01 Mayıs 2014

YUNUS EMRE







YUNUS EMRE

  • 1. Hz. YUNUS EMRE Şiirleri
  • 2. KARA TOPRAĞIN ALTINDA Teferrüç eyleyu vardım, sabahın sinleri gördüm Karışmış kara toprağa, şu nazik tenleri gördüm Çürümüş, toprak olmuş ten, sin içinde yatar pinhan Boşanmış damariakmış kan, batmış kefenleri gördüm Yıkılmış sinleri dolmuş, evleri belirsiz olmuş Kamu endişeden kalmış, ne düşvar halleri gördüm Yaylalar yaylamaz olmuş, kışlalar kışlamaz olmuş Bar tutmuş, söylemez olmuş, ağızda dilleri gördüm Kimisi zevk ü işrette, kimi saz ü beşarette Kimi bela vü mihnette, dün olmuş günleri gördüm Soğulmuş şol kara gözler, belirsiz olmuş ay yüzler Kara toprağın altında, gül deren elleri gördüm Kimisi boynunu eğmiş, tenini toprağa salmış Anasına küsüp gitmiş, boynun buranları gördüm Kimi zari kılıp ağlar, zebaniler canın dağlar Tutuşmuş sinleri oda, çıkan tütünleri gördüm Yunus bunu kanda gördü, gelip bize haber verdi Aklım vardı, bilim şaştı;nitekim şunları gördüm
  • 3. HEY BENİM ÖMRÜM KUŞU Hey benim ömrüm kuşu, kande varasın bir gün Ecel arayı görür, ele giresin bir gün Gele göğsüne kona, tenin tutuşa yana Bir kadeh şerbet suna, içe kanasın bir gün Görmeğe gelenleri, hal hatır soranları Sevgili yarenleri, görmez olasın bir gün Yarenlerin geleler, seni tacilleyeler Soyalar donlarını, uryan olasın bir gün Tap tımar eyle tene, yarar eyle bu cana Şol yılana çiyana, nasip olasın bir gün Münkerle Nekir gele, gele karşında dura Dilince sual sora, cevap veresin bir gün Aşık Yunus nidesin, acep kanda gidesin Erenler meclisine, girmez olasın bir gün
  • 4. ACEP N'OLA BENİM HALİM Bir korku düştü canıma, acep n'ola benim halim Derman olmaz ise bana, acep n'ola benim halim Canım tenimden üzüle, gitmek yararı düzüle Bu suret nakşı bozula, acep n'ola benim halim Dünya donların soyucak, yuyucu tenim yuyucak İletip kabre koyucak, acep n'ola benim halim Eller gidip ben kalıcak, sinde yalnız olucak Münkerle Nekir gelicek, acep n'ola benim halim Ne ayak tuta, ne elim, ne aklım kala, ne bilim Cevap vermez ise dilim, acep n'ola benim halim Mezardan duru gelicek, hak terazi kurulacak Amelimiz görülecek, acep n'ola benim halim Miskin Yunus eydür sözü, kan yaş ile dolu gözü Dergahına tutar yüzü, acep n'ola benim halim
  • 5. BİR DEM GELİR Hak bir gönül verdi bana, ha! demeden hayran olur Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur Bir dem sanasın kış gibi, şol zemheri olmuş gibi Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile büstan olur Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur Bir dem div olur ya peri, viraneler olur yeri Bir dem uçar Belkıs ile, sultan-ı ins ü can olur Bir dem varır mescidlere, yüz sürer anda yerlere Bir dem varır deyre girer, İncil okur ruhban olur Bir dem gelir İsa gibi, ölmüşleri diri kılur Bir dem girer kibr evine, Fir'avn ile Haman olur Bir dem döner Cebraile, rahmet saçar her mahfile Bir dem gelir gümrah olur, miskin Yunus hayran olur
  • 6. NE SÖYLERLER, NE BİR HABER VERİRLER Yalancı dünyaya konup göçenler Ne söylerler, ne bir haber verirler Üzerinde, türlü otlar bitenler Ne söylerler, ne bir haber verirler Kimisinin üstünde biter otlar Kiminin başında sıra serviler Kimi masum, kimi güzel yiğitler Ne söylerler, ne bir haber verirler Toprağa gark olmuş nazik tenleri Söylemeden kalmış, tatlı dilleri Gelin, duadan unutman bunları Ne söylerler, ne bir haber verirler Yunus der ki, gör takdirin işleri Dökülmüştür kirpikleri kaşları Başları ucunda hece taşları Ne söylerler, ne bir haber verirler
  • 7. AŞIMA ZEHR-İ KATİL KATMIŞIM BEN Bu ömrüm yok yere harc etmişim ben Canım gör nice oda atmışım ben Kimse kimesneye etmemiş ola Anı kim kendime ben etmişim ben Amelim rahtını, derdim götürdüm Kamu assım, ziyana satmışım ben Cihanda bir sınık saksıdan ötrü Güherlerim ziyana satmışım ben Amelim her ne ki varsa riyadır Acep ihlası ne unutmuşum ben Giceye eresini kimse bilmez Tul-i emel başın uzatmışım ben Dügeli ömrümü, harcına sürdüm Ziyandan bellidir, ne utmuşum ben Aguya bal deyu parmak uzattım Aşıma zehr-i katil katmışım ben Biçare Yunus'un çoktur günahı Hakkın dergahına yüz tutmuşum ben
  • 8. AYRUK GERİ GELMEYESİN Yok yere geçirdim günü, ah nideyim ömrüm seni Geldin geçtin bilmedim, ah nideyim ömrüm seni Seni bahaya almadım, anın çün kadrin bilmedim Sana vefadar olmadım, ah nideyim ömrüm seni Ömrüm ipi üzüleser, suret nakşı bozulasar Hayrım şerrim yazılasar, ah nideyim ömrüm seni Ayruk geri gelmeyesin, gelip beni bulmayasın Bu devranı sürmeyesin, ah nideyim ömrüm seni İşte koyup gidisersin, beni garip edisersin Kara yere girisersin, ah nideyim ömrüm seni Hani seninle olduğum, şad olubeni güldüğüm Ya son ucu yad olduğum, ah nideyim ömrüm seni Miskin Yunus gidisersin, acep sefer edisersin Ettiklerin bulusarsın, ah nideyim ömrüm seni
  • 9. ELİF'TEN BE'Yİ BİLMEYEN Vaktinize hazır olun, ecel vardır, gelir bir gün Emanettir kuşça canın, , issi vardır, alır bir gün Nice bin kere kaçarsan, yedi deryalar geçersen Pervaz uruben uçarsan, ecel seni bulur bir gün İşbu meclise gelmeyen, anup nasihat almayan Elif'ten be'yi bilmeyen, okur kişi olur bir gün Tutmaz olur tutan eller, çürür şol söyleyen diller Sevip kazandığın mallar, varislere kalır bir gün Yunus Emre'm bunu söyler, aşkın deryasını boylar Şol yüce köşkler, saraylar, viran olur kalır bir gün
  • 10. GÜNDÜZLERİ OLMUŞ GECE Yer yüzünde gezer idim, uğradım milketler yatır Kimi ulu, kimi kiçi, key kuşağı berkler yatır Kimi yiğit, kimi koca, gündüzleri olmuş gece, Kimi derviş, kimi hoca, mümin muhakkikler yatır Doğru varırdı yolları, kalem tutardı elleri Bülbüle benzer dilleri, danişment alimler yatır Ulu, kiçi ağlamışlar, server yiğitler komuşlar Baş ucunda yay asmışlar, dökülüben oklar yatır Atalarının izi tozlu, enginleri dürlü donlu Hüküm eder ay ü güne, şol usullü beyler yatır Elleri dürür kınalı, hem karavaşlu dayelu Karga gibi kara saçlı, gül yüzlü hatunlar yatır Uşacıklar, oğlancıklar, oynar güler bülbül gibi Ayrılmışlar;anaları, sinlerini bekler yatır El bağlamışlar kamusu, hak Çalaptandır umusu Düğürlü kızdır kimisi, alınmadık haklar yatır Yunus bilmez kendi halin, Hak Çalap söyletir dilin Bir nicesi yeni gelin, ak değirmi yüzler yatır
  • 11. GELEN GEÇER, KONAN GÖÇER Bu dünya kimseye kalmaz, anadur ölümün zinhar Kaçan kimse gider gelmez, anadur ölümün zinhar Gelen geçer, konan göçer, nasip oldukça yer içer Ecel ömre kefen biçer, anadur ölümün zinhar Üstüne çün çöker dağlar, ecel gelir dilin bağlar Kalır bu bahçeler bağlar, anadur ölümün zinhar Kefen donun ola toprak, bitiser üstünde yaprak Dola gözlerine toprak, anadur ölümün zinhar Nice cem'ettin ise mal, alır varislerin filhal Sinde sen çekersin vebal, anadur ölümün zinhar Pes anı sanma malındır, haram ise vebalindir Helal ise sualindir, anadur ölümün zinhar Kalır ayruklara malın, seninle gider amalin İrişmez bir pula elin, anadur ölümün zinhar Geri gelmez varan anda, kalır ol karannu sinde Sevap işleyu gör bunda, anadur ölümün zinhar Günahkarsın günahın çok, günah için bir ahın yok Varacak gayrı rahın yok, anadur ölümün zinhar Yunus tak boynuna bendi, sonra halka ver bu pendi Cihandan kes bu payvandı, anadur ölümün zinhar
  • 12. BENCİLEYİN GÜLMEDİK BAŞ Yürü fani dünya, sana gelende gülmüş var mıdır Bencileyin gözü yaşlı, ağlayu kalmış var mıdır Söylerim bilmezem sözüm, yürürüm görmezem özüm Bir oldu gecem gündüzüm, hiç böyle olmuş var mıdır Benim baştan yüreğim baş, göz yumuldu çekildi kaş Bencileyin gülmedik baş, cihana gelmiş var mıdır Döğdüm başım taşlar ile, kan akıttım yaşlar ile Yarenler kardeşler ile, candan ayrılmış var mıdır Ahır halkla helallaşıp, her biriyle esenleşip Bencileyin aklı şaşıp, ağlayu kalmış var mıdır Bunca zamanlar bilişip, ahır dönüp ayrılışıp Böyle bir dertlere düşüp, odlara yanmış var mıdır Kanda yürüsem inlerim, hiç sesin gelmez dinlerim Gelesin deyu gözlerim, gidende gelmiş var mıdır Bu söylediğim sözleri, dertliler için söylerim Acep bu benim sözümden, haberim almış var mıdır A dostlar esenleşelim, tuz ekmek helallaşalım Ta ölünce ağlaşalım, ağlayıp gülmüş var mıdır Ağlayıp bulmadım çare, çok yalvardum Peygambere Yunus gibi yüzü kare, cihana gelmiş var mıdır
  • 13. BIRAK İKİLİĞİ Sen sende iken menzil alınmaz Bahri olmadan gevher bulunmaz Er açtı yolu ayan eyledi Tolun ay doğdu, hergiz tolunmaz Er manasından, almayan cahil Taştandır bağrı hergiz delinmez Er urdu yare, zahmi belirmez Var! Bu yareme, merhem bulunmaz Mağripten maşrik erin gözüne Ayan görüne perde olunmaz Ko ikiliği, gel birliğe yet Bir olan canlar ayrı dölenmez Yunus, ver canını hak yoluna Can vermeyince canan bulunmaz
  • 14. SENİN KOKUN DUYDU CANIM İlahi bir aşk ver bana, kandalığım bilmeyeyim Yavu kılayum ben beni, isteyuben bulmayayım Al gider benden benliği, doldur içime şenliği Bu dünyada öldür beni, varıp anda ölmeyeyim Şöyle hayran eyle beni, bilmeyeyim dünden günü Daim isteyeyim seni, ayruk nakşa kalmayayım Senin kokun duydu canım, terkini urdu cihanın Hergiz belirmez mekanın, seni kande isteyeyim Aşkın bir od urdu cana, üs yürürem yana yana Ciğerim gark oldu kana, nice zari kılmayayım Ko ben yanayım tüteyim, bülbül olayım öteyim Dost bahçesinde biteyim, açıluben solmayayım Halim getirsem dile, kim bana söğe, kim güle Bari yanayım dert ile, ben dillere gelmeyeyim Mansur um çek dara beni, ayan göster anda seni Kurban kılayum bu canı, aşka münkir olmayayım Aşktır bu derdin dermanı, aşk yolunda verem canı Yunus Emre eydür bunu, bir dem aşksız olmayayım
  • 15. SORARLAR BİR EYYAM GELİR Bir gün senin defterini dürerler bir eyyam gelir Kamu aklını başına dererler bir eyyam gelir Tevhide uydur sözünü, mevlaya döndür yüzünü Eynine kefen bezini, sararlar bir eyyam gelir Azrail ala canını unuttura her sanını Kara toprağa tenini, kararlar bir eyyam gelir Tenha kabrinde kalıcak, amellerin arz olucak Mahşer yerine yalıncak, sürerler bir eyyam gelir Yunus eydür evvel baştan, ayırır seni kardaştan Ne ettin kurudan yaştan, sorarlar bir eyyam gelir
  • 16. ŞOL KAHR İLE KAZANDIĞIN Ey dünyayı seven kişi, bir gün koyup gitmek gerek Senin dileğinle değil, naçardır, ne etmek gerek Gözün ile gördüğünü, şol hasretin olanları Akil isen an bunları, her kimseyi anmak gerek Şol kahr ile kazandığın, bir gün kalısar körlüğe Şol mal ki körlüğe kalır, şaylığa harc etmek gerek Kudret kandilinden senin, destur ile indi canın Bir gün geri gel deniser, şol sözü işitmek gerek Ne hak buyruğun tutarsın, ne kul sözün işidirsin Hiç bilmezsin ma'na nedir, nedilde çağırmak gerek Uydun bu nefsin sözüne, battın günah denizine Çirk getirdin can yüzüne, tövbeteğin tutmak gerek Yunus;şimdi sen dil ile, ben Hakkı severim deme Ol padişah hazretine, görklü meta'iltmek gerek
  • 17. GER TAŞ İSEN ERİYESİN Sana ibret gerek ise, gel göresin bu sinleri Ger taş isen eriyesin, bakıp görücek bunları Şunlar ki çoktur malları, gör nice oldu halları Son ucu bir gömlek imiş, anında yoktur yenleri Kani mülke benim deyen, köşk ü saray beğenmeyen Şimdi bir evde yaturlar, taşlar olmuş üstünleri Bunlar geri gelmeyeler, zühd ü taat kılmayalar Bu beyliği bulmayalar, zira geçti devranları Kani ol şirin sözlüler, kani ol güneş yüzlüler Şöyle kaybolmuş bunlar, hiç belirmez nişanları Bunlar bir vakt beyler idi, kapıcılar korlar idi Gel imdi gör, bilmeyesin, bey hangidir ya kulları Ne kapı vardır giresi, ne yemek varır yiyesi Ne ışık vardır göresi, dün olmuştur gündüzleri Bir gün senin dahi Yunus, benim dediklerin kala Seni dahi böyle ide, nitekim etti bunları
  • 18. KABRE VARDIĞIM GECE Ya Rab n’ola halim, kabre vardığım gece Eyi olmazsa amelim, kabre vardığım gece Ya Rabbena yandırma, günahlara bandırma Çırağım söğündürme, kabre vardığım gece Ya Rabbena hayr eyle, Muhammed’e yar eyle Kabrimizi nur eyle, kabre vardığım gece Ya Rabbena tuş eyle, imanı yoldaş eyle Muhammed’e eş eyle, kabre vardığım gece Ya Rabbena şaşırtma, yüzüm üzre düşürtme Zebaniler üşürme, kabre vardığım gece Ya Rabbena eşimden, eşimden yoldaşımdan Aklı alma başımdan, kabre vardığım gece Derviş Yunus’un sözü, kan ağlar iki gözü Mahrum eyleme bizi, kabre vardığım gece
  • 19. YÜZ BİN PEYGAMBER Hor bakma sen toprağa, toprakta neler yatur Kani bunca evliya, yüz bin Peygamber yatur Cennette buğday yiyen, gaflet gömleğin giyen Hem dünyaya meyleden, Adem Peygamber yatur Arkasiyle kum çeken, göz yaşıyle yuğuran Kabeye temel kuran, Halil Peygamber yatur Vücudunu kurt yiyen, kurt yedikçe şükreden Belalara sabreden, Eyyup Peygamber yatur Balık karnında yatan, deryaları seyreden Kabak kökün yastanan, Yunus Peygamber yatur Kuyuda nihan olan, kul deyüben satılan Mısır’a sultan olan, Yusuf Peygamber yatur Yusuf’un yavu kılan, kurt ile davi kılan Ağlayıp göğsüz kalan, Yakup Peygamber yatur Asasın ejder eden, bahre urup yol eden Fir’avnı helak eden, Musa Peygamber yatur Ol Allahın habibi , dertlilerin tabibi Enbiyalar serveri, Resul Muhammed yatur Hayber kal’asın yıkan, kafiri oda yakan Şahinler gibi bakan, Ali gibi er yatur Ata ana gülleri, Kur’an okur dilleri Fatm’ana oğulları;Hasan, Hüseyin yatur
  • 20. İğnesin suya atan, balıklara getirten Tacın tahtın terkeden, İbrahim Ethem yatur Gündüzler saim olan, geceler kaim olan Ariflerin sultanı, Bayzit Bestami yatur Hakikat erleri, geçti dünyadan, her biri Konyada;ol Mevlana Hüdevandigar yatur Çoktur Hakkın has kulları, fikr eyle bunları Saysam erenleri, görsen ne sultanlar yatur Yunus sen de ölürsün, kara yere girersin Kara yer altında, çok günahkar kullar yatur
  • 21. EVLİYALAR ALAN DÜNYASIN Bilirim seni yalan dünyasın Evliyaları alan dünyasın Kaçan kurtulsa kuş kurtulaydı Şahin kanadın kıran dünyasın Sevdiğim aldın beni aldattın Dönüp yüzüme gülen dünyasın Süleyman tahtın sen viran kıldın Masumlar boynun buran dünyasın Dünya, bununla yedi gez doldu Ahır bizden de kalan dünyasın Aşık Yunus, sema'la çarh urur Bu çarhımızı bozan dünyasın
  • 22. GEÇER BU EYYAMLAR Zikrullah eyleyip tevhit etmeğe Geçer bu eyyamlar, ellere girmez Hakkın doğru yollarına gitmeğe Geçer bu eyyamlar, ellere girmez Sen asan et doğru yolca gitmeğe Varıp anda, kara yere yatmağa Geceler supha dek, tevhit etmeğe Geçer bu eyyamlar, ellere girmez Aldatmasın seni dünya sefası Giyesin kefen, koyasın libası Vücudun şehrinde, ruhun hüması Geçer bu eyyamlar, ellere girmez Türlü donlar ile, kendin bezersin Kitaplar okuyup, sözler yazarsın Bildim dersin, niçil gafil gezersin Geçer bu eyyamlar, ellere girmez Yunus eydür, gelin imdi kardaşlar Dökelim gözümüzden kanlı yaşlar Nasihatim budur size dervişler Geçer bu eyyamlar, ellere girmez
  • 23. BENİ İRŞAT EDEN Ağla gözüm ağla, gülmezem ayruk Gönül dosta gider, gelmezem ayruk Ne gam bunda bana, bin gez ölürsem Anda ölüm olmaz, ölmezem ayruk Yansın canım, yansın aşkın oduna Aksın kanlı yaşım aksın, silmezem ayruk Göyündüm aşk ile, ta kül olunca Boyandım rengine, solmazam ayruk Beni irşat eden mürşid-i kamil Yeter, bir el almazam ayruk Varlığım yokluğa denişmişem ben, Bugün, cana, başa kalmazam ayruk Fenadan bekaya göç eyler olduk Yüneldim şol yola, dönmezem ayruk Muhabbet bahrinin gavvası oldum, Gerekmez, Ceyhuna dalmazam ayruk Dilerim fazlından ayırmayasın Hocam, senden özge sevmezem ayruk Söyler aşık dilinden bunları Yunus Eğer aşık isem, ölmezem ayruk
  • 24. DAĞLAR İLE, TAŞLAR İLE Dağlar ile, taşlar ile çağırayım Mevlam seni Seherlerde kuşlar ile, çağırayım Mevlam seni Sular dibinde mahi ile, sahralarda ahu ile Aptal olup quot;Ya Huquot; ile, çağırayım Mevlam seni Gök yüzünde İsa ile, Tur dağında Musa ile Elimde asa ile, çağırayım Mevlam seni Derdi öküş Eyyup ile, gözü yaşlı Yakup ile Ol Muhemmed mahbub ile çağırayım Mevlam seni Hamd ü şükrullah ile, vasf-ı Kulhüvallah ile Daima zikrullah ile, çağırayım Mevlam seni Bilmişim dünya halini, terk ettim kıyl ü kalini Baş açık ayak yalın, çağırayım Mevlam seni Yunus okur diller ile, ol kumru bülbüller ile Hakkı seven kullar ile, çağırayım Mevlam seni
  • 25. SON UCU Sen bu cihan mülkünü Kaftan kafa tuttun tut Ya bu alem malını oynayuben yuttun tut Süleyman'ın tahtına şah olup oturdun bil Dive, periye düpdüz hükümleri ettin tut Fir'avn'ın hazinesin, Nüşirevan'ın genciyle Karun malına katıp, sen malına kattın tut Bu dünya bir lokmadır, ağzında çiğnenmiş bil Çiğnenmişe ne yutmak, ha sen anı yuttun tut Ömrün senin ok bigi, yay içinde dopdolu Dolmuş oka ne durmak, ha sen anı attın tut Her bir nefes kim gelir, keseden ömr eksilir Çün kese ortalandı, sen anı tükettin tut Çün denize gark oldun, boğazına geldi su Deli gibi talpınma, ey biçare battın tut Ölüm vardır bilirsin, varıp gafil olursun Kamulardan ayrılıp, varıp sinde yattın tut Yüz yıllar hoşluk ile, ömrün olursa Yunus Son ucu bir nefesdir, geç andan unuttun tut
  • 26. BİR SAKİDEN İÇTİM ŞARAP Bir sakiden içtim şarap, Arştan yüca meyhanesi Ol sakinin mestleriyiz, canlar anın peymanesi Bir meclistir meclisimiz, anda ciğer kebap olur Bir şem'dir bunda yanar, güneş anın pervanesi Aşk oduna yananların, külli vücudu nur olur Ol od bu oda benzemez, hiç belirmez zebanesi Andaki mest olanların, olur Enelhak sözleri Hallac-ı Mansur gibidir en kemine divanesi Ol meclisin bekrileri, ol şah Ethem gibidir Yüzbin olur her köşede, Belh şehrinin viranesi Ey sat hezaran Bayezıt, anda muganniler çalar Ütrük nefsek teal olur, ol çalgının teranesi Yunus bu cezbe sözlerin cahillere söylemegil Bilmez misin cahillerin nice geçer zemanesi
  • 27. ÇIRAĞIMA KASTEDENİN Aşkın odu düştü cana, eritti yürek yağını Kesti hevasetin kökün, oda yandırdı bağını Kazdı kahır kazmasiyle, canda cefa ocağını Çaldı nefsin boynuna himmet eri bıçağını Himmet suyu ile yudu, gönlün evin ap arıca Hizmet kapısından, ana sundu şükür ayağını Her kim bize yanı yanar, Hak dileğin versin ana Urmaklığa kastedenin düşem öpem ayağını Kim bize taş atar ise, güller nisar olsun ana Çırağıma kastedenin Hak yandırsın çırağını Miskin gönlün, aşk elinden iki büküldü vücudu Tövbe kapısından, sundum ana iman dayağını Gel imdi miskin Yunus, hevaseti elden bırak Çalabım, sen ruzi eyle bizi, kanaat bucağını
  • 28. DÜNYAYA ÇOK GELİP GİTTİM Beni bunda veribiyen, bilir ne işe geldim Kararım yok dünyada, giderim yumuşa geldim Dünyaya çok gelip gittim, erenler eteğin tuttum Kudret ününü işittim, kaynayuben cuşa geldim Sert söz ile gönül yıktım, od oldum canları yaktım Sırrımı aleme çaktım, bu halka temaşa geldim Aşık oldum şol ay yüze, nisar oldum bal ağıza Nazar kıldım kara göze, siyah olup kaşa geldim Ben oldum İdris terzi, Şit oldum dokudum bezi Davud'un görklü avazı, ah edip nalişe geldim Musi oldum Tur'a vardım, koç oldum kurbana geldim Ali olup kılıç saldım, meydana güleşe geldim Ay oldum aleme doğdum, bulut oldum göğe ağdım Yağmur olup yere yağdım, nur olup güneşe geldim Kal-ü kıylden geçenlere, yolda gözün açanlara Anlayuben seçenlere, vakıa olup düşe geldim Benim ol dertler dermanı, benim ol marifet kanı Benim Musi-i-İmrani, Tur dağında aşa geldim Yolum sana oldu durak, sabakın söyleyendir Hak Yunus Emre'm dilinde, Hak olup dile düşe geldim
  • 29. KAPIDA KALDI ŞERİAT Aşk imamdır bize, gönül cemaat Kıblemiz dost yüzü, daimdir salat Dost yüzün görücek, şirk yağmalandı Anınçün, kapıda kaldı şeriat Gönül secde kılar, dost mihrabında Yüzün yere vurup, kılar münacat Kim ola dost ile, bu demde halvet Şeriat der, sakın şartı bırakma Şart ol kişiye kim, ede hiyanet Erenler nefesidir devletimiz Anınla fitneden olduk selamet (Beli) kavlin dedik evvelki demde Henüz bir demdir, ol vakt ü bu saat Derildi beşimiz, bir vakte geldi Beşi bir eyleyip, kim kıla taat Biz kimse dinine hilaf demezüz Din tamam olıcak doğru muhabbet Doğruluk bekleyen dost kapısında Gümansız ol bulur ilahi devlet Yunus ol kapıda kemine kuldur Ezelden ebede dekdür bu izzet
  • 30. GAYRİ YÜZE NİCE BAKAR Acep değil deli olsa aşk oduna yanan kişi Aşka yakın yürümesin iyi adın sanan kişi Kim sakınır iyi adın, bıraksın elden aşk odun Tezcek yoldurur kanadın, daldan dala konan kişi Saldı beni uzak yola, şol gözlerim dola dola Dertli halinden ne bile, yüreği sağ olan kişi Aşıklar geçer arından, dönmez olur ikrarından Şimdi ayrılmış yarından, yalan dava kılan kişi Yürek yanar, yaşım akar, şu gözlerim yola bakar Gayri yüze nice bakar, Hak cemalin gören kişi Gözüm pınar olmuş akar, şol zarim ki Arşa çıkar Mahv eyleyip varın yakar, masivayı koyan kişi Yunus kodu yola başı, urur müddeiler taşı Hiçtir münafıkın işi, gelsin aşka doyan kişi
