BİNANIN CİNLER TARAFINDAN TAŞLANMASI FESİH İÇİN ÖZÜR
MÜDÜR?
Birî
şöyle der: «Bu genel kaideden şu
çıkarılır: Binalarda çokça vâkî olan ve cinler tarafından
yapıldığı
söylenen taşlama, kira sözleşmesinin iptali için özürdür...»
Ben
derim ki: Birî'nin ifadesinden anlaşılıyor ki eğer taşlama bizzat bina için olursa özürdür. Ama
eğer
bir özellikle bir kişi taşlanıyorsa, bu taşlama kira sözleşmesinin iptali için özür değildir. Bana
arkadaşlarımdan birisi anlattı: «Hanımının akrabaları, annesine büyü yaptırmışlar. Evi-ne her
girişinde
ev taşlanır. çıktığı zaman da taşlama kesilirmiş.»
MÜSTECİRİN
FÂSIKLlĞI FESİH İÇİN ÖZÜR DEĞİLDİR
ÇOK
VAKİ OLAN BIR MESELE: Lisanü'l-Hükkâm'da şöyle denilmektedir: «Müstecir kiraladığı
binada
açıktan açığa içki, zina, faiz ve livata gibi kötü şeyler yapsa kendisine emr-i bil-maruf yapılır.
Mal
sahibi veya komşuları onu evden çıkarmazlar. Kiracının bu günahları işlemesi kira
sözleşmesini fesih için özür sayılmaz. Bu meselede dört mezheb imamı arasında bir ihtilaf
yoktur.»
Cevahir'de
de şöyle denilmektedir: «Sultan,
fasık müstecirin çıkarılmasını uygun görürse, çıkarır.»
Biz
İs'af'dan şunu nakletmiştik: «Kiracının vakıfın malına el koymasından korkulursa, Kadı o kira
sözleşmesini fesheder ve vakıf malını kiracının elinden alır.»
«Dişin
ağrısının durması ilh...» Musannıfın diş ağrısının durması, gelinin ölmesi ve hulu yoluyla
ayrılması ile kayıtlamasından anlaşılıyor ki, bunlar olmadan akit feshedilmez.
Hamevî:
«Mebsut'ta şöyle bir ibarenin olduğunu söyler -«Bir adamı elini kesip yemesi veya binasını
yıkması
için kiralasa, sonra da ondan caysa, o cayması kira sözleşmesinin feshi için özür olur. Zira
aktin
ikbasında bedeninden veya malından bir şeyin telef edilmesi söz konusudur.» Mebsut'taki bu
ibare
sarahaten bildiriyor ki, birisini
dişini çekmesi için kiralayan kimse, ağrısı durmasa dahi kira
sözleşmesini feshedebilir.»
Ben
derim ki: Camiü'l-Fusuleyn'de. «Malın
noksanlığına veya telefine sebeb olan her fiil, kira
sözleşmesinin feshi için özürdür. Meselâ bir adam, elbise dikmesi, kumaşı temizlemesi veya
biçmesi
veya bir bina yapması veya tarlasını ekmesi için birisini kiralasa, sonra da pişman olsa,
kira
sözleşmesini iptal hakkı vardır.» denilmiştir.
Gayetü'l-Beyân'da Kerhî'den naklen şu ilâve yer almıştır: «Ustura veya boynuzla kan alması veya
dişini
çekmesi için birisini kiralarsa, sonra da bunları yaptırmaktan vazgeçse,
kira sözleşmesini
iptal
etme hakkına sahiptir. Zira bunların hepsinde malı istihlâk etme, bir sorumluluğa girme veya
bir
zarar vardır.»
Ben
Şurunbulalî'nin de bizim dediğimiz
gibi dediğini gördüm. Şurunbulalî
şöyle der: «Ben yukarıda
sayılan
meseleleri Halaç yoluyla boşanma hariç gördüm. Ancak orada zikredilenler hulû
meselesinde de fesih caiz olduğunu ifade etmektedir.»
Ben
derim ki: Câmi'in şarihleri şöyle demişlerdir: «Şafii'ye, «Bir adam. dişini çekmesi için veya
düğün
yemeği yapması için birisini kiralarsa, sonra da ağrı geçse veya gelin ölse, ne olacak? Ne
dersin?»
denilse, görüşünden dönmek
zorunda kalacaktır. Bu beyanattan anlaşılmaktadır ki;
burada
ağrının kesilmesi veya gelinin ölmesi kayıtları ilzamın ziyadesi için
zikredilmiştir. O halde,
bu
kaydın mefhumu yoktur ki onunla
amel edilsin. Dikkatli ol.»
«Bir
borç sebebiyle ilh...» Musannıf burada, «borç» kelimesini mutlak bir şekilde ifade etmiştir. O
halde
borcun azına da, çoğuna da şâmil olur. Nitekim Birî'nin şerhinde de Cevamiü'l-Fıkıh'tan
naklen
böyle denilmektedir.
Borç
nedeniyle kira sözleşmesi iptal
edildiği takdirde, satılan malın parasından önce kiracının
peşin
olarak ödemiş olduğu kira ücreti ödenir. Ondan artakalan da alacaklılara verilir. Ama eğer
onun
kıymeti. ancak kiracının borcunu karşılarsa. Ziyadat'da belirtildiği üzere kira sözleşmesi iptal
edilmez.
Bezzâziye'de,
«Bir dirhem. zarar verici bir
borçtur. Bununla kira sözleşmesi iptal edilir. Ama bir
dirhemden
az olursa onunla kira sözleşmesi iptal edilmez» denilmiştir.
Velvâliciyye'de de şöyle denilir: «Mal sahibi kiraya verdiği binadaki kira sözleşmesini bozarak onu
fakir
olduğundan dolayı kendisi ve ailesinin nafakası için satmak istese. bunu
yapabilir.
Serahsi'nin Ziyadat şerhinde ise şöyle denilmektedir: «Hakim kira sözleşmesini iptal eder. Sonra da
sahibi
malını satar. Muhtar olan, kiralamanın satış akdinin geçerliliğine hükmedilmesinin zımnında
kendiliğinden
münfesih olur.» Ebussuud, Eşbah Şerhî.
Hülâsa'da,
«Kira sözleşmesinin nafaka için iptali hususunda iki görüş nakledilmiştir. Birinci görüş,
«feshedilir» kavlidir ki, bu, Ebülleys Semerkandî'den rivayet edilmiştir. İkinci görüş ise, «Nafaka
için
kira sözleşmesi iptal edilmez.» görüşüdür. Bu da Zahirüddin'den nakledilmiştir.»
