27 Nisan 2012

KENDİ DÜNYAMI ZİNDAN ETTİN BANA


Kendi dünyamı zindan ettin bana...
Zalim bir gardiyan gibi kapattın demir kapıları üzerime.
Şimdi nefretle bakıyorum parmaklıklar arasından,
Bir zamanlar bakmaya kıyamadığım yüzüne...
Etrafım nice sevda mahkumuyla dolu artık; kime baksam kimi görsem hep kederli. 
Beni hapsettiğin bu uzak dünyada herkes bana benziyor, hepsinin yüzü tanıdık...
Kime sorsam neden burada olduğunu, insanlardan kaçtığını söylüyor; sonra düşünüyorum, demek sandığım kadar yalnız değilim bu dünyada... 
Benim gibi insanlardan kaçıp, kendini bir çok benzer kaçakların arasına atan, acılarını sineye çeken, yalnız kaderiyle bir başına kalmak isteyen, yalnızlığını ve inzivasını bir hücre misali bir yerlerde yaşayan yüzlerce insan var... 
Hepsinin hikayesi farklı, ama sebebi hep aynı...
Hepsinin kendi dünyalarını zindan eden başka insanlar var uzaklarda bir yerlerde...
Sense; kendi dünyamı zindan ettin bana.
Acımasız bir gardiyandan farkın yok gözümde, 
Mecburum boyun eğmeye işkencelerine; mecburum ve tutsağım sineye çektiğim sevgime...
Ve her defasında kalbimi hançerlediğin nefretine...
Şimdi, kendimi hapsettiğim, beni hapsettiğin bu hücrenin penceresinden baktığımda; masmavi, dalgalı ve sonu olmayan bir deniz görüyorum. 
Her şeyin bir sonu vardır ya, benim gördüğüm bu engin denizin bir sonu yok...
Tıpkı senin ve benim bir sonumuz olmadığı ve olamayacağı gibi.
O denize her baktığımda, kendilerini acımasızca ve özgürce bırakan insanlar geliyor aklıma. 
O insanları düşündükçe, gerçek özgürlüğün ne demek olduğunu anlıyorum.
Beni hapsettiğin bu soğuk hücreden, bir gün dalgalara atlayarak çıkacağım, biliyorum.
Ve sonra, özgürlüğümü, ruhumu, kalbimi benden alıp, yine bana hükmedecek, hüküm giydirecek ve beni tekrar başka bir hücreye atacak başka bir zalim bulacağım. 
Yaşamım hep tutsaklık yaşayarak geçti, birilerinin sevgisine, ilgisine, şefkatine esir olarak...
Ve ben bu tutsaklığı hep içimde yaşadım, nereye gitsem benimle geldi; dışarıda özgürce akan dalgalara inat... 
Şimdi bir ben varım soğuk hücremin içinde,
Bir de sen varsın, parmaklıkların ötesinde...
Sana baktıkça tutsaklığıma olan tutsaklığımı hatırlıyorum.
Tutsaklığımı hatırladıkça, kaçışlarla, uzaklaşmalarla, inzivalarla geçen ömrüme isyan ediyorum. 
İsyan ettikçe, kalbimdeki boşluk büyüyor, yüreğimdeki acıyla haykırıyorum.
Haykırdıkça, susmamı, sakin olmamı söyleyen; bana kendi elleriyle işkenceler yapan o zalim gardiyanı görüyorum...
"Ne yaptım ben sana?" demiştin, o acımasız yüzünü en son gördüğümde; 
Daha ne yapacaktın?
Kendi dünyamı zindan ettin bana...

İÇİMDEN KOPUP GELEN BİR KORKUYDU SANA AŞIK OLMAK

İçimden kopup gelen bir korkuydu sana aşık olmak. 

