30 Eylül 2017

‘Almanya'da Irkçılığın Yükselmesinde Erdoğan'ın Yadsınamaz Rolü Var'



‘Almanya'da Irkçılığın Yükselmesinde Erdoğan'ın Yadsınamaz Rolü Var'

Yücel Özdemir'e göre Almanya seçimlerinde asıl mesele Merkel'in kazanması değil nasıl bir koalisyonla yola devam edeceği. AfD'nin yükselişini "Almanya tarihine kara lekedir" diye yorumlayan Özdemir, ırkçı oyların yükselmesinde ise Erdoğan'ın yadsınamaz bir rolü bulunduğunu belirtti.

‘Almanya'da Irkçılığın Yükselmesinde Erdoğan'ın Yadsınamaz Rolü Var'
Rasthaber - Almanya'daki genel seçimlerir, Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Angela Merkel'in dördüncü döneminin yolunu açmasına kesin gözüyle bakılırken, dikkatler kurulacak koalisyona çevrildi. AB-Türkiye ilişkilerinde gerilim had safhaya çıkmışken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da yaşayan Türk seçmenleri etkileme girişimi Berlin'deki kampanyaya da damgasını vurdu. AB müzakerelerinin tümüyle dondurulması gündemdeyken ve Merkel yönetimi Türkiye'ye yönelik ekonomik yaptırım sopasını göstermişken, Almanya'da Merkel'li yeni dönemle Avrupa politikaları kadar Türkiye ile ilişkiler de merak konusu. Almanya seçimlerini, yeni hükümet ve partilerin durumunu ve Türkiye ile ilişkiler açısından olası sonuçlarını Köln'den Evrensel Gazetesi yazarı Yücel Özdemir ile konuştuk.
‘İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN SONRA BİR İLK'
Yücel Özdemir'e göre Almanya seçimlerinde asıl mesele Merkel'in kazanması değil, yola nasıl bir koalisyon ile devam edileceği. Son dönemde ana akım partilerin oy oranlarında büyük düşüşlere dikkat çeken Özdemir, durumu şöyle anlattı:
"Merkel'in partisinin de oy kaybedeceği açık bir şekilde ortada. Dört yıl önceki seçimlerde %41,5 oy almış Hıristiyan Demokratlar Bloğu'nun oy oranı şu an %36-37. Hatta dün akşam Alman basınında yer aldığına göre %34'e de düşebilir. %8-9'luk bir düşüş olacak ki bu da Merkel için büyük bir kayıp. Başka bir koalisyon ortağı ise Sosyal Demokratlar. Onların oy oranı ise geçen seçimlerde %25,7 idi. Şimdi ise %22-23. Hatta geçen hafta yapılan kamuoyu araştırmasında %19 bile oldu. Koalisyonu oluşturan Almanya'nın iki büyük partisi çünkü bunlar sistemin ana partileri. 
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra iktidar hep bu iki parti arasında değişmiş ve bu iki partinin toplam oyu aslında uzun bir süre %70-80'lere kadar gidiyordu. Şimdi ise baktığımızda iki büyük partinin oy oranı %50 civarında. Bu da tabiî ki ülkede büyük bir siyasi dengesizlik ve belirsizlik oluşturuyor. 
İki koalisyon ortağının toplam %10 gibi oy kaybetmesi geçtiğimiz dönemdeki hükümetin başarılı olmadığını gösteriyor. Bunların halk nezdinde güven kaybettiklerini gösteriyor. Ama burada önemli olan, iki büyük parti kaybedince ne olacak? Bu kez de küçükler kazanacak."
‘AFD'NİN MECLİSE GİRMESİ ALMAN TARİHİNE KARA LEKEDİR'
Almanya'da aşırı sağcı ve yabancı düşmanı Almanya için Alternatif'in (AFD) oy oranlarındaki artışa değinen Yücel'e göre bu durum bir tehlike işareti fakat Almanya'da kimse bu tehlikenin farkında değil. Pazar günü yapılacak seçimlerden sonra AFD'nin meclise girmesinin Alman tarihinde bir kara leke olacağını ifade eden Özdemir, Almanya'da yükselen sağ partilere vurgu yaptı:
"Normalde Almanya'nın, Alman kamuoyunun, Alman partilerinin şu anda 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, açıktan ırkçı ve milliyetçi olan bir partinin federal parlamentoya girmesinin Almanya için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu tartışması lazım. Ama şimdi kimse bunu tartışmıyor. Çünkü AFD'nin meclise girmesi gayet normal bir durum olarak görülüyor. Şimdi anormal durum olansa ana muhalefet partisi. Evet, meclise girsin, temsil edilsin. Ama ana muhalefet partisi olmasın. 
Çünkü hükümet partileri karşısında bazı soru önergelerine yanıtlar verme, yapılan bütçe görüşmelerinde doğrudan başbakana soru sorma ve cevap verme hakkı da ana muhalefetin olduğu için, hatta bazı meclis komisyonlarında iktidar partileri yerine muhalefetin daha etkili olacağı, başkanlık gibi bazı konuların ana muhalefette olacağı ifade ediliyor. Meclise girsin, bu normal, bu ülkenin bir gerçeği. Ama ana muhalefet olmasın gibi bir hava var. Aslında bu Alman demokrasisi için, Almanya'daki hareket için Pazar günü bir kara leke olacak bence. 
Çünkü bir ırkçı partinin meclise girmesine aslında göz yumuldu. Bugüne kadar güçlenmesinin nedeni de zaten hükümet partileri. Ben onu şöyle değerlendiriyorum. Seçim kampanyası süreci tamamen hükümet partileri tarafından sığınmacılar, göçmenler, terör, İslam ve Türkiye üzerinden yürütülünce, AFD de zaten bu tartışmalar üzerinden güçleniyordu. Güçlenme sürecine baktığımızda, dört yıl önceki seçimlerde %4,7 oy aldı. Yeni kurulmuş bir partiydi. Avrupa karşıtlığı ve euro karşıtlığı yapan bir partiydi. Sonra 2015'te sığınmacılar krizi ortaya çıkınca bu parti, euro ve Avrupa'yı bir tarafa bıraktı. 
