10 Ekim 2012

İCARE KİTABI...ONALTINCI BÖLÜM


UZAKTA OLAN MALIN TAHLİYESİ
Hamevî haşiyesinde şöyle denilmektedir: «Alimlerden bazıları, «Musannıfın «Uzaktaki -ki ma
yanına varmadan tahliye etmek bâtıldır» sözü, Muhit'teki ifadeye muhaliftir. Nitekim Kenz şerhinde
ve İbnü'l-Hümam'ın muhayerliği babından hemen önce de böyledir.» derler. Biz bu konuda uzun
uzadıya tafsilat verdik.»
«O mülke varıp içine girebileceği kadar zaman geçtikten sonra ilh...» Musannıfın bunu
zikretmesinin faydası, kiralanan maldan faydalanma imkânının ortaya çıkmasıdır. Zira orada gâsıb
ve benzeri kimselerin olması yüzünden kiralanan binaya girme imkânı yoksa kira süresi geçse dahi
ücret vermesi gerekmez. Nitekim bu mesele yukarıda da geçti. «İçine girmekten maksat bizzat içine
gîrmenin şart olduğunu ifade etmez. Sen anla. Allah daha iyisini bilir.
ÇEŞİTLİ MESELELER
METİN
Bir kiracı veya kiralayan kiraya verdiği veya emanet aldığı tarladaki hasadı kaldırdıktan sonra
geride kalan anız ve benzeri bitki köklerini yaksa zamin olmaz. Hazineye ait olan; kafilelerin
konaklaması hayvanların otlaması ve biçilen ekinlerin atılması için hazırlanmış olan yerlerin
yakılmasının hükmü de böyledir.
Ben derim ki: Yukarıdaki ibareden çıkan şudur: Bir yerde ateş yakan kimsenin ateşi yaktığı yerden
faydalanma hakkı yoksa, oradaki şeyi zamin olur. Rüzgârın götürdüğü ateşin yaktığı şeyde ise
zamin olmaz. Fetvâ buna göre verilir.
Kendi mülkünde veya faydalanma hakkı olan yerde yaktığı ateş yüzünden başkasının yeri de yonsa,
eğer rüzgâr yoksa zamin değildir. Çünkü orayı bizzat kendisi yakmamış, yanmasına sebeb
olmuştur. Ama ateşi, rüzgâr eserken yakmışsa, o zaman zamindir. Çünkü rüzgârlı havada ateşin
sadece orada kalmayıp etrafa yayılacağını bilmektedir. Bu durumda bizzat kendisi yakmış gibi olur.


Adam, hakkı olan yere bir şey koysa ve koyduğu nesneden dolayı herhangi bir şekilde oradaki bir
mal telef olsa, zamin değildir. Telef olan mat ister orada dururken isterse o kaldırdıktan sonra telef
olsun farketmez.
Ama adam hakkı olmayan bir yere bir şey koysa ve bir nesnenin telef olmasına sebeb olsa,
zamindir. İster malı koyduğu zaman telef olsun ister kaldırdıktan sonra telef olsun hüküm aynıdır.
Fakat başka bir sebeble telef olmuşsa, zamin olmaz.
Mesela birisi yola bir testi koysa, bir diğeri de onunkinin yanına başka bir testi koysa ve testiler
yuvarlanarak kırılsalar, her birisi diğerinin testisine zamindir. Fakat testiler rüzgâr veya sel gibi bir
sebeble kırılırlarsa, testiyi koyan adam zamin değildir. Hâniyede beyan edildiğine göre bu meselede
esas budur.
Musannıf bu esasa binaen şöyle demektedir: Birisi yolun üzerine bir parça ateş koysa ve bu ateşle
herhangi bir şey yonsa, yanan şeyi öder. Zira ateşi -yolun üzerine koymakla haksızlık etmiştir. Ay
şekilde, geçiş hakkı olmayan herhangi bir yere ateş koysa ve bir nesnenin yanarak telef olmasına
sebeb olsa, o malı öder. Ancak onun bıraktığı ateşi rüzgâr başka yere götürerek bir şeyin
yanmasına sebeb olsa zamin olmaz. Birisinin koyduğu bir taşı sel sürükleyerek diğerinin duvarına
çarpsa ve yıkılmasına sebeb olsa, adam yine zamin olmaz. Fetva bu kavil ile verilir. Haniye.
Demirci ocaktan bir demir çıkararak örsün üzerine koysa, çekici ile onu döverken bir kıvılcım
sıçrayıp yolda bulunan başkasına ait bir eşyayı yaksa onu öder. Ama demircinin ocağından -onun
bir fiili olmadan- ateşi rüzgâr götürürse ve dışardaki bir nesneyi yaksa, demirci zamin olmaz. Zeylâî.
Adam tarlasını, tarlanın alamayacağı bir şekilde sulasa ve fazla su komşusunun tarlasına taşarak
zarar verse, bu zararı öder. Zira adam zarara sebebiyetle doğrudan kendisi yapmıştır.
Bir terzi veya boyacı kendi dükkânında çalışıp kârı ortak olmak üzere birisine iş verse ve dükkâna
oturtsa, ikinci adamın işi, ister dükkân sahibimin işi ile aynı olsun, ister farklı olsun, istihsanen
sahihtir. Zira bu sanayi ortaklığı olmaktadır. Birisi, halk üzerindeki kredisi, diğeri de ustalığı ile iş
yapmaktadır. Aynı şekilde; Hacca gidecek birisi, üzerine bir hedec (devenin üzerine konulup içine
binilen semer gibi bir alet) koyup iki kişiyi Mekke'ye kadar bindirmek üzere bir deve kiralasa ve
onun o bölgede mutad bir hevdeci olsa (bu hevdeci yüklemesi) caizdir. şu kadar ki deve sahibinin
daha evvel yükleyeceği hevdeci görmesi daha iyidir. Adamın hevdecin içine koyacağı örtü veya
minder, -görmemesi halinde- bile kiralama sahihtir.
Velvaliciye'de şöyle denilmektedir: «Adam Mekke'ye kadar belirsiz bir deve kiralasa caizdir. O
zaman üzerinde akit yapılan şey hayvan sahibinin zimmetindeki bir yüke hamledilir. Deve ise alettir.
Aletin meçhul oluşu da kira sözleşmesini ifsad etmez.»
Ben derim ki: Hacıların Mekke'ye kadar yük taşımak veya binmek için tayin etmeden herhangi bir
deveyi kiralamaları sahihtir. Allah daha iyisini bilir.
Adam bir miktar erzak yüklemek için bir deve kiralasa, yolda o erzaktan bir kısmını yese, deveye
yediği miktar daha erzak veya benzerini tekrar yükleyebilir.
Bir adam evini gasbeden kimseye,, «Evimi boşalt boşaltmadığın takdirde her oy şu kadar kıra ver»
dese, gâsıb da boşaltmasa, ev sahibinin söylediği kadar ücret vermesi gerekir. Çünkü onun sükûtu
rızadır. Ancak gâsıb, evin onun mülkü olduğunu inkâr ederse, mal sahibi mülkiyeti delil ile isbat
etmiş olsa bile. adam mal sahibinin istediği ücreti vermez. Zira gâsıb inkâr etmekle ücrete razı
olmamıştır. Gâsıb, mâlikin mülkiyetini ikrar etmekle birlikte onun söylediği ücrete razı olmasa, yani
sarahaten «Ben boşaltmoyacağım ama senin istediğin ücreti de ver-meyeceğım.» dese, yine mülk
sahibinin istediği meblağı vermesi gerekmez.
Eşbahta, «Kirada sükût etmek, razı olmak ve kabul etmektir.» denilmektedir.
Ev sahibi, evinde oturan kimseye, «Ben verilen ücrete razı değilim, şu kadar ücret isterim.» dese,
evde oturan kimse veya koyun sahibi de sükût etseler, kiralayanın istediği meblağı verirler.
Ev sahibi ve çoban «şu kadar isterim» dediğinde diğeri sükût etse ve kiralayan, ücreti istediği
zaman «Ben senin böyle söylediğini duymadım.» dese tasdik edilir mi? Eğer adamın kulağında
sağırlık varsa tasdik edilir, sağırlık yoksa zahirle amel edilerek tasdik edilmez.
Kiracı kiraladığı malı kabzettikten sonra onu mal sahibine değilde bir başkasına kiraya verebilir.
Bazı alimler, «teslimden evvel de verebilir» demişlerdir.
Malı, kendisinden kiraladığı sahibine tekrar kiraya vermesi, araya üçüncü bir adam girse bile, caiz
değildir. Fetva da bununla verilir. Çünkü bu, mâlike temlik demektir ki caiz atmaz.