«Herkes
tarafından bilinen veya kendi beyanı ilh...» Anlaşıldığına göre
bu iki kayıttan birisinin
zikredilmesi diğerine ihtiyaç bırakmaz. İkrardan murad da, icare aktinden evvelki ikrardır. Aksi
halde
kendisini aşan başkasını ilgilendiren bir hüccet olması lazım gelir. Molla Miskîn.
Şârihin
sözündeki birinci, yâni «İki
kayıttan birisinin zikredilmesi
diğerine ihtiyaç bırakmaz.»
İtirazının
define işaret vardır. Çünkü insanlar
tarafından bilinmesinden maksat halkın müşahedesi,
beyandan maksat ise delil göstermesidir.
İkinci,
yani, «İkrardan murad da icare aktinden evvelki ikrardır.» İtirazı da fukahanın İmam Ebû
Hanife
adına Sahibeyne verdikleri cevabın istidlallerindeki sözlerine ters düşer. Sahibeyn'in görüşü
şudur:
«Kiralayanın borçlu olduğunu ikrar etmesi, kiracıya zarar verir.» Fukahanın Ebû
Hanife
adına
istidlâllerindeki sözleri ise, şudur: «İkrar, mukırrın zimmetine aittir. Dolayısıyla ikrarda hiç
kimse
için bir hak yoktur. O halde
mukırrın ikrarı önce sahih olur. Sonra da başkasına geçer.
Ben
Gayetü'l-Beyân'da Tahtavî'nin
şerhinden naklen açıkça, borç ile ikrar'ın icare aktinden sonra
olduğunu
gördüm. Bu da bizim yukarıda söylediğimizi teyid
etmektedir.
FER'İ
BİR MESELE: Adam bir binayı kiraya verdikten sonra o binanın başkasına ait olduğunu ikrar
etse,
bu ikrarı kiracı hakkında değil. kendisi hakkında sahihtir. Kira müddeti bittiği zaman o binanın
ikrar
olunan kimsenin olduğuna hükmedilir. Velvaliciye.
«Hapsedilir
ilh...» Yani onun başka bir malının olmadığı konusunda tasdik edilmemesine itibarla
hapsedilir.
İbnî Kemal.
«İcare
ücreti malın kıymeti kadar varsa ilh...» Yani icâre verilen malın kıymeti, müstecirin
ödemiş
olduğu
peşin ücretten fazla olmazsa. Bu
ifade Ziyâdât'ta sarahaten
zikredilmiştir. Buna göre
Hanutî'nin,
«Bu icarenin feshi konusunda
güzel bir kayıttır ama garibdir. Ben
onu hiçbir yerde
görmedim.»
sözü kabul edilmez. Bunu Ebussuud ifade etmiştir.
«Dükkân
kiralayan iflas ettiği takdirde
ilh...» Piyasada işler iyi gitmezse
ve bu yüzden ticâret imkânı
bulamasa
yine icare aktini feshedebilir. Hindîyye.
Münye'de ise: «Kesat özür değildir.» denilmektedir.
Münye'nin bu sözünün kesadın bir çeşidine hamledilmesi mümkündür.
Sayıhanî.
Fakat
adamın aynı işi yapmak üzere daha geniş ve ucuz olduğu için başka yere taşımak istemesi
özür
değildir. Ama başka bir iş yapmak üzere başka bir dükkâna taşımak isterse, Suğra'da
denildiğine
göre bu bir
özürdür.
Asl'ın
Fetevasında da şöyle denilmektedir: «Eğer ikinci dükkânın sahibi dükkânı onun için
hazırlamışsa, özür olmaz. Yok eğer hazırlamamışsa, evet özür olur.»
Tatarhaniye.
İflas
herhangi bir kayıt için
zikredilmemiştir. İleride gelecektir.
«İğnesiyle
değil ilh...» Zira iğnesiyle
çalışırsa, o zaman onun sermayesi iğnesi ile makasıdır. O
zaman
ücretle de çalışabilir. Onun için hakkında özür tahakkuk etmez. Ancak, halk katında hiyaneti
ortaya çıkarsa ve ona kumaş teslimine mani olurlarsa o zaman bu fesih için özür
olur.
«Seferden
vazgeçerse ilh... » Hülâsa'da şöyle denilir: «Eğer müstecir bir deve satın alırsa, bu özür
olur.»
Ama
oturmak üzere bir bina "kiralayan kimse bir ev satın alsa, kendi evini taşımak için icare aktini
feshedemez.
Aradaki fark şudur: Binanın
herkese kiralanması mümkündür. Hayvanı kiralamaksa
mümkün
değildir. Çünkü binmek binenlerin
binmeleriyle değişir. Ama evde oturmak, oturanların
kullanma
şekliyle değişmez.
Bezzaziye.
«Kervancının
görüşü değişirse ilh...» Yani özür
olacak açık bir sebeb olmadan. Meselâ adamın
daha
fazla ücret verecek bir kiracı bulması gibi bir sebepten görüşünün değişmesi gibi. Şarih
ileride,
«Eğer kervancı yolda ölürse...»
meselesini zikredecektir.
«Ben
derim ki fetva birinci görüşe
göredir. ilh...» Mülteka sahibi bu meseleyi şerhinde
Kuhistanî'den
nakletmiş ve «Musannıfa göre bu
muhtardır. Çünkü musannıf onu Asl'ın rivayetinden
önce
zikretmiştir. Nitekim musannıfın adeti muhtar olanı muhtar olmayandan öne almaktır.»
demiştir.
«Özürdür
ilh...» Bezzaziye'de de böyle mutlak zikredilmiş sonra da Muhit'ten az önce verdiğimiz
tafsilâtı
nakletmiştir. İleride Velvaliciye'den de nakledecektir.
İŞİ
ASLINDAN TERKETMEK
ÖZÜRDÜR
Yukarıda
zikredilmeyen bir şey kaldı. O da şudur: Yukarıdaki tafsilatla birlikte fukahanın «Başka bir
iş
yapmak üzere terziliği terketse...» kavli ifade ediyor ki, adam dükkânda yaptığı işi aslından
terkederse, bu fesih için özür olur. Haniye'deki şu ifade de buna
delalet
eder.
«Ekin
ekmek için bir tarla kiralasa, sonra kiracı çiftçiliği tamamen terketse, bu terki kıra
sözleşmesini fesih için özür olur.»
Zaten
yukarıda da bildirildiği üzere dükkân meselesinde, «iflâs» kelimesi bir kayıt değildir. Remlî de
haşiyesinde
böyle ifade etmiş ve görüşüne. Cevahirü'l-Feteva'daki şu
sözü şahit tutmuştur: «Adam
bir
seneliğine bir hamam kiralasa, hamamdan verdiği ücreti bile çıkaracak kadar bir gelir elde
edemese, bu sebeble hamamı sahibine teslim etmeyi istese eğer hamamı çalıştırmıyorsa,
reddedebilir.
