14 Haziran 2014

FUSÜSU'L- HİKEM ÂDEM KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ İLAHİYYE





FUSÜSU'L- HİKEM ÂDEM KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ İLAHİYYE 

CUMHURİYET'İN DÜŞMANLARI




CUMHURİYET'İN DÜŞMANLARI
  • CUMHURİYET'in DÜŞMANLARI HAZIRLAYAN Hatay DEVRİM [email_address]
  • Slaytımızın genel konusu Cumhuriyetimizin Düşmanları üzerine… Özel konusu ise Cumhuriyet Düşmanlığı nın vücut bulduğu Nakşibendilik üzerine… Ve okuyacaklarınız iki temel gerçek üzerine hazırlanmıştır… 1. Siyasi tarihin verileri… 2. Politik gerçekliklerin vurguları…
  • Türkiye’de Cumhuriyet Düşmanlığı yani “Gericilik” , Nakşibendilik ile kol kola yürümektedir. Slaytın daha sonraki bölümlerinde görüleceği üzere AKP ’nin tüm üst düzey kadroları birer Nakşibendi’dir. Tarihi hesaplaşmada bugün “Gericilik” Cumhuriyete yönelik düşmanlığını A tatürk K arşıtlarının P artisi üzerinden yürütmektedir.
  • Tüm Aydınlanma Tarihimizde iki ana çizgi görülür… Halkının bağımsızlığı için mücadele eden ilericiler ile Halkını kul ve köle gören gericiler … Bu ülkenin ilericileri güçlerini halktan alırlar; Pir Sultan gibi, Mustafa Kemal gibi.. Bu ülkenin gericileri güçlerini dışardan alırlar; Damat Ferit gibi, Vahdettin gibi ve günümüzde Fettullah Gülen gibi, Tayyip gibi… AYDINLIK ve KARANLIĞIN KAVGASI
  • Bu ülkenin gericilerinin temel karakteristiği, işbirlikçi olmalarıdır. Emperyalist efendilerine hizmet ederler… Fettullah Gülen gibi, Tayyip gibi Abdullah Gül gibi… Halkın manevi duygularını sömürerek “çıkar” elde ederler… Günümüzün AKP ’si gibi. Bu ülkenin gericilerinin boğazından helal lokma geçmez , Unakıtan ve onu “AK” layan hükümet ve bir kısım meclis üyeleri gibi… Bu gericiler emirlerini emperyalistlerden alırlar, günümüzde ABD ve AB bu emirleri verir, Tayyip ve Abdullah Gül gibiler uygular … Bu gericiler, dün söylediklerini bugün inkar ederler , Tayyip ve Gül gibi…
  • İşte slaytımızda bu gericilerin hikayesini bulacaksınız… 1919 ve 1923’ün “rövanşını” almak isteyenler var… Biz bunlara “karşı devrimci” diyoruz… Hikayemiz onların hikayesidir… Bir ucubenin dizlerinin dibine çökmüş bir başbakan… Bu adam ın edinmiş olduğu görevi, ABD ’nin bu adama vermiş olduğu görevi, ülkenin gericilik batağına saplanması için yaptıklarını “tarihsel ispatları” ile açıklayacağız… Duymayan, bilmeyen, görmeyen kimse kalmasın…
  • Bu bakış açısıyla ülkemizde Cumhuriyetimize ve Atatürkümüze yönelik gerçekleştirilen “Karşı Devrim” sürecinin, 1950 Demokrat Parti iktidarı ile başladığı bilinen bir gerçekliktir… Bu savlamanın çok ciddi kanıtları vardır… Adnan Menderes’in ülkede gizli örgütlenmeler ile varlığını sürdürmeye mahkum olan tarikatlar ile yapmış olduğu seçim pazarlığı, verilen tavizler, her şeyden önce, Cumhuriyet’in başbakanı olmuş Menderes’in bir tarikat şeyhi olan Said-i Nursi’nin elini eteğini öpmesi… ABD Emperyalizmine teslim bayrağını çekmesi… Ve tarihe denk düşecek biçimde… Tayyip’in Fettullah’ın eteğini öpmesi, Hikmetyar’ın dizinin dibine çökmesi, ABD Emperyalizminden icazet alarak ülkenin başına geçmesi… Karşı Devrim süreci işliyor…
    • ABD dünya üzerinde nasıl bu kadar hakim, nasıl bu kadar güçlü…
    • Her ülke içinden kendine uşaklar bulmasa bu mümkün olabilir mi…
    • Peki bizim ülkemizdeki
    • uşaklar
    • kim, kim bu
    • işbirlikçiler …
  • AKP’nin ABD’ci bir parti olduğunu ispatlamak için çokça örnek gösterilebilir… Bilindiği gibi Türkiye’de bir DSP-MHP-ANAP hükümeti vardı. Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli , ABD ’nin Irak ’ı işgaline olur vermiyorlardı. Kıbrıs ’ı da vermiyorlardı. “ Kuzey Irak’taki Kürt Devletini savaş nedeni” sayacaklarını bağıra bağıra söylediler… Sonra ne oldu… DSP ikiye bölündü… Erken seçim kararı alındı… ve… AKP geldikten sonra tüm bu politikalar terk edildi… Yeşil Kuşağın Amerikancıları , Erbakan ’dan ayrılıp emperyalizme maşa olacak yeni partilerini kurdular… Türkiye’nin kucağındaki bu partinin babası bellidir… 1 mart tezkeresi öncesinde, Tayyip , milletvekillerini ikna etmek için üçerli beşerli görüşmelere aldı… Neye ikna edecekti onları: Türkiye’nin güneydoğusuna 65 bin ABD askerinin süresiz yerleşmesine … Tayyip tüm bu gayreti, diyet ödemek içen sarfetti…
  • TARİKATLAR NASIL DOĞMUŞTUR? TÜRKİYE ve SİYASETTEKİ İŞLEVLERİ NELERDİR? TARİKATLAR MADDİ KAYNAKLARINI NASIL ELDE ETMEKTEDİRLER?
  • TARİKATLAR ve GERÇEKLER Tarikat yol ve usul manasındadır. Tarikat bir din ve mezhep değil, dini kendine göre anlama ve yaşama şeklidir. Dinlerin hemen hepsinin yoruma açık yönleri vardır ve farklı yorumlamalar dinlerin farklı uygulama biçimlerini ortaya koymuştur. Bu farklı yorumlama-uygulama anlayışlarından “Mezhep”ler doğmuştur. İslami tarikatlar “tasavvuf”tan doğmuştur. Kimi tasavvufçulara göre dinin açık (Arapça zahir) anlamları bilgisizler için dir. Oysa dinin bilgili ya da bilgiye yetenekli kişiler için gizli (Arapça batın) anlamları vardır. Ki bu gizli anlam, ancak büyük çapta bilgililerin yorumlarıyla açığa çıkarılabilir . Ruhban sınıfının, İslam’daki yeri, bu mantığa dayanarak ince ince işlenecektir…
  • Tarikatlarda bir de Rabıta denen bir kavram vardır. Peki rabıta nedir: «Şeyhin şeklini zihinde canlandırmaktır» diye tanımlanabilir. Peki Nakşibendiliğin de savunduğu “Rabıta” kavramının özü nedir… Müridin şeyhe canfedâ bir şekilde bağlanmasını sağlamaktır. Müritlik sıfatını kazanan kişiye sürekli şekilde rabıta yaptırılır. Rabıtanın en önemli şartı, şeyhin şeklini zihinde canlandırmak ve sanal alemde hep onunla yaşamaktır. Tarikat şeyhinin, ibadet ve inanç sistemi içindeki son derece baskın yapısını ortaya çıkaran kavram da işte bu Rabıta’dır. Rabıta, Allah’a değil, şeyhe “kul” yetiştirmektedir.
  • Bu arada rabıta dışında, şeyhin gözde adamları tarafından müritlere sürekli olarak onun «keşif ve kerametleri, manevi üstünlükleri, yüce ahlâkı ve Allah katındaki mertebesi» hakkında açıklamalar yapılır. Bu telkinler ve anlatımlar o kadar sürekli ve etkilidir ki sohbetler esnasında bazı müritler dayanamayarak baygınlık geçirir, bazıları acaip sesler çıkarır ; örneğin havlar, miyavlar ya da kişnerler; bazıları ise dam, teras ve balkonlardan kendilerini aşağı atarlar. Buna da tarikat dilinde «cezbeye kapılmak» denir. Mürit uzun süre bu telkinler altında artık şeyhin bir kulu ve kölesi haline gelir.
  • Slaytımızın konusu değil ama tarikatların İslam dinindeki yeri açısından küçük bir açıklama yapmak çok faydalı olacaktır… Hz. Muhammed ’in hayatında çileler, ayinler, semanlar, zikir halkaları, “hu” çekmeler, enstrüman ve rakslar, rabıta ve meditasyonlar asla yoktur. Örneğin; sevinmiş, üzülmüş, öfkelenmiş, danışmış, verdiği karardan vazgeçebilmiş ve özetle mahrem olmayan hiçbir insani niteliğini gizlememiştir. O ’nun insani özellikleri çok belirgindir… Ama İslam dinini yorumluyoruz diye ortaya çıkan birçok şeyh, şıh ve hocaefendi gibi adamlar ise kendilerini ulaşılmaz yerlere koymuş, kendilerine biat edilmesini istemiş ve İslam’da hiç yeri olmayan bin türlü sahtekarlık ile masum insanları kandırabilmişlerdir… İşte slaytımızın da asıl konusu budur… Din üzerinden çıkar sağlama…
  • NAKŞİBENDİ TARİKATI NI TANIYALIM Nakşibendilik… İslam dininin yeryüzünde yaşayan en önemli tarikatlarından biridir… Bazı gerçek dışı iddialarda tarikatın kökeni, Hz. Ebubekir ’e dayandırılsa da genel olarak kabul edilen görüş, Hoca Ahmet Yesevi ’nin düşüncelerini yorumlayan Bahaeddin Nakşibend ’in tarikatın kurucusu olduğudur… Tarikat da ismini, Farsça “nakış yapan” anlamına gelen Nakşibend ’den alır… Daha sonra da şeyhlerinin birçoğunun ismini taşıyan kollara ayrılmıştır…
  • En önemli kollarından biri de Mevlana Halid Bağdadi ’nin ismini taşıyan “Halidiyye” koludur… Anadolu’ya Nakşi’lik Fatih Sultan Mehmet döneminde girmiş olsa da gerçek yapısını Halidiyye kolunun etkinliği ile 19. yüzyıldan sonra göstermeye başlayacaktır… Nakşibendiliğin 7 kolu vardır. Türkiye’de günümüze değin gelebilen ve gücünü koruyabilen sadece Nurculuk ve Süleymancılık tır. Nurculuk ile Süleymancılık da birçok kollara ayrılacaktır.
  • Nakşibendilik'in kollarından olan Nurculuk, Said-i Nursi “Bediüzzaman ya da Said-i Kürdi olarak da bilinir (1873-1960)” tarafından kurulmuştur. Süleyman Hilmi Tunahan (1888-1959) tarafından kurulan Nakşi kökenli tarikatlardan Süleymancılık da Nurculuk gibi aynı süreci yaşar. Bugün Nakşilerin en etkin kollarından biri, Said-i Nursi Nurculuğunun bir uzantısı olan Fettullahçılıktır . Ayrıca “merkez” de yer alan Nakşi karakterinin en yobaz uzantısı , bugün Tayyip Erdoğan ’ın da müridi bulunduğu İskenderpaşa Dergahı ’dır.
  • NAKŞİBENDİLİĞİN CUMHURİYET DÜŞMANLIĞI
