KIYAS VE ESER ÖRF-İ HASLA DEĞİL
ÖRF-İ AMMLA TAHSİS EDİLİR?
«Belh
alimlerinin zannettikleri gibi nassın delâleti örf ile tahsis edilmez ilh...» Tebyin'de şöyle
denilmektedir: «Belh alimleri ile Nesefî, taşınanın bir kısmı karşılığında yiyecek maddesini
taşıtmanın
ve dokunanın bir kısmı karşılığında da kumaş dokutmanın caiz olduğuna kail
olmuşlardır.
Çünkü onların memleketinde adet böyle idi. Bu muâmeleyi caiz
görmeyenler bunu,
«değirmencinin
ölçeğine.» kıyas etmişlerdir. Kıyâs örf ile terkedilir. Eğer biz; «caiz görmeyenler
bunu
kıyas yoluyla değil nassın delâletiyle caiz görmüyorlar desek, o zaman: «Nas»da örfle tahsis
edilir.
Görülmüyor mu istinada kıyas terkedilmiş,
şer'i kaideler teamülla tahsis olunmuştur»
(denilebilir)
-Allahın rahmeti onlara olsun- bizim alimlerimiz ise bu tahsisi caiz görmemişlerdir.
Çünkü
o bir tek bölgenin örfüdür. Ve onunla
eser tahsis edilemez. İstisnac ise bunun aksinedir.
Zira
istisnac konusunda teamül bütün
bölgelerde caridir. Böyle umumî teamülle kıyas terk edilir,
eser
tahsis edilir.»
İnaye'de de böyle denilir: «Eğer biz kıyası terketmeyiz, belki
değirmencinin ölçeği meselesinin bir
kısmı
nassın delâletinden örf ile tahsis edilmiştir. Nitekim Belh alimlerinden bazıları
memleketlerinin örfüne binaen kumaş meselesinde böyle yapmışlardır» denilirse, ben de derim ki,
«nassın
delâletinde umumî bir ifade yoktur ki, ondan bir şey tahsis edil-sin.» T.
«Nizaa
vesile olur ilh...» Meselâ kiralayan, «Akit iş üzerine yapılmıştır, vakit ise işi çabuklaştırmak
için
zikredilmiştir.» derken, kiracı da, «hayır akit vakit üzerine
yapılmıştır. İşin konu edilmesi
ise
beyan içindir.» diyebilir. İmameyne göre bu kiralama sözleşmesi sahihtir. Sözleşme iş üzerine
yapılmış
olur. Vaktin zikredilmesi ise, işin çabuklaştırılması içindir. İş ile vaktin aynı anda
sözleşmeye
konu olmaları mümkün olmadığından,
sözleşmeyi sahih sayabilmek için böyle demek
gerekir.
Böylece meçhuliyet ortadan kalkmış
olmaktadır.
Zeylaî sözünün zahiri, Onun İmameynin kavlini tercih ettiğini
gösterir. Bu da eğer ücreti en son
anması
durumundadır. Ama ücreti ortada anarsa önce söylenen makudun aleyh olur. Çünkü
ücretin
alınması
ise akit tamamlanır. Artık bu durumda sonraki anılan vakit ise işi çabuklaştırmak için
söylenmiş sayılır. Yok eğer sonra zikredilen iş ise, o zaman işin vakitte yapılmasını beyan
içindir.
Bu
durumda da İbni Kemal'in Hâniye'den
naklettiğine göre akit fasit olmaz.
Bunun benzeri
Kirmanî'den
naklen Kuhistanî'de de mevcuttur.
Kuhistanî
Münye'den naklen «Eğer ücreti önce verirse akit yine fasittir.»
kavlini de ilave
etmiştir.
Sonra
bilmiş ol ki ihtilâf iş miktarı belli olduğu takdirdedir. Çünkü ancak bu durumda akde konu
olabilir
ve akde konu olmak da vakite rakip
olabilir. Ma'kudun aleyh, tam belli olmayınca da akit
fasit
olur. Bundan ötürü musannıf, «Şu
kadar ölçek unu ekmek yapması için» demiştir. Eğer işin
miktarını
beyan etmese, akit sahih olur.
Zira iş meçhul olduğu için sanki akitte yalnız vakit
zikredilmiş gibi olur. Nitekim kendisine kireç ve kerpiçle bina yapması için bir adamı bir günlüğüne
tutsa,
bu, ihtilâfsız caizdir. Eğer işi, kira sözleşmesinin yapılmasını caiz kılacak bir şekilde beyan
etse,
mesela. adamın ne kadar iş yapacağını söylese bu akit asılda zikredildiğine göre İmama göre
caiz
olmaz. O zaman özel işçi bahsinde gelecek olan, «Adam, birisini bir aylığına
koyunlarını
otlatması
için şu kadara kiralamış olsa, sahihtir.» sözünde bir işkâl kalmaz. Halbuki bu akitte de
müddetle
iş aynı anda zikredilmiştir.
