İCARENİN FESHİ BABI
METİN
İcare
akti, hakimin hükmü tarafların rızası ve alım-satım akdinde olduğu gibi görme ve şart
muhayyerliği, ile feshedilir. İmamŞafiinin görüşü buna aykırıdır.
Ayrıca
icare kiralanan maldan faydalanmayı ortadan kaldıracak derecedeki bir ayıp ve özür
sebebiyle
de feshedilir. Bu ayıp ve özür ister icare aktinden evvel ister. sonra, ister kiralanan malı
teslim
almadan evvel ister sonra olsun farketmez. Bu ayıplar; kiralanan binanın yıkılması,
değirmenin
veya sulu arazinin suyunun kesilmesi gibi ayıplardır.
Tarla
yağmurla sulanıyorsa, yağmurun yağmaması da özür sayılır, feshe sebebtir. Yani ücret
yoktur.
Haniye. Esah olan kavle göre ayıp sebebiyle icare akti kendiliğinden münfesih olmaz.
Nitekim
bu mesele yukarıda
geçti.
Cevhere'de
şöyle denimektedir: «İcarlanan sulu arazinin suyu bir kısmını sulayacak
kadar aksa,
kiracı
muhayyerdir; dilerse tarlanın hepsindeki kiralamayı fesheder, dilerse feshetmeyerek tarladan
sulanan
kısmın ücretini
verir.»
Velvaliciyye'de de şöyle denilir: «Su meselesi söz konusu edilmeden tarlayı kiralarsa ve tarlanın
suyu akması umulamayacak şekilde kesilse, kiracı muhayyerdir. Ama eğer tarlanın suyu azar azar
kesilir
ve bu su ile tarlanın sulanacağı umulursa o zaman ücreti vermek gerekir.»
Lisanü'l-Hükkam
adlı eserde de şöyle denilmektedir: «Adam bir köyde bir hamam kiralasa, ve köy
halkı
bir şeyden korkup köyden göç etseler, kira ücreti düşer. Eğer köy halkının bazısı gider, bazısı
kalırsa, o zaman ücret düşmez.»
Kira
sözleşmesi, kiralanan kölenin hastalanması veya hayvanın yaralanması, yada binanın çevre
duvarının
yıkılması gibi faydalanmayahalel getiren ayıplarla da
feshedilir.
Tebyin'de şöyle denilir: «Kiralamış olduğu değirmenin suyu kesilse. değirmenin binasından un
öğütme
dışında başka bir işle faydalanmak mümkünse o zaman gördüğü menfaat kadar kira ücreti
vermesi
gerekir. Çünkü sözleşmeye konu olan
şeyin bir kısmı mevcuttur. O kısmı elde edince onun
hissesi
miktarı ücret
verir.»
Eğer
maldaki ayıp ondan faydalanmayı engellemiyorsa. veya mal sahibi o ayıbı giderirse yada kiracı
o
ayıplı olmasına rağmen maldan faydalanırsa muhayyerlik hakkı düşer. Çünkü muhayyerliğin
sebebi
ortadan kalkmıştır.
Kiralanan
binayı tamir etmek, damını
çamurlamak, çatısının su oluğunu onarmak ve bina içinde
yapılması
gereken diğer şeyleri yapmak bina sahibine aittir. Aynı şekilde binada oturmaya zarar
veren
her şeyin giderilmesi yine bina sahibine aittir. Eğer bina sahibi bunları yapmazsa, o zaman
kiracı
binadan çıkma hakkına sahiptir.
Ama
kiracı binayı o ayıpları görüp bilerek kiralamışsa, o zaman çıkamaz. Çünkü o ayıplara razı
olmuştur.
Kiralanan
evin su kuyusunu veya sarnıcını, kanalını, tuvaletini onarmak da ev sahibine aittir. Şu
kadar
var ki, bunları yapması için ev sahibi zorlanamaz. Zira bir adam kendi mülkünü onarması için
zorlanamaz.
Eğer
bu sayılanları kiracı yaparsa parasını ev sahibinden alamaz. Eğer ev sahibi bunları tamirden
kaçınırsa kiracı o zaman evden çıkar. Ancak evin o durumunu
bilerek kiralamışsa yukarıda
söylendiği gibi çıkamaz.
Cevhere'de
şöyle denilmektedir: «Kiracı tamire muhtaç olan binadaki kira sözleşmesini hakimin
hükmü
olmadan do fesih hakkına sahiptir, Kiracı iki binayı birlikte kiralamış olsa ve binalardan
birisi
çökse veya ayıplansa, eğer her ikisini aynı akitle kiralamışsa iki binayı birden
terkedebilir.»
Ben
derim ki: Eşbah'ın haşiyesinde Nihâye'ye nisbetle. «Eğer kiralanan nesnedeki özür acıksa
kiracı,
kira sözleşmesini kendi başına feshedebilir. Eğer acık değil de şüpheli ise o zaman kendi
başına
feshedemez.» denilmektedir. Esah olan görüş de
budur.
İZAH
Bu
konunun diğer konulardan sonraya bırakılmasının sebebi açıktır. Zira fesih, bir şeyin
varlığından
sonra olur.
«Feshedilir ilh...» Musannıf, «münfesih olur» dememiş, «feshedilir» demiştir. Çünkü o, alimlerin
çoğunluğunun
görüşünü benimsemiştir. Alimlerin çoğu «Akit özürle münfesih olmaz.» demişlerdir.
