01 Şubat 2019

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....ONİKİNCİ KİTAP



ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....ONİKİNCİ KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....ONBİRİNCİ KİTAP





ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....ONBİRİNCİ KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....ONUNCU KİTAP







ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....ONUNCU KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....DKUZUNCU KİTAP




ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....DKUZUNCU KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....SEKİZİNCİ KİTAP




ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....SEKİZİNCİ KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....YEDİNCİ KİTAP





ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....YEDİNCİ KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....ALTINCI KİTAP





ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....ALTINCI KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....BEŞİNCI KİTAP





ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....BEŞİNCI KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....DÖRDÜNCÜ KİTAP







ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....DÖRDÜNCÜ KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....ÜÇÜNCÜ KİTAP





ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....ÜÇÜNCÜ KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....İKİNCİ KİTAP




ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....İKİNCİ KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....BİRİNCİ KİTAP




ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....BİRİNCİ KİTAP

ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....BİRİNCİ KİTAP






ANADOLU MERKEZLİ DÜNYA TARİHİ....BİRİNCİ KİTAP

MEDENİYETLER TARİHİ




MEDENİYETLER TARİHİ
medeniyetler tarihi ile ilgili görsel sonucu

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI



İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI 
Kelime anlamı İki nehrin arası olan Mezopotamya, Güneydoğu Anadolu'dan Basra Körfezi'ne kadar uzanan Fırat ve Dicle ırmakları arasında kalan bölgenin ilkçağdaki adıdır. 
Sümerler (M.Ö ) Akadlar (M.Ö ) Babilliler (M.Ö ) Elamlılar Asurlular (M.Ö ) 1
2 SÜMERLER (M.Ö ) Dünyanın bilinen ilk uygarlığıdır. İlk şehir devleti (Site) görülür. İlk defa yazıyı kullanarak tarihsel çağları başlattılar. İlk yazılı kanunlar Sümer kralı Urgakina tarafından yapılmıştır. Çok tanrılı bir dinsel inanış vardır Ziggurat denilen tapınakların en üst katı rasathane olarak kullanılmaktaydı. Astronomi çalışmaları sonucunda ay yılı esaslı takvimin temellerini atmışlardır. Dört işlemi kullanmışlar, sayıları bulmuşlar ve çemberi 360 ye bölmüşlerdir. 

AKADLAR (M.Ö ) Dünyada ilk merkezi devleti ve ilk büyük imparatorluğu kurmuşlardır. Bu imparatorluğun devamı için ilk defa sürekli orduya geçmişlerdir. 

ELAMLILAR Merkezi Sus şehridir. Madencilik, çömlekçilik ve seramik sanatında ilerlemişlerdir. Çivi yazısını kullanmışlerdır. 2
3 BABİLLER (M.Ö ) Başkenti Babil dir. Babiller, tıp ve astronomi alanında ilerlemişlerdir. En güçlü hükümdarı Hammurabi, dönemin en sert ve en gelişmiş kanunlarını yapmıştır. Mimari bakımdan oldukça gelişmişlerdir. Babilin Asma Bahçeleri ve Babil Kulesi bunun en güzel göstergeleridir. 

ASURLULAR (M.Ö ) Yukarı Mezopotamya da yaşamışlardır. Yaşadıkları topraklar tarıma el verişli olmadığı için hayvancılık ve ticaret ile uğraşmışlardır. Asurlar, Kültepe, Alişar ve Boğazköy de ticaret kolonileri kurmuşlardır. Bu koloniler aracılığıyla yazıyı Anadolu ya taşımışlardır. Tarihte bilinen ilk kütüphaneyi başkent Ninova da kurmuşlardır. 

MISIR UYGARLIĞI (MÖ 3000'den MÖ 525'e kadar) Nil nehrinin çevresinde kurulan bir medeniyettir. Konumundan dolayı özgün bir uygarlık oluşturmuşlardır. İlk siyasi teşkilatlanma şehir devletleri şeklinde iken Menes zamanında siyasi birliği sağlamışlardır. Firavun denilen yöneticiler dini ve siyasi gücü ellerinde bulundururlardı. Kadeş Antlaşması tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmayı Hititlerle imzalamışlardır.(m.ö. 1280) 3
4 Mısırda Firavunlar için piramit halk için labirent denilen mezarlar yapılmıştır. Bu mezarlarda ölünün eşyalarının olması ölümden sonraki yaşama inandıklarının göstergesidir. Mısırlılar ölümden sonraki yaşama inandıkları için ölülerini mumyalamışlardır. Mumyalama sayesinde tıp, anatomi ve eczacılık alanında gelişmişlerdir. 

Nil Nehri nin hareketlerini inceleyerek Güneş Yılı Esaslı takvimi bulmuşlardır. Nil Nehri nin taşmasından sonra tarla sınırlarını bulmak amacıyla geometriyi geliştirmişleridir. Matematikte ondalık sayı sistemini bulmuşlardır. İlk defa dört işlemi kullanmışlardır. Pi sayısını bugünkü değerine yakın hesaplamışlardır. Hiyeroglif denilen resim yazısını papirüs denilen kağıtlara yazmışlardır. 

İRAN UYGARLIĞI İran uygarlığını medler ve Persler oluşturmuştur. Persler Ege kıyılarına kadar varan güçlü bir devlet kurmuşlardır. Bu geniş toprakları daha kolay yönetebilmek için posta teşkilatını kurmuşlar ve ülkeye satraplıklara bölmüşlerdir. Zerdüşt denilen dini benimsemişler, ateşi kutsal saymışlardır. 

HİNT UYGARLIĞI Verimli topraklarından dolayı sürekli istila gören Hindistan a Ariler kolay yönetmek için kast sistemini getirmişlerdir. Bu sistem Hindistan da milli bilincin oluşmasını engellemiştir. Kast Sistemi halkın mesleklerine göre sınıflanması ve kesinlikle bir sınıftan diğer sınıfa geçilmemesi şeklinde belirlenmiştir. 4
5 ÇİN UYGARLIĞI BARUT MATBAA PUSULA ÇİN MÜREKKEP PORSELEN KAĞIT 
Çin in uygarlığa en büyük katkısı yaptığı buluşlardır. 

DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI FENİKE 
Doğu Akdeniz kıyılarında kurulmalarından dolayı deniz ticaretiyle uğraşmışlar ve koloniler kurmuşlardır. Uygarlığa en büyük katkıları alfabeyi bulmalarıdır. Bu alfabe Latin Alfabesinin temeli olmuştur. 

İBRANİ İlk tek tanrılı dine inanan topluluk olma özelliğine sahiptir. Museviliğin sadece kendilerine geldiğine inandıkları için dini yaymamışlardır. Bu yüzden Musevilik milli bir din olmuştur. 5

