25 Nisan 2012

GÖZÜMÜN YAŞIYLA ELLERE VERDİM





GÖZÜMÜN YAŞIYLA ELLERE VERDİM

Kopardım meyvemi bağlara verdim
uçurdum hasreti dağlara verdim.
yare bağladığım şu seven kalbi
dağlayıp göğsümden ahlara verdim

aşkın ateşiyle yaktım gönlümü
göklere savurdum sönen külümü
elimde büyüyen nazlı gülümü
gözümün yaşıyla ellere verdim

bir ömür üstüme kara bağladım
aşkın hançeriyle döşüm dağladım
bir yar için gece gündüz ağladım
aktıkça gözyaşım sellere verdim

gidip geldim ölüm - yaşam arası
silinmedi ak alnımın karası
kanadıkça şu gönlümün yarası
ılgıt ılgıt esen yellere verdim

mevsimler sarardı, rüzgârlar üzgün
kederler üşüştü, sevinçler sürgün
şu yalan dünyada gülmedim bir gün
çalıp efkarımı tellere verdim

ya bu dünya yalan, ya da bu hayat
uçamaz hiç bir kuş kırıksa kanat
bir ömür boşa gelip geçti heyhat
bir aşk ki, dilden dillere verdim

Nuri CAN

İŞ HAYATI BÜTÜN LİSE VE ÜNİVERSİTELERDEN DAHA ZOR BİR OKULDUR


Güzel Sözler

* Eğer işiniz başka hiçbirşeye zaman bırakmayacak kadar yoğunsa yanlış giden birşeyler var demektir; sizinle ya da işinizle ilgili. William J. H. Boetcker

* Bilmediğiniz şeyin size zarar vermeyeceğini büyük ihtimalle duymuşsunuzdur, ama iş hayatında verir. C. S. Lewis

* İş hayatı bütün lise ve üniversitelerden daha zor bir okuldur. Thomas A. Edison

* İş hayatındaki sürprizlerin yüzde doksan dokuzu olumsuzdur. Harold S. Geneen

* İş hayatını seviyorum çünkü rekabet var; çünkü kelimeler yerine yapılanlar ödüllendirilir. İş hayatını seviyorum çünkü ciddiyet ister ve bügünün işiyle uğraşırken yarını düşünmeme fırsat vermez. İş hayatını seviyorum çünkü düzeltmeye değil yapmaya çalışır; çünkü bencilcedir, iki yüzlülüğe ve duygusallığa yer yoktur. İş hayatını seviyorum çünkü hatayı, uyuşukluğu verimsizliği cezalandırıp; elinden gelen herşeyi ortaya koyanları fazlasıyla ödüllendirir. ...yazı devam eder... Son olarak, iş hayatını seviyorum çünkü hergün taze bir maceradır. Robert Hervey Cabell

*İş hayatı inanç talep eder, ciddiyet gerektirir, yürek ister, dürüstçe bencilliktir, hata affetmez ve hayatın ta kendisidir. William Feater

* Ticarette iyi olmak sanatın en şaşırtıcı dalıdır. Andy Warhol

* İş hayatındaki en büyük yetenek diğerleriyle iyi geçinip onların yaptıklarında etkili olabilmektir. John Hancock

* Her büyük insanın içinde idealist bir dokunuş vardır. Wilson

* İş hayatı sekse benzer. İyi olduğu zaman çok iyidir; pek iyi olmadığı zaman, yinede iyidir. George Katona

* Bazıları özel girişimi vurulması gereken bir yırtıcı olarak görür, diğerleri ise sağılması gereken bir inek olarak.. Ama arabayı çeken güçlü bir at olduğunu görenler çok azdır. Sir Winston Churchill

* Ben de diğer insanlar gibiyim. Tek yaptığım talebi karşılamak. Al Capone

* İş hayatında paranoya bir psikoz değildir, gerçektir; belki de hayatta kalmanın yoludur. Fred Adler

* Ticaret, saygı duyulması gereken bir savaş gibidir. Ana strateji doğruysa yapılacak sayısız taktik hata bile başarıyı engelleyemez. Robert E. Wood

* İş hayatındaki can alıcı nokta hizmet etmek için beslenen dürüst duygudur. Ticaret bilindiği gibi hizmet bilimidir. En iyi hizmet veren en çok kar edendir. George Eberhard

* Bir adam sadece para kazanmak fikriyle işe başladıysa, büyük ihtimalle, yapamayacaktır. Joyce Claude Hall 1891

* Spor birçok yönden iş hayatına benzer. Diğerleri kadar iyi ya da daha iyi olmak isterseniz onlar kadar zinde olmalısınız. Zinde ve yetenekli olduğunuz zaman; iyi oyuncu ile çok iyi oyuncu arasındaki farkı belirleyen ise kararlılıktır. Anthony J. F. O'Reilly

* İşi ofiste bırakmak iyi bir kural gibi gözükebilir ama daha da iyi olabilir; çünkü başarıyı arzulayan biri, ayakta olduğu her saat yeni fikirler ve programlar üretiyor olmalıdır. İşi çalışma saatlerinden sonra düşünmemek kulağa iyi gelir fakat farkettim ki bir kere rahatladıktan sonra arkasından iş sıklıkla gelmez. John H. Peterson

==========================
ÇAĞLARNETWORK
UZMAN GROUP KAZANDIRIYOR
 LÜTFEN LİNKE TIKLA
ÜCRETSİZ KAYIT OL
SENDE KAZAN





* Birçok işyerinde, mesai saat 5'te biter. Fakat başarıyı izleyenler, bugünü dünden devralır ve yarına kadar taşırlar. Lawrence H. Martin

* Diğerleri istemezken, birinin yaptığı fedakarlık işlerin iyi gitmesini sağlar. Ki-Jung Kim

* Eğer en iyi yüz ticari kuruluşu incelemeye kalkarsanız, eminim büyük bir çoğunluğunun başarısının özgün ve yenilikçi satış metodlarında gizli olduğunu farkedeceksiniz. W. Alton Jones

* Bir iş adamının kararları sahip olduğu bilgiden öteye gidemez. R. P. Lamont

* Başarının anahtarı, dünyada olup bitenleri algılayıp günün ihtiyaçlarına uygun ürünleri sunmaktır. Tersini düşünenler ise günün ihtiyaçlarını ürünlerine uydurmak için uğraşıp dururlar. Pieter C. Vink

* Bugünün işinin dünün metodları ile yapabileceğine inanmıyorum. Nelson Jackson

* İş hayatı bisiklete binmek gibidir. Ya sürekli pedal çevirirsiniz ya da düşersiniz.