(Dolayısıyla sahih olmaması gerekir.) Bu akdin sahih oluşuna
sebeb
otlatılacak koyunun miktarının
beyan edilmemiş olmasıdır. Nitekim Allâme Turî de bu hususa
dikkat
çekmiştir.
«Alimlerin icmaı ile caizdir ilh...» Eğer, o günde iş bitirmek şartıyla verirse. Birincide, «yani adamın
kiraladığı
ekmekçiye, «bugünde şu kadar unu pişireceksin» demesinde icarenin caiz olması.
Zeylaî'nin de zikrettiğine göre İmam-ı Azâmdan gelen bir
rivayettir. Zira. «bugünde» (fiil yevm)
kelimesindeki «fa» müddetin takdiri için değil, zarfiyat içindir. O halde o günün
hepsini kaplamaz. O
zaman
akde konu olan şey iş olmuş olur ki
o da malumdur.
Ama
«fa» hasfedilirse, o zaman el-yevm (gün) kelimesi günün tamamını kaplamayı gerektirir. Bunun
örneği,
talâk bahsinde «sen yarın boşsun» veya «yarından boşsun» kelimeleri üzerindeki tahlilde
geçmiştir.
İkincisindeki, yani «o gün bitirmek üzere» sözündeki cevaza gelince, burada «el-yevm» kelimesi iş
gibi
kasdi olarak zikredilmemiştir. Ki, akit her ikisine de izafe edilsin. Belki işteki bir sıfatı isbatı için
zikredilmiştir. Sıfat da akitte kasdedilemez, mevsufuna tabidir. Nitekim tebyinde de böyle
denilmektedir.
«İki
kere sürmesi şartıyla ilh...» Yani tarlanın sürülmesini iki defa yapması
şartıyla.
Minah'ta
şöyle denilmiştir: «Eğer «İki kere sürmek şartıyla» sözünden maksat, kira süresi bittikten
sonra
sürülmüş halde geri vermesi ise, bunun fesadına şüphe yoktur. Yok eğer maksat bu değilde,
o
tarlada ürün ancak iki kere sürmekle elde edilirse, iki kere sürülmesini şart koşmak akti ifsad
etmez.
Ama o tarladan. ikî kere sürülmeden de ürün elde edilirse bakılır: Eğer sürülmenin e&eri akit
sona
erdikten sonraya kalırsa akit yine fasittir. Zira bu şartta
tarla sahibinin menfaati vardır. Yok
eseri
akitten sonraya kalmıyorsa, fasit olmaz.» Özetle.
Tatarhahâniye'de
de Şeyhülislâm'dan özetle şöyle denilmektedir: «Eğer tarlayı süresi içinde
sürülmüş
olarak geri vermesini şart koşmuşsa, sözleşme geçersiz olur. Ama kiralayan, tarlayı kıra
süresinin
bitiminden sonra sürmek şartıyla veya zamanı söz konusu etmeden mutlak şekilde sürüp
teslim
etmesi şartıyla verirse kiralama geçerlidir. Bu durumda sürmesi kira zamanının bitiminden
sonraya
halledilir. Suğra'da şöyre denilmiştir: «Biz bu tafsilatı Şeyhülislam'dan aldık Fetvâ da
bununla
verilir.»
Ben
derim ki: Yukarıda geçen icarenin sahih oluşunun sebebi şudur: Tarlayı sürmek de icare
ücretinden
olmuş olur.
Düşün.
«Ana su kanalı açması ilh...» Zira ana su kanalları âdeten ertesi yıla da kalır. Ama tarlanın içinde
küçük
arklar yapmasını şart koşsa, bu akti ifsad etmez. Sahih olan budur. İbni Kemal.
«Gübrelemesi şartıyla ilh...» Gübreleme tarladaki ekini kuvvetlendirmek içindir.
Gübrenin ekini
kuvvetlendirmesi de yalnız bir seneye mahsus olmayıp eseri birkaç sene kalacağından dolayı icare
aktini
ifsad eder. Zira tarla sahibine menfaat temin eder. Bu da fasittir. T.
«Eğer
gübrelemenin eseri kalmazsa caiz olur...» Yani icare müddeti uzun olursa. O zaman fasit
olmaz.
Zira bu durumda gübrelemek yalnız
kiracının menfaati için
olur.
«Diğer
bir tarlayı da kendisi ekmek şartıyla ilh...» Meselâ adam ekmek üzere bir tarla kiralarsa, bu
tarlanın
kira ücreti olarak da kiralayana kendisinin bir tarlasını ekmesi için verse bize göre caiz
değildir.
Mihan. Çünkü bu, bir menfaati aynı
cinsten bir menfaat karşılığında,
kiralamak olur. Bu
konuda
ileride malumat gelecektir.
