10 Ekim 2012

İCARE KİTABI..ONBEŞİNCİ BÖLÜM


BİNANIN CİNLER TARAFINDAN TAŞLANMASI FESİH İÇİN ÖZÜR MÜDÜR?
Birî şöyle der: «Bu genel kaideden şu çıkarılır: Binalarda çokça vâkî olan ve cinler tarafından
yapıldığı söylenen taşlama, kira sözleşmesinin iptali için özürdür...»
Ben derim ki: Birî'nin ifadesinden anlaşılıyor ki eğer taşlama bizzat bina için olursa özürdür. Ama


eğer bir özellikle bir kişi taşlanıyorsa, bu taşlama kira sözleşmesinin iptali için özür değildir. Bana
arkadaşlarımdan birisi anlattı: «Hanımının akrabaları, annesine büyü yaptırmışlar. Evi-ne her
girişinde ev taşlanır. çıktığı zaman da taşlama kesilirmiş
MÜSTECİRİN FÂSIKLlĞI FESİH İÇİN ÖZÜR DEĞİLDİR
ÇOK VAKİ OLAN BIR MESELE: Lisanü'l-Hükkâm'da şöyle denilmektedir: «Müstecir kiraladığı
binada açıktan açığa içki, zina, faiz ve livata gibi kötü şeyler yapsa kendisine emr-i bil-maruf yapılır.
Mal sahibi veya komşuları onu evden çıkarmazlar. Kiracının bu günahları işlemesi kira
sözleşmesini fesih için özür sayılmaz. Bu meselede dört mezheb imamı arasında bir ihtilaf yoktur.»
Cevahir'de de şöyle denilmektedir: «Sultan, fasık müstecirin çıkarılmasını uygun görürse, çıkarır.»
Biz İs'af'dan şunu nakletmiştik: «Kiracının vakıfın malına el koymasından korkulursa, Kadı o kira
sözleşmesini fesheder ve vakıf malını kiracının elinden alır.»
«Dişin ağrısının durması ilh...» Musannıfın diş ağrısının durması, gelinin ölmesi ve hulu yoluyla
ayrılması ile kayıtlamasından anlaşıyor ki, bunlar olmadan akit feshedilmez.
Hamevî: «Mebsut'ta şöyle bir ibarenin olduğunu söyler -«Bir adamı elini kesip yemesi veya binasını
yıkması için kiralasa, sonra da ondan caysa, o cayması kira sözleşmesinin feshi için özür olur. Zira
aktin ikbasında bedeninden veya malından bir şeyin telef edilmesi söz konusudur.» Mebsut'taki bu
ibare sarahaten bildiriyor ki, birisini dişini çekmesi için kiralayan kimse, ağrısı durmasa dahi kira
sözleşmesini feshedebilir.»
Ben derim ki: Camiü'l-Fusuleyn'de. «Malın noksanlığına veya telefine sebeb olan her fiil, kira
sözleşmesinin feshi için özürdür. Meselâ bir adam, elbise dikmesi, kumaşı temizlemesi veya
biçmesi veya bir bina yapması veya tarlasını ekmesi için birisini kiralasa, sonra da pişman olsa,
kira sözleşmesini iptal hakkı vardır.» denilmiştir.
Gayetü'l-Beyân'da Kerhî'den naklen şu ilâve yer almıştır: «Ustura veya boynuzla kan alması veya
dişini çekmesi için birisini kiralarsa, sonra da bunları yaptırmaktan vazgeçse, kira sözleşmesini
iptal etme hakkına sahiptir. Zira bunların hepsinde malı istihlâk etme, bir sorumluluğa girme veya
bir zarar vardır.»
Ben Şurunbulalî'nin de bizim dediğimiz gibi dediğini gördüm. Şurunbulalî şöyle der: «Ben yukarıda
sayılan meseleleri Halaç yoluyla boşanma hariç gördüm. Ancak orada zikredilenler hulû
meselesinde de fesih caiz olduğunu ifade etmektedir.»
Ben derim ki: Câmi'in şarihleri şöyle demişlerdir: «Şafii'ye, «Bir adam. dişini çekmesi için veya
düğün yemeği yapması için birisini kiralarsa, sonra da ağrı geçse veya gelin ölse, ne olacak? Ne
dersin?» denilse, görüşünden dönmek zorunda kalacaktır. Bu beyanattan anlaşılmaktadır ki;
burada ağrının kesilmesi veya gelinin ölmesi kayıtları ilzamın ziyadesi için zikredilmiştir. O halde,
bu kaydın mefhumu yoktur ki onunla amel edilsin. Dikkatli ol.»
«Bir borç sebebiyle ilh...» Musannıf burada, «borç» kelimesini mutlak bir şekilde ifade etmiştir. O
halde borcun azına da, çoğuna da şâmil olur. Nitekim Birî'nin şerhinde de Cevamiü'l-Fıkıh'tan
naklen böyle denilmektedir.
Borç nedeniyle kira sözleşmesi iptal edildiği takdirde, satılan malın parasından önce kiracının
peşin olarak ödemiş olduğu kira ücreti ödenir. Ondan artakalan da alacaklılara verilir. Ama eğer
onun kıymeti. ancak kiracının borcunu karşılarsa. Ziyadat'da belirtildiği üzere kira sözleşmesi iptal
edilmez.
Bezzâziye'de, «Bir dirhem. zarar verici bir borçtur. Bununla kira sözleşmesi iptal edilir. Ama bir
dirhemden az olursa onunla kira sözleşmesi iptal edilmez» denilmiştir.
Velvâliciyye'de de şöyle denilir: «Mal sahibi kiraya verdiği binadaki kira sözleşmesini bozarak onu
fakir olduğundan dolayı kendisi ve ailesinin nafakası için satmak istese. bunu yapabilir.
Serahsi'nin Ziyadat şerhinde ise şöyle denilmektedir: «Hakim kira sözleşmesini iptal eder. Sonra da
sahibi malını satar. Muhtar olan, kiralamanın satış akdinin geçerliliğine hükmedilmesinin zımnında
kendiliğinden münfesih olur.» Ebussuud, Eşbah Şerhî.
Hülâsa'da, «Kira sözleşmesinin nafaka için iptali hususunda iki görüş nakledilmiştir. Birinci görüş,
«feshedilir» kavlidir ki, bu, Ebülleys Semerkandî'den rivayet edilmiştir. İkinci görüş ise, «Nafaka
için kira sözleşmesi iptal edilmez.» görüşüdür. Bu da Zahirüddin'den nakledilmiştir.»