  • Anadolu’daki “bazı tarikatların” , “Aydınlığa yönelik düşmanlıkları” çok eskilere dayanır. Ama en belirgin düşmanlıklar, II. Abdülhamit ’in bu tarikatları “ilericiler” üstüne salmasıyla belirginleşir. Nakşibendiliğin, devletin içine sızması da bu süreçte olur. II. Abdülhamit’in oluşturduğu 4 bin kişilik jurnalci ordusunun nüfusunu tarikatlar oluşturmuş; Abdülhamit’in halka uyguladığı zulmün, taşeronluğu nu yapmışlardır.
  • Osmanlı’nın halk üzerindeki sömürüsünü perdeleyen ve bu sömürü düzenini meşrulaştıran tarikatların en önemli gerici ayaklanması 1909’da olur… II. Meşrutiyet ile hesaplaşma, İngilizlerin tahriki ve maddi yardımıyla İstanbul’da gericilerin ayaklanmalarıyla sonuçlanır. Tarihte, 31 Mart gerici ayaklanması olarak bilinen bu irtica olayında, İngilizler ile işbirlikçilerin rolü nün üstü hep örtülmüştür. Özellikle Cumhuriyet dönemindeki Nakşibendi Şeyh Sait’in isyanında ise, emperyalizmin işbirlikçiliği utanç belgeleri olarak su yüzüne çıkmıştır.
  • Kurtuluş Savaşımız devam ederken, daha sonra "Hilafet Ordusu" adını alacak olan işbirlikçi bir ordu örgütlenmesi Kuvva-i İnzibatiye ‘nin kurulmasına, yine işbirlikçi-gerici tarikatlar öncülük eder. Anadolu’da Mustafa Kemal ve arkadaşları kurtuluş çareleri ararken, tarikatlardan medrese hocalarına, Şeyhülislam'dan sivil ve askeri bürokrasiye, Galata Bankerleri'nden Sultan'a kadar bütün işbirlikçiler , Anadolu Halkı’nın dini inançlarını istismar ederek henüz çekirdek halindeki bağımsızlık savaşını boğmak için işgal güçleri ile “işbirliği” yapmaktaydılar.
  • Onların yanısıra çeşitli tarikatlardan da yüzlerce işbirlikçi mürit Anadolu'ya dağılıyordu. Bunlar, örgütlü bir şekilde, ulusal direnişe karşı halkı kışkırtmaya ve ayaklandırmaya çalışıyorlar, İşbirlikçi sultan ve din adamlarının ferman ve fetvalarıyla halkın karşısına çıkıyorlardı. Emperyalistler açık işgalin Anadolu halkında yarattığı tepkiyi törpülemeye ve bu tepkinin Ulusal Kurtuluş Savaşı 'na akmasını engellemeye çalışıyorlardı.
  • Yayınlanan fetvalar içinde en dikkat çekici olanı Hilafet Ordusu'nun kurulması döneminde çıkarılan 11 Nisan 1920 tarihli Şeyhülislam Dürrizade Abdullah 'a ait olandı. Tarihe "Dürrizade Fetvası" olarak geçen bu ihanet ve utanç belgesinde bağımsızlık savaşına katılan herkes "halifeye isyan" la suçlanıyordu. Ve halifenin düşmanı, İslam dinine karşı suçlu ilan ediliyordu . Fetvada tüm inanmış Müslümanlara , Allah adına, bağımsızlıktan yana olanları acımasızca yok etmeleri emrediliyordu. Nihayetinde Fetva şu soru ve cevapla bitiriliyordu: "Asilerin katli caiz midir? El cevap vaciptir"... Bu fetvanın ülkenin dört bir yanında dağıtılması için İngiliz uçakları kullanılır. "Dürrizade Fetvası", işbirlikçi sultana bağlı çevrelerde etki yaratsa da, halkın büyük bir çoğunluğu vatan hainlerinin bu çağrılarına cevap vermeyecektir...
  • İşbirlikçi gericiler, Bağımsızlık Savaşımız sırasında irili-ufaklı gerici ayaklanma başlatırlar. Bunların belli başlıları: Şeyh Eşref, Birinci Bozkır, İkinci Bozkır, Konya, Birinci Anzavur, İkinci Anzavur, Ali Batı, Birinci Düzce, İkinci Düzce, Birinci Yozgat, İkinci Yozgat ve Zile Ayaklanmalarıdır. Özellikle de Nakşibendi Tarikatı , bu ayaklanmalarda ön plana çıkıyordu . Konya ve Düzce yörelerinde yaşanan ve "Bozkır Ayaklanmaları" olarak bilinen ayaklanmalar Nakşibendilerce yönetilir. "Din elden gidiyor" diyerek bayrak açan Nakşibendilere, hem Sultan hem de İngilizler silah başta olmak üzere her türlü desteği sunarlar. Ayaklanmaların amacı, padişahı ve halifeyi korumak, Anadolu'da başlayan Bağımsızlık Savaşımızın önünü kesmektir.
  • Cumhuriyet Dönemindeki Nakşibendi Ayaklanmaları ise şöyledir: *1924 Şeyh Sait Kürt-İslam Ayaklanması (İngiliz kışkırtmasıyla ayaklanan Şeyh Sait ve etrafındakiler Nakşibendidir) *1925 Rize Ayaklanması (Şapka reformuna karşı ayaklananlar Nakşibendi tarikatı üyesidirler) *1930 Menemen Ayaklanması ( Kubilay ’ın başını kesip bir sırığa takıp dolaştıranlar Nakşi Derviş Mehmet ile birlikte ayaklanmışlardır ve şeriat isteklerini dile getirmişlerdir) *1933 Bursa Ayaklanması (Nakşi Şeyhi İbrahim Türkçe Ezana karşı ayaklanmıştır) *1935 Nakşi Şeyhi Şeyh Halid Eruh’ta kendisini mehdi ilan etmiş ve silahlı başkaldırıda bulunmuştur, çatışmalar bir yıl kadar sürmüştür. Bu soytarı Şeyh de Fransız koruması Suriye’ye kaçmıştır. *1935 Çorum İskilip İlçesinde Nakşi Şeyhi Kalaycı şeriat isteyerek ayaklanmıştır.
  • TÜRKİYE SİYASİ TARİHİNDE SAĞA KAYMA (SAĞCILAŞMA) Ve MUSTAFA KEMAL DÜŞMANLIĞI
  • Türkiye’de sağ siyaset ve ideolojilerin Emperyalizmden beslenerek güçlendikleri bilinen bir gerçektir… Bunun iki nedeni vardır… Birincisi; emperyalizm ile çıkar ilişkisi kuranların yüzlerini maskelemek ve yaptıklarını meşrulaştırmak… İkincisi; emperyalizme karşı gelişecek olan devrimci-bağımsızlıkçı hareketlere karşı toplumsal tabanda hazır bir “vurucu güç” oluşturmak…
  • Biz, Türkiye’de, sağcıların liberal ekonomi politikalarından yana olduklarını ve uyguladıkları liberal politikaların tüm gelenekleri yıktığını , aile yapısını parçaladığını biliyoruz … Ahlaksal yozlaşmanın başlıca sorumlusu bu liberal ekonomik politikalar, bencilce bir yaşam ve tüketim kültürü üzerinde duruyor… 1950’den beri “manevi değerleri” savunduğunu söyleyen “sağ-muhafazakar” partiler tarafından yönetilen bu ülke, “Batı” nın öğretisi olan bu politikalarla tarihin en büyük “kültür erozyonlarından” birini yaşadı…
  • Bu muhafazakarlar; aileyi koruyacağız söylemlerini, liberal ekonomik politakalarıyla arka kapıdan dinamitlediler … Bunu halkın gözünden nasıl kaçırdılar… Bu ülke, son elli-elli beş yılınıda, kendisini sağ-muhafazakar-millimanevi değerlere saygılı-laikliği örseleyecek kadar dine saygılı olduğunu savlayanlar tarafından yönetildi ve bu insanlar, örneğin Atatürk'ün borçsuz bıraktığı ülkeyi borç batağına soktular, hiç bir ülkeye bağımlı olmadan yaşayan bu ülkeyi ABD emperyalizmine teslim ettiler… Ülke sanayisinin Atatürkçü ulusal politika ile sabırla gelişmesine tahammül etmeyip, montaj sanayisi ile dünya liberal sisteminin bir uydusu olmasına neden oldular, "bağımsız bir ülkeyi" bağımlı yaptılar... Bunların hepsinin Atatürk ile de Atatürkçülük ile de bir ilişkisi yoktu. Bu görülmesi zor bir olay değil. Ha Said-i Nursi'nin elini eteğini öpen Menderes, ha Hikmetyar'ın dizinin dibine çökmüş ve Fettullah'tan olur almış Tayyip... İkisi de emperyalizme peşkeş çekiyor ülkeyi...
  • Türkiye tarihinde “eş zamanlı” gelişen iki süreç vardır… Birincisi “sağa kaymak” ikincisi de “sömürülen bir ülke” haline gelmektir… Birbirini besleyen bu iki sürecin formülü şudur… Bağımsızlık savaşı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında “emperyalizm ve işbirlikçileri” bu ülkenin yetkili kurullarından tamamen tasfiye edilmiştir… Ama iki olgu “emperyalizm ve gericilik” birbirini besleyerek tekrar kök salmıştır… Bu sürecin başlangıcı önce; 
  • DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI ADALET PARTİSİ İKTİDARI MİLLİYETÇİ CEPHE HÜKÜMETLERİ ANAP İKTİDARI DYP İKTİDARI Ve bugün AKP iktidarı…. Sağa kayma ve sömürülen bir ülke haline gelmek… işte bu eş zamanlı gelişmenin birbirini besleyen iki boyutudur… Peki ABD, bu işbirlikçileri nasıl beslemektedir…
  • Suudi Araplar ABD Türkiye ÜÇGENİ
  • Bilindiği gibi Suudi Arabistan , ABD ’nin sömürgesi bir Müslüman ülkedir… ABD gözetimi ve Suud sülalesinin diktası tarafından yönetilen bu ülke petrolleri ABD tarafından sömürülmekte ve ülke halkı, tarihin en geri usulleri ile yönetilip yaşamlarını sürdürmektedir… Suudlar , ülkelerini “İslam” ülkesi olarak göstermekte ve Arap halkına ait olan ülke kaynaklarını “kendi çıkarları adına” Hristiyan ABD’ye satmakta ve Arap Birliği ni emperyalizme peşkeş çekmektedirler…
  • Suudlar, hiçbir zaman İsrail tarafından ezilen Filistin halkının yanında olmamışlardır… Suudlar, son zamanda yaşanan İsrail’in Lübnan’ı bombalamasına sessiz kalmıştır… Suudlar, Irak’ın işgaline yardım etmişlerdir… Suudlar, Irak’lı kadınlara ABD askerleri tecavüz ederken, beş yıldızlı otellerinde Hac ziyaretine gelen müslümanlara kebap ziyafeti çekmekle meşguldüler… Velhasıl Suudların, ABD’nin maşası olduğunu bilmeyen yoktur…
  • İşte bu Suudlar bakın Türkiye’deki ABD işbirlikçiliğini desteklemek için neler yapmışlardır… ARAMCO , bir petrol şirketidir… Arap ve ABD ortak şirketi… 1953’te kurulan ARAMCO aracılığıyla Amerikancı İslam akımlarına kaynak aktarımı başlar… 1962’de bu kurum görevini RABITA örgütüne devreder… RABITA’nın kuruluşunda Menderes’in milletvekili Ahmet Gürkan ile Sebilül Reşat dergisi sahibi Salih Özcan da vardı. Salih Özcan aynı zamanda Suud sermayeli Faysal Finans’ın önemli hissedarlarındandır . Ayrıca Faysal Finansın Özcan ile birlikteki diğer “Nakşi” Türk ortakları Ahmet Tevfik Paksu ve Halil Şıvgın ’dır. Türkiye’de özellikle Menderes Döneminde, Nakşiler ve onun kolları olan Süleymancılık ile Nurculuk bu beslenme ile palazlanmaya başlarlar…