«Bir
malı kendi cinsinden bir şey ile veresiye vermek haramdır ilh...» Kayıtsız olarak anılan bir ekim
yine
kayıtsız anılan bir ekimle aynı
cinstendir. Eğer «mal menfaatin
yerine kaim olur, o halde nesie
mevcut
değildir.» denilirse, biz de deriz
ki: «Nesne menfaatin yerine zaruretten dolayı
kıyasa aykırı
olarak
kaim olur. Bu da ancak akit menfaat üzerine yapıldığında olur. Bizim
meselemizde «diğer bir
tarlayı
ekmek karşılığında» denilmeseydi bu mümkün olur. Ama «...mukabilinde» demlince mal
menfaatin
yerine kaim olmaz. O zamanda mesele aslı üzerine kalır ve bir menfaati aynı cinsten
diğer
bir menfaat karşılığında veresiye
satmak olur.
«Aktin gerektirdiği bir şarttır ilh...» Çünkü menfaati sadece kiracıya aittir.
METİN
Birisi
ortağını ortak oldukları yiyecek maddesini taşıması için kiralasa ücret vermesi gerekmez. Zira
ortağı
için yaptığının bir kısmını da kendisi için yapmıştır. Binaenaleyh ücret almaya hakkı yoktur.
Rûhinin
(rehin veren)in rehin olarak verdiği şeyi mürtehinden icarlaması da bunun gibidir. Zira
onda
da ücret yoktur. Çünkü kendi mülkünden faydalanmıştır.
Cevâhirü'l-Fetevâ'da
şöyle denilmektedir. «Adam bir hamam kiralasa ve hamam sahibi ile bazı
dostları
hamama gelip yıkansalar, mal sahibi ile bazı dostları hamama gelip yıkansalar, mal
sahibine
icare ücreti vermek gerekmez. Zira hamamcı, akde konu olan şeyin bir kısmını -ki o
hamamın
menfaatidir- icare müddeti içinde geri almış olmaktadır. Ücretten bir kısmı da
düşürülmez.
Çünkü menfaatin ne kadarını geri aldığı belli değildir.»
Bir
kimse ekeceğini veya ne ekeceğini
söylemeden bir tarla kiralasa, icâre fasittir. Ancak genel bir
ifade
kullanırsa, ne ekersen ek, nasıl kullanırsan kullan» şeklinde kiraya verirse o zaman caizdir.
Ama
oturacağını söylemeden mutlak şekilde bir bina kiralasa, bu sahihtir. Çünkü bina genelde
oturmak
için kiralanır.
Ben
derîm ki: Musannıf bu meselede «eğer müddet dolsa» sözünü Kâdîhan'ın Cami'in şerhinde
zikretmediği
gibi hiç anmasaydı daha iyi
olurdu.
Bir
adam Bağdad'a kadar yük götürmek
için bir eşek kiralasa, ama ne yükleyeceğini belirtmese ve
memlekette
adet olanı yüklese, eşek yolda telef olduğu takdirde zamin olmaz. Çünkü kiralama fasit,
eşek
de sahih kiralamada olduğu gibi onun elinde emanettir. Eğer Bağdad'a vardıktan sonra helâk
olursa,
ekin ekmek meselesinde geçtiği gibi, kiracının akitte konuşulan ücreti vermesi lazımdır.
Ekin
için kiraladığı tarla meselesinde, ekmezden önce, yük meselesinde de yüklemezden önce
kiralayan
ile kiracı ihtilâf etseler, fesâdın kaldırılması için kira akti feshedilir. Çünkü fesat henüz
mevcuttur.
Bir
kimse bir hayvan kiralasa ve yolun bir kısmını gittikten sonra kiralamayı inkâr etse, inkâr edene
kadar
yüklediği veya bindiği kısmın ücretini vermesi gerekir. İmam Ebû Yusuf'a göre inkârdan
sonra
ki yol için ücret vermez. Çünkü inkâr etmekle hayvanı gasbetmiş olmaktadır. (Gasıbta da
dıman
icabeder) Ücretle tazminat bir arada toplanmaz. İmam Muhammed'e göre akitte konuşulan
ücreti
vermesi gerekir.
Dürer.
Musannıfın
bu sözünden anlaşıldığına göre bu
konuda İmam-ı Azâmdan bir görüş nakledilmemiştir.
Eşbah'ta
şöyle denilir: «Temizlemek için aldığı elbiseyi inkâr etse ve temizlese bakılır: Eğer
inkârdan
evvel temizlemişse ücret alır. Yok
eğer inkârdan sonra temizlemişse ücret alamaz. Boyacı
ve
dokumacı da bunun gibidir.