Mal sahibine kiraya verildiği takdirde, birinci kiralama batıl olur mu? Sahih olan kavle göre bâtıl
olmaz. Vehbanîye.
Ben diyorum ki: Kâdihan ve diğerleri de Vehbaniye'nin kavlini sahih görmüşler, Muzmarat isimli,
eserde de «Fetva bu kavil üzerinedir.» denilmiştir. Biz Cevhere'ye nisbetle Bahır'dan naklen; mal
sahibine kiraya verildiğinde en sahih kavle göre birinci kiralamanın bâtıl olduğunu söylemiştik.
Musannıf da orada ikrar etmiştir.
Musannıf burada Hülâsa'dan şunu nakletmektedir: «Mal sahibi kiraya verdiği malı kiracıdan tekrar
kiralar ve onu teslim alırsa birinci kiralama bâtıl olur. Teslim almazsa, bâtıl olmaz.» Böylece
kitaplardaki zıt ifadelerin arası uzlaştırılmış olur. Yani mal sahibi kiralık şeyi teslim alırsa birinci
kiralama bâtıl olur, teslim almazsa bâtıl olmaz.
Kiraya verilen mal, mal sahibinin elinde bulunduğu müddet için ücret düşer mi? Bu husustaki
ihtilaflarla ilgili olarak Vehbaniye şerhinde tafsilat vardır,
İZAH
«Geride kalcın kamış ilh. .» Geride kalan anızdan maksat, tarlada biçimden sonra kalan kısımdır.
Çünkü adeten bu bakiye yakılmaktadır, Bu sebeple kişi onu yakmakla zamin olmaz.
«Kiraladığı veya ödünç aldığı tarlada ilh...» Molla Miskin. şöyle demektedir: «Burada mesele niçin
kendi mülkü olan toprak üzerine değil de kiralanan veya ödünç olarak alınan toprak üzerine bina
edilmiştir? Çünkü kişi kiraladığı veya ödünç aldığı tarladaki bakiyenin yakılmasında zamin
olmadığına göre kendi mülkündeki bakiyeyi yakmakta hiç zamin olmaz.»
Metindeki ile birlikte bu ibareden anlaşılan şöyledir: Eğer adam, ateşi izinsiz olarak başkasının
mülkünde yakmış olsa, ateşin dışa taşıp başka bir yeri yakması halinde zararı öder. Bu ise
Câmiü'I-FusuIeyn ve diğer birçok kitaptaki malumata zıttır. Zira Camiü'l-Fusuleyn»de şöyle
denilmektedir: «Adam bir yerde yer sahibinin izni olmadan ateş yakmış olsa, oradaki ateşin yaktığı
şeylere zâmindir. Ama ateşin başka bir yere tecavüz ederek yaktığına zamin değildir. Ateşle suyun
arasında fark vardır. Çünkü kişi suyu kendi tarlasına salsa, su da başka bir tarlaya taşarak bir şey
telef etse, zamin olur. Ama ateş böyle değildir. Çünkü ateşin özelliği dışaya sirayet değil
sönmektir. Ateşin dışa yayılması ancak rüzgâr veya başka bir sebeble olur. Bu yüzden ateşin
yayılması ateşi yakana izafe edilmediğinden, zamin de olmaz. Ama suyun tabiatı akıcı olmasıdır.
Telef etmek ise onun, yani suyu akıtanın fiiline izafe edilir. Bu sebeble de zamin olur.» düşün. Remlî.
Ben derim ki: Ateş yakıldığı yerden rüzgâr gibi bir sebeble başka yere sirayet ederse, zamin olmaz.
Ama kendiliğinden yanarak sirayet ederse, zamin olur. Nitekim Haniye sahibi de bunu ifade
etmiştir. Şarih de bunu yakında zikredecektir.
«Ateşi rüzgâr başka yere götürürse zamin olmaz. ilh...» Yânı rüzgâr ateş yakıldıkton sonra eserse
yledir. Nitekim bu, gelecek ifadeden de anlaşılacaktır. H.
«Fetva verilen kavle göre ilh...» Yani zikredilen tafsilat üzerinedir. Zira Haniyede, «Bu zahirdir ve
fetva da bunun üzerinedir.» denilmektedir. Bunun karşıtı olan görüş ise Hulvânî'nin dediğidir.
Hulvânî şöyle demektedir: «Adam yolda bir ateş yaksa, zamin olmaz.» Hulvânî bu sözü mutlak bir
şekilde söylemiştir.
«Çünkü bizzat kendisi yakmamış sebeb olmuştur ilh...» Zira dımanın şartı, taaddidir (hakkı
tecavüz.) Burada da taaddi mevcut değildir. O zaman bu şu meseleye benzer: Adam kendi
mülkünde bir kuyu kazsa ve bir insan o kuyuya düşerek ölse, kuyu sahibi zâmin olmaz. Ama kendi
mülkünde bir ok atsa ve ok birisine isabet ederek onu öldürse, zamin olur. Çünkü oku bizzat
kendisi atmıştır. Bunda taaddi şart değildir. Zeylaî.
«Rüzgâr esmiyorsa olmaz...» Yani ateşi yaktığı vakit hava sakin ve rüzgâr yoksa zamin olmaz.
Camiü'l-Fusuleyn'de bu. Zâhire'den naklen şöyle kayıtlanmıştır: «Herkesin yaktığı normal bir ateş
yaksa...» Zahire'nin dışındaki eserlerdeyse «Mutlaka zamin olmaz» kavli nakledilmiştir.
Gamiü'l-FusuIeyn sahibi daha sonra da Ebülleys Fetevâ'sından şunu nakletmiştir. «Adam. kendi
mülkü olan bir yerde diken veya saman yaksa. rüzgâr ateşin kıvılcımlarını komşusunun tarlasına
götürerek onun ekinini yaksa, bakılır: Eğer onun tarlası komşusunun tarlasından kıvılcımın
sıçramayacağı kadar uzaksa zamin değildir. Çünkü o yangın, ateşten olmuştur. Fakat komşusunun
tarlası kendisininkine kıvılcımın tabiî olarak ulaşabileceği bir yakınlıkta ise, zamin olur. Çünkü ç
kendi mülkünde ancak etrafa zarar vermemek şartıyla ateş yakma hakkına sahiptir.»
Bunun benzeri Gayetü'l-Beyân'da da şu ifadelerle yer almıştır. «Bu mesele, bir kimsenin kendi


tarlasını sularken suyun komşunun tarlasına taşıp zarar vermesine benzer.
«Rüzgâr eserken yakmışsa zamin olur ilh...» Yani istihsanen zamindir. Turî. Haniye'den.
«Çünkü o ateşin tarlasında kalmayacağını bilmektedir ilh...» Bu sözden anlaşılıyor ki: eğer rüzgâr
zarar vermeyecek kadar hafif esiyorsa. sonra hızlanıp zarar verse bile ateşi yakan zamin olmaz.
Birisi yola bir çömlek koysa daha sonra da başka birisi de bir çömlek koysa ve testiler yuvarlanıp
kırılsalar, her testiyi sahibi zamin olur. Halebî demiştir ki: «Bu diğeri kelimesi mahzuf olan koymak
kelimesinin failinin üzerine atıftır. Yani bir şahsın yola bir testi koyması, sonra da bir diğerinin diğer
bir testiyi koyması gibi» Teemmül et. T.
«Testiler yuvarlanarak kırılsalar ilh...» Eğer bu testilerden birisi diğerinin üzerine yuvarlansa ve
yalnız yuvarlanan kırılsa, duran testinin sahibi zamindir. Yine aynı şekilde iki kişi yol üzerine
hayvanlarını bıraksalar, hayvanlardan birisi yürüse ve yerine duran telef olsa, hayvanı yürüyen
zamin değildir. Çünkü birincinin fiili hükümsüzdür. Sâyîhanî. Kadıhan'dan.
«Geçiş hakkı olmayan bir yere bir kor koysa ve bir malın telef olmasına sebeb olsa, telef olan
nesneye zamin olur ilh...» Bunu, Haniye sahibi zikretmemiştir. O sadece, eşya koyma hakkının olup
olmadığına itibar etmiştir. Çünkü bazen yolda olduğu gibi -kış için geçiş hakkı sabit olmakla
birlikte, bir şey koyma hakkı olmaz. Geçiş hakkının olup olmamasına yalnız Hülâsa sahibi itibar
etmiştir. Hülasa sahibi ayrıca «Fetvâ da bu kavil üzerinedir.» der.
Minah'ta da şöyle denilmektedir: «Hülâsa'da, odamın geçiş hakkı olmayan bir yere elinden ateş
düşmesi meselesinde şu iki şeklin arası farklıdır: Birincisi; eğer ateş. elinden, geçiş hakkı olmayan
yerden geçerken düşüp bir şeyi yakarsa zamin olur. İkincisi de, rüzgâr elindeki ateşin kıvılcımlarını
bir yere götürerek bir şeyin yanmasına sebeb olsa, zamin olmaz. Hülasa sahibi: «Bu ifade daha
uygundur. Fetva da bu görüş üzerinedir.» demektedir. Kitapların çoğunda Kadıhan'ın dediği yer
almıştır. T.
Demirci demiri ocaktan çıkarsa ve çekicini vurmadan çıkan kıvılcım bir şey yaksa demirci zamindir
ilh...» Eğer birisinin gözünü kör etse gözün diyeti demircinin akifesi üzerinedir. İtkânî.
«Tarlasını, tarlanın onun alamayacağı şekilde sulasa ilh...» Tarlası o suyun kalmasına tahammül
etmese. Yani onun tarlası yüksekte, komşusunun tarlası da çukurda olsa ve kendisi tarlayı
sulayınca, komşusunun tarlasına geçip zarar vereceğini bilse zamin olur. Ama su, onun tarlasında
kalsa sonra da komşunun tarlasına taşsa eğer suyun taşmasına mani olması emredildiği halde
mâni olmazsa zamin olur.Bu mesele, duvar üzerinde, birisine şahitlik yaptırmaya benzer. Ama eğer
suyun taşmasına mani olması emredilmemişse zamin değildir. Nitekim Camiü'l-Fusuleyn'de de
yledir. Şurunbulâliye.
Ben derim ki: Nuru'l-Ayn'da Haniye'den naklen. «Zamin olur» sözünden sonra «Tarlası yukarıda
olan adama suyun akmasına mani olacak bir set yapması emredilir. Seti yapmadan da tarlasını
sulamasına mani olunur.» cümleleri eklenmiştir.
Birinci fasılda yani set yapmasının emredilmemesi halinde sulamaktan men edilmez. Bu ilave ile
Tahtavinin: «O zaman tarlası yüksek olanın malından faydalanmaması gerekir.» şeklindeki itirazına
cevap verilmiş olmaktadır.
Hülasanın Şirb (sulama) bahsinde. «kitapların çoğunda eğer mutad olandan farklı bir şekilde sular,
komşu tarlaya zarar verirse zamin olur. Ama mutad şekilde sularsa zamin olmaz, denilir»
denilmektedir.
«İstihsanen sahihtir ilh...» Bir terzi veya boyacı dükkânına yarı yarıya ortak olarak çalışması için
birini oturtsa bu sanayi şirketlerinde her adam işi kendisi için asaleten, ortağı için de vekâleten
kabul eder. Yapılan kâr da ikîsi arasında taksim edilir. Buradaki mesele de aynen böyledir. Zira
dükkân sahibi. sanatkâra iş verdiği zaman sanatkâr, o işi kendi adına asaleten, dükkân sahibi için
de vekâleten yapar ve alınan ücret ikisi arasında eşit olarak taksim edilir. Rahmetî.
yasa göre bu meselenin sahih olmaması gerekir. Tahtavî de kıyası almıştır. Zira burada dükkân
sahibi sanatkârı, onun yapacağı işten gelecek paranın yarısı ile kiralamıştır. Bu ücret ise
meçhuldür. Değirmencinin ölçeği meselesine benzer.
«Sanayi ortaklığı ilh...» Bu sözde Hidaye sahibine tariz vardır. Çünkü Hidaye sahibi, bunu vücuh
şirketi olarak kabul etmiştir. Zeylâî de Hidaye sahibinin dediğini şu sözlerle reddetmiştir: Vücuh
şirketi: iki kişinin bir şeyi halk arasındaki itibarlarıyla para vermeden alıp satmalarıdır. Burada ise
alım satım yoktur.


