İSLAMIN KLASİK ÇAĞINDA İNSAN İMGESİ VE İRADE ÖZGÜRLÜĞÜ SORUNU
02 Ekim 2013
İSLAM BİLGİ FELSEFESİNDE KALBİN ANLAMASI GAZZALİ ÖRNEĞİ
İSLAM BİLGİ FELSEFESİNDE KALBİN ANLAMASI GAZZALİ ÖRNEĞİ
“MİLLİ İRADEYE SAYGI” NASIL OLUR?
“MİLLİ İRADEYE SAYGI” NASIL OLUR?
Millî İrade ve Millî Egemenlik benim hayatımın ekseni oldu.
M. K. Atatürk
Önce şu soruyu yanıtlayalım: Millî irade nedir?
Milli İrade ancak Milli Egemenlikle bir arada incelenirse, tam anlaşılabilir.
İrade istemektir, manevîdir; Egemenlik ise bir isteği gerçekleştirme gücüdür, maddîdir. Mânevî olan irade ortaya çıkıp görünmek ister, eylem yapmak, somutlaşmak ister. İşte bu eylemleşme iradeye bir vasıta, bir kuvvet gerektirir ki, ona egemenlik denir. Egemenlik iradenin hem tecellî yeridir, hem de uygulanma aracıdır. Bundan şu sonuç çıkar: Eğer bir insan, egemenliğine sahip değilse, iradesini kullanamaz, somutlaştıramaz; çünkü ister, yapamaz. Egemenliğini başka birine bırakmış olan, kendi iradesinin kullanılacağından ve uygulanacağından emin olamaz.
Bizzat kendimizde görebilir, kendimizde yaşayabiliriz bu iki gerçeği: Bir şey iste ve onu yapmayı dene! İstedin, iradeni belli ettin; yaptın, gücünü, egemenliğini gösterip kullandın. Bir de başkalarında gözlemle aynı isteği ve eylemi. En sonra da bir topluluğa uygula, bütün bir millete uygula öğrendiğini.
'***'
Bu açıkladığım gerçekler elbette bir millet için de geçerlidir. O zaman "Millî İrade" deriz, "Millî Egemenlik" deriz. Milli İrade milletin ortak arzuları, tercih ve eğilimleridir, bireylerin arzularının, emellerinin bileşkesidir. Demokratik bir rejimde Milli irade tek hâkimdir, tek eylem-koyandır. Bu sebepledir ki yurtseverler için esin kaynağı, kuvvet kaynağı milletin kendisi olmalıdır. Fikirler hep halkın ruhundan alınmalıdır.
Milletin arzu ve eğilimlerinin somutlaşıp gerçekleşmesi, Milli Egemenliğin milletin elinde bulunmasına bağlıdır. Milli Egemenlik, milletin kendiliğinden var olan siyasal gücüdür. Demek ki kaynağı millettir, sahibi de millettir. Milli İrade'nin tecelli yeridir, uygulama aracıdır. Millî egemenlik birdir, bölünemez, terk edilemez, devredilemez. En yüce insanlık değerleri de ancak onunla sağlanır: En yüksek özgürlük, en yüksek eşitlik ve adalet; ancak ve ancak ulusal egemenliğin bir toplumda tam olarak yerleşmiş olmasıyla sağlanır, korunur ve kalıcı kılınır.
Millî Egemenlik, Tam Bağımsızlıkla birlikte, devletimizin iki temelinden biridir. Üç erk aracılığıyla kullanılır: Meclis, Hükümet, Yargı. Ordu yalnızca Millî İrade'nin emrindedir, milletin hizmetindedir.
'***'
Kuvvetin kaynağı ve sahibi tektir, millettir, Egemenlik kayıtsız koşulsuz milletindir. Peki, millet bu kuvvetini en iyi ve en zararsız şekilde nasıl kullanabilir? Keşke milletin bütün bireyleri bir araya gelip, o kuvveti kullanabilse. Ancak fiilen mümkün olmuyor bu. O zaman en pratik bir yol olarak şu çare kalıyor elimizde: Millî egemenliği, üye sayısı ne çok az, ne çok fazla olan bir meclis aracılığıyla kullanmak... İşte Türkiye'de bu meclise, egemenlik hakkını millet adına kullanan bu kuruluşa Türkiye Büyük Millet Meclisi diyoruz.
