10 Ekim 2012

İCARE KİTABI...ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM


İCARENİN FESHİ BABI

METİN
İcare akti, hakimin hükmü tarafların rızası ve alım-satım akdinde olduğu gibi görme ve şart
muhayyerliği, ile feshedilir. İmamŞafiinin görüşü buna aykırıdır.
Ayrıca icare kiralanan maldan faydalanmayı ortadan kaldıracak derecedeki bir ayıp ve özür
sebebiyle de feshedilir. Bu ayıp ve özür ister icare aktinden evvel ister. sonra, ister kiralanan malı
teslim almadan evvel ister sonra olsun farketmez. Bu ayıplar; kiralanan binanın yıkılması,
değirmenin veya sulu arazinin suyunun kesilmesi gibi ayıplardır.
Tarla yağmurla sulanıyorsa, yağmurun yağmaması da özür sayılır, feshe sebebtir. Yani ücret
yoktur. Haniye. Esah olan kavle göre ayıp sebebiyle icare akti kendiliğinden münfesih olmaz.
Nitekim bu mesele yukarıda geçti.
Cevhere'de şöyle denimektedir: «İcarlanan sulu arazinin suyu bir kısmını sulayacak kadar aksa,
kiracı muhayyerdir; dilerse tarlanın hepsindeki kiralamayı fesheder, dilerse feshetmeyerek tarladan
sulanan kısmın ücretini verir.»
Velvaliciyye'de de şöyle denilir: «Su meselesi söz konusu edilmeden tarlayı kiralarsa ve tarlanın
suyu akması umulamayacak şekilde kesilse, kiracı muhayyerdir. Ama eğer tarlanın suyu azar azar
kesilir ve bu su ile tarlanın sulanacağı umulursa o zaman ücreti vermek gerekir.»
Lisanü'l-Hükkam adlı eserde de şöyle denilmektedir: «Adam bir köyde bir hamam kiralasa, ve köy
halkı bir şeyden korkup köyden göç etseler, kira ücreti düşer. Eğer köy halkının bazısı gider, bazısı
kalırsa, o zaman ücret düşmez.»
Kira sözleşmesi, kiralanan kölenin hastalanması veya hayvanın yaralanması, yada binanın çevre
duvarının yıkılması gibi faydalanmayahalel getiren ayıplarla da feshedilir.
Tebyin'de şöyle denilir: «Kiralamış olduğu değirmenin suyu kesilse. değirmenin binasından un
öğütme dışında başka bir işle faydalanmak mümkünse o zaman gördüğü menfaat kadar kira ücreti
vermesi gerekir. Çünkü sözleşmeye konu olan şeyin bir kısmı mevcuttur. O kısmı elde edince onun
hissesi miktarı ücret verir.»
Eğer maldaki ayıp ondan faydalanmayı engellemiyorsa. veya mal sahibi o ayıbı giderirse yada kiracı
o ayıplı olmasına rağmen maldan faydalanırsa muhayyerlik hakkı düşer. Çünkü muhayyerliğin
sebebi ortadan kalkmıştır.
Kiralanan binayı tamir etmek, damını çamurlamak, çatısının su oluğunu onarmak ve bina içinde
yapılması gereken diğer şeyleri yapmak bina sahibine aittir. Aynı şekilde binada oturmaya zarar
veren her şeyin giderilmesi yine bina sahibine aittir. Eğer bina sahibi bunları yapmazsa, o zaman
kiracı binadan çıkma hakkına sahiptir.
Ama kiracı binayı o ayıpları görüp bilerek kiralamışsa, o zaman çıkamaz. Çünkü o ayıplara razı
olmuştur.
Kiralanan evin su kuyusunu veya sarnıcını, kanalını, tuvaletini onarmak da ev sahibine aittir. Şu
kadar var ki, bunları yapması için ev sahibi zorlanamaz. Zira bir adam kendi mülkünü onarması için
zorlanamaz.
Eğer bu sayılanları kiracı yaparsa parasını ev sahibinden alamaz. Eğer ev sahibi bunları tamirden
kaçınırsa kiracı o zaman evden çıkar. Ancak evin o durumunu bilerek kiralamışsa yukarıda
ylendiği gibi çıkamaz.
Cevhere'de şöyle denilmektedir: «Kiracı tamire muhtaç olan binadaki kira sözleşmesini hakimin
hükmü olmadan do fesih hakkına sahiptir, Kiracı iki binayı birlikte kiralamış olsa ve binalardan
birisi çökse veya ayıplansa, eğer her ikisini aynı akitle kiralamışsa iki binayı birden terkedebilir.»
Ben derim ki: Eşbah'ın haşiyesinde Nihâye'ye nisbetle. «Eğer kiralanan nesnedeki özür acıksa
kiracı, kira sözleşmesini kendi başına feshedebilir. Eğer acık değil de şüpheli ise o zaman kendi
başına feshedemez.» denilmektedir. Esah olan görüş de budur.
İZAH
Bu konunun diğer konulardan sonraya bırakılmasının sebebi açıktır. Zira fesih, bir şeyin
varlığından sonra olur.