Sahih
olan da budur. Bu durum Zahire'de
açıkça
söylenilmiştir.
Akdin
kendi kendine münfesih olmayışının
sebebi akde konu olan şeyden başka bir yolla
faydalanma imkânının bulunması değildir. Çünkü ondan bu yolla faydalanmak lazım değildir. Buna
sebep,
menfaatlerin tekrar dönmesi mümkün olacak şeklinde fevkolmasıdır. Bunu Hidaye sahibi
de
zikretmiştir.
İbni Kemal.
Fetevâ-yı Suğra ve Tetimme'de şöyle
denilmektedir: «Kiralanan binanın bir duvarı göçse veya
binanın
bir bölümü yıkılsa, kiracı, kira
sözleşmesini feshetme hakkına sahiptir. Fakat alimlerin
icmaı
ile, ev sahibinin gıyabında
feshedemez. Ama eğer binanın hepsi yıkılırsa, ev sahibi hazır
olmasa
dahi kiracı akti fesheder. Şu kadar var ki, kiracı feshetmedikçe akit kendiliğinden münfesih
olmaz.
Zira yıkılan binanın arsasından da
faydalanmak mümkündür.»
Şemsü'l-Eimmenin İcare Babında da şöyle denilmektedir: «Binanın tamamı yıkılırsa sahih olan
kavile
göre kira sözleşmesi kendiliğinden münfesih olmaz. Ama kiracı kira sözleşmesini ister
feshetsin,
ister etme-sin, ücret düşer.» İtkani.
Biz
bu meseleyi fasit icare bölümünün
hemen öncesinde beyan etmiştik.
«Hakimin
hükmü ve tarafların rızası ile ilh...» Bu sözün zahirine göre; «tarafların rızası» görme ve
şart
muhayyerliğinde. ayıp ve özürde de
icarenin feshi için şarttır. Çünkü
Musannıf. bu sözü
bunların
hepsine bağlı olarak söylemiştir. Bu hususta ileride tafsilat gelecektir.
«Şart
muhayyerliği ilh...» Yani taraflardan birisi, akid esnasında kendisinin üç gün içersinde
akidden
dönebileceğini şart koşarsa bu üç gün dolmadan akdi feshedebilir. Mesela: bir adam bir
dükkânı
üç gün muhayyer olması şartı ile bir aylığına kiralarsa, bu üç gün zarfında icare aktini
feshedebilir.
Eğer üçüncü gün feshederse daha evvelki iki günün ücretini vermesi gerekmez.
Çünkü
müddetin başlangıcı, muhayyerliğin düştüğü gündür. Bu söz mal sahibinin fesihte hazır
olmasının
veya feshi bilmesinin şart olmadığına işaret etmektedir. Tarafeynin -Ebu Hanife ve
Muhammed-
görüşü bunun aksinedir. Ama birincisi daha sahihtir.
Akdi
feshetme hakkı maldan faydalanmadığı takdirdedir. Ama maldan istifade etmişse fesh hakkı
diğer,
ve icare faydalandığı andan başlar.
Alimlerden
bazıları, «Müftü bu hususta
muhayyerdir.» demişlerdir. Yani dilerse mülk sahibinin
önünde
fesheder, dilerse gıyabında fesheder.
Nitekim Muzmaratta da böyledir.
Kuhistanî.
Kuhistanî'den
naklettiğimiz bu izah, şarihin sözünün işaret ettiğine muhaliftir.
«Görme
muhayyerliği ilh...» Adam bir pazarlıkla birkaç tarla kiralasa, sonra bunlardan bazısını
görmüş
olsa, bütün tarlalarda kiralamayı feshedebilir. Bu ifade işaret ediyor ki kiracının görme
muhayyerliğinden dolayı akdi feshetmesinde hakimin hükmü veya diğer tarafın rızası şart değildir.
Görme
muhayyerliğinde de şart muhayyerliğindeki ihtilafın geçerli olması gerekir. Kuhistanî.
İşçinin
Sorumluluğu -dımanı- bahsinde,
«Müşterek işçi üzerinde çalışacak şeye göre emeğin
değiştiği
işlerde görme muhayyerliğine sahiptir.»
denilmişti.
Velhasıl şart muhayyerliği ile görme muhayyerliğinde hakimin hükmü veya kiraya verenin rızası şart
değildir.
Ayıp muhayyerliğine gelince. binanın tümünün yıkılması gibi
durumlarda kiracı kira
sözleşmesini bina sahibinin gıyabında feshedebilir. Ama bir duvarın yıkılması gibi durumlarda onun
gıyabında akti feshedemez. Nitekim bu mesele daha önce geçmişti.
Ayıp
muhayyerliğinin dışındaki özürlere gelince, ileride geleceği üzere esah olan eğer özür açıksa
kiracı
tek başına aktı feshedebilir. Ama eğer açık değil. şüpheli ise, kiracı kendi başına kira
sözleşmesini feshedemez.
Şart
muhayyerliği hem kiralayan, hem de kiracı için caizdir. Ama görme muhayyerliği alış veriş
aktinde
olduğu gibi mucir için değil, yalnız
müstecire aittir.
