02 Mart 2012

HOCA AHMET YESEVİ DİVAN'INDAN HİKMET 36-69 BÖLÜM

36.
H  İ  K  M  E  T
Muhabbetin şevkı ile yâr iste sen;
Oruç namaz Kadir’imin farzı olur.
Maşergâhta adaletiyle sorar olsa.
Âşıkların bir Hüda’ya arzı olur.
Arzı şudur:Hüda’sına bin dâd eder;
Halimi gör deyip,yaşını saçıp feryad eder;
Nâra çakip mahşergâhı âbad eder;
Âşıkların gönlünün âhı karzı olur. 
Gerçek âşıklar daim diri,ölücü değil;
Ruhları da yer altına girici değil;
Zâhid, âbid bu mânayı bilici değil;
Gerçek âşıklar insanların Hızr’ı olur. 
Günahlardan korkup daim ağlayıp durur;
Mahşer günü neylerim diyip kanlar yutar;
Sırat adlı güzergâhta başı karışır;
Hâcesine kırılmışlık arzı olur. 
Aşk zerresi kime düşse,nalân kılar;
Göz yaşını akıtarak umman kılar;
Her ne bulsa ,Hak yoluna ihsan kılar;
Bencillerin düşmanlığı,buğzu olur. 
Âşıkların yaş üstüne kanı akar;
Melâyiklerher taraftan nurlar yakar;
Gâfil olsa,”Hazır ol!” diyip kendi bakar;
Gerçek âşıklar bu dünyanın cuğzu olur. 
Dünya ehlinin âhiretten korkusu yok;
Ruhu tenha,iman islâm hemranı yok;
Tarikatte yol şaşırmaktan korkusu yok;
Bendeyim der,dili ile ağzı olur. 
Gece gündüz Allah diye durmadan yürür;
Allah bir mum, pervane gibi kendini vurur;
Leylâ,Mecnun,Ferhad, Şîrîn devrini sürer;
Hak Taâlâ  âşıkların sûzu olur. 
Âşık yansa,hâs mâşuku ile yanar;
Mecâziler yanmadan durur,candan doyar;
Gerçek âşık yandığı için nurla dolar;
O sebepten mâşukuna nâzı olur. 
Ateşe salsa,ateşten yanmaz âşık kişi;
Yer ve göğü bostan kılar akan yaşı;
Allah dese,şeksiz parlar içi dışı;
Kavrulup yanmak âşıklara bâzî olur. 
Sulh eylese,âşıkları kabul kılmaz;
Hûri,gılman,cennet verse,değer vermez;
Didar dileyip başlarını yerden almaz;
Âşıkları didar görüp râzı olur. 
Âşıkların yedi göğe yeter âhı;
Allah dese,yerle bir olur her günahı;
Âşıkların rahman rabb’im tekyegâhı;
Aziz yaşı insanların nezri olur.
 