«Feshedilir ilh...» Musannıf, «münfesih olur» dememiş, «feshedilir» demiştir. Çünkü o, alimlerin
çoğunluğunun görüşünü benimsemiştir. Alimlerin çoğu «Akit özürle münfesih olmaz.» demişlerdir.




Sahih olan da budur. Bu durum Zahire'de açıkça söylenilmiştir.
Akdin kendi kendine münfesih olmayışının sebebi akde konu olan şeyden başka bir yolla
faydalanma imkânının bulunması değildir. Çünkü ondan bu yolla faydalanmak lazım değildir. Buna
sebep, menfaatlerin tekrar dönmesi mümkün olacak şeklinde fevkolmasıdır. Bunu Hidaye sahibi de
zikretmiştir. İbni Kemal.
Fetevâ-yı Suğra ve Tetimme'de şöyle denilmektedir: «Kiralanan binanın bir duvarı göçse veya
binanın bir bölümü yıkılsa, kiracı, kira sözleşmesini feshetme hakkına sahiptir. Fakat alimlerin
icmaı ile, ev sahibinin gıyabında feshedemez. Ama eğer binanın hepsi yıkılırsa, ev sahibi hazır
olmasa dahi kiracı akti fesheder. Şu kadar var ki, kiracı feshetmedikçe akit kendiliğinden münfesih
olmaz. Zira yıkılan binanın arsasından da faydalanmak mümkündür.»
Şemsü'l-Eimmenin İcare Babında da şöyle denilmektedir: «Binanın tamamı yıkılırsa sahih olan
kavile göre kira sözleşmesi kendiliğinden münfesih olmaz. Ama kiracı kira sözleşmesini ister
feshetsin, ister etme-sin, ücret düşer.» İtkani.
Biz bu meseleyi fasit icare bölümünün hemen öncesinde beyan etmiştik.
«Hakimin hükmü ve tarafların rızası ile ilh...» Bu sözün zahirine göre; «tarafların rızası» görme ve
şart muhayyerliğinde. ayıp ve özürde de icarenin feshi için şarttır. Çünkü Musannıf. bu sözü
bunların hepsine bağlı olarak söylemiştir. Bu hususta ileride tafsilat gelecektir.
«Şart muhayyerliği ilh...» Yani taraflardan birisi, akid esnasında kendisinin üç gün içersinde
akidden dönebileceğini şart koşarsa bu üç gün dolmadan akdi feshedebilir. Mesela: bir adam bir
dükkânı üç gün muhayyer olması şartı ile bir aylığına kiralarsa, bu üç gün zarfında icare aktini
feshedebilir. Eğer üçüncü gün feshederse daha evvelki iki günün ücretini vermesi gerekmez.
Çünkü müddetin başlangıcı, muhayyerliğin düştüğü gündür. Bu söz mal sahibinin fesihte hazır
olmasının veya feshi bilmesinin şart olmadığına işaret etmektedir. Tarafeynin -Ebu Hanife ve
Muhammed- görüşü bunun aksinedir. Ama birincisi daha sahihtir.
Akdi feshetme hakkı maldan faydalanmadığı takdirdedir. Ama maldan istifade etmişse fesh hakkı
diğer, ve icare faydalandığı andan başlar.
Alimlerden bazıları, «Müftü bu hususta muhayyerdir.» demişlerdir. Yani dilerse mülk sahibinin
önünde fesheder, dilerse gıyabında fesheder. Nitekim Muzmaratta da böyledir. Kuhistanî.
Kuhistanî'den naklettiğimiz bu izah, şarihin sözünün işaret ettiğine muhaliftir.
«Görme muhayyerliği ilh...» Adam bir pazarlıkla birkaç tarla kiralasa, sonra bunlardan bazısını
görmüş olsa, bütün tarlalarda kiralamayı feshedebilir. Bu ifade işaret ediyor ki kiracının görme
muhayyerliğinden dolayı akdi feshetmesinde hakimin hükmü veya diğer tarafın rızası şart değildir.
Görme muhayyerliğinde de şart muhayyerliğindeki ihtilafın geçerli olması gerekir. Kuhistanî.
İşçinin Sorumluluğu -dımanı- bahsinde, «Müşterek işçi üzerinde çalışacak şeye göre emeğin
değiştiği işlerde görme muhayyerliğine sahiptir.» denilmişti.
Velhasıl şart muhayyerliği ile görme muhayyerliğinde hakimin hükmü veya kiraya verenin rızası şart
değildir. Ayıp muhayyerliğine gelince. binanın tümünün yıkılması gibi durumlarda kiracı kira
sözleşmesini bina sahibinin gıyabında feshedebilir. Ama bir duvarın yıkılması gibi durumlarda onun
yabında akti feshedemez. Nitekim bu mesele daha önce geçmişti.
Ayıp muhayyerliğinin dışındaki özürlere gelince, ileride geleceği üzere esah olan eğer özür açıksa
kiracı tek başına aktı feshedebilir. Ama eğer açık değil. şüpheli ise, kiracı kendi başına kira
sözleşmesini feshedemez.
Şart muhayyerliği hem kiralayan, hem de kiracı için caizdir. Ama görme muhayyerliği alış veriş
aktinde olduğu gibi mucir için değil, yalnız müstecire aittir.