  • 31. YETMİŞ İKİ MİLLETTE Gayrıdır her milletten bu bizim milletimiz Hiç dinde bulunmadı, din ü diyanetimiz Bu din ü diyanette, yetmiş iki millette Dünya vü ahirette, ayrıdır ayatımız Tahir suya banmadan, el ayak deprenmeden Baş sücuda inmeden, kılınır taatımız Ne rüku vardır, ne sücut, ne kıble vardır, ne mescit Daima ol dostla becit olur münacatımız Gerek Kabeye varalım, gerek mescide girelim Gerek su ile yunalım, çün bile illetimiz Su ne kadar arıda, yavuz huyun bile Meğer bizi pak ide, Haktan inayetimiz Kimin sırrın kim bile, çün erilmez bu hale Yarın ana belli ola, Müslüman mürtedimiz Yunus canı yenile, kim dostluğun anıla Ansızın bir ün gele, bilesin kudretimiz
  • 32. İNCİL İLE KUR'ANI Mana denizine daldık, vücut seyrini kılduk İki cihan serteser, cümle vücutta bulduk Gece ile gündüzü, gökte yedi yıldızı Levhte yazılan sözü, cümle vücutta bulduk Musa'nın çıktığı Tur'u, gökteki Beytülmamuru İsrafil'deki Suru, cümle vücutta bulduk Tevrat ile İncil'i, Furkan ile Zebur'u Kur'andaki Ayeti nuru, cümle vücutta bulduk Yüce görünen gökleri, göklerdeki melekleri Yetmiş bin hicapları, cümle vücutta bulduk Yedi göğü, yedi yeri, bu dağları, denizleri Uçmak ile Tamu'yu, cümle vücutta bulduk Yunus'un sözleri hak, cümlemiz dedik sadak Kanda istersen anda bak, cümle vücutta bulduk
  • 33. KAÇAN SUNA AZRAİL EL Acep değil senin için, bir can feda kılur isem Senin varlığın can yeter, hoştur cansız kalır isem Senin derdin olmasa sözüm acep kelecidir Ne canım var, ne eydürem bir dem sensiz olur isem Nice ki ben seni sevem, ecel eri ermeyiser Kaçan suna Azrail el, ben seni canlanır isem Ger suretim düşer ise, nice zeval ere bile Ol kadimi kimse venin, nice düşüp durur isem Dahi Elestü belirmeden, ben aşıktım sen Maşuk Gözüm yüzüne tutam, yüz bin kaba girer isem Dahi cihana gelmeden, canım seni sever idi Minnet değil Yunus, sana nice tapu kılur isem
  • 34. DEĞİLİM KAL Ü KIYLDE Canem ben andan ezeli eşip geldim Aşkı kılavuz tutup, ol yola düşüp geldim Değilim kal ü kıylde, ya yetmiş iki dilde Yad yok bana bu elde, anda bilişip geldim Geçtim hotbin elinden, el çektim düğelinden Ol ikilik belinden, birliğe bitip geldim Dört kişidir yoldaşım, vefadar razdaşım Üçle hoştur başım, birini buşup geldim Ol dördün birisi can;biri din, biri iman Biri nefsimdürür düşman, yolda savaşıp geldim Bir kılı kırk yardılar, birin yol gösterdiler Bu mülke gönderdiler, ol yola düşüp geldim Aşk şarabından içtim, on sekiz ırmak geçtim Denizler bendim deştim, ummandan taşıp geldim Ben andan geldim bunda, yine varurem anda Ben ana varasımı anda danışıp geldim Azrail ne kişidir, kast idesi canıma Ben emanet issi ile, anda bitirişüp geldim İmdi Yunus'a ne gam, aşık melamet bednam Küfrüm imana şol edem, anda denişip geldim
  • 35. OL SAHİB-İ KUR'AN BENEM Ol kadir-i kün feyekün, lütf edici Sübhan benem Kesmeden rızkını veren, cümlelere Sultan benem Nutfeden adem yaratan, yumurtadan kuş türeten Kudret dilini söyleten, zikr eyleten Sübhan benem Kimisini zahit kılan, kimisine füsk işleten Ayıplarını örtücü, ol delil ü bürhan benem Benem ebet, benem beka, ol kadir-i hak mutlaka Yarın hızır ola saka, anı kılan gufran benem Ete;deri sügük çatan, ten perdelerini tutan Kudret işim çoktur benim, hem zahir ü ayan benem Hem batınem hem zahirem, hem evvelem, hem ahırem Bu cümlesini yaratıp, tertip eden Yezdan benem Yoktur anda tercüman, andaki iş bana ayan Bin bir adı vardır Yunus, ol sahib-i Kur'an benem
  • 36. YUSUF BULUNUR KEN'AN BULUNMAZ Bir ne derttir ana derman bulunmaz Ya bu ne yaredir zahmı belirmez Yitürdüm Yusuf'um Ken'an elinde Yusuf'um bulundu, Ken'an bulunmaz Beyim arif isen, var sen yolunca Bunda başlar yiter, kanlar sorulmaz Manisiz kişiden hiç nesne gelmez Kovası yok kuyudan su çekilmez Kuyu cismindürür mani kovası Çekerler kovayı suyu belirmez Erenler kapısı, mürüvvet kapısı Sıtk ile gelenler, mahrum gülünmez Yunus bu manide gark oldu gitti Geri gelmekliğe aklı belirmez
  • 37. SENSİN BİZE BİZDEN YAKIN Sensin bize bizden yakın, görünmezsin hicap nedir Çün aybı yok görklü yüzün, üzerinde nikap nedir Sen eyittin ey Padişah, yehdillahü limen yeşa Şerikin yok senin haşa, şuçlu kimdir ikap nedir Levh üzere kimdir yazan, azdıran kim, kimdir azan Bu işleri kimdir düzen, bu suale cevap nedir Rahimdürür senin adın, rahimliğin bize dedin Mürşitlerin mücdeledi, lataknetu hitap nedir Bu işleri sen bilirsin, sen verirsin, sen alırsın Ne kim kıldım çün bilirsin, ya bu soru hisap nedir Kani bu mülkün sultanı, bu ten ise kani canı Bu göz görmek diler anı, bu mebde ü mead nedir Yunus bu göz anı görmez, görenler hot haber vermez Bu menzile akıl ermez, bu kovduğun serap nedir
  • 38. CANA KIYAN GELSİN Bugün sohbet bizim oldu, bize bizim diyen gelsin Bu aşk zehrin seve seve içübeni kanan gelsin Bugün meydan-ı aşk içre, çağırıp bir ün eyledim Müezzinlik bizim oldu, imam olduk uyan gelsin Kanaat hırkasın geydim, selamet başını çektim Melamet gömleğin biçtim, arif olup giyen gelsin Bu ummanda delim gevher;eğerçi var, ele girmez Bahası candır alınmaz, bugün cana kıyan gelsin İşit derviş bu sözümü, ne etmişem kendüzümü Hiçe satmışam özümü, bu cefaya doyan gelsin Suret nakşın yumak ile, gönül milki temiz olmaz Akıp rahmet suyu çağlar, gönül çirkin yuyan gelsin Yunus Emre anı görmüş, eline bir divan almış Alimler okuyamamış, bu manadan duyan gelsin
  • 39. CANI YAĞMAYA VERDİK Niderüz biz hayat suyun, canı yağmaya verdik Cevherleri sarraflara, madeni yağmaya verdik Benim ol bezirgan kim, hiçbir assı gözetmedim Çünki assıdan da geçtik, ziyanı yağmaya verdik Bu yolun arifleri geçirmezler her metaı Biz şöyle uryan gideriz, cihanı yağmaya verdik Küfür ile iman dahi, hicap imiş bu yolda Safalaştık küfürle, imanı yağmaya verdik Senlik benlik olucağız, iş ikilikte kalır Çıktık ikilik evinden, sen beni yağmaya verdik Bu bizim pazarımızda, yokluk olur müşteri Geçtik bitmez sağınçtan, zamanı yağmaya verdik Payanlı devr ü zaman, nice anlasın Yunus'u Payansız devre erdik, devranı yağmaya verdik
  • 40. HAKİKATİN KAFİRİ Söylememen harcısı, söylemeğin hasıdır Söylemeğin harcısı, gönüllerin pasıdır Gönüllerin pasını ger sileyim der isen Şol sözü söylegil kim, ol söz hülasasıdır Kulil hak dedi Çalap, sözü doğru deyene Bugün yalan söyleyen, yarın utanasıdır Cümle yaradılmışa, bir göz ile bakmayan Şer'in evliyasıysa hakikatte asidir Şeriat haberini şerh ile eydem işit Şeriat bir gemidir, hakikat deryasıdır Ol geminin tahtası ne denlu muhkem ise Deniz mevci kati olucak uşanasıdır Bundan içeru haber işit, edeyin ey yar Hakikatin kafiri, şer'in evliyasıdır Biz talib-i ilmiz, aşk kitabın okuruz Çalap müderris bize, aşk hot medresesidir Evliya safa nazar ideli günden beru Hasıl oldu Yunus'a her ne kim olasıdır
  • 41. HURİ İLE GILMANI Ben dervişim deyene, bir ün edesim gelir Seğirdüben sesine, varıp yetesim gelir Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir Varıp anın üstüne, evler yapasım gelir Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür Varuben ol gölgede, biraz yatasım gelir O da gölgedir deyu, ta'n eylemen hocalar Hatırımız hoş olsun, biraz yanasım gelir Ben günahımca yanam, rahmet suyunda yunam İki kanat takınam, biraz uçasım gelir Andan Cennete varam, Cennette huriler görem Huri ile gılmanı, bir bir koçasım gelir Derviş Yunus bu sözü, eğri büğrü söyleme Seni sigaya çeker, bir Molla Kasım gelir
  • 42. SUÇUMU ÖRTER HIRKAM Ey bana derviş diyen, nem ola derviş benim Ya bu adıma layık, hani elimde iş benim Derviş derler adıma, bakarlar suratıma Bilmezler ki dirliğim, külli sitayiş benim Dil ile şeyhim ulu, yolda aludan alu Aklım evi kaygılı, nefsim asayiş benim Sureti güler halka, ya kani kulluk Hakka Bu dirliğime bak a, hem işim yanlış benim Kendi izimi bilirem, saluslanuben yürürem Buğz ü kibr ü adavet, gönlümü almış benim Suçumu örter hırkam, dirliğim cümlesi ham Bir gün yırtılısar perdem, zehi düşvar iş benim Derviş neye dolundum, ulu suçta bulundum Yunus umduğum Haktan, ol rahmet imiş benim
  • 43. GÖZ AÇIP YUMMUŞ GİBİ Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi Hele bana şöyle gelir, şol göz açıp yummuş gibi İşbu söze Hak tanıktır, bu can gövdeye konuktur Bir gün ola çıka gide, kafesten kuş uçmuş gibi Miskin adem oğlanını, benzetmişler ekinciye Kimi biter, kimi yiter, yere tohum saçmış gibi Bu dünyada bir nesneye, yanar içim, göyner özüm Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi Bir hastaya vardın ise, bir içim su verdin ise Yarın anda karşı gele, hak şarabın içmiş gibi Bir miskini gördün ise, bir eskice verdin ise Yarın anda karşı gele, hulle donun biçmiş gibi Yunus Emre, bu dünyada, iki kişi kalır derler Meğer Hızır İlyas ola, ab-ı hayat içmiş gibi
  • 44. AŞKIN İLE MEST OLALI Aşkın şarabın içeli kandalığım bilmezem Şöyle yavu kıldım beni, isteyuben bulumazam Derya-vü umman olmuşam, gevherlere kan olmuşam Hüsnünde hayran olmuşam, kendüzüme gelimezem Zatına yol bulumadım, senden nişan alımadım Çünki seni bilemedim, kulluğunu kılımazam Yoluna basaldan kadem, varlığımı kıldım adem Gözden ırılma sen bir dem ki sensiz ben olumazam Adın dolalı ellere, senden nişan alımazam Aşkın ile mest olalı, Cennet'lere kalımazam Benim urup bünyadımı, Yunus yazaldan adımı Kestim kamudan umudü, aşkından ayrılmazam
  • 45. DERTLİLER BULUCAĞAZ Aldı benim gönlümü, n'olduğumu bilmezem Yavu kıldım ben beni, isteyip bulımazam Gönülsüz girdim yola, halim hiç gelmez dile Bir dem derdim demeğe, dertli bulımazam Şakirim derdimle, sataştım güle güle Dertliler bulucağaz, ben beni bulımazam Eydürler ise bana, senin gönlün kim aldı Nice haber vereyim, ağlarım eydimezem Bu benim gönlüm alan, doludur cümle cihan Kanceru bakar isem, ansız yeri görimezem Ayık olup oturma, ayık sözün götürme Severim aşk esrüğün, ben ayık olımazam Yunus'a kadeh sunuben, Enelhak demin uran Bir yudum sundu bana, içtim ayılımazam
  • 46. BE DEDİRMEĞİL BANA Ben bu il'e garip geldim, ben bu il'den bezerim Bu tutsaklık tuzağın, demi geldi üzerim Çünki ben bunda geldim, ben anı bunda buldum Mansur'em dare geldim, üş kül oldum tozarım Dört kitabın okudum, tahsil ettim bitirdim Ne hacet kim, karayı ak üstüne yazarım Dört kitabın manisi, bellidir bir elifte Be dedirmeğil bana, ben bu yolda azarım Yetmiş iki millete suçum budur hak dedim Korku hiyanetedir ya ben niçin kızarım Şeriat oğlanları niçin yol keser bana Hakikat deryasında bahri oldum yüzerim Dost bana gelsin demiş, benim kaydımı yemiş Ben yüzüm karasından teberrükler düzerim Yunus bu kuş dilidir, bunu Süleyman bilir Gerçek aşık bu yolda, ne duyduğun sezerim
  • 47. BİR İLE BİR OL Bu sırrı ne bilsin usanlar, uyalar Ne varsın bu yola azıksız yayalar N'olaydı ben onu görsem bu göz ile Ne doysun bu gözler, doymaz kayalar Aşıklar elinde, diken yok gülünde Cevher çok gölünde dalanlar bulalar Geliniz varalım, Yusuf'u görelim Yüzünün nurundan, bin açlar doyalar Yunus sen bir olgil, bir ile bir olgil Bir olan aşıklar, bu sırdan duyalar
  • 48. DOLAP Dolap niçün inilersin Derdim vardır inilerim Ben Mevla'ya aşık oldum Anın için inilerim Benim adım dertli dolap Suyum akar yalap yalap Böyle emreylemiş Çalap Derdim vardır inilerim Beni bir dağda buldular Kolum kanadım yoldular Dolaba layık gördüler Derdim vardır inilerim Ben bir dağın ağacıyım Ne tatlıyım ne acıyım Ben Mevlaya duacıyım Derdim vardır inilerim Dağdan kestiler hezenim Bozuldu türlü düzenim Ben bir usanmaz ozanım Derdim vardır inilerim Dülgerler beni yondu Her azam yerine kondu Bu iniltim Haktan geldi Derdim vardır inilerim
  • 49. Suyum alçaktan çekerim Dönüp yükseğe dökerim Görün ben neler çekerim Derdim vardır inilerim Yunus bunda gelen gülmez Kişi muradına ermez Bu fanide kimse kalmaz Derdim vardır inilerim ALLAH Aşkın odu ciğerimi, yaka geldi, yaka gider Garip başım bu sevdayı, çeke geldi çeke gider Kar etti firak canıma, aşık oldum ol Sultana Aşk zencirin dost boynuna, taka geldi, taka gider Sadıklar durur sözüne, gayrı görünmez gözüne Bu gözlerim Dost yüzüne, baka geldi, baka gider Arada olmasın naşı, onulmaz bağrımın başı Gözlerimin kanlı yaşı, aka geldi, aka gider Bülbül eder ah ü figan, hasretle yandı bu can Benim gönülcüğüm ey can, çıka geldi, çıka gider Yunus söyler bu sözleri, efgan eder bülbülleri Dost bağçesinde gülleri, koka geldi, koka gider
  • 50. AŞIK KİŞİ Din ü millet sorar isen, aşıklara din ne hacet Aşık kişi harap olur;bilmez ne din, ne diyanet Aşıkların gönlü, gözü, maşuk depe gitmiş olur Ayruk surette ne kalır, nice kılısar zühd ü taat Taat kılan Uçmak için, din Tamu için Ol ikiden fariğ olur, neye benzer bu işaret Her kim Dost sever ise, Dosttan yana gitmek gerek İşi gücü Dost olucak, cümle işten olur azat Anın gibi Maşukanın haberin kim getirir Cebrail mürsel sığmaz, şöyle olundu işaret Soru hesap olmayısar dünya ahiret koyana Münker ü Nekir ne sorar, terk olucak cümle murat Havf ü reca gelmez anda, varlık yokluk bırakana İlm ü amel sığmaz anda, ne terazi ne sırat Ol kıyamet bazarında, her kula başı kaygısı Yunus sen aşıklar ile hiç görmeyesin kıyamet
  • 51. NE OLDU İster idim Allah'ı, buldum ise ne oldu Ağlar idim dün ü gün, güldüm ise ne oldu Erenler meydanında, yuvarlanır top idim Padişah çevganında kaldım ise ne oldu Erenler meclisinde deste kızıl gül idim Açıldım, ele geldim, soldum ise ne oldu Danişmentler, alimler medresede bulduyse Ben harabat içinde buldum ise ne oldu İşit Yunus'u, işit üş, yine deli oldu Erenler manasına daldım ise ne oldu
  • 52. SEN DERVİŞ OLAMAZSIN Dervişlik der ki bana Sen derviş olamazsın Gel ne deyeyim sana Sen derviş olamazsın Derviş bağrı baş gerek Gözü dolu yaş gerek Koyundan yavaş gerek Sen derviş olamazsın Döğene elsiz gerek Söğene dilsiz gerek Derviş gönülsüz gerek Sen derviş olamazsın Dilin ile şakırsın Çok mailer okursun Vara yoğa kakırsın Sen derviş olamazsın Kakımak varmışsa ger Muhammet de kakırdı Bu kakımak sende var Sen derviş olamazsın Doğruya varmayınca Mürşide yetmeyince Hak nasip etmeyince
  • 53. Sen derviş olamazsın Derviş Yunus gel imdi Ummanlara dal imdi Ummana dalmayınca Sen derviş olamazsın ŞÖYLE SANIRLAR BENİ Sofuyum halk içinde tesbih elimden gitmez Dilim marifet söyler, gönlüm hiç kabul etmez Boynumda icazetim, riya ile taatim Edişem ayruk yerde, gözüm yolum gözetmez Hoş dervişem sabrım yok, dilimde ezkarım çok Kulağımdan gireni, hergiz içim işitmez Görenler elim öper tac ü hırkama bakar Şöylece sanırlar beni zerrece günah etmez Taşımda ibadetim, sohbetim hoş taatim İç pazara gelince, bin yıllık ayyar etmez Dışım derviş, içim boş, dilim tatlı, sözüm hoş İlla ben ettiğimi, dinin denşüren etmez Görenler sofu sanır, selam verir utanır Anca iş koparaydım, el erüben güç yetmez Söylersem marifeti saluslanırım kati Miskinliğe dönmeğe, gönlümden kibir gitmez
  • 54. Yunus eksikliğini Çalabına arzeyle Anın keremi çoktur, sen ettiğin ol etmez BU BAKTIĞIN IRAK NEDİR Vuslat eri oldun ise, bu dert ile firak nedir Dostu yakın görün ise, bu baktığın ırak nedir Vuslat eri olan kişi, gerek varlıktan el yuya Ey bu yola giden kişi, bir görelim durak nedir Vuslat eri oldun ise, göz hicabın bildin ise Dostu ayan gördün ise, bu varlığı bırak, nedir İlim hot göz hicabıdır, dünya ahiret hesabıdır Kitap hot aşk kitabıdır, bu okunan verak nedir Zinhar gözünü aça gör, nefis duzahın seçe gör Dost menziline geçe gör, andan yeğrek durak nedir Eydirsin kim gözüm görür, dava, manaya erür Gündüzün gün şule verir, gece yanan çırağ nedir Yunus der;aşikare nihan, Hak doludur iki cihan Gelsin beru Dosta giden, hur ü kusur Burak nedir
  • 55. BİLDİKLERİM UNUTMUŞUM Ey yarenler tınman bana, ben gene n'oldum bilmezem İlm ü amel sorman bana, divane oldum bilmezem Ayruksı nesne tutmuşam, bildiklerim unutmuşam Canımı aşka atmışam, anda ne buldum bilmezem Aklım yavu vardı benim, dağıldı fikrim kamusu Boşaldım üş doldum veli, ne ile doldum bilmezem Aşkım beni yakıpdürür, gönlüm Dosta akıpdürür Devşirimezem ben beni, dembeste kaldım bilmezem Ben aşksızın olumazam, aşk olucak ben olumazam Aşktır canımın hasılı, aşka kul oldum bilmezem Sen beni şeyh oldu deyu, benden nasihat isteme Ben sanırım ki bilirem, üş şimdi bildim ki bilmezem Aşık Yunus sen canını, Dost yoluna eyle feda Bu şeyh ile buldum Hakkı, ben gayrı nesne bilmezem
  • 56. BAŞTAN AYAĞA YAREYİM (1) Gönlüm düştü bu sevdaya Gel gör beni aşk neyledi Başımı verdim kavgaya Gel gör beni aşk neyledi Ben ağlarım yana yana Aşk boyadı beni kana Ne akilim ne divane Gel gör beni aşk neyledi Mecnun oluben yürürüm Dostu düşümde görürüm Uyanır melul olurum Gel gör beni aşk neyledi Aşkın beni mest eyledi Aldı gönküm hasteyledi Öldürmeğe kast eyledi Gel gör beni aşk neyledi Gah eserim yeller gibi Gah tozarım yollar gibi Gah akarım seller gibi Gel gör beni aşk neyledi Akan sulayın çağlarım Dertli yüreğim dağlarım Yarim için ben ağlarım Gel gör beni aşk neyledi Benzim sarı, gözlerim yaş Bağrım pare, ciğerim baş Halden bilen dertli kardaş Gel gör beni aşk neyledi Miskin Yunus biçareyim
  • 57. Baştan ayağa yareyim Dost elinden avareyim Gel gör beni aşk neyledi VAY ANA KİM Aşıkları Tamu'su yandırmıya Uçmağına bular baş indirmiye Yedi Tamu bir aha katlanmıya Yedi deniz aşk odun söndürmiye Bin bir bela çekmeyince Nuh gibi Tufanında gemiye bindirmiye İsmail gibi kurban olmayınca Cebril güzel koçu indirmeye Musa gibi çobanlık etmeyince Kelimim deyu Tur'a göndermiye Yunus imdi dal bu mana gencine Vay ana kim Allah uyandırmıya
  • 58. ECEL ERE ÖLEM BİR GÜN Ey yarenler, ey kardeşler, ecel ere ölem bir gün İşlerime pişman olup, kendüzüme gelen bir gün Yanlarıma kona elim, söz söylemez ola dilim Karşıma gele amelim, nittüm ise görem bir gün Oğlan gider danişmende, saladır dosta düşmana Şol dört tekbir namaz ile, vaktim tamam kılam bir gün Beş karış bezdürür, yılan, çiyan yiye tenim Yıl geçe obrula sinim, unudulup kalam bir gün Başıma dikeler hece, ne erte bilem ne gece Alemler ümidi Hoca, sana ferman olam bir gün Yunus Emre sen bu sözü, dahi tamam etmemişsin Tek yürüyeyim, neyleyin, üstadıma gelem bir gün
  • 59. İLMİNDE GARK OLALI İlminde gark olalı üş ben beni bilimezin Dille söyleyüben vasfına iremezin Sıfatın gelmez dile, kandalığın kim bile Sun'un saymak dille, ben hiç kadir olumazın Hem evvelsin, hem ahır, kamu yerlerde hazır Hiç mekam yoktur Sensiz, ben niçin görimezin Görmedim deli oldum, yanıldım günah kıldım Ussum, aklım aldırdım, esridüm ayılmazın Çünkü beni esrittün, can ü gönül ilettün Ayırma beni senden, biliştim yad olmazın Bana canı sen verdin, Azraile buyurdun Senden artuk kimseye, emaneti vermezin Ey Yunus'un yaradan, götür hicabı aradan Sadıkım yolunda ben, yalan dava kılmazın
  • 60. BANA SENİ GEREK SENİ Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni Aşkın aşıkları öldürür, aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem Sensin dün ü gün endişem, bana seni gerek seni Sofilere sohbet gerek, Ahilere Ahret gerek Mecnunlara Leyli gerek, bana seni gerek seni Eğer beni öldüreler, külüm göke savuralar Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni Yunus'dürür benim adım, gün geçtikçe artar odum İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni
  • 61. SENİ HAKTAN YIĞANI Seni Haktan yığanı her ne ise ver gider Ne beklersin bu teni, sinde kurt kuş yer gider Ölene bak gözün aç, dökülür sakal-ü saç Yılan çiyan gelir aç, yiyup içip sır gider Bize bizden ulular, pek de güzel hulular Şol iyi amelliler haber söyler der gider Kesgil haramdan elin, çekgil gıybetten dilin Azrail el atmadan bu dükkanı der, gider Ecel erer kurur baş, tez tükenir uzun yaş Düpdüz olur dağ ü taş, gök dürülür, yer gider Çün can ağar Hazret'e, yarar et ahirete Tanla duran taate, Tanr'evine er girer Miskin Yunus ölücek, sini nurla dolucak İman yoldaş olucak, Ahirete şir gider
  • 62. CANLAR FEDA Canlar feda olsun sana, bu can kaygısı değil Sen can gerek bana, cihan kaygısı değil Sen bir gani sultansın, canlar içinde cansın Çün ayan gördüm Seni, pinhan kaygısı değil Aşkın oku demiri, dokunur yüreğime Aşk için ben öleyim, demir kaygısı değil Durduğum yer Tur ola, baktığım didar ola Ne hacet Musa bana, sen ben kaygısı değil Bu Yunus'u andılar, kervan göçtü dediler Ben uyuyup kalmışım, kervan kaygısı değil
