا أ و س م ن ا ل ر.)) [واه ابلخاري ومسلم] "Kim, iffetli olmak isterse, Allah onu iffetli kılar. Kim, insanlardan istemekten (dilenmekten) vazgeçerse, Allah onu(n kalbini) zengin kılar. Kim, Allah'tan sabırda muvaffak kılmasını isterse, Allah ona sabrı kolay kılar. Hiç kimseye, sabırdan daha 1 hayırlı ve daha geniş bir nimet verilmemiştir."1f 1 Buhârî,Kitâbu z-zekât,bâbu La Sadakate illa an Zahri Ğınâ,hadis no:1427. Müslim, Kitâbu z-zekât, Bâbu Fadlu t-teaffuf ve s-sabr, hadis no:
6 Fakat bir kimse sana elini uzatırda onun zekât almaya ehil olduğuna kuvvetle kanaat getirirsen, zekâtı ona verirsin.zekât geçerlidir ve sen bu yükümlülükten kurtulmuş olursun. Daha sonra onun zekâta ehil olmadığı ortaya çıksa bile tekrar zekât vermezsin. Bunun delili; (İsrailoğullarından) sadaka veren adamın hikâyesidir. Bu adam önce sadakasını zinâ eden bir kadına verir. Sabah olunca insanlar: -Bu gece zina eden bir kadına sadaka verilmiş, diye konuşurlar. Adam: -Kendi kendine: Elhamdulillah, der. İkinci gece tekrar sadaka verir. Bu sefer verdiği sadaka bir hırsızın eline düşer. İnsanlar sabah olunca: -Bu gece bir hırsıza sadaka verilmiş, diye konuşmaya başlarlar. Üçüncü gece bir zengine sadaka verir. İnsanlar sabah olunca: 6
7 -Bu gece zengine sadaka verilmiş diye, konuşmaya başlarlar. Adam: -Hırsıza, fahişeye, zengine sadaka verdiğim için Allah a hamd olsun, der. Gece olunca rüyasında kendisine şöyle denilir: -Senin sadakan kabul edilmiştir: Fahişeye gelince, umulur ki, bu kadın zinasından vazgeçip, temiz ve iffetli olur.hırsıza gelince, umulur ki, o sadaka sebebiyle hırsız hırsızlığından vazgeçer. Zengin kişiye gelince, umulur ki, bu zengin de aldığı sadakadan ibret alır da, Allah'ın kendisine ihsân eylemiş olduğu zenginliğinden fakirlere infak etmeye başlar. 1 Şu samimi niyete bak ey kardeşim! Nasıl da etkili oluyor.o halde senden isteyene onun fakir olduğunu zannederek verdiğin zaman daha sonra onun zengin olduğu ortaya çıksa bile tekrar zekât vermen gerekmez. 1 Buhârî, Kitâbu z- Zekât, Bâbu İzâ Tesaddeka ala Ğaniyyin ve hüve La Ya lem, hadis no:1421.müslim, Kitâbu z-zekât, Bâbu Subûti Ecri l-mütesaddıki ve İn Vekaati s-sadakatu fi Ğayri Ehlihâ, hadis no:
8 8
Tuvâlet ihtiyacını giderirken önünü veya arkasını kıbleye dönmenin
Tuvâlet ihtiyacını giderirken önünü veya arkasını kıbleye dönmenin hükmü nedir? ما حكم ستقبا لقبلة ستدبا ها حا قضا حلاجة ] تريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin
2 ما حكم ستقبا لقبلة ستدبا ها حا قضا حلاجة» باللغة لرت ية «حممد بن صالح لعثيمني ترمجة: حممد مسلم شاهني مر جعة: عيل ضا شاهني
3 Soru: Tuvâlet ihtiyacını giderirken önünü veya arkasını kıbleye dönmenin hükmü nedir? Cevap: İlim ehli bu konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir: Bazı ilim ehli, binanın dışında (boş arazide) ihtiyaç giderirken kıbleye önünü ve arkasını dönmenin haram olduğu görüşündedirler. Bu konuda Ebû Eyyûb'un -Allah ondan râzı olsun- şu hadisini delil göstermişlerdir: Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: ] چكخا مسلم [ و ب ر غ ((. و ل كن رش ق و ب اي ط ة بغ ل قب و ل ق بل س ت لا ت "Büyük veya küçük abdest bozarken önünüzü veya arkanızı kıbleye dönmeyin eyin.f.fakat doğuya veya batıya doğru dönün." 2 Yine, Ebû Eyyûb -Allah ondan râzı olsun- şöyle demiştir: ح ر ن ة فن ب ك ع و ل ت حن ني ق د ب )) ج د نا مر حيض فو قدمنا لشا (( ف ((. ل ز ج ع الله ا ن س تغفر ه قن [ چكخا ] "Biz Biz, Şam a geldiğimizde orada Kâbe ye doğru yapılmış tuvâletler bulduk. Oralarda tuvâlet ihtiyacını giderirken başka tarafa yönelir ve Allah tan bağışlanma dilerdik." 3 Binâların içindeki duruma gelince, kıbleye önünü veya arkasını dönmek câizdir. Bu iki yön, Medine-i Münevvere'de ikâmet edenlere göredir. 2 Buhârî; 'Kitâbu l- Vudu, 'Büyük veya küçük abdest giderirken kıbleye dönülmeyeceğine dâir bab', hadis no: 44. Müslim; Kitâbu t-tahâret, "Büyük ve küçük abdestten sonra temizlenmeye dâir bab', hadis no: Buhârî. İbn-i'l-Arabî şöyle demiştir: "Allah tan bağışlanma dilerdik" üç şekilde tefsir edilebilir: Birincisi: Kıbleye yönelmekten dolayı Allah Teâlâ'dan bağışlanma dilerdik. İkincisi: Günahlardan dolayı Allah Teâlâ'dan bağışlanma dilerdik. Üçüncüsü: Tuvâletleri kıbleye doğruyu binâ edenler için Allah Teâlâ'dan bağışlanma dilerdik. (Çeviren) 3
4 Nitekim İbn-i Ömer'in -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet ettiği hadise göre o şöyle demiştir: ت جگ يب فق ح اج ت ه ي فر نيت ح فص ة ما بل و (( قي ت ي س لشا م س تد بر لك عبة ((. م تق بل [ چكخا ] "Ben birgün (kızkardeşim) Hafsa nın evinin damına çıkmıştım. Orada Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- in Kâbe ye arkasını dönüp Şam a doğru tuvâlet ihtiyacını giderirken gördüm." Bazı âlimler şöyle demişlerdir: İster binânın içinde olsun, isterse başka bir yerde olsun, hiçbir durumda önünü veya arkasını kıbleye dönmek câiz değildir. Bu konuda da yukarıda geçen Ebû Eyyûb'un -Allah ondan râzı olsun- hadisini delil göstermişler ve İbn-i Ömer'in -Allah ondan ve babasından râzı olsun- hadisini şu şekilde yorumlamışlardır: Birincisi: İbn-i Ömer'in -Allah ondan ve babasından râzı olsun- hadisi, olayın nehyinden önce meydana geldiğine yorumlanır. İkincisi: Nehiy tercih edilir. Çünkü nehiy, câiz olan aslından başka bir hükme taşımaktadır. Asıldan başka bir hükme taşıyan daha evlâdır. Üçüncüsü: Ebû Eyyûb'un -Allah ondan râzı olsun- hadisi sözdür, İbn-i Ömer'in -Allah ondan ve babasından râzı olsun- hadisi ise, fiildir.fiilin söz ile çakışması mümkün değildir. Çünkü fiil, özel bir durum veya unutma veyahut da başka bir mazeret ihtimalindedir. Bu konudaki benim tercih ettiğim görüş ise şudur: Boş alanlarda tuvâlet ihtiyacı giderilirken önünü veya arkasını kıbleye dönmek haramdır. Binaların içerisinde ise önünü değil de arkasını dönmek câizdir. Çünkü önünü Buhârî; 'Kitâbu l-vudû, 'Bâbu Men Teberraze alâ Lebineteyn', hadis no: 45. Bu konuda şu hadis de vardır: Selmân el-fârisî'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: س )) لا ث ث ة ح ا ان غه جا و الله ن س تقبل برجي ع ن ن ست ق ل با م ن ن ني ن ست قبلة باچگ م ن ن ست ل لغاي ط بو بعظ م ((. ] مسلم [ "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-,, büyük veya küçük abdesti bozarken kıbleye yönelmemizi, sağ elle tahâretlenmemizi, üç taştan daha az taşla tahâretlenmemizi,hayvan dışkısı veya kemikle tahâretlenmemizi bize yasakladı." (Müslim) (Çeviren) 4
5 dönme yasağı korunmuş olup onda özel bir durum yoktur. Arkasını dönme yasağı, fiil ile tahsis edilmiştir. Aynı şekilde arkasını dönmek, önünü dönmekten daha ehvendir/hafiftir. Bunun içindir ki -doğrusunu Allah Teâlâ daha iyi bilir- belki de bu sebeple insanlar bina içerisinde bulundukları durumlarda bu konuda bir hafifletme gelmiştir. Ama yine de imkân bulunduğu zaman arkasını dönmemek daha faziletlidir. 5
-----------------------------------
İNSANLARA İLİM ÖĞRETMENİN VE ONLARI İYİLİĞE DÂVET ETMENİN FAZÎLETİ ] تريك Turkish [ Türkçe Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 0-43
2 فضل تعليم جگا عوتهم ىل خلري» باللغة لرت ية «شد بن حسني لعبد لكريم ترمجة: حممد مسلم شاهني مر جعة: عيل ضا شاهني 0-43
3 الله Allah Teâlâ buyurdu ki: YXWVUTSRQPON{ {{ [ : من لا ية جلمعة [سو z[z [Z "Okuma-yazma bilmeyenlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları (bâtıl inançlardan ve kötü ahlâktan) temizleyen ve onlara Kitab ı (Kur an ı) ve hikmeti (sünneti) öğreten (insanların hepsine birden) elçi olarak gönderen O dur." Yine buyurdu ki: VUTSRQPON{ { [: لا ية من عمر [سو z W "(Ey Muhammed Ümmeti!) Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. (Allah ve Rasûlünün emrettikleri) iyiliği emreder ve (yasakladıkları) kötülüğü de yasaklarsınız." م ر لا ن ص ا قا : ق ا س و ن خگ قق بة ب م سعو ق ن ع ل ه ر فا ج ري فله م ث ل خ بل.)) ] خرجه مسلم] )): من Ebu Mesûd Ukbe b. Âmir el-ensârî den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem lem- buyurdu ki: "Her kim, bir iyiliği gösterirse (ona önayak olursa),, o iyiliği yapanın kazandığı ecrin bir benzeri de kendisine verilir." 3 Cumâ Sûresi: Âl-i İmrân Sûresi: 0 3 Müslim; hadis no:893
4 و الله قا : (( م ن خگ ىل ي ا جو ه م ش ي م ن ل ك لك م ن س ص ق ن ب ع ه لا ف م ن ت جو ص ق ن ب ع ه لا ف م ن ت ث ل ثا م م لا ث ه م ن ي ل ة اك ع ل لا ق ن ه ري ر م ن لا ج ر م ث ل ه د اك خگ ىل ض من م ه م ش ] مسلم] ثا ((. ي ي ا Ebu Hureyre den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah - sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Kim, hidâyete çağırırsa (sâlih amel işlemesi için başkasına yol gösterirse), kendisine uyanların (kazandıkları) sevaplardan hiçbir şey eksiltilmeksizin o sevapların bir benzeri de ona verilir. Kim de dalâlete (sapıklığa) çağırırsa, kendisine uyanların (kazandıkları) günahlardan hiçbir şey eksiltilmeksizin o günahların bir benzeri de ona verilir." ه يل م ة چكا ما قن ه ل لسم ا لا ي ك ته ملا ري.)) ل خ يم جگا ل م ع الله سو الله ق ا : )) ص ل و بل ر ه ا چگ ح ج ة يف ل ح جگم k ] خرجه لرتمذ صححه لا چكاk يف صحيح لرتغيب صحيح جلامع] Ebu Umâme el-bâhilî den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki Allah, insanlara iyiliği (dînî ilim) öğreten kimseleri meleklerinin yanında över. O nun (Arş'ını taşıyan) melekleri, göklerde ve yerde bulunanlar (insanlar, cinler ve bütün hayvanlar),, hatta deliğindeki karınca bile onun için Allah a istiğfarda bulunurlar." KONUNUN KISA AÇIKLAMASI: İnsanlara dînleriyle ilgili şeyleri öğretmek ve onları iyiliğe dâvet etmek, Allah Teâlâ'nın kendilerini onun için gönderdiği nebilerin bir amelidir.bu amel en büyük görevdir.allah Teâlâ, bu görev için insanların en fazîletlisini seçmiştir. Bunun içindir ki Allah Teâlâ, insanlara dînlerini öğretmek ve onları iyiliğe yöneltmek için nebilerin yolunda yürümede bir kimseyi muvaffak kılarsa, hiç şüphe yok ki o kimse, ilmin yayılması ve iyiliğin emredilmesi ve kötülükten alıkonulması gibi yeryüzünde iyiliğin Müslim; hadis no: 674, İbn-i Mâce; hadis no:94 Tirmizî; hadîs no: 685. Tirmizî, hadîsin hasen sahîh olduğunu belirtmiştir. Elbânî de "Sahîhut-Terğîb"; cilt:, sayfa: 36 ve "Sahîhul-Câmi "; hadis no:883'de 'hadis, sahîhtir', demiştir. 3
5 meydana gelmesine ve Allah Teâlâ nın insanlar üzerindeki huccetini ikâme etmesine vesîle olduğu için büyük bir iyiliğe nâil olmuş olur. KONUDAN ÇIKARILAN SONUÇLAR:. Şüphesiz ki insanlara iyiliği öğretmek, nebilerin amelindendir.. İnsanlara dînlerini öğretmenin fazîleti büyüktür.öyle ki insanlara ilim öğreten veya insanları hidâyete (sâlih amel işlemeye) dâvet eden kimseye, o ameli işleyen kimselerin ecirlerinin bir benzeri verilir. 3. İnsanlara iyiliği öğreten kimsenin ecri büyüktür. Öyle ki Allah Teâlâ, o kimseyi över, ilmi yayarak yeryüzünde iyiliğin oluşmasına vesîle olduğu için, gökte ve yerde bulunanların hepsi onun için istiğfarda bulunurlar. 4. İnsanları, Allah Teâlâ nın yoluna (dînine) dâvet etmenin, iyiliği emretmenin ve kötülükten alıkoymanın fazîleti büyüktür. 4
---------------------------------------
1 Kabirleri ziyaret etmenin, Fatiha sûresi okumanın ve kadınların kabirleri ziyaret etmelerinin hükmü ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin
2 م ز ز ارة لقابر وقراءة الفاحتة وز ارة النساء للمقابر» اللغة الرت ية «بن صالح العثيم مد رمجة: مد مسلم شاه مراجعة: ع رضا شاه
3 Soru: Kabirleri ziyaret etmenin hükmü nedir? Fatiha sûresi okumanın hükmü nedir? Kadınların kabirleri ziyaret etmelerinin hükmü nedir? Cevap: Kabirleri ziyaret etmek sünnettir. Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- önce yasaklamış olduğu kabir ziyaretini daha sonra bunu emretmiştir. Nitekim bir hadiste şöyle buyurmuştur: ك ر م ن ه ا ر م ن ت ه ي ت ة ا ل ق ب و ر ألا ف ز و ر و ه ا ف ز ار (( ك الا خ رة.)) ] رواه مسلم [ "Ben, sizi kabirleri ziyaret etmekten yasaklamıştım. Artık gidin onları ziyaret edin. Çünkü kabirleri ziyâret etmek, size âhireti hatırlatır."0f1 1 Müslim, "Kitâbu l-cenâiz, Bâbu İsti zanü n-nebiyyi -sallallahu aleyhi ve sellem- Rabbehu -azze ve celle- fi Ziyâreti Kabri Ümmih ", hadis no: 977 3
4 Bu sebeple öğüt ve ders almak için kabirleri ziyaret etmek sünnettir.insan,bu ölüleri kabirlerinde ziyaret ettiği zaman düşünür: Bunlar daha önce yeryüzünde onunla beraber idiler, onun yediği gibi yiyor, onun içtiği gibi içiyorlardı, dünyadan yararlanıyorlardı.şimdi yaptıklarının rehini oldular; yaptıkları iyi ise âkibetleri iyi, kötü ise âkibetleri kötü olacak. Bütün bunları düşünürken zorunlu olarak ibret alır, kalbi yumuşar ve günahlardan sıyrılarak itaatle Allah -azze ve celle-'ye yönelir. Kabristanı ziyaret eden kimsenin Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- in ettiği ve ümmetine öğrettiği şu duâ ile duâ etmesi gerekir: قو ن م دار قو لس لام علي ح ا إ ن شا ء االله ب م لا م م ن و ن (( ل ي ن س ل لالله لا ول م ال عا ية ا ر ح ن ز لالله لل م س تا د خ ولل م ست ي ((. م ه م ول ا ي ل ا ول ا ع د ه ت ن م و لا ا لل ه ز لا ت ر م نا أج ره ل ] رواه مسلم [ "Ey mü'minler yurdunun (kabristanın) sâkinleri! Allah'ın selâmı üzerinize olsun. İnşaallah biz de size erişeceğiz (sizin gibi îmân üzere öleceğiz). Allah, bizden önce ölenlere de, sonra öleceklere de merhamet etsin. Allah'tan bize ve size, (her türlü 4
