ÖZEL
İŞÇİ BAHSİ
«Bir
adama ilh...» Yani belirli bir kişiye çalışan kişidir. O belirli kişi bir kişi yahut daha fazla da
olabilir.
Bu
hususta Kuhistanî şöyle der: «İki
veya üç adam bir çobanı kendi koyunlarını otlatması için
kiralasalar, o çoban özel işçi olur. Muhit ve diğer muteber kitaplarda da böyle denilmektedir.
Buna
göre kendisini ilk tutan kiracıya çalıştığı başkasına da çalışma hakkı olan işçi tarifin dışına
çıkmaktadır. Yani özel işçi değildir.
«Belirli
bir vakit çalışmak üzere ilh...» Bu kayıtla terzi gibi belirli bir vakit
tayın edilmeden önce
adam
için çalışan işçi özel işçi tarifinin dışına çıkmaktadır. H.
«Sadece kendi işinde çalışmak üzere ilh...» Bu kayıtla belirli bir zaman çalışmakla birlikte kiracı
tarafından
başkası için çalışmaması şartı koşulmayan çoban gibi işçiler tarif dışına çıkmaktadır.
Tahtavî:
diyor ki: «Bu ifâdeden anlaşıldığına göre: Adam, koyun otlatmak için bir aylığına
tutulmuş
olsa,
mal sahibi yalnız kendisinin
koyununu otlatması şeklinde bir
kayıt koymasa bite yine özel
işçi
olur.
Her halde buradaki tahsisten murad, -Tahsisi ansın veya anmasın- başkalarının koyunlarını da
güdebileceğini
söylememektedir... Zira özel işçi, umumîlik ifade eden bir söz söylemekte müşterek
işçi
olur. Nitekim bu. Dürer'in ibaresinde gelecektir.
«Çalışmasa dahi ücreti hakeder ilh...» Yani işverene kendisini çalıştırma imkânı verdiği halde
-müstecirden
gelen bir sebeble- çalışmasa yine ücreti alır. Ama müstecire teslim ettiği halde
yağmur
veya başka bir özürden ötürü çalışmasa ücret alamaz. Zahîre'den naklen Mîrâcta da böyle
denilmektedir.
«Hizmet
için tutulsa ilh...» Yani adamın kendisine, hanımına ve çocuklarına hizmet etmesi için
birisini
kiralasa bu özel işçidir. Bunun vazifesi seher vaktinden yatsıdan sonra halk yatıncaya kadar
mutad
olan işleri yapmaktır. Bu işçinin yemeği de patrona aittir. Eğer yemek işçiye şart
koşulmuşsa
-kiraya-
verilen hayvanın yeminde olduğu gibi- icare akti
fasit olur. Birçok kitaplarda böyle
denilmektedir.
Şu
kadarı var ki, Fakih Ebülleys,
«Zamanımızda köleler, müstecirin malından yer.» demiştir.
Hamevî,
Zahiriye ve Haniye'den naklen.
Bu
konu geçen babın başında geçti
.T.
«Tayin
edilen koyunları otlatmak için ilh...» Dürer ve Tebyin'de de böyle kayıtlanmıştır. Musannıf da
geçen
bölümün başında şöyle demişti: «Adam bir ekmekçiyi bugün şu kadar unu bir dirheme
ekmek
yapacaksın diye kiralasa, İmama göre bu akit fasit olur. Çünkü iş ile vakit birlikte şart
koşulmuştur.
Buna göre musannıfın bu sözleri
ile orada zikredilenler birbirine zıt düşmektedir. İşte
bundan
ötürü Şurunbulaliye, «Akit bu tertib
üzere yapılırsa, mesele evvel vakit, sonra iş
konuşulursa
yukarıda söylediğimiz gibi bu fasit bir akit olur. Bu aktin sıhhati için müddet ücretten
sonra
zikredilmelidir. demiştir.
Ben
derim ki: Biz geçen babın başında «tayin edilen» sözünün düşmesini gerektirecek sözler
söyledik. Oraya müracaat ediniz.
«Meselenin
tahkiki Dürer'dedir ilh...» Dürer'in ibaresi aynen şöyledir: Hizmet etmesi veya koyun
otlatması
için icarladığı kimse, ona ancak başkasına çalışmamasını veya başkasının koyunlarını
otlatmamasını
şart koşarsa yada aktin başlangıcında çalışacağı müddeti zikrederse özel işçi olur.
Bir
aylığına tayin edilen koyunlarını
belirli bir ücretle otlatması için kiralanması buna misaldir.
Çünkü,
hemen sözün başında müddeti
zikrettiği için özel işçi olur.»
Ben
diyorum ki: Bunun sırrı şudur: Hemen sözün başında müddeti konuşmakla o müddette işçinin
bütün
menfaatleri kiracının olur. Artık işçi o müddet içinde başkası için çalışma imkânı bulamaz.
Kiracının
müddet ve ücreti zikrettikten sonra
«koyunları otlatman için» demesi
aktin iş üzerine
yapıldığı
ihtimalini taşır. O zaman da çoban, müşterek işçi olur. Çünkü müşterek işçi akdi iş üzerine
yapılan
kimsedir. Bu sözün ayrıca özel
işçinin belirli müddet için yapması gereken işin nevini
beyan için olması ihtimali vardır. Zira işin nevini tayin etmeden belirli bir müddet için özel işçi
kiralamak sahih değildir. İşçinin özel işçi olması için, mesela, «Ben seni bir aylığına hizmet veya
hasat
için kiraladım» demesi gerekir. O zaman, birincinin hükmü ihtimalle değişmez ve aksini
açıkça söylemedikçe işçi yalnız onun işçisi
olur. Aksini açıkça söyleme şöyle olur: «Ben seni bir
aylığına benim koyunlarımla birlikte başkalarının koyunlarını da otlatman için
kiraladım.» Bu çok
açıktır.
Eğer
iş veren kiralama süresini daha sonra söylerse, mesela «Ben seni şu koyunlarımı belirli bir
ücretle
gütmen için bir aylığına kiraladım»
dese o zaman işçi, sözün hemen başında müşterek işçi
olur.
Zira akit, sözün başında iş üzerine yapılmış olmaktadır. O zaman, kiracının sözünün sonunda
«bir
aylığına» demesi, akdin zaman
üzerine yapılması ve işçinin özel işçi olması ihtimalini taşıdığı
gibi,
üzerinde akit yapılan işin takdiri için söylemiş olması ihtimalini de taşır.
Aksi
ortaya çıkmadıkça, ihtimalle sözün başlangıcının doğurduğu hüküm değişmez.