Ekonomik krizi bir tarafa bıraktı. Tamamen sığınmacıları gündemine aldı ve Almanya'nın kapılarının kapatılması, Avrupa'nın sınırlarının kapatılması, sığınmacıların gelmemesi üzerinden bir propaganda yaptı. Şu anda Almanya çapında on üç eyaletin parlamentosunda bu parti temsil ediliyor. Doğu Almanya'daki eyaletlerde ise %24-25 kadar oy bile aldı. 
Sağ tehlike giderek büyüyor ve bu sağ tehlike kimden oy alıyor? Önemli bir kısmını Sosyal Demokrat, Hıristiyan Demokrat seçmenden alıyor. Bir kısım etkili sağ muhafazakâr seçmenler, Merkel'den beklediği muhafazakâr tavrı ve Hıristiyan değerlerine vurguyu görmeyince bu kez AFD'ye kaymaya başlıyor. 
Başka nereden alıyor? Baktığımızda Doğu Almanya'da sol partinin tabanından oy alıyor. Çünkü sol partinin aslında Doğu Almanya'daki oy oranı %20-25 civarındaydı. Ama şimdi, bu ırkçı parti giderek oralarda da daha fazla oy alıyor. AFD'nin bu kadar yükselmesi aynı zamanda mevcut siyasetten rahatsızlığın bir ifadesi ve bunu bugün medya bile kabul etmiş durumda. Irkçı açıklamalar bile televizyon ekranlarında çok rahat bir şekilde yapılabiliyor. Bu ırkçı parti de ne yazık ki Pazar günü meclise girecek. Ama şimdi üçüncü, dördüncü, beşinci olsun tartışması var."
‘SCHULZ YOKSULLARA HİTAP ETMİYOR'
Sosyal Demokrat Parti'de (SPD) Gerhard Schröder'in başbakanlığı bırakmasından bu yana kriz yaşandığını ve Martin Schulz'un gelmesinin bu krizin tersi bir çıkış yaratmadığını belirten Özdemir'e göre bunun sorumlusu Schröder döneminde hayata geçirilen neoliberal politikalar, ajanda 2010 politikası ve yoksullaştırma. Schulz'ün seçim programının yoksulara hitap etmediğini vurgulayan Özdemir'e göre Erdoğan'ın Sosyal Demokratları bilinçli bir şekilde hedef haline getirmesi de dikkat çekici:
"SPD'nin Köln mitingine Schulz da katıldı ve bir saat boyunca dinledik. SPD tabanı, SPD seçmeni geçmiş yıllarda işçi sınıfından, yoksullardan, bu ülkenin dışlananlarından ifade ediliyordu. Ama Martin Schulz'un seçim programı da, söylemleri de onlara hitap etmiyor. Tam tersine orta sınıflara hitap ediyor. Daha çok homoseksüel olanların evlenmesi konusunda başarılı çalışmalar yapmış. 
Yani toplumun kanayan yaralarına dokunmuyor. Merkel'e eleştirileriyse şu yönde. Merkel seçim kampanyasını, "İyi ve güzel bir Almanya'da birlikte yaşayalım" diye ifade etti. Martin Schulz da "Evet, iyi ve güzel bir Almanyamız var. Ama herkes Merkel'in göstermiş olduğu gibi mutlu değil. Çünkü mutsuz olanlar var." dedi. Onlara örnek olarak bakıcılar, kreşlerde çalışanlar, düşük bir ücretle herhangi bir işte çalışıp da geçimini sağlayamayan insanlara dikkat çekti ama çok parçalı. 
Çünkü SPD'nin güç toplamasının asıl nedeninin o ajanda politikasından dönüş aynı Corbin'in İngiltere de politikasından dönüşü gibi bir aktör olmadığı takdirde Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin bir yükselişe geçmeyeceğini herkes biliyor. Ama bunu Martin Schulz ile yapamazlar. Çünkü Schulz'un da böyle bir politikası yoktu. Onun için SPD de şu an büyük bir krizin içerisinde ve dönüşü mümkün değil. Türkiye'den politikalara baktığımızda, düellolara baktığımızda Merkel'den daha radikal bir söylem tutturdu. 
Birincisi, "Ben başbakan olursam AB müzakerelerini keserim" dedi. Merkel ise biraz daha Alman siyasi sermayesinin, Almanya'nın Türkiye üzerindeki siyasi çıkarlarını hayata geçirebilmeye dair bir umudu olduğu için kapıyı kapatmıyor. Daha yumuşak görünüyor ama burada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sosyal Demokratları bilinçli bir şekilde hedef haline getirdiğini görüyoruz. Onun arkasındaysa Erdoğan'ın işaret ettiği küçük bir partiye oyların gitmesi ifade ediliyor. 
Çünkü kamuoyu araştırmaları, Türklerin burada muhafazakâr da olsa AKP seçmeni de olsa SPD tercih ettiklerini, oylarını sol partilere verdiklerini biliyoruz. Cumhurbaşkanı sık sık SPD'yi, Yeşiller'i hedef alarak bu seçmen kitlesini orda koparıp işaret etmiş olduğu küçük bir partiye yönlendirmeyi hedefliyor. İkisi arasındaki asıl farkı söylüyor. Dün akşam röportajında da onu söylüyor. "Merkel daha uzlaşmacı ama diğerleri daha kötü bizim için" diyor."
‘ERDOĞAN'IN ÇAĞRISININ ETKİSİ'
Almanya'da yaşayan Türk kökenlilerin tek bir partiye angaje olmadıklarına vurgu yapan Özdemir, Erdoğan'ın CDU/SPD ve Yeşiller'e oy vermeme çağrısının etkilerinin fazla olmamakla birlikte, ne kadar etkili olduğunun sandıkta ortaya çıkacağını vurguladı:
"61,5 milyon seçmenden aşağı yukarı 40-45 milyon seçmen oyunu kullanıyor. Onun için 45 milyon içerisinde Alman İstatistik Dairesi'nin verilerine göre 720 bin Türkiye kökenli seçmen var. Bu 720 bin seçmenin oylarını tek bir partiye kullandığını düşününki o zaman bile etkisi olmuyor. Ama şunu da biliyoruz ki Almanya'da yaşayan Türkiye kökenliler tek bir partiye angaje değiller, olmazlar. Herkes kendi düşünce şekline, yaşam şekline göre Alman partilerine oyunu veriyor. Bundan sonra da vermeye devam edecek. 