  • Yine Suud sermayeli Al Baraka Grubu , Nakşi Korkut Özal ve Eymen Topbaş’ı Türk ortak olarak seçmiştir. “ Haramzade ” Kemal Unakıtan ve Talat İçöz de diğer Nakşibendi ortaklardır. İşte diğer tarikatların Türkiye’de niye gelişemediklerinin yanıtı buradadır… Emperyalizm onları beslememiştir de ondan… Bu isimler saymakla bitmez… ABD kuklası Suudi sermayesi görülmektedir ki, açıkça, Türkiye’deki Nakşileri palazlandırmakta ve onlar üzerinden ABD çıkarları organize olmaktadır. Tayyip ve tayfasının astarı yırtılmış yüzlerinin gerçek görüntüsü bu tabloda açık açık görünmektedir.
  • SİYASİ TARİHİMİZE DAİR BİR TAHLİL
  • 1946 , tartışmasız biçimde bir dönüm noktasıdır… Kemalist Devrim in hiçbir biçimde yüz vermediği tarikatlar, karşı devrimin evi Demokrat Parti de yuvalanacaklar ve oy pazarlığında saf tutacaklardır. Karşı Devrim ; 1950’de Demokrat Parti’nin tek başına iktidarı ile düşmanca siyasetini gütmeye başlar…
  • Projesini ABD’nin çizdiği 1980 darbesi ve 82 Anayasası Karşı Devrim sürecinin bir başka aşamasıdır… ABD ajanı Turgut ÖZAL İblis inin ülkeyi nereye getirdiği ortadadır. 1984 ise ABD destekli Suudi sermayesinin altın çağının miladıdır. Suudi sermayesi , Albaraka ve Faysal Finans , ekonominin artık meşrulaşan biçimiyle tarikatları şirketleştirecek ve “ yeşil sermaye deccalı” nı karşımıza çıkaracaktır. Yeşil sermaye, özellikle yurt dışındaki vatandaşlarımızı “din tacirliği ile dolandıracak”, bir sürü yolsuzluklara imzalarını atacaklardır… YİMPAŞ ve KOMBASSAN bunların en bilinen örnekleridir. Yine bu paraları toplayanlar Nakşi’lerdir.
  • 1994 ’te ise bir başka “dönüm noktası” yaşanır… Yerel seçimlerden ciddi bir zafer ile çıkan Refah Partisi ’nin, belediye kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekmesiyle tarifi ve hesabı yapılamayan yolsuzluklar tarikatların kasalarını dolduracaktır… Ancak bir ayrıntıyı vurgulayalım… Din tacirlerinin yolsuzlukları dillere destandır bilirsiniz: Kayıp trilyon davası ndan dolayı Erbakan hüküm giyerken, Abdullah GÜL , dokunulmazlık zırhının arkasında kendisini güvenceye alacaktır…
  • Önce Demokrat Parti sonra da Adalet Partisi ’nde yuvalanan Nakşibendiler , dinci örgütlenmelerini ancak 1970 ‘te Milli Nizam Partisi ile hayata geçirirler... Bu parti, Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun müridi Necmettin Erbakan , tarafından kurulur… Ancak Erbakan, diğer işbirlikçi müritlerden farklı olarak, çok az da olsa anti-emperyalisttir … Tam İşbirlikçi karakter ile yetişen müritler ise ileride emperyalistlerin kadrolarını oluşturacak Abdullah GÜL, Tayyip ve Unakıtan lardır... ABD bu Nakşi kimlikli parti yi, AKP ’yi kurdurarak “tam anlamıyla” ele geçirecek ve 2002 3 Kasım’ından sonra doğrudan kendi çıkarları için kullanmaya başlayacaktır…
  • Sömürü düzeninin maskesi ince ince işlenecektir… Emperyalızmin işbirlikçi aktörleri, Anadolu Halkının masum vicdanını sömürmek için yine “din” kozunu kullanacaklardır… İşte Tayyip ve tayfasının gelişim serüveni nin anahtarı budur… Uluslararası bir komplo ile DSP-MHP-ANAP hükümeti düşürülür… Bir erken seçim ile AKP iktidara gelir… Seçim öncesi Tayyip efendi ABD’den icazeti alır . ABD, 80 darbesinde çizdiği hedefin “meyvalarını” toplamaya başlamıştır artık…
  • Takip eden yurttaşlarımız bilirler, AKP yetkililerinin ağzından , Türkiye’nin ABD ile stratejik ortak olduğu sürekli konuşulur durur… Ama tarih ne zaman yazmıştır ki; hangi stratejik ortak, diğer ortağının subaylarının kafasına çuval geçirmiştir… Yoksa AKP-ABD ortak , Türkiye ise bu ortaklıktan haberi olmayan bir ülke mi… Biliyorsunuz, bu stratejik ortak PKK ’nın “ortadan kaldırılmasına değil beslenmesine” çalışıyor… AKP ise ortaklıktan memnun… Condi ile Abdullah yakın zamanda yeni bir stratejik ortaklık üzerine “vizyon” belgesi imzaladılar. STRATEJİK ORTAK ABD
  • İŞBİRLİKÇİLERİN GERÇEK YÜZÜ
    • Irak kan gölüne döndü… Bugüne kadar 670 bin Iraklının hayatını kaybettiği söyleniyor…
    • Irak ABD askerlerince piçleştiriliyor…
    • Kadınlara ve erkeklere tecavüz ediliyor…
    • Tayyip ve Abdullah Gül, bunların olması için ABD ile milyar dolarlar üzerinden pazarlık yapmıştı…
    • Yanıbaşlarında bunlar olurken, bugün Fettullah’ın müritleri “Zaman” gazetesinde , Hac ziyareti sırasında yedikleri kebabın lezzetini yazıyor köşelerinde.
    • Fettullah da sahibinin sesine göre kişniyor okyanus ötesinde…
  • NASIL MİLLET OLDUK ?
  • “ Kuvay-ı Milliye” işgale karşı direnen “milli güç” demektir. “Müdafa-i Hukuk” bu direnişteki “hak” arayışıdır. İşte bu topraklarda yaşayan insanların bir “millet” olma sürecinin anahtarı budur. “ Millet” olma sürecimizin en belirgin başlangıcı ise Çanakkale Savaşlarıdır. Denizde ve karada yapılan savaşlar sonucunda, şimdi Çanakkale şehrimizin dağ sırtlarında yazılı olan “Çanakkale Geçilmez” yazısı, “tertemiz Anadolu Çocukları” nın kanları yla yazılmıştır. Bu “millet”i etnik kimliklerine ayrıştırarak bölmeye çalışanlar tarihten nasibini almamış Emperyalist uşaklar dır.
  • Tüm dünya insanlığına ait ne varsa, bir avuç zenginin açgözlülüğü uğruna yüzbinlerce insanın kanını döken kapitalist ihtiras , gözünü kana bulamış biçimiyle hala aramızda yaşamaktadır. Gözler yine boyanmaktadır. Satın alınan işbirlikçiler halklarına değil, sermayedar kapitalist efendilerine köle olmaktadır. Emperyalist devletler tarihte yemiş oldukları tokatların acısını unutmamışlardır. Dün olduğu gibi bugün de, emperyalistlerin işbirlikçileri vardır bu topraklarda.. ancak bilinmelidir ki; dün olduğu gibi bugün de, topraklarının bağımsızlığı için akıtılacak kanı olan evlatlar yaşamaktadır aramızda. İşbirlikçi medya ve siyaset adamlarının, halkın mağdur edilmiş yüzünü kara çıkartan “gaflet, dalalet ve hıyanet” dolu tutumlarının hesabı, dün olduğu gibi bugün de elbet sorulacaktır.
  • Tarihte kazandıklarımızı, Unakıtanlar Tayyipler Güller vermek istiyor…
  • SONUÇ Nakşibendilik en politize olmuş en gerici en güdümlü ve en işbirlikçi tarikattır. Cumhuriyetin ve Aydınlanma Felsefesinin gerçek düşmanlarıdır… Nakşibendilik Cumhuriyet Düşmanı bir tarikattır. AKP, Nakşibendi Tarikatının siyasal kuruluşudur ve maddi anlamda dolaylı, siyasi anlamda ise doğrudan ABD tarafından yönlendirilmektedir.
  • Nakşiler , Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyetimizin ilk yıllarında gerçekleştirdikleri ayaklanmalar ile bir yere varamayacaklarını anlamışlardır. Günümüzde yaptıkları; “beğenmedikleri” “demokrasi treni” ile devlete sızmak ve onu ele geçirmektir… ve eskiden para-silah yardımı yaparak tarikatları kışkırtan eperyalistler de taktik değiştirmiştir…
  • ABD, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler ile mücadele için, Ortadoğu ülkelerinde İslam Dini’ni kullanmıştır. ABD, İslam’ı bir “araç”a indirgemiştir. Bugün AKP’nin seçimlerde bu kadar yüksek oy alabilmesini sağlayan toplumsal yapının projesi ni ABD’nin hazırladığı bilinmektedir. Ilımlı İslam ve Yeşil Kuşak… Günümüz AKP’si çok ciddi maddi güçlere sahip, bu bilinen bir gerçek… Yukarda açıklandığı gibi AKP bu gücü 1960’lı yıllardan itibaren Suudi Sermayesinin desteğiyle kazandı… ve Suudların ABD’nin kapı kulu olduğunu bugün herkes biliyor…
  • AKP’li BAZI İSİMLERİN TARİKATLARI Recep Tayyip Nakşibendi İskenderpaşa Dergahı müridi Abdullah Gül Necip Fazıl Kısakürek'in Büyük Doğu ekolünden geliyor. Necip Fazıl, Nakşibendi şeyhi Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin dergâhının etkisiyle tarikat- cemaat ilişkilerine katıldı . Abdulkadir Aksu N akşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi M.Ali Şahin Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi Beşir Atalay Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi Ali Babacan Korkut Özal’ın yetiştirmesi. Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi Vecdi Gönül İskenderpaşa Dergahına yakın
  • Ali Coşkun Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi Kemal Unakıtan Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi Recep Akdağ Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi Binali Yıldırım Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi Sami Güçlü Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi Hilmi Güler Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi Zeki Ergezen Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi Murat Başesgioğlu Said-i Nursi’nin öğrencilerinden. Bir ara ülkücü olarak da tanınmış. Hüseyin Çelik Nur tarikatı müridi Mehmet Aydın Nurcuların Fettullahçı kolundan Bülent Arınç Nur tarikatı müridi Abdüllatif Şener MİT ile ilişkisi var, tarikat kökeni belli değil…
  • Bir yurttaşlık sorumluluğu olarak gör… Bu slaytta gördüklerini anlat, Bilinmesini sağla… Ülken sana emanet…