Bunun hîlesi de işi terketmesidir ilh...» Oraya müracaat ediniz.
Bana
göre; hamamı kiralayan adam, aşağıda gelecek olan sefer meselesinde olduğu gibi hamamın
çalışmadığına dair yemin
etmelidir.
SEFERE
ÇIKMAYI İSTEMEK VEYA ŞEHİRDEN TAŞINMAK ÖZÜRDÜR
«Yolculuğa
çıkmak istese ilh...» 0 şehirden başka bir yere taşınmak da akarın icare aktini bozmak
için
özürdür. Çünkü akardan faydalanmak ancak başında durmakla mümkündür. Başında
durmadıkça
ondan zarar etmiş olur. Zarar da fesih sebeblerindendir. Câmiü'l-Fetevâ ve diğer
muteber
kitaplar. Kınyede bunun benzeri olan şu ifadeler
vardır:
«Yukarıda
anlatılanlardan anlaşılıyor ki, bir köylü, kışın bir ev kiralasa, yaz gelince köyüne gitmek
istese
veya bir şehirli bir ev kiralasa.
yaz gelince bir yazlığa taşınmak istese, her ikisi de kira
sözleşmesini feshedebilirler. Bunun için iki şehir arasında sefer mesafesinin bulunması da şart
değildir.
»
Bezzaziye'de
de şöyle denilir: «Adam bir köyde tarla kiralasa, kendisi de başka bir köyde otursa,
eğer
iki köy arasında sefer mesafesi kadar bir mesafe varsa bu fesih için özürdür. Eğer aralarındaki
mesafe
o kadar yoksa, özür
değildir.»
«İhtilâf
etseler ilh...» «Yemin eder» sözü. bu husustaki birkaç kavilden birisidir. Kerhî ve Kudurî de
bu
kavle meyletmişlerdir. Bundan başka «Onun sefere gidip gitmeyeceği hususu arkadaşlarından
sorulur,
kıyafet ve elbiselerine göre hükmedilir.» «Makbul olan söz, seferi inkâr edenin sözüdür»
şeklinde
de görüşler
vardır.
«Yemin
eder ilh...» «Yemin eder» sözü, bu husustaki birkaç kavilden birisidir. Kerhî ve Kudurî de
bu
kavle meyletmişlerdir. Bundan başka «Onun sefere gidip gitmeyeceği hususu arkadaşlarından
sorulur,
kıyafet ve elbiselerine göre hükmediIir.» «Makbul olan söz, seferi inkâr edenin sözüdür»
şeklinde
de görüşler
vardır.
Hülâsa'da
şöyle denilir: «Kiracı kira sözleşmesini fesih ettikten sonra sefere çıksa sonra da dönse
ve
fikir değiştirdim artık gitmeyeceğim» dese, hasmı ise onun yalancı olduğunu iddia etse
Akdi
feshettikten
sonra sefere çıktığında samimi olduğuna dair yemin
ettirilir.
«Eşbah'ta
ilh...» Eşbah'taki ifadeyi Velvâliciyye sahibi de Haherzade' den naklettikten sonra şöyle
demiştir:
«İmam Muhammed kitap'ta şöyle der: «Kiralayana, hayvanı ile birlikte bir adam
göndermesi
emredilir. Zira mal sahibinin vazifesi kiracının hayvanı almasına imkân hazırlamaktır. O
da
mevcuttur. O halde ister binsin,
ister bînmesin ücret vermesi
gerekir.
«Mal
sahibinin vazifesi kiracının hayvanı almasına imkân hazırlamaktır.» Kavli birinci görüşün
illetidir.
Nitekim bu açıktır. Bu ifadenin zahiri: Birinci görüşün İmam Muhammed'in görüşüne tercih
edilmesi
gereğini işaret eder. İşte bundan dolayı Eşbah'ta yalnız birinci kavil
zikredilmiştir.
«Köleyi
icarlayan kimse sarraflık yapmak üzere terziliği bırakırsa bu kervancı meselesinin aksinedir
ilh...»
Eğer musannıf bunun yerine, «Terzi
terzilik için bir köle kiralasa ve sarraflık yapmak üzere
terziliği
bıraksa bunun hükmü yukarıdaki
meselenin hilafınadır, icare aktini feshedemez.» deseydi
daha
açık olurdu.
T.
«Çünkü
aynı anda ikisini de yapabilir ilh...» Yani dükkânın bir tarafında kendisi sarraflık yapar öbür
tarafında
köle terzilik
yapar.
«Yukarıdaki
meselenin hilafına ilh...» Yani kiracının izni olmadan satsa.
Bezzaziye'de
şöyle denilmektedir: «Kiracı kiraladığı nesneyi satması için mal sahibine izin verse, ve
mal
sahibi satsa kıra sözleşmesi bu satışla iptal edilmiş olur. Daha sonra da müşteri maalı,
alış-veriş
akdini fesh sayılmayan bir yolla geri verse kira sözleşmesi avdet etmez. Ama eğer alış
veriş
akdini fesh sayılan bir yolla malı geri verse kira sözleşmesi avdet eder. Fetva bu kaville
verilir.»
Musannıfın
burada «alım satım akdi» ile kaydetmesi, Tatarhaniye' deki Muhit'den nakledilen şu
ifadeden
dolayıdır. «Birisi bir şey satın alsa, ve o malı birisine kiraya verse, daha sonra da o malın
ayıplı olduğunu farketse malı satıcıya geri verip icareyi de
fesheder.»
«Hakimin
hükmü nafizdir ilh...» Zira İmam Ebû Yusuf'a göre icare verilen malın satılması caizdir.
Bezzaziye.
Ben
derim ki: İcardaki malın satışıyla ilgili hakim hükmü zamanımız hakimlerine mahsus değildir.
«Mürtehin
feshedebilir ilh...» Şurunbulalî Vehbaniye şerhinde şöyle der: «Muhtar
olan; rehin verilen
malın
satışının mürtehinin icazetine bağlı olmasıdır. Fetva da icare veya rehin verilen malların
satışının
sahih olduğu ancak o anda geçerli olmayışı üzerinedir. Sahih olan kavle göre rehin olan
ile
kiracı mal sahibi veya rehin tarafından satılan malın satışının feshine malık değillerdir. Müftabih
olan
budur. Müşteri aldığı malın rehin
veya kirada olduğunu bilirse, İmam Ebû Hanife ile İmam
Muhammed'e
göre, satış akdini bozabilir. İmam Ebû Yusuf'a göre ise bozamaz. Alimler İmam Ebû
Yusuf'un
görüşünü benimsemişlerdir.»
