10 Ekim 2012

İCARE KİTABI...ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM


ÖZEL İŞÇİ BAHSİ
«Bir adama ilh...» Yani belirli bir kişiye çalışan kişidir. O belirli kişi bir kişi yahut daha fazla da
olabilir.
Bu hususta Kuhistanî şöyle der: «İki veya üç adam bir çobanı kendi koyunlarını otlatması için
kiralasalar, o çoban özel işçi olur. Muhit ve diğer muteber kitaplarda da yle denilmektedir.
Buna göre kendisini ilk tutan kiracıya çalıştığı başkasına da çalışma hakkı olan işçi tarifin dışına
çıkmaktadır. Yani özel işçi değildir.
«Belirli bir vakit çalışmak üzere ilh...» Bu kayıtla terzi gibi belirli bir vakit tayın edilmeden önce
adam için çalışan işçi özel işçi tarifinin dışına çıkmaktadır. H.
«Sadece kendi işinde çalışmak üzere ilh...» Bu kayıtla belirli bir zaman çalışmakla birlikte kiracı
tarafından başkası için çalışmaması şartı koşulmayan çoban gibi işçiler tarif dışına çıkmaktadır.
Tahtavî: diyor ki: «Bu ifâdeden anlaşıldığına göre: Adam, koyun otlatmak için bir aylığına tutulmuş
olsa, mal sahibi yalnız kendisinin koyununu otlatması şeklinde bir kayıt koymasa bite yine özel işçi
olur. Her halde buradaki tahsisten murad, -Tahsisi ansın veya anmasın- başkalarının koyunlarını da
güdebileceğini söylememektedir... Zira özel işçi, umumîlik ifade eden bir söz söylemekte müşterek
işçi olur. Nitekim bu. Dürer'in ibaresinde gelecektir.
«Çalışmasa dahi ücreti hakeder ilh...» Yani işverene kendisini çalıştırma imkânı verdiği halde
-müstecirden gelen bir sebeble- çalışmasa yine ücreti alır. Ama müstecire teslim ettiği halde
yağmur veya başka bir özürden ötürü çalışmasa ücret alamaz. Zahîre'den naklen Mîrâcta da böyle
denilmektedir.
«Hizmet için tutulsa ilh...» Yani adamın kendisine, hanımına ve çocuklarına hizmet etmesi için
birisini kiralasa bu özel işçidir. Bunun vazifesi seher vaktinden yatsıdan sonra halk yatıncaya kadar
mutad olan işleri yapmaktır. Bu işçinin yemeği de patrona aittir. Eğer yemek işçiye şart koşulmuşsa




-kiraya- verilen hayvanın yeminde olduğu gibi- icare akti fasit olur. Birçok kitaplarda böyle
denilmektedir.
Şu kadarı var ki, Fakih Ebülleys, «Zamanımızda köleler, müstecirin malından yer.» demiştir.
Hamevî, Zahiriye ve Haniye'den naklen.
Bu konu geçen babın başında geçti .T.
«Tayin edilen koyunları otlatmak için ilh...» Dürer ve Tebyin'de de böyle kayıtlanmıştır. Musannıf da
geçen bölümün başında şöyle demişti: «Adam bir ekmekçiyi bugün şu kadar unu bir dirheme
ekmek yapacaksın diye kiralasa, İmama göre bu akit fasit olur. Çünkü iş ile vakit birlikte şart
koşulmuştur. Buna göre musannıfın bu sözleri ile orada zikredilenler birbirine zıt düşmektedir. İşte
bundan ötürü Şurunbulaliye, «Akit bu tertib üzere yapılırsa, mesele evvel vakit, sonra iş
konuşulursa yukarıda söylediğimiz gibi bu fasit bir akit olur. Bu aktin sıhhati için müddet ücretten
sonra zikredilmelidir. demiştir.
Ben derim ki: Biz geçen babın başında «tayin edilen» sözünün düşmesini gerektirecek sözler
yledik. Oraya müracaat ediniz.
«Meselenin tahkiki Dürer'dedir ilh...» Dürer'in ibaresi aynen şöyledir: Hizmet etmesi veya koyun
otlatması için icarladığı kimse, ona ancak başkasına çalışmamasını veya başkasının koyunlarını
otlatmamasını şart koşarsa yada aktin başlangıcında çalışacağı müddeti zikrederse özel işçi olur.
Bir aylığına tayin edilen koyunlarını belirli bir ücretle otlatması için kiralanması buna misaldir.
Çünkü, hemen sözün başında müddeti zikrettiği için özel işçi olur.»
Ben diyorum ki: Bunun sırrı şudur: Hemen sözün başında müddeti konuşmakla o müddette işçinin
bütün menfaatleri kiracının olur. Artık işçi o müddet içinde başkası için çalışma imkânı bulamaz.
Kiracının müddet ve ücreti zikrettikten sonra «koyunları otlatman için» demesi aktin iş üzerine
yapıldığı ihtimalini taşır. O zaman da çoban, müşterek işçi olur. Çünkü müşterek işçi akdi iş üzerine
yapılan kimsedir. Bu sözün ayrıca özel işçinin belirli müddet için yapması gereken işin nevini
beyan için olması ihtimali vardır. Zira işin nevini tayin etmeden belirli bir müddet için özel işçi
kiralamak sahih değildir. İşçinin özel işçi olması için, mesela, «Ben seni bir aylığına hizmet veya
hasat için kiraladım» demesi gerekir. O zaman, birincinin hükmü ihtimalle değişmez ve aksini
açıkça söylemedikçe işçi yalnız onun işçisi olur. Aksini açıkça söyleme şöyle olur: «Ben seni bir
aylığına benim koyunlarımla birlikte başkalarının koyunlarını da otlatman için kiraladım.» Bu çok
açıktır.
Eğer iş veren kiralama süresini daha sonraylerse, mesela «Ben seni şu koyunlarımı belirli bir
ücretle gütmen için bir aylığına kiraladım» dese o zaman işçi, sözün hemen başında müşterek işçi
olur. Zira akit, sözün başında iş üzerine yapılmış olmaktadır. O zaman, kiracının sözünün sonunda
«bir aylığına» demesi, akdin zaman üzerine yapılması ve işçinin özel işçi olması ihtimalini taşıdığı
gibi, üzerinde akit yapılan işin takdiri için söylemiş olması ihtimalini de taşır.