Burada asıl önemli olan AKP seçmeni ya da AKP'nin ideolojik etkisi altında olan kitleleri aslında koparmak. Şimdi bu konuda elimizde bir veri olacak. Bir veri de var aslında. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tarif ettiği Alman Demokratlar Birliği Partisi ile Yenilik ve Adalet Partisi ikisi geçtiğimiz mayıs ayında Kuzey yapılan parlamento seçimlerine katılmışlardı ve toplam 30 bin oy almışlardı. Şimdi BİP partisi, içinde Arapların da bulunduğu bir parti olduğu için doğrudan AKP ile angaje halinde değil. 
AKP ile angajman halinde. Onun için ikisinin toplam oyunu da hesaba katarsak Kuzey Almanya'da bunlar 30 bin oy almışlar. Bu ölçü elimizde var. Önümüzdeki seçimde Kuzey Almanya'da ADB bu ölçünün üzerinde oy almış olur, sayıyı katlarsa o zaman Cumhurbaşkanının yapmış olduğu çağrının bir anlamının olup olmadığını görmüş olacağız. Somut veriyi ancak o zaman görürüz. Ancak bir etkisi olacaktır tabi ki. Hiç olmaz demiyorum. Ama ne kadar olacağını ancak pazar akşamı göreceğiz."
‘ERDOĞAN'IN TUTUMU IRKÇI OYLARI YÜKSELTTİ'
Almanya seçimlerinde Türkiye'nin gündemde öne çıkmasını ırkçı AFD'nin işine yaradığını ve Merkel'in zora girdiğini vurgulayan Özdemir, ırkçı oyların yükselmesindeki Türkiye etkisinin yadsınamayacağını ifade etti:
"Erdoğan aslında bir taraftan Sosyal Demokratlar ile Hıristiyan Demokratları biraz ayırıp Sosyal Demokratlara biraz daha fazla vurduğunda Merkel'i doğrudan hedef almıyor. Ama özüne baksak, Türkiye'nin Almanya seçimlerinin gündemi haline gelmesi en çok da özellikle sığınmacılar konusunu gündeme alan AFD'ye yaramıştır. Çünkü bunlar açıkça İslam düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı üzerine bir propaganda yapıyor ve Türkiye'nin Müslümanlıktan dolayı Avrupa'da yerinin olmadığını söylüyor ve buradaki göçmenlere karşı bunun propagandasını yaptı. 
Onun için Cumhurbaşkanının bu çıkışının, Almanya seçimlerine müdahale etmesinin en çok AFD'nin işine yaradığını söyleyebiliriz. AFD'nin işine yaradığında ise Merkel'in biraz zora girdiğini görüyoruz. Çünkü AFD oylarını yükselttikçe Hıristiyan Demokratların oylarında bir azalma görülüyor. O nedenle Merkel'e tam çalışmadı. Ama bence, ırkçı partilerin güç toplamasında, Erdoğan'ın Almanya seçimlerine müdahalesi bir faktör olarak önümüzde duruyor."
‘TÜRK-ALMAN İLİŞKİLERİ CİDDİ BİR KIRILMADAN GEÇTİ'
Almanya'nın Avrupa Birliği ile hareket etmesi ve küresel değişimlere seyirci kalmaması gerektiğine dikkat çeken Özdemir'e göre Amerika'nın peşine takılmaması gerekiyor. Almanya'nın bölgedeki planlarını Türkiye ile gerçekleştiremeyeceğini fark ettiğini ve gerilimin temelinde bunun olduğunu ifade eden Özdemir, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Amerika'nın NATO için istemiş olduğu %2'lik bütçenin silahlanmaya ayrılmasını kesin olarak reddediyorlar. Ayrıca Sosyal Demokratlar Merkel'i, Trump'un her dediğine evet demekle eleştiriyor. Ama Almanya'nın küresel güçteki dengelerde, paylaşım mücadelesinde Almanya olarak hareket ettiği takdirde bunu kaybedeceğini biliyor. 
Onun için AB üzerinden bütün dış politikasının merkezine AB adına hareket etmeyi koyduğu için Almanya olarak hareket etmiyor. Almanya olarak hareket ettiği takdirde ise sizin söylediğiniz gibi dünyadaki korku ve endişeleri artıracak, Almanya'nın geçmiş, karanlık tarihini yeniden gündeme getirecek. Onun için mümkün olduğu kadar Avrupa adına hareket ediliyor. 
Ama Avrupa da şu an bakarsanız kim? Almanya. Çünkü İngiltere'nin AB'den çıkmasıyla birlikte Fransız-Alman ittifakının giderek domine olduğu ve dünyadaki paylaşım sürecinde daha etkin rol oynadığı görülüyor. Ama bugünkü rekabette Çin'in yükselişi, Hindistan, diğer bölgelerdeki güçler ve özellikle Avrupa'nın kapısındaki paylaşım mücadelesinde Avrupa'nın ciddi bir ağırlığının olmadığını da herkes biliyor. Onun için daha çok geleceğe dair planlar yapılıyor. 
Merkel'in Ortadoğu'da bir yer kapma planları içerisinde, Türkiye önemli bir rol oynuyordu aslında. Ama Türkiye'nin hem Amerika'yla hem Rusya'yla hem Çin'le girmiş olduğu ilişkiler yeni bir aktörün sürece dâhil edilmesini zorlaştırdı. Aslında gerilimin temel kaynaklarından birisi bu. "Almanya ile şimdi burada ilişkiyi kapatalım ama sonra yeniden başlarız" dendi. 
Bunu da zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta söylüyor. Seçimlerden sonra her şey giderek normalleşecek. Ama kolay olacağını düşünmüyorum. Ben Türk-Alman ilişkilerinin çok ciddi bir kırılmadan geçtiğini düşünüyorum. Bu kırılmada Türkiye eksen değiştirir mi değiştirmez mi bilmiyorum. Ama Almanya özellikle bölgesel planlarını mevcut olan hükümet ve Cumhurbaşkanı yapamayacağı konusunda emin. Bütün planlarını ona göre yapıyor."