DÜNYA NIN GİZLİ TARİHİ Serisi ANTİK ÇAĞLARDAN GÜNÜMÜZE



DÜNYA NIN GİZLİ TARİHİ Serisi ANTİK ÇAĞLARDAN GÜNÜMÜZE 
Dünya nın Gizli Tarihi Önsöz Tarih ve toplumun ortak bir sırrı vardır; küçük veya büyük bütün gizli örgütler yaşadıkları t r. Klasik tarih, gizli örgütlerin ve sırlarının tarihin karanlıkları içinde kalmasını tercih ede bu görmezlikten gelinen sırlar, tarihin akışı içinde dönüm noktaları ile ilgili olabilirler. Çoğu zaman klasik tarihçiler belirli maksatlar ve hedefler uğruna, birçok sırrın açığa çıkmasına mani olurlar. Gerçekte gizli örgütlerin tarihi bugüne kadar yazılamamıştır ve onu yazmak her türlü insan gü Benim bu kitapta yapmayı denediğim şey, tarihin bazı kesitlerindeki gizli örgütlerle ilgili konulara dikkatli yorumlarla değinmekle yetinmektir. İnanılmaz global değişikliklere tanık olduğumuz ve daha da olacağımız şu günlerde, günümüzdeki gizli örgütlerin, geçmişteki gizli örgütlerin mir tmamamız gerekir diye düşünüyorum. 
Birinci Bölüm 
MISIR GİZEMLERİ Osiris in müritlerinden olan Hermes, ya da diğer bir adıyla İdris, günümüzden yıl önce, beraberindeki bir güç ile Atlantis ten Nil deltasına çıktı. Burada bir Atlantis kolonisi kurdu ve Osiris dinini Mısır da yaymaya başladı. Sais de bir tapınak inşa eden Hermes için, Mısır ın ünlü Ölüler Kitabı ında, ilahi kelamın efendisi ve ilahi sırların sah Kuzey Mısır, Hermes döneminden, Firavun Menes dönemine kadar-m.ö Hermetik rahipler tarafından yönetildi. Daha sonraları İdris Peygamber olarak tek Tanrılı dinlerin efsanelerine giren Hermes e Yunanlılar, aynı zamanda hem kral, hem büyük rahip, h em de kurucu olması nedeniyle, üç defa büyük anlamına gelen trimejist sıfatını layık gördüler.
2 Hermes ve onun devamı olan başrahiplerin yönetimindeki Mısır, ezoterik doktrinin barınağı ve lu olageldi. Yönetici firavunların aynı Atlantis te olduğu gibi inisiye edildikleri-ezoterik bir mezhebe dahil oldukları ve rahipler örgütünün sembolik lideri oldukları Mısır da Ezoterik sırlar da, bu güçlü örgütlenme sayesinde rahatlıkla korunabildi. Tüm rahipler, bu sı dışarı çıkmaması ve öğretinin yozlaşmaması için ketumiyet yemini ederlerdi. Yemine titizlikle uyulmasını sağlamak için en küçük sırrı dahi ifşa edenlerin derhal öldürülmesi cezası konmuştu. Bu arada, ilk örgütlenmelerinin Atlantis kıtasında başladıkları sanılan çeşitli mesleki kuruluşlar ve özellikle de inşaat loncaları, piramitlerin ve diğer mabetlerin yapımında aktif rol oynadılar. Mısır da loncaların devamı niteliğinde olan Yahudi loncalarının Süleyman Mabedi nin inşasında oynadıkları rol yakından bilinmektedir yılında Libya çöllerinde yapılan kazılarda bulunan papirüs rulolarında M.Ö yılında gizli bir lonca toplantısından bahsedilmektedir. Bu loncanın Süleyman Tapınağının yapımında rol aldığı anlaşılmıştır. Masonluk bugün halen var olan gizli örgütlerin en eskilerinden biridir. Masonların efsaneleri kayıp kıta Atlantis e ve hatta Mu kıtasına kadar uzanmaktadır. Durugörü medyumu, okültist, teozofist ve büyük Mason Üstadı olan C. W. Leadbeaterl, Freemasonry and Its Ancient Mystic Rites -Masonluk ve Eski Mistik Ritleri adlı kitabında Atlantis lilerin Mısır ı günümüz 00 yıl önce işgal ettiklerinden ve ilk büyük Mısır İmparatorluğunun M.Ö yılına kadar devam ettiğinden bahseder. Büyük bir felaketten sonra, Atlantis uygarlığını oluşturan Ruta ve Daitya adaları Okyanusun s rına gömülürken, geriye yalnız Poseidon adası kalmıştı. Leadbeater e göre, Mısır ın görkemli üç büyük piramidi işte bu imparatorluğun egemenliği döneminde, Atlant matematik ve astronomi bilgilerine dayanılarak yapılmıştı. M.Ö yılındaki büyük felaket esnasında bütün Mısır sel suları altında kalmış, eski ihtişamlı günlerden geriye sadece üç büyük piramit kalmıştı. Sular çekildikten sonra, ülke yeniden Atlantis liler tarafından kolonize edildi. Bu imparatorluk Mısır ın Aryan lar tarafından işgaline kadar-m.ö sürdü. Yazara göre, Yunanlıların yarı-tanrı diye nitelendirdiği ilahi krallar hanedanı Aryan lardan
3 M.Ö yılında Beyaz Loca nın gönderdiği Dünya Öğretmeni Mısır a geldi. Mısırlılar ona Tehuti veya Thoth, Yunanlılar ona Hermes Mısır tanrılar kült ünü kurdu ve eski Mısır Gizemleri ni yeniden yürürlüğe soktu. C. W. Leadbeater e göre, Mısır, Orta Asya daki Büyük Beyaz Kardeşliğin dünyadaki yardımcı m iriydi. Büyük Beyaz Kardeşlik: Dört Gizli Üstat, Teb in kuruluşundan yıl önce, Sahra Uygarlığı nı yaratan ırkın evrimini gözetliyorlardı. Firavun Amosis, onlardan etkilener lıların çok iyi bildikleri tufan-öncesi bilgeliğinin bekçiliğini yapan Büyük Beyaz Kardeşlik i kurmu ara göre Karnak Tapınağının bilge kişilerinde, bunların gizli arşivlerine kadar geri giden belgeler va dı. Büyük Beyaz Kardeşlik in simgesi olan Gül ve Haç, daha sonra Firavun Ahenaton tarafından tasarlanmıştı. Büyük Beyaz Kardeşlik, birçok ünlü kişinin yetiştiği bir bilim ocağıydı; Hermes Trismegisto Solon, Pitagoras, Plotinus, Esenliler, Kral Dagobert, Aziz Thomas, Bacon, Shakespeare, Jakob Böhme v.b. gibi. Büyük Beyaz Kardeşlik in bilgeleri, Kral Süleyman zamanında ilk Mason locasını kuranlardı. Daha sonra geniş olarak ele alacağımız Gül-Haç lar, Büyük Beyaz Kardeşlik in mirasçılarıydı. Büyük Beyaz Kardeşlik in bütün gerçek müritlerinin en belirgin özelliği suskunluk kuralıydı. Özetlersek, Büyük Beyaz Kardeşlik -ki bunlara Gül-Haç da diyebiliriz- geçici olarak Tapınakçılar da cisimleşen tinsel şövalyeler ve seçkin topluluğu idi. Yahudi Gizemleri: Modern Mason ritleri ve sembollerinin çoğu eski Mısır dan alınmış olmakla beraber, üstat C. W. Leadbeater in The Hidden Life in Freemasonry -Hürmasonluktaki Gizli Hayat adlı kitabında belirttiği gibi bu ritler ve semboller, modern Masonluğa Yahudiler tarafından ulaştırılmıştı. Modern Mason geleneğinin en çok etkilendiği unsurların başında Yahudi Gizemleri -Özellikle K Sefer Yezirah ve Sefer ha Zohar kitapları gelmektedir. Bu da birçok Mason seremonisinin Yahudi kökenlerini açıklamaya yetmektedir.
4 Teozofist üstat C. W. Leadbeater e göre, Yahudiler Atlantis kök ırkının 5 nci Alt ırkından gelen Sami kökenli bir halktı. M.Ö yılındaki büyük felaketten 4000 yıl önce Mısır daki Atlantislilerin İmparatoru Manu, takipçilerini Atlantis in geri kalan halkından ayırarak, Arabistan ın yukarı kesimlerine doğru götürdü. Manu nun takipçileri daha sonra Aryan kök ırkını oluşturdular. Manu taraftarlarına komşularıyla karışmamaları ve ırklarının safiyetini korumaları konusunda çok sıkı talimatlar verdi. Bu insanlar kendilerinin seçkin insanlar olduklarına inanıyorlardı. Büyük felaketten az bir önce, bu seçkin insanlar dan 700 kişi Manu nun liderliğinde Orta Asya ya göç ettiler ve daha sonra bütün dünyaya yayılan Aryan ırkının çekirdeğini oluştu M.Ö yılında yeni kök ırkın 2 nci alt ırkı, Arabistan ı yeniden sömürgeleştirdi. Geride kalan Samiler, Atlantisli halklar arasında bu insanlara en yakın insanlardı. Arabistan büyük bir Aryan Krallığı haline geldi. Yarımadanın güney kısmında oturan belirli bir grup insan Manu nun emirlerine uymadı-yani yaln kendi ırkından olan insanlarla evlenme konusunda. Daha sonra Arabistan ın güneyi de Aryanlar tarafından fethedildi. Güneydeki halkın fanatik b ir kesimi yurtlarına dönmek istediler ve bugün Somali diye adlandırılan ülkeye göç ettiler. yüzlerce yıl yaşadılar ve oradaki zencilerle karıştılar. Bunlardan bir grup insan, cemaatlerinden ayrılarak, birçok göçten sonra, bugün Mısır denilen bölgeye yerleştiler. Devrin Mısır Firavunu kendileri eşecek bir bölge gösterdi. İşte bugün kendilerine seçilmiş halk diyen Yahudiler, ilk defa tarih sahnes urada çıktılar. Yahudiler, Mısır daki ikametleri sırasında Mısır Gizemlerine belirli bir dereceye kadar inisiye oldular. Üstat yazar, Mısır hikmet ve bilgeliğini öğrenen Musa nın Yahudi Gizemciliğinin gerçek kurucusu olduğunu iddia etmektedir.
5 Mısır Bilgeliğinin Simgesi Hermesciliğin Dinlere, Felsefeye, Gizemciliğe Etkileri: 1: Başlangıç: M.S. IV. Yüzyılın sonlarında Ortodoks Kilisesi, Gnostizmin kökünü büyük ölçüde kazımıştı. Neo bir müddet daha sürmüş, Mısır ın 630 yılında Müslümanlar tarafından fethedilmesinden önce, o da ortadan kalkmıştı. Bu iki akımın silinip gitmesine rağmen, bilginin simgesi olarak Hermes Trismegistos, hem Hıristiyanlık hem de Müslümanlık içinde yaşamaya devam etti. Hıristiyan Kilisesi, bir taraftan eski pagan tanrıların yeni inanç döneminde de yaşamasına izin veriyor, diğer taraftan bunların önemini azaltabilmek ve evcilleştirmek için, eski tanrıları birer bilgeye dönüştürüyordu. Örneğin, tanrıça Neit Athene Azize Catherine, HorusPerseus Aziz George ve Anubis Aziz C her olarak Hıristiyanlığa katılıyorlardı. Ne var ki Thoth-Hermes in Mısır bilgeliğinin simgesi Hermes Trismegistos olarak Kilise dışı kalmış olması oldukça ilginçtir. İslam da Hermes Trismegistos, İdris Peygamber olarak insanlaştırılmıştır. İdris, Kur an da dürüst bir Peygamber olarak yer almaktadır. İslam geleneklerinde de, Hermes filozofların babası ve kendisine üç kere hikmet verilmiş kişi olarak geçmektedir. Bir diğer İslam geleneğinde, üç ayrı bilge kişi olarak yer almaktadır; bunlardan biri Tufan öncesi Mısır da, fan sonrasında Babil ve Mısır da yaşamış olarak kabul edilirler. İslam da da Hermes bir kültür kahramanı olarak ele alınmış ve tüm sanat ve bilimleri icat ettiğine inanılmıştır. Yahudilik, çok öncelerden beri, hem ezoterik kültlere, hem de Gizemli Tanrı ve Demiurgos ramlarını çağrıştıran iki katlı bir felsefeye sahipti. Örneğin, Essene ler kendilerinin, sıradan insanlara ve hatta Kudüs te yaşayan rahiplere bile verilmeyen bazı bilgilerin sahibi olduklarını savunuyorlardı. Essene ler ile Hıristiyanlık arasındaki kuşku götürmez ilişkiler epey tartışı in cinsel oruç ve ortak topluluk yaşam konusundaki yaklaşımları ile Hıristiyanlığın ilk dönemlerindeki manastır keşişliği arasındaki benzerlikler dikkat çekicidi sene ler hem de ilk dönem Hıristiyanlar popülizm, Mesihçilik ve şiddet eğilimi konularında birleşmektedirler.
6 Mısır da yaşayan ve giderek Helenleşen Yahudiler arasında ise, Eski Ahit bilgeliğinin ezoterik ve gizemci yorumları sayesinde, Platonculuğu Mısır düşüncesi ile bütünleştirmek yolunda bir eğilim vardı. Bu eğilim, M.S. I nci ve II nci Yüzyıllarda Yahudi Gnostizmi diye adlandırılabilecek bir gizemci ve ezoteri kıma yol açtı. Bu akım Hermesçiliğin anahtar unsurlarının çoğuna yer vererek, Tevrat metinlerinin içerdiği gizemli ve numerolojik gizler gibi, tümüyle Yahudi lere özgü ilgi alanlarının, yani Kabala nın gelişmesini sağladı. Kabala, Rönesans döneminde Hermesçilik ile iç içedir. Güney Fransa ve İspanya da XII. ve XIII. Yüzyılda görülen Yahudi gizemciliğindeki gelişmenin, ermesçilik ve uzantılarının Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam da yaşamayı sürdürmüş olmasıyla açıklanabilir. Güney Fransa da yani Languedoc yöresi, Hıristiyanlık ve İslam arasındaki sınırda bulunmaktadır. Bu bölge aynı zamanda İslam yönetimi altında yaşayan Sefarad Yahudileri ile Hıristiyan yönetimi altında yaşayan Aşkenaz Yahudileri için de bir kavşak noktasıdır. Avrupa Hıristiyanlığı nın karşısına çıkan en radikal sapkınlık olan Kathar cılığın bu bölgede ortaya çıkması bir rastlantı değildir. Kathar cılık içersinde, iki ayrı sınıf bulunuyordu; bir yandan Credentes adı verilen sırada ar, diğer yandan Perfecti, yani yetkinliğe ermiş olanlar vardı. Perfecti ler, düşünsel evrene ulaşabilmek am ndilerini maddi evrenden soyutlamaya çalışıyorlardı. Kathar cılık temelde bazı Hermetik gelenekleri de bünyesine alıyordu. Ancak esas olarak İran a özgü Zerdüşt ve Mani inançlarından türemiş keskin bir düalizme sahipti. Bu düalist yaklaşım Tanrı-Şeytan, kötülük, ruh-beden gibi kozmik güçlerin çekişmesi ve birbirini dengelemesi üzerine oturtulmuş bir felsefe idi. Kathar cılığın ve Kabala nın hemen aynı dönemlerde, birbirine çok yakın bölgelerde gelişmiş olmaları çarpıcıdır ve bu bölgenin toplumsal ve kültürel niteliklerinde olağanüstü yönler olduğunu ortaya koymakt Doğal olarak Kathar cılık ve Kabala nın birbirlerini etkilemiş olduklarını düşünmek gerekir. İki akım arasındaki benzerlik toplumsal yapı açısından da ilginçtir. Katharlar daki Perfecti sınıfının Credentes tarafından desteklenip, sadakada korunması gibi, Kabalacı Hahamlar da sağladıkları manevi yararlar sayesinde Yahudi cemaati içinde korunuyorlardı.
7 Katharlar ın kökünün Katolikler tarafından kurutulmuş olmasına rağmen, Kabalacı lar böylesi b ile karşılaşmadılar. Kabalacı akım, 1492 yılında tüm Yahudilerin İspanya dan kovulmasına kadar, Yahudiliğin ezoterik bir unsuru olarak gelişmesini sürdürdü. Kabala ezoterik bir sistemdir, zira belirli sınırların aşılması ve Eski Ahit metinlerinin derin okunuşu söz konusudur. Bu da kaçınılmaz olarak, metinlerin yüzeysel okunuşundaki tarihselliği ve Ortodoks Yahudiliğin akılcılığını reddetmeyi gerektirir. Kabala, sezgi ve inceleme ile ulaşılabilen bir gizemin araştırılmasıdır. Kabala aynı zamanda Hermesçilikte görülen tüm kilit düşünce ve kavramları içerir. Üçbirlik, Gizli Tanrı, harekete geçiren Logos, Sekiz Gök Küresi ve iyi eğitilmiş gizemcinin bu kürelerin ötesine geçebilmesi gibi, Kabalacı kavramların tümü Hermetizm de de vardır. 2: Rönesans: Rönesans ın en belirgin özellikleri, insanın potansiyellerinin sonsuz olduğu inancı ve insanı er şeyin ölçüsü olduğu görüşüdür. İlginç olan Rönesans ın bu düşünceleri Hermetik Gelenekler den almış olmasıdır. XV. Yüzyıl başlarında, İtalyan sanat ve bilim adamları, canlandırmaya çalıştıkları eski bilgelikte Hermetik Metinlerin ne denli ağırlıklı bir yeri olduğunu artık öğrenmişlerdi. Asklepius çoktandır biliniyor ve okunuyordu; Hermetik Metinler Arapça dan Latince ye çevriliyordu. Rönesans ta Mısır için beslenen tutku, öncelikle Mısır ın gizemler ve kutsal inisiyasyon törenlerinin kaynağı olduğuna bağlıydı. Mısır tüm bil tların kaynağı olarak görülüyordu. Rönesans insanları geçmişe ilgi duyuyorlar ve bu nedenle kaynakların ardına düşüyorlardı. Hıristiyanlığın ardınd Roma nın ardında Helen düşüncesini arıyorlardı. Giordano Bruno nun belirttiği gibi Helen in ardında ise Mısır vardı yılında Cosimo de Medicis ünlü filozof, bilim adamı ve çevirmen Marsilio Ficino dan Yunan filozoflarının ünlü eserlerinden önce Corpus Her um un çevrilmesini talep etti. Zira Mısır Yunanistan dan eski, Hermes Trimegistos Platon dan önceydi. Ficino nun Floransa yakınlarındaki villasında oluşturduğu yeni Akademi de bu yeni çeviriler inceleniyordu. Aynı çalışmalar İtalya nın önemli kentlerinde ve ra Avrupa nın her yanında ortaya çıkan Akademilerde de yapılıyordu. Bu Akademiler, Platon un modeline göre
8 oluşturulmuşlardı ama Akademi üyeleri tıpkı Mısır tapınaklarındaki kutsal rahipler gibi örgüt Akademilere giriş, Mısır a dayanan gizemlere ulaşma ve ölümsüzlük kazanma amaçlı inisiyasyon törenleri ile gerçekleştiriliyordu. Rönesans Akademileri örgütlenme biçimi olarak Neo-Platonculara benzemekle birlikte, Platon ve Pitagoras felsefelerine, bilim, sanat ve büyüye hep Mısır açısından bakıyorlardı. XV. Yüzyılın sonlarında ünlü düşünür ve gizemci Pico della Mirandola, Neo-Platoncu düşünce ve Hermetik gelenekler ile Kabala yı birleştirdi. Önceden beri ilişkili olan Yahudi gelenekleriyle Mısır geleneklerinin yeniden birleştirilmesi çabasını, XVI. Yüzyıl Campanella da sürdürdü. Hıristiyanlığın katı kurallarla dolu evrenini aşmakta yaratıcı Rönesans düşünürl Hermetizm den başka bir alternatif yoktu. Yalnızca 1471 ile 1641 yılları arasında Ficino nun Hermetica çevirileri 25, Patritius un çevirileri 6 baskı yaptı. Asklepius tam 40 kez yayınlandı ile 1700 yılları arasında Batılı gezginler tarafından Mısır ı anlatan 250 kitap yayınlandı. Bilginin kaynaklarına ulaşmak için Mısır a seyahat etmiş olmak, dogmalara saldırmayı bir ölçüde meşru kılıyordu. Örneğin Paracelsus, büyük ihtimalle uydurma olmasına rağmen, Mısır a gittiğini ileri sürüyor, lerini Hermesçi olarak nitelendiriyordu. Ne var ki Paracelsus, Newton a kadar sürecek olan bir geleneğin ilk adımıydı. Bu gelenek, Yunan ve Roma tarafından korunması başarılamayan eski Mısır bilgeliğini yeniden e de etmek için deneylere yönelmeyi savunuyordu. XVI. Yüzyılda Hermesçiliğe ve Mısır a beslenen ilgi kuşkusuz Rönesans kültürünün en saygı duyulması gereken yönüydü. Hermesçiliğin o dönemde verdiği en büyük ürün, bilimin ve araştırma özgürlüğünün öncüsü Giordano Bruno kişiliğinde ortaya çıktı. Bruno, kendisinden öncekilerden ve çağdaşlarının tüm eri gitmiş olması bakımından olağanüstüdür. Tüm çabalarına rağmen, Bruno dan önceki Hermesçiler, Hıristiyanlık tarafından çizilen sınırlar içinde kalara i İncil de yer alan bilgilerden daha yukarı taşıyamamışlardır. Oysa Bruno, Mısır bilgeliğine ulaşabilmek uğruna yalnızca Hıristiyanlığın değil, Yahudiliğin bile ötesine geçmeye cesaret etmiş, üstelik bu çabanın hem hem de siyasal açıdan gerekliliğini vurgulamıştır. Bruno, Hermesçiliği
9 katıksız Mısırlılığa döndürmeye çabalamıştır; onun için Hermesçi Mısır inançları aslında dinin ta kendisidir. Hıristiyanlığın sınırlarını aşan Bruno, inançları yüzünden Engizisyon tarafından yakılarak öl Sonuçta Rönesans düşünürlerin büyük çoğunluğu, özgün ve yaratıcı kaynağın Mısır olduğuna ve Yunanistan ın Mısır bilgeliğini aktarmada yalnızca aracıl muşlardı. 3: On Yedinci Yüzyıl: Hermesçilik ve Mısır tutkusu tüm XVII. Yüzyıl süresince gelişmeye devam etti. Giordano Bruno 1600 yılında Roma da diri diri yakıldı. Onun kurban edilmesindeki amaç, Kilisenin doğrudan meydan okuma lardan korunmasıydı. Zira XVII. Yüzyıl Roma sında eski Mısır en etkin entelektüeller arasında saplantı haline gelmişti. Bu kişilerden biri de Athanasius Kirscher idi. Kirscher astroloji, Kabala ve Pitagoras felsefesi ile ilgilenen bir Hermesçiydi ve Hermes Trimegistos un çok eskilerde yaşadığına kuşku duymuyordu. Mısır ı ilk bilgelik ya da felsefe için ana yurt o yordu. Kirscher hayatını hiyeroglifleri çözmeye adadı; zira bunu yalnızca bir bilgi hazinesi olarak değil, ideal bir simgesel alfabe olarak görüyordu. Mısır tutkusu yalnızca Katolik ülkeler ile sınırlı değildi. Protestanlar da Mısır ve Hermesçi lgiliydiler. XVII. Yüzyılda Almanya, Fransa ve İngiltere de ortaya çıkan Gül-Haç çılar bir tür Gerçek Din kavramını geliştirirken Hermesçiliği temel aldılar eliğe ulaşmış seçkin bir aydınlar grubu tarafından yönetilmesi gerekliliğini savunuyorlardı. Böylece Mısır rahiplerinden Pitagorasçı kardeşlik topluluklarına, oradan da Platon Akademisin uzanan ezoterik zinciri izlemiş oluyorlardı. Hermesçilik, XVII. Yüzyıldan beri Gül-Haççılığa, XVIII. Yüzyıldan beri de Masonluğun simgesel ritüellerini etkilemeye devam etmektedir. 19 uncu Yüzyıl sonunda ortaya çıkan Martinizm, Teozofi, Altın Şafak Hermetik Tarikatı gibi etkin ezoterik akımların arkasındaki itici güç yine Hermesçilikti.
10 İkinci Bölüm BABİL KARDEŞLİĞİ İngiliz araştırmacı yazar David Icke ye göre Sümer toplumunun gelişmesi ve en üst seviyeye çı an geldiği iddia edilen Aryan ırkın, Kafkas dağlarından Ortadoğu bölgesine doğru ilerlemesi ile mümkün o Gerçekten de Sümer, Mısır ve İndus Vadisinde aniden çok ileri uygarlık seviyesinde toplumlar ortaya çıkmıştı. Bugün dünyayı kontrol eden kardeşlik örgütlerinin kökeni Babil in Aryan rahiplerine kadar uzanmaktadır. Eski yazılara ve efsanelere göre, Babil in kurucusu Nemrud du. Güçlü Tiran Nemrud, bir dev ol rak tasvir edilir. Arap inançlarına göre, Baalbek-Lübnan deki her biri 800 tonluk üç taşı ve ilginç yapıları inşa eden veya ettiren Nemrud du. Nemrud ve karısı Kraliçe Semiramis Titanlar diye bilinen bir kan bağından geliyorlardı. Bu devler veya Titanlar ırkı, Nuh un soyundan geliyordu. Enoş kitabında tasvir edilen bebek, aşırı beyaz teni ile Gözetleyici insan melezi bir yaratıktı. Nemrud ve Semiramis, biraderlik örgütü için-günümüze kadar- muhtelif isimler ve sembollerle a an anahtar tanrılar olarak kaldılar. Nemrud bir balıkla, Semiramis ise bir balık ve Güvercinle sembolize ediliyordu. Semira mis aynı zamanda Sümer Tanrıçası Ninkurşag ı temsil ediyordu. Nemrud Afrika daki Dogon kabilesi nin yarı-insan yarı-balık tanrısıydı. Kraliçe Semiramis bir balıkla sembolize ediliyordu, çünkü Babilliler balığın bir afrodizyak olduğuna inanıyorlardı. Bu sebepten Semiramis Babil d oldu. İlginçtir ki, Hıristiyan dini sembolizmi ve mimarisinde balık önemli bir yer tutmakta. Kutsal Ruh olarak Semiramis in zeytin dalı tutan bir güvercin olarak resmedildiğini görüyoruz. Semiramis adı, Hint tanrısı Sami-Ramaisi veya Semi-ra-mis den türemişti. Balık ve güvercin birçok insanın gerçek anlamını bilmediği sembo Örneğin; Kuzey İrlandalı terörist grup IRA nın-irlanda Cumhuriyet Ordusu sembolü güvercindir. Ayrıca İngiliz kraliyet sembolleri arasında da güvercin bulunmaktadır. IRA ve İngiliz Monarşisi, Babil Ka rdeşliği nin cephe örgütlerindendir. Bilinenin tersine güvercin barış değil, ölüm ve yok olmanın sembolüdür. Çünkü biraderler her
11 zaman o sembolü ters anlamıyla değerlendirirler. Kitleler için pozitif olan, Biraderlik için negatiftir. Semiramis e Göklerin Kraliçesi -Rhea, Tanrıların Bakire Anası ve bazen de Büyük Dünya Ana -Ninkurşag denirdi. Ona Astarte -Kuleleri inşa eden kadın diye tapılırdı. Bunun Nemrud un yaptırdığı söylenen Babil Kulesi ile de ilişkisi olabilir. Avrupa kraliyet aileleri doğrudan Babil in kan bağından gelmektedirler. Giydikleri taçlar, Nemrud tarafından giyilen boynuzlu başlıktan esinlenerek geliştirilmiştir. Roma Kilisesi de Babil Kardeşliği nin bir yaratığıdır. Papalar halen Nemrud u sembolize eden balık şeklinde piskoposluk tacını giymekteler!.. Roma Kilisesi ve Babil Kardeşliği tek ve aynı şeydir. New York taki Özgürlük Heykeli Semiramis i sembolize etmektedir ve Fransız Masonları tarafı pılmıştır. Babil rahiplerinin yönetici sınıfına Papalar Büyük Konseyi denirdi. Bu isim daha sonra Roma Kilisesine transfer olmuştur. Kitleler batıl inançlara doğru yönlendirilip, sembolik hikayelerin gerçek olduğuna inandırılırken, seçilmiş inisiyelere gerçek bilgiler-eğer açıklar kleri tehdidi ile- verilirdi. İnsan kurbanı, Babil Dini ve Babil Kardeşliği nin temelini oluşturmuştu ve bunlar nereye gide lerse gitsinler, insan kurbanı töresini de beraberlerinde götürüyorlardı. Babil rahipleri kutsal sunaklardan bazılarını da yiyorlardı ki, bu rahipler için kullanılan ahna-bal deyiminden insan eti yiyen anlamında Kanibai kelimesi türemiştir. Moloch-Uçan Kertenkele Nemrud-Tammuz -Temmuz un başka bir adıydı. Tammuz-Moloch, çocukları diri diri yakma ritüeline verilen bir di ki, bu ritüel halen günümüzde de devam etmektedir. Daha sonra Druid ler tarafından İngiltere de 1 Mayıs ta gerçekleştirilen Beltane ritüelinde de çocuklar kurban edilmekteydi. Bu ritüel, biraderlik Avrupa da yayılmaya başladığı zaman, Babilliler de iras kalmıştı. İlginçtir ki, 23 Haziran-Temmuz Bayramı bugün Hıristiyanların St. John Günü olarak kutlanmaktadır. Satanistlerin sık olarak başvurdukları ve uğruna ço-
12 cuk kurban ettikleri tanrılardan biri de Yunan efsanelerinde adı geçen Siklopslar Kralı Kronos tur. Kronos kule inşa ettirici olarak bilinir ki, bu da bize Babil Kulesini inşa ettiren Nemrud un başka bir versiyonunu düşündürmektedir. Babil de olduğu gibi, bugün de biraderlik hiyerarşisinde şeytani ritüeller, çocuk kurbanı ve içme ritüelleri devam etmektedir. Babil dininin üç temel unsuru Ateş, Yılan ve Güneş ti. Burada biraz Güneş üzerinde durmak istiyorum; çünkü Güneş, Babil Kardeşliği ve diğer elit gruplar için hayati bir önem taşıyordu. Onlara göre, Gü lu bilincin-ki bu bilinç, görünmeyen frekans seviyesinde Güneş sistemimizin ötesine geçebiliyordu sembolü idi. Yazar Maurice Cotterell The Mayan Prophecies adlı kitabında Mayalar ın insanın evrimsel devirlerini Güneş teki lekelerin artışına göre hesapladıklarını açıklamıştır. Meksika Başkanı Miguel de La Madrid bir konuşmasında Mayalar ın, sürüngenimsi ırk la-iguana ırkı karıştığını iddia etmişti. Cathy O Brien, CIA Zihin Kontrolü Kölesi, TranceFormation of America adlı kitabında-bu kita Türçe ye Baykuş İmparatorluğu adıyla çevrilmiştir. Meksika Başkanı Miguel de La Madrid hakkında bilgi verirken şunları söylüyor: De La Madrid İguana efsanesini bana aktarmıştı. Buna göre kertenkele benzeri uzaylı yaratıklar Maya uygarlığına saldırmıştı. Maya piramitleri astronomik teknolojileri, hatta bakirelerin kurban edilmesinin bile kertenkele yaratıklarından kaynaklandığını söylüyordu. Bana söylediğine göre yaratıklar, Mayalılar ile çiftleşerek yaşayabilecekleri bir hayat formu bulmaya çalışırken, bukalemun gibi, insan ile İguana arası ir görüntü arasında gidip gelmişlerdi. Dünya liderlerine dönüşmek için mükemmel bir araç. De La Madrid Maya/yar ndan geldiğini söylüyor ve istediği zaman bir İguana ya dönüşebileceğini iddia ediyordu. Güneşin manyetik emisyonlarının etkisinin ne olduğunu anlamak için enerjinin anlamını genişle gerekir. Bilinmelidir ki, her şey enerjidir!... Hayat, manyetik vibrasyonel-titreşimsel alanların birbiriyle girişimidir.
13 Manyetizmi değiştirirseniz, enerji alanının da doğasını değiştirmiş olursunuz. Enerji alanını değiştirirseniz, her biri değişik enerji formları olan, zihinsel, duygusal, ruhsal ve fiziksel hayatı değiştirmiş lursunuz. Diğer gezegenler bunu Güneşin etrafında dönerek yaparlar ve Dünyanın manyetik alanını etkilerler. İşte buna Astroloji deniyor. Yukarıda adı geçen yazar Cotterell, doğum anımızda bu alanlardan çok etkilendiğimizi belirtmektedir. Bilim adamları da insanların Güneşle senkronize olan bir iç saati olduğunu keşfetmişlerdir. Özetle Güneş in insan hayatı üzerindeki etkisi çok güçlüdür ve ısı ve ışık etkisinden çok farklıdır. Babil Kardeşliği ve ona dayanan kan bağları Ortadoğu ve Yakındoğu ya doğru, özellikle Mısır a, daha sonra da Avrupa ve Amerika ya doğru yayılmıştı. Yazar David Icke ye göre ilk Mısır Medeniyeti, Venüs gezegeninde meydana gelen büyük değişikliklerden son ars dan gelen Aryanlar-Fenikeliler ve sürüngenimsi Anunnaki ler -veya onlar olmadan tarafından kurulmuştur. Fakat M.Ö li yıllarda sürüngenimsi Anunnakiler in Mısır ın yönetimini tamamen ellerine i sanılıyor. Muhtemelen Anunnakiler in etkisi ile, Mısırlı Mendes rahipleri tarafından M.Ö yılında Ejderha Krallığı örgütü kuruldu. Bu örgüt, bugün de varlığını sürdürmektedir- Imperial and Royal Court of the Dragon Sovereignty adı altında. Kendisi de bir Tapınakçı-mason olan-knight Templar of St. Anthony İngiliz yazar Laurence Gardner, Imperial Court of Dragon örgütünün başkanıdır-şansölyesi. Gardner a göre Dracula, Dracul un oğlu anlamına geliyordu. Dracul=Draco-Ejder. Nereye giderlerse gitsinler, Babil Kardeşliği mensupları kendi gizem okullarını kurarak, h alkı saçma inançlara yönlendirdiler ve onların korku ve batıl inançları üzerine kendi egemenliklerini kurdular. L. G. Bennet, The Masters Of Wisdom -Hikmet Üstatları adlı kitabında belirttiğine göre, ünlü mistik G. Gurdjieff ona Gizem Okullarının kuruluş tarihinin yıl öncesine kadar geri gittiğini söylemişti. Gurdjieff bunu, Kafkas dağların i mağaralarda bulunan resimlerden ve Türkistan daki araştırmalarından ortaya çıkarmıştı.
14 Ünlü Mason Üstadı-otuz üç dereceli tarihçi Manly P. Hall, The Secret Teachings Of All Ages-Bütün Çağların Gizli Öğretileri adlı kitabında şunları yazmaktadır: Mısırda Atlantisli kara büyücüler, kullandıkları insanüstü güçleri nedeniyle ilkel gizemlerin ahlaki çöküntüye uğramasına sebep oldular. Kara dini haline geldi ve bireylerin entelektüel ve ruhsal faaliyetlerini felce uğrattılar. Hall ın sözkonusu ettiği Atlantisli kara büyücüler Babil Kardeşliği ni oluşturan sürüngenimsi-insan melezleri miydi? Hintli Aryanlar Güneşe Baba-Tanrı İndra diye taparlardı. Hititliler ve Fenikeliler ise ona Bel derlerdi. Birçok isim altında anılan Ary anlar, Sümer, Babil Mısır, Önasya ve diğer Ortadoğu ülkelerine yerleştiler. Buralarda hep aynı mit ve dinlere rastlandı. Bu sebepten bütün büyük dinler bize aynı hikayeleri değişik isimler altında sunmaktalar. Çünkü hepsi aynı geliyor!.. Bu Aryan ırkın kökenleri Mars gezegenine dayanıyordu. İngiliz yazar L. A. Waddell, The Phoenician Origin Of Britons, Scots And Anglo-Saxons -Britonlar ın, İskoçlar ın ve Anglo-Saksonlar ın Fenikeli Kökenleri adlı kitabında, Fenikelilerin Sami bir ırktan olmayıp, beyaz Aryan ırktan geldiğini iddia eder. Gerçekten de Royal Antropogical Instıtute -Kraliyet Antropoloji Enstitüsü nün Fenike mezarlarında yaptığı araştırmalarda Fenikelilerin Sami lerden tamamen fa osefal -Uzun Kafataslı Aryan ırktan geldikleri anlaşılmıştır. Mısırlılar, Fenikelileri Panag, Panasa ve Fenikha diye biliyorlardı. Mısırlıların birçok tanrılarını beyaz tenli ve mavi gözlü olarak tanımlamaları, onların Aryan-Fenike kökeninden dolayı idi. İşte Aryan ırkının bu dünya-dışı kökeni-yani Mars Nazilerin ve onları ortaya çıkaran gizli örgütlerin -Tapınakçılar, Vril, Thule v.b. gibi tutku ve saplantısı haline gelmişti. Naziler, Arilerin dünya-dışı kökeni dolayısıyla Üstün tanrısal bir ırk tan geldiklerine inanıyorlardı. Masonların mitolojik kahramanı Hiram Abif in -Süleyman Tapınağı nın mimarı olduğuna inanılır. Fenikeli olduğu kabul edilmektedir. Ünlü Firavun Ahenaton un büyükbabası-firavun Tutankamon un babası Fenikeli bir başrahipti. Mısır ın mitolojik kuşu Föniks, gerçekte Fenikelilerin Güneş Kuşu idi. Bu kuş, Güneş Tanrısı Bil veya Bel i sembolize ediyordu.
15 Hz İbrahim Firavun Ahenaton muydu? İki Fransız araştırmacı sadece bilim dünyasını değil, tarihi değiştirecek, Ortadoğu da dengeleri altüst edecek bir iddia ortaya attı; İbrahim Peygamber aslında Mısır ın tek Tanrılı ilk Firavunu Ahenaton dan başkası değildi!.. Mısır dan kovulan ve İsrail e dönen Yahudi kavmi de, Ahenaton un tek Tanrılı dinini benimsemiş Mısırlılardı. Yahudi kökenli iki Fransız bilim adamı, Roger ve Messod Sabbah yirmi yıl süren çalışmalarını bir kitapta topladılar. Bugün Hz. Musa nın bir Mısırlı olduğuna kesin gözüyle bakılıyor. Yahudi tek tanrıcılığının At devamı olduğu da yeni bir iddia değil. Ancak, Mısır tarihini ve kayıtlarını inceleyen uzmanlar, şimdiye kadar Hz. İbrahim in, Hz. Yu n veya Hz. Musa nın izine rastlamadılar. Daha da anlaşılmaz olanı, Eski Ahit e göre 430 yıl boyunca Mısır da yaşayan, 210 yıl köle olarak tutulan on binlerce Yahudi den Mısır tarihi nasıl olur da hiç bahsetmez? Firavundan kaçan binlerce Yahudi köle Kenan bölgesine, yani Firavun un topraklarına nasıl, korkusuzca yerleşebilmiştir? Niçin Mısır da tek bir Yahudi mezarı, bir mezar taşı, bir duvar yazısı veya bir mektup bulunamamıştır? Messod Sabbah ve Roger bu muammaları çözmeyi başardılar. Tevrat ta anlatıldığı şekliyle, Yahudilerin Mısır dan Hz. Musa nın önderliğinde kaçışının hiçbir kaydı yoktur; çünkü Yahudi tarihinin Yahudilerin Göçü diye verdiği olay, Ahen-Aton kentinde yaşayan tek Tanrılı Mısırlıların Firavun Ai tarafından sürülüşünden başka bir şey değildir. Mısır ın ilk tek Tanrıya inanan Firavunu Ahenaton un ölümünden sonra, Firavun Ai, Ahenaton un başkenti Ahen-Aton-Şimdiki Tel el-amarna halkını sınırdışı etti. Böylece tek tanrıcılığı Mısır dan atmış oldu. Ancak tek tanrıcılık yok olmadı. Ahen-Aton halkı Sazlıklar Denizi ni aşarak Sina Çölü ne geçti. Denizin yarılması efsanesi de Mısır mitolojisinde yer alan Anadeniz in Firavun tarafından ikiye açılması efsanesinden farklı bir şey değildir. Filisti n bölgesine yerleşen Mısırlı rahipler ve asillere Firavun a -Yani Ahenaton a tapan anlamında Yahud adı verildi. Yahud lar burada Yahuda Krallığını-Yuda kurdular. Yani Tevrat ta adı geçen Hz. İbrahim, Sara, İshak, Rebeka, Yakup, İsrail v.b. Hepsi aslında Mısırlı asillerdi.
16 Hz. Musa, ilerde Firavun I. Ramses adıyla tahta geçecek olan Mısırlı General Mose-Ra-Messu idi. Yuşa -Musa nın halefi ise Musa nın büyük oğluydu. Ve en önemli bulgu, bugüne kadar çözülememiş sır da ortaya çıktı: Hz. İbrahim, Firavun Ahenaton dan başkası değildi!.. Müslüman Mısırlılar bugün bile bu Firavu Ahenaton Aleyhisselam diye söz ederler. Bu belgeler doğruysa, sadece 3500 yıl öncesine ait tarih yeniden yazılmayacak, Yahudilerin anavatanının Filistin değil, Mısır ın yukarı Nil kıyıları olduğunun ortaya çıkmasıyla, yakın tarihe bakış Vincent DiPietro ve Gregory Molenaar adlı NASA bilim adamlarının, Mars ın Cydonia bölgesinde altı adet dev piramit keşfetmesi ile, Mars da çok eski bir medeniyetin varlığı ortaya çıktı. Dünyaya geldikleri zaman Mars taki piramitlerin benzerlerin yada da inşa edenler Z. Sitchin in 12. Gezegen adlı kitabında bahsettiği-mars ta üs kurmuş olan Anunnak di? İngiltere deki Avebury ve Stonehenge deki megalit -Megalit, Grekçe de büyük taş anlamına gelmektedir. yapıları inşa edenlerin de Mars tan gelen ırk olduğu iddia edilmektedir. Avebury deki yapıların-avebury 60 tona ulaşan taşların kullanıldığı dünyanın en esidir. Stonehenge gibi Avebury de bir takvim elde etmek için kullanılmış olabilir. Mars taki Cydon ia kompleksinin dünyadaki yansıması olarak yapıldığına dair deliller vardır. Eski bir NASA görevlisi olan Richard C. Hoagland, Monuments On Mars adlı kitabında Mars Şehri nin dünyadaki benzer yapılarda kullanılan teknikler ile yapıldığını iddia etmekteydi. Mars taki C a bölgesinde uygulanan kutsal geometri ve matematiksel hesapların aynısını Mısır daki Gize Pi idinde, Mexico daki Teotihuacan da ve Zimbabve de de görmekteyiz!.. İlginçtir ki, Fenikeli-Aryan elit dünyadaki enerji şebekesi ve bunun insan bilinci üzerindeki etkileri konusunda derin bilgilere sahipt i. Bugünün insanlarının çok azı gezegenimizin manyetik alanının farkındadır. Alan değiştiği zama değişiriz. Kısaca şöyle diyebiliriz, gezegenlerin hareketi dünyanın manyetik alanını, o da bi kilemektedir. Biraderlik örgütü bu konuda insanların ciddi bilgilere sahip olmasını engellem ektedir. Büyük dinlerin,
17 Hıristiyanlıkta olduğu gibi, astrolojiyi şeytan işi olarak nitelendirmesi onların çok işine gelmektedir. İngiltere de görülen taş daireler ve yapılar, Stonehenge ve Avebury de olduğu gibi, Fenike-Aryan liderliğini kontrol eden Babil Kardeşliği örgütü tarafından yaptırılmıştı. Bu yapılara ait gizli bilgilerin yanında, bir taş etrafındaki manyetik alanın, ses dalgala rı tekniği kullanılarak değiştirilmesi ve taş kütlesinin yerçekiminden kurtularak yükselmesi gibi teknikler de vardı. Aryan kelimesi de Fenike kökenlidir. Arri=Şerefli Kişi anlamındadır. Buradan Sum-Arian -Sümerliler kelimesi türemiştir. İngiliz kültürünün temeli ve efsaneleri Fenikelilere dayanmaktadır. St. George ve Ejderha efsanesi Fenikelilerin merkezi olan Kapadokya dan -Bugünkü Ürgüp, Göreme ve çevresi gelmiştir. Kızılhaç, ki alev-haçı da deniyor, Fenike-Aryanları nın-daha sonra Naziler tarafından kullanılan svastika gibi Güneş lü idi. Fenike Güneş sembolü olan svastika -Gamalı Haç ya İskoçya da Craig-Narget bölgesinde rastlanmıştır. FenikeliHitit ler Güneş tanrısına Bel vey Klasik İngiliz sembolü olan Britannia da Fenikeli tanrıça Baret den türemiştir. Bu tanrıçaya Küçük Asya daki Kilikya da Barati, Parathea ve daha sonra Diana adıyla tapıldı. Yani Diana ve Britannia aynı kaynaktan gelmektedir. Fenikeli-Aryanlar yılan a da tapıyorlardı ve şekil değiştiren sürüngenler olan Naga lar Hindular ın yılan tanrıları idi. Cours de Literatüre Celtique adlı kitabın yazarı Arbois de Juvainville ye göre Ortaçağlarda İrlandalılara Mısırlılar deniyordu. Mısırla, İrlandalılar arasında ilginç bağlantılar vardır. İrlanda nın Kuzey Afrika dan gelmedir. Çapraz duran kollarıyla Mısır Tanrısı Osiris i sembolize eden portreler, ilginç bir şekilde İrlanda el yazmalarında da görülmektedir. İrlandalıların kullandıkları pucan denilen deniz aracı, Kuzey Afrikalılar tarafından keşfedilmiş ve Nil Nehri nde kullanılmıştır. İrlanda da görülen Yuvarlak Kuleler bazı oryantalistlere göre Fenike kökenliydi. Profesör P alahan ın araştırmalarına göre, Yuvarlak Kuleler kuzey göklerinde görülen bir yıldız sistemi ile yani Draco-Ejder ile ilgiliydi.