Hamevî
«Ben bunu görmedim.» der. Diğer
alimler ise bu husustan bahsetmiştir. Fukaha bu konuda
şu
hadisi delil almışlardır: «Görmeden bir şey satın olan, muhayyerdir.»
«İcare
menfaatleri satmaktır.» sözüde onları bu hükme götüren diğer bir delildir. Molla Ali Türkmanî
de
bu kaville fetva vermiştir.
«Kira
sözleşmesinden evvel olan ayıbın ilh...» Yanı kiracı kiraladığı maldaki aybı sözleşmeden evvel
görmezse.
Ama eğer aybı kira sözleşmesinden evvel görürse, o zaman muhayyerliği yoktur. Çünkü
akit
yaparken o ayıba razı olmuştur. İhtiyar'da da böyle
denilmektedir.
Kiracı
sonradan meydana gelen bir ayıptan dolayı muhayyer olduğu malı kullanırsa ücretin tümünü
vermesi
lâzımdır. Nitekim bunu şarih ileride zikredecektir.
Hülâsa'da
şöyle denilmektedir; «Kira sözleşmesindeki ayıp muhayyerliği, alım-satımdaki ayıp
muhayyerliğinden şu yönden farklıdır. Alım-satım akdinde: alıcı malı teslim almadan ayıplı
olduğunu
farkederse satıcının haberi olmadan akdi feshedebilir. Ama teslim almışsa ancak satıcıya
haber
vererek fesheder. Kıra sözleşmesinde ise kiralanan maldaki bir ayıptan dolayı malı ister
teslimden
evvel ister teslimden sonra olsun.
kiracı tek başına reddetme hakkına sahiptir» bunu
unutma.
(1)
Çünkü icarede akde konu olan şey menfaattir. O da ortada yoktur. Dolayısıyla malı kullanmadan
menfaat
elde edildiği düşünülemez. Alım
satım ise böyle değildir. Çünkü onda, akde konu olan
maldır
ve mal, elde mevcuttur. Burada
şöyle bir soru akla gelmektedir: «Malı kullanmadan
menfaatin
elde edilmesi düşünülemez. O halde onu kullandıktan sonra nasıl geri verebilirsin ki?!
Bu
soruya şöyle cevap vermek mümkündür: «Alimlerin. ele geçirdikten sonra onu geri vermeye
hakkı
vardır.» sözlerinden maksatları, kiraya verilen "malın
teslimidir. Çünkü kiralamada
ma'kudun-aleyh
(akde konu olan şey)in elde edilmesi
ancak kiraya verilen malı teslim almakla
mümkündür.
O halde malın elde edilmesi, menfaatin elde edilmesi demektir.»
«Maldan
faydalanmayı ortadan kaldıracak bir ayıp ilh...» Bunda esas şudur: Kiralanan malda bir
ayıp meydana gelir o malın menfaatlerine tesir ederse, -Mesela kölenin hastalanması. binanın bir
kısmının
yıkılması gibi- kiracıya muhayyerlik hakkı doğar. Çünkü menfaatin her parçası akit yapılan
şeyin
bütünü gibidir. O zaman kiralanan malı teslim almadan önce onda bir ayıp meydana gelirse
bu
ayıp muhayyerliği doğurur. Ama eğer kiralanan malda meydana gelen ayıp menfaatlerine tesir
etmezse.
kiracıya muhayyerlik hakkı sabit olmaz. Mesela hizmet için kiralanan kölenin bir gözü
sakatlansa veya saçı dökülse, binanın evde oturmaya bir zarar vermeyen bir duvarı yıkılsa, kıracı
için
muhayyerlik hakkı olmaz..Çünkü burada akit mala değil, malın menfaati üzerine yapılmıştır.
Sayılan
ayıplar da menfaatte değil. malın kendisinde meydana gelmiştir. Üzerinde akit yapılan
şeyden
başka bir şeyde meydana gelen kusur muhayyerliği gerektirmez. İtkanî.
Zahîre'de
şöyle denilir: Mal sahibi kiraya vermiş olduğu toprağın ağaçlarından birisini kesse, eğer o
toprağın
kiraya verilmesindeki maksat ağaçlardan istifade ise, müşterinin fesih hakkı vardır.
«Değirmenin
suyunun kesilmesi ilh...» İcarladığı değirmenin suyu kesildiği takdirde su akıncaya
kadar
kira sözleşmesini feshetmezse, ondan sonra bir daha feshedemez. Ancak kesildiği müddeti
ücretten
düşülür. Bu hususta bazı alimler. «suyun kesilme günlerinin hesabınca, bazı alimler de
kesilen
suyun hissesi miktarınca ücret düşülür.» demişlerdir. Ama birinci görüş daha
sahihtir. Zira
zahirür
rivaye ona uygun düşmektedir. Çünkü
İmam Muhammed Mebsût adlı
eserinde şöyle
demiştir:
«Bir
ay boyunca su akmasa, kiracı da ay bitene kadar kira sözleşmesini feshetmese, su akmayan
ayın ücretini vermez. Eğer akit o değirmende hem oturmak hem de un öğütmek için yapılmışsa o
zaman
yalnız oturmaya has olan menfaat karşılığında ücret vermesi gerekir.» Tatarhaniye'de de
böyle denilmektedir.