Bir
menfaati diğer bir menfaat karşılığında kiralamak, eğer cinsleri muhtelif ise, caizdir. Meselâ. bir
binayı kiralayıp kira bedeli olarak eklemesi için bir tarlayı bina sahibine vermesi
böyledir. Ama eğer
menfaatlerin
cinsleri aynı olursa, o kira akti caiz değildir. Kiraladığı bir binanın kira bedeli olarak ev
sahibine
kendi evini kiraya vermesi, veya kira ile giydiği elbisesini
kirâ bedeli olarak elbise sahibine
kendi
elbisesini kiraya vermesi, yada binmek için kiraladığı hayvanın kira ücreti olarak hayvan
sahibine
kendi hayvanını kiralaması caiz değildr. Zira yukarıda bir kaç defa söylendiği üzere aynı
cinsten
olan şeylerin bir birleri karşılığında veresiye verilmesi ribe'n-nesiedir ve haramdır. Buna
rağmen
eğer bu şekilde kiralamışsa kira akti fasit olduğundan dolayı menfaat elde
edildiği için ecr-i
misil
vermesi vacibtir.
Adam
birini av avlaması veya odun
kesmesi için kiralasa, eğer bunlar için bir zaman tayin etmişse
caizdir.
Fakat bir zaman tayin etmemişse,
caiz değildir. Ama odunu tayın etse de vakti tayin etmese,
akit
fasittir. Ancak odun kendi mülkü olduğu halde toplayıcı odunu tayin ederse. vakit tayin etmese
bile
caizdir. Mücteba. Fetva da bu kavl
ile verilir Sayrefiyye.
FER'İ
MESELELER:
Adam
karısını, yiyeceği ekmeği pişirmesi için kiralarsa, caiz değildir. Ama eğer satmak üzere
pişirmesi
için kiralarsa caizdir. Ayrefivye.
Kadın
kendi evini kocasına kiraya verse ve
karı koca o evde beraberce
otursalar, kocanın ücret
vermesi
gerekmez. Eşbah ve Haniye.
Ben
derim ki: Ancak Hâniye'nin Tenvirü'l-Besair adlı
haşiyesinde Muzmarattan naklen
Kübra'ya
nisbetle
şöyle denilmiştir: «Kâdıhan demiştir
ki; «Bu meselede, yani kadının evini kocasına kiraya
verme
meselesinde fetvâ kiralamanın
sıhhati üzerindedir. Çünkü
oturmakta, kadın kocasına
tabidir.»
Bu iyi öğrenilsin.
Birisinin,
gelini hazırlaması için kiralaması, eğer iş ve müddet zikreriilirse. caizdir.
Su
kanallarını ve nehirleri, içindeki su ile birlikte kiralamak caizdir. Fetva da bu görüşle verilir.
Çünkü
halkın genellikle buna ihtiyacı
vardır. Muzmarat.
İZAH
«Ücret
yoktur ilh...» Ortak olduğu bir gıda maddesini taşıması için kiralanan ortağa ücret yoktur. Ne
akitte
konuşulan ücret, ne de ecr-i misil yoktur. Zeylaî. Gerçi fasit kiralamada ücret vermek gerekir
ama,
onun benzeri sahih bir kiralamanın bulunması şarttır. Bu kiralamanın ise sahih kiralamadan
benzeri
yoktur. İtkanî.
Kâdîhan'ın
Câmîe'deki sözlerinin zahirine göre ise, bu akit bâtıldır. Zira Kâdıhan, «Böyle bir akit
yapılamaz» demiştir. Düşün.
«Çünkü
onun ortağı için yaptığının bir kısmı kendisi için olmuş olur ilh...» Eğer, «kendi şahsı için
yaptığı
içe karşılık ücret hak etmemesi başkası için yapılan iş için de ücret verilmemesini
gerektirmez» denilirse, biz de deriz ki, «o adam yalnız kendisi için çalışmıştır. Zira kendisi asildir.
Onun
başkası için çalışması kıyasa muhalif olan bir şeye binaendir. öyleyse adam kendi nefsi için
çalışmış kabul edilir. Çünkü yaptığı işin bir parçasına kendisi de ortaktır. O halde böyle bir icarede
akde
konu olan şeyin teslimi tahakkuk
etmez. Zira ortaklık işin diğerine teslimine manidir. O halde
ücret
gerekmez. İnaye ve Tebyin. özetle.
Gâyetü'l-Beyan'da şöyle denilmektedir: «İki kişi arasında ortak bir gıda maddesi olsa ve ortaklardan
birisinin
de bir gemisi bulunsa diğer ortak o geminin yarısını on
dirhemle kiralasa, caizdir. Aynı
şekilde
iki kişi ortak oldukları buğdayı öğütmek isteseler ve ortaklardan birisinin değirmeni olsa
diğer
ortak da buğdayı öğütmek için kiralasa, veya ortaklardan birisi ortağından
çuvallarının
yarısını
yükü (mesela) Mekke'ye götürmek için kiralasa, caizdir. Ama ortaklardan birisi, ortağının
kölesini
veya kölesinin hayvanını veya ortağının hayvanını buğday yüklemek için veya köleyi ortak
buğdayın bekçiliği için kiralasa, caiz olmaz. Bu kiralama, köle veya hayvanın ister yarısında, ister
tamamında
olsun, caiz olmadığı gibi ücret de gerekmez. Bu konuda kaide şudur: Ücretin ancak
ortak
malda çalışılmak suretiyle hak edilebildiği şeklindeki bir icare caiz değildir. Ortak malda
çalışılmadan hak edenlerde ise caizdir. Buna göre; malı eve gemiye veya değirmene koymakla
ücret
gerekir. Mal üzerinde çalışmakla değil. Demek ki hayvan ve kölenin müşterek malda yaptıkları
bir
iş vardır. O da taşımak ve
korumaktır. Gemi ve değirmenin ise
kendi başlarına bir işleri olmaz.