Dalgalarına kapılıp sürüklenmek bir sal gibi ufka doğru. 
Bu yüzden gecelere gizlerdim gözlerinin eşsiz ışıltısını. 
Geceleri dizelere gizlerdim sonra. 
Saçlarından yola çıkardım sessizce. 
Uzun ve yorucu bir yolculuk olurdu parmaklarıma. 
Yumuşak dokunuşlarda alevlenirdi dudakların. 
Dudakların İzmir 
Dudakların İstanbul 
Dudakların içimi ısıtan bir masaldı annemden dinlediğim. 
Bütün bir gün seni seyredebilirdim. 
Gözlerin gözlerimde yankılanırdı. 
Gözlerim sessiz çığlıklarla gözbebeklerine koşardı. 
Kaybolurdum. 
Her defasında çekip çıkarırdın beni 
acının derinleştirdiği dipsiz kuyulardan. 
Beni "SENİNleştirirdin". 
Dudakların ateş,dudakların volkan gibi yakardı. 
Ruhum yükselmek isterken ölüme, 
her defasında beni çeker alırdın. 
Dudakların alırdı beni,gözlerin alırdı. 
Benliğim olurdun. 
Yüreğim olurdun. 
Gökyüzünden bir parçaydın sen. 
En güzel maviden kesip almıştım seni. 
O günden beri sonsuzmuş gibi meydan okuyup her kıyamete, 
dilek yerine seni tutmuştum yıldız geçişlerinde. 
Her seni dilediğimde daha çok senin olmuştum. 
Uzaklardan,nehirlerden bir şarkı mırıldanıyor yalnızlık... 
Soğuk gecelerden biri 
Soğuk ve sensizlik dolu 
Saçların,ellerin yok yanımda 
Sensiz ölüm gibiyim... 
Gözlerinin dokunduğu her yer acıyor bebeğim. 
Biliyorsun sensin silemediğim aklımın en uzak köşelerinden. 
Sen gittin ve mutluluk ta kalktı tedavülden. 
İçimde öldüğün günden beri 
Geceler uzun 
Geceler, sonsuz düşler 
Ayrılan ve bir daha hiç birleşmeyen eller 
Bir gece "küçük bir hikayeyle biten" 
Ölümsüz sandığımız sevişmeler 
Gecelerden biri 
Bir son daha istiyor Tanrılar uzaklardan 
bir son daha 
Kurban aranıyor sonsuzluğa... 
Gökyüzünden bir yıldız kayıyor 
Dere kıyısındaki taşlar parıldıyor 
Ve her gece bir yıldız 

Bir ayrılık 
Bir yıldız 
Bir ayrılık 
Kaçamadım sensizliğimden, bu son dansın olsun bensiz... 
Ve 
Bu son şiirim olsun sensiz...

SÖKÜP ALIRKEN TENİMDEN KOKUNU..





Yokluğun bela diye kazılırken Odamın kör karanlığına
Ve çılgınca dolaşırken ruhum  seni bulme umuduyla
Ve geceler ki; Kederin en beter hali
Ben deniz feneri olurum Yapayalnız
Gözlerim hep uzak ufuklarda
Deniz köpük köpük olmuşken
Ve nefretini vuruken kumsala
Ben martı olurum gökyüzünde
Maviye sevdalı,Ve rüzgar
Söküp alırken tenimden kokunu
Kaybetmişken senden son kalanı
Ben kardelen olurum
Bir dağ başında,yalnız ve asi
Kabus olmuşken uykularım
Üstüme yıkılmışken tüm korkular
Sokaklar çıkılmaz olmuşken
Ben cesaret olurum Yürek dolusu...
Kalmamışken cesaret verecek kimse
Bir dost eli yokluğunda Muhtaçken bir tatlı söze
Ve kırık tebessüme Ben şarap olurum kadehde
Tesellisiyle kıpkızıl Ve biliyorum ki, bir gün
Cesaret galip geldiğinde Bu karmaşık savaşta
Yok olduğunda tüm korkuların Ve bittiğinde çelişkilerin
Ben sevgi olacağım, yüreğinde Ölümsüz ve Sımsıcak
Ben portatif aşklardan,
Bitmeyen yalnızlıklara zincirlenirken Sen,
Aşıkların ulaşamayacağı yerde saklanan yanık bir bedendin.
Seneye de giyilecek,büyük alınmış bir aşktı bu,
Bize yalnızlığı bıraktıran.
Ama çektik,küçük geldik,yedirememiştik büyümeyi kendimize.
Göz göze gelişlerimizde yalnızlığı aradık hep,
Ve bulduk da. Ben kendimle Sen başkasıyla
İntihara meyilli yüreklerle çıktık yola
 Yol bize uçurum geldi,uçuruma sevdalandık
Tarumar ettik cümleleri
Kendimizi verdik,geri döndük yalnızlığa
Ben kendimle,Sen başkasıyla 

BİLSEYDİM BÜYÜMEZDİM







BİLSEYDİM BÜYÜMZDİM





Acı veriyor bugünü yaşamak, bilseydim büyümezdim. 