Âşıkları çok yandıran Hak didarı;
Onun için daima ağlayıp kılar zâri;
Vâde kıldığı âşıkları görür âri;
Hak cemalı göz yaşının müzdü olur. 
Âşıkları Hakk’a bakıp nâra çeker;
Melâyikler hediye kılıp Hakk’a söyler;
Şevk şarabını içen âşıkın şevki artar;
Karşıklık efgan insanların tuzu olur. 
Can verici meyden içen âşık burda sultan;
Onun için Hak yolunda canı kurban;
Yarın varsa,didarına kılar mihman;
Kış gününde mey içirse,yazı olur. 
Gizli yürüp kimi görse,âşık kılar;
Lutfeylese,yalancıları sadık kılar;
Hak’tan korkup dergâhına lâyık kılar;
Dışta a’ma,içte ise gözü olur. 
Âşık yanar,halktan kopar,Allah râzı;
Âşıklığı arzu kılan şehid,gazi;
Hâcet değil âşıklara çoğu ,azı;
Katre yaşı hak Mevlâ’mın nezri olur. 
Delilikte başını yaranın kanı akar;
Zikrini dese,Allah kendisi Bir ve Var’ı;
Seherlerde kan ağlamak kâr ve zârı;
Âşıkları her gün yüz bin gâzi olur. 
Kul Hâce Ahmed,malı yoktur,nezri başı;
Yarın varsa,hâcesine hediye yaşı;
Arz ve niyaz,kırılmışlık yaptığı işi;
Kızıl yaşı,sarı yüzü özrü olur. 
 37.  
H  İ  K  M  E  T
Sübhan Rabb’im ferman kılsa kudret ile,
Âşıkları kavga kılıp yürür olur.
Mahşergâhta efgan kılıp,yaşını döküp
Halka kendini şaşkın gösterip yürür olur. 
Halk içinde rüsva yürür, kendini bilez;
Cahillerin sohbetinden kaçıp gelmez;
O sebepten erenlerin kokusu gelmez;
Gözde yaşını neva kılıp yürür olur. 
Âşıkların Hak önünde yüz nazı vâr;
Nâra çekse,zerre aslâ kalmaz,yanar;
Oruç,namaz,tesbihleri perverdigar;
İçlerini söyleyici kılıp yürür olur. 
Vahşi gibi çöller ara kılar vatan;
Sahralarda yoldaşları zağ ve zağan;
Hâcet değil âşıklara  bâğ ve çemen;
Hızır İlyas yoldaş kılıp yürür olur. 
Âşıkların göz yaşıdır bâğ ve bostan;
Bülbülleri söyler orda binlerce destan;
Dışlarını bozup yürür,hane viran;
Hak kudretini inşa kılıp yürür olur. 
Kendinden geçip,yanıp yürüse mest ve hayran;
Allah diyerek gözd yaşı,bağrı hiryan;
Nâra vurup feryad edip kılar efgan;
Allah yâdını senâ kılıp yürür olur. 
Kadir Rabb’im kudret ile sulh eylese,
Cennet içine girer âşık emr eylese;
Nâra çekip,feryad edip vird eylese,
Şarap içip,sema’kılıp yürür olur. 
Gece gündüz ağla daim hiç durmadan,
Dilen Allah yâdını diyip yorulmadan,
Gözde yaşı akmaz aslâ bağrı yanmadan;
Yaşını alıp şahit kılıp yürür olur. 
Muhabbetin burakına binip yürüyen,
Öyle âşık tarikatte cevlan kılan,
Sır şarabını içip ezelde ruhu kanan,
Aşk bağında neva kılıp yürür olur. 
Cehenneme girse âşık,perva kılmaz;
Görüp,bilip mal ve mülkü ele almaz;
Hûri,köşkler,gılmanlara değer vermez;
Feryad edip kavga kılıp yürür olur. 
Kahhar Rabb’im kudret ile nida kılsa;
Didar için yananlarım,gel sen dese
Göz yaşını akıtarak feryad kılsa,
Akıl,idrâkini dâna kılıp yürür olur. 
Rahman Rabb’im bendelere dâdını verir;
Âsi,câni ümmetlerin halini sorar;
Mahşer günü didarını atâ kılar;
Can ve gönlünü feda kılıp yürür olur. 
Rahman Rabb’im rahmı ile nida kılar;
Hazin nida işitip âşık canı yanar;
Saf saf olup âşıkları baş yükseltir;
Âşık kendini eşsiz kılıp yürür olur. 
Âşık olup hikmet dedi Kul Hâce Ahmed;
Sıdk ile işidene yüz bin rahmet;
İman atâ kılar Tanrı’m,tâc ve devlet;
Âşık gönlünü safâ kılıp yürür olur. 
     38.
H  İ  K  M  E  T
Hiç bilmedim nasıl geçti ömrüm benim;
Sorar olsa,ben kul orda  ne kılarım?
Nasıl olacak,yola salsan ben âcizi;
Sorar olsa,ben kul orda ne kılarım? 
Yolda çıkıp azışımı bilmedim ben;
Hak sözünü kulağıma almadım ben;
Bu dünyadan gidişimi bilmedim ben;
Sorar olsa,ben kul orda ne kılarım? 
Göçenlerden ibret alıp yola girmeyip,
Nevha, feryad kılarak tutuşup yanmayıp,
Gece gündüz yürümüşüm kendimi bilmeyip;
Sorar olsa, ben kul orda ne kılarım? 
Canın çıkıp tenin yatar dar lahidde;
Sorucular gelip sorssa o hâlette;
Akar yaşım, gider aklım  o vakitte;
Sorar olsa, ben,kul orada ne kılarım? 
Gafillikte yürüdün sen it gibi gezip;
Tenin yatar dar lahidde pek çok şişip;
İş kılmadın sen Tanrı’ya göğsünü deşip;
Sorar olsa,ben kul orda ne kılarım? 
Kul Hâce Ahmed, bu dünyada tevbe kıl sen;
Tevbe kılıp yol başına varıp dur sen;
Seçkin kullar gibi azık alıp yürü sen;
Sorar olsa, ben kul orda ne kılarım? 
   39. 
H  İ  K  M  E  T
Aşk ateşini gizli tutup saklar idim,
Canımı yakıp, yürek bağrımı kebap etti.
Pirden yardım olmaz olsa, şimdi bana,
Bu dert bizi dostlar hadsiz harap etti. 
Aşk sırrınnı her nâmerde demek olmaz;
Nice yaksan rüzgarlı yerde çerağ yanmaz;
Yolunu bulan merdanları bilmek olmaz;
Ağlaya ağlaya göz yaşını habap etti. 
Gerçek âşıklar geçer imiş canını atıp,
Edhem gibi yağmaya verip malını atıp,
Hu Hu diye Hak zikrini diyip, hoşlanıp,
İman tasdik kılıp bağrını kebap etti. 
İbret al sen yola giren merdanlardan;
Canı cana ekleyerek yürüyenlerden;
Yolu sorup yoldan emin varanlardan;
Öyle kullar halini hadsiz haraap etti. 
Kul Hâce Ahmed,nefs dağından çıkıp aştı;
Yürek bağrı coşarak kaynnayıp taştı;
Allah’a hamd olsun, yolunu bulup yakınlaştı;
İç kanından kendi kendine kebap etti. 
    40.
H  İ  K  M  E  T
Eyâ dostlar, haraplıkta karıştı başım;
Kılayım ben halimi hesapla,beyan şimdi.
Kervan gitti aceleyle menzil aşıp;
İstekli olup kaldım âh ve efgan şimdi. 
Merkep yağır, yüküm ağır, gamlı kendim;
Hasret ile akıl, idrâkim, gitti temkin;
Geçip kervan gözden gâip oldu mu ki;
Varır yerim bilemem ben ne yan şimdi. 
Bu hâlette o Azrâil ansızın gelir;
Vah ne hasret, sıcak tenden canı alır;
Şeytan alır imanını, rüsva kılar;
Ey kardeşler, ara yolda kaldım şimdi. 
O hâlette söz demeğe derman yoktur;
İman mumu vücut içre sönüp kalır;
Kızıl güle benzer yüzün saman olur;
İhtiyarlayıp oldum yer altında nihan şimdi. 
Gel ey korkak, bu işlerden haber al sen;
Tevke kılıp daima Allah’a doğru var sen;
Kul Hâce Ahmed, dünyalıktan geçip dönsem,
Belki kıla pir-i muğan nazar şimdi.
   41.
H  İ  K    Y  E  T – İ       M  İ    R    C   

Eyâ dostlar, bildireyim hak Resûl’dan
Ümmet olsan, işitip selâm verin dostlar.
O “harmeten li ‘l, âlemîn” cüz’ ve kül’den,
Ümmet olsan, işitip selâm verin dostlar.  
Hudâvendim  bağışladı  O’na Mirac;
Rahmet denizi dolup taşıp vurdu mevvac;
O’nun başı üzre koydu “lâ-amrük” tâc;
Gerçek ümmetseniz,işitip selâm verin dostlar.  
Önce Cibrîl alıp geldi O’na Burak;
Burak’a  binip kıldı Hazret bin tumturak;
Burak uçup havalandı Hind el, Irak;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Aksâ’ya varıp indi görün oraya server;
Yığıldılar  bütün ruhlar, O peygamber;
“mübârek bâd” kıldı ruhlar orda yekser;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Cibrîl alıp o Hazret’i havalandı;
O Sidretü’l - müntehâ’ya hemen vardı;
Mustafa’yı Cebrâil hem ululadı;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Makamından geçemeyip Cibrîl kaldı;
Yularını o Mikâil gelip aldı;
Son zamanda Mikâil yorulup kaldı;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
O İsrâfil O’nu alıp cennet uçtu;
O makamda resûl acep cevlan kıldı;
Efgan kılıp o hem makamında kaldı;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Arş’a bakıp ayak koydu Resûlu’llah;
Naleyni terk edeyim dedi hak Mustafa;
Nida geldi: Naleyn ile sen ayak bas ha;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Hak tarafından nida geldi: “Erinî “ beni;
Ey Habib’im, bana yakın gel sen beri;
Mahrem kılayım hâs sırrıma şimdi seni.
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Hakk’a bakıp ayak koydu Resûlu’llah;
Hak’tan başka kimse yoktur orda hemrah;
Böyle makam kimseye yok, vallah billah;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.