Aksi ortaya çıkmadıkça, ihtimalle sözün başlangıcının doğurduğu hüküm değişmez.
ÖZEL İŞCİ NAFİLE NAMAZ KILAMAZ
«Özel işçi, müstecirin dışında başka birisi için çalışamaz ilh...» Hattâ nafile namaz bile kılamaz.
Tatarhaniye'de şöyle denilmektedir: «Fazlî'nin Feteva'sında şu sözler vardır. «Bir adam birisini bir
günlüğüne falan işi yapması için kiralasa, o günün sonuna kadar işçinin o işi yapması lazımdır.
Farz namazlarının dışında başka bir şeyle meşgul olamaz.» Semerkandî fetevâsında şöyle
denilmiştir: «Maşayihten bazıları, «tözel işçi farz namazlarını kıldığı gibi sünnetleri de kılar. Bütün
fukahanın ittifakı ile nafile namaz kılamaz. Fetva da bu kavil üzeredir.» demişlerdir.
Garibü'r-Rivayette de şöyle denilir: «Ebû Ali el Dekkak, «şehir içinde yevmiye ile çalışan işçilerin
Cuma namazına gitmesine mani olunamaz. Ama şu var ki. eğer câmi uzaksa, Cuma ile uğraştığı
müddetin karşılığı ücretinden düşülür. Eğer yakın ise, ücretinden bir şey düşülmez. Eğer cami
uzaksa ve Cumaya gidip gelmesi günün dörtte biri kadar bir vaktini alırsa ücretinin dörtte biri
düşülür» demiştir.»
«Eğer başkası için çalışırsa, çalıştığı kadarı ücretinden düşülür ilh...» Tatarhaniye'de şöyle denilir:
«Birisi akşama kadar çalışması için bir marangoz kiralasa, marangoz o müddet içinde bir
başkasına bir dirhem karşılığında bir hokka yapsa, hokkayı yaptıran adam marangozun başkasına
çalıştığını bilirse günahkâr olur. Eğer bilmiyorsa bir günahı yoktur. Marangozun ücretinden hokka
için çalıştığı süre ücreti düşülür.
«Bu illetin zahirine göre ilh...» Çünkü özel işçide akde konu olan şey işçinin menfaatidir»




Cevhere'nin, «O koyunlardan bir miktarını otlattığı müddetçe...» sözünün bir manası yoktur.
Ben değerli alimlerin bazılarının eserlerinde. «Cevhere'nin bu sözünden maksadı, musannıf ve
metin sahiplerinin anladığı gibi işçinin iş yaparak ücreti hak etmesi değil işçinin nefsini müstecire
tesliminin gerekti olduğudur. İllet de bunu ifade eder.» dediklerini gördüm. Bu ifade gerçekten
güzeldir.
«İmadiye ve sarahaten zikretmiştir. ilh...» İmâdiye'nin açık ifadesi metinlerdeki ibarelere uygundur.
Metinlerin ibaresi şöyledir: «Özel işçi, kira süresinde çalışmasa dahi nefsini kendini tutan kimseye
teslim etmekle ücretini hak eder.»
FER'İ BIR MESELE: Koyun sahibi özel olarak tuttuğu çobanın gücü yettiği kadar koyunlarının
sayısını artırabilir. Çünkü koyunları otlatmak için kiralanan özel işçi, otlatma hususunda köle
durumundadır. Kölenin efendisi, kölesinin gücü yettiği kadar koyun otlattırabilir. Tatarhaniye.
«Mal elinde helâk olsa zamin olmaz ilh...» Yani mal işçinin müdahalesi olmadan telef olsa fakihlerin
icmaı ile zamin olmaz. Musannıfın veya işçinin yaptığı işte helâk olsa» sözü de «izinli olduğu işl
manasını ifade eder. Ama kiracı işçiye bir işi yapmasını emrettiği halde o başka bir iş yapsa, yaptığı
işten doğan her zarara zamindir. Tatarhanîye.
Yine Tatarhaniye'de şöyle denilmektedir: «Çoban koyunu sürse ve bundan ötürü koyunlardan
bazıları bazılarını boynuzlasa yada çiğnese, çoban eğer müşterek işçiyse her halükârda zamindir.
Aynı şekilde çoban yalnız birisinin işçisi olduğu halde koyunlar bir kaç kişinin ise yine zamindir.
Çoban özel işçi ise ve koyunların hepsi bir adamın ise zamin değildir. Ama çoban iki veya üç
kişinin özel işçisi koyunlar da iki veya üç adamın ise, zamin olur. İki veya üç kişinin özel işçisi: İki
veya üç kişinin koyunlarını otlatması için birisini bir aylığına kiralamalarıdır.
Zahîre'de de şöyle denilmektedir: «Yalnız bir adam için çalışan özel işçi ile birkaç adama çalışan
özel işçi arasında fark vardır. Bu fark çok önemlidir, öğrenilmelidir.»
Ben derim ki: Bunun ifade ettiği şudur özel işçi ile yalnız bir adamın işçisi arasında mutlaklık ve
umumilik bakımından fark vardır. Nitekim biz buna daha önce işaret etmiştik.
Cami'ül-Fusûleyn'de şöyle denilir: «Çoban koyunları otlatır veya sularken bir koyun helâk olsa,
zâmin olmaz. Ama eğer çoban veya bir yabancı böyle bir hayvanı hayatından ümit var oldukları
veya belli olmadığı halde keserlerse zamin olurlar. Ama eğer kesinlikle öleceğini biliyorsa zamin
olmaz. Çünkü o bu durumda delâlet yoluyla kesmeye mezundur. Sahih olan do bu görüştür. Katır
veya eşek ise ölecekleri kesinlikle bilinse bile kesilmezler. Çünkü bunların eti yenilmez. İmam-ı
Azâm'a göre at da kesilmez. Çünkü atın eti tahrimen mekruhtur. Çoban, bir hayvanı. hastalığından
dolayı kestiğini söylese, eğer mal sahibi onu yalanlarsa tasdik edilmez. Çünkü kesdiğini dıman
sebebi ile ikrar etmiştir. Helâkını iddiâ etmesi halinde ise sözü tasdik edilir. Mal sahibi helâk
alâmetini getirmesini şart koşsa bile durum böyledir.» özetle. Yani Cevherede denildiği gibi
çobanın sözü yemini iIe tasdik edilir.
«Emanetçi gibi ilh...» Emanetçi malın bozulmasını kasdederse. öder. T.
