10 Ekim 2012

İCARE KİTABI..ONİKİNCİ BÖLÜM


ECİRİN (İŞÇİNİN) ZAMİN OLMASI BABI

METİN
Ecirler (işçiler) iki kısımdır. Birisi müşterek işçi, birisi de has (özel) işçi.
Birincisi, terzi ve emsali gibi birden fazla insan için çalışan veya bir adama çalışsa bile belirli bir
müddetle kayıtlı olmayan işçidir. Mesela adam evinde kendisine bir elbise dikmesi için bir terziyi
kiralasa, her ne kadar o terzi o elbiseyi bitirene kadar başkasına çalışmasa da yine müşterek
işçidir. Belirli bir vakit için kiralamakla birlikte çalışması yalnız kiracıya tahsis edilmeyen işçiler de
müşterektir. Mesela birisi, diğerini koyunlarını otlatması için aylığı bir dirheme kiralasa, bu adam
yine müşterek işçidir. Ancak malik işçinin kendi koyunlarından başkasınınkini otlatmamasını şart
koşarsa. o zaman özel işçi olur. Musannıf bunu ileride izah edecektir.
Cevahirü'l-Feteva isimli eserde şöyle denilir: «Adam bir dokumacıyı kendisine kumaş dokuması
için kiralasa, dokumacı başka birisinden de dokumak üzere iplik alsa, her iki akit de sahihtir. Zira
burada akit, menfaat üzerine değil iş üzerine yapılmıştır.»
Müşterek işçi. işi yapana kadar ücreti hak edemez. Temizleyici, iplik bükücü, hamal, dellâl ve
gemici bunlardandır. Müşterek işçi için her işte görme muhayyerliği vardır. Çünkü yerlerin
değişmesiyle işlerin çekli de değişebilir. Müctebâ.
Müşterek işçi elinde helâk olan mala -dıman şart koşulmuş olsa bile- zamin değildir. Emânette
dımanı şart koşmak vedîada olduğu gibi bâtıldır. Fetvâ da bu kavil ile verilir. Nitekim bütün muteber
kitaplarda böyle denilmektedir. Metin sahipleri de bu görüşü belirtmişlerdir. O halde mezhebin
görüşü Eşbah'takinin aksine budur.
Müteahhirin ulemâ «Müşterek işçiye verilen malın elinde helâk olması halinde, onunla mal sahibi
arasında helâk olanın kıymetinin yarısı üzerine sulh yapılır.» diye fetva vermişlerdir.
Alimlerden bazılarına göre ise. eğer işçi sâlih bir kimse ise zamin değildir. Ama salih olmayan birisi
ise, -mal helâk olduğu takdirde- zamin olur. Müşterek işçinin hali belli değilse tazminat konusunda
mal sahibi ile anlaşması emredilir. İmâdiye.
Ben diyorum ki: Müşterek işçi, suh yapması için zorlanır mı? Tenvirü'l-Besair'de, «Evet, sulh
yapması için zorlanır. Nitekim denizde veya bir sahranın orta yerinde kira süresi biten bir işçinin
kiralanması, oradan kurtulana kadar zorla uzatılır.» denilmektedir.
Malın telef olmasına müşterek işçi sebeb olursa, meselâ, fazla dövdüğü için kumaş yırtılsa, hamalın
ayağı kaydığı için yük düşse, gemicinin sürat yapması yüzünden gemi batsa, gemicinin bu sürati
adet olandan ister az olsun ister çok telef olan mallan işçi öder.
Ama ilerde geleceği üzere kan alıcı ve benzerleri bunun hilafınadır. Bunlar zamin olmazlar.
Buntar arasındaki fark, Dürer ve diğer muteber kitaplarda Sadru's-Şeria'nın ifade ettiğinin
aksinedir. Şu kadar var ki Kuhistânî, Sadru's-Şeriâ'nın kavlini takviye etmiştir. Dikkatli ol.
Münye'de şöyle denilmektedir: «Geminin batması ise gemicinin telef olan malları ödeyeceği hükmü
mal sahibi veya vekilinin gemide bulun-maması durumundadır. Eğer gemide ise gemici mûtad olan
sûratı aşmadıkça zâmin değildir. Çünkü mal sahibi veya vekili gemide bulunduğundan işyeri
gemiciye teslim edilmemiştir.»
Yine Münye'de, «Mal sahibi malını hayvana yüklese, kendisi de binse ve işçi hayvanı sürse,
hayvanın ayağı kaysa da mal yere düşerek telef olsa, ulemânın icmâı ile işçi zamin değildir.»
denilmiştir.
Ben derim ki: Eşbah'ta şöyle denilmektedir: «Vedîa mûdaın yanına (emanet mal emanetçiye) ücretle
konulursa, telef olduğu takdirde emanetçi öder.» Bu iyi öğrenilmelidir.
İster küçük olsun ister yetişkin, insanlardan helâk olanı müşterek işçi zamin değildir. Meselâ, birisi
gemiden düşerek boğulsa veya hayvandan düşerek ölse, -onun düşmesine işçinin sürmesi, veya
çekmesi sebeb olsa bile- işçi zamin değildir. Çünkü insan akitle zamin olunmaz, ancak cinayetle
zamin olunur. Burada da cinayet yoktur. Çünkü adamın izni vardır.
Hamalın sırtındaki küp yolda kırılsa, malik dilerse onu yüklediği yerde tazmin ettirir. ücret vermez.
Dilerse kırıldığı yerde, taşıdığı yerin ücretini hesaplayarak verir ve küpü orada tazmin ettirir. Bu
hüküm, kırılma hamalın fiili ile olduğu takdirdedir. Ama eğer onun müdahalesi yok da kalabalıkta
giderken halkın çarpmasıyla kırılmışsa, zamin değildir.
İmameyn, «Bu durumda da zamin olur.» demişlerdir.


Boynuzla kan alan hacamatçı, baytar ve ustura ile kan alan hacamatçı kan almak için mutad olan
yeri taşmadıkça, kan aldıkları kişi ölse dahi zamin değildirler. Eğer mutad olan yeri dışa taşırlarsa,
kan aldıkları kişi ölmediği takdirde, mutad yeri tecavüz ettikleri nisbette zamindirler. Eğer kan
aldıkları kimse bu tecavüz sebebiyle ölürse, insan diyetinin yarısını verirler. Çünkü adam izinli
olduğu ve izinli olmadığı yerden kan alması yüzünden telef olmuştur. O sebeble diyet de yarıya
bölünür.