18 İrlandalılar ve Fas Berberileri arasındaki benzerlikler de hayli ilgi çekicidir. Fas Ber berileri açık tenli, bazıları mavi gözlü ve sarışın dağlılardır. Atlas dağlarının eteklerinde yaşamaktadırlar. Bu dağların adı da Atlantis in efsanevi yöneticisi Poseidon un oğlu Atlas da ktedir. Berberi lisanı ile Galce arasında da benzerlikler bulunmaktadır. Fransa sahilindeki-brötonya bölgesinde Carnac da ilginç dikili taşlar bulunmuştur. Bu isim de Mısır daki Karnak dan gelmektedir. Joachim de Vilieneuve 1833 de yazdığı Phoenican Ireland -Fenikeli İrlanda adlı kitabında, İrlandalı Druidler in aslında Fe zcilerin Yılan Rahipleri nden geldiğini iddia etmektedir. Bu da bize Şeytan Gözü Balor un Kuzey Afrikalı tanrı Baal den geldiğini göstermektedir. Aynı şekilde Baal ritüeli, Beltane adını almıştır. Şeytan gözü sürüngenlerin hipnotize edici bakışı ile ilgilidir. Fenikelilerin Güneş tanrısı Bel veya Bil, Kenan lılar ve Babil liler tarafından Baal-Nemrud olarak biliniyordu. Babil in Baal geleneğinin temsilcileri olan Druidler, İngiltere, İrlanda ve Fransa gizem okullarının taşıyıcıları oldular. Druid kelimesinin kökeni tam olarak belli değildir. Druid Galce bir kelimed ir ve bilge adam veya büyücü anlamına gelmektedir. Aslında İrlandaca bir kelime olan Drui den gelmiş olabilir, anlamına gelmektedir. Kutsal Çalı, Druid lerin diğer bir kutsal sembollerinden biriydi. ABD nin Los Angeles kentindeki bir Babil Kardeşliği kuruluşu olan Hollywood, Holy-Bush=Kutsal Çalı dan türemiştir ve global-yahudi film endüstrisinin merkezidir. Hollywood, Babil Kardeşliği nin e inde çok önemli bir Kitle Zihin Şartlama Ve Kontrol vasıtası olarak kullanılmaktadır. Modern Masonluğun mavi dereceleri gibi-çırak, Kalfa, Usta Druid inisiyeleri de üç gruba ayrılmıştır. Druid gizem okulunun ilk derecesi Ovat -Yumurtamsı da yeşil cüppe giyilmektedir ki, bu Druidik öğrenme rengiydi. İkincisi, Ozan dı. Hakikati ve armoniyi temsilen mavi bir cüppe giyiliyordu. Üçüncü derece yani Druid, ve saflığı temsilen beyaz bir cüppe giyiyordu. Baş-Druid-Yani manevi önder olmak için ise, geçilmesi gereken altı derece daha vardı. Druidler uzun bir zaman halkın üzerinde çok etkili oldular. Ritüelleri arasında Babil Kardeş iği nden alınma derin ve kötü etkili birçok unsur vardır. Druid gizemleri arasında
19 insan kurbanı da vardı!.. Biraderlik örgütünün Kara Büyü seremonilerinde halen Druid rimelleri kullanılır. Babil Kardeşliğinin ileri bilgileri ile İngiltere yi mesken tutmasının sebebi neydi? Bu doğrudan ülkedeki yoğun enerji alanları ile ilgiliydi. İngiliz adaları Biraderlik için kutsal bir yerdi, çünkü dünya enerji şebekesinin merkeziydi. İngiltere deki dev taşlar, taştan daireler, höyükler dünyanın her yerinden fazla burada yoğun mdadır. Enerjiyi ve bilinci yönlendirmeyi amaçlayan faaliyetlerin merkezi de doğal olarak İngiltere dir. Londra, dünya manyetik enerji şebekesi üzerinde büyük öneme sahip bir şehirdir. Bu sebepten hem Britanya nın, yani Baratland ın, hem de Babil Kardeşliği nin başkenti olmuştur. Kardeşlik örgütü için Londra, ni Babil anlamına gelmektedir. Birçok sürüngenimsi-aryan kanbağı Truva-Troy kenti tarihi ile bağlantılıdır. Gizli örgütlerin üst seviyelerine ulaşabilen insanlar için Truva kutsal bir şehirdir. Troy-Truva veya Troia Yunanca ve İbranice Üç Yer anlamına gelmektedir ki, bu kavram Trinite -Teslis-Üçleme ile bağlantılıdır. Homer in yazdığı İlyada efsanesinde Troy un Dardanus -Yunan tanrısı Titan-Zeus tarafından kurulduğu belirtilir. Zeus sürüngenimsi kan bağının bir lüdür ve bir kartal veya bir yılanla sembolize edilmektedir. Birçok kişi Londra nın, Truva nın M.Ö yılında yıkılmasından sonra, Yeni Troy -Yeni Truva olarak kurulduğunu bilmemektedir. Efsaneye göre k aliyet kan bağından olan Aeneas, halkından geri kalanlarla beraber İtalya ya sığınmıştı. Orada Latin kralı Latinu evlendi. Birçok geleneğe göre, Aeneas ın torunu Brutus M.Ö yılında bir grup Truva lı ile birlikte Britanya ya gitmişti. Welsh kayıtları Brutus un orada birçok Briton kabilesiyle karşılaştığından ve Britonlar ın onu kral ilan ettiğinden bahseder. Brutus, Caer Troia -Yeni Truva adlı bir şehir kurmuştu. Romalılar daha sonra bu şehre Londo m adını verdiler. Böylece Londra, Babil Kardeşliğinin operasyonel merkezi oldu. Bugün Londra, aris ve Vatikanla birlikte biraderlik örgütünün merkezlerinden biridir. Kolaylıkla anlaşılacağı gibi sürüngenimsi kan bağına-9 dayanan ailelerin merkezi de Londra dır. 9: Dördüncü boyuttaki sürüngenimsi ırkın negatif beyin yıkayıcılarının etkisi ve kontrolü altında, tüm insan ırkı piramidal bir yapı içersinde hapsedilmiştir. Sürüngenimsi ırk, piramidin en tepesindeki Seçkin Sınıf insan komitesini kontrol etmektedir. Sürüngenimsi ırk, Seçkin Sınıfı, Seçkin Sınıf, Il sini, Illuminati şebekesi de dün-
20 yayı kontrol eder. Her alt seviye, üst seviyenin bildiğini bilmez ve hiçbir seviye de sürüngenimsi ırkın bildiğini bilmez. Üçüncü Bölüm GURDJIEFF VE SARMUNG -SARMAN KARDEŞLİĞİ Ünlü mistik ve gizemci Gurdjieff 1872 de Aleksandrapol da doğdu. Babası Yunanlı, annesi Ermeni idi. Bu nedenle hem Yunan ve Ermeni kiliseleri, hem de Rus kilisesi ile doğrudan bağlantı içindeydi. Bu kili selerin hepsi de gerek onun doğduğu şehir Aleksandrapol, gerek ilk çocukluk yıllarını geçirdiği Kars şehrinde temsil edilmekteydi. Gurdjieff, kendisinin sadece çocukluğunda değil, daha sonra da, Ortodoks Kilisesi keşişleriyle-rus ve Yunanlı keşişlerle- ilişkilerinden ötürü etkilendiğini söylemiştir. Gurdjieff, ilk öğretmen ve arkadaşlarından birinin Esenliler Kardeşliği adlı gizemli kardeşliğe dahil olduğunu iddia etmiştir. Dediğine göre b baş manastırı hala Lut Gölü yakınlarında varlığını sürdürmekteydi. Anne tarafından Ermeni olması ve bu sayede bulduğu bağlantıların bir diğer yönü de Ermeniler a gizli cemiyetlerin önem taşımasıdır. Gurdjieff, Ermeni gizli cemiyetleri sayesinde Ortadoğu da birçok gizemli yeri gezme fırsatı bulmuştu. Gurdjieff özellikle Musul ve çevresinin esrarını hissetmişti. Sadece ölü geçmişle bir bağlantı değil, asla ortadan kalkmamış ve artık yok olmaya yüz tutsa bile, hala varlığını sür ardır orada. Gurdjieff zamanında orada hala bir şeyler kalmış ve en az 3000, belki 4000 yıldır kesintisiz bir gelenek varlığını sürdürmekteydi. Gurdjieff in yazılarını dikkatle inceleyenler, İran ın doğu-kuzeydoğusundan kuzeybatısına uzanan bir bölgedeki Ehl-i Hak -Hakikat Ehli adlı bir tar t ya da kardeşlikle bağlantı kurduğunu anlayabilirler. Bu tarikat 1316 yılında Sultan Sahak tarafından kurulmuştu. Tarikatın gelenekleri yalnız NasturiHıristiyanlığına değil, çok daha eski Babil i emli dönemine ait, 4000 yıllık Kaide ve Zerdüşt geleneklerine kadar uzanıyordu. Yazar Adrian G. Gilbert a göre Gurdjieff, eski zamanlarda yaşayan bazı insanların bugün yaşay nlardan çok daha ileri bir seviyede olduğa inanmaktaydı.
21 Gurdjieff in müridi ve öğrencisi olan Bennett e göre, Gurdjieff hayatının arasındaki bölümünü, Sarmung veya Sarman Kardeşliği diye bilinen ezoterik bir örgütün yönettiği bir tapınakta geçirmişti. Gurdjieff in Meetings with Remarkable Men -İlginç İnsanlarla Karşılaşmalar adlı kitabının birçok bölümü, Gurdjieff in M.Ö yılında kurulduğuna inandığı bu esrarengiz kardeşlik örgütüne tahsis edilmişti. Bu kabaca Mısırlıların Büyük Piramid i inşa ettikleri döneme tekabül etmektedir. Bennett in inancına göre, aynı gizli kardeşliğin takipçileri, Babil deki esareti sırasında Yu ozof Pitagoras ı da inisiye etmişti. Gurdjieff, Yunan filozofu Pitagoras ın Babil Majisi ne inisiye edilmesi efsanesine çok inanmıştı. Nitekim daha sonra kuracağı akademisine Pitagoras Okulu model teşkil etmiştir. Gurdjieff kendisi ile aynı görüşleri ve düşünceleri paylaşan dostları ile Hakikati Arayanlar güt kurdu. Araştırmaların sonuçları, bu örgütün bilgi havuzunda toplanmaya başlandı. Gurdjieff in bu gru en yakın dostlarından biri Pogosyan adlı bir Ermeni idi. Gurdjieff arkadaşı Pogosyan ile birlikte 1890 lı yıllarda Ani harabelerinde-bugünkü Kars ilim zin sınırları içinde kazı yaparken bir yer altı geçidine rastladılar. Geçidin sonundaki duvarı deldikleri zaman karşılarına küçük bir oda çıktı. Burası bir keşişin hücresi olabilirdi. Yerde kırık kaplar ve kullanılmış eşya parçaları görülüyordu. Odanın bir köşesinde, duvardaki saklanmış eski parşömenler buldular. Parşömenler II nci Yüzyıldan veya muhtemelen daha eski zamanlardan kalma idi. Parşömenlerden bazılarının daha havayla temas eder etmez toz haline gelmesine rağmen, çoğu sağlam durumdaydı. İki arkad aş bunları dikkatle toplayarak Aleksandrapol e geri döndüler. Burada belgeleri deşifre etmek için çalışmalara başladılar. Belgeler eski Ermeniceyle yazılmıştı ve iki keşişin arasındaki mektuplaşmadan bahsediyordu. Bu yazışmada Gu n daha önce Merkharvat adlı Ermenice bir kitapta gözüne çarpan Sarmung Kardeşliğinden bahsediliy dan anlaşıldığına göre, baş manastırın Nivssi yakınlarında olduğu belirtiliyordu. Pogosyan ve Gurdjieff, Nivssi nin Kuzey Irak taki Musul un eski adı olduğunu ortaya çıkardılar. Burası eski Ninova harabelerin dı ve mektupların yazıldığı tarihte bu bölgeye Nievi deniyordu.
22 Burada Gurdjieff in maceralı yolculuklarının tamamını anlatmam mümkün değil. İlginç olan bir o da; Gurdjieff in Ani harabelerinden Nisbis e -Nusaybin e gidip orada Mısır medeniyetine ait çok eski -Mısır ın kumlara gömülmeden önceki durumunu gösterir bir harita bulmasıdır. Bennett, 1975 yılında yayınladığı The Masters of Wisdom -Hikmet Üstatları adlı kitabında bu üstatların halen var olduğundan ve bunların Gurdji Sarmung veya Sarman örgütü ile ilişkileri olduğundan bahsetmektedir. Sarmung ve Sarman kelimesi eski Farsça ile ilgili olabilir. Zerdüşt doktrinini ihtiva eden eski Pehlevi-İran metinlerinde bu kelimeye rastlanmaktadır. Bu arı için kullanılan bir kelimeydi. Arı geleneksel hikmetin kıymetli balını toplayıp, gelecek nesille aktarmak için muhafaza eden bir semboldü- Arı sembolü Masonik sembolizm içinde de önemli bir r tutmaktadır. 13 ncü Yüzyılda Suriye ve çevrelerinde iyi bilinen efsanelerin bir derlemesi, Nestori mezhebine mensup yüksek bir rahip olan, Mar Salamon tarafından yapılmıştı ve kitabın adı Arılar adını taşıyo Zerdüşte atfedilen ve Hz. İsa zamanında ortaya çıkan esrarengiz bir güçten bahsediliyordu. Man Farsça da soyaçekimle geçen bir karakterle ilgilidir. Dolayısıyla özel bir aile veya ır ili olmalıdır. Sar ise Baş anlamındadır. Yani Şef veya Başkan anlamında. Sarman kelimesi ise Perennial Felsefe denilen bir geleneğin, inisiyasyona bağlı olarak nesilden nesile geçirilmesi demekti. Sarman ın bir diğer muhtemel anlamı da Aydınlanmışlar idi. Sarman Kardeşliği Ve Nemrut un Sırrı: 1920 de Gurdjieff batıya geldi ve Fransa da kendi adına bir gizem veya ezoterizm okulu açtı, okulun izlediği yol çok eski bir ezoterik okulun yoluydu, yani Sarman Kardeşliğinin Sarman Kardeşliği temelinde büyük bir ihtimalle, bir zamanlar Kuzey Mezopotamya da gelişip, yayılan ama sonra yok edilen Hıristiyan Gnostik Okulu ndan geriye kalanlar bulunuyordu. Gurdjieff in kurduğu örgütün en uzak geçmişinde yer alan kayıp gizem okulu Anado ydı.
23 Yazar Gilbert sıkı bir arayışın ve gizem dedektifliğinin sonucunda Gurdjieff in izine rastlad Filistin de ortaya çıkan iz, Fransa dan gelen izle Anadolu da birleşiyordu. Ve Gilbert artık onuçtan emindi; kayıp Kardeşlik Okulu nun liderini ve yerini bulmuştu. Gilbert e göre örgütün kurucusu Commagene Kralı I. Ant hus, yeri ise Nemrut Dağıydı. Nemrut Dağı hep gizemli iddialara hedef oldu. Kesin olan tek şey dağda bilinmeyen ve henüz keşfedilmemiş tünellerin olduğu ve efsanevi Commagene ralı I. Antiochus un kayıp mezarıdır. Gilbert, Kral I. Antiochus un yaşadığı çağda varolan Sarman Kardeşlik Örgütü ile yakın iliş görüşünde, onun Kuzey Fırat bölgesine yayılan küçük krallığının simgesi aslan dı veya Commagene Aslanıydı. Nemrut Dağı nda bulunan dev mezar anıtta, astrolojik ve Hermetik simgeler kullanılarak, gizem vurgulanmıştı. Nemrut da bulunan Aslan kabartmasının erindeki Astrolojik simgeler aslında bir horoskop, yani yıldız haritasıdır ve Gilbert burada işaret e dilen iki zaman dönemiyle, Kralın doğum ve Sarman Kardeşliğine inisiye edildiği tarihleri işaret ettiği düşüncesindedir, bu tarih 6 Ocak tır yani Hz. İsa nın Yahya Peygamber tarafından vaftiz edildiği tarih, yani özgün adıyla Epiphanes günü. Gilbert, Kral Antiochus un krallığının henüz bulunmamış bir yerinde 35 derece eğiminde, 155me uzunluğunda, nereye gittiği bilinmeyen bir tünel olduğunu iddia ediyor. Aslında bu iddia d oğru, çünkü arkeologlar uzun zamandan beri bu bulmacanın peşindeler. Kahta dan Nemrut Dağı na uzanan tünellerin varlığı biliniyor ama nereye gittikleri henüz anlaşılamadı zira o boyutta kazılar yapılmış değil. Gilbert, Commagene Kralının doğum tarihini de hesaplıyor; bu tarih Güneş in R la Aslan burcunda buluştuğu tarih, yani 29 Haziran. A. Gilbert, Urfa nın da-eski adıyla Edessa Orion Bilgeliği ile ilgili bir merkez olduğu gör bunun kanıtlarının da Eski Ahit te yani Tevrat ta bulunduğunu belirtiyor. Hıristiyanlığın ilk yıllarında Urfa, çok önemli bir eğitim merkeziydi ve kutsal kalıntılar ha görülür. Gilbert, araştırmalarında kayıp Kardeşlik Örgütü nün izlerinin Urfa da da bulunduğunu belirtiyor ve Matta İncil indeki Maji Öyküsü nü hatırlatıyor. Mesih in yani Hz. İsa nın doğumu yani Christmas Günü aslında 25 Aralık değildir, bu tarih aslında antik bir Pagan festiva-
24 lini simgeler.-mitralar ın Doğum Kutlamaları Gerçek Christmas Milattan önceki 7 nci yılın 29 Temmuz udur yani Hz. İsa milattan yedi yıl önce doğmuştur ve o gün gök konumu çok özeldir. Güneş her yıl aynı tarihte, Kralın Doğumu konumuna girer. Aslan burcundaki Küçük Aslan veya Aslan Yürek de denen Regulus la buluşur. Bu aynı zamanda da, göğün en parlak yıldızı olan Sirius un yükseliş döneminin hemen sonrasıdır. Mısır mitolojisinde Sirius n özel yıldızıdır, görülmediği dönemde Tanrıça hamiledir, yükseldiğinde yani parlamaya başladığında da Güneş-Regulus buluşmasıyla simgelenir. İlk Hıristiyanlar, bu mitolojik kavramı kullandılar, Sirius un yükselmesi Meryem in doğumuydu ama bu kez doğan Horus değildi. Çünkü Meryem in oğlu Hz. İsa ydı, aynı anda görülen parlak yıldızlar da önemliydiler, örneğin Orion İsis in eşi olan Osiris ti. Hıristiyan kültü, Osiris e Meryem in eşi Yusuf un kimliğini verdi. Procyon yıldızı da, Sirius gibi Orion dan sonra yükselir ve İsis in kardeşi Nephthys ile simgelenir. Zodyak-Burçlar Kuşağı genelde hayvanlarla simgelenir. Öküz yani Boğa, Koyun yani Koç burçları doğduğu ahırda bulunan ve yemlenen yani beslenen iki hayvandır ve ahır Bethlehem kasabasında dır, kasabanın adının anlamı Ekmeğin Yeri dir. Bethlehem kasabası, Judah bölgesinde yani İsrail in Aslan Kabilesi aşadığı yerdedir ve bu kabilenin simgesi Aslan Burcundaki veya takım yıldızındaki Regulus tur. Sonuç olarak ezoterik anlamda Güneş-Regulus buluşması, Hz. İsa nın ahırdaki doğumunu simgeler. Gilbert, Hz. İsa nın doğuşu öyküsünün anlamının farklı olduğu görüşünde, bizlere bu şekilde Hz. İsa nın doğum horoskopunun, yani yıldız haritasının anlatılmak istendiğini düşünüyor, eğer okuma doğru yapılırsa kesin zaman belirlenecektir. Hz. İsa da Horus gibi bir kral olarak doğmuştur, gezegenlere uygun armağanlar onun doğumun u simgelerler. Matta İncil inde armağanların baştan çıkarıcı oldukları ve egosal amaçlarla kullanılabilecekleri vurgulanır. Yani üç gezegenin negatif yönleri vurgulanır, negatif yönler pratik Majinin reddedilmesi-merkür, ölümsüzlük arzusu -Satürn ve krallık yani iktidar hırsıdır-jüpiter. Daha sonraki olaylar da benzer anlamlar içe irler, Yahya Peygamber
25 Ürdün Irmağında Hz. İsa yı vaftiz ederken cennetten gelen bir güvercin simgeselliğinde Hz. İsa ya en yüksek armağan verilir, bunun anlamı gezegendeki e yüksek krallığın onaylanmasıdır. Artık o, Logos un yani Varoluş un aracı olmuştur. Yani Vaftiz in simgeselliği ve 6 Ocak kutlamalarının anlamı göksel buluşmanın gerçe daha da ötede Hz. İsa nın göksel doğumudur. Ama bu tarih değişecek, 25 Aralık a kayarak antik Roma nı leri Mitralar ın doğumu ile karışacaktır. Bütün bunlardan anlaşılan şey, Kayıp Kardeşlik Örgütünün içeriğidir, Horus dan, Hz. İsa ya oradan da Kral I. Antiochus a uzanan gizemin ezoterik anlamı ve bunun astrolojik metodla, Hermetik Bilgelik düzeyinde simgeselleştirilmesidir fakat tüm anlatılar ve Gilbert in iddiaları yine de asıl gizemi açıklayamıyor; yıldızların ve gezegenlerin etkinliği ya da önemi acaba kutsallık düzeyinde ezoterik simgesellik midir? Yoksa, dünya dışındaki bir yerler mi ima edilmektedir? Sır, Orion ve Sirius da saklı gibidir; bir gün bunu da öğreneceğiz; ne zaman mı? Kimbilir, belki de Nemrut Dağı nın altında yatan sırrı çözdüğümüz zaman. Dördüncü Bölüm TEVRAT VE İNCİL MİTLERİ Eski Ahitteki Atalar Ve Firavunlar Alman yazar Stefan Erdmann Banken, Brot und Bomben -Bankalar, Ekmek ve Bombalar adlı iki ciltlik kitabının 1 nci cildinde çok ilginç iddialarda bulunmaktadır. Yazara göre, Ortodoks tarihçiler Kudüs Tapınağı nın M.Ö. 980 yılında inşa edildiğini kabul etmekteler. Bu tarih, Tevrat ta anlatılan İsraillileri an çıkışından yarım yüzyıl sonra vuku bulduğu için birçok tarihçinin kafasını karıştırmaktadır. Genel olarak kabul edilen teoriye göre, Hz. Musa nın Mısır dan çıkışı II. Ramses zamanında gerçekleşmişti. -M.Ö. 1290-M.Ö. 1224 Burada da karşımıza takribi 200 yıllık bir fark çıkmaktadır. Bu fark, modern araştırmacılara inanılmaz görünmektedir. Bu sebe beş kitabında, yeni elde edilen arkeolojik sonuçlara ve tarihi gerçeklere ters düşen birçok açıklamalar bulunmaktadır. Tevratta adı geçen şahısların hayatı ve eserleri ile Tevrat ın yazılışı arasında binlerce yıllık bir zaman aralığı bulunmaktadır.
26 Erdmann, Mısırlıların ve İsraillilerin ortak bir kökenden geldiklerini ileri sürerek, Eski Ah tteki Mısır kronolojisinde Mısır kelimesinin yüz defa, İsrail kelimesinin ise bir defa geçtiğine dikkat çekmektedir. Tevrat ın otantik bir tarihini çıkarmak için Firavunların izini sürmek gerekmektedir. Mısırlı tarihçi Manetho Hz. Musa hakkında şunları yazmaktadır; Levi kabilesinden Musa, Mısır da eğitilmiş ve Heliopolis de inisiye edilmiştir. Firavun Amenofis -Eknaton zamanında Kardeşliğin yüksek rahipliğine atanmıştı. Mısırlı Ejiptolog Mustafa Gadalla Tarihteki Tahrifat Eski Mısır ın Yayınlanmamış Tarihi adlı kitabında Eski Ahit -Tevrat ın kökenleri ile ilgili birçok cevaplanması gereken soru olduğunu belirtir ve Tevrat taki tarihler ve şahısların yaşları hakkında verilen bilgile gerçeklerden uzak olduğunu ve hiçbir iyi niyetli tarihçinin bunları ciddiye alamayacağını yazmaktadır. Gadalla şöyle devam etmektedir; Tevrat a inanırsak Tanrı dünyayı M.Ö. 4004 yılında yaratmıştır. Ama elimizdeki bilimsel deliller bundan çok önceleri dünyada insanların yaşadığını ispatlıyor. İlginçtir ki Eski Ahit de bütün yollar sonuçta ya Mısır da son bulmaktadır ya da oradan başlamaktadır. Tevrat taki Davud ve Golyat hikâyesi de Mısır ın Sinuhe efsanesinden alınmıştır. Eski Mısır yazılarından bu olayın Hz. İsa dan 20 yüzyıl önce vuku bulduğunu anlıyoruz. Ejiptolog ve yazar Mustafa Gadalla, onlarca senelik araştırmalarının sonucunda Hz. Davud dan Hz. İsa ya kadar bütün peygamberlerin Mısırlı firavunlar olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bütün İbrahimi dinlerin ortak kutsal şehri olan Kudüs ün bulunduğu yere, ilk kutsal şehri yaptıran Firavun III. Tutmosis di. Erdmann ın kitabındaki 18. Hanedan kronolojisini olduğu gibi aktarıyorum: Tutmosis III-Tevrat taki adı David, Krallık süresi 34 yıl, Yaşam süresi M.Ö. 1505-1450 Amenofis III-Tevrat taki adı Süleyman, Krallık süresi 36 yıl, Yaşam süresi M.Ö. 1408-1372 Amenofis IV-Tevrat taki adı Musa, Krallık süresi 18 yıl, Yaşam süresi M.Ö. 1372-1254
27 Hz. Musa Gerçekte Kimdi? Hz. Musa efsanesinin muhtemel kaynağı, Akat Kralı I. Sargon dur. Yahudiler Babil esareti sırasında bu efsane ile tanışma fırsatını bulmuşlardı. Gerçekten de Sargon hikayesi, Musa nın hikayesiyle paralellik göstermektedir. Musa nın doğum hikâyesi, Akat Kralı I. Sargon yaşadığı zamanlarda yani, Hz. İsa dan altı yüzyıl önce ortaya çıkmıştı. Yani Musa nın bilinen hikâyesinden yüzyıllarca önce Musa hikâyesinin başka eski kaynaklardan alındığını gösterir deliller vardır. Örneğin, antik Şarap Tanrısı Bacchus da aynı Musa gibi suda bir sepetin içinde bulunur, Kızıl denizi yararak geçer, yasaları taş levhalara yazar ve ordularına alevden sütunlar önderlik ederdi. Hint destanı Ramayana da adı geçen kahraman Rama, 5000 yıl önce halkını Orta Asya dan Hindistan a götürmüştü. Hz. Musa gibi o da bir yasa koyucu ve halk kahramanı olmuştu. Rama da, Musa gibi hal kını çölden geçirir, topraktan kaynak suları fışkırtır, Soma-Hayat Suyu ile bulaşıcı hastalıklara engel olur v.s. Resimlerde, Musa gibi başının etrafında bir hale-aydınlanmış şahısların baş bölgesinde görülen ışık=aydınlanmışların alevi Hz. Musa dan 5000 yıl önce yaşayan Zerdüşt ün hayatı da Hz. Musa ya çok benzemektedir. Birçok ktan elde edilen bilgilerin, Musa hikâyesi ile uyuşması, Tevratta anlatılan mucizelerin Musa ya özgün şeyler olduğu iddiasını yalanlamaktadır. 1928 yılında Alman yazar Jens Jürgens in Der biblische Moses -Tevrat taki Musa adlı kitabınd illere dayanarak açıkladığına göre, Mısırlı rahipler 6000 yıl önce barutu biliyorlardı. Musa nın ateşle ilgili bazı gösterilerinin kaynağında bu bilgiler olabil Arkeolog Sir Flinders Petri nin araştırmalardan elde ettiği sonuçlara göre, Mısırlılar Sina bölgesinde Gnefru adlı bir kükürt madeni işletiyorlardı. Musa barutun reçetesini biliyor olmalıydı.-herhalde He polis rahiplerinden öğrenmişti Bilindiği gibi barut; kükürt, potasyum nitrat ve odun kömüründen yapılmaktadır. Konuyla ilgili birçok yazara, Mısırlı General Musa nın Yahudilerin atası olması makul gelmektedir.
28 Alman yazar Dr. Erich Bromme, on beş yıllık araştırmalarının sonuçlarını-yani Hıristiyan teolojisindeki sahtekarlıkları Faelschungn und Geschichte und Theologie adlı kitabında toplamıştı. Bromme ye göre, bronz çağında Filistin bir Mısır eyaleti idi. Küçük bir azınlık olan Yahudi halkının-mısıra bağlı- iki Kralı Jarobeam ve Rehabeam idi varlığı Mısır kaynaklarınca da doğrulanmaktadır. Bu her iki krala bağlı halk, M.Ö. 734-721 yılları arasında Asurlular tarafından esir edilerek, Dicle Nehri kıyılarına sürüldü ve bunlar bir halk olarak bir daha asla tarih sahnesine çıkmadılar. Yani o zamanlar ne ta nınmış bir halktılar, ne de kayıp 12 kabile diye bir şey mevcuttu. M.Ö. 582-580 yılları arasında, Nabukadnazar bu halkın eri kalan kısmını, kralları Jojakim ile birlikte Babil topraklarına ait bir bölgeye yerleştirdi. Bunlardan hiçbiri bir daha Filistin e geri dönmedi. Muharref Tevrat yazarları tarafından İsrail in Çıkışı denilerek M.Ö. 1230 yılında geçtiği iddia edilen olay, aslında M.Ö. 539-538 yıllarında Babil. Babil Kralı II. Kyros un Kaide ordusunu Miraya Vadisi nde-kerbela nın 25km. Güneydoğusunda yok etmesi, Tevrat ta Firavun un Kızıl deniz de yok edilmesi diye anlatılıyordu. Daha sonra II. Kyros, Farisi-Pers subayların komuta ettiği, esir Arap çöl haydutları ve Ka ideli köylülerden oluşan bir birlik oluşturdu. Bu birliğin sembolü 6 köşeli yıldız dı ve bu seçkin birlik-seçilmiş kavim!.. Kendilerine Isra-El -Efendinin Savaşçıları d II. Kyros M.Ö. 580 de esir Yahudi Kralı Jojakim in oğlu Eli-Ezer i, Moshe =Musa-Kendini müşkül durumdan kurtaran anlamında adıyla birlik-alay komutanı yaptı. İşte tarih sahtekârları, Alay komutanı Moshe yi Mısırlı Firavun un oğlu yaparak hakkında çeşitli efsaneler uydurdular. Moshe, seçilmiş lerle beraber Fırat Nehri nin yukarılarına doğru, bugünkü Jarua köyünün yakınlarına doğru çekilerek, kışlık ordugahını kurdu. II. Kyros un birlikleri için çıkardığı talimatnameler, daha sonra tarih sahtekârları tarafınd Yasaları diye adlandırıldı. Bromme ye göre bugün kendilerine İsrailli diyenler aslında Hiksos-Hazar melezi bir halktır. Dikkat edilirse, Yahudi tarihi denilen şeyin te rsyüz edilmiş ve tahrif edilmiş bir Mısır tarihi olduğu kolayca anlaşılabilir. Filistin binlerce yıl Mısır eyaleti olarak kalmıştı.
29 Tevrat ta Babil isimleri, Mısır isimleri ile değiştirildi ve Kaide Kralları Firavunlar olarak tanıtıldı. Son olarak Tevrat ta anlatılan David ve Golyat arasında büyük zaman farkı olduğunu belirtelim Dev Golyat Miken çağında yaşamıştı, buna karşılık David M.Ö. 900 yılında demir silahlar ve zırh kuşanamazdı, çünkü o zamanlar bunlar yoktu. Yeniden III. Amenofis in oğlu Ahen-Aton konusuna dönersek, IV. Amenofis denilen Ahenaton u n Mısır da monoteizmi-tek Tanrı inancını savunduğunu görüyoruz. Ahenaton tek Tanrı yı Aton diye adlandırıyordu. Ona göre, Güneş tanrısı Aton tek tanrıcılığın-tevhidin sembolü idi. Bu sebepten kendi adı olan IV. Amenofis i kaldırarak, onun yerine Ahenaton demeye başladı. henaton, Aton dini takipçileri için Teb deki geleneksel Amun merkezinden 300km. daha kuzeydeki Tel-el-Amara da Ahen-Aton adlı-yani Aton un ufku yeni bir şehir kurdı. Bu şehir Aton un-yani tek tanrıcılığ du. Ahenaton aynı zamanda Mısır ın eski Gizli Öğretisi ne de inisiye edilmişti. İlginçtir ki ünlü psikoanalizci S. Freud araştırmalarının s enaton ve Musa nın tek ve aynı şahıs olduğunu ortaya çıkarmıştı. Talmud da Musa ile ilgili açıklamalar ve Ahenaton un Amar-na daki hayat hikâyesi arasında çok ilginç benzerlikler vardır; 1: Musa, Sina Yarımadası na göç etmeden önce kral diye adlandırılıyordu. Ahenaton da aynı şekilde adlandırılmıştı. 2: Her ikisi de Yüksek Rahip unvanına sahipti. 3: Talmud da Etiyopya da bir şehir diye anlatılan yer aslında Amama idi. 4: Musa nın eş olarak aldığı Mısırlı Kraliçe Adonit -Aten-İt ismini taşıyordu. Aten, Ahenatonun Tanrısı At-on dan geliyordu. 5: Kraliçenin oğlunu Musa yerine kral yapmak istemesi de, Tutankamon un babası Ahenaton un egemenliğinden sonra tahta çıkışını hatırlatmaktadır. Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi Hz. Musa ve Ahenaton tek ve aynı şahıstır!..
30 David Yıldızı veya Süleyman ın Mühürü denilen altı köşeli yıldız aslında Ahenaton un mü müydü? Süleyman ın mühürü ya da David Yıldızı denilen altı köşeli yıldız-aslında iç içe geçmiş iki üçgenden oluşmuştur. Mısır Firavunu Ahenaton un krali Ahenaton mühürü, birbiri ile harmoni içinde iç içe geçmiş iki ayrı büyük piramidi sembolize etmektedir. Bu piramitlerden biri, insanın Işık Bedeni nin üst erkek bölümünü, yani elektmental kısmını, aşağı doğru olan ise Işık Beden in dişi bölümünü yani manyetik-emosyonel kısmını sembolize etmektedir. Her piramit bir Oktahedron-Sekiz yüzlü Piramidin yarısıdır. Ahenatonun mühürü bize iki yarım Oktahedronu veya ruhsal enerjiler piramidini, yani bizim kim olduğumuzu gösterir. Bu sembolizm bize, üç boyutlu fiziksel bedenimizin Sanal Gerçek Makinesi olduğunu göstermektedir. Bizler saf ışığın elektromanyetik enerjileri olarak yaratılışın derinliklerindeki hayat tec yaşamaktayız. İşte özü bu anlayışa dayanan Tek Tanrı inancı, Ahenaton un diniydi. Ahenaton Tevrat ta Musa olarak bilinir. Ahenaton un mühürü, önce Süleyman ın Mühürü sonra da David in Yıldızı olmuştur. Yehova nın-yahve nin Gizli Kimliği: 22 Eylül 2002 tarihinde ABD deki Hıristiyan Siyonistleri ziyaret eden İsrail Başbakanı Ariel Şaron şöyle diyordu; Bu ülke-israil bizimdir. Tanrı bize bu ülkenin tapusunu verdi! Son araştırmalar ve özellikle Tel Aviv Üniversitesi arkeolojik araştırma timinin bulguları, Eski Ahit ve Tora daki bütün hikâyelerin temelinden asılsız olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunun sonucunda o zamana kadar hiç düşünülmeyen bir şey, yani eski tarihçilerin bahsettiği İsrail-Exodus ünde adı geçenlerin İsrailli değil, aslında Asya kökenli Hiksoslar olduğu ortaya çıkmıştır. 1999 yılı Kasım ayında Tel Aviv Üniversitesi nden Prof. Ze ev Herzog İsrailliler hiçbir zaman Mısır da bulunmadılar, çölde yıllarca kalmadılar yi fethetmediler, dediği zaman İsrail de kıyamet kopmuştu.
31 Ayrıca profesör sözlerine şöyle devam etmişti; Yahudi Tanrısı Yahve-YHVH nin bir dişi yardımcısı da var; Tanrıça Aşera! Herzog a göre, David ve Süleyman krallıkları küçük birer kabile monarşileriydi. Herzog bu sözleri ile geleneksel YahudiHıristiyan inanç sistemini n temellerine en büyük darbeyi vurmuştu. Herzog un elindeki delillere göre, M.Ö. 7 nci Yüzyıl kadar Yahudiler tek Tanrı inancına geçmemişlerdi. Tel Aviv Üniversitesi nin Megiddo da yaptırdığı arkeolojik araştırmalarda, araştırmacı Yigael 0 yılında Süleyman a ait olduğunu iddia ettiği kanıtların M.Ö. 10 ncu Yüzyıla değil, M.Ö. 9 ncu Yüzyıla ait olduğu anlaşılmıştır. Herzog, Süleyman ve Davut arkeolojik kayıtlarda bulunmuyor, demekteydi. Herzog un araştırma arkadaşlarından biri olan İsrael Finkelstein, Ya udilerin göçebe Kenan lılardan başkası olmadığı kanaatine varmıştır. Fakat esas bomba, Herzog un keşifleriyle ilgili sonuçları açıklayınca patladı. Ona göre Yahve adlı bir eşi vardı. M.Ö. 8 nci Yüzyıla ait Yahudi yazıtlarında Yahve nin dişi bir yardımcısı olduğu yazılıydı. Yahve nin tek Tanrı olduğu inancı da bu şekilde ortadan kalkmış oluyordu. Tanrıça Aşera-Asherat ın Yave nin yardımcısı olması Yahudi/Hıristiyan Tanrı kimliğini, dolayı dayandığı monoteistik Tanrı inancını da sarsmış oluyordu. Asteroth, Ortadoğu tanrılar panteonunda önemli bir yer tutar. Sümerliler onu İn. Anna -Anu nun sevgilisi diye bilirlerdi ve Sümer destanlarında önemli bir karakterdi. Asurlular ve Babilliler onu İştar olarak bilirlerdi. Kenan lılar ona Aşterot, Yunanlılar Afrodit, Roma lılar ise Venüs diyorlardı. Onun en önemli özdeşi Mısırlı Tanrıça Hathor idi. Hathor, savaş Tanrısı Horus un karısıdır. Hathor inekle sembolize edilirdi. 26 ncı Hanedan-M.Ö. 572-525 zamanında yapılan inek heykelleri Tanrıça Hathor u sembolize etmektedir. Aşera-Bu ad, denizde yürüyen anlamına gelmektedir büyük Tanrı El in yardımcısı idi ve Elath-T olarak da bilinirdi.
32 Ras Şamrah ın çivi yazısı tabletlerinde-tak. M.Ö. 1400 tanrıların başında El ve karısı Denizdeki Aşera -Asherah bulunduğu yazmaktadır. El den sonra en büyük tanrı, El ve Aşera nın oğlu Tanrı Baal geliyordu. Lübnan geleneklerinde Baal, Jüpiter e denk gelmektedir. Suriye de bulunan bir Aşera kabartmasında, Tanrıça bir Mısır başlığı ile tasvir edilmiştir. Tevrat ın Genesis-Yaratılış bölümünde Tanrı ElŞadday diye adlandırılmaktadır. El-Şadday ın kelime anlamı Dağlardan birinin tanrısı dır. Fakat ondan başka El Olam-Ebedi Tanrı, ElElyon-En Yüksek Tanrı, El-Roi-Vizyon Ta a vardır. Sorulması gereken soru ise şudur; niçin Yahve kendine El-Şadday demiştir? Bunun cevabı Hz. im in bir zamanlar yaşadığı söylenen Kenan ın dini geleneklerinde yatmaktadır. Bu gelenekler Fenikeliler tarafından getirilmişti. Bilindiği gibi Fenike di ni gelenekleri de Sümer e dayanmaktadır. Dağlar tanrısının bir Sümer muadili vardı; o da Enlil in- Uzaktaki dağların tanrısı anlamında en genç oğlu Ish.Kur dur. Ishkur İbranice Adad veya Hadad olarak bilinir. Hadad, Ninnar/Sin in kardeşi ve Kenan ElŞadday ın önde gelen tanrısı idi. El-Şadday Yahudi inancında önemli bir yer tutar ve Tora metinlerinde yer alır. Yahve nin şiddete olan eğilimi ve seçilmiş halkını küçümsemesi, Ish.Kur-Hadad ın ülkesini işgal eden Amorit ve Hititler e karşı gösterdiği şiddetle kıyaslanabilir. Ish.Kur un imajı ve sembolleri Tanrı Baal e çok benzemektedir. O da Yahve gibi Babil e ve Mısır a düşmandı. Onun da Yahve gibi gerçek ismi Kenan-Baal-Hadad söylenmezdi. Herzog un Keşifleri Sonucunda: Eski Ahit in Yahudi Tanrısı nın: Ish.Kur = Hadad = ElŞadday = Baal = Yahve olduğu ortaya çıkm Yani Yahve nin tanrılar panteonunun en üst basamağındaki tanrı El olmayıp, ona isyan eden o -Kur, Baal, Hadad, El-Şadday olduğu anlaşılmıştı. Bu isyanda anne Aşera -Baalat, Asteroth, Elat da yardımcı oluyordu. Bu dişi varlık, Yunan ve Roma geleneklerine Afrodit ve Venüs olarak geçmiştir. Daha önceleri de Mısır da İsis arak biliniyordu.
33 Israel adının etimolojisi de; Is=İsis, Ra-Mısır panteonundaki baş tanrı, El-Tanrı Baal olarak İbranice Yisrael den çok daha fazla anlamlıdır. Yahve Ve Çocuk Kurban Ritüeli: Christopher Knight ve Robert Lomas, The Book of Hıram adlı kitapta, Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti Masonluğunun on dört derece ritüelinde Kral Süleyman ın Kenan Tanrısı Moloh a taptığından bahsedilir, demektedirler. Yazarlara göre bu ritüel, Tevrat taki Kral Süleyman Yahve den vazgeçerek diğer tanrılara döndü, şeklindeki hikayeyi tasdik etmektedir. Moloh aslında sadece bir put değildi. Birçok araştırmacı onun Kenan lıların Güneş Tanrısı old hudiler arasında çocuk kurban ritüelleri ile anıldığına inanmaktadır. Moloh adı Malak dan türemiştir. Melkizedek gibi Kral anlamındadır. Moloh uzak geçmişte Kenan Güneş Tanrısı idi. Fakat Tevrat ta Moloh un bir Tanrı dan çok, bir kurban biçimi olarak anlatıldığını görüyoruz. Söz konusu kurban, kralın öz çocuklarını diri diri yakmasıyla tanrıları sakinleştirme amacını güdüyordu. Süleyman ın çok geniş bir haremi ve sayısız çocuğu vardı. Bunlardan bir kısmı niye kurban edilmiş olmasın? Moloh un ilk tasvirleri onu boğa başlı bir yaratık olarak göstermektedir. Moloh a tapınmanın özelliği, Moloh ateşinde çocukların ritüel olarak yakılmasıydı. Bu ritüel, çocukların yavaş yavaş ateşte yakılarak acı içinde öldürülmeleri ile icra ediliyordu. Tevrat bu korkunç ritüeli Ammonit lerin iğrenç bir uygulaması olarak adlandırsa da Yahudi yasalarının yazıldığı tarihlerde bu ritüelin uyguland edir. Bu Moloh hikâyesi, Minotaur mit ine çok benzemektedir. Bu yaratığın Girit Adası ndaki Minos l rentinde yaşadığına inanılırdı ve Minotaur Grekçe Minos Boğası demekti. Minos Boğası ve Kenani Moloh arasında ilginç bir bağlantı olduğu derhal göze çarpıyor. Çünkü Kenaniler in bir alt gurubu olan Filistinliler, Girit ten gelmişlerdi.
34 ABD Nashville deki Vanderbilt Üniversitesi nden Prof. Philip Hyatt, Filistinliler Ege bölgesinden ve Girit Adası ndan gelerek güneybatı Filistin de beş şehirden oluşan bir konfederasyon kurmuşlardı, r. Minotaur hikâyesi, Girit te çocukların kurban edildiği bir dönemin anısına dayanıyordu. Tevrat ın Genesis bölümünde, Hz. İbrahim in en büyük oğlu İsak ı Moria Dağı nda kurban etme İlginçtir ki dağın o noktası, Yahudiliğin kurucu babalarının ilk doğan çocuklarını Moloh un a di. Tevrat ın yazarları İbrahim in ilk doğan oğlunu Moloh lamadığını -yani yakarak öldürmediğini anlatmaya çalışırlar. Ama İbrahim oğlunu kurban ten sonra, Güneş tanrısı El-Elyon onun cezasını affetmişti. İbrahim in M.Ö. 1900 yıllarında oğlunu kurban etmeye niyetlendiği tanrı Yahve değil, El-Elyon Son yapılan araştırmalar, bu kurban yerinin Melkizedek Krallığı olduğu ve yüzyıllar sonra, çocukların k iği yere, Süleyman Tapınağı nın yapıldığı ortaya çıkmıştır. Profesör Hook a göre, antropolojik açıdan Süleyman Tapınağı nın yeri, Yahudiler de çocuk kurbanı geleneğinin varlığının bir deliliydi. Tevrat ın Krallar, II. Kitap 16. Bölümünde, 1-5 ayetlerde Yuda Kralı Ahaz ın Süleyman devrin Yahve Tapınağı nın yapımından 200 yıl sonra bile Moloh a taptığından bahsedilir. Kudüs şehri duvarının güneybatısındaki Hinnom Vadisi, çocukların Moloh a kurban edildiği yerdi. Vadinin adının çocukların alevde yakılması ile anıldığı için buraya Gehenne-Cehennem denmeye başlanmıştı. Yahudilerdeki çocuk kurban ritüeli ile ilgili araştırmalar, bunun kutsal meşe ağaçları, ritüel seks ve ölüler kültü ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Bütün bunların, kendilerini Tek Tanrı nın Seçkin Halkı olarak ilan eden Yahudiler için oldukça garip düşünceler olduğu inkar edilemez. Davud ve Süleyman dan yüzyıllar sonra bile Moloh tapınmasının sürmesi, Yahudilerin iddialarının aksine, tek Tanrıcılıktan fazla etkilenmediklerini göstermektedir.
35 Gerçekten de Hz. Musa dan, Kudüs Tapınağı nın M.S. 70 yılında tamamen yıkılmasına kadar, Yahudiler çevrelerindeki halkların dinlerini bir ergitme p tasında eritip, kendilerine göre bir sentez yapmışlardı. Hiksoslar: Tarihçi Josephus-M.Ö. 100-37 de Herzog gibi İbranilerin Mısır da tutsak edildiği hikayesini kabul etmemişti. Josephus bir adım daha da ileri giderek, Yahudilerin ırk kökenlerinin Hiksoslar a dayandığını söylemişti. Heidelberg Üniversitesi nde isim yapmış bir Ejiptolog olan Jan Assmann, Exodus hikayesinin, Hiksoslar ın Mısır dan kovulmasının ters çevrilmiş bir anlatımı olduğunu ve Hz. Musa nın da bir Mısırlı olduğunu idd Aynı şekilde Toronto Üniversitesi nden Donald P. Redford, Tora ve Eski Ahit teki Yahudilerin Exodus hikayesinin aslında Hiksoslar ın Mısır dan kovulması olduğunu iddia etmiştir. Bu teoriyi orta an kitabı Egypt Canan and Israel in Ancient Times 1993 yılında Arkeoloji dalında en iyi araştırma ödülünü kazanmıştı. Sami-Asyalı melez bir grup olan Hiksoslar ın Nil Vadisi ne sızdıklarına dair reddedilemez deliller vardır. Bunlar Aşağı Mısır da-m.ö. 17 nci Yüzyıl iktidarı ele geçirmişler ve M.Ö. 1674 den M.Ö. 1567 ar burada egemen olmuşlardı. Mısır daki Hiksoslar Ish.Kur a benzeyen Set e tapıyorlardı. Her iki tanrı da yıldırım tanrısıydı. 7 nci Yüzyılda Yahudi araştırmacıları tarihi gerçekleri tersine çevirerek, sürgün hikâyesini, dönüştürdüler. Daha sonra da düşmanları olan Firavun Ahmose nin adını değiştirerek onu Yahudi devrim lideri Musa ya dönüştürdüler. Gerçekte iki ayrı kökenli Musa karakteri de tek bir kişiliğe dönüştürülmüştü. Ahmose nin başarıları M.Ö. 1567 de Mısır daki 18. Hanedanın kurulmasına yol açtı. ThotMoses III, bir travesti olan Firavun Acepsut u devirdi ve ThotMoses IV ün yönetiminde Mısır İmparatorluğu, Sina dan Filistin e oradan da Babil ve Kenan a kadar yayıldı Bu yayılmanın sonucunda, Amenofis III-M.Ö. 1380 sınırları bugünkü Türkiye ye kadar dayanan bir imparatorluğa hükmetmeye başladı. Hiksoslar ın de bu imparatorluğun sınırları içinde kalıyordu.