Rahmetî.
METİN
Eğer
kişi akdi kendisi için yapmışsa âkitlerden birisinin ölümüyle, feshe ihtiyaç
olmadan,
kendiliğinden
münfesih olur. Ama âkidin delirmesiyle akit münfesih olmaz. Ancak kiralayanın
mesela
Mekke yolunda ölmesi durumunda oduğu
gibi yolda ölür ve orada hâkim bulunmazsa kira
sözleşmesi zarurete binaen münfesih olmaz. Mekke'ye kadar baki kalır. Mekke'ye varıldığında
Kadı'ya müracaat edilir ve Kadı uygun olan ne ise onu yapar. Eğer kiracı emin ise, Kadı hayvanı ona
yeniden
kiraya verir veya hayvanı değeriyle satar. Kiracı gidiş geliş ücretini verdiğine dair delil
getirirse,
kadı dönüş ücretini iade eder. Bu meselede hasımsız olarak beyyine kabul edilir. Çünkü
adam
elindeki malın kıymetinin bir
miktarını almak istemektedir. Eşbah.
Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Adam bir evi. bir hamamı veya bir
tarlayı bir aylığına kiralasa ve iki
ay oturmuş olsa ikinci ayın ücretini vermesi lazım mıdır?
Bakılır: Eğer kiraladığı ev, hamam veya
arazi
kira için hazırlanmışsa evet, ikinci ayin ücretini vermesi gerekir. Yok eğer kira için
hazırlanmamışsa gerekmez. Fetvâ da bu kaville
verilir.»
Ben
derim ki: Vakıf ve yetim malı da böyledir. Yine adam bir seneliğine kiraladığı yerde daha fazla
otursa
ve mâlik ücret taleb edince kiracı sussa müddetin bitiminden sonraki miktarda ücreti
vermesi
lazımdır.
Kiracı
malik öldükten sonra oturmaya devam ederse, ücret vermesi gerekir mi? Bazı alimlere göre
gerekir.
Çünkü kiralama devam etmektedir. Bazı alimlere göre ise bu da birinci mesele gibidir.
Mal,
kira için hazırlanmış da olsa varis evin boşaltılmasının veya ikinci bir ücreti taleb etmedikçe
önceki
akdin münfesih olmaması gerekir. Zira bu ihtilaflı bir meseledir. Bu durumda ecr-i misil mi,
yoksa
akit esnasında konuşulan ücreti mi verecektir? Kınye'nin zahirine göre ecr-i misil vermesi
lazımdır.
Bu bahsin tamamı Vehbaniye şerhinde mevcuttur.
Münye'de şöyle denilir: «Kiralayan veya kiracı ölse, kiralanan tarladaki ekinde daha yeşil olsa akit
hasata
kadar ecr-i müsemma ite devam eder. Kira süresi dolduktan sonra ise tarladaki ekin hasat
edilene
kadar akit ecr-i misille devam eder.
Camiü'l-Fusuleyn'de
ise şöyle denilmektedir: «Eğer varis
yetişkin olur ve hem o hem de kiracı razı
olursa
kiralamanın devamı caizdir.
Yani,
kiralamanın bekasına rıza göstermek, yeniden bir akit yapmak demek olur. Zira kira
sözleşmesi teati ile de caizdir.
Eşbah'ın
haşiyesinde şöyle denilmektedir: Eğer akit sahihse kiracı, mürtehin ve müşteri malı
almakla diğer alacaklılardan daha layıktırlar. Ama eğer fasit ise, diğer alacaklılarla eşittirler.» Bu
öğrenilsin.
Akit
eğer bir malı kiraya vermesi için
vekâlet verilen vekil gibi kira
sözleşmesini başkası adına
yapmışsa, onun ölümü ile kira sözleşmesi münfesih olmaz. Ama bu mülkü kiralamaya vekil olan
kişi
ölünce, kiralama bâtıl olur. Çünkü bir şeyi kiralamaya vekâlet, menfaatleri satın almak için vekil
olan
kimse gibidir. Bu durumda evvela
kendisi için kiralamış sonra da müvekkiline kiraya vermiş
olmaktadır.
İşte bizim, «Bir şeyi kiralamaya vekil olan kimse, mâlik gibidir» sözümüzün manâsı
bu-dur.
Musannıf Zahîre'den böyle nakletmiştir.
Ben
diyorum ki: Bu ifadenin benzeri Şerhü'l-mecma. Bezzaziye ve İmadiye'de de vardır. Musannıf
bunları
naklettikten sonra şöyle demektedir.
Bu yukarıda Zahire'den naklettiğim;
imam Kerhî'nin
«Mülk
evvela vekile sabit olur, sonra müvekkile intikâl eder.» sözüne binaen doğru '' olur. Ama Ebû
Tahir'in
dediği «Mülkiyet başlangıçta mütevekkile için olur.»sözüne göre doğru değildir. Kenz'de
Ebû
Tahir'in bu kavli esas alınmıştır. Bahır'da da işaret edildiği gibi esah olan budur. Allah en
iyisini bilir.
Ben
derim ki: Şeyhimiz Kerhi'nin
zikrettiğine binaen bunun doğru olmadığını söylemiştir. Çünkü
fukaha,
vekil, müvekkili için, köle olan
bir akrabasını satın alırsa o kölenin azad edilmeyeceğinde
ittifak
etmişlerdir. Zira vekilin mülkiyeti
kalıcı bir mülkiyet değildir.
Kölenin azat olmasını ve fesadı
gerektiren
mülkiyet ise kalıcı olan mülkiyettir.
Daha
sonra musannıf şöyle demektedir: Velhasıl esah olan kavle göre: kölenin ölümü ile kira
sözleşmesi münfesih olmaz. Ulemadan bu konuda gelen nakiller çok meşhurdur.
Vasî,
baba, dede ve vakıf. mütevellisi de
vekil gibidir. Bunlar çocuğun veya vakfın malını kiraya
verseler
ve ölseler akit münfesih olmaz.
Çünkü hak sahibi de borçlu da hayattadır. Ama kendisi için
akit
yapılan kimse ölürse o zaman
kiralama batıl olur. Dürer. Ancak kiraya veren, sadece kendisine
vakfedilen
bir malın mütevellisi olur. Ve
geliri de onun için olursa, bu mütevellinin ölümü ile kira
sözleşmesi feshedilir. Nitekim Eşbâh'ın vakıf bahsinde Vehbaniye'ye isnaden de böyle
denilmektedir.
Metinlerin
ifadeleri ise bunun aksinedir.