  • 63. ETEĞİN AT EDİNİP Sen canından geçmeden, canan arzu kılarsın Belden zünnur kesmeden, iman arzu kılarsın Men arefe nefsehu dersin illa değilsin Melaikten yukarı, seyran arzu kılarsın Tıfl-ı nareste gibi, eteğin at edinüp Ele çevgan almadan, meydan arzu kılarsın Bilemedin sen seni, sadefte ne cevhersin Mısıra sultan iken, Ken'an arzu kılarsın Yunus imdi her derde, Eyyup gibi sabr eyle Derde katlanımazsın, derman arzu kılarsın MEDET Ey canıma cananım, ey derdime dermanım Alemlere sultanım, medet Allah'ım medet Bu derdim onmaz gibi, Azrail gülmez gibi Umduğum olmaz gibi, medet Allah'ım medet Dünyayı baki sandım, gaflet içinde kaldım Ölüm var imiş bildim, medet Allah'ım medet Gene zari kılayım, Çalabıma yalvarayım Allah'a sığınayım, medet Allah'ım medet
  • 64. Aşık Yunus kıl zari, günahın yuğsun Bari Göresin Peygamberi, medet Allah'ım medet KANİ ARMAĞANIN Ecel oku erdi cana, kafle göçtü dur deyeler Gafil olan yolda kalır, tez yarağı gör deyeler Anmaz idim ol Sultanı, ne işe gönderdi beni Emanet verilen canı, gel issine ver deyeler Çün can bedenden çekile, şol elif kamet büküle Gözünden gevher döküle, gel merteben sor deyeler Şöyle yürürken naz ile, adın deftere yazıla Kara yerde ev düzile, gel günahkar gir deyeler Kabrin sual eder sana, kani armağının bana Armağansız gelen bunda, yılan çiyan yer deyeler Münafıkın aklı şaşa, Rabbim bilmem deye haşa Kabir dar ola kavuşa, Hak buyurdu kır deyeler Mü'min olan gele dile, cevap vere güle güle Cennet'ten huriler gele, kabrin dolu nur deyeler Yunus sabret bu mihnete, bir gün eresin rahate Yine Hakkın lütfu yete, gel Cennet'e gir deyeler
  • 65. GÖZÜM SENİ GÖRMEK İÇİN Gözüm seni görmek için, elim Sana ermek için Bugün canım yolda kodum, yarın Seni bulmak için Bugün canım yolda koyam, yarın ivazın veresin Arz eyleme Uçmağını, hiç arzum yok Uçmak için Benim Uçmak neme gerek, hergiz gönlüm ana bakmaz İşbu benim zariliğim, değildürür bir bağ için Uçmak Uçmağım dediğin, müminleri yiltediğin Bir ev ile birkaç huri, hevesim yok koçmak için Bunda dahi verdin bize, ol hurilerden çift helal Andan dahi geçti arzum, arzum Seni görmek için Sofulara ver Sen anı, bana Seni gerek Seni Ben nice terk idem Seni, şol bir ala çardak için Yunus hasretdürür Sana, hazretini göster ana İşin zulüm değildürür, dat eyleğil varmak için
  • 66. BESLERDİM BU NAZİK TENİ Dosttan haber geldi bana, durayım anda varayım Müjdeleyene canımı vereyim anda varayım Şol bir iki arşın bezin, ne yeni var, ne yakası Kefen edinip eğnime, sarayım anda varayım Can alıcı hot geliser, emaneti ver deyiser Ben emaneti issine vereyim anda varayım Yazuğum çok, günah öküş yürürüm bu dünyada hoş Ettiklerimin hesabın, vereyim anda varayım Beslerdim bu nazik teni, terk etmeyem derdim anı Kara toprağa ben anı, karayım anda varayım Canım gitti üş ben kaldım, naçar oldum yola girdim Düşmanlarım şad olduğun, göreyim anda varayım Üş bu ömür harmanını, derdim devşirdim ben anı Yunus eydür bu harmanı, yele vereyim anda varayım
  • 67. HİÇ GÖNLÜNE GELE Mİ Ne acep olur şu adem oğlanı Öleceğin hiç gönlüne gele mi Azrail kaynağın urup canına Alacağın hiç gönlüne gele mi Azrail alır bu cümle canları Toprağa düşürür nazik tenleri Geyireler sana yensiz donları Giyeceğin hiç gönlüne gele mi Gelir növbetin dolanı dolanı Ağlasana sen bulanı bulanı Halkın önünde beğeni beğeni Yunacağın hiç gönlüne gele mi Gece gündüz zikreylesin dilimiz Gizli değil, ayan Sana halimiz Karanlık kabirde bir gün yalınız Kalacağın hiç gönlüne gele mi Yunus Emre'm eydür hele burada Heman ömrüm zayi geçti arada Yarın Hak yanında yüzü karada Olacağın hiç gönlüne gele mi
  • 68. İŞİDİRDİM SÖZÜNÜ İşbu vücudum şehrine, bir dem giresim gelir İçindeki Sultanın, yüzün göresim gelir İşidirim sözünü, görümezem yüzünü Yüzünü görmekliğe, canım veresim gelir Ol Sultanın halvetinin, yedi hücresi vardır Yedisinden içeri, varıp giresin gelir Her kapıda bir kişi, yüzbin çerisi vardır Aşk kılıcın kuşanıp, cümle kırasım gelir Erenlerin sohbeti arttırır marifeti Bi dertleri sohbetten, her dem süresim gelir Leyli vü mecnun benem, Şeyda-yi Rahman benem Dost oldu bize mihman, bunca yıl bunca zaman Gerçek İsmail'leyin, kurban olasım gelir Erenlerin nazarı toprağı gevher eyler Erenler kademinde, toprak olasım gelir Miskin Yunus'un nefsi, dört tabiat içinde Aşkla can sırrına, pinhan varasım gelir
  • 69. NE GÜLMEN GÜLMEKTİR Ey aşk eri aç gözünü, yer yüzüne eyle nazar Gör bu latif çiçekleri, bezenüben geldi geçer Bunlar böyle bezenüben, Dost'tan yana uzanuben Bir sor Ahi sen bunlara, kancerudur azm-i sefer Her bir çiçek bin naz ile, öğer Hakkı nazar ile Bu kuşlar hoş avaz ile, ol Padişahı zikr eder Öğer anın kadirliğin, her bir işe hazırlığın İlle ömrü kasırlığın, anıcağız benzi solar Rengi döner günden güne, toprağa dökülür gene İbretdürür anlayana, bu ibreti arif duyar Ne bilmegün bilmekdürür, ne gülmegün gülmekdürür Son menzilin ölmekdürür, duymadınsa aşktan eser Ger bu sırrı duyaydın, ya bu gamı yiyeydin Yerinde eriyeydin, gideydi senden bu kar-ü bar Bildik gelen geçer imiş, bildik konan göçer imiş Aşk şarabın içer imiş, bu manadan her kim duyar Yunus bu sözleri ko gil, kendüzünden elin yu gil Senden ne gele bir de gil, çün Hak'tan gelir hayr ü şer
  • 70. KAN YAŞ AKITIR AKTAN KARADAN Ayırma beni Senden Yaradan Düşer ölürüm ben bu yaradan Öldüğüm için gam mi çekerim Alır canımı bir gün Yaradan Öldü diyeler, kaydım yiyeler Bir kuş oluben, çıkam aradan Ağlama derim şol gözlerime Kan yaş akıtır, aktan karadan Varam kul olam şeyh eşiğinde Hırka dikinem bin bir pareden Derviş Yunus'un maksudu budur Alıp şeyhini çıka aradan
  • 71. GÖRDÜĞÜM SENİ SANAYİM Şöyle hayran eyle beni, aşkın oduna yanayım Her kanceru bakar isem, gördüğüm Seni sanayım Hem beni okur Sübhanım, eşiğindir dün gün yönüm Anda çıkar benim günüm, bunda neye eyleneyim Yedi Tamu dedikleri, katlanmaya bir ahıma Sekiz Uçmak aldamaya, bunda neye aldanayım Yüz bin huri gelir ise, aldanmaya bu canımı Aşkın gönlüm yağmaladı, Senden nice usanayım Senin kokun duydu canım, terkini urdu cihanın Hergiz bilinmez mekanın, seni kanda arayayım Her dem söylenir haberin, hergiz bulunmaz eserin Götür yüzünden perdeyi, didarına göyünayım İlm ü hikmet okuyanlar, aşktan fakirdürür bunlar Mansur oldum asın beni, hep dillerde söyleneyim Yunus demedi bu sözü, cana doldu Dost özü Kördür münafıkın gözü, ya ben nicesi göstereyim
  • 72. BUNCA VARLIK VAR İKEN Kemdürür yoksulluktan nicelerin varlığı Bunca varlık iken, gitmez gönül darlığı Batmış dünya malına, bakmaz ölüm haline Ermiş Karun malına, zehi iş düşvarlığı Bu dünya kime kaldı, kimi berduhar kıldı Süleyman'a olmadı, anın berhurdarlığı Süleyman zembil ördü, kendi emeğin yerdi Anınla buldular anlar Peygamberliği Gel imdi Miskin Yunus, nen var Hakk'ka harc eyle Gördün elinden gider, bu dünyanın varlığı
  • 73. BİR GÜN Bir gün ol Hazret'e karşu varam ağlayu ağlayu Azraile hem canımı verem ağlayu ağlayu Çün Azrail ala canım, geçe benim ömrüm günüm Kefen ola cümle donum, geyem ağlayu ağlayu Ben yürürem yana yana, gözüm yaşı döne kana Bir gün şol karanlık sine, girem ağlayu ağlayu Mühür uralar dilime, zincir uralar koluma Amel defterim elime, alam ağlayu ağlayu Aşık Yunus'un budur işi, yoluna fedadır başı İman et bize yoldaşı, deyem ağlayu ağlayu
  • 74. AŞK GELİCEK CÜMLE EKSİKLER BİTER N'olur ise ko ki olsun n'olusar Tek gönül Mevlayı bulsun n'olusar Aşk denizi gene taşmış kan akar Aşık-ı biçare dalsın n'olusar Bu denize düşen ölür dediler Ölür ise ko ki ölsün n'olusar Aşk gelicek cümle eksikler biter Bitmez ise ko ki kalsın n'olusar Akıbet şol göze toprak dolusar Bir gün öndün, ko ki dolsun n'olusar Dünyanın mansıplariyle izzetin Yunus kodu alan alsın n'olusar
  • 75. GELMEZ İSE Ol Dost bize gelmez ise Ben Dost'a geru varayım Çekeyim cevr ü cefayı Dost yüzün görüvereyin Sermaye bir avuç toprak Anı dahi aldı bu aşk Ne sermaye var, ne dükkan Bazara neye varayın Kurulmuştur dükkan bazar Dost içine girmiş gezer Günahım çok gönlüm sezer Ben Dost'a çok yalvarayın Gönlüm eydür Dost benimdir Gözüm eydür Dost benimdir Gönlüm eydür göze sabret Bir dem haberin sorayın Hak nazar kıldığı cana Üş bin gözle bakmak gerek Ana kim Ol nazar kıla Ben anı nice yereyin Taptuk'um eydür Yunus'a
  • 76. Bu aşk Hakk'a erse gerek Kamulardan ol yücedir Ben ana nice varayın BİR ŞARAPTAN İÇMEK GEREK Bir şaha kul olmak gerek Hergiz mazul olmaz ola Bir eşik yasdanmak gerek Kimse elden almaz ola Bir toy toylamak gerek Bir soy soylamak gerek Bie sözü söylemek gerek Melekler de bilmez ola Bir kuş olup uçmak gerek Bir kenara geçmek gerek Bir şaraptan içmek gerek İçenler de aymaz ola Çevik bahri olmak gerek Bir denize dalmak gerek Bir gevher çıkarmak gerek Sarraf anı bilmez ola Bir bahçeye girmek gerek Teferrücler etmek gerek Bir gülü yıylamak gerek Hergiz o gül solmaz ola Kişi aşık olmak gerek Maşukunu bulmak gerek
  • 77. Aşk oduna yanmak gerek Ayruk oda yanmaz ola Yunus imdi sen tek otur Dava manasını yetür Özü gibi bir er götür Hiç cihana gelmez ola BANA BU TEN GEREKMEZ Bana bu ten gerekmez can gerektir Ol baki Cennet'e iman gerektir Zehi mürşit ki bizi Hakk'a iltür Aşık canı ana kurban gerektir Bular hot geçti Uçmak arzusundan Didar göstermeye Sultan gerektir N'iderim Uçmağı yahut huriyi Bana dergahına seyran gerektir Eğer Muhammed'e ümmet olursan Dilinde zikr ile Kur'an gerektir Namaz ü vird ü tesbih, zikr ü Kur'an İnayet bunlara Hak'tan gerektir Hakikat şerbetin içen aşıklar Başı açık, teni uryan gerektir
  • 78. Aşık Yunus bu sırrı anlayanın Ciğeri büryan, gözü giryan gerektir BAŞTAN AYAĞA YAREYİM (2) Ben Dost ile dost olmuşam, kimseler dost olmaz bana Münkirler bakar gülüşür, selam dahi vermez bana Ben Dost ile dost olayım, canımı feda kılayım Ölmezden öndün öleyim, dünya baki kalmaz bana Terkeyledim kamu işi, Hak yoluna kodum başı Dost yüzünü göriceğiz, sabr ü karar olmaz bana Kimseler bilmez halimi, aşk odu yaktı canımı Seçmezem soldan sağımı, namüs ü ar olmaz bana Ben bir aşık-ı bi çareyim, baştan ayağa yareyim Ben bir deli divaneyim, aklım da yar olmaz bana Sanırlar beni deliyim, Dost bağçesi bülbülüyüm Mevlanın kemter kuluyum, kimse baha saymaz bana Bülbül oluben öterim, Dost bağçesinde biterim Gül alırım, gül satarım, bağ-ban olmaz bana Ey biçare Yunus senin, aşk oduna yandı canın Yana yana Dost'a giderin, perde hicap olmaz bana
  • 79. İZİNİN TOZUNA SÜRSEM YÜZÜMÜ Arayu arayu bulsam izini izinin tozuna sürsem yüzümü Hak nasip eylese görsem yüzünü Ya Muhammed canım arzular seni Bir mubarek sefer olsa da gitsem Ka'be yollarında kumlara batsam Hup cemalin bir gez düşte seyretsem Ya Muhammed canım arzular seni Zerrece kalmadı kalbimde hile Sıtk ile girmişim ben hak yola Ebubekir, Ömer, Osman da bile Ya Muhammed canım arzular seni Ali ile Hasan Hüseyin anda Sevgisi gönülde, muhabbeti canda Yarın mahşer gününde, ulu divanda Ya Muhammed canım arzular seni Arafat dağıdır bizim dağımız Anda kabul olur bizim duamız Medine'de yatar Peygamberimiz Ya Muhammed canım arzular seni
  • 80. Yunus meth eyledi seni dillerde Sevilirsin bütün gönüllerde Ağlaya, ağlaya gurbet ellerde Ya Muhammed canım arzular seni HER KAÇAN ANARSAM SENİ Her kaçan anarsam Seni kararım kalmaz Allahım Sendem gayrı gözüm yaşın, kimseler silmez Allahım Sensin ismi baki olan, Sensin dillerde okunan Senin aşkına dokunan, kendini bilmez Allahım Sen yarattın cism ü canı, Sen yarattın bu cihanı Milk Senindir kerem kanı, kimsenin olmaz Allahım Okunur dilde destanın, açılır bağ ü bostanın Sen baktığın gülistanın, gülleri solmaz Allahım Aşkın bahrına dalmayan, canını feda kılmayan Senin cemalin görmeyen, meydana gelmez Allahım Zar olur aşıkın işi, durmaz akar gözü yaşı Senden ayrı düşen kişi, didarın görmez Allahım Aşık Yunus Seni ister, lütf eyle cemalin göster Cemalin gören aşıklar, ebedi ölmez Allahım
  • 81. ŞÖYLE GARİP BENCİLEYİN Acep şu yerde var mı ola Şöyle garip bencileyin Bağrı başlı, gözü yaşlı Şöyle garip bencileyin Gezdim Rum ile Şam'ı Yukarı elleri kamu Çok istedim, bulamadım Şöyle garip bencileyin Bendeler garip olmasın Firkat oduna yanmasın Hocam kimseler olmasın Şöyle garip bencileyin Bir garip ölmüş diyeler üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin Söyler dilim ağlar gözüm Gariplere göyner özüm Meğer ki gökte yıldızım Ola garip bencileyin Nice bu dert ile yanam
  • 82. Ecel ere bir gün ölem Meğer ki sinimde bulam Şöyle garip bencileyin Emrem Yunus biçare Bulunmaz derdine çare Var imdi gez şardan şare İste garip bencileyin
  • 83. ALLAH SANA SUNDUM ELİM Sensin kerim, sensin rahim, Allah sana sundum elim Senden artık yoktur emin, Allah sana sundum elim Ecel geldi vade erdi, bu ömrüm kadehi doldu Kimdir ki içmeden kaldı, Allah sana sundum elim Gözlerim göğe süzüldü, canım göğüsten üzüldü Dilim tetiği bozuldu, Allah sana sundum elim Üş biçildi kefen donum, Hazret'e yönelttim yönüm Acep nice ola halim, Allah sana sundum elim Urdular suyum ılıdı, kavim kardeş cümle geldi Esen kalsın kavim kardeş, Allah sana sundum elim Geldi salacam sarılır, dört yana sala verilir El namazıma derilir, Allah sana sundum elim Salacamı getirdiler, makberime yetirdiler Halka olup oturdular, Allah sana sundum elim Çün cenazeden şeştiler, üstüme toprak saçtılar Hep koyubeni kaçtılar, Allah sana sundum elim
  • 84. Yedi Tamu, sekiz Uçmak, her birinin vardır yolu Her bir yolda yüzbin çarşı, Allah sana sundum elim Geldi Münker ile Nekir, her birisi sordu bir dil İlahi Sen cevap vergil, Allah sana sundum elim Görün acep oldu zaman, gönülden eyleniz figan Ölür çün anadan doğan, Allah sana sundum elim Yunus tap uzat bu sözü, Allahına dutgıl yüzü Didardan ayırma bizi, Allah sana sundum elim GÖRDÜ GÖZÜM Ey aşıklar, ey aşıklar, aşk mezheb ü dindir bana Gördü gözüm Dost yüzünü, kamu yas düğündür bana Ey Padişah ey Padişah, üş ben beni verdim Sana Genc-ü hazinem kamusu, Sensin benim önden sona Evvel dahi bu akl ü can, Senin ile ey asl-i kan Ahır yine Sensin mekan, üş varurem Senden yana Senden Sana varır yolum, Senden Seni söyler dilim İlle Sana ermez elim, bu hikmete kaldım tana Ayruk bana ben dimeyem, kimesneye sen dimeyem Bu kul, o sultan dimeyem, işitenler kalsın tana Dost aşkına ulaşaldan, dünya Ahiret bir oldu Ezel ebed sorar isen, dünle bü gündür bana
  • 85. Ayruk bize yas olmıya, gönlümüzde pas olmıya Zira Haktan gelen avaz, savulmaz düğündür bana Ben aşkımdan ayrılmıyam, dergahından ırılmıyam Benden dahi gider isem, Seninle varam Sana Ol Dost beni veribidi, var dünyayı bir gör dedi Geldim gördüm hoş arayiş, Seni seven kalmaz ana Kullarına vad eyledi, yarınki gün görnem dedi Ol Dostların sevindiği, yarınım bu gündür bana Bu ah ile, bu zar ile, bu hikmeti kim ne bile Bilse dahi gelmez dile, tuttum yüzüm Senden yana Sensin bana can ü cihan, Sensin bana genc-i nihan Senden dürür assı ziyan, ne iş gele benden bana Yunus Sana tuttu yüzün, unuttu cümle kendüzin Cümle Sana söyler sözün söz söyleten Sensin ana
  • 86. ELHAMDÜ-LİLLAH Hak'tan gelen şerbeti içtik Elhamdü-lillah Şok kudret denizini geçtik Elhamdü-lillah Şu karşıki dağları, meşeleri bağları Sağlık safalık ile, aştık Elhamdü-lillah Kuru idik yaş olduk, ayak idik baş olduk Havalandık kuş olduk, uçtuk Elhamdü-lillah Vardığımız illere, şol sefa gönüllere Halka Taptuk manisin, saçtık Elhamdü-lillah Beri gel barışalım, yad isen bilişelim Atımız eyerlendi, eştik Elhamdü-lillah İndik Rum'u kışladık, çok hayr ü şer işledik Üş bahar geldi, geri göçtük Elhamdü-lillah Dirfilli pınar olduk, irkildik ırmak olduk Aktık denize daldık, taştık Elhamdü-lillah Taptuk'un tapusunda, kul olduk kapusunda Yunus miskin çiğ idik, piştik Elhamdü-lillah
  • 87. SAKINGIL Mana eri bu yolda melul olası değil Mana duyan gönüller, gergiz ölesi değil Ten fanidir, can ölmez, çün gitti geri gelmez Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil Gevher seven gönüller, yüz bin yıl arar ise Haktan nasip olmasa, hergiz bulası değil Sakıngil yarin gönlün, sırçadır sımayasın Sırça sındıktan geru, bütün olası değil Çeşmelerden bardağın, doldurmadan kor isen Bin yıl durursa, kendüzünden dolası değil Şol Hızır'la, şol İlyas, ab-ı hayat içtiler Bir kaç yıllar içinde, bunlar ölesi değil Yarattı Hak dünyayı, Peygamber dostluğuna Dünyaya gelen gider, baki kalası değil Yunus gözün görürken, yarağın eyleyu gör Gelmedi anda varan, geri gelesi değil
  • 88. SÖYLER İSEM SENSİN SÖZÜM Sensin benim canım canı, Sensiz kararım yokdürür Uçmak'ta Sen olmaz isen, vallah nazarım yokdürür Baksam Seni görür gözüm, söyler isem Sensin sözüm Seni gözetmekten artuk, yeğrek şikarım yokdürür Çün ben beni unutmuşam, şöyle Sana gitmişem Ne kalde, ne halde isem, bir dem kararım yokdürür Eğer beni Cercis'leyin, yetmiş gez öldürür isen Dönem geru Sana varam, zira ki arım yokdürür Yunus dahi aşık Sana, göster didarını ana Yarım dahi Sensin benim, ayruk nigarım yokdürür
  • 89. AŞKINA DÜŞEN KİŞİ Dost Senin aşkın oku, key katı taştan geçer Aşkına düşen kişi, can ile baştan geçer Dün ü gün zar olur, aşkın ile yar olur Derd-i seri Sen olsan, düğeli işten geçer Ariflere bu dünya hayal ü düş gibidir Kendini Sana veren hayal ü düşten geçer Başında aklı olan, ücretle amel kılmaz Hurilere aldanmaz, göz ile kaştan geçer Bu dünyanın sevgisi, ağulu aşa benzer Sonunu sayan kişi, ağulu aştan geçer Gerçek aşık ol ola, can vermiye ol ive Dost ile bazar için, nice bin baştan geçer Miskin Yunus ol Dostu, hakikat seven kişi Uzlet ihtiyar eder, yad-ü bilişten geçer
  • 90. KORKTUĞUMLA YAR OLDUM Nitekim ben beni bildim, yakın bil kim Hakk'ı buldum Hakk'ı buluncaydı korkum, şimdi korkudan kurtuldum Ayruk düşünmez korkmazam, bir zerrece kayurmazam Ben şimdi kimden korkayım, korktuğum ile yar oldum Azrail gelmez canıma, sorucu gelmez sinime Bunlar beni ne sorsunlar, anı sorduran ben oldum Ya ben onca kaçan olam, ol buyruğunu buyuram Ol geldi gönlüme doğdu, ben ana bir kan oldum Aşklılar bizden alalar, aşksızlar hot ne bileler Kimler ala kimler vere, ben bir ulu dükkan oldum Yunus'a Hak açtı kapu, Yunus Hakk'a kıldı tapu Baki devlet benimkiymiş, ben kul iken sultan oldum
  • 91. NİDEYİM GÖNLÜMÜ Nideyim gönlümü aşktan usanmaz Varır aşka düşer, hiç bana tınmaz Döner gönlüm bana öğüt verir hoş Aşık olan kişi, aşktan usanmaz Aşık cana kaldı, aşık olamaz Can terkin urmayan Maşuk'a ermez Aşık bir kişidir, bu dünya malın Ahiret gussesin bir pula saymaz Aşık öldü deyu sala verirler Ölen hayvan olur aşık olmaz Bu dünyadan ahiretten içeru Aşıkın yeri vardır kimseler bilmez Aşıklar meydanı Arştan yücedir Çalarlar çevganı topu belirmez Yunus bu tevhitte mahiv oldukça Gene gelmekliğe aklı belirmez
  • 92. CANLAR CANINI BULDUM Canlar canını buldum, bu canım yağma olsun Assın ziyandan geçtim, dükkanım yağma olsun Ben benliğimden geçtim, gözüm hicabın açtım Dost vaslına eriştim, gümanım yağma olsun İkilikten usandım, birlik hanına kandım Derd-i şarabın içtim, dermanım yağma olsun Varlık çün sefer kıldı, Dost andan bize geldi Viran gönül hurd oldu, cihanım yağma olsun Geçtim bitmez sağınçtan, usandım yaz ü kıştan Bostanlar başın buldum, bostanım yağma olsun Yunus ne hoş demişsin, bal ü şeker yemişsin Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun
  • 93. BEN GELMEDİM DAVA İÇİN Benim bunda kararım yok, ben bunda gitmeğe geldim Bezirganem metaım çok, alana satmağa geldim Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için Dost'un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim Dost esrüğü deliliğim, aşıklar bilim neliğim Denşürüben ikiliğim, birliğe bitmeğe geldim Ol hocamdır ben kuluyum, Dost bağçesi bülbülüyüm Ol hocamın bağçesine, şad olup ötmeğe geldim Bunda biliş olan canlar, anda bilişirlermiş Bilişüben Hocamla, halim arzetmeğe geldim Yunus Emre aşık olmuş, Maşuka derdinden ölmüş Gerçek erin kapısında, canım arz etmeğe geldim
  • 94. ANLAMADAN EYLEDİK Dilsizler haberini, kulaksız dinleyesi Dilsiz kulaksız sözün, can gerek anlayası Dinlemeden anladık, anlamadan eyledik Gerçek erin bu yolda, yokluktur sermayesi Biz sevdik aşık olduk, sevildik maşuk olduk Her dem yeni dirlikte, sizden kim usanası Yetmiş iki dil saçtı, araya sınır düştü Evvel bakışı biz baktık, yermedik am-ü hası Miskin Yunus ol veli, yerde gökte dopdolu Her taş altında gizli, bin İmran oğlu Musi
  • 95. HER DEM YENİ DİRLİKTEDİR Bir gez yüzün gören kişi, ömrü geçe unutmıya Tesbihi sen olasın, dilinde ayruk nesne eyitmiye Namaza duran zahidin gözleri Seni görürse Unuda tesbihini, mihraba secde etmiye Ağzına şeker aluben, gözleri Sana tuş olan Unuda ol şekerini, ayruk, çiğneyip yutmıya Ben Seni sevdiğim için baha derler ise İki cihan milkin virem, dahi bahası yetmiye İki cihan dopdolu, bağ ü bostan olursa Senin kokundan yahşi gül bostan içinde bitmiye Gül ü reyhanın kokusu, aşıklara maşuk yeter Aşık olanın maşuku hergiz üğünden gitmiye İsrafil surun urucek mahlukat duru gelicek Senin ününden artık, hiç kulağım işitmiye Zühre yere inübeni sazın nuvaht eylerse Aşıkın işreti Sensin, gözü ol yana gitmiye