«Süt annesi yalnız bir adamın özel işçisi olduğu için ilh...» Ebussuud der ki: «Velhasıl, süt ,anne
konusundaki meseleler birbirine zıt düşmektedir. Çünkü bu meseleden bazılarında, «süt anne
zamin değildir» sözlerinde olduğu gibi onun yalnız bir adamın işçisi olduğuna işaret edilir.
Bazılarında, «Bir kadın iki ayrı çocuğa ücrette süt annesi olsa, her iki tarafın da ona ücretini
vermesi gerekir» sözlerinde olduğu gibi. süt an-nenin müşterek işçi olduğuna işaret edilir.»
İtkanî de şöyle der: «Sahih olan. çocuk ona emzirmesi için götürülüp verilirse, süt anne müşterek
işçi, eğer kendisi alıp evine götürürse, özel işçi olur. Özetle. T.
SOKAK VE HAN BEKÇİLERİ KONUSU
«Çarşı ve han bekçisi zamin değildir ilh...» Camiü'l-Fusuleyn'de şöyle denilmektedir: «Bir adam han
veya birkaç dükkânı koruması için kiralasa da dükkânlardan bir şey kaybolsa, bazı alimler, işçinin
İmam Ebu Yusuf ve Muhammede göre malın dükkânın dışında zayi olması halinde zamin olduğunu
ylerler. Çünkü müşterek işçidir. Bazı âlimler ise, «Sahih kavle göre zamin değildir.» demişlerdir.
Fetvâ bu görüşe göre verilir. Çünkü o özel işçidir. Bilindiği gibi o bekçi başka bir iş yapmak istese,
yapamaz. Eğer hırsız dükkânı delerek içeriden çalmışsa, esah olan kavle göre bekçi zamin değildir.
Çünkü içeride korunan mal sahibinin elindedir. Aynı ihtilaf çarşı bekçisi hakkında da geçerlidir.
Zahîre'nin yirmi dördüncü babında «hüküm yine böyledir.»
Hamîdiye'de de şöyle denilmiştir: Yukarıdaki ifâdelerden anlaşılan; Eğer dükkânın kilidi kırılarak




içindeki mal alınmışsa, bekçi zamindir. Yok eğer kırılmadan alınırsa bekçi zamin değildir.
Ben diyorum ki: Bekçinin zamin olması, ancak onun müşterek işçi olduğunu kabul etmekle
mümkündür. Özel işçi olduğunu kabul eden görüşe göre zamin olmaz. Çünkü yukarıda geçtiği
üzere müftabih olan kavle göre özel işçi telef olandan sorumlu değildir.
Evet, bu durumda az evvel Tatarhaniye ve Zahire'de geçen, «Çoban birden fazla adamın özel işçisi
olsa, zamin olur.» sözü müşkil olur. Ancak denilebilir ki, eğer kilit bekçi uykuda iken veya orada
bulunmadığı bir zaman kırılmışsa o zaman vazifesinde kusur ettiğinden dolayı zamin olur.
Hülâsa'da şöyle denilir: «Eğer çarşı bekçisini çarşı halkından birisi icarlamışsa ve bu şahıs diğer
esnafın reisi durumunda ise o zaman sanki çarşı esnafının hepsi bekçiyi isticar etmiş gibi olur.
Aldığı ücret de bekçiye helâl olur.»
Muhît'te de şöyle denilmektedir: «Çarşı esnafının reisi, bekçilik için bir adamı icarlasa, çarşı esnafı
bu icara razı olmasalar. onların itirazının bir hükmü yoktur, batıldır.»
«Ücreti ihtimali tayin etmek sahihtir. ilh...» Bu kayıd ihtilaflıdır. Çünkü ücretin ihtimali konuşulması
ile hiç verilmemesinin söylenmesi arasında bir fark yoktur. Nitekim muhitte şöyle denilmektedir:
Adam eğer bugün yazarsan bir dirhem ücret veririm. Yarın yazarsan ücret yoktur» derse;
İmam Muhammed «Eğer birinci gün yazarsa bir dirhem ücreti alır, ikinci gün yazarsa, bütün
ulemanın görüşüne göre bir dirhemi geçmemek üzere ecr-i misil verilir.» demiştir. Tulî.
«İlhak edilmiştir ilh...» Remlî, bu, «[birincisindeki» sözü, musannıfın yazmış olduğu metinde yoktur.
Bunu şerhte kırmızı mürekkeble yazarak hâmisine ilhak etmiştir» der.
«Şerh de etmemiştir ilh...» Evet, hemen bu sözün peşinde şerh etmemiştir, ama «Yük Yüklemenin
Terdidi...» bahsinde şerhederek uzun uzun bahsetmiştir. Onun ibâresi de haşiyede nakledilmiştir.
Öyle sanıyorum ki, şarih burada musannıfın sözünün tamamına bakmamıştır.
«Alım-satımda da böyledir ilh...» Bu sözün «üç ve dört şey arasında» diye kayıtlanması bunlarla
ihtiyacın giderilmesidir. Çünkü bir mal iyi kötü ve orta olabilir. Dördüncü bir şık olmaz. Onun için üç
şey arasında muhayyer bırakılırsa muteberdir, daha fazlasında olursa muteber değildir.
«Ancak zaman konusundaki muhayyerlik böyle değildir. ilh...» Bunun misali yukarıda Remlî'den
nakledilen sözde geçti. Zîra, yarına izafe edilen kayıt. bugün sabit değildir. O zaman bugün iki ayrı
ücret bir arada toplanmaz. O halde, bugünkü ücrette bir meçhuliyet kalmaz. Ama bugünkü ücret,
ertesi güne kalırsa, ertesi gün için iki ayrı ücret cemolmuş olur. Birisi dirhem, öteki de yarım
dirhemdir. İşte bu durumda ücret meçhul olur. Ücretin meçhul olması da aktin cevazına mânîdir.
Dürer. Bu, İmâmı Azâmın görüşüdür. İmameyne göre ise her iki şart da caizdir. İmam Züfer'e göre,
her iki şart da fasittir. Bu bahsin tamamı Minah'tadır.
«Bir dirhemi geçmemek kayyla ecr-i misil alır ilh...» Ecr-i misil yarım dirhemden noksan olmaz.