«Herkes tarafından bilinen veya kendi beyanı ilh...» Anlaşıldığına göre bu iki kayıttan birisinin
zikredilmesi diğerine ihtiyaç bırakmaz. İkrardan murad da, icare aktinden evvelki ikrardır. Aksi


halde kendisini aşan başkasını ilgilendiren bir hüccet olması lazım gelir. Molla Miskîn.
Şârihin sözündeki birinci, yâni «İki kayıttan birisinin zikredilmesi diğerine ihtiyaç bırakmaz.»
İtirazının define işaret vardır. Çünkü insanlar tarafından bilinmesinden maksat halkın müşahedesi,
beyandan maksat ise delil göstermesidir.
İkinci, yani, «İkrardan murad da icare aktinden evvelki ikrardır.» İtirazı da fukahanın İmam Ebû
Hanife adına Sahibeyne verdikleri cevabın istidlallerindeki sözlerine ters düşer. Sahibeyn'in görüşü
şudur: «Kiralayanın borçlu olduğunu ikrar etmesi, kiracıya zarar verir.» Fukahanın Ebû Hanife
adına istidlâllerindeki sözleri ise, şudur: «İkrar, mukırrın zimmetine aittir. Dolayısıyla ikrarda hiç
kimse için bir hak yoktur. O halde mukırrın ikrarı önce sahih olur. Sonra da başkasına geçer.
Ben Gayetü'l-Beyân'da Tahtavî'nin şerhinden naklen açıkça, borç ile ikrar'ın icare aktinden sonra
olduğunu gördüm. Bu da bizim yukarıda söylediğimizi teyid etmektedir.
FER'İ BİR MESELE: Adam bir binayı kiraya verdikten sonra o binanın başkasına ait olduğunu ikrar
etse, bu ikrarı kiracı hakkında değil. kendisi hakkında sahihtir. Kira müddeti bittiği zaman o binanın
ikrar olunan kimsenin olduğuna hükmedilir. Velvaliciye.
«Hapsedilir ilh...» Yani onun başka bir malının olmadığı konusunda tasdik edilmemesine itibarla
hapsedilir. İbnî Kemal.
«İcare ücreti malın kıymeti kadar varsa ilh...» Yani icâre verilen malın kıymeti, müstecirin ödem
olduğu peşin ücretten fazla olmazsa. Bu ifade Ziyâdât'ta sarahaten zikredilmiştir. Buna göre
Hanutî'nin, «Bu icarenin feshi konusunda güzel bir kayıttır ama garibdir. Ben onu hiçbir yerde
görmedim.» sözü kabul edilmez. Bunu Ebussuud ifade etmiştir.
«Dükkân kiralayan iflas ettiği takdirde ilh...» Piyasada işler iyi gitmezse ve bu yüzden ticâret imkâ
bulamasa yine icare aktini feshedebilir. Hindîyye.
Münye'de ise: «Kesat özür değildir.» denilmektedir.
Münye'nin bu sözünün kesadın bir çeşidine hamledilmesi mümkündür. Sayıhanî.
Fakat adamın aynı işi yapmak üzere daha geniş ve ucuz olduğu için başka yere taşımak istemesi
özür değildir. Ama başka bir iş yapmak üzere başka bir dükkâna taşımak isterse, Suğra'da
denildiğine göre bu bir özürdür.
Asl'ın Fetevasında da şöyle denilmektedir: «Eğer ikinci dükkânın sahibi dükkânı onun için
hazırlamışsa, özür olmaz. Yok eğer hazırlamamışsa, evet özür olur.» Tatarhaniye.
İflas herhangi bir kayıt için zikredilmemiştir. İleride gelecektir.
«İğnesiyle değil ilh...» Zira iğnesiyle çalışırsa, o zaman onun sermayesi iğnesi ile makasıdır. O
zaman ücretle de çalışabilir. Onun için hakkında özür tahakkuk etmez. Ancak, halk katında hiyaneti
ortaya çıkarsa ve ona kumaş teslimine mani olurlarsa o zaman bu fesih için özür olur.
«Seferden vazgeçerse ilh... » Hülâsa'da şöyle denilir: «Eğer müstecir bir deve satın alırsa, bu özür
olur.»
Ama oturmak üzere bir bina "kiralayan kimse bir ev satın alsa, kendi evini taşımak için icare aktini
feshedemez. Aradaki fark şudur: Binanın herkese kiralanması mümkündür. Hayvanı kiralamaksa
mümkün değildir. Çünkü binmek binenlerin binmeleriyle değişir. Ama evde oturmak, oturanların
kullanma şekliyle değişmez. Bezzaziye.
«Kervancının görüşü değişirse ilh...» Yani özür olacak açık bir sebeb olmadan. Meselâ adamın
daha fazla ücret verecek bir kiracı bulması gibi bir sebepten görüşünün değişmesi gibi. Şarih
ileride, «Eğer kervancı yolda ölürse...» meselesini zikredecektir.
«Ben derim ki fetva birinci görüşe göredir. ilh...» Mülteka sahibi bu meseleyi şerhinde
Kuhistanî'den nakletmiş ve «Musannıfa göre bu muhtardır. Çünkü musannıf onu Asl'ın rivayetinden
önce zikretmiştir. Nitekim musannıfın adeti muhtar olanı muhtar olmayandan öne almaktır.»
demiştir.
«Özürdür ilh...» Bezzaziye'de de böyle mutlak zikredilmiş sonra da Muhit'ten az önce verdiğimiz
tafsilâtı nakletmiştir. İleride Velvaliciye'den de nakledecektir.
İŞİ ASLINDAN TERKETMEK ÖZÜRDÜR
Yukarıda zikredilmeyen bir şey kaldı. O da şudur: Yukarıdaki tafsilatla birlikte fukahanın «Başka bir
iş yapmak üzere terziliği terketse...» kavli ifade ediyor ki, adam dükkânda yaptığı işi aslından
terkederse, bu fesih için özür olur. Haniye'deki şu ifade de buna delalet eder.


«Ekin ekmek için bir tarla kiralasa, sonra kiracı çiftçiliği tamamen terketse, bu terki kıra
sözleşmesini fesih için özür olur.»
