25 Ocak 2018

TÜRKÇE - YASAR NURİ ÖZTÜRK KURAN MEALİ

TÜRKÇE - YASAR NURİ ÖZTÜRK KURAN MEALİ (YASAR NURİ ÖZTÜRK KURAN MEALİ)
Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla...
SURE ADI
1Fatiha
2Bakara
3Ali İmran
4Nisa
5Maide
6Enam
7Araf
8Enfal
9Tevbe
10Yunus
11Hud
12Yusuf
13Rad
14İbrahim
15Hicr
16Nahl
17Isra
18Kehf
19Meryem
20Taha
21Enbiya
22Hac
23Muminun
24Nur
25Furkan
26Suara
27Neml
28Kasas
29Ankebut
30Rum
31Lukman
32Secde
33Ahzab
34Sebe
35Fatir
36Yasin
37Saffat
38Sad
39Zümer
40Mumin
41Fussilet
42Sura
43Zuhruf
44Duhan
45Casiye
46Ahkaf
47Muhammed
48Fetih
49Hucurat
50Kaf
51Zariyat
52Tur
53Necm
54Kamer
55Rahman
56Vakia
57Hadid
58Mücadele
59Hasr
60Mümtahine
61Saf
62Cuma
63Münafikun
64Tegabun
65Talak
66Tahrim
67Mülk
68Kalem
69Hakka
70Mearic
71Nuh
72Cin
73Müzzemmil
74Müddessir
75Kıyamet
76İnsan
77Murselat
78Nebe
79Naziat
80Abese
81Tekvir
82İnfitar
83Mutaffifin
84İnsikak
85Buruc
86Tarik
87Ala
88Gasiye
89Fecr
90Beled
91Şems
92Leyl
93Duha
94İnşirah
95Tin
96Alak
97Kadir
98Beyyine
99Zilzal
100Adiyat
101Karia
102Tekasür
103Asr
104Hümeze
105Fil
106Kureyş
107Maun
108Kevser
109Kafirun
110Nasr
111Leheb
112İhlas
113Felak
114Nas

ÂMİR B. TUFEYL’İN SUİKAST PLANI


ÂMİR B. TUFEYL’İN SUİKAST PLANI ile ilgili görsel sonucu
ÂMİR B. TUFEYL’İN SUİKAST PLANI 
Hilal Kara ve Abdullah KaraEkim 24, 2016Peygamber Efendimize Yapılan SuikastlerLeave a Comment Peygamber efendimize yapılan suikastler Ana Başlıklar [Göster] peygamber-efendimize-yapilan-suikastler-2Âmir oğulları’nın ileri gelenlerinden Âmir b. Tufeyl, Erbed b. Kays, Hâlid b. Cafer ve Hayyân b. Müslim çevrelerine çok fazla zarar veren insanlardı. Halk onları kabilenin şeytanları olarak görür, kötülüklerinden emin olmak için uzak dururlardı. 
Kandırdıkları kabile gençlerini peşlerine takar, etrafa kötülük saçarlardı. Başka kabileleri bile etkiler, kötü emellerine alet ederlerdi. Bunlardan Âmir b. Tufeyl, hicretin dördüncü yılında, kabile reislerinin karşı çıkıp engellemek için büyük gayret göstermelerine rağmen etraftaki kabilelerin gençlerini peşine takarak menfur ameline alet etti. Bi’ri Maune’de İslâm davetçilerine tuzak kurarak otuz dokuz, bazı rivayetlerde yetmiş sahabeyi şehit etti. 