36 M.Ö. 1353 de tahta Amenofis IV geçti. O, yeni bir monoteist-aten kült kurarak, adını Akhenaton olarak değiştirdi. Esrarengiz bir kadın olan Nefertiti ile evlenerek, kendini tek tanrı Aten-RA ile insanlık arasındaki aracı bir tanrı olarak ilan etti. Bütün insanların Aten in çocukları olduğunu söyleyen Akhenaton, bütün imparatorluğa egemen olan bir din kurmayı planlı. O, bütün putları ve tek büyük Tanrı dışında tanrılar olabileceği düşüncesini yasaklattı. Akhenaton ve babası Amenofis III ün yanında ikinci bir Musa daha görüyoruz. Bu dönemin önemli şahsiyetlerinden biri Hapu nun Amenofis oğlu dur. O her iki kralın veziri idi ve dünyayı ve insanlığı yaratan, yaşayan tanrı Aten in şahsında bütün eski tanrıları birleştirmişti. Bu Güneş Diski Ra. Horus ve diğer bütün tanrıların tek bir tanrıda birleşmesini sembolize ediyordu. Bu güneş diski sembolizmi boğanın boynuzları arasında olarak gösteriliyordu. Modern tarihçilere göre Amenhotep in krallığının üçüncü yılında, Nubia nın yöneticisi Mermos Nil deki küçük bir isyanı bastırmak için harekete geçmişti. Buradaki asıl hedef gizli altın m i korumaktı -Bu altın madenleri Mısır yöneticilerine büyük servetler sağlıyordu. Peki kimdir bu Mermose? Tarihçi Dawn Breasted e göre bu ismin Yunanca tercümesi Musa idi. Tevrat ta yazılı olmayan Yahudi tarihine göre, Mu Firavun un ordusunu güneye doğru yani, Habeşistan a götürmüş ve Atbara Nehri yakınlarına ulaşmıştı. Burada Saba Şehri Prensesi Meroe ile tanışarak ona aşık olmuştu. Mermose-Musa, Saba Prensesinden evlilik hediyesi olarak bu şehri teslim almıştı. Tevrat ta bu evlilikten Sayılar 12:1 de bahsedilir. Akhenaton yönetiminin sonunun nasıl geldiği tarihçiler için bir muammadır. Bazı tarihçiler Ak aton un vebadan öldüğünü, bazıları ise öldürüldüğünü söylemektedir. Kesin olan bir şey varsa, Akhenaton un ölümünden sonra Mısır eski tanrılarına geri dönmüş ve Akhenaton ve kültüne ait bütün izler ortadan kaldırılmıştı. O sıralar Mısır dan sürülen Hiksoslar, Kenan da yaşamaktaydı. İşte burada İsrail-Hiksos bağlantısı ortaya çıkmaktadır.
37 Tevrat taki Exodus ve Mısırlıların Hiksosları sürmesi arasında 400 yıllık bir boşluk vardır. Samuel kitaplarındaki tarihlendirme sistemleri kullanılırsa, bu boşluk 554-612 yıl arası de edir. Hiksos sonrası Mısır tarihi kayıtları, İmparatorluğun Kenan a kadar yayıldığını gösteriyordu. Tevrat a göre İbranilerin Kenan ülkesine girip yaşamaları, Süleyman Krallığı ndan 400 yıl önce gerçekleşmişti. Kenan da yaşayan İbraniler Mısır egemenliği altındaydı. Burada-Yani Kenan da Yahve ve Kenani -Baal arasında bir kıyaslama yapılabilir ve Exodus ta anlatılan Firavun un ilk doğan çocukla ikayesine bir açıklık getirebiliriz. Moloh a tapanlar ilk doğan çocuklarını Tanrılarına kurban ederlerdi!.. Kenan daki Yahve ye tapanların da zor zamanlarda çocuklarını, boğazlarını keserek kurban ettikleri bilinmektedir. Kurbanlar Topheth denilen kutsal yerlerde öldürülürdü. Nitekim arkeologların Topheth sitele de yaptıkları kazılarda çocuk kemiklerine rastlanmıştır. M.Ö. 200 ün başında, Aten kültünden çok farklı olarak, Yahudi inancına Irk Üstünlüğü fikri İsrailli araştırmacı Herzog un buluşları, modern İsrail in işgal ettiği toprakları kendisi için ilahi bir hak olarak görmesinin mümkün olmadığını ortaya koymuştur. Eski Ahit-Tevrat: İngiliz yazar David Icke ye göre, M.Ö. 586 yılında, Babil esareti sırasında, sürüngenimsi-aryan rahipliği hiyerarşisinin başkenti olan Babilon da İbrani rahipleri, yani Levililer gerçekte olanları tahrif ederek, yeniden kendilerine göre, bir tarih imal ettiler. Levi rahipleri, Sümerlerden o güne kadar gelen bilgileri, bazı gerçekler, çoğu zaman sembolik gerçekler ve fa tezilerle karıştırarak Eski Ahit in temellerini oluşturdular. Eski Ahit in, Yaratılış, Exodus, Le bölümü daha sonra Yahudileştirilen Tora ile birlikte Babilon daki ikametleri sırasında Levi rahipleri tarafından yazıldı. Birçok Hıristiyan fanatiğin de inandığı gibi Eski Ahit Tanrının kelamı olmayıp, sürüngenimsi veya yarısürüngenimsilerin oluşturduğu Babil Kar direktifleriyle Levililer in uydurduğu sözlerdir.
38 Böylece insan kurban eden, kan içen fanatiklerin ve kara büyücülerin-yani Babil Kardeşliğinin çıkarttığı yasalar, Yahudi halkının uymaya mecbur k ar haline geldi. Tevrat taki birçok hikâye Sümerlilerden alınmıştır. Örneğin, Sümerlilerin Edin hikâyesi, Levililerin Eden -Cennet bahçesine dönüşmüştü. Musa nın hikâyesi de Babil Kralı yaşlı Sargon un hikayesinin tıpa tıp aynısıdır. Bütün bu dini metinler, Babilon daki sürüngenimsi gizem okuluna inisiye edilen Levililer tarafından yazılmıştır. Bu hikâyeler semboliktir ve a ncak inisiyelerin anlayabileceği şekilde kodlanmıştır. Tevrat taki Siyon Dağı=Güneş Dağı anlamına gelmektedir. Güneşin doğudaki dağlar üzerinde doğm bugün biraderliğin çok kullandığı sembollerden birisidir. Levililerin Exodus hikâyesi, İbrani bilgisinin Mısır gizem okullarından çalındığını gizlemek için uydurulmuş bir kılıftır. Mısırlılar, Yehova inancını kutsal bilimlere karşı işlenmiş bir suç olarak-yani kutsal bili ak telakki ediyorlardı. Daha önce de belirttiğim gibi, masonik tarihçi Manly P. Hail, Mısır devlet dininin kara büyücülerin elinde olduğunu yazıyordu. Levi li-babilon man syon şeklinin bu tip bir kara büyüden esinlendiği bir gerçektir. Yahudilikten beslenen bir din olan Hıristiyanlığın temel inançları da Levililerin yazdıkları dogmalara dayanmaktadır. Levililerin Mısırdan çaldıkları ve Babilon daki ikametleri sırasında ilaveler yaptıkları bilg la idi. İbranice QBL-Kabala şeklinde yazılan bu bilgiler, ağızdan kulağa aktarılan gizli bilgi anlamı ydı. Bu metot, inisiyeler arasında gizli bilginin iletişiminde kullanılıyordu. Yahudilik de, Vatikan gi bi Babil Kardeşliği nin bir cephesidir. Kabala, Eski Ahitte ve diğer metinlerdeki gizli bilgilerin kodlarla gizlenmiş bir şekl iydi. Levi kodlamasına örnek olarak Ezra kitabı nın yazarı beş Musevi fakih in adını verebiliriz; b Garia, Dabia, Tzelemia, Echanu ve Azrel di.
39 Dabia: Bir metindeki veya cümledeki kelimeleri kapsar. Tzelemia: Sayılar, sayılan şeyler veya anlaşılmayacak bir şekilde belirtilen Echanu: Değiştirilen bir şey Azrel: Ezra nın ismi, el burada Ezra nın çalışması anlamına geliyor. Bir inisiye beş fakih in adını tek bir cümlede şöyle okuyordu: Kelimelerin ikaz işaretleri-ki anlaşılmaz bir şekilde dizilmiştir- Ezra tarafından değiştirilmiştir. İlginçtir ki, Tevrat ın Şifresi adlı kitapta Eski Ahit in İbranice versiyonunda geleceğe ait bilgi kodlarının bulunduğu iddia edilmekteydi. Bu kodla ra baktığınız zaman bolca dezenformasyonla karşılaşıyoruz. Örneğin; Kennedy nin Lee H. Oswald tarafından-tek başına vurulduğuna bugün kim inanır ki? Gerçek şu ki rat ta bir kod var ama yalnız inisiyeler için Bütün gizem okulları için 12 sayısı çok önemliydi. 12 bir şifre olarak, yılın 12 ayını, 12 burcu sembolize eder. Güneş ise Tanrı olarak 13 sayısı ile sembolize edilir. 13 sayısı bu sebepten kutsal 12 ve 1 diye bilinir. Buradan İsrail in 12 kabilesine, Hz. İsa nın, Buda nın, Osiris in ve Quetzalcoatl ın 12 müridine, ilaveten Kral Arthur ve 12 Yuvarlak Masa Şövalyesine, oradan da Himmler in 12 S.S. Generaline-12 Şövalye ulaşmak mümkündür. İskandinav mitolojisinde de 12 sayısı önemli bir rol oynuyordu. Bu sembolleri bayraklarda, reklam ve şirket logolarında görmek mümkündür. Bir biraderlik kuruluşu olan Avrupa Birliği nin sembolü 12 yı kutsal sayılar ve kutsal geometri-16 söz konusudur. O sebepten, Mısır heykelleri 6 veya 12 sayılarına veya katlarının oranına göre yapılırdı. Bu sayısal şifrelerin çok daha derin anlamları vardır. Sayılar aynı zamanda titreşimsel frekansları da temsil ederler. Her frekans belirli bir sayıya, renge ve sese denk gelir. Bazı sayılar, renkler ve ses lerle temsil edilen frekanslar çok güçlüdür. Buradan da anlaşılacağı gibi semboller frekansları temsil eder. 16: Kutsal Geometri, sayıların uzayda gözler önüne serilişinin haritalarını çıkarır. Sayılar ya da Aritmetik, Müzik, Geometri ve Evrenbilim, kadim dünyanın Yüce Bilimler inden önde gelen dört tanesidir. Onlar ilgili şahsın kendisinin farkında olmaksızın, bilinçaltını etkiler. Bu bazı gizli örgüt sembollerinin niye ulusal bayrak, şirket ve reklam logolarının üzerinde bulunduğunu gayet iyi açıklamaktadır.
40 İbraniler, İsrail li veya Yahudi değildiler, onlar Mısır gizem okullarının inisiyeleri veya kurucuları idiler. Bu sebepten genetik olarak bir İbrani veya Yahudi ırkını ispat etmek mümkün olmamaktadır. Yahudi rahiplerine verilen Kohen adı Kahen den gelmektedir ki, bu da Mısırlıların prens veya prensesler için kullandıkları bir isimdir. Hatta Yahudilikteki sünnet geleneği bile Mısır gizem okullarından alınmadır. Bu gelenek M.Ö. 4000 yılına kadar geri gitmektedir. Gizem okullarında hiçbir aday sünnet olmadan inisiye edilmiyordu. Eski Mısır da İbrani dini ve yasaları diye bir şey yoktu, çünkü İbrani ırkı diye bir şey mevcut değildi!.. Buradaki tek tapınç, Mısır tapıncı idi. İbrani dini, dili ve ırkı, Mısırlı inisiyelerin-ki tarihte Levi ler olarak biliniyor- Mısır bilgilerini, ülke d, yeni bir hikaye uydurmaları ile ortaya çıktı. İbranileri Mısır a bağlayan tek şey, Hiksos veya Çoban Kralları nın Mısır ı istilası olabilir.-bu konuda Hiksoslar bölümüne bakınız. Mısırlı tarihçi Manetho, acayip ve barbar bir ırkın Mısır ı istila ederek kontrolü ele geçirdiğinden bahseder. Bunlar daha sonra Mısır dan kovularak, Kudüs adlı bir şehir inşa etmişlerdi. Hiksoslar, Habiru -İbraniler larla aynı etnik gruptan olabilirler. Gerek Hiksoslar, ge rekse Habiru lar Eski Ahit teki İbrahim in geldiği ülkeden, yani bir zamanların Sümer ülkesinden geliyorlardı. Kral Süleyman-Solomon ve tapınağı semboliktir. Kral Süleyman diye birinin yaşadığına dair hiçbir delil yoktur. Adı hiçbir yazıtta veya kayıtta geçmemektedir. Levililer metinlerini yazmadan önce, Yunanlı tarihçi Heredot-M.Ö. 485-425 Mısır a giderek ülkenin tarihi ile ilgili birçok araştırma yapmış, fakat ne Süleyman Krallığı ile ilgili, ne de İsraillilerin Mısır dan kitle halinde göçüne -Exodus ait herhangi bir şey duymamıştı. Platon da aynı bölgeye yolculuk yapmış o da hiçbir şey duymamıştı. Neden? Çünkü bütün bunlar sonradan uydurulmuş, imal edilmiş hikayelerdi. Sol-Om-On bize üç lisanda Güneş i anlatmaktadır. Süleyman -Solomon ın tapınağı Güneş i sembolize ediyordu.
41 Talmud efsanelerinde, Süleyman Kabala yı anlayan, cinleri çağıran, Üstat Büyücü olarak anlatılır. İbrani tarihi diye imal edilmiş hikayelerin çoğunda gizli bilgi sembolizmi vardır. Daha önce de bahsettiğim İngiliz yazar L. A. Waddell, The Phoenician Origin Of Britons adlı kitabında şöyle demektedir; Grek ve Roma tarihi kayıtlarında İbrahim veya Tevrat ta adı geçen diğer Yahudi Peygamberlerin-bunlara Musa, Davut, Süleyman da dahil olm ak üzere- varlığına ait hiçbir yazılı belge veya delil bulunmamaktadır. Musevi yasaları, yani Musa nın kanunları, aslında Levi li rahiplerin-yani sürüngenimsiler ve melezlerinden oluşan Babil Kardeşliği nin- yasalar Tora ve Talmud, Babil esareti sırasında kaleme alınmış kitaplardır. Bu kitapları Levililer yazmışla erçeği gizlemek için Musa hikayesi ni uydurmuşlardır. Levililerin metinleri Yahudi olmayanlara karşı fanatik ırkçı bir nefretle doludur. Şurası da ir gerçektir ki, Talmud bu dünyadaki en ırkçı kitaplardan biridir. Gerek bizzat Talmud içinde ve gerekse Talmud cu literatür içinde sayısız miktarda kadın düşmanı ifadeler vardır. Tractate Shabat ın 152. sayfasındaki kadın betimlemesi ibret vericidir: Kadın, dışkı ir çuvaldır. Talmud ya da Kutsal Kitap öğretilerinin kadınlarca öğrenilmesini engelleyen dini yasak, geçmişte olduğu gibi bugün de büyük bir öneme sahiptir. Nablus yakınlarındaki bir yeshivanın müdürlüğünü yürüten Rabbi Yitzhak Ginsburg, 26 Nisan 1996 tarihli Jewish Week te yayınlanan ve aynı gün aaretz de alıntılanan bir makalesinde şu görüşleri dile getiriyordu: Eğer Yahudi vücudundaki hücrelerin her biri kutsallık taşıyorsa, ve böylelikle Tanrı nın bir parçasıysa, o halde DNA daki her bir dizi de Tanrı nın parçasıdır. Bu sebeple, Yahudi DNA sı ile ilgili her şey özeldir. Rabbi Ginsburg, bu ifadelerden iki sonuca varıyor: Bir Yahudi, karaciğere ihtiyaç duyduğunda, kendisini kurtarmak için Yahudi olmayan günahsız ir kişinin ciğerini alabilir mi? Torah muhtemelen buna izin verir. Çünkü, Yahudi nin hayatı, sonsuz değer taşımaktadır. Yahudi nin hayatı, Yahudi olmayan daha kutsal ve değerlidir. Burada, Rabbi Ginsburgh un Hebron daki İbrahim Camii katliamının faili Baruch Goldstein ı öven kitabın yazarlarından biri olduğunu ha-
42 tırlatmak faydalı olacaktır. Ginsburgh, Yahudiliğe göre, bir Yahudi nin, Yahudi olmayan kişileri katletmesinin cinayet olmadığını ve suçsuz Arapların intikam hırsıyla öldürülmelerinin bir Yahudi erdemi olduğunu belirttiği bir bölümle bu kitaba katkıda bulunmaktaydı. Yahudi olmayanlara düşmanlık Talmud la sınırlı kalmamaktadır. İbranice kaleme aldığı yazılarl Kabala konusunda uzman olan Yesaiah Tishbi, oldukça akademik nitelikli çalışması, Lurianic bbala da Şeytan Teorisi ve Şer Alanı adlı kitapta-1982 şunları söylüyor: Beklentilerin ve kurtuluş planlarının sadece Yahudiler için hazırlandığı gayet açık. Tishbi, Rabbi Luria nın en yetkin yorumcularından olan ve bunları Kutsallığın Kapıları adlı eserinde toplamış olan Rabbi Havim Vital den alıntılar yapmakta ve Yahudi olmayan insanların şeytani ruhlar olduğu yönündeki Lurianic doktrine vurgu yapan yazılarından örnekle ermektedir: Yahudi olmayan insanların ruhları, tamamen şeytan sınıfının dişi bölümünden gelmektedir. Bu nedenle, Yahudi olmayan kişilerin ruhları uğursuz olarak nitelendirilir ve ilahi bilgiden yoksun olarak yaratılırlar. Bugün Levi Rahipleri-Yani Talmud cu Siyonistler hiyerarşisinin elindeki en büyük koz, bütün dünyada çok iyi örgütlenmiş olan bir Yahudi-Masonluğa-B nai-b rith bağlı Anti-Defamation League -ADL dir. AD zmi ve İsrail i eleştiren herkesi ezmek için devamlı olarak anti-semitizm suçlamasını bir silah ol llanmaktadır. Birçok Yahudi araştırmacı ve antropolog, Yahudi ırkı diye bir şey olmadığını, bunun bir inanç meselesi olduğunu belirtmekteler. Yahudi Halkı konsepti, Tevrat gibi Levililer tarafından imal edilmiş tir!.. Kendilerine Yahudi diyen insanların, bugün İsrail diye adlandırdıkları ülke ile hiçbir genetik bağı yoktur!.. Yahudi yazar Arthur Koestler in de belirttiği gibi, küçük bir azınlık hariç, İsrail in kurucularının tamamı genetik olarak güney Rusya ya bağlıdır. Tipik bir Yahudi ırk karakteristiği olarak bilinen kanca bur ar da genetik olarak Kafkaslar ve güney Rusya ya aittir. İsrail e değil!.. Arthur Koestler, ünlü kitabı 13. Kabile de M.S. 740 yılında Hazar Türkleri nin kitle halinde Yahudiliğe geçmesini bütün detayları ile anlatmaktad
43 Yahudilik içinde iki farklı etnik grup göze çarpmaktadır; Sefarad lar ve Aşkenaz lar. Sefarad 15 nci Yüzyıla kadar İspanya da yaşayan ve daha sonra buradan kovulan Yahudilerin torunlarıdır. Aşke ar ise Hazarlar ın soyundan gelmekte ve dünya Yahudiliğinin çoğunluğunu oluşturmaktadırlar.-yaklaşık 11 milyon Buna karşılık Sefarad ların 1,5 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu 11 milyon kişinin İsrail le hiçbir tarihi bağlantısı olmamasına karşı stin i işgal etmişler ve İsrail devletini kurmuşlardır. Çünkü Tanrı onlara kutsal kitapta bu toprakları vadetmişti. Peki Eski Ahit i kim yazmıştı? Le pleri!.. Hıristiyanlığı ortaya çıkaran Yeni Ahit i-incil i kim yazmıştı? Levi lileri kontrol eden aynı güç, yani Babil Kardeşliği!.. Yeni Ahit-İncil: Kafkas dağlarından ve Ortadoğu dan gelen Aryanlar ın birçok ülkeye Tanrının Oğlu efsanesini beraberlerinde götürdüklerini görüyoruz. Bunların büyük çoğunluğu Hz. İsa nın adının bile duyulmadığı zamanlarda yaşamışlardı. İşte bunlardan birkaçı: Hindistan da Krişna, Hindistan ın Buda Sakia sı, Bermuda nın Salivahana sı, Mısır daki Osiris ve Horus, İskandinavya da Odin, İran da Zerdüşt, Fenike de Baal ve Tauat, Tibet te Indra, Suriye Babilon da Tammuz -Temmuz, Frigyalılar ın Attis i ve Mexico nun Quetzalcoatl ı v.b. gibi Bunlardan başka Tanrının Oğulları da vardı; Hıristiyanlıktan önceki Roma-Pers Tanrısı Mitra Dionyysus ve Bacchus gibi. Mitras,-17 bugün gizli örgütlerin halen kullandığı bir semboldür ve kanatlı bir aslan la sembolize edilir. 17: Roma İmparatorluğunda Mitraizm, Hıristiyanlığın en önemli rakiplerinden birisiydi. Fransı arihçi Ernest Renan; Eğer Hıristiyanlık doğuş yıllarında ölümcül bir hastalık tarafından durdurulsaydı, dünya bugün Mitras dininde olurdu diyordu. Hıristiyanlık ve Mitraizm birçok yönden kardeş dinlerdi Aynı coğrafi bölgede, aynı zaman diliminde ortaya çıkan Mitraizm ve Hıristiyanlık, aynı kült nlerin iki değişik ürünü anlamına geliyordu. Mitraizm Roma İmparatorluğunda İsa dan sonra birinci yüzyıl başladı, üçüncü yüzyılda en yaygın duruma ulaştı ve nihayet dördüncü yüzyılın sonunda Hıristiyanlığa yenik düştü. Masonluğun üstat derecesinde Aslan la ilgili referanslar vardır. Bunlar eski Mitra gizem okulu sembolizminden gelmektedir. Mitra ayinlerinde inisiyelere aslanlar denir ve alınlarına Mısır haçı çizilirdi.
44 Mitra nın klasik sembollerinden biri, bedenin etrafına dolanmış bir yılan ihtiva eden aslandı. Bu aslan aynı zamanda elinde göklerin anahtarını da tutmaktadır. Bu daha çok bir Nemrud sembolizmi ve Hz. İsa nın 12 Havarisinden biri olan Aziz Peter in, göklerin anahtarını tutması hikayesinin de aslıdır. Babil gizem okulunun baş rahibinin de adı Peter di. Mitra kültü inisiyesi-aynı Hıristiyanlıkta olduğu gibi- ritüelini tamamladıktan sonra, bir parça ekmek yer ve şarap içerdi. Mitra inancında ekmek Mitra nın etini, şarap da onun kanını sembolize ediyordu. Hıristiyanlık aslında-hıristiyanlığın bizzat kendisi tarafından lanetlenen- Pagan Güneş dinid aynı zamanda yine Papa tarafından lanetlenen bir Astroloji dinidir. Kilise hiyerarşisi tabii ki bunları biliyordu ama önemli olan Hıristiyanların bunları bilmem esiydi!.. Bugün Roma da Vatikan ın bulunduğu yer, Mitra nın takipçileri için de kutsal sayılan bir yerdi. Bu sebepten Mitra nın tasviri ve sembolleri Roma çevresindeki kayalara ve taş tabletlere işlenmiş bir va ziyette bulunmuştur. Hıristiyanlık ve Roma Kilisesinin temelinde PerRoma güneş Tanrısı Mitra-Nemrud vardır!.. Horus, Mısır da Tanrının oğlu idi. Hıristiyan Kilisesi ile eski Mısır arasındaki bağlantılar inanılmayacak kadar çoktur. Örneğin, Hz. İsa Dünyanın Işığı idi, Horus da Dünyanın Işığı dır. Hz. İsa bakire Meryem in oğlu idi, Horus da bakire İsis in oğludur. Hz. İsa nın 12 Havarisi vardı, Horus un da 12 takipçisi vardı. İlginçtir ki, Hz. İsa ya atfedilen Dünyanın Işığı deyimi, Aryan-Fenikeliler tarafından Hz. an binlerce yıl önce, Tek Gerçek Tanrı yı tanımlamak için kullanılmıştı. Hıristiyanlar Hz. İsa yı başında ışıktan bir hale ile tasvir ederler, Fenikeliler de güneş ta il i başının etrafında ışın saçan hale ile tasvir ederlerdi. Güneş, Mısır gizem dininin temelini teşkil ediyordu. Güneş tanrıları ile ilişkili bakire ann Kraliçe Semiramis ve Ninkurşag, Mısır da İsis olarak biliniyordu. İsis yaratıcı dişi gücü sembolize ediyordu. Zamanla Horus, Hz. İsa ya İsis, Meryem e-hz. İsa nın bakire annesi yani Güneşe dönüştü. Merye Hz. İsa ile tasvir edildiği resimler herkesin malumudur.
45 Mısırlılar ın İsis i kucağındaki bebeği Horus ile tasvir ettikleri resim, Meryem in kucağında esmin aynısıdır. Bu portreler tabii ki sembolikti. İsis, Virgo -Sümbüle burcu ve takımyıldızı, yani virgin=bakire nun Astrolojik işareti ile ilgilidir. İsis e Denizin Yıldızı ve Göklerin Kraliçesi denirdi. İlginçtir ki Meryem e de Göklerin Kraliçesi denirdi. Bu deyimlerin kökeninde Babilon daki Göklerin Kraliçesi Kraliçe Semiramis bulunmaktadır. Kolaylıkla anlaşılacağı gibi, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin her ikisi de Babil dininin bir parçasıdır. Bütün dünyada aynı güneş dinlerini ve rimellerini görmekteyiz. Sümer de, Babilon da, Asurlula Mısır da, İngiltere de, Yunanistan da ve genel olarak bütün Avrupa da, Mexico, Orta Amerika ve Avustralya da. Siyon Manastırı gizli örgütünün büyük üstadı Leonardo da Vinci, ünlü Son Yemek adlı tablosunda Hz. İsa nın 12 Havarisini üçerli dört gruba ayrılmış olarak resmetmişti. Ortadaki Hz. İsa Güneş rdu. Burada yine gizli bir örgüte üst derecede inisiye olmuş bir kişinin tablosundaki Astrolojik sembolizmle karşılaşıyoruz. M.Ö. 2200 yılları civarında Meikizedek-18 Rahipliği diye bilinen bir grup, kuzu yününden önlükler takıyordu. Kuzu, astrolojik olarak koç burcunu sembolize ediyordu. Hıristiyanlıktaki kuzu sembolizm i de aynı anlama gelmektedir. Bugün başta Masonlar olmak üzere birçok biraderlik örgütü bu önlükleri takmaktadır. 18: Meikizedek veya Meikisedek; Bu isim, Yahudi-Hıristiyan geleneğinde Dünyanın Kralı nın bi t kendi fonksiyonunun gayet açıkça altına gizlenmiş olduğu isimdir. Melki-Sedek, Tevrat ta aynı zamanda hem kral, hem de rahip olarak belirtilir ama bu ad Adalet Kralı anlamına gelmektedir ve o, aynı zamanda Salem yani Barış Kralı dır. Yahudi-Hıristiyan geleneğine göre biri Harun un düzeni diğeri de Melkisedek in düzeni olmak üzere iki ruhanilik mevcuttur. Melkisedek düzeni tıpkı Melkise him den üstün oluşu gibi, ilkinden daha üstündür. Sedek aynı zamanda, meleğinin ismi Sad-kiel-Melek olan Jüpiter gezegeninin de adıdır. Melki-Sedek ismi ile olan benzerliği dikkat çekicidir. İskenderiye Gnostiklerinin Pistis Sofyası nda-pistis Sophia Melkisedek, Ebedi Işığın Büyük Alıcısı olarak nitelendirilir. Hıristiyanlıktaki haç ı ele alırsak, haç a dini bir sembol olarak her kültürde rastlamak mümk a yerlilerinden Çinlilere, Hindistan, Japonya, Mısır, Sümer, eski Avrupa halklarında ve Orta ve Güney Amerika da haçlarla karşılaşıyoruz.
46 Tan veya Tav haçı ki, T harfine benzer, Druid Tanrısı Hu nun sembolüdür. Bu sembol günümüzde Masonlar tarafından kullanılmaktadır. Mısırlıların ünlü Crux Ansata sına-hayat Haçı eski Orta Amerika medeniyetlerinin hepsinde rastlıyoruz. Crux Ansata su ile ilgiliyd i ve Babilliler bunu Su Tanrıları nın bir sembolü olarak kullanırdı. Doğunun insan-sürüngenimsi tanrıları olan Nagalar ın da suda yaşadıkları varsayılırdı. İnsanlığın kurtuluşu için ölen tanrı kavramı da oldukça eskidir. Hindistan dinlerinde, Hıristiyanlık ortaya çıkmadan önce, haça gerilmiş tanrı kavramı vardı. Bu kavramın kökenler Aryanlar a dayanıyordu. Hindular ın İsa sı Krişna da bir haça çivilenmiş olarak tasvir edilir. Mexico nun mitolojik kahramanı Quetzalcoatl denizden bir haç taşıyarak çıkmıştı. Gizem okullarında altın haç aydınlanmayı, gümüş haç arınmayı, tahta haç ise yüksek bir gaye edinmeyi sembolize ediyordu. Hz. İsa yı yaralayan mızrak hikâyesi bile gizem okulu sembolizmi taşımaktadır. Bütün bu anlattıklarımdan da anlaşılacağı gibi, Hıristiyanlık pagan dinlerin yerine geçmemiştir, çünkü kendisi pagan bir dindir!.. 1947 yılında Lut gölü kenarında bulunan Kumran -Parşömen tomarları yazmaları bize Essen Kardeşliği ve Hz. İsa hakkında çok farklı açıklamalar getirmektedir. Bu tomarlardan öğrenildiğine göre, Essenliler, Eski Ahit metinlerini yazan Levililer in fanatik takipçisiydiler. Bunlara uymayan herkesi de düşman sayıyorlardı. Essenliler Terapotlar-Şifacılar denilen bir Mısır tarikatının Filistin koluydu. Eski Mısır ın gizemli bilgilerine inisiye olmuşlardı. Terapotla e Essenliler Mısır ın krokodili ni-timsah sembol olarak kullanıyorlardı. Essenliler halüsojenler başta olmak üzere gizem okulu inisiyasyonlarında kullanılan ilaçlarla ilgili derin bilgilere sahiptiler. Kutsal bitki veya Kutsal mantar denilen bir ilaç, Yahudi Hahamlar tarafından kullanılıyordu. O zamanlardan kalma bir resimde, bir Haham mantar şeklinde başlıklı görülüyordu. Bu da ritüellerde kullanıl halüsonejik mantarların önemini çok iyi ortaya koyuyordu.
47 Essenliler, Yunanlı filozof ve matematikçi Pitagoras ın düşüncelerini savunuyorlardı. Pitagoras Grek ve Mısır gizem okullarına inisiye olmuş bir kişi Dönemin tarihçisi Josephus a göre Essenliler evreni yöneten güçlerin isimlerini gizli tutmaya yemin etmişlerdi. Essenliler-Terapot lar, Hıristiyan vaftiz ritüellerine benzer bir ritüel uygularlar ve inisiye olan kişinin alnına bir haç çizerlerdi. Lut Gölü yazmalarının ikisinden biri İbranice, diğeri Aramca olmak üzere horoskoplar-yıldız haritaları bulunmuştur. Bu da bize, onların gezegenler in insan karakteri ve kaderi üzerinde etkili olduklarına inandıklarını göstermektedir. Essenliler, Eski Ahit te sembolik bir şekilde anlatılan Astrolojik pratikleri yapmaktaydılar. Essenliler ile türeyen ilk Hıristiyanlar da, Judea çevresindeki Yahudi olmayan halklar da aynı şeylerle meşgul olmuşlardı. Essenliler le ve Eski-Yeni Ahit konularıyla bağlantılı olan diğer bir gizli örgüt ise Nazarit veya Nazarenler di. Musa ve Samson gibi Eski Ahit karakterlerinin ve ayrıca Hz. İsa, kardeşi James, Vaftiz ci Yahya ve Aziz Paul un bu örgütün üyeleri oldukları iddia edilmektedir. Aslında bu şahısların hiçbiri asla var olmamıştı!.. Fakat Nazaren sembolizmi, gizli bir örgütle İncil arasında bağlantı kurmuştu. Essenliler, Nazarenliler aynı gruptan türeyen farklı örgütlerdir. Nazarenliler, Mısır daki İsis rahipleri gibi siyah giysiler giyiyorlardı. İlginçtir ki siyah ynı zamanda Babil Kardeşliği nin de rengiydi. Siyah otorite ve ölümü simgeleyen bir renktir. Nazaren li Hz. İsa deyimi, Hz. İsa nın Nazaret kasabası ile ilişkisini değil, Nazaren gizli ağlantısını göstermektedir. Essenliler-Terapotlar-Nazarenli ler Eski Ahit-Yeni Ahit ve Hıristiyanlığın doğuşu arasında bir köprü görevini üstlenmişlerdi. İlk Hıristiyanlara n önce Nazarenli ler denirdi. Nazaren Kardeşliği ritüellerini bugünkü Hıristiyan Kilisesinde görmek mümkündür.
48 Nazarenli ler siyah elbiseler giyerlerdi, bugün birçok Hıristiyan din adamı da siyahlar giymektedir. Kumran da günahlardan arınmak için ritüel banyosu yapılırdı. Bu, bugün Hıristiyan vaftizi diye adlandırılan ritüeldir. 19 ncu Yüzyıl sonu İngiltere sinde ortaya çıkan satanik Altın Şafak örgütünün kurucusu W. W The Magical Mason adlı kitabında Masonluğun tarihinin Essenliler e kadar uzandığını iddia e ir. Bugün Nazarenliler e Nasrani denmektedir.- Nasara veya Nazara olarak da bilinirler. Bu aslında İbranice Nozrim kelimesinden gelmektedir ki, o da Nozrei ha-brith -Ahitin Koruyucuları den türemiştir. Nozrei ha-brith kelimesi Eski-Ahitteki Samuel ve Sa mson a kadar geri gitmektedir. Samuel, Levililerin başkanı idi. Tevrat ve Talmud u Babil Kardeşliğinin direktifleriyle yazdıran odur. Beşinci Bölüm ESSENLİ LER VEYA ZADOK UN ÇOCUKLARI Daha önce de belirttiğim gibi, Essenliler dini liderlerini, Levi li Zadoklar dan yani Kral David in yüksek rahiplerinin soyundan gelenler arasından seçiyorlardı. Bu sebepten Essenliler kendilerine Zadok un Çocuk ları diyorlardı. Essenliler, Lut Gölü kenarında-20 ve Mısır daki Moeris gölü civarında dış dünyadan izole olmuş küçük cemaatler halinde yaşıyorlardı. 20: Lut Gölü parşömenleri üzerinde son yapılan çalışmalar, Essenlilerin Gözleyenler ve Nef Enoş tarzındaki bilgilere çok eğilimli olduklarını göstermiştir. Musevi metinlerinde Gözleyenler ve Nefilim olarak bilinen bu insan-meleklerin aslen Mısır dan geldikleri ve Büyük Sfenksi ve diğer devasa yapıları kurdukları iddia edilir. Essenliler Peygamberler Okulundan onlara miras kalan prensipler gereğince, ruhsal de nge ve gelişmelerine çok önem veriyorlardı. Essenliler güne meditasyon ve bunu takip eden güneşe tapınma ile başlıyorlardı.-güneş onlar için aşkın-transandantal- Solar Ruh anlam Bunlar aynı zamanda şifacı özelliklere sahip oldukları için, Mısır daki Essen mezhebi Terapo rak biliniyordu. Essen adı da Suriye lisanındaki şifacı kelimesinden türemiştir. Gün batımında yeniden Solar Ruh a tapan mezhep mensupları, akşam saatlerini meditasyon ve Kabala, Tora ve Enoş kitaplarının incelenmesi ile geçiriyordu.
49 Gizli örgütler konusunda yazdığı Secret Societies and Subversive Movements -Gizli Örgütler ve Yıkıcı Hareketler adlı kitabıyla 1920 li yılların İngiltere sinde büyük ün kazanan Nesta H. Webster, Essenliler konusunda şunları yazmaktadır. Yahudi Dr. Ginsberg küçük bir kitapçıkta-21 Hz. İsa nın Essenler Kardeşliği örgütüne üye olduğundan hiç şüphesi olmadığını açıklamıştı. Hz. İsa yı yani Toledot Yeshu diye adlandıran yazar, İsa nın mucizelerini reddederek onu bir büyücü ve larak görmekteydi. Ginsburg a göre İsa nın doktrinleri bu mezhebin görüşlerini dile getirmekteydi. Ginsburg bununla da yetinmeyip, İsa nın Essenliler in kominist doktrinini yaydığını iddia etmektedir. Ginsburg a göre, Hıristiyan Sosyalizminin kökenlerinde kollektivist Essenliler mezhebi v ardı. -Marksist Yahudi yazar Max Beer de Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Tarihi adlı kitabında aynı görüşleri savunuyordu. 21: The Essenes; Their History and Doctrines, an essay by Christian Dr. Ginsburg, LLD-Longmanns, Green and Co. 1864 Webster in değerlendirmelerine göre, Essenliler Hıristiyan olmayan bir gizli örgüttü ve dört dereceli bir inisyasyona sahipti. Örgütün üyeleri bir dereceden diğer bir dereceye geçerken, kutsal gizliliği koruyacaklarına dair korkunç yeminler ediyorlardı. Yazara göre, Kabbala diye bilinen Yahudi gizli geleneğinin kökenleri Essenliler e kadar ge ri gidiyordu. Ginsburg adı geçen kitabında Essenliler konusunda şöyle devam etmektedir; Mezheplerine ait kitapları çok dikkatle saklarlardı. Bu kitaplarda meleklerin isimleri ve Tanrı nın diğer isimleri ile Tetragrammaton la-22 ilgili gizemli bilgiler bulunmaktaydı. Bu bilgiler Yahudi mistiklerinin ve Kabalistlerin kozmogoni ve teozofisinde büyük rol oynamıştır. Gerçek şudur ki, Essenliler üstün bir çeşit Kabbalist tiler. Dayandıkları Kabbala, Hıristiyanlık öncesi zamanlardan kalmaydı ve Hz. İsa n sonra ortaya çıkan, Yahudi Hahamlarının Hıristiyanlık aleyhtarı görüşlerinin temel kaynağını oluştu 22: Kutsal sayılan dört İbranice harf-yhvh Altıncı Bölüm GNOSTİKLER F. G. Baur un eseri-die christliche Gnosis, Tübingen 1835 bir dini felsefe olarak telakki edilen Gnostizm ile ilgili ilk
50 sentez denemesidir. Baur a göre Gnostizm; Hıristiyanlık, Yahudilik ve paganizm karışımı bir dini düşünce idi ve İskenderiye de doğmuştu. Gnostik akım, Philon un Yahudi düşüncesi ile harmanlanmış Eflatuncu feyi temsil ediyordu. Baur a göre Eflatun felsefesi Yahudi Philon aracılığı ile Hıristiyan düşüncesine girmişti. R. A. Lipsus-Gnosticismus, Leipzig 1860 adlı kitabında gnostik hareketin başlangıçlarını Yahu i Essenliler e ve hatta İrani düşüncelerin varisi Suriye Yahudiliğine -II nci Yüzyılda dayandırmaktadır. K. Kessler e göre gnostizmin kökenleri Babil de aranmalıdır. Kessler faraziyesini gnostizmin iki şekli üzerine yani Manihaizm ve Mandeizm ine oturtmaktadır. Gnosis in temel şekli bir üst bilinmez, dile sığmaz ışıksı tozlu bir Tanrı doktrinidir. Bu Tanrı, insanoğlunun yaratıcısı olan yedi prensin hakim olduğu aşağı dünyaya yabancı bir Tanrı dır. Bu kozmoloji ve bu antropoloji üzerinden kurtuluş doktrini aşılanıyor: Bir Gnostik Kurtarıcı, Ya gıç kralların arasına inmiş İsa. Bu, İran-Babil deki ışığın karanlıklara karşı dövüş temasından alınmıştır. Marduk unu, Hindistan ın Purusha sını, İran ın Gayomerd ini hatırlatan tipleri buluyoruz. Gnostik üçlemelerin karşılığ ve Suriye de Tanrısal üçlemeler vardır. Kıpti Nag Hammadi kitaplığının-23 keşfinden sonra, Gnostizmin oluşma ve genişlemesinde hetero s Yahudiliğinin rolü ortaya çıkarılmıştır. Burada Gnostizmin, Kudüs ün düşmesinden sonra apokaliptik ve eskatolojik ümitlerin sona ermesinden doğduğu anlaşılmıştır. 23: Yukarı Mısır da Nag Hammadi kenti yakınlarında 1945 sonunda keşfedilmiş önemli Kipti-Kopt a tomarları. Yazıların çoğu gnostikti. Jewish Encyclopaedia-Yahudi Ansiklopedisi nin Kabala ile ilgili maddesinde şunlar yazılmaktadır: Gnostizm, Hıristiyanlaşmadan çok önceleri Yahudi karakterine sahipti. Gnostizmin doğuş yeri olan İskenderiye de güçlü bir Yahudi kolonisi mevcuttu ve burada Philo ve Aristobulus gibi ünlü Yahudi filozoflar yetişmişti. Başka dinler ve ırklardan kendi çıkarları için faydal lmak, eski bir Yahudi alışkanlığı idi. Kabala işte bu heterojen unsurlardan oluşmuştu ve Gnostizmin kaynağ
51 Ünlü Mason Ragon bunu şöyle açıklıyor; Kabala, okült bilimlerin anahtarıdır. Gnostikler, Kabalistlerden doğmuştur. Kabala nın Gnostiklerden çok daha eski olduğu iddiası doğruysa, Gnostizm Kabala yı Hıristiyanlaştırmamış, tam tersine Hıristiyanlık Kabalize olmuştur, denilebilir. Gerçekten de Gnostizmin kurucusu Yahudi Simon Magus yalnız bir Kabalist değil, aynı zamanda ünlü bir kara büyücü idi. Gnostik mezhepler, Kabalist bir terim olan Demiourgos u dünyayı bütün kusurlarıyla yaratan kıskanç ve ikincil bir tanrı olarak tanımlamışlardır. Gnostiklere göre cahil ve sıradan Hıristiyanlar, sadece gnostiklerin kavrayabildiği ve tapındığı yüce Tanrı ya değil, bilinçsizce Demiourgos a ibadet rdı. Aynı dönemlerde Roma İmparatorluğu nda başlayarak gelişen çeşitli gnostik tarikatlar Ophitle a Ophis=Yılan demekti olarak adlandırılıyorlardı. Ophitler, Hıristiyanlığın erken dönemlerinde Frigya da ortaya çıkan bir Yahudi mezhebidir. Ophitlere göre, Yehova-Dolayısıyla Musa da bir şeytandı ve Bilge Yılan -Nabu nun krallığını zorla gaspetmişti. Druid gizemlerindeki deniz yılanının kırmızı y dünyanın yaratıldığı ophik-yumurta ya benzemektedir. Ophitlere göre dünyamız, dünya-yılanı Ophion ile Büyük Tanrıça nın cinsel birleşmesi sonucu ortaya çıkmıştı. Yahudiliğin Tanrısı Yehova yı sadece bir Demiourgos olarak gören Ophitler, Tekvin Kitabındaki yılana özel bir önem atfetmişlerdi. Onlara göre, yılan insanların iyi ile kötüyü ayırt edebilmelerini sağlamış, halbuki Yehova bu çok önemli bilgiyi onlardan esirgemişti. Dolayısıyla Ophitler yılana, Yehova ya başkaldırmayı ve bilinmeyen, gerçek tanrıyı aramayı öğrettiği için gerçek kurtarıcı gözüyle bakmışlardı. Ophitler tarikatı arlık olarak görmüş olup bu varlık, insan İsa ile birleşerek insana kurtarıcı gnosisi öğretmiştir. İslam Düşüncesinin Teşekkülü Döneminde Gnostizm in Etkileri: Şinasi Gündüz, Mitoloji ile İnanç Arasında adlı kitabında Gnostizmi şöyle anlatmaktadır: Gnostizmin tam bir tarifini yapmak genellikle zor olmakla birlikte, gnostizmin Tanrı, alem, insan, kurtuluş ve bilgi gibi temel konularda kendine özgü açıklamalar
52 getiren ve M.Ö. 5 nci ve 4 ncü Yüzyıllardan itibaren çeşilti Ortadoğu toplumlarınca yaygın ol il edilen dini-felsefi bir akım olduğu söylenebilir. Yahudilik ve Hıristiyanlık içersinde Batı tipi gnostik inanç ve öğretileri temsil eden birçok ekol var olduğu gibi, tamamıyla gnostik bir karaktere sahip olan ve Doğu tipi gnostik gelenekler olan Sabiilik ve Manihaizm gibi akımlar da mevcuttur. Ortadoğu menşeli olan gnostik inanç öğretilerle Hint geleneği arasında da çeşitli konularda dikkate değer benzerlik ve paralellikler mevcuttur. Gnostizm, ya da tamamıyla gnostik karakter taşıyan dinler ya da çeşitli dini gelenekler içersinde yer alan inanç, düşünce ve ritüeller şeklinde Milat öncesi dönemlerden itibaren Ortadoğu da oldukça yaygın olan bir akımdır. M.S. 8 nci Yüzyılda Uygurlar ın resmi dini olan Maniheizm, tamamıyla gnostik inanç ve öğretileri temsil eden bir dini gelenektir. Yine M.S. II nci Yüzyıldan itibaren Güney Mezopotamya da varlığını sürdüren ve öneminden dolayı Kur a an Sabiilik baştan sona gnostizmi temsil eden bir akımdır. Bundan başka Hermetistler, çeşitli gizem dinleri mensupları, Yahudilik ve Hıristiyanlık içersinde yer alan çeşitli mistik hareketler de gnostik inanç, öğreti ve hayat tarzını yansıtmaktaydılar. Kısacası, gnostik düşünceler, inançlar ve yaşam biçimi, farklı isimler ve cemaatler halinde tarih sahnesinde yer almalarına rağmen Ortadoğu da, yaşayan halkların ortak paydalarından birisi, belki de en önemlisiydi. Bir başka ifade ile, İslam hakimiyeti öncesi dönemde gnostizm, bu yörenin bir alt kültürü konumundaydı ve farklı dil, din ya da cemaat mensubu olan insanların mitlerini, inançlarını ve ritüellerini ş killendiriyordu. Gnostik öğretinin arka planında madde-mana, aydınlık-karanlık, ruh-beden ve dünya-öte dünya g eğerler arasında var olduğuna inanılan katı bir dualizm bulunur. Gnostikler makro planda âlemi, ışık âlemi ve karanlık alemi şeklinde ikiye ayırırlar. Işık ya mi iyiliği, hakikat ve gerçeği temsil ederken karanlık ve zulmet alemi kötülüğü, yalanı gerçek olmayanı temsil etmektedir. Işık âlemiyle karanlık âlemi arasın k bilmeyen bir mücadele ve çekişme vardır. Madde ve maddi olan her şey, yani içinde yaşadığımız dünya, bedenlerimiz ve bu dünyaya ait olan her şe nına aittir ve dolayısıyla bizatihi kötüdür. Ruh ve ruhsal olan