Egemenlik milletimizin olduğu gibi, yönetim hakkı da milletimizindir. Yönetim usulü, halkımızın kendi yazgısını bizzat ve fiilî olarak idare etmesi esasına dayanır. Milleti yönetmede prensip milletin ortak ve genel fikirlerine, ortak ve genel eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin gerçek ve ciddî olabilmesi, milletin maddî ve manevî ihtiyaçlarından kaynayıp gelmelerine bağlıdır.
Milli Egemenliği kullananlar bütün karar ve eylemlerinde Milli İrade'ye tabidir ve hep böyle olmalıdır. Aksi halde egemenlik gasp edilmiş, rejim demokrasi olmaktan çıkmış demektir. Bir milletin iradesi elinden alınamaz, ancak egemenlik alınabilir, gasbedilebilir, o zaman millet iradesi de felç olur. Hep bu gasp sebebiyledir ki dünyada demokrasi rejimi tam olarak gerçekleştirilemiyor. Yukarda belirttim, demokratik rejimlerde millet, egemenliğini bir meclis aracılığıyla kullanır. Meclisi oluşturan milletvekilleri bu gücü, Milli İrade'ye uygun olarak kullanmakla yükümlüdür, ancak bu şartla seçilmişlerdir. Her istediklerini değil, yalnızca milletin istediklerini yapabilirler. Eğer böyle yapmaz, emanet aldıkları gücü iç veya dış başka bir odağın çıkarları yönünde, yani Milli İrade'ye aykırı ve keyfî olarak kullanırlarsa, millete ihanet etmiş olurlar. Rejim de bu sebeple demokrasi olmaz, sistem bir sömürü aracına dönüşür. Yönetim meşruiyetini yitirmeye başlar.
Atatürk bu tehlikeyi şöyle ifade eder:
Ey Milletim, egemenliğini geçici de olsa tevdi edeceğin meclislere bile gereğinden fazla güvenme. Çünkü meclisler de doğru yoldan sapabilir, despotluk yapabilir. Üstelik bu, şahsî despotluktan daha tehlikeli olabilir. Vekiller ve temsil edilenler arasında temel sorunlar üzerinde anlaşmazlık çıkabilir. Öyle kararları olabilir ki meclislerin, milletin hayatına giderilmesi imkânsız zararlar verebilir. Millet her olasılığa karşı egemenliğini korumaya mecburdur. Milletvekilleri bilmelidirler ki ancak milletin verdiği yetki ve görevler çerçevesinde çalışacak, bunların dışına çıkmayacaklardır. Şunu da bilmelidirler ki seçilmiş olmakla egemenlik onların eline geçmiş değildir, sadece görevlendirilmişlerdir, egemenliği Millî İrade sınırları içinde kullanmakla görevlendirilmişlerdir yalnızca. Yetki tek bir adama veya bir gruba herhangi bir şekilde devredilemez.
Kendilerine milletimizin kaderi emanet edilmiş olanlar, Meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet!... Sizi iktidara ve yetkili makamlara getiren iradenin ve egemenliğin sahibi, Türk milletidir. İktidar mevkiine saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirildiniz. Milletin kudretini yalnız ve ancak yine milletin hakikî ve sağlanabilir menfaatleri yolunda kullanmakla yükümlüsünüz.
Toparlarsak, gerçek demokraside meclis sadece millete itaat eder. Milletvekilleri Egemenliği Milli İrade sınırları içinde kullanırlar. Milli Egemenliği kullanma yetkisi asla tek bir adama veya bir gruba verilemez. Bu şartın garantisi Meclis ve hükümetin bilim ve ahlak kurallarını benimsemeleri, kararlarını o kurallara göre almaları, eylemlerini o kurallara göre yapmalarıdır. Ne var ki Türkiye'de bunun aksi görülmüştür, görülmektedir. Bu durum asla kabul edilemez, sürdürülemez; çünkü Millî İrade'ye açık bir saygısızlıktır, saldırıdır.
'***'
-Türkiye'de politikacıları iktidara ve yetkili makamlara getiren güç, yalnızca Türk milletidir. O makamlarda yalnızca Türk milletine hizmet edilir. Millî Egemenlik yalnızca Türk milletinin çıkarları yolunda kullanılır.