 Aradan yıllar geçti. Bütün zalimlerin karşı duruşlara rağmen İslâm hızla yayıldı. Bu durum diğer İslâm düşmanları gibi çeteleri de rahatsız etti. İslâm yayıldıkça işleri bozuluyor, etki alanları gittikçe daralıyordu. Çevresindeki insanların: – Hâlâ ne bekliyorsunuz? Herkes İslâm’a koşuyor, siz de gidip Müslüman olun! demeleri İslam’a karşı harekete geçmelerine sebep oldu. Bir süre duymazlıktan geldikleri sözler çoğalınca, İslam’a savaş açtılar. Daha fazla bekleyemeyen Âmir b. Tufeyl, kendi gibi şeytana pabucunu ters giydiren, cin fikirli arkadaşlarını bir araya topladı. Uzun uzun konuşarak istişare yaptı. Gelişmeleri kabullenemeyen Âmir b. Tufeyl arkadaşlarına: – Vallahi Arapları ikna ederek bana tabi olmalarını sağlayıncaya kadar bu işin peşini bırakmayacak, onunla mücadeleye devam edeceğim. Benim gibi biri şu Kureyşli gence tabi olur mu? diyerek rahatsızlığını dillendirdi. Toplantı sonunda bir en kısa zamanda Medine’ye gidip durumu öğrenmeye, Allah Resulü’nden (s.a.v.) menfaat koparmaya, istediklerini alamadıkları takdirde ilk fırsatta onu öldürmeye karar verdiler. Dört arkadaş hazırlanıp Medine’nin yolunu tuttular. Mescid-i Nebevî’ye varınca sahabelere: – Arkadaşınız ile görüşmek istiyoruz, dediler. Sahabeler onları huzur-u saadete çıkardılar. Çok kaba ve sabırsızlardı. İleri atılan Âmir b. Tufeyl: – Ey Muhammed! Müslüman olursam ne kazanacağım? Ne menfaatim ne olacak? diye sordu. Efendimiz: – Diğer Müslümanların hakları ne ise sen de ona sahip olacaksın, onlar neden sorumlu iseler sen de ondan sorumlu olacaksın, buyurdu. Âmir’in gönlünde yatan aslan büyüktü: – Senden sonra işin başına beni geçirirsen, Müslümanların reisi olursam İslâm’ı kabul eder, sana tabi olurum yoksa asla Müslüman olmam, dedi. Allah Resûlü (s.a.v.) bu kadar büyük bir densizlik karşısında bile gayet sakindi: – Bu makam ne senin ne de bir başkası için değildir. Ama istersen sana yardım için bir miktar at verebilirim, buyurdu. Âmir pervasız isteklerine devam ettirdi. – Bir ata ihtiyacım olduğunda onu kolayca bulabilirim. Sana üç seçenek sunacağım, bunlardan birini kabul edersen dinine girerim. Şehirleri sen yönet, kırsal kesimleri bana bırak! Bunu kabul etmezsen, senden sonra halifen olayım. Teklifime hayır dersen bin Gatafânlı, bin yiğit, bin kahraman ile buraya gelir seninle savaşırım, diye tehdit etti. Sözlerini cevap vermeye değer bulmayan Efendimiz yalnızca: – Hayır, olmaz! demekle yetindi. Allah Resûlü’nden (s.a.v.) bir şey koparamayacağını anlayan Âmir, öfkeyle ayağı kalktı. – Vallahi yakında buraya gelecek, şehri atlar ve savaşçılarla dolduracağım. Her hurma ağacına bir at bağlayacağım, diye tehditler savurarak arkadaşları ile birlikte oradan ayrıldı. Allah Resûlü (s.a.v.) hâlâ sakindi. – Allah buna izin vermez, seni engeller, buyurmakla yetindi. Ardından: Allah’ım! Âmir’e karşı benim yanımda ol, kabilesine hidayet nasip et! diye dua buyurdu. Kızgın bir şekilde Mescid-i Nebevî’den çıkan Âmir, şehirden ayrılmadı. Kimsenin bulunmadığı bir yere giderek arkadaşları ile görüştü. Erbed b. Kays’a: – Hazırlan birazdan yeniden Muhammed’in yanına gideceğiz. Ben onunla konuşup meşgul ederken sen kılıcını çekip ani bir darbe ile onu öldüreceksin, dedi. Arkadaşının kaygılandığını görünce: – Korkma! Sana kimse bir şey yapamaz. İnsanlar bizimle savaşmayı göze alamazlar. Onun öldüğünü gördüklerinde moralleri bozulur. Cesaretlerini kaybedip diyete razı olmak zorunda kalırlar. O zaman diyetini verir, kurtarırım, dedi. Erbed: – Tamam yaparım, diyerek teklifi kabul etti. Birlikte Mescid-i Nebevî’ye gittiler. Biri kenara geçtiler. Özel konuşmak istediklerini ima edercesine: – Ey Muhammed! Buraya gel konuşalım, diye