«Zira
kendi mülkünden faydalanmıştır
ilh...» Burada niçin kendi mülkünden faydalanmıştır dedik?
Çünkü
mürtehin rehin aldığı maldan
faydalanmaya malik değildir. O halde, onun menfaatini temlik
etmeye
de hakkı yoktur. Rehinin menfaati rehinindir. Ancak ona mürtehinin taalluk ettiği için
istifade
edemez. Mürtehin malı kiraya verdiği takdirde, hakkını iptal etmiş olur.
«Geri
almış olmaktadır ilh...» Bunun izahı şöyledir: Mucir hamamın menfaatini belirli bir müddet
için
satmış ve o menfaatin bir kısmını
kendisi almıştır. Bu durumda akdin o miktarda tekabül eden
kısmı
münfesih olmuştur. Kıracının
vermesi gereken ücret akitle zimmetinde sabit olmuştur.
Kiralayanın
kullanması sebebiyle feshedilen miktar belli değildir. Belli olmayan bu miktarın ücretten
düşürülmesi
mümkün olmadığı için ücretin tümü kiracıya borç olmaktadır.
Rahmetî.
«Sahihe
inkılâb eder ilh...» Mülteka, Gurer, Islah ve Minah'ta da böyledir. Şurunbulalî ise buna,
«Akdin sıhhati, ekildikten sonra müddetin dolmasına bağlı değildir. Zira ekildiği zaman meçhuliyet
ortadan
kalkmıştır.» diyerek itiraz
etmiştir.
Ben
derim ki: Musannıf «sahihe inkılab eder» sözünü «akitte konuşulan ücreti vermesi lazımdır»
sözünün
bir feri olarak zikretmiştir.
Çünkü eğer akit fasit kalmış olsa, o zaman ecr-i misil vermesi
gerekirdi.
«Aynı şekilde akit müddeti dolmadan önce de sahih hale gelir ilh...» Yani ekmekle birlikte kiralama
akti
sahih hale döner. Musannıfın bu
sözü bizim Şurunbulâliye'den
naklettiğimiz şeye işaret
etmektedir.
Bu itirazın menşei sarihin, «Sahih hale döner» sözüdür, bu sözü evvela zikretmiştir.
Şarihin
itirazı, şu şekilde de cevaplandırılabilir: Akdin sahihe inkılab etmesinin. ettikten sonra ve
müddetin
dolmasından sonra olması doğrudur.
Yani akdin sahihe inkılab etmesi. bu iki şeyin
tamamının
yapılmasından sonradır. Bu sözde
akdin sahih hale dönmesinin müddetin bitimine bağlı
olduğunu
gerektiren bir şey yoktur. Düşün.
«Akit müddeti dolmadan önce cehalet kalktığı için ilh...» Yani aktin müddeti dolmadan önce.
İnaye'nin, «Hakimin akti bozması sebebiyle akit müddeti dolmazdan
önce...» sözünü salim bir fıtrat
sahibi
kabul etmez. Zira hakimin bozması ile kiralama akti aslından bozulur. Artık onun
tamamlanması nasıl mümkün olur? Çünkü bir şeyin tamamlanması o şeyin eserinin bâkî kalmasına
bağlıdır.
Hâkimin bozması ile aktin eseri kalmamaktadır. Turi.
«Kâdîhan'ın
da ilh...» Kâdîhan'ın ibaresi aynen şöyledir: «Eğer tarlayı ekerse, tarla sahibi akit
esnasında
konuşulan ücreti alır. Çünkü akit, isfihsanen caiz hale gelmiştir. Zira icare akti menfaatin
elde
edilmesine göre anbean akt olunur. Fesat ise cehaletten ötürüdür. O anda cehaletin ortadan
kalkması sanki akit ânında ortadan kalkması gibi olur. O zaman icare akti caiz hale dönüşür.»
«Adet olanı yüklese ilh...» Musannıfın bu sözüyle mutad olmayan yük meseleden çıkmaktadır. Şöyle
ki,
bir hayvan kiralasa, ne yükleyeceğini beyan etmese, fakat yüklediğinde eşeğe yüklenmesi âdet
olmayan
bir şeyi yüklese, eşek helâk olduğu takdirde kıymetini öder. Çünkü ona âdet olanı
yüklememiştir. İtkanî'de de böyle denilmektedir.