Zaten yukarıda da bildirildiği üzere dükkân meselesinde, «iflâs» kelimesi bir kayıt değildir. Remlî de
haşiyesinde böyle ifade etmiş ve görüşüne. Cevahirü'l-Feteva'daki şu sözü şahit tutmuştur: «Adam
bir seneliğine bir hamam kiralasa, hamamdan verdiği ücreti bile çıkaracak kadar bir gelir elde
edemese, bu sebeble hamamı sahibine teslim etmeyi istese eğer hamamı çalıştırmıyorsa,
reddedebilir. Bunun hîlesi de işi terketmesidir ilh...» Oraya müracaat ediniz.
Bana göre; hamamı kiralayan adam, aşağıda gelecek olan sefer meselesinde olduğu gibi hamamın
çalışmadığına dair yemin etmelidir.
SEFERE ÇIKMAYI İSTEMEK VEYA ŞEHİRDEN TAŞINMAK ÖZÜRDÜR
«Yolculuğa çıkmak istese ilh...» 0 şehirden başka bir yere taşınmak da akarın icare aktini bozmak
için özürdür. Çünkü akardan faydalanmak ancak başında durmakla mümkündür. Başında
durmadıkça ondan zarar etmiş olur. Zarar da fesih sebeblerindendir. Câmiü'l-Fetevâ ve diğer
muteber kitaplar. Kınyede bunun benzeri olan şu ifadeler vardır:
«Yukarıda anlatılanlardan anlaşılıyor ki, bir köylü, kışın bir ev kiralasa, yaz gelince köyüne gitmek
istese veya bir şehirli bir ev kiralasa. yaz gelince bir yazlığa taşınmak istese, her ikisi de kira
sözleşmesini feshedebilirler. Bunun için iki şehir arasında sefer mesafesinin bulunması da şart
değildir. »
Bezzaziye'de de şöyle denilir: «Adam bir köyde tarla kiralasa, kendisi de başka bir köyde otursa,
eğer iki köy arasında sefer mesafesi kadar bir mesafe varsa bu fesih için özürdür. Eğer aralarındaki
mesafe o kadar yoksa, özür değildir.»
«İhtilâf etseler ilh...» «Yemin eder» sözü. bu husustaki birkaç kavilden birisidir. Kerhî ve Kudurî de
bu kavle meyletmişlerdir. Bundan başka «Onun sefere gidip gitmeyeceği hususu arkadaşlarından
sorulur, kıyafet ve elbiselerine göre hükmedilir.» «Makbul olan söz, seferi inkâr edenin sözüdür»
şeklinde de görüşler vardır.
«Yemin eder ilh...» «Yemin eder» sözü, bu husustaki birkaç kavilden birisidir. Kerhî ve Kudurî de
bu kavle meyletmişlerdir. Bundan başka «Onun sefere gidip gitmeyeceği hususu arkadaşlarından
sorulur, kıyafet ve elbiselerine göre hükmediIir.» «Makbul olan söz, seferi inkâr edenin sözüdür»
şeklinde de görüşler vardır.
Hülâsa'da şöyle denilir: «Kiracı kira sözleşmesini fesih ettikten sonra sefere çıksa sonra da dönse
ve fikir değiştirdim artık gitmeyeceğim» dese, hasmı ise onun yalancı olduğunu iddia etse Akdi
feshettikten sonra sefere çıktığında samimi olduğuna dair yemin ettirilir.
«Eşbah'ta ilh...» Eşbah'taki ifadeyi Velvâliciyye sahibi de Haherzade' den naklettikten sonra şöyle
demiştir: «İmam Muhammed kitap'ta şöyle der: «Kiralayana, hayvanı ile birlikte bir adam
göndermesi emredilir. Zira mal sahibinin vazifesi kiracının hayvanı almasına imkân hazırlamaktır. O
da mevcuttur. O halde ister binsin, ister bînmesin ücret vermesi gerekir.
«Mal sahibinin vazifesi kiracının hayvanı almasına imkân hazırlamaktır.» Kavli birinci görüşün
illetidir. Nitekim bu açıktır. Bu ifadenin zahiri: Birinci görüşün İmam Muhammed'in görüşüne tercih
edilmesi gereğini işaret eder. İşte bundan dolayı Eşbah'ta yalnız birinci kavil zikredilmiştir.
«Köleyi icarlayan kimse sarraflık yapmak üzere terziliği bırakırsa bu kervancı meselesinin aksinedir
ilh...» Eğer musannıf bunun yerine, «Terzi terzilik için bir köle kiralasa ve sarraflık yapmak üzere
terziliği bıraksa bunun hükmü yukarıdaki meselenin hilafınadır, icare aktini feshedemez.» deseydi
daha açık olurdu. T.
«Çünkü aynı anda ikisini de yapabilir ilh...» Yani dükkânın bir tarafında kendisi sarraflık yapar öbür
tarafında köle terzilik yapar.
«Yukarıdaki meselenin hilafına ilh...» Yani kiracının izni olmadan satsa.
Bezzaziye'de şöyle denilmektedir: «Kiracı kiraladığı nesneyi satması için mal sahibine izin verse, ve
mal sahibi satsa kıra sözleşmesi bu satışla iptal edilmiş olur. Daha sonra da müşteri maalı,
alış-veriş akdini fesh sayılmayan bir yolla geri verse kira sözleşmesi avdet etmez. Ama eğer alış
veriş akdini fesh sayılan bir yolla malı geri verse kira sözleşmesi avdet eder. Fetva bu kaville
verilir.»
Musannıfın burada «alım satım akdi» ile kaydetmesi, Tatarhaniye' deki Muhit'den nakledilen şu
ifadeden dolayıdır. «Birisi bir şey satın alsa, ve o malı birisine kiraya verse, daha sonra da o malın


ayıplı olduğunu farketse malı satıcıya geri verip icareyi de fesheder.»
«Hakimin hükmü nafizdir ilh...» Zira İmam Ebû Yusuf'a göre icare verilen malın satılması caizdir.
Bezzaziye.
Ben derim ki: İcardaki malın satışıyla ilgili hakim hükmü zamanımız hakimlerine mahsus değildir.
«Mürtehin feshedebilir ilh...» Şurunbulalî Vehbaniye şerhinde şöyle der: «Muhtar olan; rehin verilen
malın satışının mürtehinin icazetine bağlı olmasıdır. Fetva da icare veya rehin verilen malların
satışının sahih olduğu ancak o anda geçerli olmayışı üzerinedir. Sahih olan kavle göre rehin olan
ile kiracı mal sahibi veya rehin tarafından satılan malın satışının feshine malık değillerdir. Müftabih
olan budur. Müşteri aldığı malın rehin veya kirada olduğunu bilirse, İmam Ebû Hanife ile İmam
Muhammed'e göre, satış akdini bozabilir. İmam Ebû Yusuf'a göre ise bozamaz. Alimler İmam Ebû
Yusuf'un görüşünü benimsemişlerdir.» Rahmetî.