Hamevî «Ben bunu görmedim.» der. Diğer alimler ise bu husustan bahsetmiştir. Fukaha bu konuda
şu hadisi delil almışlardır: «Görmeden bir şey satın olan, muhayyerdir.»
«İcare menfaatleri satmaktır.» sözüde onları bu hükme götüren diğer bir delildir. Molla Ali Türkmanî
de bu kaville fetva vermiştir.
«Kira sözleşmesinden evvel olan ayıbın ilh...» Yanı kiracı kiraladığı maldaki aybı sözleşmeden evvel
görmezse. Ama eğer aybı kira sözleşmesinden evvel görürse, o zaman muhayyerliği yoktur. Çünkü
akit yaparken o ayıba razı olmuştur. İhtiyar'da da böyle denilmektedir.
Kiracı sonradan meydana gelen bir ayıptan dolayı muhayyer olduğu malı kullanırsa ücretin tümünü




vermesi lâzımdır. Nitekim bunu şarih ileride zikredecektir.
Hülâsa'da şöyle denilmektedir; «Kira sözleşmesindeki ayıp muhayyerliği, alım-satımdaki ayıp
muhayyerliğinden şu yönden farklıdır. Alım-satım akdinde: alıcı malı teslim almadan ayıplı
olduğunu farkederse satıcının haberi olmadan akdi feshedebilir. Ama teslim almışsa ancak satıcıya
haber vererek fesheder. Kıra sözleşmesinde ise kiralanan maldaki bir ayıptan dolayı malı ister
teslimden evvel ister teslimden sonra olsun. kiracı tek başına reddetme hakkına sahiptir» bunu
unutma.
(1) Çünkü icarede akde konu olan şey menfaattir. O da ortada yoktur. Dolayısıyla malı kullanmadan
menfaat elde edildiği düşünülemez. Alım satım ise böyle değildir. Çünkü onda, akde konu olan
maldır ve mal, elde mevcuttur. Burada şöyle bir soru akla gelmektedir: «Malı kullanmadan
menfaatin elde edilmesi düşünülemez. O halde onu kullandıktan sonra nasıl geri verebilirsin ki?!
Bu soruya şöyle cevap vermek mümkündür: «Alimlerin. ele geçirdikten sonra onu geri vermeye
hakkı vardır.» sözlerinden maksatları, kiraya verilen "malın teslimidir. Çünkü kiralamada
ma'kudun-aleyh (akde konu olan şey)in elde edilmesi ancak kiraya verilen malı teslim almakla
mümkündür. O halde malın elde edilmesi, menfaatin elde edilmesi demektir.»
«Maldan faydalanmayı ortadan kaldıracak bir ayıp ilh...» Bunda esas şudur: Kiralanan malda bir
ayıp meydana gelir o malın menfaatlerine tesir ederse, -Mesela kölenin hastalanması. binanın bir
kısmının yıkılması gibi- kiracıya muhayyerlik hakkı doğar. Çünkü menfaatin her parçası akit yapılan
şeyin bütünü gibidir. O zaman kiralanan malı teslim almadan önce onda bir ayıp meydana gelirse
bu ayıp muhayyerliği doğurur. Ama eğer kiralanan malda meydana gelen ayıp menfaatlerine tesir
etmezse. kiracıya muhayyerlik hakkı sabit olmaz. Mesela hizmet için kiralanan kölenin bir gözü
sakatlansa veya saçı dökülse, binanın evde oturmaya bir zarar vermeyen bir duvarı yıkılsa, kıracı
için muhayyerlik hakkı olmaz..Çünkü burada akit mala değil, malın menfaati üzerine yapılmıştır.
Sayılan ayıplar da menfaatte değil. malın kendisinde meydana gelmiştir. Üzerinde akit yapılan
şeyden başka bir şeyde meydana gelen kusur muhayyerliği gerektirmez. İtkanî.
Zahîre'de şöyle denilir: Mal sahibi kiraya vermiş olduğu toprağın ağaçlarından birisini kesse, eğer o
toprağın kiraya verilmesindeki maksat ağaçlardan istifade ise, müşterinin fesih hakkı vardır.
«Değirmenin suyunun kesilmesi ilh...» İcarladığı değirmenin suyu kesildiği takdirde su akıncaya
kadar kira sözleşmesini feshetmezse, ondan sonra bir daha feshedemez. Ancak kesildiği müddeti
ücretten düşülür. Bu hususta bazı alimler. «suyun kesilme günlerinin hesabınca, bazı alimler de
kesilen suyun hissesi miktarınca ücret düşülür.» demişlerdir. Ama birinci görüş daha sahihtir. Zira
zahirür rivaye ona uygun düşmektedir. Çünkü İmam Muhammed Mebsût adlı eserinde şöyle
demiştir:
«Bir ay boyunca su akmasa, kiracı da ay bitene kadar kira sözleşmesini feshetmese, su akmayan
ayın ücretini vermez. Eğer akit o değirmende hem oturmak hem de un öğütmek için yapılmışsa o
zaman yalnız oturmaya has olan menfaat karşılığında ücret vermesi gerekir.» Tatarhaniye'de de
yle denilmektedir.