MENDEL GENETİĞİ



MENDEL GENETİĞİ 
--------------------
------------------------
Bu sayfada işlenen İnsan türünün biominal adı Homo Sapiens 'tir. Diğer türler için bu bağlantıyı takip ediniz
Vikipedi:Taksokutu
İnsan

İnsan; şempanzegorilgibon ve orangutan ile birlikte,hominoidea (insansılar) üstfamilyasında bulunan birprimattır.
Bilimsel sınıflandırma
Alem:Animalia (Hayvanlar)
Şube:Chordata (Kordalılar)
Sınıf:Mammalia (Memeliler)
Takım:Primates (Primatlar)
Alt takım:Haplorrhini (Kuru burunlular)
İnfra takım:Simiiformes
Parvorder:Catarrhini (Eskidünya maymunları)
Üst familya:Hominoidea (İnsansılar)
Familya:Hominidae (Büyük insansılar)
Alt familya:Homininae
Oymak:Hominini
Alt oymak:Hominina
Cins:Homo (İnsan)
Tür:Homo sapiens (Akıllı insan)
Binominal adı
H. sapiens
Linnaeus, 1758
Alt Türleri
İnsan (taksonomik adıyla Homo sapiens[1][2] Latince "akıllı insan" veya "bilen insan"), Homo cinsi içerisindeki yaşayan tek tür. Anatomik olarak 200.000 yıl önce Afrika'da ortaya çıkmış ve modern davranışlarına 50.000 yıl önce kavuşmuştur.[3]
Dik duruşa, görece gelişmiş bir beyine, soyut düşünme yeteneğine, konuşma (dil kullanma) kabiliyetine sahiptir. Bu yetenekleri Dünya'daki diğer türlerden farklı olarak kullanış amacı geniş araç-gereç yapımına imkan sağlamıştır. Kendisinin farkında olması, rasyonelliği ve zekası[4][5][6] gibi yüksek seviyede düşünmesini sağlayan özellikler insanı "insan" yapan nitelikler olarak sayılmaktadır.[7][8]

İnsanın biyolojik soy ağacı

├─ Bitkiler
├─ Mantarlar
├─ Protistler
├─ Bakteriler
└─ Hayvanlar
├─ Omurgasızlar
└─ Omurgalılar
├─ Kuşlar
├─ Sürüngenler
├─ Balıklar
├─ Amfibiler
└─ Memeliler
├─ Etçiller
├─ Kemirgenler
├─ Yarasalar
├─ Böcekçiller
├─ Keseliler
└─ Primatlar
├─ Önmaymunlar
├─ Maymunlar
└─ İnsansılar
├─ Gibon
├─ Şempanze
├─ Goril
├─ Orangutan
└─ İnsan

İnsanın organik evrimi

İlk insansı varlık

İnsanoğlunun kökeni ile ilgili çalışmalar daha çok homo cinsi etrafında yoğunlaşsa da sıklıkla Australopithecus vb. gibi diğer hominid ve homininleri de kapsar. Fosil kayıtlarına göre anatomik olarak çağdaş insan tanımına uyan en eski fosiller 195.000 yıl öncesine aittir[9] ve Afrika'da bulunmuşlardır. Çağdaş tipte homo sapiens altürünün ilk ırkı olan Cro-magnonİnsanı ise zamanımızdan 50 bin yıl önce ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun evrimine dair kabul gören başlıca iki hipotez vardır. Bunlardan birincisi çağdaş insanın Afrika'da ortaya çıkıp dünyaya yayıldığını öne süren "tek orijin" hipotezi, diğeri farklı bölgelerde evrim geçirerek çağdaş insana dönüştüğünü öne süren "çoklu bölge" hipotezidir.
Çağdaş insanın ve diğer insansı maymunların ilk ortak atası kabul edilen iki ayak üzerinde doğrulabilen ve gözleri ileri bakan canlının bundan yaklaşık 6.5 milyon yıl önce Afrika'da ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. Bu canlının ağaçlardan inip ayakta durmaya başlamasının nedeninin iklim değişikliğine bağlı kuraklık, yiyecek kıtlığı ve göç zorunluluğu olabileceği düşünülmektedir. İnsanı oluşturmaya başlayan organik evrim bilimsel adı olan Antopogenesis zamanımızdan yaklaşık 3,5 milyon yıl önce başlamıştır. İnsan adını hak eden başlangıç noktası ise Homo cinsinin ortaya çıkması ile olmuştur.
Çağdaş insanın soyu tükenmemiş en yakın akrabaları sıradan şempanzeler (Pan troglodytes) ve bonobolardır (cüce şempanze, Pan paniscus). Bu iki şempanze türü ve insanoğlu yaklaşık 6.5 milyon yıldır farklı bir evrim çizgisi izlemelerine rağmen tamamlanmış gen haritalarına göre aralarındaki yakınlık fare ile sıçan arasındaki yakınlıktan on kat daha fazla, akraba olmayan iki insan arasındaki yakınlıktan sadece 10 kat daha azdır. Bu iki şempanze türü ve insanın DNA'sının %98.4'ü tamamen aynıdır.[10][11][12][13]

Homo erectus

Bundan yaklaşık 1.8 milyon yıl önce dik duran Homo erectus türü ortaya çıkmıştır. Bir bataklığa yüzüstü düşmüş halde bulunan Turkana boy ismi verilen homo erectus iskeleti, günümüze kadar neredeyse tam olarak ulaştığı için homo erectuslara dair birçok bilgiye ulaşılmasını sağlamıştır. Bulgular homo erectusun oldukça iri olduğunu, avcılıkla veya leş yiyicilikle geçindiğini göstermektedir.