5 belâlardan, dünyâ ve âhiret azabından) kurtuluş dileriz. Allahım! Onların ecirlerinden bizi mahrum etme ve bizi onlardan sonra saptırma. Bize ve onlara mağfiret eyle!" 1 Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- in kabir ziyareti sırasında Fatiha okuduğu rivâyet edilmemiştir.bu sebeple kabir ziyareti sırasında Fatiha okumak, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- in sünnetine aykırıdır. Kadınların kabirleri ziyaret etmelerine gelince, bu davranı' haramdır. Çünkü Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- kabirleri ziyaret eden kadınları, kabirleri mescit edinenleri ve oralarda kandil yakanları lanetlemiştir. 2 Bir kadının kabristanı ziyaret etmesi helal değildir.bu hüküm, sırf ziyaret amacıyla evinden çıktığı zaman geçerlidir. Ancak ziyaret amacı olmaksızın evinden çıktığı zaman kabristanın yanından geçerken orada durup, Nebi - sallallahu aleyhi ve sellem- in ümmetine öğrettiği şekilde orada yatanlara selâm vermesinde bir sakınca yoktur. 1 Müslim, "Kitâbu'l-Cenâiz, Bâbu Mâ Yukâlu İnde Duhuli'l-Kubûr". 2 Ebû Dâvûd, "Kitâbu l-cenâiz, Bâbu Fi Ziyarati -Nisai l-kubûr", hadis no: 3236.Tirmizî,"Kitâbu s-salat, Bâbu Mâ Câe fi Kerahiyeti en Yettehıze ale l-kabri Mesciden" haids no:320.nesâi, "Kitâbu l-cenâiz, Bâbu et-tağlizu fi t-tihâzi s- Suruci ale l-kubûr", hadis no: İbn Mâce, "Kitâbu l-cenâiz, Bâbu Mâ Câe fi n-nehyi an-ziyarati n-nisâi l-kubûr", hadis no:
6 Kadınlar için ziyaret amacıyla evinden çıkan ile ziyaret amacı olmaksızın evinden çıkan ve geçerken durup selam veren arasında fark vardır.ziyaret amacıyla evinden çıkan birinci kadın haram işlemiştir ve kendisini Allah - azze ve celle-'nin lanetine maruz bırakmıştır. İkinci kadın için ise, bir günah yoktur. 6
-----------------------------
1 BAKİ KABRİSTANI İÇİN MEŞRÛ ZİYÂRET ] ريك Turkish [ Türkçe Hazırlayan: Heyet Terceme: Muhammed Şahin Tetkik: Ali Rıza Şahin
2 ارة الرشعية ملقربة ابلقيع» باللغة الت ية «إعداد موعة من العلماء رمجة: مد مسلم شاه مراجعة: ع رضا شاه
3 Birincisi: Baki Kabristanı Baki; Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in zamanından günümüze kadar Medine halkının kabristanıdır. İkincisi: Kabristanın Fazîleti Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Baki el-ğarkad kabristanını ziyâret eder ve oradakilere istiğfarda bulunurdu. Nitekim Âişe'den -Allah ondan râzı olsunrivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir: "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemyanımda gecelediği her gecenin sonunda (Medine kabristanı) Baki ye çıkar ve şöyle dua ederdi: Bkz: "Vefâu'l-Vefâ", 2/54. "el-meâlimu'l-esîrâ", s: 52. "Âsâru'l-Medine", s: 7 3
4 و م ن و أ ت ا م م ا ت وع د ون م م م د ار ق و ي ل (( ب يسلا م ع ل ه اغ ف ر لا ح قو ن ا ا إ ن شا ء االله ب م لا و جل ون و ن د دب م ب ق ي ع ا ل غ ر ق د.)) "Ey mü'minler yurdunun (kabristanın) sâkinleri! Allah'ın selâmı üzerinize olsun.yarın meydana gelecek diye vadolunduğunuz şey (ölüm) size gelmiştir. Sizler, ölüm ile yeniden dirilme arası müddette bekletiliyorsunuz.inşaallah bizler de sizlere kavuşacağız (sizler gibi öleceğiz). Allahım! Baki el-ğarkad halkına mağfiret eyle!"f Yine, Âişe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan uzun hadiste Cebrail -aleyhisselâm- Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e şöyle demiştir: "Şüphesiz ki Rabbin, Baki halkına (kabristanına) gitmeni ve onlara istiğfarda bulunmanı emretti." 2F "Kıyâmet günü Baki kabristanından yetmişbin kişi diriltilecek ve hesapsız cennete girecek" veya 2 Müslim; hadis no: Müslim; hadis no: 974 4
5 "Baki halkı, kıyâmet günü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte diriltilecek ve O'nunla birlikte haşrolunacak" veyahut da "Baki halkı, kabir azabından emîn kılınacak" diye rivâyet edilen hadislerden hiçbirisi sahih değildir. İkincisi: Kabristanı ziyâret etmenin meşrû oluşu ve ziyâretçinin burada yapacağı duâ Kabirleri ziyâret etmek, her yerde meşrûdur. Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellembu konuda şöyle buyurmuştur: "...O halde kabirleri ziyâret edin. Çünkü kabirleri ziyâret etmek, ölümü hatırlatır." Medine'de bulunan erkeklerin, Baki el-ğarkad kabristanını ziyâret etmeleri meşrûdur. -Daha önce de belirtildiği gibi- Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Baki halkını ziyâret edip onlara duâ ettiği sâbittir. Kadınlara gelince, -ilim ehlinin görüşlerinden Müslim; hadis no:
6 doğru olanına göre- onların kabristanı ziyâret etmeleri meşrû değildir. Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur: "Allah, kabirleri çok ziyâret eden kadınlara lânet etsin." Kabir ziyâreti hakkında gelen hadisler-den, bir müslümanın kabirleri ziyâret ederken üç fayda elde edeceği açıkça görülür:. Bir müslüman, bu gibi makama salih amelle hazırlanmak için kabirleri görmekle ölümü hatırlar. Nitekim bu, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- 'in kabirler hakkındaki şu sözünde açıkça görülür: "...O halde kabirleri ziyâret edin. Çünkü kabirleri ziyâret etmek, âhireti hatırlatır." 2 Tirmizî;3/372 2 Tirmizî; hadis no: 056. İbn-i Mâce; hadis no: 576. Tirmizî: "Bu, hasen sahih hadistir" demiştir. 6
7 2. Kabirleri ziyâret etmekle Peygamber - sallallahu aleyhi ve sellem- örnek alınmaktadır. Zirâ kabir ziyâreti, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yaptığı bir sünnettir. Bir müslüman, kabirleri ziyâret etmekle, hem Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i örnek alma ecrini, hem de O'nun: "... O halde kabirleri ziyâret edin..." emrine icâbet etme ecrini elde etmiş olur. 3.Kabirleri ziyâret etmekle müslüman kardeşlerine duâ ederek ihsanda bulunmuş olur. Zirâ kabir ziyâretinde Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- 'den sâbit olan ve ashâbına da öğrettiği duânın sözleri, müslüman ölülere duâyı içermektedir. Bu ise onlar için faydalıdır ve Allah'ın izniyle onlar, bundan istifâde edeceklerdir. Ayrıca ziyâretçi müslüman kardeşlerine duâ etmek ve onlara ihsanda bulunmakla ecir kazanır. Bir müslüman Baki kabristanını ziyâret ettiğinde, bu konuda meşrû kılınan sınırda durması (sınırı aşmaması) gerekir.dolayısıyla Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den gelen aşağıdaki duâ ile -Âişe - 7
8 Allah ondan râzı olsun- ve başkalarının hadislerinde olduğu gibi- buna yakın lafızlarla gelen duâ ile ölülere şöyle duâ etmelidir: و م ن و ن ا إ ن شا ء االله م م م د بل ق و ي (( ب يس لا م ل خ ر ن م ست ا م و ال د م م ن م ست ق ح م االله ال ر ح قو ن ي ب م لا ((. سا بالله ل ا و ل م ال عا ي ة "Ey mü'minler yurdunun (kabristanın) sâkinleri! Allah'ın selâmı üzerinize olsun. İnşaallah bizler de sizlere erişeceğiz (sizler gibi öleceğiz). Allah, sizden önce ölenlere de, sonra öleceklere de merhamet etsin. Allah'tan bize ve size, (her türlü belâlardan, dünyâ ve âhiret azabından) kurtuluş dileriz."6f Dördüncüsü: Baki el-ğarkad Kabristanı'nda yatan bazı kimselerin yerlerinin tesbiti Baki, Medine halkının ölülerinin defnedildikleri kabristandır. Bu sebeple buraya birçok sahâbe, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hanımları, Müslim; hadis no: 974 8
9 tâbiîn ve Medine'de vefat etmiş imamlar defnedilmişlerdir. Söylendiğine göre bu kabristanda sahâbi yatmaktadır. Bilindiği üzere İslâm, sahipleri bilinsin diye kabirlerin birbirinden ayırt edilmesini teşvik etmemiştir. Aksine kabir olduğu bilinsin diye sadece taş gibi bir şeyin konulmasına izin vermiştir. Kabrin üzerine duvar örmeyi ve üzerine yazı yazmayı yasaklamıştır. Nitekim Câbir b. Abdullah'tan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kabrin üzerine oturmayı, kabri kireçle sıvayıp boyamayı, üzerine binâ yapmayı veya üzerine yazı yazmayı yasakladı." Bunun anlamı; adı geçen işâret, uzun bir zaman sonra silinmeye yüz tutacaktır. Çünkü dînî şeyler, kabrin (sahibinin) bilinmesiyle ilgili değildir. Bunun Ebu Davud; hadis no: Tirmizî; hadis no: 052. Nesâî; hadis no: Hâkim; /525. Hâkim; "Hadis, sahihtir" demiştir. 9
10 içindir ki Baki Kabristanı'ndaki kabirlerin üzerindeki işâretler zamanla silinmiştir. İşin gerçeği sahipleri tam olarak bilinmemektedir. el-feyrûz Âbâdî Baki Kabristanı hakkında şöyle demiştir: "Şüphesiz bu kabristan, Muhâcir ve Ensar'dan bu ümmetin efendilerinin büyük bir kesiminin naaşlarıyla doludur. Fakat ilk müslümanların kabirleri yüceltmekte aşırıya gitmekten ve kabirleri kireçle sıvayıp boyamaktan uzak durmaları sebebiyle kabirlerden çoğunun eserinin silinmesine yol açmıştır. Bunun içindir ki belli birkaç kişinin kabirleri dışında pek çoğunun kabrinin yeri bilinmemektedir..." Bazı tarihçilerin, bazı kabirlerin sahiplerinin tayini (tesbiti) konusunda zikrettiklerine gelince, bu zanna dayanır. Zirâ Baki, Medine'deki müslümanlar için umumi kabristandır ve içinde belirli bir kimseye âit bir yer yoktur. Kabristanda asırlardır süregelen defin olayından dolayı defnedilen kişinin kabrinin yerini "el-meğânimu'l-mutâbe", 2/508 0
11 muhafaza etmek, mümkün değildir. Ayrıca yağmur ve sel suları, yerin üstünü sürekli değiştirmektedir. Özellikle de toprak bölge olan Baki bölgesinin bulunduğu yeri değiştirmekte ve yağmur ve sel suları, zamanında Medine halkının boğulmaktan endişe ettiği Mehrûz vadisi buradan geçmektedir. Bunun yanında selef-i sâlih olan sahâbe, tâbiîn ve etbâu't-tâbiîn, kabirlerin üzerine bina yapmayı ve üzerine yazılar yazmayı yasaklayan şer'î delillere sıkı sıkıya bağlı kalmışlardır. Zirâ bir müslüman, kabristanı ziyâret ettiğinde veya oraya uğradığında ölülere duâ etmenin dışında İslâm'da kabirlerle ilgili bir şey gelmemiştir. Bunun içindir ki bir müslümanın, Baki Kabristanı'nı ziyâret ettiği zaman genel olarak oradakilere duâ etmesi ve oraya, insanlardan falancanın kabrinin yeridir diye gitmemesi gerekir.zirâ kendisinin yakın akrabası veya yakın bir zamanda defnedilen birisi olmadıkça bunu tesbit etmek imkansızdır. Baki Kabristanı'nı bilen "Tarihu'l-Medine", /68
12 ve ziyâret eden birisinin, belirli birisinin kabri olduğunu kesin olarak söylemesi mümkün değildir. Beşincisi: Kabristanda yapılan hatalar Baki Kabristanı'nı ziyâret eden kimsenin, ziyâret sırasında Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine uygun hareket etmeye çalışmalı ve kendisini günaha düşüren veya sevabını azaltan amelleri işleyerek O'nun sünnetine aykırı hareket etmekten sakınmalıdır. Baki Kabristanı'nı ziyâret eden kimsenin aynı hatalara düşmemesi için bazı ziyâret-çilerin düştükleri hataları zikredeceğiz:. Ölüleri aracılar kılmak, onlardan yardım dilemek ve onlardan şefaat istemek. 2. Dînen emredilen âdâptan olduğunu zannederek kabirlerin önlerinde huşu ve sükûnet içerisinde durmak sûretiyle aşırıya gitmek. Bu davranış, kabirlerdeki ölüler hakkında haddi aşan aşırıya gitmektir ve kabirlerdeki ölüler sebebiyle şirke götüren sebeplerdendir. 2
13 3. Kabirlerdeki ölülere rükû ve secde etmek. Rükû ve secdenin ibâdet olması sebebiyle bu ibâdetin Allah'tan başkasına yapılması câiz değildir. 4. Kabristanın surları dışında veya içinde bulunan güvercinlere buğday gibi yemler atmak ve özellikle güvercinleri doyurmanın sevap veya bu davranışta bereket olduğuna inanmak. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- böyle bir şey yapmamıştır. Ashâbı -Allah onlardan râzı olsun- ve onlara güzellikle tâbi olanlar da böyle bir şey yapmamışlardır. Bu davranış,dînde çıkarılan yeniliklerdendir.ayrıca yiyeceği (nimeti) hor görüp aşağılamak, yoldan geçenlere eziyet etmek ve Mescid-i Nebevî'nin içine kadar girmesine sebep olabilecek çöplerle oradaki alanları kirletmektir. 5. Ağıtlar yakarak ve yüzlere vurarak sesleri yükseltmek. Bilindiği üzere bu, dînen haram kılınan şeylerdir. Hatta büyük günahlardandır. Bkz: el-heytemî el-mekkî; "ez-zevâcir an İktirâfi'l-Kebâir", /306 3
14 6. Namaz kılarken kabirlere yönelmek ve bu namazı, "Ziyâret Namazı" diye adlandırmak. Oysa kabirlere yönelerek namaz kılmak, müslümanların oybirliğiyle haramdır. 7. Erkeklerle kadınların birbirine karışması. Bu, haram olan bir durumdur. 8. Toplu halde zikir ve duâ etmek. Ne Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, ne ashâbı, ne de tâbiîn böyle birşey yapmıştır. 9. Bereket ve şifâ bulmak amacıyla kabirlerden toprak alarak ona el-yüz sürmek veya ona başka maddeler karıştırmak. 0. İhtiyaçları karşılamaları ve sıkıntıları gidermeleri için kabirlerdeki ölülere mektup gibi şeyler atmak.. Bereket getirmesi için kapı ve pencerelere ip ve bezler bağlamak ve buralara kilitler asmak. 4
15 2. Yine bereket getirmesi için kabristanın duvarlarına, kapılarına ve kabristanın içindeki şeylere el-yüz sürmek. 3. Bazı kabirlerin üzerine paralar koymak. Bu davranış, Allah'tan başkasına adakta bulunmaktır. 4. Üçer defa Fatiha, İhlas, Felak ve Nas sûrelerini, Yasin sûresi ile Bakara sûresinin son âyetlerini okumak ve bunların sevabını ölülerin ruhlarına sadaka olarak vermek. 5. Bereket elde etmek amacıyla tırnak, saç ve dişleri kabristana gömmek. 6. Ölüleri aracılar edinmek için kabirlerin üzerine güzel kokular serpmek. Bu davranış, Allah Teâlâ'dan başkasına yakınlaşmaya çalışmaktır ki, haramdır. 5
--------------------------------
1 ARAFAT DAĞI ] ريك Turkish [ Türkçe Hazırlayan: Heyet Terceme: Muhammed Şahin Tetkik: Ali Rıza Şahin
2 جبل عرفة» اللغة الرت ية «إعداد موعة من العلماء رمجة: مد مسلم شاه مراجعة: ع رضا شاه
3 Birincisi: Arafat Dağı Çevresindeki yüksek dağlara nazaran daha alçak,birbiri üzerine yığılmış, büyük parçalar halindeki sert kayalıklardan oluşan küçük bir dağdır. Ne sert kayalıktan oluşur, ne de kolayca ufalanan toz halindedir.sa'd dağının gölgesinde Arafat'ın doğusuna düşer. Güneyden dağın eteğinden tepesine kadarki yüksekliği yaklaşık olarak 65 metredir. Arafat dağı; "İlâl dağı", "Arafat dağı", "Rahmet dağı", "Duâ dağı", "Yayaların dağı", "Kebkeb dağı" ve "Kureyn dağı" diye de adlandırılmaktadır.fakat bunlardan "İlâl dağı" ve "Arafat dağı" isimleri dışında hiçbir isim sâbit olmamıştır. İkincisi: Arafat Dağının Hakikati Farklı mezheplerden âlimler, bu dağın ayrıcalığı hakkında hiçbir şeyin sâbit olmadığını, aksine bu dağın, Arafat sınırları içerisinde bulunan diğer yerler 3