Ben
derim ki: Kariü'I-Hidaye metinlerdeki
mutlak ifade ile fetva vermiştir.
Musannıfın Eşbah
haşıyesinde
de belirttiğine göre mezhepteki
mutemed görüş budur. Bundan dolayı
Eşbah sahibi
dört
yaprak sonra şöyle demektedir: «Vakfa kiraya veren kimsenin ölümü ile icare akti iki
meselenin
dışında münfesih olmaz. Bunlar: 1 - Vakıf malını kiraya veren bizzat malı vakfeden olur
ve
bu şahıs daha sonra İslâmiyetten
ayrılsa ve ölse kiralama münfesih olur. Çünkü onun şiddetiyle
vakıf
bâtıl olur. 2 - Tarlasını icare verse ve sonra da o tarlayı muayyen bir kimseye vakfetse ve ölse
icare
akti münfesih
olur.»
İbni
Nüceym'in Fetevâ'sının vakıf
bahsinde şunlar söylenmektedir:
Vakıf nazırı vakfı icare verse
sonra
ölse durum ne olur? sorusuna «Vakıftaki icare kiraya verenin ve kiracının ölmesiyle
münfesih
olmaz.» cevabını vermiştir. Ben bunu
birçok nüshada.böyle gördüm. Fakat bu,
Kariü'l-Hidaye'nin
Fetevâ'sının kira bahsindeki görüşüne zıt düşmektedir Dikkatli ol.
Yine
Fetevâyı İbni Nüceym'de şöyle denilir: «Vakfın geliri sadece mütevelliye ait olsa bite
mütevellinin
ölümü ile kiraya verdiği vakıf
malının kiralaması münfesih olmaz.
Feyz'de de şöyle denilmektedir: «Vâkıf, vakfı bizzat kendisi kiraya verse, sonra da ölse kira
sözleşmesi istihsanen bâtıl olmaz. Çünkü kendinden başkasına kiraya vermiştir.» Bunun benzeri
Bezzaziye'de
de vardır.
Siraciye'de
de «Kadı'nın ve mütevellinin kiralayanı azle hükmetmeleri ölüm gibidir. O halde bununla
kira
sözleşmesi münfesih olmaz.»
İki
kiracıdan veya iki mal sahibinden birisinin ölümü ile kira sözleşmesi ölenin hissesinde münfesih
olur.
Bu ölenin akdi bizzat kendisinin
yapmış olması halindedir. Sağ kalanın hissesinde ise akid
devam
eder.
BİR
MESELE: Eşbah'ın vakıf bahsinde şöyle
denilir: «Uzaktaki birinin kiraya verdiği malın yanına
kiracı
varmadan kiracıya «git malı teslim
al» demesi bâtıldır. O halde kendisi şehirde olduğu halde
bir
köy kiralasa, esah kavle göre onu
olduğu yerden kiracıya teslim etmiş sayılmaz. Mütevellinin
kiracı
ile veya bir başkasıyla köye gidip kiraya verdiği malı kiracıya
teslim etmesi yada vekil veya
elçisini
göndermesi gerekir. Zira gitmesi veya adam göndermesiyle vakıf malını ihya etmiş olur. Bu
öğrenilsin.
Ben
derim ki: Eşbah'ın haşiyesini yazan Musannıfın oğlu. Zevahi-rü'l
Cevahir'de, Kariü'l-Hidaye'nin
fetevasının
«bey» bahsinden şunu nakletmektedir:
«Bir insan bir mülk kiralasa, o mülke
ulaşabileceği ve içine girebileceği zaman geçtikten sonra onu teslim almış sayılır. Eğer böyle bir
zaman
geçmezse kabzetmiş sayılmaz. Dikkatli
ol.
İZAH
«Feshe
ihtiyaç olmadan ilh...» Bu önceki
meselenin aksinedir. Bun-dan dolayı Musannıf orada
«feshedilir» tabirini kullanmış, burada ise «münfesih olur» demiştir.
«Delirmesiyle akit münfesih olmaz. ilh...» Dürrü'l-Münteka'da; mürted olduğuna hükmedilirse, o
zaman,
münfesih olur. Ama kira süresi içersinde tekrar müslüman olup darül-harbten dönerse, kira
sözleşmesi de avdet eder. Nitekim Zahîriyye'den naklen Bânânî'de de
böyledir.
«Zarurete
binaen ilh...» Dürrü'l-Münteka'da şöyle denilmektedir: Zaruretlerin genel hükümlerden
istisna
edileceği muhakkaktır.
Zannederim
çiftçinin veya Mekke yolunda kira ile yük taşıyanın ölümü ile icare akti sona erer. Ama
emîn
bu yere ulaşana kadar münfesih
olmaz. Çünkü kira sözleşmesi özürlerle nasıl bozulursa yine
mâzeretlerden dolayı ikba da edilir. Ezberlensin.
Buna
göre -Meselâ, kiralanan hayvanın ölmesinde olduğu gibi- akde konu olan şeyin ölmesi
halinde
bir müşkül ortaya çıkmaktadır. Çünkü o zaman icare akti münfesih olur.
Ben
derim ki: Bedaî de denildiği gibi Mükatep köle bir şeyi kiraladıktan sonra mükatebe ücretini
ödemekten
aciz olursa kira sözleşmesi bâtıl olur. Aynı şekilde kiralama, kiracının kiraladığı mala
miras,
hibe veya başka bir yolla mâlık olması halinde de bâtıl olur. Tatarhâniye'de de böyle
denilmektedir.
«Ölmesi
gibi ilh...» Yâni mal sahibinin yolda ölmesi. Ama kiracı
yolda ölürse, gittiği yol kadar
ücret
vermesi
gerekir. Velvalicîye.
«Yolda
hâkim yoktur ilh...» Velvâliciye'de şöyle denilir: «Fakihler «yolda kalmasından korkulduğu
ve
hüküm verecek bir Kadı ve sultanın bulunmadığı yerde
kira sözleşmesi devam eder. O halde kıra
sözleşmesinin devamına her iki hâl de tesir etmektedir.» derler.
Tatarhaniy'de
de şu sözler yer almaktadır: «Kiracı,
kiraladığı hayvana yolda yem verse veya bir
seyis
kiralayarak hayvana baktırsa,
yaptığı bu masraflardan dolayı hayvan sahibinin vârislerinden
bir
şey alamaz.»
«Hasım
olmadan ilh...» Veya Kadı ölen adama bir vasi tayin edilip hükmünü verir.
Velvaliciye'de
böyle denilmektedir.
