23 Mart 2012

ASIL OLAN GERÇEKLERİ PAYLAŞMAKTIR.

ASIL OLAN GERÇEKLERİ PAYLAŞMAKTIR.

Konu Başlıkları

O’NUN CEMALİNİ GÖREN…

O’NUN CEMALİNİ GÖREN…
O öyle bir güzeldir ki bir kez gören âşık olur.
Etrafında pervane döner durur.
O’nu görenler, ümmetin en üstünü ‘Sahabe’ olur.
O’nu görmek, O’nu dinlemek…
O’nunla hayatı paylaşmak…
Bunları nasıl anlatalım!…
Bir katre, bir ummanı nasıl tarif etsin…
O, öyle bir uçsuz bucaksız ummandır ki
O ummana dalanların bir katreleri derya olur.
Sözleri hikmet olur.
Ciğerleri aşkla püryan olur…
“Aah! Ya Muhammed!” Derler.
Yanmak onlara en büyük zevk olur…
Yüreklerindeki yangın asla sönmesin isterler.
Seherlerde yağmur gibi gözyaşı dökerler.
Yangın, gözyaşıyla daha çok alevlenir…
Bu yangın, hiç sönmesin isterler.
Ne güzeldir, Efendim, senin aşkınla yanmak!…
Ne güzeldir, gönlü gözyaşı ırmaklarıyla yıkamak!…
Bunu, sinesi püryan olanlar bilir.
Gönlü gülistan olanlar bilir…
Bir tarihte, İstanbul’da bir adamla karşılaşmıştım.
Üstü başı perişan, sefil…
Öyle yoksuldu ki ağzında diş kalmadığı için sadece süt içebiliyordu…
Onu görünce acıdım. Üsküdar’da bir yazıhanem vardı.
 Ofis değil efendim, ‘Yazıhane’. Dedim:
- Ahmed Abi, hiç Resulullah’ı gördün mü?
Saçı sakalı birbirine karışmış yüzünü bana döndürdü de öyle bir baktı ki bana, bakışları sanki uçsuz bucaksız bir umman gibiydi…
Dedi ki:
- Abdullah!
- Buyur, dedim. Ahmed Abi… Dedi ki:
- Siz nasıl nefes almadan yaşayamazsanız, biz de Resulullah’ı bir an görmeden yaşayamayız…
Sonra, Ahmed abi:
- Aah! Ya Muhammed… dedi ve bayıldı. Koltuğun üstünde sürekli “Ya Resulallah! Ya Resulallah” diye sayıklıyordu…
Sonra ayıldı, kapıya yöneldi. Üstü başı perişan, saçı sakalı karmakarışık… Yazıhanenin önünden merdivenleri aşağı inerken, komşular ona adeta iğrenerek bakıyorlardı.
Bu perişan adama acıyorlardı… Ahmed Abi ise onlara acıyordu…
Parası pulu yoktu onun, elbisesi kravatı yoktu onun ama Ahmed, Muhammed’i bulmuştu…
O’na denizlerin damlaları adedince salâtu selam olsun…
Ahmed Abi, beni bırakıp gitti. Geriye bakmadan.
Şimdi onu düşününce, gözyaşlarım ırmak olur…
“Bir an bile Resulullah’ı görmeden yaşayamayız” diyen Ahmed Abi…
Kim bilir şimdi nerdesin?
Belki de hiç ayrılmamak üzere kavuştun Sevgiliye, kavuştun Muhammedine…
Bizlerse kaldık bu çöllerde.
Gönlümüzü Gülistan yapamadık…
Muhammed’e âşık olamadık.
Gönlümüz, malların, mülklerin, altınların, kadınların, makamların istilasına uğradı…
Gönlümüz çöle döndü.
Bir damla yağmur düşmüyor.
Gözlerimizden yaş gelmiyor…
Sakın, caddelerde sokaklarda, perişan kılıklı, sersefil bir adam görürseniz hor görmeyin.
Viranelerde ne hazineler saklıdır. O sersefil kılıklı adamın gönlünde, batmayan bir güneş doğmuş olabilir.
Onun gönlü Gülistan olmuştur.
Ne mutlu “Aah! Ya Muhammed!” Deyip yananlara…
Ne mutlu, gönlü Gülistan olanlara…
Ne mutlu diyar diyar gezip
Dükkân dükkân dolaşıp
İnsanlara Muhammed’in nurunu taşıyanlara…
O’na, bütün dünyadaki gonca güller adedince salâtu selam olsun…
Yüce Rabbim!
Ne olur, bu ülke baştanbaşa Gülistan olsun. (Âmin)

