20 Ağustos 2013

HAZRETİ MUHAMMEDİN S.A.V. HAYATI ...BİR ....ŞİİRLER MENKIBELER


BAŞI NİÇİN AĞIRMIŞ..?

 Humeyr bin Rebi adlı vardı ki bir hükümdar,
Hükmederdi geniş bir ülkeye o zamanlar.

Lakin mecusi olup, ateşe tapıyordu.
Yanında, dörtyüz bilgin hazır bulunuyordu.

Bu hükümdar, bir zaman geldi Mekke şehrine.
Lakin hürmet etmedi ahali kendisine.

Hemen adamlarına sordu ki şu suali:
(Neden çok kibirlidir bu yerdeki ahali?)

Dediler ki: (Efendim, Arab’dır bu insanlar.
Çok asil, pek şerefli kimsedir hepsi bunlar.

Zira Kâbe denilen bir ev var ki burada,
Allah’ın evi olup, eşi yoktur dünyada.)

Hakikatı onlardan öğrenince hükümdar,
Düşündü: (Bu ev için gururlu demek bunlar.

Öyleyse temelinden yıkayım ben bu evi,
Yıkılsın bunların da gurur ve kibirleri.)

Melikin kafasına bu fikir girdiğinde,
Şiddetli bir ağrı da girdi beraberinde.

Kıvrandı gece gündüz ağrının şiddetinden.
Hatta yaşlar boşandı burnundan, gözlerinden.

Bezdirince bu ağrı nihayet kendisini,
Çağırdı huzuruna bilginlerin hepsini.

Başının ağrısını söyleyip herbirine,
Dedi: (Bir çare bulun şu başımın derdine.)

Bilginler bunun için çalıştılar durmadan.
Lakin bulamadılar derdine çare, derman.

Onlardan bir tanesi, sordu ki hükümdara:
(Kalbinizden bir fikir geçti mi hiç bu ara?)

Dedi: (Gelir zihnime, her düşünce ve fikir.
Senin bu bahsettiğin nasıl bir düşüncedir?)

Bilgin dedi: (Efendim, bu günlerde, gizliden,
Kâbe için bir fikir geçti mi zihninizden?)

Dedi: (Evet, kalbimden geçirdim ki: Bu evi,
Yıkayım da, halkının yıkılsın kibirleri.)

Dedi ki: (Hükümdarım, işte budur muhakkak.
Başınızın derdine tek sebep budur ancak.

Zira o ev sahibi, vakıftır her şeylere.
Aynıdır Ona göre gizli ve aşikâre.

Eğer vaz geçerseniz bu kötü fikrinizden,
Hemen kurtulursunuz bu mühim derdinizden.)

Dinledi o hükümdar onun nasihatini.
O fikirden vazgeçip, düzeltti niyetini.

Ne zaman ki o fikir çıkınca kafasından,
Başındaki ağrı da çıktı hemen ardından.

Çok sevinip, Allah’a iman etti nihayet.
Mekke ahalisine gösterdi saygı, hürmet.

Gurur ve kibirini atarak bir tarafa,
Geldi tevazu ile Beytullah’ı tavafa.

Sonra da çok yemekler yaptırıp sini sini,
Davet etti bilcümle Mekke ahalisini.

O gece rüyasında dendi ki kendisine:
(Nasıl ikram ettinse Mekke ahalisine,

Beyti şerife dahi, eyle tazim ve hürmet.
Üzerini bir şeyle örterek eyle hizmet.)

HAZRETİ MUHAMMEDİN S.A.V. HAYATI ...BİR ....ŞİİRLER MENKIBELER



NUR AMİNE'YE GÇTİ

  İsrail oğulları, yetmiş kişi hep birden,
Hazret-i Abdullah’a saldırdılar aniden.

Vehb bin Abdi Menaf da, birkaç arkadaşıyle,
Karşı koymak istedi akrabalık aşkıyle.

Lakin kalabalıktı İsrail oğulları.
İyilikle durdurmak istediler onları.

Bu maksatla onlara yaklaşınca velhasıl,
Gördüler ki gaibden bir ordu oldu hasıl.

Yağız atlara binmiş, kılıçlı çok kişiler,
Yıldırım gibi gelip, imdada yetiştiler.

Üstlerine saldırıp, tekbir sedalariyle,
Kılıçtan geçirdiler onları tamamiyle.

Hazret-i Abdullah'ın akrabasından olan,
Vehb ibni Abdi Menaf, hayrette kaldı o an.