METİN
Eğer kişi akdi kendisi için yapmışsa âkitlerden birisinin ölümüyle, feshe ihtiyaç olmadan,
kendiliğinden münfesih olur. Ama âkidin delirmesiyle akit münfesih olmaz. Ancak kiralayanın
mesela Mekke yolunda ölmesi durumunda oduğu gibi yolda ölür ve orada hâkim bulunmazsa kira
sözleşmesi zarurete binaen münfesih olmaz. Mekke'ye kadar baki kalır. Mekke'ye varıldığında
Kadı'ya müracaat edilir ve Kadı uygun olan ne ise onu yapar. Eğer kiracı emin ise, Kadı hayvanı ona
yeniden kiraya verir veya hayvanı değeriyle satar. Kiracı gidiş geliş ücretini verdiğine dair delil
getirirse, kadı dönüş ücretini iade eder. Bu meselede hasımsız olarak beyyine kabul edilir. Çünkü
adam elindeki malın kıymetinin bir miktarını almak istemektedir. Eşbah.
Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Adam bir evi. bir hamamı veya bir tarlayı bir aylığına kiralasa ve iki
ay oturmuş olsa ikinci ayın ücretini vermesi lazım mıdır? Bakılır: Eğer kiraladığı ev, hamam veya
arazi kira için hazırlanmışsa evet, ikinci ayin ücretini vermesi gerekir. Yok eğer kira için
hazırlanmamışsa gerekmez. Fetvâ da bu kaville verilir.»
Ben derim ki: Vakıf ve yetim malı da yledir. Yine adam bir seneliğine kiraladığı yerde daha fazla
otursa ve mâlik ücret taleb edince kiracı sussa müddetin bitiminden sonraki miktarda ücreti
vermesi lazımdır.
Kiracı malik öldükten sonra oturmaya devam ederse, ücret vermesi gerekir mi? Bazı alimlere göre
gerekir. Çünkü kiralama devam etmektedir. Bazı alimlere göre ise bu da birinci mesele gibidir.
Mal, kira için hazırlanmış da olsa varis evin boşaltılmasının veya ikinci bir ücreti taleb etmedikçe
önceki akdin münfesih olmaması gerekir. Zira bu ihtilaflı bir meseledir. Bu durumda ecr-i misil mi,
yoksa akit esnasında konuşulan ücreti mi verecektir? Kınye'nin zahirine göre ecr-i misil vermesi
lazımdır. Bu bahsin tamamı Vehbaniye şerhinde mevcuttur.
Münye'de şöyle denilir: «Kiralayan veya kiracı ölse, kiralanan tarladaki ekinde daha yeşil olsa akit
hasata kadar ecr-i müsemma ite devam eder. Kira süresi dolduktan sonra ise tarladaki ekin hasat
edilene kadar akit ecr-i misille devam eder.
Camiü'l-Fusuleyn'de ise şöyle denilmektedir: «Eğer varis yetişkin olur ve hem o hem de kiracı razı
olursa kiralamanın devamı caizdir.
Yani, kiralamanın bekasına rıza göstermek, yeniden bir akit yapmak demek olur. Zira kira
sözleşmesi teati ile de caizdir.
Eşbah'ın haşiyesinde şöyle denilmektedir: Eğer akit sahihse kiracı, mürtehin ve müşteri ma
almakla diğer alacaklılardan daha layıktırlar. Ama eğer fasit ise, diğer alacaklılarla eşittirler.» Bu
öğrenilsin.
Akit eğer bir malı kiraya vermesi için vekâlet verilen vekil gibi kira sözleşmesini başkası adına
yapmışsa, onun ölümü ile kira sözleşmesi münfesih olmaz. Ama bu mülkü kiralamaya vekil olan
kişi ölünce, kiralama bâtıl olur. Çünkü bir şeyi kiralamaya vekâlet, menfaatleri satın almak için vekil
olan kimse gibidir. Bu durumda evvela kendisi için kiralamış sonra da müvekkiline kiraya vermiş
olmaktadır. İşte bizim, «Bir şeyi kiralamaya vekil olan kimse, mâlik gibidir» sözümüzün manâsı
bu-dur. Musannıf Zahîre'den böyle nakletmiştir.
Ben diyorum ki: Bu ifadenin benzeri Şerhü'l-mecma. Bezzaziye ve İmadiye'de de vardır. Musannıf
bunları naklettikten sonra şöyle demektedir. Bu yukarıda Zahire'den naklettiğim; imam Kerhî'nin
«Mülk evvela vekile sabit olur, sonra müvekkile intikâl eder.» sözüne binaen doğru '' olur. Ama Ebû
Tahir'in dediği «Mülkiyet başlangıçta mütevekkile için olur.»sözüne göre doğru değildir. Kenz'de


Ebû Tahir'in bu kavli esas alınmıştır. Bahır'da da işaret edildiği gibi esah olan budur. Allah en
iyisini bilir.
Ben derim ki: Şeyhimiz Kerhi'nin zikrettiğine binaen bunun doğru olmadığını söylemiştir. Çünkü
fukaha, vekil, müvekkili için, köle olan bir akrabasını satın alırsa o kölenin azad edilmeyeceğinde
ittifak etmişlerdir. Zira vekilin mülkiyeti kalıcı bir mülkiyet değildir. Kölenin azat olmasını ve fesadı
gerektiren mülkiyet ise kalıcı olan mülkiyettir.
Daha sonra musannıf şöyle demektedir: Velhasıl esah olan kavle göre: kölenin ölümü ile kira
sözleşmesi münfesih olmaz. Ulemadan bu konuda gelen nakiller çok meşhurdur.
Vasî, baba, dede ve vakıf. mütevellisi de vekil gibidir. Bunlar çocuğun veya vakfın malını kiraya
verseler ve ölseler akit münfesih olmaz. Çünkü hak sahibi de borçlu da hayattadır. Ama kendisi için
akit yapılan kimse ölürse o zaman kiralama batıl olur. Dürer. Ancak kiraya veren, sadece kendisine
vakfedilen bir malın mütevellisi olur. Ve geliri de onun için olursa, bu mütevellinin ölümü ile kira
sözleşmesi feshedilir. Nitekim Eşbâh'ın vakıf bahsinde Vehbaniye'ye isnaden deyle
denilmektedir.