-Bugünkü yönetimin uygulamaları; gerçek demokrasinin, Milli İrade'nin, Milli Egemenliğin ne olduğunun, bunlar arasındaki bağın yanlış bilindiğini gösteriyor.
-Yöneticiler, Milli İrade'den sadece milletin seçimlerde yaptığı tercihi, halkın siyasal tercihini anlıyor. Oysa milletin birçok başka talepleri vardır: Hayat seviyesinin yükseltilmesi, iş alanları açılması, ülke kaynaklarının akıllıca işletilmesi, eğitim hizmetlerinin genişletilmesi, sosyal adaletin gerçekleştirilmesi, millet ve devletin bağımsızlık ve bütünlüğünün korunması gibi. Ayrıca kamuoyu yoklamaları, halk gösterileri, protestolar, halk meclisleri de milli iradenin birer tezahürleridir.
-Meclis'in iktidar çoğunluğu, Hükümet ve başkanı; milletten emanet aldığı gücü, Milli Egemenliği, milletin dışında, iç ve dış başka odakların hizmetinde kullandığı için, Milli İrade'ye uymamıştır, hatta ona ihanet etmiştir, etmektedir. Kendilerine emanet edilen gücü milletin genel menfaatleri yönünde kullanmıyorlar. Devletimizin iki temelini zayıflatıcı politikalar uyguluyorlar.
-Meclis ve Yargı; hükümetin emrine, hatta tek bir şahsın emrine girmiş görünüyor. Milli İrade'nin yerini, tek bir şahsın iradesi almış, Milli Egemenlik tek bir şahsın eline geçmiştir.
-Egemenliğin kayıtsız koşulsuz milletin sorumluluğunda kalabilmesi için, halkın kendi yazgısını bizzat idare etmesi esastır; aksi halde millet şunun bunun oyuncağı olur. Millî hayatımız, tarihimiz ve bugünkü yönetim şeklimiz bunun trajik kanıtlarıdır.
-Türkiye'yi yönetenlere, kendilerini o makamlara getiren gücü unutmamalarını, o makamlara yalnızca millete hizmet için getirilmiş olduklarını her fırsatta hatırlatmak gerekir. Bu yükümlülüklerine uygun şekilde davranıp davranmadıkları yakından takip edilmelidir. Yine hatırlatmalıdır ki bir devlet adamı kendi duygularının tutsağı olamaz. Yoksa devlet işlerini yürütemez, halledemez. Ülke kimsenin malı mülkü değildir.
– Yalnızca Millî İrade'ye sadık olan ve hep öyle kalan meclise saygı duyulur, yetkilerini Milli İrade'ye tam bir bağlılıkla kullanan hükümete saygı duyulur! Böyle olmayan eleştirilir; usulünce bağlılığa, sadakate davet edilir. Bugün Türkiye'de Milli İrade'ye saygı göstermesi gereken birileri varsa, o da öncelikle "Milli irade'ye Saygı" mitingleri düzenleyenlerdir. Milletvekilleri ve hükümetleri ile, bu saygıyı yıllardır göstermedikleri için, bence meşruiyetleri de zedelenmiştir. Çünkü saygıdeğer olan meclis ve yönetim, ancak Milli İrade'ye sadık olan ve hep öyle kalan meclistir, hükümettir.
ATATÜRK’E İHANETİN SOMUT BİR KANITI: ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ
ATATÜRK’E İHANETİN SOMUT BİR KANITI: ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ
Basından iki haber:
-ANKARA'NIN ÇUKURAMBAR SEMTİNDEKİ ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ ALANI ABD'YE SATILIYOR.
Çukurambar semtinde 6 bin 400 metrekarelik AOÇ arazisinde bulunan alan, 1983'te Gazi Üniversitesi'ne devrediliyor. Gazi Üniversitesi alanı 2010 tarihine kadar değerlendirmeyerek, TOKİ'ye satış yapıyor. TOKİ ise alanı Amerika'ya satmak için mutabakat yapıyor.