ÖZEL
İŞCİ NAFİLE NAMAZ KILAMAZ
«Özel
işçi, müstecirin dışında başka birisi için çalışamaz ilh...» Hattâ nafile namaz bile kılamaz.
Tatarhaniye'de
şöyle denilmektedir: «Fazlî'nin Feteva'sında şu sözler vardır. «Bir adam birisini bir
günlüğüne
falan işi yapması için kiralasa, o günün sonuna kadar işçinin o işi yapması lazımdır.
Farz
namazlarının dışında başka bir şeyle meşgul olamaz.» Semerkandî fetevâsında şöyle
denilmiştir: «Maşayihten bazıları, «tözel işçi farz namazlarını kıldığı gibi sünnetleri de kılar. Bütün
fukahanın
ittifakı ile nafile namaz kılamaz. Fetva da bu kavil üzeredir.» demişlerdir.
Garibü'r-Rivayette de şöyle denilir: «Ebû Ali el
Dekkak, «şehir içinde yevmiye ile çalışan işçilerin
Cuma
namazına gitmesine mani olunamaz. Ama şu var ki. eğer câmi uzaksa, Cuma ile uğraştığı
müddetin
karşılığı ücretinden düşülür. Eğer yakın ise, ücretinden bir şey düşülmez. Eğer cami
uzaksa
ve Cumaya gidip gelmesi günün dörtte biri kadar bir vaktini alırsa ücretinin dörtte biri
düşülür»
demiştir.»
«Eğer
başkası için çalışırsa, çalıştığı kadarı ücretinden düşülür ilh...» Tatarhaniye'de şöyle denilir:
«Birisi
akşama kadar çalışması için bir marangoz kiralasa, marangoz o müddet içinde bir
başkasına bir dirhem karşılığında bir hokka yapsa, hokkayı yaptıran adam marangozun başkasına
çalıştığını
bilirse günahkâr olur. Eğer bilmiyorsa bir günahı yoktur. Marangozun
ücretinden hokka
için
çalıştığı süre ücreti düşülür.
«Bu
illetin zahirine göre ilh...» Çünkü özel işçide akde konu olan şey işçinin menfaatidir»
Cevhere'nin,
«O koyunlardan bir miktarını otlattığı müddetçe...» sözünün bir manası yoktur.
Ben
değerli alimlerin bazılarının eserlerinde. «Cevhere'nin bu sözünden maksadı, musannıf ve
metin
sahiplerinin anladığı gibi işçinin iş yaparak ücreti hak etmesi değil işçinin nefsini müstecire
tesliminin
gerekti olduğudur. İllet de bunu
ifade eder.» dediklerini gördüm. Bu ifade gerçekten
güzeldir.
«İmadiye
ve sarahaten zikretmiştir. ilh...» İmâdiye'nin açık ifadesi metinlerdeki ibarelere uygundur.
Metinlerin
ibaresi şöyledir: «Özel işçi, kira süresinde çalışmasa dahi nefsini kendini tutan kimseye
teslim
etmekle ücretini hak eder.»
FER'İ
BIR MESELE: Koyun sahibi özel olarak tuttuğu çobanın gücü yettiği kadar
koyunlarının
sayısını
artırabilir. Çünkü koyunları otlatmak için kiralanan özel işçi, otlatma hususunda köle
durumundadır.
Kölenin efendisi, kölesinin gücü yettiği kadar koyun otlattırabilir.
Tatarhaniye.
«Mal
elinde helâk olsa zamin olmaz ilh...» Yani mal işçinin müdahalesi olmadan telef olsa fakihlerin
icmaı
ile zamin olmaz. Musannıfın veya işçinin yaptığı işte helâk olsa» sözü de «izinli olduğu işle»
manasını
ifade eder. Ama kiracı işçiye bir
işi yapmasını emrettiği halde o
başka bir iş yapsa, yaptığı
işten
doğan her zarara zamindir. Tatarhanîye.
Yine
Tatarhaniye'de şöyle denilmektedir: «Çoban koyunu sürse ve bundan
ötürü koyunlardan
bazıları
bazılarını boynuzlasa yada çiğnese, çoban eğer müşterek işçiyse her halükârda zamindir.
Aynı
şekilde çoban yalnız birisinin
işçisi olduğu halde koyunlar bir kaç
kişinin ise yine zamindir.
Çoban
özel işçi ise ve koyunların hepsi bir adamın ise zamin değildir. Ama çoban iki veya üç
kişinin
özel işçisi koyunlar da iki veya üç adamın ise, zamin olur. İki veya üç kişinin özel işçisi: İki
veya üç kişinin koyunlarını otlatması için birisini bir aylığına kiralamalarıdır.
Zahîre'de
de şöyle denilmektedir: «Yalnız bir adam için çalışan özel işçi ile birkaç adama çalışan
özel
işçi arasında fark vardır. Bu fark çok önemlidir, öğrenilmelidir.»
Ben
derim ki: Bunun ifade ettiği şudur
özel işçi ile yalnız bir adamın işçisi arasında mutlaklık ve
umumilik
bakımından fark vardır. Nitekim
biz buna daha önce işaret etmiştik.
Cami'ül-Fusûleyn'de
şöyle denilir: «Çoban koyunları otlatır veya sularken bir koyun helâk olsa,
zâmin
olmaz. Ama eğer çoban veya bir
yabancı böyle bir hayvanı hayatından ümit var oldukları
veya belli olmadığı halde keserlerse zamin olurlar. Ama eğer kesinlikle öleceğini biliyorsa zamin
olmaz.
Çünkü o bu durumda delâlet yoluyla kesmeye mezundur. Sahih olan do bu görüştür. Katır
veya eşek ise ölecekleri kesinlikle bilinse bile kesilmezler. Çünkü bunların eti yenilmez. İmam-ı
Azâm'a
göre at da kesilmez. Çünkü atın eti tahrimen mekruhtur. Çoban, bir hayvanı. hastalığından
dolayı kestiğini söylese, eğer mal sahibi onu yalanlarsa tasdik edilmez. Çünkü kesdiğini dıman
sebebi
ile ikrar etmiştir. Helâkını iddiâ etmesi halinde ise sözü tasdik edilir. Mal sahibi helâk
alâmetini
getirmesini şart koşsa bile durum böyledir.» özetle. Yani
Cevherede denildiği gibi
çobanın
sözü yemini iIe tasdik edilir.
«Emanetçi
gibi ilh...» Emanetçi malın bozulmasını kasdederse. öder. T.