Metinlerin ifadeleri ise bunun aksinedir.
Ben derim ki: Kariü'I-Hidaye metinlerdeki mutlak ifade ile fetva vermiştir. Musannıfın Eşbah
haşıyesinde de belirttiğine göre mezhepteki mutemed görüş budur. Bundan dolayı Eşbah sahibi
dört yaprak sonra şöyle demektedir: «Vakfa kiraya veren kimsenin ölümü ile icare akti iki
meselenin dışında münfesih olmaz. Bunlar: 1 - Vakıf malını kiraya veren bizzat malı vakfeden olur
ve bu şahıs daha sonra İslâmiyetten ayrılsa ve ölse kiralama münfesih olur. Çünkü onun şiddetiyle
vakıf bâtıl olur. 2 - Tarlasını icare verse ve sonra da o tarlayı muayyen bir kimseye vakfetse ve ölse
icare akti münfesih olur.»
İbni Nüceym'in Fetevâ'sının vakıf bahsinde şunlar söylenmektedir: Vakıf nazırı vakfı icare verse
sonra ölse durum ne olur? sorusuna «Vakıftaki icare kiraya verenin ve kiracının ölmesiyle
münfesih olmaz.» cevabını vermiştir. Ben bunu birçok nüshada.böyle gördüm. Fakat bu,
Kariü'l-Hidaye'nin Fetevâ'sının kira bahsindeki görüşüne zıt düşmektedir Dikkatli ol.
Yine Fetevâyı İbni Nüceym'de şöyle denilir: «Vakfın geliri sadece mütevelliye ait olsa bite
mütevellinin ölümü ile kiraya verdiği vakıf malının kiralaması münfesih olmaz.
Feyz'de de şöyle denilmektedir: «Vâkıf, vakfı bizzat kendisi kiraya verse, sonra da ölse kira
sözleşmesi istihsanen bâtıl olmaz. Çünkü kendinden başkasına kiraya vermiştir.» Bunun benzeri
Bezzaziye'de de vardır.
Siraciye'de de «Kadı'nın ve mütevellinin kiralayanı azle hükmetmeleri ölüm gibidir. O halde bununla
kira sözleşmesi münfesih olmaz.»
İki kiracıdan veya iki mal sahibinden birisinin ölümü ile kira sözleşmesi ölenin hissesinde münfesih
olur. Bu ölenin akdi bizzat kendisinin yapmış olması halindedir. Sağ kalanın hissesinde ise akid
devam eder.
BİR MESELE: Eşbah'ın vakıf bahsinde şöyle denilir: «Uzaktaki birinin kiraya verdiği malın yanına
kiracı varmadan kiracıya «git malı teslim al» demesi bâtıldır. O halde kendisi şehirde olduğu halde
bir köy kiralasa, esah kavle göre onu olduğu yerden kiracıya teslim etmiş sayılmaz. Mütevellinin
kiracı ile veya bir başkasıyla köye gidip kiraya verdiği malı kiracıya teslim etmesi yada vekil veya
elçisini göndermesi gerekir. Zira gitmesi veya adam göndermesiyle vakıf malını ihya etmiş olur. Bu
öğrenilsin.
Ben derim ki: Eşbah'ın haşiyesini yazan Musannıfın oğlu. Zevahi-rü'l Cevahir'de, Kariü'l-Hidaye'nin
fetevasının «bey» bahsinden şunu nakletmektedir: «Bir insan bir mülk kiralasa, o mülke
ulaşabileceği ve içine girebileceği zaman geçtikten sonra onu teslim almış sayılır. Eğer böyle bir
zaman geçmezse kabzetmiş sayılmaz. Dikkatli ol.
İZAH
«Feshe ihtiyaç olmadan ilh...» Bu önceki meselenin aksinedir. Bun-dan dolayı Musannıf orada
«feshedilir» tabirini kullanmış, burada ise «münfesih olur» demiştir.
«Delirmesiyle akit münfesih olmaz. ilh...» Dürrü'l-Münteka'da; mürted olduğuna hükmedilirse, o
zaman, münfesih olur. Ama kira süresi içersinde tekrar müslüman olup darül-harbten dönerse, kira
sözleşmesi de avdet eder. Nitekim Zahîriyye'den naklen Bânânî'de de böyledir.
«Zarurete binaen ilh...» Dürrü'l-Münteka'da şöyle denilmektedir: Zaruretlerin genel hükümlerden


istisna edileceği muhakkaktır.
Zannederim çiftçinin veya Mekke yolunda kira ile yük taşıyanın ölümü ile icare akti sona erer. Ama
emîn bu yere ulaşana kadar münfesih olmaz. Çünkü kira sözleşmesi özürlerle nasıl bozulursa yine
mâzeretlerden dolayı ikba da edilir. Ezberlensin.
Buna göre -Meselâ, kiralanan hayvanın ölmesinde olduğu gibi- akde konu olan şeyin ölmesi
halinde bir müşkül ortaya çıkmaktadır. Çünkü o zaman icare akti münfesih olur.
Ben derim ki: Bedaî de denildiği gibi Mükatep köle bir şeyi kiraladıktan sonra mükatebe ücretini
ödemekten aciz olursa kira sözleşmesi bâtıl olur. Aynı şekilde kiralama, kiracının kiraladığı mala
miras, hibe veya başka bir yolla mâlık olması halinde de bâtıl olur. Tatarhâniye'de de böyle
denilmektedir.
«Ölmesi gibi ilh...» Yâni mal sahibinin yolda ölmesi. Ama kiracı yolda ölürse, gittiği yol kadar ücret
vermesi gerekir. Velvalicîye.
«Yolda hâkim yoktur ilh...» Velvâliciye'de şöyle denilir: «Fakihler «yolda kalmasından korkulduğu
ve hüküm verecek bir Kadı ve sultanın bulunmadığı yerde kira sözleşmesi devam eder. O halde kıra
sözleşmesinin devamına her iki hâl de tesir etmektedir.» derler.
Tatarhaniy'de de şu sözler yer almaktadır: «Kiracı, kiraladığı hayvana yolda yem verse veya bir
seyis kiralayarak hayvana baktırsa, yaptığı bu masraflardan dolayı hayvan sahibinin vârislerinden
bir şey alamaz.»
«Hasım olmadan ilh...» Veya Kadı ölen adama bir vasi tayin edilip hükmünü verir. Velvaliciye'de
yle denilmektedir.