SEN SONUMUZU HAYIR EYLE YA RABB'BİM..AMİN

Ey Rabbim…
Bu günahkar eller yalnız sana açılır, sen samimiyetle yaptığımız dualarımızı kabul eyle…
Senden başka kapımız yok Rabbim..
Çünkü senden merhametlisi yok, sığınacağımız kurtuluşa ereceğimiz başka kapımız yok.
Sen Rahmansın, sen Rahimsin, sen merhametlilerin en merhametlisisin nolur bizi doğru yoldan ayırma! Eğer sen bize merhamet etmezsen biz yolumuzu şaşırırız ateşlere düşeriz
Ey Alemlerin Rabbi.
Sen iki cihandada yar ve yardımcımız ol…
Senden başka dileğimiz yok, olmasın da…
Sen, bizi sana imanla uçanlardan eyle, son nefeste iman ver.
Bizleri yaşayanların ve ölülerin fitnesinden, kabir azabından, cehennem ateşinden muhafaza et.
 Öyle bir imanla doldurki şu seni anmaktan aciz yüreğimizi, içinde senden başka hiçbirşey kalmasın.
 Zaten sen olduktan sonra dünya yıkılsın bize ne
Ama sen yoksan dünyalar bizim olsa ne fayda.

Bizi iki cihandada senden ayırma bizi nur kaynağı cemalini görenlerden, Efendimizin sav şefaatine erenlerden, sıratı geçenlerden, Firdevse ulaşanlardan, dünyada ihlasla amel edenlerden, ihsan sahibi olanlardan, ana-baba-kul hakkı gözetenlerden, güzel ahlak sahiplerinden eyle…
Gözyaşları sana akanlardan eyle…
Sen sonumuzu hayreyle Ya Rabbi…
Muhakkak ki hesap günü gelecektir ve hesabımız yalnız sanadır.
Çünkü gerçek olan yalnız sensin, gerisi yalan Allahım!!!!
Rabbim binbir günah ile kapına geldim, sana sıgındım, sana dayandım, sanadır tüm sikayetim, sanadır sarılışım, sanadır sevgim.
Sen esirgeyen, sen bagıslayan, sen affedensin, affet bizi Allahım.
Her sabah uyanıyorsa gözlerimiz, her sabah yeni bir gün doguyorsa, mevsimler degişiyor ve biz buna şahid oluyorsak, bize tevbe etmek icin yeni bir fırsat daha verdigin icin sana hamd ile tesekkür ediyoruz.
Ilahi, bizi gözleri kör bakan, kulagını tüm seslere kapamıs, kalbindeki sıcaklıgı yitirmis insanlık zincirinin cürük bir halkası eyleme.

Senden baska kimsemiz yok ilahi, önünde diz cökecegimiz, yolunda canımızı verecegimiz, gözyaşlarımızı huzurunda utanmadan dökecegimiz kimsemiz yok senden baska.
Eger sevgini yüregimizden alırsan, biz kaybedenlerden oluruz, ebedi azabını hak edenler arasında saf tutarız, bize acı, bize merhamet et , bizi yolu dosdogru olanların kervanında yolcu kıl rabbim.
Allahım kalbimizi sana adıyoruz, su dünyanın acılarına kederlerine yenilmeden, senin rızan için sırf senin için kalbimizi sana adıyoruz, adağımızı kabul buyur.

Bize gönül dilini ögret, bize sana gitmeyen yolun sarp bir yokuş, kainatin dehlizlerinde ebedi bir kayboluş oldugunu anlat.
Bize kucağını aç ey merhametlilerin en merhametlisi, bizi sevginle kuşat, bizi birakma!
Bizi teslim etme, bizi senden koparacak olan hic bir seye teslim etme.
Bugün hüzün taşıyorsa gözlerimiz, bugün kanıyorsa yaralarımız, bükükse hala boynumuz, biliyoruz ki senden geldi, narınada nurunada kucak açıyor ,rıza gösteriyoruz.
Ilahi darılma, yeterki sen bize darılma, yeterki sen bizi unutma, düzenin kana susayan carki arasinda kan revan icinde kalsada bedenimiz, hor görülsek, iskence görsekte, sen bizimleysen asla müteessir degiliz.

