ECİRİN
(İŞÇİNİN) ZAMİN OLMASI BABI
METİN
Ecirler
(işçiler) iki kısımdır. Birisi müşterek işçi, birisi de has (özel) işçi.
Birincisi,
terzi ve emsali gibi birden fazla insan için çalışan veya bir adama çalışsa bile belirli bir
müddetle
kayıtlı olmayan işçidir. Mesela adam evinde kendisine bir elbise dikmesi için bir terziyi
kiralasa, her ne kadar o terzi o elbiseyi bitirene kadar başkasına çalışmasa da yine müşterek
işçidir.
Belirli bir vakit için kiralamakla birlikte çalışması yalnız kiracıya tahsis edilmeyen işçiler de
müşterektir.
Mesela birisi, diğerini koyunlarını otlatması için aylığı bir dirheme kiralasa, bu adam
yine
müşterek işçidir. Ancak malik işçinin kendi koyunlarından başkasınınkini otlatmamasını şart
koşarsa. o zaman özel işçi olur. Musannıf bunu ileride izah edecektir.
Cevahirü'l-Feteva
isimli eserde şöyle denilir: «Adam bir dokumacıyı kendisine kumaş dokuması
için
kiralasa, dokumacı başka birisinden de dokumak üzere iplik alsa, her iki akit de sahihtir. Zira
burada
akit, menfaat üzerine değil iş üzerine
yapılmıştır.»
Müşterek
işçi. işi yapana kadar ücreti hak edemez. Temizleyici, iplik bükücü, hamal, dellâl ve
gemici
bunlardandır. Müşterek işçi için her işte görme muhayyerliği vardır. Çünkü yerlerin
değişmesiyle
işlerin çekli de değişebilir. Müctebâ.
Müşterek
işçi elinde helâk olan mala -dıman şart koşulmuş olsa bile- zamin değildir. Emânette
dımanı
şart koşmak vedîada olduğu gibi
bâtıldır. Fetvâ da bu kavil ile
verilir. Nitekim bütün muteber
kitaplarda
böyle denilmektedir. Metin sahipleri
de bu görüşü belirtmişlerdir. O halde mezhebin
görüşü
Eşbah'takinin aksine
budur.
Müteahhirin
ulemâ «Müşterek işçiye verilen malın elinde helâk olması halinde, onunla mal sahibi
arasında
helâk olanın kıymetinin yarısı üzerine sulh yapılır.»
diye fetva vermişlerdir.
Alimlerden
bazılarına göre ise. eğer işçi sâlih bir kimse ise zamin değildir. Ama salih olmayan birisi
ise,
-mal helâk olduğu takdirde- zamin olur. Müşterek işçinin hali belli değilse tazminat konusunda
mal
sahibi ile anlaşması emredilir. İmâdiye.
Ben
diyorum ki: Müşterek işçi, suh yapması için zorlanır mı? Tenvirü'l-Besair'de, «Evet, sulh
yapması
için zorlanır. Nitekim denizde veya bir sahranın orta yerinde kira süresi biten bir işçinin
kiralanması, oradan kurtulana kadar zorla uzatılır.» denilmektedir.
Malın
telef olmasına müşterek işçi sebeb olursa, meselâ, fazla dövdüğü için kumaş yırtılsa, hamalın
ayağı kaydığı için yük düşse, gemicinin sürat yapması yüzünden gemi batsa, gemicinin bu sürati
adet
olandan ister az olsun ister çok telef olan mallan işçi öder.
Ama
ilerde geleceği üzere kan alıcı ve benzerleri bunun hilafınadır. Bunlar zamin olmazlar.
Buntar
arasındaki fark, Dürer ve diğer
muteber kitaplarda Sadru's-Şeria'nın ifade ettiğinin
aksinedir. Şu kadar var ki Kuhistânî, Sadru's-Şeriâ'nın kavlini takviye etmiştir. Dikkatli ol.
Münye'de şöyle denilmektedir: «Geminin batması ise gemicinin telef olan malları ödeyeceği hükmü
mal
sahibi veya vekilinin gemide bulun-maması durumundadır. Eğer gemide ise gemici mûtad olan
sûratı
aşmadıkça zâmin değildir. Çünkü mal sahibi veya vekili gemide bulunduğundan işyeri
gemiciye
teslim edilmemiştir.»
Yine
Münye'de, «Mal sahibi malını hayvana yüklese, kendisi de binse ve işçi hayvanı sürse,
hayvanın ayağı kaysa da mal yere düşerek telef olsa, ulemânın icmâı ile işçi zamin değildir.»
denilmiştir.
Ben
derim ki: Eşbah'ta şöyle
denilmektedir: «Vedîa mûdaın yanına (emanet mal emanetçiye) ücretle
konulursa,
telef olduğu takdirde emanetçi öder.» Bu iyi
öğrenilmelidir.
İster
küçük olsun ister yetişkin,
insanlardan helâk olanı müşterek işçi zamin değildir. Meselâ, birisi
gemiden
düşerek boğulsa veya hayvandan düşerek ölse, -onun düşmesine işçinin sürmesi, veya
çekmesi sebeb olsa bile- işçi zamin değildir. Çünkü insan akitle zamin olunmaz, ancak cinayetle
zamin
olunur. Burada da cinayet yoktur. Çünkü adamın izni
vardır.
Hamalın
sırtındaki küp yolda kırılsa,
malik dilerse onu yüklediği yerde
tazmin ettirir. ücret vermez.
Dilerse
kırıldığı yerde, taşıdığı yerin
ücretini hesaplayarak verir ve küpü orada tazmin ettirir. Bu
hüküm,
kırılma hamalın fiili ile olduğu takdirdedir. Ama eğer onun müdahalesi yok da kalabalıkta
giderken
halkın çarpmasıyla kırılmışsa, zamin değildir.
İmameyn,
«Bu durumda da zamin olur.» demişlerdir.
Boynuzla kan alan hacamatçı, baytar ve ustura ile kan alan hacamatçı kan almak için mutad olan
yeri
taşmadıkça, kan aldıkları kişi ölse dahi zamin değildirler. Eğer mutad olan yeri dışa taşırlarsa,
kan
aldıkları kişi ölmediği takdirde, mutad yeri tecavüz ettikleri nisbette zamindirler. Eğer kan
aldıkları kimse bu tecavüz sebebiyle ölürse, insan diyetinin yarısını verirler. Çünkü adam izinli
olduğu
ve izinli olmadığı yerden kan alması yüzünden telef olmuştur. O sebeble diyet de yarıya
bölünür.