* Ticaret diğer tüm işlerden daha fazla gelecekle ilgilidir; bitmeyen bir hesaplama süreci, ileri görüşlülüğün pratiğidir. Henry R. Luce

* Ticaretin sadece iki basit işlevi vardır: pazarlama ve yenilik. Peter F. Drucker

* İş hayatında herkes; yasal ama diğerleriyle çelişen amaçları doğrultusunda çalışır. Harold S. Geneen

* İş keyfi engeller ama farklı keyifler getirir. William Feather

* İşinizi kendiniz yönlendirmezseniz, sizi dışarı doğru yönlendirirler. B. C. Forbes

* Kalbinizi işinizin ve işinizi de kalbinizin içine yerleştirmelisiniz. Thomas J. Watson Thomas J. Watson

* ***lar, akıllıların iş yapmaya korktuğu yerlere akın ederler. Peter F. Ducker Peter F. Ducker

* Bir iş açmak çok kolaydır; onu açık tutmak ise çok zordur. Çin Atasözü

* Bir iş adamının yeteneği; bir malı çok olduğu yerden değerli olduğu yere getirebilmektir. Emerson

* Bir iş ya daha iyi ya da daha kötüye doğru ilerler. Calvin Coolidge

* Monopol, yolculuğunun sonuna gelmiş bir işi ifade eder. Henry Demarest Lloyd

* Bir işin sadece tek bir geçerli amacı olabilir: Müşteri kazanmak. Peter F. Ducker

* İş adamı ticari bir takip içindedir. Ticari olarak takip edilen şey ise paradır. Ambrose Bierce

* Ticaret: Başka bir insanın cebindeki parayı kibarca alabilme sanatı. Max Amsterdam Max Amsterdam


==========================
ÇAĞLARNETWORK
UZMAN GROUP KAZANDIRIYOR
 LÜTFEN LİNKE TIKLA
ÜCRETSİZ KAYIT OL
SENDE KAZAN


* Yasal olan her işin amacı kar karşılığında ve bedeli risk olan hizmettir. Benjamin C. Leeming

* Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur. P.Drucker

* Güç ve güveni hep dışımda aradım. Ama bunlar insanın içinden gelir. Ve her zaman oradadırlar. Sigmond Freud

* Bir işe girişmek için iyi bir gerekçemiz yoksa, ona başlamamak için iyi bir nedenimiz var demektir. Çiçero

* Dünyanın en güç işi birşeyin nasıl yapılacağını bilirken, başka birinin nasıl yapamadığını ses çıkarmadan seyretmektir. Mevlana

* Babam iki tür insan bulunduğunu söylerdi. İşi yapanlar ve yapılan işten kendine kredi çıkartanlar. O, benden birinci grupta yer almam için çalışmamı istedi. Zira bu grupta diğerinden daha az rekabet vardı. Indra Gandhi

* Hırs bir teknenin, yelkenini şişiren rüzgara benzer. Fazlası tekneyi batırır. Azı da tekneyi olduğu yerde saydırır. Voltaire

* Kendi omuzuna tırman. Başka nasıl yükselebilirsin ki! Nietzche

* Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir gün bile çalışmış olmazsın Konfucyus

* Hata yapmaktan korkmak, ilerlemenin ölümüdür. Alfred North Whitehead

* Kurda sormuşlar ensen neden kalın diye kendi işimi kendim görürüm demiş.

* Değişimi başlatanların ilk işi, alışkanlıkları ortaya çıkarmaktır; onları değiştirmeye çalışmak değil. Gary Hamel

* Takım çalışmasının iyi bir özelliği, her zaman başkaların da sizin tarafınızda yer almasıdır. Margaret Carty

* Sanayi Çağının simgesi "makineleşme"ydi. Yaklaşan yeni dönemin simgesi ise "gezegen" olacak. Yani yaşayan, kendi kendini yaratan ve yenileyen bir sistem. Yöneticilik anlayışı da bu doğrultuda değişecek. Peter Senge

* Her sey üstüne üstüne geliyorsa, belki de sen ters gidiyorsundur. Fransız Atasözü

AĞLADIĞIMDA MENDİLİM OLURMUSUN


Ağladığımda Mendilim Ol 

Sen canımdan öte can, damarımda kanımsın. Sevmeye, okşamaya kıyamadığım, yıllarca yüreğimde saklayıp, kimselere anlatamadığımsın... 

Bilki sensiz uzak bir dağbaşı ıssızlığıyım, yoksan ürpertilerde tiril tirildir yapraklarım, seni özlemenin korkunç girdabında ve yönünü yitirmiş göçmen bir bulut olup her gece uçurumlara ağlarım... 

Ağladığımda mendil, güldüğümde kahkaham, susadığımda su olmanı; uyuduğumda rüyalarıma girmeni, her sabah alnımdan öperek uyandırmanı istiyorum… 

Dün yine gökyüzünün masmavi görkemi ve hayalini çizdiğim beyaz bulutlarının altında seni bekledim. Uzaklarda gülümseyen gökkuşağının renkleri içinde aradım seni, yoktun. Yokluğun, bir canavarın dişlerinde yüreğimi kemirip durdu. Yokluğun cehennemim oldu, yokluğun zifiri karanlığım, yokluğun zindanım oldu. Belki bir köşeden çıkıp gelirsin diye bütün gün seni düşleyip, gözlerim ufukta, kucağım dolu sevgi ve yüreğimde binbir umutla seni bekledim… Baharlar yeşertip hayallerimde, ölesiye bir özlemle bekledim seni, gelmedin... Seni ne kadar özlediğimi bilmiyorsun. Bilsen; dağları, tepeleri aşar, denizleri, ovaları devirip çıkar gelirdin... 

İçim özleminle dolup taşıyor, özleminle tutuşuyor gönül bahçemin çiçekleri. Yüreğimin bütün bentleri paramparça şimdi. Söz geçiremiyorum yüreğime artık. Düşlerime de sığmıyorsun, büyüdükçe büyüyorsun yüreğimde günbegün … 

Biz seninle bu dünyada hesapsız, çıkarsız, yalansız sevdik birbirimizi.. Yüreğimizin bembeyaz tuvaline maviyi fonlayarak ve aşkın kıpkızıl resmini çizerek aynalara; insanları, kuşları, dağları, çiçekleri, suları da öyle sevmiştik… 

Biz seninle bütün engellere rağmen, bitmez tükenmez bir azimle sevginin doruğuna erişmek için tırmandık hayat yokuşunu. Ve bitip tükenmeyen bir aşkla sevdik yaşamı. Biz seninle uzak dağ başlarına yazdık umutlarımızı. Denizlere, dalgalara, fırtınalara, acılara, korkulara inat, uçurumlara yazdık sevdamızı. Biz seninle kanatları sevdalı iki güvercindik mavi göklerde. Kanat çırptıkça yükseldik, yükseldikçe sevdalara avcılar düştü peşimize. 

Zamanın acımazsızlığına, aramızdaki mesafelere, etrafımızdaki çirkinliklere, günübirlik aşklara, saldırılara, satılık sevgilere rağmen; biz yine de yüreğimiz de hiç sönmeyen bir yangınla özledik birbirimizi, en kutsal aşkla sevdik, bekledik kirletmeden umutlarımızı... 

Senden ayrılalı günlerin, ayların, yılların nasıl geçtiğini bilemez, hesabını tutamaz oldum. Her seher uyanınca dağların esen rüzgarlarına açıyorum penceremi, o ölümüne özlediğim bahar kokunu getirir diye. Bir nebze de olsa dindirir yada söndürür yüreğimdeki aşk ateşini... 