Azmiye de Zeylaî'nin bu reddine cevaben şöyle denilir: «Hidaye sahibihin buradaki vücuh
şirketinden kastı, ıstılâhî olan vücuh şirketi değildir. Belki bu şirkette dükkan sahibinin itibariyle iş
kabul etmesidir. Musannıfın «Dükkân sahibi işi itibariyle kabul eder, sanatkâr da mahareti ile o işi
yapar.» sözü seni bu anlayışa götürür. Azmiye'nin bu izahı pek tutarlı değildir.
«Mutad olan hevdeci ilh...» Yani her beldede adet olan hevdeci yükleyebilir.
Cevhere'de şöyle denilmektedir: «Kiracının deveye bindireceği adamları tayin etmesi veya, «Ben
dilediğim kimseleri bindiririm» demesi lazımdır. Ama kiracı, «Bunu binmek veya bindirmek üzere
kiralıyorum» dese, kiralama fasit olur. Deve sahibinin kiracıya hayvanın semerini, palanını, at ise
eğerini, deve i&e burnuna takılan halkayı, ota vurulacak gemi, eşeğe vurulacak yuları teslim etmesi
lâzımdır. Eğer bunlardan bir şey kiracının elinde iken telef olursa, hayvanın telefinde zamin
olmadığı gibi bunda da zamin olmaz. Hevdeci yüklemek indirmek, hayvanı sürmek ve çekmek,
deveye bindirdiklerini abdest ve farz namazlar için indirmek hayvan sahibine aittir. Ama -yemek ve
nafile namaz için indirmesi gerekmez. Zira bunları hayvanın sırtında ikende yapmak mümkündür.
Kadınların, hastaların ve zayıf ihtiyarların inebilmeleri için deveyi çöktürmek de hayvan sahibinin
görevidir.
«Hevdeci görmek daha evlâdır ilh...» Çünkü görmekle hem cehalet ortadan kalkar, hem de İmam
Ahmed'in muhalefetine de mahal kalmaz. Zira İmam Ahmed'e göre, hayvan sahibinin yüklenecek
şeyi veya binecek kimseyi görmesi şarttır.
«Velvâliciye'de şöyle denilmektedir...» Velvâliciye'nin ibaresi şöyledir: «Adam Kûfe'den Mekke'ye
sayıları belli fakat cinsleri belli olmayan develer kiralasa. kira işlemi geçerlidir. Ama aslında
kiralamanın geçerli olmaması gerekir. Çünkü bu durumda üzerinde akit yapılan şey meçhul
olmaktadır. Bir kimsenin belirsiz bir köleyi kiralaması nasıl geçerli değilse, bunun da geçerli
olmaması gerekir.»
Haherzade. Şerh-i Kâfi'de şöyle demektedir: «Meselenin sureti; kiralayacağı develeri tayin etmeden
kiralama değil. hayvan sahibinin yükü kabul etmesidir. Sanki kiracı, «Beni şu kadar para
karşılığında Mekke'ye kadar bindir» demiş ve hayvan sahibi de kabul etmiştir. O zaman, üzerinde
akit yapılan şey, hayvan sahibinin zimmetindeki bir yük olur ki bu da bilinmektedir. Deve ise,
hayvan sahibinin zimmetinde olan şeyi yapması için bir alet olmaktadır. AIetin cinsinin bilinmemesi
kira işlemin! ifsad etmez.
Sadru's-Şehid de şöyle demektedir: «Bana göre, yukarıdaki kiralama geçerlidir. Nitekim Kitap'ta da
öyle denilmiştir.»
Sadru's-Şehîd'in Kitap'tan muradı İmam Muhammed'in Aslı (Mebsütu) dur. Zaten bu, evvelce de
zikredilmişti. Tatarhaniye de bu hükmü ondan nakletmişti.
Bezzaziye'de şöyle denilir: «Örfe göre. bu, kira işleminin geçerli olması yönünde fetvâ verilir. Eğer
mutad olmazsa, o zaman geçerli olmaz.»
0 halde şarihin yukarıdaki, «Üzerine akit yapılan şey, hayvan sahibinin zimmetinde olan bir yüktür.»
sözü Haherzâde'nin tefsirinin aynıdır. Halbuki sen de biliyorsun ki müftabih olan görüşün örf
olduğu kabul edilirse, Haherzade'nin kavlinin aksine olur.
«Yediği madde ve benzerinin yerine yük yükler ilh...» İtkanî şöyle demektedir: «Adam kiraladığı
hayvana erzakının dışında tartılacak veya ölçülecek bir şey yüklese ve yüklediğinden bir miktar
eksilse eksilen miktarda bir şey ilave edebilir.»
(Evini gasbedene; «evi boşalt aksi halde her ay şu kadar ücret vereceksin» dese ve gasıp evi
boşaltmasa o ücreti vermesi gerekir.)
«Ancak gasıb onun mülkiyetini inkâr ederse müstesna ilh...» Yani gasıb mülkiyeti inkâr ederse
malikin istediği ücret gerekmez. Fakat ecr-i misil verecek midir? İleride gasb bahsinde geleceği
üzere vakıfta, yetimin malında.'birde kira için yapılan binada gasıbın ecr-i misil vermesi gerekir.
Sen, «Eğer kira için yapılan binada mülkiyeti inkâr ederse, o zaman zahiren gasıb sayılmaz.
Sayıhanî. Yani ona ücret vermesi lazım değildir. Zira ileride geleceği üzere gasıp kıra için yapılmış
bir binada «Benim mülkümdür» diye mülkiyet tevili ile oturursa ücret vermesi lazım değildir.»
şeklinde bir itirazda bulunabilirsin.
«Mal sahibi gasıba şu kadara otur yoksa çık dese ilh...» Tatarhaniye'de şöyle denilir: «Bir kimse
seneliği bin lira olmak üzere bir bina kiralasa ve sene bittikten sonra mülk sahibi. «Bugün
boşaltırsan bir şey yok, ama bugün boşaltmazsan aylığı bin liradan oturursun» dese, kiracı da evin
ona ait olduğunu ikrar etse. o zaman eşyasını binadan nakledecek kadar ki zamana karşılık ecr-i