Daha
sonra musannıf bu mesele üzerinde şunları binâ etmiştir: Eğer sünnetçi sünnet ederken
uzvun
başını keserse, kesilen yer iyileştiği takdirde sünnetçinin
tam bir diyet ödemesi gerekir.
Zira
yaranın
iyileşmesi ile uzvun başına
zamindir. O da dil gibi tam bir
uzuvdur. Binaenaleyh tam bir
diyet vermesi
gerekir.
Ama
eğer uzvu kesilen çocuk
iyileşmeyerek ölür&s, o zaman sünnetçinin yarım diyet vermesi
lazımdır.
Çünkü çocuğun ölmesine iki fiil sebeb olmuştur. Birisi izinli olduğu sünnet etme, ikincisi
ise
izinli olmadığı, uzvun başını
kesmektir. Bu sebeble diyetin yarısını verir.
Hacâmatçı
ve benzerlerine, mutad yeri aşmıyacak
şekilde çalışmasının şart koşulması sahih
değildir.
Çünkü bu tecavüz onların isteklerine
bağlı değildir. Ancak mutad
olmayan yerden kan
alırsa
o zaman zamin olur. İmadiye.
İmâdiye'de
şöyle denilmektedir «Muhit sahibine, «Bir çocuk veya köle, ustura ile damardan kan
a^on
kimseye kendisinden kan almasını
söylese, oda mutad şekilde kan aldığı halde çocuk veya
köle
ölse ne lâzım gelir?» diye sorulunca şu cevabı vermiştir:
«Kan alan kişinin akîlesine hür
insanın
diyeti ve kölenin kıymetini vermeleri gerekir. Çünkü bu hataen öldürmedir.
Yine
Muhit sahibine, «Bir adam uyuyan bir kimseden ustura ile kan alsa, sonra da öyle bıraksa ve
odam
kan kaybından ölse ne lâzımdır?» diye sorulunca. «Kısas gerekir» cevabını vermiştir.
İZAH
Musannıf
icarenin sahih ve fasit kısımlarını anlattıktan sonra işçinin sorumluluğu konusuna geçti.
Zira
dıman konusu, icare akti üzerine terettüp eden arız cümlesindendir. O halde bu konu izaha
muhtaçtır.
Gâyetü'l-Beyan'da da
böyledir.
Açıktır
ki, «İşçinin zâmın olması» terkibinin anlamı müsbet olduğu gibi menfi de olabilir. Eğer
müsbet
veya menfi düşünülmeyip sadece
müsbet düşünülse idi, İmam'ı Azamın kavline göre babın
isminin
sahih olmaması lazım gelirdi. Zira ona göre, ne müşterek işçiye, ne de özel işçiye
sorumluluk
yoktur. Turî.
MÜŞTEREK
İŞÇİ BAHSİ
«Birincisi
ilh...» İnaye'de şöyle denilir:
Niçin müşterek işçi bahsi, özel işçi bahsinden öne
alınmıştır?»
sorusu. devri gerektiren bir sorudur ilh...»
Yani,
eğer özel işçi bahsi öne alınsaydı bu defa da özel işçi bahsinin niçin öne alındığı sorulurdu.
Zira
bunların her birisinin takdim edilmesinin bir sebebi vardır.
Müşterek
işçi bahsine gelince; özele nisbetle genel pozisyondadır. Özel ise, çokluk karşısındaki
tekil
gibidir. Ancak müşterek işçi
konusunu öne almak daha evlâdır. Çünkü bu konu işçinin
sorumluluğu
konusudur. İşçinin dımanı
(sorumluluğu)da ancak müşterek olması halinde söz
konusudur.
Bu
söylenenlerle müşterek işçinin özel işçiden öne alınmasının sebebi tam olarak ortaya çıkmadı.
Bu
açıktır. Halbuki bunun sebebinin
açıklanması lazımdı. Sacdiye.
«Birden
fazla insan için çalışan ilh...» Zeylâî şöyle demektedir: «Musannıfın bu sözden maksadı
şudur:
Müşterek işçi, başka birinin işinde çalışsın veya çalışmasın sadece bir kişiye ait olmayan
işçidir.
Onun müşterek işçi sayılması için, başka birinin değildir. Aksine başkası için çalışması zor
veya imkânsız olmadığı takdirde bir tek kişinin işinde çalışsa bile yine müşterek işçidir.»
«Terzi
ve emsali ilh...» Her ne kadar «terzi gibi» kelimesi ihtiyaç bırakmasa da musannıf «emsali»
kelimesini sadece terzinin müşterek işci olduğu sanılmaması için söylemiştir.
Turî
şöyle der: «Attâbiyye'de, hamal, gemici dokumacı, terzi, hallaç, boyacı, elbise temizlikçisi,
çoban,
kan alıcı, baytar, duvarcı ve kuyu açıcı müşterek işçi olarak sayılmıştır.»
«İleride
izah edecektir ilh...» Yani özel bahsinde izah edilecektir. şu kadar var ki Musannıf özel işçi
bahsinde
konunun tahkikini Dürer'e havale
etmiştir. İnşaallah biz onu zikredeceğiz.
«Cevahîrü'l-Fetevada
ilh...» Musannıf bu sözüyle müşterek işçi ve akde konu olan şeyin hükmüne
dikkat
çekmek istemiştir.
Zeylaî şöyle demektedir: «Müşterek işçi ile özel işçinin hükümleri şudur; müşterek aynı anda işçi
birkaç
kişiden iş kabul edendir. Zira onun hakkında akde konu olan şey işin kendisi veya eseridir.
O
halde o herkesten iş kabul edebilir. Çünkü onun menfaatleri bir adamın hakkına zarar vermez.
İşte
bu yüzden ona «müşterek işçi»
denilmiştir. Özel işçi ise, müstecirden başkası için çalışma
imkânı
bulunmayandır. Zira onun menfaatleri
akit müddetince müstecirin hakkıdır. Ücret de
menfaat
karşılığıdır. İşte bundan dolayı da onun yaptığı iş bozulsa dahi,
almaya hakkı vardır.
Ebussuud
şöyle demektedir: «Yâni işçinin
işini bir kişi bozsa dahi yine ücrete hak kazanır. Ama
ileride
de geleceği üzere işi kendisi bozarsa. o zaman zamin olur.