Daha sonra musannıf bu mesele üzerinde şunları binâ etmiştir: Eğer sünnetçi sünnet ederken
uzvun başını keserse, kesilen yer iyileştiği takdirde sünnetçinin tam bir diyet ödemesi gerekir. Zira
yaranın iyileşmesi ile uzvun başına zamindir. O da dil gibi tam bir uzuvdur. Binaenaleyh tam bir
diyet vermesi gerekir.
Ama eğer uzvu kesilen çocuk iyileşmeyerek ölür&s, o zaman sünnetçinin yarım diyet vermesi
lazımdır. Çünkü çocuğun ölmesine iki fiil sebeb olmuştur. Birisi izinli olduğu sünnet etme, ikincisi
ise izinli olmadığı, uzvun başını kesmektir. Bu sebeble diyetin yarısını verir.
Hacâmatçı ve benzerlerine, mutad yeri aşmıyacak şekilde çalışmasının şart koşulması sahih
değildir. Çünkü bu tecavüz onların isteklerine bağlı değildir. Ancak mutad olmayan yerden kan
alırsa o zaman zamin olur. İmadiye.
İmâdiye'de şöyle denilmektedir «Muhit sahibine, «Bir çocuk veya köle, ustura ile damardan kan
a^on kimseye kendisinden kan almasını söylese, oda mutad şekilde kan aldığı halde çocuk veya
köle ölse ne lâzım gelir?» diye sorulunca şu cevabı vermiştir: «Kan alan kişinin akîlesine hür
insanın diyeti ve kölenin kıymetini vermeleri gerekir. Çünkü bu hataen öldürmedir.
Yine Muhit sahibine, «Bir adam uyuyan bir kimseden ustura ile kan alsa, sonra da öyle bıraksa ve
odam kan kaybından ölse ne lâzımdır?» diye sorulunca. «Kısas gerekir» cevabını vermiştir.
İZAH
Musannıf icarenin sahih ve fasit kısımlarını anlattıktan sonra işçinin sorumluluğu konusuna geçti.
Zira dıman konusu, icare akti üzerine terettüp eden arız cümlesindendir. O halde bu konu izaha
muhtaçtır. Gâyetü'l-Beyan'da da böyledir.
Açıktır ki, «İşçinin zâmın olması» terkibinin anlamı müsbet olduğu gibi menfi de olabilir. Eğer
müsbet veya menfi düşünülmeyip sadece müsbet düşünülse idi, İmam'ı Azamın kavline göre babın
isminin sahih olmaması lazım gelirdi. Zira ona göre, ne müşterek işçiye, ne de özel işçiye
sorumluluk yoktur. Turî.
MÜŞTEREK İŞÇİ BAHSİ
«Birincisi ilh...» İnaye'de şöyle denilir: Niçin müşterek işçi bahsi, özel işçi bahsinden öne
alınmıştır?» sorusu. devri gerektiren bir sorudur ilh...»
Yani, eğer özel işçi bahsi öne alınsaydı bu defa da özel işçi bahsinin niçin öne alındığı sorulurdu.
Zira bunların her birisinin takdim edilmesinin bir sebebi vardır.
Müşterek işçi bahsine gelince; özele nisbetle genel pozisyondadır. Özel ise, çokluk karşısındaki
tekil gibidir. Ancak müşterek işçi konusunu öne almak daha evlâdır. Çünkü bu konu işçinin
sorumluluğu konusudur. İşçinin dımanı (sorumluluğu)da ancak müşterek olması halinde söz
konusudur.
Bu söylenenlerle müşterek işçinin özel işçiden öne alınmasının sebebi tam olarak ortaya çıkmadı.
Bu açıktır. Halbuki bunun sebebinin açıklanması lazımdı. Sacdiye.
«Birden fazla insan için çalışan ilh...» Zeylâî şöyle demektedir: «Musannıfın bu sözden maksadı
şudur: Müşterek işçi, başka birinin işinde çalışsın veya çalışmasın sadece bir kişiye ait olmayan
işçidir. Onun müşterek işçi sayılması için, başka birinin değildir. Aksine başkası için çalışması zor
veya imkânsız olmadığı takdirde bir tek kişinin işinde çalışsa bile yine müşterek işçidir.»
«Terzi ve emsali ilh...» Her ne kadar «terzi gibi» kelimesi ihtiyaç bırakmasa da musannıf «emsali»
kelimesini sadece terzinin müşterek işci olduğu sanılmaması için söylemiştir.
Turî şöyle der: «Attâbiyye'de, hamal, gemici dokumacı, terzi, hallaç, boyacı, elbise temizlikçisi,
çoban, kan alıcı, baytar, duvarcı ve kuyu açıcı müşterek işçi olarak sayılmıştır.»
«İleride izah edecektir ilh...» Yani özel bahsinde izah edilecektir. şu kadar var ki Musannıf özel işçi
bahsinde konunun tahkikini Dürer'e havale etmiştir. İnşaallah biz onu zikredeceğiz.
«Cevahîrü'l-Fetevada ilh...» Musannıf bu sözüyle müşterek işçi ve akde konu olan şeyin hükmüne


dikkat çekmek istemiştir.
Zeylaî şöyle demektedir: «Müşterek işçi ile özel işçinin hükümleri şudur; müşterek aynı anda işçi
birkaç kişiden iş kabul edendir. Zira onun hakkında akde konu olan şey işin kendisi veya eseridir.
O halde o herkesten iş kabul edebilir. Çünkü onun menfaatleri bir adamın hakkına zarar vermez.
İşte bu yüzden ona «müşterek işçi» denilmiştir. Özel işçi ise, müstecirden başkası için çalışma
imkânı bulunmayandır. Zira onun menfaatleri akit müddetince müstecirin hakkıdır. Ücret de
menfaat karşılığıdır. İşte bundan dolayı da onun yaptığı iş bozulsa dahi, almaya hakkı vardır.
Ebussuud şöyle demektedir: «Yâni işçinin işini bir kişi bozsa dahi yine ücrete hak kazanır. Ama
ileride de geleceği üzere işi kendisi bozarsa. o zaman zamin olur.