  • 96. Nider aşık hanımanı, ya sensiz iki cihanı İki cihan feda Sana, kimesne güman dutmıya Sekiz Uçmağın hurisi, eğer bezenüp geleler Gönlüm sevdiğinden özkeyi hiç kabul etmiye Ahirette ne ola kim, dünyada ol olmıya Huri gılman gelicek, aşık elin uzatmıya Yunus seni sevelden, beşaret oldu canına Her dem yeni dirliktedir, hergiz ömrün eksitmiye ŞOL GÖZ Kİ SENİ GÖRDÜ Şol göz ki Seni gördü, ol neye nazar etsin Şol can ki Seni duydu, tende ne karar etsin Aşkına düşen aşık, derdine yanar dün gün Vaslındır ana derman, hekim ne tımar etsin Aşkın ezeli Hacem, yoklukta komuş varın Bu remzi duyan aşık, yokluğu şikar etsin Sen bir gani sultansın, canlar içinde cansın Vasfın kaleme gelmez, dil kanda şümar etsin Gerçek Şaha kul olan, gönlünü Sana veren Seni kendinde bulan, kanceru sefer etsin Bu çeşniyi tadana, kim ne vereler kana Derdine düşen cana, hekim ne tımar etsin Bu sırrı duyan kani, ger aşık ise canı Açıldı gevher kanı, alana haber etsin
  • 97. Çün aşkın ola emelim, sürüle gönülden gamım Vaslına eren bir dem, bin canı nisar etsin İmdi ki Yunus kalmış Hazret'e yüzü kara Bir nesnesi yok müflis, neyile bazar etsin CENNETTEN İLERİ Sensiz yola girer isem, çarem yok adım atmağa Gövdemde kuvvetim Sensin, başım götürüp gitmeğe Gönlüm, canım, aklım, bilim, Seninle karar eder Can kanadı sevi gerek, uçuben Dost'a gitmeğe Kendiliğinden geçeni, doğan eder Maşuk anı Ördeğe, kekliğe salar, süre, irüben tutmağa Bin Hamza'ca kuvvet vermiş, kadir Çalap aşk erine Dağları yolundan ırar, kast eder Dost'a gitmeğe Yüz bin Ferhat, külüng almış kazar dağlar temelini Kayalar kesip yol eder, ab-hayat akıtmağa Ab-ı hayatın çesmesi, aşıkların visalidir Kadehi dolu yürütür, susamışları yakmağa Aşık mı derim ben ana, Tanrı'nın Uçmağın seve Uçmak hot bit tuzaktır, eblehler canın tutmağa Aşık olan miskin olur, hak yoluna teslim olur Her ne dersen boyun tutar, çare yok gönül yıkmağa Hakk'ın gerçek aşıkları, istemezler Cennet'leri Cennet'ten ileri gider, ol makamın tutmağa
  • 98. Bildik gelenler geçtiler, gördük konanlar göçtüler Aşk şarabın içen canlar, uymaz göçmeğe, konmağa Tutulmadı Yunus canı, geçti Tamu'dan, Uçmak'tan Yola düşüp Dost'a gider, ol aslına uyakmağa AŞIK CANI ÖLMEYE Ol can kaçan ölüser, Sen ana can olasın Ölmüş gönül dirile, andaki Sen olasın Ölmeği dirlik ola, ölmesiz dirlik bula Ölmüş gönül dirile, andaki Sen olasın Sen olduğun gönüller, her dem canın yeniler Güç olmaz ol divanda, hakimi Sen olasın Can bedenden uçucak, menziline göçücek Ol cihana geçicek, göze ayan olasın Tozunu yel almaya, bir zerre ırılmıya Aşık canı ölmeye, maşuku Sen olasın Yunus sen aşık isen, aşka muvafık isen Korkma ulaşık isen, ne olursan olasın
  • 99. ŞEKERİ AYRUĞA SUNUP Dost ilinin haberin disem işide misin Yoldaş olup ol yola sen bile gide misin Ol ilin bağı olur, şerbeti ağu olur Kadeh dutmaz ol ağu, nuş edip yuda mısın Ol elin zevadesi, cefa duta gidesi Şekeri ayruğa sunup, sen ağu tada mısın Ol ilde ay gün olmaz, ay gün gedilip dolmaz Tertipler terk idüben, hisabın unuda mısın Senlik benlik terk edip, yokluk eline gidip Aşktan içip esriyip, varlık terk ede misin İşbu tenin tertibi od ü yel, toprak, sudur Yunus sen gör özünü, suda, toprakta mısın
  • 100. ANDAN AYRI BUÇUK SAAT Cümle alem terkin uram, ben Dost terkin urımazam Andan ayrı buçuk saat, ben ansızın durumazam Andan ayrı dirliğim, dirlik değildir benim Koyam ol dirgüre beni, bu ölü dirgürimezem Huri gelip eydür ise, gönlün bana vergil deyu Dost'tan artık kimseye, ben gönlümü verimezem Dost deyu geçti ömrüm, başarmadım Dost kulluğun Koyam ol başara beni, ben hiç iş başarımazam Bir gezden ol oldum, dahi benden ümit yoktur bana Ben ol isem pes ol kani, bu sırra erimezem Değmeler eydür Yunus'a, katlan bu gün yarın deyu Ceht edüben bu günümü, yarına irgürimezem
  • 101. ŞOL BENİM ŞEYHİMİ Şol benim Şeyhimi görmeğe kim gelir Zevk ile safalar sürmeğe kim gelir Şeyhimin illeri, uzaktır yolları Açılmış gülleri dermeğe kim gelir Şeyhimin özünü, severim sözünü Ol mubarek yüzünü, görmeğe kim gelir Şeyhimin ilini, sorarım evini Ol sebepli elini öpmeğe kim gelir Şeyhimin ilinde, asası elinde Şeyhimin yolunda, ölmeğe kim gelir Aht ile vefalar, zevk ile safalar Bu yolda cefalar çekmeğe kim gelir Şeyhimim şem'ine bu canım pervane Saladır aşıklara, yanmağa kim gelir Hak için malını, hep vere varını Aşk için arını, atmağa kim gelir
  • 102. Şehidin donunu, yumazlar kanını Dost için canını vermeğe kim gelir Ah ile göz yaşı, Yunus'un haldaşı Zehrile pişen aşı, yemeğe kim gelir BİR BEN VARDIR BENDE Severim ben Seni candan içeru Yolum vardır bu erkandan içeru Şeriat, tarikat yoldur varana Hakikat meyvası andan içeru Dinin terk edenin küfürdür işi Ol ne küfürdür, imandan içeru Beni bende demen, ben de değilim Bir ben vardır bende, benden içeru Beni benden alana ermez elim Kim kadem basa Sultandan içeru Süleyman kuş dilin bilir dediler Süleyman var, Süleyman'dan içeru Tecelliden nasip erdi kimine Kiminin maksudu bundan içeru Senin aşkın beni benden alıptır Ne şirin dert bu, dermandan içeru
  • 103. Miskin Yunus, gözü tuş oldu Sana Kapıda bir kuldur, Sultandan içeru EĞER YARLIĞAMAZSAN Hak Çalabım, Hak Çalabım, Sencileyin yok Çalabım Günahlarımız yarlığa, ey rahmeti çok Çalabım Kullar Senin Sen kulların, günahları çok bunların Uçmağına koy bunları, binsinler Burak Çalabım Ne Sultan, ne baylardasın, ne köşk ü saraylardasın Girdin Miskinler gönlüne, edindin durak Çalabım Ne zühtüm var, ne taatim, ne gücüm, ne takatim Meğer Senin inayetin, kıla yüzüm ak Çalabım Yarlığa-gıl Sen Yunus'u, günahlı kulların ile Eğer yarlığamazsan, key kati firak Çalabım
  • 104. ACEP BU BENİM HALİM Acep bu benim canım, azat ola mı ya Rab Yoksa yedi Tamu'da yana kala mı ya Rab Acep bu benim halim, yer altında ahvalim Varıp yatacak yerim, akrep dola mı ya Rab Can hulkuma geldikte, Azrail'i gördükte Ya canımı aldıkta, asan ola mı ya Rab Dar oldu bana düzler, gice ile gündüzler Dünyaya bakan gözler, didar göre mi ya Rab Allah olucak Kadı, bizden ola mı razı Görüp Habib'in bizi, şef'i ola mı ya Rab Yunus kabre vardıkta, Münker Nekir geldikte Bize sual ettikte, dilim döne mi ya Rab
  • 105. AŞKINA MUHAMMED'İN Hak yarattı alemi, aşkına Muhammed'in Ay ü günü yarattı, şevkine Muhammed'in Ol! dedi oldu alem, yazıldı levh ü kalem Okundu hatm-i kelam, şanına Muhammed'in Hep Erenler geldiler, dergaha yüz sürdüler Zikr-i tevhit ettiler, nuruna Muhammed'in Veysel Karani kazandı, ahır yine özendi Sekiz Uçmak bezendi, aşkına Muhammed'in Ferişteler geldiler, saf saf olup durdular Beş vakt namaz kıldılar, aşkına Muhammed'in Havada uçan kuşlar, yaşarıp dağ ü taşlar Yemiş verir ağaçlar, aşkına Muhammed'in İmansızlar geldiler, andan iman aldılar Beş vakt namaz kıldılar, aşkına Muhammed'in
  • 106. Yunus kim ede methi, över Kur'an ayeti An! vergil salavatı, aşkına Muhammed'in KÖRDÜR MÜNKİRİN GÖZÜ Miskinlikte buldular kimde erlik var ise Merdivenden iterler, kim yüksekten bakar ise Gönlü yüksekte gezer, dembedem yoldan azar Dış yüzüne ol sızar, içinde ne var ise Ak sakallı bir koca, bilmez ki hali nice Emek yemesin hacca, bir gönül yıkar ise Sağır işitmez sözü, gece sanır gündüzü Kördür münkirin gözü, alem münevver ise Gönül Çalabın tahtı, Çalap gönüle baktı İki cihan bedbahtı, kim bir gönül yıkar ise Sen sana ne sanırsan, ayruğa da anı san Dört kitabın manası, budur eğer var ise Manada götürmüşler, kardaştan yar yeğrektir Oğuldan dahi tatlı, eğer doğru yar ise Gördün yarin doğrudur, baş kogil ayağına Çıkar ciğerin yedir, eğer çaren var ise Gördün yarin eğridir, nen var ise ver kurtul Ululardan öğüttür, işittiğin var ise Az söz erin yüküdür, çok söz hayvan yüküdür Bilire bir söz yeter, sende güher var ise Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş
  • 107. Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise Yunus yoldan ırmasın, yüksek yere durmasın Sinle sırat görmesin, sevdiği didar ise DOST ELİNDEN ÖLÜRSEM Dost elinden ölürsem, hiç gümansız geru gelem Ganimet görem bu demi, can şükrane veri gelem Canın diri tutan kişi, Dost katından ırak düşer Feda kılam yüz bin canı, ıraklıktan beru gelem Cercis'leyin ol Dost beni, yetmiş gez öldürür ise Bin gez dahi ölür isem, yüz bin gez ileru gelem Yüz bin gez doğam uyagam, Dost burcunda cevlan kılam Hem Bunda olam, hem Anda, Bunda Anda varı gelem Yavu kılındım ne çare, yürürem dün gün avare Sorulara cevap budur, ben esrügem deyu gelem Bin yıl toprakta yatursam, ben komayam Enelhakkı Ne vakit gerek olursa, aşk nefesin uru gelem İnanmayan, gel sinime, Dost adını eyit, kıgır Kefen donum pare kılup, toprağımdan duru gelem
  • 108. Bundan böyle n'olasını, değme akil şerh etmeye Yunus eydür aşıklara, Dost haberin veri gelem GERÇEK ERİN HALİNİ Yalan söyler görmeyen, haberi gören bilir Gerçek erin halini, yolda can veren bilir Tatma gönülde kini, hoş tutgönülde miskini Dünya ahiret ekini, ekip götüren bilir Ademin toprağın dört ferişte götürdü Suyunu neden kattı, yapıp yuğuran bilir İsrafil ü Azrail, Mikail ü Cebrail Kıyamet ne gün kopar, yarın sur uran bilir Dokuz kırk yaşayan eylenmedi dünyada Saati bir dem imiş, sohbeti süren bilir Ölmez dirliği bulduran, evliya sohbetidir Yunus dahi bilmezse, okunan Kur'an bilir
  • 109. SEN VİRAN OLMAYINCA Gönül kanda dolana, maşukun bulmayınca Kişi aşık mı olur gönülsüz kalmayınca Gönüldür anan Onu, esir eyleyen seni Kimi azat eylersin, sen azat olmayınca Boynu zincirli geldik, key kati esir olduk Er nazar eylemedi halimiz bilmeyince Bir yandan överler, aylak nesne verirler Bahasın ne bilesin, sen satın almayınca Bahası canın anın, mal ile davar değil Sevdik mi ele girer, sevdikler vermeyince Dostu kande bulasın, sende durmak ile sen Ol imaret eylemez, sen viran olmayınca Sözü Yunus'tan işit, kibir kılma tut öğüt Ol seni sora gelmez, sen yavu varmayınca
  • 110. NE VERİR İSEN ELİN İLE Eğriliğin koyasın, doğru yola gelesin Kibr ü kini çıkargil, erden nasip alasın Ne verir isen elin ile, şol varır senin ile Ben disem inanmazsın, varıcağaz bulasın Gönülde pas oturur, anda seni yitürür İçeru Şah oturur, girmezsin kim göresin On ikidir hücresi, dervazesi yedidir Anda iki dilber var, bilmezsin ki sorasın Biçare miskin Yunus, aşktan dava kılırsın Dost'tan haber gelicek, yüz sürüyü varasın
  • 111. YALVAR Can ü gönülden seversen Yalvar kul, Allah'a yalvar Maksuda ermek dilersen Yalvar kul, Allah'a yalvar Yalvar a kardeş yalvara Varmıyasın yüzü kara Ümmet isen Peygambere Yalvar kul, Allah'a yalvar Geceler uykudan uyan Gizli sırlar olsun ayan Mahrum olmaz Allah deyen Yalvar kul, Allah'a yalvar Tanı sen kendini tanı Neden yarattı Hak seni N'olacağın anubeni Yalvar kul, Allah'a yalvar
  • 112. Yunus nuş eyle belayı Yürü maksudun dileği Hem inleyi, hem ağlayı Yalvar kul, Allah'a yalvar ŞOL CENNET'İN IRMAKLARI Şol cennet'in ırmakları Akar Allah deyu deyu Çıkmış İslam bülbülleri Öter Allah deyu deyu Salınır Tüba dalları Kur'an okur hem dilleri Cennet bağının gülleri Kokar Allah deyu deyu Kimi yiyip kimi içer Hep melekler rahmet saçar İdris Nebi hulle biçer Biçer Allah deyu deyu Altındadır direkleri Gümüştendir yaprakları Uzandıkça budakları Biter Allah deyu deyu
  • 113. Aydan arıdır yüzleri Misk ü amberdir sözleri Cennet'te huri kızları Gezer Allah deyu deyu Hakka aşık olan kişi Akar gözlerinin yaşı Pür nur olur içi dışı Söyler Allah deyu deyu Ne dilersen Hak'tan dile Kılavuzla gir doğru yola Bülbül aşık olmuş güle Öter Allah deyu deyu Açıldı gökler kapısı Rahmetle doldu hepisi Sekiz cennet'in kapısı Açılır Allah deyu deyu Rıdvan-dürür kapı açan İdris-dürür hülle biçen Kevser şarabını içen Kanar Allah deyu deyu Miskin Yunus var Yarına Koma bu günü yarına Yarın Hakk'ın divanına Varam Allah deyu deyu
  • 114. GÜZEL KABETULLAH Hak müyesser etse de varsam Güzel Kabetullah sana Bakuben hayranın olsam Güzel Kabetullah sana Kara donuna bürünür Arş'la beraber görünür Sana varmayan yerinür Güzel Kabetullah sana Gümüşten kapı açmışlar Mermerlerle döşemişler Altın kuşak kuşatmışlar Güzel Kabetullah sana Kabenin çevresi dağlar Didar görmüş sular çağlar Aşık Yunus durmaz ağlar Güzel Kabetullah sana
  • 115. ÇIKTIM ERİK DALINA Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü Bostan issi kakıyup, der ne yersin kozumu Kerpiç koydum kazana, poyraz ile kaynattım Nedir deyip sorana, bandım verdim özünü İplik verdim çulhaya, sarıp yumak etmemiş Becit becit ısmarlar, gelsin alsın bezini Bir serçenin kanadın, kırk kağnıya yüklettim Kırk çift dahi çekmedi, şöyle kaldı yazılı Bir sinek bir kartalı, salladı vurdu yere Yalan değil gerçektir, ben de gördüm tozunu Bir küt ile güreştim, elsiz ayağım aldı Güreşip basamadım, göyündürdü özümü Kaf dağından bir taşı şöyle attılar bana Öğlelik yere düştü, bozayazdı yüzümü Balık kavağa çıkmış, zift turşusun yemeğe Leylek koduk doğurmuş, bak a şunun sözünü Gözsüze çu el eyledim, sağır sözüm anladı Dilsiz çağırıp söyler, dilimdeki sözümü Bir öküz boğazladım, kakladım sere kodum Öküz issi geldi eydür, boğazladın kazımı Anda da kurtulmadım, nidesimi bilmedim Bir çerçi de geldi eydür, kanı aldın gözgümü
  • 116. Gördüm kaplubağayı, yanın seğirdüpdür gider Sordum kanda gidersin, Kayseriyedir azimi Yunus bir söz söylemiş, hiç bir söze benzemez Münafıklar elinden, örttü mana yüzünü BİR GEZ GÖNÜL YIKTIN İSE Bir gez gönül yıktın ise, kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil Bir gönül yaptın ise, er eteğin tuttun ise Bir gez hayr ettin ise, birine bin az değil Erden sana nazar ola, için dışın nur ola Beli kurtulmuştan ola, şol kişi kim gammaz değil Er odur alçak dura, ayak odur yola vara Göz odur ki Hakk'ı göre, gündüz gören göz değil Yunus Emre'm sözün satar, söze bal ü yağ katar Altmış bin sarrafa satar, yükü gevherdir koz değil
  • 117. AŞK BEZİRGANI Aşk bezirganı, sermaye canı Bahadır gördüm, cana kıyanı Zehi bahadır can terkin urur Kılıç mı keser himmet giyeni Kamusun bir gör, kemterin er gör Alu görmegil, palas giyeni Tez çıkarırlar fevkal'ulaya Bin İsa gibi dünya yakanı Tez indirirler tahtesseraya Bir Karun gibi dünya kovanı Aşık olanın nişanı vardır Melamet olur belli beyanı Zühdüm var deyu ta'n eylemegil Merdut ederler mağrur olanı
  • 118. İlmim var deyu mağrur olmagil Hak kabul etti kefen soyanı Atlası kodu, abalar geydi İbrahim Ethem Sırdan duyanı Çün Mansur gördü, Ol benem dedi Od'a yaktılar, işittik anı Od'a yandırdın, külün savurdun Öyle mi gerek Seni seveni Zinhar ey Yunus, gördüm demegil Od'a yakarlar gördüm deyeni
  • 119. BU NE ACAYİP UĞRU İstediğimi buldum, aşikare can içinde Taşra isteyen kendi pinhan içinde Kadimdir hiç ırılmaz, ansız kimse dirilmez Adım adım yer ölçer, hükmü revan içinde Tutun deyu çağırır, uğru dahi çağırır Bu ne acayip uğru, bu çağıran içinde Siyaset meydanında, galebe eden, bakan ol Siyaset kendi olmuş, girmiş meydan içinde Takmış kudret kılıcın, çalmış nefsin boynuna Nefsini tepelemiş elleri kan içinde Sayru olmuş iniler, Kur'an ünün diniler Kur'an okuyan kendi, kendi Kur'an içinde Bu tılsımı bağlayan, cümle dilde söyleyen Yere, göke sığmayan, girmiş gönül içinde Yüce yüce aşk düzer, kenduzin anda bezer Gör nice cevlan ider hırka kaftan içinde Türlü türlü imaret, köşk ü saray yapan ol Kara nikap tutunmuş girmiş külhan içinde Baştan ayağa değin, cümle hükm eden oldur Hak'tan ayru ne vardır, kalma güman içinde Birsen birliğe gel bak, ikiyi elden bırak
  • 120. Bütün mana bulasın, sıdk ü iman içinde Oruç, namaz, gusl ü hac hicabdır aşıklara Aşık andan münezzeh, hastır insan içinde Girdim gönül bahrine, daldım anın ka'rına Seyr ederken iz buldum, baktım bu can içinde Bu izimi izledim, sağım solum gözledim Çok acayipler gördüm, yoktur cihan içinde Yunus senin sözlerin, manadır bilenlere Söyleniser sözlerin, devr ü zaman içinde MUHAMMET Canım kurban olsun Senin yoluna Adı güzel, kendi güzel Muhammet Şefaat eyle bu kemter kuluna Adı güzel, kendi güzel Muhammet Mümin olanların çoktur cefası Ahirette olur zevk ü safası On sekiz bin alemin Mustafa'sı Adı güzel, kendi güzel Muhammet Yedi gökleri seyran eyleyen Kürsi'nin üstünde cevlan eyleyen Miraçta ümmetini dileyen Adı güzel, kendi güzel Muhammet Aşık Yunus n'eder dünyayı Sensiz Sen Hak Peygambersin şeksiz, gümansız Sana uymıyanlar gider imansız Adı güzel, kendi güzel Muhammet
  • 121. EBEDİ PADİŞAH Ey Padişahı lem yezel Ey kadir-i hayyu ezel Kahrında hoş lütfunda hoş Hoştur bana senden gelen Ya gonca gül, yahut diken Ya hilattır, yahut kefen Narında hoş, nurunda hoş Miskin Yunus sana kuldur İster ağlat, ister güldür İster şad et, ister öldür Narında hoş, nurunda hoş

YUNUS EMRE ŞİİRLERİ







YUNUS EMRE ŞİİRLERİ

ASİMİLASYONA KARŞI İKSİR






ASİMİLASYONA KARŞI İKSİR

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ... KAN ATEŞ KUSMUŞTU, TÜRK BATARYALARI HAYKIRMIŞTI







ÇANAKKALE GEÇİLMEZ.KAN ATEŞ KUSMUŞTU,TÜRK BATARYALARI HAYKIRMIŞTI

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ONBEŞLİLER







ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ONBEŞLİLER

TÜRKLÜĞÜN TARİHTEKİ DERİNLİĞİ ÜZERİNE



  • TÜRKLÜĞÜN TARİHTEKİ DERİNLİĞİ ÜZERİNE 
  • Türkçe ve Türk kültürü yağmaya çıkarılmış bir mal gibidir. Elinde delil olsun olmasın, her önüne gelen ondan bir parçayı alıp başka bir kültüre mal etmeye sanki izinli gibidir. Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi adlı eserinden11 GİRİŞ Son zamanlarda, Türklüğümüzü yok sayanların sesi iyice yükseldi. Batıdünyasındaki Türklük düşmanlarıyla paralel çalışır oldular. Bunların devlet örgütüiçindeki konumları da güçlendi. Türklük düşmanlığı eskiden de vardı ama bu kadar mevzikazanmış değildiler. Dünya finans sistemini denetleyen egemen güçlere yaranmak içinelinden geleni yapan bir politika anlayışı, ülkemize iyiden iyiye egemen oldu. Bu çevrelerutanmazca bir tutumla sahibinin sesi rolü oynuyor. Bir başka deyişle, küresel güçlerindublörlüğünü yapıyorlar. Her aferin ile birlikte bunlara şekerleme de veriliyor. Dünyaya çıkarlarına uygun düşen bir biçimi vermek isteyen söz konusu egemengüçler, Soğuk Savaş’ın noktalanmasını simgeleyen Berlin Duvarı’nın yıkılmasının hemenardından milliyetçiliğe savaş açtı. Komünizm ile mücadele, yerini hızla milliyetçiliklemücadeleye bıraktı. Milliyetçiliği çağ dışılık, ırkçılık, gerilik olarak sunabilmek için her gün veher fırsatta iftira kusuyorlar. Eskiden aşırı milliyetçilik denirdi, şimdi ılımlısı da her türlüsü dehedef alındı. Bu işi örgütleyenler, eskiden anarşist, Marksist, liberal, İslamcı şeklinde ayrı ayrımevzilerden birbirlerine saldırırlardı. Ama şimdi aralarında işbirliği yaptıklarını ve ortakhedef olarak milliyetçiliği seçtiklerini görüyoruz. 1 Türklük düşmanları, fesat yayarken tarihi kötüye kullanıyor, astarını yüzüne getirecekkadar çarpıtarak sanatlarını icra ediyorlar. Bu makalemizde, ne demek istediğimizi sergilemeyeçalışırken, diğer yandan güçlü savunma mekanizmaları oluşturmamıza katkıdabulunmayı umuyoruz. Önce şunu ifade edelim ki, Türklüğe karşı küçümseme cumhuriyet kurulmazdanönce de vardı. Olayı sadece küreselci çevrelerin politikalarıyla açıklamak doğru değildir.Cumhuriyet düşmanları, Türklük düşmanlığını miras olarak kabullendi ve sermaye olarakkullandı. Son zamanlarda küreselleşme söylemleriyle birlikte bu tutum tırmandırılmıştır.Küresel güçlerin içerdeki uzantısı olan bazı çevreler, Türk diye bir kavmin olmadığını,bunu Atatürk’ün uydurduğunu, Anadolu’da yaşayanların çok büyük bir kısmınınTürkleştirilmiş/Müslümanlaştırılmış Rumlar olduğunu, sözde genetik araştırmaların buiddiaları kanıtladığını öne sürüyorlar. Türkçe diye bir dil olmadığı, Türk mutfağınınaslında Rum mutfağı olduğu, Türk müziğinin Bizans müziği, Türk halk oyunlarınınAnadolu Rumlarının oyunlarının taklidine dayandığı, Türklerin Anadolu’ya geldikten 500yıl sonra uygarlaşmaya başladığı da iddiaların arasında önemli yer tutuyor. Bu gibisözde bilimsel ambalaj içinde sunulan mesnetsiz iddiaların hepsini Kültür Savaşı/Türklük Düşmanlarının Cephanesi adlı kitabımızda teker teker cevapladık. Bumakalemizde ise bir yandan sözünü ettiğimiz çalışmayı tanıtırken, diğer taraftan bazıeklemeler ve günümüzde pompalanmakta olan yalanlar karşısında yeni sunumlar vedeğerlendirmeler yapmak istiyoruz. Büyük Atatürk, Türklüğe şaşı bakan çevrelerin durumunu, 1932 yılında, çıktığıyurt gezisinde, heyetteki ekonomi danışmanı Ahmet Hamdi Başer’le günlük durumİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 2. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comdeğerlendirmesi yaparken şöyle ifade etmiştir2: “Türkleri bütün dünyaya geri bir milletolarak tanıtan telakki bizim de içimize girmiştir… Evvela millete, tarihini, asil bir milletemensup olduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir milletin çocukları olduğunuöğretmeliyiz.” Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanında3, mirasyedi birpaşa çocuğunun hikâyesinde, bizim içimize, özellikle de İstanbul’un varlıklı çevrelerinegiren fesadı çok güzel anlatır. Yakup Kadri de, İstanbul sosyetesinin işgal güçlerine nasılyalakalık yaptığını, bunu yaparken de değerlerimizi nasıl küçümsediğini Sodom veGomore adlı romanında gayet veciz bir şekilde gözler önüne sermiştir. Bunların sadece birroman olduğu sanılmasın 4 . Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ülkede nasıl bir kültürelkargaşa ve aşağılık duygusu ortamı olduğunu bilmeyenler Türkiye Cumhuriyeti’ni kuraniradenin nasıl bir kültürel, toplumsal ve siyasi miras devraldığını bilmesine vekavramasına imkân yoktur. Hüküm vermeden önce dönemin şartlarının incelenmesigerekir. Oysa günümüzde, tam anlamıyla “ağzı olan konuşuyor”. Ahmet Hamdi Başer, eserinde, kendisini yukarıdaki sözlerle ikaz eden Atatürk’ünamacını açıklarken, “halkı müşterek fikir etrafında toplamak, memleketin sadece maddesinideğil, milletin manasını da kurtarmak lazım geldiğini” söylediğini ifade etmiştir. Nitekimbütün şahitler ve mevcut belgeler Atatürk’ün başka kavimler karşısında bir üstünlükkuramı inşa etmek amacında olmadığını, milletin silkinmesi ve kendine gelerek millibenliğinin bilincine varması için savunma yaptığını göstermektedir. “Ne mutlu Türk’üm diyene!”vecizesi de Atatürk’ün trenle Anadolu’yu gezdiği bu günlerdeki gözlemlere dayanarak sarfedilmiştir. Dikkat edilirse, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünü ırkçılık olarak göstermeyeçalışanların tamamına yakını etnik milliyetçidir, bir kısmı devlet kurumunun kötü birkurum olduğunu iddia eden anarşistler ve/veya devletin zamanla ihtiyaç olmaktan 2çıkacağını ve yeryüzünde emekçilerin iktidarının kurulacağını savunan Marksistlerdir.Felsefe kitaplarından çıkardıkları elbise kalıplarına göre bize gelecek biçmeye çalışanlarıKültür Savaşı adlı kitabımızda teker teker inceledik ve tanıttık. Burada ayrıca uzun uzunanalizlere girişmeye gerek yoktur. Öyle yaparsak, tekrara düşmüş oluruz. Anti milliyetçilerin tarih üzerinden yaptıkları çarpıtma ve yalanlara karşılık, şurasıaçık bir gerçektir ki, Türklüğü ve Türkleri tarihten silerseniz, tarih kitaplarının içi boşalır.Bu gerçek, tarih söz konusu olduğunda her dönem için geçerli olan adeta evrensel birgerçektir. Bugün bir Avrupa kimliğinden söz edilebiliyorsa, bunun nedeni Türklerkarşısında ve Türkler örnek alınarak şekillenmiş bir kimlik inşa edilmiş olmasıdır.Özellikle Avrupa tarihini anlamak için Türklerin tarihinin incelenmiş olması gerekir. Bukonuyu Türkler ve Avrupa/Avrupa Kimliği Nasıl Şekillendi?, adlı kitabımızda kapsamlı birşekilde inceledik.2 BİR KIYASLAMA ZEMİNİ: ARAP TARİHİ Arapçayı kabullenmek derecesinde kendimize mal etmek isterim. Amma bundan Türklüğümüz zarar görürmüş… Biz istifade ederiz ya! Mason Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi Türkleri bir millet olarak tanımamak, küçümsemek, dışlamak, tarihin dışına atmak, hatta yok saymakşeklindeki tutum bin yıldan fazla bir zaman öncesine dayanır. Bu suçun arkasında, Avrupalılardan yüzyıllarcaönce, Arap yazarlar vardı. İsmail Hami Danişment, “Türklük Meseleleri” adlı eserinde bu konuda bizi şöyleaydınlatmaktadır 5 : “Eski milletlerin asırlarca yüreklerini titreten Türk korkusu, onların muhayyilelerini** Muhayyile, beyinde hayal kurma merkezi, muhayyel ise, sanı ve kuruntu çeşidinden zihinde kurulmuş anlamına gelir.İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 3. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comyüzlerce yıl Türk ırkınınx aleyhine işletmiş ve işte bu hayal faaliyeti o milletlerin mitolojilerinden başka,tarihlerinde, folklorlarında ve hatta din kaynaklarında Türk tipine adeta bir umacı şekli veren korkunç tasvirlerhâsıl olmasına sebep olmuştur… Bu akla sığmaz efsanelerin icadında en mühim rolleri oynayanlar, muhtelifdevirlerde memleketlerin din adamlarıdır. Yani o mutaassıp dinciler, bir taraftan da ırkçılık ve milliyetçiliktaassubu göstermişlerdir. Bunların en şaşılacak örnekleri eski Arap müfessirleriyle, şarihleri+ içindegösterilebilir. Kur‟an tefsir yahut hadisi şer eden Arap âlimleri din sahasında milliyet duygularına kapılmakzaafından bir türlü içtinab [sakınma] edememişler ve hemen her münasebetle Türk ırkının aleyhine okkalarlamürekkep sarf etmekten ve hatta böyle yapabilmek için vesile ve münasebet aramaktan bile zevk almışlardır.” Danişment, bu sözlerin hemen ardından şu çarpıcı açıklamayı da yapmaktadır: “Bu vaziyetin asıltuhaf tarafı, Türk ırkının aleyhine uydurulan bu garazkâr efsanelerin Türk medreselerine [de] geçmiş olmasıve Osmanlı softaları tarafından da asırlarca dinî bir hakikat şeklinde tekrar edilip durmuş olmasıdır!” İsmail Hami Danişment, adı geçen eserinde Türk ulema arasındaki, söz konusu ettiğimizbaşkasının yargısını benimseme halini ifşa eden ve doğruları kendi çağında en üst düzeyde sıralayanbir Türk din adamından bahseder. Bu zat, Vanî Mehmet Efendi’dir. Vanî Mehmet Efendi’nin “Kur’an’ın Gelinleri” adlı bir tefsiri vardır. Bu tefsirde, Kur’an’da adı geçenZülkarneyn ile Oğuz Han’ın kastedildiğini öne sürmektedir. O zamana kadar Arap tefsircilerin bazıları,Zülkarneyn’in Makedonyalı İskender olduğunu, bazıları da Yemen’de hüküm süren Himyerlilerin* hükümdarıolduğunu savunurdu. Kur’an’da adı geçen Yecüc Mecüc**’ün Türkler olduğunu da üstüne basa basasöylenmekteydiler. Hatta Arap yazarların bu konuda aralarında görüş ayrılığı olduğuna dair bir bilgiedinemedik. Buna karşılık, Vanî Mehmet Efendi, onların yayılmasına set çeken Zülkarneyn’nin Türk olduğunusöylemekle Yecüc Mecüc’ü Türk olmadığını da ifade etmiş oluyordu. Bahaeddin Ögel’in Türk Mitolojisi’nde yer verilen bilgilerin ışığında, bize göre, herkes kendiefsanesinde, düşmanını Yecüc Mecüc yapmış. Bir yerde Özbeklerin Yecüc Mecüc olduğu söylenmiş. Bir 3yerde Çin padişahının kendi kızından doğan oğulları deniyor ve dünyanın doğu taraflarının Yecüc veMecüclerle kaplı olduğu söyleniyor. Bir yerde de Karanlıklar Ülkesi’nin halkı oldukları vurgulanıyor,başka yerde Karnülbahar dağında yaşadıkları iddia ediliyor. Herkes kendi derdine ve düşmanına görebir Yecüc Mecüc efsanesi türetmiş. Yecüc Mecüc konusuna gülüp geçmeyelim derim. Dünyanın günümüzdeki egemenleri,papazlar tarafından zihinleri çarpıtılmış insanlardır. Bunun tipik örneği ABD başkanı Oğul Bush’un,Fransa devlet başkanı Chirac’a, “Yecüc Mecüc tekrar ortaya çıktı, bana yardım etmelisin”, sözüdür.Chirac, “bunu duyunca gülmemek için kendimi zor tuttum ama Bush çok ciddiydi, bozuntuyavermedim”, diyor ama Fransa, dünyanın her tarafında Bush’tan çok daha hızlı misyoner. Dikkatedilirse, bunlar da düşman gördüğünü Yecüc Mecüc olarak sıfatlandırıyor. Hem de 21. yüzyılda. Vanî Mehmet Efendi, Tevbe suresinin 39. ayetinin tefsirini yaparken de Allah’ın Kur’an’daTürklerin başa geçeceğini müjdelediğini söylemiştir. Söz konusu ayette şöyle buyrulmaktadır 6 :“Eğer(gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azapla cezalandırır vex Kitabından alıntı yaptığımız D. Ahsen Batur, ırk sözcüğünün kullanılması üzerinde şöyle bir uyarıda bulunmuştur: “Yazar burada „ırk‟ kelimesini yanlış kullanmıştır; belki Türk halkı demek istiyordu. Çünkü Türk ırkı diye bir ırk yoktur.”+ Bir kitaba açıklama yazan kimse.* Himyer, Habeşçe bir sözcüktür ve “koyu renkli” demektir. MÖ 115-MS 525 yılları arasında hüküm süren Himyer hanedanının zayıfladığı dönemde, çevrede küçük kasaba beylikleri ortaya çıkmıştı. Bu beyler, “Zu” unvanı taşıyordu. İslam Dönemine Dek Arap Tarihi adlı eserde, Zu ile başlayan hükümdarların hepsi Himyerlidir. Himyerlilerin Aden boğazının iki tarafına da hükmetmek için savaşlar verdikleri de bilinmektedir. Aden‟in karşı kıyısındaki Afrika topraklarına günümüzde Afrika‟nın boynuzu dendiği herkes tarafından bilinir. “karneyn” de çift boynuzlu demektir. Böyle etimolojik tartışmalara girişmek bizim ihtisasımız değil ama Zulkarneyn‟in Kızıldeniz‟in iki yakasını da denetim altında tutan bir bey olması İskender ya da Oğuz Kağan olmasından çok daha muhtemeldir.** Yecüc ve Mecüc, Kur‟an‟da iki kez adı geçen kavim ya da kavimlerdir. Yaşadıkları yer belirsizdir.İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 4. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comyerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O‟na hiç zarar veremezsiniz. Allahher şeye kadirdir.” Mehmet Efendi, ayette geçen “başka bir kavim”den maksadın Türkler olduğunu öne sürmüşve görüşünü şöyle açıklamıştır7: “Hicretin 350 tarihi girdiğinde İsmaililer x denilen Rafızîlere mensupmülhitler +, Mısır ve Suriye‟yi istila etmişler ve Abbasi halifelerinden başka dünyanın bütün Müslümanhükümdarları Şiileşmişlerdi. Müslümanların kelime-i tevhit üzerindeki ihtilaflarından istifade eden Rumlar,İslam ülkelerini istila ederek vaktiyle Müslümanların kendilerinden fethetmiş oldukları memleketleri istirdatedip Urfa ve Malazgirt havalisine kadar dayanmışlardı; işte bunun üzerine Allah, Müslümanlara nimetlerinibolca vererek fazl-u kereminden Türkleri İslam dinine ithal etti.” Aden Körfezi, Babül Mendep boğazıyla Kızıldeniz’ e bağlanır. Haritada görülen bu boğaz, Yemenli- lerle Habeşlerin sürekli çatışmalarına sahne olmuştur. Hindistan’ı Akdeniz’e bağlayan yolun en dar yeri olduğu gibi, Afrika’yı da Akdeniz’e bağlayan yolun en stratejik yeridir. Burada tarih yoğun olarak yaşanmıştır. Arap tarihinin önemli devletleri buralarda kurulmuştur. Zaman zaman Habeşler karşıya geçmiş, zaman zaman da Himyerliler karşıya geçerek ticareti denetimleri altına almışlardır. Aktarmamızda kastedilen tarihi olayları Tarih Boyunca Türkler ve Avrupa adlı kitabımızda neden-sonuç ilişkileri çerçevesinde üç ayrı bölümde inceledik. Burada Arap kavmiyle ilgili bilgilerimizi kısacavereceğiz. Çünkü Kur’an dilinin Arapça olması dolayısıyla Araplığı Türklüğün çok üstüne yerleştirenlerin 4dikkatine sunmak istediğimiz önemli hususlar vardır. Bunlar dikkate alınmazsa, Türklük ve Araplık tartışmasıkıyas zemini bulamaz. Çünkü Türkler karşısında Arapçılık ısrarlı bir üstünlük iddiası iken, Türklük sadece birsavunma girişimidir. Önce şunu belirtelim ki, tarihte, içinde Arap sözünün geçtiği bir devlet adına rastlanmaz. Buadın kullanıldığı ilk devlet, bildiğimiz kadarıyla sadece Suudi Arabistan’dır. Ancak coğrafik bir bölgeninadı olarak Arabistan’dan söz edilir. İslam döneminde Arabistan sözü, bütün yarımadayı tanımlamadakullanılmıştır. Ama bunun İslam’dan önce de böyle olduğu kesin değildir. Çünkü çok değişik adlartaşıyan kavimler, esas itibariyle kabile düzeyinde örgütlenmiş olarak dar ve verimsiz bir bölgedeyaşamaktaydı. Bunlar zaman zaman birleşirler, zaman zaman da bölünürlerdi. Bir başka deyişle,kabile anarşisinden merkezi yönetime, merkezi yönetimden de yeniden kabile anarşisine geçilirdi.Ama her durumda ve her çağda baskın rolü kabilecilik oynamıştır. Yarımadanın Sami kavimlerinindoğum yeri ve anavatanı olduğu iddiası ve yarımadada tek bir ırkın yaşadığı şeklindeki görüşdoğrulanmış değildir8. Bugün bu görüşler taraftar bulamamaktadır. Arapların anayurdunun Arabistan yarımadası olduğu üstün körü bir iddiadır. Tarihlerinin eskix İsmaililer: Şiilerin altıncı imam saydıkları Cafer es-Sadık‟ın büyük oğlu olan İsmail babasından üç yıl önce ölmüştür. Bunun üzerinde imam ölünce diğer oğlu Musa el-Kazım imam ilan edilir. Bir kısım insanlar İsmail‟in dah önce ölmesinin onun imam ilan edilmesine engel teşkil etmediğini öne sürerek ayrılık çıkarırlar. Bunların br kısmı da onun ölmediğini kendisini Basra çarşısında dolaşırken görenler olduğunu iddia etmeye başlar. İhtilaf büyür ve Şiiler arasında İsmailiyye mezhebi ortaya çıkar. (İslam Ansiklopedisi 23. Cilt) Rafiziler: Şia‟nın 21 kolundan biridir. Peygamber‟den sonra hilafetin 12 İmam‟ın hakkı olduğunu savunanlardandır. Buna karşılık, 12 İmam‟ın kimler olduğu konusunda görüş ayrılıkları vardır ve bu konuyu birçok ayrılığın nedeni haline getirmişlerdir.+ Mülhid: Dinsiz, imansız, Tanrısız İstirdat: Geri isteme, geri almaİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 5. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comdönemleri oldukça karanlıktır. Araplar hakkında en eski bilgiler komşu kavimlerin yazılı belgelerindekarşımıza çıkar. Arap sözüne köken teşkil eden en eski sözcükler İbranicedir. Arapha (step anlamında) veerebhe (göçebelik anlamında) sözcükleri Arap sesini yaklaşık olarak çağrıştıran en eski sözcüklerdir amaArapları tanıtmak için kullanılmamışlardır. Bir kavim adını ifade eden Arap sözü ilk kez, Asur kralı 3.Salmanasar tarafından bugünkü Suriye topraklarında bir savaşın kazanılması dolayısıyla, MÖ 853yılında Hama kentinin kuzeyinde dikilen bir kitabede “Aribi” şeklinde yer almaktadır. Daha sonra MÖ6. yüzyıla kadar Asur ve Babil kitabelerinde Aribi, Arabu ve Urbi şeklinde geçer. Araplar, bu sözcüklerietimolojik köken kabul ederek kendi tarihlerini karanlık çağlara bağlarlar. Bu seslerin Arap kavmininatalarını tanımladığına itiraz eden kimse de yoktur. Benzer durumun, Türklerin tarihiyle ilgili ipuçlarınıdeğerlendirirken karşımıza çıkmasına itiraz edilmesini anlamak mümkün değildir. İslam Ansiklopedisi’ndeki Araplar maddesinde, birçok Arap kavimlerinin adları şöylesıralanmıştır: Ad, Semud, Medyen, Tasm, Amolika, Casim, Abdi Dahm, Ubeyl, Harduha, Cedis, Curhum,Kahtani, Himye, Lahm, Cüzam, Tay, Ecâ, Selmâ ve Kinde. Aynı yerde sonradan Araplaştığı kabul edilenkavimlerin adları da yer almaktadır: Adnaniler, İsmaililer, Maaddiler, Nizariler. Hz. Muhammed’in 21.göbekten atasının Adnanilerden olduğundan bahisle, peygamberimiz Araplaşmış bir kabileyebağlanmaktadır ki bu bilginin kaynağı İslam Ansiklopedisi’nin aynı maddesidir. Hz. İsmail’in ArapçayıMekke’de öğrendiği de aynı kaynakta belirtilmiştir. Yani köken olarak Arap olmadıkları bilindiği haldeAraplaşma olgusundan bahisle Arap parantezine dâhil edilen kavimler de söz konusudur. Diğer yandan Prof. Dr. Neşet Çağatay’ın “İslam Dönemine Dek Arap Tarihi” adlı Türk TarihKurumu tarafından yayınlanmış olan eserinde, Arap olduğu kabul edilen halklar tarafından kurulduğukabul edilen devletlere yer verilmiştir. Bunlar Arabistan yarımadasının güney taraflarında (Yemen’de)kurulmuş olan Mainliler (MÖ 1400-700), Sebalılar (MÖ 700-150) ve Himyerliler ( MÖ 115-MS 525) ileyarımadanın kuzey taraflarında kurulmuş olan Nabatlılar (MÖ 5. yüzyıl), Palmirliler (Tedmürlüler- 5Nabatların devamı), Gassaniler (MS 1. yüzyıl), Hireliler (MS 263-613), Kindelilerdir (MS 5. yüzyıl).Bunlardan başka Yemen taraflarında, Cebaniler, Katabanlılar, Karililer, Hadramavtlılar, Zu Merasıd, ZuGumdan, Zu Yezen, Zu Tubba, Zu Ceden9 adlı kavim veya kabileler söz konusudur. Buraya kadar 41kavim adını saydık. Söz konusu 41 kavmin tarihi bir araya getirilerek Arap tarihi olarakanlatılmaktadır. Buna itiraz edenle de karşılaşmadık. Mesela Zu’nun Himyerli beyleri tanıtan bir ön ekolduğunu ve Himyer’in de Habeş dilinde olduğunu hepsi kabul ediyor. Yukarıda adlarını sıraladığımız kaynaklarda, daha birçok kavmin, kabilenin, bağımsız kentin adıyer almaktadır. Bunların hepsi Arabistan yarımadasında yaşamış olduklarından hareketle Arap kabuledilirler. Bu konuda, konunun uzmanlarının önemsiz denebilecek ayrıntılarla ilgili itirazlarından başkakarşı çıkan olmamıştır. Görüldüğü gibi Arap tarihi kabul edilen tarihin içinde Arab’ın adı bile geçmez.Ama konuşulan dilin Arapça olarak adlandırılmasında ve bütün bu kavimler yığının Arap sayılmasındabeis görülmez. Uzmanların kapalı kapılar ardında yaptıkları kimsenin duymadığı akademik tartışmalarıbir kenara koyarsak, kimse bunun bir abartma ya da aşırı basitleştirme olduğunu söylemiyor. Bütün bugerçeklere rağmen Arap yazarlar tarihi gerçekleri ters yüz etmekte mahir davranmışlardır. Arap kaynaklarında Türklerin kötülenmesi ve aşağılanması olayı 8. yüzyılda başlamıştır. Araplar,egemenlikleri altına aldıkları yerlerde zamanla azınlığa düşmeye başladıklarında, İslam dininin apaçık birşekilde izin vermemesine rağmen üstünlük iddiasına sarılmışlardır. Bunun yanında, evlilikler yoluyla daArapların Türklerle karışmaya başladıkları da dikkate alınmalıdır. Araplar, egemenliklerinin tehlikeye girdiğinigördüklerinde hadis uydurmaya başlamışlardır. Söz konusu uydurma hadisler şöyledir: - Araplar Arapların eşitidir; mevali de mevalinin. - Ey Mevali, içinizde Araplarla evlenenler suç işlemiş olurlar, kötü yapmış olurlar. Ve ey Araplar, içinizde mevali ile evlenenler kötü davranmış olurlar.İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 6. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com - (Ey Arap) kendinden olanla ve kendi denginle evlen ve yapacağın çocukların safiyeti bakımından dikkatli ol ve asla Zenci ile evlenme. Çünkü Zenciler bozuk/çarpık yaratık olduklarından onlarla evlenenlerin çocukları sakat ve çarpık doğar. - Arapları sevin ve onların yeryüzündeki varlığına destek olun, çünkü onların yaşamı ve varlığı demek İslamiyet bakımından ışık demektir; onların yok olması demek İslam’ın karanlığa dalması demektir. - İnsanlığın en mükemmel sınıfı Araplardır. Arapların en mükemmeli Kureyşlilerdir10. Öte yandan, sekizinci yüzyıldan itibaren çeşitli Arap yazarların yukarıdaki uydurma hadislerin altınıdoldurmak amacıyla kitaplar yazdığını görüyoruz. Bunlardan biri, İbn al-Mukaffa’dır. Bu zat, ırkçı biranlayışı ilk kez kâğıda dökenlerdendir. Ona göre bütün kavimler ağır kusurları olan kavimlerdir. SadeceAraplar “başkalarını taklit etmeyen, başkalarından bir şey öğrenmeyen, her şeyi kendisi bulan yegânemillettir”. Dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan tarihçi ve coğrafyacı Mesudî, iklim etkilerine yaslanarakTürkleri aşağılar. Ona göre Allah, üstün bir ırk olmak üzere Sami ırkından Arapları yaratmıştır. Allah’ınkitaplarını Araplar aracılığıyla göndermesinin nedeni, Sam’ın duasını kabul etmesidir. Bir başka 9.yüzyıl yazarı olan Ebu Zeyd Belhi’ye göre, Kur’an’da sözü geçen Yecüc-Mecücler Türklerden başka birmillet değildir. Onlar, “Yecüc ve Mecüc‟ün amcaoğullarıdır, yüksek dağların tepelerinde yaşarlar,avcılık yaparlar, avlanmadıkları takdirde karga ve akbaba gibi kuşların etini yerler, aralarında sihirçok yaygındır. Bazılarına göre Türkler, çok vahşi ve kıllı kaba vahşi insanlardır, bu kıllarını uzatırlar,sanki bir elbise gibi ayaklarına kadar indirirler, böylece onların elbise giymelerine lüzum dahikalmaz. Onların bütün meziyetleri çapul ve yağmadır.” Yine aynı zata göre Araplar, huzur, bolluk ve refahın gelmesi için Türklerin yok edilmesi 6gerektiğine inanmaktadır. Türkler, er ya da geç, Araplar karşısında başarısızlığa uğrayacak, daha sonraHabeşler gelip Mekke’yi ve Kâbe’yi yerle bir edecekler, fakat daha sonra Müslümanlar tekrar üstüngelecektir. Belhî, Arap bilginlerinin bu konuda hemfikir olduğunu öne sürmüştür. Ne var ki, önesürdüklerinin hiçbirisi gerçekleşmemiştir. Kâbe’yi tahrip eden Habeşler değil, Harici mezhebindeki Araplar(Karamitiler) olmuş, Habeşler, İslam ülkelerinin işgali için kendilerinden çok şey uman Portekizlilerinemellerine alet olmamış, Haçlılar dünyanın öbür ucundan gelerek İslam ülkelerini talan etmişler, bir kısımFilistinli ve Mısırlı Arap tüccar Haçlılara hizmet etmiş, İslam topraklarını Türkler kurtarmış ve Türklerinegemenliği giderek pekişmiş ve 20. yüzyıla kadar da aralıksız sürmüştür. Türklerin gücü tükendiğinde İslamdünyasının ne hale düştüğünü ise her gün televizyon ekranlarından izlemekteyiz. Türkleri kötülerken ipin ucunu iyice kaçıran Araplardan biri de Aliyü’l Karî’dir. Bu zatınzırvalarına göre Türkler başka bir insan cinsidir. Onlara nesnas (uzun kuyruklu bir maymun türü)denilse daha iyi olurmuş. Bir başka Arap yazar Al Tevhidî’dir. Ona göre, “Zenciler aşağı sınıf yaratıklardır, zavallı hayvanlarabenzerler; Türkler ise aynı Zenciler gibi, hayvan niteliğinde şeylerdir; şu farkla ki, Zenciler zayıf ve zavallıiken Türkler güçlü ve vahşi hayvanlar gibidir”. Türk düşmanlığı Endülüs’te yazılan kitaplarda bile yerini bulmuştur. 