4 gibi olduğunu belirtmişlerdir. Yine, Arafat dağına tırmanmanın meşrû olmadığını ve bununla ilgili hiçbir ibâdetin bulunmadığını belirtmişlerdir. Büyük Hanifî âlimi Molla Ali el-kârî -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: "Arafat dağına çıkmaya gelince, bunun dînde aslı yoktur, aksine bu, münker bir bid'attır." Yine şöyle demiştir: "(Hacının Arafat'ta duâ etmek için) ağır ve ihmalkâr davranmadan kalben hazır olacak bir yerde durması, daha uygundur.insanların Arafat dağına tırmanmalarına gelince, bunun dînde hiçbir aslı yoktur. İnsanların Arafat dağının üzerinde vakfe yapmaya gayret etmeleri, vakfe vaktinden önce ve sonra onun üzerinde beklemeleri gibi davranışlar, çirkin görülen bid'atlardandır." 2 "Lubâbu'l-Menâsik Şerhi", s: 84 2 "Lubâbu'l-Menâsik Şerhi", s: 224 4
5 Mâlikî âlimi İbn-i Hâcib -Allah ona rahmet etsin-,insanların Arafat dağının yanında ihdas ettikleri bid'atları sayarken şöyle demiştir: "... İnsanların, kendi beldelerinden getirdikleri mumları Arefe gününün gecesinde dağın üzerinde yakmaları ve bu işe çok önem vermeleri, dağa tırmanırken ve dağdan inerken erkeklerle kadınların birbirine karışmaları, bu bid'atlardan bazılarıdır... Bu bid'atlar, insanların, o büyük yerde şirk ehline benzemeye çalıştıkları bir sapıklıktır." Mâlikî âlimi Muhammed el-emîn eş-şenkîtî - Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "Bilmelisin ki halktan pek çok kimsenin yaptığı Rahmet dağına tırmanmanın, dînde aslı yoktur. Bu davranışta fazîlet de yoktur. Çünkü bunun hususiyeti konusunda hiçbir delil gelmemiştir.aksine bu dağ, Arafat sınırları içerisinde bulunan diğer yerler gibidir ve Arafat'ın her tarafı, vakfe yeridir." "Edvâu'l-Beyân Tefsiri", c: 5, s: 263 5
6 Şâfiî âlimi el-cuveynî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "Arafat'ın ortasında, Rahmet dağı denilen bir dağ vardır. İnsanlar alışkanlık haline getirmiş olsalar bile üzerine çıkmak için bu dağa tırmanmakta ibâdet sevabı yoktur." Şâfiî âlimi Nevevî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "Halktan insanlar arasında meşhur hale gelen, -daha önce de açıklandığı üzere- Arafat'ın ortasında bulunan Rahmet dağının üzerinde durmaya (vakfe yapmaya) özen göstermelerine ve Arafat sınırlarından sadece burayı tercih etmelerine, hatta bilgisizliklerinden dolayı orası olmadan vakfenin geçerli olmayacağını zannetmelerine gelince, bu açık bir hatadır ve sünnete aykırıdır. Sözüne itibar edilen hiç kimse, bu dağa tırmanmakta fazîlet olduğunu söylememiştir. Aksine bu dağ, Arafat sınırları içerisinde bulunan diğer yerler gibidir." "el-mecmû'", c: 8, s: 07 6
7 Şâfiî âlimi el-muhib et-taberî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "İnsanların tırmanmaya büyük önem verdikleri dağ hakkında ne bir haber (hadis), ne de bir eser (sahâbe ve tâbiîn sözü) sâbit olmuştur." Şâfiî âlimi İbn-i Cemaa -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "Halktan pek çok insan tarafından meşhur olan başka bir yeri değil de Rahmet dağının üzerinde vakfeye durmayı tercih etmeleri veya vakfenin, mutlaka Rahmet dağının üzerinde olması gerektiğine inanmaları, Arefe gününden önce Rahmet dağının üzerinde durup kendi beldelerinden getirdikleri mumları Arefe gününün gecesinde dağın üzerinde yakmaları ve bu işe çok önem vermeleri, dağa tırmanırken ve dağdan inerken erkeklerle kadınların birbirine karışmaları, hata ve cehâlettir, Selef-i sâlih neslinin sona ermesinden sonra ortaya çıkan çok "el-kırâ'", s: 386 7
8 çirkin bir bid'attır. Allah Teâlâ'dan bu ve buna benzer diğer bid'atları ortadan kaldırmasını dileriz." Hanbelî âlimi İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "Arafat sınırları içerisinde bulunan dağa çıkmaya gelince, bu davranış, sünnetten değildir..." 2 Yine, İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: "Rahmet dağına çıkmak, âlimlerin oybirliğiyle meşrû değildir." 3 Hanbelî âlimi el-merdâvî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "(Arafat'ta hacı için) sünnet olan; Peygamber - sallallahu aleyhi ve sellem-'in vakfeye durduğu yeri "Hidâyetu's-Sâlik" 2 "Mecmû'u'l-Fetâvâ'", c: 26, s: 33 3 "el-ihtiyârâtu'l-aliyye'", s: 96 8
9 araştırmaktır. Rahmet dağı hakkında ise, hiçbir delil sâbit olmamıştır." Üçüncüsü: Bazı hacıların içine düştükleri bid'atlar ve yaptıkları hatalar Bazı hacılar, Arafat dağının üzerinde birçok bid'at ve hatalara düşmektedirler. Bunun da sebebi; bu dağın kutsal ve birtakım hususiyetinin olduğuna inanmala-rıdır. Bunun bâtıl olduğuna delâlet eden ilim ehlinin sözleri daha önce nakledilmişti. Hacının bu bidat ve hatalara düşmekten sakınması için bunlardan bazılarına işâret edeceğiz:. Arafat sınırlarından sadece Arafat dağının üzerinde vakfeye durmanın daha fazîletli olduğuna inanmak. 2. Hutbeyi ve namazı Arafat dağının üzerinde edâ etmek. 3. Arefe gecesi, Arafat dağının üzerinde mumlar yakmak ve ateş tutuşturmak. "el-insâf'", c: 4, s: 29 9
10 4. Arafat dağının toprağından bir şeyler almak. 5. Arafat dağının üzerindeki beton sütuna elyüz sürmek ve onu öpmek. 6. Beton sütuna doğru namaz kılmak. 7. Duâ sırasında beton sütuna yönelmek ve ona doğru elleri kaldırmak. 8. (Hatıra olsun diye) beton sütuna yazılar yazmak. 9. Beton sütunun etrafında tavaf etmek. 0. Beton sütuna bez parçası bağlamak.. Arafat dağına tekrar dönmek veya falancanın haccetmesi veya hastanın iyileşmesi veyahut da çocuğu olmayan kadının hamile kalması gibi, birtakım bâtıl inançlardan dolayı kağıt parçalarının arasına yazılı mesajlar, saç, para veya resim veyahut da bez parçası gibi şeyler koyarak bunları kayaların arasındaki boşluklara sıkıştırmak. 2. Haccetmeyen birisinin gelecek yıl haccetmesi için Arafat dağının yanında ona seslenmek. 0
11 Ve bunun dışında Allah Teâlâ'nın hakkında hiçbir delil indirmediği daha nice bid'atlar, hatalar ve hurafeler vardır. Daha fazla bilgi için: Bekr b. Abdullah Ebu Zeyd'in; "Arafat'taki İlâl Dağı, Tarihî ve Şer'î Araştırmalar" kitabına başvurabilirsiniz.
----------------------------------
Bid'at münasebetlerde verilen ödüllerin hükmü [ تريك Turkish ] Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin
2 حكم جوائز املسابقات يف املناسبات ابلدعية «باللغة الرتكية» حممد صالح املندد ترمجة: حممد مسلم شاهني مراجعة: يلع رضا شاهني
3 Soru: Bizim mescidimizde dînî münasebetlerde (Ramazan ayı ve Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum yıldönümü) bu münasebetlerle ilgili yarışmalar düzenlenmekte ve ödüller takdim edilmektedir. Bu ödülleri almak câiz midir? Cevap: Hamd, yalnızca Allah'adır. Birincisi: İslâm ümmetine gelen bayramlar ve münasebetler sayılıdır.islâm şeriatı bunları açıklamış ve insanları,bunlara önem vermeye teşvik etmiştir. Ramazan ayındaki hayır günleri, Ramazan ve Kurban bayramı, Zilhicce'nin ilk on günü ve Muharrem ayı, bunlardan bazılarıdır. 3
4 Bunların içerisinde Mevlid-i Nebevî günü veya bayramı yoktur. Çünkü bu günün belirli bir ibâdet veya kutlamaya tahsis edilmesine dâir Kur'an ve sünnetin naslarından hiçbir şey gelmemiştir.hatta sahâbe,tâbiîn ve onlardan sonra gelenler, böyle bir günü kabul etmemişlerdir. Her kim, bu güne İslâm şeriatından bir şey nisbet ederse,hiç şüphe yok ki bid'at çıkarmış ve dînde olmayan bir şeyi ona ihdas etmiş olur. Nitekim web sitemizde Mevlid-i Nebevî'yi kutlama bid'atının açıklaması daha önce geçmişti. İkincisi: Bu günde (Mevlid-i Nebevî gününde) yarışmalar düzenlemek, hiç şüphe yok ki bu günü ihyâ etmek ve kutlamaktır. Bu davranış, bu günü bir tür bayram haline getirmek demektir.bu sebeple bid'at münasebetlerin düzenlendiği herhangi bir yarışmaya katılmak câiz değildir. Eğer katılırsa yarışmaya katılan kimse de bir bid'atçı olur. Allah Teâlâ'dan selâmet ve âfiyet dileriz. 4
5 İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi'nin fetvâlarında şöyle gelmiştir: "Afrika'daki ülkemizde Mevlid-i Nebevî münasebetiyle okulların ve fabrikaların tatil edilmesi, mescit ve câmilerde hutbeler, konferanslar ve vaazlar verilmesinin hükmü konusunda görüşünüz nedir? Çünkü vereceğiniz fetvâ, İslâm ümmetine yardımcı olacaktır." İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi'nin cevabı şöyle olmuştur: "Mevlid-i Nebevî'yi kutlamak ve bu sebeple okul ve fabrikaların tatil edilmesi bir bid'attır. Çünkü Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ashâbı -Allah onlardan râzı olsun- böyle bir şey yapmamışlardır. Nitekim Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur: س ي ا ل ا م ذ ا ه م ي رن ح د ث ييف أ م ن أ د.(( ه و ر يمن ه ف [ متفق عليه ] (( 5
6 "Her kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se, o ihdâs ettiği şey, reddolunmuştur (bâtıldır)." 1 Üçüncüsü: Ramazan ayı ve diğer günler gibi dînî münasebetlere gelince, bu konuda meşrû hatta müstehap olan şey; insanlara bunları hatırlatmak, bunların fazîletlerini, bu günlerde yapılması müstehap olan amelleri ve yazılan ecir ve sevapları onlara bildirmektir. Dînî münasebetleri nasıl ihyâ etmeleri gerektiği konusunda konferans ve sempozyumlar düzenlemek, en hayırlı yoldur. Dînî münasebetleri ihyâ etmenin yollarından birisi de, bu hayır mevsimlerinde ilmî yarışmalar ile Kur'an-ı Kerim ezberleme yarışmaları düzenlemektir. Öyle ki insanlar, bu günlerde Kur'an-ı Kerim'i okumak, ezberlemek ve dînin hükümlerini öğrenmek için çaba harcamak sûretiyle Allah'a yönelirler. Dolayısıyla bu yarışmaları düzenlemekte ve bu yarışmalara katılmakta inşaallah bir sakınca yoktur. 6
7 Dördüncüsü: Farklı yarışmalarda ödüller koymanın hükmünün açıklaması daha önce web sitemizde geçmiş ve doğru olan görüşe göre, yarışmada dînî veya dünyevî hayır ve fayda varsa, bu yarışmanın câiz olduğu belirtilmişti. Hatta Hanefîler, mezheplerinde bilim ve hesap yarışmalarına karşılık bir ödül koymanın câiz olduğunu özellikle belirtmişlerdir. Nitekim Fetâvâ-i Hindiyye'de şöyle gelmiştir: "Fakihlerden birisi kendisi gibi fakih olan birisine: Gel İslâmî meseleleri tartışalım.eğer sen isâbet eder, ben hata edersem, sana şunu şunu vereceğim, ben isâbet eder, sen hata edersen, senden bir şey alacağım derse, bunun câiz olması gerekir." 2 Allah Teâlâ en iyi bilendir. 1 Buhârî, hadis no: Müslim, hadis no: 1718 (İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi Fetvâları, c: 3, s: 25) 2 Fetâvâ-i Hindiyye, c: 5, s: 324. Bu konuda "Reddu'l-Muhtar", c: 6, s: 404'e bakabilirsiniz. 7
-------------------------------------
Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? حكم تكر لعمر م يكو بينهما ] تريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 0-43
2 حكم تكر لعمر م يكو بينهما» باللغة لرت ية «حممد صالح ملنجد ترمجة: حممد مسلم شاهني مر جعة: عيل ضا شاهني 0-43
3 Soru: Biz, Şaban ayının sonunda ve Ramazan ayının başında -Allah'ın izniyle- umre edâ etmek için seyahate çıkacağız. Sorum şudur: Birden fazla umre yapmamız, yani umreyi bitirdikten sonra bir süre bekleyip ardından tekrar ihrama girip umre yapmamız mümkün müdür? İki umre arasında ne kadar süre beklemek gerekir? Cevap: Hamd, yalnızca Allah'adır. Birden fazla umre yapmakta bir sakınca yoktur. Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bir umreden diğer bir umreye kadar olan süre içerisinde tekrar umre yapmaya teşvik etmiş ve iki umre arasını herhangi bir süre ile sınırlandırmamıştır. İbn-i Kudâme -Allah ona rahmet etsin- 'el-muğnî' adlı eserinde şöyle demiştir: "Aynı yıl içerisinde birden fazla umre yapmakta bir sakınca yoktur. Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Enes b. Mâlik, Âişe, Atâ, Tavus, İkrime ve Şâfiî'den böyle rivâyet olunmuştur. Çünkü Âişe -Allah ondan râzı olsun-, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in emriyle bir ay içerisinde iki defa umre yapmıştır. Ayrıca Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur: لا ج ز س ي رب ل ل م ا حل ج م ن ه ي ا ب ر ك فا ل م م ع م ر ىل ل (( ل ع جل.)) ] چكخا مسلم] نة "İki umre arasında işlenen (küçük) günahlara, iki umre keffâret olur. Mebrûr (kabul olunan) haccın karşılığı, ancak cennettir (cennetten başka bir şey değildir)." Değerli âlim Abdulaziz b. Baz'a -Allah ona rahmet etsin-: "Mükâfatının büyük olması nedeniyle sevabına nâil olmak için Ramazan ayında birden fazla umre yapmak, câiz midir? Diye sorulunca, o şöyle cevap vermiştir: "Üç veya dört defa umre yapmakta bir sakınca yoktur. Nitekim Âişe -Allah ondan râzı olsun-,peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in zamanında Vedâ haccında yirmi günden daha az bir süre içerisinde iki defa umre yapmıştır." Buhârî; hadis no: 773. Müslim; hadis no: 349 Mecmû'u'l-Fetâvâ; c: 7, s: 43