Türk Ordusu Irak’ta



Türk Ordusu Irak’ta

Türk Ordusu Irak’ta
Rasthaber - Bugüne kadar beni hiç yanıltmamış kaynaklardan aldığım haberlere göre Türkiye, İran ve Irak arasındaki mutabakat, verilen sözlere uyuldukça, Kuzey Irak'ta her geçen gün önemli sonuçlar elde edilmesini sağlıyor. 
Türkiye, bu mutabakat çerçevesinde, Türkiye, Suriye ve Irak'ın sınırlarının birleştiği yerden, yani Dicle'nin U çizdiği mevkiden, Irak ordusu ile birlikte Irak topraklarına girdi. Bu bölge Telafer ilçesinin sınırları içinde kalıyor. Böylece, Türkiye ve Irak, Suriye'deki PYD güçleriyle Irak'ın kuzeyindeki Barzani ve PKK'nın arasına girmiş oldu. Yani El Bab operasyonu gibi Türk ordusu, Irak ordusu ile birlikte koridoru burada da kırdı.
***Burada Dicle nehri üzerinde bir köprü var. Köprü tutuldu. Tabii, bana sorarsanız, Irak ordusu ile birlikte Telafer ilçe merkezine kadar inilmeli ki Suriye ile Irak arasındaki geçişler tamamen önlenebilsin. Dicle nehri doğal bir engel ama bir köprübaşını tutmakla, terör geçişleri sona erdirilemez. 
Buradan Irak'a yeni bir kapı açılacaksa, Telafer'e inmek şart! Bu haberleri veren kaynakların dışında, Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi'ye göre, Barzani'nin ABD tarafından örtülü olarak referanduma teşvik edilmesinin ardında, tam da bu bölgedeki zengin Keyzan petrol yatakları var. 
Barzani, referanduma ses çıkarmaması karşılığında buradaki petrolün çıkarılmasını ABD'ye verdi. Salihi, 11 yıl önce bu konularda Türkiye'yi uyardığını ancak bir sonuç alamadığını ve Kerkük'te de Türkmen derneklerine saldırıların devam ettiğini söylüyor. 
***Diğer kaynaklar ise Barzani'yi sadece ABD'nin değil, Suudi Arabistan'ın da desteklediğini söylüyor! Aynı kaynaklara göre Türkiye, mutabakat gereği, Irak ordusuna ait savaş uçaklarına, İncirlik üssünü de açmış durumda. Mutabakata göre Kerkük-Süleymaniye hattını da İran tutacak! Irak ordusu da güneyden bu hareketleri destekleyecek.
 Yani Barzani, Türkiye, Irak ve İran birlikleri tarafından bir üçgene kıstırılmış durumda. Türkiye, Irak ile mutabakat uyarınca Musul'un ve ileride Kerkük'ün yeniden inşasını da yapacak. Aynı kaynaklar, 
"Irak ordusu ile Peşmerge savaşa tutuşmuş olsaydı, arada Türkmenler mahvolurdu. Üstelik Amerikan destekli Peşmergelerin, yeni toparlanmakta olan Irak ordusunu gafil avlaması da söz konusu olabilirdi..." diyor.
***İran ise Barzani'nin referandumundan sonra kutlamalar yapan, İran vatandaşlarına karşı sert tedbirler aldı. Hatta idamlara da başladı. Aydınlık'tan Yakup Aslan'a konuşan İran Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Tuğgeneral Seyyid Mesud Cezayiri ise şu önemli bilgileri verdi: "ABD'nin burada yenilgiye uğraması asla fitneyi, komplo yolunu bırakacağı anlamına gelmez. 
ABD yeni bir senaryo ortaya çıkararak, bu aralar aralarında ilişkilerin ve işbirliklerinin arttığına tanık olduğumuz Türkiye ve Suriye arasında ihtilaf oluşturmaya ve süreci baltalamaya çalışıyor. Astana'da İran, Türkiye, Suriye ve Rusya işbirliğinin arttığına tanık oluyoruz. Astana mutabakatı, gerçekten bölgenin huzura kavuşmasına vesile olabilir.
" ***Her vesileyle belirttiğimiz gibi, çatışmaların ve terörün sona ermesi, bölge ülkelerinin işbirliğine bağlıdır. Türkiye, İran, Irak hatta Rusya mutabakatı tamam da Suriye bu işin neresinde? Tayyip Erdoğan Suriye'yi dışladıkça, Esad, PYD'ye olumlu mesajlar gönderiyor! 
Fakat kaynaklar diyor ki "ABD'nin Suriye'de kurdurmak istediği devlete izin verilmeyecek. Yerel yönetimin ötesine geçemeyecekler. Çünkü Erdoğan ve Putin, Suriye ve Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olduklarını açıkladı. 
Artık Suriye ile ilişkileri yeniden kurmak gerekiyor... Yeter ki Erdoğan, ABD ile Rusya arasında ikili oynamasın!" Kaynak: "Barzani, tam bir üçgenin içine kıstırıldı!"
Arslan BULUT