53 varlıklar ise ışık alemine aittir ve yapısı gereği iyidir. Kötülük âlemiyle iyilik âlemi ya da ışık ile karanlık veya nur ile zulmet arasındaki bu mücadelede başarılı olacak olan, iyilik, yani ışık veya nur Makro hayatı temsil eden insan açısından da asıl olan, iyilik alemine ait olan ruhsal varlığına değer vermek ve kötülüğe ait olan maddi yapısına, yani bedenine ve bedenin istek ve arzularına boyun eğmemektir. Varlık itibarıyla kö olan bu dünya ve dünyevi şeyleri terk etmek, ışık ve iyiliğin timsali olan ruh ve ruhsal aydınlanmaya kulak vermek gerekir. Gnostik düşüncede insanın yapısıyla ilgili bir üçlemeye yer verilir. Buna göre insan üç unsur beden ve nefis ten oluşur. İnsanı oluşturan bu üç unsurdan ruh, köken itibarıyla ışık alemine aittir. Öte yandan beden ve nefis ise yapıları gereği kötü tabiatlı ve süflidirler; zira bunlar kötülük alemine aittirler. Gnostiklere göre beden içerisinde ruh, hapishanedeki bir tutsak gibidir. Zira ruhu çep eçevre kuşatan beden, onu elden kaçırmamak amacıyla tutsak etmiştir ve onun iyilik ve ışığının dışa aksetmemesi için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Işık ve iyilikle olan ezeli mücadelesinde bir ışık unsuru olan ruhu tutsak iş olan kötülük, ruhun kaçmasını engellemek için bedeni ve her türlü dünyevi arzu ve ihtirası temsil eden nefsi kullanmaktadır. Kısacası ruhun bu dünyadan kaçışı beden ve nefis ile engellenmeye çalışılmaktadır. Gnostik tasavvura göre kurtuluş ya da hidayet, süfli madde alemine düşen ruhun tekrar ilahi aleme yükselmesi ile gerçekleşir. Gnostiklere göre il ahi âlemin bir parçası olan ruh ölümsüzdür. Gnostik inanç ve öğretilerin odak noktasını oluşturan bir öğreti olan gnostizmin kurtarıcı bilgi ve gizli hikmet doktrini de dikkat çekicidir. -bazı küçük yorum farklarıyla birlikte- bütün gnostik sistemlerde önemli bir yer tutar. Gnostik terimi de bilgi anlamına gelen Yunanca gnosis teriminden gelmektedir. Bu süfli alandan kurtulabilmesi için ruhun sahip olması gereken bu bilginin birtakım özellikleri vardır. Bu bilgi kutsal bir bilgidir ve ilahi alanın merkezinde yer alan yüce Tanrı dan kaynaklanır. Bu bilgi ezoterik, gizli bilgidir; gnostiklerden başk ası onu bilemez, anlayamaz ve idrak edemez. Kendilerine bu bilgi bağışlanmış olan gnostiklerin bunu veya bunun tezahürlerini dışa aksettirmeleri, ifşa etmeleri en büyük suçtu.
54 Gnostizm de kurtarıcı ya da mürşidin çarpıcı bir özelliği de süfli alemde irşat edici olarak görevlendirilmeden önce, bizzat kendisinin de il ahi takdir gereği bu kötü alanda yaşamayı, burada kurtuluşun yolunu aramayı ve nihayet kurtarıcı bilgiye vakıf kılınarak süfli alemden kurtarılmayı tecrübe etmiş olmasıdır yerinde bir ifadeyle o, bizzat kendisi kurtarılmış olan bir kurtarıcı, irşat edilmiş bir mürşittir. Gnostik geleneğe göre, ruhun kurtarıcıyı ve mürşidi kavrayabilmesi ve kendisini hidayete kavuşturacak olan ilahi bilgiyi alabilmesi için bu hususta gerekli olan altyapıyı hazırlaması zorunludur. Bu gaye doğrultusunda bütün gnostik toplumlar az ya da çok, hafif ya da katı bir asketizme yer verirler. Örneğin Man iheizm de, Maniheist cemaat arasında kurtuluşa en yakın olarak görülen seçkinlerin karakteristik özelliği, elden geldiğince az yemek, az konuşmak, az uyumak, dünyevi her türlü ve meşgaleden uzak durmak, evlenmemek, bütün zamanını dua, ibadet ve dini öğretiyle geçirmeye çalışmaktır. Eline, beline ve diline sahip olmak ifadesi Maniheist ahlak anlayışının temelini oluşturan bir özdeyiştir. Öte yanda halka karışmamak, dünyevi her türlü arzu ve ihtirasa karşı direnmek, ahlaki her türlü k zak durmak, bütün gnostik toplumların ortak özelliklerindendir. Gnostik geleneğe göre ideal bir yaşantı, süfli alemden tamamen el etek çekmeyi gerektirir. Kısaca özetlemeye çalıştığımız gnostizmin bu özellikleriyle başta çeşitli tasavvuf ekolleri o düşünce tarihi içersinde yer alan çeşitli akımlarca temsil edilen benzer düşünce ve öğretiler arasında yakın bir ilişki olduğu açıkça görülmektedir. Gnostik dinlerde olduğu gibi maddi âleme karşı olumsuz yaklaşım hemen hemen bütün tasavvuf ekollerinin ortak özelliğidir. Naziler Irkçı Gnostikler miydi? Hitler Almanya sının Gizli Tarihi adlı kitabımda bu soruya bir cevap aramış ve gnostik Mar inin Thule örgütünün temel öğretilerinden biri olduğunu yazmıştım. 1221 yılında kurulan Marcionist Tapınakçılar örgütü bugün hala Societas Templi Marcioni -S altında Avusturya ve Almanya da faaliyette bulunmaktadır.
55 Burada Nasyonal-Sosyalist Parti teorisyeni ve Thule üyesi Alfred Rosenberg ve S.S.-Thule düşünce sistemi üzerindeki gnostik etkileri göstermeye çalışacağım. A. Rosenberg 20 nci Yüzyılın Mit i adlı kitabında özellikle, gnostik bir mezhep olan Katharlar dan bahsediyor ve Kathar din felsefesin in Almanya nın yeni dini olacağını söylüyordu. Katharlar yalnız Rosenberg i değil, S.S.-Reichsführer H. Himmler i de çok cezp etmişti. Himmler in S.S. kurmay heyetinde bulunan S.S.-Untersch arführer-astsubay Otto Rahn Katharlar ve Grail-Kutsal Kâse araştırmaları konusunda gerçek bir uzmandı. Rahn ın fers Hofgesind adlı kitabı, bazı araştırmacılar tarafından S.S. düşüncesini gösteren karakteristik bir belge olarak nitelendirilmektedir. Amerikalı araştırma Buechner e göre Rahn ın Fransa daki gizli misyonu Grail ı ve Katharlar ın gizli hazinesini bulmaktı. Rahn ın 1939 yılında intihar etmesi üzerine, bu görev S.S. Albayı Skorzeny e verildi. İddialara göre o, La Peyre tepeleri civarında hazineyi bulmuştu. İlginçtir ki 1930 lu yıllard ahn ın Kutuplar adlı, Hans Hörbiger in nordik ve ezoterik dünya görüşünü benimsemiş, bir Fransız gizli örgütü dı. Fransız Kontes Poujol-Murat Katharlar ile ilgili araştırma masraflarını karşılıyor ve hatta özel otomobilini ve şoförünü Rahn ın emrine tahsis ediyordu. Marcionist Sapkınlık-Heresy: Sinop piskoposunun oğlu Marcion, Pavlus un bir tilmizi olarak doktrininin esasını Tevrat-İncil karşıtlığı üzerine oturtmuştu. Roma da önceleri iyi karşılanmış olan Marcion daha sonra keşişlere Tevrat ın Tanrısı-Yani, Dünyanın Yaratıcısı Demiourgos ve İsa nın ifşa ettiği Tanrı arasındaki karşıtlıkları izah etmekteydi. Anti-tezler adlı kitabında örneğin savaşı emreden Tanrı ile rahim, rahman sahibi Tanrı nın bağdaşmayacağını göstermişti. Marcion sisteminin mantıki sonucu olarak tüm Tevrat ı yor ve kitap olarak sadece Luka İncil ini ve Pavlus un dizeli on mektubunu muhafaza ediyordu. M.S. 144 de Roma cemaatinden atılan Marcion, rütbe silsilesi, ayin törenleri ve dini eylemleri ile kendi kilisesini kurmuştu. Bu kilise Doğu da V nci Yüzyılın sonuna kadar varlığını sürdürmüştü. II nci Yüzyılın ortalarında Gnostik düşünce alabildiğine değişik olmasına rağmen, temelde ayn Basilides, Valentinus ve Marcion gibi büyük önderlerin yönetiminde bütün Roma İmparatorluğunu sarsmıştır.
56 Öbür büyük Gnostik liderlerin kısa ömürlü dini düşünce mektepleri kurmuş filozoflar olmalarına karşılık Marcion, mektep değil, birçok yüzyıl k düşüncelerin muhafızı olmuş bir kilise kurmuştu. Onun gözünde evren basitti. İçinde yaşadığımız gözle görünür, ceza verme prensibi ile idare edilen a vardır; dünyayı yaratan, Tevrat ın merhametsiz Yehova sı vardı. Nihayet, bir başka boyutta gerçek Tanrı, nazik ve rahim İyi Yabancı vardı. O daima mevcuttu ama kendini, insana rahim İsa yı, Yehova nın soğu Sevgi İncil i ile karşı koymak üzere, yeryüzüne göndererek ifşa etmişti. Eski-Ahit ile Yeni-Ahit in birbirinden ayrılan mesajları Marcion u çok etkilemişti ve bu sonuncusunu hiçbir surette ilkinin tamamlayıcısı olarak görmüyordu. Hatta Tevrat ta haberi verilmiş olan savaşçı, intikam alıcının İsa ya benzer bir tarafı olama bu iki öğreti, keskin bir karşıtlık içindeydi ve bunu, imanının temeli yapmıştı. Marcion böylece dosdoğru giden bir dualistti. Ama onun dualizmi alışılmış tipten değildi; o, iyilikle kötülüğü değil, adaletle rahmeti, zulümle sevgiyi karşılaştırıyordu. Yaratılmış dünya kötü değil, basitçe adil olmalıydı; ama ne olursa olsun, ondan kaçınmak gerekiyordu. Bu itibarla zühd ve takva gerekliydi. Dünya zevklerinde ifrat, acınacak bir durumdu. Her şeyden önce e vlenmek ve çocuk yapmadan uzak durmak gerekiyordu. Marcionist Kilise ilk büyük Hıristiyan dualist Kilisesi olmuştu ve Ortodoks yazarlar dualist Hıristiyan sapkınlarına Marcionit sıfatını yapıştırmak klılardı. Marcion un kurumları, Gnostiklerin garabetlerine yeni bir boyut getiriyordu. Yehova Tanrı karşıtı idiyse, Eski Ahit in canileri kahraman olmalıydı. Marcion, kuramlarının içinde yetiştiği Suriye Hıristiyanlığı temelinden olduğu kadar, devlet dininin, Zerdüştlüğün dualistik olduğu İran dan da etkilenmiş olduğu söylenebilir. Zerdüştlüğün de geç Yahudiliği ve dolayısıyla da Hıristiyanlığı etkilemiş olduğu muhakkaktır. Maniheizm in kurucusu Mani de kilisesinin örgütlenmesinde Marcion u örnek almıştı. Maniheizm Zerdüşti unsurlar bulunduğu inkâr edilemez. İzmir piskoposu Polycarpus un Sende Şeytanın ilk çocuğunu görüyorum, dediği Marcion, önemli ve etkili bir Hıristiyan öğretmen olmuş, öğretisi ve de örgütleyici faaliyetlerinden ortaya çıkan Marci II. Yüzyıl
57 Kilisesini derinlemesine bölmüş ve bu keyfiyet V. Yüzyıla kadar sürmüş ve sonunda Marcion Roma cemaatinden dışlanmıştı. Maniheizm Sapkınlığı: Maniheizm sapkınlığı, Batı Kilisesi üzerinde uzun süre çok etkili olmuştur. M.S. 242 de Mezopotamya da Mani tarafından kurulmuştu ve Ortodoks Hıristiyanlığının baş rakiplerinden biriydi. Mani, Batı Kil tarafından M.S. 276 da şehit mertebesine yükseltilmiş bir şahsiyetti. İlk taraftarları arasında Katolik Kilisesinin büyük savunucularından olan Aziz-St Agustine bulunmaktadır. St. Agustine nin Tanrı Şehri adlı kitabı güçlü Maniheist etkiler taşımaktadır. Mani, zamanının ve bölgesinin güçlü gnostik arka planını yansıtmaktaydı. Maniheizm e göre kötülüğün kökenleri maddenin içinde bulunuyordu. Bunun-yani maddeye bağımlılığın çoğalması Tanrı maneviyatına karşı idi. Madde hiçbir zaman kurtarılamayacak ebedi bir kötülük idi. Ruh, madde-dışı olduğu için ilahi idi. İnsan bedeni ruhu tutsak etmiş bir hapishaneydi. Bu hapishaneden tek bir kurtuluş yolu vardı; o da ölüm idi. Daha az yaratıcı olan Demiurgos, görünür dünyayı karanlık güçlerin parçacıklarından yaratmıştı. Bu güçler, ruhsal alandaki Tanrı ya karşıydı ve ebediyen madde dünyasının içine hapsolmuşlardı. Yine bu karanlı ları ayartarak, devamlı üremeleri için cinsel güçlerini kullanmalarını sağlamış ve bu şekilde ruh parçalarının insanların bedenlerine hapsolmalarına sebep olmuşlardı. Aksi takdirde bedenler ölü boş kabuklar haline gelecek ve karanlık güçlerin kontrol edebileceği kimse olmayacaktı. Bu ikiye bölmeye-dichotomi anti-kozmik dualizm deniyordu. Bu, gnostizmin bütün önemli eserlerinde fakat özellikle Maniheizm de görülür. Günah, madde dünyasındaki hayatın ta kendisidir. Yalnız hayat, insan ruhu, İlahi düşünce ve davranışlar için uygundur. Bu dualizm de sınırlı her şey-yani mala bağlı olan kötü, ebedi olan her şey, yani Tanrı nın ebedi ateşinin kıvılcımı olan insan ruhu iyi idi. Maniheizmin katı bir etiği vardı. İnsanları, hayvanları öldürmeleri ve kan akıtmaları yasakla da anlatılan sebepten dolayı da cinsel ilişkinin her türü lanetleniyordu. Bütün maddesel zevkler ve mutluluklar, şeytani sayılıp reddediliyordu.
58 Bazı Maniheist Seçkinler veya Mükemmeller dilenerek yiyeceğini temin ediyorlardı. Maniheistler dinleri ile uyuşmayan seküler yasalara aldırış etmezler ve inançları için rahatlıkla ölümü göze alabilirlerdi. Doğrusunu söylemek gerekirse, Maniheistler Hıristiyan değildiler. Yalnız Hz. İsa yı değil, diğer bütün dini lederleri örneğin; Buda, Lao-tzu ve diğerlerini de kabul ediyorlardı. Onlar ne, İsa nın eniden bedenlenmiş bir tanrı olduğuna, ne de haç üzerinde öldüğüne inanmıyorlardı. Onlara göre İsa da diğerleri ndı. Bazı eleştirmenler Maniheistleri panteist olmakla suçlamışlardır. Şurası da bir gerçektir ki Manih tler Hıristiyanların inandığı birçok şeye inanmıyorlardı. Özellikle haç onlar için Tanrı nın değil, maddenin bir sembolü idi, çünkü onlar Tanrı nın her yerde var olduğuna Maniheist hareket muhtemelen iki sebepten yok oldu. Maniheistler cinselliği reddettiği için çok anti-sosyal idiler, ayrıca savaş, şiddet ve kan d eyi de reddettikleri için, kan ve şiddetin egemen olduğu o çağların düşüncesine çok ters düşüyorlardı. M.S. 450 de Agapius, Maniheizmi ve gerçek Hıristiyanlığı bağdaştırmaya çalıştı, fakat fazla tutunamadı. Diğer bir gnostik grup olan Paulus çuların Samosaia lı Paulus diye birinin müridleri olduğu söyleniyordu. 8 nci Yüzyıldan başlayarak b çoğalmaya başlamışlardı. Bu mezhep bir topluluğa, topluluk da siyasal bir güce dönüşüyordu. Bizans İmparatorları bunları yok etmek için üzerlerine ordular göndermişlerdi. Paulus çular Arap dünyasının sınırl ayanmışlardı. Paulus çular Fırat a doğru yayılmışlar, kuzeyde Karadeniz e kadar uzanan Bizans topraklarını ele geçirmişlerdi. Paulus çular, Eski Ahit i inkâr ediyorlar, ayinlerini reddediyorlar, haçı küçümsüyor ve Bakire Meryem e saygı duymuyorlardı. Paulus çular, Eski Ahit in Yehova ya tapan hırsız ve hilekar bir ırk tarafından yazıldığını ve tamamen bir aldatmaca olduğunu savunuyorl sebepten Yahudilerden nefret ediyorlardı. Fakat bir taraftan da Yahudileri Hz. İsa nın katilleri olarak görmüyorlardı, çünkü onlar, Hz. İsa nın haça gerilmes olarak değerlendiriyorlardı. Onlara göre Aziz Peter, Hz. İsa ya ihanet eden tipik bir Yahudi idi. Paulus çular çeşitli sebeplerden geleneksel kiliseye s aldırıyorlardı. Onlara göre
59 rahiplerin siyah giysileri şeytanın kostümü idi. Dış görünüşte Ortodoks Hıristiyanlar gibi da ulus çular aslında takiyyeci bir görüşü benimsemişlerdi. İncil ve nefret edilen Tevrat, yalnız ezoterik kullanımlar için kabul edilmiş gibi gösterili yordu. İnançlarına göre, kutsal kitaplardki gizli anlamları ve vahyedilen sözleri, ancak maddi dünyadan kaçmayı bilen, inisiyeler anlayabiliyordu. Bir alanda bunlar Maniheizm den farklıydılar. Onların aksine, inançları için savaşıp ölmeye hazırdılar. Başarılarının çoğu, önce Bizans ord Bulgar İmparatorluğu na karşı çıkmalarından ileri geliyordu. Paulus çuların tarih üzerindeki vaşçı güçlerinden çok, düşüncelerinden oluşmuştur. Paulus çular güçlerinin doruğuna Tychicus zamanında-m.s. 801-835 ulaştılar ve bazı küçük grup 1200 yılına kadar var olmaya devam ettiler. 950 yılında Paulus çu ve Maniheizm düşüncelerinin sentezinden oluşmuş bir hareketin Bulgaristan da ortaya çıktığını görüyoruz. Bogomili denil in kelime anlamı Tanrı merhametlidir veya Tanrı nın Merhameti idi. Dualist bir dünya görüşünü benimseyen Bogomililer e göre şeytan-bogomililer ona Satanel diyorlardı Tanrı nın oğlu ve İsa da onun kardeşiydi. Onlara göre şeytan Adem i yaratmak için, Tanrı nın ebedi ruhundan bir kıvılcım çalmak istemiş, fakat ruh yerine geri dönememişti. Bogomililer e göre, Tevrat ta Âdem i Satanel in aldatmasına karşı uyarmak için görünmüştü ve bu sebepten Satanel tarafından lanetlenmişti. Bogomili inancına göre, Tanrı ve oğlu şöyle bir anlaşmaya varmıştı: Tanrı ondan çalınan parça ruhunu, şeytan da bedeni yönetecekti. İnsan ırkının ve Satanel in insan bedenleri üzerindeki kontrolünün sonu gelmemesi için, şeytan insan ırkının devamını sağlamalıydı. Ancak bu şekilde bütün ruhlar bed ilebilirdi. Bu sebepten o, cinselliği ve üremeyi kontrolün baş vasıtası olarak kullanmaya başladı. Seks ve üreme olmadan Satanel in kontrolünün bir gele amazdı. Şu halde gerçek inançlı bir Bogomili nin evliliği ve cinselliği reddetmesi gerekiyordu. Bogomililer, haçı şeytanın bir sembolü olarak gördükleri için inkar ediyorlardı. Onlar Hz. İs ini de toptan reddediyorlardı.
60 Kathar lar- Saf Ve Arınmış Olanlar : 20 nci Yüzyılın Mit i adlı kitabında, Nazi partisi teoriyseni Alfred Rosenberg, eserinin bi yfasını Katharlar a ayırmıştı.-katharlar Albigensi ler veya Arınmış Kişiler olarak da bilinirler. Rosenberg, Kathar Hıristiyanlığını Roma Katolikliğine tercih ettiğini açıkça belirtmişti. Kathar lar Reformasyon dan yıllar önce, Orta Avrupa daki Maniheist geleneğin taşıyıcısı olup, ler den ve Paulusçu lardan önemli ölçüde etkilenmişlerdi. Eğer Kathar lar askeri bakımdan faal ve savaşçı olmuş olsalardı, bugün Avrupa tarihinde Hıristiyan rmcuları olarak Luther ve Calvin in değil, onların adı geçecekti. Kathar ların ortaya çıkışı 1025 yılıdır. Bu yıl, Almanya, İtalya ve Fransa da ortaya çıkan hareket, İngiltere ye de yayılma istidadı göstermiştir. Kili rı basit olarak Yeni Maniheistler olarak nitelendiriyordu. Kathar sapkınlığının kuruluşu ile ilgili birçok efsane rdır. Fakat bu konu ile ilgili olarak ne belirli bir şahıs, ne de belirli bir grup tespit edilebilmiş değildir. Reims başpiskoposu Aurillac lı Gerbert in 991 yılında yaptığı açıklamalar gnostik ve Maniheist olarak nitelendirilse de, Kathar dinine öncülük ettiği veya yaygınlaşmasına hizmet ettiği söylenemez. 1028 yılında Akitanya Dükü William V, bir piskoposlar konseyi toplayarak sapkınlığın ortaya ç espit etmeye çalıştı. Konsey, bu inancın İtalya nın kuzeyinde doğup büyüdüğüne karar verdi. Modern araştırmacıların bir kısmı hareketin Bulgaristan da doğduğuna, diğer bir kısmı ise, Ermenistan ve/veya Bizans İmparatorluğu nda doğduğunu iddia ederler. Bazı araştırmacılar ise hareketin, gnostik mezheplere büyük hoşgörü İslam ülkelerinde ortaya çıktığını iddia etmektedirler. Katharlar klasik Maniheist anlamda dualisttiler. Bu sebepten onlara Maniheist de denmişti. Bazı kısımları İran-Zerdüşt inancına dayanan gelenek zimde, birbirine eşit güçte iyi ve kötü iki Tanrı anlayışı vardır. Katharlar, Yahudiler in Yehova sını şeytanın bir enkarnasyonu olarak görüyorlardı. Katharlar İncil in ezoterik yorumuna inanıyorlar ve kendilerine uymayan bölümleri de kutsa l kitaptan çıkarıyorlardı. Onlara göre İncil deki bazı bölümler, Yahudiler tarafından kafaları karıştırmak ve imanı sarsmak için sonradan ilave edilmişti.
61 Katharlar ın Mükemmel leri ile diğer halk arasında belirgin bir gark vardı. Diğerleri Gerçe nlığı öğrenen insanlardı ve eğer isterlerse evlenebiliyorlardı. Fakat son yemini eden inisiyelerin cinsi münasebette bulunmaları ve bir aile çevresinde bulunmaları yasaktı. İnisiye olmayanların eğitimi genellikle on yıl veya aha fazla sürüyordu. Bazı Kathar lar ancak ölüme yaklaşırken yemin etmişler ve bu şekilde Mükemmel in uymakla mükellef al kod a uymamışlardı. Kathar dininin en kutsal şeyi Consolementum idi. Bu bir Mükemmel in veya bir sempatizanın evinde bulunurdu. Genellikle Servitium denilen gü ahların ve yanlışların itirafı ile kutsal ayin başlardı. Mevcut herkes, ister Mükemmel, ister takipçi olsun bu ayinlere katılmakla mükellef idi. Bu seromonilere ait eski yazıtlar bugünkü tarihçilerin eline geçmiştir. Bunların aslında Ortadoks Hıristiyanlığa karşı olmadığını yalnız, günahların bedene ve maddi dünyaya ait olduğu konusunun özellikle vurgulandığını görüyoruz. Adayın son mükemmellik rit ine inisiyasyonu oldukça basitti. Bu ayin, Kilise Babalarının kabul edilmiş yazılarını ve Kitab-ı Mukaddesi kapsıyordu. Ama bunlardan Kathar inancına ters gelenler rahatlıkla reddediliyordu. Bir aday et yemekten, dünyevi zevklerden, kibir den, gurur dan, yalan ve dedikodu v.b şeylerden uzak duracağına dair yemin etmek zorunda idi. Roma Katolik Kilisesi tam bu noktada Katolikliğe ait bütün değerlerin inkar edildiğini iddia ediyordu. Kathar lar Hıristiyanların aksine şarap içmezlerdi ve Aşar-ı abanı-komünyon ye karşı idiler. Onlara göre maddi hiçbir şey Tanrı nazarında kutsal veya arınmış olamazdı. Katharlar, Hz. İsa nın bizler gibi bir insan olduğuna, Yahudi olmadığına ve bir bakire den doğmadığına ve ebediyen günahtan arınmış bir kişi olmadığ Onlara göre çarmıha gerilen insan-tanrı değil, insan İsa idi. Katharlar ın temel inancına göre Tanrı bedenlenemezdi, çünkü insan bedeni maddeden oluşt kötü idi. Kathar lar Hz. İsa nın Yahudiliğini de kabul etmiyorlardı, çünkü onlar Yahudiliğe ve Tevrat a toptan karşı idiler. Hıristiyanlığın geleneksel cennet ve cehennem inancı da Kathar lar için kabul edilemezdi. Çünkü içinde yaşadığımız dünya, şeytanın maddi dünyasıyd doluydu. Yalnız bedensel arzularını ve şeytanı reddedenler cennete girebilecekti. Consolame ntum kötülükler-
62 den arınma anlamına geliyordu. Aynı şekilde onlar ölüler için dua etmiyorlardı. Çünkü madde dünyasının kötülüklerinden kurtulmuş olan ruhların yardıma ihtiyacı yoktu. Kurtulamayan ruhlar ise yeniden, bu dünyanın maddesine tutsak oluyorla rdı. Kathar cılık ile ilgili çalışmaların hiçbiri Reenkarnasyon -Yeniden bedenlenme meselesine değinmemiştir. Fakat görünüşe bakılırsa, dinler ntıki neticesi bu inanca götürüyordu. Katharlar a ait birçok kaynak bu konuda suskunluğunu korumak tadır. Yüksek bir sembolik anlamı hariç, Meryem, Kathar öğretilerinde yer almıyordu. Katolik engizisyonu Katharlar ı panteist olmakla suçlamıştı. Katharlar a göre ruhsal alanda b rlıklarda ilahi bir parça bulunuyordu. Bunun tersi olarak da hiçbir maddi şey, ilahilik ihtiva e tmiyordu. Kathar lara göre Tanrı, materyalist ayrılığın ve çoğulluğun anti-tezi idi. Bazı Kathar lar her şeye muktedir Tanrı nın maddeye nüfuz edebileceğini veya madde görüntüsü ve iradesiyle Işık İnsanı nı maddesel hapishaneden kurtarabileceğine inanıyorlardı. Katharlar a göre Yahudilerin Tanrısı Yehova hem kötü, hem de sahte bir Tanrı idi. Şeytan Yahve-veya enkarne şeytan şeklinde İbrahim ve Musa y ilemişti. Yani bu Yahudi peygamberler şeytan dan esinlenmişlerdi. Vaftizci Yahya da onlar için kötüydü, çünkü suda vaftiz edilmişti. Su, madde olduğu için Kath rafından kabul edeilemez bir şeydi. Onlar için geçerli olan tek şey, Ruhsal Vaftiz idi. Rosenberg ve Gnostizm: Katharlar ın düşüncelerinin, Alfred Rosenberg in Katolik Kilisesine ve Yahudiliğe yönelik sal da etkisi oldukça fazlaydı. Rosenberg in 20 nci Yüzyılın Mit i adlı kitabında bu her iki grup, Hıristiyanlığı yozlaştıran, Tanrı nın doğru mesajını saptıran ve Katharlar a zulmedenler olarak tanıtılıyordu. Rosenberg i Katharlar la ilgili referansları, onun gerçek Hıristiyanlığın anahtarını ele geçirdiğine inandığını ortaya koyuyordu. Rosenberg gerek yazılarında, gerekse konuşmalarında Hıristiyan olduğunu söylüyordu. O, Katolik Kilisesini Reformasyon sonrası Avrupasında oluşa eller üzerinde, eleştiriyordu. Fakat bundan çok daha fazlası da
63 vardı. Reformasyon görevini tamamlayamamıştı. Luther ve Calvin doğru bir yönde harekete başlamışlar, fakat tamamlayamamışlardı. Protestanlar ve Waldense ler Katharlar ın çağdaşı idiler. Waldense ler ne dogmatik, ne de ezoterik doktrine fazla bağlı değildiler. Onlar diğer Protestan gruplar gibi, Katolik Klisesi nin ayinlerini basitleştirmek ve Katolik din adamlarının yolsuzluklarına mani olmak istiyorlardı. Luther, İncil in yazıldığı şekliyle yorumuna çok önem veriyor fakat-katharlar dan farklı olarak- kutsal kitapların arasından Eski Ahit in çıkarılma karşı çıkıyordu. Calvinistler ise Katolik Kilisesi nden daha fazla Eski Ahit e bağlıydı. Puritenler Eski Ahit in teokratik yönetimini yeniden canlandıracak kadar ona bağlıydılar. Katharlar, Luther gibi St. Paul e çok önem veriyor gibi görünüyorlardı ama onlar için Paul, ezoterik düşüncelerin bir çıkış noktası, bir sembolüydü. Rosenberg in Hıristiyanlıktaki en büyük mesele dediği St. Paul du. Rosenberg, Paul u ikiyüz di olarak görüyordu. Rosenberg e göre, Paul yeni bir isim altında Musevi şeriatını, Hıristiya aları diye yutturmaya çalışıyordu. Ona göre, Paul büyük bir fesatçıydı. Yeni din Hıristiyanlığı yenemeyeceğini anlayan Yahudiler, Paul u yollayarak bu dini başka bir şekle dönüştürmüşlerdi. St. Paul sayesinde Yahudiler toplum dışı kalmamış ve Hıristiyanlığı yönetmeye başlamışlardı. Rosenberg e göre, Paul olmasaydı Hıristiyanlık da, Eski Ahit i ve Yahudileri toptan reddeden Bogomililer, Maniheistler, Katharlar gibi sapkın sayılan dinler arasında olacaktı. İlginçtir ki S.S. ler de Katharlar ın okuduğu kitaplardan birçoğunu ele geçirmişti.-bunların t mezheplerin okudukları kitaplardı. Naziler in Katharlar a olan bu ilgisi onların Kathar öğretisini Nordik Hıristiyanlığın temel taşı yapmak istemelerinde yatmaktadır. Gerçek şudur ki, hiçbir şey Maniheistlerin Yahudiler ve Eski Ahit konusundaki düşünceleri kadar-yahudi aleyhtarı III. Reich ın düşüncelerine uyamazdı. Bu öğreti sayesinde Hıristiyan doktrininin kuzeyli bir yorumu mümkün olabiliyordu.
64 Yedinci Bölüm HAŞİŞİLER (İslamda Ezoterik Bir Örgüt Örneği) Nizari İsmaililerin Kökeni: 1: İslamda Mezhep Ayrımı: M.S. 632 yılında, Batıdaki Reform hareketinden de büyük bir ayrılık İslamı parçaladı. İslam dinini oluşturan iki büyük mezhep bir daha birleşmemek üzere ayrıldılar. Şiiler, İslam önderliğinin Peygamberin ailesinde kalması konusunda ısrarcıydılar ve bu nedenle, Hz. Muhammed in ölümünden sonra Peygamberin amcasının oğlu Hz. Ali nin halife olmasını arzu ettiler. -24 24: Kaynak; Gordon Thomas, Journey into Madness. Hz. Ali, M.S. 661 yılında öldürüldü. Ancak Şii teolojisine göre, Ali ve onun soyundan gelenl ar, yani Tanrısal esine sahip önderler, Tanrı ile insanlar arasında aracılık eden Hz. İsa benzeri kişilerdi. En sonuncusu M.S. 940 yılında ortadan kaybolana kadar tam 12 İmam gelip gitmişti. Şii inancına göre, kayıplara karı uncu imam, geniş Arabistan çöllerinin birinde gizlenmekte ve yeniden ortaya çıkıp, adaletli ve ari bir İslam yönetimini kuracağı uygun zamanı beklemektedir Geri döndüğü ilerin yüzyıllar sonrasında verecekleri en şiddetli kutsal savaşı, büyük cihadı başlatacaktır. -25 25: Kaynak; Gordon Thomas, Journey into Madness. Şia nın kurduğu en başarılı örgütlerden birisi Kahire de üstlenmişti. Aslında bu örgüt, taraftarlarını kutsal ve özel bir göreve bağlayabilen, bunun için en şaşırtıcı yöntemleri uygulayabilen bir eğitim odağı idi. Amaca ulaşabilmek adına, yetenekl r İslama özgün demokratik fikirlerini yıkarak, o dönemde Mısır da hüküm süren Fatimi Halifesi erini yerine getirmeye çalışmışlardı. -26 26: Kaynak; Arkan Daraul, Secret Societies Tasavvufun, en iyi bilinen mistik simgeciliğinin büyük bölümü, genellikle Ömer Hayyam ın Rub sayesinde herkesin öğrendiği kadarı, İsmaili ler tarafından sahiplenilmiştir. Şia ile tasavvu e benzersiz biçimde kaynaştırarak, kendi şeyhlerine sıkı sıkıya bağlı bir mistik topluluk oluşturmuşlardır. Diğer taraftan, mistik esrikliğe ulaşmak için haşhaş ya da başka uyuşturucuların kullanılması tasavvufta olağan uygu ndır. -27 27: Kaynak; Edward Burman, The Assasins-Holy Killers of Islam
65 2: Şeyh-ül Cebel-Dağların Şeyhi: 1074 yılında, Ermeni asıllı Akka Valisi Bedr ül Cemali, halifenin çağrısı üzerine, ordusuyla birlikte Suriye den Kahire ye gelir ve kontrolü ele geçirir. Bu andan itibaren Halife el-mutansır ın gücü tümüyle sınırlanır. Gerçek yönetici ordu komutanıdır, artık Fatımi halifeleri birer kukla olmaktan öteye gidemezler. Halife el-mutansır ın 1094 yılında ölmesi üzerine, yeni ordu komutanı Bedr ül Cemali nin oğlu el-efdal, el-mutansır ın oğlu Ni-zar ın Halife olmasına karşı çıkar ve onun yerine Ni-zar ın kardeşi el-mustali yi Halife yapar. Doğuda, İran da bulunan İsmaili ler bu bu oldu bittiyi kabul etmezler, el-mustali nin Halifeliğini reddederek Kahire ile tüm ilişkilerini keserler. Fatımi egemenliğine böylece karşı çıkan bu grup Nizar a bağlı olduklarını ilan ederler. İşte bu sebeple, tarihte sonradan Haşişiler olarak ün salacak olan bu yeni akımın üyeleri, ilk zamanlarda Nizari İsmaililer i olarak bilinirler. -28 28: Kaynak; Edward Burman, The Assasins-Holy Killers of Islam Arapça da assesen sözü koruyucu, bekçi anlamına gelir. Kimi yorumculara göre gizlerin koruyucusu deyiminin gerçek kökeni bu kelimededir. - 29 29: Kaynak; Arkan Daraul, Secret Societies Hasan Sabbah, Nizari İsmailileri nin yeni öğretisini, yani dava yı örgütleyen ve uygulamaya geçiren inkilapçı bir dahiydi. Kahire deki Fatımi İsmailileri nin davasının yerine, Hasan Sabbah kendi öğretisini koymayı başardı. Sabbah, 1060 yılında Tahran ın 150km güneyindeki Kum kentinde dünyaya gelmişti. İnce bir zekâsı, mükemmel bir teoloji bilgisi, idealini uzun yıllar boyunca bıkmadan izleyecek olağanüstü bir irade gücü vardı. Tıpkı bir zamanlar kendisinin eğitildiği gibi, sabırla, dinsel kuşkuları ortaya çıkarıp yeni bir seçeneğin muhtemel olduğuna ikna edil e kadar ısrarla, Daylamlı ları etkisi altına almış ve inançlarını değiştirmeye razı etmişti. Teolojik tartışmaları ustaca kullanarak, inatçı bir mantıkla Şia öğretisini titizlikle irdelemeyi başarmış, İsmaililerin fesatçı doğasına ve geleneksel gizliciliğe dayanan, çok güçlü bir ayrılıkçı topl
66 Marco Polo nun 1273 yılındaki ziyareti ve bunu daha sonra kitabında Dağlar Şeyhi ve Haşişinler olarak anlatması, Hasan Sabbah ı ve yüksek bir vadide bulunan Alamut Kalesini Batıda bir efsane haline dönüştürdü. -30 30:Kaynak; Edward Burman, The Assasins-Holy Killers of Islam Şeyhin mahiyetinde, gelecekte fedaileri olacak, 12 yaş civarında birçok genç vardı. Onlara içmeleri için haşhaş veriliyor ve üç gün süreyle uyud tlü, onlu ya da yirmili gruplar halinde, şahane bir bahçeye bırakılyorlardı. Bahçede kendilerine gelen gençler, cennete geldiklerini sanıyorlardı. Etrafları müzik, şarkı ve rakslarla onları eğlendiren gönüllerini genç kızlarla çevriliyordu. Gençlerin her türlü arzuları anında yerine getiriliyordu. Öyle ki, kendi rızalarıyla bu bahçeden ayrılmayı kesinlikle istemiyorlardı. Şeyh, bir düşmanını öldürtmek isteyince, gençlerden birini yanına çağırtıp, cennete geri dö düşmanımı öldürmelisin, diyordu. Böylece, katiller gidip hevesle, gönüllü olarak görevi yerine getiriyorlardı. Marco Polo, Alamut Ziyareti-1273 Birçok tarihçinin uzun yıllar tartıştığı, ancak bugün kesinlikle kanıtlandığı şekliyle ha r deyimleri, asla İslam kaynaklarında rastlanılmayan, tümüyle yanlış bir adlandırmadır. Küçük düşürücü bir anlamda, kötü üne sahip kişiler ve düşmanlar deyimlerinin yerine kullanılmıştır. Deyimin kullanımı günümüze dek süregelmiştir. 1930 lu yıllarda Mısır da gündelik dilde Haşişin sözü sadece gürültücü ve huzur kaçıran anlamında kullanılmıştır. Özdenetim sahibi olduğu her bakımdan anlaşılan Hasan Sabbah ın uyuşturucu kullanmak gibi bir aşırılığa kapılacağı hiç akla uygun değildir. Alamut kitaplığı ve gizli arşivlerinde dahi, İran Haşhaşilerinin uyuşturucu kullandıklarını ima eden tek bir satır bile mevcut değildir. Güvenli ve sürekli bir üsse sahip olmayı başardıktan sonra, Hasan Sabbah dai lerini-ismaili misyonerleri Alamut kalesinden dört bir yana gönderdi. Aynı zamanda topraklarını genişletme politikası izlemeye b adı. Yeni kaleler inşa ettirdi, propaganda ya da kuvvet kullanarak, başka kaleleri ele geçirdi. Bu dönemde, Alamut ve diğer kalelerde yaşam, sonsuz bir disiplin ve ciddiyet için de geçmekteydi. Hasan Sabbah tan önce, İslam dünyasında politik cinayetler yok değildi. Daha eski tarikatlar da, suikastı bir siyaset yöntemi olarak kullanmışlardı. Haşişi Assassin
67 -Katil sözü, Batı dilleri kelime dağarcığına, Dante tarafından kullanıldığı zaman katıldı. İl nnem, XIX. Kitapta Dante kendini, kötü assassin in günahını çıkartan bir keşiş olarak betim 31: Kaynak; lo stava come il frate che confessa Lo perfido assassin Eserin bu kısmında, günah çıkartan suçlu kafası aşağıda olarak canlı canlı toprağa gömülmekte mümkün olan en büyük suçu işlemiş olmalı; yani, özellikle dehşet verici bir günahın sahibi olmalıdır. Kötülük olgusuyla, assassin-katil sözü arasında Dante tarafından kurulan bağ, kesinliği ve berraklığı güçlendirir ve işte bu anlamıyladır ki, assassin sözü tüm Batı dillerine yayılmıştır. -32 32: Kaynak; Edward Burman, The Assasins-Holy Killers of Islam 3: İsmaili lerin Kaderi: 1256 yılında Alamut Kalesi nin, Moğol komutan Hülagu tarafından yıkılmasıyla, Nizari İsmai rçoğu Afganistan a, Himalayalar a ve özellikle Sind e kaçtılar. Bazı gruplar, zaten daha XI. Yüzyıl kadar erken bir dönemde Hindistan da etkinlik gösteriyorlardı. Burada, Bohra adıyla bilinen İsmaili tarikatı mevcuttu. Bu tarikatın kurucusu, henüz 1067 yılında, y a göç eden ve buradan Gujerat a geçen, Abdullah adında bir Yemenli idi. Bugün de, Bohra lar hala bu bölgede gizli varlıklarını ve güçlerini sürdürüyorlar. Bir diğer büyük kol, bugün özellikle Pencap ta etkin olan Hoca lar tarikatıdır. Bu tarikatın geleneklerine göre, kurucuları kuzeybatı Hindistan a XIII. Yüzyıl başlarında gelen Satagut -Gerçek ışığın öğretm Ağa Han önderliğindeki, çağdaş İsmaililer in dayandığı temel Hocalar tarikatıdır ve doğr İsmailileri nin yani Haşişi lerin soyundan gelmektedir. Bugün Ağa Han, tam olarak Prens Kerim el-hüseyni, Ağa Han IV, İsmaililer in 49 uncu İmamı olup, doğrudan Hz. Muhammed in soyundan geldiği ileri sürülmektedir. Tüm dünya üzerindeki tahmini 20 milyon İsmaili nin lideri olup, sadece bağışlardan oluşan, yı rinin, 1985 yılı için 75 milyon Sterlin olduğu açıklanmıştır. Devrimci bir dahi olarak kabul edilen Hasan Sabbah ın teolojik ve politik görüşleri, ülkesinin Araplar tarafından fethedilmesi ve buna bağlı olarak İslam dininin kabul edilmesinden sonra, İran a özgü ilk din el ve politik bir akımdır. Bu geniş anlamda, Haşişilerin kurucusunun düşünce ve öğretilerinin Ortadoğu daki politik akım nsel yaşantı üzerinde uzun menzilli bir etkisinin bulunduğu söylenebilir.
68 Hasan Sabbah ın mirası, bugün bir yandan Ağa Han tarafından, diğer yandan Lübnan ve İran da bulunan devrimci gruplar tarafından paylaşılmaktad 33: Kaynak; Edward Burman, The Assasins-Holy Killers of Islam Haşişi lerin Gizli Öğretileri: 1: Düşünce Okulları: Genel olarak İsmaililerin özel olarak da Nizari İsmailileri nin asıl meselesi, her dönemde resmi İslam tarafından sapkın kabul edilerek baskı altında tutulmak istenmeleridir-mısır Fatımi halifeler nin yönetiminde İsmaili inancının resmi dinsel görüş olarak kabul edildiği dönem dışında. Bu baskının sonucu olarak, Haşişi inancının herkesçe anlaşılabilir bir açıklaması yapılmamıştır. Haşişiler kendi öğretilerini gizli tutmuşlar, düşmanları ise, sapkı e, inceleme araştırma yapmadan onları neredeyse yok saymışlardır. -34 34: Kaynak; Edward Burman, The Assasins-Holy Killers of Islam Hasan Sabbah, sıradan kişilerin bilgi edinmesine engel olmuş, her kitabın tehlikesini ve her yazarın dağarcığını zaten bilenler dışında, bilgi ki kitapları incelemelerine izin vermemiştir. Yandaşları ile birlikte, teoloji alanında, Allahımız Muhammedin Allahı dır demetken öteye geçememiştir. -35 35: Kaynak; Şehrestani. İslam bir Mesih dini değildir ve bir Kurtarıcı-Mesih kavramına yer vermez. Yine de, büyük ihtimalle Hıristiyan etkisi altında, İslam da Peygamberin soyundan gelen bir kişi ya da yeniden dünyaya gelen İsa kişiliğinde, imanın eskatolojik onarımcısı yani Mehdi -Tan kavramı zamanla gelişmiştir. İsa nın ortaya çıkmasıyla, son yargı dönemi başlayacaktır. İyiler cennete giderken, kötüler cehenneme atılacaklar; cennette ödülle hennemde ise cezalar olacaktır. Böylece öngörülen Son dan önceki dönem de oldukça karamsardır. -36 36: Kaynak; Encylopaedia Brittannica Çeşitli duygu yüklü isimler altında, Hz. İsa dan Kur an da tam otuz beş kez söz edilir; Allahın Habercisi ve Mesih gibi Ama, Kur an ın hiçbir yerinde Hz. İsa, ölümlü bir peygamberden, Hz. Muhammed in yolunu açan kişi ve tek yüce Allahın bir sözcüsü olduğundan daha farklı bir niteliğe sahip değildir. Tıpkı Basilides ve Mani nin söyledikleri gibi, Kur an Hz. İsa nın çarmıhta ölmediğini yazar; Onu öldürmediler, diler, öyle yaptıklarını zannettiler. Bu pek de açık olma-
69 yan sözler dışında başka bir yorum yoktur. Ancak İslam yorumcularına göre, ölmek üzere olan Hz. İsa nın yerine geçen bir başkası vardır. Her zaman olmasa da, bu kişinin Sirene li Simon olduğu ileri sürülü am yazarları, Hz. İsa nın bir duvar girintisine gizlenerek, tıpkı Nag-Hammadi yazıtlarında da belirtildiği gibi, taklidinin çarmıhta can verişini izlediğini yazarlar. -37 37: Kaynak; M. Baigent, R. Leigh and H. Lincoln, The Holy Blood and The Holy Grail. Yeniden Doğuş öğretisi ya da doğrusu Ruh Göçü kavramı, İran da geniş kabul görmüş ve İslam daki Mehdi inancına evrimlenmştir. Bu öğretinin İsmaili versiyonu iki ayrı düşünce okulu biçiminde ortaya çıkmıştır. İlki, İsmail in kendisini doğrud dolayısıyla Mehdi olarak kabul eder. İkincisi, İsmail in oğlu Muhammed in Mehdi olduğunu ve tüm dünyayı fethetmeden önce ölmeyeceğini ileri sürer. Dürziler yeniden doğuş u kendi inançlarının temel ve ayırt edici bir ilkesi olarak benimserler. Dürziliğin kurucusu Hakim in 12 İmamın ruhuna sahip olduğuna inanırlar. Hakim in tüm dinsel yetkisi de bu olgudan kaynaklanmaktadır, Haşişiler e oranla da a fazla bilgi sahibi olduğumuz Dürzilerin öğretileri aslında hemen hemen Haşişiler in öğretisiyle eştir. Tüm ruhlar hep bir anda yaratılmışlardır, sayıları sınırlıdı göçü ile gelişir ve mükemmelliğe doğru yükselir. -38 38: Kaynak; Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam 2: Haka ik-içrek Gerçekler: İnsanlığın dinsel gelişiminin, her biri yedi yıl süren, yedi ayrı peygamber döneminde gerçekleştiği tasavvur edilmektedir. Bu yedi peygamberden il k altısı: Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed dir. Bu Tanrı habercilerinin her birisi, sıradan insanların bile anlayıp yorumlayabileceği bir dinsel yasa ortaya koymuşlardır. Buna ahir yani dış görünüş denilebilir. Ancak, bu peygamberlerin verdiği her bir mesajın bir de, içrek, gizli gerçekleri vardır. Bu içrek gerçekleri ancak az sayıda aydınlanm nlayıp yorumlayabilir. Buna da Batın, ya da İçrek Gerçek adı verilir. Haka ik -İçrek Gerçeklerin Bütünü bu yedi Peygamberi izleyen birer Vasi -Elçi ya da Samit -Suskun tarafından açıklanabilir. Her bir v en sonra, ayrıca yedi tane İmam dünyaya gelir. Yedinci imam bu dizgedeki yeni peygambe rdir ve böylece çember tamamlanır. Son döneme damgasını vuracak olan Mehdi, herkese tüm içrek gerçeklerin açıklamasını yapacak ve böylece Tanrısal bilgi dönemini başlatacaktır.