Gerçek ümmetsen, bu sözleri iyi bilip al;
Bu sözler seçkin ümmete tapkı bir bal;
Münafıka uymaz bu söz, gelir melâl;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.
Münafıklar şek getirip oldu merdud;
Cehennemde dimağından çıkar bil dûd;
Geç kalınan pişmanlıktan sana ne sûd?
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Hüda dedi: Misafir olup geldin bana;
Ne kadar olsa, hâcetini söyle bana;
Hoşnud kılıp hâcetini vereyim sana;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Rusûl dedi: Dilediğim âsi ümmet;
Belağattan kırk yaşını kıl sen rahmet;
Ey Hudayâ, Senden rahmet, benden şefkat.
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Dilediğini kabul kıldım, yâ hak resûl;
Söylediğini kabul kıldım, olma melul;
Çok çok dile, hâcetini kılayım kabul.
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Kırktan öte elli yaşı kıldım talep;
Kimsesiz, yetim, ağlayıp geldim sana bakıp;
Gözümü diktim, yâ ilâhî, sana ağlayıp,
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Elli yaşı verdim sana, ya Mustafa;
Tekrar dile, ben olurum hâcet-revâ;
Çokça dile, her ne desen, vereyim sana.
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Yâ ilâhî, altmış yaşı dedim sana;
Sen kudretli, bense güçsüz, geldim sana.
Boyun sunup geldim senin dergâhına.
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Hüda dedi: Hâcetini söyledin bana;
Hoşnud ols sen şimdi benden yâ Mustafa;
Ben râzıyım, sen de benden ol hem rıza.
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Resûl dedi: Şimdi dileyeyim yetmiş yaşı;
Gam çamuruna batıp kalan aralaşı;
Ümmetim diyip yemedim ben doyunca aşı.
Gerçek ümmetseniz, işitip  selâm verin dostlar.  
Yetmiş yaşın havalesini kıl sen bana;
Kıyamet günü rahmetimi saçayım ona;
Gönlün dinsin, inayetim şimdi sana.
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Yetmiş yıldır bana bende, sana ümmet;
Çoluk çocuk için çeken renc ve külfet;
O bendeme vermem ben hem asla zahmet
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Yetmiş, seksen, doksan yaşa yetse bendem,
Bağışlayıp günahını yok ederim ben hem;
Ümmetinin gamı gitsin, üzülme sen.
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Kul yaşlansa, hâce berat hattı verir;
Bendem verse, ben vermesem, ayıp olur.
Ey Habîb’im hoşnud ol sen, hem sevin sen.
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Ey birader, asil sözü yalan demez;
Dini gevşek münafıklar neler demez;
O ezelden kara bahtlıdır, kendine gelmez;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Ey birader, münafıka olma sen ülfet;
Kim ülfettir, başı üzre yüzbin külfet;
Baştan başa münafığın işi ziyan, zahmet;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar.  
Kul Hâce Ahmed Mirac sözünü hiktem kıldı;
Allah’a şükür, Mustafa’ya evlat kıldı;
Arslan Baba’m hurma verip  sevindirdi;
Gerçek ümmetseniz, işitip selâm verin dostlar  
    42.
MÜNACAATNAME
Münâcât eyledi Miskin Hâce Ahmed;
İlâhî kıl bütün bendene rahmet.  
Garip Ahmed sözü aslâ eskimez;
Eğer yer altına girse, çürümez.  
Yine mensuh olup o hâr olmaz;
Okuyan bendeler bimar olmaz.
Okuyana kılarım orda şefkat;
Kıyamette kılacağım şefaat.  
Huday’ım kılsa nasip bana cennet,
Okuyanlara kılayım şefaat. 
Dileği her ne ise Tanrı vere;
Muhabbet şevkını gönlüne sala. 
Cemalin gösterip Perverdigâr’ım,
Kendi yoluna salsın Bir ve Var’ım
Huda’yım eylesin mahşerde hurrem,
Kıyamette temiz zâtına mahrem.  
Duaya kuvvet verse her müslüman
Ölüm vakti götürür nur-ı iman.
Benim hikmetlerim âleme dolan;
İşitmeden kim ölse, kılar arman.
Benim hikmetlerim dertliye derman;
Kişi nasip almasa, yolda kalan.
Benim hikmetlerim âlemde destan;
Ruhum gelse, kılar sohbeti bostan.
Benim hikmetlerim kân-ı hadîstir;
Kişi nasip almasa, bil habistir.
Benim hikmetlerim ferman-ı Sübhan;
Okuyup anlasan, mâna-yı Kur’an.  
Benim hikmetlerim âlemde sultan;
Kılar bir lahzada çölü gülistan.
Benim hikmetlerim şevk-ı muhabbet;
Gözünün yaşına kılar taharet.  
Namazına Resûlu’llah imamı;
Onun kavmi melâyikler tamamı.
Kırılmışlık ile kılsa namazı,
Kabul olur onun Hakk’a niyazı.
Benim hikmetimi âşıka diyin;
Gönlü ayna gibi sâdıka diyin.  
Tamamı kör, sağır, bâtını güzaf;
Bütün iklimi gezdim, bulmadım sâf.  
Benim hikmetimi sarrafa diyin
 Kerem sahibi o Vahhab’a diyin.
Âdil padişah O, bir adı sâdık;
Kılar bir lahzada vaslına lâyık.  
Benim hikmetimi cahil işitmez;
Gönlü kara olan öğüdüm almaz.
Her kim yazı yazsa, nesirle yazsın;
Nesirle yazarak maksada yetsin.  
Dini, imanı yok, islâmı viran;
Kıyamet tanı atsa, yolda kalan.
Kâmil bir pîr görmeden Şeyh-i San’an,
Hüda kılmaz kabul, okusa Kur’an.  
Kendini şeyh sanır, torbası boşmuş;
Yirmi beşe onun yaşı varmamış.  
Nasihatlar kılar yaşlıya gence;
Anlamadan iyi ve kötü nece.  
İnansın diye bir çok akılsızlar,
Velîlerden bunu nakil kılarlar.
Koyup geçitlere ağını bî-pîr,
Dili mekr ve hîle, kıldığı tevzir.
Onun mekri olur şeytandan a’lâ;
Kalkar yüzü kara mahşerde tanla.
Onların yüzünü aslâ görmeyin;
Öyle lânet şeyden perhiz eyleyin.  
Hal dili ile ben a’mayı döğdüm;
Hakikat söz ile cahili söğdüm.
Eğer âlim olsa, sadaka canım;
işitip anla inci, cevher sözüm.  
İnci, cevher sözüm âleme saçsa,
Okuyup anlasa, Kur’ân’ı açsa,
O âlime canım kurban kılarım;
Bütün ev-barkımı ihsan kılarım.
Hani âlim, hani âmil yâranlar?
Hüda’dan söylese, siz can veriniz.
Gerçek âlim yastığını taştan kıldı;
Anladığı şeyi âleme dedi.  
Kendini bildi ise, Hakk’ı bildi;