Kerkük'ü İlhak İçin İç Çatışma Peşindeler



Kerkük'ü İlhak İçin İç Çatışma Peşindeler

Kerkük'ü İlhak İçin İç Çatışma Peşindeler
Rasthaber -  Sözde bağımsızlık referandumuna iki gün kala Kerkük'teyiz. Şehir sessiz, insanlar tedirgin. Türkmenler tehdit altında. Türkmen Cephesi lideri anlatıyor.
20 Eylül’ü 21’ine bağlayan gece Erbil havalimanına ulaştık. Saat sabahın ikisi. Geniş ferah bir yapı, Kürtçe Çav Bella çalıyor. İçine Türkiye topraklarını da katan dev “Kürdistan” haritaları ve flamalar havaalanını süslemiş. Pasaport kontrolünde parmak izi alınıyor. Bir otobüse binip ikinci çıkış noktasına ulaşmak gerekiyor. Düzen, nizam yok, üst üste alt alta bağırış çağırış dalıyoruz otobüse. Otobüsün markası, Türk BMC. Otobüsün sağ aynasının üstünde “Kürdistan” flaması tutuşturulmuş.
Irak Anayasası'na göre Erbil yönetimi, Irak’ın toprak bütünlüğü içerisinde federal bir bölge olarak tanımlanıyor. Ekonomik ve askeri temel zayıf, Bölgesel Yönetim siyasi kaos içinde, Erbil’in tartışmalı bölgelerde hak iddia etmesi, iç çatışma riskini yükseltmiş. İçli türkülerinden bildiğimiz Kerkük diken üstünde.
Bir yandan da IŞİD’le mücadele sürüyor. Bağdat, Kerkük'ün güneyindeki Havice bölgesine operasyon başlattı. IŞİD’e son darbe vurulmadan Erbil fırsatı değerlendirmek istiyor. IŞİD sonrasında Merkezi Yönetim kendisini toparladığında bu referadumu gündeme getirmek bu kadar kolay olmayacak. Irak’ta ortak değerlendirme; “IŞİD’den en çok Barzani istifade etti, kontrol ettiği toprakları genişletti. IŞİD Kürdistan’ı yaratma projesinin bir parçasıydı.”
Kerkük’e varınca her yerde sözde bayrakların asılması Türkmenlerde büyük rahatsızlık yaratmış. Bazı yerlerde PKK ve Öcalan flamalarını da görmek mümkün. Kerkük'ün Musalla Mahallesi'nde bir Türkmen Bürosu var. Eski Türkmen önderlerinden olan Fazıl Antike’nin adı verilmiş. Roketli saldırıya uğrayan büronun başkanı Celil Fettah soruyor: “Daha referandum olmadan tepemize top iniyor. Peki olduktan sonra ne olacak?”
Bize en büyük kötülüğü Amerikalılar yaptı diyen Fettah, işgalden sonra Kerkük İl Meclisi’ne ABD’lilerin müdahale ettiğini söylüyor: “Türkmen, Arap, Kürt, Meclis'te 6’şar üye olacaktı. Amerikalılar 6 Kürt ve bir Hıristiyan üye eklediler. Araplardan da üçünü satın aldılar. Bizim de güçlenmemize izin vermediler. Suikastlerle Türkmen liderler öldürüldü ve devletten tasfiye edildi.”
Kerkük’te İçişleri Bakanlığına bağlı polis teşkilatı var ama zayıf bir örgütlenme. Esas güç Talabani'ye bağlı KYB Peşmergeleri'nde. Kerküklü Celil Fettah, “şehirdeki güvenlik sıfıra yakın” diyor: “Şehirde güvenlik kalmadı. IŞİD gelince Bağdat, buraları tamamen unuttu. Barzani iyice denetim kurdu. Burada merkezi yönetimin askeri gücü yok. Bizi koruyacak kimse yok. Daha geçen gün oldu, üst düzey bir polisin evi yağmalanıyorsa güvenliği kim sağlayacak?”
Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi’nin evine doğru yola çıkıyoruz. Kudüs ve Dördüncü Köprü Caddesi'nden geçiyoruz. Bize eşlik eden dostumuz, “Buralarda çok sayıda liderimiz öldürüldü. Buralar suikast caddesi olarak da bilinir” diyor. Ciddi bir koruma var Salihi’nin evinde. Çok sayıda beton bariyer, yola doğru yerleştirilmiş. Korumaların arasından geçip eve giriyoruz. Ve Erşat Salihi, Kerkük'te yaşanları bütün çıplaklığıyla anlatıyor:
İLHAK İÇİN KAOS ARIYORLAR
* Öncelikle dün geldik Kerkük’e. Her yerde bölgesel yönetim bayraklarını gördük. Burası tartışmalı bir bölge. Neden bu bayraklar şuan sokaklarda ?
Referanduma hayır kampanyasının çok olduğundan dolayı bayraklarla halka destek veriyorlar. Ben açıkça söylüyorum, bunlar bundan önce de yaşanmıştı. Bir memleketin varlığı, toprağı, geçmişi bayraklarla değiştirilmez.
* Peki güvenlik endişesi yaşıyor musunuz?
Tabii. Yani şuan da özellikle en çok tehlikede olan Irak Türkmenleridir. Çünkü Kürtlerin kendilerine ait peşmergeleri var. Kerkük idaresi onların elinde. Kürtlere ait olan asayiş güçleri var. PKK terör örgütünün burada barındırılması da kesinlikle sıradan bir mesele değil. Belli başlı bir planın neticesinde buraya getirilmiştir.
* Nedir o plan?
O plan burada iç kaosun yaşatılması ve bu bölgenin silah zoruyla Kuzey Irak bölgesine ilhak ettirilmesi.
IŞİD BİR PROJEYDİ
* Bağdat yönetimi ile bu noktada temaslarınız var mı, ya da talebiniz nedir?
Bağdat hükümetine açık ve net bir şekilde söyledik. Bizim can güvenliğimiz şuanda yoktur. Kerkük’teki polis teşkilatımız yeterli değil. Biz Bağdat'tan askeri ve polis güçlerinin burada güvenliği sağlaması talebinde bulunduk.
* Peki Bağdat yönetimi bu durumu bilmiyor muydu?
Bağdat yönetimi bugün IŞİD ile olan bir operasyonun içinde. Havice operasyonları başladı. Bu da Kerkük’ün 25 kilometre güneyinde olan bir bölgedir. Kuzey Irak yönetimi de, Irak ordusu Havice operasyonları ile meşgul olduğundan dolayı referandumu bu tarihe denk getirmiştir.