«İşi
yapana kadar ücreti hak edemez ilh...» Müşterek işçi, kiralama karşılıklı bir akittir. Taraflar
arasında
eşitlik ister. İşçi, üzerinde akit yaptığı işi müstecire teslim etmedikçe işin karşılığı olan
ücret
de ona teslim edilmez. Çünkü beyan ettiğimiz üzere akde konu olan şey iş veya eseridir. O
halde
ücreti alabilmesi için işi yapması lazımdır. Zeylaî.
«Ücreti
hak edemez» sözünden maksat, herhangi bir şart koşulmadığı takdirde ücreti hak edemez
demektir.
Meselâ, kiracının kendiliğinden ücreti peşin vermesi veya işçinin ücretin
peşin
verilmesini
şart koşması gibi hallerde ücreti alabilir. Nitekim Sacdiye'd'e de böyledir. Biz bunu
Kitabu'l-İcârenin
başlarında şu ifadelerle belirtmiştik: «İşi bitirip teslim edeceği zaman ücretini
taleb
etse, fakat teslim etmeden önce mal telef olsa, ücret düşer. İşinin bir eseri olan her işçinin
hükmü
böyledir. Ama hamal gibi işinin
eseri görülmeyen işçi, işi
bitirince teslim etmese dahi
ücretini
alabilir.»
«Mücteba
ilh...» Mücteba'nın ibaresi şöyledir: «Adam yıkayıcıya Merv kumaşını bir dirheme
yıkamasını şart koşsa, yıkayıcı da buna razı olsa, takat kumaşı gördükten sonra razı olmasa, akdi
kabullenmeme hakkı vardır. Terzi de bunun gibidir.
«Bunda
kaide şudur: Üzerinde çalışılacak mala göre ona verilecek emek değişiyorsa işçinin o malı
gördüğü
zaman işi kabul edip etmeme serbestliği vardır. Ama malın değişmesi ile emek
değişmiyorsa,
o zaman malı gördüğü zaman işi
bırakmaya hakkı yoktur. Meselâ birisini buğday
ölçmesi
için veya kölesinden kan alması için kiralasa, işçi buğdayı veya köleyi görünce işten imtina
edemez.»
Mücteba
sahibi, devamla şöyle demektedir: «Bunda esas şudur: Kiracının elinde olan bir malda
çalışmak üzere işçi kiralamak caizdir, Ama elinde olmayan bir malda çalışması için kiralamak caiz
değildir.
Meselâ bir kimsenin yanında olmayan bir malı satması için birisini kirala-ması caiz
değildir.
Minah. Bunun aynısı Bezzaziye'de de vardır.
«Zamin
değildir ilh...» Elinde telef olan malı müşterek işçi tazmin etmez. Bilmiş ol ki, malın telef
olması
ya işçinin fiili iledir veya değildir. İşçinin fiili ile olması halinde de ya işçinin kusuru ile olur
veya kusuru olmadan olur. Malın telefi işçinin fiili ile olmazsa, bundan kaçınmak da ya mümkündür
veya değildir. Burada birinci şıkkın iki şeklinde de, -malın telef olmasında işçinin kusuru olsun
olmasın-
bütün fukahanın ittifakıyla işçi zamindir. İkinci şıkkın ikincisinde, yani işçinin fiili olmadan
ve
kaçınması da mümkün olmayan bir
şekilde helak olması halinde, yine alimlerin ittifakı ile işçi
zamin
değildir.
Ama
ikinci şıkkın birincisinde, yani malın, işçinin fiili dışında helaki halinde işçinin bundan
korunması
mümkün ise. İmam Ebû Hanifeye göre işçi salih olsun olmasın zamin değildir.
İmameyne
göre işçi salih olsada olmasada zamindir.
Sonraki
alimler ise malin işçinin elinde telef olması halinde malın yan kıymetini ödemesi için mal
sahibi
ile anlaşmalarına fetva vermişler ve bunun için bir
kayıt koymamışlardır.
Alimlerden
bazısı tarafından da, eğer işçi salih bir kimse ise, zamin olmayacağı, salih bir kimse
değilse,
zamin olacağı söylenmiştir. Bunlara göre işçiinn durumu bilinmiyorsa eğer o zaman sulh
yapmaları
lazımdır. H.
İMAM EBÛ HANİFE'NİN KAVLİNE KIYASLA FETVA VERİLİR
Bedâic'de
şöyle denilmektedir: «Mal, işçinin müdahalesi olmadan -ister iş yapmazdan önce olsun,
ister
sonra- helâk olursa İmamı Azama göre işçi mesul değildir. Çünkü mal, işçinin elinde
emanettir.
Kıyasa uygun olan da budur.
İmameyn ise mesul olacağını, ancak büyük bir yangından
dolayı veya zorla elinden alınması halinde zamin olmayacağını söylerler. Bu da istihsandır.»
Hayriye'de de şöyle denilmektedir: «İşte bunlar dört kavildir ki, hepsi sahihtir ve hepsi ile de fetva
verilebilir.
Bu son tafsilat da güzeldir.
Görüşlerden birincisi Ebû Hanife'nin görüşüdür. Alimlerden
bazıları
Ebû Hanife'nin görüşü. tabiinin
büyüklerinden Atâ ve Tâvus'un da
görüşüdür demişlerdir.
İmameynin
kavlı ise Hazreti Ali ve Hazreti
Ömer'in kavlidir. Hazreti Ali ve Ömer'e hürmeten ve halkın
malının
korunması için fetva bu kaville
verilir. Allah daha iyisini
bilir.»
Tebyîn'de de şöyle denilmektedir: «İnsanların durumu bozulduğundan dolayı İmameynin kavli ile
fetva
verilir. Halkın malı da ancak İmameynin kavline göre korunabilir.»
Zîra
işçi zamin olmadığını bildiği takdirde, elindeki malın çalındığını veya zayolduğunu iddia
edebilir.
Haniye Muhit ve Tetimme'de ise: Fetvâ'nın İmâm Hanife'nin görüşü
üzere olduğu söylenmektedir.
Demek
oluyor ki, müftabih olan görüş alimler arasında ihtilâflıdır. (Yani en uygunu bu) İbni
Melek
Mecma
şerhinde ve Muhit'te şöyle demiştir: «İmamlar arasındaki ihtilaf, icâre akti sahih olduğu
takdirdedir.
Eğer icare akti fasit olursa, İmamların ittifakı ile işçi zamin olmaz. Zira mal o vakit
işçinin
elinde emanettir. Çünkü akde konu olan şey mal değil menfaattir, o da ecr-i misille tazmin
edilir.»