Her gece menekşe rengi gözlerini demlerim hayalimde. İpek saçlarını, sevdalı gülüşlerini, inci dişlerini demlerim. Ne çok severdik yayla yollarında türküler söylemeyi seninle… Ellerimi avucunun içine alıp, başını göğsüme dayamayı. Şimdi her gece insana hayat veren ve yüreğime nakış nakış işledigim sevda sözlerin dolaşıyor kulaklarımda, paylaştığımız ümit dolu hayaller ayışığında… 

Yılmak yoktu bizim için bu yolda. Ağlamak, sızlamak, geriye dönmek hiç yoktu. Zordu, çetindi bizim sevdamız ama her şeye ve çekilen tüm acılara değerdi. Sabır diyordun. Sabrı da, ümit etmeyi de senden öğrenmiştim. Senden öğrenmiştim sevmeyi, zorluklara karşı direnmeyi. Konuşurken insanın yüzüne dosdoğru, dürüst ve namuslu bakmayı… Merhameti, acımayı, insan gibi düşünmeyi senden öğrenmiştim. Senden öğrenmiştim sevdalara türkü yakmayı, dinine, rengine, ırkına bakmadan, insanlara insan gözüyle bakmayı… 

Şimdi Ren nehrinin kıyısında dalgın bakışlarla dalıp dalıp gidiyorum uzaklara. Gökyüzü masmavi ve saatler yorgun bir su gibi akıp gidiyor gözlerimde.. Ufka, gökmavisinin kızılla birleştiği o ince sıcak ve yumuşak çizgiye bakıyorum. Bir kuş gelip konuyor saçlarıma, yüreğimi ipekten kanatlarına sarıp sana gönderiyorum... 

Saatler su gibi akıp gidiyor. Bir gemi yanaşıyor kıyıya, inen yolcuları izliyorum, sen yoksun. “ Kahretsin! ”. diyorum.” Ne olur çıkıp gelse, sarılsa boynuma.” Bir gemi uzaklaşıyor limandan. Suların devinimleri akıyor gözlerimde, karışıp gidiyor uzaklara... 

Seni düşünüyorum. Seni düşünmek gökyüzü olmak gibi bir şey bazen, ya da rotası belli olmayan bir gemiye binip, yeni iklimlere yelken açmak gibi. İnsan olmayan bir adada inip, Robinson gibi insansız bir yaşam kurmak istiyorum. Ve o adada bir ömür yalnız seni beklemek istiyorum... 


Şunu bilmelisin ki, nerede olursam olayım, hangi iklimde kalırsam kalayım, vakti geldiğinde bir gün mutlaka, yüreğim alıp beni sana getirecektir. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum, sen de inan bütün kalbinle. Hiç bir yol bilmesem de, gelmeye kalmasa da mecalim, çıkıp geleceğim inan... Bekle...

GİTME,BEN SANA KALBİMİ VERDİM


Gitme, Ben Sana Kalbimi Verdim

Sen bu dağların sevda türküsüsün bahar gözlüm, denizlerin mavisi, bulutların beyazısın. Çatlamış toprağın bağrına düşen bir damla su’sun. Ne zaman bahar gelse, yağmur yağmur çiçek açar gökyüzünde sesin.

Ben sonbaharın yorgun yanık türküsüyüm oysa, sarıya çalar rengim, rüzgarlar estikçe savurur gider yapraklarımı uzak diyarlara.
Sonbaharda kar yağar üzerime, üşür ömrüm. Yalnızlık kocaman bir dağ olup büyür gözlerimde. Gitme sevdamsın! Gidersen rotası belli olmayan gemiler alıp götürür umutlarımı ulaşamıyacağım yerlere...

Sen gülüşünde baharın ilk sevincini, gözlerinde göğün uçuk mavisini taşıyorsun! .. Baharın kokusudur yeryüzüne dağılan temiz nefesin. Yaşamak bir su gibi berrak yüzünün aydınlığında, bir köy türküsü gibi içli ve hilesiz dağçiçeğim...

Ben seni ozanca sevdim türkünakışlım, aybakışlım, sular gibi temiz, bir rüzgar gülü gibi hilesiz. Mehtabın güzelliği, yıldızların ışıltısısın sen karlı dağlarda, rüzgarların soluğu, güneşin dostluğusun. Umut, aşk ve alın terisin sen akalınlarda. Toprağa ekilen tohum, bahara söylenen aşkşarkısısın. Ceylan gözlerin sevinci, dudakların ıslığısın türkülü ırmaklarda... Gitme ne olur.

Gidersen, yaşamın acılı haritasında yaralı bir kalbin, adını bilmediğim çiçekleri kanar içimde her gece... Ay suskunlaşır, yıldızlar suskunlaşır, acılar suskunlaşır, yitirir sesini yaşayanlar da ölüler gibi... Suskunluğun trendinde kan kusar yürekler sensiz. Rüzgar da esmez artık buralarda, çiçekler de açmaz, herkes boynu bükük kalır bu şehirde, çekip gider mutluluklar... Gitme ne olur.

Bak hüznün zifiri saçları akıyor geceye, gecenin karanlığına karışıyor hüznüm... Lanetlenmiş yalnızlıklara ah ediyor kalbim. Her gün biraz daha büyüyor içimdeki kırgınlık... Gitme... Acılar içinde olsam da yaşamı çılgınca sevdim ben. Çılgınca sevdim bu dağları, bozkırları, güneşi. En çok seni sevdim dağçiçeğim, en çok seni sevdim... Gitme ne olur.

Yol türküleri kederlidir nazlım, yol türküleri dertli, yol türküleri acılı. Gidersen kar yağar istasyonlara, boynu bükük bakar ardından bütün akasyalar.

Gitme, bir güvercin sıçaklığı gibi kal yüreğimde. Ben ki sevdamı dağlı bir çiçek gibi göğsümüm üstünde taşıdım hep, namusumun akında. Ne zaman gözlerine baksam beyaz beyaz güvercinler kanat çırpar mavilere; Güller açar ne zaman ellerimi uzatsam saçlarına, serin serin eser yeller.

Bu sevdayı alıp gitme benden, alıp gitme mutluluğumu gözleri türkülü kuşum; içimdeki baharı öldürüp gitme, kimsiz, kimsesiz boynu bükük bırakma türkülerimi. Körpe bir dal gibi koparma sevinçlerimi yüreğimden ne olur... Gitme sevdamsın, ateşimsin, hasretimsin… Gitme ekmeğimsin sen, suyum, havamsın… Gitme, ben sana kalbimi verdim… Kalbimi de alıp gitme…


Gitme, figan düşer denizlere sular çekilir
yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime
bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır
boynunu büker sabah kervanları kelebekler ölür

gitme
bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk
şaşırır yönünü rüzgarlar
bütün pınarların suyu çekilir
solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm

gitme
öksüz kalır içimdeki imge dağları
saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı
bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez
çiçekler açmaz bahçemde ah be gülüm

gitme
içimdeki bütün vagonlar devrilir
bir kar yağar istasyonlara, üşürüm

gitme
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de, ölürüm

gitme kal
menevşeler açsın dağlarda
sevince dönüşsün gökyüzü
iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm
yokluğuna alışamam yokluğun ölüm

AH ASREVYA!....DAĞ ÇİÇEĞİM-2-


Ah! Asrevya! ... Dağ Çiçeğim! - 2 -

Düşlerim dağınık şimdi, kara bulutlar kümelenip durur usuma, acılar çöreklenip yüreğime yerden yere vurur beni olmadık zamanlarda. Ben seni sevdiğimden beri, ilmek ilmek hasret dokur gözlerim uzak yolların gergefine... Sevdiğimsin sen benim... Gelmesende beklediğimsin! ...