Bu
ifadeden anlaşılıyor ki: eğer
değirmenin binası un öğütmeden
başka oturmaya da elverişli ise,
oturmak
için akit yapılmadığı sürece ücret vermesi gerekmez.
Mebsut'dan
yapılan nakilden sonra da Kudurî'den
şu ifade nakledilmiştir: «Eğer değirmenin binası
un
öğütmekten başka menfaati elverirse,
ondan faydalandığının karşılığı olan ücreti vermesi
gerekir.» Bunun benzeri bir ifade Tebyin'den naklen metinde gelecektir.
Öyleyse suyun kesilmesi akdin feshedilmesi için bir kayıt
değildir.
Eğer
değirmenin suyu azalırsa, bakılır: Eğer fazlaca azalmışsa, kiracının fesih hakkı vardır, değilse
kiracının
fesih hakkı
yoktur.
Kudurî
şöyle demiştir: «Değirmenin suyu, değirmenin kapasitesinin yansından azını öğütecek
kadar
azalmışsa, bu azalma fazla azalmadır.»
Nâtifî'nin
Vâkiât'ında da, «Eğer suyu azalan değirmen. öğütme kapasitesinin yarısı kadar
öğütüyorsa, kiracıya feshetme hakkı doğar.» denilmiştir. Vâkıat'taki bu ifade Kudurî'nin rivayetine
zıttır.
Böyle suyu azalan değirmeni
reddetmeyerek un öğütmeye devam etse, bu onun
suyunun
azalmasına razı olması demektir. Sonra bir daha reddedemez.
«Yukarıda
geçtiği üzere ilh...» Yani fasit icare babından hemen önce bu mesele saraheten
geçmiştir.
Zira musannıf orada şöyle
demiştir:
«Eğer
icarlanan bina harab olursa, icare ücretinin tamamı düşer. Ama kiracı, kirayı feshetmedikçe
sözleşme
yıkılma ile münfesih olmaz. Esah olan da bu kavildir.» Musannıfın. «İcare akti fesihtir»
sözü
de buna delalet etmektedir. Zira bu söz, kira sözleşmesinin münfesih olmadığını ifade eder.
Biz
bu meseleyi Tatarhaniye ve
İtkanî'den sarih ifadeleriyle aktarmıştık.
«Tarladan
sulanan kısmın ücretini verir İIh...» Bunun benzerini şarih fasit icare babından hemen
önce
Vehbaniye'den naklen anlatmıştı. O
ifade aynen şöyledir: «Kiralanan binanın bir kısmı çökse,
kıra
ücretinden ona düşen hisse düşülür.» Şu kadar var ki, biz burada. İbni Şıhne ve diğer
alimlerden
naklen yukarıdaki ifadenin Zahir-ür
Rivayeye zıt olduğunu
belirtmiştik.
«Velvaliciye'de
ilh...» Yukarıda, şarihin Velvaliciye'den naklettiği ibare, Kitabu'l-Müzâraanın üçüncü
faslından
zikredilmiştir. Orada şöyle denilmektedir: «Eğer tarlayı su hakkı ile birlikte kiralamış olsa,
suyu kesilse, ücret düşer. Çünkü artık menfaatlenmek mümkün değildir. Ama aksi olsa, yani şöyle
denilmiştir: «Su kesilmeyip de ekin suya hazır olmadığı halde tarlaya devamlı aksa, o zaman yine
kiracının
ücret vermesi gerekmez. Çünkü orada menfaatlenebilecek durumda değildir. O zaman
arazi
bir gasıp tarafından gasbedilmiş durumuna düşer.»
Tahtâvinin
Hindiye'den naklen belirttiğine göre su hakkının kesilmesiyle ücret düşer. Üstadımız der
ki;
O zaman su hakkının olmadığını söyleyip söylememe arasında fark olmaz. Ancak şöyle
denilebilir: Fark şudur: Kira sözleşmesi yapılırken su hakkının akde girmediği söylenirse, fesh illeti
her
hangi bir şekilde tarlayı sulama
imkânının olmayışıdır. Ama sulama hakkının akde girmediği
söylenmezse. su kesildiği zaman akdi feshedebilmenin illeti, o arazinin suyundan sulayamama
olur.
«Su
meselesi söz konusu edilmeden kiralasa ilh...» Ben diyorum ki, caiz olup olmayan icareler
bahsinde
geçtiği üzere müstecirin su ve yol hakkı mevcuttur. Biz o bahiste icare ile alışveriş akdi
arasındaki farkı belirtmiştik. O halde, her halde buradaki ifade sulamamanın açıkça anılmamış
olmasına
hamledilir. Yine orada kiralanan tarlada ekin ekme imkânının olmaması ile ilgili birçok
mesele
geçti. Oraya müracaat
ediniz.
«Bir
köyde bir hamam kiralasa ilh...» Tatarhaniye'de şöyle denilir: «Şemsü'l-Elmme Hulvânî'ye,
«Birisi
bir köyde bir hamam kiralasa, halk o köyden kaçsa, kira müddeti de dolsa, ücret vermesi
gerekir
mi?» diye sorulunca. «Eğer hamamdan menfaatlenemiyorsa, ücret vermesi gerekmez.»
cevabını
vermiştir. Rüknü'l-İslâm Suğdî de bu
soruyu herhangi bir kayda bağlamadan, «hayır»
cevabını
vermiştir. Adı geçen köyden halkın
bir kısmı gitse. bir kısmı kalsa, ücret vermesi gerekir.»