Ben
derim ki: Aynı zamanda Haddâdinin Cevheresinde dediği gibi helâk olan malın üzerinde iş
yapılan
şey veya Bedâi'de denildiği gibi üzerinde iş yapılacak malın mutlaka muhtaç olduğu bir şey
olması
durumunda da ihtilaf edilmiştir.
Nitekim Bedâi'de şöyle denilmektedir: «Hişâm, İmam
Muhammed'den
şöyle rivayet etmiştir: «Birisi diğerine bir iş yapması için torbası ile birlikte bir
Mushaf
verse, veya bıçağa su vermesi için kını ile birlikte bir bıçak verse, adam denileni yaparken,
bunlar
helâk olsalar ne lazım gelir? diye sordu. «Hem
Mushafa, hem kılıfına, ve hem bıçağa hem de
kınına
zamindir. Zira Mushaf ve bıçak kılıf ve kına daima muhtaçtırlar. Ama bir kişi kılıf dikmesi için
bir
başkasına Mushaf verse ve kın yapması için bir bıçak verse de bıçak veya Mushaf zayi olsalar,
zamin
olmaz. Zira adam müshaf ve bıçak üzerinde çalışmak için değil onların dışında bir iş yapması
için
icarlanmıştır.»
«Metin
sahipleri de bu görüşü
söylemişlerdir ilh...» Vikaye,
Mülteka, Dürer ve Islah gibi kitapların
hepsinde
zamin olmayı (sorumluluğu) şart da koşmuş olsa, sarahaten işçi zamin olmaz denilmiştir.
Kudurî,
Kenz ve Mecma'a gelince, bunlar da
mutlak olarak zamin olmayacağını ifade etmişlerdir.
Onların
sözlerinden böyle anlaşılmaktadır.
«Ancak Eşbah'ta buna muhalefet edilmiştir. ilh...» Yani kiralanan işçinin zamin olmasını şart
koşarsa mal işçinin elinde helâk olduğu takdirde fakihlerin icmaı ile zamindir denilmiştir. H.
Eşbah'ta
ki bu ifade Hülâsa'dan nakledilmiştir. İbni Melek de onu Câmi'e isnad etmiştir.
«Sonra
gelen alimler yarı kıymeti üzerine
sulh yapılır diye fetva vermişlerdir ilh...» Yani sonraki
alimler
hem İmamın, hem de İmameynin kavli ile amel etmek için böyle fetva vermişlerdir. Bunun
manâsı
şudur: Her yarıda bir kaville amel
etmişlerdir. Çünkü «Telef olan nesnenin yarısı düşürülür,
diğer
yansı da sulhen tazmin ettirilir»
demişlerdir.
Bezzaziye.
Mülteka
şerhinde de şöyle denilmektedir:
«Zahidî, «Biz Harzemdeki üstatlarımızın yukarıda geçen
şekilde
fetva verdiklerine ulaştık. Kuhistanî de bunu ikrar etmiştir.» der.
Camiü'l-Fusuleyn'de
Şemsü'l-Eimme Evzeacedî ve Fergana
alimleriin o şekilde fetva verenlerden
oldukları
söylenmektedir.
«Alimlerden bazısına göre ise eğer işçi salih bir kimse ise zamin değiıldir ilh...»
Camiü'l-Fusuleyn'de
bu görüş Muhît sahibinin Fevaid isimli eserine isnad edilmiştir.
«Ben
diyorum ki: Yarı kıymetini ödemesi için müşterek işçi sulh yapması için zorlanır mı?
Tenvirü'l-Besair'de.
«Evet, sulh yapması için zorlanır.»
denilmektedir ilh...» Zira Tenvirü'l-Besair
sahibi
şöyle der: «Eğer sulh yapmaya nasıl zorlanacağı sorulursa, cevaben şöyle derim: Kiralama,
kendisinde
aktin devamı için zorlamanın câiz olduğu bir akittir. Görülmüyor mu ki, adam bir
hayvanı veya bir gemiyi belirli bir müddet için kiralasa, kirâ müddeti çölün veya denizin ortasında
iken
bitse kira zorla uzatılır. Ama kira aktinin başlangıcında zorlama olmaz. Üzerinde durduğumuz
mesele
kira akdinin bekâ halidir ki, onda zorlama geçerli olur.
«Ben
diyorum ki: Tenviru'l-Besâir'deki bu soru ve cevap Bezzaziye'de cevabdaki bir
ziyada ile
birlikte
harfiyen zikredilmiştir. Bezzaziye
sahibi bu soru ve cevabı «Alimlerin
bazıları sulh ile fetva
verirler.»
dedikten sonra zikretmiştir. Soru ve cevaptan sonra da itiraz
olarak varid olamaz. Ben
İmam
Ebû Hanîfenin görüşünü ihtiyar ettim. Zira, «sulh fiyatı düşmek manasına mecazen
söylemiştir.» dedik» demiştir...
Bezzaziye'de
daha sonra da şöyle denilmektedir:
«Semerkand uleması zorlama olmadan sulh
yapılacağına fetva vermişlerdir.»
Bütün
bunlardan anlaşılıyor ki, zorlamanın yapılıp yapılmayacağı hususunda iki görüş vardır. «Telef
olan
nesnenin yarısı düşürülür diğer yarısı da sulhen tazmin ettirilir» sözü, buna delildir. Zira telef
olan
nesnenin yarısı tazmin ettirilir
sözü cebrîdir. Öbür yarıda sulh etmek diğer yarısının kıymetini
düşürmekten
mecazdır. İşte bu Evzencedî'nin Harzem ve Fergana alimlerinin sözüdür. Nitekim
yukarıda
geçti.
İkincisi
ise, Semerkand Fukahasınm görüşüdür. O halde Minah'ta geçen «İmam Zahîrüddin cebren
sulh
yapılır sözünden rücu etmiştir.» ifadesi, cebr ile hükmetmenin terkedildiğine delalet etmez.
Ancak
cebren sulh edilir sözüne kail olan bütün alimlerin sözünden rücu ettiği nakledilirse, o
zaman
«zorla sulh yapılır» görüşü
terkedilmiştir.
denile-bilir.
«İşçinin
fiili ile telef olursa, zamindir ilh...» Yani işçinin telef etme kasdı olmasa bile üç imamın
görüşüne
göre zamin olur. Ücreti de hak edemez. Çünkü kiracıya menfaat değil, zarar getirmiştir.
Bedâi.
Ecirin
tuttuğu işçinin işi de, ona
izafe edildiğinden işçinin zayi etmesi halinde yine o zamin
olur.