«İşi yapana kadar ücreti hak edemez ilh...» Müşterek işçi, kiralama karşılıklı bir akittir. Taraflar
arasında eşitlik ister. İşçi, üzerinde akit yaptığı işi müstecire teslim etmedikçe işin karşılığı olan
ücret de ona teslim edilmez. Çünkü beyan ettiğimiz üzere akde konu olan şey iş veya eseridir. O
halde ücreti alabilmesi için işi yapması lazımdır. Zeylaî.
«Ücreti hak edemez» sözünden maksat, herhangi bir şart koşulmadığı takdirde ücreti hak edemez
demektir. Meselâ, kiracının kendiliğinden ücreti peşin vermesi veya işçinin ücretin peşin
verilmesini şart koşması gibi hallerde ücreti alabilir. Nitekim Sacdiye'd'e de böyledir. Biz bunu
Kitabu'l-İcârenin başlarında şu ifadelerle belirtmiştik: «İşi bitirip teslim edeceği zaman ücretini
taleb etse, fakat teslim etmeden önce mal telef olsa, ücret düşer. İşinin bir eseri olan her işçinin
hükmü böyledir. Ama hamal gibi işinin eseri görülmeyen işçi, işi bitirince teslim etmese dahi
ücretini alabilir.»
«Mücteba ilh...» Mücteba'nın ibaresi şöyledir: «Adam yıkayıcıya Merv kumaşını bir dirheme
yıkamasını şart koşsa, yıkayıcı da buna razı olsa, takat kumaşı gördükten sonra razı olmasa, akdi
kabullenmeme hakkı vardır. Terzi de bunun gibidir.
«Bunda kaide şudur: Üzerinde çalışılacak mala göre ona verilecek emek değişiyorsa işçinin o malı
gördüğü zaman işi kabul edip etmeme serbestliği vardır. Ama malın değişmesi ile emek
değişmiyorsa, o zaman malı gördüğü zaman işi bırakmaya hakkı yoktur. Meselâ birisini buğday
ölçmesi için veya kölesinden kan alması için kiralasa, işçi buğdayı veya köleyi görünce işten imtina
edemez.»
Mücteba sahibi, devamla şöyle demektedir: «Bunda esas şudur: Kiracının elinde olan bir malda
çalışmak üzere işçi kiralamak caizdir, Ama elinde olmayan bir malda çalışması için kiralamak caiz
değildir. Meselâ bir kimsenin yanında olmayan bir malı satması için birisini kirala-ması caiz
değildir. Minah. Bunun aynısı Bezzaziye'de de vardır.
«Zamin değildir ilh...» Elinde telef olan malı müşterek işçi tazmin etmez. Bilmiş ol ki, malın telef
olması ya işçinin fiili iledir veya değildir. İşçinin fiili ile olması halinde de ya işçinin kusuru ile olur
veya kusuru olmadan olur. Malın telefi işçinin fiili ile olmazsa, bundan kaçınmak da ya mümkündür
veya değildir. Burada birinci şıkkın iki şeklinde de, -malın telef olmasında işçinin kusuru olsun
olmasın- bütün fukahanın ittifakıyla işçi zamindir. İkinci şıkkın ikincisinde, yani işçinin fiili olmadan
ve kaçınması da mümkün olmayan bir şekilde helak olması halinde, yine alimlerin ittifakı ile işçi
zamin değildir.
Ama ikinci şıkkın birincisinde, yani malın, işçinin fiili dışında helaki halinde işçinin bundan
korunması mümkün ise. İmam Ebû Hanifeye göre işçi salih olsun olmasın zamin değildir.
İmameyne göre işçi salih olsada olmasada zamindir.
Sonraki alimler ise malin işçinin elinde telef olması halinde malın yan kıymetini ödemesi için mal
sahibi ile anlaşmalarına fetva vermişler ve bunun için bir kayıt koymamışlardır.
Alimlerden bazısı tarafından da, eğer işçi salih bir kimse ise, zamin olmayacağı, salih bir kimse
değilse, zamin olacağı söylenmiştir. Bunlara göre işçiinn durumu bilinmiyorsa eğer o zaman sulh
yapmaları lazımdır. H.
İMAM EBÛ HANİFE'NİN KAVLİNE KIYASLA FETVA VERİLİR
Bedâic'de şöyle denilmektedir: «Mal, işçinin müdahalesi olmadan -ister iş yapmazdan önce olsun,
ister sonra- helâk olursa İmaAzama göre işçi mesul değildir. Çünkü mal, işçinin elinde
emanettir. Kıyasa uygun olan da budur. İmameyn ise mesul olacağını, ancak büyük bir yangından
dolayı veya zorla elinden alınması halinde zamin olmayacağını söylerler. Bu da istihsandır.»
Hayriye'de de şöyle denilmektedir: «İşte bunlar dört kavildir ki, hepsi sahihtir ve hepsi ile de fetva
verilebilir. Bu son tafsilat da güzeldir. Görüşlerden birincisi Ebû Hanife'nin görüşüdür. Alimlerden


bazıları Ebû Hanife'nin görüşü. tabiinin büyüklerinden Atâ ve Tâvus'un da görüşüdür demişlerdir.
İmameynin kavlı ise Hazreti Ali ve Hazreti Ömer'in kavlidir. Hazreti Ali ve Ömer'e hürmeten ve halkın
malının korunması için fetva bu kaville verilir. Allah daha iyisini bilir.»
Tebyîn'de de şöyle denilmektedir: «İnsanların durumu bozulduğundan dolayı İmameynin kavli ile
fetva verilir. Halkın malı da ancak İmameynin kavline göre korunabilir.»
Zîra işçi zamin olmadığını bildiği takdirde, elindeki malın çalındığını veya zayolduğunu iddia
edebilir.
Haniye Muhit ve Tetimme'de ise: Fetvâ'nın İmâm Hanife'nin görüşü üzere olduğu söylenmektedir.
Demek oluyor ki, müftabih olan görüş alimler arasında ihtilâflıdır. (Yani en uygunu bu) İbni Melek
Mecma şerhinde ve Muhit'te şöyle demiştir: «İmamlar arasındaki ihtilaf, icâre akti sahih olduğu
takdirdedir. Eğer icare akti fasit olursa, İmamların ittifakı ile işçi zamin olmaz. Zira mal o vakit
işçinin elinde emanettir. Çünkü akde konu olan şey mal değil menfaattir, o da ecr-i misille tazmin
edilir.»