«Süt
annesi yalnız bir adamın özel
işçisi olduğu için ilh...» Ebussuud der ki: «Velhasıl, süt ,anne
konusundaki
meseleler birbirine zıt düşmektedir. Çünkü bu meseleden bazılarında, «süt anne
zamin
değildir» sözlerinde olduğu gibi
onun yalnız bir adamın işçisi
olduğuna işaret edilir.
Bazılarında,
«Bir kadın iki ayrı çocuğa ücrette süt annesi olsa, her iki tarafın da ona ücretini
vermesi
gerekir» sözlerinde olduğu gibi.
süt an-nenin müşterek işçi olduğuna işaret edilir.»
İtkanî
de şöyle der: «Sahih olan. çocuk ona emzirmesi için götürülüp verilirse, süt anne müşterek
işçi,
eğer kendisi alıp evine götürürse, özel işçi olur. Özetle. T.
SOKAK VE HAN BEKÇİLERİ KONUSU
«Çarşı
ve han bekçisi zamin değildir ilh...» Camiü'l-Fusuleyn'de şöyle denilmektedir: «Bir adam han
veya birkaç dükkânı koruması için kiralasa da dükkânlardan bir şey kaybolsa, bazı alimler, işçinin
İmam
Ebu Yusuf ve Muhammede göre malın
dükkânın dışında zayi olması halinde
zamin olduğunu
söylerler. Çünkü müşterek işçidir. Bazı âlimler ise, «Sahih kavle göre zamin değildir.» demişlerdir.
Fetvâ
bu görüşe göre verilir. Çünkü o özel işçidir. Bilindiği gibi o bekçi başka bir iş yapmak istese,
yapamaz.
Eğer hırsız dükkânı delerek içeriden çalmışsa, esah olan kavle göre bekçi zamin değildir.
Çünkü
içeride korunan mal sahibinin elindedir. Aynı ihtilaf çarşı bekçisi hakkında da geçerlidir.
Zahîre'nin
yirmi dördüncü babında «hüküm yine böyledir.»
Hamîdiye'de
de şöyle denilmiştir: Yukarıdaki ifâdelerden anlaşılan; Eğer dükkânın kilidi kırılarak
içindeki
mal alınmışsa, bekçi zamindir. Yok eğer kırılmadan alınırsa bekçi zamin değildir.
Ben
diyorum ki: Bekçinin zamin olması, ancak onun müşterek işçi olduğunu kabul etmekle
mümkündür.
Özel işçi olduğunu kabul eden görüşe göre zamin olmaz. Çünkü yukarıda geçtiği
üzere
müftabih olan kavle göre özel işçi
telef olandan sorumlu değildir.
Evet,
bu durumda az evvel Tatarhaniye ve
Zahire'de geçen, «Çoban birden fazla
adamın özel işçisi
olsa,
zamin olur.» sözü müşkil olur. Ancak denilebilir ki, eğer kilit bekçi uykuda iken veya orada
bulunmadığı
bir zaman kırılmışsa o zaman vazifesinde kusur ettiğinden dolayı zamin
olur.
Hülâsa'da
şöyle denilir: «Eğer çarşı bekçisini çarşı halkından birisi icarlamışsa ve bu şahıs diğer
esnafın
reisi durumunda ise o zaman sanki çarşı esnafının hepsi bekçiyi isticar etmiş gibi olur.
Aldığı
ücret de bekçiye helâl
olur.»
Muhît'te
de şöyle denilmektedir: «Çarşı
esnafının reisi, bekçilik için bir adamı icarlasa, çarşı esnafı
bu
icara razı olmasalar. onların itirazının bir hükmü yoktur,
batıldır.»
«Ücreti
ihtimali tayin etmek sahihtir. ilh...» Bu kayıd ihtilaflıdır. Çünkü ücretin ihtimali konuşulması
ile
hiç verilmemesinin söylenmesi
arasında bir fark yoktur. Nitekim
muhitte şöyle denilmektedir:
Adam
eğer bugün yazarsan bir dirhem ücret
veririm. Yarın yazarsan ücret yoktur» derse;
İmam
Muhammed «Eğer birinci gün yazarsa
bir dirhem ücreti alır, ikinci gün yazarsa, bütün
ulemanın
görüşüne göre bir dirhemi geçmemek üzere ecr-i misil verilir.» demiştir. Tulî.
«İlhak
edilmiştir ilh...» Remlî, bu, «[birincisindeki» sözü, musannıfın yazmış olduğu metinde
yoktur.
Bunu
şerhte kırmızı mürekkeble yazarak hâmisine ilhak etmiştir» der.
«Şerh
de etmemiştir ilh...» Evet, hemen bu sözün peşinde şerh etmemiştir, ama «Yük Yüklemenin
Terdidi...»
bahsinde şerhederek uzun uzun bahsetmiştir. Onun ibâresi de haşiyede nakledilmiştir.
Öyle sanıyorum ki, şarih burada musannıfın sözünün tamamına bakmamıştır.
«Alım-satımda da böyledir ilh...» Bu sözün
«üç ve dört şey arasında» diye kayıtlanması bunlarla
ihtiyacın giderilmesidir. Çünkü bir mal iyi kötü ve orta olabilir. Dördüncü bir şık olmaz. Onun için üç
şey
arasında muhayyer bırakılırsa muteberdir, daha fazlasında olursa muteber değildir.
«Ancak zaman konusundaki muhayyerlik böyle değildir. ilh...» Bunun misali yukarıda Remlî'den
nakledilen
sözde geçti. Zîra, yarına izafe edilen kayıt. bugün sabit değildir. O
zaman bugün iki ayrı
ücret
bir arada toplanmaz. O halde, bugünkü ücrette bir meçhuliyet kalmaz. Ama bugünkü ücret,
ertesi
güne kalırsa, ertesi gün için iki ayrı ücret cemolmuş olur. Birisi dirhem, öteki de yarım
dirhemdir.
İşte bu durumda ücret meçhul olur. Ücretin meçhul olması da aktin cevazına mânîdir.
Dürer.
Bu, İmâmı Azâmın görüşüdür. İmameyne göre ise her iki şart da caizdir. İmam Züfer'e göre,
her
iki şart da fasittir. Bu bahsin tamamı Minah'tadır.
«Bir
dirhemi geçmemek kaydıyla ecr-i misil alır ilh...» Ecr-i misil yarım dirhemden noksan olmaz.
Musannıfın
bu, «bir dirhemi geçmemek» üzere kaydı yarım dirhemden fazla olabileceğine delalet
eder.