Onun
işçisi özel işçi (ecr-i has) olduğu için malın telef olmasında kasdi bir kusuru olmadıkça ona
tazmin
ettiremez. Nitekim.bu mesele bölümün sonunda zikredilecektir.
«Kumaşı
fazla dövdüğü için ilh...» Yanı bizzat kendisınin veya işçisinin dövmesinden dolayı kumaş
yırtılırsa.
Eğer kumaşı dövmeden, kumaş sahibinden yardım ister o
da yardım eder ve kumaş
yırtılırsa,
hangisinin vuruşundan yırtıldığı belli olmazsa İmam'ı Azamin kavline göre: «şüpheden
dolayı işçinin zamin olmaması» gerekir. İmam Ebû Yusuf'tan gelen rivayete göre ise kumaştan
noksan
olanın yarısına işçi zamin olur. Bu
meseleye işçinin ücretini almak için elinde tuttuğu
kumaşı,
sahibinin asılması ve bunun sonunda kumaşın yırtılması
meselesine benzer. Hamevî,
Zahiriye'den
özetle.
Tebyin'de de şöyle denilmektedir: «Kumaş sahibi dilerse kumaşı işlenmemiş şekilde ona tazmin
ettirir
ve ücret vermez. Dilerse, işlenmiş
şekildeki kıymetini tazmin ettirir ve ücretini de
tam olarak
verir.»
T. Özetle.
«Hamalın
ayağı kaydığı için ilh...» Musannıf. Mülteka şerhinde şöyle demiştir: «Yani hamalın
sırtındaki
yük, halkın kalabalığından
itelemesinden dolayı düşmemişse
hamal zamindir. Ama eğer
yükün
düşmesi. halkın izdihamından dolayı ise, zamin olmaz. İmameyn bu meselede İmama
muhalefetle,
«İşçi yine zamin olur.» demişlerdir. Nitekim Mecma şerhinde de böyledir.»
Mecma
şerhinde şöyle denilir: «Eğer kiracı ücretle yük yüklediği hayvanı çekse, hayvanın ayağı
kayıp
düşse, üzerindeki yük de zayi olsa
yine zâmindir.»
Kirâcının
yükü hayvana bağladığı ipin
kırılıp yükün düşmesi halinde de yine kiracı zamindir.
Nitekim
Kenz ve Mültekâ'da da böyle denilmektedir. Ama eğer ip mal sahibinin olursa, onun kopup
yükün
zayi olması halinde kervancı zamin
değildir. Tatarhaniye'de de böyledir.
Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Müşterek çoban hayvanları süratli sürse, onlar da köprünün
üzerinde
veya nehrin kenarında birbirlerini sıkıştırsalar da içlerinden bazıları suya düşse, veya
hayvan çobanın sürmesi yada mutad olsa bile
dövmesi ile zayi olsa, çoban
zamindir.»
«Gemicinin
süratli sürmesi yüzünden gemi batarsa ilh...» Musannıf burada geminin batmasını
gemicinin
sürmesi ile kaydetmiştir. Zira eğer rüzgârdan, dalgadan veya herhangi bir şeyin gemiye
çarpması
ile veya geminin bir kayaya çarpması ite batar ve mal telef olursa, İmam Ebû Hanifenin
görüşüne
göre gemici zamin
değildir.
Ben
diyorum ki: Kiracının batmadan evvelki alınan yolun
ücretini vermesi vacibtir. Mezhebin fer'î
meseleleri bu hükme şehadet etmektedir. Seriyüddin,
Mücteba'dan.
Bu
meselede kiracının alınan yolun ücretini vermesi, kendisinin de gemide olmasına bağlıdır. Eğer
kiracı
onunla beraber değilse, zaten malın teslimi mevcut değildir. Bölümün
başında geçtiği üzere
müşterek
işçi ancak teslim ettikten sonra ücret alabilir. Teemmül et. I.
«Fark,
Dürer ve diğer muteber kitaplarda
ilh...» Bu farkın özeti şudur: Kumaşın kalınlığı ve inceliği
ve
dövmeye ne kadar tahammül edeceği araştırılarak bilinir. O zaman kumaşın herhangi bir zarar
görmemesi
şartını koşma imkânı vardır. Ama ustura veya hacamatla kan almak böyle değildir.
Çünkü
kan almanın zarar verip vermeyeceği kan alınan kimsenin vücudunun kuvvet veya zaafına
bağlıdır.
Bu da kendiliğinden bilinen bir şey değildir. Aynı şekilde kanı alınan kişinin ne kadar
yaraya
tahammül edeceği de bilinmemektedir. O halde kanı alınan kişinin zarar görmemesi şartını
koşmak
mümkün değildir. Bu sebeple kan almada böyle bir kayıd konulursa bu kayda itibar
edilmez.
«Sadru's-Şeria'nin söylediğinin aksine ilh...» Zira Sadru's-Şerîa. «Musannıfın, «FiiliyIe telef olursa
zamin
olur.» kavlinden murad kan ama meselesinde geleceği üzere mû'tad olan miktarı aşan fiil
olması
gerekir» demiştir. H.
«Şu
kadarı var ki Kuhistanî,
Sadru's-Şerîa'nın kavlini takviye etmiştir ilh...» Zira Kuhistanî şöyle der:
«İşçi
izinli olmadığı bir fiili sebebiyle helâk olan hayvanı ve başka malı zamindır. Mesela Muhît ve
diğer
kitaplarda belirtildiği üzere kumaşı yırtana kadar dövmesi böyledir. O
halde onun kumaşı
yırtacak
şekilde dövmesi mutad olan bir dövme değildir. Bundan ötürü de Sadrı
Şeria, «iş»
kelimesini mutad olmayan iş ile tefsir etmiştir. Musannıfın tefsirinin Kâfi deki, «kumaşın kuvveti
veya zaafı araştırmakla bilinir. O halde işçinin salih olması ile kayıtlanması mümkündür» şeklindeki
ibare
ile batıl olduğunu söylemek yanlıştır. C.
Ben
derim ki: Kuhistanî'nin sözünün
muktezası şudur: Üzerinde işlem yapılan malı telef eden her iş
mutad
değildir. O halde Sadru's-Şerîa'nin sözü Kâfi'deki, «Telef eden amel bazen mutad olur.»
sözüne
zıt düşer.