* Bu tablo bir anda oraya çıkmadı. Bu süreç içerisinde başka tedbirler alınamaz mıydı?
Biliyorsunuz bugün Irak ordusu bu bölgelerden çekilmiş durumda. IŞİD bir projeydi. IŞİD bu bölgeye getirildi, ondan sonra çektirildi. Onun yerine peşmerge getirildi.
* Bu koşullarda Bağdat güvenlik taleplerinizi karşılamazsa nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz?
Onunda farklı bir alternatifini bulduk. İmkan dahilinde merkezi hükümet can güvenliğimizi sağlamadığı takdirde başka bir alternatifimiz de var. Zamanı geldiğinde bunları belirtiriz.
* Şuanda Musul’dan sonra IŞİD'le mücadele bitti. İstikrar gelecek mi derken referandum çıktı, ne düşünüyorsunuz?
Ben bunu açıkça söylüyorum, Irak ve Kerkük Ortadoğu’nun nabzıdır. Irak ve Suriye, bu bölge birkaç projeden geçti. 2004 senesinde El-Kaide terör örgütünü burada barındırdılar. 2014 senesinde bunu IŞİD'e çevirip mezhepsel kavgayı körüklediler. Artık üçüncü proje referandumdur.
İSRAİL İRAN'A KOMŞU OLACAK
* İki devlette referanduma karşıyken neye dayanarak bu kararı verdiler?
Bugün Erbil'de olan kalkınma, petrolünü Türkiye üzerinden satma neticesinde yaşanmıştır. Süleymaniye'de de aynısı İran tarafından yapılmıştır. Açıkça söylüyoruz. Geleceğini düşünmeyen, Kürt milletinin hak ve hukukunu zayi etmek isteyen taraflar vardır. Diğer büyük devletlerin mutlaka bir projeleri vardır. Bu bölgede zayıf yönetimler yaratmak, Suriye'yi parçalamak, Irak’ı parçalamak. Ayrıca bunun yanında İsrail yavaş yavaş İran’ın komşusu olacaktır.
* Bir heyet gidecekmiş Bağdat’a. Karşı heyet de Bağdat'tan Erbil’e gidecekmiş. Referandum öncesi olabilir. Türkmenler bu işin neresinde? Masada siz var mısınız?
Bir haftanın içinde Türkiye Dışişleri Bakanlığını ziyaret ettik. Döndükten sonra Amerikan büyükelçisi, İngiltere büyükelçisi, BM temsilcisi, merkezi hükümet ve diğer siyasi gruplar bizimle teker teker görüştüler. Bunlardan önce Bağdat’a gelen Kürt heyeti bizimle görüştü. Onlara da açık ve net söyledik; herhangi bir anlaşma Kuzey Irak yönetimiyle Bağdat arasında olursa Türkmenlerin üzerinden olması lazım. Çünkü sahada olan biziz, eninde sonunda o kararın bizimle alınması lazım.
IRAK GÜVENLİĞİMİZ SAĞLASIN
* Siz erteleme istiyorsunuz ama iptal söz konusu olabilir mi?
Merkezi hükümet bizden daha şiddetli. Petrol kuyuları da Irak Hükümeti'nin gözetimine geçmelidir. Bunun işaretleri var.
* Bir sabah cıvıltısı olur Ortadoğu kentlerinde. Biraz sessiz gördük açıkçası. Buna fırtına öncesi sessizlik diyebilir miyiz?
Halk panik içinde. Kesinlikle silahsız olan bir millet kendisini korumak için mutlaka evine sığınmıştır. Bu bizim için kötü bir örnektir. Ben sevmem sessizliği. Bir millet sessiz kalırsa hakları da gitmiş olur.
* İnsanlar arasında henüz hissedilmeyen bir gerilim var mı sizce?
Kesinlikle var. O yüzden insanlar sokağa çıkma yasağı ilan edilmemesine rağmen sokağa çıkmıyor. Büyük bir bölümü başka bölgelere veya yurtdışına veya başka bölgelere gittiler. Biz Türkiye'den önce Irak Hükümeti'nden bunu talep ediyoruz. Haydar İbadi'ye sesleniyoruz; Kerküklülerin can güvenliği öncelikle senin elindedir. Bunu yapmadığı takdirde artık kimse çıkıp bizden hesap sormasın. Ne Amerikalılar, ne BM, ne de Irak Hükümeti.
SUİKAST CADDESİ
Biri Kerkük'ün Kudüs'ü, diğeri meşhur Dördüncü Köprü'sü... Bu iki cadde son yıllarda pek çok suikast olayıyla gündeme geldi. Türkmenleri sindirmek, şehri terk etmelerini sağlamak için bu cadde üzerinde pusular kuruldu, bombalı saldırılar düzenlendi. Caddelerin adı zamanla halk arasında “Suikast Caddesi” olarak anılmaya başlandı.
İlk önce 2011 yılının 10 Eylülünde Kudüs Caddesi üzerinde beyin cerrahı Doktor Yıldırım Abbas Demirci şehit edildi.
24 Haziran 2014'te ise Irak Türkmen Cephesi'nin yürütme kurulu üyelerinden, Kerkük İlçe Meclisi Başkanı Münir Kafili Dördüncü Köprü üzerinde başından vuruldu. İşte geçen hafta Irak Meclisi tarafından azledilen eski Kerkük Valisi Necmeddin Kerim, bu suikastten sonra Kerkük'te İlçe Meclisi'ni tıkayarak bütün yetkileri elinde toplamıştı.
Kerkük İl Meclisi Arap Komisyonu Başkanı Muhammed Halil El Cuburi de 1 Aralık 2015 tarihinde Kudüs Caddesi'nden arabasıyla geçtiği sırada öldürüldü.
Bu tarihten sonra da bu iki cadde üzerinde ne bombalar sustu, ne de ortalık duruldu. Şimdi de Kerkük'e PKK'lılar yerleştirilerek bir iç çatışmanın fitili yakılmaya çalışılıyor. Kerkük Irak Anayasası'na aykırı olarak sözde bağımsızlık referandumuna dahil ediliyor. Türkmenler ise ne suikastlerden yıldı, ne de bombalardan kaçtılar. Artık yurtlarına daha da sıkı sarılmış durumdalar...
 MEHMET KIVANÇ / ULUSAL KANAL HABER MÜDÜRÜ