Bu ifadeden anlaşılıyor ki: eğer değirmenin binası un öğütmeden başka oturmaya da elverişli ise,
oturmak için akit yapılmadığı sürece ücret vermesi gerekmez.
Mebsut'dan yapılan nakilden sonra da Kudurî'den şu ifade nakledilmiştir: «Eğer değirmenin binası
un öğütmekten başka menfaati elverirse, ondan faydalandığının karşılığı olan ücreti vermesi
gerekir.» Bunun benzeri bir ifade Tebyin'den naklen metinde gelecektir.
Öyleyse suyun kesilmesi akdin feshedilmesi için bir kayıt değildir.
Eğer değirmenin suyu azalırsa, bakılır: Eğer fazlaca azalmışsa, kiracının fesih hakkı vardır, değilse
kiracının fesih hakkı yoktur.
Kudurî şöyle demiştir: «Değirmenin suyu, değirmenin kapasitesinin yansından azını öğütecek
kadar azalmışsa, bu azalma fazla azalmadır.»
Nâtifî'nin Vâkiât'ında da, «Eğer suyu azalan değirmen. öğütme kapasitesinin yarısı kadar
öğütüyorsa, kiracıya feshetme hakkı doğar.» denilmiştir. Vâkıat'taki bu ifade Kudurî'nin rivayetine
zıttır. Böyle suyu azalan değirmeni reddetmeyerek un öğütmeye devam etse, bu onun suyunun
azalmasına razı olması demektir. Sonra bir daha reddedemez.
«Yukarıda geçtiği üzere ilh...» Yani fasit icare babından hemen önce bu mesele saraheten
geçmiştir. Zira musannıf orada şöyle demiştir:




«Eğer icarlanan bina harab olursa, icare ücretinin tamamı düşer. Ama kiracı, kirayı feshetmedikçe
sözleşme yıkılma ile münfesih olmaz. Esah olan da bu kavildir.» Musannıfın. «İcare akti fesihtir»
sözü de buna delalet etmektedir. Zira bu söz, kira sözleşmesinin münfesih olmadığını ifade eder.
Biz bu meseleyi Tatarhaniye ve İtkanî'den sarih ifadeleriyle aktarmıştık.
«Tarladan sulanan kısmın ücretini verir İIh...» Bunun benzerini şarih fasit icare babından hemen
önce Vehbaniye'den naklen anlatmıştı. O ifade aynen şöyledir: «Kiralanan binanın bir kısmı çökse,
kıra ücretinden ona düşen hisse düşülür.» Şu kadar var ki, biz burada. İbni Şıhne ve diğer
alimlerden naklen yukarıdaki ifadenin Zahir-ür Rivayeye zıt olduğunu belirtmiştik.
«Velvaliciye'de ilh...» Yukarıda, şarihin Velvaliciye'den naklettiği ibare, Kitabu'l-Müzâraanın üçüncü
faslından zikredilmiştir. Orada şöyle denilmektedir: «Eğer tarlayı su hakkı ile birlikte kiralamış olsa,
suyu kesilse, ücret düşer. Çünkü artık menfaatlenmek mümkün değildir. Ama aksi olsa, yani şöyle
denilmiştir: «Su kesilmeyip de ekin suya hazır olmadığı halde tarlaya devamlı aksa, o zaman yine
kiracının ücret vermesi gerekmez. Çünkü orada menfaatlenebilecek durumda değildir. O zaman
arazi bir gasıp tarafından gasbedilmiş durumuna düşer
Tahtâvinin Hindiye'den naklen belirttiğine göre su hakkının kesilmesiyle ücret düşer. Üstadımız der
ki; O zaman su hakkının olmadığını söyleyip söylememe arasında fark olmaz. Ancak şöyle
denilebilir: Fark şudur: Kira sözleşmesi yapılırken su hakkının akde girmediği söylenirse, fesh illeti
her hangi bir şekilde tarlayı sulama imkânının olmayışıdır. Ama sulama hakkının akde girmediği
ylenmezse. su kesildiği zaman akdi feshedebilmenin illeti, o arazinin suyundan sulayamama
olur.
«Su meselesi söz konusu edilmeden kiralasa ilh...» Ben diyorum ki, caiz olup olmayan icareler
bahsinde geçtiği üzere müstecirin su ve yol hakkı mevcuttur. Biz o bahiste icare ile alışveriş akdi
arasındaki farkı belirtmiştik. O halde, her halde buradaki ifade sulamamanın açıkça anılmamış
olmasına hamledilir. Yine orada kiralanan tarlada ekin ekme imkânının olmaması ile ilgili birçok
mesele geçti. Oraya müracaat ediniz.
«Bir köyde bir hamam kiralasa ilh...» Tatarhaniye'de şöyle denilir: «Şemsü'l-Elmme Hulvânî'ye,
«Birisi bir köyde bir hamam kiralasa, halk o köyden kaçsa, kira müddeti de dolsa, ücret vermesi
gerekir mi?» diye sorulunca. «Eğer hamamdan menfaatlenemiyorsa, ücret vermesi gerekmez.»
cevabını vermiştir. Rüknü'l-İslâm Suğdî de bu soruyu herhangi bir kayda bağlamadan, «hayır»
cevabını vermiştir. Adı geçen köyden halkın bir kısmı gitse. bir kısmı kalsa, ücret vermesi gerekir.»