Anladığıma
göre fukahanın yukarıda zikredilen sözleri orasında tezad yoktur. Zira onların hepsi
kumaşı
telef edecek dövmenin mutad
olmadığını söylemektedirler. Ancak hacamatçı ve
benzerlerinin
zamin olması mutat olmayan bir hacamat yapmakla kayıtlı olunca fukaha, kumaş
temizleyicinin
de bu kayıtla olmayacağına dikkat çekmek istemişlerdir. Bunu da kumaş yıkayıcı ile
hacamatçı
arasında farkı belirtmek için yapmışlardır.
Şu
kadarı var ki, kumaş ve benzeri
şeylerde mutadın dışına çıkmak, ancak kumaşın telef olması ile
anlaşılır. O halde herhangi bir iş, işlem yapılan malı telef ederse, bilinir ki, adetin dışında bir işlem
yapılmıştır.
Taksiratından ötürü de işçi zamin olur. Zira sanatında mahir olan kişi yapılan işlemin
telef
edici olup olmadığını bilir. Ama
hacamatçılık ve benzeri işler böyle
değildir. Çünkü onun kan
alacağı
özel bir yer vardır. Kan aldığında o yeri taşmadığı takdirde zamin olmaz. Zira o mahareti ile
yaptığı
işin telef edici olup olmadığını idrak edemez. O zaman onun zâmin olması, o hususî yeri
tecavüz
etmesine bağlıdır. İşte bu
izahla anlaşılmış oldu ki, kumaş yıkama gibi işlerde. malı telef
eden
her iş âdetin dışındadır. Bedaî'deki şu ifade de buna delalet etmektedir.
«Kumaşı
yıkayacak kişinin; âletine ve döveceği yere bakmakla kumaşı yırtmaması mümkündür. Bir
de,
tokmağını indirdiği yeri ve o yerin tokmağa ne kadar tahammül edeceğini de mahâreti
sayesinde
bilir. İşte bu şartlara riayet
edildiği takdirde kumaş telef
olmaz. Kumaş telef olursa bu
onun
işindeki kusuruna delâlet eder. Kul haklarında kusur etmek de hiçbir zaman özür değildir.»
O
halde bilinmiş oldu ki iki söz arasında fark yoktur. Ancak tabirlerde müsamaha vardır.
MÜŞTEREK
İŞÇİNİN ZAMİN (SORUMLU) OLMASI İÇİN ÜÇ ŞART VARDIR
Turî'nin
Muhit'ten naklettiği ifadesinin
özeti şudur: Müşterek işçinin elindeki malin telefinden dolayı
zamin
olması şu üç şarta bağlıdır. Üzerin-de çalıştığı malı teleften korumaya muktedir olması. O
halde
gemi dalga, rüzgâr veya kayaya çarpmak gibi bir sebeble batsa gemici zamin olmaz.
İki:
Üzerinde iş yapılacak malın işçiye teslim edilmesi gerekir. O halde mal sahibi veya vekili
gemide
olsalar ve gemi batıp mallar telef olsa gemici zamin olmaz.
Üç:
Tazmin ettirilecek şeyin, akitle tazmini caiz olan cinsten olması. Buna göre, insanın telef olması
halinde
işçi zamin değildir. Nitekim ileride gelecektir.
«Gemici
gemiyi sürerken âdet olanı geçmedikçe zamin değildir ilh...» Buna fesadı kasdetmemişse
şartı
da eklenir. Şurunbulaliye,
Haniye'den.
İşcinin
zamin olması için malı telef eden şeyden kaçınılması da mümkün olmalıdır. Bunu Mekkî
ifade
etmiştir. T.
«Kendisi
de hayvana binse ilh...» Eğer mal sahibi ile kiracı hayvana birlikte binseler veya beraber
sürseler
yada beraber çekseler, hüküm yine böyledir. Yani kiracı zamin değildir. Çünkü mal sadece
işçinin
elinde değil her ikisinin elindedir.
Bişr,
Ebû Yûsuf'tan şunu nakletmiştir:
«Hamalın sırtındaki veya başındaki
mal, sahibi de onunla
birlikte
yürürken çalınca, hamal zamin
değildir. Zira mal hamala tam olarak teslim edilmemiştir.
Fakihler
der ki «Eğer mal iki gemide ise. malın sahibi gemilerin birine binmiş olsa iki gemi ister yan
yana
olsun ister ayrı ayrı gemilerin seyri de durmaları birlikte olursa, gemici zamin değildir. Aynı
şekilde
yükün sahibi deve katarından birine
binmişse, deveci zamin değildir.
Çünkü bu durumda
mal
sahibinin elinde sayılır. Zira malı
o korumaktadır.» Bedaî. Bu konuda biraz ileride tafsilat
gelecektir.
«Bu
meseleyi daha önce anlattık ilh...» Yani Kitabu'l-Vedîada. Şarih ;bu sözüyle birisinin malını
ücretle
muhafaza eden emanetçinin dıman şart koşulsa bile müşterek işçiye muhalif olduğuna
dikkat
çekmektedir. Evlâ olan bu sözün Zeylâi'nin yaptığı gibi metindeki,
«Dımanı şart koşsalar bile
müşterek
işçi elinde telef olan malı ödemez.» sözünün yanında zikredilmesiydi. Müşterek işçi ile
ücretli
emanetçi arasındaki fark şudur:
«Müşterek
işçide, üzerinde akit yapılan şey iştir. Üzerinde işlem yaptığı şeyi koruması da ona teb'an
vacibtir.
Ama ücretli emanetçide malı korumak esas gayedir ve emanetçi sırf bunun için
para
almaktadır.
Ben
derim ki: Musannıf,
Kitabü'l-Vedîada emin olan
-kendisine dıman gerekmiyen- kişiye dımanın
şart
koşulmasının batıl olduğunu söylemiş
ve bunun müftabih olduğuna işaret etmiştir.
Bezzaziye'de
şöyle denilir: «Hamamcıya elbiselerini ücretle teslim etse ve telef olduğu takdirde onu
ödeyeceğini şart koşsa, müftabih olan kavle göre bu şartın geçerliliği yoktur. Zira hamamcının
elbiseyi
koruması için ücreti şart koşarsa müşterek işçi gibi olur.»
(İnsan
helâk olursa mutlak olarak tazmin edilmez.)
«Mutlaka
ilh...» Helâk olan insan mutlak olarak tazmin edilmez. Sahih kavle göre adam ister büyük,
ister
küçük olsun farketmez. Tebyîn' de de böyle denilmektedir. Bazı alimler de, «Hayvan ile adam
taşıyanın
zamin olmaması, adamın kendi
başına hayvana binebilmesi ve hayvanın sırtında kendini
tutabilecek
kadar büyük olması halindedir. Yok
eğer insan hayvana kendi başına binemiyor ve
hayvanın sırtında duramıyorsa eşya gibidir. Yani telef olduğu takdirde hayvan sahibi zamindir.»
demişlerdir. T. Mekkî'den.