Ah! Asrevya! .. Dağçiçeğim, canımıngülü Asrevya. Yıldızım yitikse şimdi, doğmuyorsa ve ışımıyorsa gecelerime ay. Beni terkedip başka ufuklarda parlıyorsa ve almıyorsa kucağına bir vefalı dost gibi... Gelmiyorsa beklediğim bahar. Özlediğimde yanımda olmuyorsan eğer, uzaklar vuruyorsa acımasızca kalbime.
Ben yine de seni düşlüyorsam ışıl ışıl, özlüyorsam en karanlık gecelerde...

Tüm karanlıklara rağmen buğulu bir cama dayayıp alnımı hasretini çiziyorsam bulutlara, direniyorsam yaşama, direniyorsam onursuzluklara... Gücüm sensin... umudum sensin...

Bilki, kör kuyularda merdivensizde kalsam, yelkensiz de bıraksalar uçsuz bucaksız denizler ortasında, alıp gitselerde bütün umutlarımı uzak diyarlara, bütün duygularımı yerden yere vursalarda da yine beklerim seni...
Hiç gelmesen de en güzel şiirlerimi, düşlerimi, hayallerimi sana saklıyacağım...

Bu koca dünyada yanlızca senin beni sevmeni istedim... Senin sarmanı istedim... Yalnızca seni yazdım kaderime, seni aradım her yerde, seni çizdim bütün bulutlara, dağlara, ırmaklara. Her yıldıza sevgini haykırdım, nereye baktıysam seni özledim, seni gördüm...

Ölümüne sevdim seni Asrevya...Unutamam seni.. Hayatımdan silemem, çıkarıp atamam kalbimden...
Seni anmadığım gün dünya anlamsız, yaşam renksiz kalır, yitirir anlamını sevgiler, özlemler öksüz kalır...

Ayrılık kimi zaman bitimsiz bir özlem sızısı, derin bir bıçak yarası da olsa. Sonsuz bir acı verse de, sarı bir yaprak gibi rüzgarda sürüklenmeyi senin için seçmişim Ah Asrevya! .. Dağçiçeğim! ...

Bilki, tomurcuklar patlıyorsa dalında, her bahar sevgi gülleri açıyorsa gülşende, ey aşk, ey sevdiğim sensin sebep...

Sen benim bir ömür hasretini çektiğimsin, sevdiğimsin Asrevya! ... Gelmesende beklediğimsin! ...


Sende özledin mi beni bir gün bile olsa? ... Senin de yandı mı yüreğin benim için? Gelir diye bekledin mi yollara bakıp? ...
Her gece mavi bir özlem girdi mi koynuna? Yastığını ıslattı mı gözyaşların? .... Ağladın mı hiç bakıp bulutlara? ...

...../
Şimdi her gece bir tren kalkıyorsa gönlümün istasyonundan sana doğru, elim kalkmıyorsa ve sallayamıyorsam verdiğin mendili ardından. Gözyaşlarım ateş olup düşüyorsa ve hüzün olup yakıyorsa düştüğü yeri, sebep sensin ey dağ çiçeğim.... Asrevya! ...

Şimdi hücrelerdeysem, ölüme hüküm giyiyorsam her yargılandığım yerde, hüznün acılı ırmaklarında kalıyorsa hayallerim ve sonunda kırılıyorsa kalem. Bil ki sebep sensin ey aşk, ey sevgili.

Bilki ben sefilliği, garipliği, çölü, kimsesizliği, sahrayı, sahrada derviş olmayı, aşka mahkum olmayı, ölümü senin için seçmişim Dağ çiçeğim...

Ey rüzgarın dudaklarında türküler söylemeye doyamadığı Asrevya! ...
Ben yanlız ve bahtsız bir adamım...Tükendim artık... Tükendim ve yenildim...
Kahpeliklere, kalleşliklere, riyakarlıklara, onursuzluklara, zamana, hayata, kadere ve gururuma yenildim...

Kimsesizim şimdi, körkaranlıklardayım, yerim soğuk, suyum yok, ekmeğim yok… Ne bakacak pencerem ne görecek ışık var.. Zindanlardayım, ölüme mahkum… Kapılar kilitli, çıkacak anahtarım yok…


Gel Asrevya! ... İstersen sev beni! istersen kır! Acıt, ez, öğüt, paramparça et.
Gücüm yok tükendim artık! Çek ipimi! ..

Söyle, ne desem son sözüm sorulup, zülfün boynuma dolandığında, Söyle ne etsem, nereye gitsem...

Söyle, Ah! etsem delinir mi kara bağrım? Yaralı geyikleri kurtulur mu canevimin? Kavuşur mu ruhum huzura? ... Söyle Asrevya! ... Asrevya! ... Asrevya! ... Dağ çiçeğim...

Söyle, son sözüm sorulduğunda, tutar mı elimi aşk? Toplar mı yerlere savrulan hayallerimi? yaşatır mı anılarda?

Gücüm yok... Ah! ! ! Asrevya! ... Dağ çiçeğim... Yenildim! ..Tükendim artık! Çek ipimi öleyim...


Çek İpimi Öleyim Asrevya! ...

Küçüktüm
büyüdüm
yitirdim çocukluğumu
büyüdükçe ikiyüzlülüğü tanıdım
tanıdıkça yaralandım
yaralandıkça boğazıma düğümlendi hayat
anlatamam
yaşım kaç şimdi? ülkem neresi
sorma

Yanlış bir adreste gün tüketiyor ömrüm
durmadan yürüyorum sancılar saklı yüreğime.
ayaklar altında linç edilmiş bir hüzün benimkisi
öyle yalnız, gölgesiz, duldasız, düşsüz ve dilsiz
geçen trenler de almıyor beni

Ben yanlız ve bahtsız bir adamım Asrevya! ...
yüreğim yorgun, ben yorgun
her yangından yaralı çıktım
tükendim artık... Tükendim ve yenildim...
sevgisiz, duyarsız, umarsız bir dünyada
kumar oynadım hayatla, kaybettim.
cebim yok, param yok
nerde akşam, orda sabah
ben hep kaybettim
gelen aldattı
giden ağlattı

Yüreğim ah!
bir sen anlarsın beni
bir sen aldatmadın
bir de Asrevya! ...
düşperim
dağ yüreklim
güzeller güzeli Asrevya! ...