Vefa var, sadakat gerçek ve aşk müspet sanırdım 

Kapılarımı her çalana açardım da, her kapıyı utanmadan ben çalardım. 

Tek başıma kaldım bu koca denizde, tek kürekli bir sandalda. 
İşte bir zamanlar ben böyleydim. 
Büyüdüm, öğrendim. Böyle değilmiş. 
Bilseydim büyümezdim, çünkü büyümesem bilmezdim.

Aşk denen şeyin nasıl yok olduğunu gördüm. 

Namusun yok olduğunu, vefanın hiç olduğunu, ihanetin p**** olduğunu bildim. 

Bilseydim büyümezdim, çünkü büyümesem bilmezdim. 

Çünkü ben küçükken hiç ihanet denizinde yüzmezdim. 
Bilseydim büyümezdim, çünkü büyümesem oralarda gezmezdim.

Dost denenin cellat olduğunu, güneşin mum ışığında solduğunu gördüm. 

Elinde kalbi, cebinde namusu, aklında sus pusu gördüm. 

Aşkını paraya tahvil edenleri, onurunu mezara gömenleri gördüm. 

Keşke görmez olaydım, çocuk kalaydım. 
Bilseydim büyümezdim, çünkü büyümesem bilmezdim.

Beni nasıl kandırdıklarını gördüm, beni nasıl inandırdıklarını. 

Sadece gerçek benimmiş, en iyi onu gördüm. 

Göze kalem çeken acılar, akla zincir vuran yaralar gördüm 

Varlığını satan yoksullar, yokluğunu satan zenginler gördüm 
Keşke görmeseydim. 
Bilseydim büyümezdim, çünkü büyümesem görmezdim.

Sabır emlakçılarını, ihanet şakşakçılarını gördüm. 

Arkadaşını sevenlerden daha makbul, sevgisini satanları gördüm. 

‘Bizler’ ve ‘sizler’ diye bizi bölenlerin aslında ‘onlar’ olduklarını gördüm. 

Şikayete hakkım yok, sustum, tam ortasında durdum 
Yaşamak haram oldu, nefes alırken öldüm. 
Bilseydim büyümezdim, çünkü büyümesem ölmezdim. 

KANADI KIRIK TURNA



Kanadı Kırık Turna 

Sen gittin, ardından Sonbahar mevsimi geldi … Döküldü yapraklar birer birer, her biri bir tarafa savruldu… Kocaman ağaçlar beyaz kefen giyinip ağladı, döküldü anılar bir bir dallardan.... Sen gittin beni de alıp gitti sarı rüzgarlarıyla sonbahar, yaprak yaprak savurdu sokaklara, bir öksüz çocuk misali tek başıma kaldım kaldırımlarda… Kanadı kırık bir turnayım şimdi. Yorgunum, çok yorgun, içim dışım sonbahar... 

Bedenim soğuk şimdi üşüyor dudaklarım, göğsüne düştü başım hüzünlü yılların, avuç avuç kimsesizlik yağıyor üzerime... Terkedilmiş cümlelerin satırlarında sonbahar alfabesine yazılıyor adım harf harf, satır satır içime dökülüyor yapraklar. Kimisi gül olup açıyor şiir şiir, kimisi diken olup batıyor yüreğime… 

Ey sonbahar, gazellere yazılmış bir kırık öykü hayatım, sıradan ve anlamsız. Her gece üzerime yıldızlar serpiştiriyorum, anlamını bilmediğim ama acısını duyduğum karanlık duygular kaplıyor içimi... 

Sen gittin, dilimi kanatan şiirler üşüşüyor parmak uçlarıma her gece, güz kanadında çıplak ayaklı bir çocuğum şimdi. İnceden bir sızı gibi hasret tutuşturuyor içimi. Yalnızlığın en orta yerinde öksüz ve yaralı., kaldırımlara saçıyorum yüreğimi her akşam. 