Ebû Hanife'den ise, yarım dirhemden
fazla olmayacağı rivayet edilmiştir. Çünkü akitte
sarahaten
konuşulan ücret odur. Demek ki İmam Ebû Hanifeden iki rivayet vardır. Zahirür rivayenin
delili,
ertesi güne izafe edilen akitte iki ücretin cemedilmesidir. Bu görüşlerden birincisi ücret
üzerine
ziyâde men edildiğinden dolayı ikincisi de
yarım dirhemden aşağı olması çok görülmediği
için
muteberdir. Onun için her iki görüşle de amel edilmektedir. Her iki görüşle amel sarahatle
zikredileni
tercih etmekten daha evladır. Kifaye,
özetle.
Zeylaî ikinci rivayetin sahih olduğunu söylemiştir. Onun
benzeri İzah'ta da mevcuttur. İzah
ikinci
rivayetin İmam Muhammed'in, Cami-u's-Sâğîr adlı kitabındaki ikinci rivayet olduğunu zikretmiştir.
«İmameyn
muhalefet etmiştir ilh...» Zeylâî
şöyle demektedir: «Eğer yarından sonra dikerse İmam-ı
Azama
göre sahih olan, verilecek ecr-i mislin yarım dirhemi geçmemesidir. Zira müstecir yarım
dirhemden
fazla ücretle yarına tehir
edilmesine razı olmayınca yarından sonraya tehir edilmesine
hiç
razı olmaz. İmâmeynin kavline göre
ise sahih olan ecr-i misil, yarım dirhemde" "oksan
olabileceği gibi yarım dirhemi geçmez de.»
Dürerde
dolap yerine ocak denilmiştir.
Yanmaya uygun olması bakımından uygun olan da ocağın
zikredilmesidir. Bunu Halebî ifade etmiştir.
«Müstecir
mutlaka zamin değildir ilh...» Zira kiralanan binada ocağın veya tandırın yapılması
binanın
şeklini noksanlaştırmayan bir faydalanmadır. Ama kuyu kazmak bina yapmak binanın
bizzat
kendisinde tasarruf olduğundan
binanın geri kalan kısmında bir kusur meydana
getirdiğinden
tandır ve ocağın aksine dımanı icabettirir. Camiü's-Fusuleyn.
«Eğer
eşeği bulamayacağını bildiği için
aramasa, zamin olmaz ilh...» Bu sözden maksat, zannı
galibine
göre bulamayacağını bilmesidir. Bu
ifadenin zahirine göre; müstecir bulamayacağını
zannettiğini
iddia ederse tasdik edilir.
Ben
derim ki: Bezzâziye'de, «Müşterek
işçi olan çobana otlaması için bir öküz verse. çoban öküzün
nereye
gittiğini bilmediğini söylese, bizim zamanımızda onun bu sözü. öküzü telef ettiğini ikrar
manâsınadır» denilmiştir.
«Arasa da ilh...» Yani eşeğin kaybolduğu çevrede arasa da. Eğer eşeğin gittiğini görse de geri
çevirmese
zamin olur. Musannıf bu sözüyle şunu ifade etmek istemektedir: Eğer gözünün önünde
eşek
kaybolsa, zamin olur. Çünkü, onu korumakta ihmal göstermiştir. Onun gitmesine mani
olmamıştır.
Buna göre; kiracı eşekle birlikte fırına gitse, ekmek almakla meşgul olurken eşek
kaybolsa,
bakılır; Eğer gözünün önünde
kaybolmuşsa zâmindir, gözünün önünden kaybolmadıysa
zamin
değildir. Hülasa.
Haniye'de, «Eşek onun gözünün önünden kaçtığı takdirde bir şeyle bağlamış olsa bile, bunu
korumamış
demektir. O halde zayi olduğu takdirde zâmin olur.» denilmiştir.
«Zamin
değildir ilh...» Yani eğer özel işçi ise fukahanın icmaı ile, müşterek işçi ise, İmama göre
zamin
değildir. Minah.
«Sahibeyn;
«Çoban müşterek ise zamin olur»
dediler ilh...» Zira korumayı, kaçınılması mümkün bir
özürle
terketmiştir.
Zahîre'de
şöyle denilmektedir: Ben kitabın bazı
nüshalarında şunu gördüm: Çobanın otlattığı koyun
sürüsünden
bir tanesi kaçsa, onu geri çevirecek veya kaçtığını sahibine bildirecek bir adam
bulamasa,
zamin değildir. Aynı şekilde koyun sürüsü birkaç parçaya ayrılsa ve hepsini bir araya
toplamaya
kadir olmasa, zayi olduğu takdirde yine zamin değildir. Çünkü koyunu bir özürden
dolayı
koruyamamıştır. Bu özür geri kalan kısmın helâk olma tehlikesidir. İmameyne göre ise zamin olur.»
Bezzaziye'de,
«Çoban çoğuna sahip olmak suretiyle
daha çok ücret almak için kaçan koyuna mani
olmamıştır.
Bunun için İmameynin dediği gibi
zamin olur» denilmektedir.
METİN
Kiracı,
hizmet için kiraladığı köle ile yolculuğa çıkamaz. Zira yolculuğun zorluğu vardır. Ancak
beraber
yolculuğa çıkmayı şart koşarsa, o
zaman götürebilir. Çünkü şart, ister
lehinde ister
aleyhinde
olsun daha çok selahiyet verir. Eğer kiracının sefere gideceği biliniyorsa hüküm yine
aynıdır. Yani köleyi beraberinde
götürebilir. Zira örfen bilinen
bir şey şart koşulmuş gibidir. Ama
kendisine
hizmet etmesi için vasiyet edilen köleyi kayıtsız şartsız sefere götürebilir. Zira hizmet için
vasiyet edilen kölenin yemesi. içmesi. giymesi vasiyet olunan kimsenin üzerinedir.
Kiracı
hizmeti için kiraladığı köleyi beraberinde sefere götürse ve köle helâk olsa kölenin kıymetine
zamindir.
Çünkü kiracı gasıb durumundadır. Köle helâk olmasa ücret vermesi gerekmez. Zira
ücretle
dıman bir araya
gelmezler.
İmam
Şafii'ye göre, o kölenin ecr-i
mislini verir.
Kiracı
çalışmalarından dolayı ücret verdiği mahcur köle veya çocuktan verdiği ücreti geri alamaz.
Çünkü
o akit, iş bittikten sonra
istihsanen sahihe inkılab etmiştir.
Bir
köleyi gasbeden kimse kölenin
çalışması karşılığında almış olduğu ücretten yese, ona zamin
değildir.