Bir düştü Asrevya! ...
bir rüzgar esti düştü dalımdan
kaldım sokaklarda yalnız başıma
bir daha kapım açılmadı sevgiye
ışıklar yanmadı içimde bir daha
bütün kapılar kapandı yüzüme
ağlayacak yerimde kalmadı

çok özledim Asrevya! ...
çek ipimi, öleyim
ben hep kaybettim

ömrümün yaz vaktidir
bu mevsimde sevmek
en çok bana yakışır
özlemek de..
ölmek de...

çek ipimi! ...
Çek ipimi öleyim Asrevya! ...

AH ASREVYA!...DAĞ ÇİÇEĞİM-1


Ah! Asrevya! ... Dağ Çiçeğim! - 1 -

Seni nadide bir çiçek gibi büyüttüm yüreğimin aynasında ah! Asrevya! ... Kem gözlerden korumak için. Hayatın bütün gizemini, doğanın bütün renklerini sende topladı yüreğim. Yüreğimdeki özlemlerle besledim tomurcuk çiçeğini, gözyaşımla suladım, sabırla bekledim kavuşacağımız günü! ...
Yıllar geçip gitti Asrevya! .... Gelmedin sen... Özlem çiçeğim büyüdükçe sığmadı yüreğe. Büyüdükçe rengarenk özlem kokulu çiçekler açtı, kokular saçtı yeryüzüne...
Gülüşünü özledim Ah! ..Asrevya! ... Dudaklarını, gözlerini, ellerini özledim, “seni seviyorum” demeni... Uzakları özledim Asrevya! ... Dağları, ormanları, suları, yıldızları özledim. El ele tutuştuğumuz günleri....
Şimdi kalkıp sana gelmek var Asrevya! ... Kavuşamayacağımı bile bile. Yine de her gün bir başka özlemle, bir başka umutla çıkıp yola, kavuşmak adına sana gelmek var....
Dikenli de olsa sevda yolları, kanasa da özlemler ve hasret olup aksa da gözucumda hayat. Yine de mutluyum, umutluyum seni aramak, sana kavuşmak adına! .. Seni sevmek adına… Hayal da olsa mutluyum Asrevya! ... …
Şimdi kalkıp sana gelmek var Asrevya! ... Kavuşamayacağımı bile bile. Uzaklar düşünce bir kez yüreğe, sen düşünce hayale, ruhumu zaptetmek mümkün müdür? ... Ki, gittiğim her yerde senden izler ararım, hiç bir yerde olmadığını bile bile. Olmadık zamanlarda aklıma düşersin, hüzünlenirim...
Dilimin ucuna her geldiğinde dilimi ısırırım, seni sevdiğimi haykırmamak için. Seni sevdiğimi yalnız sana haykırmak ve yalnız sana söylemek için bir gün kavuştuğumuzda.
Seni çok özlediğimi, seni çok sevdiğimi. Varsın kimse bilmesin...
Bilen biliyor ya, gören görüyor ya! Seven seviyor ya! Hasretin rengini ve kokusunu kıpkızıl bir gül gibi dünyaya salıyor ya her sabah yüreğim! Acılara umut dağıtıyor ya yüreğim! Yeter...
Varsın kimseler bilmesin...
Ah! Asrevya! ... Yaklaştıkça uzaklaşıyorsun, uzaklaştıkça yakınlaşıyorsun…
Anlıyorumki sana kavuşmak sonsuz bir hayal, yine de sevdamı yükleyip yüreğime, seni bulmak ve söylemek için seni sevdiğimi. her sabah yeniden düşerim yollara...
Şimdi her seher çıkıp dağlara ismini haykırmak geçiyor içimden yankılı kayalara...
İlan-ı aşk etmek geçiyor, özlemimi haykırmak geçiyor, dinlemeseler de beni! Duymasalar da!
“Ey dağlar, nehirler, bulutlar, insanlar duyduk- duymadık demeyin, ben onu seviyorum, özlüyorum” diye...
Ey benim yalnızlığımın adı, yalnızlığımın bitmeyen ışığı, sevdamın bitmeyen hasreti. Tükenmeyen hülyalarımın sahibi, yüreğimin canyoldaşı Asrevya! ... Beni sonsuz hasretlere gark eden ve mahkum kılan aşkına, azat etmeyen bir ömür… Bilki, bütün boşluklarını seninle doldurdum ömrümün…
“Gönül her zaman gelmeyeni beklermiş” sevdası saklı duran sevgiliyi. Gelmese de bir ömür beklenirmiş o sevgili…
Ah! Asrevya! ... Bil ki, sevda ateş de olsa bekleyeceğim... Hasretle yansam da acılara tebessüm edeceğim...Gökyüzünde güneşin bir sevda için doğduğunu, gülün bir sevda için koktuğunu biliyorum...... Söz verdim yüreğime ve yüreğimdeki sevdaya, yaşarsam aşk için yaşayacağım... Ölürsem aşk için öleceğim...
Seni ne zaman özleyip ansısam güzelleşiyor yeryüzü, gökyüzü daha mavileşiyor... Işık olup gözlerime doğuyor hayalin... Sevgiyi damıtıyor en derin yerinden gözlerim...
'Sen' kocaman bir dağsın Asrevya... 'Ben' küçücük bir tepe...'Ben' senin hayalinle büyüdüm 'Sen' benim yüreğimde...
Varsın neyler elem üflesin
sazlar vedâ
kemanlar cefâ
alevden kor olsun
yaksın sinemi geda…
varsın bir ömre bedel olsun aşk
her durakta seni bekleyeyim
bastırıp göğsüme acılarımı
bağrımı ateşlere verip
beklerim ben...
varsın yokuşa sürsün hayat
gün karanlığa dönsün
gözlerimde ay
ellerimde yıldızlar
bir buluta yükleyip hasretimi
beklerim ben
varsın marjinale çıksın adım
boynu bükük çiçekler gibi
eğip başımı önüme
hep ağlayayım...
varsın saçlarım özlem
sakalım hüzün koksun
karda, kışta,
soğukta, darda kalayım...
Yeterki, gelmesin ecel
dağ devrilmesin
beklerim ben
unutulmuş istasyonların
trenlerinde taşınan
kimselerin el sallamadığı
kimselerin karşılamadığı
yalnızlarımla...