Abdullah’ın, gaibden nasıl korunduğunu,
Görüp, hanımına da anlattı gidip bunu.

Ve karar verdiler ki: (Kızımız Amine’yi,
Bu yiğide verirsek, olur uygun ve iyi.)

Abdülmuttalip dahi düşünür idi ki hem:
Amine’yi, oğluma gidip talep eylesem.

Duymuştu zira onun dine bağlılığını.
Hüsn-ü cemali ile, iffet ve hayasını.

Bunları düşünerek bir gün Abdülmuttalip,
Amine’yi, oğluna istedi hemen gidip.

Vehb cevaben dedi ki: (Ey amcaoğlu, zaten,
Bu bapta, biz de böyle düşünürdük esasen.)

Anlatıp bir gün önce gördüğü hadiseyi,
Dedi: (Dün karar verdik, kızı ona vermeyi.

Annesi de bu gece, bir rüya görmüş ki hem:
Nur girmiş evimize, çok parlak ve muhteşem.

Ben de gördüm, dedemiz İbrahim Peygamber’i.
Bana buyurdular ki: Kızınız amine’yi,

Abdülmuttalip oğlu Abdullah’a vererek,
Kıydım nikahlarını, yap sen de neyse gerek.

Bu rüyanın tesiri altındayım bu gün hep.
Diyordum ki: Ne zaman gelirler onlar acep?)

Bunları dinleyince, hemen Abdülmuttalip,
Sevindi, hayret etti Allahü ekber! deyip.

Ve ondört yaşındaki Amine’yi, o sabah,
Onsekiz yaşındaki oğluna etti nikah.

Vakta ki Nur-u şerif geçince annesine,
Kurt kuş müjde verdiler, bunu birbirlerine.

Ve yıkıldı o gece Kâbe’de bütün putlar.
Yağmur yağıp, son buldu uzun süren kıtlıklar.

Öyle mahsul verdi ki Mekke’ye Hak teâlâ,
(Bolluk senesi) diye ad verdiler o yıla.

Resulullah, dünyaya teşriflerinden önce,
Vefat etti Abdullah, bir seferden dönünce.

Yirmibeş yaşındaydı, olunca vuslat-ı Hak.
İşitip, koca şehir üzüntüye oldu gark.

Melekler de üzülüp, dediler ki o anda:
(Ey Rabbimiz, Resul’ün yetim kaldı dünyada.)

Hak teâlâ buyurdu: (Ey benim meleklerim!
Onun koruyucusu ve yardımcısı benim.)

HAZRETİ MUHAMMEDİN S.A.V. HAYATI ...BİR ....ŞİİRLER MENKIBELER.


HAZRET-İ ABDULLAH

 İki cihan güneşi Peygamber-i zişan’ın,
Mübarek babaları hazret-i Abdullah’ın,

Dünyaya geldiğinde, bilcümle ehl-i kitap,
O gün, birbirlerine ettiler şöyle hitap:

(İşte, ahir zamanda gelecek son Resul'ün,
Babası olan kişi, dünyaya geldi bu gün.)

Ve beni İsrail’in yanlarında, o vakit,
Bir cübbe var idi ki Yahya Nebi’ye ait,

Şehid olduğu zaman, bu vardı üzerinde.
Ve mübarek kanından, iz vardı çok yerinde.

Hem de kitaplarında şöylece yazardı ki:
(Bu cübbeye bulaşan o kanlar, ne zaman ki,

Tazelenip damlarsa, son gelecek Resul'ün,
Babası olacak zat, dünyaya gelir o gün.)

Vakta ki cübbedeki o kan taze olunca,
Ve damla damla olup, akmaya başlayınca,

İsrail oğulları, buna vakıf oldular.
O zatın doğduğunu yakinen anladılar.

Ve lakin kıskandılar öğrenip hemen sonra,
Kendi kavimlerinden gelmemişti o zira.

Hatta öldürmek için, yaptılar çok suikast.
Nur’un bereketiyle, korunurdu o fakat.

Ne zaman ki Abdullah, erdi büluğ çağına,
Güzellikte, benzeyen hiç kimse yoktu ona.

Bu yüzden, kızlarını, nice namlı kişiler,
Ona vermek üzere, gayrete giriştiler.

Ve nice hükümdarlar vardı ki o gün hatta,
Ona kız vermek için, yarıştılar adeta.