Zahir
olan, yani yukarıdaki, «eğer menfaatlenemiyorsa» sözünden maksat, oturmakla da
menfaatlenemiyorsa.
ücret yoktur demektir. Bu mesele,
müddetin bitiminde farzedilir. Ama eğer
icare
müddeti bitmemişse, kiracı akdi feshedebilir. Çünkü halkın göçetmesi onun menfaatine zarar
verir.
Fasit
icare konusundan hemen önce, «Kiralanan hamamı su bassa menfaatlendiği miktarca
ücretini
vermesi gerekir.» denilmişti.
«Kölenin
hastalanması ilh...» Bezzaziye'de şöyle denilmektedir: «Birisi hizmet için bir köle kiralasa
ve
köle hastalansa, bakılır: Eğer köle, sıhhatli zamanından daha az çalışıyorsa, kiracı için köleyi
reddetme
muhayyerliği vardır. Eğer reddetmez ve müddet dolarsa, kiracının ücretin tamamını
vermesi
lazımdır. Eğer köle hastalığından dolayı hiç çalışamıyorsa, ücret
vermek gerekmez. Bu
meseleyi
değirmen meselesine kıyas edersek, köle hastalığından dolayı eski yaptığının yansından
azını
yapabiliyorsa kiracının akdi feshetme hakkı vardır denilmesi gerekir.»
Velvaliciye'de
de şöyle denilir: «Kölenin kaçması veya hırsız olması halinde de hüküm aynıdır.
Bunlar
akdi feshetmek için birer özürdür. Çünkü bunlar hizmette kusur meydana
getirirler.»
Musannıfın
meseleyi kölenin hastalığı ile kayıtlamaktan maksadı, kiralanan hür bir işçinin
hastalanması durumuna işarettir. İşçi eğer tuttuğu başka işçiler vasıtasıyla iş yapıyorsa onun
hakkında
hastalık özür değildir. Eğer kendi başına iş yapıyorsa hastalığı, akdi fesh için özürdür.
Nitekim
Bezzaziye'de de böyle denîlmektedir.
«Çevre
duvarının yıkılması ilh...» Eğer çevre duvarının yıkılması oturmaya zarar veriyorsa özürdür,
oturmaya zarar vermiyorsa, kiracı icare aktini feshedemez. Nitekim biz bunu Bezzaziye'den naklen
beyan etmiş-tik.
«Un
öğütme dışında başka menfaat
görülürse ilh...» oturmak gibi.
«Gördüğü
menfaat kadar ücret verir ilh...»
Yani un öğütmenin dışında değirmen
binasından ne
kadar
yararlanmışsa gördüğü menfaat kadar
ücret vermesi
gerekir.
«Üzerinde
akit yapılan şeyin bazısı mevcuttur ilh...»
Musannıfın bu sözü değirmen
binasından, un
öğütmenin
dışındaki faydalanmanın da makudun
aleyhe dahil olduğunu işaret etmektedir. Eğer
dahil
olmasaydı ücret vermek gerekmezdi. Biz daha önce Tatarhûniye'den naklen bunun en esah
kavil
olduğunu ve Zahi-ür Rivaye'nin de buna şahitlik ettiğini
söylemiştik.
Ancak
Musannıfın, «menfaat elde ettiğinde» sözü ifade ediyor ki, eğer bilfiil menfaatlenmemişse,
ücret
vermesi gerekmez. Eğer bu menfaatde akdin konusuna girseydi o zaman ondan
faydalanmasa dahi ücreti vermesi gerekirdi. Konu iizerinde düşünmek gerek.
«Menfaat
elde ettiğinde» sözünü, faydalanma
imkânı bulma şeklinde anlamak mümkündür. O
zaman
çelişki söz konusu olmaz.
Zeylaî ve diğer bazı alimlerin, «Binanın yıkılması ile kiracı feshetmedikçe kira akti münfesih olmaz.»
sözüne
getirdikleri delilde: «Zira o yer, bina yıkıldıktan sonra yine meskendir. Orada çadır kurarak
da
oturulabilir. O halde akit bakidir. Şu kadarı var ki. kiracının ücret vermesi gerekmez. Çünkü o
binadan
faydalanma imkânı ortadan kalkmıştır» demeleri, birinci görüşün daha sahih olduğuna
delalet
eder. Bu husustaki bilgi. Fasit İcare bahsinde, «Eğer arsada oturursa» bölümünde geçti.
«Maldaki
ayıp ondan faydalanmayı engellemiyorsa ilh...» Nitekim biz «Kölenin gözünün birinin kör
olması,
saçının dökülmesi, binanın çevre duvarının yıkılması faydalanmaya mani olmuyorsa...»
şeklinde
bu meselenin örneklerini verdik.
«Kiralayan
o ayıbı ortadan kaldırırsa ilh...» Yani kiralayan yıkılan binayı yeniden yapması gibi ayıbı
ortadan
kaldırırsa. Kiracının muhayyerliği düşer. Hastalanan kölenin iyileşmesi gibi ayıbın
kendiliğinden
ortadan kalkmasında da hüküm aynıdır.
