YİNE MEVLANA İKLİMİNE SARINDIM BU GECE
“Gel” dedi ya… tereddüte ne gerek var.
Baktım kapı açık, üstelik kim olduğumun da pek önemi yokmuş..
Tam bana göre dedim, daldım içeri…
Duyan gelmiş.
Kimisi merak etmiş gelmiş, kimisi bir şey ummuş gelmiş..
Kimisi de niye geldiğini bilmeden gelmiş.
“Ey insan, ne tuhaf bir varlıksın.
Zıtlıklar sende birleşmiş
Ten hayvanıyla, can meleğini almışsın
Dikkat et de tenin, canına diş geçirmesin”
Bir tenime baktım, bir canıma kulak verdim
Tenimin, can meleğimin kafesinde esir olduğunu sanmanın mutluluğuyla
Sözünü dinler gibi yaptım… hem de ya tutamazsam diye korkmadan…
Madem tövbeme, tövbem bile önemli değilmiş
Yırttım perdemi, pervasızca, girdim içeri…
Bir de ne göreyim!
Gönül gani, sevgi sonsuz, şefkat denizler gibi
Herkese göre bir şeyler var.
Herkes ihtiyacınca almakta,
Herkes dileğince doldurmakta kabını
Dileyen sevgi, dileyen aşk, dileyen huzur.
“Dünyada nice diller var, nice diller,
Ama hepsin de anlam bir.
Sen kapları, testileri hele bir kır,
Gör bak sular nasıl bir yol tutar, gider. .”
Bilmeden gelirler, gelmesine de;
Kimi hamdır, pişer, taşar
Kimi pervane olur, yanar ateşe düşer
Kimi seyyare olur döner de döner
Kimine bir ney sesi yeter…
Onlar âlemde yaşarlar amma,
Mana âlemine geçmekmiş çabaları
Dönmeleriyse bahaneleri…
“Yokluk âleminde az söz söylemeye ahdettim
Amma dikensiz gülü kim görmüş?”
“Sözlerim günahım” olsun dedim, pervasızca devam ettim…
Dalgalanması doğasındadır denizin
Çırpınmaması, elinde mi!
Gönlü güzelliğe düşer de insanın
Yüreğin çarpmaması elinde mi…!
“Bir damla olma, kendini deniz bil
Mademki denizi özlüyorsun,
Damlayı yok etmeyi bil” dedi.
Ummana karıştığımı zannettim, cesaretlendim..
Biraz daha aralamaya çalıştım perdeleri…
Daha dikkatle baktım, görmeye çalışarak.
Başlar eğilmiş, ruhlar yükselmede
Bedenler bükülmüş, candan vazgeçmede.
Beyaz tennureler gönülleri sarmış
Kar taneleri, ateşe düşüp erimede.
“Bir gececik uyuma, ne olur.
Ayrılık kapısını çalma bir gececik.
Bir gececik dostların gönlü olsun,
Ne olur sabahı et bir gececik”.
Kollar açılmış, dönmedeler neyle
İzlenen bir şölendir seyredenlere
Etekler ha savrulmuş ha savrulmamış, kimin umurunda…
Ben zaten âlemden geçmişim diyenlere.
“Aşk nedir, bilmiyorsan gecelere sor,
Şu sapsarı yüzlere, şu kupkuru dudaklara sor.
Su nasıl yıldızı, ayı aksettirir, gösterirse
Bedenler de canı, gönlü gösterir.”
Güzelliktir aşkın sebebi, ancak sevgiyle ödenir bedeli
Aşk pazarında sevgi ancak, sevgiyle takas edilir,
Vereceğin yoksa neye yarar yalandan tezgâh açman
Mal değil ki aşk, “bana da ver beş okka” diyesin.
“Ney sesi, tekmil hava oldu ateş,
Tümden yok olsun, kimde yoksa bu ateş”
Vay ki beden ateşiyle, gönül ateşini karıştıranlara…
Vay ki beden ateşini, gönül ateşi sananlara..
Vay ki dönmekten maksat, etekleri savurmak zannedenlere…
“Bir gececik gözlerimiz seninle aydın olsun,
Kör olsun şeytan bir gececik.
Dünyayı güzel kokular sarsın bütün.
Karanlıklardan ışıklar aksın ovalara.
Sofrandakiler dirilsin bir gececik.
Bir gececik uyuma, ne olur.
Ayrılık kapısını çalma bir gececik.”
Kendimi çok kaptırdığımı görmüş olmalı ki Mevlana;
“Yeter sus artık, sus.
Çünkü ışığa benzeyen bu sözler,
Sabaha karşı gelen, karanlığa uymaz” dedi.
O’na, kendi deyişiyle cevap verebilme olgunluğuna ulaşmayı çok isterdim…
“Bugün Ahmet benim,
Ama dünkü Ahmet değil.
Bugün anka benim,
Ama yemle beslenen kuşcağız değil”….