Çünkü Ebû Hanife'ye göre bu ücretin değeri yoktur. Nitekim gâsıb köleyi icare
verse ve
onun
ücretini yese imamların ittifakı ile
zamin olmaz. Zira ücret gâsıbındır, malikinin değildir. Eğer
köle
kendi kendisini icare vermişse ücreti alması caizdir. Ama onu efendisi icare
vermişse, köle
ücreti
alamaz. Fakat efendisi ücreti alması için verirse, o zaman alabilir. Çünkü efendisi icâre aktini
bizzat
kendisi yapmıştır. İnaye.
Efendisi
kölenin aldığı ücreti elinde görse eli kesildikten sonra hırsızın elinde kalan malda olduğu
gibi
onu alır. Zira mülkiyeti
bakidir.
Bir
köleyi bir aylığı dört, bir aylığı
da beş dirheme iki aylığına
kiralasa, anılan tertib üzere bu akit
sâhihtir.
Hattâ yalnız birinci ay çalışırsa dört dirhem yalnız ikinci ay çalışırsa beş dirhem alır.
Kiralayan
ile kiracı kölenin kaçması veya hastalığı yada değirmenin suyunun akıp
akmaması
hususunda
ihtilaf etseler, zahiri hal ile hükmedilir. Yani makbul olan sözünü doğruladığı tarafın,
sözüdür.
Birîsi
üzerinde meyve olan bir ağacı satsa. ve satıcı ile alıcı meyvenin ağaçla birlikte satılıp
satılmadığı
konusunda ihtilaf etseler, makbul olan söz meyveyi elinde bulunduranın sözüdür.
Bunda
kaide şudur: İhtilaf esnasındaki durum kime şehadet ederse, makbul olan söz onun
sözüdür.
Hülâsa'da
şöyle denilmektedir: Kiraladığı değirmenin suyu kesilse, suyun akmadığı müddeti ücreti
kiralama ücretinden düşer. Su tekrar akmaya başlasa, ücret de çalışmaya başlar. Eğer değirmen
sahibi
ile kiracı suyun ne kadar kesildîği hususunda anlaşmazlığa düşseler, kiracının sözü kabul
edilir.
Ama bizatihi suyun kesilip kesilmediği konusunda anlaşmazlığa düşerlerse o zaman o anki
duruma
göre hükmedilir. Yani anlaşmazlığa düştükleri onda su akıyorsa suyun kesilmediğine,
akmıyorsa
kesildiğine hükmedilir.
Kumaş
sahibi ile terzi kaftan veya gömlek dikilmesi hususunda veya kumaş sahibi ite boyacı
renkler
hususunda yada ücretin varlığı ve yokluğu hususunda ihtilaf etseler söz yemini ile birlikte
kumaş
sahibinindir. Ebû Yusuf'a göre
eğer o sanatkâr kumaş sahibi ile her zaman iş yapıyorsa
ücretini
alır. Yok eğer her zaman böyle iş yapmıyorsa, ücret alamaz.
«İmam
Muhammed'e göre ise, sanatkâr bu sanatını para ile yapmakla tanınmışsa, ve hala o sanatı
yapıyorsa o zaman mevcut durumum şehadetine kıyasla yemini
ile birlikte sanatkârın sözü kabul
edilir.
Ama eğer o sanatı ücretle icra
etmekle meşhur değilse, sözü kabul edilmez. Fetva İmam
Muhammed'in
bu kavliyle verilir.
Zeylâî.
Bu
hüküm, ihtilafın iş bittikten sonra
olması halindedir. Ama iş yapılmadan ihtilaf ederlerse, o
zaman
her iki tarafa do yemine
ettirilir.
FER'İ
MESELELER:
Zanaatkârların hepsinde çırağın yaptığı iş ustasına izafe edilir. O halde işçinin üzerinde çalıştığı
mal
telef olursa, onu ustası öd&r.
İhtiyar. Yani eğer işçi (çırak)
haddi aşmamışsa ustası zamindir.
Eğer
haddî aşmışsa, o zaman bizzat kendisi zamindir. İmadiye.
Eşbahta
şöyle denilmektedir: Hana veya hamama girenler kira için hazırlanan bir evde oturan
kimseler, gasıp olduklarını iddia etseler, iddiaları tasdik olunmaz. Ücret vermeleri
vacibtir.
Ben
derim ki: Müftabih kavle göre yetimin malındaki hüküm de böyledir. (yani bir adam tasarruf
ettiği
yetim malını gasbettiğini iddia etmiş olsa, iddiası tasdik edilmez. Ücret vermesi vacibtir.
Uyanık ol.
Yine
Eşbâh'ta şöyle denilir:: «Mutemet
görüşe göre toprak için ücret haraç gibidir. Öyle ise bir
toprağı
ziraat için kiralasa ve ekine bir afet gelse, afetten evvelki zaman için ücret vermesi gerekir.
Ama
afet ten sonraki ücret
düşer.»
Ben
derim ki: Velvâliciye"de itimad
edilen görüş yukarıda naklettiğimiz görüştür. Ancak Hâniye'de
ücretten
hiçbir şey düşmeyeceği rivayetle kesinlikle söylenmiştir. Haniye'de şöyle denilmektedir:
«Kiraladığı
tarlanın ekini bir afete uğrarsa ve helâk olsa, yada su baskınına uğrasa da hiçbir şey
bitmese,
yine de ücret vermesi gerekir. Zira
onu ekmiştir. Ama ekmezden evvel su basarsa, o
zaman
ücret gerekmez.
İZAH
«Köle
ile yolculuğa gidemez İlh...» Hizmet
için kiraladığı köle ise şehirde ve şehir merkezine bağlı
köylerde hizmet ettirir, yolculukta değil. T. Bezzaziye'den.
«Zira
seferin meşakkati vardır ilh...» Seferin meşekkati olduğu gibi geri dönüş masrafı da kölenin
efendisine
ait olur. Bu masrafı vermek efendiye zarar verir. O halde onu beraberinde sefere
götürmeye hakkı yoktur. Ancak efendisi izin verirse götürebilir. Zeylaî.
«Ancak şart koşarsa ilh...» Veya götürdükten sonra kölenin efendisi buna razı olursa. T.
«Çünkü
şart ona daha çok selahiyet verir. ilh...» Yani şart malikiyeti daha çok isabettirdiği gibi
uymaya da daha çok sebep olur. Yani şart koşana veya şart koşulana daha çok malikiyet yada daha
çok
memlükiyet sağlar. T.
«Sefere
gideceği biliniyorsa ilh...» Yani
Tebyinde belirtildiği üzere sefere
hazırlık yapmışsa köleyi
götürebilir.