«Çünkü
icare faslttir ilh...» Dürer ve Minah'ta da böyledir. Ama evlâ olan Hidaye'nin kavlidir. «Çünkü
kira
akdi fasit olsa bile malı onun elinde emanettir.
«Ziraat
meselesînde geçtiği gibi ilh...» Yani, bir tarlayı niçin ve ne
ekeceğimi beyan etmeden
kiralamış olsa, icare akti dolmadan önce onu ekmekle cehalet ortadan kalkmaktadır. Bu ifadenin
zahirinden
anlaşıldığına göre: Eşeği kiralama meselesinde de adet olan yükü yüklemesiyle daha
Bağdad'a
ulaşmadan önce icare sahih hale inkılab eder. İtkanî sarahaten zikretmiştir. Şarih de
«caiz
icareler» babında bunu ifade etmiştir. Şarih orada şöyle demektedir: «Kiraladığı hayvana
kimin
bineceğini söylemese (meçhuliyet
bulunduğundan) akit fasit olur. Ona binmesiyle de fasit
olan
kira akti. sahih hale döner.» Yalnız şarihten naklettiğimiz bu ifade. Hidaye'den az evvel nakl
ettiğimiz
ifadeye aykırıdır. Teemmül et.
«İcare
aktl feshedilir ilh...» Yani hakim onu ibtal eder. Zira fasit bir aktin ibtali vacibtir.
Zahire.
«Ücretle
tazminat bir orada bulunmaz ilh...» Yani akdi inkârdan sonra hayvan helâk olduğu takdirde
tazminat
ile inkârdan sonraki kullanma ücreti bir arada toplanmaz. H.
Ben
derim ki: Kira aktini inkâr etmezden önceki ücrete gelince -inkârdan sonra hayvan helâk olsa
dahi-
onu vermek gerekir. Bu durumda
cihetler muhtelif olduğu için ücretle
tazminat bir arada
toplanmış
sayılmaz. Nitekim bunun benzeri
yukarıda geçti.
«İmam
Muhammed'e göre ise akitte konuşulan ücreti vermesi gerekir ilh...» Yani, eğer hayvan
sağlam
kalırsa. Makdisî Kenz şerhinde. «İmam Muhammed ücreti gerekli kılmıştır. Çünkü hayvan
sağ
kalmıştır. O halde tazminat düşer.» demiştir. Tebyin ve Mecma şerhinde de böyledir. Halbuki
geçen
mesele ve benzerleri İmam Muhammed'in dediğini teyid
etmektedirler.
H.
Ben
derim ki: Makdisi'nin Kenz şerhinde dediğinde bir yanlışlık var. Zira geçen meselede kiracı
gâsıb
değildir. Çünkü kiracı kiralamayı ikrar etmektedir. Akdin sahih hale dönüşmesi cehaletin
ortadan
kalkmasıyla
olmuştur.
GAYR-İ MENKUL OLMASA BİLE KİRA İÇİN YAPILAN MALLARDA DA ÜCRET VACİBTİR
Evet,
uygun olan; kira için hazırlanan bir şeyin bir müddet
kullanıl-ması halinde ücret
verilmesidir.
Zira
ücret zannedildiği gibi sadece taşınmaz mallara Hâmidiyye'de yük taşımaya istinaden, yük
hayvanını kullananın ücret vermesinin
gerekli olduğuna fetva verilmiştir.
Nitekim bunu biz gasb
bahsinde
zikredeceğiz. Hâmidiyye'dekinin aynı Muradiye'de de mevcuttur. Dikkatli
ol.
«Eşbah'ta
iih...» Eşbah'taki ifade kapalıdır. Onun izahı Velvaliciye'deki şu ifadedir: «Adam
temizlemesi için temizlikçiye bir kumaş verse, o da kumaşı inkâr etse, sonra da o kumaşı temizleyip
getirse,
ve, «Bu kumaş senindir» diye ikrar
etse, bakılır: Eğer kumaşı inkâr etmezden önce
temizlemişse ücreti hak etmiştir. Zira o zaman sahibi için çalışmıştır. Yok eğer inkâr ettikten sonra
temizlemişse ücreti hak etmemiştir. Çünkü kendisi için çalışmıştır. Zira inkâr etmekle gâsıb
olmaktadır.
Eğer bu adam temizlikçi değil de boyacı olsa, mesele yine aynıdır. Eğer inkâr etmezden
önce
boyamışsa. ücreti hak eder,
inkardan sonra boyamışsa. kumaş sahibi dilerse boyanmış
kumaşını
alır ve ona da boyama ücretini verir. Dilerse de boyanmış kumaşı boyacıya bırakarak
boyanmamış hal-deki kıymetini tazmin ettirir. Eğer
birisi dokumacıya iplik verse.
mesele yine
aynıdır. Eğer inkâr etmezden önce dokumuşsa, ücreti hak eder. Eğer kumaşı inkâr ettikten sonra
dokumuşsa,
ona ücret yoktur. Kumaş onundur, ipliğin de kıymetine zâmindir. Bu meselede inkâr
ettiği
şey buğday olsa ve öğütse,
inkârdan evvel öğütmüşse. öğütme ücretini alır. Yok eğer
inkârdan
sonra öğütülmüşse inkâr ettiği buğday kadar buğdayı tazmin eder, un
değirmenin
olur.