11. yüzyılda Toledo kadısıolan Said al-Endülisî’ye göre Türkler, insandan çok hayvana yaklaşıktır. Bu gibi konuları, Arsızlık veKültür/Batının Kültürü Dış Politikasını Nasıl Yönlendiriyor? adlı kitabımızda bulmak mümkündür. Şu hususu burada hemen belirtmeyi ihmal etmemeliyiz ki, Avrupa’da ortaya çıkan ırkçıkuramların kendine özgü bir gelişme süreci vardır. Söz konusu ırkçı kuramlardan Türkler de nasibinialmıştır. Bunun için gerekli ön malzemeyi İslam döneminde Arap yazarlar sağlamıştır. Bir başkadeyişle, ilham kaynağı büyük ölçüde Endülüs kütüphaneleridir.İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 7. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com Arap tefsircilerin Kur’an tefsirlerinde Yecüc Mecüc’le Türkleri özdeşleştiren telkinlerininkaynağı işte bu, yukarıda sıraladığımız sözde İslâm âlimleridir. Vanî Mehmet Efendi’nin karşı çıktığı vedüzetmek için elinden geleni yaptığı iftiraların kaynağı budur. Vanî Mehmet Efendi vaazlarını YeniCami kürsüsünden yapardı. Diğer pek çok din bilgine nazaran aynı zamanda tarih bilincine sahip birbilgindi. Hazırladığı 7 ciltlik tefsirde Arap müfessirlerin yazdığı ve içi İsrailiyat’la dolu tefsir kitaplarınınhatalarını kendince düzeltmiş ama devletin üst kademelerini kuşatan, çıkarından başka bir şeydüşünmeyen devşirmelerin garazından kurtulamamıştır. Onu Viyana bozgununun kargaşa ortamındaBursa’ya sürgüne göndermişler ve eserine “ırkçı bir Türk tarafından yazılan ırkçı bir tefsir” damgasıvurmuşlardır. Arnavut kökenli Şemsettin Sami, Kamus’ül Alam’ında onun için “başka halklara karşıolan taassubu ile tanınır”, diye yazmış, yaptığı işin sadece büyük bir haksızlığa karşı çıkmak olduğunugözden kaçırmıştır. Peki, Zülkarneyn İskender’dir, ya da Himyerlidir, deyince taassup olmuyor da Türkdeyince niye taassup sayılıyor. Onun hakkında, “siyasetten anlamaz âlimlerden” diye görüş öne sürenide olmuştur. Müslümanları birleştirmek için Türkleri kötülemek gerekiyormuş gibi, “Müslümanlarınkalplerini birleştirme yolunda hizmet edemeyen”, bir bilgin denmiştir11. Alman tarihçi Hammer bile,sanki İslam ilimlerinden haberdar biriymiş gibi, onun için “mürai vaiz”, “birçok katı naslarla(dogmalarla) dolu tefsir eserinin yazarı” demiştir. İsmail Hami Danişment, onu tanıtırken, “düşmanlarıda meziyetleri kadar çoktu”, diyor. Prof. Dr. Aydın Taneri, Türk Devlet Geleneği adlı eserinde, konuyuincelerken, Mehmet Efendi’ye yapılan “bu haksız ithamın tesiri en son Osmanlı müelliflerine kadarsürmüştür”, diyor12. Vanî Mehmet Efendi, 1685 yılında sürgüne gönderildiği Bursa Kestel’de ölmüş veorada kendi yaptırdığı caminin avlusuna gömülmüştür. Onun sahneden çekilmesiyle birlikte Türklükdüşmanları faaliyetlerini artırmış, tekrar köşe başlarını tutmuşlardır. Durum günümüzde yeniden hızkazanmıştır.3 BİR KIYASLAMA ZEMİNİ DAHA: GERMEN TARİHİ 7 Şimdi bir de Avrupa cephesinde ortaya çıkan üstünlük iddialarına ve bu iddiaların merkezindeyer alan Germen kavmiyle ilgili bilgilere göz atalım! Germen ırkının üstünlüğü kuramı üzerinde durulması gereken diğer zırva demetidir. Arapüstünlük iddiaları din aracılığıyla aklanmaya çalışılan bir iddia idi. Buna karşılık Germen ırkçılığı sözdebilim adamları marifetiyle bilim üzerinden aklanmaya çalışılan bir ırkçılıktır. Bunun yanında arkeolojiyive tarihi çarpıtmak suretiyle yürütülen Hint-Avrupacılık ve Helen-Hıristiyan ülküsü söylemiyleyürütülen üstünlük kuramları da vardır. Bütün bu kuram kalabalığının boy hedefi Türkler ve Türklükolmuştur. Bu gibi sözde bilimsel iftiralara Uygarlığın Kritik Yolu Olarak Temizliğin Tarihi adlıkitabımızda cevap verdik. www.ibrahimokur.com adresinde söz konusu kitabın kapak resminin üzerinitıklayarak kitap hakkında bilgi almak, önsözünü okumak ve içindekiler listesine erişmek mümkündür. Burada, daha önce yayınlanmış olan söz konusu dosyamıza şu hususları da eklemek istiyoruz: Germenlerin MS 2. yüzyıldan önceki tarihleri hakkında “hemen hemen hiç” 13 bilgibulunmamaktadır. Öncesiyle ilgili efsaneleri vardır. Buna göre, Türklerin ortak atasının Asena olmasıgibi, Germenlerin ortak ataları da“Mannus”tur. Günümüzde Germenlik parantezinde yer verilenkavim adları uzun bir listedir: İngaevonlar, Herminonlar, İstaevonlar, Tungrlar, Skirler, Rugiler,Herullar, Vandallar, Gepidler, Gotlar, Tötonlar, Thüringler, Kimberler, Katlar, Frizler, Kauklar,Kerusklar, Suevler, Lombartlar, Angıllar, Markomanlar, Kuvadlar, Burgonlar, Franklar, Alamanlar,Saksonlar, Ostrogotlar, Vizigotlar. Toplam 28 ayrı ad tespit ettik. Daha derin bir araştırmayla, bu sayıkat be kat artar gibi görünmektedir. Bütün bu kavimleri ortak olarak aynı parantezin içinde ifade etme düşüncesi ilk kez 11.yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu zamanda bütün bu kavimler “Deutsch” (diutise) sıfatını kullanmayabaşlamışlardır. Yani bunlara Germen diyenler başkalarıdır. Kendi seçtikleri Deutsch sözcüğü esasındaİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 8. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com“halka ilişkin” anlamına geliyormuş14. Tarihçiler, Avrupa’nın birbirine düşman kabilelerini bir araya getirerek Avrupa’yı birleştirmekiçin çaba sarf eden ilk devlet adamının 5. yüzyıl ortalarında hüküm sürmüş olan Hun imparatoru Attilaolduğunu söylerler. Bin yıl kadar önce de Etrüskler İtalya yarımadasındaki kavimleri böylebirleştirmişti. Hunlar ve Germenler hakkında yazan Fransız tarihçi Marcel Brion bakınız ne diyor15:“Bugün devlet adamları, hangi ulustan olurlarsa olsunlar, Attila‟nın „Avrupa Birliği‟ oluşturmaplanının, bugün dünyanın bildiği en büyük projelerden biri olduğunu asla inkâr edemezler… Bu planonun dehasının esinlendiği bir şeydir; Germen prenslerinin, Galya köylülerinin temsilcilerinin,İberyalıların, Britanların, İskandinavların, Yunanlıların kendisine geldiğini görünce ortaya çıkmıştır.” Almanlar, Attila adının Got menşeli bir sözcük olduğunu öne sürerek onu sahiplenmek isterler. Biryakıştırma yaparak Attila’nın Gotça olduğunu öne sürerler. Onlara göre Attila, Got dilinde “babacık”anlamına gelen bir sözcükmüş. Oysa “Etila”, Türk ad koyma geleneğine göre, “İtil ırmağı kıyısında doğancihangir” anlamına gelir16. Ayrıca, Attila’nın oğullarının adlarının (İlek, Dengizik, İrnek) Türkçe olmasına nedemeli? Eşinin (başhatun) adının Arıkan olmasını nasıl açıklayacaklar? (Son zamanlarda Türklerle Almanlarakraba çıkabilir diyenler de ortaya çıkmadı değil.) Almanların söz konusu sahiplenme eğiliminin nedeni, Türklerin bir kolu olduğu artık iyiceanlaşılmış olan Hunlar karşısındaki zayıflıklarını sergileyen bazı tarihi gerçeklerin gizlenmekistenmesidir. Öyle ya! Üstünlük iddiası için kimseden daha zayıf olmamak ve her şeyi kendisi bulmakgibi bir vitrin tasarımına ihtiyaç görmüşlerdir. Oysa görüldüğü gibi, sadece Attila ile ilgili gerçeklerGermen ırkının üstünlüğü ve uygarlık kurucu kavim olduğu balonunu söndürmeye yeterlidir. Dahası,Almanların Attila’yı göklere çıkardıkları destanları bile vardır. Nibelungen Destanı olarak bilinen budestanda Attila, “doğru olmayan durumlarda bile asaletini muhafaza edebilen bir kahraman” olaraktanıtılır. Söz konusu destanda geçen bir cümle şöyledir: “İyiliklerinin ve zekâlarının bir eşi 8görülmemiş Hunların ülkesinde büyük bir hükümdar vardı.” Germen kavimlerinin kabile şefleriAttila’nın sarayında ağırlanır, orada eğitim görürlerdi. İngiliz ve Fransızlar da köken itibariyle Deutsch’a dâhildirler, yani söz konusu kavimlerdenfarklılaşarak bugünkü kimliklerine kavuşmuşlardır. Türkler ve Avrupa/Avrupa Kimliği Nasıl Şekillendi?adlı kitabımızda kapsamlı olarak incelediğimiz gibi, daha sonra Fransa adını alacak olan oluşum ilk kez8. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Avrupa’da tarihin akışını değiştiren olayların en önemlisi 732 yılında Paris yakınlarında cereyan edenPoitiers Savaşı’dır. O yıl Pireneleri aşarak Avrupa içlerine kadar ilerleyen Emevi ordusu, Tours ve Poitierskentleri arasındaki ovada Charles Martel komutasındaki Frank askerleriyle savaşa tutuştular. Çatışmasırasında Emevi ordusu komutanı öldürüldü. Bunun üzerine geri çekilmek zorunda kaldılar. O zamana kadarFransa her taraftan saldırılara sahne olan, elliye yakın farklı etnik kimliğin, çeşitli dinlerin ve mezheplerinbirbiriyle kıyasıya mücadele ettiği, çok değişik dillerin konuşulduğu bir yerdi. Emevi saldırısı ve başarısızlığıonlara “ortak düşman” tanımı geliştirme fırsatı sağladı. Avrupa tarihinin bu dönemine “Fransa’nın doğuşu süreci” denir. Katolik kilise Fransa topraklarına budönemde alabildiğine nüfuz etmiştir. Öyle ki bu dönemde Fransa topraklarının üçte biri Katolik Kilise’ninmülkü haline geldi. Manastır tarikatları da bu dönemde ortaya çıktı. Bazı piskoposlar 40 bin dönüm toprağasahip oldular. Saksonya’da bir rahibe manastırı 11 bin çiftliğe sahip olmuştu. On beş bin çiftliğe sahip olanmanastırlar bile vardı17. Bölgeye İslam tehlikesini kullanarak Katolik Kilise önderliğinde istikrar gelmiş, fakatbölgede yaşayan halklara pek bir yararı olmamıştır. Papa, piskopos, başrahip, baron ve toprak soylu zümreleretrafında servet yoğunlaşması dönemi açılmış, durumu aklamak üzere Katoliklik öğretisi epey takviyeedilmiştir. Bu dönem aynı zamanda Fransa’nın, Doğu’nun aydınlığından erken faydalanmasının önünegeçmiş, feodalizmin inşası ve kemikleşmesi dönemi olmuştur. Halkların buna ilelebet razı olması ve tepkiİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 9. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comgöstermemesi düşünülemezdi. Nitekim hanedan kavgalarıyla karışıklıklar yüz yıl sürdü ve ülke bir kralınoğulları arasında yapılan Verdun Antlaşması’yla üç parçaya bölündü. Batı Frank, Orta Frank ve Doğu Frankkrallıkları ortaya çıktı. Söz konusu antlaşmanın tarihi 843’dür ve bu tarih, Fransa’nın ve Almanya’nın(Deutsch) tarih sahnesine çıktığı kabul edilen tarihtir. Türklerin resmi tarihini Göktürk devletiyle başlatmayıkabul edecek olursak, itiraz ettiğimiz bu tarih bile bugünün büyük güçlerinden olan Fransa’nın resmen tarihsahnesine çıkmasından 300 yıl öncedir. “Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun kuruluşu da VerdunAntlaşması’na, yani 843 yılına dayanır. Dolayısıyla hem Germen adının geçtiği ilk devletin hem de Frankadının geçtiği devletin kuruluşu Göktürk devletinden 300 yıl sonradır. İngiltere’nin tarihine de kısaca bir göz atalım: İlginç olan şudur ki, İngiltere diye bir ülke yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır, hayalettir.Ülkenin resmi adı, “Büyük Britanya, Kuzey İrlanda ile Öteki Ülke ve Bölgeler Birleşik Krallığı” ya dakısaca “Birleşik Krallık” olarak anılır. İngilizler, çeşitli halkların karışmasıyla ortaya çıkmış, dillerine debirçok başka dil kaynaklık etmiştir18. İngiltere, yukarıda Germen kavimlerini sıraladığımız listede yer alanAngıllar ve Saksonların, 5. ve 6. yüzyılda adaya ayak basarak kocalarını savaşlarda kaybetmiş Kelt kadınlarıylaevlenmeleriyle ve Danimarkalıların, Norveçlilerin, Normandiya’dan adaya geçen Bretönların, İrlandalılarla,İskoçlarla ve adada yaşayan diğer halklarla karışmasıyla ortaya çıkmış karma bir halktır. Bu guruplarınhepsinin geçmişte bir dilleri vardı. Kaynaşmayla birlikte karmaşık bir dil olarak İngilizce ortaya çıktı.İngilizcenin temelini 5. ve 6. yüzyıllarda ülkeyi istila eden Angılların ve Saksonların dilleri teşkil eder.Günümüz İngilizcesinin söz dağarcığının yarısı bu kaynaktan gelir. Gerisi Fransızca ve Latincekökenlidir. Bu yüzden dilbilimciler, İngilizceyi Germencenin bir kolu olarak kabul ederler. Yanigünümüzde dünyanın her tarafında konuşulan İngilizce, olmayan bir ülkenin toplama dilidir. İngiltere ve Almanya’nın tarih sahnesine çıkışıyla ilgili kritik önemli tarihi gerçekleri İkinciBinyılın Muhasebesi ve Türkler ve Avrupa adlı kitaplarımızda daha geniş olarak inceledik. Artık Eski 9Çağlar Türk tarihini değerlendirmek için gerekli kıyaslama zeminine sahip olduğumuzu düşünüyoruz.O halde şimdi de Türk tarihinin karanlık çağlardaki aydınlığını göstermeye çalışalım.4 SUMERLER, TURUKKULAR/ MARİ ve MISIR BELGELERİ Bir kavim adı olarak Türk sözcüğünün geçtiği ilk tarihi belgeyi 6. yüzyıla yerleştirenler,iddialarını Çinli hükümet görevlilerinin bir raporunda yer alan Tu-kü-e (Tukyu) sözcüğünedayandırırlar. Türk, söz konusu raporda Çin’in batısında ve kuzeyinde yaşayan kavimlerin sıralandığıbir listede yer almaktadır. Belgenin düzenlendiği tarihten 30 yıl sonrasına ait bir Bizans belgesinde deTürk adı, İtil ırmağının doğusunda yaşayan kavimleri ifade etmek için kullanılmıştır. Çift taraflıbelgelere dayanan bu bilgiler, neredeyse genel kabul görmüştür. Çünkü Türklerin ortaya çıkışını,tarihin mümkün olduğu kadar geç bir dönemine yerleştirmek için batılı ideolog-tarihçilere fırsatvermiştir. Oysa bir kavmin adı olarak Türklerden söz eden binlerce yıl öncesinden kalan yazılı belgelerbulunmuştur. Bunları bulanlar da Batılı tarihçiler ve arkeologlardır. Söz konusu belgeler, bugün adıyaşayan kavimler arasında, en eski kavim adının “Türk” olduğunu göstermektedir. Israrla önesürüldüğü gibi, son ortaya çıkan kavim olduğunu değil. Yukarıda söylediklerimizi tekrarlayacakolursak, eğer Göktürk devletinin kuruluşunu Türk kavminin ve Türk adının resmi tarihinin başlangıcıkabul etsek bile Avrupa devletlerinin hepsinden 300 yıl daha eski bir tarih söz konusudur. Ama işingerçeği bu kadarla sınırlı değildir. Çünkü az önce de belirttiğimiz gibi, Türk adı tarihin karanlığında enson kaybolan kavim adıdır. Önce şu gerçeği dile getirmek istiyoruz: Türklerin tarihi, Türkler tarafından değil, Türklerin düşmanları tarafından tutulmuş yazılıbelgelere dayanarak ortaya çıkmış bir tarihtir. Türkler kendi tarihleriyle ilgili araştırmalara yeni yeniİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 10. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comönem veriyor. Türklerin tarihinin kaydını tutan öncelikle Çinlilerdir. MÖ 2. yüzyılda Çin, kendikabuğuna çekilmişti. Kendi ülkelerinden başka bir yeri tanıyorlardı. Onlara göre dünyada tek birdevlet vardı ve o da Çin’di. Dünyanın ortasında duruyordu, barbar-vahşi diğer kavimler Çin’inetrafında yaşıyorlardı. Onu bir halka gibi kuşatmışlardı. MÖ 3. yüzyılın sonunda Mete Han tarihsahnesine çıktı ve Çinliler anladı ki yeryüzünde en güçlü devlet Çin değildi. Hun devleti daha güçlüydü.(Bu konudaki geniş değerlendirmemizi “Çin/3500 Yılın Köşe Taşları” adlı kitabımızda yaptık.) Budurum Çin düşüncesini ister istemez değiştirdi. Aslında devlet konusundaki eski felsefelerini terketmediler. Hunları da siyaseten yanlarına katarak çelişkileri aşmaya çalıştılar. Korku içindeydiler ve buyüzden Hunları tanımak için geniş araştırmalar giriştiler. Onları tanımak, gerçek güçlerini tartmak,zayıf yanlarını bulup çıkarmak ve çözümlemek istiyorlardı. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi adlıeserinin hemen başında durumu şöyle ifade ediyor: “Tarih boyunca Çin’in başarısı karşısındakidüşmanı tanımasıyla ilgilidir.” İşte biz, Orta Asya Türklerinin tarihini Çinlilerin bu stratejik tutumu sayesinde öğreniyoruz.Diğer yandan aynı tutumu Bizanslıların da izlediği anlaşılıyor. Farslar da aynı şekilde hareket ettiler.Böylece Orta Asya Türk tarihi, doğuda Çinli elçi-casuslar, batıda Bizanslı elçi-casuslar ve güneyde Farselçi-casuslar tarafından kayıt altına alındı. Bu gibi harici bilgiler, Türk tarihini berraklaştırdı. İşin ilginci,Türkiye olarak biz, bu bilgileri Bizans kaynaklarından, Fars kaynaklarından ya da Çin kaynaklarındanöğrenmedik. Türkler Anadolu’da ve Balkanlarda çok güçlenmişler ve Bizans’ın yerini almışlardı. Bugelişmelerden sonra Türkleri izlemek görevini Fransız ve Almanlar miras olarak iş edindi. Öyle ki,Fransa’dan Cizvit misyonerler Çin’e gidip Çince öğrendiler ve hem Çin hem de Türk tarihini Çincebelgelerden incelediler. Amaçları Çinlilerinkiyle aynıydı. Onlar da zayıflıkları bulup yararlanmak istiyorlardı. Bahaeddin Ögel, söz konusu araştırmaların bize ulaşmasını sağlayanların başında, 220 yıl önceyaşamış olan Fransız tarihçi (Sinolog) Joseph de Guignes(1721-1800)’i minnetle anmıştır. Azimle 10çalışan ve kendi olağanüstü çabasıyla Çin dilinin uzmanı olan Guignes’in eseri 8 cilt halinde HüseyinCahit Yalçın tarafından Türkçeye “Türklerin Tarih-i Umumisi” adıyla tercüme edildi. Bahaeddin Ögel’inifadesiyle bizler, “Selçukluların bile Orta Asya’dan geldiğini”, ondan öğrenmişiz19. Onun yanında, gençyaşta koleradan ölen İngiliz Arthur Lumley Davids (1811-1832), Rus etnografyacı Wilhelm Radloff(1837-1918), Macar asıllı seyyah ve oryantalist Arminius Vambery (1832-1918) ve Alman arkeologAlbert August von Le coq (1860-1930) ve Danimarkalı William Thomson Türk tarihi bilimininkuruluşunda minnetle anmamız gereken bildiğimiz diğer isimlerdir. Görüldüğü gibi, hiçbiri Türkdeğildir. Bunların yanında daha birçok arkeologun adını anmalıyız ki, onların olağanüstü gayretlerisayesinde toprak altından Türk adının kökenlerini kanıtlayan binlerce yıllık belgeler çıkarıldı. Bütün bunları şunun için söyledik: Bu tebliğimizde Türk ve Türklük adına ne söylediysek,hepsinin kâşifi ve kargacık burgacık simgelerin şifrelerinin çözücüsü Avrupalı milletlerin yetiştirdiğigayretli insanlardır. Bu vesileyle, hem onları minnetle anmış olduk hem de anlattıklarımızın “Türk’ünTürk’e propagandası” olmadığını göstermek istedik. Eğer Türk’ün propagandasından söz edileceksebunu yapanlar Avrupalılardır. Böylece Türk’ten ve Türklükten söz edilen her yerde “Türk’ün Türk’epropagandası” klişesini ortaya atanlara peşin bir cevap vermiş olduk. Şimdi önce Mari ören yerindeki bulgulardan başlayalım: Suriye’de, Fırat ırmağının doğu kıyısında yer alan MÖ 3100’lerde kurulduğu anlaşılan Marikenti harabeleri vardır. Buluntular, bu kentin Sumer uygarlığının bir uzantısı olduğunu göstermektedir.Burada, 1933 yılında, kazılar başlatılmış ve üç yüz odalı bir saray bulunmuştur. Söz konusu odalardanbiri, tabletlerle dolu olan bir arşivdir. Arşiv, Akat dilinde yazılmıştır. Burada ele geçen ve şimdiye kadarokunabilmiş olan tabletler üzerinde 28 kez “Turukkular” adının geçtiği görülmüştür. Bu tabletler,çevredeki casusların kentin kralına gönderdiği raporlardır. Anlaşıldığına göre, o dönemde, Guzların birİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 11. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comkolu olduğu anlaşılan Turukkuların faaliyetleri günü gününe takip edilmektedir. Akatları yenerek,Sumer egemenliğini yeniden kuranlar işte bu Turukkulardır. Sumerlerin egemenliği tekrar ele aldığı budönem, Sumer Rönesansı çağı (MÖ 2150-1950) olarak adlandırılır. Sumerleri uygarlığın temelineyerleştiren büyük başarılarının pek çoğu, işte bu 200 yıl süren ikinci dönemlerinde ortaya çıkmıştır.Guzların 125 yıl süren egemenliği sırasında 12 kral başa geçmiştir. Bunlardan biri olan “Yarla”,“Yarlagan” olarak Orhun Kitabelerinde geçen bir isimdir. Bir başkası olan İnkişi’nin adı da Enkiş olarakDede Korkut’ta geçmektedir20. Sumer dilinin, günümüz Türk dillerinin bilinen en eski biçimlerinden biri olduğu 19. yüzyılınortalarından beri bilinmektedir. Hiç şüphe yok ki, birbirini tanımayan insanlar, iki ayrı yerde, iki ayrıçağda, meramını anlatmak için aynı sözü icat edip kullanabilir. Bu sözler arasında fonetik bakımdan daanlam bakımından da aynılık olabilir. Ancak söz konusu aynılıkların sayısı arttıkça durumunrastlantıyla ortaya çıkmış olması ihtimali azalır. Sumerolog Muazzez İlmiye Çığ, EtrüsklerSempozyumu’nda “Sumer Dili ile Türk Dili Karşılaştırmaları” konusundaki tebliğinde, ŞikagoÜniversitesi’nden Morris Swadesha (1909-1967) adlı ünlü bir dilcinin, iki dil arasında hem anlambakımından hem de fonetik bakımdan aynılık durumundaki sözcüklerin sayının 7’den fazla olmasıhalinde söz konusu iki dil arasında tarihi bir ilişki olduğu tezini savunduğunu söylemiştir. Bununyanında, Prof. Dr. Osman Nedim Tuna, 7 değil, bulduğu 165 çift aynılığa dayanarak, Türkçe ileSumerce arasındaki aynılıkların rastlantısal olmasının milyar kere milyarda bir olduğunuhesaplamıştır. Gayet açıklayıcı bir benzetmeyle, 10 kelimenin aynı olması ihtimalinin, İzmir-Erzurumarasındaki mesafenin (1280 km) 1 milimetresinden bile az olduğunu göstermiştir. Hesap yöntemiSumer Matematiği adlı kitabımızda yer almaktadır. 