Tatarhaniye
ve diğer muteber kitaplarda şöyle denilmektedir: «İmam Muhammed, kiralanan gemi
hakkında
şöyle demiştir: Gemi parçalanarak tahta haline gelse, sonra tahtalar birleştirilerek gemi
yeniden
inşa edilse, gemi sahibi bu gemiyi kiracıya teslim için
zorlanamaz.» Zira gemi
parçalanmakla artık gemi olmaktan çıkmıştır. Kölenin ölümü durumunda olduğu gibi kira
sözleşmesine konu olan şey ortada kalmamıştır. Binanın yıkılması ise bunun aksinedir. Zira bina
yıkılsa
bile yine onun arsasından faydalanmak
mümkündür.» Teemmül
et.
«O
ayıplı maldan faydalanırsa ilh...» Yani kiracı ayıp hasıl olan maldan faydalanırsa. Zeylaî, «Zira
kiracı,
ayıplı malı kullanmakla onun ayıbına razı olmuştur. O zaman alım satım akdinde olduğu gibi
kira
bedelinin hepsini vermesi lazımdır.» demiştir.
«Muhayyerliğin sebebi ortadan kalkmıştır ilh...» Musannıf.'n. «Veya kiralayan ayıbı izale ederse»
sözünün
illetidir. Zira kiralamada sözleşme an bean yenilenmektedir. Dolayısıyla mal sahibinin.
ayıbı gidermesinden sonra ayıp kalmamaktadır. O halde muhayyerlik hakkı da düşmektedir. Zeylaî.
«Çamurlamak ilh...» Yani damının üzerini çamurlamak. Nitekim Velvaliciye'de de bu tabir geçmiştir.
Zira
damın çamurlanmaması oturmayı ihlâl eder. Ama iç duvarları sıvamamak böyle değildir.
SU
KUYUSUNU -KANALI VE TUVALETİ ONARMAK BİNA SAHİBINE- İÇİNDEKİ KÜL VE TOPRAĞI
ÇIKARMAK KİRACIYA AİTTİR
«Su
kuyusunu İlh...» Bu mesele her
yönüyle önceki meselenin aynıdır. Dolayısıyla ayrı bir mesele
halinde
zikredilmesine gerek yoktu.
Su
kuyusu dolduğu takdirde, onu temizlemek yine mal sahibine aittir. Ama bunun için zorlanamaz.
«Zira
üzerine akit yapılan şey oturma menfaatidir. Yerin altının başka şeyle meşgul olması, oturmak
yönünden
binanın dışından faydalanmaya mâni
değildir. Bundan dolayı kuyu dolu olduğu halde
oturmuş
olsa, ücretin hepsini vermesi
lazımdır. Ancak kiracı, sözleşmeyi iptal hakkına sahiptir. Zira
sözleşmeye
konu olan şey ayıplanmıştır» Velvâlicîye.
«Kanalını
ve tuvaleti ilh...» Bu söz suyu atıftır. Yani lağım çukuru demektir. Bezzâziye'de de lağım
çukurunu
ve su kuyusunu onarmak ma!
.sahibîne aittir...» denilmektedir.
Lağım
çukuru ve tuvalet dolduğu takdirde, buraları temizlemek de mal sahibine aittir. Minah'da
böyle denilmektedir. Hâmidiyye'de Feteva-yı Hayriyye de de bu kaville fetva verilmiştir. Feteva-yı
Hayriyye sahibi bunu birçok kitaptan da nakletmiştir.
Velvaliciyye de de, «Tuvalet ve lağım çukuru dolduğu takdirde bunları temizlemek istihsanen
kiracıya
ait değildir. Kıyasa gelince buralar, kiracı tarafından doldurulduğu için onun temizlemesi
gerekir.
İstihsanın illeti şudur: Lağım çukuru ve benzerleri yerin altında olur.
Onun için icare akti
bittikten
sonra, binayı mal sahibine teslim
etmeye mani değildir. Eğer bina
sahibi binasını kiraya
verdiği
zaman. lağım çukuru ve benzerleri
olduğu takdirde temizlemeyi kiracıya
şart koşarsa,
istihsanen
o şart caiz değildir ve akti ifsad eder. Çünkü bu şart akdin gereği değildir ve onda
ikisinden
birisine menfaat vardır.» denilmiştir.
Bezzâziye'de
ise şöyle denilir: «Kiraya verilen hamamın akıntı kanalları dolarsa. onlar ister açıkta
olsun
ister gizli temizlemek kiracıya aittir.
Yine
Bezzâziye'de, «Hamama gelecek suyun
yollarını ve akıntı kanallarını temizlemek kiracıya aittir.
Eğer
hamam sahibi külün ve yakacağın taşınmasını kiracıya şart koşarsa, o şart, sözleşmeyi ifsad
etmez.
Ama eğer kiracı bunların taşınmasını hamam sahibine şart koşarsa, akit fasit olur»
denilmiştir.
Düşün.
Herhalde
Bezzâziye'deki hükümler ya kıyas veya örf üzerine bina edilmiştir. Çünkü Bezzaziye'de.
«Değirmeni
kiraya verirken su yolunun açılmasını kiracıya şart koşmak meselesinde örfe itibar
edilir»
denilmiş-tir.
Yine
Bezzâziye'de, «Kiracı binadan çıksa
ve binada toprak ve kül olsa.
bunları atmak kiracının
vazifesidir.