Musannıfın bu, «bir dirhemi geçmemek» üzere kayyarım dirhemden fazla olabileceğine delalet
eder. Ebû Hanife'den ise, yarım dirhemden fazla olmayacağı rivayet edilmiştir. Çünkü akitte
sarahaten konuşulan ücret odur. Demek ki İmam Ebû Hanifeden iki rivayet vardır. Zahirür rivayenin
delili, ertesi güne izafe edilen akitte iki ücretin cemedilmesidir. Bu görüşlerden birincisi ücret
üzerine ziyâde men edildiğinden dolayı ikincisi de yarım dirhemden aşağı olması çok görülmediği
için muteberdir. Onun için her iki görüşle de amel edilmektedir. Her iki görüşle amel sarahatle
zikredileni tercih etmekten daha evladır. Kifaye, özetle.
Zeylaî ikinci rivayetin sahih olduğunu söylemiştir. Onun benzeri İzah'ta da mevcuttur. İzah ikinci
rivayetin İmam Muhammed'in, Cami-u's-Sâğîr adlı kitabındaki ikinci rivayet olduğunu zikretmiştir.
«İmameyn muhalefet etmiştir ilh...» Zeylâî şöyle demektedir: «Eğer yarından sonra dikerse İmam-ı
Azama göre sahih olan, verilecek ecr-i mislin yarım dirhemi geçmemesidir. Zira müstecir yarım
dirhemden fazla ücretle yarına tehir edilmesine razı olmayınca yarından sonraya tehir edilmesine
hiç razı olmaz. İmâmeynin kavline göre ise sahih olan ecr-i misil, yarım dirhemde" "oksan
olabileceği gibi yarım dirhemi geçmez de.»
Dürerde dolap yerine ocak denilmiştir. Yanmaya uygun olması bakımından uygun olan da ocağın
zikredilmesidir. Bunu Halebî ifade etmiştir.
«Müstecir mutlaka zamin değildir ilh...» Zira kiralanan binada ocağın veya tandırın yapılması
binanın şeklini noksanlaştırmayan bir faydalanmadır. Ama kuyu kazmak bina yapmak binanın
bizzat kendisinde tasarruf olduğundan binanın geri kalan kısmında bir kusur meydana
getirdiğinden tandır ve ocağın aksine dımanı icabettirir. Camiü's-Fusuleyn.




«Eğer eşeği bulamayacağını bildiği için aramasa, zamin olmaz ilh...» Bu sözden maksat, zannı
galibine göre bulamayacağını bilmesidir. Bu ifadenin zahirine göre; müstecir bulamayacağını
zannettiğini iddia ederse tasdik edilir.
Ben derim ki: Bezzâziye'de, «Müşterek işçi olan çobana otlaması için bir öküz verse. çoban öküzün
nereye gittiğini bilmediğini söylese, bizim zamanımızda onun bu sözü. öküzü telef ettiğini ikrar
manâsınadır» denilmiştir.
«Arasa da ilh...» Yani eşeğin kaybolduğu çevrede arasa da. Eğer eşeğin gittiğini görse de geri
çevirmese zamin olur. Musannıf bu sözüyle şunu ifade etmek istemektedir: Eğer gözünün önünde
eşek kaybolsa, zamin olur. Çünkü, onu korumakta ihmal göstermiştir. Onun gitmesine mani
olmamıştır. Buna göre; kiracı eşekle birlikte fırına gitse, ekmek almakla meşgul olurken eşek
kaybolsa, bakılır; Eğer gözünün önünde kaybolmuşsa zâmindir, gözünün önünden kaybolmadıysa
zamin değildir. Hülasa.
Haniye'de, «Eşek onun gözünün önünden kaçtığı takdirde bir şeyle bağlamış olsa bile, bunu
korumamış demektir. O halde zayi olduğu takdirde zâmin olur.» denilmiştir.
«Zamin değildir ilh...» Yani eğer özel işçi ise fukahanın icmaı ile, müşterek işçi ise, İmama göre
zamin değildir. Minah.
«Sahibeyn; «Çoban müşterek ise zamin olur» dediler ilh...» Zira korumayı, kaçınılması mümkün bir
özürle terketmiştir.
Zahîre'de şöyle denilmektedir: Ben kitabın bazı nüshalarında şunu gördüm: Çobanın otlattığı koyun
sürüsünden bir tanesi kaçsa, onu geri çevirecek veya kaçtığını sahibine bildirecek bir adam
bulamasa, zamin değildir. Aynı şekilde koyun sürüsü birkaç parçaya ayrılsa ve hepsini bir araya
toplamaya kadir olmasa, zayi olduğu takdirde yine zamin değildir. Çünkü koyunu bir özürden dolayı
koruyamamıştır. Bu özür geri kalan kısmın helâk olma tehlikesidir. İmameyne göre ise zamin olur.»
Bezzaziye'de, «Çoban çoğuna sahip olmak suretiyle daha çok ücret almak için kaçan koyuna mani
olmamıştır. Bunun için İmameynin dediği gibi zamin olur» denilmektedir.
METİN
Kiracı, hizmet için kiraladığı köle ile yolculuğa çıkamaz. Zira yolculuğun zorluğu vardır. Ancak
beraber yolculuğa çıkmayı şart koşarsa, o zaman götürebilir. Çünkü şart, ister lehinde ister
aleyhinde olsun daha çok selahiyet verir. Eğer kiracının sefere gideceği biliniyorsa hüküm yine
aynıdır. Yani köleyi beraberinde götürebilir. Zira örfen bilinen bir şey şart koşulmuş gibidir. Ama
kendisine hizmet etmesi için vasiyet edilen köleyi kayıtsız şartsız sefere götürebilir. Zira hizmet için
vasiyet edilen kölenin yemesi. içmesi. giymesi vasiyet olunan kimsenin üzerinedir.
Kiracı hizmeti için kiraladığı köleyi beraberinde sefere götürse ve köle helâk olsa kölenin kıymetine
zamindir. Çünkü kiracı gasıb durumundadır. Köle helâk olmasa ücret vermesi gerekmez. Zira
ücretle dıman bir araya gelmezler.
İmam Şafii'ye göre, o kölenin ecr-i mislini verir.
Kiracı çalışmalarından dolayı ücret verdiği mahcur köle veya çocuktan verdiği ücreti geri alamaz.
Çünkü o akit, iş bittikten sonra istihsanen sahihe inkılab etmiştir.