Sen gittin, ardından Sonbahar geldi … Döküldü yapraklar birer birer her biri bir tarafa savruldu… Gözyaşlarımdan turnalar döküldü kaldırımlara, hıçkırıklara büründü gökyüzü, hangi atlasın, hangi sayfasına gittin bilinmez... Bütün mevsimler sonbahara ağıt yakıyor şimdi, hiç bir mevsim avutmuyor hicranımı. 

Sen gittin, sonbahar yaprakları gibi şarkılar da dökülüp, dökülüp gitti ardından. Hani “Elveda bütün hatıralar”. 'Yine hazan mevsimi geldi, yine yapraklar rüzgarların peşi sıra gidecek' şarkılarını kimse söylemiyor artık. Hani “Hastayım, gönül hastasıyım/ gönül ilacımı bulamazsam ölürüm”. Masalındaki sevdalıları da kimse anımsamıyor artık. 
Şimdi şarkılar, şiirler, masallarda hazan mevsiminin hüznü var, kimsesizliğimin hüznü… 

Sen gittin, ardından Sonbahar mevsimi geldi … Döküldü yapraklar bir bir. Aradan yıllar geçti, göçüp gitti ömrümün vefalı turnaları. Anladım ki herkesin bir masalı var, her masalın bir sonu. Şimdi artık ne masallar kaldı ne de inanan masallara, ne seher yelleri yare selam götüren, ne de nazlı yardan haber getiren telli turnalar. 

Bir kasırga gibi esiyor sonbahar rüzgarları. Şimdi zamanın ezen girdabında yapayalnız, sevgiye, güzel bir bakışa hasret, kuruyup gidiyor ömrüm. Ne zaman seni düşünsem kanadı kırık turna misali bükülür boynum… 

Gittin, ömrümün bütün mevsimlerinde seni aradım, her giden yolcuya, her gelen yolcuya, esen rüzgarlara, yağan yağmurlara seni sordum... 

Saydım tam bir ömür olmuş sen buralardan gideli, ben hala o duygulu, o hüzünlü, o yüreği kocaman utangaç çocuk… 

Unutamam, çocukluk yıllarımın çiçeğisin sen... Adını Gül-i zar koyduğum... 
Ben boynu bükük kanadı kırık Turna, bir ömür seni bekleyen… 


“(*) Anadolu’da yaygın bir inanışa göre turnalar uğur,bereket ve refahın simgesi olan, kutsal hayvanlardır. Bu nedenle insanlar onlara ilişmez, yuvalarını bozmaz. Hele hele hiç kanını dökmez. 
Bir söylenceye göre, turnalar tek eşlidir ve bazen yüz yıla kadar yaşadığı söylenen turna eğer eşi ölürse bir daha asla eşleşmez. Turnalar, sevgide bağlılık, dostlukta sebat ve sadâkat mânasına târif edebileceğimiz vefanın en güzel örneklerini teşkil ederler. Ayrıca dikkate değer bir bilgiye göre turnalar, yaşlanan ana ve babalarının da geçimlerini temin ederler. Alevi ve Bektaşi deyiş ve nefeslerinde de önemli bir yer tutar Turnalar.” 

Nuri CAN 

YAĞMUR YÜREKLİM FLAŞH SESLİ ŞARKI


Yağmur yüreklım
Şiir
Son vapurda ayrıldı limandan
Son tren içimi çizipte geçti
Bir bir ışıkları söndü odaların
Kapılar gözlerini uykulara kapadı
Yarim yağmur yüreklim uyuyormusun

İçimde kırılır kalır, çığlığın sesin ) 2
Susar yüreğimde hüzün, soluğum susar )

Belki kavuşamam sana, ölümde gelir ) 2
Bulutlara yazdım seni, yağmur yüreklim )

Oy dilsizim oy gülmezim, yağmur yüreklim ) 2
Oy çiçek bakışlı yarim, ağlayan sesim )

Sensiz yaralıdır zaman, yıllar yaralı ) 2
Sararır içimde hüznüm, yıllar yaralı )

Sarılıp yarama gitsem, çare değilki ) 2
Bulutlara yazdım seni, yağmur yüreklim )

Oy dilsizim oy gülmezim yağmur yüreklim ) 2
Oy çiçek bakışlı yarim ağlayan sesim )

SEN ATEŞ OLSAN YANSAN BEN DUMAN OLURUM

Yağmur Çiçeğim 

Sen umudun sabahında dağ çiçekleri ve dağlara serilen sabah güneşi kadar güzeldin Yağmur Çiçeğim. Günaydınım, gülaydınlığımdın benim. 