Alan 1950'li yıllarda AOÇ'ye kayıtlı. Gazi üniversitesi burayı alıyor ve bir şekliyle konut ticaret alanı için TOKİ'ye devrediyor. Gazi, üniversite midir, yoksa arada hülle yapan mı? Bunu anlamak zor. Hükümetin bütün ideolojik yaklaşımlarının altından Gazi Üniversitesi çıkıyor. TOKİ ABD büyükelçiliği ile elçilik yapılması için anlaşma yaptıklarını söylüyor. İnsan bu kadar mı vicdansız olabilir. AOÇ arazisi içerisinde bulunan bir yere emperyal hançer saplamayı AKP hükümetinden başkası yapamazdı. AOÇ'nin emperyal peşkeşi Türkiye'nin tarihine kara bir leke olarak geçecektir.
AOÇ kaynaklı bir arazi ABD'ye satılamaz. Bu ihanetin karşısında olacağız (TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi).
-SKANDAL: ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ ABD'YE SATILIYOR
AKP'den çok tartışılacak bir satış daha. Atatürk Orman Çiftliği satılıyor
Mustafa Kemal Atatürk'ün, 1925′te kurduğu 1937′de ise vasiyet mektubu ile Hazine'ye emanet ettiği Atatürk Orman Çiftliği arazisinin bir bölümü, canlı bomba saldırısının ardından daha güvenli bir alana taşınmak isteyen ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'ne tahsis edildi.
Büyükelçilik, bu kapsamda Türkiye'den arazi talebinde bulundu. Türkiye'nin de Atatürk'ün 1925′te kurduğu ve 1937 de "hilesiz ve nefis gıda maddeleri temin etmek" amacıyla kullanılması şartı ile Hazine'ye devrettiği Atatürk Orman Çiftliği arazisininin içindeki bir bölümü elçiliğe önerdi.
Ankara Mimarlar Odası Başkanı Ali Hakkan'ın verdiği bilgiye göre; Ankara'nın Çukurambar semtindeki 6 bin 400 metrekarelik alan AOÇ tarafından 1983 yılında GAzi Üniversitesi'ne devredilmişti. 2010 yılına kadar boş kalan arazi ticari tesis kurulması için TOKİ'ye devredildi. TOKİ de söz konusu araziyi ABD büyükelçiliği'ne tahsis etmek için anlaştı. Bölge, arsa değeri açısından Ankara'nın en gözde yerleşim yerleri arasında bulunuyor. Ali Hakkan, "AOÇ, tüm mücadelemize rağmen ABD'ye peşkeş çekiliyor. Bunun bilgisini aldık. Ciddi bir mücadele kampanyası yürüteceğiz. AOÇ'ye karşı yürütülen ideolojik öfkenin boyutunu bu satış gösteriyor" dedi.
'***'
Atatürk'e ihanet yalnız fikir boyutunda olmamıştır, maddi boyutta da olmuştur, olmaktadır[i]. Ona ait ne varsa siliniyor, kazınıyor, yok ediliyor. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin büyük trajedilerinden biridir. Atatürk Orman Çiftliği'nin yok edilişi ise bunun en somut bir örneğidir. Öyle olduğu için de üzerinde sıkça durdum. Nitekim önceki yazılarımdan birine şöyle başlamıştım:
Atatürk'e, O'nun aziz hatırasına ne büyük saygısızlıklar yapıldı, Kenan Evrenlerin, Özalların, Demirellerin, Çillerlerin, Erdal İnönülerin, Mesut Yılmazların, Ecevitlerin, Devlet Bahçelilerin, bugün de Recep Tayyib'in yönettiği Türkiye'de... Bunlardan biri de Atatürk Orman Çiftliği'nin barbarca yağmalanması...
I) Evet, Atatürk'ün, 5 Mayıs 1925'de açılmasına öncülük ettiği, Ankara'ya en büyük armağanlarından biri olan Atatürk Orman Çiftliği yıllarca yağmalandı, parsel parsel satıldı! Böylece 52 bin dekar olan araziyi, çala çala 33 bin dekara indirdiler. Ne zaman? Türkiye'yi Demirellerin, Evrenlerin, Özalların, Çillerlerin, Yılmazların, Ecevitlerin yönettiği dönemlerde! Ayrıca 1961-1999 arasında Çiftlik arazisinin 237 bin metrekaresini şahıslara, 6 milyon metrekaresini resmî kuruluşlara kiraladılar. Bu kuruluş ve özel firmalardan kimileri şunlardı: Petrol Ofisi Genel Müdürlüğü, MİT Müsteşarlığı, Atlı Spor Klübü, Türk Telekom, Ankara Büyükşehir Belediyesi, ASKİ, BELKO- EGO, BOTAŞ, Beğendik, Varan Turizm, Ulusoy, Mudurnu Tavukçuluk.