Kazim Karabekir Anlatiyor Ugur Mumcu Pdf e-kitap



Ugur Mumcu Pdf e-kitap

Emre Kongar ABD nin Siyasal Islamla Dansi pdf e-kitap



pdf e-kitap

TALAT PAŞA BİR ÖRGÜT USATASININ YAŞAM ÖYKÜSÜ PDF E-KİTAP



TALAT PAŞA BİR ÖRGÜT USATASININ YAŞAM ÖYKÜSÜ
PDF E-KİTAP

Yolsuzluk Siddet Bagimlilik Ugur Mumcu pdf ekitap



Ugur Mumcu pdf ekitap

Enel Hak Hallac i Mansur Pdf e-kitap



Pdf e-kitap

EMEVİLER VE ABBASŞLER PDF E-KİTAP



EMEVİLER VE ABBASŞLER
PDF E-KİTAP

Bilinmeyen Hitler pdf e-kitap Aytunc Altindal



ASR-I SAADET VE EMEVÎLER DÖNEMİNDE LAKAP TAKMA VE HALİFELERİN LAKAPLARI pdf e-kitap



ASR-I SAADET VE EMEVÎLER DÖNEMİNDE
LAKAP TAKMA VE HALİFELERİN LAKAPLARI
pdf e-kitap

ŞU ÇILGIN TÜRKLER PDF E-KİTAP



ŞU ÇILGIN TÜRKLER
PDF E-KİTAP

Osmanlı'dan Günümüze Gizli Devlet Pdf e-kitap



Pdf e-kitap

Turkculuge Karsi Hacli Seferleri Pdf e-kitap



Pdf e-kitap

UYGARLIK TARİHİ pdf e-kitap

UYGARLIK TARİHİ
pdf e-kitap

KURTULUŞ SAVAŞINDA SAVAŞAN KAHRAMAN TÜRK KADINLARI

KURTULUŞ SAVAŞINDA SAVAŞAN KAHRAMAN  TÜRK KADINLARI

Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışmasını zikretmeye imkan yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim” diyemez.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
NENE HATUN

Nene Hatun
Nene Hatun

Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Çeperler Köyü’nde dünyaya gelen Nene Hatun,henüz 20 yaşında bir gelinken 1877-1878 yılları arasında yapılan Türk-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) Aziziye Tabyası’nı sopayla,taşla, kazma, kürekle savunanlara katılarak cesurca savaştı.Daha sonra oğlunu Çanakkale Savaşı’nda şehit verdi. 1954 yılında 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Nurettin Baransel Paşa’nın gayretleriyle kendisine “3. Ordunun Nenesi” ünvanı verilip, cüzi de bir maaş bağlandı ve 1955 yılında anneler gününde “Yılın Annesi” seçildi. Erzurum manevraları sırasında Amerikan Generali Ridgway bu yüce insanın elini öptü. Nene Hatun bir kahramanlık ve analık sembolü olarak 98 yaşına kadar yaşadı.
HALİDE ONBAŞI (EDİP ADIVAR)
(1884-1964

Halide Edip Adıvar
Halide Edip Adıvar

1919’da Sultanahmet Meydanı’ndaki mitingde halkı işgallere karşı uyandırmak için yaptığı etkili konuşma sonrası hakkında tevkif kararı çıktı.1920’de Anadolu’ya kaçarak Kurtuluş Savaşı’na katıldı.İstanbul Hükümeti tarafından Mustafa Kemal ile birlikte hakkında ölüm kararı verilen altı kişiden biriydi. Mustafa Kemal onu Garp Cephesine tayin etti. Kendisine önce “onbaşı” , sonra da “üstçavuş” rütbesi verildi. Savaşı izleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası ve Atatürk ile siyasal görüş ayrılığına düştü. 1917’de evlenmiş olduğu ikinci kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye’den ayrıldı. 1939’a kadar dış ülkelerde yaşadı. 1939’da İstanbul’a dönen Adıvar 1940’ta İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü Başkanı oldu, 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954’te istifa ederek evine çekildi ve 1964’te öldü. Değerli kahramanımız Kurtuluş Savaşını ve Türk kadınlarının mücadelesini anlatan ve Türk klasikleri arasına giren pek çok esere imza atmıştır
NEZAHAT ONBAŞI

Nezahat Onbaşı
Nezahat Onbaşı

Eşini yitiren 70. Alay Komutanı Hâfız Hâlid Bey, 8 yaşındaki kızı Nezahat’ı kimseye emanet edemeyip, yanına almıştı. Küçük Nezahat Çanakkale cephesinde muharebe havasına alışmış, Alay İzmit’e nakledildiğinde talimlere katılarak mükemmel at binmesini, silah kullanmasını öğrenmiş ve 12 yaşında “onbaşı” rütbesini almıştı. Babasının yanında cepheden cepheye koşmuş, çarpışmalara girmiş ve 100’den fazla düşman askeri öldürmüştü.
Nezahat Onbaşı 30 Ocak 1921 yılında T.C.’nin İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi önerilen ilk vatandaşıdır ve bu öneri TBMM’ de hararetle kabul edilmiş, ancak Kurtuluş Savaşı’nın hengamesi içinde işleme konulamamış, daha sonra da kararın yerine getirilmesi unutulmuştu. TBMM’nin “Şükran Belgesi’ne” 65 yıl sonra 78 yaşında bir nine iken kavuşmuştu.
ŞERİFE BACI

Şerife Bacı
Şerife Bacı

1921 yılı Kasım ayında İnebolu’ya önemli miktarda savaş malzemesi gelmişti. Malzemenin bir an önce Kastamonu’ya iletilmesi gerekti. Cepheye gidemeyip de köylerinde kalan yaşlılar sakatlar, kadınlar, Menzil komutanlığının malzeme taşınması haberi üzerine kağnılarla yola çıktı. İnebolu’dan kağnılara yüklenen cephaneler Kastamonu’ya doğru yol aldı. Bu cephane kollarında hep kadınlar vardı. Bunlardan biri de Şerife Bacı idi. Şerife Bacı top mermileri ıslanmasın diye kazağını mermilerin üzerine örtmüş, yavrusu ölmesin diye üzerine abanmış ve soğuktan ölmüştü, ama ölene kadar vücut sıcaklığını yavrusuna vermişti. Bugün Kastamonu’da şanına layık güzel bir anıtı var (üstteki resim_ Şehit Şerife Bacı Anıtı). Kastamonulular şehit Şerife Bacı’nın adını her yerde yaşatıyorlar.
FATMA SEHER ERDEN (ERZURUMLU KARA FATMA)