Ben derim ki: Aynı zamanda Haddâdinin Cevheresinde dediği gibi helâk olan malın üzerinde iş
yapılan şey veya Bedâi'de denildiği gibi üzerinde iş yapılacak malın mutlaka muhtaç olduğu bir şey
olması durumunda da ihtilaf edilmiştir. Nitekim Bedâi'de şöyle denilmektedir: «Hişâm, İmam
Muhammed'den şöyle rivayet etmiştir: «Birisi diğerine bir iş yapması için torbası ile birlikte bir
Mushaf verse, veya bıçağa su vermesi için kını ile birlikte bir bıçak verse, adam denileni yaparken,
bunlar helâk olsalar ne lazım gelir? diye sordu. «Hem Mushafa, hem kılıfına, ve hem bıçağa hem de
kınına zamindir. Zira Mushaf ve bıçak kılıf ve kına daima muhtaçtırlar. Ama bir kişi kılıf dikmesi için
bir başkasına Mushaf verse ve kın yapması için bir bıçak verse de bıçak veya Mushaf zayi olsalar,
zamin olmaz. Zira adam müshaf ve bıçak üzerinde çalışmak için değil onların dışında bir iş yapması
için icarlanmıştır.»
«Metin sahipleri de bu görüşü söylemişlerdir ilh...» Vikaye, Mülteka, Dürer ve Islah gibi kitapların
hepsinde zamin olmayı (sorumluluğu) şart da koşmuş olsa, sarahaten işçi zamin olmaz denilmiştir.
Kudurî, Kenz ve Mecma'a gelince, bunlar da mutlak olarak zamin olmayacağını ifade etmişlerdir.
Onların sözlerinden böyle anlaşılmaktadır.
«Ancak Eşbah'ta buna muhalefet edilmiştir. ilh...» Yani kiralanan işçinin zamin olmasını şart
koşarsa mal işçinin elinde helâk olduğu takdirde fakihlerin icmaı ile zamindir denilmiştir. H.
Eşbah'ta ki bu ifade Hülâsa'dan nakledilmiştir. İbni Melek de onu Câmi'e isnad etmiştir.
«Sonra gelen alimler yarı kıymeti üzerine sulh yapılır diye fetva vermişlerdir ilh...» Yani sonraki
alimler hem İmamın, hem de İmameynin kavli ile amel etmek için böyle fetva vermişlerdir. Bunun
manâsı şudur: Her yarıda bir kaville amel etmişlerdir. Çünkü «Telef olan nesnenin yarısı düşürülür,
diğer yansı da sulhen tazmin ettirilir» demişlerdir. Bezzaziye.
Mülteka şerhinde de şöyle denilmektedir: «Zahidî, «Biz Harzemdeki üstatlarımızın yukarıda geçen
şekilde fetva verdiklerine ulaştık. Kuhistanî de bunu ikrar etmiştir.» der.
Camiü'l-Fusuleyn'de Şemsü'l-Eimme Evzeacedî ve Fergana alimleriin o şekilde fetva verenlerden
oldukları söylenmektedir.
«Alimlerden bazısına göre ise eğer işçi salih bir kimse ise zamin değiıldir ilh...»
Camiü'l-Fusuleyn'de bu görüş Muhît sahibinin Fevaid isimli eserine isnad edilmiştir.
«Ben diyorum ki: Yarı kıymetini ödemesi için müşterek işçi sulh yapması için zorlanır mı?
Tenvirü'l-Besair'de. «Evet, sulh yapması için zorlanır.» denilmektedir ilh...» Zira Tenvirü'l-Besair
sahibi şöyle der: «Eğer sulh yapmaya nasıl zorlanacağı sorulursa, cevaben şöyle derim: Kiralama,
kendisinde aktin devamı için zorlamanın câiz olduğu bir akittir. Görülmüyor mu ki, adam bir
hayvanı veya bir gemiyi belirli bir müddet için kiralasa, kirâ müddeti çölün veya denizin ortasında
iken bitse kira zorla uzatılır. Ama kira aktinin başlangıcında zorlama olmaz. Üzerinde durduğumuz
mesele kira akdinin bekâ halidir ki, onda zorlama geçerli olur.
«Ben diyorum ki: Tenviru'l-Besâir'deki bu soru ve cevap Bezzaziye'de cevabdaki bir ziyada ile
birlikte harfiyen zikredilmiştir. Bezzaziye sahibi bu soru ve cevabı «Alimlerin bazıları sulh ile fetva
verirler.» dedikten sonra zikretmiştir. Soru ve cevaptan sonra da itiraz olarak varid olamaz. Ben
İmam Ebû Hanîfenin görüşünü ihtiyar ettim. Zira, «sulh fiyatı düşmek manasına mecazen
ylemiştir.» dedik» demiştir...
Bezzaziye'de daha sonra da şöyle denilmektedir: «Semerkand uleması zorlama olmadan sulh


yapılacağına fetva vermişlerdir
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, zorlamanın yapılıp yapılmayacağı hususunda iki görüş vardır. «Telef
olan nesnenin yarısı düşürülür diğer yarısı da sulhen tazmin ettirilir» sözü, buna delildir. Zira telef
olan nesnenin yarısı tazmin ettirilir sözü cebrîdir. Öbür yarıda sulh etmek diğer yarısının kıymetini
düşürmekten mecazdır. İşte bu Evzencedî'nin Harzem ve Fergana alimlerinin sözüdür. Nitekim
yukarıda geçti.
İkincisi ise, Semerkand Fukahasınm görüşüdür. O halde Minah'ta geçen «İmam Zahîrüddin cebren
sulh yapılır sözünden rücu etmiştir.» ifadesi, cebr ile hükmetmenin terkedildiğine delalet etmez.
Ancak cebren sulh edilir sözüne kail olan bütün alimlerin sözünden rücu ettiği nakledilirse, o
zaman «zorla sulh yapılır» görüşü terkedilmiştir. denile-bilir.
«İşçinin fiili ile telef olursa, zamindir ilh...» Yani işçinin telef etme kasdı olmasa bile üç imamın
görüşüne göre zamin olur. Ücreti de hak edemez. Çünkü kiracıya menfaat değil, zarar getirmiştir.
Bedâi.