Zahir olan, yani yukarıdaki, «eğer menfaatlenemiyorsa» sözünden maksat, oturmakla da
menfaatlenemiyorsa. ücret yoktur demektir. Bu mesele, müddetin bitiminde farzedilir. Ama eğer
icare müddeti bitmemişse, kiracı akdi feshedebilir. Çünkü halkın göçetmesi onun menfaatine zarar
verir.
Fasit icare konusundan hemen önce, «Kiralanan hamamı su bassa menfaatlendiği miktarca
ücretini vermesi gerekir.» denilmişti.
«Kölenin hastalanması ilh...» Bezzaziye'de şöyle denilmektedir: «Birisi hizmet için bir köle kiralasa
ve köle hastalansa, bakılır: Eğer köle, sıhhatli zamanından daha az çalışıyorsa, kiracı için köleyi
reddetme muhayyerliği vardır. Eğer reddetmez ve müddet dolarsa, kiracının ücretin tamamını
vermesi lazımdır. Eğer köle hastalığından dolayı hiç çalışamıyorsa, ücret vermek gerekmez. Bu
meseleyi değirmen meselesine kıyas edersek, köle hastalığından dolayı eski yaptığının yansından
azını yapabiliyorsa kiracının akdi feshetme hakkı vardır denilmesi gerekir.»
Velvaliciye'de de şöyle denilir: «Kölenin kaçması veya hırsız olması halinde de hüküm aynıdır.
Bunlar akdi feshetmek için birer özürdür. Çünkü bunlar hizmette kusur meydana getirirler.»
Musannıfın meseleyi kölenin hastalığı ile kayıtlamaktan maksadı, kiralanan hür bir işçinin
hastalanması durumuna işarettir. İşçi eğer tuttuğu başka işçiler vasıtasıyla iş yapıyorsa onun
hakkında hastalık özür değildir. Eğer kendi başına iş yapıyorsa hastalığı, akdi fesh için özürdür.
Nitekim Bezzaziye'de de böyle denîlmektedir.
«Çevre duvarının yıkılması ilh...» Eğer çevre duvarının yıkılması oturmaya zarar veriyorsa özürdür,
oturmaya zarar vermiyorsa, kiracı icare aktini feshedemez. Nitekim biz bunu Bezzaziye'den naklen
beyan etmiş-tik.
«Un öğütme dışında başka menfaat görülürse ilh...» oturmak gibi.
«Gördüğü menfaat kadar ücret verir ilh...» Yani un öğütmenin dışında değirmen binasından ne
kadar yararlanmışsa gördüğü menfaat kadar ücret vermesi gerekir.




«Üzerinde akit yapılan şeyin bazısı mevcuttur ilh...» Musannıfın bu sözü değirmen binasından, un
öğütmenin dışındaki faydalanmanın da makudun aleyhe dahil olduğunu işaret etmektedir. Eğer
dahil olmasaydı ücret vermek gerekmezdi. Biz daha önce Tatarhûniye'den naklen bunun en esah
kavil olduğunu ve Zahi-ür Rivaye'nin de buna şahitlik ettiğini söylemiştik.
Ancak Musannıfın, «menfaat elde ettiğinde» sözü ifade ediyor ki, eğer bilfiil menfaatlenmemişse,
ücret vermesi gerekmez. Eğer bu menfaatde akdin konusuna girseydi o zaman ondan
faydalanmasa dahi ücreti vermesi gerekirdi. Konu iizerinde düşünmek gerek.
«Menfaat elde ettiğinde» sözünü, faydalanma imkânı bulma şeklinde anlamak mümkündür. O
zaman çelişki söz konusu olmaz.
Zeylaî ve diğer bazı alimlerin, «Binanın yıkılması ile kiracı feshetmedikçe kira akti münfesih olmaz.»
sözüne getirdikleri delilde: «Zira o yer, bina yıkıldıktan sonra yine meskendir. Orada çadır kurarak
da oturulabilir. O halde akit bakidir. Şu kadarı var ki. kiracının ücret vermesi gerekmez. Çünkü o
binadan faydalanma imkânı ortadan kalkmıştır» demeleri, birinci görüşün daha sahih olduğuna
delalet eder. Bu husustaki bilgi. Fasit İcare bahsinde, «Eğer arsada oturursa» bölümünde geçti.
«Maldaki ayıp ondan faydalanmayı engellemiyorsa ilh...» Nitekim biz «Kölenin gözünün birinin kör
olması, saçının dökülmesi, binanın çevre duvarının yıkılması faydalanmaya mani olmuyorsa...»
şeklinde bu meselenin örneklerini verdik.
«Kiralayan o ayıbı ortadan kaldırırsa ilh...» Yani kiralayan yıkılan binayı yeniden yapması gibi ayıbı
ortadan kaldırırsa. Kiracının muhayyerliği düşer. Hastalanan kölenin iyileşmesi gibi ayıbın
kendiliğinden ortadan kalkmasında da hüküm aynıdır.