Homo neanderthalensis

Homo sapiens ile bundan yaklaşık 250-300 bin yıl önce ortaya çıkan Neandertalin uzunca bir süre dünya üzerinde birlikte bulunduğu ve bu iki türün birbirleriyle karşılaştığına dair arkeolojik kanıtlar mevcuttur. Kimi görüşler de, bu iki türün birbirinin farklı olduğunu fark etmeden birlikte üremiş olabileceğini, dolayısıyla da günümüz insanının kökeninde Neandertaller'in de olduğunu iddia etmektedir. Nitekim Asya'da bulunan bir fosilin Neandertal ve Homo sapiens türlerinin çiftleşmesinden meydana geldiği anlaşılmıştır. Neandertalın kemik-iskelet yapısı günümüz insanından oldukça farklıdır. Neandertal insanının çene kemiğindeki mandibular kemik kanalının tipik yapısı ayırt edici bir temel özelliktir. Neandertalın soyunun nasıl tükendiği kesin olarak bilinmemektedir. Bazı teorilere göre daha zeki ve daha yetenekli olan Homo sapiens tarafından yok edilmişlerdir.
Günümüze ulaşmış birçok Neandertal fosili bulunmuştur. Bu nedenle hakkında en fazla bilgiye ulaşılmış hominid türüdür. Neandertallerin soyu yaklaşık 30.000 yıl önce tükenmiştir. Ancak küçük bir kısmının çok daha uzun süre yeryüzünde kalmış olabileceği düşünülmektedir. Belki de dünyanın her yerinde binlerce yıldır karşılaşılan koca ayak vb. folklorik öykülerin kökeninde bu hantal ve tüylü hominid vardır.
Neandertaller fosillerinde yapılan çalışmalar parmaklarının kalın ve hantal olduğunu göstermektedir. Bu çağdaş insan kadar ince el işleri yapamadığının kanıtıdır. Neandertaller toplu halde yaşamış sosyal yaratıklardır. Sakat kalanlara bakmış, ölülerini gömmüşlerdir. Çok fazla fosil bulunmasının nedeni ölülerini gömmüş olmalarıdır.

İnsan davranışları

Cinsellik

Ana madde: İnsan cinselliği
Erkek cinselliği ve kadın cinselliği iki alt alan olmak üzere cinsel davranışı konu alan cinsel yönelim, cinsel kimlik, cinsel sapkınlıklar, cinsel suçlar,cinsel organları, cinsel ilişkiyi, ruhsal-cinsel gelişim (psikoseksüel gelişim) evrelerini, cinsel yolla bulaşan hastalıkları içeren bir şemsiye kavramdır.

Pornografi

Ana madde: Pornografi
Pornografi cinsel anlamda tahrik etme amacıyla insan vücudunu veya cinselliğin mahremini yansıtmaktır. Pornografik görüntülere düşkünlük, erkeklerde, kadınlardan daha yaygındır. Yapılan araştırmalar, erkeklerin "çıplak" insan resimlerine bakmak için ufak bir miktar para ödemeye razı olduğunu, kadınların ise ancak para karşılığında resimlere bakmaya razı olduklarını ortaya çıkarmıştır.[14]
Maymun ve insansı maymunların da pornografiye insana benzer tepkiler verdiği ortaya çıkmıştır. Erkek maymunlar, kendilerine gösterilen resimler arasında en çok karşı cinsin poposuna ve gruptaki baskın erkeğin yüzüne ilgi göstermişlerdir.[14]

Suç

Ana madde: Suç
Genel olarak "yasaklanan" veya "cezalandırılan" davranışlara denir.

Kültür

Ana madde: Kültür
Bir grubun, cemaatin (topluluğun), toplumun oluşturduğu ayırt edici değerleri, normları ve maddi mallarıdır. Kültür, insanın toplumsal birliğinin en ayırıcı özelliklerinden birisidir. Kültür birikimli ilerlemekle birlikte, çok yavaş bir değişim geçirir. Gelenekörf ve adetler her an görebileceğimiz yapılardır. İnsan davranış kodlarını veya davranış örüntülerini oluşturur.
İnsanlar, dünyayı anlamak ve denetlemek için bilim ve teknolojiyi geliştirdiler. İnançlarefsanelergeleneklerdeğerler ve toplumsal kurallar insanın hayatında önemli bir etken olankültürü oluştururlar.

İnsan Vücudu

Ana madde: Anatomi
İnsan, alet kullanabilmesini sağlayan, kolların serbest olduğu dik bir vücuda sahiptir. Beyni soyut düşünmeanlam vermekonuşma ve kendini gözleyebilme yeteneklerine sahiptir.

İnsan Vücudu
Alet kullanabilmesi ve zihninin özellikleriyle insan diğer canlılardan ayrılır. Doğayı anlayabilir, denetimi altına alabilir ve kendi amaçları doğrultusunda doğanın güçlerini kullanabilir.

Irklar

Ana madde: Irk

Maddesel yapısı

İnsan vücudun bileşenleri (60 kg lık örnek üzerinden)[15]
MaddeAğırlıkAtom % oranı
Oksijen38.8 kg % 25.5 
Karbon10.9 kg % 9.5 
Hidrojen6.0 kg % 63.0 
Nitrojen1.9 kg % 1.4 
Diğer2.4 kg % 0.6 

İnsanın gelişim evreleri

  • Bebeklik (0-3 yaş)
  • Çocukluk (3-12 yaş)
  • Ergenlik (12-21 yaş)
  • Yetişkinlik (21-65 yaş)
  • Yaşlılık (65 yaş ve üzeri) [kaynak belirtilmeli]

İnsan Psikolojisi

Ana madde: Psikoloji
İnsan zihninin temel özelliği bilinçtir. Bilinç ile birlikte, kendini gözleyebilmezamanı algılayabilme ve özgür irade insanda bulunan özel niteliklerdir. Psikoloji bilimsel bakış açısı ile insan zihnini incelerken, dinler değer yargıları ile insanı inceler. Yapılan davranışın iyi veya kötü olması ile ilgilenir.

Akıl

Ana madde: Akıl
İnsan aklının temeli bilinçtir. Bu bilinç insanın kendisi ve çevresi ile ilişkisini düzenlemesini sağlar.İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özellik olarak bilinci kabul edebiliriz. İnsan ayrıca özgür iradeye ve zaman bilincine de sahiptir.

İnsanın gelişmiş özellikleri

Dil

Ana madde: Dil aileleri
Dil veya lisan, insanların düşündüklerini ve hissettiklerini bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşmadır. Konuşma ve yazma biçimleri olarak da adlandırılabilir.

Din

Ana madde: Din
Din, genellikle doğaüstü, kutsal ve ahlaki öğeler taşıyan, çeşitli ayin, uygulama, değer ve kurumlara sahip inançlar bütününe verilen isimdir. Zaman zaman inanç sözcüğünün yerine kullanıldığı gibi, bazen de inanç sözcüğü din sözcüğünün yerinde kullanılır. Din tarihine bakıldığında, birçok farklı kültür, topluluk ve bireyde din kavramının farklı biçimlere sahip olduğu görülür. Arapça kökenli bir sözcük olan din sözcüğü, köken itibariyle "yol, hüküm, mükafat" gibi anlamlara sahiptir.
İnsanoğlu çok eski çağlardan beri doğaüstü olana ilgi göstermiş, kendini tüm insan ırkı içerisinde yalnız hissetmiş ve tanrı veya tanrılara sığınma ihtiyacı duymuştur.
İnsan bir varlık arayışı içerisindedir. Bu arayış geçmişten günümüze değin gelmektedir. Bu arayış neticesinde varlıklarını anlamlandıracak çeşitli somut ve soyut olgulardan yararlanarak kabul ettikleri değerler doğrultusunda birçok inanç sistemi geliştirmişlerdir. Bunlar arasında metaya, canlıya, doğaya veya 5 duyu ile tesbit edilemeyen (akıl ve hissiyat ile buldukları) yaratıcı-yaratıcıların varlığına inanmak en temel olanlarıdır.
İnsan mutlak yok olmayı kabul etmemektedir. Birçok dinin temasında varlığın bir şekilde biçim, form, boyut değiştirererk devamı inancı vardır. Yaratıcının olmadığnı kabul eden bireylerde bile bir şekilde varlığın enerji olarak devam ettiği düşüncesi vardır. Bu dürtü tüm insanlarda mevcuttur. Bu da insanın varlık arayışının bir başka yönüdür ve dine yönelten bir özelliğidir.