4 İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi'ne: "Ben, Mekke'ye 00 km. uzaklıkta bir köyde oturuyorum. Her yıl Mübârek Ramazan ayında umre yapmak üzere Mekke'ye gidiyorum. Cuma ve ikindi namazlarını Mescid-i Haram'da kıldıktan sonra köyüme geri dönüyorum. Ben, bazı kardeşlerle bu konuda tartıştım. Bana: 'Mübârek Ramazan ayında her hafta umre yapmak câiz değildir', dediler." Diye sorulunca, komite şöyle cevap vermiştir: "Durum, zikrettiğiniz gibi ise, bu câizdir. Çünkü iki umre arasında belirli bir sürenin olması gerektiğine dâir herhangi bir delil yoktur." Bazı âlimler, iki umre arasındaki sürenin tayini konusunda, ikinci umrede saçın traş edebilecek kadar uzamış olması gerekir, demişlerdir. Bu da yaklaşık olarak bir hafta veya on günlük sürede olur. Değerli âlim Muhammed b. Salih el-useymîn -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "İmam Ahmed -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: -Başının saçları yeniden çıkıp siyahlaşmadıkça tekrar umre yapamaz. Buna göre, günümüzde halkın, özellikle de Ramazan ayında gündüz bir umre, gece de bir umre olmak üzere her gün yapmış oldukları birden fazla umrenin, ilk müslümanların yapmış olduklarından farklıdır." İbn-i Kudâme -Allah ona rahmet etsin- 'el-muğnî' adlı eserinde şöyle demiştir: "Ali -Allah ondan râzı olsun- şöyle demiştir: -Umre, her ay bir defadır." Enes -Allah ondan râzı olsun- şöyle demiştir: 'Başında saçları yeniden çıktığı zaman çıkar, umre yapar.' 3 İkrime -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: 'Ustura saçını traş edecek kadar uzamışsa, umre yapar.' Atâ -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: 'Dilerse her ay iki defa umre yapar.' İmam Ahmed şöyle demiştir: 'Umre yaptığı takdirde ya başını kökünden kazıtarak ya da kısaltarak tıraş olmalıdır. On gün sonra başı kazıtarak tıraş etmek ise, mümkündür.' İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi Fetvâları; c:, s: 337 Muhammed b. Salih el-useymîn;"eş-şerhu'l-mumti'"; c: 6, s: 45 3 Bu ikisini de İmam Şâfiî 'Müsnedi'nde rivâyet etmiştir. 3
5 Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir "İmam Ahmed, Mekke veya başka bir yerden ihrama girerek çokça umre yapmanın müstehap olmadığını belirtmiştir.aksine iki umre arasında baştaki saçları tıraş edebilecek kadar bir süre olmalıdır." Mecmû'u'l-Fetâvâ; c: 6, s: 45 4
------------------------------------
1 REGÂİB NAMAZI BİD'ATI بدعة صلا لرذلي ب ] تريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ümmü Nebil
2 بدعة صلا لرذلي ب» باللغة لرت ية «حممد صالح ملنجد ترمجة: حممد مسلم شاهني مر جعة: نبيل
3 Soru: Regâib namazı, kılınması sünnet olan bir namaz mıdır? Cevap: Hamd, yalnızca Allah'adır. Regâib namazı, Receb ayında dîne sonradan sokulan bid'atlardan olup Receb ayının ilk Cuma gününün gecesi, akşam ile yatsı namazı arasında kılınan namazdır. Bu namazdan önce de Receb ayının ilk Perşembe günü tutulan Perşembe orucu vardır. Regâib namazı, ilk defa Beytul-Makdis'de, hicrî 480 yılından sonra ihdas edilmiştir (dîne sokulmuştur).ne Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den, ne sahâbeden birisinden, ne fazîletli dönemlerden (sahâbe, tâbiîn ve etbâu't-tâbiîn), ne de mezhep imamlarından böyle bir fiil nakledilmiştir. Regâib namazının yerilen bir bid'at olduğunu ve övülen bir sünnet olmadığının isbâtı konusunda sadece bu zikredilen şeyler yeterlidir. İslâm âlimleri de Regâib namazından sakındırmışlar ve bu namazın, dalâlet bid'atı olduğunu belirtmişlerdir. Nitekim İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "Regâib namazı olarak bilinen ve Receb ayının ilk Cuma gecesi, akşam ile yatsı namazı arasında on iki rekat olarak kılınan bu namaz ile Şaban ayının ortasında yüz rekat olarak kılınan namaz, iki çirkin bid'at olan namazdır.bu iki namazın, "Kûtu Kûtu'l-Kulûb Kulûb" (Kalplerin Azığı) ile "İhyâu Ulûmi'd-Dîn Dîn" (Dînî İlimlerin Yaşatılması) adlı iki kitapta zikredilmesine ve bu iki kitapta zikredilen hadise aldanılmaması gerekir.çünkü bütün bunlar bâtıldır.yine Yine, hadisin hükmü kendisine karmaşık gelen bazı imamların bu namazın müstehap olduğunu yazmalarına aldanılmaması gerekir.çünkü böyle diyen imamlar, bu konuda hata etmişlerdir. İmam Ebu Muhammed Abdurrahman b. İsmail el-makdisî bu namazın bâtıl olduğu konusunda nefis bir kitap yazmış ve bu konuyu çok güzel zikretmiştir. Allah kendisine rahmet etsin." Yine, Nitekim İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin-, Müslim'in Şerhi'nde şöyle demiştir: "Bu bid'atı (Regâib namazı) çıkarana ve icat edene Allah lânet etsin.bu namaz, dalâlet ve bilgisizlik sayılan çirkin bid'atlardan atlardandır dır. Bu bid'attaki çirkinlikler, açık-seçiktir seçiktir. Birçok âlim, bu bid id'atın çirkin olduğu, bu namazı kılanın ve çıkaranın dalâlette olduğu ve İmam Nevevî; "el-mecmû'"; c:, s: 548.
4 bu bid'atın çirkin ve bâtıl olduğu, bu bid'atı işleyenin dalâlet içerisinde olduğunu gösteren sayılamayacak kadar pek çok şeyin olduğu konusunda nefis kitaplar yazmışlardır." İbn-i Âbidin de -Allah ona rahmet etsin- hâşiyesinde şöyle demiştir: "'el el-bahru Bahru'r-Râik Râik' adlı kitabın yazarı şöyle demiştir:...böylelikle Böylelikle, Receb ayının ilk Cuma gününde kılınan Regâib namazı için toplanmanın kerih (çirkin) ve bid'at olduğu anlaşılmaktadır... Büyük ük âlim Nuriddîn el-makdisî Makdisî'nin bu bid'at hakkında yazdığı "Red Red'u'r-Râğib Râğib an Salâti'r-Reğâib Reğâib" adında güzel bir kitabı vardır. Yazar, bu bid'at konusunda dört mezhebe mensup eski ve yeni âlimlerin görüşlerini detaylı bir şekilde zikretmiştir." İbn-i Hacer el-heysemî'ye -Allah ona rahmet etsin-: "Regâib namazını cemaatle kılmak câiz midir? Yoksa câiz değil midir?" Diye sorulmuş, bunun üzerine o şöyle cevap vermiştir: "...Regâib namazına gelince, bu namaz, Şaban ayının ortasında kılınan ve herkesçe bilinen namaz gibidir.dolayısıyla bu iki namaz, çirkin ve dînde yerilen iki bid'attır attır.bu iki namaz hakkında rivâyet olunan hadisler, uydurmadır.bu sebeple bu iki namazı ister tek başına, isterse cemaat olarak kılmak, çirkin görülmüştür." Mâlikî mezhebi âlimlerinden İbn-i'l-Hâc -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: "Bu kıymetli ayda (yani Receb ayında) ihdas ettikleri (dîne sonradan yerleştirdikleri) bid'atlardan birisi de, Receb ayının ilk Cuma gecesi câmii ve mescitlerde kıldıkları Regâib namazıdır.insanlar İnsanlar, bulundukları ülkelerin câmii ve mescitlerinde toplanıp bu bid'atı işlemekte ve dînen meşrû sayılan bir namaz gibi mescitlerde cemaatler halinde bir imamın arkasında toplu halde kılmaktadırlar... İmam Mâlik'in in -Allah Teâlâ ona rahmet etsin- bu konudaki mezhebi (görüşü): Hiç şüphe yok ki Regâib namazı, yapılması mekruh olan bir fiildir. Çünkü bu namaz, bizden öncekilerin yapmış oldukları fiillerden değildir.iyilik ve hayrın her türlüsü, onlara uymaktadır. Allah onlardan râzı olsun." Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ondan râzı olsun- bu konuda şöyle demiştir: "Receb ayının ilk Cuma gününün gecesi kılınan Regâib namazı gibi, Receb ayının başında ve Şaban ayının ortasında kılınan bin (000) rekatlık namaz, Receb ayının yirmi yedinci i gecesi kılınan namaz ve benzeri namazlar gibi, belirli rekatlar ve kıraatlarla, belirli vakitlerde cemaat halinde düzenli olarak namaz kılınması hakkında sorulan soruya İbn-i Âbidin Hâşiyesi; c:, s: 6. (Özetle) "el-fetâvâ'l-fıkhiyyetu'l-kubrâ"; c:, s: 6. İbn-i'l-Hâc el-mâlikî; "el-medhal"; c:, s: 94. (Özetle) 4
5 gelince, bu fiil, İslâm imamlarının ittifakıyla ifakıyla meşrû değildir.nitekim sözlerine itibar edilen âlimler böyle demişlerdir.bu gibi bid'atı atı, ancak câhil bid'atçı kimseden başkası çıkarmaz. Dînde bunun gibi bir kapı açmak, İslâm'ın hükümlerini değiştirmeyi ve Allah'ın ın, dînde izin vermediği şeyleri meşrû kılan kimselerin nasibini (günahlarını) almayı gerektirir." Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ondan râzı olsun- Regâib namazı hakkında yine şöyle demiştir: "Bu namazı, ne Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, ne sahâbeden birisi, ne tâbiîn, ne de müslümanların imamlarından birisi kılmıştır.ne Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, ne seleften birisi, ne de imamlar bu namazı kılmaya teşvik etmişlerdir. Bu gecenin fazîletli olduğuna dâir herhangi bir şey de zikretmemişlerdir.bu konuda Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den rivâyet olunan hadis, hadis âlimlerinin ittifakıyla yalan ve uydurmadır.bunun içindir ki sonraki âlimler şöyle demişlerdir: Regâib namazı, mekruhtur, sünnet değildir." Fıkıh Ansiklopedisi'nde şöyle gelmiştir: "Hanefîler ve Şâfiîler, Receb ayının ilk Cuma günü veya Şaban ayının ortasında özel şekilllerde veya belirli rekatlarla kılınan Regâib namazının çirkin bir bid'at olduğunu belirtmişlerdir... Ebu'l-Ferac b. el-cevzî -Allah ondan râzı olsun- şöyle demiştir: Regâib namazı, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e e nisbet edilen en bir uydurma ve ona atılan bir iftirâdır... Ebu'l-Ferac b. el-cevzî -Allah ondan râzı olsun- devamla şöyle demiştir: Bu namazın bid'at ve çirkin oluşunu birçok yönden belirtmişlerdir. Bunlardan birisi de, sahâbe ve tâbiîn ile onlardan sonra gelen müctehid imamlardan bu iki namaz hakkında hiçbir şey nakledilmemiştir.şayet bu iki namaz meşrû olsaydı, selef (ilk müslümanlar), bu namazları hiç kaçırmazlardı.bu iki namaz, ancak hicrî dört yüzüncü asırdan sonra ihdas edilmiştir." "el-fetâvâ'l-kubrâ"; c:, s: 9. "el-fetâvâ'l-kubrâ"; c:, s: 6. Fıkıh Ansiklopedisi; c:, s: 6. 5
---------------------------------------
BİR KİMSENİN DOĞUM GÜNÜNÜ KUTLAMANIN HÜKMÜ حكم لاحتفا بعيد ميلا لشخص ] تريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 009-4
2 حكم لاحتفا بعيد ميلا لشخص» باللغة لرت ية «حممد صالح ملنجد ترمجة: حممد مسلم شاهني مر جعة: عيل ضا شاهني 009-4
3 Soru: Örneğin bir kimsenin doğumundan bir veya iki veyahut da daha fazla veya daha az yıl geçtikten sonra (pastanın üzerindeki yanan) mumu söndürerek doğum gününü kutlamanın hükmü nedir? Bu kutlamadaki ziyâfetlerde hazır bulunmanın hükmü nedir? Bir kimse böyle bir kutlamaya dâvet edildiği zaman icâbet etmeli midir? Bu konuda bizi aydınlatır mısınız? Allah Teâlâ mükafatınızı versin. Cevap: Hamd, yalnızca Allah'adır. Kur'an ve sünnetten şer'î deliller, doğum günlerini kutlamanın dînde sonradan çıkarılan yeniliklerden olduğuna ve temiz İslâm şeriatında bunun hiçbir aslının olmadığına delâlet etmiştir. Bu kutlama dâvetine icâbet etmek câiz değildir. Çünkü bu davranış, bid'atları onaylamak ve onlara teşvik etmek demektir. Oysa Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: «ª ~ } { { { [ ] سو لشو لا ية: z µ ³ ² ± "Yoksa onların (müşriklerin) Allah'ın izin vermediği bir dîni meşrû kılan ortakları mı var? Eğer Allah'ın süre tanıyarak onlara dünyada azap etmeyeceğine dâir kazâ ve kaderi olmasaydı, derhal onların aralarında azap etmek sûretiyle hüküm verilirdi. Şüphesiz ki zâlim (kâfir)ler için (kıyâmette) acıklı bir azap vardır." Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Şûrâ Sûresi:
4 s r q p o n m l k j i h g { { ~ } { z y x w v u t [ ] سو جلاثية لا ية: z "(Ey Peygamber!) Sonra dîn d işinde, seni apaçık bir yola koyduk. Sen ona (şeriata) uy ve gerçeği (Allah'ın şeriatını) bilmeyenlerin hevâlarına uyma. Çünkü (sen, eğer onların hevâlarına uyarsan) Allah tan gelecek herhangi bir azabı önleme hususunda, onlar sana hiçbir fayda veremezler. Zâlimler limler, (mü'minlere karşı) birbirler lerinin yardımcılarıdır.. Allah ise, takvâ sahiplerinin yardımcısıdır (velisidir)." Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: z ` _ ^ ] \[ Z Y X W V U T S R Q ` _ ^ ] \[ Z Y X W V U T S R Q { { { ] سو لا عر لا ية: ] "(Ey İnsanlar! Emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak sûretiyle) Rabbinizden size indirilen Kur ân'a (ve sünnete) uyun. O nun (Allah'ın) dışındaki dostlara uymayın.şüphesiz ki siz, çok az ibret alarak hakka dönüyorsunuz." Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak rivâyet olunduğuna göre o şöyle buyurmuştur: ]((. مسلم [ فهو (( من عمل قملا ليس عليه مرنا "Her kim işimiz (dînimiz) üzere olmayan bir iş işlerse, o işlediği şey reddolunmuştur (bâtıldır ve ona itibar edilmez)." Yine, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: خ ري ه د حمم د الله ص ىل له د الله كتا حلديث صد )) سلم رش بدعة ضلالة حمدثة بدعة حمدثايها لا مو عليه ضلالة يف جگا لنساk ].)) صححه لا چكاk يف صحيح سنن لنساk ] Câsiye Sûresi: 8 A'râf Sûresi: Müslim; hadis no:78
5 "Şüphesiz sözlerin en doğrusu, Allah'ın kitabıdır. Yolların en güzeli, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yoludur. İşlerin en şerlisi, (dînde aslı olmayıp) sonradan çıkarılan yeniliklerdir (dîndeki bid'atlardır). (Dînde) sonradan çıkarılan her yenilik, bid'attir. Her bid'at, dalâlettir (sapıklıktır).. Her dalâlet (in sahibi) de, ateştedir." Bu anlamdaki hadisler, pek çoktur. Hiç şüphe yok ki bu kutlamaların, dînde aslı olmayan çirkin bir bid'at olmasının yanında yahudi ve hıristiyanların doğum günü kutlamalarında onlara benzemek de vardır. Oysa Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- onların yoluna uymaktan şiddetle uyarmış ve şöyle buyurmuştur: حk بشرب شرب بذ خگ قبلكم باخگ ببا حكتبعن سنة من اك )) خلت لو خلو يف جحر ضب مو سو جگصا. قالو يا الله! چگهو قا : فمن ((. ] چكخا مسلم [ "Şüphesiz siz, sizden öncekilerin yoluna karış karış, arşın arşın uyacaksınız (onları takip edeceksiniz).. Hatta onlar, bir keler deliğine bile girseler, onların arkasından siz de girecek receksiniz. Bunun üzerine sahâbe be: - Ey Allah ın elçisi! Onlar yahudi ve hıristiyanlar mıdır? diye sordular. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: - Ya kim olacak! (Tabii ki onlardır)." Yine, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: فهو منهم ] بو محد [ (( من تشبه بقو.)) "Her kim, bir topluluğa (kavme) benzerse (onların giyindiği gibi giyinirse, gittiği yolda giderse ve onların işlediği fiilleri işlerse, günah ve sevap bakımından) o da onlardandır." Nesâî; hadis no:560. Elbânî, "Sahîh-i Sünen-i Nesâî; hadis no:578 Buhârî ve Müslim İmam Ahmed; hadis no: /50. Ebu Davud; hadis no: 4/4. İbn-i Teymiyye, "İktidâu's-Sıratı'l-Mustakîm"; c:, s: 79'da hadisinin senedinin ceyyid-iyi olduğunu söylemiştir.suyutî de "el-câmiu's-sağîr"; hadis no: 589'de hadisin hasen olduğunu belirtmiştir. (Fetâvâ İslâmiyye; c:, s: 5) 4