Kendisine
hizmet için vasiyet edilen köleyi ise kayıtsız şartsız sefere götürebilir ilh...» Hizmeti
üzerine
sulh yapılan köle de bunun gibidir.
T. Seriyyüddin'den.
«Zira
ücretle tazminat bir araya gelmezler
ilh...» Yani aynı anda bulunamazlar.
Eğer biz, «köle sağ
salim
kaldığı takdirde ücret helâk olduğu takdirde tazminat icabeder» dersek aynı andaki o sefer
halidir.
Ücret ile tazminat toplanmış olur. T.
«Mahcur
köle veya çocuk olsalar ücreti geri
alamaz. ilh...» Yani köle veya çocuk efendi veya
velisinden
izin almadan birisine çalışmış olsalar kiracı onlara verdiği ücreti geri alamaz.
Her
iki surette de ücretten maksat ecr-i misildir. Tebyin'de de Nihaye'den naklen böyle
denilmektedir.
«İş
bittikten sonra icare sahihe inkılab etmiştir ilh...» Çünkü çocuk veya köle zararlı tasarrufta
bulunmaktan
men edilmişlerdir, faydalı
tasarruftan değil. Bundan ötürü de
velî veya efendisinden
izin
almaksızın hediye kabul etmeleri
caizdir. İşi bitirdikten sonra icârenin sahih sayılması sırf
menfaattir.
Ücret hiçbir zarar olmadan gerçekleşmiştir. O zaman onların ücreti kabzetmeleri
sahihtir.
Çünkü âkit ontardır. Müstecir vermiş
olduğu ücreti geri alamaz. Zeylaî. özetle.
Tahtavi;
«Bu tâlil, akitte konuşulan ücretin
verilmesini gerektirir» der.
Mahcur
köle veya çocuk işten dolayı helâk olursa, bakılır: Eğer helak olan çocuk ise, müstecirin
akrabalarına çocuğun diyetini vermeleri gerekir. Müstecir de, helâk olmazdan önce çalışma ücretini
verir.
Eğer köle ise, müstecir onun kıymetini verir. Çalıştığının karşılığında ise ücret vermez. Zira
kıymetine
zamin olduğu zaman çalıştırma
anından itibaren ona malik olmuş sayılır. O zaman köleyi
çalıştırmakla kendi köesinin menfaatini elde etmiş demektir. Kifaye.
özetle.
Zeylai de şöyle der: «Bir köle efendisinden izin olmadan birisine belirli bir zaman için ücretle
çalışmak üzere anlaşsa ve o müddet bitmeden efendisi köleyi azad etse, icare akti geçerli olduğu
gibi
köleye de muhayyerlik hakkı yoktur. Azad edilmezden önceki ücret efendisine ait, azaddan
sonra
alacağı ücret de kendisi içindir. Ama köleyi efendisi birisine belirli bir zaman için kiraya
verse
ve müddetin yarısından sonra köleyi azad etse, köle için akde devam edip etmemede
muhayyerlik hakkı vardır... Köle icare aktini feshederse, azaddan evvelki zamana ait ücret
efendisinindir.
Eğer feshetmez de çalışmaya devam ederse, azaddan sonraki müddetin ücretî
kendisine
aittir. Ücreti kabzetmek efendinin hakkıdır. Zira icare aktini efendi
yapmıştır.»
«İstihsanendir ilh...» Kiracının çalıştırdığı köle veya çocuğa verdiği ücret geri alamaması. Kıyasa
göre
ise kiracı, çalıştırmış olduğu mahcur köle veya çocuğa iş karşılığı vermiş olduğu ücreti geri
alabilir.
Zira hacredilen kimselerin yaptığı akit caiz değildir. O zaman, o ücret kiracının mülkü olarak
kalır; Zira kiracı hacredilen kimseyi çalıştırmakla onu gasbetmiş olur. Gasıba da ücret yoktur
tazminat
vardır. Zeylaî.
«Köleyi
gasbeden zamin olmaz ilh...» Yani
bir adam köleyi gasbettiğinde köle
birisine kendi başına
ücretle
çalışmış olsa, onu gasbeden kişi kölenin ücretini elinden alarak yese, ona dıman gerekmez.
Zeylaî.
«Çünkü
onun değeri yoktur ilh...» Çünkü o ücret korunmamıştır. Zira ücretin korunması ancak
malik
veya malikin naibi gibi bir elle mümkün olabilir. Burada malikin eli de sabit değildir. Kölenin
eli
ise efendinin eli değildir. Çünkü köle gasıbın elindedir. Hatta köle helâk olduğu takdirde gasıba
tazmin
ettirilir Kendisini gasıbtan
koruyamayan elindeki parasını nasıl koruyabilir. Kifaye.
Koruyamayacağına göre, onun ücreti metekavvim (değerli) olmayan mal
gibidir.
«Bu
hüküm Ebû Hanife'ye göredir ilh...» İmameyne göre ise, gasıb ücreti köleye verir. Çünkü gasıb,
başka
birinin malını tevilsiz ve izinsiz
olarak telef
etmiştir.
«Kölenin
ücreti alması caizdir ilh...» Yani kölenin kendi kendini icare vererek elde ettiği ücreti
olması
ulemanın ittifakı ile caizdir. Zira bu sırf menfaattir. Hediye kabulü gibi, onda
da köle izinlidir.
Kölenin
ücretini almasının faydası kiracının
ona ödemekle ücretin sorumluluğundan kurtulması
şeklinde
görülür.
Dürer.
Tûrî
şöyle der: «Musannıfın bu sözü «müstecir geri olamaz» sözünün tekrarıdır. Çünkü musannıfın
«Müstecir
köle veya çocuğa vermiş olduğu ücreti geri alamaz.» sözü kölenin kabzının sıhhatini
ifade
ettiği gibi kiracının almasını da men etmektedir. Teemmül et»
«Çünkü
efendisi icare aktini bîzzat kendisi yapmıştır ilh...» İmâdiye'nin ibaresi de bunu ifade
etmektedir.
O halde musannıfın, «efendisi kira sözleşmesini bizzat kendisi yapmıştır» sözüne, köle
eğer
kendi kendini icare verirse, ücreti alması caizdir» sözünün illeti değildir. Ama ona illet olmaya
uygundur. Öyleyse, eğer köleyi gasbeden kimse onu
icare verirse, köle ücretini kendisi
kabzedebilir mi? İlletin ifade ettiğine göre kölenin bu ücreti kabzetmesi caiz değildir. Çünkü kendisi
âkit
değildir. T.