«İnsan
ancak cinayetle zamin olunur
ilh...» Bundan ötürü de onun tazmini
câninin akilesi
üzerinedir.
Akit sebebiyle gerekli olan dıman ise zayi edenin akrabası üzerine değil kendi
üzerinedir.
İbni Kemal.
«Adamın izni olduğu için cinayet yoktur îlh...» Yani ister asil olsun. ister çocuğun veya kölenin
velisi
olsun kiracı işçiye, bindirmesi için
izin
vermiştir.
«Küp
yolda kırılsa ilh...» Müntekâ'dan naklen Bezzaziye'de şöyle denilir: «Adam sırtına bir
yük
yüklese,
yük sahibi de beraberinde olsa, hamalın ayağı kaysa ve yük düşerek zayi olsa zamin olur.
Zira
onun kayması kendi cinayetidir. Adam
bir yük kiralasa mal sahibi de
onunla birlikte olsa,
hayvan sahibi yüklü hayvanı kendisi sürerken hayvan kaysa da üzerindeki eşya düşüp telef olsa
bize
göre hayvan sahibi zamin olur. Zira o müşterek işçidir ve malı kendi eliyle telef etmiştir.»
Yukarıda
Bedaî'den naklettiğimiz ibare ile bunun arasındaki farka dikkat edilsin. Herhalde bu
hususta
muhtelif rivayetler vardır. Veya
Bezzaziye'nin ifadesindeki, «kendisi sürerken» tabiri
«süratle
sürmek» şeklinde yorumlanmalıdır. Teemmül et.
Ben,
Zahîre sahibi eşya sahibinin eşyasını
yüklediği hayvanın sırtına binmiş halde iken hayvan
işçinin
sürmesiyle kayıp düşse, işçinin zamin olmaması ile hayvanın arkasında işçi ile birlikte
yürüdüğünde
zamin olması arasını ayırmıştır.
Bunun tamamı Zahirededir.
«Küp
yolda kırılırsa ilh...» Musannıf bunu Bedaî'dekı şu ifadeye isnaden kaydetmiştir. «Adam küpü
sahibinin
evine götürse, sonra sırtından sahibi
ite birlikte ve küp ikisinin elinden yere düşüp kırılsa,
hamal
zamindir. Bu, İmam Muhammed'in birinci kavlidir. Sonra bu sözünden dönerek, «Hamal
zamin
olmaz.»
demiştir.»
«Hamalın
fiili ile olursa ilh...» Musannıfın bu sözü yolda giderken
ayağının kaymasına da şamildir.
Yani
ayağı kaysa, sırtındaki düşse ve kırılsa zamin olur. Bedayî.
«İmâmeyn
burada muhalefet ederek ilh...» Yani,
başka bir seçeneği olmadan kırıldığı yerde onun
kıymetine
zâmindir. Nitekim Tebyin'de de böyle denilmektedir.
Bedaî'de
şöyle denilmiştir: «Eğer küp halkın sıkıştırmasıyla arkasından düşerek kırılsa fukahanın
icmâı
ile zâmin olmaz. Çünkü kendisini halkın sıkıştırmasından koruma imkânı yoktur. O zaman bu
malın
büyük bir yangında yanması gibi
olur. Ama eğer hamal, kendisi halkı sağa sola iterken yük
arkasından düşüp zayi olduğu takdirde üç imama göre
zamindir.» Teemmül et.
«Mûtad
olan yeri tecavüz etmedikçe ilh...» Yani kan alan, ister hacamatla alsın, ister utura ile alsın,
âdet
olan yeri tecavüz etmedikçe ve onun izni ile almışsa kan aldığı kişinin ölmesi halinde zamin
değildir.
Kâfi'de
şöyle denilmektedir: «Muhtasar'ın
ibaresinde tecavüz etmemek kaydı yer almış ama izinden
söz
edilmemiştir. Camiü's-Sağîr'in ibaresinde ise, izin vardır. Fakat tecavüz meselesi yoktur. O
halde
bu iki metinden birisi öbürünün
sustuğu yeri beyan etmektedir. O zaman bu iki rivayet birlikte
ele
alındığında zamin olmamak için kan alma yerini tecavüz etmemek ile iznin
bulunmasının şart
olduğu
anlaşılır. Demek ki bunlardan birisi veya ikisi de bulunmazsa o zaman zamin olması
gerekir.» Tûri.
«Sünnetçi
tenasül uzvunun başını keserse ilh...» Yani başının hepsini keserse. Şurunbulaliye'de de,
«Eğer
uzvun başının hepsini değil de bir
kısmını keserse, o zaman adil kişilerin takdir edeceği bir
tazminat
vermesi gerekir. Nitekim İtkanî de bunu zikretmiştir.» denilmiştir.
«Tam
bir azâ diyeti ilh...» Zeylaî şöyle demektedir: «Bu mesele meselelerin en acaibidir. Zira
iyileşmekle diyetin çoğu vacib oluyor, helâk olmakla azı.
«Hür
insanın dîyetî ilh...» Eğer ölen
çocuk hür ise diyet, köle ise kıymeti verilir.
Hâlebî
şöyle demiştir: «Zira adamın kan olması izinle değildir. Çünkü çocuk ve kölenin iznine itibar
edilmez.
Zira onlar mahcurdurlar.»
«Hatâen
ölüme girmektedir ilh...» Çünkü kan alıcı onun ölümünü kasdetmemiştir. Ölümünü
kasdetmemesinin delili, kan alacak yeri dışarıya
taşımamasıdır.
«Kısas
vacibtir ilh...» Zira onu kesici bir aletle öldürmüştür. T. Yanî onun
ölümüne kasdetmiştir. O
halde
bu kasden öldürmeye girer. Bunun
cezası da kısastır.
METİN
İşçilerin ikinci kısmı özel işçi (ecir-i has)tır. Buna ecir'ü-vahd (tek adamın işçisi) de denir. Özel işçi
sadece
bir adama belirli bir vakit çalışandır. Ecir'i Has çalışma müddetinde kendisini müstecire
teslim
etmekte, çalışmasa dahi, ücret alması helâldir. Bir aylığına hizmet etmesi veya bir aylığına
tayin edilen koyunları otlatmak için
muayyen bir ücretle tutulan kimse eciri hastır.