Oysa Atatürk bu çiftliği kurarken, tarımda bir uygulama ve deneme alanı olsun, tarımsal işletmeciliğe bir örnek olsun istiyordu. Bu amaçla çiftliğin yanısıra tarım ve hayvancılıkla ilgili eğitim kurumları da oluşturmuştu. Buralarda yetişen elemanlar köylüleri eğitmiş, onlarla birlikte önemli tarımsal başarılar gerçekleştirmişti. Sonra gelen hükümetler yalnız çiftliği değil, o güzel hizmetleri de yok ettiler. İkiyüzlüler bir yandan bütün bu ihanetleri yaparken, bir yandan da Atatürk'e övgüler düzdüler.
Şuna inanıyorum ki Türkiye'nin bugünkü hale gelmesinde birinci sorumlular "Atatürkçüyüm" diyenlerdir, daha doğrusu "kendini Atatürkçü sananlar"dır. Onlar hiçbir zaman Atatürk'ü anlamadılar, anlamak için de uğraşmadılar, öyle göründüler. Atatürk ideolojisini candan ve yürekten uygulamadılar, yapılan saldırılara, düşmanın ilerlemesine kayıtsız kaldılar, üç günlük koltuk hırsı için...
ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ’NE SON BALYOZ
ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ’NE SON BALYOZ
Atatürk’e, O’nun aziz hatırasına ne büyük saygısızlıklar yapıldı, Kenan Evrenlerin, Özalların, Demirellerin, Çillerlerin, Erdal İnönülerin, Mesut Yılmazların, Ecevitlerin, Devlet Bahçelilerin, bugün de Recep Tayyib’in yönettiği Türkiye’de… Bunlardan biri de Atatürk Orman Çiftliği’nin barbarca yağmalanması…
I) Evet, Atatürk’ün, 5 Mayıs 1925’de açılmasına öncülük ettiği, Ankara’ya en büyük armağanlarından biri olan Atatürk Orman Çiftliği yıllarca yağmalandı, parsel parsel satıldı! Böylece 52 bin dekar olan araziyi, çala çala 33 bin dekara indirdiler. Ne zaman? Türkiye’yi Demirellerin, Evrenlerin, Özalların, Çillerlerin, Yılmazların, Ecevitlerin yönettiği dönemlerde! Ayrıca 1961-1999 arasında Çiftlik arazisinin 237 bin metrekaresini şahıslara, 6 milyon metrekaresini resmî kuruluşlara kiraladılar. Bu kuruluş ve özel firmalardan kimileri şunlardı: Petrol Ofisi Genel Müdürlüğü, MİT Müsteşarlığı, Atlı Spor Klübü, Türk Telekom, Ankara Büyükşehir Belediyesi, ASKİ, BELKO- EGO, BOTAŞ, Beğendik, Varan Turizm, Ulusoy, Mudurnu Tavukçuluk.
Oysa Atatürk bu çiftliği kurarken, tarımda bir uygulama ve deneme alanı olsun, tarımsal işletmeciliğe bir örnek olsun istiyordu. Bu amaçla çiftliğin yanısıra tarım ve hayvancılıkla ilgili eğitim kurumları da oluşturmuştu. Buralarda yetişen elemanlar köylüleri eğitmiş, onlarla birlikte önemli tarımsal başarılar gerçekleştirmişti. Sonra gelen hükümetler yalnız çiftliği değil, o güzel hizmetleri de yok ettiler. İkiyüzlüler bir yandan bütün bu ihanetleri yaparken, bir yandan da Atatürk’e övgüler düzdüler[i].
Şuna inanıyorum ki Türkiye’nin bugünkü hale gelmesinde birinci sorumlular “Atatürkçüyüm” diyenlerdir, daha doğrusu “kendini Atatürkçü sananlar”dır. Onlar hiçbir zaman Atatürk’ü anlamadılar, anlamak için de uğraşmadılar, öyle göründüler. Atatürk ideolojisini candan ve yürekten uygulamadılar, yapılan saldırılara, düşmanın ilerlemesine kayıtsız kaldılar, üç günlük koltuk hırsı için…
II) Cumhuriyetimizin bu trajedisini bundan birkaç yıl önce “Atatürk Çiftliği’nin Adı Kaldı” başlığıyla yayınladığım bir yazımda şöyle dile getirmiştim:
Atatürk Takvimi’nden bir yaprak…, okuyorum:
1925 yılının başında, Ankara’ya 5 km mesafede, bozkırın ortasında -tüm itirazlara rağmen- Atatürk’ün ısrarlı tavrı üzerine 20 bin dönümlük bir arazi satın alındı.