Hüda’dan korktu ve insafa geldi.  
Benim hikmetimi bilgin işitsin;
Sözüm destan kılıp maksada yetsin.  
Benim hikmetlerim bir pîr-i kâmil;
Hangi bende olsa Hüda’ya mâyil.
Benim hikmetimi hublara diyin,
Dua, tekbir kılıp rahmete batın.  
Benim hikmetlerim kudretli bir pîr;
İşiden şaşkın sersem olur.
Diri oldukça cihanda hâr olmaz;
Okuyan bendeler hem bîmar olmaz.  
Kıyamette ona hâdi olurum;
Eğer dertli olsa, deva olurum.
Eğer yüz yıl ömür bulsa, yıpranmaz;
Eğer yer altına girse, çürümez.  
Hüda kıla onu tamudan âzad;
Ebedî cennetinde eyleye şâd.
Duyup hikmetimi kulağa alana
Atâ kılar ölüm vaktinde iman.  
Yesevî, hikmetini bilgin işitsin;
İşidenler bütün maksada yetsin.
Cevahir kânından bir nükte alsın;
İşitmeyenler hep hasrette kalsın.  
Kişi hikmet işitse canı ile,
Çıkar canı onun imanı ile.
Kulağa almazsa bu sözü nâdan,
Ona insan deme; o cins-i hayvan  
Hudayım sözünden çıkan bu hikmet,
İşidene yağar bârân-ı rahmet.
Benim hikmetimi kim tutsa muhkem,
Huda kılmaz kabul, okusa Kur’ân.  
Girer cennet içine şâd u handan;
Hudayım eyleye mesrur u şâdan.
Benim hikmetlerim Hakk’ın senâsı;
Muhabbet ehlinin derdi devası.  
Benim hikmetlerim kand ve aseldir;
Bütün sözler için de bî-bedeldir.
Benim hikmetlerim in’am-ı Allah;
Seher vakti dese, estağfiru’llah  
Mel’un şeytan tutmaz onun yolunu;
Muhammed Mustafa tutar elini.
Benim hikmetlerimi dertsize demeyin;
Bahasız cevherimi cahile satmayın.
Yesevî hikmetin kadrine yat sen;
Aşk küpünden meyi bir katre tat sen. 
43. 
H  İ  K  M  E  T
Muhammed’in bilin zâtı araptır;
Tarikatın yolu bütün edeptir.
Hakikat bilmeyen insan değildir;
Biliniz hiçbir şeye benzemezdir.
Kahırlansa, kılar yer ile yeksan;
Olmakta zelzele yer ile âsman.
Rahmeylese, biliniz,rahmeti var;
Verir olsa, tükenmez nimeti var. 
Muhammed’i  tavsif etsem kemine,
Anasının adı bil sen Âmine.
Atasının adı Abdullah idi;
Anadan doğmadan ölmüş idi. 
Muhammed’i babası korumuştur;
Çıplak mı, aç mı yoklamıştır.
Babasını bilin Abdu’l - muttalib;
Gönülde saklayın siz iyi bilip
Babasının atası idi Hâşim;
İşidende akmakta gözde yaşım
Biliniz dördüncüsü Abdu’l - Menâf;
Onları bilse her kim, gönlüdür sâf. 
Resûl’un bilse her kim dört ceddini,
Kıyamette gezer sekiz cenneti.
Babası yedi yaşında ölmüştür;
Resûl’u amcasına hem vermiştir. 
Ebû Talib Ali’nin atasıdır;
Bütün arap kavminin ulusudur.
Ebû Tâlib olanda iş başında,
Muhammed oturur daim önünde. 
Muhammed’in yaşı on yedi oldu;
Ki o vakit Hatîce O’nu gördü
Muhammed’i bilin ki tıpkı şunkar;
Hatîce O’nu görüp olmakta zâr. 
Hatîce gönlünde O’nu sevmekte;
Muhammed aşkında içi yanmakta.
Gece gündüz diler O’nu Hüda’dan;
Biliniz sonunda buldu muradın. 
Görün siz hem Hüda’nın şîvesini;
Muhammed bakmaktayken devesini, 
Hatîce’ye Resûl çâker olmuştur;
Bu sebeple bil sen O’nu almıştır. 
Resûl’un yaşları kırka varmıştır,
Ki ondan sonra Hüda’dan vahy inmiştir.
Ondan sonra Muhammed oldu padişah;
Resûl’un gönlünde yâr oldu Allah. 
Muhammed işini Allah bitirdi;
İnsanların hepsi iman getirdi.
Resul’un başında dolu amâme;
Kemal buldu otuz üç bin sahabe. 
Resûl’a hepisi hizmet kılmakta;
Edeple yürüyüp izzet kılmakta.
Resûl huzuruna bir yetim gelir;
Garip ve mübtelâyım diye söyler. 
Rahim kıldı Resûl onun haline;
Dileği ne ise, getirdi hem yerine.
Resûl dedi:Ben de yetimim;
Yetimlikte, gariplikte büyümüşüm. 
Muhammed dediler: Her kim yetimdir,
Biliniz, o benim hâs ümmetimdir.
Yetimi görseniz, incitmeyin siz;
Garibi görseniz dağ etmeyin siz. 
Yetimler bu cihanda hâr olmuştur;
Gariplerin işi müşkül olmuştur.
Gariplerin işi daim sülûktur;
Diri değil, garip tıpkı ölüdür.
Hüda’sına garipler mâlumdur hem;
Garibi sabah akşam sormuştur hem.
Tavsîf etsem, Alî şîr-i Hüda’dır;
Kılıç ile kâfiri  kırmaktadır. 
Kâfirleri kılar imana dâvet;
Vermekte her zaman İslâm’a kuvvet.
Mü’min olanını alıp gelmekte;
Kabul kılmayanı kırıp gelmekte.
Kılıç ele alıp binende Düldül,
Kâfirler kavmine düşmekte gulgul,
Elindeki silahı Zülfikar’ı,
Savaşanda uzalır kırk karı. 
Ali’nin var idi on sekiz oğlu;
Onun her birisidir ulu tuğlu.
Alî İslâm için kanlar yutmakta;
İslâm’ın tuğunu muhkem tutmakta. 
Hâce Ahmed garipliğe düşmüştür;
Resûl evladına sözler katmıştır.
   45.
HİKMET
On sekiz bin âleme server olan  Muhammed;
Otuz üç bin ashâba rehber olan Muhammed. 
Çıplaklık ve açlığe kanaatlı Muhammed;
Âsi, câni ümmete şefaatlı Muhammed. 
Gece yatıp uyumaz, tilâvetli Muhammed;
Garip ile yetime mürüvvetli Muhammed. 
Yoldan azan şaşkına hidayetli Muhammed;
İhtiyaç olsa kime, kifayetli Muhammed. 
Ebû Cehl, Bû Leheb’e siyasetli Muhammed;
Melâmetin sabunu, selâmetli Muhammed. 
Namaz, oruç kılıcı, ibadetli Muhammed;
Daim tesbih diyici, riyâzetli Muhammed. 
Mel’un, lâin şeytana siyasetli Muhammed;
Şeriatın yoluna inayetli Muhammed.
Duaları müstecap, icabetli Muhammed;
Kötülüğe iyilik, kerametli Muhammed. 
Tevfik veren zâlime, celâletli Muhammed;
Secde kılan eğilip, itaatlı Muhammed.
Arş ve kürsü pazarı, inayetli Muhammed;
Sekiz cennet sahibi velayetli Muhammed. 
Miskîn Ahmed kuluna yazdırıcı Muhammed;
Yetim fakir, garibe sahavetli Muhammed. 
46.
  H  İ  K  M  E  T
“El-kezzâbu lâ ümmetî. “ dedi, bilin Muhammed;
Yalancılar kavmine ümmet demez Muhammed.
Doğru giden kuluna, Hakk’ın izleyip yolunu,
Rast yürüyen kuluna ümmetim der Muhammed. 
Her kim “Ümmetim.” Dese, Resûl işini koymasa,
Şefaat günü olsa, mahrum koymaz Muhammed.
Tanrı Taâlâ sözüne, Resûlu’llah sünnetine
İnanmayan ümmetine ümmet demez Muhammed. 