«Eli
kesildikten sonra hırsızın çaldığı mal, mal sahibi tarafından bulunduğu takdirde alınması gibi
ilh...»
Zira hırsızın eli kesildikten sonra çalınmış olan mal mütekavvim değildir. Onu telef etmekle
zamin
olunmaz. Maliki onu alıncaya kadar
mülkiyet hırsıza kalır.
«Anılan tertib üzere bu akit sahihtir ilh...» Zira zikredilen ayın öncelikle aktin peşinden gelen ay
olduğu
kabul edilmezse o zaman akte dahil olan ay, adamın ömrünün
aylarından herhangi bir ay
olur
ki bu fasittir. O zaman aktin caiz olması için ayın aktin peşine gelen aya haşredilmesi lazımdır.
Ayrıca
kiracının kira sözleşmesine teşebbüs etmesi, kölenin menfaatlerinin temellüküne hemen
ihtiyacı olduğunun delilidir. Bu sebeple akitte zikredilen ayı, kiracının ihtiyacının karşılanması için
öncelikle sözleşmeyi takibeden aya haşretmek vacib
olur. Kifaye.
MUCİR
İLE MÜSTECİRİN İHTİLAFLARI
«Kölenin
kaçması veya hastalığında ihtilaf etseler ilh...» Mesela ayın sonunda kiracı kölenin
kaçtığını
veya kira süresi içersinde hasta olduğunu iddia^etse, ve kölenin kendisine gelmezden
önce
hastalandığını söylese, o an ki
duruma göre hükmedilir.
Zeylaî.
«Söz
o anki halin kendisine şehadet ettiği kimsenin sözüdür ilh...» Zira kölenin o anda hasta olması
geçmişte
de hastalığın bulunduğuna delalet eder. Her ne kadar zahiri görüş hüccet olmaya uygun
değilse
de tercih sebebi olabilir. Şu kadar var ki, eğer o an ki durum, kiralayana şehadet ederse, o
zaman
bir pürüz ortaya çıkar. Çünkü zahire
göre, o, ücrete layıktır. Fakat
zahiri hal, ücreti isbat
edemez.
Bu pürüzün cevabı şöyledir: Kiralayan ücrete, geçmiş bir sebebten dolayı yani akit
sebebiyle
müstahıktır. Zahir hal -ücretin
isbatına değil- aktin o vakte kadar
baki kaldığına şehadet
eder.
Zeylaî. Özetle.
«Makbul
olan söz, meyveyi elinde bulunduranındır ilh...» Bu da ancak meyvenin baki kalması
halinde
görülür. Ama eğer meyve helâk olmuş veya tüketilmişse durum ne olacaktır? Musannıf bu
hususa
temas etmemiştir. Zahir olan, bu hallerde de kimin yanında helâk olmuş veya kim helâk
etmişse
hüküm ona göre verilir.
T.
«Suyun ne kadar kesildiği hususunda makbul olan söz kiracının sözüdür ilh...» Zira kiracı, «zaid
olanın
dımanını inkâr etmektedir.» sözü de yemini ile birlikte inkâr edenin sözüdür.
«Söz
kumaş sahibinindir ilh...» Mesela kumaş sahibi kaftan yapmasını söylediğini, terzi de gömlek
yapmasını
söylediğini iddia etse, veya kumaş sahibi boyacıya kırmızı boya ile boyamasını
söylediğini boyacı ise sarı boya ile
boyamasını istediğim iddia etse yada
kumaş sahibi ücretsiz
olarak
yapmasını istediğini, diğeri de
ücretle yapılmasını istediğini iddia
etse, bu sûretlerin
hepsinde
makbul olan söz kumaş sahibinindir. Ayrıca o işin değeri olduğunu ve kendisinin ücret
vermesi
gerektiğini inkâr etmektedir. Yukarıda da söylendiği gibi söz yemini
ile birlikte, inkâr
edenin
sözüdür. Zeylâi. özetle.
«Yemini
ile ilh...» Yani birinci surette yemin ederse, kumaş sahibi dilerse işlenmemiş şekildeki
kumaşın
kıymetini tazmin ettirir, ücret de
vermez. Dilerse dikilmiş haldeki kumaşı alır ve ona akitte
konuşulanı
geçmemek şartıyla ecr-i misil verir. Çünkü burada terzi işin aslında, yani kesmek ve
dikmekte
kumaş sahibinin sözüne uymuştur. Ancak terzi için vasfında ona muhalefet etmiştir. O
halde
kumaş sahibi dilediğini seçebilir.
İkinci
surette -kumaş sahibi kırmızıya boyamasını emrettiğini iddia etse...- yemin ederse, kumaş
sahibi
dilerse kumaşın boyanmamış halindeki kıymetini tazmin ettirir.
Dilerse boyanan kumaşı alır
ve
yine akitte konuşulan ücreti geçmemek şartıyla ecr-i misil verir. Dürer.
«Her
zaman böyle iş yapıyorsa
ilh...» İnaye'de «Eğer kumaş sahibi ile terzi arasında bu tür işler
tekrarlanıyorsa»
denilir.
Tebyin'de de, «Yâni kumaş sahibi her zaman ona işlemek üzere kumaş veriyor ve iş karşılığında da
bir
ücret veriyorsa.» denilmiştir.
«Zâhir
halin şehadetiyle hükmedilir
ilh...» Çünkü sanatkârın sanatını icra için dükkân açması, sanki
açıkça, «ben bu sanatı para ile icra ediyorum» demesi gibidir. Zira burada âdet olan zahiri hale
itibar
edilir. Zeylaî.
«Her
iki tarafa da yemin verdirilir ilh...» Evvela kiracı yemin eder. Çünkü birisi
akti iddia ediyor,
diğeri
ise inkâr ediyor. Mesela birisi işin hibe edildiğini iddia ederken, diğeri işin para ile yapıldığını
iddia
etmektedir. İhtiyar.
TETİMME:
Haniye'de şöyle denilmektedir: «Birisi bir şey kiralarsa ve onda tasarrufla bulunmadan
önce
ihtilaf etseler, mesela kiracı ücretin beş dirhem olduğunu, kiralayan da on dirhem olduğunu
iddia
etse, ikisi de yemin eder.
Hangisi yeminden kaçınırsa. hüküm onun aleyhine verilir. Yemin,
kiracıdan
başlanır. İkisi de yemin ederlerse, kadı akti fesheder. Hangisi delil getirirse onun delili
kabul
edilir. Eğer ikisi de delil getirirse, kiralayanın deliline göre hükmedilir. Çünkü kiralayan kendi
hakkını
isbat etmektedir. Aynı şekilde müddet veya mesafede ihtilaf etseler, hüküm yine böyledir.