misil, fazlası için ise malikin dediği ücreti verir.
«Gasıp veya hayvan sahibi sükût ettikten sonra ilh...» Bu 996 (hicri) yılında Beytül Makdis'te olan
bir hadisedir ki, musannıf buna yukarıda zikredilen ibare ile cevap vermiştir. Nitekim musannıf,
işçinin dımanı (sorumluluğu) babından hemen önce de bunu zikretmiştir, daha sonra da «Bir çok
meselede fukaha bu şekilde sarahaten hüküm vermiştir.» demiştir.
KİRACININ KİRALADIĞI MÜLKÜ KİRALAYAN VEYA BİR BAŞKASINA KİRAYA VERMESİ
«Kiracı kiraladığı mülkü kiraya verebilir ilh...» Yani kiracı kiraladığı mülkü kendi verdiği ücretin
misliyle veya ondan daha aşağı bir ücretle kiraya verebilir. Eğer kiraladığından daha fazla bir
ücretle kiraya verirse fazlasını tasadduk eder. Ancak,"kira işleminin geçerli olduğu şeyler
bölümünün başında geçtiği üzere iki mesele bundan müstesnadır.
«Bazı alimlerce teslimden evvel de kiraya verebileceği söylenmiştir ilh...» Yani İmam Muhammed'e
göre ise caiz değildir. Bazı alimler ise kiralama bahsinde alimler arasında ihtilaf olmadığını
ylemişlerdir. Bu hüküm gayri menkuller hakkındadır. Menkul (taşınır) mallarda ise kabızdan evvel
icare verilmesi asla caiz değildir. Tatarhaniye'de de böyle denilmektedir.
«Mü'cirden başkasına ilh..Aşağıdaki ta'lilden anlaşıldığı üzere kiralayan ister malik olsun, ister
malikten kiralık almış olan olsun farketmez. Çünkü malikten kiraya alan kimse de menfaatin
malikidir.
Minah'ta Hülasa'dan naklen «İkinci kiracı, birinci kiracıya kiraya verirse sahihtir» denilmektedir.
Ben Hülasayı araştırdım, bu ilaveyi bulamadım. Yine Minah'ın hâmisinde alimlerden birinin el yazısı
ile onunla Hülasa'nın nüshalarına müracaat ettiğini fakat bu ziyadeliği bulamadığını gördüm.
«Araya üçüncü bir adam girse bile ilh...» Yani müstecirden diğer bir şahıs icarlayıp o da birinci
mucire icare vermiş olsa, yine caiz değildir,
«Fetva bununla verilir ilh...» Sahih olan budur. Alimlerin hepsi de bu kavil ile hükmetmişlerdir. İbni
Şıhne.
«Çünkü bu malike temlik etmeyi gerektirir ilh...» Zira menfaat hakkında müstecirin yerine kaimdir. O
halde malı sahibine kiraya vermek onu kendi mülkünü temlik etmek demektir.
Tatarhaniye'de şöyle denilir: «Mülkü kiraya vermek için vekil olan kimse kiraya verdiği malı
kiracıdan tekrar kiralasa caiz olmaz. Zira adam hem mucir (icare veren) hem de müstecir
olmaktadır.»
Kâdı Bedîü'ddin: «Ben önceleri bunun caiz olmadığına fetva verirdim, sonra bundan dönerek caiz
olduğuna fetva verdim» demektedir.
Ben derim ki: Yukarıdaki meselenin hükmünden, vakıf mütevellisinin vakıf yerini kiraya verdiği
kimseden tekrar kendisinin kiralık tutup tutmayacağının hükmü de anlaşılır. Alimlerden biri bu
konuyu araştırmış ve «Ben bu meseleyi bulamadım» demiştir.
«Sahih olan kavle göre birinci kiralama bâtıl olmaz ilh...» «Şemsü'l-Eimme'den naklen
Tatarhaniye'de şöyle denilmektedir: Kiracı kiraladığı nesneyi gerisin geri kiralayana kiraya verirse
birinci kiralama münfesih olur.» demek hatadır. Çünkü ikinci kira geçersiz birinci ise geçerlidir.
Geçersiz olan hiç bir zaman sahihin hükmünü ortadan kaldırmaz.»
«Orada Hülasa'dan nakledilmişti ilh...» Hulasa'nın ibaresi aynen şöyledir: «Nevazil'deki ibareyi
kiralayan malı kiraya verdikten sonra kiracıdan onu teslim alsa...» şeklinde tevil etmek mümkündür.
Zira kiralayan kiraya verdiği malı sonradan kirasız olarak kabzetmiş olsa, kiracıdan kira süresi
düşer, şeklindeki bir anlayış daha iyidir.
Muhit'te de şöyle denilir: «Eğer kiralayan, kiraya verdiği nesneyi kiracıdan yeniden teslim almazsa,
birinci kiracının ücret vermesi lazımdır.»
Ben diyorum ki: Bunda bir yanlışlık var. Zira konu. kıracının ücret verip, vermeyeceği değil, birinci
kiralamanın münfesih olup olmadığıdır. Açıktır ki, ücretin düşmesi birinci kiralamanın iptalini
gerektirmez. Tatarhaniye'de Attabiyyeden nakledilen, «bina sahibi kiraya verdiği binayı kiracıdan
geri alsa, onun elinde bulunduğu müddetçe kiracıdan ücret düşer. Kiracı mal sahibinden binayı
teslim etmesi talebinde bulunma hakkına sahiptir.» cümleleri de buna delâlet eder. Burada
Tatarhaniye, ücretin düşeceğim kiracının da mal sahibinden kiralık şeyi teslim etmesi talebinde
bulunma hakkına sahip olduğunu açıklıkla zikretmiştir. Eğer kira sözleşmesi geçersiz olsaydı,
kiracı kiraladığı mülkü mal sahibinden teslim talebinde bulunamazdı.


«Teemmül et ilh...» Aslında kitaplar arasındaki ihtilafın bu şekilde uzlaştırılması açık değildir. Buna
göre, Halebinin. «Kadıhan ve Muzmarattaki ifadelerden dolayı ve illete bakılarak Vehbaniye
sahibinin söylediği daha zahirdir» şeklindeki sözleri teayyun etmiş olmaktadır.
«Ücret düşer mi ilh...» Ben diyorum ki, Vehbaniye şerhinde Ebûbekir Belhî'den nakledilen kavle
göre kiracıdan ücret düşmez. Bezzaziye' de Ebülleys'ten Belhî'nin dediğinin aynısını nakletmiştir.
Müntekâ'da da «sahih olan; kıra ve ödünç sözleşmelerinin geçerli olmamalarıdır. Şu kadar var ki,
kiraya verilen mal kiralayanın elinde kaldığı müddetçe kiracının ücret vermesi gerekmez.» özetle.
Sen de biliyorsun ki, musannıfın yukarıda yaptığı uzlaştırmanın yeri burasıdır. Uygun olan, «Eğer
kiralayan kiraya verdiği malı kiracıdan geri teslim alırsa. ücret düşer. Kiraladığı şeyi olmazsa.
düşmez» denilmesiydi.
Müntekû'nın ibaresi; «Ödünç vermenin hükmününde sahih kavle göre kiralananın hükmü gibi
olduğunu» ifade etmektedir.
FER'İ BİR MESELE: İbni Nüceym'in Fetevâsında şöyle denilmektedir: «Birinci kiralayan ile ondan
kiralık alan kiracı akde rızaları ile son verseler (ikale) bu sahih olur ve hem birinci hem de ikinci kira
sözleşmesi geçersiz olur.
METİN
Bir kimse bir akarı kiralaması için birisini vekil etse, vekil kira sözleşmesini yaptıktan sonra teslim
aldığı halde malı süresi doluncaya kadar teslim etmese, o zaman ücreti vekilin vermesi gerekir.
Çünkü o, sözleşmeyle ilgili haklarda asıldır. Ancak vekil, verdiği ücreti müvekkilden alır. Çünkü
vekil teslimde müvekkilin yerini tutar. O halde malı hükmen, müvekkil teslim almış sayılır.
Vekil ücretin peşin verilmesini şart koşsa ve kiraladığı malı teslim alsa, müvekkili kiralanan mülkün
teslimini taleb etmeden kira süresi dolsa yine vekil ödemiş olduğu ücreti müvekkilinden alır. Çünkü
müvekkilin vekili, teslimden men etmedikçe vekilin teslimiyle müvekkil ele geçirmiş sayılır.
Ama eğer, müvekkil, binanın teslimini ister, vekil de ücreti peşin vermesi için feslim etmezse, vekil
verdiği ücreti müvekkilinden alamaz. Zira ücretin peşin alınması için binayı elinde tutması
sebebiyle, vekil olmaktan çıkarak asıl olmuştur. Bundan dolayı müvekkil hükmen malı ele geçirmiş
sayılmadığından dolayı ücreti vermesi gerekmez.
Kâdı, vesika, senet ve hüküm yazmak için diğerlerinin aldıkları meblağ kadar ücret alır. Aynı şekilde
müftünün de ücret alma hakkı vardır. Zira müftü de fetvayı yazma karşılığında yazı ücreti olarak
ecr-i misil alır. Çünkü müftü ve kadının vazifesi yazı ile değil, dille cevap vermektir. Bununla
beraber dedikoduya meydan vermemesi, şahsiyetinin rencide olmaması için ücret olmaması daha
iyidir. Bezzâziye. Bu konuda geniş bilgi Vehbaniye'nin Kaza bahsinde vardır.
Sayrafiyye'de şöyle denilir: «Kadı bir hüküm verse ve hükmü yazmak için ücret taleb etse, caizdir.
Müftü içinde hüküm böyledir. Eğer şehirde başkası varsa onun için de bu hüküm geçerlidir. Bazı
alimler tarafından, «şehirde başka müftünün bulunmaması kaydı olmadan müftü ücret isteyebilir.»
denilmiştir. Zira fetvâ veya hükmü yazmak kadı veya müftünün görevi değildir.»
Yine Seyrafiyye'de şöyle denilir: «Adam sihirden korunmak veya sihri iptal için dua yazmak üzere
birisini kiralasa; eğer yazan adam sarfederek kâğıt ve yazılacak yazının miktarını beyan ederse
ücret alması caizdir. Ücretle mektup yazmak da bunun gibidir.»
Kiracı, kira, rehin ve satın alma iddiasında bulunan kimselere hasım olamaz. Çünkü dava, ancak
malın malikme karşı olur. Ama müşteri ile kendisine hibe edilen kimse davada hasım olabilirler.
Çünkü bunların ikisi de malın sahibidirler. Müşteri ile birlikte kiraya verenin de hazır olması şart
mıdır? Bu konuda iki görüş vardır.
Herhalde doğrusu. «müşteri» değil, müstecir olmalıdır. Yani beriki müşteriye o malı kiralamış
olduğunu iddia etse kendi başına hasım olabilir mi? yoksa kiraya veren (önceki malik)in bulunması
şart mı?
Kira ve kiranın iptali. ziraî ortaklık bahçe ortaklığı (müskat) emek sermaye ortaklığı (müdarebe),
vekâlet. kefalet, vasiyet etmek hüküm verme, idarecilik. talâk, azad etme, vakfetme gibi hallerin
hepsinde; geleceğe atıf ile akit yapmak icma ile sahihtir. Mesela. «aybaşından geçerli olmak üzere
kiraya verdim veya kirayı iptal ettim.» dese caiz olur. Ama halen temlik olan bir şeyde alım satım
akdi, alım satım akdine icazet vermek, bey'i feshetmek, taksim etme, şirket kurma, hibe etme,
nikâh, telâktan rücu, bir mal üzerine sulh olmak, borçtan ibra etme gibi akitlerde ise geleceğe atıf
sahih değildir. Bu meseleler alım satım akdi (bey) bahsinde çeşitli meseleler kısmında geçmiştir.