Ecirin tuttuğu işçinin işi de, ona izafe edildiğinden işçinin zayi etmesi halinde yine o zamin olur.
Onun işçisi özel işçi (ecr-i has) olduğu için malın telef olmasında kasdi bir kusuru olmadıkça ona
tazmin ettiremez. Nitekim.bu mesele bölümün sonunda zikredilecektir.
«Kumaşı fazla dövdüğü için ilh...» Yanı bizzat kendisınin veya işçisinin dövmesinden dolayı kumaş
yırtılırsa. Eğer kumaşı dövmeden, kumaş sahibinden yardım ister o da yardım eder ve kumaş
yırtılırsa, hangisinin vuruşundan yırtıldığı belli olmazsa İmam'ı Azamin kavline göre: «şüpheden
dolayı işçinin zamin olmaması» gerekir. İmam Ebû Yusuf'tan gelen rivayete göre ise kumaştan
noksan olanın yarısına işçi zamin olur. Bu meseleye işçinin ücretini almak için elinde tuttuğu
kumaşı, sahibinin asılması ve bunun sonunda kumaşın yırtılması meselesine benzer. Hamevî,
Zahiriye'den özetle.
Tebyin'de de şöyle denilmektedir: «Kumaş sahibi dilerse kumaşı işlenmemiş şekilde ona tazmin
ettirir ve ücret vermez. Dilerse, işlenmiş şekildeki kıymetini tazmin ettirir ve ücretini de tam olarak
verir.» T. Özetle.
«Hamalın ayağı kaydığı için ilh...» Musannıf. Mülteka şerhinde şöyle demiştir: «Yani hamalın
sırtındaki yük, halkın kalabalığından itelemesinden dolayı düşmemişse hamal zamindir. Ama eğer
yükün düşmesi. halkın izdihamından dolayı ise, zamin olmaz. İmameyn bu meselede İmama
muhalefetle, «İşçi yine zamin olur.» demişlerdir. Nitekim Mecma şerhinde de böyledir.»
Mecma şerhinde şöyle denilir: «Eğer kiracı ücretle yük yüklediği hayvanı çekse, hayvanın ayağı
kayıp düşse, üzerindeki yük de zayi olsa yine zâmindir.»
Kirâcının yükü hayvana bağladığı ipin kırılıp yükün düşmesi halinde de yine kiracı zamindir.
Nitekim Kenz ve Mültekâ'da da yle denilmektedir. Ama eğer ip mal sahibinin olursa, onun kopup
yükün zayi olması halinde kervancı zamin değildir. Tatarhaniye'de de böyledir.
Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Müşterek çoban hayvanları süratli sürse, onlar da köprünün
üzerinde veya nehrin kenarında birbirlerini sıkıştırsalar da içlerinden bazıları suya düşse, veya
hayvan çobanın sürmesi yada mutad olsa bile dövmesi ile zayi olsa, çoban zamindir.»
«Gemicinin süratli sürmesi yüzünden gemi batarsa ilh...» Musannıf burada geminin batmasını
gemicinin sürmesi ile kaydetmiştir. Zira eğer rüzgârdan, dalgadan veya herhangi bir şeyin gemiye
çarpması ile veya geminin bir kayaya çarpması ite batar ve mal telef olursa, İmam Ebû Hanifenin
görüşüne göre gemici zamin değildir.
Ben diyorum ki: Kiracının batmadan evvelki alınan yolun ücretini vermesi vacibtir. Mezhebin fer'î
meseleleri bu hükme şehadet etmektedir. Seriyüddin, Mücteba'dan.
Bu meselede kiracının alınan yolun ücretini vermesi, kendisinin de gemide olmasına bağlıdır. Eğer
kiracı onunla beraber değilse, zaten malın teslimi mevcut değildir. Bölümün başında geçtiği üzere
müşterek işçi ancak teslim ettikten sonra ücret alabilir. Teemmül et. I.
«Fark, Dürer ve diğer muteber kitaplarda ilh...» Bu farkın özeti şudur: Kumaşın kalınlığı ve inceliği
ve dövmeye ne kadar tahammül edeceği araştırılarak bilinir. O zaman kumaşın herhangi bir zarar
görmemesi şartını koşma imkânı vardır. Ama ustura veya hacamatla kan almak böyle değildir.
Çünkü kan almanın zarar verip vermeyeceği kan alınan kimsenin vücudunun kuvvet veya zaafına
bağlıdır. Bu da kendiliğinden bilinen bir şey değildir. Aynı şekilde kanı alınan kişinin ne kadar
yaraya tahammül edeceği de bilinmemektedir. O halde kanı alınan kişinin zarar görmemesi şartını
koşmak mümkün değildir. Bu sebeple kan almada böyle bir kayıd konulursa bu kayda itibar


edilmez.
«Sadru's-Şeria'nin söylediğinin aksine ilh...» Zira Sadru's-Şerîa. «Musannıfın, «FiiliyIe telef olursa
zamin olur.» kavlinden murad kan ama meselesinde geleceği üzere mû'tad olan miktarı aşan fiil
olması gerekir» demiştir. H.
«Şu kadarı var ki Kuhistanî, Sadru's-Şerîa'nın kavlini takviye etmiştir ilh...» Zira Kuhistanî şöyle der:
«İşçi izinli olmadığı bir fiili sebebiyle helâk olan hayvanı ve başka malı zamindır. Mesela Muhît ve
diğer kitaplarda belirtildiği üzere kumaşı yırtana kadar dövmesi böyledir. O halde onun kumaşı
yırtacak şekilde dövmesi mutad olan bir dövme değildir. Bundan ötürü de Sadrı Şeria, «iş»
kelimesini mutad olmayan iş ile tefsir etmiştir. Musannıfın tefsirinin Kâfi deki, «kumaşın kuvveti
veya zaafı araştırmakla bilinir. O halde işçinin salih olması ile kayıtlanması mümkündür» şeklindeki
ibare ile batıl olduğunu söylemek yanlıştır. C.
Ben derim ki: Kuhistanî'nin sözünün muktezası şudur: Üzerinde işlem yapılan malı telef eden her iş
mutad değildir. O halde Sadru's-Şerîa'nin sözü Kâfi'deki, «Telef eden amel bazen mutad olur.»
sözüne zıt düşer.