«Bir
menfaati diğer bir menfaatle kiralamak ilh...» Musannıfın bu sözü gecen, «Ekin ekmek için bir
tarla
kiralamış olsa. kira bedeli olarak da diğer bir tarlayı, ekmesi için mucire verse...» sözünden
daha
şümullüdür.
«Kendi
evini kiraladığı evin sahibine
vermesi gibi ilh...» Yani
kiraladığı eve kira bedeli olarak kendi
evini
kiraya verse. Ama eğer oturmak üzere bir ev kiralasa ve kira bedeli olarak da dükkânını verse,
bu
kiralamada sözleşme sahihtir. Çünkü menfaatler değişiktir. Bunun sahih olmadığı da
söylenmiştir. Harman dövmek için bir öküzü diğer bir öküze karşılık kiralamak da caiz değildir.
Çünkü
cinsleri birdir. Ama öküze karşılık eşek veya at verse bu kiralama caizdir. Çünkü cinsleri
muhteliftir.
Camiü'l-Fusuleyn.
Kâdîhân'ın
şerhinde şöyle denilmektedir:
«Köle ve câriyenin hizmeti bir cins-tir. Eğer bunlardan
birisi
hizmet ettiği halde diğeri etmezse, bir rivayete göre ecr-i misil
gerekir. Diğer bir rivayete göre
ise
hiç bir şey
gerekmez;»
Tatarhâniye'de
de şöyle denilir: «Bir menfaat aynı cinsten bir menfaate karşılık tutulduğu zaman
eğer
kişi diğer menfaati elde ederse zahirür rivayeye göre ecr-i misil vermesi lazımdır. Fetva da
buna
göredir.
«Aktin fesadından ötürü ilh...» Evlâ olan, burada musannıfın «fasit akit hükmüyle» demesiydi.
«Avlanması veya odun toplaması için birini kiralasa ve zaman tayın etse caizdlr ilh...» Çünkü bir
kişinin
işçisidir. Onun şartı da vakit değil
beyandır.
«Caîz
değildir. ilh...» Vakit tayin edilmeden kesilen odun işçiye ait olur. T.
«Akit fasittir ilh...» Zaman tayin etmediği için. Hindiye'de
şöyle denilir: «Kiracı eğer, «su odunu
topla»
derse. kiralama fasittir. Kesilen odun kiracınındır. Kiracının işçiye ecr-i misil vermesi
gerekir.» T.
«Fetva
Müçteba'nın bu kavli ile verilir. Sayrafiyye ilh...» Sâyrafiyye'de şöyle denilmektedir. «Eğer
gün
zikrederse, yem işverene aittir, zikretmezse yem işçiye ait olur. Bu Havî'nin
rivayetidir. Fetva bu
görüşe
göre verilir.
Minâh'ta
da şöyle denilmektedir:
«Sayrafiyye'deki bu ifade, bizim Mücteba'dan naklettiğimize
uygundur. Bundan ötürü de biz Muntasar'da
buna itimad
ettik.»
«Caiz
değildir ilh...» Yemek için ekmek pişirmek üzere karısını kiralaması. Zira bu, diyâneten
kadının
vazifesidir. Çünkü Rasûlullâh
(s.a.v.) Hazreti Ali ile Hazreti Fatıma arasında iş taksimi
yapmış.
Evin içinde yapılacak işleri Hazreti
Fâtıma'ya, evin dışında yapılacak işleri de Hazreti Ali'ye
vermiştir.
Musannıf da babın sonunda Muzmarat'tan naklen. ev için yapılacak ekmek pişirme,
yemek
pişirme ve buna benzer işler için kadınla kira akti yapılmayacağını zikretmiştir. T.
Ben
diyorum ki: Çünkü bu diyaneten
kadının vazifesidir. Doha sonra ben,
«Nafaka» Bahsine
müracaat
ettiğimde gördüm ki, Musannıf, ev
işlerinin diyaneten kadının vazifesi olduğunu
gerekçe
göstermiş
ve, «kadın asîl bile olsa» sözünü eklemiştir. «Çünkü Rasûlullâh (s.a.v.)'ın Hazreti Fatıma
ile
Hazreti Ali arasında iş taksimi
yaptı» demiştir.
İşte
bu bizim yukarıda söylediğimizi müteahhirin ulemaya göre ibadet olan bir şey üzerine adam
kiralama konusunda müftabih olan bu hükmün tüm
taatlere değil, onların ismen belirttiklerine ait
olduğuna
delâlet eder.