11 21 Haritada görülen Mari kenti ve krallığı bölgesi günümüzde Suriye topraklarında kalmaktadır . Sadece kelimelere bağlı aynılıkları değil, gramer benzerliklerini de dikkate almak gerekir.Sumercede de Türkçede de kök sabittir ve yeni kelimeler arkaya yapılan eklerle türetilir. Mesela,oku.yorum, oku.du, oku.duk, oku.yacağız gibi. Aynı şekilde her iki dilde de erkeklik ve dişilik yoktur.Mezopotamya’ya daha sonraları egemen olan Sami kavimlerinin dilinde her iki özellik de yoktur.Üstelik erkeklik dişilik vardır. Kelimeler önüne de arkasında da ek alabilir ve kök değişebilir. Sumercoğrafyasına yakın coğrafyada sadece Türkçede Sumerceyi de kapsayan özellikler mevcuttur. Budurum 1867 yılından beri bilinmektedir. Fransa’da Arkeoloji Cemiyeti’nin bir toplantısında Oppert adlıbir uzman tarafından ortaya atılmıştır. Sumercenin Türkçe ile olan ilgisini kanıtlamanın mümkün olmadığını, çünkü çok eski çağlaraİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 12. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comait olduğunu söyleyenler de vardır. Bunlar, Hin-Avrupacıların Batı dünyasında genel kabul görenkuramlarını incelemelidir. Bunun yanında, bilim dünyasının son yıllardaki en önemli tartışmalarındanbiri olan atomun iç yapısıyla ilgili tartışmaları incelemelidirler. Bu sayede gözlem sınırının ötesiniaraştırabilmek için ne kadar tutarlı yöntemler geliştirilebildiğini anlamış olurlar. Her zamansöylemişizdir: Bilim tarihini ve bilim felsefesini bilmeden yapılan bilimin kolu kanadı kırık kalır. On binlerce Sumer tableti, Türkçe ile Sumerce arasındaki ilginin sağlam kanıtları olarak Batılıülkelerin müzelerinde sergilenmektedir. Mari kenti bulguları, bu gerçeği doğrulayan yeni kanıtlar sağlamış,doğruluğuna resmiyet kazandırmıştır. Dahası, Mari sözcüğü, günümüzde de Türk dünyasındayaşamakta olan bir sözcüktür. Türkmenistan’da bir vilayetin adıdır. Bu vilayetin sınırları içinde tarihiMarguş uygarlığını kalıntıları vardır22. Bunun yanında, İtil-Kama ırmaklarının buluşma noktasında yeralan ve Rusya Federasyonu’na bağlı bir Mari Özerk Cumhuriyeti vardır23. Ayrıca Strabon’un “AntikAnadolu Coğrafyası” adlı eserinden anladığımıza göre, Doğu Karadeniz bölgesi ağırlıklı olmak üzereKaradeniz kıyılarında yaşayan önemli bir Mari nüfusu vardır. Ayrıca, Mari dili Türkçemizin de dâhilolduğu dil gurubuna bağlıdır. Çeremişce olarak da anılan bu dil, Fin-Ugor dil ailesine bağlı bir dildir24. Yine Mezopotamya bölgesinde bulunan bir tabletten anlaşıldığına göre, MÖ 3. binyıldaAnadolu’da bir “Türkî kral” yaşamıştır. Söz konusu tabletin ilginç özelliği, kopyalarının üç ayrı yerde birdenele geçmiş olmasıdır. Bir kopyası Babil’de, bir kopyası Mısır’da bir kopyası da Hattuşaş’ta bulunmuştur.Hattuşaş metni 1938 yılında çözümlenmiş ve Berlin’de yayınlanmıştır. Tabletin anlattığına göre, MÖ2200’lü yıllarda, Akat kralı Naramsin, Anadolu’ya bir sefer düzenlemiş, Anadolu’daki kent devletleri, butehlike karşısında aralarında birlik oluşturarak Akat saldırısına karşı durmaya çalışmışlardır. Yine tabletegöre, koalisyona on yedi Anadolu beyi katılmış, fakat Akatlara yenilmekten kurtulamamışlardır. Kral buzaferi karşısında bir belge düzenleyerek, yendiği beyliklerin adlarını teker teker sıralamıştır. Söz konusubelgenin on beşinci satırında yer alan beyin adı Türkî kral İlşu Nail’dir25. Pek tanıdık değil mi? 12 Doğu Anadolu’da, İran’da ve Irak’ta Turukkulardan söz eden tabletler dört yüz yıllık birzamana yayılmaktadır. Söz konusu kavim, Zagros dağlarında yaşayan, Urfa’dan Kerkük’e kadar olanbir alanda cengâverlik yapan bir kavimdir. Tabletlerde Turukkulardan “uyuyanları uyandıran” olaraksöz edilmektedir. Belgeler Türklerin en az 4200 yıldır Anadolu’da yaşamakta olduklarının kanıtlarıdır. Mısır’da da Türk adının karşımıza çıktığı kitabeler vardır. Söz konusu kitabeler iki tanedir.Birincisi MÖ 13. yüzyılın son yıllarına aittir. Bu tarihlerde Egeli kavimler tarafından kurulan birkoalisyon donanması Mısır’a saldırmış, fakat Delta içinde mağlup olmuşlardır. Bu zafer üzerineFiravun Merneptah (MÖ 1213-1203), Karnak’ta bir kitabe diktirmiştir. Söz konusu kitabeye, yendiğikavimlerin adlarını yazmıştır. Bunlardan biri Turşalardır ki, tarihçiler sözcüğün Troyalıları anlattığınıdüşünmektedir26. Bu kitabeye şöhret kazandıran diğer bir konu da, Orta Doğu’yu sözde tarihselgerçekler öne sürerek hak iddia eden ve kana bulayan İsrail’in, kitabenin içinden bir sözcük seçerek onayaslanmasıdır. Bu sözcük I.si.ri.ar’dır. İddiaya göre bu belge İsrail adının geçtiği tarihteki ilk belgedir. Hattaöyle ki, kitabede Turşalar adının geçmesi dikkate alınmaksızın, vurgular İsrail’e yöneltilmiş ve kitabeyeİsrail Steli denmiştir. İddia 1896 yılında ortaya atılmış ve İngiliz gazetelerine manşet olmuştur. Artıkhiç kimse aksini öne süremezdi. Çünkü Protestanlığın sokağa egemen olduğu ve Yahudilerin desermayeye egemen olduğu İngiltere’de Tevrat’ı doğrulayan ilk kanıt bulunmuştu (!). Oysa günümüzdekoparılan gürültünün cüssesine denk düşecek başka bir belge örneği yoktur. Ayrıca biz söz konusumetinde İ.si.ri.ar’ın ne yaptığını, hangi münasebetle kitabe üzerinde yer aldığını da anlayamadıkdoğrusu. Bu kelimenin “Zülüflü Libyalıları” anlattığını savunanlar olduğu gibi, başka anlamı olduğunadair makaleler de vardır27. Ama daha ileri bir değerlendirme yapmak için yeterli bilgi yoktur*.* Buna karşılık, MÖ 9. yüzyıla ait Meşa Dikilitaşı‟nda İsrail‟den söz edilir. Söz konusu dikilitaş, Firavun Merneptah‟ın dikilitaşından 3-4 yüzyıl sonradır.İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 13. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com Kanıt niteliğinde ikinci bir kitabe daha vardır. Söz konusu kitabe sözünü ettiğimiz ilk kitabedenbirkaç on yıl sonra, Firavun 3. Ramses(MÖ 1187-1156)’in 8. idare yılında (MÖ 1180) Egeli DenizKavimlerine karşı kazanılmış ikinci bir zaferin anısını yaşatmak için tapınak duvarların kazınmıştır.Medinet-Habu Zafer Kitabesi olarak anılır. Turşalar adı, bu kitabede de yenilen diğer koalisyonamensup kavimler arasında sayılmaktadır28. Her iki kitabenin dikildiği dönem, Ege’de kavimlerinkaynaştığı bir dönemdir. Troya Savaşı’ndan sonra Akhalar zafer kazanmış oldukları halde, Troya’yı elegeçirememişler, buna karşılık bölgede yoksulluk baş göstermiştir. Nedeni bir deprem, üst üste gelenkıtlık veya bir veba salgını da olabilir. Nedeni bilinmiyor ama çeşitli belgelerde yer alan bilgilerdenAnadolu’dan Akdeniz’in batısına doğru göçler olduğunu anlıyoruz. 13 29 Firavun Merneptah tarafından MÖ 1225’civarlarında dikilen zafer kitabesinde Turşaların adı geçer . Kitabe, 3,18 metre yükseklikte ve 1,63 metre genişliktedir. 30, 31 Firavun 3. Ramses’in Egeli Deniz Kavimleriyle yaptığı savaşta kazandığı zaferi tasvir eden duvar oymasıİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 14. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com5 TURŞALAR, TRUVALILAR ve ETRÜSKLER / ROMA BELGELERİ Şimdi, Mısır kitabelerinde karşımıza çıkan Turşaların kimliğine dair kanıtları inceleyelim: Arkeoloji, MÖ 8. yüzyılda İtalya yarımadasının batı kıyılarında bir kültür devrimi olduğunuortaya çıkarmıştır. Bölgeye uygarlığın taşınması, Anadolulu göçmenler sayesinde olmuştur. Sözkonusu göçmenler, Etrüskler ve Truvalılar olarak anılan kavimdir. Truva’da Hektor’dan sonra gelen enbüyük kahraman olan Aenas, Truva düştükten sonra halkına önderlik ederek önce, şimdiki Altınolukkıyılarına gelmiş ve daha sonra denize açılarak Akdeniz’de yıllarca dolaşmış, yaşamaya elverişli yerleraramıştır. 32 Truvalı kahraman Aenas’ın Akha katliamından kurtardığı halkıyla beraber Akdeniz’de dolaştığı dönemde izlediği yollar . Yukarıdaki haritada görüldüğü gibi, sonunda İtalya yarımadasının batı kıyılarındaki Latiumdenilen bölgeye ayak basar. Bölgenin yerel kralıyla anlaşır ve onun kızıyla evlenir. Zaman geçer vetorunları dünyaya gelir. Adları Romus ve Romulus’tur. Burada Göktürk kağan soyuyla ilgili olarakanlatılan efsanede olduğu gibi, dişi bir kurt tarafından emzirilen iki çocuğun efsanesiyle karşılaşıyoruz. 14Efsaneye göre, söz konusu çocuklar, geçimsizlik ve ölüm korkusu yüzünden dağ başına götürülüp terkedilir. Bir dişi kurt onları görür ve emzirerek hayatta kalmalarını sağlar. Daha sonra da bir çoban onlarıbulur ve evlat edinir. Romulus, Roma kentinin kurucusu olarak anılır. Roma adı da buradan gelir.Kadim Romalı tarihçiler, eldeki bilgilere dayanarak Roma’nın kuruluşunu 21 Nisan 753’degerçekleştiğini öne sürerler33. 34 Bir kurdun Romus ve Romulus’u emzirmesi efsanesini canlandıran bir heykel Bundan sonra Roma kentinin başında Etrüsk kökenli kralları görüyoruz. Bunların ilkiTarquinius’tur. Roma çevresindeki bataklıkları kurutan ve Cloaca Maksima kanalizasyon kanalını inşaeden hükümdar odur35. İkinci hükümdar Servius Tullius’tur. MÖ 535 yılında, Tarquinius’un suikastakurban gitmesi üzerine tahta çıkmıştır. Roma’nın 7 tepesini tek bir surun içine alan odur. Latin birliğinide bu hükümdar kurmuştur. Roma devletini kabileler yığını olmaktan çıkaran hükümdar olarak bilinir. Prof. Dr. Halil Demircioğlu’nun Roma Tarihi adlı eserinde, Etrüsk öncesinde bölgedeİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 15. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comyaşamakta olan ve her biri farklı dil konuşan, birbirini yabancı ve düşman olarak gören kabilelerhakkında bilgiler yer alır. Bu kabilelerin adlarını burada şöyle özetliyoruz: Umbr’lar, Sabel’ler,Sabin’ler, Vestin’ler, Mars’lar, Paelign’ler, Marrucin’ler, Erentan’lar, Samnit’ler, Campan’lar, Lucen’ler,Brutt’lar, Falish’ler, İllyr’ler, Veneti’ler, Iapyg’ler, Mesapi’ler, Ligurlar, Kelt’ler (Galler), İnsubr’lar,Genomon’lar, Boi’ler, Senon’lar, Ligur’lar, Pön’ler ve Hellen’ler. Çok dar bir alanda her biri ayrı ayrı dilkonuşan ve her biri kendi âleminde yaşayan 26 kabile saydık. Bugün bunlara İtalyan deniyor. “İtalia”,o çağlarda yarımadanın güney kısımlarına verilen bir addı. Yani coğrafik bir addır. Bir kavmin adıdeğildir. Zaten yukarıdaki listede “İtalia” adını içeren bir kavim adı da yer almaz. Etrüskler, birliğisağladıktan sonra, bu ad kuzeye doğru yayıldı ve Romalılar tarafından da benimsendi. İmparatorAugustus zamanında (MÖ 64-MS 14), Po Ovası hariç olmak üzere bütün yarımadanın adı oldu.Günümüzde İtalyan denilen milletin tarih sahnesine çıkışı işte böyle Etrüsklerin gayretiyle olmuştur.Bu gerçekler Grek ve Latin tarihçilerinin dile getirdiği gerçeklerdir. Günümüzün Batılı tarihçileri, Etrüskleri, “nereden geldiği belli olmayan bir kavim” olarakniteliyor. Oysa yere göğe koyamadıkları eski çağ tarihçileri böyle söylemiyor. Aenas’ın ve torunlarınıntarihi, MÖ 70-16 yılları arasında yaşamış Latin yazar Virgilius tarafından “The Aenid” adlı bir eserdeölümsüzleştirilmiştir. Söz konusu eserde Truvalılar, “Teurci”ler olarak tanıtılmıştır. Kapsamlı birİtalyanca sözlükte, Truvalı anlamına gelen sözcük “Teucro” olarak verilmiştir36. Aynı sözlük, İliosözünün de Truva anlamına geldiğini bildiriyor. Çağdaş tarihçiler, Etrüsklülerin kökeni konusunda ayak sürüyedursun, Romalı egemenlerAnadolu kökenli olmaktan kıvanç duyarlar ve konuyu her fırsatta dile getirirlerdi. Truva’yıanavatanları ilan etmişlerdi mesela. Ona “İlium” diyorlardı. Roma kralları, soylarının Aenas’dan vedolayısıyla Anadolu’dan geldiğini güçlü bir şekilde vurgulardı. Truva’ya hac ziyareti yapan imparatorlarbile vardır. Julius Sezar MÖ 48’de Truva’ya gelmiştir. Sezar’dan sonra başa geçen Augustus da MÖ 1520’de Truva’ya gelmiş ve hac yapmıştır. Alman tarihçi Birgit Brandau, “Troia/Bir Kent ve Mitleri” adlı eserinde Sezar’ın ziyareti içinbakınız ne diyor37: “Sezar‟ın İlium‟a özel bir bağlılık duymasının üç nedeni vardı: Birincisi, o da öncellerigibi, burayı Roma‟nın anavatanı olarak kabul ediyordu; ikincisi, Homeros‟a duyduğu hayranlığı da örnekalarak Büyük İskender‟in izinden gidiyordu. Üçüncüsü ve belirleyici olanıysa, soyunu doğrudan doğruyaRomalı mitosta Iulus olarak adlandırılan Aenas oğlu Ascanius‟a dayandırmasıydı… Sezar, kentintopraklarını güneydoğuya doğru genişleterek İlium‟u “özgür ve vergiden muaf bir kent” olarak açıkladı.Ne var ki, İlium‟a olan bu sevgisi, onun alın yazısını belirleyecekti. Sezar‟ın Roma İmparatorluğu‟nunbaşkentini Troia‟ya taşıyacağı yönündeki ardı arkası kesilmeyen dedikodular, 44 yılında katillerininkomplo düzenlemesi için yeterli neden olacaktı.” Truva’yı ziyaret edenler sadece krallar değildi. Romalı “soylular” da Truva’yı ziyaret etmeyisoyluluğun gereğini yerine getirmek olarak görürlerdi. “İnançlı” Romalılar için anavatana ilgigöstermek açısından İlium’u ziyaret etmek zorunluluk haline gelmişti”38. Söz konusu ziyaretler 200 yılsürmüştür. Bu geziler sayesinde Truva ekonomisi yeniden canlanmıştır. Truva halkı, konuklarını en iyişekilde ağırlamak için birçok yatırım yapmışlardır. Tarihçiler, Roma tarihinin bu dönemine “TruvaTurizmi Çağı” diyorlar39. İşte Aeneis’in Romalıların milli destanına dönüşmesinin gerisindeki tarihi süreç böyledir. Truva’ya yönelik son büyük hamleyi Doğu Roma İmparatorluğu’nun kurucusu veHıristiyanlığın banisi sayılan İmparator Konstantin yapmıştır. Truva’yı başkent yapmak istemiş, buamaçla Truva’ya gelmiş ve yerinde planlar yapmıştır. Kentin yeni surlarının nereden geçeceğini vekapılarının nerede yapılacağını belirlemiş, inşaatı da bizzat başlatmıştır. Fakat MS 326’da fikrini ansızıdeğiştirmiş ve 11 Mayıs 330’da İstanbul’u başkent olarak ilan etmiştir40. Fikir değişikliğinin nedeniİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 16. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.combilinmiyor ama kesin olan bir şey varsa, o da, uygarlığı bir Helen-Hıristiyan uygarlığıymış gibi anlatançağdaş tarihçilerin suratına bir tokat gibi çarpılan şu gerçektir: Batı dünyası o çağlarda Doğuya aitolmak isterdi. Truva onlar için çok önemliydi, kutsaldı. Truvalılardan farklı bir kavimmiş gibi söz ettiğimiz, Etrüsklerin hikâyesini de kısaca özetleyelim: On üçüncü yüzyılın sonunda Mısır’a saldırırken karşılaştığımız Turşaların bir başka söylenişşekli olan Etrüskler, birincisi MÖ 10. yüzyılda, ikincisi MÖ 8. yüzyılda olmak üzere başlıca iki göçdalgasıyla İtalya yarımadasına yerleşmişlerdir. Yukarıda Aenas’ın göç yolları haritasında görüldüğügibi, İlk göç dalgasında Tiber ırmağı ile Arnus ırmağı civarındaki vadiye yerleştiler. İkinci göçdalgasından sonra ise durumlarını pekiştirdikleri ve MÖ 6. yüzyılda Po ırmağı vadisine yerleştikleribiliniyor. Bu bölgedeki Falsine, Parma, Modena, Mantua, Adria, Spina kentlerini onlar kurmuştur. Etrüsklerin Anadolu kökenli oldukları tartışmalı bir konu olmayacak kadar açık bilgi vebelgelere dayandığı halde “nereden geldiği belli olmayan kavim” denilmesinin bir anlamı yoktur. MÖ5. yüzyılda yaşamış Anadolulu Herodot, Tarih’inde Etrüsklerin Anadolu’dan yola çıktıklarını veasıllarının Lidyalılara dayandığını yazmıştır. Tarih’in birinci kitabının 94. Paragrafında, sonradan Etrüskadını alacak olan Lidyalıların kıtlıktan kırılmamak için kralları tarafından ikiye ayrıldıkları ve kurasonucunda yarısının kıyı kıyı dolaşıp yaşamaya elverişli yer aradıkları ve sonunda İtalya’nın batıkıyısındaki Umbria’ya çıktıklarını anlatılır41. Buna göre Etrüskler Lidya kökenlidir. Hem Herodot’unhikâyesinden hem de Virgilius’un yukarıda sözünü ettiğimiz destanından anlaşıldığına göre Turşalar,Truvalılar ve Etrüskler aynı kavimdir. Bulgular, Türklerle aynı kültür öğelerine sahip olduklarınıgösterdiği gibi, Sumerlerle de yakınlıkları olduğunu göstermektedir. Etrüsklerle ilgili olarak Bodrum’da düzenlenen sempozyumda sunulan yerli ve yabancıtebliğlerden istifadeyle, Etrüsklerin Türklerle olan yakınlığı üzerinde kısaca 9 kanıt öne süreceğiz42: 161- Etrüskler kendilerine TURSİKİNA diyordu. Latinler de onlara TURSCI diyordu. Oysa İtalyanlar Türk’e TURCO veya TURKA diyor.2- TARKAN, Türkçede bey vezir anlamına gelir. TARQUINUS bir Etrüsk kralının adıdır. TARQUİNİİ ise, bir Etrüsk kentinin adıdır.3- Etrüskler, efsanelerinde kavimlerinin kurucusu olarak RASENA adını anarlar. Oysa destanlarda Türk kavminin kurucusu da ASENA’dır.4- VATİKAN Etrüsk dilinde bir sözcüktür ve Güneş Tanrısı’nın adıdır. Aynı zamanda Roma’da güneş doğarken tırmanılan ve güneşe dua edilen bir tepenin de adıdır. Oysa ÖTÜKEN de öyledir. ÖTÜKEN, Güneş Tanrısının adıdır ve Türkler de güneş doğarken tepelere çıkar ve güneşe doğru dönerek dua ederdi.5- Sumerlerde UBUBUL Şimşek Tanrısı’nın adıdır. Etrüskler buna APULLU diyorlardı. Sözcük hem Greklere hem de Latinlere APOLLO olarak geçmiştir.6- Çuvaş Türkçesinde Tanrının adı TURA’dır. Etrüsk dilinde de TURA.NE bir Tanrı adıdır. Ayrıca TURAN, Etrüsk dilinde başkan anlamına gelmektedir.7- Sumerler Gök Tanrıya ANU derlerdi. Etrüsk dilinde aynı tanrının adı ANİ’dir.8- Etrüsklerde 12 sayısı kutsal bir sayı idi. Bunun da kökenleri Sumerlere dayanır. Bu konuyu Sumer Matematiği adlı kitabımızda Ur’dan İyonya’ya ve Etrüsk’e kadar adım adım inceledik.9- Eski çağlar Türk kültüründe Hayat Ağacı kavramı çok önemlidir. Hayat ağacı şaman davullarının üzerinde bugün bile görülebilir. Aynı simge Sumer zigguratlarının duvarlarında da vardır. Aynı simgeyle Etrüsk mezarlarında da karşılaşılmıştır. Hayat Ağacı motifi, Sumerleri Türklere ve Etrüsklere bağlayan önemli bir bulgudur.İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 17. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR www.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com Sağdaki resim Sumer tapınaklarındaki hayat ağacı simgesini, soldaki resim ise Etrüsk mezarlarındaki duvar resimlerindeki 43 hayat ağacı simgesini göstermektedir.10- Etrüsk inanışında koyunun karaciğerindeki lekelere bakılarak kurban sahibinin geleceği üzerinde kâhinler hüküm verirdi. Bunun için bir koyun alıp tapınağa gitmek yeterliydi. Aynı inanış Sumerlerde de vardır. 17 Soldaki resimde Sumerli kâhinlerin kehanet için kullandıkları koyun veya keçi karaciğerinin modeli görülmektedir. Sağdaki 44, 45 resimde ise Etrüsklü kâhinlerin kullandığı karaciğer modeli görülmektedir . Etrüskler, Avrupa’yı uygarlaştırma yolunda ilk adımı atan kavimdir aynı zamanda. İtalya’nın kuzey bölgeleri bunun kanıtlarıyla doludur. İlk kanalizasyon sistemi, ilk drenaj sistemi, ilk yol, ilk tünel örneği onlar tarafından yapılmıştır. Mimarlığın ileri uygulamaları sayılan kubbe, tonoz ve kemer ilk örneklerini de Avrupa’da oraya koyanlar Etrüsklerdir. İlk müzik, ilk şiir, ilk tiyatro gibi sanatlar da Etrüskler tarafından Avrupa’ya götürülmüştür. Avrupa’daki sulama kanallarının en eski örnekleri de Etrüsklerin başarı hanesinde yazılı olan işlerdendir. Kısacası, Etrüskler Avrupa’nın uygarlaşmasında birinci derecede etken rol oynamışlardır. Avrupalı tarihçiler, Etrüsklerin kendi tarihleri üzerinde oynadıkları rolü çok iyi bilirler. Bu yüzden hem tarih sahnesine çıkışlarının bilinemediğini söylerler hem de tarih sahnesinden çekilişlerini “buharlaştılar” şeklinde sunarlar. Aynı siyaseti Sumerler için de yaparlar. Oysa İtalya, Etrüsk eserleriyle doludur. Fakat bu alandaki araştırmalara bütçeden pay ayırmazlar. Konu üzerinde yatırımların artması halinde Eski Çağlar Türk tarihinin aydınlanacağı aşağı yukarı anlaşılmıştır. Bu yüzden bu alanı küçümseme siyaseti güderler. Paralarını Anadolu’daki Roma ve Grek kentlerindeki kazılar için harcarlar. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR www.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 18. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com6 YURCAE’LERDEN TOGARMALARA DİĞER BELGELER ve ÖZET Bizim bilgimiz 10 bin yıllık Türk tarihinden söz etmeye yetmiyor. Ama Türk adının en eskikavim adı olarak 4000 veya 4300 yıllık tarih boyunca sürekli olarak yaşayan bir ad olduğunu gösterenbaşka kaynaklar ve belgeler mevcuttur. MÖ 5. yüzyılda yaşamış olan Herodot, Tarih’inde İtil ve Ural arasında yaşayan Yurcae’lerdensöz eder. Birinci yüzyılda yaşamış olan Romalı Plinius Secondus, Tyrkae’leri anlatır. Üçüncü yüzyılda yaşamış olan Etikus, Turchi’leri bildirir. Eski Hint kaynaklarında, Turuşkalar’dan46 (TURUSCHKA) söz edilir. Aynı metinde TURA da yer alır. Tevrat’ın “Yaradılış Kitabı”nda kuzeyli bir kavim olan Togarmalar vardır. Bütün ipuçları toparlandığında şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Kimi yerde mezarda, kimi yerde kayada, kimi yerde taş kitabede, kimi yerde tablette, kimi yerde duvar yazısında, kimi yerde papirüste, kimi yerde parşömende, hepsi ayrı ayrı başarılarıyla, tarihe adını yazdırmış kişiler tarafından, birbirinden uzak çok farklı yerlerde ve 18 birbirinden çok farklı zamanlarda, birbirinden tamamen farklı yazı şekilleriyle yazılmış simgelerin aşağı yukarı aynı sesiçağırması, tesadüf ihtimalini ortadan kaldırmıyor mu? Bir başka deyişle, bütün bunların bir arada önümüzde durması rastlantı ihtimaline yer bırakır mı? Üstelik bütün bu yazıların şifrelerini çözen bilim insanları da farklı farklı insanlar ve farklıülkelerde, farklı zamanlarda yaşamışlar, ana dilleri de farklı farklı. Gözden kaçırılması veya inkârı mümkün olmayacak kadar açık bir şekilde görüldüğü gibi, Türkadı, tarihin en eski yazılı kaynaklarının hemen hemen hepsinde adı geçen bir kavmin adıdır. Çeşitliyazı şekilleriyle ortaya çıkmış olması, gerçeği değiştirmez. Yazılış şekillerinde farklar vardır; çünküfarklı yüzyıllarda farklı kavimlere mensup kimseler tarafından kayda geçirilmişlerdir. Ayrıca sözkonusu olan, Türk adını çağrıştıran simgeleri bulup çıkarmaktır. Artık kimse mezarından kalkıp busimgeleri bize okuyamayacak ve dolayısıyla bizim bu simgelerin gerçek ses değerlerini tam olarakbilmemize imkân yok. Onların şifre anahtarları üzerinden konuşmak mecburiyetindeyiz ve bu diğerdiller için de geçerli. Örneklerde sıraladığımız gibi, Çin’den Mısır’a, Hindistan’dan Roma’ya kadar Avrasya’nın heryerinde tarih boyunca Türk adına rastlanmıştır. Bu husus, Türklerin tarihteki öncü rolünü sergileyençok önemli bir kanıttır. Türklerin tarihini altıncı yüzyılda Göktürklerle başlatmak, gerçeğin hiçbir yönünü ifadeetmiyor. Hele hele, Türkiye’de konunun böyle benimsenmesini, geri plandaki ipuçlarınındeğerlendirme dışı bırakılmasını yersiz buluyoruz. Bu konuyu eski çağlar tarihi ile ilgili önemsiz birayrıntı veya abartma olarak gören ve göstermeye çalışanlar şunu iyi bilmelidir ki, Batılı tarihkuramcıları Türk’ten boşalttıkları alanları Hint-Avrupalı kavimlerle doldurmaktadır. Ülkemizde bölücüİBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 19. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comemelleri olanların arkasında da söz konusu Hint Avrupacı kuramcılar vardır. Hakkında yeterli bilgibulunmayan bazı etnik toplulukların yalan yere Hint Avrupalı olduğunu öne sürerek Türklerle arasınıaçmak söz konusu kuramcıların yüz yıldır güttüğü bir davadır.7 GENEL DEĞERLENDİRME Orta Asya, Türklerin tarih sahnesine çıktığı anavatandır ve insanlık tarihi boyunca göçvermiştir. Bunun önde gelen nedeni iklimdir. Buzul Çağı’nda, Avrupa buzlar altındayken, İç Asya’daılıman bir iklim vardı. Jeolojik bulgular burada bir iç denizin olduğunu, arkeolojik bulgular ise budenizin kıyısında köyler, kentler kurulduğunu kanıtlamaktadır. Kısacası, burada uygarlığıntomurcuklanması için gerekli şartlar mevcuttu. Fakat zamanla şartların değiştiği anlaşılıyor. Buna NuhTufanı’nı ve depremleri gerekçe olarak gösterenler de vardır, dünyanın ekseninde sapma olduğunuöne sürenler de vardır. Neden her neyse, bölgede barınan yoğun nüfusa karşılık, kuraklık ve kıtlık başgösterince dışa doğru göç başladı. Orta Asya’da insan topluluklarının kıpırdanmaları, itişip kakışmaları,Kore’den Japonya’ya, Çin’in ücra köşelerine, İran, Mısır, Anadolu ve Kafkasya’ya kadar her yanıetkilemiş, bu bölgelerin tarihi, Orta Asya’dan göç eden Türk topluluklarının etkinlikleriyle şekillenmiştir. Uygarlığın gelişmesine bağlı olarak burada konuşulan dil de diğer bölgelerde konuşulan dilleregöre gelişmişti. Söz konusu dil, yaşayan Türkçemize köken teşkil etmiş olan dildir. Bu dil OrtaAsya’dan dünyaya yayılmıştır ve diğer geri dilleri etkilemiş, çocukluk evresini yaşayan dillerin içinesızmıştır47. Mesela Etrüsk incelemelerinde bunun epey ipucu ortaya çıkmıştır. Tevrat’ta “Önce tek dilvardı”, denmesinin nedeni olsa olsa bu gerçektir. Söz konusu göçlerin güneye doğru olanlarında, her zaman zorluklarla karşılaşılırdı. ÇünküHazar denizinin güney ucu dağlarla çevrilidir. Bu dağların arkasında ise tarihte derin izler bırakanbüyük güçler bulunuyordu. Olmasa bile aşılmalarında büyük güçlükler vardı. Bundan dolayı, buralara 19gitmek her zaman kolayca mümkün olmuyordu. Mümkün olduğu zamanlarda bile büyük ölçeklitopluluklar halinde yola çıkmak gerekiyordu. Oysa Hazar denizinin kuzeyinden gitmek her zaman içinkolaydı. Engel niteliğinde ne bir dağ ne de bir güçlü devlet bulunmaktaydı. Bundan dolayı, en fazlagöç, Karadeniz’in kuzeyinde olmuştur. Pasifik kıyısındaki Kamçatka’dan, Baltık denizine kadarAvrasya’nın her yanı Türk atları tarafından tarih boyunca çiğnenmiştir. Türk kavimlerinin tarihinietkilediği en önemli bölge, bundan dolayı, Doğu Avrupa olmuştur. Bölgenin güçsüz ve hattasavunmasız yapısı, Türk boylarının küçük topluluklar halinde bile bölgeye girebilmelerine imkânsağlıyordu. Az sayıda fakat örgütlü Türk’ün, çok sayıda fakat örgütsüz yerli uruğlarla karışması, zamangeçtikçe Türklerin aleyhine dönüyordu. Örgütsüz yerliler, Türklerin kavim adını ve egemenliğinibenimsiyor, buna karşılık, yönetici Türkler ise kalabalıkların içinde eriyordu. Günümüzde, DoğuAvrupa dillerinde Türkçe kökenli sayısız sözcük olduğu görülüyor. Zamanla, dil etmeninin yanınaKatoliklik ya da Ortodoksluk şeklinde din etmeni eklendi. Bütün bunlar, Avrupa’nın her yanına yayılanTürk varlığının izlerini bulmayı güçleştirmektedir. Eğer özellikle Macar araştırmacılar olmasaydı, bugerçeği belki de bilmeyecektik. Hint Avrupacı kuramları doğrulamak için yola çıkan fakat zamanlayanlışını gören dürüst bazı araştırmacılar da bu gerçekleri onaylamaktadır. Orta Asya’dan Avrupa’ya, yazılı belgelere dayanarak bilgi sahibi olduğumuz ilk göç MÖ 7.yüzyıldaki Sakaların göçüdür. Sakalar, bugünkü Yakut Türklerinin atalarıdır. Yakutlar kendilerine Sakaderler. Onlara Yakut diyenler Ruslardır. Ruslar, bu adı Moğollardan öğrenmiştir. Moğollar, Türkçede“yağı” (düşman) anlamına gelen sözcüğün çoğulu olarak, Sakalara Yakut, yani “düşmanlar”, derlerdi48. Bugünkü Yakutların, 2500 yıl önce ana Türk kütlesinden koparak şimdi yaşamakta olduklarıyere geldikleri sanılmaktadır. Onların bu kadar uzun bir süre dünyanın geri kalanından soyutlanmışolarak çağlar boyunca yaşaması, günümüzün araştırmacılarına eski çağlar Türk tarihi ile ilgili canlıaraştırma imkânları sağlamaktadır.İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 20. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com Herodot, Sakaların Ön Asya’yı Mısır’a kadar yönettiklerini söylemektedir. Gerçekten deHakkâri’de bulunan balballar* bölgenin Sakalar tarafından yurt haline getirildiğini göstermektedir. 49 Van Müzesinde sergilenen Hakkâri Balbalları Diğer yandan Ksenephon da, MÖ 4. yüzyıl başlarında yazdığı eserinde Doğu Anadolu’dan,Saka ülkesi olarak söz eder. Sakalara İskit diyen Greklerdir. Sözcük de Saka sözcüğünün Grekleştirilmişşeklinden başka bir şey değildir. Sakaların Avrupa tarihi üzerindeki baskın rolü, tarihçiler tarafından genel kabul görür. HintAvrupacılar, İskitleri Hint Avrupalı yaparak kendi “kuramsal” tarihlerine derinlik kazandırmak isterler.Oysa bazı Alman araştırmacılar, bu konudaki gerçekleri doğru ifade etmekten çekinmemişlerdir. Viyanalı etnolog Koppers, Avrupa’daki Türk etkinliğini şöyle ifade etmiştir50: “Evvelâ bütün devletler hayvan besleyen nomad kültürün Orta Asya‟dan çıktığını göstermektedirve diğer taraftan İndo-Germenlerin bu kültürünü yaratıcısı olmayıp, ilk kabul edenleri bulunduğu aynı 20derecede aydınlatılmıştır. Daha sonraki araştırmalar bu hayvan besleyen nomad kültürün Orta Asya‟daTürkler tarafından değil, Proto-Türk hatta Pre-Türk (yani müşterek Altaylı aile) tarafındanyaratılabildiğini gösterse bile, bu hakikatin mahiyetini değiştirmez... Asıl İndo-Germenliğin medeniyet unsurları tetkik edilirse, bu medeniyetin en fazla hayvan besleyenbir karakter taşıdığı ve Türklerle çok sıkı münasebetleri olduğu anlaşılır.” Bir başka Viyanalı araştırmacı Osvald Menghin, “Dünya Tarihinde Ural Altaylılar”, adlıeserinde şöyle demektedir51: “Ural Altaylılar (tabiidir ki başlıca Türkler) iki bakımdan dünya tarihinde belirleyici bir roloynamışlardır: Hayvan beslemeyi istihsal* ve tekemmül ettirme* ile iktisadî ve yüksek teşkilatçılıkkabiliyeti ile içtimai* bakımdan... En eski yüksek medeniyetler dahi, önceden çalışkan, ziraatçı, fakat devletkurmaktaki kabiliyetsiz halkların yerleştiği büyük nehir ovalarında savaşçı göçebe (yani atlı nomad)halkların hücumundan sonra doğmuştur. Dünyanın kuvvetli ve devamlı devletler kurulmuş her tarafında da hayvan besleyen unsurun roloynadığını görürüz. Araştırmalarımızın sonucu, bu unsurun her zaman (Ural)-Altaylılara bağlı olduğunu gösterir.Devlet kurma kabiliyetinin niçin bilhassa (Ural)-Altay halklarına verilmiş olduğu sualine karşı cevap pekbasittir: (Ural)-Altay halklarının iki büyük yaratıcılığı arasında dâhili bir bağ görmek mümkündür. Büyüksürülerin bakım ve idaresi, geniş yerlerde göçebelik, otlak yerleri ve mülkiyet hakkı için önüne geçilemez* Balballar: Eski Türklerde ölen kahramanın mezarının başına dikilen taş. Bu taş, mezarın, kutsal yön olarak kabul edilen doğusuna dikilirdi. Balbal bir insanmış gibi kabul edilir, öbür dünyada kahramana hizmet edeceğine inanılırdı.* İstihsal: meydana getirme, tekemmül: olgunlaştırma, içtimai: toplumsal, hassa: bir kimseye veya şeye mahsus hal.İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 21. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comkavgalar, oymak teşkilatları, hayvan besleyen göçebelik hayatı ile derinden bağlı olan bütün busaydıklarımız, zarurî olarak, insanların görüş ufkunu genişletir. Kahramanlığı, kabile neslini tanımayı,beylik gururunu, teşkilatçılığı yani kurmak için lazım olan hassaları* yükseltirler. Böyle ruhu taşıyan insanlar, ziraat yapan halkları basınca ve sürülerin varlığını da teminedebilecek bir daimi yerleşme ihtimali gelince, doğuştan bir reis ve devlet kurucu olabiliyorlardı.” Avrupalı tarihçilerin eserlerinden aktarılan bu gibi sözler, nomad kavimlerin, yani göçebelerininsanlığın ufkunu nasıl genişlettiğini, teşkilatçılık konusunda Avrupa’ya örnek oluşlarını anlatır.Avrupalılar, “kendi tarihlerini bağlamak istedikleri Greklerde üç kişi bir fikir etrafında birleşemezken”,Türklerin at sırtında büyük devletler kurmaları, teşkilatçılıkta en üst düzeyi tutturmaları tarihçilertarafından çok dikkatli incelenmelidir. Bu nokta önemlidir. Çünkü astarını yüzüne getirecek derecedetamamen haksız olarak, göçebeliği toplumsal evrimin en gerisine atmışlar, Orta Asya’daki Sovyetemperyalizmini, Türkistan halklarının tarihin içine çekilmesi şeklinde laf salatalarıyla aklamakistemişlerdir. Bu gibi sözler, emperyalizmin hizmetine sunulmuş sözlerdir. Avrupalılar, dünya üzerindeegemenlik kurma yoluna girdiklerinde, söz konusu egemenliği aklayıcı söylemler geliştirmişler vebunları sözde bilimsel kalıplara dökmüşlerdir. Kendini antiemperyalist sayarken, bu zokayı yutmuşbirçok memleket evladını, bizzat veya yazılarından tanıyoruz. Oysa Eski çağlara ait arkeolojikbulguların önemli bir bölümü Sumerlere, Sakalara, Etrüsklere, Hunlara, Bulgarlara, Hazarlara,Avarlara, Uzlara, Peçeneklere aittir ve pek çoğu Avrupa müzelerini süslemektedir. Kaya üstlerineçizilmiş binlerce resim hala yerlerinde duruyor. Sadece Moğolistan’da Türk tarihine ışık tutan 80’eyakın yazıt vardır. Yenisey bölgesindeki yazıtların sayısı 350’i buluyor. Bu sayı, Kırgızistantopraklarında (Talas ve Koçkor) 50’yi bulur. Kazakistan, Özbekistan ve Tacikistan sınırları içindemüzelerde 60’dan fazla yazıt sergileniyor. Doğu Türkistan’da mağara veya tapınaklarda Türklerin 21tarihini anlatan sayısız belge vardır. Uralların batısı ve İtalya’dan İskandinavya’ya kadar her yer yineTürklere ve akraba kavimlere ait, üstün bir uygarlığın bütün izlerini taşıyan kanıtlarla doludur. Türk soylu kavimlerin İskandinavya ile olan ilgilerine de kısaca değinelim. Milattan önceki son belirgin toplu göç dalgası, Fin-Oğurlar’ın göçüdür. Oğurlar, Finlerin doğukoluna denir. Bunlar, Oğuzların batıdaki akrabalarıdır52. Söz konusu göçler, büyük ihtimalle MÖ 1.yüzyılda başlamış ve iki yüzyıl sürmüştür. Bugünkü Finlandiya bölgesine yerleşen topluluklar, burayıyerleşim bölgesi haline getirmişlerdir. Buralarda o çağlarda hemen hemen hiç yerleşim yoktu. Bununyanında, Baltık denizi kıyıları boyunca güneye doğru da yerleşimler sürdü. Buralarda günümüzde deFin-Oğur dil öbeğinden birçok dil ve lehçe konuşulmaktadır. Ne var ki, günümüzde Fince dışındakidiğer dil ve lehçeler Rusça içinde erimektedir. Bölgenin Rus yönetimi altındaki kısmında hâlensürmekte olan bir Ruslaşma-Ruslaştırma olgusu görülmektedir. Türklerin göçebeliği ve toplumsal evrimin geri halkasını teşkil ettiklerine dair vurgu üstünevurgu yapanların gözden kaçırmaya çalıştıkları bir konuda Türkler tarafından kurulmuş olankentlerdir. Türk dili ile yakın ilgisi münasebetiyle bütün Sumer kentlerini örnek gösteriyoruz. Ayrıcayukarıda söz ettiğimiz yazıtlarda adı geçen birçok kent vardır. Eski Türk yazıtlarında balık(ğ), balgat,balgasun, kent, çent, uluş ve il adıyla ifade edilen şehirlerin kalıntıları arkeologların yakın ilgisinibeklemektedir. Söz konusu kentlerde saraylar, surlar, gözetleme kuleleri, dikili taşlar, döşemeler,künkler, kiremitler, sulama kanalları; taştan, metalden, ahşaptan ve seramikten yapılmış eşyabuluntuları söz konusu kültürün derin bir geçmişi olduğunu hemen akla getirmektedir. Bir eserde, İçAsya’da Türklerin yaşadığı kentlerin adlarını veren listedeki kent adlarını şöyle sıralayabiliriz53: “Beş Balık, Togu Balık, Bavıl Balık, Bay Balık, Ordu Balıg (Kaş Balık, Kaşgar, Ka-Şa), Kuz Balık,(Ordu Kent, Kuz Ordu, Kuz Uluş, Balagasun), Can Balık, Çakuk Balık, Yengi Balık, Barçınlıg Kent, ManKent, Öz Kent, Taş Kent, Tün Kent, Semiz Kent (Senirkent), Süt Kent, yegen Kent, Temir Kapıg, Turfan,İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 22. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.comBukarak (Buhara), Suğnak, Karnak, Barçuk, Karaçuk, Kazvin, Kinküt, Koçungar Başı (Koçgar), Kuça,Argu, Aşnaş, Sayram, Savran, Talas, Taraz, Sûyab, Cend, Yafınç, Yafgu, Almalıg, Altun Kır, Altındağ,Altun Tepe, Çuy Tepe, Turtkul Tepe, Çardan, Bayırkum, Balu, Barsgan, Barhan, İşkan, Kençek Sengir,Yesi, Ribatat … vd” Bu listeye ek olarak Etrüsk kentlerini ve Karadeniz’in kuzeyinde yer alan kentleri (Kiev, Saray,Sarkel, Bulgar, Kazan, Samandar, Balanjar, İtil) de eklemek gerek. Bütün buların hepsi hala toprakaltında Türk tarihinin sırlarını saklamaktadır. Tebliğimize son vermeden önce son olarak, okuyucumuzun aklına takılacağını düşündüğümüzson bir konuya daha kısaca değinmek istiyoruz. Türklerin kendilerine ait rapor veya kitap gibi hiç yazılıbelgesi yok muydu? Vardı. Karadeniz’in kuzeyinde ve Türkistan’da Türkler tarafından yazılı belgelerKazan Kütüphanesi’nde toplanmıştı. Ruslar 1552 yılında Kazan’ı hile ile aldığında kütüphaneyitamamen yaktılar. Bunu yaparlarken, herhangi bir Rus tarafından yazılmış tek bir kitapları yoktu. BirRus’un yazdığı ilk kitap, 1763 yılında Lomonosov adlı biri tarafından yazılmış olan kitaptır. Yani KazanKütüphanesi’nin yakılmasından 210 yıl sonra. Kütüphanenin yakılmasından maksat, kültürel olarakTürk varlığını çökertmekti. Nitekim Kilise Avrupa üzerinde nereyi denetim altına aldıysa, orada elegeçirdiği eski kitapların hepsini yakmıştır. Ortodoksluk ideolojini devlet politikası haline getirenRusların yaptığı da hocasından gördüğüdür. Batı dünyası bu gerçekleri göz ardı ederek, kendi ataları tarafından yok edilmiş olan kültürdeğerlerini unutarak, göçebenin kitabı, arşivi yoktu, bunları Avrupalılardan öğrendiler, demektedir.Oysa tarih söz konusu olduğunda tamamen tersi doğrudur. Sıradaki soru, Avrupalı kavimler karşısında bu kadar gerilemenin nasıl mümkün olduğudur. Busoruyu, entelektüellerimizin cevabını aramak zorunda olduğu en değerli sorulardan biri olarakaklımızın bir köşesinde daima yaşatmalıyız. Bunu açıklamak için sürdürülen çabalara katılmalıyız ve 22destek olmalıyız. NOTLAR1 a. g. e. 1. Cilt, sayfa 1502 Ahmet Hamdi Başer, Atatürk’le Üç Ay ve 1930’dan Sonra Türkiye, 1945, sayfa 1143 Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası, Say Yayınları4 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, İletişim Yayınları,5 D. Ahsen Batur, Kürdoloji Yalanları, Selenge Yayınları, 2011, sayfa 234-2356 Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı, sayfa 1927 D. Ahsen Batur, Kürdoloji Yalanları, Selenge Yayınları, 2011, sayfa 2388 Anabritannica, 2. Cilt, sayfa 4209 Neşet Çağatay, Prof. Dr, İslam Döneminde Arap Tarihi, Tarih Kurumu, 198910 İbrahim Okur, Arsızlık ve Kültür/ Batının Kültürü Dış Politikasını Nasıl Yönlendiriyor?, 2002, sayfa 6011 D. Ahsen Batur, Kürdoloji Yalanları, Selenge Yayınları, 2011, sayfa 23712 Aydın Taneri, Prof. Dr., Türk Devlet Geleneği, Milli Eğitim Bakanlığı, 1993, sayfa 7013 Grolier Ansiklopedisi, 6. Cilt, sayfa 28414 AnaBritannica, 13. Cilt, sayfa 25515 Grigory Tomski, Attila, İlk Avrupalı, Papirus Yayınları, 200516 Laszlo Rasonyi, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1971, sayfa 7017 Herbert Heaton, Avrupa İktisat Tarihi, İmge Yayınevi, 1995, sayfa 8018 AnaBritannica, 16. Cilt, sayfa 36119 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi 1, Türk Tarih Kurumu, 2010, sayfa 5İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com
  • 23. İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com20 Muazzez İlmiye Çığ, Tarihten Bir Kesit Etrüskler, Sempozyum Bildirileri, Tarih Kurumu, sayfa11721 http://www.google.com.tr/imgres?q=Arkeology:+the+city+of+Mari+map22 Begmyrat Gerey, 5000 Yıllık Sumer-Türkmen Bağları, IQ Kültür Sanat Yayınları, 2004, sayfa 12523 Büyük Larousse, Sözlük ve Ansiklopedisi, 13. Cilt, Gelişim Yayınları, sayfa 780424 AnaBritannica, 22. Cilt, sayfa 34425 Ekrem Memiş, Eski Çağ Türkiye Tarihi, sayfa 3326 Ekrem Memiş, Prof. Dr., Etrüsk Kavminin Oluşumunda Troyalıların ve İskitlerin (Sakalar) Rolü adlı makalesi; Tarihten Bir Kesit Etrüskler, Sempozyum Bildirileri, Tarih Kurumu, sayfa10827 http://tr.wikipedia.org/wiki/Merneptah_Steli28 Ekrem Memiş, Eski Çağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi, 2001, sayfa 16429 http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/c/c4/Merneptah_Israel_Stele_Cairo.JPG30 http://www.google.com.tr/imgres?q=Sea+Battles+of+Rameses+III31 http://www.museumphotography.com/Habupage/habu.htm32 http://2mi3.files.wordpress.com/2009/04/aeneas-4.jpg33 Halil Demircioğlu, Prof. Dr. Roma Tarihi, 1. Cilt, 3. Baskı, 1993, sayfa 3734 http://www.google.com.tr/imgres?q=romus+ve+romulus35 Halil Demircioğlu, Prof. Dr. Roma Tarihi, 1. Cilt, 3. Baskı, 1993, sayfa 3836 Asım Tanış, İtalyanca Türkçe Sözlük, İnkılâp Yayınevi, 198637 Birgit Brandau, Troia, Arkadaş Yayınları, 2002, sayfa 33438 Birgit Brandau, Troia, Arkadaş Yayınları, 2002, sayfa 33839 Birgit Brandau, Troia, Arkadaş Yayınları, 2002, sayfa 33840 Birgit Brandau, Troia, Arkadaş Yayınları, 2002, sayfa 34341 Herodot, Tarih, Remzi Kitabevi, 1991, sayfa 4742 M. Ünal Mutlu, Sumerce ve Etrüskçe Arkaik Türk Dilleridir, Tarihten Bir Kesit/ Etrüskler, 2008, T. Tarih Kurumu, s. 137-15943 http://www.google.com.tr/imgres?q=Etr%C3%BCsk+sanat%C4%B1&um=1&hl=tr&biw=1366&bih=621 2344http://paleoglot.blogspot.com/2009/07/identity-of-etruscan-god-tecum.html45 http://www.google.com.tr/imgres?q=ancient+liver+oracle46 Y. Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, Tarih Kurumu Yayınları, 1987, sayfa 7147 M. Ünal Mutlu, Sumerce ve Etrüskçe Arkaik Türk Dilleridir, Tarihten Bir Kesit/ Etrüskler, 2008, T. Tarih K., s. 11948 Osman Karatay, Hırvat Ulusunun Oluşumu, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, 2000, s. 2549 http://www.google.com.tr/imgres?q=hakkarideki+balballar50 Laszlo Rasonyi, Doğu Avrupa’da Türklük, Selenge Yayınları, 2006, sayfa 3751 Laszlo Rasonyi, Doğu Avrupa’da Türklük, Selenge Yayınları, 2006, sayfa 3652 Osman Karatay, Hırvat Ulusunun Oluşumu, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, 2000, sayfa 9853 Cengiz Akyılmaz, Eski Türk Uygarlık Eserleri, Tarihten Bir Kesit Etrüskler, Sempozyum Bildirileri, Tarih Kur, s. 192İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKURwww.ibrahimokur.com www.facebook.com/ibrahimokurkitaplari www.ibrahimokur.com

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...