Anladığıma göre fukahanın yukarıda zikredilen sözleri orasında tezad yoktur. Zira onların hepsi
kumaşı telef edecek dövmenin mutad olmadığını ylemektedirler. Ancak hacamatçı ve
benzerlerinin zamin olması mutat olmayan bir hacamat yapmakla kayıtlı olunca fukaha, kumaş
temizleyicinin de bu kayıtla olmayacağına dikkat çekmek istemişlerdir. Bunu da kumaş yıkayıcı ile
hacamatçı arasında farkı belirtmek için yapmışlardır.
Şu kadarı var ki, kumaş ve benzeri şeylerde mutadın dışına çıkmak, ancak kumaşın telef olması ile
anlaşılır. O halde herhangi bir iş, işlem yapılan malı telef ederse, bilinir ki, adetin dışında bir işlem
yapılmıştır. Taksiratından ötürü de işçi zamin olur. Zira sanatında mahir olan kişi yapılan işlemin
telef edici olup olmadığını bilir. Ama hacamatçılık ve benzeri işler böyle değildir. Çünkü onun kan
alacağı özel bir yer vardır. Kan aldığında o yeri taşmadığı takdirde zamin olmaz. Zira o mahareti ile
yaptığı işin telef edici olup olmadığını idrak edemez. O zaman onun zâmin olması, o hususî yeri
tecavüz etmesine bağlıdır. İşte bu izahla anlaşılmış oldu ki, kumaş yıkama gibi işlerde. malı telef
eden her iş âdetin dışındadır. Bedaî'deki şu ifade de buna delalet etmektedir.
«Kumaşı yıkayacak kişinin; âletine ve döveceği yere bakmakla kumaşı yırtmaması mümkündür. Bir
de, tokmağını indirdiği yeri ve o yerin tokmağa ne kadar tahammül edeceğini de mahâreti
sayesinde bilir. İşte bu şartlara riayet edildiği takdirde kumaş telef olmaz. Kumaş telef olursa bu
onun işindeki kusuruna delâlet eder. Kul haklarında kusur etmek de hiçbir zaman özür değildir.»
O halde bilinmiş oldu ki iki söz arasında fark yoktur. Ancak tabirlerde müsamaha vardır.
MÜŞTEREK İŞÇİNİN ZAMİN (SORUMLU) OLMASI İÇİN ÜÇ ŞART VARDIR
Turî'nin Muhit'ten naklettiği ifadesinin özeti şudur: Müşterek işçinin elindeki malin telefinden dolayı
zamin olması şu üç şarta bağlıdır. Üzerin-de çalıştığı malı teleften korumaya muktedir olması. O
halde gemi dalga, rüzgâr veya kayaya çarpmak gibi bir sebeble batsa gemici zamin olmaz.
İki: Üzerinde iş yapılacak malın işçiye teslim edilmesi gerekir. O halde mal sahibi veya vekili
gemide olsalar ve gemi batıp mallar telef olsa gemici zamin olmaz.
Üç: Tazmin ettirilecek şeyin, akitle tazmini caiz olan cinsten olması. Buna göre, insanın telef olması
halinde işçi zamin değildir. Nitekim ileride gelecektir.
«Gemici gemiyi sürerken âdet olanı geçmedikçe zamin değildir ilh...» Buna fesadı kasdetmemişse
şartı da eklenir. Şurunbulaliye, Haniye'den.
İşcinin zamin olması için malı telef eden şeyden kaçınılması da mümkün olmalıdır. Bunu Mekkî
ifade etmiştir. T.
«Kendisi de hayvana binse ilh...» Eğer mal sahibi ile kiracı hayvana birlikte binseler veya beraber
sürseler yada beraber çekseler, hüküm yine böyledir. Yani kiracı zamin değildir. Çünkü mal sadece
işçinin elinde değil her ikisinin elindedir.
Bişr, Ebû Yûsuf'tan şunu nakletmiştir: «Hamalın sırtındaki veya başındaki mal, sahibi de onunla
birlikte yürürken çalınca, hamal zamin değildir. Zira mal hamala tam olarak teslim edilmemiştir.
Fakihler der ki «Eğer mal iki gemide ise. malın sahibi gemilerin birine binmiş olsa iki gemi ister yan
yana olsun ister ayrı ayrı gemilerin seyri de durmaları birlikte olursa, gemici zamin değildir. Ay
şekilde yükün sahibi deve katarından birine binmişse, deveci zamin değildir. Çünkü bu durumda
mal sahibinin elinde sayılır. Zira malı o korumaktadır.» Bedaî. Bu konuda biraz ileride tafsilat


gelecektir.
«Bu meseleyi daha önce anlattık ilh...» Yani Kitabu'l-Vedîada. Şarih ;bu sözüyle birisinin malını
ücretle muhafaza eden emanetçinin dıman şart koşulsa bile müşterek işçiye muhalif olduğuna
dikkat çekmektedir. Evlâ olan bu sözün Zeylâi'nin yaptığı gibi metindeki, «Dımanı şart koşsalar bile
müşterek işçi elinde telef olan malı ödemez.» sözünün yanında zikredilmesiydi. Müşterek işçi ile
ücretli emanetçi arasındaki fark şudur:
«Müşterek işçide, üzerinde akit yapılan şey iştir. Üzerinde işlem yaptığı şeyi koruması da ona teb'an
vacibtir. Ama ücretli emanetçide malı korumak esas gayedir ve emanetçi sırf bunun için para
almaktadır.
Ben derim ki: Musannıf, Kitabü'l-Vedîada emin olan -kendisine dıman gerekmiyen- kişiye dımanın
şart koşulmasının batıl olduğunu söylemiş ve bunun müftabih olduğuna işaret etmiştir.
Bezzaziye'de şöyle denilir: «Hamamcıya elbiselerini ücretle teslim etse ve telef olduğu takdirde onu
ödeyeceğini şart koşsa, müftabih olan kavle göre bu şartın geçerliliği yoktur. Zira hamamcının
elbiseyi koruması için ücreti şart koşarsa müşterek işçi gibi olur.»
(İnsan helâk olursa mutlak olarak tazmin edilmez.)