Kara Fatma
FATMA SEHER ERDEN – Kara Fatma

1888’de Erzurum’da doğdu. Subay Suat Derviş Bey ile evlenip Balkan Savaşı’na katıldı.I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesine gitti.1919’daki Kongre günlerinde, Mustafa Kemal’le bizzat görüşebilmek için Sivas’a gitti.Bu görüşmenin ardından, Milis Müfreze Komutanı olarak Batı Cephesinde görevlendirildi. 300 kişiyi aşkın birliği ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Mehmetçikle birlikte destanlar yazdı. Büyük Taarruz’un ilk günlerinde General Trikupis‘in birliğine esir düşmüşse de, kaçarak yeniden müfrezesinin başına geçmişti.Kahraman kadın Kurtuluş Savaşı’ndan sonra “üstteğmen” rütbesi ile emekli oldu. Emekli maaşını Kızılay’a bağışladı. 1954 yılında TBMM kendisine yeni aylık tespit etti.
HALİME ÇAVUŞ (KOCABIYIK)

Halime Çavuş
Halime Çavuş

Kastamonulu Halime Çavuş, uzun yıllar Halim Çavuş zannedildi. Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi traş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı. Gün geldi savaş bitti, ancak o ne asker üniformasını çıkardı ne de her sabah traş olmaktan vazgeçti. Savaş sonrası Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrıldı. O’nun “ Seni yollamıyorum, bizim kızımız ol” önerisine “Annem babam beni bekler” şeklinde cevap veren Halime Çavuş, “Ben ana-babaya itiatli evlada saygı duyarım” diyen Mustafa Kemal Paşa tarafından çeşitli hediyeler verilerek tekrar evine yollandı ve kendisine maaş da bağlandı.
HAFIZ SELMAN İZBELİ
Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kadınlar Kolu kurucularından ve Kastamonu’da ilk kadın meclisi üyesi, sıkı bir Atatürk hayranı ve kendi deyimiyle bir “Cumhuriyet kadını” idi…Kurtuluş Savaşı sırasında Kastamonu’ daki kadınları toplamış, asker için çorap, kazak, fanila ördürüp cepheye göndermişti. Asker Kastamonu’ya geldiğinde hepsini yolda karşılayıp doyurmuştu. Mustafa Kemal’in Kastamonu’ya geldiği sırada İzbeli Konağı’nı ziyaret ettiği ve karşılıklı kahve içtikleri söylenmektedir.
GÖRDESLİ MAKBULE HANIM

Gördesli Makbule Hanım
Gördesli Makbule Hanım

1921’de eşi Ustrumcalı Ali Efe ile birlikte Milli Mücadelede çete savaşlarına katılmıştı. 17 Mart 1922’de Akhisar Sungurlu hududu üzerinde bulunan Koca Yayla’da elinde silah düşmanla en ön safta savaşırken başından vurularak şehit edilmişti. Henüz 21 yaşındaydı.
ÇETE EMİR AYŞE

Çete Emir Ayşe
Çete Emir Ayşe

Yunan askeri Aydın’a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile birlikte Menderes’in diğer tarafına geçmeye çalışan Emir Ayşe, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması sonucunda geri dönmüş ve Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış, Yörük Ali Efe’ye katılmıştı. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlılarla savaşmıştı. Savaş sonrası Atatürk İstasyon Meydanı’nda Çete Emir Ayşe’nin de aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası takmıştı. “Savaştım Yunana karşı, elimde kalan en değerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyasıdır” demişti.
TAYYAR RAHMİYE

Tayyar rahmiye
Tayyar rahmiye

Adanalı Rahmiye Hanım 9.Tümenin 1920 yılında Fransızlar ile yaptığı muharebeye müfrezesiyle katılmıştı. Başlıca görevi, keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı. Osmaniye yakınındaki demiryolu tünelini o patlatmıştı ve bölgedeki düşmanın cephane ikmalini büyük sekteye uğratmıştı. 1920’de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada askerlerde bir duraksama olunca “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” demiş ve aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit olmuştu.
TARSUSLU KARA FATMA (ADİLE ONBAŞI)

Tarsuslu Kara fatma
Tarsuslu Kara fatma

Asıl adı Adile olan, Adile hala, Adile Onbaşı diye bilinen kahraman silah arkadaşları arasında “Kara Fatma” olarak anılırdı. 8-10 kişilik milis kuvvetiyle Afyon Savaşı’na katılmış, Tarsus’un kurtarılmasında da büyük yararlılıklar göstermiştir.

KILAVUZ HATİCE

Klavuz Hatice
Klavuz Hatice

Adana’da Fransızlar’a karşı verilen mücadelede yer alan ve milis kuvvetlerine katılan Kılavuz Hatice, 8 Mayıs 1920’de milli kuvvetler Pozantı’da taarruza başladığında, kritik bir duruma düşen Fransızları kandırarak kılavuzluk etmişti. Hatice, kılavuzluk yaptığı Fransızlar’a yanlış yol göstererek Karboğazı’ na sokmuştu. Boğazda sıkışan Fransızlar, Türk askerine esir düşmüştü.
Binbaşı Ayşe
binbasi-ayse
Gazi Ayşe Altıntaş, Selanik doğumludur. Eşi Kafkas cephesinde Şehit düşünce; eşinin ve tüm vatan evlatlarının intikamını almaya yemin etmiştir.Binbaşı Ayşe, Milli Mücadele’de kocasının en kıymetli birer yadigârı olarak sakladığı ziynetlerini satarak at, mavzer, elbise ve çizme tedarik etmiş ve bu mücadelede, derece derece terfi ederek binbaşılığa kadar yükselmiştir. 15 Mayıs 1919’da İzmir işgal edilince, ilk karşı koyma hareketine o da silahla katılmıştır.Yunanlılar İzmir’e hâkim olunca Aydın’a geçmiş, Kuvay-i Milliye birliği kurmuş, sonra da birliğiyle birlikte Nuri çetesine katılmıştır.Aydın muharebesinden sonra Koçarlı’ya çekilmişler ve bundan sonra İstiklal Mücadelesi’ne başından sonuna kadar görev almıştır.Binbaşı Ayşe; ayağında çizmesi,başında kalpak ve subay kılığında gezdi.Askerden her zaman büyük saygı gördü.Zafer’den sonra uzunca bir süre İzmir’de oturdu. 1934 yılında Soyadı Kanunu kabul edilince, ALTINTAŞ soyadını aldı.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...