Yaratılış

Birçok dinde insanın yüce bir varlık tarafından bugünkü halinde yaratıldığı inanışı mevcuttur. İbrahimi dinlerde insan ırkının, ilk insan olduğuna inanılan Adem ve onun kaburgasından yaratılan eşi Havva'dan türediğine inanılır. Bu inanç herhangi bir antropolojik temele dayanmadığından, bilim çevrelerince dikkate alınmaz.

Toplum

İnsanlar, gelişmiş sosyal yapılar kurmuşlardır. Bu yapılar duruma göre aynı amaca yönelik birlik veya rakip olabilirler. Aile en temel sosyal yapı sayılabilir. Güvenlik ve adalet içindevletler kurmuşlardır. Aynı dili konuşanlar milletleri oluşturmuşlardır.

Kaynakça

Dipnotlar

  1. ^ Goodman M, Tagle D, Fitch D, Bailey W, Czelusniak J, Koop B, Benson P, Slightom J (1990). "Primate evolution at the DNA level and a classification of hominoids". J Mol Evol 30 (3): 260–266. doi:10.1007/BF02099995PMID 2109087.
  2. ^ "Hominidae Classification". Animal Diversity Web @ UMich. Erişim tarihi: 2006-09-25.
  3. ^ "Human Evolution by The Smithsonian Institution's Human Origins Program". Human Origins Initiative. Smithsonian Institution. Erişim tarihi: 2010-08-30.
  4. ^ Dependent Rational Animals: Why Human Beings Need the Virtues By Alasdair MacIntyre pp. 60, "But this [language] is insufficient for human rationality, What is needed in addition is the ability to construct sentences that contain as constituents either the sentences use to express the judgment about which the agent is reflecting, or references to those sentences."
  5. ^ John McDowell, Mind and World, 1994. p.115, Harvard University Press, (quoted in Dependent Rational Animals, by Alasdair MacIntyre): "In mere animals, sentience is in the service of a mode of life that is structured exclusively by immediate biological imperatives" [..] "merely animal life is shaped by goals whose control of the animal's behavior at a given moment is an immediate outcome of biological forces"
  6. ^ The Really Hard Problem:Meaning in a Material World, Owen Flanagan, MIT Press
  7. ^ Dependent Rational Animals: Why Human Beings Need the Virtues By Alasdair MacIntyre pp. 60, "Those who have wanted to draw a single sharp line between human and nonhuman animals have commonly laid emphasis upon the presence or absence of language as such, the ability to use and to respond to strings of syntactically ordered and semantically significant expressions whose utterance constitutes speech acts. But this is insufficient for human rationality. What is needed in addition.."
  8. ^ Nature vs. Nurture: The Miracle of Language, by Malia Knezek. "What about the fact that other animals do not have similar language capabilities? [..] This obviously involves some innate difference between humans and other animals.. [..] ..other animals do not use any other form of language (i.e. sign language) even though they have the physiological capabilities." citing, Andy Clark. Being There: Putting Brain, Body, and World Together Again. The MIT Press, 1997. 208-209).
  9. ^ http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/310031.asp
  10. ^ Frans de Waal, Bonobo. Berkeley: University of California Press, 1997. ISBN 0-520-20535-9 [1]
  11. ^ Britten RJ (2002). "Divergence between samples of chimpanzee and human DNA sequences is 5%, counting indels". Proc Natl Acad Sci U S A 99 (21): 13633-5. PMID 12368483.
  12. ^ Wildman D, Uddin M, Liu G, Grossman L, Goodman M (2003). "Implications of natural selection in shaping 99.4% nonsynonymous DNA identity between humans and chimpanzees: enlarging genus Homo.". Proc Natl Acad Sci U S A 100 (12): 7181-8. PMID 12766228.
  13. ^ Ruvolo M (1997). "Molecular phylogeny of the hominoids: inferences from multiple independent DNA sequence data sets.". Mol Biol Evol 14 (3): 248-65. PMID 9066793.
  14. a b Faye Flam, The Philadelphia Inquirer (26 Kasım 2007)
  15. ^ Page 3 in Chemical storylines. Author: George Burton. Edition 2, illustrated. Publisher: Heinemann, 2000. ISBN 0-435-63119-5, 9780435631192. Length: 312 pages
  16. Neandertal Kadının DNA’sı Tarihi İç-Melezlemeyi Ortaya Çıkardı: İnsanlığın Gizemli Soyu

    Çeviri Haberleri ve Evrim Ağacı Tarafından Hazırlanan Haberler

    Araştırmacılar, çok sayıda sır barındıran, gizemli ve tarihi bir insan soyu ile modern insanı nesli tükenmiş en yakın akrabasından ayıran genetik değişikliklerin varlığını açıklayan çalışmanın, bir Neandertal kadınından elde edilen ilk yüksek kaliteli genom dizisiyle yapıldığını duyurdular.
    Ayak parmağından alınan örnekle genom dizilemesi yapılan Neandertal kadınından elde edilen bilgiler, iç-melezlenmenin yakın ataları arasında yaygın olduğunu, ebeveynlerinin yakın akraba olduklarını (olasılıkla yarı kardeş ya da diğer yakın akrabalıklar) göstermekte.


    Araştırmacılar, bir Neandertal kadının ayak parmağı kemiğinden alınan örnekle  ilk yüksek-kaliteli  Neandertal genom dizilemesini tamamlamış bulunmakta.
    Modern insanlar dünyadaki yaşam savaşını kazanmış tek insan soyu olsa da, bir zamanlar başka soylar da dünyamızda yaşıyordu. Bunlar arasında Neandertaller, modern insanların en yakın akrabaları olarak yer almakta ve ayrıca yeni keşfedilen, genetik ayakizi Siberya’dan Okyanusya’nın Pasifik Adaları’na kadar uzanan Denisovan’lar da bulunmakta. Neandertaller ile Denisovan’ların her ikisinin de tüm modern insanların atasından ayrılan bir gruptan köken aldığı biliniyor. 
    Denisovan’ların ilk işaretleri 2008’de güney Sibirya’da Denisova Mağarası’nda keşfedilen azı dişi ve parmak kemiklerinden gelmiştir. Denisovan’lar hakkında daha çok şey öğrenmek isteyen bilim insanları, mağarada 2010 yılında gün yüzüne çıkarılan ve fizikî özellikleri bakımından hem Neandertallere hem de moden insanlara benzeyen  bir kadının ayak parmak kemiğini incelediler. Fosilin 50.000 yıl yaşında olduğu düşünülüyordu ve daha önce analiz edilen Denisovan fosillerinden biraz daha yaşlıydı.
    İnsanlarda İç-melezlenme
    Bilim insanları daha çok fosilin çekirdek DNA’sına odaklandılar. Çekirdek DNA, bir kişinin anne ile babasından aldığı ve bir hücrenin çekirdeğindeki kromozomlardan elde edilen genetik materyaldir. Bilim insanları ayrıca fosillere ait mitokondrilerin, hücrenin enerji merkezlerinin, genomunu incelediler. Mitokondri kendine has DNA’yı içerir ve bu DNA sadece anneden yavru bireye aktarılır. Araştırmacılar fosilin çekirdek DNA’sını, her pozisyon (veya nükleotit) ortalama 50 kere olmak üzere, tamamen dizilediler. Bu da fosilden elde edilen DNA dizisinin kalitesini bugünün insanlarından dizilenen genomlardaki kadar yüksek bir kaliteye ulaştırdı.  
    Genetik analiz sonucunda ayak parmağı kemiğinin bir Neandertal’e ait olduğu anlaşıldı. Diğer mitokondriyal Neandertal DNA örnekleriyle karşılaştırıldığında, bu yeni bulunan fosilin bilinen en yakın akrabasının 3380 km uzaklıkta Kafkas Dağları’ndaki Mezmaiskaya Mağarası’nda bulunan Neandertal’ler olduğu belirlenmiştir.  