Ama
yukarıdakinin aksine eğer akit esnasında çalışma süresi yapılacak işten sonra zikredilirse,
meselû: Bir adam bir çobana: «Seni koyun otlatmak için bir aylığına kiraladım» dese- o zaman
müşterek
işçi olur. Ancak kiracı bu durumda
işçinin bir başkası için çalışmamasını veya bir
diğerinin
koyunlarını otlatmamasını şart
koşarsa. o zaman yine özel işçi
olur. Bu meselenin tahkiki
Dürer'dedir.
Özel
işçi müstecirin dışında başka birinin işinde çalışamaz. Eğer çalışırsa. çalıştığı kadar ücreti
düşürülür.
Fetevâ-yı
Nevazil.
Özel
işçi olan çoban davarı otlatırken icare müddeti içersinde koyunların yarısı veya yansından
çoğu
telef olsa, eğer koyunlardan bir
miktarını otlatmaya devam ederse yukarıda geçtiği üzere,
burada
akde konu atan şey işçinin nefsini
kiracıya teslim etmesidir.
Cevhere.
Bu
illetin zahirine göre koyunların
tamamı helâk olsa bile ücret yine
bakî kalır. Bu İmadiye de
sarahaten
zikredilmiştir.
Özel
işçinin üzerinde çalıştığı mal elinde telef olsa veya fiili sebebiyle helâk olsa, -mesela kumaş
temizlemek
için döverken yırtılsa- zâmin değildir. Ama kasdi olarak telef ederse o zaman,
emanetçide
olduğu 9ibl zamin
olur.
Musannıf
daha sonra bu asıl üzerine şu meseleyi bina etmiştir. Süt annenin elinde çocuk ölse veya
o
çocuğun üzerindeki kıymetli
takılardan bir şey çalmış olsa, süt
anne zamin değildir. Çünkü
sadece
bir adamın özel işçisidir. Yine bunun gibi çarşı bekçisi. han bekçisi de çarşıdan veya
handan
çalınan malı zamin olmazlar.
İşte
ki terdid (şöyle veya böyle iki ihtimalli oluş) sebebiyle ücreti de şıklı bırakmak sahihtir. Meselâ,
adamın
icarladığı kâtibe, «Bunu Farsça yazarsan bir dirhem, Türkçe yazarsan iki dirhem» demesi
caizdir.
Musannıf ibareyi bizzat kendisi ilave
etmiş ama izah etmemiştir. Bunun hükmü biraz sonra
izah
edilecektir.
Şeyhimiz
Remlî şöyle der: «Musannıfın bu sözünün manası şudur: Yâni şıklı söylemek ikinci günde
değil,
birinci günde sahihtir. Meselâ, Bugün yazarsan bir dirhem veya yarın yazarsan yarım dirhem»
denebilir.»
Yerlerin
farklılığı ile de değişik ücretler istenebilir. Meselâ, «Şu evde oturursan bir dirhem, şu evde
oturursan
iki dirhem»
denilebilir.
Yapılacak
iş çeşidîne göre de farklı ücret istemek sahihtir. Meselâ bu dükkânda attarlık yaparsan
bir
dirhem, demircilik yaparsan iki
dirhem» denilmesi gibi.
Mesafeye
göre farklı ücret koymak caizdir. Meselâ, «Kûfe'ye gidersen iki dirhem» denilmesi gibi.
Yüklenecek
yükün değişmesi ile ücretin de
değişeceği şart koşulabilir. Mesela, «Arpa yüklersen
bir,
buğday yüklersen iki dirhem» denilmesi gibi.
Üç
şey orasında muhayyer bırakmak da caizdir. Ama dört şey arasında muhayyer bırakılamaz.
Nitekim
alım-satımda da
böyledir.
Bu
meselelerin hepsinde ücret iş yapılıp ortaya çıktığı zaman vacib olur. Ancak zamandaki
muhayyerlik öyle değildir. Çünkü onda; mesela dikiş için kiraladığı adam işi birinci gün yaparsa
akitte
konuşulan ücreti alır. İkinci gün dikmesi halinde ise bir dirhemi geçmemek kaydıyla ecr-i
misil
alır. Üçüncü gün dikerse, verilecek ücret yarım dirhemden fazla olmaz. Bu meselede İmameyn
muhalefet
etmiştir.
Kiracı
oturduğu evde bir tandır veya dolap
-Dürer'in ibaresiyle ocak yapsa
ve komşu evlerin bazıları
bu
tandırdan ateş alarak yansalar,
kiracı hiçbir şekilde zamin değildir. Yani kiracı ocağı ister ev
sahibinin
izni ile yapsın, ister izin almadan yapsın farketmez. Ancak,
ocak veya tandırda normalin
üzerinde
ateş yakarsa o zaman zamin
olur.
Bir
eşek kiralasa ve eşek yolda kaybolsa, kiracı arasa da bulamayacağını bilse zamin değildir. Aynı
şekilde
sürüden bir koyun kaybolsa, çoban onu aramaya çıktığı takdirde diğerlerinin helâk
olacağından
kork-tuğu için aramasa, yine zâmin değildir. Çünkü koyunu bir özür sebebiyle
aramamıştır. Emanetçinîn boğulma ânında. emaneti denize atması da böyledir.
İmameyne
göre koyun meselesinde çoban müşterek işçi ise zamin olur. Çoban koyunları birbirine
katsa.
eğer ayırmak mümkün ise zamin değildir. Hayvanları bu falana aittir diye tayin etmek de
çobanın
sözü kabul edilir. Eğer koyunları ayırmak mümkün değilse. çoban koyunları karıştırdığı
gündeki
kıymetlerini öder. Koyunun kıymetini
tayinde söz yine
çobanındır.
Çoban
mal sahiplerinin izni olmadan erkekleri dişilere aşmaları için bırakamaz. Eğer bırakırsa,
helâk
olan hayvanların kıymetini öder. Ama çobanın müdahalesi
olmadan erkekler dişilere aşsalar,
çoban
zamin değildir.
Cevhere.
İZAH
«Özel
işçiye tek adamın işçisi de denir ilh...» Müşterek işçinin zıddıdır. Tek müstecirin işçisi
demektir.
Özel işçi de bu manâdadır. Bu ifadenin zahirine göre iki tabir arasında bir fark yoktur.
Ama
biz iki tabir arasında mutlaklık ve umumîlik farkı olduğunu ifade eden şeyler söyleyeceğiz.