Lağım çukuru ise böyle değildir. Yanı kiracı binadan çıktığı zaman lağım çukuru
dolmuşsa,
bunu temizlemek mal sahibine aittir. Eğer kiralayan ile kiracı binadaki temiz toprağı
kimin
koyduğunda ihtilaf etseler ve kiracı «Ben geldiğim zaman bu toprak burada idi.» derse, onun
sözü
kabul edilir»
denilmiştir.
«Bir
adam mülkünü tamir etmesî için zorlanamaz ilh...» Hamevî şöyle demiştir: «Bu talilden
anlaşılıyor
ki, bina eğer vakıf ise vakıf
nazırı, vakıf malını tamire
zorlanır,» Tahtavî.
«Teberru
etmiş sayılır ilh...» Yani yukarıda sayılan şeyleri kiracı kendisi yaparsa, kira ücretinden
düşmez.
Fakat kıracının binada yaptığı ilave ve tamiri söküp sökmeyeceği
konusuna metinde temas
edilmemiştir. Bu konuda tafsilat
vardır:
Camiü'l-Fusuleyn'de
şöyle denilmektedir: Kiracı, kiralayanın emri olmadan binaya bir ek yapsa,
sonra
da kira sözleşmesi feshedilse veya kira süresi dolmuş olsa bakılır: Eğer yapılan ek, binanın
toprağından
olan kerpiçten yapılmışsa, kiracı yaptığı eki kaldırır ve alır. O toprağın kıymetini binâ
sahibine
öder. Eğer o eki çamurdan yapmışsa, sökmez. Zira sökerse, yine toprak olmuş
olur.»
Bunun
hülasası şudur: Eğer binâya yapılan ek söküldüğünde zayi olmayıp mal olarak kalan
nesnelerden
yapılmışsa, o zaman ek sökülür. Yok eğer söküldüğü takdirde mal olarak kalmayacak
nesneden
yapılmışsa, sökülmez. Bunun üzerine
birçok mesele binâ edilir. Sayıhâni.
«İki
binayı birden terkedebilir ilh...»
Bezzaziye'nin ibaresi ise şöyledir: «Kiracı diğer binayı da
terkeder.
Çünkü pazarlık ayrı ayrıdır.»
«Eşbah'ın
haşiyesinde ilh...» Ebussuud. Eşbah'ın haşiyesinde şöyle demiştir:
«Kira sözleşmesinin
feshi
Ziyadat'daki ifadeye göre ancak hakimin
hükmü ile olur. Hatta kiralayan dükkânını kira
sözleşmesinin feshine hüküm verilmezden evvel satsa, bu satışı caiz değildir. Mebsut'un rivayetine
göre
ise, kira sözleşmesinin feshi, hakimin hükmüne muhtaç değildir. O halde dükkanını kiraya
veren
kişinin kira sözleşmesi dolmadan ve hakim kiralamayı feshetmeden bu dükkânı satması
geçerlidir. Birinci rivayet daha sahihtir. Çünkü kira sözleşmesinin feshi hususunda ihtilaf edilmiştir.
O
zaman o, hibeden rücû gibi hakimin hükmüne bağlı kalır.
Velvalicî
de. «Zikredilen sadece borçtadır. Ama diğer özürlere gelince; özrü olan taraf, hakimin
hükmüne
ihtiyaç kalmadan kira sözleşmesini feshedebilir. Sahih olanı da budur. Alimlerden
bazıları,
iki rivayet arasında şöyle bir ayırım yapmışlardır: Eğer, kiralanan malın özrü açıksa, kira
aktinin
feshi için hakimin hükmüne ihtiyaç yoktur. Ama özür açık değilse -kişinin ikrarı ile sabit
olan
borç gibi- hakimin hükmüne ihtiyaç
vardır. Zira hakimin hükmü ile özür zahir olur. Kâdîhan ve
Mahbubî
de: «İki rivayet arasındaki bu ayırım ile hükmetmek en sahihidir.» demişlerdir. Kâdîhan ve
Mahbubî'nin
kavillerini, Şeyh Şerafeddin de, «O
ayırımla iki rivayetle de amel edilmektedir. O halde
uygun olan buna itimad etmektir.» sözüyle kuvvetlendirmiştir. Allâme Kâsım'da Tashih'inde de
şöyle der: «Kâdîhan'ın sahih gördüğü birşey diğer alimlerin sahih
gördüklerine takdim ve tercih
edilir.
Çünkü Kâdîhan, fakihu'l-nefs
tir.»
Bu
izahla anlamış olmaktadır ki, şârihin, babın evvelindeki «Kira sözleşmesi kimin hükmü veya
tarafların
rızası ile feshedilir.» sözü uygun bir söz değildir.
Üstelik bu şart, görme muhayyerliğinde
de
tarafların rızasını ve hakimin
hükmünün şart olduğu gibi bir intibâ
vermektedir. Zaten biz bu
husustaki
sözü, Kuhistanî'den nakletmiştik. Dikkatli ol.
METİN
Akit
baki kaldığı takdirde, akit sebebiyle ücrete müstehak olunmayacak bir özür yüzünden kira
sözleşmesi feshedilir. Meselâ diş çekmesi için kiralanan bir adamın akdi, dişin ağrısının dinmesi
halinde;
düğün yemeği için kiralanan ahçının
akdi gelinin ölmesi veya hulu yoluyla kocasından
ayrılması halinde feshedilir.