Ve Abdülmuttalib’e gelerek dediler ki:
(Kızımızı oğluna alır isen eğer ki,

Biz her şarta razıyız, yeter ki sen kabul et.)
Lakin Abdülmuttalip, hepsini ederdi red.

Ne zaman ki Abdullah, girdi onsekizine,
Herkes hayran olurdu onun güzelliğine.

Alnında Nur-u Nebi, güneş gibi parlardı.
Onu gören kızların, gönlü ona akardı.

İkiyüz’’e yakın kız, Mekke’ye gelerek hep,
Onunla evlenmeyi ettiler arzu, talep.

Lakin Abdülmuttalip, oğluna en mükemmel,
En kibar ve en asil, huyu ve yüzü güzel,

Bir kız arar idi ki, hem o Halilullah’ın,
Hanif denen dinine bağlı olsun bihakkın.

Hazret-i Abdullah'ta vardı böyle asalet.
Lakin beni İsrail, ettiler onu haset.

Hatta öldürmek için, and içip söz verdiler.
Silahlı yetmiş kişi, Mekke’ye gönderdiler.

Nihayet Abdullah’ın, kırda olduğu bir gün,
Kılıçlarını çekip, saldırdılar topyekün.

Ve lakin Abdullah’ın akrabasından olan,
Vehb bin Abdi Menaf da yakında idi o an.

Birkaç arkadaşıyla ava çıkmıştı o da.
Abdullah’ın halini gördüler o arada.

Lakin karşı koymaya, güç yetiremediler.
Zira yetmiş kişiydi ona hücum edenler.

HAZRETİ MUHAMMEDİN S.A.V. HAYATI ...BİR ....ŞİİRLER MENKIBELER.


KURBANLIK OĞUL


İşte Abdülmuttalip, o zemzem kuyusunu,
Kazıp da çıkarınca, meşhur zemzem suyu’nu,

Kureyşliler, bu sudan etti çok istifade.
Onun şanı, şöhreti arttı daha ziyade.

Bu hadiseden sonra, yıllar geçti aradan.
Kendisine on oğul ihsan etti Yaradan.

Bunlardan Abdullah’ı, en fazla seviyordu.
Zîra Onun alnında o Nur parıldıyordu.

Bir gece, rüyasında dendi ki kendisine:
(Bir nezrin vardı senin, onu getir yerine!)

Korku ile uyandı sabah Abdülmuttalip.
Bir koç kurban eyledi, rüyayı müteakip.

Lakin gece rüyada, ona, ertesi günü,
Denildi ki: (Kurban et, o koçtan büyüğünü!)

Uyanıp düşündü ki: Var elbet bunda bir sır.
İkinci günü ise, kurban etti bir sığır.

Lakin gece rüyada, kendisine aynı ses,
Şöyle nida etti ki: (Daha büyüğünü kes!)

Sordu ki: (Ondan büyük kurbanlık ne ola ki?)
Dendi ki: (Yıllar önce, bir adağın vardı ki,

On  oğlundan birini kurban edecektin ya.
İşte o adağının hükmünü eyle icra.)

Sabah Abdülmuttalip, toplayıp evladını,
Söyledi yıllar önce yaptığı adağını.

Dedi ki: (Birinizi, kurban etmem gerekir.
Bu hususta, sizlerin acaba fikri nedir?)

Bu fikre, hiçbirisi etmedi muhalefet.
Dediler: (Hangimizi istiyorsan kurban et.)

Buna, Abdülmuttalip sevinip, hemen sonra,
On oğlu arasında, çekiverdi bir kura.

İlk kura, Abdullah’a eylemişti isabet.
Lakin ona, hepsinden beslerdi çok muhabbet.

Çünkü Nur, Abdullah’ın alnında parlıyordu.
Üzüldü, sendeledi, gözleri yaşla doldu.

Bir eline bıçağı, birine Abdullah’ı,
Alıp geldi Kâbe’ye, yapmak için adağı.

Lakin akrabaları eylediler itiraz.
Dediler ki: (Oğlunu boğazlama, dur biraz!

Rabbini, başka türlü razı edebilirsin.
Bir kahine danış da, o sana yol göstersin.)

O dahi bir kahine açtı bu vaziyeti.
O sordu: (Bir insanın, sizde nedir diyeti?)

(On devedir) deyince, dedi ki: (On deveyle,
Oğlunuz arasında, kura çekin siz hele.

Oğlunuza çıksa da, onu kurban etmeyin.
On deve ilaveyle, kuraya devam edin.