    Neandertal kadınına ait ayak parmağı kemiği, yeni bir insan soyu olarak belirlenen Denisovan’lara dair ilk izlerin keşfedildiği,  güney Sibirya’da fotoğraftaki Denisova Mağarası’nda bulunmuştur.
    Bu bulgular bilim insanlarının insanlığın soy ağacını yeniden tasarlamasına ve farklı insan soylarının aralarında çiftleştikleri savını doğrulamasına katkı sağlamaktadır. Tahminlere göre Afrika dışındaki insanların yüzde 1.5’dan 2.1’e varan oranlarda Neandertal kökenine sahipken; anakıtadaki Asyalıların ve Amerikan yerlilerinin DNA’ları ise yüzde 0.2 oranında Denisovan kökeni göstermekte.
    Çalışmanın başyazarı ve Almanya’da Leipzig’teki Max Planck Enstitüsü Evrimsel Antropoloji bölümünde sayısal (kompütasyonel) genetikçi olan Kay Prüfer, “Karışım, insan gruplarında yaygınmış gibi görünüyor.” diyor.
    İlgi çekici olan, bilim insanları görünüşe bakılırsa Denisovanların bilinmeyen bir insan soyuyla melezlendiğini , genomlarının % 2.7’sinden %5.8’ine varan oranda bu kaynaktan izler içerdiğini keşfetti. Görünüşe bakılırsa bu gizemli akraba bütün modern insanların, Neandertallerin ve Denisovanların atalarından 900.000 ilâ 4 milyon yıl önce ayrılmış görünüyor; bu ikinci grupta sayılanların birbirlerinden ayrılmaya başlamasından da önce. 
    Bu bilmece gibi görünen soy potansiyel olarak, modern insanların en baştaki atasal ailelerinden biri olduğu şüphe götürmeyen, Homo erectus olabilir. Prüfer, bu bilinmeyen grubun modern insanlarla ya da Neandertallerle melezlendiğini gösteren hiçbir işaret olmadığını belirtmekte.
    Prüfer, LiveScience’a yaptığı açıklama: “Bazı bilinmeyen arkaik DNA örnekleri bütün bu zamanı Denisovan’ların içinde, biz onları içeren bir bireyi gün yüzüne çıkararak DNA dizilemesini yapana kadar geçirmiş olabilir. Bu çalışma, DNA dizilemesi henüz yapılamamış bulunan bir arkaik örneğe (insan soyu) ait dizinin çalışılmasına giden yolu açmaktadır.” 
    Melezlenme Neandertal’ler ile Denisovan’lar arasında da gerçekleşmiş. Bu yeni bulgulara göre Denisovan genomunun en az %0.5’i Neandertal genomundan gelmekte.  Ancak, bu güne kadar Neandertal genomunda Denisovan genomuna dair hiçbir şey bulunmamış.
    Prüfer ek olarak, “Dizilediğimiz Neandertal ve Denisovan genomlarının ait olduğu çağ, modern insanlardan Neandertal’lere ya da Denisovan’lara bir gen aktarımı olup olmadığı hakkında bilgi almayı bize mümkün kılmıyor.” diyor. Araştımacıların DNA’larını dizilediği Neandertal’ler ve Denisovan’ların yaşadığı dönemi “büyük olasılıkla etrafta hiçbir modern insanın yaşamadığı bir tarih” olarak açıklıyor Prüfer.
    Modern insanların ayırt edici özellikleri
    Modern insanların, Neandertal’lerin ve Denisovan’ların birbirlerinden ayrıldıkları tarih belirsizdir. Araştırmacıların şu anki tahminlerine bakılırsa modern insanların tüm Neandertal’lerin ve Denisovan’ların ortak atalarından 550.000 ilâ 765.000 yıl önce ayrıldığı; Neandertal’lerin ve Denisovan’ların birbirlerinden 381.000 ilâ 473.000 yıl önce ayrıldıkları düşünülüyor.
    Ayak parmağı kemiğinden analizi yapılan kadının ebeveynlerinin, genetik analize göre yakın akraba oldukları – olasılıkla yarı-kardeş oldukları, ya da amca ve kız yeğen, teyze ve erkek yeğen, büyükbaba ve kız torun, büyükanne ve erkek torun olabilecekleri saptanmış. Yakın akrabalar arasındaki çiftleşmelerin, kadının uzak olmayan atalarında görünüşe göre yaygın olduğu tespit edilmiş. Prüfer açıklamasında, bu türden çiftleşmelerin bu Neandertaller arasında kültürel bir olay mı yoksa yaşadıkları bölgede sayıca azlıklarından dolayı bunun kaçınılmaz bir durum mu olduğunun belirsiz kaldığını belirtti. 
    Çağımız insanı ile Neandertal ve Denisovan genomlarının karşılaştırılması yapıldığında, araştırmacılar modern insanlarla Neandertal’ler ve Denisovan’ları ayıran 31.000’den fazla genetik değişikliğin bulunduğunu belirlediler. Bu değişikliklerin sayısı modern insanların hayatta kalmaları ve başarıları ile bağlantılı bulunan beyin gelişimlerine dair bir rakam olabilir. 
    “Eğer birisi çıkıp da derse ki; biz modern insanların bu dereceye kadar geliştirdiğimiz teknolojiyi yapmamızı sağlayan ve gezegen üzerinde hemen her yerleşilebilir bölgeye yerleşmemizi sağlayan şey sahip olduğumuz bazı genetik değişiklerimiz; o zaman bunlar o değişiklikler arasındadır.” diyor Prüfer. “Aksine, bu değişikliklerin tam olarak ne gibi farklılıklar yarattığını söylememiz zor, ve önümüzdeki yıllar modern insanların ayrıcalıklı teknolojiler geliştirebilmesindeki ve gezegenin her tarafına yerleşmesindeki bazı nedenlerin bütün bu genetik değişikliklerin arasında gizlenmiş olup olmadığını anlamakla geçecek.”
    Prüfer ve çalışma arkadaşları bulgularını Nature dergisinin 19 Aralık 2013'teki sayısında detaylı bir şekilde sunmuşlardır.
    Çeviren: Ahmet Caner Sönmez (Evrim Ağacı Okuru)
    Kaynak: Huffington Post
Avusturya'lı bir papaz olan 
Gregor Mendel'in genetik ilmiyle ilgili olarak bulduğu
biyoloji kanunları. Manastırın bahçesinde 
bezelyeleri birbirleriyle 
çaprazlayarak(eşleştirerek) kalıtım için ilgi çekici sonuçlar buldu. Bugün bu sonuçlar Mendel kanunları adıyla anılmaktadır. Çalışmalarını yaptığı dönemde kromozom ve genlerin varlığı bilinmemesine rağmen, özelliklerin "faktör" adını verdiği birimlerle nesilden nesile aktarıldığını söyledi. Bugün bu birimlere, 
gen denmektedir

Bahçe bezelyeleriyle yıllarca yapmış olduğu çalışmalarının sonuçlarını 1865'te yayınladı. Bitki Melezleri Üstüne Denemeler isimli eseriyle 
genetiğin kurucusu olarak kabul edildi. Mendel'in en önemli deneylerinin konusu bezelye idi. Adi bezelye tanelerinin bazıları düz yuvarlak, bazıları buruşuktur, bazı taneler sarıyken, diğerleri yeşildir, bazı bezelye bitkileri uzun, bazıları kısadır. Bu bitkileri düzenli tozlaşmalara tabi tutan Mendel, yukarıdaki özelliklerin dölden döle nasıl aktarıldığını göstermiştir. İki özelliğin bir araya gelmesi sonucunun bir karakteristik ortalaması olabileceği düşünülebilir. Bazı saf karakterlerin birleşmesinden, gerçekte de bu sonuçlar alınabilir; ama Mendel'in deneylerine göre, iki saf karakterin çaprazından, mesela uzunluk ve kısalıktan melez uzunlar çıkmaktaydı. Uzunluk karakteri, kısalık karakterine baskın olduğundan sonuçta melez bireyler uzun görünümdeydi. 
Bu tip iki uzun melezin çaprazı sonucunda ise, % 25 oranında saf uzun, % 25 saf kısa, % 50 melez uzun çıkmaktaydı. İki eş saf özellik çaprazlandığında, sadece bu saf özellik ortaya çıkmaktaydı. Mendel kanunlarının esası buna dayanmaktaydı.

Mendel'in bahçe bezelyeleri ile deneyleri

Mendel bahçe bezelyeleriyle yaptığı çaprazlamalarda bazı belirli özelliklerindeğişmediğini tesbit etti. Bezelyelerin bir kısmı kısa ve çalı tipli (bodur) olduğu halde, bazıları uzun ve tırmanıcı idiler. Yine, bazıları sarı tohum ürettiği halde, bir kısmı yeşil tohum üretirdi. Bazıları renkli çiçeklere sahip olduğu halde, bazıları da beyaz çiçek ihtiva ederdi. 
Mendel bahçe bezelyelerinin topu topu yedi özelliğinin değişmediğini keşfetti. Ayrıca bezelye çeşitlerinde özelliklerin nesilden nesile kendi kendilerine sürdürdükleri tozlaşma sayesinde korunduğunu gördü. 
Melezleme tozlaşmasında ise çiçeğin erkek organlarından diğer bitkinin dişi organına çiçek tozu (
polen) aktarılarak kolaylıkla üretilmekteydi. 
Farklı yedi özellik (uzunluk, kısalık, sarı tohum, yeşil tohum vs.) görüldüğünden ve melezleme tozlaşması kolaylıkla icra edildiğinden Mendel'in seçtiği konu idealdi. Onun ilk işi, kendisinin takip ettiği ve anne babadan evlatlara devamlı aktarılan yedi özelliği, olsa da olmasa da keşfetmekti. Mendel farklı bitki çeşitlerinin her birinden tohumlar toplayarak onları bahçesinde fidan olarak dikti. Deneylerle ortaya çıkan yedi özelliğin zürriyet meydana getirmede ebeveynlerden (anne babadan) evlatlara aktarıldığını göz önüne almıştı. Bezelye çiçekleri, ancak kendini dölleyebilecek bir yapıya sahip olduğundan saf soylarını devam ettirmeye müsaittir. Mendel ilk deneylerinde bezelyelerin arı döl olup olmadığını araştırmaya başladı. Bunun için aynı bitkiyi birkaç defa arka arkaya tozlaştırarak birçok döl elde etti. Her dölde elde ettiği bireyleri birbirine ve ebeveynlerine benzeyip benzemediklerine göre ayırdı. Böylece özellikleri farklı yedi saf döl elde etti. Bu özelliklerin herbirine saf karakter adını verdi.