---------------------------------
KURBANLIK HAYVANLARDA ARANAN ŞARTLAR رش لا ضحية تريك Turkish Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme Muhammed Şahin Tetkik Ali Rıza Şahin
2 رش لا ضحية» باللغة لرتية «حممد بن صالح لعثيمني ترمجة حممد مسلم شاهني مرجعة عيل ضا شاهني
3 Hamd, yalnızca Allah'adır. Kurbanlık hayvanlarda altı şart aranır Birincisi Kurbanlık hayvanların; deve, sığır ve koyun cinsinden olması gerekir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur yxwvutsrqpon rqpon{ لا ية حلج سو zdcba`_~} {z "Allah ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanları keserken Allah ın adını ansınlar (ve O'na şükretsinler) diye (îmân eden) her ümmete bir kurban ibâdeti koyduk. (Ey insanlar!) Şunu unutmayın ki hepinizin ilahı bir tek ilah (olan Allah)'tır.Öyleyse yalnızca O na teslim olun. (Ey Peygamber! Rablerine karşı) alçak gönüllü ve ihlaslı olanları (dünya ve âhiret iyilikleriyle) müjdele!" Kurbanlık hayvanlar, -Hasan Basrî, Katâde ve başkalarının da dedikleri gibi-, Araplar tarafından bilinen deve, sığır, koyun ve keçidir. İkincisi Kurbanlık hayvanların; dînen belirtilen yaşa ulaşmış olmaları gerekir. Bu ise, koyunun altı ayını, devenin beş yaşını, sığırın iki yaşını ve keçinin de bir yaşını doldurmuş olması gerekir. Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur لا تذحبو عليكم فتذحبو جذعة من فعرس لا مسنة لا مسلم لضا "Dînen belirlenen yaşa erişmiş hayvandan başka hayvanı (kurban olarak) kesmeyin. Ancak bulamazsanız, altı ayını doldurmuş koyunu (kurban olarak) kesebilirsiniz." Hac Sûresi 34 Müslim 3
4 Buna göre, devenin beş yaşını doldurmuş olması veya beş yaşından büyük olması, sığırın iki yaşını doldurmuş olması veya iki yaşından büyük olması, keçinin bir yaşını doldurmuş olması veya bir yaşından büyük olması ve koyunun altı ayını doldurmuş olması gerekir. Yukarıda belirtilen yaşlardan daha küçük yaşta olan hayvanlar, kurban olarak kesilemez. Üçüncüsü Kurbanlık hayvanların kurban olarak kesilmesine engel olan şu kusurlardan arınmış olmaları gerekir. Bir veya iki gözü kör olan veya gözleri düğme gibi dışarı fırlamış veyahut da kör olduğuna açıkça delâlet eden gözlerinin beyaz olmasıdır.. Hastalık belirtileri hayvanın üzerinde açıkça görülecek şekilde hasta olmasıdır. Örneğin hayvanın şiddetli ateşe yakalanıp bu hastalığın onu otlamaktan alıkoyması ve onu iştahtan kesmesi veya etini bozan ve etinin sıhhatine tesir eden uyuz hastalığına yakalanması veyahut da vücûdunda sıhhatine tesir eden derin bir yaranın olması gibi. 3. Sürüdeki sağlam hayvanlarla birlikte yürümesine veya onlara yetişmesine engel olacak şekilde topal olmasıdır. 4. Kemiklerinde ilik kalmayacak şekilde iyice zayıflamış olmasıdır. Nitekim Berâ b. Âzib'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur سو ما فتىق من لضحايا نيد فا شا ل اللهاللهاللهالله ظلعه چكني لعرجا عوها چكني العو مرضها چكني لمريضة لعجفا مالك ينيق لا ليت "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e kurbanlık hayvanlardan hangisinden uzak durulur (kurban edilmez) diye sorulmuş, bunun üzerine o, o eliyle işâret ederek şöyle buyurmuştur - Dört sınıf hayvan kurban edilmez - Topallığı açıkça belli olan, - Gözlerinin körlüğü açıkça belli olan, - Hastalığı açıkça belli olan, 4
5 demiştir - Eti kalmayacak kadar yaşlı olan." Yine, Berâ b. Âzib'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle سو فينا قا يف لا ضا جتو لعو فقا اللهاللهاللهالله عوها نني مرضها نني لمريضة نني ظلعها لعرجا ليت لا لكسري لا چكاk صححه بو ين ىقنىق ي "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- aramızda iken ayağa kalktı ve şöyle buyurdu - Dört sınıf hayvanı kurban olarak kesmek câiz değildir - Körlüğü açıkça belli olan, - Hastalığı açıkça belli olan, - Topallığı açıkça belli olan, - Yürüyemeyecek kadar ayağı kırık olan." Bu dört kusur, bir hayvanın kurbanlık olarak kesilmesine engeldir.bu kusurlara benzeyen veya daha fazla olan kusurlar da bu dört kusura girer. Aşağıdaki kusurları içeren hayvanların da kurbanlık olarak kesilmesi geçerli olmaz. Gözleriyle göremeyecek kadar kör olan.. Haddinden fazla aşırı bir şekilde yiyip de karnı şişen hayvan, tehlikesi geçinceye kadar bekletilir. 3. Zor doğuran hayvan tehlikesi geçinceye kadar bekletilir. 4. Boğulma veya yüksek bir yerden düşmesi sonucu ölüm tehlikesi geçiren hayvan, ölüm tehlikesi geçinceye kadar bekletilir. 5. Kesileceği yere gidemeyecek kadar yürümekten âciz olan hayvan. 6. Ön veya arka ayaklarından birisi veya her ikisi kesik olan hayvan. Yukarıda sayılan 6 kusuru daha önce hadiste zikredilen 4 kusura eklediğinizde bir hayvanın kurban olarak kesilmesine engel olan kusurların toplamı 0 tane olur. Mâlik Mâlik 5
6 Dördüncüsü Kurbanlık hayvanın, kurban kesecek kimseye âit olması veya kurban kesecek kimsenin, kurbanlık hayvanı kesmede dînen kendisine izin verilen kimse olması veyahut da kurbanlık hayvanın sahibi tarafından kendisine izin verilmesi gerekir. Örneğin gaspedilmiş, çalınmış veya bâtıl bir iddiâ ile elde edilmiş bir hayvan, kurban olarak kesilirse, geçerli olmaz.çünkü günah işleyerek Allah Teâlâ'ya yapılan ibâdet, geçerli olmaz. Gelenek haline gelmişse ve kurban kesilmediği takdirde yetimin kalbi kırılacaksa, yetimin velisi konumunda olan kimsenin yetimin malından kurbanlık satın alıp onu keserse, yetimin kurbanı geçerli olur. Vekil tayin edilen kimse, vekilinin iznini aldıktan sonra vekili adına kurban keserse, kurbanı geçerli olur. Beşincisi Kurbanlık hayvanlarda başkasının hakkı olmaması gerekir. Örneğin rehin alınmış hayvan kurban olarak kesilirse, geçerli olmaz. Altıncısı Kurbanı, dînen belirlenen vakitte kesmesi gerekir. Bu vakit ise, bayramın birinci günü bayram namazından sonra başlar, Teşrik günlerinin son günü olan Zilhicce'nin 3. gününün güneş batımında son bulur. Böylelikle kurban kesme süresi 4 gün olur. Yani, bayramın. günü bayram namazından sonra başlar, üç gün sonraki günde biter. Her kim, bayram namazından önce veya Zilhicce'nin 3. gününün güneş batımından sonra kurbanını keserse, kurbanı geçerli olmaz. Nitekim Berâ b. Âzib'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur نصيل يومنا هذ به يف غبد فننحر فعله من نرجع عم ما سنتنا ب من لنسك قدمه لا هله ليس من حلم قبل فا غما هو ح صا فقد n چكخا يف "Şüphesiz ki bu günümüzde ilk yaptığımız şey, namazı (bayram namazını) kılarız. Sonra (evimize) döneriz ve kurbanımızı keseriz. Kim, böyle yaparsa, bizim yolumuz üzere yapmıştır. Kim de namazdan (bayram namazından) önce kurbanını keserse, o kestiği kurban, kendi ehline sunduğu bir et olur. O, kurbandan bir şey sayılmaz." Buhârî 6
7 Başka bir rivâyette ise şöyle buyurmuştur چكخا لمسلمني نسكه صا سنة م ي لصلا بح نعد من "Kim namazdan (bayram namazından) sonra kurbanını keserse,kurbanı tamamlanmış ve müslümanların yolu üzere yapmış Yine, Cundub b. Sufyan el-becelî'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir oldum "Bayramın birinci günü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken şâhit خر فليعد ماكغها يصيل قبل بح من فليذبح لم يذبح من چكخا "Kim, namaz (bayram namazını) kılmadan önce kurbanını kesmişse, onun yerine başka birisini kurban olarak kessin. Kim de kurbanını kesmemişse, kurbanını kessin." Yine, Nubeyşe el-huzelî'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur مسلم جل عز رش الله كر لترشيق كيا كل كيا "Teşrik günleri (Zilhicce ayının.,. ve 3. günleri),, yeme, içme ve Allah -azze ve celle-'yi anma günleridir." 3 Fakat kurban kesecek kimsenin herhangi bir kusuru olmaksızın, kurbanı kaçıp gider de kurbanını Teşrik günlerinden sonra yakalarsa veya kurbanını kesmesi için birisini vekil tayin ettikten sonra vekil olan kimse, onun kurbanını tayin edilen günlerde kesmeyi unutursa, özründen dolayı vakti çıktıktan sonra kurbanı kesmesinde bir sakınca yoktur. Bunun gibi, bir kimse bayram namazına gidemeyip uykuya kalırsa veya unutursa, uykudan uyandığı veya hatırladığı zaman kurbanını keser. Kurbanı, dînen belirlenen günlerin gündüz ve gecesinde kesmek, câizdir. Fakat gündüz kesmek daha fazîletlidir. Bayramın birinci günü ikinci hutbeden sonra kurbanı kesmek daha fazîletlidir. Kurban kesmek, hayırlı işte acele etmek olduğu için, bir önceki gün, bir sonraki günden daha fazîletlidir. Buhârî Buhârî 3 Müslim 7
-------------------------------------
ZEKÂTIN FARZ KILINMASININ HİKMETİ [ Türkçe ] الحكمة من تشريع الزكاة [باللغة التركية [ Muhammed b.salih el-useymin محمد بن صالح العثيمين Terceme eden : Muhammed Şahin ترجمة: محمد بن مسلم شاهين Tetkik eden: Ümmü Nebil مراجعة: أم نبيل Rabva Semti İslâmî Dâvet Bürosu المكتب التعاوني للدعوة وتوعية الجاليات بالربوة بمدينة الرياض
2 Hamd, yalnızca Allah'adır. Salât ve selâm da Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'edir. Birincisi: Bilinmesi gerekir ki Allah Teâlâ, en güzel hikmetler içermeyen ve en iyi faydaları gerçekleştirmeyen hiçbir şeyi farz kılmaz. Çünkü ilmiyle her şeyi kuşatan Allah Teâlâ, hakkıyla bilendir, her şeyi ancak bir hikmet için farz kılan hikmet sahibidir. İkincisi: Zekâtın farz kılınmasının hikmetine gelince, âlimler bunun için pek çok hikmetler belirtmişlerdir. Bu hikmetlerden bazıları şunlardır: 1. Kulun, müslümanlığının tamamlanıp kemâle ermesidir.çünkü zekât, İslâm'ın rükünlerinden (esaslarından) birisidir.bir insan zekâtını verdiğinde, müslümanlığı tamamlanır ve o kimse kemâle erer.bu ise şüphesiz her müslüman için büyük bir hedeftir. Bu sebeple îmân eden her müslüman, dîninin kemâle ermesi için çalışır. 2. Zekât, zekâtını verenin îmânının doğruluğuna delâlet eder.zirâ mal, nefse sevimlidir.sevimli olan da ancak kendisi gibi veya daha fazla sevimli olanın isteğini yerine getirmek için harcanır.hatta sevimli olanın isteği daha fazla yerine getirilir. Bunun içindir ki zekât, sadaka olarak adlandırılmıştır.çünkü sadaka, sahibinin, Allah -azze ve celle-'nin rızâsını istediğinde onun doğruluğuna delâlet eder. 3. Zekât, zekâtını verenin ahlâkını temizler. Zekât, sahibini cimriler zümresinden alır ve onu cömertler zümresine girdirir.çünkü zekâtını veren müslüman kendisini buna alıştırırsa, bu ister ilim yaymak olsun, ister malı harcamak olsun, isterse makam ve mevki vermek olsun, bu harcadığı şey onun ahlâkı ve tabiatı olur.öyle ki av avlamaya alışmış avcının, bir gün avından geri kaldığında sıkıntı duyduğu gibi, bu kimse de alışmış olduğu şeyi bir gün harcamasa ona üzülüp kederlenir.aynı şekilde kendisini cömertliğe alıştırmış olan kimse, bir gün malını veya makamını veyahut da menfaatini Allah Teâlâ için harcamazsa, içinde bir sıkıntı duyar. 4. Zekât, gönlü ferahlatır.insan bir şeyi -özellikle de malını- harcadığı zaman, kendisinde bir gönül rahatlığı bulur.bu, denenmiş bir şeydir.fakat insanın harcadığı şeyin cömertce ve içinden gelerek olması gerekir.yoksa harcaması ile kalbinin o mala bağlı kalması değildir. Nitekim İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- "Zâdu'l-Meâd" adlı kitabında bu konuda şöyle demiştir: 1
3 "Allah yolunda harcamak ve cömertlikte bulunmak, gönlün rahata kavuşmasının sebeplerindendir.fakat cömertçe harcayan ve gönül hoşnutluğuyla veren kimse ancak istifâde eder.bir kimsenin malını elinden çıkarmadan önce kalbinden çıkarması gerekir. Malını elinden çıkaran, fakat kalbinden çıkarmayan kimseye gelince, bu harcamadan hiçbir şekilde faydalanamayacaktır." 5. Zekât, insanı kâmil mü'min sınıfına katar. "Biriniz, kendisi için sevip istediğini, müslüman kardeşi için sevip istemedikçe, tam anlamıyla îmân etmiş sayılmaz." 1 Sen, ihtiyacını gideren malın kendin için harcanmasını sevip istediğin gibi, müslüman kardeşine de onun vermeyi sevip istemelisin. Böylelikle îmânın kâmil olur. 6. Zekât, cennete girmenin sebeplerinden birisidir. Çünkü cennet, Rasûlulllah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in buyurduğu gibi: "Şüphesiz ki cennette, (cennetlikler için hazırlanmış) içerisinden dışarısı, dışarısından da içerisi gözüken (şeffaf) odalar vardır. Bedevî birisi ayağa kalktı ve onlar kimler içindir ey Allah'ın elçisi! dedi. Peygamber - sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: Onlar, yumuşak ve kibar konuşan, (fakirlere, yoksullara ve muhtaç kimselere) yemek yediren, (farz oruçtan sonra) çokça (nâfile) oruç tutmaya devam eden ve insanlar(ın çoğu) uyurlarken Allah için gece kalkıp namaz kılan kimseler içindir." 2 Hepimiz de cennete girmeye çalışıyoruz. 7. Zekât, İslâm toplumunu bir âile gibi yapar. Dolayısıyla gücü yeten kimse, gücü yetmeyene, zengin kimse ise elinde olmayana verir. Böylelikle insan, Allah Teâlâ'nın kendisine lütufta bulunduğu gibi, 1 Buhârî, hadis no:12, Müslim, hadis no: 64 2 Tirmizî, hadis no:1907, Elbânî de hadisin hasen olduğunu belirtmiştir. 2