Bir köleyi gasbeden kimse kölenin çalışması karşılığında almış olduğu ücretten yese, ona zamin
değildir. Çünkü Ebû Hanife'ye göre bu ücretin değeri yoktur. Nitekim gâsıb köleyi icare verse ve
onun ücretini yese imamların ittifakı ile zamin olmaz. Zira ücret gâsıbındır, malikinin değildir. Eğer
köle kendi kendisini icare vermişse ücreti alması caizdir. Ama onu efendisi icare vermişse, köle
ücreti alamaz. Fakat efendisi ücreti alması için verirse, o zaman alabilir. Çünkü efendisi icâre aktini
bizzat kendisi yapmıştır. İnaye.
Efendisi kölenin aldığı ücreti elinde görse eli kesildikten sonra hırsızın elinde kalan malda olduğu
gibi onu alır. Zira mülkiyeti bakidir.
Bir köleyi bir aylığı dört, bir aylığı da beş dirheme iki aylığına kiralasa, anılan tertib üzere bu akit
sâhihtir. Hattâ yalnız birinci ay çalışırsa dört dirhem yalnız ikinci ay çalışırsa beş dirhem alır.
Kiralayan ile kiracı kölenin kaçması veya hastalığı yada değirmenin suyunun akıp akmaması
hususunda ihtilaf etseler, zahiri hal ile hükmedilir. Yani makbul olan sözünü doğruladığı tarafın,
sözüdür.
Birîsi üzerinde meyve olan bir ağacı satsa. ve satıcı ile alıcı meyvenin ağaçla birlikte satılıp
satılmadığı konusunda ihtilaf etseler, makbul olan söz meyveyi elinde bulunduranın sözüdür.




Bunda kaide şudur: İhtilaf esnasındaki durum kime şehadet ederse, makbul olan söz onun sözüdür.
Hülâsa'da şöyle denilmektedir: Kiraladığı değirmenin suyu kesilse, suyun akmadığı müddeti ücreti
kiralama ücretinden düşer. Su tekrar akmaya başlasa, ücret de çalışmaya başlar. Eğer değirmen
sahibi ile kiracı suyun ne kadar kesildîği hususunda anlaşmazlığa düşseler, kiracının sözü kabul
edilir. Ama bizatihi suyun kesilip kesilmediği konusunda anlaşmazlığa düşerlerse o zaman o anki
duruma göre hükmedilir. Yani anlaşmazlığa düştükleri onda su akıyorsa suyun kesilmediğine,
akmıyorsa kesildiğine hükmedilir.
Kumaş sahibi ile terzi kaftan veya gömlek dikilmesi hususunda veya kumaş sahibi ite boyacı
renkler hususunda yada ücretin varlığı ve yokluğu hususunda ihtilaf etseler söz yemini ile birlikte
kumaş sahibinindir. Ebû Yusuf'a göre eğer o sanatkâr kumaş sahibi ile her zaman iş yapıyorsa
ücretini alır. Yok eğer her zaman böyle iş yapmıyorsa, ücret alamaz.
«İmam Muhammed'e göre ise, sanatkâr bu sanatını para ile yapmakla tanınmışsa, ve hala o sanatı
yapıyorsa o zaman mevcut durumum şehadetine kıyasla yemini ile birlikte sanatkârın sözü kabul
edilir. Ama eğer o sanatı ücretle icra etmekle meşhur değilse, sözü kabul edilmez. Fetva İmam
Muhammed'in bu kavliyle verilir. Zeylâî.
Bu hüküm, ihtilafın iş bittikten sonra olması halindedir. Ama iş yapılmadan ihtilaf ederlerse, o
zaman her iki tarafa do yemine ettirilir.
FER'İ MESELELER:
Zanaatkârların hepsinde çırağın yaptığı iş ustasına izafe edilir. O halde işçinin üzerinde çalıştığı
mal telef olursa, onu ustası öd&r. İhtiyar. Yani eğer işçi (çırak) haddi aşmamışsa ustası zamindir.
Eğer haddî aşmışsa, o zaman bizzat kendisi zamindir. İmadiye.
Eşbahta şöyle denilmektedir: Hana veya hamama girenler kira için hazırlanan bir evde oturan
kimseler, gasıp olduklarını iddia etseler, iddiaları tasdik olunmaz. Ücret vermeleri vacibtir.
Ben derim ki: Müftabih kavle göre yetimin malındaki hüküm de böyledir. (yani bir adam tasarruf
ettiği yetim malını gasbettiğini iddia etmiş olsa, iddiası tasdik edilmez. Ücret vermesi vacibtir.
Uyanık ol.
Yine Eşbâh'ta şöyle denilir:: «Mutemet görüşe göre toprak için ücret haraç gibidir. Öyle ise bir
toprağı ziraat için kiralasa ve ekine bir afet gelse, afetten evvelki zaman için ücret vermesi gerekir.
Ama afet ten sonraki ücret düşer.»
Ben derim ki: Velvâliciye"de itimad edilen görüş yukarıda naklettiğimiz görüştür. Ancak Hâniye'de
ücretten hiçbir şey düşmeyeceği rivayetle kesinlikle söylenmiştir. Haniye'de şöyle denilmektedir:
«Kiraladığı tarlanın ekini bir afete uğrarsa ve helâk olsa, yada su baskınına uğrasa da hiçbir şey
bitmese, yine de ücret vermesi gerekir. Zira onu ekmiştir. Ama ekmezden evvel su basarsa, o
zaman ücret gerekmez.
İZAH
«Köle ile yolculuğa gidemez İlh...» Hizmet için kiraladığı köle ise şehirde ve şehir merkezine bağlı
ylerde hizmet ettirir, yolculukta değil. T. Bezzaziye'den.
«Zira seferin meşakkati vardır ilh...» Seferin meşekkati olduğu gibi geri dönüş masrafı da kölenin
efendisine ait olur. Bu masrafı vermek efendiye zarar verir. O halde onu beraberinde sefere
götürmeye hakkı yoktur. Ancak efendisi izin verirse götürebilir. Zeylaî.
«Ancak şart koşarsa ilh...» Veya götürdükten sonra kölenin efendisi buna razı olursa. T.
«Çünkü şart ona daha çok selahiyet verir. ilh...» Yani şart malikiyeti daha çok isabettirdiği gibi
uymaya da daha çok sebep olur. Yani şart koşana veya şart koşulana daha çok malikiyet yada daha
çok memlükiyet sağlar. T.