Ümmetim diye yürüsün , buyruğunu tutmazsın
Nasıl ümit tutarsın, orda sormaz Muhammed 
Müşküldür âsi bende, ümmet demese orda,
Rüsva olur mahşerde, ümmet Muhammed. 
Ümmetim der Muhammed, doğru dese Kul Ahmed,
Yarın olsa kıyamet, mahrum koymaz Muhammed.
    47.
 H  İ  K  M  E  T
Gördüğü an inanan Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir;
Üstün olup dayanan Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir.
Dertleşende ağlayan, kulluğa bel bağlayan,
İç bağrını dâğlayan Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir. 
Bir sözünden dönmeyen, sırrını aslâ demeyen,
Gâfil olup yatmayan Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir.
Şariatı gözeten, tarikatı tam tutan
Hakikatı iyi bilen adaletli Ömer’dir 
Dediği söze yeten, nefs ve hevadan geçen,
Hak resûl’u  berkiten Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir. 
Muhammed’e kayn-ata, kıldığı yok hiç hata,
Boynuna salan futa Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir. 
Kul Hâce Ahmed kıl tasdik, yâr-ı ğârın kıl tefrik,
Âriflikte bil sâdık Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir.  
   48.
H  İ  K  M  E  T
İkincisi yâr olan adaletli Ömer’dir;
Mü’minlere yâr olan adaletli Ömer’dir.
Bilâl’a ezan okutan, şeriati bildiren,
Din sözünü anlatan adaletli Ömer’dir. 
Kâbe kapısını açtıran, hep putları kırdıran,
Resûl gönlünü dindiren adaletli Ömer’dir.
Şeriatı gözeten, tariatı tam tutan
Hakikatı iyi bilen adaletli Ömer’dir 
Oğlunu çağırıp getiren, kırbaçlatıp öldüren,
Adaletle yol soran adaletli Ömer’dir. 
Çerağ olup sönmeyen, din yolundan dönmeyen,
Haksız bir iş kılmayan adaletli Ömer’dir. 
Miskîn Ahmed kıl sen yâd, kıl sen aczini bünyad,
Belki ruhu kılar şâd, adaletli Ömer’dir.
      49.
H  İ  K  M  E  T
Üçüncü yâr olan haya sahibi Osman’dır;
Her nefeste yâr olan haya sahibi Osman’dır. 
Hak Resûl’un damadı, dinimizin âbadı,
Bendelerin âzadı haya sahibi Osman’dır. 
Okuduğu Şâtibî, âyet, hadîs kâtibi,
Minber üzre hatibî  haya sahibi Osman’dır.
Münâcâtı kûh-ı Tûr, aldıkları iki nur,
Dedikleri hepsi dür haya sahibi Osman’dır. 
Çoklar gelip piyade, koymadılar Şehjode
Şehid kıldılar orda, haya sahibi Osman’dır. 
Tavsif kıldın Osman’ı, Hâce Ahmed sen onu,
Yoktur şekki, gümanı, haya sahibi Osman’dır. 
      50.
H  İ  K  M  E  T
Dördüncüsü yâr olan Hak arslanı Alî’dir;
Hem Mirâc’da yâr olan Hak arslanı Alî’dir.
Dediği sözü rahmanî, görsen yüzü nuranî
Kâfirleri kıranı Hak arslanı Alî’dir. 
Himmet kuru belinde,Mevla’m yâdı dilinde,
Zülfikar’ı elinde Hak arslanı Alî’dir.
Binip çıksa Düldül’e,yere düşer zelzele,
Kâfirlere gulgule,Hak arslanı Alî’dir. 
Düşmanlara mukabil,oldu kâfire katil,
Kılan bâtılı zâyîl Hak arslanı Alî’dir.
Rahmet kılar Bir ve Var,her ne kılsa gücü var,
Hâce Ahmed’e medetkâr Hak arslanı Alî’dir.
   51.
H  İ  K  M  E  T
Ne hoş tatlı Hu yâdı  seher vakti olanda;
Baldan tatlı Hû adı seher vakti olanda.
Seher vakti kalkanlar,cnanın feda kılanlar
Aşk oduna yananlar seher vakti olanda. 
Seher vakti hoş saat,kalkana olur rahat,
Açılır devlet,saadet seher vakti olanda.
Her gün yanar bu canım,kullakta yok dermanım,
Sen bağışla günahım seher vakti olanda. 
İman mumunu yandırsan,ruh kuşunu yandırsan,
Allah’ına sığınsan seher vakti olanda.
Kul Hâce Ahmed saatî,bir zerre yok tâkatı,
Zikir canın rahatı seher vakti olanda.
     52.
 H  İ  K  M  E  T
Ömrüm sona erende ne yaparım Allah’ım;
Can alıcı gelende ne yaparım Allah’ım.
Can ve rmenin vehminde, Azâzil’in zahmından,
Şefkat olmasa senden, ne yaparım Allah’ım?
Can vermek işi düşvar, kolay kıl sen yâ Cebbar;
Senden başka yok gamhâr, ne yaparım Allah’ım?
Canım ayrı olanda, tenim burda kalanda,
Tahta üzre alanda ne yaparım Allah’ım? 
Âciz olup yatanda, melekler hem girende,
“Men rabbük?” diye soranda ne yaparım Allah’ım?
Götürüp kabre koyanda, yedi adım dönende,
Sorucular girende ne yaparım Allah’ım? 
“Men rabbük?” diyip duranda, kara gündür o anda,
“Rabbim kimdir?” diyende ne yaparım Allah’ım?
Kul Hâce Ahmed sen bende, nefs elinde şermende,
Mahşer  günü olanda ne yaparım Allah’ım?
     53.
 H  İ  K  M  E  T
Kahhar adlı kahrından korkup ağlar Hâce Ahmed;
Rahman adlı rahmından ümit tutar Hâce Ahmed.
Günahım çok Allah’ım, bağışla sen günahım;
Bütün kullar içinde âsi kuldur Hâce Ahmed.
Münafıklar yürürler, fısk ve fücur kılarlar,
Haram, şübhe  yiyerler; korkup ağlar Hâce Ahmed.
Tarikati bilmeden, hakikate girmeden,
Pîr emrini tutmadan, özrü çoktur Hâce Ahmed 
Âhir zaman olmuştur, padişah zâlim olmuştur,
Haram, şübhe dolmuştur, hayran olur Hâce Ahmed.
Utanmış âsi kul ben, aşk yolunda bülbül ben,
Arslan Baba’ya kul ben, kulun olur Hâce Ahmed. 
Kul Hâce Ahmed, tâat kıl, ağlamağı âdet kıl,
Belâ gelse tâkat kıl, Hak’tan olur Hâce Ahmed.
  54.
H  İ  K  M  E  T
Hâlıkımı izlerim dün gün cihan içinde;
Dört yanımdan yol indi kevn ü mekân içinde.
Dörtten yediye yettim, dokuzu geçip gittim,
Ondan ikiye geldim çerh-i Keyvan içinde. 
Üç yüz altmış su ğeçtim, dört yüz kırk dört dağ aştım,
Vahdet şarabın içtim, düştüm meydan içinde.
Çünkü düştüm meydana, meydanı  dolu gördüm,
Yüz bin ârifi gördüm, hepsi cevlan içinde.
Gavvas bahrına girdim, vücut şehrini ezdim,
Dürrü sedefte gördüm,cevheri kân içinde.
Arş ve Kürsü yürüdüm,Levh ve Kalem’i gördüm,
Vücut şehrini gezdim, dedim bu can içinde.
Canı gördüm cananda, aşkı gördüm meydanda,
Âşıkların meydan cümle bostan bostan içinde.
Eri gördüm erleştim, istediğimi zordum.
Pehisi sende dedi, kaldım hayran içinde, 
Hayran olarak kaldım, şaşkın olarak daldım,
Kendimi derde saldım, buldum derman içinde.
Miskîn Hâce Ahmed canı,hem cevherdir hem kânı
Hepsi onun mekânı,o lâ-mekân içinde.
     55.
H  İ  K  M  E  T 
 