«Mutlaka ilh...» Helâk olan insan mutlak olarak tazmin edilmez. Sahih kavle göre adam ister büyük,
ister küçük olsun farketmez. Tebyîn' de de böyle denilmektedir. Bazı alimler de, «Hayvan ile adam
taşıyanın zamin olmaması, adamın kendi başına hayvana binebilmesi ve hayvanın sırtında kendini
tutabilecek kadar büyük olması halindedir. Yok eğer insan hayvana kendi başına binemiyor ve
hayvanın sırtında duramıyorsa eşya gibidir. Yani telef olduğu takdirde hayvan sahibi zamindir.»
demişlerdir. T. Mekkî'den.
«İnsan ancak cinayetle zamin olunur ilh...» Bundan ötürü de onun tazmini câninin akilesi
üzerinedir. Akit sebebiyle gerekli olan dıman ise zayi edenin akrabası üzerine değil kendi
üzerinedir. İbni Kemal.
«Adamın izni olduğu için cinayet yoktur îlh...» Yani ister asil olsun. ister çocuğun veya kölenin
velisi olsun kiracı işçiye, bindirmesi için izin vermiştir.
«Küp yolda kırılsa ilh...» Müntekâ'dan naklen Bezzaziye'de şöyle denilir: «Adam sırtına bir yük
yüklese, yük sahibi de beraberinde olsa, hamalın ayağı kaysa ve yük düşerek zayi olsa zamin olur.
Zira onun kayması kendi cinayetidir. Adam bir yük kiralasa mal sahibi de onunla birlikte olsa,
hayvan sahibi yüklü hayvanı kendisi sürerken hayvan kaysa da üzerindeki eşya düşüp telef olsa
bize göre hayvan sahibi zamin olur. Zira o müşterek işçidir ve malı kendi eliyle telef etmiştir.»
Yukarıda Bedaî'den naklettiğimiz ibare ile bunun arasındaki farka dikkat edilsin. Herhalde bu
hususta muhtelif rivayetler vardır. Veya Bezzaziye'nin ifadesindeki, «kendisi sürerken» tabiri
«süratle sürmek» şeklinde yorumlanmalıdır. Teemmül et.
Ben, Zahîre sahibi eşya sahibinin eşyasını yüklediği hayvanın sırtına binmiş halde iken hayvan
işçinin sürmesiyle kayıp düşse, işçinin zamin olmaması ile hayvanın arkasında işçi ile birlikte
yürüdüğünde zamin olması arasını ayırmıştır. Bunun tamamı Zahirededir.
«Küp yolda kırılırsa ilh...» Musannıf bunu Bedaî'dekı şu ifadeye isnaden kaydetmiştir. «Adam küpü
sahibinin evine götürse, sonra sırtından sahibi ite birlikte ve küp ikisinin elinden yere düşüp kırılsa,
hamal zamindir. Bu, İmam Muhammed'in birinci kavlidir. Sonra bu sözünden dönerek, «Hamal
zamin olmaz.» demiştir.»
«Hamalın fiili ile olursa ilh...» Musannıfın bu sözü yolda giderken ayağının kaymasına da şamildir.
Yani ayağı kaysa, sırtındaki düşse ve kırılsa zamin olur. Bedayî.
«İmâmeyn burada muhalefet ederek ilh...» Yani, başka bir seçeneği olmadan kırıldığı yerde onun
kıymetine zâmindir. Nitekim Tebyin'de de böyle denilmektedir.
Bedaî'de şöyle denilmiştir: «Eğer küp halkın sıkıştırmasıyla arkasından düşerek kırılsa fukahanın
icmâı ile zâmin olmaz. Çünkü kendisini halkın sıkıştırmasından koruma imkânı yoktur. O zaman bu
malın büyük bir yangında yanması gibi olur. Ama eğer hamal, kendisi halkı sağa sola iterken yük
arkasından düşüp zayi olduğu takdirde üç imama göre zamindir.» Teemmül et.
«Mûtad olan yeri tecavüz etmedikçe ilh...» Yani kan alan, ister hacamatla alsın, ister utura ile alsın,
âdet olan yeri tecavüz etmedikçe ve onun izni ile almışsa kan aldığı kişinin ölmesi halinde zamin
değildir.
Kâfi'de şöyle denilmektedir: «Muhtasar'ın ibaresinde tecavüz etmemek kayyer almış ama izinden


söz edilmemiştir. Camiü's-Sağîr'in ibaresinde ise, izin vardır. Fakat tecavüz meselesi yoktur. O
halde bu iki metinden birisi öbürünün sustuğu yeri beyan etmektedir. O zaman bu iki rivayet birlikte
ele alındığında zamin olmamak için kan alma yerini tecavüz etmemek ile iznin bulunmasının şart
olduğu anlaşılır. Demek ki bunlardan birisi veya ikisi de bulunmazsa o zaman zamin olması
gerekir.» Tûri.
«Sünnetçi tenasül uzvunun başını keserse ilh...» Yani başının hepsini keserse. Şurunbulaliye'de de,
«Eğer uzvun başının hepsini değil de bir kısmını keserse, o zaman adil kişilerin takdir edeceği bir
tazminat vermesi gerekir. Nitekim İtkanî de bunu zikretmiştir.» denilmiştir.
«Tam bir azâ diyeti ilh...» Zeylaî şöyle demektedir: «Bu mesele meselelerin en acaibidir. Zira
iyileşmekle diyetin çoğu vacib oluyor, helâk olmakla azı.
«Hür insanın dîyetî ilh...» Eğer ölen çocuk hür ise diyet, köle ise kıymeti verilir.
Hâlebî şöyle demiştir: «Zira adamın kan olması izinle değildir. Çünkü çocuk ve kölenin iznine itibar
edilmez. Zira onlar mahcurdurlar.»
«Hatâen ölüme girmektedir ilh...» Çünkü kan alıcı onun ölümünü kasdetmemiştir. Ölümünü
kasdetmemesinin delili, kan alacak yeri dışarıya taşımamasıdır.
«Kısas vacibtir ilh...» Zira onu kesici bir aletle öldürmüştür. T. Yanî onun ölümüne kasdetmiştir. O
halde bu kasden öldürmeye girer. Bunun cezası da kısastır.
METİN
İşçilerin ikinci kısmı özel işçi (ecir-i has)tır. Buna ecir'ü-vahd (tek adamın işçisi) de denir. Özel işçi
sadece bir adama belirli bir vakit çalışandır. Ecir'i Has çalışma müddetinde kendisini müstecire
teslim etmekte, çalışmasa dahi, ücret alması helâldir. Bir aylığına hizmet etmesi veya bir aylığına
tayin edilen koyunları otlatmak için muayyen bir ücretle tutulan kimse eciri hastır.