«Sefere gideceği biliniyorsa ilh...» Yani Tebyinde belirtildiği üzere sefere hazırlık yapmışsa köleyi
götürebilir.
Kendisine hizmet için vasiyet edilen köleyi ise kayıtsız şartsız sefere götürebilir ilh...» Hizmeti
üzerine sulh yapılan köle de bunun gibidir. T. Seriyyüddin'den.
«Zira ücretle tazminat bir araya gelmezler ilh...» Yani aynı anda bulunamazlar. Eğer biz, «köle sağ
salim kaldığı takdirde ücret helâk olduğu takdirde tazminat icabeder» dersek aynı andaki o sefer
halidir. Ücret ile tazminat toplanmış olur. T.
«Mahcur köle veya çocuk olsalar ücreti geri alamaz. ilh...» Yani köle veya çocuk efendi veya




velisinden izin almadan birisine çalışmış olsalar kiracı onlara verdiği ücreti geri alamaz.
Her iki surette de ücretten maksat ecr-i misildir. Tebyin'de de Nihaye'den naklen böyle
denilmektedir.
«İş bittikten sonra icare sahihe inkılab etmiştir ilh...» Çünkü çocuk veya köle zararlı tasarrufta
bulunmaktan men edilmişlerdir, faydalı tasarruftan değil. Bundan ötürü de velî veya efendisinden
izin almaksızın hediye kabul etmeleri caizdir. İşi bitirdikten sonra icârenin sahih sayılması sırf
menfaattir. Ücret hiçbir zarar olmadan gerçekleşmiştir. O zaman onların ücreti kabzetmeleri
sahihtir. Çünkü âkit ontardır. Müstecir vermiş olduğu ücreti geri alamaz. Zeylaî. özetle.
Tahtavi; «Bu tâlil, akitte konuşulan ücretin verilmesini gerektirir» der.
Mahcur köle veya çocuk işten dolayı helâk olursa, bakılır: Eğer helak olan çocuk ise, müstecirin
akrabalarına çocuğun diyetini vermeleri gerekir. Müstecir de, helâk olmazdan önce çalışma ücretini
verir. Eğer köle ise, müstecir onun kıymetini verir. Çalıştığının karşılığında ise ücret vermez. Zira
kıymetine zamin olduğu zaman çalıştırma anından itibaren ona malik olmuş sayılır. O zaman köleyi
çalıştırmakla kendi köesinin menfaatini elde etmiş demektir. Kifaye. özetle.
Zeylai de şöyle der: «Bir köle efendisinden izin olmadan birisine belirli bir zaman için ücretle
çalışmak üzere anlaşsa ve o müddet bitmeden efendisi köleyi azad etse, icare akti geçerli olduğu
gibi köleye de muhayyerlik hakkı yoktur. Azad edilmezden önceki ücret efendisine ait, azaddan
sonra alacağı ücret de kendisi içindir. Ama köleyi efendisi birisine belirli bir zaman için kiraya
verse ve müddetin yarısından sonra köleyi azad etse, köle için akde devam edip etmemede
muhayyerlik hakkı vardır... Köle icare aktini feshederse, azaddan evvelki zamana ait ücret
efendisinindir. Eğer feshetmez de çalışmaya devam ederse, azaddan sonraki müddetin ücretî
kendisine aittir. Ücreti kabzetmek efendinin hakkıdır. Zira icare aktini efendi yapmıştır.»
«İstihsanendir ilh...» Kiracının çalıştırdığı köle veya çocuğa verdiği ücret geri alamaması. Kıyasa
göre ise kiracı, çalıştırmış olduğu mahcur köle veya çocuğa iş karşılığı vermiş olduğu ücreti geri
alabilir. Zira hacredilen kimselerin yaptığı akit caiz değildir. O zaman, o ücret kiracının mülkü olarak
kalır; Zira kiracı hacredilen kimseyi çalıştırmakla onu gasbetmiş olur. Gasıba da ücret yoktur
tazminat vardır. Zeylaî.
«Köleyi gasbeden zamin olmaz ilh...» Yani bir adam köleyi gasbettiğinde köle birisine kendi başına
ücretle çalışmış olsa, onu gasbeden kişi kölenin ücretini elinden alarak yese, ona dıman gerekmez.
Zeylaî.
«Çünkü onun değeri yoktur ilh...» Çünkü o ücret korunmamıştır. Zira ücretin korunması ancak
malik veya malikin naibi gibi bir elle mümkün olabilir. Burada malikin eli de sabit değildir. Kölenin
eli ise efendinin eli değildir. Çünkü köle gasıbın elindedir. Hatta köle helâk olduğu takdirde gasıba
tazmin ettirilir Kendisini gasıbtan koruyamayan elindeki parasını nasıl koruyabilir. Kifaye.
Koruyamayacağına göre, onun ücreti metekavvim (değerli) olmayan mal gibidir.
«Bu hüküm Ebû Hanife'ye göredir ilh...» İmameyne göre ise, gasıb ücreti köleye verir. Çünkü gasıb,
başka birinin malını tevilsiz ve izinsiz olarak telef etmiştir.
«Kölenin ücreti alması caizdir ilh...» Yani kölenin kendi kendini icare vererek elde ettiği ücreti
olması ulemanın ittifakı ile caizdir. Zira bu sırf menfaattir. Hediye kabulü gibi, onda da köle izinlidir.
Kölenin ücretini almasının faydası kiracının ona ödemekle ücretin sorumluluğundan kurtulması
şeklinde görülür. Dürer.
Tûrî şöyle der: «Musannıfın bu sözü «müstecir geri olamaz» sözünün tekrarıdır. Çünkü musannıfın
«Müstecir köle veya çocuğa vermiş olduğu ücreti geri alamaz.» sözü kölenin kabzının sıhhatini
ifade ettiği gibi kiracının almasını da men etmektedir. Teemmül et»
«Çünkü efendisi icare aktini bîzzat kendisi yapmıştır ilh...» İmâdiye'nin ibaresi de bunu ifade
etmektedir. O halde musannıfın, «efendisi kira sözleşmesini bizzat kendisi yapmıştır» sözüne, köle
eğer kendi kendini icare verirse, ücreti alması caizdir» sözünün illeti değildir. Ama ona illet olmaya
uygundur. Öyleyse, eğer köleyi gasbeden kimse onu icare verirse, köle ücretini kendisi
kabzedebilir mi? İlletin ifade ettiğine göre kölenin bu ücreti kabzetmesi caiz değildir. Çünkü kendisi
âkit değildir. T.