Allahım! Bizi namazı, duası, ibadeti, yaşamı ve ölümü senin için olanlardan kıl, bizi affet, bizi bagışla…
AMİN

ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLENLERİ SAKIN OLDÜLER SANMAYIN


Şerefli dinimiz İslam,Tevhit sancağını yeryüzünde
Dalkalandırmak,dinimizi,imanımızı,Vatan ve mukaddesatımızı Korumak için cihat etmeyi,savaşmayı Müslümanlara farz Kılmıştır..
Bu sebeple,kalbinde Allah’a inanmanın heyecanını duyan,Gönlünde Vatan sevgisi taşıyan,barış dini olan islam’ı Kabul etmenin şerefine eren her
Müslüman,gerektiği an canı ile,Malı ile savaşacak ve bunu en mukaddes bir vazife bilecektir.
Evet,Müslüman,yeryüzünde hiçbir kuvvetin kendisini dininden,Vatanından,Hakkı açıklamaktan geri koyma tehlikesi kalmayıncaya
Ve Allah’ın dini en üstün oluncaya kadar durmadan cihat edecektir..
Bu,her Müslüman için vazifedir..
Yüce Rabbimiz (Enfal,39.Bakara,193)söyle buyuruyor bizlere..
“Yeryüzünde bir fitne kalmayıncaya ve din tamamiyle Allah’ınoluncaya kadar onlarla savaşın.”
Yüce Rabbimiz bu emirlerini alan hiçbir Müslüman ,dini için,imanı için,Vatan için Allah yolunda savaşmaktan geri duramaz..
YER YERİNDE OYNASA,DENİZLER KAYNASA,FIRTINALAR KOPSA,VOLKANLAR FIŞKIRIP KUDURSA,YİNE O,BÜTÜN ARZUSU İLE SAVAŞA KOŞAR..

Allah’ın verdiği canı ve malı yine Allah’a teslim etmenin zevkine erer.
.Bilir ki o,“Şüphesiz Allah,mü’minlerin canlarını ve mallarını Cennet mukabilinde satın almıştır.
”(Tövbe ,111 )
Cihat,sadece harp meydanında düşmanla yapılan muharebe değildir..
İnsanları (Allah kulu olmaktan )alıkoyan her güçle mücadeleCihaddır..
Nefisle,küfürle,ve her çeşit ahlaksızlıkla mücadele cihaddır..
Dinini ve Vatanını korumak için de Allah yolunda savaşırken hayatını kaybeden
Şehitler,sadece bir kurşun,bir mermi parçasıyle ölen insan değil…
İslam ruhunun yüceliğini kanı ile yazan kahramandır..
O,toprağı kanlı elbiseleri ile kefensiz kuçaklayan Müslüman..O,”dinim yaşasın ,Vatanım aziz olsun “diye şehadet şerbetini İçen mü’min….
O,Allah’ın yalnız Müslümanlara verdiği en büyük rütbe ve makamaUlaşan savaşcı..
O büyük şair Akif’in..
“EY ŞEHİD OĞLU ŞEHİD,İSTEME BENDEN MAKBER..SANA AĞUŞUNU AÇMIŞ DURUYOR PEYGAMBER.!”Diye vasfettiği şanlı askerdir..
O,Bedir’de,Uhud’da Malazgirt’te,Çanakkale’de
“Allahu Ekber,Allah Allah “sesleri ile düşmanı mağlup eden mukaddes ruhudur..
Şehitlik öyle bir rütbedir ki,dilin kıpırdamasından,dudağın oynamasından,boğazın titremesinden meydana gelen “ölü” kelimesi Onları ifade edemez..
Zira onlar,Hak aleminde diridirler..
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma..Bilakis,onlar Rableri katında diridirler,rızıklanırlar.”(Al-i İmran,169)
IPB Image

BÜTÜN DOSTARKADAŞLARIN CUMA GÜNÜ KUTLU OLSUN

 Cuma Duası

Lailahe illallah Cuma’nın sebebiyle, Muhammedün Resullullah gerek yüzün gölgesiyle dünya ve ahiret muradımı ver.

Melekler duasıyla, Ya vedüdüm, entel maksudum, Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, cennet kapılarını aç, benim günahımdan geç.

Benim günahım varsada senin gibi halikim var. Muhammed Aleyhisselam dostum var.

İlahi kabre vardığım gece lütfeyle, yalnız kaldığım gece bilmediğimi bildir. Kabrimi nur ile doldur. Kevser şarabına daldır, ulu cemalini göster.

Gece gündüz yalvarırım sana dünya ve ahiret muradımı ver bana.

Rabbim Allah, fikrim zikrullah, kalbimin nuru Resullullah, evvelim Allah, ahirim Allah, La ilahe illallah Muhammedün Resullullah.

Cuma gibi günümüz var. İslam gibi dinimiz var. Muhammed gibi şahımız var. Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne.

Sırrım sübhanım Allah, derdim dermanım Allah, gafil kuluna gam düşmüş, yetiş imdadımıza ya Muhammed.

Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, ya Allah, ya Muhammed umarız senden şefaat.

Lailahe illallahtır özüm, Muhammed Mustafadır sözüm, ihlas-ı şerif ile yıkadım yüzüm. Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm.

Bugün Cuma günüdür. Dinim İslam dinidir. Dinimin İslam dini olduğuna, yetmiş binin nısfına, mühürledim üstüne.

Lailahe illallah üç muradım var, biri cennet, bir ırmak diyarını görmek. Aç cemalini göster diyarını.

Ya Resullullah! Aman yarabbi ya rabbena her halimiz malumdur sana, gece gündüz yalvarırım sana. Her zaman sana muhtacım, cemalini göster bana.

Cennetine davet et Allahım kabrimizde rahatlık, sıratta selamet, tatlı canımız sana emanet, son nefesimizde selametler ihsan eyle.

Kabir suallerimiz ahsan eyle, cennetinle cemalini cümleyle beraber bana da nasip eyle.

Lailahe illallah selalar duası için, Muhammedün Resullullah arşı ala gölgesi için hastalara şifa, dertlilere deva, borçlulara edalar ihsan eyle Ya Rabbim.

Elif Allah, Nur Muhammed tez selamet.

Ya Celil, etme zelil, gönder delil. İlahi Yarabbi hacetimi rahmet deryasını ulaştır, duaya açılan elleri icabete eriştir.

Allahım senden başka kimsemiz yoktur. Lailahe illallah arşı alaya Muhammedün Resullullah şükür Mevlaya.

Yarabbi yarabbena her halim malumdur sana, cenneti alada cemalini göster bana.

Lailahe illallah günahlarımız af eyle, Muhammedün Resullullah makamımı nur eyle.

İlahi Yarabbi son nefesimde kendime malik olmadığım zaman bu duamı sana emanet ederim.

Selatü selaya yolladım Mevlaya, sen cümlemizin muradını ver gelecek Cuma’ya.

Lailahe illallah ve cellehü edası ile, Rabbim muradımızı ver melekler duası ile.

Lailahe illallah kalbimizi karartma, rızkımızı azaltma, kabrimizi, daraltma, senden başka kapı aratma, muhannete muhtaç etme.

Lailahe illallah imanla sabır, Muhammedün Resullullah azapsız kabir.

Allahım beni af eyle, her  derdimi def eyle, rızkımızı bol eyle, kabrimizi nur eyle, sual meleklerinin cevabını muktedir eyle.

Evvelim Allah, ahirim Allah, kalbimde beytullah Lailahe illallah Muhammedün

Resullullah. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühü” diyerek çene kapatmak nasip eyle Yarabbi.

Allahım şeytanın şerrinden, kabirdeki yılanlardan, çıyanlardan, ölümün dehşetinden, kabirin azabından, sıratın zulmetinden muhafaza eyle Allahım.

Ölümün hayırlısını, üç ayların birisini, Yasinin yarısını okurken ölmeyi nasip eyle Yarabbi.
Amin


İki dua vardır ki, asla ve asla ret olmaz
Dua eden ile Allah arasında, perde olmaz
Zulüm gören kişinin duası, hiç ret olmaz
Müminin gıyabında yapılan dua, ret olmaz
Günlerden bugün Cuma, Cumanız mübarek olsun
Allah’ın selamı ve rahmeti, üzerinize olsun
Gününüz aydın, işleriniz hep, yolunda olsun
Hasta olan kardeşlerimize, bu dua şifa olsun
Kısmetiniz bol, bereketli olsun
Geceniz gündüz gibi, aydınlık olsun
Yolunuz açık, gönlünüz nur olsun
Her gününüz bol, bereketli şen olsun
Melekler daima, duacınız olsun
Yüreğiniz ferah, İlhamınız bol olsun
Sevgili peygamberimiz, şefaatçiniz olsun
Cennetin sekiz kapısı, nasibiniz olsun
Sıkıntı çekenlerin, sıkıntıları yok olsun
Borçlu olanların, borçları hep eda olsun
Küs olanların, her birinin barışması olsun
Allah’ın selamı ve Cumanız mübarek olsun
Fikret Gürsoy




 
.

DUASINDA KENDİNİ UNUTAN ADAM

Duasında Kendini Unutan Adam

Bir gelincik tarlasına benzeyen gülüşü gizem bırak da öpeyim yalnızlığını
Sen hiç gelincik gördün mü?
Bir kere yapraklarına tutayım dedim, eriyip kaldı ellerimde.
O zaman ağlamadığıma ağlarım şimdi.
Saklandığım türkülere söylediğim şiirler vardı.
Alıp götürsünler diye sesimi sana verdim.
Tutanağa geçen sözlerimin sebepsiz bekleyişleri de çâre olmadı yeni türkülerime.

Bunun içindir ki güvercin bakışlı olmak heyecan veriyor bana.
Bunu biliyor ve ağlamıyorum. Ağlasam ne değişecek?
 Bunu da bir zarfın üstüne yazarak postalıyorum aşka.
Cevabı ilginç olduğu kadar yakıyor yüreğimi:
“Bul ve tanış kendinle, hayat sende anlam kazanmadıkça sana verebileceğim bir şey yok.” 

Neden kendime yabancı kalmışım diye eğilip topluyorum çiçeklerini hüznün.
Unuttuğum bir şey vardı: akşam olduğunda saatlerce dönüp duran bulutları görünce rüzgâra bırakılmak ve çıkıp gitmek hayalden öte sandığım isimler zincirine.

Biliyorum bir gün gelecek ve defterinin arasına bıraktığım her şeyi saksıdaki çiçeğin köklerine bırakacak duasında kendini unutan adam. Çiçek filiz verecek ve aldığı soluğun anlamına varacak.

Sen hangi dalında açacaksın çiçeğin?
Dostluğun yarım açılan kapılarından geçip merdivenlerden hızla tırmanan bir postacının elindeki zarfa tutuşan bir kelebek olmayı ne çok istedim.

Sitem ve hüzünlerin orta yerinde oturup gözyaşlarını sayan bir çocuk olmak içimi kemiriyor. 
Kapıyı açtığımda bir tebessüm vermiyor bana eski dostlar.
Ben hangi yüzümle tırmanayım mutluluk merdivenine?

Bıraktılar âh yazık, çekemediler tesbih tanelerini.
Postacımız nergisin bile ikimize tahammülü sınanıyor bak! Ağlayışlarına anlam katamadılar eski sevinçlerimin. Lirik bir şiir diye kalbime kazındı adın.
Sana bir ömür gülümseme borcum var diye mahkûmun oldum.
Yazdıklarımın anlamlı olmasını ve tüm yazdıklarımda beni bulmayı istiyorsan bütün yazdıklarımı birbiri ardına okuman yeterlidir demiştim.

Hiç kimse doğru dürüst okumadı.
 Kapının altından bıraktığım dipnotlar benim en büyük itiraflarım oldu. Fakat hiçbir zaman bir şiirle anlatmadım kendimi.
Saklandığım şeylerdi mısralarım.
Mektuplarım ve şiirlerim hüznümün paylaşılmaz yalnızlığını vururken kıyıya, akşamları beni düşlerinde bulacak bir kalbim olsun istemiştim.

Sebepsiz bir acımaya dönünce satırlar ve bakışlar, söz vaktinde bana susmak düştü hep.

Yüreğinize su serpen bir soluk dahi olsa, her kelime içine bir ateş gibi düştükçe, insanın tutunası gelmiyor hayatın gözbebeğine.

Âh... Uzak bir ihtimal değil sokaklarda bir gülün yaprağını yere düşürmek ya da kendi gölgesinden kaçarken yakalanmak kör bir dilencinin donuk bakışlarına. 
Beni kimler anlayacak diye kaygısının olmaması ne güzel yüreğimin. Yaşayıp gidiyorduk, sanki kalbimi boydan boya çizdirecek ne vardı?Artık/rüyasınada yenik düşüyor insan.
Sabahları kapımda ağlayanın, minareden sarkan serçe kuşunun bir kanadı olsaydım.
Âh bir olsaydım! Gideceğim sadece bir pervaz vardı.
Hüzünler bir yangını söndürmüyormuş demek.
Gittikçe çoğaltıyormuş gökyüzü güllerimde alevlerini.
Ne yazacağını bilmeyen adam, alıp çıktı güneşin saçlarını gizlediği memlekete doğru aşkını.
Vuslat vuslat olalı böyle ayrılık görmedi.

 Yolu ezber bilinen aşklar yürüsün, biz kalkmayalım zamanın durduğu bu masadan.
Ey ülkesi dua kokan günlerin melikesi, sana anlatmak istediğim çâresizliğimin bin dildeki ifadesidir bu.

 Dua diye ellerimi kaldırsam unutur dilim heybemde fakirliğimi. Îcâza yeltenen sözlerin bilmediği bir akışla akıyorum sana.
Bu yüzden dağılıyor duyuşun ritmine mest olan niyaz.

Kendimin tanığıysam dalgınlığımın şevkine zindedir her dem yüreğim. Hüküm sevmekse, ben aşk mahkûmluğu için giydiğim elbiseyi çıkarmam. Bütün sıfatlardan arınarak karşında olmayı da bir erdem sayıyorum. 
Aşk yarasına kan bedeli istemem.

Yeter ki sükûna ermesin hiç fer/yâdımız.
Bitmesin hücremizde vuslat huzuru.
Galebe çalıyor ruhuma zulmet.
Dua ışığına kavuşmak için sevginin gayesine sımsıkı tutunuyorum.
Sabah olmadan yine akşama çıkıyorum.
Ya Hayy.
Bu nasıl cefadır senden gelip sana ulaşamayan.
İçimde kızgın bir çöl gibi kanAdıkça susayan…
Göğsüm, arı peteği; ateşe su vuruyor göz göz.
Bu hazin ruhumun yok mudur saltanatı. 
 Açık bıraksam uçar gönül kuşu eşiğimizden.
Ağrıyan yalvarışta önemi var mıdır seslerimizin?
 Diz çökmeye gelseydim tülden bir duvara nakışladığım söz, sıcak bir sızıyla dolanırdı ömrüne anlam katan şefkati.

Kendimden geçtim diye kaybettim kimliğimi.
Yandım ki ten çölümün her zerresi aşk bulutundan merhamet dileniyor. Vecde gelmez mi zaman?Kavlimi dara çeken bir sükût bırakmışsın.
Ve ben nasıl oluyor da yağmurunu bekliyorum göklerin;
kendimi arıyorum senin için/de.
MEHMET ŞAMİL

Posta Kodu AŞK 25. mektup

YAŞAMAK YUSUF OLDUĞUNU FARK ETMEKTİR

Yaşamak Yusuf olduğunu fark etmektir

Yaşamak, kaybettiklerini kaybolduğun dünyanın dar sokakları arasında kaybedilen zamanların hüsranlığında aramak demekti. Bir yüze/ göze/ gönle sahip olduğunu hatırlayıp, zamanın geçmişliğini hayatın kalıbına pişmanlık olarak dökmekti. Yaşamak, kendini arama-bulma arasındaki ince bir çizgide var oluşunu anlamlandırma ameliyesiydi...
Yaşamak hayatın Yusuf'u olduğunu fark etmektir Demirci'ye göre. Kıssaların en güzelini en güzel olman için anlatması ondandır. Düştüğün dünyanın, düşmekle birlikte düşürdüğün/düşürülen dünyanın kalkması için bir uyandırma busesidir bu kıssa. Bu yüzden züleyhanın aşkına kurban edilmemesi gerekir bu kıssanın. Aşk masallarının, hikâyelerinin konusu olmaktan çıkmalı, düşürüldüğü derin uykudan uyandırılmalı Yusuf kıssası. U/yanmalı, yakmalı, akmalı yeniden...
"Ya esefâ!" gam ve kederin berrak sularında yıkanmaya varım çığlığı...
"Ya esefâ!" gam ve kederin kuşatıcı yangınına girmeye hazırım çığlığı...
"Ya esefâ!" gam ve kederin Yusuf'a uyanmasına ben de uyanmaya hazırım çığlığı...
"Ya esefâ!"ların çokluğuyla övünmezdi kimse. Huzur ve konfor isteği kuşatmışken kalbini, "ya esefâ!"lar kabrin oluyordu seni uyandıran. Tutkunun şehvetli kollarından alıyordu seni ve yakîn bir bilginin engin yamaçlarına götürüyordu. Ah keşke bilseydin! Her "ya esefâ" bir gün bileceğin bir güne birikiyor demekti. O gün hesaba çekileceğin "ya esefâ!"ları bir düşünsene... Düşünemediğin her an bil ki bu düşten uyanamayacaksın, düşeceksin...
Üç yusuf üç rüya üç gömlek...
Hayat üç evrede anlatılır her zaman. Doğum, yaşam ve ölüm... Üç yusuf'un dördüncüsü olmadın hiçbir zaman. Üç Yusuf'un üçünde de var olmak için nefes almaktasın. Üç Yusuf'un dördüncüsünü düşünmek için buradasın. Düşlemek ve Demirci'nin ifade ettiği gibi: "Zor zamanlar diye dünyanın yarınlarını" değil "Ölüm sonrasına dair kaygılar" yaşamak için buradasın. Şimdi buradayım diye-biliyorsan eğer, "Tenini ağırlayan bu zindanda, canının Yusuf" olduğunu bilmek için buradasın...
Doğarken muhtaçtın ailene. Bir babanın, annenin kollarında uyandırılmaya çalışıldın. Sonra kardeşlerinle oynarken kuyuya bırakıldın, dünya kuyusuna, hased kuyusuna, kıskançlık kuyusuna. "Sen Rabbin için bir Yusuf ümidi oldun" ailen ise bir Yakub ümidi oldu... Sen "Yusuf'unu çürüt"tün ailen Yakub'u. Ailen Yakub'u sen Yusuf'u... Yakub bir gün Yusuf olduğunu bilmeseydi sabır düşmezdi payına. Yusuf'u yaşamalıydı Yakub. Yusuf'la yaşamalı ve Yusuf'la tekrardan uyumalı, tekrardan uyanmalıydı. "Her uyanıklığın üstünde bir uyanıklık olduğunu bilmeliydi."
Uyanmadın. Ne yapılırsa yapılsın daldığın derin uykudan çıkaramadı varlığa kimse seni. Doymuştun uykuya, susuzluk nedir bilmiyordun. Ne aradığını bilmeden aradın sürekli. Yazara göre, "Arayan Yusuf'u bulamıyorsa, Yusuf değil arayan kayıptı." Oysa sen yoktun. Aramayı bilmiyordun. Aradığını bilmiyordun. Ta ki eline bir kitap düşene dek...
Defalarca okunan bir kıssanın, defalarca yorumlanan bir kıssanın, defalarca en güzelin kıssası olduğu belirtilen bir kıssanın seni güzelleştirmek için indiğini bu kadar detaylı düşünmemiştin. En ince ayrıntılarına kadar hayatın içinden örneklemelerle bir Yusuf'un bin Yusuf'u barındırdığını aklına getirmemiştin. Bir metaforun damarlarında akıp giden hakikatin binbir veçhesini bu kadar net ve akıcı okumamıştın. Rüyalarında biriktirdiğin hayallerinin bir gün seni bir rüyadan uyandıracak kitabın kollarına düşüreceğini bilememiştin. Kendisi de uykuda olan bir uyanıklığın senin uykunu rahatsız etmeye geleceğini hiç ummamıştın.
Kavramların bitmek bilmez geniş vadisinde sürüsünü kaybeden bir çoban gibi koşturuyordun durmadan. Elinden ve yüreğinden tutup sana bir yol gösterecek birini arıyordun. İşte elindeki kitap bu yol rehberliğinde sana sıcacık gönlünü bırakıyordu pusula niyetine. Salt teori ve usullerle yapılmış tefsirlerin ötesinde hayatın tam ortasına düşüyordu her bir cümle hayat bulasın diye. Bilgiye boğmak yerine bilginin hayatla buluşmasını sağlıyordu. Ve üslup, her zamanki Senai Demirci üslubu da olunca sesler kesiliyor ve yürekler bu kıssaya teslim oluyordu.
Bu kıssayla, kısaca, kıssaca var olmaya hazır mısın ey muhatap?
Öyleyse?...
Bana kitapla arandan çekilmek düşer, rüyadan uyanman niyetine...
MUSTAFA ATALAY
Üç Yusuf Üç Rüya Üç Gömlek
Senai Demirci
208 sayfa
Timaş Yayınları