«Çünkü o elindekinin parasından bir kısmını olmak istemektedir ilh...» Eğer davacı davalı olanın
elinden bir şey almak isterse Beyyinenin kabulü için hasım şarttır. (İzahını yaptığımız meselede ise
davalının elindeki nesneden değil, kendi elindeki nesnenin fiyatından bir kısmını almak
istemektedir. Bunun için burada beyyinenin kabulü için hasım şart değildir.) Velvaliciye.
«Kira için hazırlanmışsa, evet ilh...» Şarih kitabü'l-Gasb da şöyle demektedir: «Adam binayı bir gelir
için yapmış veya satın almışsa, «Adam binayı peşpeşe üç seneliğine kiralarsa, yine kira için
hazırlanmış sayılır.» demişlerdir. Ev, sahibinin ölümü veya evi satması ile kira için hazırlanmış
olmaktan çıkar. Bir kimse kendisi için bir bina yapsa, sonra da onu kiraya tahsis etmek istese eğer
bunu diliyle söylemiş ve halka da ilan etmişse, kira için hazırlanmış olduğu kabul edilir. Bunu
musannıf söylemiştir.
Bu meselenin taşınmaz mallar olmadığına mahsus yukarda işaret etmiştik. Gasb bahsinde
inşaallah bunun tafsilatı gelecektir.
«Kira için hazırlanmamışsa ikinci ay için ücret alamaz ilh...» Şu kadar var ki, eğer oturduğu
müddetin ücretini vermişse onu geri alamaz. Tatarhaniye'de de bu şekilde zikredilmiş ama evin kira
için hazırlanmış olması kaydı koşulmamıştır.
«Kiracı mal sahibinin ölümünden sonra evde otursa, bazı alimlere göre ücretini vermesi lazımdır
ilh...» Tatarhaniye'de Camiü'l'-Fetava'dan naklen şöyle denilmektedir: «Fetva, «ücretini vermesi
lazımdır» diyen alimlerin sözleri üzerinedir. Zira kiracılığa devam etmiştir, gasb etmemiştir.
Özellikle akit ile yapılan yerlerde durum böyledir,»
«Bazı alimlere göre de bu birinci mesele gibidir ilh...» Yani bu mesele bir aylığına kiralayıp iki ay
oturma meselesi gibidir. Ücret vermesi gerekmez. H.
Bezzaziye'de de bu görüş tercih edilmiş ve şöyle denilmiştir: «Mal sahibinin ölümünden sonra
kiracı oturmuş olsa, bazı alimler, «Her halükârda ücret vermesi lazımdır, çünkü kira aynen eskisi
gibi devam etmiştir.» demişlerdir. Fetvaya muhtar olan görüş ise, Kitab'ın «Vâris ücret taleb
etmediği takdirde bir şey gerekmez. Ama ücret istedikten sonra oturursa, vermesi lâzımdır.»
ifadesidir. Burada kira için hazırlanan bina ile kira için hazırlanmayan arasında bir fark
zikredilmemiştir. Fark ancak ücret talebinin başlangıcında ortaya çıkmaktadır.»
Muhît'te de şöyle denilir: «Sahih olan görüşe göre: «Eğer bina kira için hazırlanmışsa her halükârda
ücretin verilmesi lazımdır.»
Velhasıl: Mal sahîbinin ölümünden sonra oturması halinde tercih edilen görüş, ölmeden önce
oturması halinde olduğu gibidir. Yani mal eğer kira için hazırlanmamışsa, veya kira süresi bittikten
sonra mal sahibi veya varisi ücret talebinde bulunmuşsa, ücret vermesi lazımdır. Yok eğer kira için
hazırlanmamış yada mal sahibi veya varisi ücret talebinde bulunmamışsa. ücret vermesi lazım


değildir. Yetimin velisi için de durum aynıdır. Yani, yetimin malını kiralar ve kira süresi bittikten
sonra da oturmaya devam ederse, yetimin velisi ücret taleb ettiği takdirde ücretini vermesi lazımdır.
Vakıf meselesi burada itiraz olarak yöneltilemez. Çünkü vakıf, miras olmaz. Dolayısıyla icare
verenin ölümü ile akit fasit olmaz. Bunun zahirine göre bir malın kira için hazırlanmış olması
sahibinin ölümü ile bâtıl olmaz. Bu da bizim yukarıda şarihten naklettiğimiz bilgiye aykırı olmuş
oluyor.
«Varis, kiracıdan evi boşaltmasını veya farklı bir ücreti istemedikçe aktin münfesih olmaması
gerekir ilh...» Bu ibare Haniye ve Minah'da da vardır. Minah bunu bize «Mevlâna, efendimiz» dedi
der. Burada Mevlânâ'dan maksat musannıfın şeyhi, Bahır sahibi değil, Kâdîhân'dır. «Akdin
münfesih olması zahır olmaz» sözünden murad da hükmünün açık olmamasıdır. Bu sözün gereğine
göre önceki akitteki ecr-i müsemmanın verilmesi gerekir. Nitekim musannıf da Münye'den naklen
ekin meselesinde bunu zikredecektir.
«Varis evin boşaltılmasını ilh...» Yani varis boşaltılmasını taleb ederse, aktin infisahının hükmü
kendisini gösterir. Çünkü varisin binayı boşaltma talebinde bulunması onun önceki akitle binadaki
icarenin devamına ve ikinci bir aktin inşasına razı olmadığına delâlet eder. Varisin ayrı bir ücretin
kabulünü taleb etmesi de onun ikinci bir akitte razı olduğunu ve geçen aktin bozulmasını istediğine
delâlet eder. İşte bu durumda iptalin hükmü meydana gelir ki bu da, önceki akitte konuşulan
ücretin verilmemesidir.
«Velev ki kira için hazırlanmış olsun ilh...» Bilindiği gibi, «velev ki» manasına gelen lev
kelimesinden sonra gelenin zıddı ile hüküm vermek daha evlâdır. Meselâ, «Ben sona ikram
edeceğim, velev ki sen bana ihanet etsen de.» cümlesinde ihanet etmediği takdirde ikram etmenin
daha evlâ olduğu ifade edilmektedir. Bu meselede de böyledir. Zira. mezkur taleble kira için
hazırlanan bir şeyde icare münfesih olunur. Halbuki kira için hazırlamak kiralamanın devamına
delâlet eder. Kira için hazırlanmayan bir şeydeki kira sözleşmesinin iptali daha evlâdır.