«Eli kesildikten sonra hırsızın çaldığı mal, mal sahibi tarafından bulunduğu takdirde alınması gibi
ilh...» Zira hırsızın eli kesildikten sonra çalınmış olan mal mütekavvim değildir. Onu telef etmekle
zamin olunmaz. Maliki onu alıncaya kadar mülkiyet hırsıza kalır.
«Anılan tertib üzere bu akit sahihtir ilh...» Zira zikredilen ayın öncelikle aktin peşinden gelen ay




olduğu kabul edilmezse o zaman akte dahil olan ay, adamın ömrünün aylarından herhangi bir ay
olur ki bu fasittir. O zaman aktin caiz olması için ayın aktin peşine gelen aya haşredilmesi lazımdır.
Ayrıca kiracının kira sözleşmesine teşebbüs etmesi, kölenin menfaatlerinin temellüküne hemen
ihtiyacı olduğunun delilidir. Bu sebeple akitte zikredilen ayı, kiracının ihtiyacının karşılanması için
öncelikle sözleşmeyi takibeden aya haşretmek vacib olur. Kifaye.

MUCİR İLE MÜSTECİRİN İHTİLAFLARI
«Kölenin kaçması veya hastalığında ihtilaf etseler ilh...» Mesela ayın sonunda kiracı kölenin
kaçtığını veya kira süresi içersinde hasta olduğunu iddia^etse, ve kölenin kendisine gelmezden
önce hastalandığını söylese, o an ki duruma göre hükmedilir. Zeylaî.
«Söz o anki halin kendisine şehadet ettiği kimsenin sözüdür ilh...» Zira kölenin o anda hasta olması
geçmişte de hastalığın bulunduğuna delalet eder. Her ne kadar zahiri görüş hüccet olmaya uygun
değilse de tercih sebebi olabilir. Şu kadar var ki, eğer o an ki durum, kiralayana şehadet ederse, o
zaman bir pürüz ortaya çıkar. Çünkü zahire göre, o, ücrete layıktır. Fakat zahiri hal, ücreti isbat
edemez. Bu pürüzün cevabı şöyledir: Kiralayan ücrete, geçmiş bir sebebten dolayı yani akit
sebebiyle müstahıktır. Zahir hal -ücretin isbatına değil- aktin o vakte kadar baki kaldığına şehadet
eder. Zeylaî. Özetle.
«Makbul olan söz, meyveyi elinde bulunduranındır ilh...» Bu da ancak meyvenin baki kalması
halinde görülür. Ama eğer meyve helâk olmuş veya tüketilmişse durum ne olacaktır? Musannıf bu
hususa temas etmemiştir. Zahir olan, bu hallerde de kimin yanında helâk olmuş veya kim helâk
etmişse hüküm ona göre verilir. T.
«Suyun ne kadar kesildiği hususunda makbul olan söz kiracının sözüdür ilh...» Zira kiracı, «zaid
olanın dımanını inkâr etmektedir.» sözü de yemini ile birlikte inkâr edenin sözüdür.
«Söz kumaş sahibinindir ilh...» Mesela kumaş sahibi kaftan yapmasını söylediğini, terzi de gömlek
yapmasını söylediğini iddia etse, veya kumaş sahibi boyacıya kırmızı boya ile boyamasını
ylediğini boyacı ise sarı boya ile boyamasını istediğim iddia etse yada kumaş sahibi ücretsiz
olarak yapmasını istediğini, diğeri de ücretle yapılmasını istediğini iddia etse, bu sûretlerin
hepsinde makbul olan söz kumaş sahibinindir. Ayrıca o işin değeri olduğunu ve kendisinin ücret
vermesi gerektiğini inkâr etmektedir. Yukarıda da söylendiği gibi söz yemini ile birlikte, inkâr
edenin sözüdür. Zeylâi. özetle.
«Yemini ile ilh...» Yani birinci surette yemin ederse, kumaş sahibi dilerse işlenmemiş şekildeki
kumaşın kıymetini tazmin ettirir, ücret de vermez. Dilerse dikilmiş haldeki kumaşı alır ve ona akitte
konuşulanı geçmemek şartıyla ecr-i misil verir. Çünkü burada terzi işin aslında, yani kesmek ve
dikmekte kumaş sahibinin sözüne uymuştur. Ancak terzi için vasfında ona muhalefet etmiştir. O
halde kumaş sahibi dilediğini seçebilir.
İkinci surette -kumaş sahibi kırmızıya boyamasını emrettiğini iddia etse...- yemin ederse, kumaş
sahibi dilerse kumaşın boyanmamış halindeki kıymetini tazmin ettirir. Dilerse boyanan kumaşı alır
ve yine akitte konuşulan ücreti geçmemek şartıyla ecr-i misil verir. Dürer.
«Her zaman böyle iş yapıyorsa ilh...» İnaye'de «Eğer kumaş sahibi ile terzi arasında bu tür işler
tekrarlanıyorsa» denilir.
Tebyin'de de, «Yâni kumaş sahibi her zaman ona işlemek üzere kumaş veriyor ve iş karşılığında da
bir ücret veriyorsa.» denilmiştir.
«Zâhir halin şehadetiyle hükmedilir ilh...» Çünkü sanatkârın sanatını icra için dükkân açması, sanki
açıkça, «ben bu sanatı para ile icra ediyorum» demesi gibidir. Zira burada âdet olan zahiri hale
itibar edilir. Zeylaî.
«Her iki tarafa da yemin verdirilir ilh...» Evvela kiracı yemin eder. Çünkü birisi akti iddia ediyor,
diğeri ise inkâr ediyor. Mesela birisi işin hibe edildiğini iddia ederken, diğeri işin para ile yapıldığını
iddia etmektedir. İhtiyar.
TETİMME: Haniye'de şöyle denilmektedir: «Birisi bir şey kiralarsa ve onda tasarrufla bulunmadan
önce ihtilaf etseler, mesela kiracı ücretin beş dirhem olduğunu, kiralayan da on dirhem olduğunu
iddia etse, ikisi de yemin eder. Hangisi yeminden kaçınırsa. hüküm onun aleyhine verilir. Yemin,
kiracıdan başlanır. İkisi de yemin ederlerse, kadı akti fesheder. Hangisi delil getirirse onun delili
kabul edilir. Eğer ikisi de delil getirirse, kiralayanın deliline göre hükmedilir. Çünkü kiralayan kendi
hakkını isbat etmektedir. Aynı şekilde müddet veya mesafede ihtilaf etseler, hüküm yine böyledir.