seslendiler. Allah Resûlü (s.a.v.): – Olur geliyorum, buyurarak yanlarına gitti. Âmir duvarın kenarına geçti. Allah Resûlü’ne (s.a.v.) sorular sorarak onu meşgul etmeye çalıştı. Suikast ortamının hazır olduğunu düşünen Erbed, suikastı gerçekleştirmek için elini kılıcın kabzasına götürdü. İşte o an olan oldu. Eli kabzaya yapışıp kaldı. Kaskatı kesilmiş, hareket ettiremiyordu. Âmir konuşmayı uzattıkça uzattığı halde beklediği saldırı bir türlü olmuyordu. Neler olduğunu bilmiyor, kızgınlığını belli etmemek için büyük çaba gösteriyordu. Erbed elini kılıcın kabzasından kurtarmaya çalışıyor, ancak başaramıyordu. Erbed’in olağandışı hareketleri Efendimiz’in dikkatini çekti. Bir süre göz ucu ile onu izledi. Karşısındakilerin kötü niyetli olduğunu anlayınca hızla yanlarından ayrıldı. Arkadaşına ters ters bakan Âmir, büyük bir öfke ile Mescid-i Nebevî’yi terk etti. Erbed’de onu takip etti. Uzaklaşıp sakin bir yere gittiler. Âmir: – Sana yazıklar olsun ey Erbed! Konuştuğumuz sözler nerede kaldı? Yapman gerekeni niye yapmadın! diye bağırdı. Sonra -Vallahi biraz önceye kadar yeryüzünde senden daha fazla çekindiğim biri yoktu. Lakin şu hareketinden sonra senden asla korkmayacağım, diye çıkıştı. Erbed: – Babasız kalasın emi! Hakkımda hüküm vermek için acele etme! Vallahi bana söylediğin şeyi yapmak için pek çok kez harekete geçtim. Ama olmadı. Elim kaskatı kesilmekten öte, Muhammed’e doğru yöneldiğim her seferde ortadan kayboldu. Seninle baş başa kaldım. Ne yani seni mi öldürseydim? dedi. Efendimiz’e zarar veremeyeceklerini anlayan zalimler, çaresiz memleketlerine geri döndüler.1 FECİ SON Yaşadıklarından ders almayan zalimler, yeni planlar yaparak memleketlerine giderken yolda Selüloğulları’ndan bir hanıma rastladılar. Hanım, yolcuları evine konuk etti. Geceyi orada geçirdiler. Âmir o gece evde Taun hastalığına yakalandı. Bu genelde develerde görülen türden bir hastalıktı. Paniğe kapılan Âmir yerinden fırladığı gibi atının yanına koştu. Ata binip hızla evden uzaklaştı. Ne olduğunu anlamayan arkadaşları uzun süre peşinden at koşturdular. Yaklaşınca: – Ne oldu? diye seslendiler. Âmir çılgına dönmüş gibiydi: – Boynumda develerdeki gibi bir hastalık gördüm. Selüloğulları’nın evinde ölüm var, diyerek atını mahmuzladı. Âmir bir süre sonra doludizgin giden attan düşerek öldü. Âmir’i gömen arkadaşları oradan ayrılıp hüzün içinde memleketlerine gittiler. Onları geldiğini gören akrabaları koşarak etraflarını sardılar. – Ey Erbed! Medine’de neler oldu? diye sordular. Erbed başlarına gelen o kadar şeyden, gördüğü onca mucizeden hâlâ ibret almamıştı. Efendimiz’e karşı öfke doluydu. Etrafındakilere: – Hiçbir şey olmadı! Yalnızca adam bizi bir şeye ibadet etmeye çağırdı biz de kabul etmedik. Ah keşke şu an yanında olsaydım. Şu mızrağı göğsüne saplayıp öldürürdüm, dedi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra devesine binen Erbed, onu satmak için pazara gitti. Yolda şimşekler çakmaya başladı. Büyük bir hızla üzerine gelen bir yıldırım, Erbed’in tepesine isabet etti. Bir yere kaçamadan devesi ile birlikte oracıkta küle döndü. Meşhur Arap şairi Lebîd b. Rebîa, Erbed’in anne bir kardeşiydi. Olayı duyunca çok üzüldü. Söylediği uzun bir şiirle olanlardan duyduğu üzüntüyü dile getirdi.2 1 Buhârî, Megâzî, 28; Taberî, Tefsir, 13/126; İbn Abdilberr, İstîab, 4/1487; Mâverdî, İlâmu’n-Nübüvve, 164; İbn Kesîr, el-Bidâye, 1/715; Beyhakî, Delâilu’n-Nübüvve, 5/320; Vahidî, Esbâbu’n-Nuzûl, 210; İbn Cevzî, Zâdu Mesîr, 4/312; Suyûtî, Durru’l-Mansûr, 4/52; 2 İbn Hişam, Sîre, 3-4/569; İbn Kesîr, el-Bidâye, 1/715; Beyhakî, Delâilu’n-Nübüvve, 5/320.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...