Kiralayan
herkes tarafından bilinen veya delili ile sabit olan yada ikrarı ile bilinen bir borcu olur ve
kendisinin
kiraya verdiği maldan başka bir malı bulunmazsa yine kira sözleşmesini fesheder.
Çünkü
kiralayan, borcu ödemesi için
hapsedilir ve zarar görür. Apaçık, peşin verilen kira
sözleşmesi, kiraya verilen malın kıymeti kadar
varsa o zaman feshedemez. Eşbah.
Bir
dükkânı, ticaret yapmak için veya terzi olmakla beraber iğnesiyle değil, malıyla çalışmak üzere
kiralayan
kimse iflas ettiği takdirde kira sözleşmesinin feshedebilir.
Bir
kimse dikiş dikmesi için bir köle kiralasa. sonra da işini bıraksa o kölenin kira sözleşmesini
feshedebilir.
Sefer
için bir hayvan kiralayan kişi, görüş değiştirip seferden vazgeçerse, akdi feshedilir. Eğer
görüşünü
yolun yarısında değiştirirse gittiği yol ile kalan kısmı kolaylık ve zorluk bakımından eşit
ise,
ücretin yarısını verir. Eğer kolaylık ve zorluk bakımından eşit değilse, o zaman da ne kadar yol
gitmişse,
gittiği kadarının ücretini verir.
Şerh-i Vehbaniye ve Haniye.
Ama
yukarıdakinin aksine hayvanını kiraya veren, görüşünü değiştirirse kira sözleşmesini
feshedemez.
Zira onun. ücretli bir adam tutarak. kendi yerine hayvanla onu gönderme imkânı
vardır.
Mülteka'da
şöyle denilir: «Asl'ın değil, Kerhî'nin rivayetine göre kervancı hastalansa akdi fesh için o
da
özürdür.»
Bana
göre, fetva Kerhi'nin rivayeti ile
verilir.
Mülteka
sahibi daha sonra şöyle
demektedir: «Adam terzilik yapmak üzere bir dükkân kiralasa,
sonra
başka bir iş yapmak için
terziliği bıraksa bu bir özürdür, kira sözleşmesini feshedebilir. Aynı
şekilde
adam bir akar kiralasa, sonra da yolculuğa çıkmak istese yine akti feshedebilir.»
Kuhistanî.
«Oturmak üzere ev kiralayan kimsenin
yolculuğa çıkmak istemesi kirayı iptal için
özürdür.
Ama ev sahibinin yolculuğa çıkması
kirayı iptal için özür sayılmaz.
Eğer sefere çıkma
konusunda
kiralayan ile kiracı anlaşmazlığa düşseler. kiracının sözü kabul edilir. Ama yolculuğa
çıkmaya
kararlı olduğuna yemin eder.» demiştir.
Velvaliciye'de
de şöyle denilmektedir: «Kiracının iflas etmesi bile işini değiştirmesi de akdi
feshetmesi
için özürdür. Zira artık o işi orada yapması mümkün değildir.
Eşbah'ta
da şöyle denilir: «Kervancının kiraya verdiği hayvanla birlikte gitmesi veya bir adamını
göndermesi
lazım değildir. Hayvanı teslim edince, kıracının ücreti vermesi gerekir.»
Terzilik
yapması için bir köleyi kiralayan kimse, sarraflık yapmak üzere terziliği terkederse köle
sahibiyle
yaptığı akdi feshedemez. Zira dükkânının bir tarafında terzilik, bir tarafında da sarraflık
yapmak
imkânı vardır. Mal sahibinin kiraya verdiği malı satması da borçlanmadıkça özür sayılmaz.
Bu
satış kiralama süresinin bitimine kadar durdurulur. Beğenilen görüş de budur. Ancak hakim,
kiralanan
malın satışına hükmederse bu satış hemen uygulanır. Bu bahsin tamamı Vehbâniye
şerhinde
vardır.
Vehbâniye
şerhinde Haniye'ye nisbetle şöyle denilmektedir: «Mal sahibi, kiraya verdiği malı satsa.
kiracı
o satışı iptal edemez. Doğru olan budur. Ama rehin, rehin
verdiği nesneyi satsa, kiracının o
satışı
iptal hakkı
vardır.
İZAH
«Özür
ilh...» Burada özür, kira sözleşmesindeki özürdür. Özürsüz olarak kira sözleşmesi
feshedilemez. Ancak kiralama, nesnenin istihlâkı üzerine yapılırsa o zaman özürsüz de feshedilir.
Mesela
bir kimse birisini yazı yazması için kiralasa, yazılacak kağıtları da verse, özürsüz olarak
feshedebilir.
Bunun aslı Muzâraa Bahsinde ki, «Zirai ortaklıkda akdi ortakçı değil tohum sahibi
feshedebilir» meselesidir. Eşbah.
Ebussuud,
Eşbah haşiyesinde Biri'den naklen
şöyle der: «Velhasıl üzerine akit yapılan maldan
müstecir
nefsi veya malı açısından bir zarara uğramadan faydalanamıyorsa o zaman kira
sözleşmesini iptal edebilir.