«Ecr-î müsammayı mı verecektir ilh...» Bu kavil, «uygun olan» sözünden evvelki meseleye -yani
Haniye'nin zikrettiği meseleye- racidir. Bilindiği gibi o bahis böyledir: Eğer kiracı varış akdi feshi
veya yeni bir ücreti istemeden akitte konuşulan ücreti vermesi gerekir. Ama vârisin talebinden
sonra oturursa bakılır: Varis eğer mülkün boşaltılmasını taleb eder ve müstecir bu talebten sonra
oturursa, binada kira için yapılmışsa geçen akitte konuşulan ücreti değil -zira onun iptali belli
olmuştur. Ecr-i misil vermesi gerekir. Ama varils ikinci bir ücret talebinde bulunduktan sonra
oturursa, varisin taleb ettiği ücretin verilmesi daha uygundur. Nitekim Eşbah'tan naklen icarenin
çeşitli meseleler bahsinde bu mesele gelecektir.
«Münye'de ilh...» Tarladaki ekinin hasat vaktine kadar kalması durumunda: Sözleşme yapanlardan
birinin ölümü arasındaki fark, şudur:
Sözleşme yapanlardan birisi öldüğü takdirde tarla hasat vaktine kadar akitte konuşulan ücretle
kıracının elinde terkedilir. Müddet bittikten sonra ise henüz ekin yetişmemişse tarla kiracıya ecr-i
misille terkedilir. Bu mesele, metin olarak caiz olan icareler bâbında geçmiştir. Biz orada beyan
ettik ki, kira sözleşmesi ölümle hakikaten iptal olur. Ama zaruretten dolayı hükmen kira ücretinin
verilmesi gerekir. O halde Musannıfın buradaki «akit baki kalır» sözünün manâsı, hükmen baki kalır
demektir.
«Taati ile de caizdir ilh...» Zira bunun zahirinden anlaşıldığına göre: Ne kiracıdan, ne de kiralayanın
varisinden kiralananın devamını işaret edecek bir kelime sudûr etmemiştir. İşte bundan dolayı
Bedâi'de, «yani bir akit menzilesinde olur.» denilmiştir. Ama eğer kiracı, kiralayanın varisine,
«Tarlayı benim elimde eski ücretle bırak.» dese, kiralayan da «Razı oldum» veya «evet.» dese, o
zaman sarahaten icap ve kabul olur ki, artık onları ikaz etmeye hacet kalmaz.
Tatarhaniye'de Mültekît'ten naklen şöyle denilir: «Birisi bekçilik yapması için bir adam tutsa sonra
ölse ve ölen adamın vasisi işçiye, «Eski çalıştığın gibi çalış, senin ücretini kesmeyiz.» dese, fakat
sonra arsayı satsa, müşteri de işçiye aynını söylese, işçi kendisini tutan ilk adamın hayatından
çalıştığı süre için akitte konuşulan ücreti alır. Vasi ve müşteriye çalıştığı müddetin ücreti ise ecr-i
misile göre verilir. Fakih diyor ki, eğer onlar ölen adamın ne kadar ücret verdiğini bilmiyorlarsa,
yledir. Ama biliyorlarsa, yine ölen adamın aktin başında konuştuğu ücretin aynısını verirler.
Yakında icarenin çeşitli meseleler bahsinde Eşbah'tan naklen, «İcare aktinde sükût razı olmak ve
kabul etmektir.» denilecektir.
«Eşbah'ın hâşiyesinde ilh...» Bu ifade, caiz olan icareler babının hemen başında geçen «Müstecir
eğer mal elinde ise, fasit akitle de olsa malda daha çok hak sahibidir.» şeklinde sözü muhaliftir.


Musannıf çeşitli meseleler bahsinde bunu da zikredecektir. Biz onun açıklamasını
Camiü'I-FusuIeyn'den naklen takdim ettik.
Hamevî İmadiye ve Bezzaziyeden naklen şöyle demektedir: «Bu akitlerin sahihi ile fasidi arasında
bir tek meselede fark vardır. O da şudur: İcare veya alım satım, akit fasit ise ve akti feshetseler o
zaman müsteciri veya müstecir alacaklılarını almak için o malı elinde tutma hakkına sahip
değildirler. O mal üzerinde diğer olacaklılardan daha fazla hak sahibi de olmazlar. Ama eğer akit
sahih olursa, o zaman. müstecir veya müşteri diğer alacaklılardan daha çok hak sahibi olurlar.
Fasit rehin, hayatta da ölüm halinde de sahih rehin gibidir. O halde mürtehin elinde rehin olan
malda daha çok hak sahibidır. Bu hüküm borcun fasid olan rehine iltihak etmesi halindedir. Ama
eğer adam daha evvel borçlu olsa sonra da bir malını rehin verse ve mürtehin rehini kabzettikten
sonra rehin aktini feshetseler mürtehin elindeki mala diğer alacaklılardan daha hak sahibi olmadığı
gibi, o malı verdiği para karşılığında yanında tut-ma hakkına da sahip değildir.»
Anlaşıldığına göre musannıfın Eşbah haşiyesinden naklettiği sahih ile fasit arasında fark olduğu
belirtilen mesele bu meseledir. Bu durumda yukarıda geçen mesele ile bu mesele arasında çelişki
yoktur.
«Azad olmayı ve fesadı gerektiren mülkiyet ilh...» Yani vekilin cariyeden karısını vekâletle
efendisinden müvekkili adına satın alması halinde nikâh fasid olmaz. Çünkü vekilin mülkiyeti
istikrarlı bir mülkiyet değildir.
«Bu konuda ulemadan gelen nakiller çok yaygındır ilh...» Sayıhanî şöyle demektedir: «Bedai'de
ister mülk sahibinin, ister kiracının vekili olsun kira sözleşmesi vekilin ölümü ile bâtıl olmaz.»
denilmektedir.
Ben derım ki: Bedâi'dekinin benzeri Kadıhan'dan naklen Kuhıstanî' de de yer almıştır.
Tatarhaniye'de de şöyle denilmektedir: «Kira sözleşmesi kendisi adına yapılan kişi öldüğü takdirde
akit iptal olur. Ama ak-di kendi adına yapmamış olan kişinin ölümü ile akit münfesih olmaz. Müellif
bununla vekil ve vasiyi kastediyor. Vakıfta mütevellinin hükmü deyledir.»
Vekil baba ve vasinin ölümü ile icare münfesih olmaz. Çünkü hak sahibi ve borçlu Dürer ve
Minah'ın ibareleri şöyledir: «Hak sahibi ve borçlu. hayatta oldukları için kiralama iptal olmaz.»