Ama yukarıdakinin aksine eğer akit esnasında çalışma süresi yapılacak işten sonra zikredilirse,
meselû: Bir adam bir çobana: «Seni koyun otlatmak için bir aylığına kiraladım» dese- o zaman
müşterek işçi olur. Ancak kiracı bu durumda işçinin bir başkası için çalışmamasını veya bir
diğerinin koyunlarını otlatmamasını şart koşarsa. o zaman yine özel işçi olur. Bu meselenin tahkiki
Dürer'dedir.
Özel işçi müstecirin dışında başka birinin işinde çalışamaz. Eğer çalışırsa. çalıştığı kadar ücreti
düşürülür. Fetevâ-yı Nevazil.
Özel işçi olan çoban davarı otlatırken icare müddeti içersinde koyunların yarısı veya yansından
çoğu telef olsa, eğer koyunlardan bir miktarını otlatmaya devam ederse yukarıda geçtiği üzere,
burada akde konu atan şey işçinin nefsini kiracıya teslim etmesidir. Cevhere.
Bu illetin zahirine göre koyunların tamamı helâk olsa bile ücret yine bakî kalır. Bu İmadiye de
sarahaten zikredilmiştir.
Özel işçinin üzerinde çalıştığı mal elinde telef olsa veya fiili sebebiyle helâk olsa, -mesela kumaş
temizlemek için döverken yırtılsa- zâmin değildir. Ama kasdi olarak telef ederse o zaman,
emanetçide olduğu 9ibl zamin olur.
Musannıf daha sonra bu asıl üzerine şu meseleyi bina etmiştir. Süt annenin elinde çocuk ölse veya
o çocuğun üzerindeki kıymetli takılardan bir şey çalmış olsa, süt anne zamin değildir. Çünkü
sadece bir adamın özel işçisidir. Yine bunun gibi çarşı bekçisi. han bekçisi de çarşıdan veya
handan çalınan malı zamin olmazlar.
İşte ki terdid (şöyle veya böyle iki ihtimalli oluş) sebebiyle ücreti de şıklı bırakmak sahihtir. Meselâ,
adamın icarladığı kâtibe, «Bunu Farsça yazarsan bir dirhem, Türkçe yazarsan iki dirhem» demesi
caizdir. Musannıf ibareyi bizzat kendisi ilave etmiş ama izah etmemiştir. Bunun hükmü biraz sonra
izah edilecektir.
Şeyhimiz Remlî şöyle der: «Musannıfın bu sözünün manası şudur: Yâni şıklı söylemek ikinci günde
değil, birinci günde sahihtir. Meselâ, Bugün yazarsan bir dirhem veya yarın yazarsan yarım dirhem»
denebilir.»
Yerlerin farklılığı ile de değişik ücretler istenebilir. Meselâ, «Şu evde oturursan bir dirhem, şu evde
oturursan iki dirhem» denilebilir.
Yapılacak iş çeşidîne göre de farklı ücret istemek sahihtir. Meselâ bu dükkânda attarlık yaparsan
bir dirhem, demircilik yaparsan iki dirhem» denilmesi gibi.


Mesafeye göre farklı ücret koymak caizdir. Meselâ, «Kûfe'ye gidersen iki dirhem» denilmesi gibi.
Yüklenecek yükün değişmesi ile ücretin de değişeceği şart koşulabilir. Mesela, «Arpa yüklersen
bir, buğday yüklersen iki dirhem» denilmesi gibi.
Üç şey orasında muhayyer bırakmak da caizdir. Ama dört şey arasında muhayyer bırakılamaz.
Nitekim alım-satımda da böyledir.
Bu meselelerin hepsinde ücret iş yapılıp ortaya çıktığı zaman vacib olur. Ancak zamandaki
muhayyerlik öyle değildir. Çünkü onda; mesela dikiş için kiraladığı adam işi birinci gün yaparsa
akitte konuşulan ücreti alır. İkinci gün dikmesi halinde ise bir dirhemi geçmemek kayyla ecr-i
misil alır. Üçüncü gün dikerse, verilecek ücret yarım dirhemden fazla olmaz. Bu meselede İmameyn
muhalefet etmiştir.
Kiracı oturduğu evde bir tandır veya dolap -Dürer'in ibaresiyle ocak yapsa ve komşu evlerin bazıla
bu tandırdan ateş alarak yansalar, kiracı hiçbir şekilde zamin değildir. Yani kiracı ocağı ister ev
sahibinin izni ile yapsın, ister izin almadan yapsın farketmez. Ancak, ocak veya tandırda normalin
üzerinde ateş yakarsa o zaman zamin olur.
Bir eşek kiralasa ve eşek yolda kaybolsa, kiracı arasa da bulamayacağını bilse zamin değildir. Ay
şekilde sürüden bir koyun kaybolsa, çoban onu aramaya çıktığı takdirde diğerlerinin helâk
olacağından kork-tuğu için aramasa, yine zâmin değildir. Çünkü koyunu bir özür sebebiyle
aramamıştır. Emanetçinîn boğulma ânında. emaneti denize atması da böyledir.
İmameyne göre koyun meselesinde çoban müşterek işçi ise zamin olur. Çoban koyunları birbirine
katsa. eğer ayırmak mümkün ise zamin değildir. Hayvanları bu falana aittir diye tayin etmek de
çobanın sözü kabul edilir. Eğer koyunları ayırmak mümkün değilse. çoban koyunları karıştırdığı
gündeki kıymetlerini öder. Koyunun kıymetini tayinde söz yine çobanındır.
Çoban mal sahiplerinin izni olmadan erkekleri dişilere aşmaları için bırakamaz. Eğer bırakırsa,
helâk olan hayvanların kıymetini öder. Ama çobanın müdahalesi olmadan erkekler dişilere aşsalar,
çoban zamin değildir. Cevhere.
İZAH
«Özel işçiye tek adamın işçisi de denir ilh...» Müşterek işçinin zıddıdır. Tek müstecirin işçisi
demektir. Özel işçi de bu manâdadır. Bu ifadenin zahirine göre iki tabir arasında bir fark yoktur.
Ama biz iki tabir arasında mutlaklık ve umumîlik farkı olduğunu ifade eden şeyler söyleyeceğiz.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...