Tatarhaniye ve diğer muteber kitaplarda şöyle denilmektedir: «İmam Muhammed, kiralanan gemi
hakkında şöyle demiştir: Gemi parçalanarak tahta haline gelse, sonra tahtalar birleştirilerek gemi
yeniden inşa edilse, gemi sahibi bu gemiyi kiracıya teslim için zorlanamaz.» Zira gemi
parçalanmakla artık gemi olmaktan çıkmıştır. Kölenin ölümü durumunda olduğu gibi kira
sözleşmesine konu olan şey ortada kalmamıştır. Binanın yıkılması ise bunun aksinedir. Zira bina
yıkılsa bile yine onun arsasından faydalanmak mümkündür.» Teemmül et.
«O ayıplı maldan faydalanırsa ilh...» Yani kiracı ayıp hasıl olan maldan faydalanırsa. Zeylaî, «Zira
kiracı, ayıplı malı kullanmakla onun ayıbına razı olmuştur. O zaman alım satım akdinde olduğu gibi
kira bedelinin hepsini vermesi lazımdır.» demiştir.
«Muhayyerliğin sebebi ortadan kalkmıştır ilh...» Musannıf.'n. «Veya kiralayan ayıbı izale ederse»
sözünün illetidir. Zira kiralamada sözleşme an bean yenilenmektedir. Dolayısıyla mal sahibinin.
ayıbı gidermesinden sonra ayıp kalmamaktadır. O halde muhayyerlik hakkı da düşmektedir. Zeylaî.
«Çamurlamak ilh...» Yani damının üzerini çamurlamak. Nitekim Velvaliciye'de de bu tabir geçmiştir.
Zira damın çamurlanmaması oturmayı ihlâl eder. Ama iç duvarları sıvamamak yle değildir.
SU KUYUSUNU -KANALI VE TUVALETİ ONARMAK BİNA SAHİBINE- İÇİNDEKİ KÜL VE TOPRAĞI
ÇIKARMAK KİRACIYA AİTTİR
«Su kuyusunu İlh...» Bu mesele her yöyle önceki meselenin aynıdır. Dolayısıyla ayrı bir mesele
halinde zikredilmesine gerek yoktu.
Su kuyusu dolduğu takdirde, onu temizlemek yine mal sahibine aittir. Ama bunun için zorlanamaz.
«Zira üzerine akit yapılan şey oturma menfaatidir. Yerin altının başka şeyle meşgul olması, oturmak
yönünden binanın dışından faydalanmaya mâni değildir. Bundan dolayı kuyu dolu olduğu halde
oturmuş olsa, ücretin hepsini vermesi lazımdır. Ancak kiracı, sözleşmeyi iptal hakkına sahiptir. Zira
sözleşmeye konu olan şey ayıplanmıştır» Velvâlicîye.
«Kanalını ve tuvaleti ilh...» Bu söz suyu atıftır. Yani lağım çukuru demektir. Bezzâziye'de de lağım
çukurunu ve su kuyusunu onarmak ma! .sahibîne aittir...» denilmektedir.
Lağım çukuru ve tuvalet dolduğu takdirde, buraları temizlemek de mal sahibine aittir. Minah'da
yle denilmektedir. Hâmidiyye'de Feteva-yı Hayriyye de de bu kaville fetva verilmiştir. Feteva-yı
Hayriyye sahibi bunu birçok kitaptan da nakletmiştir.
Velvaliciyye de de, «Tuvalet ve lağım çukuru dolduğu takdirde bunları temizlemek istihsanen
kiracıya ait değildir. Kıyasa gelince buralar, kiracı tarafından doldurulduğu için onun temizlemesi
gerekir. İstihsanın illeti şudur: Lağım çukuru ve benzerleri yerin altında olur. Onun için icare akti
bittikten sonra, binayı mal sahibine teslim etmeye mani değildir. Eğer bina sahibi binasını kiraya
verdiği zaman. lağım çukuru ve benzerleri olduğu takdirde temizlemeyi kiracıya şart koşarsa,




istihsanen o şart caiz değildir ve akti ifsad eder. Çünkü bu şart akdin gereği değildir ve onda
ikisinden birisine menfaat vardır.» denilmiştir.
Bezzâziye'de ise şöyle denilir: «Kiraya verilen hamamın akıntı kanalları dolarsa. onlar ister açıkta
olsun ister gizli temizlemek kiracıya aittir.
Yine Bezzâziye'de, «Hamama gelecek suyun yollarını ve akıntı kanallarını temizlemek kiracıya aittir.
Eğer hamam sahibi külün ve yakacağın taşınmasını kiracıya şart koşarsa, o şart, sözleşmeyi ifsad
etmez. Ama eğer kiracı bunların taşınmasını hamam sahibine şart koşarsa, akit fasit olur»
denilmiştir. Düşün.
Herhalde Bezzâziye'deki hükümler ya kıyas veya örf üzerine bina edilmiştir. Çünkü Bezzaziye'de.
«Değirmeni kiraya verirken su yolunun açılmasını kiracıya şart koşmak meselesinde örfe itibar
edilir» denilmiş-tir.