70 İsmaili teolojisi, işte bu denli Vahiyci -Revelationary bir nitelik taşır. İnsan aklından a, insanın anlayamayacağı düşünülen Haka ik aslında gnostik öğretiden türetilmiştir. Tümüyle Neo-Platon çıkarak, maddi ve manevi dünyanın ilkelerini açıklamak iddiasındadır. Gnostikler, maddi dünyanın ikincil bir Tanrı tarafından yaratıldığını düşünürler. Bu Eski Ahit teki Yehova dır. Yehova, gerçek Tanrı nın dünyayı yanlış inançlarından temizlemek i oğlunu göndermesine kadar, belirli bir özgürlüğe sahip olabilmiştir. Muhammed in gnostik bir görüş olan, çarmıhta ölen kişinin sadece bir hayal, Romalılarla Yahudilerin yaralayamadıkları bir görüntüden ibaret old nu İslam a uyarlamasıyla, birçok gnostik öğenin İslam a geçiş yolu açıldı. İsmaili haka iki nin özü, İlk Neden olarak Tanrı nın reddedilmesinde ve kendi içinde belirli bir akılcılığa yönelmesindedir. Bu öğreti aynı zamand li sapkınlığının temelidir. Onlara göre İlk Neden evrensel akılla birleşen Tanrısal buyruk,.-logos=kelam Bu yüzden, İsmaililer in buyruk-düzen-yasa hakkındaki düşünceleri, içrek öğretilerinin çekirdeğini oluşturur ve Neoplatoncu felsefe ile İslamın sentezini gerçekleştirir. Hasan Sabbah ın gücü ve fedailerinin bağlılığı, Tanrının aşkın doğası hakkındaki İsmaili öğretisinin kategorik ısrarından kaynaklanır. Böylesi mutlak mutlak bir İmam, mutlak bir inanç ve itaat gerektirir. Tam Aydınlanmışlar: 1: İmam-Ali ve Nizar ın soyundan. 2: Dai d-duat-baş Dai. 3: Dail-Kebir-Büyük Dai. 4: Dai. Yarı Aydınlanmışlar: 5: Refik. 6: Lasik. 7: Fedai. Her ne kadar, aydınlanma derecelerinin ayrıntıları, 1322 yılında Dürziler hakkında kaleme alınmış tarihi bir belgeden aktarılmışsa da, Haşişiler ile asıl fark, derece sayısının Dürziler de, belki de dok isimle uyum sağlamak için, dokuza yükseltilmiş olmasındadır. -39 39: Kaynak; Edward Burman, The Assasins-Holy Killers of Islam 3: Dokuz Derece: Adaylar, hayat boyu kendilerini de öğretmenleri kadar önemli kılacak olan, ebedi bilgeli k ve gizli güç sahibi olacaklarına inanarak örgüte katılırlar ve dokuz dereceden oluşan bir a anma sürecinden geçerlerdi.
71 İlk Derece: İlk derecede, öğretmenler adayları, tüm önceden öğrenip kabul ettikleri dinsel ve siyasal düşünce ve yargılardan kuşku duyma durumuna düşürürler. Daha önce kendilerine öğretilen her türlü bilginin önyargılı r olduğuna, muhtemel her çeşit tartışma tekniği kullanılarak inandırılır. Arap tarihçi Maknzi nin aktardığına göre; bunun sonucu, öğrencilerin her sorunun orumunu yapabilen tek gerçek bilgi kaynağının öğretmenleri olduğuna inanmaları ve öğretmenlerinin kişiliklerine bağımlı duruma gelmeleridir. Öğretmenler aynı zamanda, formel bilginin aslında, hazır duruma diklerinde öğrenecekleri, gerçek, gizli ve güçlü sırrın sadece bir örtüsü olduğu hakkında sürekli ipuçları verirler. Bu akıl bulandırma tekniği, öğrencinin bir öğretmene körü-körüne bağlılık andı içecek hale gelmesine kadar sürdürülür. İkinci Derece: Öğrencilere bu derecede, korunması İmam a teslim edilmiş olan içrek bilgiler olmadıkça, bu içrek öğretinin basit birer simgesi durumunda olan dinsel kurallar izlenerek Allah ın rızasına ulaşmanın imkansız olduğu öğretilir. Üçüncü Derece: Bu derecede, gelmiş geçmiş İmam ların sayısı ve kişilikleri yedi sayısının maddi ve manevi dünyadaki anlamı aktarılırdı. Artık kesinlikle 12 İmam cı inanç ve görüşlerden uzaklaştırılarak, son altı İmam ın saygı duyulmaya gerek olmayan, manevi bilgiler n, sıradan insanlar oldukları öğretilir. Dördüncü Derece: Öğrenciye, yedi Natık -Bildiren, Peygamber dönemleri, onları izleyen altı Samit -Suskun İmamlar ve her yeni Natığın kendinden önce gelenlerin dini öğretisini nasıl değiştirdiği öğretilir. Bu eğitim, Hz. Muhammed in son Peygamber ve Kur an ın da Allah ın son vahyi olmadığının kabul ettirilmesini içerir ki, bunlar öğrenciyi İslam dininden çıkarır. Bu derecede ayrıca, yedinci ve son Natık Sahih-ulAmr -Varlıkların Sahibi İsmail in oğlu Muhammed in Eskilerin Bilimi ni-umul-ulevvelin tamamlayıp, içrek öğretinin bilimi olan Tevi legorik yorum bilimini kurduğu aktarılır.
72 Beşinci Derece: Bu derecede, geleneklerin tümü terk edilerek, Sayılar Bilimi ve Tevil uygulamaları öğreti anır. Sürekli konuşulan konu dindir. Kur an ın sözcük anlamına giderek daha az önem verilirken, İslam dinin kural ve şartları ortadan kaldırılmak istenir. 12 sayısının anlamı ve 12 hucca -kanıt öğretilir. Bu hucca lar, İmamların propagandasına temel oluşturan ve onların kişisel öğretilerini yönlendiren kanıtlardır. Aynı zamanda, hucca sözcüğü, her İmam tarafından, baş n kişilere de ad olarak verilmiştir. Sonradan, 12 hucca insan omurgasındaki oniki sırt omuru ile bağdaştırılır, yedi kafa omuru-cervical ise 7 peygamber ya da 7 İmamı simgeler. Altıncı Derece: İslam dininin şartları-namaz, oruç, hac, zekât, kelimei şahadet ve tüm diğer rit lerin alegor lamları bu derecede öğrenciye aktarılır. Görünümde uygulanan bu şart ve ritlerin temelde önemsiz olduğu ve bilgiye ulaşmış kişilerin bunlardan vazgeçebileceği öğretilir. Çünkü bu uygulamalar, kurnaz yasa koyucular tarafından, cahil ve kaba halkı yönetmek için kon lmuştur. Yedinci Derece: Bu ve bundan sonraki derecelere, öğretinin yapısı ve amaçlarını kavrayabilen önde gelen kişil bul edilirdi. Önceden var olan -Pre-exisient ve Sonradan ortaya çıkan -Subseqent kavramları ve bunların dualist yapısı bu derecede öğretilir ve böylece, kişinin Te anrı öğretisine olan inancının yıkılması amaçlanır. Sekizinci Derece: Önceden var olan Sonradan ortaya çıkan ikili öğretisi geliştirilir, öğrenci tarafından derinlemesine kavranmasına çalışılır. Ayrıca, en önemlisi, bu iki kavramın da üzerinde, ne adı, ne nitelikleri bilinebilen, hakkında hiçbir bilgi bulunmayan, tapınmak bile mümkün olma yan bir yüce Varlık olduğu hakkındaki ilk bilgiler verilmeye başlanır. Bu isimsiz Varlık Zerdüşt inancındaki, anana yı -Sonsuz Zaman andırmaktadır. Ancak, öğretinin bu noktasında, İsmaililer arasında farklı anlayışlar, çatışma ve karışıklıklar ortaya çıkmıştır. Yine de, Nuveyri bu fikirleri kabul edenlerin yeri, duali ya da maddecilerin yanından başka bir yer olamaz, diyerek tümünü aynı
73 sepete yerleştirmiştir. Bu derecede, öğrenciye peygamber olmak için, mucizeler yaratmaktansa politik, sosyal, dini ve felsefi bir sistem yaratıp uygulamak kabiliyetini göstermek gerekliliği öğretilir. Ayrıca, dünyanın sonu, yeniden doğuş, cennet-cehennem gibi alegorik kavramların yanı sıra çeşitli kıyamet doktrinleri de aktarılır.-40 40: Kaynak; Arkon Daraul, Secret Societies. Dokuzuncu Derece: Aydınlanmanın bu en son derecesinde, tüm dogmatik din kurumlarından sıyrılan kişi artık, en s ve basit anlamıyla, bir filozof olmuştur. Kendi arzusuna ve keyfine uygun düşen, düşünce sistem veya karışımını istediği gibi kabul etme özgürlüğüne kavuşmuştur. Yedinci derece Büyük Giz in açıklamasını getirir, tüm insanlar ve evrendeki tüm varlıklar aslında bir bütündür. En basit şey bile bu bütünün bi bu bütünün yaratma/yok etme gücü vardır. Bir İsmaili olarak birey, kendinde uyanmaya hazır olan bu gücü kullanma şansına sahiptir. Bu nedenle, gücün bir parçası olduğunu kavrayan kişi, insanlığın bu muazzam potansiyelinden habersiz olan diğer bilgisizleri yönetebilir. Bu güç, Zamanın Tanrısı -Lord of Time adı verilen esrarlı varlık sayesinde edinilmiştir. Sekizinci dereceye hak kazanabilmek için, kişi tüm dinlerin sahtekarlık olduğuna inanmalıdır. Önemli olan yalnızca birey ve bireysel akıldır; o da ancak, en büyük güç olan İmama hizmet ederek mükemmelliğe erişebilir. Dokuzuncu derece, inanç diye bir kavramın mevcut olmadığı, aslında her şeyin eylem den ibaret olduğu sırrının açıklandığı son derecedir. Herh ulamak da, tüm akıl ve mantığın yegâne sahibi olan İmamın elindedir. -41 41: Kaynak; Edward Granville, St. Bard s Hospital Journal-Mart 1897. Kaynak; Arkon Daraul, Secret Societies. 4: Okült Gelenek: Şeyh-ül Cebel Sinan a duyulan büyük saygının hatırı sayılır bir bölümü, herkesçe bilinen telepati ve durugörü gücünden kaynaklanmaktadır. Ebu Firaz tarafından aktarılan öyküde, bahçede bulunan bir kişinin düşüncelerini okuyarak, aklından geçirdiği sorulara cevap verebildiği anlatılmıştır. Hasan Sabbah da döneminin tanınmış bir simya ustasıdır.
74 Haşişiler in günümüzde Okült uygulamalar olarak bilinen, karanlık konularla uğraştıkları su götürmez. Zaten, o zamanlar, simya ve astroloji felsefe eğ minin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilirdi. -42 42: Kaynak; Edward Burman, The Assasins-Holy Killers of Islam. Avrupa da dinsel ya da din dışı, tüm gizli örgütlerin oluşmasına yol açan temel kavramlar Haçlılar tarafından İsmaililer den alınmıştır. Tapınak ve Şövalyeleri, I. Loyola tarafından kurulan Cizvit gibi örgütler, sert Dominikenler, ılımlı Fransisken ler ve tüm kardeşlik örgütleri, ya Kahire ye ya da Alamut a ulaşacak biçimde geriye bağlanabilirler. Öze e Tapınak Şövalyeleri, büyük Üstatları, dinsel adanmışlıkları ve hiyerarşik yapıları ile Doğudaki İsmaililer le en güçlü benzeşmeyi gösterirler. 1004 yılında İskenderiye de Halife Hakim tarafından Dar-ül Hikmet kuruldu. Bu tarihte bilinen ilk Büyük Loca idi.-43 Burada, 872 yılında Batıni mezhebini kuran Abdullah İbni Maymun un fikirleri öğretiliyordu. 43: Fatımi sülalesinin saltanatı sırasında, eski Mısırlılar ın Hermetik kavramları, Heliopol i aracılığıyla Bilimler Evi nin-dar-ül Hikmet kurulduğu Kahire de yeniden keşfedilmişti. Dar-ül Hikmet Locası siyasi gizli bir örgüttü ve hedefi Dünya İhtilali idi, yani İslam dünyasında ateist-komünist ihtilaller çıkarmaktı. Hollandalı tarihçi Reinhardt P. Dozy e göre, İbni Maymun un takipçileri arasında yalnız Şii ler değil, Maniheistler, Harran lı paganlar ve Yunan felsefesi öğrencileri de vardı. Abdullah İbni Maymun mezhebi, mutlak bir itaat ve sessizliği emreden, dereceli bir organizasyondu. Daha başlangıçta, örgütteki bütün devlet ve düşmanlarının faaliyetlerine hoşgörü ile bakılmaktaydı. Batıni mezhebi, daha sonra Haşişi mezhebine dönüşerek tümüyle yozlaşmıştı. Alman tarihçi Hammer e göre, Hasan Sabbah, Sultan Melik Şah ın büyük veziri Nizam-ül Mülk ten kaçarak, Kahire deki Büyük Loca ya-oradaki İsmaililer in yanına sığınmıştı. Orada çevirdiği e fe Mustansir ile çatışan Hasan Sabbah, Halep e kaçarak orada kendi mezhebini-haşişileri kurmuştu. Hammer e göre, Haşişiler ile Tapınakçılar ortak çalışıyorlardı. Tapınakçılar da Haşişiler gibi beşli inisiyasyon derecesine sahipti. Beş sayı önemi büyüktür. Daha sonra Gül-Haç lar da beş yapraklı gülü sembol olarak kullanacaklardır.
75 Tapınakçı-Haşişi işbirliğinin sonucu, Tapınakçılar 1149 da Şam ın alınmasını engellediler. 1166 da Kudüs Kralı Amaury, Türkler e bir kaleyi teslim eden oniki Tapınak şövalyesini idam ettirdi. Haşişi gizli örgütü ve Kahire Büyük Locası Batıdaki benzeri bütün gizli örgütlerin anası olmuştur. Tapınakçılardan Wilhelm Von Montbard aynı Haşişilerde olduğu gibi, Lüblan da bir mağarada Dağdaki Yaşlı derecesine inisiye edilmişti. Secret Sects of Syria adlı eserinde Springet, Tapınakçıların yasası Haşişilerin tamamen bir kopyasıydı, demektedir. Moğollar, Haşişilerin başkenti Alamut u fethettikleri zaman hem Halifeyi, hem de Papayı ortadan kaldırmayı amaçlayan gizli planları ele geçirmişlerdi. Sekizinci Bölüm SÜLEYMAN TAPINAĞININ VE HZ. İSA NIN FAKİR ASKERLERİ TARİKATI-TAPINAKÇILAR-44 Tapınak şövalyeleri, Kudüs deki Süleyman Tapınağı nda Avrupa dan gelen dokuz kişi tarafından kurulmuştu. Her ikisi de Mason olduklarını açıkça ifade eden Christopher Knight ve Robert Lomas The Second Messiah -İkinci Mesih adlı kitapta Tapınakçı örgütünü kuran soylu Avrupa ailelerinin kökenler d -David ve Harun un-aaron Yahudi kan bağına dayandığını iddia etmektedirler. 44: Kaynak; Regula Pauperum Commilitonum Christi Templique Salomoniaci. Yazarların iddiasına göre, Hz. İsa nın doğumundan önce Kudüs Tapınağı rahiplerinin iki okulu vardı; birisi erkek çocuklar, diğeri kızlar için. ipleri Mihael, Mazaldek, Gebrail-Cebrail gibi melek isimleri taşıyorlardı. Bu rahipler, Yahudi Levi ve David soyunun saflığını korumakla mükelleftiler. Rahip okulundan olan ve bakire diye adlandırılan Meryem in bir oğlu vardı. Meryem, Melek Cebrail diye adlandırılan bir rahip tarafından ziyaret edildi. Meryem daha sonra kendinden yaşça büyük olan Joseph-Yusuf ile evlendi. Meryem in Joseph ten dört oğlu ve üç kızı oldu. Hz. İsa çarmıha gerildikten sonra Kudüs Kilisesinin ana İsa nın kardeşi James oldu, James in yardımcıları İsa nın Havarileri olan Peter ve John idi. Hz. İsa nın ölümü, halk tarafından fazla tanınmadığı için, büyük bir
76 Fakat Hz. İsa nın kardeşi James de öldürülünce şehirdeki Yahudi halk galeyana geldi ve Romalılara karşı büyük bir ayaklanma başlattı. James öldürülüp, Tapınağın son defa yok edilmesinden sonra, Nazaren rahiplerinden bazıları-bu da bakınız Nazaren kardeşliği önce Yunanistan a, buradan da Avrupa ya kaçtılar. Kaçanlar yanla mes in kemiklerini de almışlardı. Kaçanlar, M.S. 600 yılında Yunanistan dan döndükleri zaman, James in kemiklerini Tapınağın harabelerinin altına sakladılar. Tapınağın harabelerinin altında birçok oda vardı ve bu odaların duvarlarına Tapınak rahiplerinin, Davud ve Harun zamanına kadar geriye giden soy ağaçları işlenmişti. Kaçıp kurtulanlardan bir grup, kendilerini Rex Deus -Tanrının Kralları diye adlandırıyordu. Bunlar, Yahudi katliamından göç ettikleri ülkenin dini pratiklerini benimsemiş görünerek kurtulmuşlar Onlar, bir gün dünyada Tanrı nın Kırallığını kuracaklarına inandıkları Davud ve Harun adlı iki Yahudi Mesih in kan bağından geldiklerine inanıyorlardı. Buradan şu ortaya çıkıyor; Harun ve Davud un Yahudi soyundan gelen bir grup Avrupalı soylu aile, Kudüsdeki Tapınağın sırlarını ve bu Tapınağa ait kutsal eşyaları babadan oğula miras bırakmışlardır. Bu aileler içinde en önemlileri; Champagne Kontları, Gisor Lordları, Payen Lordları, Fontaine Kontları, Anjou de Couillon Kontları, Roslin li St. Clair ler, Brienne, Joinville, Chaumont, St. Glair de Gisor, St. Clair de Neg ve Habsburg lar idi. İlk bakışta Knight ve Lomas ın bulguları, Michael Baigent, Richard Leigh ve Henry Lincoln un The Holy Blood and Holy Grail -Kutsal Kan ve Kutsal Kâse kitabındaki Prieure de Sion -Siyon Manastırı gütü ile ilgili iddialarına benzer görülmektedir. Baigent ve arkadaşları Hz. İsa nın çarmıha gerilerek ölmediğini ve Fransa ya gittiğine inanıyorlardı. Onlara göre, Hz. İsa Fransa da bir aile kurmuş ve bu ailenin kan bağı Merovenj Kralları ve Lonaine Dükleri vasıtasıyla korunmuştu. Yazarlar Prieure de Sion - Manastırı örgütünün İsa nın soyundan gelen Godfrey de Bouillon tarafından kurulduğunu ve bu kan bağının günümüze kadar devam ettiğini iddia etmekteydiler.
77 Rex Deus hipotezi ise, bilinen kan bağı ile değil, İsa ile yakın bağlantılıdır. Knight ve Lomas a göre, Godfrey de Bouillon, Tapınakçılar kurulmadan önce ölmüş veya öldürülmüştü. Knight ve Lomas a göre, Hz. öldürülmüştü. Onun ölümünden sonra kardeşi James in yaptığı konuşma bunu tasdik etmekteydi. İlk Haçlı seferlerinde Rex Deus grubunun bulunması çok doğaldı, çünkü onlar Kutsal Tapınakt hazinenin yasal mirasçısıydılar. Rex Deus aileleri yalnız I. Haçlı seferinde değil, diğer bütün Haçlı seferlerinde de hep ön saflarda yer almışlardı. 1095 yılına gelindiğinde, Rex Deus grubunun üyelerinin hemen hemen tamamı Hıristiyanlaşmışl rağmen içlerinden en az bir erkek üye Yahudi kökenlerine ait geleneksel tarihi bilmekteydi. Hiç şüphesiz ilk Kilisenin mirasçıları olarak kendilerini Süper-Hıristiyanlar olarak görüyo sessiz bir elit grup, Tanrı nın Kralları idiler. Bu grup Kudüs ü Selçuklu Türkleri inden almak için İncil deki Gog ve Magog-Yecüc ve Mecüc hikâyesinden faydalanarak, böyle bir Haçlı seferi için Papa Urban II yi ikna ettiler. Onlar Papa ya Yuhanna nın kehanetlerinin gerçekleşeceğini, kutsal şehir Kudüs ü z saldırganlardan kurtarılmakla Hıristiyanlığın yüceleceğini anlattılar. 1104 yılında Hugues de Payen beraberinde Hugh de Champagne olduğu halde Kudüs e geldi. Tapınağın olduğu bölgede bir keşif ve araştırma yaparak e geçmek için bir plan hazırladılar. 1113 yılında bir grup Hıristiyan şövalye Kudüslü St. John Hastanesinin Malta ve Rodoslu Egemen Askeri Tarikatı nı veya kısaca Knights Hospitaller i-hospitaller Şövalyeleri kurdular. Bunlar kendilerini, I. Haçlı Seferi sırasında Kudüs de kurulmuş olan ha nenin koruyucuları olarak ilan ettiler. Bu biraderler hem hastahaneyi hem de Kudüs ü koruyacaklarına dair şeref yemini ettiler. Bu tarikatın kuruluşu, Rex Deus grubunun aklına yeni bir fikir soktu ve Hugh de Champagne ve Hugues de Payen, 1114 de yeniden Kudüsü ziyaret ederek Kudüs Kralı Baldwin e yeni bir plan sundular. Ona bir grup şövalyenin Kudüs deki tapınağın olduğu y zı yapmak istediğini söylediler. Maalesef kral ikna olmadı ve her iki lord da hayal kırıklığı içinde yurtlarına döndüler.
78 Baldwin in ümitsiz bir vaka olduğunu gören Tapınakçılar, bütün dikkatlerini onun yeğenine çevirdiler. Çünkü kralın varisi o olacaktı. Po al-onun da adı Baldwin di dört yıldan beri Müslümanların esiri idi ve ne yapılması gerektiği konusunda radikal düşünceleri vardı. 1118 de I. Baldwin 60 yaşında öldü. Kuzeni derhal Kudüs Kralı II. Baldwin olarak taç giydi. Birkaç hafta içinde, dokuz şövalye eskiden Herod Tapınağı nın olduğu yerde, ki o zamanlar Al-Aksa Camii nin bir parçasıydı, kamp yaptılar. Dünyaya Hıristiyan Hacılarının Müslüman saldırılarından korunacağı hikayesi anlatılıyordu ama onların Kudüs Kilisesi nin hazinelerinin ve yazma rulolarının yerlerini tespit edip, çıkarmaktı. Oldukça zor bir görev onları bekliyordu. El aletleri ile sert kayanın içinde yeni bir tünel açmak büyük çaba gerektiriyordu. Açtıkları tüneli, camiinin altındaki derinliklerde bulunan Tapınağın alanına orijinal geçitle birleştirmek aylarını aldı. Labirentin içine girdiklerinde işlemler hızlanmaya başlamıştı. İlk önce, muhtelif altın ve gümüş kapların yanında küçük bir torba içinde eski paralar, daha sonra, iki tahta kutunun içinde yazma rulolar buldular. Değerli metaller çok büyük bir heyecan yarattı ama, rulolar onların çoğu için anlaşılmaz olan Aramca ve Yunanca metinlerden oluşmuştu. İlkel arkeoloji timi, bulduklarının ne kadar değerli şeyler olduğunu hissetmişti. İkinci komutan Geoffrey de St. Omer, ruloları tercüme ettirmek amacıyla Fransa ya yolladı. Bu buluntuların sonucunda, Anjou Kontu Fulk derhal Kudüs e giderek-1121 de ilerlemeleri gözleriyle görmek istedi. Çalışma alanını görmeden önce, yemin ettirilerek diğerleri gibi bir oldu. Daha sonra Kudüs Kralı olacak olan Fulk, onlara yıllık 30 Angevin Lirası tahsis ederek, Anjou ya geri döndü. Rex Deus grubunun amacı, sırlarını gizli tutmaktı. Bu sebeple Kudüs e birçok önemli kişiyi davet ederek çalışmalarını örtbas edebilecek hikâyelerin r. 1124 de Champagne lı Hugh bir defa daha Kudüs e geldi. Yolculuğu esnasında yemin ederek bir akçı oldu. Böylece Tapınakçı üyeleri 11 kişiye ulaştı. Bu grup Rex Deus üyelerinden oluşan bir konseye itaat etmeye yemin ettiler.
79 Tim, bütün hazineyi ve ruloları ele geçirdiklerinden emin oldukları 1127 yılı Noel ine kadar kazılara devam etti. Payen, değerli ruloları İskoçya daki karısının evine götürerek orada sakladı. Bu rulolarda Hz. İsa nın ve kardeşi James in yaşamlarıyla ilgili Yah aşçıların aktardığı hikâyeler vardı. Bu hikâyeler arasında ölümden sonra yeniden diriliş ile ilgili seremoniler de vardı. Bu belgeler yeni Tapınakçı üyelerinden bile gizli tutuluyordu ve özellikle St. Clair ailes i bu sırrı muhafaza etmekle görevlendirilmişti. Knight ve Lomas The Book Of Hiram adlı yeni çıkan kitaplarında, Tapınakçı şövalyelerinin soylarının Süleyman Tapınağı nı inşa eden Yahudi rahiplere dayandığını tekrarlayarak, İskoçya Masonluğu Üstadı olan Rosslyn li William St. Clair ailesinin bu masonik geleneği devam ettirdiğinden bahsetmektedirler. Rosslyn li William St. Clair bir taraftan kuzeyli, diğer taraftan da Yahudi kanı taşıyordu. St. Clair ailesinin erkek tarafı Earl of More, Norveçli Rognvald ailesinden geliyo rdu ama Fransa Kralı Charles in kızı Gizelle yoluyla da aileye Yahudi Tapınak rahiplerinin kanı karışmıştı. Hugues de Payen in Avrupa daki turları bitince, 300 şövalye ile birlikte Tapınakçıların ilk Büyük Üstadı olarak Kudüse geri döndü. Ona epey mal ve büyük emlaklar hediye edilmişti. Bütün bunlar, onların çok değerli hazinelere aniden sahip duklarını örtbas etmek için kullanılıyordu. 1894 yılında, yani Tapınakçıların Kudüs Tapınağı harabelerinde yaptıkları kazıdan yaklaşık 800 yıl sonra, bu defa İngiliz Ordusu Kraliyet Mühendislik Birliğinden Teğmen Charles Wilson komutasında bir grup asker, harabelerde yeniden araştırma yaptılar. Kudüs Kilisesi nin efsanevi hazinesi ile ilgili bir şey bulamamalarına rağmen, Tapınakçılar tarafından kazılan b ellerde bir Tapınakçı kılıcı ve bir Tapınakçı haçı buldular. Bütün bu buluntular, İskoçya daki Tapınakçı arşivcisi Robert Brydon tarafından muhafaza edilmektedir. Brydon un büyükbabası, 1894 deki kazıya katılan bir İngiliz Yüzbaşının arkadaşı idi. R. Brydon un büyükbabasına yazılan 1912 tarihli bir mektupta, Tapınak Dağı nın altında gizli bir oda bulunduğu ve bu odanın gizli bir geçitle Öm e bağlandığı yazılmıştı. Camiin içinde kazı yapmak isteyen İngiliz subay, imamın ve cemaatın galeyana gelmesi üzerine canını zor kurtarmıştı.
80 Lomas ve Knight, Tapınakçıların bulduğu yazı rulolarının İskoçya daki Rosslyn Kilisesinin alt olduğuna inanmaktadırlar. İskoçya daki Rosslyn Kilisesi, 1440 ve 1490 yılları arasında yapılmıştır ve modern Masonluğa rahatlıkla anlaşılabilen Kelt ve Tapınakçı motifleri ile kaplıdır. -Rosslyn Kilisesinin dış cephesindeki bir oymada masonluğun birinci derecesine inisiye olan gözleri bağlı bir aday görülmektedir. Bu oymaların yapıldığı tarih tak. 1450, yani resmi Masonluğun, yani İngiltere Birleşik Büyük Locası nın kuruluşundan 270 yıl öncesidir. Kilisenin batı duvarı ve bütün döşemeleri Süleyman Tapınağı modeline göre yapılmıştır. En ilginci de Süleyman Tapınağı ndaki Boaz ve Jachin sütunlarının benzeri iki sütunun, yerlerinin ve yönlerinin Kudüs deki aslına uygun olarak yapılmış olmasıydı. Yer seviyesinin üstündeki yapı ve batı duvarının ilerisi, Yahudi Peygamber Ezekiel in Göksel Kudüs kehanetinin yorumlarını ihtiva ediyordu. Özetle İskoçya daki Rosslyn Kilisesi Tapınağın bir kopyası olarak yapılmıştı. Yeniden Ortaçağlara dönüyor ve Tapınağın yıkılmasından 1000 yıl geçtikten sonra, artık Rex De n hazineleri ile hem Kudüs ü, hem de Tapınağı kontrolleri altında tuttuklarını görüyoruz. Rex bunda iki branş vardı; bir kolun soyu Kral David e, diğerinin soyu ise Yahudi rahiplere dayanıyordu. Böylece bir kol, Süleyman Tapınağı ndaki Boaz-Mişpat sütununu, diğeri ise, Jachin-Zedek sütununu temsil ediyordu. -Bilmeyenler için burada kısaca belirtmekte fayda görüyorum; JACHIN -45 ve BOAZ Mason mabedinin en kutsal iki sembolüdür. 45: Yahudilik Ansiklopedisi 1. Cildinde-Yusuf Besalel, Gözlem Gazetecilik Basın ve Y ayın A.Ş. Süleyman Tapınağından bahsedilirken, Tapınağa giriş bir balkondandı ve bunun her i a havaleli bir bronz sütun vardı. Bu sütunlardan birisinin adı YAHIN diğerinin adı ise BOAZ dı denilmektedir. Tapınakçıların aslında daha büyük bir planı olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Onlar yalnız değerli hazinelere kavuşmak için kazı yapan basit birer hazine avcıları değildiler. Onlar tarihi bir sitede bulunan bir hazine için gerekenden çok fazla zaman ve enerji harcamışlardı. Burada büyük bir komplonun varlığından söz edebiliriz. Çok büyük miktarda para veya gücün eld ldiği yerde, insanlar inançları için olağanüstü şeyler yapabilirler.
81 Tapınağın altında buldukları belgelerden sonra, Tapınakçıların yaşamlarında oldukça büyük değişiklikler oldu. Birkaç yıl sonra, tarikat hakkında acaip söylentiler yayılmaya başladı. Tapınakçılar ın elinde bulunan Nasuralar a-46 ait belgeler, Hz. İsa ve İsa Kilisesi konusunda ların inandıklarından çok farklı şeyler söylüyordu. Bu belgelerde, İsa nın kral gibi bir lider olduğu fakat Tanrı olmadığı, ölümden sonra yeniden diriliş in Paul tarafından yanlış anlaşıldığı yazılıydı. 46: Nasura lar, Hz. İsa öncesi dönemde Yahudilik içersinden türemiş olan ve Kudüs merkezli Ortodoks Yahudilerle anlaşmazlığa düşen, ayrılıkçı -Heterodoks bir gruptur. Ayrıca burada İsa ve taraftarları tarafından uygulanan eski bir ritüel den bahsediliyordu ki, bu ritüelde inisiye adayının hayatta iken ölümden sonra yeniden diriliş! yaşaması öngörülüyordu. Bu amaçla beyaz bir kefenle tabuta giren aday, simgesel bir ölümün ardından kutsal bir ritüel ile yeniden doğuyor ve bu yeniden doğan şahıs, Tapınakçıların yeni biraderi ve Kudüs ü savunan Yahudi askerler gibi, Tapınakçı askeri olmaya hak kazanıyordu. Tapınakçıların ayinlerinde kuru kafalar kullandıkları ve Baophmet -47 adlı bir varlığa tap lmiştir. Knight ve Lomas ın açıklamalarına bakılırsa, Tapınakçıların insan kafaları kullanmaları şaşırtıcı değildi, çünkü masonik yeniden diriliş seremonisinde kullanılan kuru kafa ve kemiklerin kökeni Tapınakçılara kad maktadır. 47: Ba-oph-me-t olarak dörde bölerek kelimeyi analiz ettiğimiz zaman, Oph un Ophis=Yılan ın kısaltılmış hali olduğunu görüyoruz. Adlarını Grek ophis=yılan dan alan Ophit ler, yılanı dinin merkezi olarak kabul eden bir gnostik tarikatın üyeleri idiler. Baophmet in bir diğer açılımı da Basileus-Ophis-Mequist-T dir. Bunu La tres grande puissance du Serpent = Yılanın büyük gücü -Bu konuda Kundalina açıklamasına edebiliriz. Bundan Tapınakçıların bir Gnostik-yılan kültü olduğu sonucu çıkarılabilir. Ophit tarikatların uriye, Mezopotamya ve İran etkilerinin egemen bulundukları, bir ilkel gnostizmin ilk şeklini temsil ettikleri ortaya çıkmaktadır. M. Michelet e göre Baophmet, korkunç yüzlü bir cin olan Asmodeus u temsil etmekteydi. Asmodeus, Süleyman mabedinin yapımında, Süleyman a yardım eden cin dir!.. Tapınakçılar, bugün Masonluğun 3 ncü derecesinde halen uygulanan ritüelleri kullanıyorlardı. Yani adaylara beyaz kefen ve kafatası veriliyordu. H. Schonfield The Essene Odyssey adlı kitabında Baophmet in ne olduğunu açıklamıştır. Yazara göre, Tapınakçılar I nci Yüzyılda kullanılan ve Atbaş Şifresi
82 denilen bir Yahudi kod sistemini kullanıyorlardı. Bu kod, Lut Gölü Yazmaları nda da görülmüş olup, halen modern Masonluk tarafından kullanılmaktad kod Tapınakçıların Baophmet ine uygulandığında, Yunanlıların Hikmet için kullandıkları So a çıkmaktadır. 48: Sophia-ya da Pistis Sophia=Dişil bir düşmüş varlık olan Sophia, -Hikmet yüce Işık tanrısında zuhurun ve böylelikle ilahi alandan düşüş sürecinin ilk basamağını oluşturur. Varlık haline gelişi sonrası o, Işık Tanrısı yerine karanlık aleme merak ve ilgi duyar ve onun bu yanlış davranışı Demiurg un oluşumuna ve daha sonraki kötü hadiselerin meydana gelişine ne r. Dişi bilgelik anlamına gelen Sophia, Mısır tanrıçası İsis i simgelemekteydi. Yani Tapınakçıların Baophmet e tapmaları aslında Bilgelik ilkesine taptıkları anlamına geliyordu. Kendisi de Güneş Kardeşliği -Kökeni İnkalar a dayanan And Dağlarındaki ezoterik bir okul ini Kardeşlik Örgütünün Kuzey Amerika direktörü olan Mark Amaru Pink-ham, The Return of the Serpents of Wisdom -Bilge Yılanlar ın Dönüşü adlı kitabında Tapınakçılar ve Ejderleri Baophmet konusunda şu bilgileri vermektedir; Filistin de öğrendikleri rit ler ve gizemlerle Avrupa ya dönen Tapınakçılar kendi topraklarında Bilge Yılanlar ın yeni bir şubesini kurdular. Uzun vadeli planları, bütün yılan branşlarını birleştirmek ve TEK DÜNYA KUTSAL İMPARATORLUĞU nu kurmaktı. Gnostik Hıristiyanlığın bir sığınağı olan Güney Fransa, Tapınakçılar ın ana karargâhı idi. Tapınakçılar burada tam bir özgürlük içinde hareket ediyor ve kutsal geometri prensiplerine uygun olarak kiliseler ve tapınaklar inşa ed iyorlardı. Tapınakçıların kiliseleri genel olarak daire şeklinde dizayn edilmiş olup, içteki mihrap ise küp şeklindeydi. Tapınakçılar bu şekilde erkek-daire ve dişi-küp prensibin birleşmesini alşimik olarak semboli ediyorlardı. Ayrıca yaptıkları kiliselerin camlarına Kara Ejder -Baophmet=Bilgeliğin Babası imajlarını resmediyorlardı. Dhul Nun, Kara ejder Baophmet imajını Mısır dan getirmişti. Eski Mısır da siyah renkli Felsefe Taşı üretiliyordu. Siyah renk Mısır da dönüş olü idi. Baophmet in kökenleri Atlantis e kadar geri gitmektedir!..
83 19 ncu Yüzyılda yaşamış, Tapınakçı bir aileden gelen üstat Mason Eliphas Levi, Baophmet in M Keçisi ile aynı anlama geldiğini belirtir. Bu şeytani görünümlü keçi başlı yaratık, eski Mıs i Atlantis ten getirilmişti. Levi nin iddiasına göre, Baophmet; kutsal ruh, yaşama gücü ve dönüştürücü Kundalini -49 ener Tapınakçı ritüellerinde büyük üstat, yeni bir adayı ağzından öperek bu enerjiyi ona aktarıyor Öpücüğü gizli ritüeli denen şey buydu. 49: Kundalini öğretisi, Doğulu öğretiler içinde en gizemci, en ezoterik öğretilerin başında gelmektedir. Kaynağını Tantra Yoga dan alan bu öğretide amaç herkeste var olan ve çok az insanda açığa çıkmış olan kozmik enerjiyi, varoluş gücünü uyandırıp ete kemiğe büründürmek, bedenleşmesini sağlamaktır. Bu öğreti yalnız Doğu çğretilerinde değil, birçok dünya kültüründe de varolan bir öğretidir. Tantracı ların Kundalini dediği bu tanrısal yaşam enerjisi, Sümerlerin, Çinlilerin, Eski İrlandalıların, Aztek ve Yunanlıların da içinde bulunduğu pek çok dünya kültüründe YILAN GÜCÜ olarak temsil edilmiştir. Kundalini Yoga da amaç simgesel olan yılanı, Kundalini enerjisini uyandırıp yaşam ağacı olan gövdeden yukarı doğru çıkarmaktır. Alşimi, Seksüel Tantra ve Yoga da Kundalini uyandırma pratikleri yapılmaktadır. Günümüzde pek çok kişi, fal bakmak için bilinçsizce kullandığı Tarot -Aslında Tarot tersten okunduğunda Tora -50 çıkmaktadır. kartlarının, Yahudi ve Tapınakçı inançlarını sembolize ettiğinin farkında bile değildir!.. 50: Torah; Tevrat, Eski Ahitin ilk beş kitabı. Tarot un sıfır numaralı kartı Budala ile başlayıp, dokuz numaralı kartı Münzevi ile biten onluk deste, bir kapalı halka-devre oluşturmaktadır. Bu halkadaki kartlar Güneş ve erkek enerji ile ilişkili dış dünyayı temsil etmektedir. Onbir numaralı kart-güç tan yirmibir numaralı karta-şans tekerleği kadar olanlar, diğer bir o desteyi ve halkayı oluşturmaktadır. Bu kartlar gizemin iç dünyasını ve onunla ilişkili dişi enerjiyi-ay temsil etmektedir. Tarot kartları içinde en ilginç olan Asılı adam daki adamın-çapraz duran bacaklarının duruşu bile Tapınakçıların mezar kabartmalarından alınmıştır. X şeklinde duran bacaklar Tau nun-51 bir şekli idi ve ölümü sembolize eden İbrani alfabesinin son harfiydi. 51: Tau; Yunan alfabesinde t harfi.
84 En ilginci de Hierophant -Eski Yunanistan da kahin veya Papa diye bilinen beş numaralı ka rtın, onbeş numaralı-şeytan kartı ile ilişkili olmasıdır. Bu bilgilerin ışığında Papalığın Tarot kartlarını yasaklatmasına şaşmamak gerekir. Tarot konusunda araştırmalar yapan Barbara Walker e göre, Hierophant kartı -İki sütun arasında bir taht a oturmuş bir rahibi göstermektedir. Tapınakçı Büyük Üstadını sembolize etmekteydi. Günümüzde de Masonluğun büyük üstatları böyle-taht a benzer- bir koltukta oturmaktadırlar. Sütunlar ise a önce de belirttiğimiz gibi, Süleyman Mabedinin sütunlarıdır. Knight ve Lomas ın yaptığı araşt da modern Masonluğun yapısı ve temel ritüellerinin İskoçya daki Tapınakçılar dan alındığı ortaya çıkmıştır. -İskoçya daki Rosslyn Kilisesini hatırlayalım. Yazarlara göre, Tapınakçıların Büyük Üstadı da iki sütun arasında bulunan bir taht ta oturuyordu. Hierophant kartı aynı zamanda Kudüs Kilisesi nin -ve dolayısıyla Nasura hareketinin başrahibi olan Hz. İsa nın kardeşi James i sembolize etmekteydi. James in giydiği piskoposluk tacı, Eski Mısır d a rahiplerinin giydiği tacın aynısı idi. Eski Mısır ın Thebes kenti eski Yahudi teolojisinin de merkezi idi. Eski Mısır daki yaratıcı tanrı Amon-Ra için kullanılan hiyeroglif, elinde T şeklinde bir haç tutan rahip e benzemektedir. Bugünkü Hıristiyan piskoposlarının buna tıpatıp benzer haçlar kullanmaları, bu inancın Thebes ten Kudüs e nasıl geldiğini çok iyi açıklamaktadır. Hierophant kartının sembolize ettiği şeylerden biri de, Tapınak şövalyelerinin kendilerini yeniden dirilen Kudüs Tapınağının yüksek rahipleri olarak görmeleri idi. Onlara göre, rabbinik Yahudilik ve Hıristiyanlık, Yahve tapıncı nın önemli, fakat bozulmuş şekilleriydi. Yahve nin Yüksek Rahipleri olan Tapınakçı Büyük Üstatları, Boaz ve Jachin sütunları arasındaki taht ta oturarak, Yahve nin hem ruhani, hem de seküler-dünyevi gücünü temsil ediyorlardı. Avrupa da muhtelif yazarlara konu olan Kral Arthur ve Kutsal Kâse efsanelerinin Tapınakçılar ve Kudüs Kralları ile ilişkisi vardır. Kudüs Tapınağının altındaki kazılara katılan dokuz şövaly Payen de Montdidier, İngiltere Tapınakçılarının Büyük Üstadı
85 olunca Geoffrey of Monmouth a birçok sırrını açıklamıştı. Takipeden içinde onun hikâyesi bütü yayılmıştı. Kral Arthur hikâyesi gerçekte Rex Deus hikayesiydi. Kutsal Kâse, Vatikan ın St. n ayrı bir İsa havarisi olarak kabul edilen Aritmathea lı Joseph in kan bağı ile ilişkiliydi. Nitekim Kutsal Kâse kavramını da icad eden Aritmathea olmuştur. Lomas ve Knight in iddialarına göre, İngiltere tarihi üzerindeki Rex Deus ailelerinin etkilerini şöyle özetleyebiliriz: 1: David Kraliyet hanedanının renkleri yeşil ve altın sarısıdır. 2: İngiltere Kralı I. William-Piç William Rex Deus ailesindendi ve oğlu II. William, devletin resmi dini olan Roma Katolikliği inancı yerine, Rex Deus inançlarını ikame etmeye çalışırken öldürülmüştü. 3: Stuart hanedanı mensupları Rex Deus ailelerden geliyorlardı. İngiltere nin resmi dini olarak yerleştirilmeye çalışılan Rex Deus inancı, Kelt Hıristiyanlığ rdu. Kelt Kilisesi de Yahudi-Hıristiyan inanç sistemi üzerine inşa edilmiştir. Bu kilisede İsa nın Tanr uğunu kabul etmiyordu. İlginçtir ki, İrlanda ve İskoçya Kiliselerinin kurucuları olan St. Patrick ve St. Columba nın her ikisi de Yahudi idi. Stuartlar ın Rex Deus ailesinden olmaları şaşırtıcı bir olay değildi, çünkü İskoçya Kralı VI. James, İngiltere Kralı I. James olmak için Londra ya gittiğinde, Rex Deus doktrini şeklindeki Masonluğu da-süleyman pınağına ait hikayelerle birlikte- beraberinde götürmüştü. Kral James versiyonu Anglikan İncil inde Eski Ahit in son iki kitabı yoktur, çünkü onlar Nasuralılar a karşıydı. James Stuart, Roma Katolik Kilisesi ne karşı olan nefretini her fırsatta dile getirmişti. Masonik Ritüeller Ve Rex Deus: Bir Yahudi efsanesine göre, Zadok Kudüs deki Tapınağın ilk başrahibiydi. Süleyman ı da kral yapan oydu. Bu sebepten o, Rex Deus un gerçek kurucusud ur. 1947 yılında Kumran da bulunan Lut Gölü Yazmaları arasında en önemlisi, Herod un Tapınağının altındaki gizli hazinelerin ve kutsal yazmaların listesi bulunan bakırdan yapılmış olan tomardır.
86 Bakır tomar üzerinde inceleme yapan uzman John Allegro ya göre, Tapınağın altındaki Zadok un Mezarı diye adlandırılan mezar, Hz. İsa nın kardeşi James e-52 aitti. Çünkü James e adil -İbranice; Öğretmeni -İbranice; Moreh-Zedok deniyordu. 52: Hz. İsa nın kardeşi James in-ilk Kudüs Piskoposu tarihi rolü, Roma Katolik Kilisesi tarafından kabul edilmemiş ve Kiliseye karşı bir tehdit olarak algılanmıştır. Katolik Kilisesi ilk zamanlardan başlayarak, bu çok önemli kişi ile ilgili önemli bütün bilgileri ortadan kaldırarak, tarihi kontrol altında maya çalışmıştır. 1996 yılında Papa II. John Paul bir bildiri yayınlayarak, Hz. İsa nın Meryem in tek çocuğu olduğunu ve bu sebepten James in onun kardeşi olamayacağını açıkladı. İbranice Zadok, Zedek le aynı anlamdadır. Bu, Misphat ve Zedek denilen Süleyman Tapınağı ndaki iki sütundan biridir. 20 nci Yüzyılda bulunan Lut Gölü Yazmaları, bize kendilerine Zadok un Çocukları -Essenliler diyen bir grubun bu tomarları yazdığından bahsetmektedir. Bu Zadok un Çocukları Tapınağın M.S. 70 yılındaki düşüşünden sonra, Rex Deus diye bilinen rahipler soyunun İbranice-Aramca adıdır. Lut Gölü parşömenlerinde Zadok un Çocukları deyimine sık sık rastlanmaktadır.-bu konuda Essenli ler bölümüne bakınız. Bunlara Şafağın Çocukları da denmektedir. Bu deyimin anlatmak istediği şey, eski Mısır daki kralların yeniden doğuşunun sabahyıldızının -Venüs ün şafakta doğması ile birlikte gerçekleşmesi idi. Bugünkü Masonlar da ritüel olarak sabahyıldızının ışığı altında yeniden doğmakta dırlar. Masonluktaki Mükemmel Üstad derecesi, Hiram ın cesedinin bulunup, gömülmesi ile ilgilidir. Masonik efsaneye göre, Hiram Kudüs deki ilk Tapınağın yapılması sırasında başına vurularak öldürülmüş Pesher denilen bir teknik 1 nci Yüzyılda Kudüste yaşayan Yahudiler için çok önemliydi ve bu, Lut Gölü yazmalarında da görülmektedir. Pesher kendi zamanında meydana gelen olayların, eski kutsal nsanların tanımladığı gibi tanımlanmasıdır. Hz. İsa nın kardeşinin öldürülmesi de bugünkü Masonlar tarafından Hıram Abif in öldürülmesi diye kabul edilen bir Pesher dir. Hıram Abif in hikâyesinin Pesher i Yahudiler in ortak Mesihi olan James in öldürülmesidir. Nitekim James in mezarında olduğu gibi, bugünkü loca odalarının iki sütun arasındaki girişi, üzerinde i ihtiva eden kare şeklinde bir taşla desteklenmektedir.