Şu
kadar var ki, müddet ve mesafede
yemin etmeye kiralayandan başlanır. Bunlardan hangisi delil
getirirse
kabul edilir. Eğer her ikisi de delil getirirse, o zaman da kiracının beyyinesi ile hükmedilir.
Kiracı
iki aylığını on dirheme kiraladığını, diğeri de bir aylığını on dirheme kiraladığını, diğeri de bir
aylığını on dirheme icare verdiğini söylese, yine yemin ederler. Bunlardan hangisi delil getirirse,
kabul
edilir. Eğer ikisi de delil getirirse, müstecirin delili ile hükmedilir. Eğer ücret ve müddetin her
ikisine
de veya ücretle mesafenin her ikisinde ihtilaf ederlerse, yemin ettirilirler, ve kira feshedilir.
Eğer
birisi delil getirirse, kabul edilir. Eğer ikisi de delil getirirse, her ikisinin delili ile de hüküm
verilir.
Yani ücretin ziyadesinde kiralayanın beyyinesi ile, müddet veya mesafenin ziyadesine de
kiracının
delili ile hükmedilir. Bunlardan hangisi davayı açmış ise önce karşı tarafa yemin verdirilir.
Eğer
bu vecihlerde, kiralama süresinin bitiminden sonra veya kiracı maksadına ulaştıktan sonra
anlaşmazlığa düşerlerse, yemini ile birlikte kiracının sözü kabul edilir. Fukahanın icmaı ile yemin
etmezler.
Kira süresinin bir kısmı geçtikten sonra veya yolun bir kısmını gittikten sonra
ücrette
anlaşmazlığa düşseler. ikisine de yemin verilir. Geri kalan süre veya yol için de kira sözleşmesi
feshedilir.
Geçen zaman veya yol hakkında kıracının sözü kabul edilir.
«Ustası
zamindir ilh...» Eğer mal çırağın elinde telef olursa. Zira çırak, ustasının izni ile
çalışmaktadır. Bu sebeble kendisi zamin değildir. Çünkü o ustasının özel işçisidir. Ücreti, icare
müddeti
içinde, nefsini müstecire
(burada ustasına) teslim etmekle de hak eder. Nitekim biz bu
meseleyi
daha önce izah etmiştik.
«Hana
giren gasıb olduğunu iddia etse kabul edilmez ilh...» Tatarhaniye'de şöyle denilmektedir.
«Han
genelde kira için yapılır.
Dolayısıyla onun handa konaklaması ücrete razı olması demektir.»
Meşayihten
bazıları da, «Fetva; onun ücret vermesinin gereği üzerinedir.» demişlerdir. Ancak hana
inen
adam bunun aksi bir şekilde tanınmışsa, mesela kendisi açıkça, «Ben handa gasıb olarak
konaklıyorum»
derse veya zalimlikle tanınmış bir adam olup, halkın meskenine icare yoluyla değil
zorla
girip oturmakla meşhursa, o zaman ücret vermesi gerekmez.»
Ben
derim ki: Zahir olan: Tatarhâniye'nin ifadesi önceki alimlerin, «Gasbedilen menfaatter tazmin
edilmez.»
kavli sebebiyledir. Ama sonraki alimler. kira getirmesi için hazırlanan mal vakıf malı ve
yetim
malının gasbında dıman gerektiğine fetva vermişlerdir. Bu fetvaya göre kira için yapılan bir
binada
gasb yoluyla oturan adamın ücret vermesi gerekir. İster gasıp olduğunu iddia etsin, ister
etmesin,
ister gasbetmekle tanınsın, ister tanınmasın farketmez.
«Ücret
vermeleri vacibtir ilh...» Kira için
yapılan binada gasp yoluyla
oturanlar. Bu ecr-i misildir
T.
«Mutemede
göre arazi için haraç gibi ücret vardır. ilh...» Yanı muvazzaf haraç gibi. Mukaseme
haracı
değil. Zahir olan do budur. H. Bu
ifade Eşbah'ın haşiyelerinde Velvaliciye'den nakledilen şu
sözlere
muhaliftir. «Tarladaki ekini soğuk vurmadan önceki sürenin ücreti kiralama ücretinden
düşülmez.
Soğuk vurduktan sonraki müddetin
ücreti ise düşülür. Burada haraç gibi olmaz. Çünkü
haracın
vücûb sebebi, verimli olan toprağın
mülkiyetini bir sene ister hakikaten,
ister hükmen
elinde
tutmaktadır. İtimad da
Velvaliciye'den nakledilen bu
kaviledir.»
«Afetten sonraki ücret düşer ilh...» Şu kadar varki, «Afetten sonraki ücret düşer» hükmü de eğer
ekinin
helâkinden sonra ikinci bir ekin ek-meye imkân vermeyecek kadar kısa bir zaman kalmışsa
böyledir. Ama eğer birinci ekin gibi veya ortadan daha az zararlı ikinci bir ekin ekmeye imkân
verecek
bir zaman kalmassa ücret vermek gerekir. Bezzaziye'de de Muhit'ten naklen,
«Fetva bu
kavil
üzerinedir.» denilmiştir. Bunun
aynısı Zahire'de, Haniye'de, Hülasa'da ve Tatarhaniye'de de
mevcuttur.
Zahir olan birinci ekin gibi veya onda daha az zararı olanla kayıtlanmak kiracının özel bir
türü
ekmek için kiralamış olması halinde farzedilir. Eğer orayı dilediğini ekmek üzere kiralamışsa, o
kayda
lüzum yoktur. Çünkü tarlanın
herhangi bir kayıtla kayıtlanmadan kiralan-ması geçerlidir.
Ancak
Haniye'de ücretten bir şeyin düşmeyeceği kesin bir tarzda ifade edilmiştir. Haniye sahibinin
zikrettiğini
Velvaliciye sahibi de zikretmiş,
ancak onun hilafına olan kavle itimad etmiştir. Şu da var
ki,
Haniye'de, geçen tafsilat
zikredilmiş ve «fetvaya muhtar olan kavil de bu-dur» denilmiştir. Artık
nasıl
olur da onun hilafı kesin bir dille ifade edilebilir? Çünkü sen çeşitli kitaplardan fetvanın
açıklıkla bu rivayet üzerine olduğunu
bildin.
«Ücret
vermesi lazımdır ilh...» Yani
ücreti tam vermesi lazımdır. Allah daha iyisini
bilir.