Hâlıkımı izlerim dün gün cihan içinde;
Dört yanımdan yol indi kevn ü mekân içinde.
Dörtten yediye yettim,dokuzu geçip gittim,
Ondan ikiye geldim çerh-i Keyvan içinde.
Üç yüz altmış su ğeçtim,dört yüz kırk dört dağ aştım,
Vahdet şarabın içtim,düştüm meydan içinde.
Çünkü düştüm meydana,meydanı dolu gördüm,
Yüz bin ârifi gördüm,hepsi cevlan içinde.
Gavvas bahrına girdim,vücud şehrini gezdim,
Dürrü sedefte gördüm,cevheri kân içinde.
Arş ve Kürsü yürüdüm,Levh ve Kalem’i gördüm,
Vücud şehrini gezdim,derdim bu can içinde.
Canı gördüm cananda,aşkı gördüm meydanda,
Âşıkların meydanı cümle bostan içinde.
Eri gördüm erleştim,istediğimi sordum,
Pehisi sende dedi,kaldım hayran içinde.
Hayran olarak kaldım,şaşkın olarak daldım,
Kendimi derde saldım,buldum derman içinde.
Miskîn Hâce Ahmed canı,hem cevherdir hem kânı
Hepsi onun mekânı,o lâ-mekân içinde.
  56.
H  İ  K  M  E  T
Erenler cemâl görür dervişler sohbetinde;
Yâranlar meclisinde, nur yağar sohbetinde.
Ne dilese o olur dervişler sohbetinde;
Her sırlar zâhir olur dervişler sohbetinde. 
Her kim sohbete geldi,erenden nasip aldı,
Tez geldi,biliş oldu dervişler sohbetinde.
Her kim sohbete geldi,gönlüne mâna doldu,
Ashâblar murad buldu dervişler sohbetinde.
Kibir, hasedler ölür,içine mâna dolar,
Göz açıp Hakk’ı görür dervişler sohbetinde.
Resûl’a vahiy geldi,başından tâcı aldı,
Kalktı hâdimlik kıldı dervişler sohbetinde.
Kul Hâce Ahmed sohbette,dem vurur münâcâtta,
Ne güzel saadette dervişler sohbetinde.
      57.
H  İ  K  M  E  T
bu dünya bütün halktan geçer ya;
İnanma sen malına , bir gün elden gider ya.    
Ata,ana,kardeşler nere gitti,fikir kıl;
Dört ayaklı tahta at bir gün sana yeter ya.
Dünya için gam yeme,Hak’tan başkayı deme,
Kişi malını yeme,Sırat üzre tutar ya.
Ehl ü iyal,kardeşler,kimseler olma yoldaş,
Merdane ol garip baş,ömrün yel gibi geçer ya.
Kul Hâce Ahmed tât kıl,ömrün belmem nece yıl,
Aslın bilsen,su ve kıl,yine kile gider ya.
       58. 
H  İ  K  M  E  T
Kara gündür dem o saatı ki dünyadan sefer kılsan;
Kadın,evlâd,mal ve mülkün hepsinden güzer kılsan.
Seni koymaz ecel aslâ,nece hükmün revan olsa;
Hükümet ile âlemi eğer zîr ü zeber kılsan. 
Olmuştur herkese ferman ölümün şerbetin içmek;
Kaçıp ondan kurtulmazsın,nece onden hazer kılsan.
İnsanların mezarına varıp bir bir temaşa kıl;
Ölülerden ibret alıp gerek bağrın kebap kılsan. 
Daima iyilik kıl sen,gidersen sen bu dünyadan;
Kıyametin yüz suyuna gerek ciğer kanı kılsan.
Hüda fermanım tutan olur o evliyalardan;
Olursun evliyardan,riyâzeti çokça kılsan. 
Hâce Ahmed mâsiyet ile hayatını kılma zâyi;
Olursun Hazret’e lâyık,eğer tâat seher kılsan.
             59. 
H  İ  K  M  E  T
Niyet kıldık Kâbe’ye, râzı olun, dostlarım;
Yâ ölürüz, geliriz, râzı olun, dostlarım.
Niyet  kıldık Kâbe’ye, hak Mustafa ravzına;
Nasip kıla herkese, râzı olun dostlarım.