Mendel'in Dominantlık (Baskınlık) Kanunu'nu keşfetmesi

Mendel'in bundan sonraki işi, iki farklı karakterli bitkiyi tozlaştırdığında ne olacağını görmekti. Buna uygun olarak bir uzun ve bir kısa ebeveyn bitki seçti. Uzunundan çiçek tozu alarak kısanın dişicik borusunun üzerine serpti. Kısa bitkide tohumlar olgunlaştığında çaprazlamanın sonucunu keşfetmek için tohumları ekti. Acaba yeni bitki kısa ebeveyne mi, uzun ebeveyne mi benzeyecekti? Yoksa her iki ebeveynin karakterinin tesiriyle orta uzunlukta mı olacaktı? Üreyen fidanların hepsinin, çaprazlamayı yapmak için çiçek tozu aldığı bitkiler gibi uzun olduğunu gördü. 
Mendel'in ikinci adımı, hangi bitkinin farklılığa sebep olduğunu bulmaktı. Çiçek tozunu kullandığı mı, yoksa üretimde tohumlarını kullandığı bitki mi? 
Buna uygun olarak tozlaşma işlemini ters tatbik ederek 
polen için kısa bitkileri, tohum üretimi için de uzun bitkileri kullandı. Sonuçlar önceki gibi olup bütün yavru bitkiler uzun meydana gelmişti. 
Mendel sonra diğer karakterleri çaprazlayarak deneyler yaptı. Sarı tohumlu bitkilerle yeşil tohumlu bitkileri çaprazladı. Çaprazlamanın birinci dölünde (F1 dölünde) hepsinin sarı tohumlu olarak ürediğini gördü. Bunun gibi yuvarlak tohumlu türlerle buruşuk tohumluların çaprazlamasından yuvarlak tohumlular üretti. Mendel yedi farklı karakteri tahlil edene kadar çaprazlama deneylerini tekrar etti ve şaşırtıcı sonuçlar elde etti. Çaprazlama döllerini dikkatle takip ederek birinci çaprazlamada kullandığı ebeveyn bitkileri "P" olarak adlandırdı. Adı geçen dölün çaprazlama sonucuna (ürününe) F1 olarak ad verdi. F1 ilk evladı temsil ediyordu. İki uzun bezelyenin F1 döllerinin çaprazlamasıyla, F2 dölünü (torunları) üretti. Üretimde önceki yolu takip etti. Her ikisi de uzun olan iki F1 bitkisi seçti. Onları çaprazlayarak tozlaştırdı ve F2 dölünü vermesi için tohumları dikti. Bu çaprazlamanın sonuçları gayet dikkat çekiciydi. Bitkilerin bazıları uzun olmasına rağmen diğerleri ise kısaydı. İkisi arası uzunlukta (orta boy) hiçbir bitki meydana gelmemişti. Üretilen bitkilerin 3/4'ü uzun, 1/4'ü ise kısa idi. F2 dölünde kısa bitkilerin tekrar ortaya çıkışı Mendel için büyük bir anlam taşımaktaydı. Demek ki F1 bitkileri görünmeyen kısalık karakterine sahipti. Diğer karakterlere sahip olan F1 neslinin çaprazlamalarıyla da aynı sonuçlar elde edildi. Sarı tohumlu ile yeşil tohumlu ebeveyn bitkileri (P) birbirleriyle çaprazlandığında F2 dölünde 3/4 oranında sarı ve 1/4 oranında yeşil bezelyeler üredi. Mendel bu sonuçlardan "Dominantlık Kanunu"nu kurdu. 
Mendel'in ikinci kanunu olarak bilinen Dominantlık (Baskınlık) Kanunu açık bir ifade ile şöyle tanımlanabilir: "Aynı genetik yapıya sahip iki benzer melez çaprazlandığında meydana gelen dölde, ana-babadan gelen karakterler belirli oranlarda (baskın karakter % 75, çekinik % 25) ortaya çıkar." 
Mendel'in ilk kalıtım kanunu: Uzun bezelyelerin kısalarla melezlenmesinden (çaprazlanmasından) uzun F1 nesli üredi ve kısa bezelyeler F2 dölünde tekrar ortaya çıktılar. Mendel, karakterlerin meçhul faktörler tarafından kontrol edildiğini ileri sürdü. Bugün bu faktörlere "
gendenilmektedir. Mendel bu temel üzerine kalıtımın birinci kanununu yani Eştiplilik = İzotipi Kanunu'nu kurdu.

Eştiplilik (İzotipi) Kanunu

Bu kanun, çeşitli kalıtsal karakterlerin faktörleri (genler) tarafından kontrol edildiğini ve bu faktörlerin çiftler halinde bulunduğunu ifade etmektedir. Mendel'in yaşadığı zamanda gen ve kromozomlar bilinmediği halde onun "Eştiplilik Kanunu" bugün genetiğin temel kurallarını meydana getirmektedir. Eştiplilik (İzotipi) Kanunu açık bir ifade ile şöyle tarif edilebilir: "Birer karakteri farklı iki saf (
homozigot) ırk çaprazlandığı zaman meydana gelen F1 dölünün bireylerinin hepsi melez ve birbirine benzer olur." Uzun saf bezelye ile kısa saf bezelyelerin çaprazlanmasından % 100 uzun melezler meydana gelir. 
Mendel uzun F1 dölü bitkilerinin saf uzun ebeveyn bitkileri gibi olmadıklarını ortaya çıkardı. Bu bezelyeler görünmediği halde kısalık faktörünü taşımaktaydılar. Bu faktör bir sonraki dölde tekrar ortaya çıkacaktı. Bu muhakeme, onun kalıtımın ikinci kanununu, yani Baskınlık (dominantlık) Kanunu'nu keşfetmesine öncülük etti. Bu kanuna göre, çiftler halinde bulunan faktörlerden (genlerden) biri diğerini maskeleyebilir veya varlığını göstermesine mani olabilir.

Baskınlık (Dominantlık) Kanunu

Bahçe bezelyelerinde olduğu gibi, uzunluk bir çift gen tarafından kontrol edilir. Uzunluk geni kısalık genine baskındır (
dominanttır). Kısalık genine çekinik (
denir. Mendel'in çaprazlamalarında ebeveynin biri saf uzun olup, her iki uzunluk genine de sahipti. Diğeri de saf kısa olup, her iki kısalık genine sahipti. Bunların çaprazlama ürünü olan F1 dölünün bireylerinin hepsi uzun, fakat melezdiler. Bunlar bir uzunluk ve bir kısalık geni taşımalarına rağmen, uzunluk geni kısalık genine baskın olduğundan uzun olarak ortaya çıktılar. Mendel, çalışma sonuçlarını tablolar halinde göstermeyi başardı. Günümüzde her karakter en az iki genle ifade edilir. Genetikte her gen bir harf ile temsil edilir. Dominant (baskın) genler büyük harfle, resesif (çekinik) genler aynı harflerin küçükleri ile ifade edilir. Eğer uzunluğu T harfiyle gösterirsek, saf uzun bitki TT olarak yazılacaktı ve uzunluk karakterinin her iki geni böyle gösterilecekti. Büyük T, uzunluğun zıt karakter olan kısalığa baskın olduğunu ifade etmektedir. Aynı usulle, küçük t, kısalığı temsil etmektedir ve yalnız başına saf kısa, tt olarak gösterilecekti. Bütün vücut hücreleri diploit sayıda (2N) 
kromozom ve gen ihtiva etmelerine rağmen, 
gametler (cinsiyet hücreleri) mayoza uğrayarak kromozom ve gen sayılarını yarıya indirgediklerinden 
haploit sayıda (N) kromozom ve gen taşırlar. İnsanın vücut hücrelerinde 23 çift (46 adet), gametlerinde ise 23 adet kromozom bulunur. 
Sonuç olarak bezelyenin tohum taslağındaki yumurta hücresi ve polen tanesinden meydana gelen sperm çekirdekçiği her karakter için yalnız birer gen taşırlar. Saf uzun bezelye bitkisinde, yumurta ve sperm çekirdekleri olgunlaştığında biri T'nin birini, diğeri de diğer T'yi alır. Aynı şekilde bütün vücut hücrelerinde tt genlerini taşıyan saf kısa bitkinin genleri mayoz sonucu t ve t'ye bölünerek şekillenen yumurta veya spermlere geçerler. 
Mendel Ayrılma Kanunu adı ile kalıtımın üçüncü kanununu kurdu. Bu kanuna göre, bir melezde bulunan gen çiftleri birbirinden bağımsız ayrılarak gametlere gider. Bu demektir ki, gen çiftinin bir tanesini bir gamet, diğerini ise başka bir gamet taşır. Ayrıca bir melezde, dominant genle beraber bulunan resesif gen değişmez. Eğer melezin sonraki döllerinde, iki resesif bir araya gelirse resesif karakter tekrar ortaya çıkar. 
Mendel çaprazlamalarının çizim metodları: Mendel'in bezelyelerle olan melezleme çalışmaları, dama tahtasına benzeyen tablolarla daha açık olarak gösterilebilir. Gametler, üst ve dikey karelere yerleştirilir. Gametlerin birbiriyle eşlenmesi, diğer karelerde işaretlenir.
Tt meydana gelen uzun melez bitkileri ifade eder. T (uzunluk) geni, kısalık (t) genine dominant olduğundan, bireyler uzun olarak gözükür. 
Eğer Tt melezleri birbiriyle çaprazlanırsa gen birleşimlerinin dört ihtimali rahatlıkla tabloda işaretlenebilir. Durum tablo 2´de gösterildiği gibi olur.
Melez ebeveynlerden T ve t genlerinin birleşme ihtimallerinin sonucunda, F2 dölünde: 1/4'ü saf uzun TT, 1/2 melez uzun Tt ve 1/4'ü saf kısa tt yavru meydana gelir. 
Mendel'in uzun ve kısa bezelyeleri çaprazlayarak elde ettiği aynı sonuçlar 
kobayların renk verasetinde de ispatlandı. Bu durumda siyah renk, beyaz renge dominanttır. Saf bir siyah kobay BB ile, saf bir beyaz kobayı bb çaprazladığımızda ne olacağını görelim. F1 dölünde bütün bireyler (yavrular) siyahtır. Genetik yapılarında ebeveynlerden farklılık arz ederler. Çünkü onlar melez siyahlar Bb'dir. İki melez çaprazlandığında F2 dölü 1/4 oranında saf siyah BB, 1/2 oranında melez siyah Bb ve 1/4 oranı saf beyaz bb olarak gözükebilir. F1 dölünün iki melezi Bb arasındaki çaprazlamadan ortaya çıkan F2 dölü, dağılım gösterir:

KaynakRehber Ansiklopedisi

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...