«Kocanın
ücret vermesi gerekmez ilh...» Eğer kadın evini kocasına kiraya vermişse. Zira oturma
menfaati
yine kadına dönmektedir. Çünkü birlikte oturmaktadırlar. Üstelik erkek bazı vakitlerde
evden
çıkmakta, hatta çok defa bütün gün
çarşıda olacağı için ev kadınının elinde kalmaktadır. O
yüzden
ücret vermesi gerekmez.
«Kadıhan
demiştir ki ilh...» Kâdîhân bunu Câmiü's-Sâğîr'e yazmış olduğu şerhte zikretmiştir. Onun
Ziyâdât'ında şu ifade vardır: «Onun Feteva'sında zikrettiğini musannıf da Minah'ta zikretmiştir. Zira
o
şerhinde. «İtimad edilecek de ancak budur.» sözü bir görüştür. Müftâbih olan ise ücretin
vermemenin
gerekli olmasıdır.» demiştir.»
«Oturmakta
kadın kocasına tabidir ilh...» 0 halde kadın evi tahliye edip teslim etmeye mani
olamaz.
SU
İLE BİRLİKTE KANALI VE BALIK TUTMAK İÇİN HAVUZ VE KAMIŞLIĞI İCARLAMA
«Su
ile birlikte ilh...» Yani suya tabi olarak nehir kiralamak caizdir. Bezzaziye'nin Kitabu's-Şirbin'de
(Şırb
kitabında.) şöyle denilmektedir: «Su
hakkını kiralamak sahih değildir. Zira kira sözleşmesi
bizzat
aynın istihlâki için vaki olmaktadır. Ancak, suyu arazi ile birlikte kiralarsa, veya satsa o
zaman
araziye tab'en caiz olur. Adam eğer bir tarlanın su hakkı ile birlikte başka bir tarlayı satsa,
İbnü's-Selâm'dan yapılan rivayete göre caizdir. Ama eğer bir araziyi başka bir tarlanın su hakkı ite
birlikte
kiralasa caiz değildir.» Bu bahsin tamamı oradadır.
AYN
ÜZERİNE VAKİ OLAN İCARELER SAHİH DEĞİLDİR BUNUN CEVAZININ ÇARESİ
Bu
bahiste, «icarenin bir ayn için
yapılması sahih değildir» denildi. O halde gölleri ve havuzları
balık
avlamak veya kamışını kesmek yada
göl ve havuzdan tarlasını veya hayvanlarını sulamak için
kiralamak caiz değildir. Aynı şekilde bir yeri odunlarını kesmek veya hayvanlarını otlatmak için
kiralamak da caiz değildir. Bunların hepsinde kiralamanın caiz olması için şer'î hile şudur:
Hayvanlarını yatırmak için belirli bir bölge kiralar, o zaman o bölgenin odunu, suyu ve otu ona
mübah
olur. Kuyu veya menba suyunun mübah kılınmasına ancak su hakkının suyun tümünü
kaplaması halinde ihtiyaç duyulur. Aksi halde nehir veya kuyunun civarına zarar vermiyorsa, kuyu
veya nehrin sahibinden izin almaya ihtiyaç yoktur.
Adam
kuru bir su kanalı veya bir yeri hiçbir şey söylemeden belirli bir süre için kiralamış olsa,
sahihtir.
Kiracı o yer veya kanaldan su da akıtabilir.
DELLALİN ÜCRETİ
TETİMME:
Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Dellal ve simsara ecr-i misil verilmesi gerekir. Ama
dellal
ve simsarların her on dinarda şu kadar alırız demeleri haramdır.»
Hâvî
de şöyle der: «Muhammed bin Seleme'ye simsarların ücreti sorulduğunda şu cevabı vermiştir:
«Her
ne kadar aslında fasit ise de umuyorum ki, ücret almalarında bir beis yoktur. Çünkü bu halk
arasında
çokca uygulanmaktadır. Bunların çoğu
da caiz değildir. Ancak ulema
halkın ihtiyacına
binaen
hamama girmek gibi onu da caiz görmüşlerdir.» Yine Muhammed bin Seleme'den şöyle
rivayet edilmiştir: «İbni Şüc'a'ın bir dokumacı ile kendisi için her sene belirli. miktarda kumaş
dokuması
için anlaşma yaptığını gördüm.»
BİRİSİNDEN
ÖDÜNÇ PARA ALAN KİŞİ ALACAKLISINI EVİNE OTURTSA, ECR-İ MISİL
GEREKİR
Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Birisi diğerinden bir miktar borç alsa ve alacaklıyı evinde oturtsa
fakihler,
«Alacaklının ecr-i misil vermesi
gerekir.» demişlerdir. Zira borç alan adam, alacaklıyı
evinde
meccanen değil borcun menfaati
karşılığında oturtmuştur. Aynı şekilde borç para alan birisi
parayı
verene kadar kullanması için eşeğini alacaklıya verse, yine ecr-i misil vermesi gerekir.
Bu
saydıklarımız çok vaki olan şeylerdir. Allah daha iyisini
bilir.