BU ATAŞI SÖNDÜREMEM DÜNYAYI TERS DÖDÜREMEM SESLİ TÜRKÜ

Bağrımda bir ataş yani
Yel vurdukca alavlaniy
Gözlerim yollarda kaliy
Gelmez aşkın bezirgani vay

Bu ataşı söndüremem
Dünyayı ters döndüremem

İntizarım bitmez yaram
Arzu halim bildiremem vay

Dalda kuruyan yaprağam
Ne ölüyem nede sağam
Aşkın ile cehennemde cayır cayır
yanacağam
Aşkın ile cehennemde cayır cayır
yanacağam vay

BABA BU GÜN AYRILDIM ESERİMDEN FLAŞH SESLİ TÜRKÜ

baba bugun ayrıldım eserimden,

o Şirin sözlerimden,

bana zulüm eyleme

bileydim ayrilik vardir,

öperdim gozlerinden,

bana zulüm eyleme

di gel evimi yıkanım gel,

di gel belimi bükenim gel,

bana zulüm eyleme gel

baba bugün gel beni bir hal eyle,

kes dilimi, gan eyle gel

bana zulüm eyleme

aramiza sıra dağlar girmiş,

hakkını helal eyle,

bana zulüm eyleme

di gel evimi yıkanım gel,

di gel belimi bukenim gel,

bana zulum eyleme gel

AY BULUTA GİRMİŞ GÜLÜM GECE YARISI SESLİ TÜRKÜ DİNLE



Ay Buluta Girmiş Gece Yarısı
Üstüme Yağıyor Nisan Dolusu
Sevda Çekenlerin Gelmez Uykusu
Yağma Dolu Yağma Yol Çamur Olur
O Yarin Gelmesi Hayli Zor Olur

Yağmur Çiseliyor Kar İle Karışık
Bizim Köye Giden Yollar Dolaşık
Sevdiğinden Ayrı Yaşar mı Aşık
Yağma Dolu Yağma Yol Çamur Olur
O Yarin Gelmesi Hayli Zor Olur
Söz - Müzik: Seyfi Doğanay
Seslendiren : İzzet Yıldızhan

EY YAR!NE OLUR BİR ANNE AĞITIYLA UĞURLA BENİ!


EY YAR!NE OLUR BİR ANNE AĞITIYLA UĞURLA BENİ!
Ama sen ne olur görme düşü-şü-mü...
Zaten yüz çevirmişken varlığıma, zahmete değmesin sesin.
Sesi nefesim olan yarim... Şimdi boğulmayı da öğrenmeli çaresizliğim...
Kaçmazdım öyle Ölüme yakışan baykuş sesinde.
Bedelini ödediğim o kadar yokluk varken
Ey yar bilirsin İstanbul gibi zordu yıkılışım...
Oysa şimdi yüreğim Filistin ellerinde...
Şimdi ellerimi yakasım geliyor kalem tutmasın diye...
 En iyi orduların bütün harfleri üstüme geliyor.
Geceysem, Günün yarısına adanmışsa adım herşey yarım olmak, yarım başlamak ve yarım kalmak zorundamıydı...
Kaptan sesin yakışır bu gece intiharıma...
Fikre zarar cümleler duydum güzel dudaklardan. Şimdi kan damlar dişlerimden...
 İplik büklüm olsun yağsız kalsın boynumda.
 Can vermek değil can çekmek istiyor bedenim...
Adım gece diye mi bu kara yazım...
Oysa telaşa gerek yoktu doğum günümde.
Yusufu ziyarete gelmiştim kuyuda...
Şimdi özentimidir bilmem ruhumu köle pazarlarında pazarlıksız satışa çıkarışlarım...
Ama sen ne olur görme düşü-şü-mü...
Zaten yüz çevirmişken varlığıma, zahmete değmesin sesin.
Sesi nefesim olan yarim... Şimdi boğulmayı da öğrenmeli çaresizliğim...
Kaçmazdım öyle Ölüme yakışan baykuş sesinde.
Bedelini ödediğim o kadar yokluk varken
Ey yar bilirsin İstanbul gibi zordu yıkılışım...
Oysa şimdi yüreğim Filistin ellerinde...
Gözümü kırpmaktan korkan gözkapaklarım hayaline isyan damlalar döküyor yanaklarıma.
Tadına sen değmişsin; acı veriyor dilime. bu gece diyorum rengi farkedermi kefenin.
 Namıma yakışsın cenazem.. siyahlara gömsün beni sensizliğim...
vakit tamam...
Uğruna dökeceğim kan hazır damarlarımda...
Gözlerinde büyüttüğün o küçük çocuk varya yüzünde sen diye bir gülümsemeyle bıraktı kendini uçuruma...
HADİ ÖLÜM NE OLUR AL YANINA BENİ...
VE SEN EY YAR! NE OLUR BİR ANNE AĞITIYLA UĞURLA BENİ...

TEK SEVENİM,TEK SEVDİĞİMDİN CAN ÇİÇEĞİ



TEK SEVENİM,TEK SEVDİĞİMDİN CAN ÇİÇEĞİ

Erişilmez bir uçurumun kıyısında, senden başka kimsenin farkında olmadığı bembeyaz bir çiçektim ben. Sen ise, dört mevsim özlemini çektiğim yağmur. Üstüme yağışını severdim, yapraklarımdan aşağı akışını, her damlanı içime çekişimi severdim. Bedenimde seni hissedişimi. Her damlan alıp götürürdü beni adını bilmediğim, tanımadığım yerlere... 

Sen yağınca susuzluğum dinerdi, biterdi kimsesizliğim, dağılırdı ürpertilerim. Serin bir meltem değip geçerdi yapraklarıma. Dünyalar benim olurdu, uçardım sevinçten. Günlerime, gecelerime; hiç kimsenin bilmediği, fark etmediği sıcak bir sevgi dolardı. Sıcak bir sevgi dolardı yüreğime. Her çocuğa gülümserdim; her kuşa, her kelebeğe, her arıya gülümserdim... 

Erişilmez bir uçurum kıyısında rüzgarlara ağıt yakan, yalnız ve boynu bükük, bembeyaz bir çiçektim ben. Sen, bakışlarında sevdalar gizleyen, sevdalandığım, gözleri menekşe rengi küçücük bir kızdın.. Adına Seher demiştim, adına sevda, adına umut. Sevdam, umudum her şeyimdin. 

Günüm, günaydınım, gülaydınlığım seninle başlardı. Tek sevenim, tek sevdiğimdin. Yağmurumdun sen; kurak günlere, ayaz gecelere inat. Hiç bitmeyen bir umut, özlem ve hazla beklerdim seni. Gelmediğin zaman boynumu büküp, kapar gözlerimi seni beklerdim. Özlemin umudum olurdu, umudum özlemin. Beklerdim, beklerdim bıkmadan, usanmadan... 

Çünkü seni seçmiştim ben, sevdam, arkadaşım olarak. Sevdanı yüreğime nakış nakış işlemek için. İşlemeliydim ki, fırtınalar, boranlar içinde bile olsa kardelenler gibi açmasını öğrenmeliydim... 

Umudumun bitip tükendiği anlar da oldu elbette zaman zaman. Seni beklerken, bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar da olurdu. Günlerin yıllara döndüğü zamanlar da. Ama hiç şikayet etmedim, şikayet etmedi yüreğim. Çünkü seni delicesine seviyordum ve bu sevgimle mutluydum. Özlemine zor da olsa katlanıyordum bir umutla. 