Nasip olsa, varırız; nasip olsa, geliriz
Ecel yetse, ölürüz; râzı olun, dostlarım.
Râzı olun özümden, iyi kötü sözümden,
Geçin katı yüzümden, râzı olun, dostlarım.
Kudret olsa, gidiniz; güç olmasa, durunuz;
Dua kıla görünüz, râzı olun, dostlarım.
Dostlar bizi yoklarlar, fâsıklar çok uyurlar,
Mescide hem gelmezler; râzı olun, dostlarım.

Sırdan oldu işaret, burda kıldık imaret,
Kıla Resûl şefaat, razı olun, dostlarım.
Arslan Bâb’dan beşaret, pîrden dile icazet,
Dostlar kıla ibadet, râzı olun, dostlarım.
Kâbe’ye biz göçelim, zâlimlerden kaçalım,
Oğul kızdan geçelim, râzı olun, dostlarım.
Dilim sorsam, karar yok; garip ölse, sorar yok,
Yenilende helâl yok, râzı olun dostlarım.
Geçti kulun canından, çıktı halkın sanından,
Dostlar varsa sonundan, râzı olun, dostlarım.
Yesevî, yum sen gözünü, halka deme sözünü,
Kâbe’ye sürt yüzünü, râzı olun, dostlarım.
        60.
H  İ  K  M  E  T
Allah diyen bendenin yerini cennete gördüm;
Hûrî, gılman hepsini karşı hizmette gördüm.
Gece gündüz yatmadan Hû zikrini diyenler,
Melâyikler yoldaşı, Arş’ın üstünde gördüm. 
Hayır, sahâ kılanlar, yetim gönlün alanlar,
Çahar-yâr’lar yoldaşı, kevser lebinde gördüm.
Âmil olan âlimler, yola giren âsiler,
Öyle âlim yerini Dâru’s-selâm’da gördüm 
Kadı olan âlimler, rüşvet alıp yiyenler,
Öyle kadı yerini Nâr-ı sakar’da gördüm. 
Zâlim olup zulm eden, yetim gönlün ağrıdan,
Kara yüzlü mahşerde, kolunu arkada gördüm. 
Cemaate varmadan namazı terk kılanlar
Şeytan ile bir yerde, Derk-i esfel’de gördüm.
Kul Hâce Ahmed kân açtı, incci cevheri saçtı,
Dinmeyen  bu sözü, gaflet  içinde gördüm.      
      61.
H  İ  K  M  E  T
Vahdet küpü açıldı, meyhaneye girsem ben ;
Bir câm içip o meyden mest ve heyran olsam ben.
O şarabın lezzeti iç bağrımı kan kıldı;
Bağır kanım akıtıp cananıma varsam ben 
Sâki sundu her nefes keyfiyetin şarabın;
Sermest olarak o an nâle feryad vursam ben. 
O deryanın mevcinden değme dalgıç dür almaz;
Candan geçip dür için bahr dibine dalsam ben. 
Hâce Ahmed’in küpünde muhabbetin şarabı,
Âşıklara o meyden muradınca versem ben.
    62.
H  İ  K  M   E  T
Bizden selâm dostlara, talep yâdını koymasın;
Didar talep kılsalar, aslâ gâfil kılmasın.
Gâfil bulmaz Hak yolun, orda bulmazlar orun,
İçi dışı yanarak seherlerde yatmasın. 
Yâdı ile olsalar, didar arzu kılsalar,
Nece hârlık görseler, gönül başka olmasın. 
Âşıklara dünyada hârlık, zârlık, melâmet;
Melâmetsiz, mihnetsiz âşıkım söylemesin 
Şeriatte tecrittir dünyasını terk etmek;
Terk etmeden dünyayı Hakk’ı sevdim, demesin.
Tarikatte ten canın terk etmesi tecrittir;
Terk etmeden ten canın tecrit oldum, demesin.
Hakikatte haramdır bir Hüda’dan başkası;
Öyle olmadan âşık didar arzu kılmasın.
Öyle  Resûl Mustafa dünya malın sevmedi;
Ümmet olsa Resûl’a, dünya malın sevmesin. 
Miskîn Ahmed Yesevî selam dedi dostlara;
Bu sözün mânasını tâlip olsa, anlasın.
    63.
H  İ  K  M  E  T
Dinmeden âşık Hû der Huda’sına yalvarıp;
Yürür O’nun aşkında gece gündüz sararıp.
Çok ağlatıp âşıkı aşk elinde Hudayım;
Aşk yolunda melâmet ona gördü münasip
Mansur bir gün ağladı, erenler rahm eyledi,
Kırklar şerbet içirdi Mansur’a mihrin salıp.
Mansur dedi: ene’l - hak; erenler işi ber-hak;
Mollalar derler nâ-hak gönlüne yaman alıp.
Deme “Ene’l-hak” diye, kâfir oldun Mansur diye
Kur’ân’da budur diye, öldürdüler taş atıp.
Bilmediler mollalar Ene’l-hakk’ın mânasın;
Kal ehline hal ilmin Hak görmedi münasip.
Rivayetler yazıldı, halini onun bilmedi,
Mansur gibi velîyi koydular dâra asıp.
Bigane diye mollalar şeyh mansur’u öldürdü
Kafir diye öldürdüler üç yüz molla savaşıp
Külünü göğe savurdu, atıp denize saldı,
Zevk denizi mevc vurdu, aktı deniz kaynaşıp.
Hem o günü o derya kıldı efgan vâveylâ;
Âşıklara Hudayâ kıl sen didarın nasip.
Efsanedir şeriat, ferzanedir hakikat,
Dürdanedir tarikat, âşıklara münasip.
Âlem halkı yığıldı, Mansur’a feryad kıldı.
Mansur’un yâranları kaldı orda ağlaşıp.
Tevbe kıl Hâce Ahmed, ola Hak’tan innayet,
Yüz bin veliler geçti sırrı sıra ulaşıp.
     64.
H  İ  K  M   E  T
Aşkın kıldı şeyda beni, cümle âlem bildi beni,
Kaygım sensin dünü günü, bana sen gereksin sen.
Tâla’llah zihî ma’nî, sen yarattın cism ve canı,
Kulluk kılsan dünü günü, bana sen gereksin sen. 
Gözüm açtım seni gördüm, hep gönülü sana verdim,
Akraba terkini kıldım, bana sen gereksin sen.
Söylesem ben dilimdesin, gözlesem ben gözümdesin,
Gönlümde hem canımdasın, bana sen gereksin sen.
Alimlere kitap gerek, sûfilere mescit gerek,
Mecnun’lara Leylâ gerek, bana sen gereksin sen.
Ğafillere dünya gerek, âkillere ukba gerek,
Vâizlere minber gerek, bana sen gereksin sen.
Âlem tamam cennet olsa, hep hûriler karşı gelse,
Allah bana nasîp kılsa, bana sen gereksin sen.
Cennete girem cevlan kılam, ne hurilere nazar kılam
Onu bunu ben ne kılam, bana sen gereksin sen.
Hâce Ahmed’dir benim adım, dünü günü yanar oldum,
İki cihanda ümidim, bana seni gerek seni.
   65.
H  İ  K  M   E  T
Cennet cehennem savaşır, savaşmakta beyan var;
Cehennem der: Ben üstün, bende Fir’avn, Hâmân var.
Cennet der ki: Ne dersin, sözü bilmez söyersin;
Sende Fir’avn var olsa, bende Yûsuf Ken’ân var.
Cehennem der: Ben üstün, hasis kullar bende var;
Hasislerin boynunda ateşten zincir-keşân var.
Cennet der ki: ben üstün, peygamberler bende var;
Peygamberler önünde Kevser, hûri, gılman var.