5 Mayıs 1925’de burada büyük bir çadır kurularak iki traktörle işe başlandı. Atatürk’ün niyeti, attığı bu adımla Türk tarımcısına örnek olmaktı. Gerçekten, çok geçmeden bozkırın ortasında herkesin imrenerek baktığı bir çiftlik ortaya çıkmıştı.
Mustafa Kemal bulduğu her fırsatta bu çiftliği ziyaret ederdi.
Ve Atatürk’ün bir resmi eklenmiş yazıya. Tarih 2 Haziran 1930… . Başında fötr şapkası, bastonunu dizine dayamış, her zamanki gibi şık ve yakışıklı… Sayın Yekta Güngör Özden’i haklı çıkarırcasına:Nereden baksa güzel / Nereden baksan güzel. Küçük, zarif, bembeyaz bir masanın önünde, bir elinde sigarası, kahvesini yudumluyor. O kadar canlı ki… Sanki başını kaldırıp, “Üzülme çocuk, bu günler de geçer. Yeter ki yılmayın, çalışın” diyecek bana.
Besbelli o ziyaretlerden birinde çekilmiş.
Bugün ne kaldı o âbide çiftlikten? Belki hiçbir şey, aç kurtlar gibi saldırdılar üzerine. Hem “Atam, izindeyiz”ciler, hem dinci düşmanları, hem iş adamı bozuntuları, parça parça, kısım kısım yolup kuşa çevirdiler o koskoca cennet alanı.
Bütün hükümetler, partiler, Atatürk’ün kurduğu parti dahil, hiçbiri sahip çıkmadı Atatürk’ün o derin anlamlı hatırasına; tabiî birçok diğer eserlerine reva gördükleri gibi… Oysa o bir simge idi, çalışmanın, çelikten iradenin, yoktan var etmenin, tarımsal kalkınmanın simgesiydi o!
Ben bu çiftliği ayrı bir severim. Çocukluğumda Ankara’ya, dayılarımı ziyarete gittiğimizde, bizi mutlaka oraya götürürlerdi. 1950’li yıllar sözünü ettiğim… O yıllarda Çiftlik Ankaralıların bir mesire yeri gibiydi. Bakıyorum da ne canlı tablolar kalmış hatırımda, bir bir canlanıyor gözlerimin önünde: Garda banliyö trenine binişimiz… Ne güzel yolculuktu o. Çok geçmeden Çiftlik istasyonunda inişimiz. Geniş, etrafı ağaçlıklı bir yolda Çiftliğe doğru güle oynaya yürüyüşümüz; yeşillikler arasında oturuşumuz. Çayırlar, salıncaklar, top oynayışımız; kurtlar gibi acıkınca yemeklere çöküşümüz. Hayvanat bahçesi, arslanlar, ayılar, zürafalar, maymunlar, filler, yılanlar… Bilmiyorum, onlar da mı uğradı çıkar hesabından başka bir şey bilmeyen, paradan başka değer tanımayan o kimi kravatlı, kimi tesbihli magandaların hışmına…
Ya Atatürkçülüğü kimseye bırakmayanlar, “Atam, izindeyiz” demekten başka sözü, pankart sallamaktan başka işi olmayanlar! Onlara ne demeli?
Diyeceğim şu, ancak ne kadar anlarlar bilemem:
Yüksek, soylu, kutsal hedefler belirleyin kendinize. Daima o hedeflere yürüyün. Ancak böyle canlı ve alevli bir ülkü sayesinde sıyrılırsınız kişisel çıkarlardan, basit emellerden.
“Herkes kendi için” demeyin, “herkes herkes için” deyin. Topluma faydalı işler yapın. Kafa yorun millet işleri üzerinde. Her ne düşünürseniz, her ne işe girişirseniz, hep ülkenin, milletin adına, çıkarına olsun.