Sen beyaz bulutlarla gelirdin, bembeyaz gelinlikler içinde. Hayran hayran bakardım sana. Sen gelince ardından gökkuşağı gelirdi. Gökkuşağına dönüşürdün rengarenk. Her renginde umutlarım vardı, hayallerim vardı. Canlı, cansız tüm varlıklar kıskanırdı güzelliğini... Sen, hayatıma kattığım canım, gözbebeğimdin. Ben de senin cançiçeğindim. Gözlerime dolan bulut, üzerime yağan yağmurdun sen. Toprağa saçtığım umudumdun. Havaydın, hayattın, suydun, sevgime bandığım gülaydınlığımdın, günaydınımdın... 

Yıllar sonra şimdi yine bekliyorum seni, bir umutla. Ama artık azalan hatta tükenen bir umutla... Ömrümün bütün dilimlerine kar yağıyor şimdi. Kar da beyaz ama ben yine de direniyorum. Çıkıp gelmeni, üzerime yağmanı bekliyorum. Bir zemheri mevsimiydi ayazda bırakıp gitmiştin hayallerimi. Bak yine zemheri. Dağlara kar yağıyor ama sen yoksun. Sen yoksun, acılara özlem yağıyor... Bak, kar yağıyor üstüme, iliklerime dek üşüyorum. Yine de yüreğimde ateşler yakıyorum. Dönersen ellerini ısıtırsın diye... 

Unutmuşum, içimdeki umutların beyazlığını... Unutmuşum mavi, yeşil, al renkleri... Ne zaman bir yağmur sesi duysam, ne zaman bir su sesi, içimde sevgiler kanar, pınarlar kanar benimle. Sonra sen gelir dökülürsün içime, sen gelir dökülürsün gözlerime, kirpiklerim dökülür yollara. Gülaydınlığın doğar üstüme. İşte o zaman dağ dağ özlem kesilirim, bulut bulut, hüzün hüzün.. 

Gel... Gel ki, sarı papatyalar açsın, kır gülleri, kır menekşeleri, kırkkanatlılar açsın. Yol alsın umuda nazlı cerenler, ceylanlar, karda boranda yolunu yitirenler. Gel can gelsin solmuş anılara. Boşalsın sicim sicim gözyaşları, ırmak olsun susuz kalmışlara; kardeş olsun dostluklara, yüreğimdeki merhamete... Gel... Gel ki, sevginle anlam bulsun duygular, gözlerimden toprağa düşen damlalar.... 

Gelmeni istiyorum biten umutları, yiten sevdaları diriltmen için, solan yaprakları yeşertmen için. 

Tüm ümitlerin tükendiği anda çıkıp gelmeni, üzerime yağmanı bekliyorum. Bu sitemdir sanma. Bil ki, gelmezsen solup gideceğim, bitip tükeneceğim. Bir daha bir daha hiç bir mevsim açmayacağım çiçeklerimi, gülümsemeyeceğim gül yüzlü çocuklara, gül desenli baharlara, kırlara, ceylanlara... Gel! ... 

KAR YAĞIYOR BU ŞEHİRE, VE SEN YOKSUN

Kar Yağıyor bu Şehire! .. Ve Sen Yoksun 


Senden ayrılalı kaç yıl oldu, kaç asır geçti, kaç yaz, kaç kış, kaç gün, kaç ay..? Saymadım.. Sen giderken ardında bir dağbaşı yalnızlığı bıraktın bana. Bir çöl ıssızlığı, yokluğun kimsesizliğim oldu, yokluğun kederim, söyle şimdi ben nerelere giderim… Yağmurlar bu şehre kızgın artık, yağmıyor sokaklara… Şimdi kar içinde bedenim, buza döndü dünya... 

Sen gittin kar yağıyor bu şehire! Ve ben üşüyorum, gökyüzü yere dökülüyor sanki, bembeyaz bir gülücükle, nazla... Gözlerimin içinde bir eski hikaye geziniyor sokakları... İnsanlar farkında değil, bilmiyorlar bu hikâyeyi… 

Hani hayallerimiz vardı geleceğe dair, mutluluk dolu. Rüzgarlar savurdu, ulaşamayacağımız yüksek dağlara yağdı. 
Öyle de olsa koynumda hala mavi mavi hayaller taşıyorum sana dair... Sen gideli yüreğim yangın, gözlerim buğuludur benim...Kar yağıyor bu şehire ve sen yoksun, üşüyorum! .. Yoksun! .. Gözlerime, dudaklarıma, yüreğime yağıyor kar! .. 

Giderken ardından son bir çığlığımı ekleyebilmiştim sadece... Giderken 'beni de al' diye bağırabilmiştim sadece... Ama nafile duymamıştın... 

Yıllarca hayalinle yaşadım bu kahrolası yerde, hayalinle avundum senden uzaklarda da olsa, bir tatlı sözüne, bir tebessümüne hasret kaldım…. Sen bir serap gibi yıllardır içimin çöllerinde; yaklaştıkça uzaklaştın benden, uzaklaştıkça yaklaştın... Bilki hayalin bile serinliktir kavrulan ruhuma, üşüyen yüreğime sıcaklıktır… 

Gel ey sevgi meleğim, cangülüm, bir bahar sabahı toprağıma can olmak için gel! .. Damarlarıma kan olmak için gel! .. Hasretlik boyu uzayan raylarda, gönlünün sıcaklığına muhtacım... 

Bilki, kaynağı sendedir mutluluğumun, çaresi sendedir yüreğimin. Uzaklığın çekilmiyor, uzaklığın işkence… Ne zaman seni düşünsem şiirler dökülüyor kar gibi kaldırımlara, şarkılar ağlıyor yokluğuna.. 

Uzak dağbaşlarının serin seherlerinde, gökyüzünü süsleyen gözlerini aradım kaç kez. Seni ararken ırmaklara döktüm derdimi, rüzgârlara döktüm. Bin 'âh'la iniledi dağlar, bin 'âh'la aktı pınarlar, 'âh'ımdan kan damladı gül yapraklarından, yaralı bülbüller figan etti… 

Özlemin bir bulut gibi sardı beni, bir yağmur gibi üstüme yağdı her gece. Damlalar yüreğime vurdukça, seni sevmek her gün biraz daha büyüdü içimde... 

Gel ey gül-i rana; gel ey cangülüm, ayakların kanasa da dikenlerden, binbir pusu kurulsa da yollara, prangalar vurulsa da ayaklarına, kırıp zincirleri gel… Gelmezsen yok olurum, tükenirim. Gelmezsen bil ki, ölüme savurur beni hayat… 

Geceler boyu hayalinin peşinden koşarken şaşırdım yolumu... Bir uçuruma düştüm, canım yandı, kanadı her yerim... 