Ecr-i misil, bir başkasının artırmasıyla değil kendi kendine artarsa, mütevelli kira -sözleşmesini
iptal edebilir. İptal etmediği müddetçe vakfın, kiracısı kira sözleşmesinde konuşulan ücreti verir.
Fetvâ bu kavil ile verilir.
Kiracı. kira bedelini peşinen verdikten sonra akti iptal etse. sözleşme ister fasit olsun, mal kiracının
elinde ise, verdiği ücreti tamamen alana kadar onu elinde tutabilir. Bu iyi öğrenilsin.
Adam bir kısmı dolu, bir kısmı boş olan bir binayı kiralasa, kira işlemi, dolu olan kısımda değil,
sadece boş olan kısımda geçerlidir. Nitekim bu mesele yukarıda geçti. Ancak Eşbah'a Haşiye yazan
zat şöyle demiştir: «Tercih edilen içerisi dolu olan bir malın kiralanmasının da sahih olmasıdır.
Ancak onu meşgul edene eğer bir zarara uğramayacaksa orayı boşaltıp teslim etmesi -emredilir.
Yok eğer tahliye zarar verecekse, kiraya verilen mülkte eşyası olan kişi, yapılan kira sözleşmesini
iptal eder. Dikkatli ol.
Adam sütünü çocuğuna içirmek veya kuzusunu emzirmek için bir koyun kiralasa, caiz değildir.
Çünkü böyle bir örf yoktur.
Adam bir malı fasit bir kira işlemi ile kiralarsa, aynı nesneyi ikinci defa da geçerli kira işlemi ile
kiralasa, eğer bu teslim aldıktan sonra olmuşsa esah kavle göre geçerlidir. Münye. Bazı alimler ise
caiz olmadığını ylerler. Bu meselelerin hepsi yukarıda geçti. Konunun tamamı Eşbah'ta vardır.
FER'İ MESELELER:
Sultan bir vergi karşılığı çiftçiye toprak verse; eğer bu kiralamanın şartlarına uygun olursa sahihtir.
Çünkü muteber olan, söz değil, manadır. Biz bu meseleyi cihad bahsinde anlatmıştık.
Ücret ve müddet beyan edilirse kalem kiralamak caizdir.
Adam şehir dışında kullanmak üzere bir şey kiralasa, fakat onu şehir içinde kullansa bakılır: Eğer
kiraladığı mal elbise ise ücret vermesi gerekir, eğer hayvan ise gerekmez.
Kiracı binmek için kiralık tuttuğu hayvana binmeyerek, onu elinde çekip götürse, ücret vermesi
gerekir. Ama binmeyişi hayvandaki bir özürden dolayı ise. o zaman ücret vermesi lazım değildir.
Kâtip yazdığı yazıda hata etse eğer hata bütün sayfalarda ise, kiralık tutan muhayyerdir. Dilerse
sözleşme anında konuşulanı geçmeme-si kayyla ecr-i misil vererek yazıyı alır, dilerse kâtipte
bırakır. Ondan kağıt ile mürekkebin kıymetini alır. Eğer hata bazı sayfalarda ise, o zaman hatalı
kısmın ücreti verilmez. Doğru olan kısmın ücreti akit esnasında konuşulan ücretteki hissesine göre
verilir.
Ücretle, para sayan kimsenin saydığı paraların tamamı kalb çıkarsa ücret alamaz. Eğer bir kısmı
kalb çıkarsa, sağlam çıkanların hesabınca ücretini alır, gerisini iade eder.
İZAH
«Vekil ücreti müvekkilinden alır ilh...» İster malı müvekkile vermekten kaçınsın ister kaçınmasın
hüküm aynıdır. Dürer.
Bezzaziye'de, Ebû Yusuf'tan, «Vekil müvekkiline rücu ederek ondan alır.» kavlim naklettikten sonra,
«sahih olan görüş, istihsanen müvekkîlinden ücret almamasıdır. Çünkü vekil müvekkilin
tasarrufuna mani olduğundan dolayı gâsıb olmaktadır. Gâsıb ise malikden başkaları olur.»
denilmiştir. Bunun benzeri Hülâsa ve başka kitaplarda Muhit sahibinin dedesinden de
nakledilmiştir.
FER'İ BİR MESELE: Mülk sahibinin kiraya verdiği malın ücretini vekile hibe etmesi veya onu
ücretten ibra etmesi sahihtir. Bu durumda vekil, ücreti, müvekkilinden alabilir. Hülasa.
KADI VE MÜFTÜNÜN YAZACAKLARI HÜKÜM, FETVA VE SENEDİN ÜCRETİNİ ALMALARI
«Kadı ücret alabilir ilh...» Bazı alimler, bu ücretin davacı tarafından ödeneceğini söylemişlerdir. Zira
Kâdî'nın yazması ile davacının hakkı korunur ve menfaati de onadır. Bazı alimler ise Kâdî'nin
alacağı ücretinin davalıya ait olduğunu söylerler. Zira defteri davalı alır. Üçüncü bir gurup ise ücret,
kâtibi kiralık tutana aittir, derler. Hasımlardan ikisi de kâtipten hükmü yazmasını istemeseler de
Kâdî, isterse o zaman yazılan defteri kim alırsa ücreti de o verir. Buna göre senet ve benzeri şeyleri
yazan kimselerin ücreti, bizim örfümüze göre onu alan kimseye aittir. Bazı âlimler de bu konuda
örfe itibar edileceğini söylerler. Camiü'l-Fusuleyn.
Minah'ta Zahidi'den naklen şöyle denilir: «Kadı veya müftü hazineden bir şey almazsa, o zaman
davacı veya davalıdan ücret alabilir. Düşünülsün.
«Diğerlerinin yazı için aldıkları ücret kadar ilh...» Camiü'l-Fusuleyn' de şöyle denilmektedir:


«Kâdî'nın alacağı ücret, dışarıda emsalinin alacağı ücret kadardır. Bazıları tarafından söylenilen;
«Yazılan senet için her bin dirhem karşılığında beş dirhem ücret verilir.» sözünü biz kabul etmeyiz.
Bu söz fıkha da uygun değildir. Üstelik senede yazılacak paranın çokluğu kâtibe ne gibi bir zorluk
getirir ki atacağı ücret çok olsun? Ancak onun ecr-i misli, çekeceği meşakkat veya sanatında
yapacağı iş kadardır. -Nitekim inci delenler ve oymacılar az bir meşakkatle çök ücret alırlar.
Alimlerden birisi, «Fusuleyn sahibinin sözü. meşakkati az olsa bile fazla ücret alınmamasının caiz
olduğunu ifade eder. Çünkü onların nazarı kendisi için yazı yazılan kimsenin göreceği menfaattir.»
demiştir.
Ben derim ki: Kâtibin fazla ücret alması: onun ecr-i mislinden fazla olduğunu göstermez. Çünkü
kendisini yalnız bu işe veren adam, inci delen sanatkâr gibi, ücreti meşakkatine göre almaz. Çünkü
meşakkati kadar ücret alsa, ona kâfi gelmez. Eğer «İnci delen adam çektiği meşakkat kadar ücret
alır» dersek, bu sanat kaybolur. Bundan dolayı bu ücret onun ecr-i misili olur.
«Bazı alimlerce mutlak olarak ücret alır denildi ilh...» şehirde ondan başka müftü veya kadı olmasa
dahi yazacağı hüküm ve fetva için ücret alması caizdir. Metinde geçen ibarenin zahiri de bunu ifade
eder. Bunun deIik, belirtilen sebep de açıkca görülmektedir.
«Sihir için ilh...» Yani sihrin ibtali için. Ama sihir yapması için adam tutmak caiz değildir. Çünkü o
haddızatında günah, hatta küfürdür.
«Sarfedilecek kâğıt ve yazılacak yazının miktarını beyan ederse ilh...» Bu, kağıda yazılacak satırların
miktarının belli olması îçindir. Bazı kelimelerin uzunluğundan doğacak farklılık hoş görülür.
Musannıfın: «yazılacak yazının miktarını» demesinden bundan maksadın satırların adedi olduğu
anlaşılmaktadır.
«Mektup yazmak da bunun gibi ilh...» Adam birisim bir dostuna mektup yazması için ücretle
tutarsa, yazılacak yazının ve kullanılacak kağıdın miktarını belirtirse caîzdir. Minah.
«Müşteri (veya müstecir) ile birlikte kiraya verenin bulunması da şart mıdır ilh...» Minah'ta şöyle
denilmiştir: Suğra'daki; «Müşteri kendi başına kiracıya düşman olmaz. Kiralayanın da hazır olması
lâzımdır.» İfade Bezzaziye'de Kâdî'nın Feteva'sından nakledilen şu ibareye tersdir. «Birisi mülkünü
kiraya verse. sonra satsa ve teslim etse, kiracının davası kendisi hazır olmasa bile satın alanın
huzuru ile dinlenilir.» Şu kadar var ki Bezzaziye bu fetvayı naklettikten sonra Suğra'dakine uygun
bir ibare daha nakletmiştir. O halde fetva anında bunun üzerinde durulsun, düşürtülsün.» özette.
«Derhal temlik olan bir şeyde ilh...» Yani derhal yerine getirilmesi mümkün olan bir şeyde geleceğe
izafe etmeye gerek yoktur. Bunun için de geleceğe izafe ile bir şeyi satmak sahih değildir. Ama
birinci guruptakileryle değildir. Zira kiralama ve benzerlerinde derhal temlik mümkün değildir.
Vasiyet de böyledir. Emirlik ve hüküm vermeye gelince, bunların ikisi velâyet konusudurlar. Kefalet
ise bir şeyi yüklenmektir. Bunun da derhal değil, gelecekte yapılması mümkündür. Zeylâî.
«Ödünçden (devn) ibra etme ilh...» Ödünçten ibra etmek gelecekte değil halde geçerlidir. Kefaletten
ibra ise bazı alımlere göre geleceğe izafe edilmesı halinde de gecerlidir. T. Hamevî'den.
«Fetva da bu kavil ile verilir ilh...» Vakıf malının ecr-i misli artarsa. Yani mütevelli feshetme hakkına
sahiptir. Musannıfın onu, bundan hemen sonra zikretmesi gerekirdi. Nitekim geçerli olan
kiralamalar bölümünden hemen önce Sevadet Bahsinde öyle yapmıştı.
«Akit ister sahih olsun ister fasit olsun ilh...» Musannıfın bu sözü, kira işleminin geçerli olan
kiralama bahsinin hemen baş tarafında belirttiği, «Kiracı diğer alacaklılardan evvel hakkını alır.»
kavline uygun, ama, «Eğer kendisinde başkası için sözleşme yaparsa...» sözünden önce
ylediğine zıttır. Biz bunun tevilini orada yapmıştık.
«Bir kısmı dolu, bir kısmı boş olan bir binayı icarlasa ilh...» Bu mesele, geçerli olan kiralamalar
bölümünde geçmişti.
«Şu kadar var ki Eşbaha haşiye yazan zat şöyle ilh...» Eşbah'a haşiye yazan şöyle der: «Musannıfın
dediğini Kâdîhanî'nin söylediği şu söz üzerine hamletmek gerekir: «Adam bir kısmı dolu bir kısmı
boş olan bir mülk kiralamış olsa, İbn Fazla göre icare, «Dolu olan kısımda değil boş olan kısımda
caizdir, Zira bir kimse dolu olan bir oda kiralasa bu caizdir. Ev sahibine evi boşaltıp teslim etmesi
emredilir. Haniye'de belirtildiği üzere fetva da bu kavil üzerinedir. O halde musannıfın sözünün
sadece araziye hamledilmesi gerekir.
Cevami'ül-Fıkh'tan naklen Bîrî'nin haşiyesinde şöyle denilmiştir: «Eğer kiralanan bina kiralayanın
eşyası ile dolu veya tarla sahibinin ekini ile meşgul ise, bazı alimlere göre bu kiralar geçerli
değildir. Ama doğrusu, böyle bir mülkü kiralamanın sahih olmasıdır. Şu kadar var ki, malı boş


olarak teslim etmedikçe veya içindeki eşyayı kiracıya satmadıkça, kiracının ücret vermesi
gerekmez. Ama boşaltıp teslim etse, kiracının kira ücreti vermesi lazımdır.»
«Malın sahibine bir zarar gelmeyecekse ilh...» Mesela, içinde henüz biçilmemiş ekin olsa tarlanın
boşaltılmasında zarar vardır.
«İcare aktini feshedebilir ilh...» Yani kiraya verdiği mülkün boşaltılmasında eğer mülk sahibine
zarar verse, o zaman kiralayan kira sözleşmesini iptal eder.
«Çocuğun emmesi için koyun kiralasa bu caiz değildir.»
«Çünkü böyle bir örf yoktur iIh...» Hem de icare akti bir malın kendisinin telefi üzerine yapılmıştır.
Bu mesele geçerli olmayan kiralama bölümünde süt anneyi kiralama bahsinde geçmiştir.
«İcarenin şartları ile ilh...» Ama zamanımızda yapılan, mülke velayeti olan kimsenin diğer bir adama
horacı bölmesi ve benzeri gelirleri kendisinin alması için belirli bir mal karşılığında kefil olma
bâtıldır. Çünkü bunda nesnelerin aynının itlafı kastedildiği için kira sözleşmesi yapılmış olmaz.
Nasıl icare olarak sahih değilse, satış olarak da sahih değildir. Çünkü ortada satılan bir şey yoktur.
Nitekim bu, Fetevâyı Hayriyye de beyân edilmiştir.
İKTA ARAZİSİNİN KİRALANMASI VE İKTA EDENİN ÖLÜMÜ VEYA KİRACIYI ÇIKARMASI
İkta: Bir şahsın menfaatine verilmiş hazine demektir.
«Sahih olur ilh...» Yani kataata -ikda ile kiralama- şartlarına uygun olursa... Allâme Kasım'a «İslâm
devlet başkanı hazine arazisinden bir bölümü bir askere onun menfaati için verse, asker o araziyi
başkasına kiraya verebilir mi?» diye sorulmuş, o da cevaben, «Evet, verebilir.» Nasıl ki, kira süresi
içinde kiralayanın ölme ihtimalinin kira işlemine tesiri yoksa devlet başkanının da kira süresi için
araziyi askerin elinden alabilme yetkisinin kiralamada bir etkisi olmaz. O zaman kiralayan ölür veya
devlet başkanı askerin kiraya verdiği araziyi elinden alırsa kira sözleşmesi iptal olur.
Ben derim ki: Biz bu bahsi Kitabu'l-İcârenin başında vakıflarda kiralama süresi üç seneden fazla
olmaz.» sözünün yanında beyan etmiştik. Eğer kiralayan arazinin intifa hakkını başkasına verse ve
Sultan da bu mülkün intifa'ının o adama verilmesine hükmetse, bu bir satış gibi birinci şahsın o
araziden çıkartılmasını gerektirir mi? gerektirmez mi? Ben bu konuda bir şey görmedim.
Araştırılmalıdır. Bu bir fetva hadisesidir.
Ben, şeyhlerimizin şeyhi Sayıhanî'nin Fetevayı Niamiye kitabında gördüm ki, Hazine arazisinin bir
başkasının faydalanması için verilmesi veya kiracının ölümü halinde kira sözleşmesi, geçersiz olur.
Bu hükmü fukahanın «Vekil gibi bir mülkü başkası için kiralayan veya kiralık alan kimsenin ölümü
ile kira sözleşmesi iptal olmaz. Çünkü bunlar kendileri için değil, başkaları için kiralamışlardır. Veya
kiraya vermişlerdir.» sözünden almıştır. Sayıhanî sözlerine devamla, «Bu meselede, başkası için
değil, kendi için kiraya vermiştir. Eğer kira sözleşmesi iptal edilmezse ileride o arazinin verileceği
kimse zarar görür. İşte bu zararın önlenmesi ıçin kira sözleşmesi iptal edilir.» demiştir. Düşünülsün.
«Kalemin kiralanması sahihtir ilh...» Tatarhaniye'de şöyle denilmiştir: «Yazı yazmak için bir kalem
kiralasa eğer bunun için bir vakit beyan ederse. sahihtir. Yok eğer beyan etmezse, sahih değildir.»
Nevazil'de de şöyle denilir: «Kalemi kiralayan kimse bir vakit ve yazmayı beyan ederse, sahihtir.»
«Ücret vermesi lazımdır ilh...» Şehir dışında faydalanmak için bir şey kiralasa ve şehirde kullanırsa
eğer kiraladığı mal elbise ise Fakih der ki; Çünkü elbiseyi şehir içinde giymek elbise açısından
daha iyi. Hayvan kiralamada şehirde binmek ise daha kötüdür. Bunun için hayvan kiralamada
binilecek yer belirtilmelidir. Elbise de ise giyeceği vakit zikredilmelidir.» Bezzazîye.
«Ama bir özürden dolayı binmemişse ücret gerekmez ilh...» Yani binmeye kadir olmazsa. Binmeye
gücü yetmezse binmek için kiraladığı hayvana, yalnız önünde sürmekle ücret vermesi lazım
değildir. Nitekim Gayetü'l-Beyan'da da böyledir.
«Ecr-i misil vererek ilh...» Bu ecr-i misil de müsemmayı geçemez. Velvaliciye.
«Eğer hata bir kısmında ise doğru olan kısmın ücreti verilir ilh...» Yani bu kısma isabet eden ücreti
verir. Hata edilen kısmın ise ecr-i misli verilir. Çünkü kâtip bir kısmında kiracıya muvafakat, bir
kısmında da muhalefet etmiştir. Bunu Velvaliciye de zikretmiştir.
«Eğer paranın tümü kalp olursa ücreti geri alır ilh...» Çünkü ücreti paranın sağlamım kalpından
ayırması için vermiştir. Parayı veren, «Bu kalp paralar benim verdiğim para değil» derse., parayı
alanın sözü kabul edilir.
Zahîre'de şöyle denilmiştir: «Parayı sarrafa veren adam inkâr ederek, «Bu para benim paramdan