Seninle bir rüya gibiydi hayat. Ve biz o rüyada kuşlar gibi hafiftik. Yüreğimiz gökyüzü kadar engin, bulutlar kadar beyazdı. Her gözlerimi açtığımda, her kapattığımda seni görürdüm karşımda… 

Ellerimi her uzattığımda ellerini bulurdum. Bütün güzellikleri, sevinçleri yalnız sende yaşardım. Sensiz hayatın ne kadar boş, anlamsız olduğunu, sensiz kalınca öğrendim Yağmur Çiçeğim… 

Bir gün çekip gittin, her şeyimi kaybettim. Yaşama sevincimi, direncimi, gülüşümü, mutluluğumu, yaşama dair ne varsa hepsini kaybettim, her şeyim yerle bir oldu.... Uçurum başlarında, duvar diplerinde kaldım. Kimse aramadı, sormadı... Tut ellerimden alıp beni dağlara götür gönül güneşim. Üşüyorum... Üşüyorum... Güneşe ulaşılmazlığı bilerek soluğunun sıcaklığına sığınmak istiyorum. Sıcak yüreğine gereksinimim var... Biliyorum benden çok uzaklarada bir yerdesin, sana ulaşmaya gücüm yok... 

Ey gönülçiçeğim... Ey ayışığım... Aytanem, nurtanem, birtanem... Sen olmadan nasıl bakarım gökyüzünün maviliğine. Nasıl bakarım engin denizlere, hayat bir dalgaysa eğer... Nasıl yürür sularda sandalım, rüzgarın olmadan, dolmadan iliklerime sevdanın iksiri, ufuklara nasıl açılabilirim... 

Sen deniz olsan kanasan ben dalgan olurum 
Kimsesiz kalsan ağlasan ben dünyan olurum 
Sen ateş olsan yansan ben duman olurum 
Bir ömür yüreğimde saklarım seni, unutma 

Yağmur Çiçeğim, canımdın sen anlıyor musun? Ayışığımdın, her şeyimdin benim. Yaşamın adı, sevginin tadıydın. Seninle yaşadığımı hissediyordum ancak. Neye dokunsam sen olurdun, nereye baksam seni görürdüm aynalarda, ne yana dönsem sen dururdun karşımda. Aksın vururdu sulara... 

Yanımda olduğun zamanlar dünyanın en mutlu insanı olurdum. Zamanın geçmesini asla istemezdim. Sensiz dakikalar yıl gibi uzar ve geçmek bilmezdi zaman. İsterdim ki, her an yanımda olasın. Her dakika gözlerinin derinliğinde yitip gideyim. Çünkü kendimi en mutlu, en güvende hisettiğim anlar, senin yanında olduğum anlardı... 

Yüreğimdekileri her gece kağıtlara dokuyarak, her sabah seher yellerine okuyarak uzak çığırlara, uzak yollara savuruyorum şimdi... 

Rüzgarsaçlım sende ansızın bir rüzgar gibi esip girmiştin gönlüme, rüzgarın savurduğu yapraklar gibi de çekip gittin ve her şey bitti. Şimdi yüreğim paramparça, hasretim çöl yangını, her ah çekişte tütüyor içim... 

Sen gittin masal bitti, hayatla mücadele saflarımın hepsini kaybettim. Bu yalancı dünyada tek gerçeğim, tek yaşama nedenimdin… Tek dayanağım, yaşama kaynağımdın… 
Karanlık bir uçurumun kenarında düştüm, düşeceğim şimdi. Hiç bir dayanağım, tutamağım kalmadı artık… 

Aradan geçen bunca zaman, senden aldığım yaramı iyileştirmedi. Hala mutsuz, hala bedbaht ve sensizim… 

8 - 26 NISAN TARIHLERI ARASINDA YAYIMLANAN YAZILAR



-- 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...