4 kendisinin de iyilikte bulunması gerektiğine inandığı kardeşleri olduğunu hisseder. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle ٧٧ Z ÌË Ê É È Ç [ "Allah'ın sana ihsan ettiği (bu mal) gibi, sen de (insanlara sadaka vermek sûretiyle) iyilikte bulun..." 1 Böylelikle İslâm ümmeti bir âile gibi olur. Bu durum, bazı âlimler tarafından toplumsal dayanışma olarak bilinir. Zekât ise, toplumsal dayanışma için en hayırlı şeydir. Çünkü insan, zekât vermek sûretiyle hem farzı yerine getirmekte, hem de müslüman kardeşlerine fayda vermektedir. 8. Zekât, fakirlerin patlama, ayaklanma ve indifa ateşini söndürür.çünkü fakir, bineği olmadığı için ancak yaya olarak yürümesine ve yerde veya buna benzerbir şeyin üzerinde yatmasına rağmen mesela bu adamın dilediği bineğe binmesine, dilediği saraylarda ikâmet etmesine ve nefsinin çektiği yemekleri yediğine öfkelenip sinirlenebilir.şüphesiz fakir, kendi içinde o kimseye karşı bir şey hissedebilir. Zenginler, fakirlere karşı cömert olurlarsa, onların patlama ve indifa duygularını kırmış ve hiddetlerini sakinleştirmiş olurlar. Onlar, zenginler için şöyle derler: "Zorluk ve sıkıntılı günlerimizde bizi tanıyan ve hatırlayan kardeşlerimiz vardır." Böylelikle zenginlere karşı bir yakınlık ve muhabbet beslemiş olurlar. 9. Zekât; hırsızlık, soygun, gasp ve buna benzer malî suçların yayılmasını önler. Çünkü fakirlere, kendi ihtiyaçlarını gideren bazı şeyler gelir ve mallarından verdikleri için de zenginleri affetmiş olurlar.böylelikle onlar, zenginlerin kendilerine iyilikte bulunduklarını görür ve onlara saldırmazlar. 10. Zekât, kıyâmet gününün sıcağından bir kurtuluştur. 1 Kasas Sûresi:77 3
5 "(Kıyâmet günü) insanlar arasında hüküm verilinceye kadar herkes sadakasının gölgesinde barınacaktır." 1 Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kıyâmet günü, Allah Teâlâ'nın gölgelendireceği yedi sınıf insanı zikrederken onlardan birisinin de şu kimseler olduğunu belirtmiştir: "Sağ elinin infakta bulunduğunu, sol eli bilemeyecek kadar bir sadaka verip onu gizleyen kimse..." Zekât, insanın, Allah Teâlâ'nın helâl ve haram sınırları ile koyduğu hükümlerini bilmeye sevkeder.çünkü insan, dîninin hükümlerini, mallarının nisabını, verilmesi gereken yerleri ve ihtiyaç duyulan diğer yerleri öğrendikten sonra zekâtını verir. 12. Zekât, malı temizler.yani malın, hem maddî, hem de mânevî yönden gelişip artmasını sağlar.dolayısıyla bir insan malından sadaka verdiği zaman, bu durum onun malını âfet ve belâlardan korur.belki de verdiği bu sadaka sebebiyle Allah Teâlâ onun rızkını arttırır. Bu sebeple bir hadiste Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellemşöyle "Sadaka, hiçbir malı (veya maldan hiçbir şeyi) eksiltmez (aksine onu verilenden kat kat fazlalaştırır).bir kul, (intikam almaya gücü yettiği halde bir şeyi) affetmesi sebebiyle Allah ona (dünyada) izzet verir (güçlü kılar).bir kimse, (hak ettiği halde Allah Teâlâ'ya yakın olmak için bulunduğu konumdan vazgeçip) Allah için mütevâzi davranırsa, Allah da (dünya ve âhirette) onun makamını yükseltir." 3 Yukarıda zikredilen şeyin, gözle görülen canlı örnekleri vardır. Örneğin cimri kimsenin malının hepsinin veya çoğununun yangın veya büyük bir zararla yok olduğunu veyahut da bu kimsenin amansız hastalıklara yakalanmakta ve bu hastalıkları tedâvi etmek için de malının çoğunu harcamak zorunda kaldığını görmekteyiz. 1 Elbânî, 'Sahîhu'l-Câmi', hadis no: 4510'da sahih olduğunu belirtmiştir. 2 Buhârî ve Müslim 3 Müslim, hadis no:
6 13. Gizli olarak verilen zekât ve sadaka Allah Teâlâ'nın gazabını önler. "Gizli verilen sadaka, (kendisine isyan edene karşı) Rabbın gazabını söndürür." Zekât, insandan kötü bir şekilde ölmesini savar (defeder). 16. Zekât, gökten inen belâ ve musibetlerle mücâdele eder onların yeryüzüne inmesine engel olur. 17. Zekât, günahlara keffâret olur. "Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da (cehenneme götüren) günahı söndürür (onun eserini ortadan kaldırır)." 2 ( Muhammed b. Salih el-useymîn; "eş-şerhu'l-mumti'", cilt: 4, sayfa: 6-7 ) 1 Elbânî, 'Sahîhu'l-Câmi', hadis no: 3759'da sahih olduğunu belirtmiştir. 2 Elbânî, 'Sahîhu'l-Câmi', hadis no: 5136'da sahih olduğunu belirtmiştir. 5
-----------------------------------
HACDA CEMRELERE TAŞ ATMAKLA İLGİLİ HÜKÜMLER [ Türkçe ] أحكام رمي الجمار [باللغة التركية [ Muhammed Şahin محمد بن مسلم شاهين Tetkik eden : Ümmü Nebil مراجعة: أم نبيل Rabva Semti İslâmî Dâvet Bürosu المكتب التعاوني للدعوة وتوعية الجاليات بالربوة بمدينة الرياض
2 Hamd, yalnızca Allah'adır. Salât ve selâm, Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in, âlinin ve ashâbının üzerine olsun. Cemreler; Akabe cemresi, orta cemre ve küçük cemre olmak üzere üç kısımdır. 1. Cemrelere taş atmanın hükmü: Hacının cemrelere Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- den haber verildiği şekilde cemrelere taş atması gerekir.dolayısıyla bayramın birinci günü önce Akabe cemresine, teşrik günlerinde ise yani bayramın 2., 3. ve 4. günlerinde sırasıyla önce Hayf mescidine daha yakın olan küçük cemreye, sonra orta cemreye, daha sonra da Mekke ye yakın olan Akabe cemresine -büyük cemre- yedişer taş atar. 2. Cemrelere taş atmanın vakti: Cemrelere taş atmanın vakti hacının bayramın 1. günü, Mina ya ulaştığı andan itibaren başlar.ayrıca Müzdelife den gece yarısından sonra ayrılan yaşlılar, çocuklar ve kadınlar Mina ya vardıklarında henüz sabah olmamış dahi olsa taş atabilirler.çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- vedâ haccında yaşlılara, çocuklara ve kadınlara bu konuda izin vermiştir. Teşrik günlerinde ise cemrelere taş atma;her gün zevâlden sonra başlar.bu günlerde, kadınlar, çocuklar ve yaşlıların izdihama maruz kalmamaları için geceleyin taş atmaları câizdir. 3. Atılacak taşların sayısı: Hacının bayramın 1. günü Akabe cemresine 7 taş atması gerekir.teşrik günlerinde ise; her gün için üç cemreye -küçük, orta ve büyük- yedişer olmak üzere toplam 21 taş atar. 4. Cemrelere atılacak taşların büyüklüğü: Hacının, dînimizin belirlediği büyüklükteki taşları toplaması gerekir.atılacak taşın, nohuttan büyük ve fındıktan küçük olması gerekir. Bundan büyük taşların atılması câiz değildir.çünkü Peygambersallallahu aleyhi ve sellem- Vedâ haccında ashabına bu konuda aşırıya gitmemelerini emretmiş ve onlara şöyle buyurmuştur: Sakın ha dînde aşırıya gitmeyin. Hacı, cemrelere atacaği taşları mümkünse Müzdelife den Minâ ya gelirken yolda toplayabilir. Lâkin teşrik günlerinde atacağı taşları Minâ dan toplar.çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- böyle yapmıştır. 1
3 5. Cemrelere nasıl taş atılır: Hacının cemrelere 7 taşı arka arkaya atması müstehaptır.her taşı Allahu Ekber diyerek atar. Ayrıca, Akabe cemresine taş atarken kıble soluna, Minâ da sağına gelecek şekilde taş atması müstehaptır.çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- böyle yapmıştır. Başka yönlerden de atılırsa câizdir. Teşrik günlerine gelince; 1. Hacının, bu günlerde küçük cemreye taş attıktan sonra, küçük cemre soluna gelecek şekilde biraz geriye çekilerek kıbleye yönelmesi ve ellerini kaldırarak bol bol duâ etmesi sünnettir. 2. Hacının, orta cemreye taş attıktan sonra biraz ileriye giderek, orta cemre sağına gelecek şekilde kıbleye yönelmesi ve ellerini kaldırarak bol bol duâ etmesi sünnettir. 3/ Hacı, Akabe cemresine taş attıktan sonra duâ için durmaz ve yoluna devam gider. 6. Atılan taşların atıldığı yerde kalıp kalmamasıyla ilgili hüküm: Atılan taşın geçerli olabilmesi için Lâkin atılan taşın havuzun içerisine düşmesi gerekir.atılan taşın havuzun içinde kalması gerekmez. Örneğin atılan taş, beton sütuna isâbet ettikten sonra dışarıya çıkarsa bir sakıncası yoktur. O taş geçerli sayılır. Yaşlıların kendilerinin yerine taş atmaları için başkalarına vekâlet vermesi: 1. Hastalar, yaşlılar ve hamile kadınlar gibi âciz kimselerin kendilerinin yerine taş atmaları için başkalarına vekâlet vermesi câizdir.bu gibi kimseler, cemrelerde izdihamdan ve cemrelere taş atmanın belirli bir vaktinin olduğundan, kazasının da mümkün olmadığından dolayı başkalarına vekâlet vermeleri câizdir. 2. Taş atamayacak durumdaki çocuğun velisi, önce kendisi adına attıktan sonra velisinin adına Akabe ve diğer cemrelere taş atması câizdir. 3. Vekilin önce kendisi adına taş attıktan sonra velisi adına aynı yerde taş atması câizdir. Kendisi adına bütün cemrelere taş attıktan sonra vekil olduğu şahıs için tekrar küçük, orta ve büyük cemrelere gidip taş atmasına gerek yoktur. Cemrelere taş atmanın âdâbı: 1. Kıymetli hacı kardeş! Haccın bütün bölümlerinde özellikle de cemrelere gidiş-gelişlerinde sükûnet içerisinde olmaya gayret etmelisin. 2
4 2. Kıymetli hacı kardeş! Allah ın izniyle haccının makbul, günahların bağışlanmış ve amelin kabul edilmiş olarak ülkene dönebilmen için hacı kardeşlerine yumuşak davranarak onlarla güzel geçinmeye garet etmelisin. 3. Kıymetli hacı kardeş! Cemrelere özellikle de izdiham olduğu vakitlerde sadece alt kattan atmaya çalışma. Köprünün üstünden atman da câizdir. 4. Kıymetli hacı kardeş! Özellikle cemrelere bir gruba bağlı olarak gitme. Zira bu hareket, izdihama sebep olduğundan diğer hacı kardeşlerinin hareketini engeller. 5. Kıymetli hacı kardeş! Cemrelere beraberinde yaşlı kadınlarla âciz kimseleri götürme. Onların adına vekâletle taş atman câizdir. 6. Kıymetli hacı kardeş! Cemrelere birlikte geldiğin arkadaşlarınla cemrelere taş attıktan sonra tekrar buluşmak için cemrelere uzak bir yerde buluşmaya gayret etmelisin ki hacı kardeşlerini sıkıştırıp izdihama sebep olmayasın. 7. Kıymetli hacı kardeş! Dînen belirlenen ölçüdeki taşların dışındaki büyük taşları cemrelere atma.çünkü cemrelere taş atmak ibâdettir.dolayısıyla ibâdetinde Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- in sünnetine uyman gerekir. Büyük taşları atman dînde aşırıya gitmek demektir. 8. Kıymetli hacı kardeş! Son olarak sana, büyük bir ibâdeti edâ etmekte olduğunu ve mukaddes mekânda bulunduğunu unutmamanı dileriz. Dolayısıyla güzel ahlaka bürünmen, insanlarla güzel geçinmen ve haccını tehlikeye düşürecek her türlü hareketten uzaklaşman gerekir. Çünkü sen Allah ın mükâfatını ve âhiret yurdunu elde etmek için uzak bir diyardan geldin. Bazı hacıların cemrelere taş atarlarken işledikleri hatalar: Kıymetli hacı kardeş! Bazı hacılar -Allah onlara hidâyet etsin-, hac menâsikini edâ ederlerken özellikle de cemrelerde bazı hataları işlemektedirler. Senin de bu hatalar düşmemen için sana bu hataları açıklamak istiyorum: 1. Bazı hacılar, cemrelere taş atarlarken güç ve kuvvetin gerekli olduğunu göstermek için adeta izdihama sebebiyet vermektedirler ki bu çok yanlıştır. Bildiğiniz gibi bu hareket çoğu zaman büyük hadiselere sebep olmaktadır. Bundan dolayı cemrelerde sükûnet içerisinde olmalısın. 3
5 2. Bazı hacılar cemrelerde arkadaşlarının kaybolmaması için kolkola girip bir zincir oluşturarak başkalarının seyrine engel olmaktadırlar. 3. Bazı hacılar, şeytanları taşladıklarını zannederek cemrelerle alakası olmayan ayakkabı, şemsiye, odun ve su şişelerini cemrelere atmaktadırlar.bu amel asla câiz değildir. Çünkü cemrelere taş atmak, haccın diğer bölümleri gibi bir ibâdettir. Dolayısıyla hacıların sükûnet ve vakar içerisinde dîne aykırı hareket etmeden bu görevi yerine getirmeleri gerekir. 4. Bazı hacılar taşları çok uzak mesafeden atmaktadırlar ki bu hareket bazen diğer hacı kardeşlerine ziyet vermekte ve taşların yerlerine düşmemesine neden olmaktadır. 5. Bazı hacılar, cemrelere ters yönden gelerek hacıların seyrini engellemektedirler. 6. Bazı hacılar köprünün üstünden taş atmanın câiz olmadığını veya alt kattan atmanın daha fazîletli olduğunu zannederek ısrarla alt kattan cemrelere taş atmakta, yukarı kattan istifâde etmemektedirler. Bu hareket doğru değildir. 7. Bazı hacılar, cemrelerin çevresine ve hacıların gidip-geldiği yollara oturarak cemrelerden gelenlerin veya Minâ ya çadırlara dönenlerin hareket sahasını daraltmaktadırlar. Ayrıca bu hareket, ambulans ve hacılara hizmet eden araçların trafiğini engellemektedir. 8. Bazı Tır araçlarıyla hizmet arabalarının cemrelere çok yakın yerlerde park yapması. 4
------------------------------------
BİD'AT VE ŞİRK KONUSUNDA DETAYLI BİLGİLER تعريف البدعة والشرك والا مثلة على ذلك ] اللغة التركية [ ] Turkish [ Language Muhammed b. Salih el-useymîn محمد بن صالح العثيمين رحمه االله Terceme edenler : Muhammed Şahin ترجمه: محمد بن مسلم شاهين Tetkik edenler: Ümmü Nebil راجعه: أم نبيل Rabva Semti islami Davet Bürosu المكتب التعاوني للدعوة وتوعية الجاليات بالربوة بمدينة الرياض
2 BİD'AT VE ŞİRK KONUSUNDA DETAYLI BİLGİLER Hamd, yalnızca Allah'adır. Bid'atı anlatmadan önce onu üç bölümde incelemek gerekir: 1. Bid'atın ölçüsü 2. Bid'atın kısımları 3. Bid'at işleyen kimsenin hükmü: Bid'at işleyen kimse kâfir olur mu? Birincisi: Bid'atın ölçüsü Değerli âlim Muhammed b. Salih el-useymîn -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "Bid'atın terim olarak ölçüsü (tanımı); Allah Teâlâ'ya, O'nun meşrû kılmadığı şekilde ibâdet etmektir.buna dilersen şöyle de diyebilirsin: Allah Teâlâ'ya, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ve Râşid Halifeleri'nin üzerinde bulundukları yoldan başka bir yol üzere ibâdet etmektir." Birinci tanım, (Allah Teâlâ'ya, O'nun meşrû kılmadığı şekilde ibâdet etmek), Allah Teâlâ'nın şu sözünden alınmıştır: "Yoksa onların (müşriklerin) Allah'ın izin vermediği bir dîni meşrû kılan ortakları mı var? Eğer Allah'ın süre tanıyarak onlara dünyada azap etmeyeceğine dâir kazâ ve kaderi olmasaydı, onların aralarında derhal azap etmek sûretiyle hüküm verilirdi.şüphesiz ki zâlim (kâfir)ler için (kıyâmette) acıklı bir azap vardır." ( Şûrâ Sûresi: 21) İkinci tanım, (Allah Teâlâ'ya, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ve Râşid Halifeleri'nin üzerinde bulundukları yoldan başka bir yol üzere ibâdet etmek), Peygamber - sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözünden alınmıştır: "Sizden kim, benden sonra yaşarsa, (dînde) çok ihtilaflar görecektir. Bu sebeple benim sünnetime ve benden sonraki doğru yolu bulmuş râşid halîfelerimin sünnetine uyun. Azı dişlerinizle tutarcasına onlara sımsıkı sarılın.dîne sonradan sokulan şeylerden şiddetle sakının. Çünkü dîne sokulan her yenilik bid'at, her bid'at ise dalâlettir." ( Ahmed, Ebu Dâvûd, Tirmizî ve İbn-i Mâce rivâyet etmişler, Elbânî de "hadis sahihtir" demiştir.) Bu sebeple her kim, Allah Teâlâ'ya, O'nun meşrû kılmadığı bir şekilde veya Peygamber - sallallahu aleyhi ve sellem- ve Râşid halifelerinin üzerinde bulundukları yoldan başka bir yol üzere ibâdet ederse, -bu ibâdet, ister Allah Teâlâ'nın isim ve sıfatları konusunda olsun, isterse Allah Teâlâ'nın koyduğu hükümler ve meşrû kıldığı şeylerle ilgili olsun-, o kimse bid'atçıdır. Gelenek ve göreneklere tâbi olan dünyalık şeylere gelince, -lügat olarak bid'at olarak adlandırılsa bile-, bunlara dînimizce bid'at denilmez. Bunlar, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dînde şiddetle uyardığı bid'at değildir.dînde, bid'atı hasene diye bir şey de kesinlikle yoktur." ( Mecmû'u Fetâvâ İbn-i Useymîn, cilt: 2, sayfa: 291 ) 1