değildir.» alan da, «Hayır, senin paralarındandır.» dese, parayı alanın sözü kabul edilir. Zira o eğer
«Ben senden hiç para almadım» dese yine onun sözü kabul edilirdi.
METİN
Bir kimse: «Falan bana filan yeri gösterirse ona şu kadar para veririm.» dese, o adam da gösterse,
eğer bunun için yürümüşse, ecr-i misil alır.
Eğer, «Kim bana filan yeri gösterirse ona şu kadar para veririm.» derse burada kiralama bâtıldır.
Ona yol gösteren odama da ücret yoktur. Ancak yeri tayin ederek, «Kim bana şurâyı gösterirse»
derse. o zaman ona orayı gösteren adam, ecr-i misil alır.
Derinliğini de belirterek, on metre eninde ve on metre boyunda bir havuz kazılması için bir adam
tutsa adam da beşe beş bir havuz kazmış olsa, ücretin dörtte birini alır. Bu meselelerin hepsi
Eşbah'tan nakledilmiştir.
Yine Eşbah'ta şöyle denilir: «Bir adam komşusunun mülkünden bir miktarını yol için kiralosa, eğer
müddeti beyan ederse caizdir.»
Ben derim ki: Eşbah'ın haşiyesinde: «Bu «caizdir» kavli İmameyne nisbet edilir. Muhtar o!an da
budur.» denilmiştir. Mecma şerhi.
İhtiyar'da ise «Adam, «Kim size şunu gösterirse...» derse bu caizdir. Çünkü onun göstermesiyle
ücret taayyün eder» denilmiştir.
Gaye'de şöyle denilir: «Adam, «Benim evim sana kiradır, hibedir.» dese, kira taraflar için bağlayıcı
olmamakla birlikte geçerlidir. Taraflardan her biri, teslimden sonra da olsa, bu şekildeki kira
sözleşmesini iptal hakkına sahiptir.» Bu öğrenilsin.
Geleceğe izafe edilen kira sözleşmesinin bağlayıcı olup olmayışında iki sahih kavil vardır. Fetvâ
bağlayıcı olmadığı şeklindedir.
Mücteba'da şöyle denilmiştir: «Binayı (binanın yapısını) kiraya vermek caizdir. İmam
Muhammed'den duvar ve dam gibi şeylerle menfaatlendiği takdirde binanın kiraya verilmesinin
geçerli olduğu nakledilmiştir. Fetva da bununla verilir. Mekke-i Mükerremedeki binaların kiraya
verilmesi de bu kabildendir. Yalnız Mekke-i Mükerreme'nin arazisini kiraya vermek mekruhtur.»
Vehbaniye'de şiir olarak şöyle denilmiştir: «Av ve bekçi köpeği ile av kuşunu kiralama hususunda
iki kavil vardır. Mekke-i Mükerreme'nin evlerini kiralama hususunda da yine iki kavil vardır. Mekke-i
Mükerreme'nın toprağı ese kiraya verilmez.
Dellâl bakıp geri vermesi için tüccara bir kumaş verse ve tüccar onu alsa ve kaybolsa, dellâl zamin
değildir.
Birisi Kadı'ya gelerek, «Ben sefere gidiyorum kira sözleşmemi iptal et» dese. Kadı sözleşmeyi ya
yemin verdirerek veya sefere gideceği arkadaşlarından sorarak fesheder.
Ticareti terkeden bir kimse ticaret aracı olarak kiraladığı bir şeyi, yolun yarısında dahi olsa iptal
edebilir. Kiralayan belirli bir hayvanı kiraya verdiğinde o hayvan ölürse kira işlemini iptal edebilir.
Ebû Yusuf, kiraladığı hayvan ister muayyen olsun, ister olmasın hayvanın ölümü ile akdin geçersiz
olacağını söyler. «Kiralayanın zayıflığı sebebiyle de sözleşme iptal edilebilir» denmiştir.
Hasta olan kimse mülkünü kiralarsa ecr-i misil, onun verdiği kira ücretinden alınsa bile onun
kiralaması geçerlidir.
Kim borçlu olarak ölürse, onun akarının kira ücreti peşin aldığı kira ücretini karşılarsa kiralayan
kendi hakkını almak için o malı elinde tutmaya diğer alacaklılardan daha lâyıktır.»
YİTİĞİ BULANA VEYA BULUNMASINA DELÂLET EDENE ÜCRET VERİLMESİ
İZAH
«Falan kimse bana filan yeri (şeyi) getirirse ilh...» Eşbah'da (gösterirse yerine) «Eğer sen bana
gösterirsen» denilmiştir.
Bezzaziye ve Velvaliciye'de, «Birisinin bir şeyi kaybolmuş olsa ve «kim onu bana gösterirse ona şu
kadar para vereceğim» dese konuya iki yönden bakılır: Eğer bunu umum kastı ileylemişse, yani
«Her kim bana gösterirse. ona şu kadar ücret veririm.» demişse bu kiralama bâtıldır. Zira delâlet ve
işaret kira ücretini hakettirecek bir iş değildir. Ama eğer bunu hususî olarak bir şahsa. «Eğer sen
bana yitiğimi gösterirsen sana şu kadar ücret var.» dese ve o da onun için yürüyerek yitiği
gösterse, gösteren adam yürüdüğü için ecr-i misil alır. Zira yürümek, sözleşmede konuşulmuş ve
ücret hak edilen bir iştir. Ancak bu herhangi bir bedelle takdir edilmez. O zaman ecr-i misil vermesi


gerekir. Eğer hiç yürümeden gösterirse ücret alamaz. İmam Muhammed Siyerü'l-Ke-bir'de şöyle
demiştir: «Müfreze kumandanı. «kim bize falan yeri gösterirse ona şu kadar para var.» dese sahihtir
ve orayı gösteren adam ücret alabilir. Dolayısıyla kumandanın ona ücret vermesi gerekir.»
«Ancak yeri tayin ederek ilh...» Eşbah'ta Siyerü'l-Kebir'in sözü nakledildikten sonra şöyle
denilmektedir: «Bunun zahirine göre; müfreze kumandanı ne kadar vereceğini belirtmişse, o kadar
vermesi gerekir. Ama uygun olanı ecr-i misil vermesidir. Çünkü burada bir kiralama işlemi yoktur.
Bu mesele genel anlamda bir yol göstermedir. Çünkü burada yeri beyan etmiştir.»
Yani umum göstermek üzere yapılan akit bâtıldır. Ancak yeri tayin ederse bâtıl değildir. Çünkü yer
tayin etme meselesi genel anlamdaki gösterme meselesini tahsis etmektedir. Bu do
Siyerü'l-Kebir'in ifadesinden alınmaktadır. Zira müfreze kumandanının «şu yeri» sözünde tayin
vardır. Ama bir şeyi kaybolan adamın kim bana bu kayıp malı gösterirse» dese bu sahih değildir.
Zira tayin yoktur. Ancak aynıyla değil de ismiyle tarif etse mesela, «Kim falan yerdeki hayvanımı
bana gösterirse...» dese o zaman kumandan meselesi gibi olur. İşte bu, şarihin, «ancak yer tayin
ederse» sözünün ve Eşbah sahibinin, «Zahir olan ecr-i misil vermesidir.» sözünün anlamıdır.
Hasılı konu Siyerü'l-Kebir'in mesailindendir. Zira söz umumî olursa, akti kabul edecek bir işi
bulunmaz. O zamanda akit yok demektir. Akit olmayınca da, sıhhati düşünülemez.
Ben derim ki: Eşbah sahibi akdin hiç olmadığını söyledi. Halbuki yitik meselesinde olduğu gibi,
hiçbir ücretin gerekmediğini söylemesi daha uygundur. Onun bu dediğine Şerafeddin'in şu sözleri,
«Bu adamın gelmesi ve kumandanının hitabını kabul etmesi ile o şahıs ve sözleşme belirmiş olur. O
zaman konuşulan ücret ne ise onun verilmesi, gerekir. Çünkü sözleşme malûm bir iş için, muayyen
iki şahıs arasında tahakkuk etmiştir. Ama eğer yitik hayvan meselesinde olduğu gibi iş malum
değilse, o zaman hiçbir şey gerekmez. Fakat bunun aksine yol gösterecek şahıs muayyen ise, ücret
alması caizdir. Çünkü akit o zaman o adamın yürümesi üzerine yapılmıştır. Şu kadar var ki onun ne
kadar yürüyeceği takdir edilmediğinden ecr-i misil verilmesi gerekir. Bu durumda üç mesele
arasındaki fark açığa çıkmış olmaktadır.
Eşbah'a haşiye yazanların bazıları, meseleyi iyice anlayamamış ve karıştırmışlardır. Burada şöyle
denilebilir: Kumandan meselesinde olduğu gibi burada da birisinin yitik sahibinin hitabını kabul
edip gelmesiyle niçin belirlensin? Ve niçin muayyen bir şahsa hitab etmesi durumunda olduğu gibi,
yer belirtmese bile yürüme üzerine akit gerçekleşmiş olmasın?!.. Evet böyle bir itiraz geçerlidir,
konu düşünülmelıdir.
«Derinliğini de beyan ederek ilh...» Yani yerini beyan ederek.
Tatarhaniye'de şöyle denilmiştir: «Kayyum yerini, uzunluğunu, derinliğini ve çevresini beyan etmek
gerekir.»
«Ücretin dörtte birini alır ilh...» Zira 10 x 10=100 eder 5x5= 25 eder. O zaman yaptığı iş, yapması
gerekenin dörtte biridir. Öyleyse alacağı ücretin de dörtte birini alır. Eşbâh.
«Bu İmameynin kavlidir, muhtar olan da budur ilh...» Çünkü sahibeyne göre müşaın kiralanması
sahihtir. Şu kadar var ki bu geçersiz kiralama bahsinde geçtiği üzere güvenilir görüşün aksidir,
Bedaî'de şöyle denilmektedir: «Bir kimse belli bir müddet gelip gitmek üzere bir arsadan bir yer
kiralasa bu, İmam Ebû Hanife'nin görüşüne kıyasla caiz olmaz. Çünkü kiraladığı yer, ayrılmamıştır.
O zaman bu müşanın kiralaması olur, ki İmama göre caiz değildir. İmameyne göre ise caizdir.
«Bize şunu kim gösterirse ilh...» Bu mesele Siyerü'l-Kebir'in meselesidir. Bilindiği gibi bu durumda
akitte konuşulan ücretin verilmesi gerekir. Çünkü bize kim gösterirse» sözü umumî olmakla birlikte
hem yer hem de akdi kabul eden kişi muayyen olmuştur.
Şarihin yukarıdaki «ücret taayyün eder.» sözünün manâsı, ücret lâzım ve gereklidir demektedir.
«Benim evim sana kiradır hibedir ilh...» Velvaliciye'de şöyle denilmektedir. «Adam, «Benim evim
sana hibedir aylığı bir dirheme kiradır, veya benim evim sana kiradır hibedir» dese, bu kiradır.
Birincinin kira olması şöyledir: Adam sözünün sonunda başını değiştirecek bir şey söylemiştir.
Zaten sözün başı, bir bedel zikri ile değişme ihtimali olan cinstendir. İkincisine gelince; önce
zikredilen karşılıklı bir akittir. Bu tür akitler teberriye dönüşmezler. Bundan ötürü de adam, «Ben
evimi sana hiçbir karşılık istemeden kiraya verdim» dese, ev o adama iyreti verilmiş olmaz. İcare
olmaz. İcare akti ise «ariye» sözü ile de aktedilir» Özetle.
«Sözleşme bağlayıcı değildir ilh...» İtkanî şöyle der: «Mebsut'ta bu kira sözleşmesinin bağlayıcı
olup olmadığı zikredilmemiştir.»