87 Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti nin onüç derece olan Enoş un Kraliyet Kubbesi -53 The Royal Arch of Enoch veya Dokuzuncu Kubbe Üstadı -The Master of the Ninth Arch 3000 yıl önce Süleyman Tapınağının yapımı ile ilgilidir. 53: Enoş, hem Yahudi mistiklerinin hayatında, hem de modern masonik mitolojide önemli bir yere sahiptir. Tufanın olacağını önceden bilen Enoş, oğlu Metuşelah ın yardımıyla hepsi birbirinin üzerinde olan dokuz adet gizli kubbe-mezar yaptı. Bunların en altındakine İbrani Tanrısının konuşulamayan, söylenemez isminin yazılı olduğu üçgen şeklinde altın bir tablet yerleştirdi. Enoş, bizzat meleklerden öğrendiği garip sözlerin yazılı olduğu ikinci tableti oğluna verdi. Kubbe-mezarlar öylece mühürlendi ve tam üzerine Enoş, bir tanesi asla yanmaz mermerden, diğeri suda batmaz tuğladan iki tane yıkılmaz sütun dikti. Mermer sütunun üzerine biraz uzakta, yer altındaki kubbe mezarların birisinde paha biçilme z bir hazinenin bulunduğunu söyleyen bir yazı yerleştirdi, tuğla sütunun üzerinde de Masonluk Arşivi diye adlandırılan insanoğlunun i yazılıydı. Sonra Enoş, dini gelenekteki Kudüs Tapınak Dağına karşılık gelen Morya Dağına ç oradan cennete götürüldü. Zamanla, Kral Süleyman, efsanevi sarayını yaptırırken gizli kubbe-mezarları buldu ve kutsal sırları öğrendi. Bu iki antik direğin anısı localarına onların resimlerini asan Farmasonlar tarafından korundu. Tufan öncesi direkleri ya da Enoş un direkleri diye bilinen bu direkler, Süleyman Tapınağının girişinde, sağda ve solda durduğu söylenen Ya oaz isimli iki dev direğin resimleriyle yer değiştirdiler. Yahudilerin Babil Sürgünlüğü zamanında gizli kubbemezarların daha sonra yi mesi ve yeniden bulunmasıyla birlikte bu efsanenin Süleyman a ait görüntüsü, bugün Zanaat Masonluğunun üç temel aşamasını geçtikten sonra adayın girebildiği bir alt mezhep olan Büyük Kemer derecesi olarak bilinen arkaik ritüellerde hala çok büyük rol oynar. Bu derecenin Pesher i ise, Tapınak Şövalyelerinin Herod un Tapınağında anahtar bir taşı yerinden oynatarak, bir yer altı geçitine girmeleri ve ada eski yazmaları bulmalarıdır. Ayrıca bu derece, Hz. Musa ve Hz. İbrahim den çok önceleri yaşamış bir şahsiyet olan Enoş un dünyayı mahvedecek olan ateş ve su ile gelen apoka Yani kendisine önceden bildirilmiş felaketleri önceden görerek, bu bilgilerden bazılarını saklamak ve gelecek nesillere aktarmak ihtiyacı duyduğunu da anlatır. Enoş un yaptığı dokuz gizli kubbe-mezarın neyi temsil ettiği tam olarak bilinmiyor. Lut Gölü mları arasında çok kabul gören Kabala nın gizli öğretileri arasında olan mistik üyeliğin dokuz aşamasını işaret ediyor olabilirler. Diğer yandan, belki de gizli ubbe mezarların efsaneleri, Kutsal toprakta bir yerlerde insanın geleceği için son derece önemli kutsal nesneleri gizlemek için yapılmış gerçek yer altı odalarını işaret ediyordu. Masonik efsaneye göre, Enoş un bilimin büyük sırlarını-hiyerogliflerle- yazdığı bu sütunların yok olmamış ve bazı bölümleri Yahudiler, bazı bölümleri ise Mısırlılar tarafından bulunmuştu
88 Zadok un Çocukları diye bilinen Rex Deus aileleri nesiller boyunca işte bu Yahudi efsanesini muhafaza etmişti. Eski Mısırlılarca bilinen büyük ların Yahudilerin eline nasıl geçtiği bu şekilde izah edilebilir. Bir sonraki derece olan Mükemmel İskoç Şövalyesi -Scotch Knigth of Perfection Enoş un hiyerogliflerle yazdığı sütun parçalarının toplandığı bi sında temsil edilmektedir. İddialara göre, Kral Süleyman 13 aşağı dereceyi yönetmek için Mükemmeliyet locasını kurmuşt üyeleri ilk defa Süleyman Tapınağının altında bir yerde bulunan Enoş un gizli mahzeninde toplanmışlardı. Bu, Rex Deus un kuruluş hikâyesine çok benzemektedir. Efsaneye göre, Süleyman ın Tapınağının kullanılan gizli bilgiler, tufanla yok olan önceki bir medeniyetten-atlantis mi? Yah udilere-nesilden nesile aktarılan bilgilerdi. Eski İskoç Riti Masonluğunun ondört derecede ilk haçlı seferine katılan grubun içinde, Kudüs Tapınağının Yahudi rahiplerinin soyundan gelen şövalyeler olduğu anlatılmaktadır. Bu tarikata Rex Deus ailelerinden olmayanların da üye olarak kabul edilmeleri ile günümüz Masonluğu ortaya çıkmıştır. Bu derece Knigth ve Lomas ın hipotezini de tasdik etmektedir. Buna göre, Kral Süleyman zamanından başlayarak, Kudüs de kalıtımsal bir rahiplik umu oluşturulmuştu. Tapınağın yıkılmasından sonra, bu rahipler Avrupa ya dağılmışlar ve onların torunları kayıp şehri -Yani Kudüs ü yeniden almak için haçlı orduları ile geri dönmüşlerdi. Onlar eski ritüelleri yeniden kullanmaya başlamışlar ve Yahudi rahiplerin soyundan gelmeyenleri de buna dahil etmişlerdi. Bu ritüel ler, Kudüs deki Tapınağın M.S. 70 yılında yıkılmasına kadar yüzlerce yıldır kullanılmaktaydı ve Mason ritüell e kadar gelmiştir. Onbeş derece olan Kılıç Şövalyesi ve Doğu Şövalyesi, -Knight of the Sword and Knight of the East Yahudilerin Babil deki esareti sırasında Zerubbabel Tapınağının yeniden inşasını konu alır. Bu derecede loca esaretteki her yılı temsilen 70 mumla aydınlatılmıştır.
89 Bu derecede sürgündeki Yahudilerin Kudüs e dönüşleri ve Rex Deus aileleri tarafından nesilden sile aktarılan bilgiler işlenir. Onbeş derecedeki Masonlar altın saçaklı yeşil bir kuşak takarlar. Bu kuşakta Davud hanedanının renkleri hakimdir-yeşil, altın Onatlı derece Kudüs Prensi dir.-prince of Jerusalem Onyedi derece Doğu ve Batının Şövalyesi dir.-knight of the East and West Daha önceleri bu dereceye Knight of the Red Cross of Babylon -Babil in Kırmızı Haçının Şövalyesi denirdi. Bu dereceden öncekiler Eski Ahit üzerine odaklanmışken, bu derece İncil in iy bölümüne ve 7 Mühüre bir sıçrama yapar. Onyedi derece ritüelinde 1118 yılındaki Haçlı seferi sırasında onbir şövalyenin nasıl gizlilik yemini ettiği anlatılır. Fakat işin en ilginç taraf belirtilmesidir, çünkü Tapınak Şövalyeleri Tarikatı bu yıl kurulmuştu. İnanılmaz ama, kendilerine masonik tarihçi diyenler, bu derecelerin anlattıkları gizli tarihten tamamen bihaber görünmektedirler. Bazıları ise Tapınakçılar dokuz kişiyken, niye onbir kişiden bahsedildiğini zlar. Fakat gerçek oldukça basitti. Tapınak şövalyeleri sonradan aralarına katılan Fulk of Anjou ve Hu hampagne ile birlikte onbir kişi-9+2 olmuştu. İskoç Ritinin yirmiiki derecesi olan Lübnan Prensi -Prince of Libanus inde herkes bir kılıç taşır ve bu ritüel adayı, Yuvarlak Masa adayı yapar. Yuvarlak Masa nın gerek Kral Arthur efsanesi ile, gerekse Rosslyn Kilisesi ile yakın bir ilişkisi vardır. İddialara göre, Tapınakçı geleneğine bağlı bir aileden gelen St. C sinin Ortaçağlarda ölen bütün fertleri, zırhlarıyla birlikte Rosslyn in altına gömülmüşlerdi. Yirmiüç derece olan Kutsal Çadır Şefi -Chief of the Tabernacle bize, Süleyman Tapınağının Rahiplik Tarikatı nın-order of Priesthood Harun-Aaron ve oğulları Eleazar ve Ithamar tarafından nasıl kurulduğunu anlatır. Bu derecedeki Masonlara eski Yahudi rahipleri gibi Levi ler denir ve bunlar eski Levi rahipleri gibi kırmızı şeritli beyaz cüppeler giyerler. R hip rolündeki aday, üç kafatası ve bir iskelet ihtiva eden karanlık bir odaya sokulur. Bu derecede, Egemen Büyük Kurban Edici -Sovereign Grand Sacrifıcier unvanını taşıyan iki yüksek rahip de hazır bulunur. Bu rahipler altın piskoposluk tacı taşırlar. Bu taç, Thebes yaratıcı tanrısı Amon-Ra nın ve ilk Kudüs Piskoposu-Hz. İsa nın Kardeşi James in giydiği başlıktır. İlginçtir ki, Yahve nin Y Musa zamanından beri bu başlıkları takıyorlardı.
90 Bundan sonraki derece-yirmidördüncü derece Kutsal Çadır Prensi dir. Burada Tanrı nın-yehova nın Musa dan Ahit Sandığını korumak için kutsal bir çadır -Tabernacle yapmasını istediği belirtilmektedir. Bu derecede ayrıca Musa nın Tanrı için kuts sıl kurduğu ve Yahudilerdeki kraliyet kan bağının nasıl oluştuğu anlatılmaktadır. Bu derecedeki adaya yüksek rahip rolü verilir ve en yüksek varlığa, yani Yehova ya-yahve nin alternatif karşılığı tapmasına izin ve rada Yehova nın -veya Yahve nin Adonay dan daha etkili olduğu öğretilir. Daha sonra ilerleyen derecelerde, Masonik Bilim in Kral Süleyman a dayandığı ve bu bilimin Tapınakçılar tarafından yeniden canlandırıldığı anlat görünüyor ama Tapınakçılar Yahudilerin kayıp bilgisine sahipti!.. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Tapınak Şövalyeleri gerçek Yahudi rahiplerin soyundan gelen Yeni Yahve Rahipleri olarak yapmaları gereken şeyi yapmışlardı. Bu ritüelde Yüksek Rahip yapılan adaya Kraliyet Mason Sanatı -Royal Art of Masonry tarihi anlatılır. Bu tarihe göre, Masonluğun kökenleri Hz. Nuh tan başlayarak, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. Süleym n dan Tapınak Şövalyelerinin kurucusu Hugues de Payen e ve trajik bir şekilde öldürülen Şövalyelerin son üstadı Jacques de Molay a kadar uzanmaktadır. Bütün Tapınakçı Büyük Üstatları açıkça Yahve nin Yüksek Rahipleri olarak kabul edilirlerdi. Tapınakçılar Filistini terk ettikleri zaman, gizli bilgilerini İskoçya ya taşımışlar ve ilk l urada kurmuşlardı. Bu sır, Tapınakçıların Yehova nın Yüksek Rahipleri diye bilinen-aynı soydan gelen takipçilerine de aktarılmıştı. Masonik tarihçi Arthur Waite e göre, Hz. İsa ya aktarılmış özel bilgiler vardı ve o da, bu bi inisiye olmuş havarilerine aktarmış ve onları St. John un-54 otoritesi altında toplamıştı. 54:-St John the Baptist=Vaftizci Yuhanna-Yahya diye bilinen Hz. Yahya nın gnostik bir mezhep olan Sabiilikte özel bir yeri vardır. Hz. İsa nın ve ona tabii olanların içinde yaşadıkları Yahudi toplumunca Nasuralar olarak adlandırılması ile, Hz. İsa öncesi dönemlerden itibaren var olan ve içersinde oluşum dönemi S hareketini ve Hz. Yahya yı barındıran Nasuraizm akımı arasında bir ilişki vardır. Sabiilikte Yahya nın-yahya-yuhanna çok özel bir yeri vardır. Sabiilere göre Yahya, mucizevi bir doğumla ışık güçlerince yeryüzüne gö kutsal öğreti ve ibadetleri-özellikle vaftizi diğer Nasuralara öğreten bir rehberdir.
91 Hz. İsa tarafından aktarılan, Mısır ın mistizm ve hiyerarşik inisiyasyon bilgilerini ihtiva e bu doktrin, Tapınakçıların 1118 deki İlk Büyük Üstadı olan Hugues de Payen e de iletilmişti. Payen sahip olduğu apostolik-havarilere özgü bir şekilde ve patriark al-patriğe ait güçlerle orijinal Yuhanna Hıristiyanlığı nın yasal temsilcisi haline gelmişti. Daha önce de bahsettiğim Tarot kartları içindeki Hierophant kartı, işte böyle güçlere sahip Tapınakçı Şövalyelerinin Büyük Üstadını sembolize etmektedir. Bu derecelerin açıklanan sırları, ilk İngiliz Masonlarını oldukça korkutmuştu. Bu sebepten üst derecelerin muhtevaları değiştirilmişti.-özellikle İngil Birleşik Büyük Locasının Büyük Üstadı olan Sussex Dükü, bazı sırların açıklanmasının mahzurlu olacağı endişe nin birçoğunu ya örtbas etmiş ya da gizlemiştir. Lomas ve Knight e göre, Hugues de Payen Yahve nin -Yehova nın Yüksek Rahibiydi. Diğer bütün Tapınakçı Büyük Üstatları da-en son Büyük Üstat Jacques de Molay da dahil olmak üzere- bu görevi layıkıyla yerine getirmişlerdi. Tapınak Şövalyeleri bu hizmetlerin karşılığında ele geçirdikleri sırları İskoçya ya götürmüşlerdi. Yirmibeş derece Tunç Yılan Şövalyesi dir.-knight of the Brazen Serpent Bu derece Haçlılar zamanında Filistin de askeri ve dini bir tarikat tarafından kurulmuştur. Bu derecenin adı, İsrailli ler tarafından bilinen tunç yılan ın iyileştirici özelliklerinden ileri geliyordu. Bilindiği gibi şövalyelerin görevlerinden biri de hasta yolcuları iyileştirmek ve onları imansızlar da umaktı. Rex Deus sütununun etrafına sarılmış yılan motifi Essenliler den alınmıştı. Bilindiği gibi-essenlilerin dini liderlerinin Levi kabilesinden geldiğini hatırlayalım. Essenliler ünlü şifacı ve iyileştirici lerdi. Essenlilerin sembolü, bugünkü modern tıbbın da kullandığı bir sopaya sarılmış yılandı. İlginçtir ki, Yahudi Levi kabilesi Yahve-YHVH yi tunç bir yılan şeklinde sembolize ediyor ve mabetlerinin en kutsal varlığı olarak kabul ediyorlardı. Levi kabilesinde Yahve nin yılan şeklinde kendini gösterdiğine inanılıyor ve ona kuzey Kenan e Yunanistan daki gibi, Leviathan -55 olarak tapıyorlardı. Levi kabilesinin ismini bu ejderha Leviathan dan aldığı sanılmaktadır. 55: Leviathan; Tevratta adı geçen büyük bir su canavarı.
92 Levili ler arasında Yahve nin yılan formu Nehuştan yani Tunç Yılan olarak bilinirdi ve mabetlerin yüksek yerinde altın veya tunç bir yılan sembolü bulunurdu. Bundan sonraki derece-yirmialtı derece olan İnayet Prensi -Prince of Mercy fazla önemli bir derece değildir. Yirmiyedi derece olan Tapınak Büyük Amiri -Grand Commander of the Temple bir nevi engizisyon mahkemesi gibidir. Bu askeri bir derecedir ve yuvarlak bir masanın etrafında toplanan mahkeme, adayı sorgular. Bu ritüel Tapınak Şövalyelerine yön yanlış ithamları ve haçın inkarının önemini anlatır. Masonik tarihçi Arthur Waite, bu derecede kullanılan haçın iki ismin baş harflerini ihtiva ettiğini belirtmektedir, bunlar; JN ve JBM dir. Waite e göre bunlar; Jesus Nazarenus-Nasuralı İsa ve Jacques-J Burgundus-B Molay-M anlamına geliyordu. Böylece haç üzerinde ölen iki Mesih belirtilmek istenmiştir. Hiç şüphe yok ki, Tapınakçılar ve modern Masonluğun kurucuları için Jacques de Molay-56 ikinci Mesih ti. 56: Fransa Kralı Philippe nin Papa ya yaptığı baskılar sonunda, 1312 yılında Tapınak Şövalyeleri tamamen ortadan kaldırıldı. 1314 de J. D. Molay ve arkadaşları yakılarak öldürüldüler. Yirmisekiz derece olan Güneş Şövalyesi -Knight of the Sun Masonlukta anahtar bir derecedir. Gerçek Tek Tanrı nın varlığına inanılır ama, bu Hıristiyanlığın Tanrısı değil, Marduk, Amon-Ra, Yahve gibi isimler taşıyan bir Tanrı dır. Bu derecede ayrıca bütün masonik semboller açıklanır. Yirmidokuz derece üç çeşit isimle anılır; 1: St. Andrew Şövalyesi -Knight of St. Andrew 2: Haçlıların Patriği -Patriarch of the Crusade 3: Işığın Büyük Üstadı -Grand Master of Light İddialara göre bu derece, Tapınak Şövalyeleri Filistin den kaçarken kurulmuştur. Şövalyeler kaçarken, beraberlerinde Enoş un sütunlarına ait olduğunu iddia ettikleri üç taşı İskoçya ya götürmüşle on locasını-57 kurmuşlardı. 57: Masonluğun Presbiteryen ve Episkopalyan formları-yanipresbiteryen Kilisesi ve piskopos idaresi usulüne ait İngiltere deki Katolik gücüne şiddetle karşı çıkmıştı. Otuzuncu derece Siyah ve Beyaz Kartal Şövalyesi dir. -Knight of the Black and White Eagle. Burada Jacques de Molay ın trajik ölümü anlatılır.
93 Bu derece ritüelinde Molay ın ölümünden sorumlu olanlara karşı-yani Papa V. Clement ve Fransa alı Güzel Philip intikam ve nefret duyguları kışkırtılır. Bu ritüelde Masonları iki baş düşmanı açıklanır; 1: Fransız Monarşisi-Genelde bütün krallıklar 2: Papalık Makamı-Genelde bütün Katolik sistem Jacques de Molay ı ortadan kaldıran Fransa Kralı Güzel Philip i bu derecedeki biraderlerin öldürdüğü veya öldürttüğü, rivayetler arasındadır. Masonluğun otuzbir derece olan Büyük Müfettiş Engizitör Amir -Grand Inspector Inquisitor Commander ve otuziki derece olan Kraliyet Sırrının Prensi -Sublime Prince of the Royal Secret idari dereceler olduğu için bunlardan bahse tmeyeceğim. Yalnız Kraliyet teriminin Kral Davut un soyundan gelenler için kullanıldığı hususunu vurgulamakta fayda görüyorum. Bütün bu anlatılanlardan şu sonuç çıkmaktadır; Masonluk, Kudüs de Tapınak Şövalyeleri tarafından kurulmuş olan bir Yahve Rahipliği tarikat Şurası da bir gerçektir ki; Masonluk, Francis Bacon, Sir Robert Moray, Benjamin Franklin ve George Washington gibi ünlü kişilerle, akılcılığın, bilimin ve demokrasinin savunucuları olarak, Ye Düzeni nin kuruluşunda önayak olmuştur. Tapınakçı Sapkınlığı: R. Henry-Alder The Battle Of The Trees adlı kitabında Tapınakçıların Haşişiler den çok etkilendiklerinden ve Tapınak Şövalyelerinden Guillaume de Montbard ın Haşişi tarikatına inisiye edildiğinden bahseder. Buna rağmen doktrinlerinin veya gerçek inançlarının İslami olmadığını belirtir. Çünkü İslam, Hz. İsa yı bir Peygamber olarak tanıyordu. Oysaki Tapınakçı aleyhtarı ve Deist-58 idiler. Onların bu inançları gnostik bir mezhep olan Bogomililer den kaynaklanıyordu. 58:Deism evrim inanışının dini bir sonucudur. Evrim Tanrısı süreci başlattıktan sonra kendi k e çalışmayı terk eden Tanrı, zati olan bir Tanrı değildir, ne de mucizeler yaratacak bir Tanrı dır, kendisine ibadete layık bir Tanrı is hiç değil. Evrim Tanrısının müdahele edebileceği bir şey yoktur. Evrim çerçevesinde rahmetin sığabileceği bir yer var mıdır? Bu yüzden kendilerini Deist -Vahyi inkâr, Tanrının varlığını ise kabul eden ve Tanrı yı da-masonlar gibi Evrenin Büyük Mimarı olarak tanımlasalar da, evrimcilerin çoğu pratikte ya agnostik-bilinemezci ya da ateis ttir.-tanrı tanımaz Fertlerin çoğu açısından evrime inanışın ilk ve belki de en önemli sonucu, bunların ateist ol bile agnostik olmalarıdır.
94 Bogomililer in dualist inancına göre, Baba Tanrı nın Satanael-Satan=Şeytan ve İsa adlı iki oğlu vardı. Satanael gökleri yönetirken oradan aşağı düşmüştü. Satanael dünyayı ve insanları yarattı ve yılan da o. Burada açıkça Şeytanın yüceltildiğini görüyoruz. 12 nci Yüzyılda şeytana inananlara Satanist veya Lüsifer ciler-lüsifer kelime itibarıyla ışık getiren anlamındadır. Kur an daki İblis in k tapanlar onun göklerden haksız yere kovulduğuna ve oraya yeniden geri döneceğine inanırlardı. Bogomililer hem iyi Tanrı ya hem de Şeytana taparlardı. Aynı şekilde Tapınakçılar da insanla iletişim kurmayan ve sembolik temsili olmayan iyi Tanrı ile, korkunç özelliklere sahip kötü Tanrı ya tapıyorlardı. Tapınakçıların elinde iki baş bulunuyordu; birisi Eskilerin eskisi denilen sakallı bir baştı, diğeri ise gümüşten yapılmış bir kadın başı idi. Gümüş başlı kadın Ana-Tanrıça yı -İştar ı sembolize ediyordu. Bogomililer en hararetli şekilde kendilerine dünyevi nimetleri ve zenginlikleri bağışlayac ak olan kötülük Tanrısına taparlardı. Onlar şöyle diyorlardı; Tanrı nın yaşlı oğlu Satanael veya Lüsifer ölümlülerin sığınağıdır. Genç kardeş İsa bu şeref Tapınak Şövalyeleri Hz. İsa ya neden inanmadıklarını şöyle açıklıyorlardı; O hiçbir şey değildir, değersiz sahte bir peygamberdir. Tapınakçılara göre Baophmet adlı sakallı baş da madde dünyasına egemen olan aşağı bir Tanrı nın sembolü idi. Burada Şeytana tapan Bogomililer m iyi hem de kötü Tanrı ya tapan Tapınakçılar arasındaki farkı görebiliyoruz. Diğer bir iddiaya göre, Tapınakçıların sapkınlığının temelinde Yuhanna -St. John inancı vard Yuhannacı lar İsa nın Tanrısallığını kabul etmiyorlar ve ona sahte peygamber diyorlardı. Onlara göre sadece St. JohnBaptist-Yuhanna, Yahya kutsal b ir kişi idi. Özetlersek, Tapınakçıların sadakati yalnız AnaTanrıça ya ve Yuhanna ya idi. Wilhelm Ferdinand Wilcke ye göre, Tapınakçılara atfedilen Müslümanlarla işbirliği suçlamala Kabala ile karıştırılmış bir İslami anlayış yatıyordu.-bu konuda Haşişiler bölümüne bakınız.
95 Tapınakçılar putlarına Eskilerin eskisi veya Uzun yüz veya Makroprosopos deniyordu. Ünlü Mason Üstadı Eliphas Levi ye göre Tapınakçılar Kabala nın esrarengiz doktrinlerine inisiye edilmişlerdi. 1842 de Mason Ragon, Tapınakçıların doğudaki bir inisiyeden St. John a atfedilen bir Yahudi doktrinini öğrendiklerini iddia eder. Ragon onların Yuhannacı olduklarını söylüyordu ki, Eliphas Levi de aynı fikirdedir. Tapınakçılar ve Siyon Manastırı-Prieure de Sion tarikatları birbirlerinden ayrıldıktan sonra, farklı yollar izlemeye başlamışlardı. Tapınakçılar Yuhanna öğretilerine önem verirken, Siyon Manastırı Talmudik-Kabalistik öğretilere önem veriyordu. 1: Tapınakçılar-ve Masonlar sosyal eşitlik ve özgürlüğe dayalı bir kardeşlik prensibini temel alarak, insanları özgürleştirmek istiyorlardı. Sapkınlıklarının temelinde, insanları İsa nın ilahiliğine dayanan dininin baskısından kurtarmak vardı. Bu nedenle Tapınakçıların siyasi hedefleri, bütün Monarşileri ortadan kaldıran evrensel sosyalist bir düzen kurmaktı. 2: Prieure de Sion -Siyon Manastırı tarikatı ise, siyaseti kullanarak, merkezinde Talmud-Kabala ezoterik Yahudi doktrini olan dini sebeplerle, Monarşileri ortadan kaldırmak ve Işık Şehrini yaratmak istiyordu. 1804 de Ordre du Temple -Tapınakçı Tarikatı nın Büyük Üstadı olan Fabre Palaprat ın Manuel des Chevaliers de l Ordre du Temple -1811 ve Levitikon -1831 adlı kitaplarındaki açıklamalara göre, Tapınakçıların gizli doktrini, Roma Kilisesi nin kanunlarına tamamen zıttı. Ayrıca bu doktrinde Hz. İsa nın ilahiliği de sorgulanmaktaydı. Palaprat, Tapınakçılara karşı maların kara propaganda olduğunu iddia etmekteydi. Öte yandan E. Levi, Tapınakçıların gizli doktrini başlangıcından beri krallıkları yıkmayı hed demektedir. Tapınakçı ritüellerinde düşük dereceli biraderlere İsa hakkında kabalistik efsaneler anlatılırken, Hugues de Payen gibi yüksek inisiyeler başka türlü bilgilere sahipti. Sonuçta bütün şövalyeler Hz. İsa yı ve haçı inkar etmekte birleşiyorlardı.
96 1622 yılında Portekizli rahipler Fırat kıyılarında kendilerine St. John un-yahya nın Hıristi n bir mezhebe rastladılar. Bunlar Manden ler, Sabii ler-60 veya Nasura lar olarak da biliniyorlardı. Mandai kelimesi Kaide lisanındaki, Manda dan türe miştir ve Yunanca gnosis -hikmet, irfan anlamına gelmektedir. 60: Sabiiliğin Hıristiyanlık öncesi dönemde Ürdün Nehri havzasındaki-transjor-dan da heterik i fırkaları arasında doğmuş olabileceği ileri sürülmektedir. Sabiilerin Peygamberlik Anlayışları: Gnostikler bölümünde de kısaca bahsettiğim günümüz Sabiileri, yabancı biriyle konuştuklarında Yahya nın -St John kendi peygamberleri olduğunu ifade ediyor olmalarına rağmen, Sabiilikte gerçek bir peygamberlik inancının olup olmadığı tartışmalı bir konudur. Sabii kutsal metinlerinde yer alan bazı ifadelerden, Sabiiler e bir arada yaşadıkları yabancı komşularınca sık sık peygamberlerinin kim olduğu, kitaplarının ibi sorular sorulduğu ve muhtemelen bu sorulara cevap olması yönünden onların Yahya nın kendilerinin peygamberi olduğunu söyledikleri anlaşılmaktad ler in gerçekte peygamberlik inancına sahip olup olmadıkları tartışmalarının temelinde, peygamberin niteliği konusunda değişik yaklaşımlar yatmaktadır. Peygamberi bir din kurucusu olarak tarif ettiğimizde, böylesi bir peygamberlik inancının Sabii geleneğinde mevcut olmadığını görürüz. Zira Sabiiler dinlerinin herhangi bir tarihi şahsiyet tarafından kurulduğunu kabul etmezler. Onlar dinlerinin yüc e Işık Tanrısı tarafından insana verilen bir proto-din olduğuna inanırlar. Dolayısıyla ne Hz. Âdem, ne Yahya ne de bir başka tarihi şahsiyet, bir inanç ve ibadet sistemi olan Sabiiliğin kurucusudur. Diğer yönden peygamberi bir din kurucusu değil de, bir inanç ve ibadet sist eminin temsilcisi ve öğreticisi olarak ilahi güçlerce görevlendirilen bir kişi şeklinde değerlendirdiğimizde, böylesi bir peygamberlik inancının Sabiilikte mevcut olduğunu görüyoruz. Sabiiler in inancına göre Sabii peygamberleri yüce Işık Kralı tarafından Sabiiliğin örnek temsilcileri olmak ve onu diğer ruhlara öğretmek amacıyla görevlendirilmişlerdir. Sabii inancına göre Peygamber rı dan vahiy alarak bunu insanlara ileten bir kişi değildir. Onlara göre peygamber, ilk insan Âdem e yüce Işık Tanrısı nın emriyle ışık elçisi Manda d Hiia tarafından öğretilen ilahi mesajı dosdoğru uygul sajın tipik bir temsilcisi ve öğreticisi olan kişidir. Sabii literatüründe peygam-
97 ber-nbiha terimi genelde Yahya için kullanılır. Dolayısıyla Sabiiler in Yahya nın kendilerinin peygamberi olduğunu söylemeleri Sabii metinlerince de d esteklenmektedir. Bazı modern Yahudi düşünürler Mandenler in -Sabiiler in, izleri Talmud da, Midraş da ve Kabala da görülen, Yahudi etkisi altında kalmış r gnostik mezhep olduğu görüşündedirler. Şu halde haçlı seferleri sırasında, Levi nin bahsettiği kabalistik, Hıristiyan-aleyhtarı, özü St. John doktrinine dayanan Yuhannacı bir mezhebin mevcut olduğunu kabul edebiliriz. Yalnız, Tapınakçıların doktrininin doğrudan bu mezhepten alınıp alınmadığı konusu çok belirgin değildir. Mather, Histoire du Gnosticisme adlı kitabında, Tapınakçıların St. John un İncil ini tercih ettiklerinden bahseder. Günümüzde Macaristan daki Masonluğu nu temsil eden localar, Baophmet i hala muhafaza etmektedirler. Ortaçağda, St. John-Yuhanna nın Hıristiyanlığın gerçek kurucusu olduğunu savunan gnostik düşü destekçisi Tapınakçılardı. Dıştan öyle görünse de, Tapınakçı düşünceleri kabalistik doktrine değil, Thomas İncil ine dayanıyordu. Tapınakçıların sahip old onların Ana-Tanrıça inancını yansıtıyordu. Dokuzuncu Bölüm CİZVİT TARİKATI -Religio Clericorum Societatis Jesu -Vatikan ın Hıristiyan âlemi içindeki ideolojik yayılımını yönlendiren gizli güç Dr. Martin Luther in başlattığı Protestanlık hareketi, Fransa, Avusturya, İtalya ve İspanya gibi Katolik ülkeleri de kapsamaya başlayınca, Roma Katolik Kilisesi ve Papalık, ciddi bir sıkıntıya düştü. O zamana kadar mevcut rahip tarikatları olan Dominiken ler ve Fransisken ler Papalığı savunmada yetersiz kalmışlardı. İşte o sıralarda Papa nın aradığı silahlı bir savaşçı, Basklı Şövalye Inigo Lopez de Recalde-Ignatus Loyola ortaya çıktı. Eski bir İspanyol ailesinden gelen, Yahudi-Marrano İber melezi olan Ignatus Loyola, kendini Katolikl iğe adamış bir gençti. Loyola, Paris te araştırmalarına devam ederken, orada kendisi gibi düşünen insanlarla tanışarak birbirlerine çok sıkı bağlı bir grup oluşturdu. Bu gençler; Jacopo Laynez, Alfonso Salmeron, Nicolas Bobadilla, Simon Rodriguez, Francisco Xaver ve Pierre Favre-Lefevre idi.
98 Loyola bu altı kardeşi ile beraber Filistin e-kudüs e hacı olarak gitmek istiyordu. Şayet bu yolculuğu gerçekleştiremezlerse, kendilerini mutlak surette Papa nın hizmetine sunmayı düşünüyorlardı. 15 Ağustos 1534 de Montmartre deki Marien Kilisesi nde gizlice toplanan yedi kişi, yüksek he deflerine ulaşmak için, Papa nın ve kutsal kilisenin düşmanlarına ve imansızlara karşı mücadele edeceklerine dair yemin ettiler. Aynı şekilde birbirlerine karşı k bir itaat ve sadakat yemini de ettiler. Kurdukları bu birliğe Societas Jesu -İsa Örgütü adını verdiler. Bu örgütün başlıca görevi, zamanın sapkın afeti - Protestan mücadelede Katolik Kilisesine yardımcı olmak ve bütün dini meselelerde onu tek yetkili olarak tanımaktı. 1537 yılının başında artık on kişi olan şövalyeler Venedik te buluştular ve uzun zamandan beri planladıkları Kudüse haçlı seferini gerçekleşti diler, fakat Venedik Cumhuriyeti ile Osmanlı Türkleri arasındaki savaş, bu yolculuğu imkânsız hale g tirdi. 1538 de Loyola nın küçük grubu onu başkan seçti. Bunun üzerine Loyola, Roma ya giderek örgütün nizamnamesini Papa III. Paul e sundu ve bu yeni tarikatın tanınmasını ve korunmasını rica etti. 17 Eylül 1540 da Papa, tarikatı ve nizamnamesini üye sayısının altmışı geçmemesi şartıyla, tastik etti. Ayın 26 sında yeni tarikatın başına general rütbesiyle atanan Ignatus Loyola, Papa nın elin tı Regimini mili-tantis ecclesiae -Savaşçı Kilisenin Egemenliği ni tanıyan emri aldı. Bu şekilde yeni Cizvit Tarikatı -Societatis Jesu, Roma-Katolik Kilisesinin yeminli savaş birliği haline geldi. Bu birlik aynı zamanda Kut sal Baba ya-yani Papa ya body-guard lık yapıyordu. Onlar Papa yı her çeşit saldırıdan ve isyanlardan, özellikle Luth er vasıtayı kullanarak korumak ve Papalığın düşmanlarını yok etmek ile yükümlüydüler. Böylece kuzeyli Reformasyon hareketine-yani Luther e karşı Roma nın Karşı Reformasyon hareketi başlamış oldu. Cizvitler düşmanı yalnız yenmek değil, her vasıtaya baş vurarak, yok etmek istiyorlardı. Onlar için parola şuydu; Gaye, vasıtayı meşru kılar.
99 Gerçekten de Cizvitler hedeflerine ulaşmak için, kan dökmekten ve tarikatın görev sınırlarını aşan her türlü acımasızca ve vicdansızca eylemden, hiçbir zaman çekinmemişlerdir. Ignatus Loyola böylece tarikatın ilk Generali oldu. Artık P. S. J. Ignatus-Pater I. Societatis Jesu diye anılıyordu ve İsa Örgütü de bundan böyl Tarikatı diye tanınmaya başlandı. Böylece Roma Katolik Kilisesi uluslararası bir kilise boyutuna taşınmış oldu. Cizvitler, karşı kutuptaki diğer enternasyoneller gibi, -Dünya Masonluğu ve Dünya Yahudiliği milliyetçilik düşmanı idiler. Lord Thomas B. Macaulay İngiltere Tarihi adlı kitabında, Cizvitler Papalığı kurtarmaya gel Protestanlık, Alp Dağlarının eteklerinden Baltık Denizi kıyılarına kadar geri çekilmek zorunda kaldı diye adır. Cizvitler dünyanın dört bir tarafına misyonerler yollamaya başladı. Ne fırtınalı okyanuslar, sıra dağlar onlara engel olamıyordu. Afrika nın balta girmemiş ormanlarından, Tibet e ve Moğalistan a, or n da Çin in içlerine kadar her yere yayıldılar. Cizvitler öğretmen, tüccar, doktor, sanatçı, asker v.b kılığında bütün ülkelere sızma imkanı bulmuşlardı. I. Loyola nın öldüğü 31 Temmuz 1556 tarihinde Societatis Jesu nun 12 bölgede, 1000 üyesi ve 100 devamlı tesisi vardı. 1617 yılında tarikat üyelerinin sayısı 13.112 yi bulmuştu. Cizvit tarikatı günümüz şartlarında gizli bir örgüt sayılmaz, çünkü hedefleri, nizamnamesi, üye listesi herkese açıktır. Ama arka planda gizlenen Onlar için tabu sayılan kilisenin inanç öğretisi dir. Cizvitler dün olduğu gibi, bugün de Roma Katolik Kilisesinin görüşlerini yaymak ve onu korumak için çalışmaktadır. Protestanlar ve Kilise düşm e ve özellikle Aydınlanmacı çevrelerle her vasıtaya başvurarak mücadele etmek, Tarikatın gücünü ve üye say Cizvitlerin görevleri arasındadır. Cizvit tarikatı, haklı olarak masonik yapılanmaya benzetilmektedir. Nasıl Masonluğun bir sırrı yok, fakat kendisi bir sır ise, aynı şeyi Cizvitler için de söyleyebiliriz. Tarikatın hedeflerine ulaşması için kullandığı metotlar ve kullandığı vasıtalar, tamamen gizlidir!..
100 Aynı şekilde tarikatın faaliyetleri ve sadece bilenlere özgü temel dünya görüşleri gizli tu. Bunu haricinde Cizvitlerin sırları korkunç bir suskunluk ve yeminle örtülmüştür. Yemini boz n vay haline!.. Tarikatın uzun kolu o kişiyi dünyanın neresinde olursa olsun bulur ve cezalandırır. Şunu da söyleyelim ki, dünyevi mahkemelerin verdiği cezalar, Katolik Engizisyon Mahkemesinin verdiklerinin yanında ço k hafif kalıyordu!.. Cizvit tarikatının kuruluşunda Yahudiliğin önemli bir rol oynadığından ve örgütün kurucusu Ignatus Loyola nın yarı-yahudi olduğundan bahsetniştim. İki büyük dünya örgütü olan Cizvitler ve Masonlar dıştan ne düşman gibi görünmelerine rağmen, her iki örgüt de Yahudilerin önderliğinde kurulmuş olan Marksist-Proleter III. Enternasyonal ile işbirliği yapmaktaydı.-61 61: Bu alıntıları yaptığım Egon Lützeler in kitabının 1938 yılında -Almanya da yazıldığını hatırlatmak isterim. Cizvitlerin ilk güç denemesi imansız Protestan Waldenser lerin yok edilmesi ile başladı. Tarikat Generali Jakobus Laynez in tam yetkili kıldığı S.J.P. Antonius Possevin, 1561 yılında Premont, Savoy ve Kalabria civarındaki Protestanların kitle halin de katledilmelerine öncülük etmişti. Bu katliamlar, bütün imansızlara ve kilise düşmanlarına karşı duyulan büyük nefretin, Roma Ka Kilisesine ve Papa ya mutlak bir sessizlikle ve körü körüne itaatla birleşmesinin sonucuydu. Rahatlıkla anlaşılacağı gibi, Cizvit Tarikatı Roma Katolik Kilisesinin emrinde çalışan askeri bir tarikat, yani Tanrı nın Lejyonu idi. Tarikattaki manevi eğitim- Exercita spiritualia dış dünyaya kapalı olarak yapılırdı. Tarikatın özel bir maksada yönelik eğitimi yakından incelendiğinde, eski çağlardan günümüze kadar gelen gizli örgütlerin tik araçları ve dışarıya karşı örtülü bir düşünce yapısını kullandığını görüyoruz. Örneğin; Antik çağlardaki Eluisis gizemlerinden, anlaşılmamış Pitagor gizli öğre n da Tapınakçılara ve günümüz modern masonluğuna baktığımızda, bunu açık bir şekilde görebiliyoruz Yoğun dinsel eğitimlerine rağmen, Cizvitler hiçbir zaman alışılmış bir papaz tarikatı olmamıştı. Trent Konseyi onları diğerlerinden ayırmak için, Religio Clericorum Societatis Jesu -İsa Örgütünün Klerikal-62
101 Tarikatı diye adlandırmıştı. Bu sebeptendir ki, Cizvitler diğer manastır rahiplerinin kulland arı giysi ve eşyaları kullanmazlar ve kimliklerini gizlerlerdi. 62: Papaz, Kilise taraftarı. Cizvit Tarikatı bütün Katoloik Kilisesinin ve Roma Papalığının gücünü taşırdı. Tarikat Roma Katolik Kilisesinin üzerine inşa edildiği granit bir yer altı yapı gibiydi. Bu kapalı toplumda doğaldır ki, bireysel özgürlük diye bir şey mevcut değildi ve dolayısıyla yapılanlardan hiçbir birey sorumlu değildi. Cizvitler gaye, vasıtayı meşru kılar zihniyeti ile hareket ettikleri için, kilise öğretiler ykırı olmasına rağmen, zenginlik ve kazanç hırsına sahip insanlardı. Bu amaçla büyük ticari işlere ve faizciliğe girmişlerdi. Bütün bu pis işlerini din aşkına veya Yüce Tanrı nın Şerefine diye yürütüyorlardı. Tarikat bilinenin aksine, her çeşit bilime, özellikle coğrafya ya, etnoloji ye, doğu bilimlerine, kozmik araştırmalara çok önem veriyordu. Toplanan lgiler tarikatın çıkarları için kullanılıyordu. Öte yandan bu Hıristiyan-Cizvit misyonerler, din adına dünyadaki bütün kültürlere çok zarar i!.. Bugünkü bilimimizin Cizvitler in çalışma ve araştırmalarına çok şey borçlu olduğu, ayrı bir g Cizvitler in Güney Amerika daki araştırmaları bize çok şeyler öğretmiştir. Yine onların astronomi ve dilbilim konusunda değerli insanlar yetiştirdiği bilinen bir gerçektir. Onlar uzak ülkelerden Avrupa ya birçok tıbbi yeniliği ve bilinmeyen ilaçları getirmişlerdi. Cizvit Franz Xaver Dentrecolles 17 nci Yüzyılda Çin den getirdiği porselenleri Fransa da üretmeye başlamıştı. Cizvit tarikatına girebilmek için iki yıllık çıraklık devresinden geçmek gerekiyordu. Bu iki yıl aynı zamanda hem aday, hem de tarikat için bir çeşit deneme süresi anlamına geliyordu. Adayın bekâr ve bed nsel, ruhsal sağlığının kusursuz olması gerekiyordu. En başta aranan özellik ise, Kiliseye ve Hıristiyanlık inancına sadakat idi. Yahudiler, prensip olarak tarikata alınmıyordu ama-ırken Yahudi bile olsa- vaftiz olmuş Yahudiler -yani Hıristiyanlığı kabul etmiş olanlar tarikata kabul ediliyordu. Zaten tarikatın kurucusu Loyola ve altı sadık arkadaşı da Yahudi asıllı değil miydi?
102 Kilise, Yahudileri Hz. İsa nın katilleri diye suçlamasına rağmen, basit bir vaftiz seremoni sonunda onları kiliseye kabul ediyordu. Vaftiz olmuş bir Yahudi, Çinli Hintli, Zenci v.b bu şekilde Katolik Yoldaş haline geliyor ve uluslar arası Kilise devletinin-imperium Romanum bir üyesi-vatandaşı oluyordu. Daha önce de bahsettiğim gibi, Cizvitler Papa ya, tarikat Generaline ve isimleri bilinmeyen yukarı derecedeki tarikat şeflerine mutlak ve sessiz bir itaatla yükümlüydüler. Cizvit tarikatı da diğer bütün gizli örgütler gibi üçlü dereceye sahipti. Bu dereceler; 1: Çırak-Skolastikçi 2: Kalfa-Koadjutor 3: Usta -Professi Spiritualis dan ibaretti. Tarikata giren hiç kimsenin örgütten kendi rızası ile ayrılması mümkün değildi. Buna karşılık örgütün kurallarına karşı gelenler veya örgüte faydal örgütten uzaklaştırılıyorlardı. Yukarıda bahsettiğim üç derecenin dışında bir de görünmeyenler in oluşturduğu bir tarikat sınıfı mevcuttu. Bunlar İsa örgütünün yardımcıları sınıftan meslek sahibi ve tarikata hizmete hazır insanlardan oluşmuştu. Bu insanlar tarika tın dileklerine ve dünyevi çıkarlarına hizmet etmeye yemin etmiş, kiliseye tabii veya kilise haricindeki kadrolardı. Bu tip yardımcılar tarikatın geçici veya müstesna üyelerini oluşturuyordu. Bunlar sayesinde tarikat, dışarıy r görüntü-imaj sergiliyordu. Örneğin; Yüksek rütbeli devlet memuru, yargıç, tüccar gibi saygın meslek sahibi insanlar, tarikata casusluk yapıyorlar ve kendi hayatlarını da tarikatın arzusuna göre yönlendiriyorla rdı. Kendilerinden fayda umulan büyük mülk sahipleri de bu şekilde tarikata kazandırıldı. Ayrıca devletin yüksek makamlarına gelmiş insanlar, hatta prensler ve kraliyet ailesinden gelenler, tarikata katıldı. Bunlar b ilinçli veya bilinçsiz olarak bu görünmeyen güce bir şekilde katkıda bulunmuş oldular. Cizvit Tarikatının dıştaki gizli biraderlerinin örgütlenmeleri, yönetimi ve bunların gündelik hayatta, yani siyasette, ekonomide ve dünya tarihinin perde arkasında oynadıkları rol hakkında, çok az bi miz bulunmaktadır. Bu görünmeyen ve bütün dünyaya yayılmış şebeke ağı olan tarikatın, egemenliği o dereceye va prenslerin ve imparatorların-onların bilmediği- hiçbir isim kalmamıştı.