«Çünkü
o elindekinin parasından bir kısmını olmak istemektedir ilh...» Eğer davacı davalı olanın
elinden
bir şey almak isterse Beyyinenin kabulü için hasım şarttır. (İzahını yaptığımız meselede
ise
davalının
elindeki nesneden değil, kendi elindeki nesnenin fiyatından bir kısmını almak
istemektedir. Bunun için burada beyyinenin kabulü için hasım şart değildir.)
Velvaliciye.
«Kira
için hazırlanmışsa, evet ilh...» Şarih kitabü'l-Gasb da şöyle demektedir: «Adam binayı bir gelir
için
yapmış veya satın almışsa, «Adam binayı peşpeşe üç seneliğine kiralarsa, yine kira için
hazırlanmış
sayılır.» demişlerdir. Ev, sahibinin ölümü veya evi satması ile kira için hazırlanmış
olmaktan
çıkar. Bir kimse kendisi için bir bina yapsa, sonra da onu kiraya tahsis etmek istese eğer
bunu
diliyle söylemiş ve halka da ilan
etmişse, kira için hazırlanmış olduğu kabul edilir. Bunu
musannıf
söylemiştir.
Bu
meselenin taşınmaz mallar olmadığına mahsus yukarda işaret etmiştik. Gasb bahsinde
inşaallah bunun tafsilatı gelecektir.
«Kira
için hazırlanmamışsa ikinci ay için ücret alamaz ilh...» Şu kadar var ki, eğer oturduğu
müddetin
ücretini vermişse onu geri alamaz.
Tatarhaniye'de de bu şekilde zikredilmiş ama evin kira
için
hazırlanmış olması kaydı koşulmamıştır.
«Kiracı
mal sahibinin ölümünden sonra evde otursa, bazı alimlere göre ücretini vermesi lazımdır
ilh...»
Tatarhaniye'de Camiü'l'-Fetava'dan naklen şöyle
denilmektedir: «Fetva, «ücretini
vermesi
lazımdır»
diyen alimlerin sözleri
üzerinedir. Zira kiracılığa devam etmiştir, gasb etmemiştir.
Özellikle akit ile yapılan yerlerde durum böyledir,»
«Bazı
alimlere göre de bu birinci mesele gibidir ilh...» Yani bu mesele bir aylığına kiralayıp iki ay
oturma
meselesi gibidir. Ücret vermesi gerekmez. H.
Bezzaziye'de
de bu görüş tercih edilmiş ve şöyle denilmiştir: «Mal sahibinin ölümünden sonra
kiracı
oturmuş olsa, bazı alimler, «Her halükârda ücret vermesi lazımdır, çünkü kira aynen eskisi
gibi
devam etmiştir.» demişlerdir.
Fetvaya muhtar olan görüş ise, Kitab'ın «Vâris ücret taleb
etmediği
takdirde bir şey gerekmez. Ama ücret istedikten sonra oturursa, vermesi lâzımdır.»
ifadesidir.
Burada kira için hazırlanan bina ile kira için hazırlanmayan arasında bir fark
zikredilmemiştir. Fark ancak ücret talebinin başlangıcında ortaya
çıkmaktadır.»
Muhît'te
de şöyle denilir: «Sahih olan görüşe
göre: «Eğer bina kira için hazırlanmışsa her halükârda
ücretin
verilmesi lazımdır.»
Velhasıl: Mal sahîbinin ölümünden sonra oturması halinde tercih edilen görüş, ölmeden önce
oturması
halinde olduğu gibidir. Yani mal
eğer kira için hazırlanmamışsa, veya kira süresi bittikten
sonra
mal sahibi veya varisi ücret talebinde bulunmuşsa, ücret vermesi lazımdır. Yok eğer kira için
hazırlanmamış yada mal sahibi veya varisi ücret talebinde bulunmamışsa. ücret vermesi lazım
değildir.
Yetimin velisi için de durum
aynıdır. Yani, yetimin malını kiralar ve kira süresi bittikten
sonra
da oturmaya devam ederse, yetimin velisi ücret taleb ettiği takdirde ücretini vermesi lazımdır.
Vakıf
meselesi burada itiraz olarak yöneltilemez. Çünkü vakıf, miras olmaz. Dolayısıyla icare
verenin
ölümü ile akit fasit olmaz. Bunun
zahirine göre bir malın kira için hazırlanmış olması
sahibinin
ölümü ile bâtıl olmaz. Bu da bizim yukarıda şarihten naklettiğimiz bilgiye aykırı olmuş
oluyor.
«Varis, kiracıdan evi boşaltmasını veya farklı bir ücreti istemedikçe aktin münfesih olmaması
gerekir
ilh...» Bu ibare Haniye ve Minah'da da vardır. Minah bunu bize
«Mevlâna, efendimiz» dedi
der.
Burada Mevlânâ'dan maksat musannıfın
şeyhi, Bahır sahibi değil, Kâdîhân'dır. «Akdin
münfesih
olması zahır olmaz» sözünden murad da hükmünün açık olmamasıdır. Bu sözün gereğine
göre
önceki akitteki ecr-i müsemmanın verilmesi gerekir. Nitekim musannıf da Münye'den naklen
ekin
meselesinde bunu zikredecektir.
«Varis
evin boşaltılmasını ilh...» Yani varis boşaltılmasını taleb ederse, aktin infisahının hükmü
kendisini
gösterir. Çünkü varisin binayı
boşaltma talebinde bulunması onun
önceki akitle binadaki
icarenin
devamına ve ikinci bir aktin
inşasına razı olmadığına delâlet eder. Varisin ayrı bir ücretin
kabulünü
taleb etmesi de onun ikinci bir akitte razı olduğunu ve geçen aktin bozulmasını istediğine
delâlet
eder. İşte bu durumda iptalin hükmü meydana gelir ki bu da, önceki akitte konuşulan
ücretin
verilmemesidir.
«Velev
ki kira için hazırlanmış olsun ilh...» Bilindiği gibi, «velev ki» manasına gelen lev
kelimesinden sonra gelenin zıddı ile hüküm vermek daha evlâdır. Meselâ, «Ben sona ikram
edeceğim,
velev ki sen bana ihanet etsen de.» cümlesinde ihanet etmediği takdirde ikram etmenin
daha
evlâ olduğu ifade edilmektedir. Bu
meselede de böyledir. Zira. mezkur
taleble kira için
hazırlanan
bir şeyde icare münfesih olunur. Halbuki kira için hazırlamak kiralamanın devamına
delâlet
eder. Kira için hazırlanmayan bir şeydeki kira sözleşmesinin iptali daha evlâdır.