Ebûbekir bin Hamid'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: «Ben Hassaf'ın yanına gittim, Ondan bir çok
faydalı şeyler öğrendim. Onlardan birisi de bu meseledir. Yani bir kimse. «bu evim sana kira olarak
hibedir» dese bu akit tarafları bağlamaz. Kiralayan da kiracı da teslimden önce de sonra da
kiralamadan vazgeçip ibtal edebilirler. Şu kadar var ki, böyle bir kira işlemi ile kiralanan mülkte
kiracı otursa, ücret vermesi gerekir. Çünkü bu konuşmadaki hem hibe. hem de kira sözleriyle amel
etme imkânı vardır. O halde mümkün olduğu kadar her ikisiyle de amel edilir. Nitekim karşılık
şartıyla yapılan hibe deyledir.» özetle.
Ebûbekir bi Hâmid'den rivayet edilen bu ifadenin zahirine göre, bu şekilde aktedilen bir kiralamada
ecr-i müsemmanın verilmesi gerekir.
Birî'da ise Zahire'den naklen ecr-i mislin verilmesinin gerekli "olduğu açıkça zikredilmiştir.
«Geleceğe izafe edilen kiralamanın bağlayıcılığı konusunda sahih görülen iki kavil vardır ilh...»
Musannıf burada akdin bağlayıcılığı konusunu ele almıştır. Zira sıhhati hususunda zaten şüphe
yoktur. O halde bu, şarihin az önce bunun icmaen sahih olduğu tarzındaki sözüne zıt düşmez.
«Fetva bu kaville verilir ilh...» Çünkü Haniye'de şöyle denilmektedir: «Bir kimse malıyarına izafe
ederek, kiraya verse, sonra da başka bir adama satsa, Münteka'daki ifadeye göre, «Bu hususta iki
rivayet vardır. Fetva satışın geçerli olduğu üzerinedir. Yarına izafe edilen kira sözleşmesi de bâtıl
olur.» Halvanî'nin seçtiği görüş de budur.
Biz bu konuda söylenmesi gereken şeylerin kalanını bu konunun başında belirtmiştik. Buradaki
kira sözleşmesinin bağlayıcı olmayışı yalnız kiracı için değil, her iki taraf içindir. O halde diledikleri
zaman kiralayan da kiracı da geleceğe izafe edilen sözleşmeyi İptal edebilirler. Nitekim fukahanın
herhangi bir ayırım yapmamalarının gereği de budur.
«Fetva da bununla verilir. ilh...» Eğer duvar ve dam gibi faydalanılan bir yapı ise kiraya verilebilir.
Bunun benzeri geçersiz kiralama konusunun başında geçti. Orada konu ile ilgili olarak
ylenecekler söylendi.
Kınye'de şöyle denilmektedir: «Zahirî rivayete göre; arsa ile birlikte değil de sadece binayı kiraya
vermek caiz değildir. Çünkü yalnız binadan faydalanılamaz.»
«Mekke-i Mükerremenin arazisini kiraya vermek mekruhtur ilh...» Hidaye'de de böyle denilmiştir.
Hizanetü'l-Ekmel'de. «Mekke-i Mükerremenin arazisini kiraya vermek caiz değildir. Çünkü Mekke-i
Mükeremenin arazisi kimsenin mülkü değildir.» Bundan anlaşıldığına göre Mekke-i Mükerremenin
binalarının kiraya verilmesi caizdir.» denilmektedir. Şerhu İbn-i Şıhne.
Vehbaniye'de şöyle denilir: Bunda bir yanlışlık var. Çünkü bu şiirin beşinci beyti ile dördüncü
beytin ikinci mısraı İbn-i Şıhnenin şiirindendir. Ayrıca bu denildiği gibi Şurunbulâliyede ait değildir.
«İki görüş vardır ilh...» Yani iki rivayet vardır. Bu rivayetlerin ikisini de Kâdîhan nakletmiştir.
Birincisi, av köpeğini veya bekçi köpeğini ye av kuşu kiralandığında ücret vermek gerekmez. Fare
tutması için kedi kiralamak ise hiç bir şekilde caiz değildir. Çünkü kiracı köpeği veya kuşu ava
gönderdiği zaman bunlar, avcının salması ile giderler ve avlarlar. Kedinin avı ise bizzat fiili iledir.
Bu yüzden kedinin kiralanması caiz değildir.
Evi süpürmesi için maymun kiralamak hususunda ihtilaf vardır. Bunun tamamı şerhtedir.
«Mekke-i Mükerreme'nin evlerini kiralama hususunda da yine iki kavil vardır. ilh...» Şiirin yazarı
diyor ki: «Mekke-i Mükerremenin arazisinin satılmasının caiz olmadığı gibi kiraya verilmesi de caiz
değildir zannedilmesin» diye Mekke'deki evlerin kiraya verilmesinin caiz olduğunu açıkça zikrettim.
«Tacir kumaşı alıp gitse ilh...» Yani, tüccar kumaşı alıp gitse ve kumaş da dellâlin eline geçmese
dellâl zamin değildir. Çünkü dellâlin kumaşı tüccara vermesine âdeten izin vardır.
Kâdîhan der ki: «Bana göre. dellâl kumaşı tüccara verdikten sonra oradan ayrılır ve kumaş
kaybolursa, zamin olur. Nitekim yabancı birisine emanet etse veya kumaşı, almayı isteyen adamın
yanında bıraksa kumaş da zayi olsa zâmin olur.»
Manzumede Kâdîhan'ın bu tercihine işaret eder bir şey yoktur. Şerh.
«Yolun yarısında dahi olsa ilh...» Yani kiracı yolun bir kısmını gitse sonra da dönmeye karar verse,
kira sözleşmesini iptal eder. Nitekim mesele yukarıda geçmiştir.
«Kiralayan iptal edebilir ilh...» Bunun manâsı şudur: Adam muayyen hayvanları kiralayarak teslim
alsa ve hayvanlar ölse kira sözleşmesi iptal olur. Ama gelişigüzel bir kaç hayvan kiralasa ve adamın
verdiği hayvanlar ölse kiralayanın onların yerine başkalarını vermesi lazımdır. İmam Ebû Yusuf'tan
her halûkârda sözleşmenin iptali görüşü nakledilmiştir.


«Hastalanması ile de iptal edilir denilmiştir ilh...» Yâni kiralayan hastalandığı zaman kira
sözleşmesini iptal edebilir.
İbni Şıhne şöyle der: «Bu zahiri rivayetin aksinedir. Onun için de, «denmiştir» sözü ile ifade
edilmiştir. Şu kadar var ki şarih yukarıda «Bu kavil ile fetva verilir.» demişti! Meseleyi düşünmek
gerekir.
«Hasta olan kimse mülkünü icare verirse icaresi malının tamamında caizdir. ilh...» İmadiye'de şöyle
denilmektedir: «Ölüm hastalığında olan bir kimse servetinin gelirini teberru etmiş olsa, malının
hepsinin menfaatine itibar edilir. Çünkü servetinin geliri ölümden sonraya kalmaz ki, ona
varislerinin ve alacaklılarının hakkı taalluk etsin.» Özetle.
«Ecr-i misil onun verdiği icare ücretinden çok olsa bile ilh...» Yani, hastanın anlaşmış olduğu kira
ücretinden çok olsa bile malın tamamındaki kira işlemi geçerlidir.
«Daha layıktır ilh...» Yani kiracı o akarı elinde tutmaya diğer alacaklılardan daha layıktır. Şu kadar
var ki, akar kiracının elinde iken helâk olsa, alacağı sakıt olmaz. Ama rehin böyle değildir. Yani.
rehin verilen bir şey rehin alan adamın yanında helâk olursa, karşılığında verdiği parayı geri
alamaz. AIIah daha iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...