Gel ki, uzak dağyollarında küçük bir su olup, sevda pınarı gönlüne akayım… Ürkek ceylanlar gibi sokulayım yanına. Gel koru beni zamanın zulmünden, merhametinin gölgesine al… Kucakla beni şefkatinle, yüreğime bıraktığın o kutsal ışık için, aşk için kucakla… 

Her gece ismini anarım gecenin en ıssız saatlerinde. Korkuyorum senden uzaklarda sensiz, yüreğim sensiz dağbaşı ıssızlığı, yüreğim sensiz en karanlık gece... Sana doğru kayıyor gönlümün bütün yıldızları, sana doğru akıyor gönlümün ırmakları… 

Uykusuzum her gece böyle, yorgunum sensiz. 
Hani diyorum bir gece hasretini yüklenerek çıkıp gelsen, ısınsa üşüyen duygularım. Sonra başımı koysam dizlerine kapansa kirpiklerim; uyusam, bir daha hiç uyanmasam… 
Nuri CAN 

BİR AY IŞIĞINA VURGUNDUM BİR SANA


Bir Ayışığına Vurgundum Bir Sana 

Yüzün aya benzerdi, ay yüzüne, kıskanırdı geceler yüzünü… Gözlerin parıltısını yıldızlardan alırdı sanki, yıldızlar parıltısını gözlerinden… İçim titrerdi her baktıkça yüzüne, sonsuz bir sevdayı anlatırdı menekşe gözlerin. Ben o sevdanın tutkunu olurdum…. Ay kokardı her yanın dolunaylı gecelerde, sevda kokardı boydan boya… Ben bir aya, bir sana vurgundum, kimse bilmezdi… Gecelere fısıldanan aşk sözcükleri kokardı sesin ruhumda... Bir senin için atardı kalbim… Kimse görmezdi… 

Her gece ay ışığı olur doğardın gönlüme, yaprakların kımıldanışında, suların akışında, ceylanların bakışında seni bulurdum. sesini duyardım... 
Sevdan her gün biraz daha büyürdü içimde, sığmazdı yere göğe, sığmazdı dağlara, ovalara, denizlere… 

Geceleri sensiz kaldığımda, yalnızlık bir bıçak gibi saplanırdı yüreğime. Yinede gönlüme birkaç umut ve sevgi kırıntısını toplayıp acemice şiire dönüştürürdüm. Her dizesi seni anlatırdı, her dizede sen kokardın… Her dizede hayalin olurdu, gülüşün, duruşun, sesin olurdu, sen olurdun… Saklardım yazdıklarımı kimse görmesin, kimseler bilmesin diye, kimsenin bulamayacağı yerlere saklardım… 

Bir gün ayrıldı yollarımız, savrulduk ayrı ayrı iklimlere. Sensiz geçen ömrümün her anı işkenceye döndü. Umutsuz, ışıksız kaldım… Oysa yalnız seninle beraber olmayı istemiştim ben, tek sevdiğim, gönlümü aydınlatan tek ışığım olmanı ve yalnız seninle bir ömür geçirmeyi istemiştim… Ama olmadı, aramızdaki bütün yollar kapandı... Bütün köprüler yıkıldı... 

Seninle bir ayışığında buluşmayı, sana sarılmayı, elini tutmayı, başın göğsümde nefes almanı, saçlarının kokusunu öpmeyi ne çok isterdim… Ne çok isterdim düşlerde de olsa seninle gökyüzüne kanatlanmayı… Menekşe gözlerinin rengiyle yüreğimi sevince ve mutluluğa boyamayı… 

Aradan onca yıl geçti içimde hala yokluğun kanıyor, gözbebeklerimde gözlerin ağlıyor.... Biliyorum her ikimizde dudakları kanayan bir zamanın tünelinde, ağrılı şiirler topluyoruz gecelere... Sessiz özlemlerimizi gömerek içimize, yaşamın kahır duraklarında bir imkansıza yaslanıp, kavuşmayı bekliyoruz… 
Oysa biliyoruzki, zaman suskun ve ağrılı bir sözcük yüreğimizde… Ellerimiz hiçbir zaman kenetlenmeyecek, hasretin avuçlarında hep imkansızlığı kanayacak yüreklerimiz.... 

Bilsen seni ne çok özledim. Ayın ve yüzünün saflığını, yıldızları, buluştuğumuz geceleri, o pınar başını... Bilsen ne çok özledim el ele yürüdüğümüz yolları, gürüldeyen suları, ilkbaharları, yemyeşil kırları, dağ başlarını... Sesini duymayı, saçlarına dokunmayı, gözlerine bakmayı, bilsen ne çok özledim seninle birlikte olmayı... 

Ne çok isterdim uzanıp yıldızların altında dizlerinde uyuyup, bedenimi sarmalayan tüm acıları dağıtmayı. Gözlerimi gözlerine dikip susmayı, yalnız yüreğimle konuşmayı, ellerimi ellerine uzatmayı ne çok isterdim. Ne çok isterdim zamanı durdurup seninle bir yayla yolunda buluşmayı, sevdamızı kanat yapıp kimsenin bizi bulamayacağı bir yere uçmayı…. 

Ah! ay bakışı yaralım bir gün ırmaklar karışınca denizlere, yapraklar düşünce, üşüyünce gönüller, sevdalar küçülünce, özlemler büyüyünce, hayalin çekilince gözlerimden, rüzgar susturunca şarkımızı. İsterse parçalasın yüreğimi acılar, kopsun kıyamet, senin gamzeli gülücüğünde öleyim yeter! … 

YOKLUĞUN BUZ GİBİ SOĞUK


AŞK VE ÖZLEM

Yokluğun buz gibi soğuk

Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes...
 
'Üşüme' diye seslenmeni isterdim...
 
Bir el olmanı isterdim, bir kol.. 'Özledim' deyip sarılmanı...
 
 En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma...
 
Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya...
 
Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi bilirim.
 
Kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı...

Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim…

Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı... Bütün dallar kesik...
 
Yokluğun buz gibi soğuk... Üşüyorum... Yüreğim de donmuş sanki, gözlerim de...
Ateşler içinde bedenim... Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık.
 
Bütün uzuvlarım uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar...

Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.
 
 Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde ağrılı şiirler topluyorum gecelere...

Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda.
 
Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok…
Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım…
 
Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara…
 
Bakakalıyorum ardından çaresiz…

Ah! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle..
 
 Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum...
 
Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin...
 
Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü...
 
Ah! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki akasya...

Susuyorum artık derin derin... Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi...
 
Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya anlaşılmaya...
 
 Oysa ne çok istiyorum, tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı, hicranımı bir tılsımla...

Yüreğim kanrevan, dikenler acımasız, ayaklarım kırık koşamıyorum artık doruklara, menzil uzak...

Gel, yalnızlığıma arkadaş olsun sevgin, umut olsun...
 
Gel ağlayan gözlerimi sil, ki, hesapsızca,sınırsızca, sevsin yüreğim.
 
 Bir adımız Aşk, bir adımız hayat olsun...

Gel, yüreğim ol, bedenim ol, her ölümümde yeniden hayat ver. Elim, ayağım, canım ol...
 
Gecem - gündüzüm ol... Ağlayan gözlerim ol ve her damlada yeniden doğur umudu...
 
Yeniden yarat ki, seni ne kadar özlediğimi anlatayım dünyaya, ne kadar çok sevdiğimi...

Önce sen gel sevgilim solmadan resimler, şiirler sislenmeden...
 
İslenmeden geceler... Sonra ölüm gelsin... Sonra ölüm gelsin...

Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi....

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...