Şu kadar var ki, müddet ve mesafede yemin etmeye kiralayandan başlanır. Bunlardan hangisi delil


getirirse kabul edilir. Eğer her ikisi de delil getirirse, o zaman da kiracının beyyinesi ile hükmedilir.
Kiracı iki aylığını on dirheme kiraladığını, diğeri de bir aylığını on dirheme kiraladığını, diğeri de bir
aylığını on dirheme icare verdiğini söylese, yine yemin ederler. Bunlardan hangisi delil getirirse,
kabul edilir. Eğer ikisi de delil getirirse, müstecirin delili ile hükmedilir. Eğer ücret ve müddetin her
ikisine de veya ücretle mesafenin her ikisinde ihtilaf ederlerse, yemin ettirilirler, ve kira feshedilir.
Eğer birisi delil getirirse, kabul edilir. Eğer ikisi de delil getirirse, her ikisinin delili ile de hüküm
verilir. Yani ücretin ziyadesinde kiralayanın beyyinesi ile, müddet veya mesafenin ziyadesine de
kiracının delili ile hükmedilir. Bunlardan hangisi davayı açmış ise önce karşı tarafa yemin verdirilir.
Eğer bu vecihlerde, kiralama süresinin bitiminden sonra veya kiracı maksadına ulaştıktan sonra
anlaşmazlığa düşerlerse, yemini ile birlikte kiracının sözü kabul edilir. Fukahanın icmaı ile yemin
etmezler. Kira süresinin bir kısmı geçtikten sonra veya yolun bir kısmını gittikten sonra ücrette
anlaşmazlığa düşseler. ikisine de yemin verilir. Geri kalan süre veya yol için de kira sözleşmesi
feshedilir. Geçen zaman veya yol hakkında kıracının sözü kabul edilir.
«Ustası zamindir ilh...» Eğer mal çırağın elinde telef olursa. Zira çırak, ustasının izni ile
çalışmaktadır. Bu sebeble kendisi zamin değildir. Çünkü o ustasının özel işçisidir. Ücreti, icare
müddeti içinde, nefsini müstecire (burada ustasına) teslim etmekle de hak eder. Nitekim biz bu
meseleyi daha önce izah etmiştik.
«Hana giren gasıb olduğunu iddia etse kabul edilmez ilh...» Tatarhaniye'de şöyle denilmektedir.
«Han genelde kira için yapılır. Dolayısıyla onun handa konaklaması ücrete razı olması demektir.»
Meşayihten bazıları da, «Fetva; onun ücret vermesinin gereği üzerinedir.» demişlerdir. Ancak hana
inen adam bunun aksi bir şekilde tanınmışsa, mesela kendisi açıkça, «Ben handa gasıb olarak
konaklıyorum» derse veya zalimlikle tanınmış bir adam olup, halkın meskenine icare yoluyla değil
zorla girip oturmakla meşhursa, o zaman ücret vermesi gerekmez.»
Ben derim ki: Zahir olan: Tatarhâniye'nin ifadesi önceki alimlerin, «Gasbedilen menfaatter tazmin
edilmez.» kavli sebebiyledir. Ama sonraki alimler. kira getirmesi için hazırlanan mal vakıf malı ve
yetim malının gasbında dıman gerektiğine fetva vermişlerdir. Bu fetvaya göre kira için yapılan bir
binada gasb yoluyla oturan adamın ücret vermesi gerekir. İster gasıp olduğunu iddia etsin, ister
etmesin, ister gasbetmekle tanınsın, ister tanınmasın farketmez.
«Ücret vermeleri vacibtir ilh...» Kira için yapılan binada gasp yoluyla oturanlar. Bu ecr-i misildir T.
«Mutemede göre arazi için haraç gibi ücret vardır. ilh...» Yanı muvazzaf haraç gibi. Mukaseme
haracı değil. Zahir olan do budur. H. Bu ifade Eşbah'ın haşiyelerinde Velvaliciye'den nakledilen şu
sözlere muhaliftir. «Tarladaki ekini soğuk vurmadan önceki sürenin ücreti kiralama ücretinden
düşülmez. Soğuk vurduktan sonraki müddetin ücreti ise düşülür. Burada haraç gibi olmaz. Çünkü
haracın vücûb sebebi, verimli olan toprağın mülkiyetini bir sene ister hakikaten, ister hükmen
elinde tutmaktadır. İtimad da Velvaliciye'den nakledilen bu kaviledir.»
«Afetten sonraki ücret düşer ilh...» Şu kadar varki, «Afetten sonraki ücret düşer» hükmü de eğer
ekinin helâkinden sonra ikinci bir ekin ek-meye imkân vermeyecek kadar kısa bir zaman kalmışsa
yledir. Ama eğer birinci ekin gibi veya ortadan daha az zararlı ikinci bir ekin ekmeye imkân
verecek bir zaman kalmassa ücret vermek gerekir. Bezzaziye'de de Muhit'ten naklen, «Fetva bu
kavil üzerinedir.» denilmiştir. Bunun aynısı Zahire'de, Haniye'de, Hülasa'da ve Tatarhaniye'de de
mevcuttur. Zahir olan birinci ekin gibi veya onda daha az zararı olanla kayıtlanmak kiracının özel bir
türü ekmek için kiralamış olması halinde farzedilir. Eğer orayı dilediğini ekmek üzere kiralamışsa, o
kayda lüzum yoktur. Çünkü tarlanın herhangi bir kayıtla kayıtlanmadan kiralan-ması geçerlidir.
Ancak Haniye'de ücretten bir şeyin düşmeyeceği kesin bir tarzda ifade edilmiştir. Haniye sahibinin
zikrettiğini Velvaliciye sahibi de zikretmiş, ancak onun hilafına olan kavle itimad etmiştir. Şu da var
ki, Haniye'de, geçen tafsilat zikredilmiş ve «fetvaya muhtar olan kavil de bu-dur» denilmiştir. Artık
nasıl olur da onun hilafı kesin bir dille ifade edilebilir? Çünkü sen çeşitli kitaplardan fetvanın
açıklıkla bu rivayet üzerine olduğunu bildin.
«Ücret vermesi lazımdır ilh...» Yani ücreti tam vermesi lazımdır. Allah daha iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...