Kuranız develere çıkıncaya kadar tam,
Böyle hep arttırarak kuraya edin devam.)

Hemen Abdülmuttalip, gelerek Beytullah’a,
On kura çektiyse de, çıktı hep Abdullah’a.

Her kurada on deve arttırıp çekti tekrar.
Develerin sayısı artardı onar onar.

Yüz’e baliğ olunca develer en nihayet,
Kura da, develere eylemişti isabet.

Kesti o yüz deveyi o gün Abdülmuttalip.
Dağıttı fakirlere, kendileri yemeyip.

Resul’ün ecdadından İsmail Peygamber de,
Aynen böyle kurbanlık olmuştu o devirde.

Bir hadis-i şerifte, bu, beyan olunmuştur.
(Ben, iki kurbanlığın oğluyum) buyurmuştur.

HAZRETİ MUHAMMEDİN S.A.V. HAYATI ...BİR ....ŞİİRLER MENKIBELER Zemzem kuyusu




ZEMZEM KUYUSU

 Bir gün Abdülmuttalip, rüya gördü bir gece.
Bir kimse gelip onu, ikaz etti şöylece:

(Kalk ey Abdülmuttalip, kaz zemzem kuyusunu!)
Aynı kişi, üç gece tekrar etti hep bunu.

Dördüncü gece dahi söyleyince bunu hem,
Ona, Abdülmuttalip sordu ki: (Nedir zemzem?)

Dedi: (O, bir sudur ki, bahşetti Hak teâlâ.
Dibine erişilmez, eksilmez suyu asla.

Dönyanın dört ucundan, hacılar gelse şayet,
O, binlerce hacıya yine eder kifayet.

Susuzları kandırır, aç olanı doyurur.
Hatta hasta olanlar içseler, şifa olur.)

Sordu Abdülmuttalip: (Nerdedir o su şu an?)
O kimse tarif edip, gaib oldu ortadan.

Uykusundan uyanıp, o gün sabah olunca,
O yere gitti hemen, oğlu ile doğruca.

Tarif edilen yeri kazmaya başladılar.
Biraz sonra, kuyunun ağzı oldu aşikâr.

Kureyşliler onları ediyorlardı takip.
O zaman dediler ki: (Bak ey Abdülmuttalip!

Babamız İsmail’in kuyusu bu Vallahi.
Ortak eylemelisin bu işe bizi dahi.)

Lakin Abdülmuttalip, derhal karşı çıkarak,
Dedi ki: (Bunu bana bahşetti cenab-ı Hak.)

O zaman Kureyşliler, Onu tehdit ettiler.
(Sen başa çıkamazsın bizim ile) dediler.

(Tek oğlundan başkaca, bir kimsen yoktur senin.
Bize karşı çıkmaya, kâfi gelmez kuvvetin.)

O an Abdülmuttalip, içi çok burkularak,
Şöyle dua eyledi Rabbine yalvararak:

(Ya Rab, bana on oğul edersen eğer ihsan,
Onların birisini, ederim sana kurban.)

Ve sonra düşündü ki: Yalnızım oğlum ile.
Anlaşmaya gideyim ben bu Kureyşlilerle.

Kazmayı bırakarak, dedi: (Ey Kureyş halkı!
Hakeme gidelim ki, bu işte kimdir haklı?)

Onlar dahi bu hakem fikrinde anlaştılar.
Şam’da bir kahin vardı, hemen yola çıktılar.

Kervan sıcak çöllerde giderken yolda fakat,
Susuzluktan kimsede kalmadı güç ve takat.

Öyle bunaldılar ki susuzluktan cümlesi,
Artık bir damla suya, can atar oldu hepsi.

Lakin çöl ortasında, imkansızdı su bulmak.
Hayatttan ümidini kesmiş idi cümle halk.

Lakin Abdülmuttalip, etrafta su ararken,
Devesinin ayağı bir taşa değdi birden.

Taş yerinden oynayıp, su çıktı birden bire.
Yolcular çok sevinip, koşuştular o yere.

Kana kana su içip, buldular yeni hayat.
Ona karşı, çok mahcup oldular hepsi fakat.

Dediler: (Bizim sana, sözümüz yoktur artık.
Elbette o kuyuyu, senin kazman muvafık.

Bu hususta, hepimiz sana hak veriyoruz.
Kahine gitmeye de lüzum yok, dönüyoruz.)

O gün Abdülmuttalip, o Nur’un hürmetine,
Erdi zemzem suyunu çıkarma şerefine.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...