Cehennem der: Ben üstün, tersa, cahud bende var;
Cahud, tersa önünde türlü azap-sûzân var.
Cennet der ki: Ben üstün, mü’min kullar bende var;
Zalimlere vermeğe zehir, zakkum çenden var;

Cehennem der: Ben üstün, münafıklar bende var;
Âlimlerin gönlünde âyet, hadîs, Kur’an var.
Cennet der ki: Ben üstün, münafıklar bende var;
Münafıklar boynunda ateşten işkil-keşân var.

Cennet der ki:Ben üstün, zâkir kullar bende var.
Zâkirlerin gönlünde zikr vr fikr-i Sübhan var.
Cehennem der: Ben üstün, namazsızlar sende var;
Namazsızlar boynunda yılan ile çıyan var

Cennet der ki: Ben üstün, didar görmek bende var
Didarını göstermeğe Rahîm adlı Rahmen var.
Cehennem o an dik durdu, cenete özür kıldı,
Kul Hâce Ahmed ne bildi, bildirici Yezdan var.
 
      66.
H  İ  K  M  E  T
Hû halkası kuruldu, ey dervişler, geliniz;
Hak sofrası yayıldı, ondan nasip alınız.
Kal ilmini okuyup, hal ilmine ulaşıp,
Yokluk içine batıp varlıklardan alınız. 
Yırtıp şefkat perdesin, dileyip didar vâdesin,
Açıp gönül dîdesin müşahade kılınız.
Hû bıçkısın alarak, nefs başına salarak,
Gece gündüz tâlipler, canı kurban kılınız. 
Halkada Hû diyiniz, aşk oduna yanınız,
Ten, can ile tâlipler, tekbir önce diyiniz.
Hû Hû diye inleyip, Hû demekte mÂna var,
Didarından ümitli, rahmetinden alınız. 
Kul Hâce Ahmed kul olan, yol üstünde kül olan
Tâliplere mül olan, ondan ibret alınız
  67.
H  İ  K  M  E  T
Yol üstünde oturup yolu soran dervişler;
Ukbadan haber duyup yola giren dervişler.
Asâları elinde, himmet kuru belinde,
Rabb’im yâdı dilinde, Allah diyen dervişler. 
Hırkaları eğninde,gönlünde yüz bin ayân;
Biliniz iki cihan göze almaz dervişler.,
Derviş hakk’ın manzuru, zikri olur gülzarı,
Hakk’ın yâdı esrarı, hoş edepli dervişler.
Günahım çok yola sokmaz,esbab dârûsun bulmaz
Gözde yaşın kurutmaz yaşı akan dervişler.
İt nefsini öldürür kızıl yüzünü soldurur
Hâce Ahmed kul olur, satıp yesin dervişler.
       68. 
H  İ  K  M  E  T
Ey dostlarım, ölsem ben, bilmem ki halim ne olur;
Kabre girerek yatsam ben, bilmem ki halim ne olur.
Götürüp lahde koysalar, arkaya bakmadan dönseler,
Suallerimi sorsalar, bilmem ki halim ne olur. 
Girse karış adlı yılan, dolansa sene o zaman,
Kalmaz bütün bir üstühan, bilmem ki halim ne olur.
Cümle yığılıp mûr u mâr, etrafımda nişler vurur,
Müşkül olur o halde kâr, bilmem ki halim ne olur. 
Hiç gelmedi benden sevap, orda ne veririm cevap,
Ger kılsalar yüz bin azap, bilmem ki halim ne olur. 
Olsa kıyametin günü, hazır olur cümleleri,
Kıldığın ameller hani, bilmem ki halim ne olur. 
Ey kul Ahmed, sen bu gün,kıl sen ibadet dün ü gün,
Deme sen ömrümdür uzun, bilmem ki halim ne olur.
       69.
H  İ  K  M  E  T
Nice yıllık mihribanım can demekte, dostlarım;
Bu vücudum şehrini fâni kılmakta, dostlarım.
Bu kafesin tûtisi havalanmakta uçmağa;
Bir karanlıkşulesiz yere varmakta, dostlarım. 
Ey bbenim yâranlarım,himmet tutun imanıma;
Düşmanım imanıma zahmet vermekte, dostlarım.
İş bu can bizler ile bir nice yıllar var idi;
Hak Taâlâ hükmü ile azm etmekte, dostlarım. 
Bu benim a’zâlarım canımla mutlu idi;
Can çıkanda hep âzam titremekte, dostlarım.
Hak emrine cümle âlem halkı oldu razı;
Hakikatlı bendeler daim râzıdır, dostlarım. 
Kul Hâce Ahmed tûtisi havalanmakta uçmağa,
Neylesin miskîn ki o Hak hükmüdür, dostlarım.

A.F.YÜKSEL

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...