3 İkincisi: Bid'atın kısımları Bid'at iki kısma ayrılır: 1. Küfre götüren (dînden çıkaran) bid'at 2. Küfre götürmeyen (dînden çıkarmayan) bid'at O halde küfre götüren (dînden çıkaran) ve küfre götürmeyen (dînden çıkarmayan) bid'atın ölçüsü nedir? diye sorulacak olursa, bunun cevabı şöyledir: Değerli âlim Hâfız el-hakemî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: "Küfre götüren (dînden çıkaran) bid'atın ölçüsü şudur: 'Dînce üzerinde ittifak edilip mütevâtir olan ve kesin delillerle bilinen bir farzı inkâr etmek, farz olmayan bir şeyi farz kılmak, haramı helâl kılmak, helâli haram kılmak, nefy (inkâr) ve isbat (kabul) gibi, Allah Teâlâ, elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ve Kur'an-ı Kerim'in tenzih ettiği bir şeyin aksine inanmaktır. Çünkü bu davranış, Kur'an-ı Kerim'i ve Allah Teâlâ'nın, elçisi Muhammed - sallallahu aleyhi ve sellem- gönderdiği şeyi yalanlamak demektir. Buna örnek olarak şunları verebiliriz: Allah Teâlâ'nın sıfatlarını inkâr eden, Kur'an-ı Kerim'in mahluk (yaratılmış) olduğunu veya Allah Teâlâ'nın sıfatlarının mahluk (yaratılmış) olduğunu söyleyen Cehmiyye'nin bid'atı gibi. Allah Teâlâ'nın ilim ve fiillerini inkâr eden Kaderiyye'nin bid'atı gibi. Allah Teâlâ'yı, kullarına benzeten Mücessime'nin bid'atı gibi. 2. Küfre götürmeyen (dînden çıkarmayan) bid'atın ölçüsü ise şudur: Kur'an-ı Kerim'i ve Allah Teâlâ'nın peygamberlerine gönderdiği bir şeyi yalanlamayı gerektirmeyen bid'attır. Buna örnek olarak şunları verebiliriz: Bazı namazları son vaktine kadar geciktiren, bayram namazı hutbesini namazdan önceye alan,cuma ve bayram namazlarında hutbe verirken oturan Mervâniyye bid'atı gibi. Nitekim sahâbenin fazîletlileri bu davranışlarından dolayı onları reddetmişler, bunu onaylamamışlar, fakat bununla birlikte onları herhangi bir şeyle tekfir etmemişler ve bu bid'at sebebiyle onlardan el çekmemişlerdir (onlara itaatsizlik etmemişlerdir)." ( Meâricu'l-Kabul, cilt: 2, sayfa: ) Üçüncüsü: Bid'at işleyen kimsenin hükmü: Bid'at işleyen kimse kâfir olur mu? Bu sorunun cevabı detaylıdır: Eğer işlenen bid'at küfre götüren bid'at ise, bid'at sahibi şu iki halin dışına çıkamaz: Birinci hal: 2
4 Bid'atçının kastının, İslâm dîninin temellerini yıkmak ve müslümanları dînlerinde şüpheye düşürmek olduğunun bilinmesidir.bu kimsenin kâfir olduğunda şüphe yoktur. Hatta bu kimsenin İslâm ile bir alakası yoktur ve İslâm'ın düşmanlarından birisidir. İkinci hal: Bid'atçının aldatılmış ve bâtılın, kendisine hak olarak gösterilmiş olmasıdır. Bu kimseye huccet ikâme edildikten ve hakka dönmesi istendikten sonra bid'atında ısrar ederse,onun küfrüne hükmedilir. Eğer işlenen bid'at, küfre götüren bid'at değil ise, kâfir olmaz. Aksine bu kimse, İslâm üzere kalır, fakat büyük bir münkeri işlemiş olur. Bid'atçılara nasıl davranmamız gerekir? diye soracak olursanız, buna şöyle cevap verebiliriz: demiştir: Değerli âlim Muhammed b. Salih el-useymîn -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle "Her iki kısımdaki -küfre götüren bidatlar işleyenler ile küfre götürmeyen bid'atları işleyenler- İslâm'a mensup bu kimseleri hakka dâvet etmemiz gerekir.bunu da bid'atlarını hedef alarak onlara saldırmadan hakkı açıklamamız gerekir. Çünkü Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: "Onların Allah tan başka yalvardıkları putlara sövmeyin ki, onlar da haddi aşarak bilmeden Allah a sövmesinler! İşte biz, her ümmete, yaptıkları işi güzel gösterdik.sonra dönüşleri yalnızca Rablerine olacak ve O da onlara yaptıklarını haber verecektir." ( En'am Sûresi:108 ) Onlardan, hakka karşı büyüklenme ve hakkı kabul etmeme gibi bir durumu görürsek, bu takdirde onların bâtıl olan davranışlarını açıklarız. Çünkü onların bâtıl olan şeylerini açıklamak, dînen farzdır. Onları terketmeye gelince, bu onların bid'atına göredir. Eğer işledikleri bid'at, küfre götüren (dînden çıkaran) bid'at ise, onları terketmek gerekir. Yok eğer onların bid'atı küfre götüren bid'at değil ise, onları terketmek konusunda düşünürüz: Eğer onları terketmekte fayda varsa, bunu yapar ve onları terkederiz. Eğer onları terketmekte fayda yoksa veya bid'at o kimsede günahların artmasına ve haddi aşmasına sebep oluyorsa, ondan uzak dururuz. Çünkü faydalı olmayan şeyden uzaklaşmak da mü'min için fayda sayılır. Zirâ aslolan mü'minin, mü'min kardeşini terketmesinin haram oluşudur. Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur: "Bir kimsenin, mü'min kardeşini üç günden fazla terketmesi (ona dargın kalması), ona helâl olmaz.kim, üç günden fazla kardeşini terkeder (ona dargın kalır) ve (tevbe etmeden bu hal üzere) ölürse cehenneme girer (cehenneme girmesi ona gerekli olur)." ( Ebu Dâvûd ) ( Mecmû'u Fetâvâ İbn-i Useymîn, cilt: 2,sayfa:293 ) İkinci Bölüm: Şirk, şirkin türleri ve her birisinin tanımı 3
5 Değerli âlim Muhammed b. Salih el-useymîn -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir: " Şirk, iki türlüdür. 1. Dînden çıkaran büyük şirk. 2. Dînden çıkarmayan küçük şirk. Birincisi: Dînden çıkaran büyük şirk: Kur'an ve sünnetin şirk olarak adlandırdığı ve insanın dîninden çıkmasını içeren şirktir. Allah -azze ve celle-'ye yapılması gereken ibâdet çeşitlerinden herhangi birisini Allah Teâlâ'dan başkasına yapmak gibi. Örneğin Allah Teâlâ'dan başkası için namaz kılmak, Allah Teâlâ'dan başkası için oruç tutmak, Allah Teâlâ'dan başkası için kurban kesmektir. Aynı şekilde Allah Teâlâ'dan başkasına yalvarıp yakarmak da büyük şirktendir. Kabirde yatan ölüye yalvarıp yakarmak veya Allah Teâlâ'dan başka hiç kimsenin gücünün yetmediği bir konuda hazırda olmayan bir kimseden yardım istemek ve medet ummak gibi. İkincisi: Dînden çıkarmayan küçük şirk: Kur'an ve sünnetin şirk olarak adlandırdığı, fakat insanı dînden çıkarmayan bütün sözlü veya fiilî amellerdir. Allah Teâlâ'dan başkası adına yemîn etmek gibi. Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur: "Kim, Allah tan başkası adına yemîn ederse, kâfir olur veya Allah a ortak koşmuş olur." ( Ebû Dâvûd ve Tirmizî sahîh bir senedle rivâyet etmişlerdir. ) Azamet ve büyüklükte Allah Teâlâ'nın bir benzeri olmadığına inanmakla birlikte, Allah Teâlâ'dan başkası adına yemîn eden kimse, küçük şirke düşmüş olur.insanlardan kendisi adına yemîn edilen kimse, ister tazim gösterilen kimse olsun, ister olmasın, bu hükümdedir. Bu sebeple Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- veya bir reis veya Kâbe veyahut da Cebrail adına yemîn etmek, câiz değildir. Çünkü bu davranış, şirktir. Fakat bu şirk, dînden çıkarmayan küçük şirktir. Küçük şirkin çeşitlerinden birisi de riyâdır. Riyâ; bir ameli, Allah Teâlâ için değil de insanlar görsünler diye işlemektir. İbâdetleri boşa götürmesinden dolayı riyâ iki kısma ayrılmaktadır: Birincisi: Riyânın, ibâdetin özünde olmasıdır. Yani sadece riyâ için kalkıp ibâdet etmektir. Bu kimsenin ameli bâtıldır (geçersizdir) ve kendisine iâde olunur. 4
6 Nitekim Ebu Hureyre'nin -Allah ondan râzı olsun- rivâyet ettiği hadis-i kudsî'de Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Allah Tebâreke ve Teâlâ buyurdu ki: Ben, ortak olduklarını iddiâ edenlerin şirkinden (ortak koştukları şeyden) müstağnîyim. Kim, bir ameli işler ve benimle başka birisini ona ortak ederse (hem benim için, hem de başkası için bir amel işlerse), onu ortak koştuğu şeyle başbaşa bırakırım (onun amelini kabul etmem)." (Müslim, Kitabu'z-Zühd'de rivâyet etmiştir. Hadis no: 2985 ) İkincisi: Riyânın, ibâdetin içine sonradan yerleşmesidir.yani ibâdetin özünün AllahTeâlâ için yapılması, fakat riyânın daha sonra o amele girmesidir. Bu da iki kısma ayrılmaktadır: 1. Bir kimsenin, ibâdet ederken riyâyı kendisinden def edip savuşturmasıdır ki bu riyâ, ameline herhangi bir zarar vermez. Örneğin bir kimse namaz sırasında birinci rekâtı kıldıktan sonra ikinci rekâtta bazı kimseler gelip arkasında namaza durduklarında, rükû veya secdeyi uzatmak veyahut da kıraat sırasında ağlar gibi göstermek gibi, onun kalbinde bir şey hâsıl olursa, bunu def edip savuşturabilirse, ameline herhangi bir zararı olmaz. Çünkü bu kimse cihâd etmiş olur. Yok eğer içine riyâ giren bu ameline devam ederse, riyâdan doğan her ameli bâtıldır (geçersizdir).örneğin kıyâmı veya secdeyi uzatır veya kıraat sırasında kendisini ağlar gibi gösterirse, bu amellerinin hepsi bâtıldır. Fakat geçersiz olması, o ibâdetin tamamını kapsar mı? Deriz ki bu, iki halden birisinin dışına çıkamaz: Birinci hal: İbâdetin son kısmının ilk kısmına binâ edilmesi ile son kısmının fesada uğramasıdır ki bu durumda ibâdetin tamamı geçersiz olur. Bu, aynı namaz gibidir. Örneğin namazın sonunun bozulması, başının bozulmaması gibi bir durum söz konusu olamaz. O halde namazın tamamı geçersizdir. İkinci hal: Başının geçerli, sonunun ise geçersiz olacak şekilde, ibâdetin başının sonundan ayrı olmasıdır. Buna göre, riyâdan önce yapılan ibâdet geçerlidir. Riyâdan sonra yapılan ise, geçersizdir. Örneğin bir kimse, yanında 100 riyali varsa ve bu paranın 50 riyalini sadaka olarak iyi niyetle verdikten sonra geri kalan 50 riyali riyâ amaçlı verirse, birinci verdiği sadaka makbuldur, ikincisi ise makbul değildir. Çünkü ikinci sadaka, birincisinden ayrıdır. ( 'Mecmûu Fetâvâ ve Resâil İbn-i Useymîn' ile 'el-kavlu'-mufîd Şerhu Kitâbi't-Tevhîd', cilt: 1, sayfa: Baskı- ). 5
------------------------------------------
1 MUSA -ALEYHİSSELÂM- İLE FİRAVUN KISSASI [ Türkçe ] قصة موسى مع فرعون ب[ اللغة التركية [ Muhammed Şahin محمد بن مسلم شاهين Tetkik eden: Ümmü Nebil مراجعة: أم نبيل Rabva Semti İslâmî Dâvet Bürosu المكتب التعاوني للدعوة وتوعية الجاليات بالربوة بمدينة الرياض
2 Musa -aleyhisselâm- ile kendisine îmân edenler, yola çıktıkları zaman Firavun ve askerleri, onları takip etmeye başladılar. İki topluluk birbirini görünce, Musa -aleyhisselâm- ile kendisine îmân edenler denize doğru, Firavun ve askerleri de onlara doğru ilerlediler. Musa - aleyhisselâm-'a îmân edenler: İşte yakalandık! dediler. Musaaleyhisselâm- onlara: Asla! (Durum, sizin belirttiğiniz gibi değildir. Onlar bizi yakalayamazlar.) Şüphesiz ki Rabbim (yardımıyla) benimle beraberdir. O bana, (benim ve sizin kurtuluşunuz için) yol gösterecektir. Allah Teâlâ, Musa -aleyhisselâm-'a: 'Asân ile denize vur!' diye vahyetti. (Musa -aleyhisselâm- asâsı ile denize vurunca, deniz) derhal yarıldı ve İsrailoğulları topluluğu sayısınca denizde on iki yol açıldı. Musa -aleyhisselâm- ile kendisine îmân edenler, açılan yollara girip diğer taraftan çıktılar. Firavun ve askerleri de denizde açılan bu yollara girip onları takip etmeye başladılar. Allah Teâlâ denize emredince deniz onların üzerine kapandı. Böylelikle bedenleri denizde boğulmaya, ruhları da sabah-akşam cehennemde ateşle azap görmeye maruz kaldı. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: z y x w v u t sr q p o n [ ٤٦ Z { Onlar (Firavun âilesi, kabirlerinde azap olunurlar ve hesap gününe kadar) sabah akşam ateşe sunulurlar: 1 Kıyâmetin kopacağı gün de (yaptıkları kötü amellerine karşılık olarak) Firavun âilesini en şiddetli azaba sokun!" 2 Firavun ve askerleri, günah ve mâsiyetlerinin akibeti sebebiyle, alanlar için bir ibret ve ders olmuştur. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: /. - [ Z J I H G F E D C B > = < ; : ٩٠ "Biz, İsrâiloğullarını denizden geçirdik.firavun ve askerleri, zulmetmek ve düşmanlık etmek için onları takip ettiler.nihâyet onu 1 Bu âyet, kabir azabının delillerinden birisidir. Ehl-i sünnet ve cemaat'in ittifakıyla kabir azabı hem ruh, hem de bedene olur. (Tahâviye Akîdesi Şerhi, s: 385) 2 Ğâfir (Mü'min) Sûresi:46 1
3 boğulma çepeçevre kuşatınca, (Firavun): Gerçekten, İsrâiloğullarının îmân ettiği ilâhtan başka bir ilâhın olmadığına ben de îmân ettim. Ben de müslümanlardanım, dedi " 1 Bunun üzerine Allah Teâlâ Firavun'a şöyle seslendi: U T S R Q P O N M L K [ Z b a ` _ ^ ] \ [ ZY X W V ٩٢ ٩١ "(Ey Firavun!Ölüm sana gelip çattıktan sonra Allah'ın ibâdete lâyık yegâne ilâh olduğuna) şimdi mi îmân ettin. Oysa (ölüm gelmeden önce) sen, Allah'a karşı gelmiş ve (O'nun yolundan yüz çeviren) bozgunculardan olmuştun. (Dolayısıyla can çekiştiğin ve ölümü gördüğün anda tevbe etmen sana hiçbir fayda vermez).bugün, (helâk olmanı yalanlayanın sana bakması için) senden sonra gelecek olanlara ibret olman için seni bedeninle yüksek bir yere koyacağız. Şüphesiz ki insanların bir çoğu, âyetlerimizden habersizdirler (âyetlerimizi ne düşünürler, ne de onlardan ibret alırlar)." 2 Firavun: ٢٤ "(Firavun:) Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi." 3 ve: Z L K J I H [ ٣٨ Z O N M L K J I H G [ "Ey ileri gelenler! Ben, sizin için benden başka (ibâdeti hak eden) bir ilâh bilmiyorum/tanımıyorum." 4 Deyip durduktan sonra, insanlar onun ölümünün gerçek olduğundan emîn olabilmeleri için deniz onu ölü olarak dışarı attı. İşte zulmün ve haddi aşmanın akibeti, böyle olur. Âhiret azabı ise daha çetin ve daha kalıcıdır. 1 Yunus Sûresi:90 2 Yunus Sûresi: Nâziât Sûresi: 24 4 Kasas Sûresi: 38 2