Daima gerçeği arayın. Onu buldukça, söylemeye cesaret edin! Korkmayın gerçeği konuşmaktan. İster mutluluk getirsin, ister felaket; ister iyi olsun, ister kötü, asla ayrılmayın gerçekten.
Bu altın öğütler Atatürk’ten!
Öyleyse durma ey okur, kalk! Millete faydalı, yepyeni bir iş yap!
Şimdi sana tavsiye edeceğim şey, öyle pek zor da değil, küçük bir hizmet ülkene: Bir araştırma yap, kimler, hangi kuruluşlar, hangi hükümetler, hangi belediye başkanları, hangi sözde iş adamları bu hale getirdi Atatürk Orman Çiftliği’ni… Bu seri cinayetleri kimler, nasıl işledi, ortaya çıkar! O hain, yiyici namussuzları halkımıza teşhir et.
Bir hareket noktası olarak iki kaynak adı veriyorum sana:
-Ali İhsan Saner, Devletin Rantı Deniz, İletişim Yayıncılık, İst., 2000, ss. 17-20, (Atatürk Orman Çiftliği Nasıl Yok Oldu?).
-Cihan Dura, Sömürgeleşen Türkiye, İleri Yayınları, İst., 2005, ss.571-574, (Atatürk Orman Çiftliği: İhanetin Belgesi).
Böyle olur Atatürkçülük!...
III) Bugün, yukardakilere güncel bir yurttaşlık görevi daha ekleyebilirsin değerli okur; zor değil, sadece bir imza atacaksın.
İşte TMMOB Ankara Mimarlar Odası’nın imza kampanyası[ii]:
T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI’NA
1925 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Orman Çiftliği” adıyla kurduğu ve 1937 yılında Türkiye Cumhuriyetine vasiyet mektubuyla emanet ettiği çiftlik arazisi, yıllardır tahribat altındadır. Ankara’nın temiz hava koridoru olan Atatürk Orman Çiftliği üzerinde şimdi de Başbakanlık binası yapılması planlanmaktadır.
Bozkırın ortasında ölçülemeyecek bir emekle kurulmuş olan Atatürk Orman Çiftliği Cumhuriyetin, insan tarım ve üretim ilişkilerini en iyi örnekleyen ve sosyal yaşam alanı olarak örnek teşkil eden, en önemli simgelerindendir. Bu alan, birinci derece tarihî ve doğal sit alanı olarak tescil edilmiş, ancak planlanan Başbakanlık binasının yapımı için sit derecesi düşürülmüştür. Halen doğal ve tarihî sit özelliklerini içinde barındıran, hem ülke açısından hem de kentsel tarım konusundaki dünyadaki ender örneklerden olmasından kaynaklı Atatürk Orman Çiftliği’nde Başbakanlık binasının yapılması planlama kriterleri açısından onarılmaz hasarlara yol açacaktır.
Atatürk Orman Çiftliği alanının korunması, Ankara, Türkiye ve Dünya için bir değerdir. Bu değer, emekle büyütülmüş, ormanla temiz hava koridoru oluşturmuş, nefes almamıza olanak sağlamıştır. Ülkenin Cumhurbaşkanı olarak sesimizi duymanızı ve Atatürk Orman Çiftliğine sahip çıkmanızı bekliyoruz.
***
Evet, sevgili okur, büyük olasılıkla “kime gidelim davaya” misali beklediğimiz sonucu alamayacağız. Ama en azından milyonları bulan imzalarımızla, düşmanlarına, Atatürk’ün yalnız olmadığını, aramızda olduğunu bir kez daha kanıtlamış olacağız.
MUSTAFA KEMAL DİYOR Kİ:
Mustafa Kemal Atatürk diyorki;
Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.
Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...
-
Online Yıldızname Burcu Hesaplama 1. Yol: Arapça Harflerle Ebced Yöntemi Öncelikle "cinsiyet"inizi seçin ve aşağıdaki ...
-
Harflerin Enerjileri A-Z Alfabedeki bütün harflerin enerjileri ve anlamları. İsminizde bulunan, isminizin başladığı harflere göre ka...
-
1 / 24 1 AMAL'İ MÜCERREB-1 2 Bilinmeyen Yönleriyle Satanizm - Bulent Kısa 307 say...