103 Örgütün dünyevi işleri Procurates denilen bir yönetimin elindeydi. Her bölgenin bir Prokur S.J si vardı ve o da Rektörler ve Profess ler tarafından belirlenirdi. Daha önce de bahsettiğim gibi, tarikatın başında General-kongregation tarafından oy çokluğu ile-bir ömür boyu- seçilen Ordensgeneral -Tarikat Generali vardı. Generalin sınırsız yetkileri vardı. Seçim sırasında herhangi bir direniş olursa, bu direnişçiler, uygun bir seçim yapıncaya kadar, tarikat kur allarına göre, bir hücrede 7 gün 7 gece aç ve susuz bırakılırlardı. Tarikat Generalinin yanında, 4 veya 6 General yardımcısı ndan-bakanlardan oluşmuş bir meclis vardı. Bunlar efendileri ve üstatları kontrol etmekle yükümlüydüler. Burada, hiç kimseye güvenmeyen a Katolik Kilisesinin, kendi seçtiği kimselere de güvenmediğini ve böyle bir hiyerarşik kontrol sistemine ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. Tarikatın en önemli ve hayati prensibi körü körüne ceset vari -ceset gibi bir itaat idi. Bu, Cizvit yasalarında şöyle ifade ediliyordu; Alttaki-Alt derecedeki üsttekinin elinde bir ceset -cadaver=kadavra tir. Buradan da rahatlıkla anlaşılacağı gibi, itaat ve yeniden itaat prensibi, tarikatın A sından e egemen bulunuyordu. Tarikat üyeleri için vatan, aile, dostluk v.b kavramlar mevcut değildi!.. O, bütün benliği ve varlığı ile tarikata aitti. Şöyle ki, bir üstten izin alınmadan ne bir kitap okunabilir, ne de bir mektup yazıl abilirdi. Bir Cizvit, üstünün izni olmadan bulunduğu yeri terk edemez ve ziyaretçi kabul edemezdi. Cizvitlerin birbirleri ile münasebetleri, konuşmaları, giysileri ve davranışları bile yasalarla ve talimatnamelerle belirlenmişti. Önde ine karşı kör ve düşüncesiz bir itaat, bize onlarla benzer düşüncelere sahip olan Haşişiler i hatırlatmaktadır. Cizvitlerin eğitimindeki hipnoz ve telkin uygulamaları H e de vardı. Cizvitler siyah bir şapka ve yine tamamen siyah renkli cüppeler giyerlerdi.-63 63: İlginçtir ki, Almanya daki Nasyonal Sosyalist rejim sırasında S.S. ler de siyah şapka ve elbiseler giyer, Cizvitler gibi ceset vari itaat -Kadaverge horsam yemini ederlerdi. S.S lerin Reichsführer i H. Himmler S.S. leri tamamen-nazilerin nefret ettiği- Cizvit modeline göre örgütlemişti.
104 Cizvit Tarikatının gizli iç hayatı, Tapınakçıların gizli öğretilerini hatırlattığı gibi, masonik yüksek derecelerin yarı-mistik gizliliğine-ki artık iyi ve kötü kavramları üst derecedeki inisiyeler için değişik manalar ifade etmektedir- de benzemekteydi. Bu gizlilik, temelde dini inançlar, Kilise ve Papa maskelerinin arkasında yatan büyük bir güç ve iktidar hırsını perdelemekteydi. Yine bu gizlilik vasıtası ile devletler ve milletler, Cizvitlerin şeytani dünya egemenliği uğruna ayaklar altına alınmaktadır. Tapınakçılar aristokratik-şövalye dünya düzeni için krallıklara ve Papa lığa karşı mücadele verirken, Hıristiyanlık adına savaştığını iddia eden Cizvitler, gerçekte demokrasiyi kendi egemenlikler ekiştirmenin bir aracı olarak görüyorlardı. Cizvitler dıştan Papa ve Katolik Kilisesi için uğraşır gibi görünürken, gerçekte iktidarı ele geçirmek için mücadele veriyorlardı. Bu nedenle yollarına çıkan engelleri, kör kitleleri tahrik ederek yıkmaya uğraş ardı. Buna tarihten birkaç ilginç örnek verebiliriz; 1649 yılındaki İngiliz İhtilali, 1793 yılındaki Büyük Fransız İhtilali, 1917 deki Bolşevik İhtilali, 1918 Kasım ayındaki Alman-Kominist İhtilali. Bunların hepsinde Cizvit parmağı vardı!.. Kızıl enternasyonalin ateist Marksizmi, Yahudileşmiş Masonluğun mavi-kızıl enternasyonali, Yahudiliğin sarı enternasyonali ile Roma nın kara enternasyonali, omuz omuza Almanya daki milliyetçilik hareketine karşı bir mücadele vermektedir. 1930 lu yıllarda Almanya da faaliyette bulunan Katolik Merkez Partisi ve Bavyera Halk Partisi, Cizvit örgütünün uyanan Alman milli bilincine karşı, dalgakıran olarak kurduğu partilerdi. Cizvitlerin tarihte-özellikle Katolik Fransa da büyük Protestan katliamları yaptığı bilinen g lerdendir. Bunlar içinde en önemlileri 1 Mart 1562 deki Vassy katliamı ile 24 Ağustos 1572 yılındaki omeus gecesi katiamıdır. 1660 da Cizvit tarikatı ve emrindeki siyasi güçler, inançsız Türkleri, Papa yla ihtilaflı olan Katolik Venedik Cumhuriyetine karşı kışkırtmaya muvaffak olamayınca, Venedik le açık bir çatışmaya girdiler ve bunun sonucunda bu ülkeden kovuldular. Ancak Papa V I. Aleksander zamanında Cizvitler yeniden Venedik e girebildiler.
105 Yapılan anlaşmaya göre, hiçbir Cizvit Tarikatı üyesi üç yıldan fazla Venedik te kalamayacaktı. Onuncu Bölüm GÜL-HAÇ KARDEŞLİĞİ Bir Gül-Haç derecesinin masonluğun önderlerince ustalıkla başlatıldığını saptamak için kanıt çoğaltmamıza gerek yok Kuramının, nefretinin, günahkar uygulamalarının, Kabala nın, Gnostikl Maniciliğinkilerle özdeş oluşu, yazarların kimliğini açıklıyor bize: Yahudi Kabalacı ları. -65 65: Kaynak; Mons. Leon Meurin, S. J.-Cizvit Papazı, La Franc-Maçonnerie, Synagogue de Satan -Şeytanın Sinagogu Masonluk Paris, Retaux, 1893, s. 182. Batı Simyasının Kaynağı: Aydınlanma Çağı ndan bu yana ve zamanımız dahil simyayı, modern kimyanın ilkel bir öncüsü olarak kabul etmek adet haline gelmiştir. Simya; kö enini, kadim Mısırlıların bir ruhban sanatında bulur. Bütün Avrupa ya ve Yakın Doğu ya yayılmış ve muhtemelen Hint simyasını da etkilemiş olan simya geleneği, kurucusu olarak Hermes Trismegistos u tanır, üç kere büyük Hermes kadim Mısır Tanrısı Thoth ile özdeşleştirilmiştir. Simya-Alchemia ifadesi Arapça el-kimya dan gelir, bunun da Mısır ın bir unvanı olan ve muhtem len simyacıların materia priması nın-asli Cevher da bir sembolü olmuş kara toprak ibaresine bir gönderme olabilecek kadim Mısırca keme den türediği söylenir. Her durumda, hala mevcut olan en eski simya çizimleri, Mısır papirüslerinde bulunur. İlk dönem Mısır belgelerinden hiçbirinin geriye kalmaması şaşırtıcı değildir, çünkü şifahi ol kutsal bir sanatın temel özelliğidir. Hermes Thoth a atfedilen bütün metinleri içine alan Corpus Hermeticum-Hermetik Külliyat denen eserin bize Yunanca ulaşmış olması ve az veya çok Eflatuncu bir dille örtülmüş olması tamamıyla doğaldır. Delil şunu gösterir ki, Zümrüt Tablet denen şey de Corpus Hermeticum un bir parçasıdır. Zümrüt Tablet, kendini Hermes Trismegistos ta bir vahiy olarak takdim eder ve Arapça ve Latince yazan simyacılar tarafından sanatlarının kanun listesi olarak kabul edil ir.
106 Mitolojik zeminiyle birlikte simyanın, tek tanrıcı dinlerin-yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam içine dahil edilmesinin nasıl mümkün olabildiği şüphesiz sorulacaktır. Bunun açıklaması şöyledir; Gerçekt rin -ve genel olarak madenlerin harici sahasıyla, hem de nefsin dahili sahasıyla ilişkisi olan simyaya özgü kozmolojik perspektifler, kadim metalurji ile organik olarak bağlandı, bu yüzden zanaat ile birli kte kozmolojik arka plan, terimin en geniş anlamında sadece bir tabiat-physis bilimi olarak devranıldı, daha doğrusu Hıristiyanlık ve İslam, müzikte ve mimarideki Pisagorcu geleneği benimsedi ve ona tekabül eden manevi perspektifi de özümsedi. Hıristiyan bakış açısından simya, vahyedilen hakikatler için doğal bir ayna gibiydi; Bazı met i altına ve gümüşe çeviren Filozof Taşı Hz. İsa nın bir sembolüydü ve bu taşın, kükürdün yanmayan ateşi ve civanın sebatkar suyundan üretilmesi, Hz. İsa nın Hıristiyan inancı tarafından benimsenmesi ile birlikte simya, manevi olarak bereketlen irken Hıristiyanlık da onda gerçek irfana-gnosise götüren bir yol buldu. İslam dünyasında da Hermes Trismegistos genellikle Hz. İdris-Enoş ile özdeşleştirilir. Simyacılar, çeşitli metalleri, gezegenlere atfettikleri semboller vasıtasıyla gösterirler ve gerçekten hem metallere, hem de gezegenlere aynı ismi verirler. Altın için Güneş, gümüş için Ay, civa için Merkür, bakır için Venüs, demir için Mars, kalay için Jüpiter ve kurşun için Satürn derler. Bu şekilde kurulmuş uygunluklar simya ile astroloji arasındaki ilişkiyi gösterir, bu ilişki Zümrüt Tableti inde şöyle ifade edilir; Altta olan ne varsa yukarıdakine benzer. Batılı biçimlerinde Hermesçi gelenekten çıkan astroloji ve simya, gök ve yer gibi birbiriyle ağlantılıdır. Astroloji, Zodyak ın ve gezegenlerin anlamını yorumlar, simya ise unsurların ve metallerin anlamını. Zodyak ın 12 burcu, İlahi Akılda sabit şekilde içerilen arketiplerin basitleştirilmiş bir res ir. Öte yandan ateş, hava, su ve toprak unsurları ise sembolik olarak, asli cevherin-materia prima ilk ve temel farklılaşmalarıdır. Halbuki gezegenler, birbirlerine nispetle konumlarından dolayı, farklılaştırılmış ve zamansal bir tarzda, Zodyak ta içerilen imkanları izhar ederler ve böylece de Sema dan yere inen İlahi Ruh un faaliyet yollarını temsil eder, metal-
107 ler kendi hesaplarına, Ruh veya Akıl tarafından olgunlaştırılmış unsuri cevherin ilk meyvel emsil ederler. Okuyucuya bu bilgileri vermemin sebebi, Gül-Haç Örgütünün Simya ile bağlantılarına bir nebze açıklık getirebilmek içindir. Almanya da 16 ncı Yüzyıl sonlarına doğru, astroloji ve alşimi-simya ile ilgili araştırmalar çoğalmaya başlamıştı. Astrologlar kozmik dünya ve dünyevi olaylar arasındaki bağlantıları çözmeye çalışırken, simya maddelerden başka maddeler elde etmeye uğraşıyorlardı. Örneğin; kömürü elmasa, kurşunu altına dönüştürme çabaları içindeydiler. Simyacıların yapay a için Bilgelik Taşı nı-filozof Taşı kullandıkları, insan hayatını uzatan bir çeşit iksir bu Gerek astrolojinin, gerekse simya-alşimi nın kökenleri eski Sümer, Mısır ve Babil medeniyetle ine kadar uzanmaktadır. Paracelsus veya Bombastus adıyla bilinen Philippus Aureolus Teoprastus Von Hohenheim, Alman simyacıları içinde en meşhur olanıdır. Bir diğer ün ise, sihirbaz ve kahin Agrippa Von Nettesheim idi. Efsanevi Kara Kimya çerçevesi içinde 1589 da Historia Von Doct. Fausti -Ünlü sihirbaz ve kara sanat ustası, Dr. Faust un Tarihi adlı bir kitap yayınlandı. Simyacıların, maddeleri dönüştürme işlemini ruhsal-manevi alana taşımaları ile, yani maddesel ilkel, saf, ruhsal insana dönüştürme çabaları da başladı. Böylece maddesel simyadan Simya Panzofi ortaya çıktı. Paracelsus a göre, insan üç ana unsurdan yaratılmıştı; Tanrı, Gök ve Dünya. Dünyevi her şey göklerden yaratılmıştı. Tanrı her yerde ve her şeydeydi. onun varlığının bir dışa yansımasıydı. Ona göre, bütün elementlerde ve maddenin görünen şekillerinde gizli ruhlar, elf ler-peri ler, gnom lar-toprak ruhları veya cinleri ve cinle r yaşıyordu. Panzofi bütünüyle ruhsallaştırılmış simyanın bir kar deşidir. Panzofi, temelde gnosis, Yeni-Platoncu Teozofi,
108 Kabala, Yahudi Arap fantezisi ve biraz da felsefe ve batıl inançların garip bir karışımından oluşmuştu. Panzofistler için gül doğanın, haç ise Tanrı nın sembolü idi. Hermes Trismegistos, Aristoteles, Albertus Magnus gibi isimler ile, Mısır ve eski Yahudi gizli öğretileri, kabalistik, majik, teurji, bu g izli atmosferi soluyan mistik insanlar çevresinde önemli bir yer tutuyordu. Kayzer II. Rudolf Von Habsburg, esrarengiz İskoçyalı John Dee, Prag lı Haham Löw, Ursinus Von Rosenberg gibi isimlerle, Hermetik Kardeşlik veya Gül-Haç l günlerdeki simya imparatorluğunun önemli temsilcileri arsındaydı. Yine o günlerde felsefi mistizm veya sembolik alşimi nin temsilcisi Jakob Böhme ya Böhm adlı bir kişi idi. Ona Philosophus teotunicus -Toton Filozofu deniyordu. 1575 yılında fakir bir köylü çocuğu olarak Altseidenberg-Görlitz de-almanya dünyaya gelen Böhme, mistik yazılarla uğraşıyordu ve üstad Paracelsus Bombastus dan çok etkilenmişti. Başlangıçta Böhme, sapkın düşünceleri dolayısıyla Protestan cemaatinden büyük tepkiler almıştı. Böhme nin hayatı boyunca hiçbir yandaşı, arkadaşı veya öğrencisi olmadı. O, hiçbir zaman bir mezhep veya gizli örgütün kurucusu da olmadı. 1624 yılında tek başına yaşadığı bu dünyadan sessizce ayrılıp gitti. Gül-Haç ların Hermetik Kardeşliği ni etkileyen düşünceler arasında Böhme nin düşünce dünyasının -yani Deism in doğa felsefesinin- etkisi küçümsenemez. Jakob Böhme nin izinden giden Hollandalı tüccar Hendrik Beets 1660 yılında Amsterdam da Mele Kardeşler mezhebini, İngiliz William Law da İngiltere de Böhme mezhebi ni kurdu. 1697 yılında Jane Lead Londra da, temelini Böhme nin düşüncelerinin oluşturduğu, Philadelphist ler örgütünü kurdu. Almanya da mistik Gül-Haç çı Johannes Bermeier Böhle ün manevi mirasçısı olduğunu iddia ettiği Societas Regalis Jesu Christi adlı örgütü kurdu. 1754 yılında Fransa da Portekizli bir Yahudi olan Martinez Paschalis, yine Böhme nin düşüncelerine dayanan mistik Martinist gizli örgütünü ku izli tarikatın Paris, Lyon, Marsilya, Bordo ve Toulouse da şubeleri vardı.
109 Martinistler in gizli örgütleri, Gnostizm ve Yahudi Kabalasının bir karışımından oluşmuştu. Gerçekte Paschalis in düşüncelerinin arka planında Yahudi-Tevrat öğretileri yatıyordu. Tarikatın kurucusu ve büyük üstadı Martinez Paschalis in kendi hayatı d a doluydu. Paschalis, devamlı olarak beklenmedik bir şekilde bulunduğu yerden kayboluyor ve anide n bir başka yerde ortaya çıkıyordu-eskilerin deyimiyle tayyi-mekan yapıyordu. 1778 e kadar devamlı olarak Paris ve Lyon da yaşadı. Günün birinde esrarengiz bir şekilde St. mingo Adası na kaçtı ve 1779 da orada öldü. Martinistler Tarikatı -Orden der Martinisten veya diğer adıyla Seçkin Kahanim -İbranice Kohen veya Kahen : Yüksek rahip, kahin anlamına gelmektedir, örgütünün 9 derecesi vardı. Bu dereceler; k üç masonik dereceye-çırak, Kalfa, Usta ilaveten Büyük Seçkin Üstad, Kohen Çırağı, Kohen Kalfası, Kohen Ustası, Büyük Mimar, Komtur Şövalyesi inden oluşuyordu. Kurucusu Paschalis in ölümünden sonra, tanınmış Marki de St. Martin tarikatın başkanlığına geçti. O da tarikatın dünya görüşünü tamamen Jakob ne dayandırıyordu. 1600 lü yılların başında Tübingen-Almanya li antikçağ araştırmacısı ve Kabalist Christoph Bes dünyada genel reform adıyla bir kitap neşretti. 1614 yılında bu kitap, yazarının adı zikredilmeden, Fama fraternitatis rosaceae crucis veya R.C. Kardeşliği adına yeniden yayınlandı. Aynı zamanlarda Fama -68 1614 ve 1615 de Almanca ve Latince olarak Confessio fratrum rosaceae cricus adlı bir kitap yayınlandı ve inanılmaz sayıda okur kitlesine yayıldı 68: Fama: Rivayet, söylenti anlamında. Tirol de Adam Haselmayer, 1610 yılında kendi el yazısı ile Gül-Haç Kardeşliği nin kuruluşunu açıkladı. Yazısının başlığında Fama fraternitatis Christiani Rosenkreutz -GülHaç Kardeşliği ibaresi vardı. Dinkelsbühl lü-almanya Kabalist Johannis Hörner, 1590 yılında Fraternitatis R.C. adlı gizli bir grubun varlığından söz etmektedir.
110 Adı geçen yazıların basılması, Güney Almanya ve Avusturya daki Katolik çevrelerce inançsız ların bir eylemi olarak algılandı. Karşı-Reforma inin öncüsü olan Alman Kayzeri III. Maximilian ve Cizvitler i bunları tedirginlik ve şüphe ile karşıladı. 1615 de Almanya nın Köln şehrinde Themis aurea, hoc est de Legibus fraternitatis roseae crucis başlığı altında bir Gül-Haç tarikatının kur osu yayınlandı. Yazan Alman Kayzeri II. Rudolfs un doktoru, Büyücü namıyla maruf, Dr. Micha yer di. Bu Themis aurea ya göre, Fama fraternitatis R.C. yani Gül-Haç ın kurucu babası, Christian Rosenkreutz idi. C. Rosenkreutz, 1378 yılında St. Anges/Zwolle de-almanya dünyaya gelmiş, aristokrat bir ailen in çocuğu idi. Bazı kaynaklar Gerhart van Groot veya Croit in Gül-Haç ın manevi babası olduğunu iddia ederler. Genç Rosenkreutz, saygın eğştmeni vebaba dostları ile birlikte Akdeniz ülkeleri gezisine çıkmış ve doğunun kutsal şehirlerini görme fırsatını bulmu culuğu esnasında yolu Arabistan a düşen Rosenkreutz, orada çok sıcak karşılanmış ve Yemen dek Damar daki felsefe okulunu-69 ziyaret etmişti. O zamanlar Damar da Seitid ler-seyitler mi? denilen bir yüksek okul vardı. 69: Tarih içinde, İbrani Sabiiler in Mısır a göç etmeleri gibi, Sabiiler in bir kolu da Yemen e gitmişti. Kur an da da bu Yemen inanışına değinilmekte ve onlardan Tek tanrı inanırları olarak bahsedilmektedir. İslamiyet üzerinde öğretileriyle etkili olan da büyük bir ihtimalle Sabiiliğin bu koludur. Damar eski çağlarda Sabiiler in-bu konuda Gnostikler ve Sabiiler in Peygamberlik Anlayışları bölümüne bakınız, ki Hz. İbrahim in soy ini iddia ediyorlardı, Başkenti idi. Sabiiler in koruyucu tanrısına Mısırlılar Tohth -Tot, Yunanlılar ise, Hermes Trismegistos diyordu. Tanınmış Yahudi filozof Moses ben Maimon ben Joseph -Maimonides olarak bilinir ve Tyana lı A ollonius un eserleri de Sabii kaynaklarına dayanıyordu. Sabiiler in kozmik olaylar hakkındaki bilgilerinin etkileri, C. Rosenkreutz un Liber Mu ndi -Yeryüzü kitabı=gök cisimlerinin hareketleri ile ilgili Tanrısal yasaların açıklanması adlı kitabında. C nin bir diğer kitabı ise, Liber Naturae -Doğa kitabı=dünyevi yaratılışı ve Mikrokozmoz u yöneten yasalar idi.
111 Gül-Haç ın kurucu babası Christian Rosenkreutz Arap topraklarında, arap bilgeliğini, Kraliyet Sanatı nın gizli hazinelerini ve insan hayatını uzatma sanatını çğrenmişti. Mısır da bir süre kaldıktan diği gibi Mısır Kara Sanatlar ın vatanıdır- Rosenkreutz Fas a gitti. Orada Alşimistlerin Hermetik Kar tanıştı ve bu kardeşliğin gizli çevresine katıldı. Christian Resenkreutz burada edindiği bilgileri Almanya ya taşıdı. İspanya ve Fransa yoluyla Güney Alma ya ya dönen Rosenkreutz, burada eski okul arkadaşlarının üçüyle bir grup kurdu. Bu grup üyeleri zamanla sekize çıktı. Birbirlerine sessizlik yemini ile bağlanan bu gizli grup, daha başka üye kabul etmeme kararı aldı. Yedi sadık arkadaşı ile tam bir ruhsal uyum ve denge içinde bulunan Christian Rosenkreutz, birliğin gizli lisanı olarak kabul edilen Büyülü Yazıyı yani Liber yazdı. Ayrıca en ince ayrıntılarına kadar ele alınmış gizli bir tarikat yasası hazırladı. Christian eutz, tarikat için yüzyıl ötesine kadar uzanan bir çalışma planı hazırladı. Zengin tecrübelerini ve bilgilerini yalnız Rosenkreutz inisiyelerinin anlayabileceği bir lisanla kitaplara aktardı. Sekiz arkadaş birbirlerine sadakat ve sessizlik yemini ile bağlandıkları gibi, üstatlarına da körü körüne ve mutlak itaat edeceklerine yemin ettiler Yüzyıl boyunca bu gizli birlik, bütün dünyaya karşı sessizliğini korudu. Sekiz biraderin her biri kendi ölümlerinden sonra yerlerine kimin geçeceğini bile tespit ettiler. Biraderlerin beşi, her yıl dönüşümlü olarak ve tanınmadan öğrenciler yetiştirecek Yüksek Bil düşüncelerini yayacaklardı. Biraderlerin her biri tanınmamak için üzerlerinde tarikata ait he hangi bir işaret taşımadıkları gibi, birbirlerine de herhangi bir el işareti yapmaktan kaçınırlardı. Tarikatın yegane kimlik belirtisi kamufle edilmiş ismi ve büyülü yazı ile yazılmış Christian Rosenkreutz harfleri idi. Her yıl Christian Rosenkreutz Kardeşleri belirli bir saatte tarikat evinde-sti Spiritü sessizce toplanır ve tarikatın meselelerini tartışırlardı. Christian Rosenkreutz 1484 yılında 106 yaşında öldü. Rosenkreutz un bütün hayatı olduğu gibi, ölümü de sırlarla doludur. Mezarının da nerede olduğu, biraderleri tarafından gizli tutulduğu için bilinmemekteydi.
112 Fama da anlatıldığına göre, R.C nin kurucu babasının ve üstadının ölümünün üstünden 120 yıl geçtikten sonra, 1604 de tarikat evinde tadilat yapmak isteyen biraderler, üzerinde altın varaktan harflerle Post CXX annos patebo! -120 yıl sonra açılacak yazan gizli bir kapı ile karşılaştılar. Bu esrarengiz kapı, yapay bir şekilde aydınlatılmış yedi köşeli b. Odanın tabanı düz taşlarla örülmüştü. Bütün oda yanan ampüllerle gün ışığı gibi aydınlatılmıştı. Duvarlarda bir sürü dolap ve dolaplarda her çeşit mistik alet ve edevat alar, lambalar ve nadir mucizevi kitaplar bulunuyordu.-bunlar arasında Vocabularium Theopfrasti Paracelsi de vardı. Ayrıca tarikat yasaları ve Christian Rosenk reutz un kendi el yazısı ile kaleme almış olduğu, özgeçmişi ve yolculukları hakkında geniş bilgiler vardı. Ama daha da ilginci, biraderlerin bir katafalk ın altında tarikatın kurucusu C.R nin bozul mamış cesedini bulmaları idi. Cesedin elinde, parşömen kağıt üzerine altın harflerle yazılmış, kutsal kitap, Kitap T bulunuyordu. Bu kitapta Luther in evanjelik Hıristiyan öğretisi ile ilgili bilgiler vardı. Kitapta bulunan tarikat nizamnamesine göre, Yahudiler, çocuklar ve kadınlar tarikata giremezlerdi. Burada her ne kadar özel bir siyasi gündem yoktuysa da, Alman Reich ına ve Kayzer ine itaat edilmesi gerektiği söyleniyordu. İlginçtir ki, üstad Christian Rosenkreutz un yeraltındaki mezarı, Romalılar zamanında yapılmı e ait mağara tapınaklardan biriydi. Confessio -İtiraflar da açıklanan Gül-Haç temel düşüncelerinde, onların Müslümanlığa ve Papa lığa karşı olduğunu öğreniyoruz. Gül-Haç Örgütünün İslami Menşei Yazar Emile Dantinne ye göre, esrarengiz Rose-Croix-GülHaç cemiyetinin tarihini bilmek içi n 17 nci Asrın başında Avrupa da varlığını kanıtlayan eski belgelere danışmak şarttır. Bu belgeler arasında en önemlisi yazarları meçhul olan 147 sayfalık Reformasyon veya Genel Reform - Allgemeine und generale Reformation des ganzen weiten Weltes heneben der Fama Fratenitatis des löblichen ordens des Rosenkreutzes an alle Gelehrte und Haupter Europae geschrieben 1614 de Cassel-Almanya da Wilhelm Wessel matbaası tarafından
113 basıldı. Reformasyon un esas kısmını Fama Fraternitatis, 1614 baskısının 91 ve 118 arasındaki sayfaları oluşturuyordu. Fama Fraternitatis, hayatını özetlediği Christian Rosenkreutz tarafından yazılışından iki ası rulan gizli bir kardeşlikten söz ediyor. Asil bir aileden doğan Christian Rosenkreutz, erken bir yaşta yetim kalmıştı. Bir manastırda yetişip, 16 yaşında Arabistan, Mısır ve Fas a seyehat etmişti. Müslüman ülkelerine yaptığı bu seyehatler sırasınd abından kaynaklanan evrensel armoni bilimini ona öğreten Doğulu bilgelerle temas kurmuştu. Bu öğretilere dayanarak, aynı anda evrensel dini, felsefi, siyasi ve sanatsal reform planını tasarladı. Bu planı gerçekleştirmek için birkaç müridiyle bir araya gelerek topluluğa Gül-Haç adını verdi. Fama ya göre, Christian Rosenkreutz un gençliğinde kardeş P.A.L. ile birlikte kutsal yerleri ziyaret etmeye teşebbüs ettiğini, ancak bu kardeşin Kıbrıs da öldüğünü, dolayısıyla Kudüs e gidemediğini, bunun yerine ülkesine dönmeyerek Şam a gittiğini anlatmakta Kudüs e gitme planlarını hastalık nedeniyle erteleyen C.R., kullanmasını bildiği tıbbi ilaçlar sayesinde Türkler in dostluğunu kazanmış ve Arabistan da-damkar bilginleri ile temas kurmuştu. Bu bilginlerin gerçekleştirdikleri mucizeleri ve doğunun bütün sırlarının ra nasıl açıklandığını öğrenmişti. Daha fazla sabredemeyen C.R. Araplarla bir anlaşma yaparak belirli bir para karşılığında, onu Damkar a götürmeleri konusun laştı. Eğer 1378 yılını Christian Rosenkreutz un doğum yılı olarak kabul edersek, Orta Doğu daki yolculuğunu 1389-1402 yılları arasında yapmış olması gerekir. C.R. gibi Arap kültürünü takdir eden ve seven genç birinin, İslam ülkelerinde bilgili çevrele arafından kabul görüp aralarına girme fırsatını kaçırmaması gayet doğaldır. Halifeliğin sonu ile ortaya çıkan entelektüel çöküntüye rağmen, Kahire, Bağdat ve Şam ünivers en çok itibarlıydı. Papa IX. Gregory nin Aristo ve Arap filozofları üzerindeki yasağı kaldırmasının Ortaçağ Skolastiği üzerinde çok yoğun etkileri olmuştur. Bu açıdan genç bir Alman bilgininin Kudüs e gitmesi ve Arap felsefesi öğrenmeye çalışması hiç de yadırganacak bir şey değildi.
114 C. Rosenkreutz ile Damasco bilginleri arasındaki ilişki konusunda Fama Fraternitatis aslı da pek açık değildir. Bu yer Damascus -Şam olabilir mi? Bu şehire Araplar Damaşkun derlerdi. Dolayısıy -Damkar kelimesi esrarını korumaktadır. C. Rosenkreutz Damkar da Arapça sını geliştirerek, bir yıl sonra M kitabını Laticeye çevirdi. Yazarın M kitabı ile ne kastettiğini anlamak oldukça zor. Belki de bu adı taşıyan Aristo nun kayıp bir kitabının tercümesi ima edilmektedir, ancak bu pek mümkün görünmemektedir. Çünkü Fama da aynı şekilde tek bir harfle adlandırılan başka kitaplardan söz edilmektedir. Özellikle tıp ve matematik üzerinde çalıştığı üç yıllık bir süreden sonra, Arabistan dan araştırmalarını bitki ve hayvanlara yoğunlaştırdığı Mısır a hare yolculuğa çıkmadan önce Mısır da pek uzun kalmadığı gözükmektedir. Fas için söyledikleri ise oldukça dikkat çekicidir; Her yıl Araplar ın gönderdiği temsilciler toplanır ve birbirlerine sanatlarda-bilimlerde daha iyi bir şeylerin keşfedilip keşfedilmediğini veya deneylerin temel ilkeleri çürütüp çürütmediğini sorgularlard her yıl matematiği, tıbbı ve maji yi geliştiren yeni şeyler ortaya çıkardı. Christian Rosenkreutz, Arap majilerinin tam olarak saf olmadığını ve Kabala nın dini doktrinlerle yozlaştığını fark etti. Rosenkreutz a göre Fas ta tanıştığı bilginler, diğer Müslüman ülkelerdeki bilginlerle sürekli temas halindeydiler ve elementleri araştıran bazı bi ginler, ona birçok sırlarını açıklamışlardı. Bu sıralarda Fas, felsefi ve okült araştırmaların merkezi idi; burada Abu-Abdullah, Gabir ben Hayan ve İmam Cafer al Sadık ın simyası, Ali-aş-Şabramallişi nin astroloji ve majisi, Abdarrahman ben Abdullah al İskari nin ezoterik bilimleri vardı. Sırların söz konusu oluşu, kesin bir şekilde gizli cemiyetlerin öğretilerini ima etmektedir. aha önce de değindiğim gibi, Sabiiliğin Arap dünyasındaki gizli bilimlerde çok geniş etkisi v Aslında C. Rosenkreutz un M.S. 622 yılında Basra da gelişen Ihvan-üs-Safa-Saflık Kardeşleri dan bazı sırlar aldığını düşünmek akla daha yatkın gelmektedir. Bu gizli cemiyetin doktrini YeniPitagor cu yorumlara dayanmaktay dı. Pitagor ekolünden olanlar, her şeyi sayısal değerlere göre algılardı. Ihvan-üs-
115 Safa nın İslami yorumlarının heterodoks oluşu dolayısı ile, toplumdan gizli tutulurdu. Örneğin, diriliş anlamına gelen kıyamet kelimesinin aslında kıyam dan geldiğini, dolayısı ile ruh bedeni terk ettiğinde kendi cevherinden, özünden geçinerek varlığını sürdürdüğüne ve kıyametin gerçek anlamının bu olduğu kabul edilirdi. Ihvan-üs-Safa öğretisinin gizli kısmı teurji, kutsal ve melek isimleri, çağrı ve celp ler, Kabala ve egzorsizm-şer etkileri defetmek veya şeytan kovma gibi konular üzerinde yoğunlaşmıştı. Ihvan-üs-Safa, Sufi n farklıydı ama birçok doktrini de paylaşıyordu. Bu öğretiler, C. Rosenkreutz gibi bir Hıristiyan inisiyenin dikkatini çekecek kadar Hırist iyanlıktan kaynaklanan karşılıklı etkileşim taşıyordu. Onlarda bulunan logos -kelam doktrininin, Hıristiyanlıktan farklı olduğu kesindir, ancak Hermetik ve Yeni-Platoncu doktrinlerin Gül-Haç rimellerinde bir şekilde senkronize olduğunu-kaynaştığını görmekteyiz. Gül-Haç çıların Yaratılış Doktrini nin aynısını İbni Sina nın felsefesi nde de görebiliriz. Tanrı doğrudan doğruya dünyayı yaratmıyor, ancak İlk Sevkedici sıfatında bir saf zeka-akl-ı küll olarak zuhur ediyor. Christian Rosenkreutz un İbni Sina veya Abdülkerim al-jili nin öğretilerinden etkilendiği sanılmaktadır. GülHaç teurijisi, Sufi lerinki ile heme en aynıdır, ama Sufiler Kur an dan kaynaklanan çok zengin bir melek bilimine sahiptirler. 1616 yılında Chymische Hochzeit -Kimyasal Nikah başlığı taşıyan satirik-fantastik bir roman yayınlandı. Yazarı Luther ci din adamı Joha n Andrea idi. Kitabın gerçek yazarı Valentin değildi. Bu kitap ilk kez 1459 da Gül-Haç Kardeşliği örgütünün kurucusu Rosenkreutz tarafından hazırlanmış bir çalışmaydı. Simyacılar Kurşun elementine Saturnum derlerdi ve bu, kırmızı ve beyaz kükürtün-yani kırmızı ve beyaz gülün içinde çözülürdü. Efsanevi Saturnum a, Alşimistler in lisanında Acidum naturae veya Gül-Haç denirdi. Görüldüğü gibi her çeşit Gül-Haççılık, Simya felsefesi ve Panzofi den çıkmaktaydı. Johan Valentin Andrea nın Tübingen deki küçük gizli grubu, sapkın Jakob Böhme Rosenkreutz etiketi altında Avusturya, Macaristan, Leipzig,
116 Rostock, Stettin, Strassburg da yaymaya çalışıyordu. Andrea, Linz ve Tuna da bir çeşit Rosenkreutz örneğine göre Lutherci bir loca kurmuştu. Valentin Andrea gerçekten bir Gül-Haç mıydı bilinmez ama, onun o günlerin siyasi hayatından f zla uzak olmadığı kesindir. Andrea, 1616-1619 yılları arasında Avusturya da faal olan Brüderschaft Christi -Hıristiyan Kardeşliği gizli örgütünün kurucusu idi. Bu örgütün kuruluş amacı, Avusturya ya egemen olan K itlere karşı Protestanlığı savunmaktı. Bu örgüt üç yıl sonra hükümet tarafından kapatılıp, yasakland masında, Papalığın onayını almış olan Katolik Mavi Haç Tarikatı nın büyük rolü olmuştu. J. V. Andrea nın Gül-Haç tutkusu o derece ilerlemişti ki, kendi ailesinin asalet armasına b Fraternitatis Rosaceae Crucis yazdırmıştı. Ayrıca miğferinin yanlarına da Gül-Haç ın mistik parolasını yaz J. -Yani, Sub umbra ala-rum tuarum, Jehova! =Senin kanadının gölgesinde, Yehova! Gül ve Haç insanlığın en eski sembollerindendir. Hıristiyanlığın ilk başlangıç yıllarında ve çok daha önceleri, Örneğin; Eski Hint Tanrılarını ve Haç önemli bir rol oynuyordu. Ortaçağdaki Trabadur-70 şarkıcıları ve aşk şiirleri-şarkıları okuyanlar da bu sembolleri kull Burada Gül mucize anlamına geliyordu. Bu sembolleri Alman inşaat loncaları da kullanıyordu. Bu loncaların gotik kiliselerin yapımında mistik inşa sembo lerini kullandıkları bilinmektedir. 70: Ortaçağda, şatoları dolaşarak şiirler okuyanlar. 1597 yılında Petrus Winzig-Breslau ve 1613 yılında Valentin Weigels panzofik yazılar yayınladılar. Prenslik Danıştay üyesi Julius Sperber Bin Yıllık Reich adlı tarihi ve okült ifşaatlarında Süleyman Kardeşleri Tarikatı nı kurduğunu açıklamıştı. Johan Valentin Andrea, Prag lı Böhme ci bilgin Amos Comenius ve öğrencisi Danzig li Yahudi Samuel Hartlib ile çok yakın ilişkiler içindeydi. S. Hartlib, Societas Christiana -veya Collegium Spiritus Sancti =Kutsal Ruh Okulu nun kurucusuydu. Bu okuldan daha sonra Antilia veya Macaria adlı teozofik kardeşlik örgütleri türemiştir.
117 J. Sperber in Gül-Haç ın Tanrı Tarafından Aydınlatılmış Kardeşliğinin Sesi adlı dergi de yazdığına göre, Gül-Haç örgütünün kökenleri Hz. Adem den başlayıp Hz. Nuh u izleyerek, Hz. İsa ya kadar Sperber e göre ilk Gül-Haç yasasını Hz. İsa yapmıştı!.. Gül-Haç ın Hıristiyanlık anlayışı, kiliseden çok farklıydı. Çünkü temelde Gül-Haç, Roma daki Katolik Kilisesi nden de nefret ediyordu!.. Onlara göre Papa Deccal-İsa aleyhtarı ın ta kendisi idi. Gül-Haç, Katolik Kilisesi nin cadı ve şeytan avına karşı çıkarak, bunları batıl inançlar olarak değerlendiriyordu, fakat öte yandan kendileri Paracelsus un Öğretileri ndeki elementer ruhlara, şeytanlara ve meleklere inanıyordu. Altın yapmayı ve diğer alşimist sanatları gülünç ve değersiz şeyler gibi gösteren Gül-Haç, as anatı vasıtasıyla her çeşit dünyevi hazineye sahip olmaya ve hayatlarını uzatmaya çalışıyordu. Ama en ilginci kendilerini görünmez yapmaya uğraşmaları, ruh çağırmaları ve cinlerle temas ku, dünyevi arzularını tatmin etmek için, onları egemenlikleri altına almaya çalışıyorlardı. Gül-Haç lılar yaratılışın bütün sırlarını bildiklerini, Hayvan-insanı Tanrı nın oğluna ve Tan nrısal yaratıklara bağlayan Filozof Taşı na sahip olduklarını iddia ediyorlardı. Gül-Haçlılar ın sembolü İncil deki JNRJ -Jesus Nazarenus Rex Judaeorum=Yahudilerin Kralı Nasıralı İsa idi ama onlar için bunun anlamı Igne Natura Regenerando Integrat -Doğa Ateş Tarafından Durmadan Yenilenir idi.-buradaki Ateş ten maksat Güneş olup, masonlukta önemli bir semboldür. Tübingen li dost çevresinin ve dış üyelerinin zamanla ölmesi ile ve nihayet tarikatın manevi i J. V. Andrea nın da ölümüyle Gül-Haç Kardeşliği efsanesi sona erdi. Tarikat unutulmuşluğun karanlığında iz bırakmadan aniden kayboldu. Fakat bu kayboluştan birkaç yüzyıl sonra 18 nci Yüzyılda yeniden ortaya çıka Bu, tarikatın uzun süreli gizlilik stratejisinin bir icabı idi.
118 İtalya ve İspanya da da bazı görünmeyen, hayaletvari insanların Gül-Haç mensubu olduğu sanılm nya da bunlara Alumbrados -Görünmeyenler deniyordu. Paris te 1623 yılında 36 üyeden oluşan bir Gül-Haç topluluğunun olduğu tespit edilmiştir. Bunların 12 si Alman, 6 sı Fransız, İspanyol ve İtalyan, 4 ü İsveçli ve 2 si İsviçreli idi. Gül-Haç Ve Okültizm: Maji ve din, insanın tabiat üstüne yaklaşabileceği iki yoldur. Dindar bir insan, ibadeti i le Tanrıyı ve insanüstü varlıkları etkilemeye çalışır. Duasına bir cevap almaya ulvi varlıkların takdirine bırakır. Maji veya sihir materyali vasıtası ile ulvi varlıklar, in anın isteklerini yerine getirmeleri için zorlanırlar. Bu insan, tabii veya tabiatüstü ara bağlantıları kavrayarak, onu hatasızca maksadına götürecek mekanizmaları bulur. Batı dünyasında maji, çok ehemmiyetli bir yer işgal etmiştir. Batı da çok eski çağlardan beri bu konu üzerinde geniş bir literatür gelişmiş ve bunların önemli bir kısmı ise basılmıştır. Maji, İslam toplumunda pratiğe döküldüğünde, çok çeşitli isimler altında tezahür etmiştir. Fakat Osmanlıda bunun için en sık kullanılan başlık İlm-i havas dır. Bu tabir dar anlamda sempatetik özelli mi manasına tekabül etmekte ise de, Osmanlı maji literatüründe genel anlamda majiyi ifade etmek için kullanılır. Araplar, sihir olarak adlandırdıkları maji nin çeşitli şekillerini göstermişler, sınıflandırmışlar, değerlendirmişler ve kaynağını araştırmışladır. İbn en-nedim majiyi; 1: Tarika el-mahmude-övülen yöntem 2: Tarika el-mezmume-yerilen yöntem olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Buna göre majiyi Ak ve Kara Maji gibi de ifade edebiliriz. Ak maji olarak Süleyman ın tatbik ettiği, cinlerin hizmete alındığı, azimetleri g ebiliriz. Burada azimetlerin pozitif olarak değerlendirilmesi, tabii ki Kur anı Kerim e dayandığı içindir. Zemmedilen-negatif türü ise, İblis in veya torunu olan Bayzah ın ortaya çıkardığı-es-sahara şeklidir. Bu türün temsil da, Kallisthenes, Balmas ve Hermes bulunmaktadır.
119 Kısacası Maji, evrensel münasebetleri, yıldızların pozisyonlarını ve bunun dünyevi olaylarla alakasını, yani tabiat alemini özel bir bakış açısı ile inceleyen ve bu terkibin neticesi, nadir tesirler ve harika eserler ile bunların kaynağı olan nedenleri araştıran ve ortaya çıkaran bir ilimdir. Taşköprüzade, Majinin dört çeşidini belirlemektedir; 1 nci Metod: Hintlilerin metodu olup, ruhların temizlenmesinden ibarettir. 2 nci Metod: Nabati lerin metodu olup, burada çeşitli azimetler belirli vakitlerde muame le olunurlar. 3 ncü Metod: Yunanlılara aittir. Kainatın ve Kevkepler in ruhaniliğinin teshir edilmesi ile ilgilidir. 4 ncü Metod: İbrani, Kıpti ve Arapların metodudur. Bu metotda manası müphem bazı isimler, azimet formüllerinde kullanılarak, cinler üzerinde et kisi olan melekler teshir edilir. İngiliz Gül-Haç mensubu Robert Fludd, Maji yi şöyle sınıflandırmaktaydı; 1: Doğal Maji: Fiziğin en okült ve gizli bölümüydü. Bununla doğal maddelerden mistik özellikl ahip maddeler elde edilebiliyordu. 2: Matematiksel Maji: Üstatların geometrik bilgileri vasıtasıyla olağanüstü makinaları yapma atıydı. 3: Venefik Maji: Muhtelif zehir çeşitlerini hazırlama sanatıydı. İlginçtir ki, bütün bu Maji çeşitleri günümüzde artık bilimin bir parçası olmuş ve artık Majikal sanatlarla bir ilgisi kalmamıştır. Fakat Fludd un Nekromantik Maji-Necromancy; Ölülerle haberleşerek fala bakmak, sihirbazlık, büyücülük anlamına gelir, adı altında topladığı bazı Maji ler de vardı. Bunlar; 1: Geotik Maji: Arınmamış ruhlarla ve ölülerin ruhlarıyla ilişki kurmak için yapılan çağrıları ve ritüelleri ihtiva ediyordu. 2: Malificient-Kötü Maji: Şeytanları ve kötü ruhları çağırmak için kullanılıyordu.
120 3: Teurji: İyi melekleri çağırmak için kullanılan bir majiydi ama, genellikle iyi melekler yerine kötü ruhlar -cinler geliyordu. 4: Thaumaturji-Görüntü Majisi: Bu maji ile hayaletler ve bunlara benzer görüntüler elde edil iyordu. 5: Göksel Maji: Gezegenlerin etkisi-astroloji ile uğraşan bir maji türüydü. İngiliz gizli örgütler uzmanı Nesta H. Webster e göre, Paracelsus diye bilinen Teophrastus Bombastus Von Hohenheim ın metotları bugünkü modern bilimsel araştırma düşüncesine çok yakındı. Bir Alman d olarak 1493 yılında dünyaya gelen Paracelsus, doğuya yaptığı ziyaretlerinde bazı gizli doktrinleri öğrenme imkanı bulmuş ve öğrendiklerini hastalı visinde kullanmıştı. Öğrendiği bilgiler, Yahudi Kabalası nın dayandığı aynı kaynaktan geliyor una rağmen, Paracelsus bir kabalist olarak bilinmemektedir. Paracelsus un Raymond Lulli nin-13 ncü Yüzyılda yaşamış Illuminist bir doktor, Hıristiyan Kabalist ler okulundan da olmadığı biliniyor. Bu okul, Yahudi Kabala an ilham alıyordu. Ünlü mason üstadı Eliphas Levi, Devamlı yanan lambaların sırrına sahip olan Kabalist-Haham Jechiel in, St. Louis tarafından korunduğunu belirtir. Levi, Gül-Haçlılar ın parlak gaz veya elektrik ışığı bilgisini Yahudilerden almış olabileceğini belirtir. 14 ncü Yüzyılın ünlü alşimisti Nicholas Hamel in Yahudi Abraham, Rahip, