UZAKTA OLAN MALIN TAHLİYESİ
Hamevî
haşiyesinde şöyle denilmektedir: «Alimlerden bazıları, «Musannıfın «Uzaktaki -ki malı
yanına
varmadan tahliye etmek bâtıldır» sözü,
Muhit'teki ifadeye muhaliftir. Nitekim Kenz şerhinde
ve
İbnü'l-Hümam'ın muhayerliği
babından hemen önce de böyledir.»
derler. Biz bu konuda uzun
uzadıya tafsilat verdik.»
«O
mülke varıp içine girebileceği kadar zaman geçtikten sonra ilh...» Musannıfın bunu
zikretmesinin
faydası, kiralanan maldan faydalanma imkânının ortaya çıkmasıdır. Zira orada gâsıb
ve
benzeri kimselerin olması yüzünden
kiralanan binaya girme imkânı yoksa kira
süresi geçse dahi
ücret
vermesi gerekmez. Nitekim bu mesele yukarıda da geçti. «İçine girmekten maksat bizzat içine
gîrmenin
şart olduğunu ifade etmez. Sen anla. Allah daha iyisini
bilir.
ÇEŞİTLİ
MESELELER
METİN
Bir
kiracı veya kiralayan kiraya verdiği veya emanet aldığı tarladaki hasadı kaldırdıktan sonra
geride
kalan anız ve benzeri bitki köklerini yaksa zamin olmaz. Hazineye ait olan; kafilelerin
konaklaması hayvanların otlaması ve biçilen ekinlerin atılması için hazırlanmış olan yerlerin
yakılmasının hükmü de
böyledir.
Ben
derim ki: Yukarıdaki ibareden çıkan şudur: Bir yerde ateş yakan kimsenin
ateşi yaktığı yerden
faydalanma hakkı yoksa, oradaki şeyi zamin olur.
Rüzgârın götürdüğü ateşin yaktığı şeyde ise
zamin
olmaz. Fetvâ buna göre verilir.
Kendi
mülkünde veya faydalanma hakkı olan
yerde yaktığı ateş yüzünden
başkasının yeri de yonsa,
eğer
rüzgâr yoksa zamin değildir. Çünkü
orayı bizzat kendisi yakmamış, yanmasına sebeb
olmuştur.
Ama ateşi, rüzgâr eserken yakmışsa, o zaman zamindir. Çünkü rüzgârlı havada ateşin
sadece
orada kalmayıp etrafa yayılacağını bilmektedir. Bu durumda bizzat kendisi yakmış gibi
olur.
Adam,
hakkı olan yere bir şey koysa ve koyduğu nesneden dolayı herhangi bir
şekilde oradaki bir
mal
telef olsa, zamin değildir. Telef olan mat ister orada dururken isterse o kaldırdıktan sonra telef
olsun
farketmez.
Ama
adam hakkı olmayan bir yere bir şey koysa ve bir nesnenin telef olmasına sebeb olsa,
zamindir.
İster malı koyduğu zaman telef olsun
ister kaldırdıktan sonra telef olsun hüküm aynıdır.
Fakat
başka bir sebeble telef olmuşsa, zamin olmaz.
Mesela
birisi yola bir testi koysa, bir diğeri de onunkinin yanına başka bir testi koysa ve testiler
yuvarlanarak
kırılsalar, her birisi diğerinin testisine zamindir. Fakat testiler rüzgâr veya sel gibi bir
sebeble
kırılırlarsa, testiyi koyan adam zamin değildir. Hâniyede beyan edildiğine göre bu meselede
esas
budur.
Musannıf
bu esasa binaen şöyle demektedir:
Birisi yolun üzerine bir parça
ateş koysa ve bu ateşle
herhangi
bir şey yonsa, yanan şeyi öder. Zira ateşi -yolun üzerine koymakla haksızlık etmiştir. Aynı
şekilde, geçiş hakkı olmayan herhangi bir yere ateş koysa
ve bir nesnenin yanarak telef olmasına
sebeb
olsa, o malı öder. Ancak onun
bıraktığı ateşi rüzgâr başka yere götürerek bir şeyin
yanmasına
sebeb olsa zamin olmaz. Birisinin koyduğu bir taşı sel sürükleyerek diğerinin duvarına
çarpsa
ve yıkılmasına sebeb olsa, adam yine
zamin olmaz. Fetva bu kavil ile verilir. Haniye.
Demirci
ocaktan bir demir çıkararak örsün üzerine koysa, çekici ile onu döverken bir kıvılcım
sıçrayıp
yolda bulunan başkasına ait bir eşyayı yaksa onu öder. Ama demircinin ocağından -onun
bir
fiili olmadan- ateşi rüzgâr
götürürse ve dışardaki bir nesneyi yaksa, demirci zamin olmaz. Zeylâî.
Adam
tarlasını, tarlanın alamayacağı bir şekilde sulasa ve fazla su komşusunun tarlasına taşarak
zarar
verse, bu zararı öder. Zira adam zarara sebebiyetle doğrudan kendisi
yapmıştır.
Bir
terzi veya boyacı kendi dükkânında çalışıp kârı ortak olmak üzere birisine iş verse ve dükkâna
oturtsa,
ikinci adamın işi, ister dükkân sahibimin işi ile aynı olsun, ister farklı olsun, istihsanen
sahihtir.
Zira bu sanayi ortaklığı olmaktadır.
Birisi, halk üzerindeki kredisi, diğeri de ustalığı ile iş
yapmaktadır.
Aynı şekilde; Hacca gidecek birisi, üzerine bir hedec (devenin üzerine konulup içine
binilen
semer gibi bir alet) koyup iki kişiyi Mekke'ye kadar bindirmek üzere bir deve kiralasa ve
onun
o bölgede mutad bir hevdeci olsa (bu
hevdeci yüklemesi) caizdir. şu kadar ki deve sahibinin
daha
evvel yükleyeceği hevdeci görmesi
daha iyidir. Adamın hevdecin içine
koyacağı örtü veya
minder,
-görmemesi halinde- bile kiralama sahihtir.
Velvaliciye'de
şöyle denilmektedir: «Adam Mekke'ye kadar belirsiz bir deve kiralasa caizdir. O
zaman
üzerinde akit yapılan şey hayvan sahibinin zimmetindeki bir yüke hamledilir. Deve ise
alettir.
Aletin
meçhul oluşu da kira sözleşmesini ifsad etmez.»
Ben
derim ki: Hacıların Mekke'ye kadar yük taşımak veya binmek için tayin etmeden herhangi bir
deveyi kiralamaları sahihtir. Allah daha iyisini
bilir.
Adam
bir miktar erzak yüklemek için bir
deve kiralasa, yolda o erzaktan bir
kısmını yese, deveye
yediği
miktar daha erzak veya benzerini
tekrar yükleyebilir.
Bir
adam evini gasbeden kimseye,, «Evimi
boşalt boşaltmadığın takdirde her oy
şu kadar kıra ver»
dese,
gâsıb da boşaltmasa, ev sahibinin söylediği kadar ücret
vermesi gerekir. Çünkü onun sükûtu
rızadır.
Ancak gâsıb, evin onun mülkü olduğunu inkâr ederse, mal sahibi mülkiyeti delil ile isbat
etmiş
olsa bile. adam mal sahibinin istediği ücreti vermez. Zira gâsıb inkâr etmekle ücrete razı
olmamıştır.
Gâsıb, mâlikin mülkiyetini ikrar etmekle birlikte onun söylediği ücrete razı
olmasa, yani
sarahaten
«Ben boşaltmoyacağım ama senin
istediğin ücreti de ver-meyeceğım.»
dese, yine mülk
sahibinin
istediği meblağı vermesi gerekmez.
Eşbahta,
«Kirada sükût etmek, razı olmak ve kabul etmektir.» denilmektedir.
Ev
sahibi, evinde oturan kimseye, «Ben verilen ücrete razı değilim, şu kadar ücret isterim.» dese,
evde
oturan kimse veya koyun sahibi de
sükût etseler, kiralayanın istediği
meblağı
verirler.
Ev
sahibi ve çoban «şu kadar isterim»
dediğinde diğeri sükût etse ve kiralayan, ücreti istediği
zaman
«Ben senin böyle söylediğini duymadım.» dese tasdik edilir mi? Eğer adamın kulağında
sağırlık
varsa tasdik edilir, sağırlık yoksa zahirle amel edilerek tasdik edilmez.
Kiracı
kiraladığı malı kabzettikten sonra onu mal sahibine değilde bir başkasına kiraya verebilir.
Bazı
alimler, «teslimden evvel de verebilir» demişlerdir.
Malı,
kendisinden kiraladığı sahibine tekrar kiraya vermesi, araya üçüncü bir adam
girse bile, caiz
değildir.
Fetva da bununla verilir. Çünkü bu, mâlike temlik demektir ki caiz
atmaz.
Mal
sahibine kiraya verildiği takdirde, birinci kiralama batıl olur mu? Sahih olan kavle göre bâtıl
olmaz.
Vehbanîye.
Ben
diyorum ki: Kâdihan ve diğerleri de Vehbaniye'nin kavlini sahih görmüşler, Muzmarat isimli,
eserde
de «Fetva bu kavil üzerinedir.»
denilmiştir. Biz Cevhere'ye nisbetle Bahır'dan naklen; mal
sahibine
kiraya verildiğinde en sahih kavle göre birinci kiralamanın bâtıl olduğunu söylemiştik.
Musannıf
da orada ikrar
etmiştir.
Musannıf
burada Hülâsa'dan şunu nakletmektedir: «Mal sahibi kiraya verdiği malı kiracıdan tekrar
kiralar
ve onu teslim alırsa birinci kiralama bâtıl olur. Teslim almazsa, bâtıl olmaz.» Böylece
kitaplardaki zıt ifadelerin arası uzlaştırılmış olur. Yani mal sahibi kiralık şeyi teslim alırsa birinci
kiralama bâtıl olur, teslim almazsa bâtıl olmaz.
Kiraya verilen mal, mal sahibinin elinde bulunduğu müddet için ücret düşer mi? Bu husustaki
ihtilaflarla
ilgili olarak Vehbaniye şerhinde tafsilat
vardır,
İZAH
«Geride
kalcın kamış ilh. .» Geride kalan anızdan maksat, tarlada biçimden sonra kalan kısımdır.
Çünkü
adeten bu bakiye yakılmaktadır, Bu sebeple kişi onu yakmakla zamin olmaz.
«Kiraladığı
veya ödünç aldığı tarlada ilh...»
Molla Miskin. şöyle demektedir: «Burada mesele niçin
kendi
mülkü olan toprak üzerine değil de kiralanan veya ödünç olarak alınan toprak üzerine bina
edilmiştir?
Çünkü kişi kiraladığı veya ödünç aldığı tarladaki bakiyenin yakılmasında zamin
olmadığına
göre kendi mülkündeki bakiyeyi yakmakta hiç zamin olmaz.»
Metindeki
ile birlikte bu ibareden anlaşılan şöyledir: Eğer adam, ateşi izinsiz olarak başkasının
mülkünde
yakmış olsa, ateşin dışa taşıp başka bir yeri yakması halinde zararı öder. Bu ise
Câmiü'I-FusuIeyn
ve diğer birçok kitaptaki malumata zıttır. Zira Camiü'l-Fusuleyn»de şöyle
denilmektedir: «Adam bir yerde yer sahibinin izni olmadan ateş yakmış olsa, oradaki ateşin yaktığı
şeylere
zâmindir. Ama ateşin başka bir yere tecavüz ederek yaktığına
zamin değildir. Ateşle suyun
arasında
fark vardır. Çünkü kişi suyu kendi
tarlasına salsa, su da başka bir tarlaya taşarak bir şey
telef
etse, zamin olur. Ama ateş böyle değildir. Çünkü ateşin özelliği dışarıya sirayet değil
sönmektir.
Ateşin dışa yayılması ancak rüzgâr veya başka bir sebeble olur. Bu yüzden ateşin
yayılması ateşi yakana izafe edilmediğinden, zamin de olmaz. Ama suyun tabiatı akıcı olmasıdır.
Telef
etmek ise onun, yani suyu akıtanın fiiline izafe edilir. Bu sebeble de zamin olur.» düşün. Remlî.
Ben
derim ki: Ateş yakıldığı yerden rüzgâr gibi bir sebeble başka yere sirayet ederse, zamin olmaz.
Ama
kendiliğinden yanarak sirayet ederse, zamin olur. Nitekim Haniye sahibi de bunu ifade
etmiştir.
Şarih de bunu yakında zikredecektir.
«Ateşi rüzgâr başka yere götürürse zamin olmaz. ilh...» Yânı rüzgâr ateş yakıldıkton sonra eserse
böyledir. Nitekim bu, gelecek ifadeden de anlaşılacaktır. H.
«Fetva
verilen kavle göre ilh...» Yani zikredilen tafsilat üzerinedir. Zira Haniyede, «Bu zahirdir ve
fetva
da bunun üzerinedir.» denilmektedir.
Bunun karşıtı olan görüş ise
Hulvânî'nin dediğidir.
Hulvânî
şöyle demektedir: «Adam yolda bir ateş yaksa, zamin olmaz.» Hulvânî bu sözü mutlak bir
şekilde
söylemiştir.
«Çünkü
bizzat kendisi yakmamış sebeb olmuştur ilh...» Zira dımanın şartı, taaddidir (hakkı
tecavüz.)
Burada da taaddi mevcut değildir. O zaman bu şu meseleye benzer: Adam kendi
mülkünde
bir kuyu kazsa ve bir insan o kuyuya
düşerek ölse, kuyu sahibi zâmin
olmaz. Ama kendi
mülkünde
bir ok atsa ve ok birisine isabet ederek onu öldürse, zamin olur. Çünkü oku bizzat
kendisi
atmıştır. Bunda taaddi şart değildir. Zeylaî.
«Rüzgâr
esmiyorsa olmaz...» Yani ateşi
yaktığı vakit hava sakin ve rüzgâr
yoksa zamin olmaz.
Camiü'l-Fusuleyn'de
bu. Zâhire'den naklen şöyle kayıtlanmıştır: «Herkesin yaktığı normal bir ateş
yaksa...» Zahire'nin dışındaki eserlerdeyse «Mutlaka zamin olmaz» kavli nakledilmiştir.
Gamiü'l-FusuIeyn
sahibi daha sonra da Ebülleys
Fetevâ'sından şunu nakletmiştir. «Adam. kendi
mülkü
olan bir yerde diken veya saman
yaksa. rüzgâr ateşin kıvılcımlarını
komşusunun tarlasına
götürerek
onun ekinini yaksa, bakılır: Eğer onun tarlası komşusunun tarlasından kıvılcımın
sıçramayacağı
kadar uzaksa zamin değildir. Çünkü o yangın, ateşten
olmuştur. Fakat komşusunun
tarlası
kendisininkine kıvılcımın tabiî olarak ulaşabileceği bir yakınlıkta ise, zamin olur. Çünkü ç
kendi
mülkünde ancak etrafa zarar vermemek şartıyla ateş yakma hakkına sahiptir.»
Bunun
benzeri Gayetü'l-Beyân'da da şu
ifadelerle yer almıştır. «Bu mesele, bir kimsenin kendi
tarlasını
sularken suyun komşunun tarlasına
taşıp zarar vermesine benzer.
«Rüzgâr
eserken yakmışsa zamin olur ilh...» Yani istihsanen zamindir. Turî.
Haniye'den.
«Çünkü
o ateşin tarlasında kalmayacağını bilmektedir ilh...» Bu sözden anlaşılıyor ki: eğer rüzgâr
zarar
vermeyecek kadar hafif esiyorsa. sonra hızlanıp zarar verse bile ateşi yakan zamin
olmaz.
Birisi
yola bir çömlek koysa daha sonra da
başka birisi de bir çömlek koysa ve testiler yuvarlanıp
kırılsalar, her testiyi sahibi zamin olur. Halebî demiştir ki: «Bu diğeri kelimesi mahzuf olan koymak
kelimesinin failinin üzerine atıftır. Yani bir şahsın yola bir testi koyması, sonra da bir diğerinin diğer
bir
testiyi koyması gibi» Teemmül et. T.
«Testiler
yuvarlanarak kırılsalar ilh...» Eğer bu testilerden birisi diğerinin üzerine yuvarlansa ve
yalnız
yuvarlanan kırılsa, duran testinin sahibi zamindir. Yine aynı şekilde iki kişi yol üzerine
hayvanlarını bıraksalar, hayvanlardan birisi yürüse ve yerine duran telef olsa, hayvanı yürüyen
zamin
değildir. Çünkü birincinin fiili
hükümsüzdür. Sâyîhanî.
Kadıhan'dan.
«Geçiş hakkı olmayan bir yere bir kor koysa ve bir malın telef olmasına sebeb olsa, telef olan
nesneye
zamin olur ilh...» Bunu, Haniye sahibi zikretmemiştir. O sadece, eşya koyma hakkının olup
olmadığına
itibar etmiştir. Çünkü bazen yolda
olduğu gibi -kış için geçiş hakkı sabit olmakla
birlikte,
bir şey koyma hakkı olmaz. Geçiş hakkının olup olmamasına yalnız Hülâsa sahibi itibar
etmiştir.
Hülasa sahibi ayrıca «Fetvâ da bu
kavil üzerinedir.» der.
Minah'ta
da şöyle denilmektedir:
«Hülâsa'da, odamın geçiş hakkı olmayan bir yere elinden ateş
düşmesi
meselesinde şu iki şeklin arası farklıdır: Birincisi; eğer ateş. elinden, geçiş hakkı olmayan
yerden
geçerken düşüp bir şeyi yakarsa zamin olur. İkincisi de, rüzgâr elindeki ateşin kıvılcımlarını
bir
yere götürerek bir şeyin yanmasına sebeb olsa, zamin olmaz. Hülasa sahibi: «Bu ifade daha
uygundur. Fetva da bu görüş üzerinedir.»
demektedir. Kitapların çoğunda Kadıhan'ın dediği yer
almıştır.
T.
Demirci
demiri ocaktan çıkarsa ve çekicini vurmadan çıkan kıvılcım bir şey yaksa demirci zamindir
ilh...»
Eğer birisinin gözünü kör etse gözün diyeti demircinin akifesi
üzerinedir.
İtkânî.
«Tarlasını, tarlanın onun alamayacağı şekilde sulasa ilh...» Tarlası o suyun kalmasına tahammül
etmese.
Yani onun tarlası yüksekte,
komşusunun tarlası da çukurda olsa ve kendisi tarlayı
sulayınca,
komşusunun tarlasına geçip zarar vereceğini bilse zamin olur. Ama su, onun tarlasında
kalsa
sonra da komşunun tarlasına taşsa eğer suyun taşmasına mani olması emredildiği halde
mâni
olmazsa zamin olur.Bu mesele, duvar üzerinde, birisine şahitlik yaptırmaya benzer. Ama eğer
suyun taşmasına mani olması emredilmemişse zamin değildir. Nitekim Camiü'l-Fusuleyn'de de
böyledir.
Şurunbulâliye.
Ben
derim ki: Nuru'l-Ayn'da Haniye'den naklen. «Zamin olur» sözünden sonra «Tarlası yukarıda
olan
adama suyun akmasına mani olacak bir set yapması emredilir. Seti yapmadan da tarlasını
sulamasına mani olunur.» cümleleri eklenmiştir.
Birinci
fasılda yani set yapmasının emredilmemesi halinde sulamaktan men edilmez. Bu ilave ile
Tahtavinin:
«O zaman tarlası yüksek olanın
malından faydalanmaması gerekir.»
şeklindeki itirazına
cevap
verilmiş olmaktadır.
Hülasanın
Şirb (sulama) bahsinde. «kitapların çoğunda eğer mutad olandan farklı bir şekilde sular,
komşu
tarlaya zarar verirse zamin olur.
Ama mutad şekilde sularsa zamin olmaz, denilir»
denilmektedir.
«İstihsanen
sahihtir ilh...» Bir terzi veya boyacı dükkânına yarı yarıya ortak olarak çalışması için
birini
oturtsa bu sanayi şirketlerinde her
adam işi kendisi için asaleten, ortağı için de vekâleten
kabul
eder. Yapılan kâr da ikîsi arasında taksim edilir. Buradaki mesele de aynen böyledir. Zira
dükkân
sahibi. sanatkâra iş verdiği zaman sanatkâr, o işi kendi adına asaleten, dükkân sahibi için
de
vekâleten yapar ve alınan ücret ikisi arasında eşit olarak taksim edilir. Rahmetî.
Kıyasa göre bu meselenin sahih olmaması gerekir. Tahtavî de kıyası almıştır. Zira burada dükkân
sahibi
sanatkârı, onun yapacağı işten
gelecek paranın yarısı ile kiralamıştır. Bu ücret ise
meçhuldür.
Değirmencinin ölçeği meselesine benzer.
«Sanayi
ortaklığı ilh...» Bu sözde Hidaye
sahibine tariz vardır. Çünkü Hidaye sahibi, bunu vücuh
şirketi
olarak kabul etmiştir. Zeylâî de Hidaye sahibinin dediğini şu sözlerle reddetmiştir: Vücuh
şirketi: iki kişinin bir şeyi halk arasındaki itibarlarıyla para vermeden alıp satmalarıdır. Burada ise
alım
satım yoktur.
Azmiye de Zeylaî'nin bu reddine cevaben şöyle
denilir: «Hidaye sahibihin buradaki
vücuh
şirketinden
kastı, ıstılâhî olan vücuh şirketi değildir. Belki bu şirkette dükkan sahibinin itibariyle iş
kabul
etmesidir. Musannıfın «Dükkân sahibi işi itibariyle kabul eder, sanatkâr da mahareti ile o işi
yapar.»
sözü seni bu anlayışa götürür. Azmiye'nin bu izahı pek tutarlı değildir.
«Mutad
olan hevdeci ilh...» Yani her
beldede adet olan hevdeci yükleyebilir.
Cevhere'de
şöyle denilmektedir: «Kiracının deveye bindireceği adamları tayin etmesi veya, «Ben
dilediğim
kimseleri bindiririm» demesi lazımdır. Ama kiracı, «Bunu binmek veya bindirmek üzere
kiralıyorum»
dese, kiralama fasit olur. Deve sahibinin kiracıya hayvanın semerini, palanını, at ise
eğerini,
deve i&e burnuna takılan halkayı,
ota vurulacak gemi, eşeğe vurulacak
yuları teslim etmesi
lâzımdır.
Eğer bunlardan bir şey kiracının elinde iken telef olursa, hayvanın telefinde zamin
olmadığı
gibi bunda da zamin olmaz. Hevdeci
yüklemek indirmek, hayvanı sürmek ve çekmek,
deveye bindirdiklerini abdest ve farz namazlar için indirmek hayvan sahibine aittir. Ama -yemek ve
nafile
namaz için indirmesi gerekmez. Zira bunları hayvanın sırtında ikende yapmak mümkündür.
Kadınların,
hastaların ve zayıf ihtiyarların inebilmeleri için deveyi çöktürmek de hayvan sahibinin
görevidir.
«Hevdeci
görmek daha evlâdır ilh...» Çünkü
görmekle hem cehalet ortadan kalkar, hem de İmam
Ahmed'in
muhalefetine de mahal kalmaz. Zira İmam Ahmed'e göre, hayvan sahibinin yüklenecek
şeyi
veya binecek kimseyi görmesi
şarttır.
«Velvâliciye'de
şöyle denilmektedir...» Velvâliciye'nin ibaresi şöyledir: «Adam Kûfe'den Mekke'ye
sayıları
belli fakat cinsleri belli olmayan develer kiralasa. kira işlemi geçerlidir. Ama aslında
kiralamanın geçerli olmaması gerekir. Çünkü bu durumda üzerinde akit yapılan şey meçhul
olmaktadır.
Bir kimsenin belirsiz bir köleyi kiralaması nasıl geçerli değilse, bunun da geçerli
olmaması
gerekir.»
Haherzade.
Şerh-i Kâfi'de şöyle demektedir:
«Meselenin sureti; kiralayacağı develeri tayin etmeden
kiralama değil. hayvan sahibinin yükü kabul etmesidir. Sanki kiracı, «Beni şu kadar para
karşılığında Mekke'ye kadar bindir» demiş ve hayvan sahibi de kabul etmiştir. O zaman, üzerinde
akit
yapılan şey, hayvan sahibinin zimmetindeki bir yük olur ki bu da
bilinmektedir. Deve ise,
hayvan sahibinin zimmetinde olan şeyi yapması için bir alet olmaktadır. AIetin cinsinin bilinmemesi
kira
işlemin! ifsad
etmez.
Sadru's-Şehid
de şöyle demektedir: «Bana göre, yukarıdaki kiralama geçerlidir. Nitekim Kitap'ta da
öyle denilmiştir.»
Sadru's-Şehîd'in
Kitap'tan muradı İmam Muhammed'in Aslı (Mebsütu) dur. Zaten bu, evvelce de
zikredilmişti. Tatarhaniye de bu hükmü ondan
nakletmişti.
Bezzaziye'de
şöyle denilir: «Örfe göre. bu, kira işleminin geçerli olması yönünde fetvâ verilir. Eğer
mutad
olmazsa, o zaman geçerli olmaz.»
0
halde şarihin yukarıdaki, «Üzerine akit yapılan şey, hayvan sahibinin zimmetinde olan bir yüktür.»
sözü
Haherzâde'nin tefsirinin aynıdır.
Halbuki sen de biliyorsun ki müftabih olan görüşün örf
olduğu
kabul edilirse, Haherzade'nin kavlinin aksine
olur.
«Yediği
madde ve benzerinin yerine yük
yükler ilh...» İtkanî şöyle demektedir: «Adam kiraladığı
hayvana erzakının dışında tartılacak veya ölçülecek bir şey yüklese ve yüklediğinden bir miktar
eksilse eksilen miktarda bir şey ilave edebilir.»
(Evini
gasbedene; «evi boşalt aksi halde
her ay şu kadar ücret vereceksin» dese ve gasıp evi
boşaltmasa
o ücreti vermesi gerekir.)
«Ancak gasıb onun mülkiyetini inkâr ederse müstesna ilh...» Yani gasıb mülkiyeti inkâr ederse
malikin
istediği ücret gerekmez. Fakat ecr-i misil verecek midir? İleride gasb bahsinde geleceği
üzere
vakıfta, yetimin malında.'birde kira
için yapılan binada gasıbın ecr-i misil vermesi gerekir.
Sen,
«Eğer kira için yapılan binada mülkiyeti inkâr ederse, o zaman zahiren gasıb sayılmaz.
Sayıhanî.
Yani ona ücret vermesi lazım değildir. Zira ileride geleceği üzere gasıp kıra için yapılmış
bir
binada «Benim mülkümdür» diye
mülkiyet tevili ile oturursa ücret
vermesi lazım değildir.»
şeklinde
bir itirazda bulunabilirsin.
«Mal
sahibi gasıba şu kadara otur yoksa çık dese ilh...» Tatarhaniye'de şöyle denilir: «Bir kimse
seneliği
bin lira olmak üzere bir bina kiralasa ve sene bittikten sonra mülk sahibi. «Bugün
boşaltırsan
bir şey yok, ama bugün boşaltmazsan aylığı bin liradan oturursun»
dese, kiracı da evin
ona
ait olduğunu ikrar etse. o zaman
eşyasını binadan nakledecek kadar ki zamana karşılık ecr-i
misil,
fazlası için ise malikin dediği ücreti
verir.
«Gasıp
veya hayvan sahibi sükût ettikten
sonra ilh...» Bu 996 (hicri) yılında Beytül Makdis'te olan
bir
hadisedir ki, musannıf buna yukarıda
zikredilen ibare ile cevap vermiştir. Nitekim musannıf,
işçinin
dımanı (sorumluluğu) babından hemen
önce de bunu zikretmiştir, daha sonra da «Bir çok
meselede fukaha bu şekilde sarahaten hüküm vermiştir.» demiştir.
KİRACININ KİRALADIĞI MÜLKÜ KİRALAYAN VEYA BİR BAŞKASINA KİRAYA VERMESİ
«Kiracı
kiraladığı mülkü kiraya verebilir ilh...» Yani kiracı kiraladığı mülkü kendi verdiği ücretin
misliyle
veya ondan daha aşağı bir ücretle kiraya verebilir. Eğer kiraladığından daha fazla bir
ücretle
kiraya verirse fazlasını tasadduk eder. Ancak,"kira işleminin geçerli olduğu şeyler
bölümünün
başında geçtiği üzere iki mesele bundan müstesnadır.
«Bazı
alimlerce teslimden evvel de kiraya verebileceği söylenmiştir ilh...» Yani İmam Muhammed'e
göre
ise caiz değildir. Bazı alimler ise kiralama bahsinde alimler arasında ihtilaf olmadığını
söylemişlerdir. Bu hüküm gayri menkuller hakkındadır. Menkul (taşınır) mallarda ise kabızdan evvel
icare
verilmesi asla caiz değildir. Tatarhaniye'de de böyle
denilmektedir.
«Mü'cirden
başkasına ilh...» Aşağıdaki ta'lilden anlaşıldığı üzere kiralayan ister malik olsun, ister
malikten
kiralık almış olan olsun farketmez. Çünkü malikten kiraya alan kimse de menfaatin
malikidir.
Minah'ta
Hülasa'dan naklen «İkinci kiracı, birinci kiracıya kiraya verirse sahihtir» denilmektedir.
Ben
Hülasayı araştırdım, bu ilaveyi bulamadım. Yine Minah'ın hâmisinde alimlerden birinin el yazısı
ile
onunla Hülasa'nın nüshalarına müracaat ettiğini fakat bu ziyadeliği bulamadığını
gördüm.
«Araya üçüncü bir adam girse bile ilh...» Yani müstecirden diğer bir şahıs icarlayıp o da birinci
mucire
icare vermiş olsa, yine caiz
değildir,
«Fetva
bununla verilir ilh...» Sahih olan
budur. Alimlerin hepsi de bu kavil ile hükmetmişlerdir. İbni
Şıhne.
«Çünkü
bu malike temlik etmeyi gerektirir
ilh...» Zira menfaat hakkında müstecirin yerine kaimdir. O
halde
malı sahibine kiraya vermek onu kendi mülkünü temlik etmek demektir.
Tatarhaniye'de
şöyle denilir: «Mülkü kiraya vermek için vekil olan
kimse kiraya verdiği malı
kiracıdan
tekrar kiralasa caiz olmaz. Zira adam hem mucir (icare veren) hem de müstecir
olmaktadır.»
Kâdı
Bedîü'ddin: «Ben önceleri bunun
caiz olmadığına fetva verirdim, sonra
bundan dönerek caiz
olduğuna
fetva verdim» demektedir.
Ben
derim ki: Yukarıdaki meselenin hükmünden, vakıf mütevellisinin
vakıf yerini kiraya verdiği
kimseden
tekrar kendisinin kiralık tutup tutmayacağının hükmü de anlaşılır. Alimlerden biri bu
konuyu araştırmış ve «Ben bu meseleyi bulamadım»
demiştir.
«Sahih
olan kavle göre birinci kiralama bâtıl olmaz ilh...» «Şemsü'l-Eimme'den naklen
Tatarhaniye'de
şöyle denilmektedir: Kiracı kiraladığı nesneyi gerisin geri kiralayana kiraya verirse
birinci
kiralama münfesih olur.» demek hatadır. Çünkü ikinci kira geçersiz birinci ise geçerlidir.
Geçersiz olan hiç bir zaman sahihin hükmünü ortadan kaldırmaz.»
«Orada
Hülasa'dan nakledilmişti ilh...» Hulasa'nın ibaresi aynen şöyledir: «Nevazil'deki ibareyi
kiralayan
malı kiraya verdikten sonra kiracıdan onu teslim alsa...» şeklinde tevil etmek mümkündür.
Zira
kiralayan kiraya verdiği malı sonradan kirasız olarak kabzetmiş olsa, kiracıdan kira süresi
düşer,
şeklindeki bir anlayış daha iyidir.
Muhit'te
de şöyle denilir: «Eğer kiralayan,
kiraya verdiği nesneyi kiracıdan
yeniden teslim almazsa,
birinci
kiracının ücret vermesi lazımdır.»
Ben
diyorum ki: Bunda bir yanlışlık var. Zira konu. kıracının ücret verip, vermeyeceği değil, birinci
kiralamanın münfesih olup olmadığıdır. Açıktır ki, ücretin düşmesi birinci kiralamanın iptalini
gerektirmez.
Tatarhaniye'de Attabiyyeden nakledilen, «bina sahibi kiraya verdiği binayı kiracıdan
geri
alsa, onun elinde bulunduğu müddetçe
kiracıdan ücret düşer. Kiracı mal sahibinden binayı
teslim
etmesi talebinde bulunma hakkına sahiptir.» cümleleri de buna delâlet eder. Burada
Tatarhaniye,
ücretin düşeceğim kiracının da
mal sahibinden kiralık şeyi teslim etmesi talebinde
bulunma
hakkına sahip olduğunu açıklıkla zikretmiştir. Eğer kira sözleşmesi geçersiz olsaydı,
kiracı
kiraladığı mülkü mal sahibinden teslim talebinde
bulunamazdı.
«Teemmül
et ilh...» Aslında kitaplar arasındaki ihtilafın bu şekilde uzlaştırılması açık değildir. Buna
göre,
Halebinin. «Kadıhan ve Muzmarattaki
ifadelerden dolayı ve illete bakılarak Vehbaniye
sahibinin
söylediği daha zahirdir»
şeklindeki sözleri teayyun etmiş olmaktadır.
«Ücret
düşer mi ilh...» Ben diyorum ki, Vehbaniye şerhinde Ebûbekir Belhî'den nakledilen kavle
göre
kiracıdan ücret düşmez. Bezzaziye' de Ebülleys'ten Belhî'nin dediğinin aynısını
nakletmiştir.
Müntekâ'da
da «sahih olan; kıra ve ödünç sözleşmelerinin geçerli olmamalarıdır. Şu kadar var ki,
kiraya
verilen mal kiralayanın elinde kaldığı müddetçe kiracının ücret vermesi gerekmez.» özetle.
Sen
de biliyorsun ki, musannıfın yukarıda yaptığı uzlaştırmanın yeri burasıdır. Uygun olan, «Eğer
kiralayan
kiraya verdiği malı kiracıdan geri teslim alırsa. ücret düşer. Kiraladığı şeyi olmazsa.
düşmez»
denilmesiydi.
Müntekû'nın
ibaresi; «Ödünç vermenin hükmününde
sahih kavle göre kiralananın hükmü gibi
olduğunu»
ifade etmektedir.
FER'İ
BİR MESELE: İbni Nüceym'in Fetevâsında şöyle denilmektedir: «Birinci kiralayan ile ondan
kiralık
alan kiracı akde rızaları ile son verseler (ikale) bu sahih olur ve hem birinci hem de ikinci kira
sözleşmesi geçersiz olur.
METİN
Bir
kimse bir akarı kiralaması için birisini vekil etse, vekil kira sözleşmesini yaptıktan sonra teslim
aldığı
halde malı süresi doluncaya kadar teslim etmese, o zaman ücreti vekilin vermesi gerekir.
Çünkü
o, sözleşmeyle ilgili haklarda asıldır. Ancak vekil, verdiği ücreti müvekkilden
alır. Çünkü
vekil
teslimde müvekkilin yerini tutar. O halde malı hükmen, müvekkil teslim almış sayılır.
Vekil
ücretin peşin verilmesini şart koşsa ve kiraladığı malı teslim alsa, müvekkili kiralanan mülkün
teslimini
taleb etmeden kira süresi dolsa yine vekil ödemiş olduğu ücreti müvekkilinden alır. Çünkü
müvekkilin
vekili, teslimden men etmedikçe vekilin teslimiyle müvekkil ele geçirmiş sayılır.
Ama
eğer, müvekkil, binanın teslimini
ister, vekil de ücreti peşin vermesi için feslim etmezse, vekil
verdiği
ücreti müvekkilinden alamaz. Zira
ücretin peşin alınması için binayı elinde tutması
sebebiyle,
vekil olmaktan çıkarak asıl olmuştur. Bundan dolayı müvekkil hükmen malı ele geçirmiş
sayılmadığından
dolayı ücreti vermesi gerekmez.
Kâdı,
vesika, senet ve hüküm yazmak için diğerlerinin aldıkları meblağ kadar ücret alır. Aynı şekilde
müftünün
de ücret alma hakkı vardır. Zira
müftü de fetvayı yazma karşılığında yazı ücreti olarak
ecr-i
misil alır. Çünkü müftü ve kadının
vazifesi yazı ile değil, dille cevap
vermektir. Bununla
beraber
dedikoduya meydan vermemesi, şahsiyetinin rencide olmaması için ücret olmaması daha
iyidir. Bezzâziye. Bu konuda geniş bilgi
Vehbaniye'nin Kaza bahsinde
vardır.
Sayrafiyye'de şöyle denilir: «Kadı bir hüküm verse ve hükmü yazmak için ücret taleb etse, caizdir.
Müftü
içinde hüküm böyledir. Eğer şehirde başkası varsa onun için de bu hüküm geçerlidir. Bazı
alimler
tarafından, «şehirde başka müftünün bulunmaması kaydı olmadan müftü ücret isteyebilir.»
denilmiştir.
Zira fetvâ veya hükmü yazmak kadı veya müftünün görevi
değildir.»
Yine
Seyrafiyye'de şöyle denilir: «Adam sihirden
korunmak veya sihri iptal için dua yazmak üzere
birisini
kiralasa; eğer yazan adam sarfederek kâğıt ve yazılacak yazının miktarını beyan ederse
ücret
alması caizdir. Ücretle mektup yazmak da bunun
gibidir.»
Kiracı,
kira, rehin ve satın alma iddiasında bulunan kimselere hasım olamaz. Çünkü dava, ancak
malın
malikme karşı olur. Ama müşteri ile kendisine hibe edilen kimse davada hasım olabilirler.
Çünkü
bunların ikisi de malın sahibidirler. Müşteri ile birlikte kiraya verenin de hazır olması şart
mıdır?
Bu konuda iki görüş
vardır.
Herhalde
doğrusu. «müşteri» değil, müstecir olmalıdır. Yani beriki müşteriye o malı kiralamış
olduğunu
iddia etse kendi başına hasım olabilir mi? yoksa kiraya veren (önceki malik)in bulunması
şart
mı?
Kira
ve kiranın iptali. ziraî
ortaklık bahçe ortaklığı (müskat) emek sermaye ortaklığı (müdarebe),
vekâlet.
kefalet, vasiyet etmek hüküm verme, idarecilik. talâk, azad etme, vakfetme gibi hallerin
hepsinde;
geleceğe atıf ile akit yapmak icma ile sahihtir. Mesela. «aybaşından geçerli olmak üzere
kiraya
verdim veya kirayı iptal ettim.» dese caiz olur. Ama halen temlik olan bir şeyde alım satım
akdi,
alım satım akdine icazet vermek, bey'i feshetmek, taksim etme, şirket kurma, hibe etme,
nikâh,
telâktan rücu, bir mal üzerine sulh olmak, borçtan ibra etme gibi akitlerde ise geleceğe atıf
sahih
değildir. Bu meseleler alım satım akdi (bey) bahsinde çeşitli meseleler kısmında geçmiştir.
Ecr-i
misil, bir başkasının artırmasıyla değil kendi kendine artarsa, mütevelli kira -sözleşmesini
iptal
edebilir. İptal etmediği
müddetçe vakfın, kiracısı kira sözleşmesinde konuşulan ücreti verir.
Fetvâ
bu kavil ile verilir.
Kiracı.
kira bedelini peşinen verdikten sonra akti iptal etse. sözleşme ister fasit olsun, mal kiracının
elinde
ise, verdiği ücreti tamamen alana kadar onu elinde tutabilir. Bu iyi öğrenilsin.
Adam
bir kısmı dolu, bir kısmı boş olan bir binayı kiralasa, kira işlemi, dolu olan kısımda değil,
sadece
boş olan kısımda geçerlidir. Nitekim bu mesele yukarıda geçti. Ancak Eşbah'a Haşiye yazan
zat
şöyle demiştir: «Tercih edilen
içerisi dolu olan bir malın kiralanmasının da sahih olmasıdır.
Ancak
onu meşgul edene eğer bir zarara uğramayacaksa orayı boşaltıp teslim
etmesi -emredilir.
Yok
eğer tahliye zarar verecekse, kiraya
verilen mülkte eşyası olan kişi, yapılan kira sözleşmesini
iptal
eder. Dikkatli
ol.
Adam
sütünü çocuğuna içirmek veya kuzusunu emzirmek için bir koyun kiralasa, caiz değildir.
Çünkü
böyle bir örf
yoktur.
Adam
bir malı fasit bir kira işlemi ile kiralarsa, aynı nesneyi ikinci defa da geçerli kira işlemi ile
kiralasa, eğer bu teslim aldıktan sonra olmuşsa esah kavle göre geçerlidir. Münye. Bazı alimler ise
caiz
olmadığını söylerler. Bu meselelerin hepsi yukarıda geçti. Konunun tamamı
Eşbah'ta
vardır.
FER'İ
MESELELER:
Sultan
bir vergi karşılığı çiftçiye toprak
verse; eğer bu kiralamanın şartlarına uygun olursa sahihtir.
Çünkü
muteber olan, söz değil, manadır.
Biz bu meseleyi cihad bahsinde anlatmıştık.
Ücret
ve müddet beyan edilirse kalem kiralamak caizdir.
Adam
şehir dışında kullanmak üzere bir şey kiralasa, fakat onu şehir içinde kullansa bakılır: Eğer
kiraladığı
mal elbise ise ücret vermesi gerekir, eğer hayvan ise gerekmez.
Kiracı
binmek için kiralık tuttuğu hayvana binmeyerek, onu elinde çekip götürse, ücret vermesi
gerekir.
Ama binmeyişi hayvandaki bir özürden dolayı ise. o zaman ücret vermesi lazım değildir.
Kâtip
yazdığı yazıda hata etse eğer
hata bütün sayfalarda ise, kiralık tutan muhayyerdir. Dilerse
sözleşme
anında konuşulanı geçmeme-si kaydıyla ecr-i misil vererek yazıyı alır, dilerse kâtipte
bırakır.
Ondan kağıt ile mürekkebin kıymetini alır. Eğer hata bazı sayfalarda ise, o zaman hatalı
kısmın
ücreti verilmez. Doğru olan
kısmın ücreti akit esnasında konuşulan ücretteki hissesine göre
verilir.
Ücretle,
para sayan kimsenin saydığı
paraların tamamı kalb çıkarsa ücret alamaz. Eğer bir kısmı
kalb
çıkarsa, sağlam çıkanların hesabınca ücretini alır, gerisini iade eder.
İZAH
«Vekil
ücreti müvekkilinden alır ilh...» İster malı müvekkile vermekten kaçınsın ister kaçınmasın
hüküm
aynıdır. Dürer.
Bezzaziye'de,
Ebû Yusuf'tan, «Vekil müvekkiline
rücu ederek ondan alır.» kavlim naklettikten sonra,
«sahih
olan görüş, istihsanen müvekkîlinden ücret almamasıdır. Çünkü vekil müvekkilin
tasarrufuna
mani olduğundan dolayı gâsıb olmaktadır. Gâsıb ise malikden başkaları olur.»
denilmiştir.
Bunun benzeri Hülâsa ve başka kitaplarda Muhit sahibinin dedesinden de
nakledilmiştir.
FER'İ
BİR MESELE: Mülk sahibinin kiraya verdiği malın ücretini vekile hibe etmesi veya onu
ücretten
ibra etmesi sahihtir. Bu durumda
vekil, ücreti, müvekkilinden alabilir. Hülasa.
KADI VE MÜFTÜNÜN YAZACAKLARI HÜKÜM, FETVA VE SENEDİN ÜCRETİNİ ALMALARI
«Kadı
ücret alabilir ilh...» Bazı alimler, bu ücretin davacı tarafından ödeneceğini söylemişlerdir. Zira
Kâdî'nın
yazması ile davacının hakkı korunur
ve menfaati de onadır. Bazı alimler
ise Kâdî'nin
alacağı
ücretinin davalıya ait olduğunu söylerler. Zira defteri
davalı alır. Üçüncü bir gurup
ise ücret,
kâtibi
kiralık tutana aittir, derler. Hasımlardan ikisi de kâtipten hükmü yazmasını istemeseler de
Kâdî,
isterse o zaman yazılan defteri kim
alırsa ücreti de o verir. Buna göre senet ve benzeri
şeyleri
yazan
kimselerin ücreti, bizim örfümüze göre onu alan kimseye aittir. Bazı âlimler de bu konuda
örfe
itibar edileceğini söylerler.
Camiü'l-Fusuleyn.
Minah'ta
Zahidi'den naklen şöyle denilir:
«Kadı veya müftü hazineden bir şey almazsa, o zaman
davacı
veya davalıdan ücret alabilir. Düşünülsün.
«Diğerlerinin
yazı için aldıkları ücret kadar ilh...» Camiü'l-Fusuleyn' de şöyle denilmektedir:
«Kâdî'nın
alacağı ücret, dışarıda emsalinin alacağı ücret kadardır. Bazıları tarafından söylenilen;
«Yazılan
senet için her bin dirhem karşılığında beş dirhem ücret verilir.» sözünü biz kabul etmeyiz.
Bu
söz fıkha da uygun değildir. Üstelik senede yazılacak paranın çokluğu kâtibe ne gibi bir zorluk
getirir
ki atacağı ücret çok olsun? Ancak onun ecr-i misli, çekeceği meşakkat veya sanatında
yapacağı
iş kadardır. -Nitekim inci delenler ve oymacılar az bir meşakkatle çök ücret alırlar.
Alimlerden
birisi, «Fusuleyn sahibinin sözü.
meşakkati az olsa bile fazla ücret alınmamasının caiz
olduğunu
ifade eder. Çünkü onların nazarı
kendisi için yazı yazılan kimsenin göreceği menfaattir.»
demiştir.
Ben
derim ki: Kâtibin fazla ücret alması: onun ecr-i mislinden fazla olduğunu göstermez. Çünkü
kendisini
yalnız bu işe veren adam, inci delen
sanatkâr gibi, ücreti meşakkatine göre almaz. Çünkü
meşakkati kadar ücret alsa, ona kâfi gelmez. Eğer «İnci delen adam çektiği meşakkat kadar ücret
alır»
dersek, bu sanat kaybolur. Bundan dolayı bu ücret onun ecr-i
misili olur.
«Bazı
alimlerce mutlak olarak ücret alır denildi ilh...» şehirde ondan başka müftü veya kadı olmasa
dahi
yazacağı hüküm ve fetva için
ücret alması caizdir. Metinde geçen ibarenin zahiri de bunu ifade
eder.
Bunun deIik, belirtilen sebep de açıkca görülmektedir.
«Sihir
için ilh...» Yani sihrin ibtali için. Ama sihir yapması için adam tutmak caiz değildir. Çünkü o
haddızatında
günah, hatta küfürdür.
«Sarfedilecek kâğıt ve yazılacak yazının miktarını
beyan ederse ilh...» Bu, kağıda
yazılacak satırların
miktarının
belli olması îçindir. Bazı kelimelerin uzunluğundan doğacak farklılık hoş görülür.
Musannıfın:
«yazılacak yazının miktarını» demesinden bundan maksadın satırların adedi olduğu
anlaşılmaktadır.
«Mektup
yazmak da bunun gibi ilh...» Adam birisim bir dostuna mektup yazması için
ücretle
tutarsa,
yazılacak yazının ve kullanılacak kağıdın miktarını belirtirse caîzdir. Minah.
«Müşteri
(veya müstecir) ile birlikte kiraya verenin bulunması da şart mıdır ilh...» Minah'ta şöyle
denilmiştir: Suğra'daki; «Müşteri kendi başına kiracıya düşman olmaz. Kiralayanın da hazır
olması
lâzımdır.»
İfade Bezzaziye'de Kâdî'nın
Feteva'sından nakledilen şu
ibareye tersdir. «Birisi mülkünü
kiraya
verse. sonra satsa ve teslim etse, kiracının davası kendisi hazır olmasa bile satın alanın
huzuru
ile dinlenilir.» Şu kadar var ki Bezzaziye bu fetvayı naklettikten sonra Suğra'dakine uygun
bir
ibare daha nakletmiştir. O halde fetva anında bunun üzerinde
durulsun, düşürtülsün.»
özette.
«Derhal
temlik olan bir şeyde ilh...» Yani
derhal yerine getirilmesi mümkün olan bir şeyde geleceğe
izafe
etmeye gerek yoktur. Bunun için de geleceğe izafe ile bir şeyi satmak sahih değildir. Ama
birinci
guruptakiler böyle değildir. Zira kiralama ve benzerlerinde derhal temlik mümkün değildir.
Vasiyet
de böyledir. Emirlik ve hüküm vermeye gelince, bunların ikisi velâyet konusudurlar. Kefalet
ise
bir şeyi yüklenmektir. Bunun da derhal değil, gelecekte yapılması mümkündür. Zeylâî.
«Ödünçden
(devn) ibra etme ilh...» Ödünçten
ibra etmek gelecekte değil halde geçerlidir. Kefaletten
ibra
ise bazı alımlere göre geleceğe izafe edilmesı halinde de gecerlidir. T. Hamevî'den.
«Fetva
da bu kavil ile verilir ilh...» Vakıf
malının ecr-i misli artarsa. Yani mütevelli feshetme hakkına
sahiptir.
Musannıfın onu, bundan hemen sonra
zikretmesi gerekirdi. Nitekim geçerli olan
kiralamalar bölümünden hemen önce Sevadet Bahsinde öyle yapmıştı.
«Akit ister sahih olsun ister fasit olsun ilh...» Musannıfın bu sözü, kira işleminin geçerli olan
kiralama bahsinin hemen baş tarafında belirttiği, «Kiracı diğer alacaklılardan evvel hakkını alır.»
kavline
uygun, ama, «Eğer kendisinde başkası için sözleşme yaparsa...» sözünden önce
söylediğine zıttır. Biz bunun tevilini
orada yapmıştık.
«Bir
kısmı dolu, bir kısmı boş olan bir binayı icarlasa ilh...» Bu mesele, geçerli olan kiralamalar
bölümünde
geçmişti.
«Şu
kadar var ki Eşbaha haşiye yazan zat şöyle ilh...» Eşbah'a haşiye yazan şöyle der: «Musannıfın
dediğini
Kâdîhanî'nin söylediği şu söz üzerine hamletmek gerekir: «Adam bir kısmı dolu bir kısmı
boş
olan bir mülk kiralamış olsa, İbn Fazla göre icare, «Dolu olan kısımda değil boş olan kısımda
caizdir,
Zira bir kimse dolu olan bir oda kiralasa bu caizdir. Ev sahibine evi boşaltıp teslim etmesi
emredilir.
Haniye'de belirtildiği üzere fetva da bu kavil üzerinedir.
O halde musannıfın sözünün
sadece
araziye hamledilmesi gerekir.
Cevami'ül-Fıkh'tan
naklen Bîrî'nin haşiyesinde şöyle denilmiştir: «Eğer kiralanan bina kiralayanın
eşyası
ile dolu veya tarla sahibinin ekini ile meşgul ise, bazı alimlere göre bu kiralar geçerli
değildir.
Ama doğrusu, böyle bir mülkü kiralamanın sahih olmasıdır. Şu kadar var ki, malı boş
olarak
teslim etmedikçe veya içindeki eşyayı kiracıya satmadıkça, kiracının ücret vermesi
gerekmez.
Ama boşaltıp teslim etse, kiracının kira ücreti vermesi
lazımdır.»
«Malın
sahibine bir zarar gelmeyecekse ilh...» Mesela, içinde henüz biçilmemiş ekin olsa tarlanın
boşaltılmasında zarar vardır.
«İcare
aktini feshedebilir ilh...» Yani kiraya verdiği mülkün boşaltılmasında eğer mülk sahibine
zarar
verse, o zaman kiralayan kira
sözleşmesini iptal eder.
«Çocuğun
emmesi için koyun kiralasa bu
caiz değildir.»
«Çünkü
böyle bir örf yoktur iIh...» Hem de
icare akti bir malın kendisinin telefi üzerine yapılmıştır.
Bu
mesele geçerli olmayan kiralama bölümünde süt anneyi kiralama bahsinde geçmiştir.
«İcarenin
şartları ile ilh...» Ama zamanımızda yapılan, mülke
velayeti olan kimsenin diğer bir adama
horacı
bölmesi ve benzeri gelirleri kendisinin alması için belirli bir mal karşılığında kefil olması
bâtıldır.
Çünkü bunda nesnelerin aynının
itlafı kastedildiği için kira
sözleşmesi yapılmış olmaz.
Nasıl
icare olarak sahih değilse, satış olarak da sahih değildir. Çünkü ortada satılan bir şey yoktur.
Nitekim
bu, Fetevâyı Hayriyye de beyân
edilmiştir.
İKTA ARAZİSİNİN KİRALANMASI VE İKTA EDENİN ÖLÜMÜ VEYA KİRACIYI ÇIKARMASI
İkta:
Bir şahsın menfaatine verilmiş hazine demektir.
«Sahih
olur ilh...» Yani kataata -ikda ile kiralama- şartlarına uygun olursa... Allâme Kasım'a «İslâm
devlet
başkanı hazine arazisinden bir bölümü
bir askere onun menfaati için verse, asker o araziyi
başkasına kiraya verebilir mi?» diye sorulmuş, o da cevaben, «Evet, verebilir.» Nasıl ki, kira süresi
içinde
kiralayanın ölme ihtimalinin kira
işlemine tesiri yoksa devlet başkanının da kira süresi için
araziyi
askerin elinden alabilme yetkisinin
kiralamada bir etkisi olmaz. O zaman kiralayan ölür veya
devlet
başkanı askerin kiraya verdiği
araziyi elinden alırsa kira sözleşmesi iptal olur.
Ben
derim ki: Biz bu bahsi
Kitabu'l-İcârenin başında
vakıflarda kiralama süresi üç seneden fazla
olmaz.»
sözünün yanında beyan etmiştik.
Eğer kiralayan arazinin intifa hakkını başkasına verse ve
Sultan
da bu mülkün intifa'ının o adama
verilmesine hükmetse, bu bir satış gibi birinci şahsın o
araziden
çıkartılmasını gerektirir mi? gerektirmez mi? Ben bu konuda bir şey görmedim.
Araştırılmalıdır. Bu bir fetva
hadisesidir.
Ben,
şeyhlerimizin şeyhi Sayıhanî'nin
Fetevayı Niamiye kitabında gördüm
ki, Hazine arazisinin bir
başkasının faydalanması için verilmesi veya kiracının ölümü halinde kira sözleşmesi, geçersiz olur.
Bu
hükmü fukahanın «Vekil gibi bir
mülkü başkası için kiralayan veya kiralık alan kimsenin ölümü
ile
kira sözleşmesi iptal olmaz. Çünkü bunlar kendileri için değil, başkaları için kiralamışlardır. Veya
kiraya
vermişlerdir.» sözünden almıştır. Sayıhanî sözlerine devamla, «Bu
meselede, başkası için
değil,
kendi için kiraya vermiştir. Eğer
kira sözleşmesi iptal edilmezse ileride o arazinin verileceği
kimse
zarar görür. İşte bu zararın önlenmesi ıçin kira sözleşmesi iptal edilir.» demiştir. Düşünülsün.
«Kalemin
kiralanması sahihtir ilh...» Tatarhaniye'de şöyle denilmiştir: «Yazı yazmak için bir kalem
kiralasa eğer bunun için bir vakit beyan ederse. sahihtir. Yok eğer beyan etmezse, sahih değildir.»
Nevazil'de
de şöyle denilir: «Kalemi kiralayan kimse bir vakit ve yazmayı beyan ederse, sahihtir.»
«Ücret
vermesi lazımdır ilh...» Şehir dışında faydalanmak için bir şey kiralasa ve şehirde kullanırsa
eğer
kiraladığı mal elbise ise Fakih der ki; Çünkü elbiseyi şehir içinde giymek elbise açısından
daha
iyi. Hayvan kiralamada şehirde binmek ise daha kötüdür. Bunun için hayvan kiralamada
binilecek yer belirtilmelidir. Elbise de ise giyeceği vakit zikredilmelidir.» Bezzazîye.
«Ama bir özürden dolayı binmemişse ücret gerekmez ilh...» Yani binmeye kadir olmazsa. Binmeye
gücü
yetmezse binmek için kiraladığı hayvana, yalnız önünde sürmekle ücret vermesi lazım
değildir.
Nitekim Gayetü'l-Beyan'da da böyledir.
«Ecr-i
misil vererek ilh...» Bu ecr-i misil de müsemmayı geçemez. Velvaliciye.
«Eğer
hata bir kısmında ise doğru olan kısmın ücreti verilir ilh...» Yani bu kısma isabet eden ücreti
verir.
Hata edilen kısmın ise ecr-i misli verilir. Çünkü kâtip bir kısmında kiracıya muvafakat, bir
kısmında
da muhalefet etmiştir. Bunu Velvaliciye de zikretmiştir.
«Eğer
paranın tümü kalp olursa ücreti geri alır ilh...» Çünkü ücreti paranın sağlamım kalpından
ayırması için vermiştir. Parayı veren, «Bu kalp paralar benim verdiğim para değil» derse., parayı
alanın
sözü kabul
edilir.
Zahîre'de
şöyle denilmiştir: «Parayı sarrafa
veren adam inkâr ederek, «Bu para benim paramdan
değildir.»
alan da, «Hayır, senin paralarındandır.» dese, parayı alanın sözü kabul edilir. Zira o eğer
«Ben
senden hiç para almadım» dese yine onun sözü kabul edilirdi.
METİN
Bir
kimse: «Falan bana filan yeri gösterirse ona şu kadar para veririm.» dese, o adam da gösterse,
eğer
bunun için yürümüşse, ecr-i misil
alır.
Eğer,
«Kim bana filan yeri gösterirse ona
şu kadar para veririm.» derse burada kiralama bâtıldır.
Ona
yol gösteren odama da ücret yoktur. Ancak yeri tayin ederek, «Kim bana şurâyı gösterirse»
derse.
o zaman ona orayı gösteren adam,
ecr-i misil alır.
Derinliğini
de belirterek, on metre eninde ve on metre boyunda bir
havuz kazılması için bir adam
tutsa
adam da beşe beş bir havuz kazmış olsa, ücretin dörtte birini alır. Bu meselelerin hepsi
Eşbah'tan
nakledilmiştir.
Yine
Eşbah'ta şöyle denilir: «Bir adam
komşusunun mülkünden bir
miktarını yol için kiralosa, eğer
müddeti
beyan ederse caizdir.»
Ben
derim ki: Eşbah'ın haşiyesinde: «Bu «caizdir» kavli İmameyne nisbet edilir. Muhtar
o!an da
budur.»
denilmiştir. Mecma şerhi.
İhtiyar'da ise «Adam, «Kim size şunu gösterirse...» derse bu caizdir. Çünkü onun göstermesiyle
ücret
taayyün eder» denilmiştir.
Gaye'de
şöyle denilir: «Adam, «Benim evim sana kiradır, hibedir.» dese, kira taraflar için bağlayıcı
olmamakla birlikte geçerlidir. Taraflardan her biri, teslimden sonra da olsa, bu şekildeki kira
sözleşmesini iptal hakkına sahiptir.» Bu öğrenilsin.
Geleceğe izafe edilen kira sözleşmesinin bağlayıcı olup olmayışında iki sahih kavil vardır. Fetvâ
bağlayıcı
olmadığı şeklindedir.
Mücteba'da
şöyle denilmiştir: «Binayı (binanın yapısını) kiraya vermek caizdir. İmam
Muhammed'den
duvar ve dam gibi şeylerle menfaatlendiği takdirde binanın kiraya verilmesinin
geçerli
olduğu nakledilmiştir. Fetva da bununla verilir. Mekke-i Mükerremedeki binaların kiraya
verilmesi
de bu kabildendir. Yalnız Mekke-i Mükerreme'nin arazisini kiraya vermek mekruhtur.»
Vehbaniye'de
şiir olarak şöyle denilmiştir: «Av ve bekçi köpeği ile av kuşunu kiralama hususunda
iki
kavil vardır. Mekke-i Mükerreme'nin
evlerini kiralama hususunda da yine iki kavil vardır. Mekke-i
Mükerreme'nın
toprağı ese kiraya verilmez.
Dellâl
bakıp geri vermesi için tüccara bir kumaş verse ve tüccar onu alsa ve kaybolsa,
dellâl zamin
değildir.
Birisi
Kadı'ya gelerek, «Ben sefere
gidiyorum kira sözleşmemi iptal
et» dese. Kadı sözleşmeyi ya
yemin
verdirerek veya sefere gideceği arkadaşlarından sorarak fesheder.
Ticareti
terkeden bir kimse ticaret aracı olarak kiraladığı bir şeyi, yolun yarısında dahi olsa iptal
edebilir.
Kiralayan belirli bir hayvanı kiraya verdiğinde o hayvan ölürse kira işlemini iptal edebilir.
Ebû
Yusuf, kiraladığı hayvan ister muayyen olsun, ister olmasın hayvanın ölümü ile akdin geçersiz
olacağını
söyler. «Kiralayanın zayıflığı
sebebiyle de sözleşme iptal
edilebilir»
denmiştir.
Hasta
olan kimse mülkünü kiralarsa ecr-i misil, onun verdiği kira ücretinden alınsa bile onun
kiralaması geçerlidir.
Kim
borçlu olarak ölürse, onun akarının kira ücreti peşin aldığı kira ücretini karşılarsa kiralayan
kendi
hakkını almak için o malı elinde tutmaya diğer alacaklılardan daha lâyıktır.»
YİTİĞİ
BULANA VEYA BULUNMASINA DELÂLET EDENE ÜCRET
VERİLMESİ
İZAH
«Falan
kimse bana filan yeri (şeyi)
getirirse ilh...» Eşbah'da
(gösterirse yerine) «Eğer sen bana
gösterirsen»
denilmiştir.
Bezzaziye
ve Velvaliciye'de, «Birisinin bir
şeyi kaybolmuş olsa ve «kim onu bana
gösterirse ona şu
kadar
para vereceğim» dese konuya iki yönden bakılır: Eğer bunu umum kastı ile söylemişse, yani
«Her
kim bana gösterirse. ona şu kadar ücret veririm.» demişse bu kiralama bâtıldır. Zira delâlet ve
işaret
kira ücretini hakettirecek bir iş değildir. Ama eğer bunu hususî
olarak bir şahsa. «Eğer sen
bana
yitiğimi gösterirsen sana şu kadar
ücret var.» dese ve o da onun için
yürüyerek yitiği
gösterse,
gösteren adam yürüdüğü için ecr-i
misil alır. Zira yürümek,
sözleşmede konuşulmuş ve
ücret
hak edilen bir iştir. Ancak bu
herhangi bir bedelle takdir edilmez. O zaman ecr-i misil vermesi
gerekir.
Eğer hiç yürümeden gösterirse ücret
alamaz. İmam Muhammed Siyerü'l-Ke-bir'de şöyle
demiştir:
«Müfreze kumandanı. «kim bize falan yeri gösterirse ona şu kadar para var.» dese sahihtir
ve
orayı gösteren adam ücret alabilir. Dolayısıyla kumandanın ona ücret vermesi gerekir.»
«Ancak yeri tayin ederek ilh...» Eşbah'ta Siyerü'l-Kebir'in sözü
nakledildikten sonra şöyle
denilmektedir: «Bunun zahirine göre; müfreze kumandanı ne kadar vereceğini belirtmişse, o kadar
vermesi
gerekir. Ama uygun olanı ecr-i
misil vermesidir. Çünkü burada bir kiralama işlemi yoktur.
Bu
mesele genel anlamda bir yol göstermedir. Çünkü burada yeri beyan
etmiştir.»
Yani
umum göstermek üzere yapılan akit
bâtıldır. Ancak yeri tayin ederse bâtıl değildir. Çünkü yer
tayin etme meselesi genel anlamdaki gösterme meselesini tahsis etmektedir. Bu do
Siyerü'l-Kebir'in
ifadesinden alınmaktadır. Zira
müfreze kumandanının «şu yeri» sözünde tayin
vardır.
Ama bir şeyi kaybolan adamın kim bana bu kayıp malı gösterirse» dese bu sahih değildir.
Zira
tayin yoktur. Ancak aynıyla değil de ismiyle tarif etse mesela, «Kim falan yerdeki hayvanımı
bana
gösterirse...» dese o zaman kumandan meselesi gibi olur. İşte bu, şarihin, «ancak yer tayin
ederse» sözünün ve Eşbah sahibinin, «Zahir olan ecr-i misil vermesidir.» sözünün anlamıdır.
Hasılı
konu Siyerü'l-Kebir'in mesailindendir. Zira söz umumî olursa, akti kabul edecek bir işi
bulunmaz.
O zamanda akit yok demektir. Akit olmayınca da, sıhhati düşünülemez.
Ben
derim ki: Eşbah sahibi akdin hiç olmadığını söyledi. Halbuki yitik
meselesinde olduğu gibi,
hiçbir
ücretin gerekmediğini söylemesi daha
uygundur. Onun bu dediğine Şerafeddin'in şu sözleri,
«Bu
adamın gelmesi ve kumandanının
hitabını kabul etmesi ile o şahıs ve sözleşme belirmiş olur. O
zaman
konuşulan ücret ne ise onun verilmesi, gerekir. Çünkü sözleşme malûm bir iş için, muayyen
iki
şahıs arasında tahakkuk etmiştir. Ama eğer yitik hayvan meselesinde olduğu gibi iş malum
değilse,
o zaman hiçbir şey gerekmez. Fakat bunun aksine yol gösterecek şahıs muayyen ise, ücret
alması
caizdir. Çünkü akit o zaman o adamın yürümesi üzerine yapılmıştır. Şu kadar var ki onun ne
kadar
yürüyeceği takdir edilmediğinden ecr-i misil verilmesi gerekir. Bu durumda üç mesele
arasındaki fark açığa çıkmış olmaktadır.
Eşbah'a
haşiye yazanların bazıları, meseleyi iyice anlayamamış ve karıştırmışlardır. Burada şöyle
denilebilir: Kumandan meselesinde olduğu gibi burada da birisinin yitik sahibinin hitabını
kabul
edip
gelmesiyle niçin belirlensin? Ve niçin muayyen bir şahsa hitab etmesi durumunda olduğu gibi,
yer
belirtmese bile yürüme üzerine akit
gerçekleşmiş olmasın?!.. Evet böyle bir itiraz geçerlidir,
konu
düşünülmelıdir.
«Derinliğini
de beyan ederek ilh...» Yani yerini beyan ederek.
Tatarhaniye'de
şöyle denilmiştir: «Kayyum yerini, uzunluğunu, derinliğini ve çevresini beyan etmek
gerekir.»
«Ücretin
dörtte birini alır ilh...» Zira 10 x 10=100 eder 5x5= 25 eder. O zaman yaptığı iş, yapması
gerekenin
dörtte biridir. Öyleyse alacağı ücretin de dörtte birini alır. Eşbâh.
«Bu
İmameynin kavlidir, muhtar olan da budur ilh...» Çünkü sahibeyne göre müşaın kiralanması
sahihtir.
Şu kadar var ki bu geçersiz kiralama bahsinde geçtiği üzere güvenilir görüşün aksidir,
Bedaî'de
şöyle denilmektedir: «Bir kimse belli bir müddet gelip gitmek üzere bir arsadan bir yer
kiralasa bu, İmam Ebû Hanife'nin görüşüne kıyasla caiz olmaz. Çünkü kiraladığı yer, ayrılmamıştır.
O
zaman bu müşanın kiralaması olur, ki İmama göre caiz değildir. İmameyne göre ise
caizdir.
«Bize
şunu kim gösterirse ilh...» Bu mesele Siyerü'l-Kebir'in meselesidir. Bilindiği gibi bu durumda
akitte
konuşulan ücretin verilmesi gerekir. Çünkü bize kim gösterirse» sözü umumî olmakla birlikte
hem
yer hem de akdi kabul eden kişi
muayyen olmuştur.
Şarihin
yukarıdaki «ücret taayyün eder.» sözünün manâsı, ücret lâzım ve gereklidir demektedir.
«Benim
evim sana kiradır hibedir ilh...» Velvaliciye'de şöyle denilmektedir.
«Adam, «Benim evim
sana
hibedir aylığı bir dirheme kiradır, veya benim evim sana kiradır hibedir» dese, bu kiradır.
Birincinin
kira olması şöyledir: Adam sözünün sonunda başını değiştirecek bir şey söylemiştir.
Zaten
sözün başı, bir bedel zikri ile değişme ihtimali olan cinstendir. İkincisine gelince; önce
zikredilen
karşılıklı bir akittir. Bu tür akitler teberriye dönüşmezler. Bundan ötürü
de adam, «Ben
evimi
sana hiçbir karşılık istemeden kiraya verdim» dese, ev o adama
iyreti verilmiş olmaz. İcare
olmaz.
İcare akti ise «ariye» sözü ile de aktedilir» Özetle.
«Sözleşme bağlayıcı değildir ilh...» İtkanî şöyle der: «Mebsut'ta bu kira sözleşmesinin bağlayıcı
olup
olmadığı zikredilmemiştir.»
Ebûbekir
bin Hamid'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: «Ben Hassaf'ın yanına gittim, Ondan bir çok
faydalı şeyler öğrendim. Onlardan birisi de bu meseledir. Yani bir kimse. «bu evim sana kira olarak
hibedir»
dese bu akit tarafları bağlamaz. Kiralayan da kiracı da teslimden önce de sonra da
kiralamadan vazgeçip ibtal edebilirler. Şu kadar var ki, böyle bir kira işlemi ile kiralanan mülkte
kiracı
otursa, ücret vermesi gerekir. Çünkü bu konuşmadaki hem hibe. hem de kira sözleriyle amel
etme
imkânı vardır. O halde mümkün olduğu
kadar her ikisiyle de amel edilir. Nitekim karşılık
şartıyla
yapılan hibe de böyledir.» özetle.
Ebûbekir
bi Hâmid'den rivayet edilen bu ifadenin zahirine göre, bu şekilde aktedilen bir kiralamada
ecr-i
müsemmanın verilmesi gerekir.
Birî'da
ise Zahire'den naklen ecr-i mislin verilmesinin gerekli "olduğu açıkça zikredilmiştir.
«Geleceğe izafe edilen kiralamanın bağlayıcılığı konusunda sahih
görülen iki kavil vardır ilh...»
Musannıf
burada akdin bağlayıcılığı konusunu ele almıştır. Zira sıhhati hususunda zaten şüphe
yoktur.
O halde bu, şarihin az önce bunun icmaen sahih olduğu tarzındaki sözüne zıt düşmez.
«Fetva
bu kaville verilir ilh...» Çünkü Haniye'de şöyle denilmektedir: «Bir kimse malını yarına izafe
ederek,
kiraya verse, sonra da başka bir adama satsa, Münteka'daki ifadeye göre, «Bu hususta iki
rivayet vardır. Fetva satışın geçerli olduğu üzerinedir. Yarına izafe edilen kira sözleşmesi de bâtıl
olur.»
Halvanî'nin seçtiği görüş de
budur.
Biz
bu konuda söylenmesi gereken şeylerin kalanını bu konunun başında belirtmiştik. Buradaki
kira
sözleşmesinin bağlayıcı olmayışı yalnız kiracı için değil, her iki taraf içindir. O halde diledikleri
zaman
kiralayan da kiracı da geleceğe izafe edilen sözleşmeyi İptal edebilirler. Nitekim fukahanın
herhangi
bir ayırım yapmamalarının gereği de
budur.
«Fetva
da bununla verilir. ilh...» Eğer
duvar ve dam gibi faydalanılan bir
yapı ise kiraya verilebilir.
Bunun
benzeri geçersiz kiralama konusunun başında geçti. Orada konu ile ilgili olarak
söylenecekler söylendi.
Kınye'de şöyle denilmektedir: «Zahirî rivayete göre; arsa ile birlikte değil de sadece binayı kiraya
vermek
caiz değildir. Çünkü yalnız binadan
faydalanılamaz.»
«Mekke-i
Mükerremenin arazisini kiraya vermek mekruhtur ilh...» Hidaye'de de böyle denilmiştir.
Hizanetü'l-Ekmel'de. «Mekke-i Mükerremenin arazisini kiraya vermek caiz değildir. Çünkü Mekke-i
Mükeremenin
arazisi kimsenin mülkü değildir.» Bundan anlaşıldığına göre Mekke-i Mükerremenin
binalarının
kiraya verilmesi caizdir.» denilmektedir. Şerhu İbn-i Şıhne.
Vehbaniye'de
şöyle denilir: Bunda bir yanlışlık var. Çünkü bu şiirin
beşinci beyti ile dördüncü
beytin ikinci mısraı İbn-i Şıhnenin şiirindendir. Ayrıca bu denildiği gibi Şurunbulâliyede ait
değildir.
«İki
görüş vardır ilh...» Yani iki
rivayet vardır. Bu rivayetlerin ikisini de Kâdîhan nakletmiştir.
Birincisi,
av köpeğini veya bekçi köpeğini ye av kuşu kiralandığında ücret vermek gerekmez. Fare
tutması
için kedi kiralamak ise hiç bir şekilde caiz değildir. Çünkü kiracı köpeği veya kuşu ava
gönderdiği
zaman bunlar, avcının salması ile giderler ve avlarlar. Kedinin avı ise bizzat fiili iledir.
Bu
yüzden kedinin kiralanması caiz değildir.
Evi
süpürmesi için maymun kiralamak
hususunda ihtilaf vardır. Bunun tamamı şerhtedir.
«Mekke-i
Mükerreme'nin evlerini kiralama hususunda da yine iki kavil vardır. ilh...»
Şiirin yazarı
diyor ki: «Mekke-i Mükerremenin arazisinin satılmasının caiz olmadığı gibi kiraya verilmesi de caiz
değildir
zannedilmesin» diye Mekke'deki evlerin kiraya verilmesinin caiz olduğunu açıkça zikrettim.
«Tacir
kumaşı alıp gitse ilh...» Yani, tüccar kumaşı alıp gitse ve kumaş da dellâlin eline geçmese
dellâl
zamin değildir. Çünkü dellâlin kumaşı tüccara vermesine âdeten izin vardır.
Kâdîhan
der ki: «Bana göre. dellâl kumaşı tüccara verdikten sonra oradan ayrılır ve kumaş
kaybolursa,
zamin olur. Nitekim yabancı birisine emanet etse veya kumaşı, almayı isteyen adamın
yanında
bıraksa kumaş da zayi olsa zâmin
olur.»
Manzumede
Kâdîhan'ın bu tercihine işaret eder bir şey yoktur. Şerh.
«Yolun
yarısında dahi olsa ilh...» Yani kiracı yolun bir kısmını gitse sonra da dönmeye karar verse,
kira
sözleşmesini iptal eder. Nitekim mesele yukarıda geçmiştir.
«Kiralayan
iptal edebilir ilh...» Bunun manâsı
şudur: Adam muayyen hayvanları kiralayarak teslim
alsa
ve hayvanlar ölse kira sözleşmesi iptal olur. Ama gelişigüzel bir kaç hayvan kiralasa ve adamın
verdiği
hayvanlar ölse kiralayanın onların yerine başkalarını vermesi lazımdır. İmam Ebû Yusuf'tan
her
halûkârda sözleşmenin iptali görüşü nakledilmiştir.
«Hastalanması ile de iptal edilir denilmiştir ilh...» Yâni kiralayan hastalandığı zaman kira
sözleşmesini iptal edebilir.
İbni
Şıhne şöyle der: «Bu zahiri
rivayetin aksinedir. Onun için de, «denmiştir» sözü ile ifade
edilmiştir.
Şu kadar var ki şarih yukarıda «Bu kavil ile fetva verilir.» demişti! Meseleyi düşünmek
gerekir.
«Hasta
olan kimse mülkünü icare verirse icaresi malının tamamında caizdir. ilh...» İmadiye'de şöyle
denilmektedir: «Ölüm hastalığında olan bir kimse servetinin gelirini teberru etmiş olsa, malının
hepsinin
menfaatine itibar edilir. Çünkü servetinin geliri ölümden sonraya kalmaz ki, ona
varislerinin
ve alacaklılarının hakkı taalluk etsin.» Özetle.
«Ecr-i
misil onun verdiği icare
ücretinden çok olsa bile ilh...» Yani, hastanın anlaşmış olduğu kira
ücretinden
çok olsa bile malın tamamındaki kira işlemi geçerlidir.
«Daha
layıktır ilh...» Yani kiracı o
akarı elinde tutmaya diğer alacaklılardan daha layıktır. Şu kadar
var
ki, akar kiracının elinde iken helâk olsa, alacağı sakıt olmaz. Ama rehin böyle değildir. Yani.
rehin
verilen bir şey rehin alan adamın
yanında helâk olursa, karşılığında verdiği parayı geri
alamaz.
AIIah daha iyisini bilir.