Yine Bezzâziye'de, «Kiracı binadan çıksa ve binada toprak ve kül olsa. bunları atmak kiracının
vazifesidir. Lağım çukuru ise böyle değildir. Yanı kiracı binadan çıktığı zaman lağım çukuru
dolmuşsa, bunu temizlemek mal sahibine aittir. Eğer kiralayan ile kiracı binadaki temiz toprağı
kimin koyduğunda ihtilaf etseler ve kiracı «Ben geldiğim zaman bu toprak burada idi.» derse, onun
sözü kabul edilir» denilmiştir.
«Bir adam mülkünü tamir etmesî için zorlanamaz ilh...» Hamevî şöyle demiştir: «Bu talilden
anlaşılıyor ki, bina eğer vakıf ise vakıf nazırı, vakıf malını tamire zorlanır,» Tahtavî.
«Teberru etmiş sayılır ilh...» Yani yukarıda sayılan şeyleri kiracı kendisi yaparsa, kira ücretinden
düşmez. Fakat kıracının binada yaptığı ilave ve tamiri söküp sökmeyeceği konusuna metinde temas
edilmemiştir. Bu konuda tafsilat vardır:
Camiü'l-Fusuleyn'de şöyle denilmektedir: Kiracı, kiralayanın emri olmadan binaya bir ek yapsa,
sonra da kira sözleşmesi feshedilse veya kira süresi dolmuş olsa bakılır: Eğer yapılan ek, binanın
toprağından olan kerpiçten yapılmışsa, kiracı yaptığı eki kaldırır ve alır. O toprağın kıymetini binâ
sahibine öder. Eğer o eki çamurdan yapmışsa, sökmez. Zira sökerse, yine toprak olmuş olur.»
Bunun hülasası şudur: Eğer binâya yapılan ek söküldüğünde zayi olmayıp mal olarak kalan
nesnelerden yapılmışsa, o zaman ek sökülür. Yok eğer söküldüğü takdirde mal olarak kalmayacak
nesneden yapılmışsa, sökülmez. Bunun üzerine birçok mesele binâ edilir. Sayıhâni.
«İki binayı birden terkedebilir ilh...» Bezzaziye'nin ibaresi ise şöyledir: «Kiracı diğer binayı da
terkeder. Çünkü pazarlık ayrı ayrıdır.»
«Eşbah'ın haşiyesinde ilh...» Ebussuud. Eşbah'ın haşiyesinde şöyle demiştir: «Kira sözleşmesinin
feshi Ziyadat'daki ifadeye göre ancak hakimin hükmü ile olur. Hatta kiralayan dükkânını kira
sözleşmesinin feshine hüküm verilmezden evvel satsa, bu satışı caiz değildir. Mebsut'un rivayetine
göre ise, kira sözleşmesinin feshi, hakimin hükmüne muhtaç değildir. O halde dükkanını kiraya
veren kişinin kira sözleşmesi dolmadan ve hakim kiralamayı feshetmeden bu dükkânı satması
geçerlidir. Birinci rivayet daha sahihtir. Çünkü kira sözleşmesinin feshi hususunda ihtilaf edilmiştir.
O zaman o, hibeden rücû gibi hakimin hükmüne bağlı kalır.
Velvalicî de. «Zikredilen sadece borçtadır. Ama diğer özürlere gelince; özrü olan taraf, hakimin
hükmüne ihtiyaç kalmadan kira sözleşmesini feshedebilir. Sahih olanı da budur. Alimlerden
bazıları, iki rivayet arasında şöyle bir ayırım yapmışlardır: Eğer, kiralanan malın özrü açıksa, kira
aktinin feshi için hakimin hükmüne ihtiyaç yoktur. Ama özür açık değilse -kişinin ikrarı ile sabit
olan borç gibi- hakimin hükmüne ihtiyaç vardır. Zira hakimin hükmü ile özür zahir olur. Kâdîhan ve
Mahbubî de: «İki rivayet arasındaki bu ayırım ile hükmetmek en sahihidir.» demişlerdir. Kâdîhan ve
Mahbubî'nin kavillerini, Şeyh Şerafeddin de, «O ayırımla iki rivayetle de amel edilmektedir. O halde
uygun olan buna itimad etmektir.» sözüyle kuvvetlendirmiştir. Allâme Kâsım'da Tashih'inde de
şöyle der: «Kâdîhan'ın sahih gördüğü birşey diğer alimlerin sahih gördüklerine takdim ve tercih
edilir. Çünkü Kâdîhan, fakihu'l-nefs tir.»
Bu izahla anlamış olmaktadır ki, şârihin, babın evvelindeki «Kira sözleşmesi kimin hükmü veya
tarafların rızası ile feshedilir.» sözü uygun bir söz değildir. Üstelik bu şart, görme muhayyerliğinde
de tarafların rızasını ve hakimin hükmünün şart olduğu gibi bir intibâ vermektedir. Zaten biz bu
husustaki sözü, Kuhistanî'den nakletmiştik. Dikkatli ol.
METİN
Akit baki kaldığı takdirde, akit sebebiyle ücrete müstehak olunmayacak bir özür yüzünden kira
sözleşmesi feshedilir. Meselâ diş çekmesi için kiralanan bir adamın akdi, dişin ağrısının dinmesi




halinde; düğün yemeği için kiralanan ahçının akdi gelinin ölmesi veya hulu yoluyla kocasından
ayrılması halinde feshedilir.