«Ecr-î
müsammayı mı verecektir ilh...» Bu kavil, «uygun olan» sözünden evvelki meseleye
-yani
Haniye'nin zikrettiği meseleye- racidir. Bilindiği gibi o bahis böyledir: Eğer kiracı varış akdi feshi
veya yeni bir ücreti istemeden akitte konuşulan ücreti vermesi gerekir. Ama vârisin talebinden
sonra
oturursa bakılır: Varis eğer mülkün boşaltılmasını taleb eder ve müstecir bu talebten sonra
oturursa,
binada kira için yapılmışsa geçen akitte konuşulan ücreti değil -zira onun iptali belli
olmuştur.
Ecr-i misil vermesi gerekir. Ama varils ikinci bir ücret talebinde bulunduktan sonra
oturursa,
varisin taleb ettiği ücretin
verilmesi daha uygundur. Nitekim Eşbah'tan naklen icarenin
çeşitli
meseleler bahsinde bu mesele gelecektir.
«Münye'de ilh...» Tarladaki ekinin hasat vaktine kadar kalması durumunda: Sözleşme yapanlardan
birinin
ölümü arasındaki fark, şudur:
Sözleşme
yapanlardan birisi öldüğü takdirde
tarla hasat vaktine kadar akitte konuşulan ücretle
kıracının
elinde terkedilir. Müddet bittikten sonra ise henüz ekin yetişmemişse tarla kiracıya ecr-i
misille
terkedilir. Bu mesele, metin olarak caiz olan icareler bâbında geçmiştir. Biz orada beyan
ettik
ki, kira sözleşmesi ölümle hakikaten iptal olur. Ama zaruretten dolayı hükmen kira ücretinin
verilmesi
gerekir. O halde Musannıfın buradaki «akit baki kalır» sözünün manâsı, hükmen baki kalır
demektir.
«Taati
ile de caizdir ilh...» Zira bunun zahirinden anlaşıldığına göre: Ne kiracıdan, ne de kiralayanın
varisinden
kiralananın devamını işaret edecek bir kelime sudûr etmemiştir. İşte bundan dolayı
Bedâi'de,
«yani bir akit menzilesinde
olur.» denilmiştir. Ama eğer
kiracı, kiralayanın varisine,
«Tarlayı
benim elimde eski ücretle bırak.» dese, kiralayan da «Razı oldum» veya «evet.» dese, o
zaman
sarahaten icap ve kabul olur ki, artık onları ikaz etmeye hacet kalmaz.
Tatarhaniye'de
Mültekît'ten naklen şöyle denilir: «Birisi bekçilik yapması için bir adam tutsa sonra
ölse
ve ölen adamın vasisi işçiye, «Eski
çalıştığın gibi çalış, senin ücretini kesmeyiz.» dese, fakat
sonra
arsayı satsa, müşteri de işçiye aynını söylese, işçi kendisini tutan ilk adamın hayatından
çalıştığı
süre için akitte konuşulan ücreti alır. Vasi ve müşteriye çalıştığı müddetin ücreti ise ecr-i
misile
göre verilir. Fakih diyor ki, eğer
onlar ölen adamın ne kadar ücret verdiğini bilmiyorlarsa,
böyledir. Ama biliyorlarsa, yine ölen adamın aktin başında konuştuğu ücretin aynısını verirler.
Yakında
icarenin çeşitli meseleler bahsinde Eşbah'tan naklen, «İcare aktinde sükût razı olmak ve
kabul
etmektir.» denilecektir.
«Eşbah'ın
hâşiyesinde ilh...» Bu ifade, caiz olan icareler babının hemen başında geçen «Müstecir
eğer
mal elinde ise, fasit akitle de olsa malda daha çok hak sahibidir.» şeklinde sözü muhaliftir.
Musannıf
çeşitli meseleler bahsinde bunu da zikredecektir. Biz onun açıklamasını
Camiü'I-FusuIeyn'den
naklen takdim ettik.
Hamevî
İmadiye ve Bezzaziyeden naklen şöyle demektedir: «Bu akitlerin sahihi ile fasidi arasında
bir
tek meselede fark vardır. O da şudur: İcare veya alım satım, akit fasit ise ve akti feshetseler o
zaman
müsteciri veya müstecir alacaklılarını almak için o malı elinde tutma hakkına sahip
değildirler.
O mal üzerinde diğer olacaklılardan daha fazla hak sahibi de olmazlar. Ama eğer akit
sahih
olursa, o zaman. müstecir veya müşteri diğer alacaklılardan daha çok hak sahibi olurlar.
Fasit
rehin, hayatta da ölüm halinde de
sahih rehin gibidir. O halde
mürtehin elinde rehin olan
malda
daha çok hak sahibidır. Bu hüküm borcun fasid olan rehine iltihak etmesi halindedir. Ama
eğer
adam daha evvel borçlu olsa sonra da bir malını rehin verse ve mürtehin rehini
kabzettikten
sonra
rehin aktini feshetseler mürtehin elindeki mala diğer alacaklılardan daha hak sahibi olmadığı
gibi,
o malı verdiği para karşılığında
yanında tut-ma hakkına da sahip
değildir.»
Anlaşıldığına
göre musannıfın Eşbah haşiyesinden naklettiği sahih ile fasit arasında fark olduğu
belirtilen
mesele bu meseledir. Bu durumda yukarıda geçen mesele ile bu mesele arasında çelişki
yoktur.
«Azad olmayı ve fesadı gerektiren mülkiyet ilh...» Yani vekilin cariyeden karısını vekâletle
efendisinden
müvekkili adına satın alması halinde nikâh fasid olmaz. Çünkü vekilin mülkiyeti
istikrarlı
bir mülkiyet
değildir.
«Bu
konuda ulemadan gelen nakiller çok yaygındır ilh...» Sayıhanî şöyle demektedir: «Bedai'de
ister
mülk sahibinin, ister kiracının vekili olsun kira sözleşmesi vekilin ölümü ile bâtıl olmaz.»
denilmektedir.
Ben
derım ki: Bedâi'dekinin benzeri Kadıhan'dan naklen Kuhıstanî' de de yer almıştır.
Tatarhaniye'de
de şöyle denilmektedir: «Kira sözleşmesi kendisi adına yapılan kişi öldüğü takdirde
akit
iptal olur. Ama ak-di kendi adına
yapmamış olan kişinin ölümü ile akit münfesih olmaz. Müellif
bununla
vekil ve vasiyi kastediyor. Vakıfta mütevellinin hükmü de böyledir.»
Vekil
baba ve vasinin ölümü ile icare münfesih olmaz. Çünkü hak sahibi ve borçlu Dürer ve
Minah'ın
ibareleri şöyledir: «Hak sahibi ve borçlu. hayatta oldukları için kiralama iptal olmaz.»