Borçludan maksat, kiracıdır. Zira o. ücret vermeye mecburdur. Alacaklıdan maksat ise, vakfın
gelirini olma hakkı olan fakir halktır. Teemmül et.
«Metinlerin mutlak ifadesi burunun aksinedir ilh...» Bu ibareyi Eşbah'ın yazarı zikretmiştir.
Allame Abdülbîrr şöyle der: «Hanefi mezhebinin kitaplarının çoğundaki ifadeler vakıf maldaki icare
akdinin kiraya verenin ölümü ile bâtıl olmamasının iktiza etmektedir. Kiraya veren ister bizzat mülkü
vakfeden kimse olsun, ister ona bakan mütevelli, vasi veya Kadı olsun farketmez. Fukahanın
illetlerinin gereği budur, Vakfın geliri vakıf nazırına aitse -gelirin tamamı onun olsa bile- onun
ölümüyle icare akti bâtıl olmaz. Çünkü vakfedilen malın bizzat kendisinde onun bir hakkı yoktur.
Onun hakkı malın gelirindedir. Bunu Şurunbulalî de zikretmiştir.» T.
«Kariü'l-Hidaye metinlerdeki ile fetva vermiştir ilh...» Çünkü o şöyle demektedir: Vakfın tüm geliri
sadece kendisine ait olsa bile vakfı kiraya veren nâzırın ölümü ile kira sözleşmesi iptal olmaz.
Vakfı kiraya verenin ölümü ile vakıfdaki kira sözleşmesi iki mesele hariç iptal olmaz. İstisna
edilenler daha evvelki hükümlere dahil değildir. Birinci meselenin genel hükümden istisna edjliş
sebebi şudur: Akdi illette de tasrih edildiği gibi kiraya verenin dinden çıkmasıyla bâtıl olmuştur.
Onun ölümüyle de mal miras olmuştur.
İkinci meseleye gelince, İbni Şıhne'nin, «Meselenin aslı kiraya verilen bir vakıf hakkındadır. Bizim
tahlilini yaptığımız meselede ise ölen adam vakfı değil, kendi mülkünü icare verendir. Onun için de
onun ölümüyle icare akti münfesih olmaktadır.» sözüne istinaden bu meselede de icare aktı
münfesih olmaktadır.
«İcare akti münfesih olur ilh...» Kiraya verdiği tarlasını daha sonra vakfedip ölse. Zira başlangıçta
sözleşmeyi kendi şahsı için yapmıştır. Sözleşmeyi yapan kişinin ölümüyle de yapmış olduğu kira
sözleşmesi iptal olur. H.
«Şu kadarı var ki bu Kariü'l-Hidayenin Fetavasındakine muhaliftir ilh...» Ben derim ki, sadece buna
değil belki diğer bütün metinlere de muhaliftir. Yalnız İbni Nüceym tarafından bu itiraza şöyle cevap
verilebilir: «Bu sözdeki kiralayan kiracıdan maksat, vakfın nazındır.» Böylece İbni Nüceym her iki
meseleye de cevap vermiş olmaktadır.


Birinci mesele: Vakıf nazırının vakıf arazisini kiraya verdikten sonra ölmesi meselesi.
İkinci mesele de vakıf nazırının vakfın malı ile vakfa gelir getirmesi için başka bir adamdan bir
toprak kiralaması meselesidir.
Yine KarIü'l-Hidâye'nin fetâvasında, «Kira getirinin tümü sadece ona ait olsa bile mütevellinin
ölümü ile iptal olmaz» denilmektedir. Bu da Eşbah sahibinin naklettiği, «Kiraya veren kişi bir şahsa
has olan vakfın mütevellisi ise ve vakfın bütün geliri de o şahsa aitse...» ifadesini itiraz olarak
gelmiştir. Musannıfın bunu «Fetevayı İbni Nüceym'de» tabirinden evvel zikretmesi daha uygundu.
Musannıf bu itiraza dikkatli ol sözüyle işaret etmektedir. T.
«İcare akti sağ kalanın hissesinde devam eder ilh...» Ortaklığın müşa (hisselere ayrılması) oluşu
kiraya zarar vermez. Zira şüyu sonradan olmuştur. Nitekim bu mesele kendi bahsinde geçmiştir.
«Mütevellinin kiracı veya bir başkasıyla köye gitmesi gerekir ilh...» Yani müstecirin vekili ile. Bu
«başkası» ifadesi Eşbah'ın ibaresinde yoktur.
«Vakıf malını ihya etmek için ilh...» Zira mal teslim edilmeden ücret hak.edilemez. Şu kadar var ki,
aktin sıhhati için malı teslim etmek şart değildir. Yukarıda geçtiği üzere kira sözleşmesi sahih,
kiracı da faydalanma imkânına sahipse, hiç menfaatlenmese dahi ücret vermesi gerekir.
Fasit kiralamada ise ücret ancak maldan hakikaten faydalanmaya bağlıdır. Yine yukarıda geçtiği
üzere İs'af isimli kitabın ibaresinin zahiri. vakfı bu hükmün dışına çıkarmaktadır. Vakıf malında
ücret, fasit kiralamada da bir kiracının kullanma imkânına sahip olması ile kullanıp menfaat
görmese bile gerekir. O halde musannıfın burada ki sözünün «kullanma imkânına malik olmadığı
zaman şeklinde yorumlaması gerekirdi. Teemmül et.
«Kariü'l-Hidâye'nin Fetevâ'sının bey bahsinden ilh...» Kariü'l-Hidaye'nin ibaresi aynen şöyledir: «Bir
şehirde oturan iki kişiden birisi diğerinden başka bir şehirde bir bina satın alsa ve satılan binanın
bulunduğu şehir ile her ikisinin oturduğu şehir arasında da iki günlük bir mesafe olsa, satın alan
odam binayı teslim almasa, ancak satıcı müşteriye gidip binayı teslim almasını söylese, sahih olur
mu? Bu tahliye teslim sayılır mı?» diye soruldu. Şu cevabı verdi: «Satılan bina onların yanında
değilse, bayi «Ben sana teslim ettim.» müşteri de «Teslim aldım.» dese bile bu teslim sayılmaz.
Bunun teslim sayılması için; binanın satın alanın hemen binaya girip kapısını kilitleyebileceği kadar
yakın olması gerekir. İşte o zaman kabzetmiş sayılır.
Üzerinde durduğumuz meselede de; oraya kadar gidip içine girecek bir zaman geçmedikçe binayı
teslim etmiş sayılmaz.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...