Kiralayan herkes tarafından bilinen veya delili ile sabit olan yada ikrarı ile bilinen bir borcu olur ve
kendisinin kiraya verdiği maldan başka bir malı bulunmazsa yine kira sözleşmesini fesheder.
Çünkü kiralayan, borcu ödemesi için hapsedilir ve zarar görür. Apaçık, peşin verilen kira
sözleşmesi, kiraya verilen malın kıymeti kadar varsa o zaman feshedemez. Eşbah.
Bir dükkânı, ticaret yapmak için veya terzi olmakla beraber iğnesiyle değil, malıyla çalışmak üzere
kiralayan kimse iflas ettiği takdirde kira sözleşmesinin feshedebilir.
Bir kimse dikiş dikmesi için bir köle kiralasa. sonra da işini bıraksa o kölenin kira sözleşmesini
feshedebilir.
Sefer için bir hayvan kiralayan kişi, görüş değiştirip seferden vazgeçerse, akdi feshedilir. Eğer
görüşünü yolun yarısında değiştirirse gittiği yol ile kalan kısmı kolaylık ve zorluk bakımından eşit
ise, ücretin yarısını verir. Eğer kolaylık ve zorluk bakımından eşit değilse, o zaman da ne kadar yol
gitmişse, gittiği kadarının ücretini verir. Şerh-i Vehbaniye ve Haniye.
Ama yukarıdakinin aksine hayvanını kiraya veren, görüşünü değiştirirse kira sözleşmesini
feshedemez. Zira onun. ücretli bir adam tutarak. kendi yerine hayvanla onu gönderme imkânı vardır.
Mülteka'da şöyle denilir: «Asl'ın değil, Kerhî'nin rivayetine göre kervancı hastalansa akdi fesh için o
da özürdür.»
Bana göre, fetva Kerhi'nin rivayeti ile verilir.
Mülteka sahibi daha sonra şöyle demektedir: «Adam terzilik yapmak üzere bir dükkân kiralasa,
sonra başka bir iş yapmak için terziliği bıraksa bu bir özürdür, kira sözleşmesini feshedebilir. Ay
şekilde adam bir akar kiralasa, sonra da yolculuğa çıkmak istese yine akti feshedebilir.»
Kuhistanî. «Oturmak üzere ev kiralayan kimsenin yolculuğa çıkmak istemesi kirayı iptal için
özürdür. Ama ev sahibinin yolculuğa çıkması kirayı iptal için özür sayılmaz. Eğer sefere çıkma
konusunda kiralayan ile kiracı anlaşmazlığa düşseler. kiracının sözü kabul edilir. Ama yolculuğa
çıkmaya kararlı olduğuna yemin eder.» demiştir.
Velvaliciye'de de şöyle denilmektedir: «Kiracının iflas etmesi bile işini değiştirmesi de akdi
feshetmesi için özürdür. Zira artık o işi orada yapması mümkün değildir.
Eşbah'ta da şöyle denilir: «Kervancının kiraya verdiği hayvanla birlikte gitmesi veya bir adamını
göndermesi lazım değildir. Hayvanı teslim edince, kıracının ücreti vermesi gerekir.»
Terzilik yapması için bir köleyi kiralayan kimse, sarraflık yapmak üzere terziliği terkederse köle
sahibiyle yaptığı akdi feshedemez. Zira dükkânının bir tarafında terzilik, bir tarafında da sarraflık
yapmak imkânı vardır. Mal sahibinin kiraya verdiği malı satması da borçlanmadıkça özür sayılmaz.
Bu satış kiralama süresinin bitimine kadar durdurulur. Beğenilen görüş de budur. Ancak hakim,
kiralanan malın satışına hükmederse bu satış hemen uygulanır. Bu bahsin tamamı Vehbâniye
şerhinde vardır.
Vehbâniye şerhinde Haniye'ye nisbetle şöyle denilmektedir: «Mal sahibi, kiraya verdiği malı satsa.
kiracı o satışı iptal edemez. Doğru olan budur. Ama rehin, rehin verdiği nesneyi satsa, kiracının o
satışı iptal hakkı vardır.
İZAH
«Özür ilh...» Burada özür, kira sözleşmesindeki özürdür. Özürsüz olarak kira sözleşmesi
feshedilemez. Ancak kiralama, nesnenin istihlâkı üzerine yapılırsa o zaman özürsüz de feshedilir.
Mesela bir kimse birisini yazı yazması için kiralasa, yazılacak kağıtları da verse, özürsüz olarak
feshedebilir. Bunun aslı Muzâraa Bahsinde ki, «Zirai ortaklıkda akdi ortakçı değil tohum sahibi
feshedebilir» meselesidir. Eşbah.
Ebussuud, Eşbah haşiyesinde Biri'den naklen şöyle der: «Velhasıl üzerine akit yapılan maldan
müstecir nefsi veya malı açısından bir zarara uğramadan faydalanamıyorsa o zaman kira
sözleşmesini iptal edebilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...