4 Abdullah b. Abbas'tan -Allah ondan ve babasından râzı olsunrivâyet olunduğuna göre, kendisine Âşûrâ günü orucu hakkında sorulduğunda o şöyle demiştir: r "Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i, bu Âşûrâ günü orucu ile bu Ramazan orucunun dışında, üstün tuttuğu başka bir günün orucunun fazîletini ararken görmedim." 1 Âşûrâ gününün büyük bir fazîleti ve geçmişten gelen bir kudsiyeti vardır. Âşûrâ günü orucunun fazîleti, peygamberler -Allah'ın salât ve selâmı onların üzerine olsun- arasında bilinmekteydi. Nitekim Nuh ve Musa -Allah'ın salât ve selâmı, her ikisinin üzerine olsun- bu günde oruç tutmuşlardı. Yine Ehl-i kitap da bu günde oruç tutmuştur. Aynı şekilde Kureyş kabilesi de câhiliye döneminde bu günde oruç tutardı. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Âşûrâ orucu konusunda dört hali vardı: 1. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Mekke'de iken bu orucu tutar, ancak insanlara tutmalarını emretmezdi. Nitekim Âişe -Allah ondan râzı olsun- bu konuda şöyle der: r "Kureyş, câhiliye döneminde Âşûrâ günü oruç tutardı. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de bu orucu tutardı. Peygamber - sallallahu aleyhi ve sellem- Medine'ye geldiğinde bu orucu tutmayı emretti.ramazan orucu farz kılınınca, Ramazan orucu farz olarak kaldı, Âşûrâ orucu ise (tutulması emri) terkedildi. Dileyen onu tutar, dileyen de tutmazdı." 2 2. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Medine'ye geldiği zaman Ehl-i kitabın bu günde oruç tuttuklarını ve bu güne tâzim 1 Buhârî ve Müslim 2 Buhârî ve Müslim 3
5 gösterdiklerini gördü. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda emrolunmadıkça Ehl-i kitap ile mutabık kalmaktan hoşlanırdı. Bu sebeple kendisi bu günde oruç tutmuş, insanlara da bu günde oruç tutmalarını emretmiş ve onları bu konuda teşvik etmiştir. Hatta sahâbe - Allah onlardan râzı olsun-, çocuklarına bile bu günde oruç tuttururlardı. Nitekim Abdullah b. Abbas'tan -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunan hadiste o şöyle der: r "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Âşûrâ günü sabahı Medine'nin çevresindeki Ensâr'ın köylerine elçiler yollar (ve onlara şöyle söylemelerini emrederdi): Kim bugün oruçlu halde sabahladıysa, orucunu tamamlasın.kim de bugün yemiş veya içmişse, günün geri kalan kısmını oruçlu olarak tamamlasın.bu emirden sonra bizler de bugünde oruç tutar, çocuklarımızdan küçük olanlara Allah'ın izniyle oruç tuttururduk.onları alıp mescide götürür ve onlara yünden oyuncak yapardık.çocuklardan birisi yemek için ağladığı zaman, iftara kadar oyalanması için o oyuncağı kendisine verirdik." 1 3. Ramazan orucu farz kılınınca, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- sahâbeye Âşûrâ orucunu tutmalarını emretmeyi ve bunun üzerinde durmayı bıraktı. Nitekim bu konuda Âişe'nin -Allah ondan râzı olsun- rivâyet ettiği hadis daha önce geçmişti. İslâm âlimlerinin çoğunluğu, Âşûrâ orucunun müstehap olduğunda emin değillerdir. 4. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- hayatının sonunda, Âşûrâ orucunu sadece onuncu günde tutmamaya, hatta orucunda Ehl-i kitaba aykırı hareket etmek için bu güne başka bir gün eklemeye karar vermiştir. Nitekim İbn-i Abbas'tan -Allah ondan ve babasindan râzı olsunrivâyet olunan hadiste, o şöyle der: 1 Buhârî ve Müslim 4
6 r r r "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Âşûrâ günü oruç tuttuğu ve ashâbına da bu günde oruç tutmalarını emrettiğinde, onlar şöyle dediler: Ey Allah'ın elçisi! Âşûrâ günü, yahûdi ve hıristiyanların yücelttiği bir gündür, dediler.bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: O halde gelecek yıl olursa, inşaallah (onuncu gün ile birlikte) dokuzuncu günü de tutarız.ibn-i Abbas der ki: Gelecek yıl gelmeden Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- vefât etti." 1 İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- de bu konuda şöyle der: "Âşûrâ orucunun dereceleri üç şekildedir: 1. En mükemmeli: 9, 10 ve 11. günlerin tutulmasıdır ve 10. günlerin tutulmasıdır.hadislerin çoğu da buna delâlet etmektedir. 3. Sadece 10 gün oruç tutulmasıdır. İbn-i Abbas gibi ilk müslümanlardan bir topluluk, Âşûrâ orucunu yolculuk halinde de tutarlardı. Nitekim bu konuda şöyle demişlerdir: Ramazan orucundan yolculukta tutulmayan günler sayısınca, Ramazan dışında yılın başka günlerinde kaza edilebilir. Fakat Âşûrâ orucu kaza edilemez. Âşûrâ orucu hakkında rivâyet edilen en ilginç şey ise, vahşi hayvanlar, sürüngenler ve karıncalar bugünde oruç tutarlardı.bu orucun fazîletlerinden birisi de bugün, Allah Teâlâ'nın bir topluluğu bağışladığı, başka bir topluluğu da bağışlaya-cağı bir gündür.nitekim aşağıdaki hadis bu konuda delildir: r 1 Müslim 5
7 "Ali b. Ebî Tâlib'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle der: Bir adam kendisine: 'Ramazan ayından sonra hangi ayda oruç tutmamı emredersin? diye sordu. Ali-Allah ondan râzı olsunona dedi ki: 'Ben, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yanında otururken bir adamdan başka hiç kimsenin bu konuda sorduğunu işitmedim. Adam: 'Ey Allah'ın elçisi! 'Ramazan ayından sonra hangi ayda oruç tutmamı emredersin?' diye sordu.rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: 'Ramazan ayından sonra oruç tutmak istersen, Muharrem ayında oruç tut.çünkü Muharrem ayı, Allah'ın ayıdır.bu ayda öyle bir gün vardır ki Allah o günde bir topluluğu bağışlamış, yine o ayda başka bir topluluğu bağışlayacaktır." 1 1 Tirmizî Daha geniş bilgi için: İbn-i Receb'in: "Letâifu-l-Meârif" (s:45-53) adlı eseri ile İbn-i Kayyim'in "Zâdu'-l-Meâd" (c:1, s:349) adlı eserine bakınız. 6
------------------------------------------
1 VUKU BULMADAN ÖNCE BÜYÜDEN KORUNMANIN ŞER'Î YOLLARI الوساي ل لرشعية ليت ت ى ق بها السر قبل وقوعه ] ريك - Turkish [ Türkçe - şeyh Abdulaziz b. Abdullah b. Baz الشيخ عبد العز ز بن عبد االله بن باز Terceme: IslamQa koordinasyon: Sitesi Islamhouse رمجة: موقع ا سم سو ال وجواب تنسيق: موقع IslamHouse.com
2 ت VUKU BULMADAN ÖNCE BÜYÜDEN KORUNMANIN ŞER'Î YOLLARI Vuku bulmadan önce büyüden (sihirden) korunmanın yolları nelerdir? Hamd, yalnızca Allah'adır. Büyünün tehlikesinden korunmanın en önemli yolu, Peygamber - sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak rivâyet olunan şer'î zikir ve duâlarla kişinin kendisini korumaya almasıdır. Bu zikir ve duâlardan bazıları şunlardır: 1. Her namazın akabinde, selâmdan hemen sonra bu konuda gelen meşrû duâların akabinde Âyete'l-Kürsî'yi okumak. 2. Bu zikir ve duâlardan birisi, uykudan önce Âyete'l-Kürsî'yi okumak. Âyete'l-Kürsî; Kur'an-ı Kerim'in en büyük ve en önemli âyetidir. Bu âyet şudur: ض يوم خ ذ ه ر ا و ي اي ت ا س ن ة و ن و م ل م ا ف ل س م ا و ا ت و م ا ف (( الله ه ل ه ه ه م ء ع ع ن د ه ن ذ ا ي ش ف هد و م ا خ ل ف ه م و ه ي ط و ن ش م ن ع لم ه م ل ه ا ذ ن ه ع ل م م ا أ ي ب ظ ي م )) ] سورة ي ه ع ه ب م ا ش ا ء و س ت ر هس ل س م ا و ا ت و ا ر ض و ي و د ه ف ظ ه م ا و ه و ا ي ع ا ي ع بلقرة ا ية: ٢٥٥] "Allah, O'ndan başka ilah olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, Hayy, Kayyûm dur (her an yarattıklarını gözetendir). Göklerde ve yerde olan ancak O'nundur.O' nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini, işleyeceklerini bilir. O'nun dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır/kuşatmıştır.onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür." (Bakara Sûresi: 255). 3. Yine, bu zikir ve duâlardan birisi, her farz namazın akabinde selâmdan sonra İhlas, Felâk ve Nas sûrelerini okumaktır. Sabah ve 2
3 ه الله ه ه akşam namazlarının farzlarından hemen sonra ise, bu üç sûreyi üçer defa okumaktır. 4. Yine, bu zikir ve duâlardan birisi, gecenin ilk bölümünde (uykudan önce) Bakara sûresinin son iki âyetini (Âmene'r-Rasûlü) okumaktır. Bu iki âyet, şudur: ن ل ر س و ل م ا ز ل ىه ه ه و ر س ل ه م ل م ن ر و ا ل م و م ن و ن آ م ن ا الله ومي ن ب ه و ت ى ت ب (( آ ب أ ي ك ت ل ف الله ن ت ف ر ق أ د م ر س ل ه و ق ا ل و ا س م ع ن ا و أ ط ع ن ا ف ر ا ن ك ر ن ا ل ا ل م ص و ي ن ا ر ن ا و ف س ا ه و س ع ه ا ل ه ا م ا ك س ب ت و ع ل ي ه ا م ا ا ت س ب ت ر ن ا ر ت و ا خ ذ ن ا ه ن س ي ن ا أ و أ خ ط ا م ل ا ت م ل ن ا ا ت م ا ط ا ق ة ل ب ى ه ع ل هن م ن ب ل ن ا ر ن ا و ه و ا ف ن ا ل ت ع ل ي ن ا ر ص ك م ا ا و ا ر ن ا و م ر ن )) [سورة بلقرة ا يتان: ٢٨٥-286] ت م و ن ا ا ن ت ص ن ا ع ا ي ر ل أ ن ا ي ك ه و ا غ ف "Peygamber ve (ona) îmân edenler, ona Rabbinden indirilene îmân ettiler.hepsi de Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine îmân ettiler ve onlar arasından hiçbirisini ayırt etmeyiz, işittik ve itaat ettik. Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş yalnızca sanadır dediler. Allah bir kimseye ancak gücünün yeteceği kadar yükler; kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutur veya hataya düşersek, bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme. Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirlere karşı bize yardım et!" (Bakara Sûresi: ). Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak gelen bir hadiste o şöyle buyurmuştur: ر ه ش ي ط ا ن ت ص ب «م ن ا ا ه ظ و 3 ع ل ي ي ز ل ل ة م ق ر أ آ ي ة ا ي ت ر ر ف ل ل ] رواه بلخاري وه [ "Kim, geceleyin (uykudan önce) Âyete'l-Kürsî'yi okursa, (onu koruması için) Allah tarafından koruyucu bir melek görevlendirilir ve sabahlayıncaya kadar şeytan ona yaklaşamaz." (Buhârî bu lafza yakın bir şekilde rivâyet etmiştir.) Yine, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak gelen başka bir hadiste o şöyle buyurmuştur:» م ن
4 ه الله الله ن ة ل» ب م ق ر أ ا ت م ن آ خ ر س و ر ة ب ل ق ر ة ف ل ك ف ت ا ه «] رواه بلخاري [ "Kim, geceleyin (uykudan önce) Bakara sûresinin son iki âyetini (Âmene'r-Rasûlü) okursa, bu iki âyet onu her türlü kötülükten korur." (Buhârî) 5. Yine, bu zikir ve duâlardan birisi, bir kimsenin, gece olsun, gündüz olsun, evde, çölde, havada veya denizde bir yerde ikâmet etmek istediği zaman şu duâyı çokça okumasıdır: 4 ب ل م ا ت ا ا م ا ت م ن م ا خ ل ق «] رواه مد النسايي وصه ب [ ع و ذ» أ "Yarattıklarının şerrinden, Allah ın eksiksiz sözlerine sığınırım." (Ahmed ve Nesâî, Bkz. Sahih-i Tirmizî; hadis no: 187, Sahih-i İbn-i Mâce; hadis no:266). Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur: ء ش م ه م ا خ ل ق ل ا م ا ت م ن ق ا ل: «ع و ذ أ ا ب ل م ا ت ت م م ه ن ن ز ل» م ر ت ل م ن م ه ه ه ل ذ ل ك ] رواه مسلم [ "Kim, bir yerde konakladıktan da sonra: ' Yarattıklarının şerrinden, Allah ın eksiksiz sözlerine sığınırım' derse, o konakladığı yerden ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar veremez." (Müslim) 6. Yine,bu zikir ve duâlardan birisi, sabah ve akşamleyin üç defa şu duâyı okumaktır: ل ي م «] ف ل س م ا ء و ه و ل س م ي ع ا ي ع ء ا ر ع م اسم ه ش ف ض و «ا الله ل ي رواه لرتمذي وأبو داود وابن ماجه أمد وصه ب [ "İsmiyle yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremediği Allah ın adıyla (başlarım). O, hakkıyla işiten ve her şeyi bilendir." (Ebu Dâvud, Tirmizî, İbn-i Mâce ve Ahmed rivâyet etmişlerdir.bkz. Sahih-i İbn-i Mâce; hadis no:332.) Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu duâyı okumaya teşvik etmiş ve bu duânın her türlü kötülükten kurtulmanın sebebi olduğunu belirtmiştir. Her kim, şeytanın şerrinden Allah Teâlâ'ya sığınmak için okunan bu duâ ve sûreleri, samimiyetle, Allah Teâlâ'ya îmân ederek ve O'na
5 güvenip dayanarak, delâlet ettiği anlamlarını gönül huzuruyla sürekli olarak okursa, büyü ve diğer her türlü şerli şeylerden korunmanın en büyük sebeplerinden birisine sarılmış olur. Yine, bu duâ ve sûreleri çokça okumakla birlikte Allah Teâlâ'ya sığınmak ve O'ndan zararı gidermesini ve hastalığı ortadan kaldırmasını niyaz etmek, vuku bulduktan sonra büyüyü defetmenin (kovmanın) en büyük sebeplerindendir. Hastalıkları, büyü ve diğer şerli şeylerden tedâvi etmek için, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sâbit olan duâlardan birisinde, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ashâbını şu duâ ile rukye etmiştir: ر ب ل ا س أ ذ ه ب ب ل ا س س ق م ا» ] رواه أبو داود الرتمذي [ ل ل ت ه م» ا و ا ش ر ت د ه ن ا ل ش ا ف ش ف ا ء ش ف ا ؤ ك ش ف ا ء ت غ ا ف أ "Ey insanların Rabbi olan Allahım! Hastalığın şiddetini giderip şifâ ver. Şifâ veren yalnızca sensin. Senin şifândan başka şifâ yoktur. Öyle bir şifâ ver ki hiçbir hastalık kalmasın." (Ebu Dâvud ve Tirmizî) Bu rukyelerden birisi de, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellemhastalandığında Cebrâil -aleyhisselâm- ın kendisinin üzerine okuduğu şu duayı da okumalıdır: ء الله ك ر ق ي ك م ن ش ك و م ن ف س أ و ا س د ا ش ف ي ت و ذ ه «ا الله أ ك «] روا مسلم [ ا الله أ ر ق ي "Allah ın adıyla sana rukye yapıyorum. Sana eziyet veren her şeyden, her kötü nefisten ve hasetçi gözün şerrinden sana rukye yapıyorum. Allah sana şifâ versin. Allah ın adıyla sana rukye yapıyorum." (Müslim) Bu duâyı üç defa tekrarlar. Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir. 5