GÜLİSTAN İSTANBUL

GÜLİSTANBUL

Gülistan, bul kokuyu! İstanbul gülümsesin

ne kadar solsa rengin bülbüle kırmızısın
heybesi gül tohumu münzevî âşık benim
sen şehrengiz güzeli, sen şâirân kızısın
elim var ellerinde, fermansız şehzâdenim
Gül İstanbul kokulu, gülüm İstanbul sesin
Üsküdar’da her yangın utanır yağmurundan
Beyoğlu’nda temâşâ, Ayasofya’da mâtem
şafak Dolmabahçe’de öpüyor İslâmbol’u
Bâbıâlî kederli, sahaflarda bin elem
sorsak söyler mi deniz: nerde Hüdâyî Yolu
Üsküdar da utanır her yangın yağmurundan
Leylâ’sını arayan kalbim/de İstanbul’dur
kaç nağmeye sarılsam dilimde kalan hüzzâm
üzülmem, dervişinim, köşe bucak benimsin
tanıksın yüreğime, hoşgörün ne muazzâm
ister adını duysun, ister kıyında gezsin
Leylâ, aranan aşkın kalbinde İstanbul’dur
İstanbul kalabalık, ne çok sevdâ her şeye
renklenir yedi tepe, yedi gök efsânesi
duygular mı mültecî zindanda ve sarayda
iki denize mahrem, ağlayan Kız Kulesi
gök/yüzünde ilkbahar, yaz sonbahar, kış şeydâ
İstanbul ne çok sevdâ kalabalık her şeye
Sularda secde eden elleridir Sinan’ın
âşiyân kubbelerde kandillerin şavkı var
dökülsün çeşmelerden gözyaşları Çınar’ın
kehribâr tesbih gibi çekilsin leyl ü nehâr
çağırın minareler, sonsuza dek çağırın
Sular da elleridir secde eden Sinan’ın
Türbeler, siz söyleyin tutar gibi elimden
hû çekmez mi serviler kabristan ağlar diye
kaç güvercine mesken avlular ve cumbalar
beş vakit, çocuk gibi gülen Süleymâniye
Topkapı kaç geline çeyiz sandığı saklar
Tutar gibi söyleyin bu türbesiz el’imden
Âh! gizli ve âşikâr, tenhâ sokaklarından
Haliç’e inmek için sıralanan odalar
çocuğunum kaybolan, hayalleri yaramaz
martı mı, kırlangıç mı, kuğu mudur adalar
iskelede kalınca hangi vapur yas tutmaz
Âh! tenhâ ve âşikâr, gizli sokaklarından
Neyleyim, kır kalemi, sessizliğin de şâir
köprülerin yetmiyor vuslata kadîm şehir
iki sevgili gibi her yakanda bir hüzün
kimine şerbet oldun, kimine dâr ve zehir
haritaya sığmayan manzaralar/da yüzün
Neyleyim sensizliği, kırsın kalemi şâir
Boğaz/da gezgin gibi akşamlayan gölgeler
sırrını keşfediyor Çamlıca’da güneşin
mecalsiz erguvanlar söylenmemiş şarkıdır
mehtaplı gecelerdir masal eğlencelerin
yoksa sabahladığım kuşlarla rıhtım mıdır
Boğaz’da akşamlayan gezgin gibi gölgeler
Ulubatlı gözlüyor surlardan bakan tarih
Eyüpsultân’da hâlâ Akşemseddîn duâsı
düşleriyle Fatih’in kapanan eski zaman
ey yirmi bir yaşımın hiç bitmeyen hülyâsı
İstanbul, Dersaâdet, Konstantin ve Âsitân
Ulubatlı surlarda gözlerden akan tarih
Lâledân bildim seni, sen yine gülistan bul
ayrılık bahçesinde bülbül gibi ağla/yan
fetih müjdeli diye gül/süz adın bak yarım
muammâ yalnızlığı talihime bağla/yan
yazmak bana mı düştü, nakkaş mı parmaklarım
Lâleden bildim seni, yine de gül İstanbul

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...