Borçludan
maksat, kiracıdır. Zira o. ücret vermeye mecburdur. Alacaklıdan maksat ise, vakfın
gelirini
olma hakkı olan fakir halktır. Teemmül et.
«Metinlerin
mutlak ifadesi burunun aksinedir ilh...» Bu ibareyi Eşbah'ın yazarı zikretmiştir.
Allame
Abdülbîrr şöyle der: «Hanefi mezhebinin kitaplarının çoğundaki ifadeler vakıf maldaki icare
akdinin
kiraya verenin ölümü ile bâtıl olmamasının iktiza etmektedir. Kiraya veren ister bizzat mülkü
vakfeden
kimse olsun, ister ona bakan mütevelli, vasi veya Kadı olsun farketmez. Fukahanın
illetlerinin
gereği budur, Vakfın geliri vakıf nazırına aitse -gelirin tamamı onun olsa bile- onun
ölümüyle icare akti bâtıl olmaz. Çünkü vakfedilen malın bizzat kendisinde onun bir hakkı yoktur.
Onun
hakkı malın gelirindedir. Bunu
Şurunbulalî de zikretmiştir.» T.
«Kariü'l-Hidaye
metinlerdeki ile fetva vermiştir ilh...» Çünkü o şöyle demektedir: Vakfın tüm geliri
sadece
kendisine ait olsa bile vakfı kiraya veren nâzırın ölümü
ile kira sözleşmesi iptal olmaz.
Vakfı
kiraya verenin ölümü ile vakıfdaki kira sözleşmesi iki mesele hariç iptal olmaz. İstisna
edilenler
daha evvelki hükümlere dahil değildir. Birinci meselenin genel hükümden istisna edjliş
sebebi
şudur: Akdi illette de tasrih edildiği gibi kiraya verenin dinden çıkmasıyla bâtıl olmuştur.
Onun
ölümüyle de mal miras olmuştur.
İkinci
meseleye gelince, İbni Şıhne'nin, «Meselenin aslı kiraya verilen bir vakıf hakkındadır. Bizim
tahlilini
yaptığımız meselede ise ölen
adam vakfı değil, kendi mülkünü
icare verendir. Onun için de
onun
ölümüyle icare akti münfesih olmaktadır.» sözüne istinaden bu meselede de icare aktı
münfesih
olmaktadır.
«İcare
akti münfesih olur ilh...» Kiraya verdiği tarlasını daha sonra vakfedip ölse. Zira başlangıçta
sözleşmeyi
kendi şahsı için yapmıştır.
Sözleşmeyi yapan kişinin ölümüyle de yapmış olduğu kira
sözleşmesi iptal olur. H.
«Şu
kadarı var ki bu Kariü'l-Hidayenin
Fetavasındakine muhaliftir ilh...» Ben derim ki, sadece buna
değil
belki diğer bütün metinlere de muhaliftir. Yalnız İbni Nüceym tarafından
bu itiraza şöyle cevap
verilebilir:
«Bu sözdeki kiralayan kiracıdan maksat, vakfın nazındır.» Böylece İbni Nüceym her iki
meseleye
de cevap vermiş olmaktadır.
Birinci
mesele: Vakıf nazırının vakıf arazisini kiraya verdikten sonra ölmesi meselesi.
İkinci
mesele de vakıf nazırının vakfın
malı ile vakfa gelir getirmesi için başka bir adamdan bir
toprak
kiralaması meselesidir.
Yine
KarIü'l-Hidâye'nin fetâvasında,
«Kira getirinin tümü sadece ona ait olsa bile mütevellinin
ölümü
ile iptal olmaz» denilmektedir. Bu da Eşbah sahibinin naklettiği, «Kiraya veren kişi bir şahsa
has
olan vakfın mütevellisi ise ve vakfın bütün geliri de o şahsa aitse...» ifadesini itiraz olarak
gelmiştir.
Musannıfın bunu «Fetevayı İbni Nüceym'de» tabirinden evvel zikretmesi daha uygundu.
Musannıf
bu itiraza dikkatli ol sözüyle işaret
etmektedir. T.
«İcare
akti sağ kalanın hissesinde devam eder ilh...» Ortaklığın müşa (hisselere ayrılması) oluşu
kiraya
zarar vermez. Zira şüyu sonradan olmuştur. Nitekim bu mesele kendi bahsinde geçmiştir.
«Mütevellinin
kiracı veya bir başkasıyla köye gitmesi gerekir ilh...» Yani müstecirin vekili ile. Bu
«başkası» ifadesi Eşbah'ın ibaresinde yoktur.
«Vakıf
malını ihya etmek için ilh...» Zira mal teslim edilmeden ücret hak.edilemez. Şu kadar var ki,
aktin
sıhhati için malı teslim etmek şart değildir. Yukarıda geçtiği üzere kira sözleşmesi sahih,
kiracı
da faydalanma imkânına sahipse, hiç menfaatlenmese dahi ücret vermesi gerekir.
Fasit
kiralamada ise ücret ancak maldan hakikaten faydalanmaya bağlıdır. Yine yukarıda geçtiği
üzere
İs'af isimli kitabın ibaresinin zahiri. vakfı bu hükmün dışına çıkarmaktadır. Vakıf malında
ücret,
fasit kiralamada da bir kiracının kullanma imkânına sahip olması ile kullanıp menfaat
görmese
bile gerekir. O halde musannıfın burada ki sözünün «kullanma imkânına malik olmadığı
zaman
şeklinde yorumlaması gerekirdi.
Teemmül et.
«Kariü'l-Hidâye'nin
Fetevâ'sının bey bahsinden
ilh...» Kariü'l-Hidaye'nin ibaresi
aynen şöyledir: «Bir
şehirde
oturan iki kişiden birisi diğerinden başka bir şehirde bir bina satın alsa ve satılan binanın
bulunduğu
şehir ile her ikisinin oturduğu
şehir arasında da iki günlük bir mesafe olsa, satın alan
odam
binayı teslim almasa, ancak satıcı müşteriye gidip binayı teslim almasını söylese, sahih olur
mu?
Bu tahliye teslim sayılır mı?» diye soruldu. Şu cevabı verdi:
«Satılan bina onların yanında
değilse,
bayi «Ben sana teslim ettim.»
müşteri de «Teslim aldım.» dese bile bu teslim sayılmaz.
Bunun
teslim sayılması için; binanın satın
alanın hemen binaya girip kapısını
kilitleyebileceği kadar
yakın
olması gerekir. İşte o zaman kabzetmiş sayılır.
Üzerinde
durduğumuz meselede de; oraya kadar gidip içine girecek bir zaman geçmedikçe binayı
teslim
etmiş
sayılmaz.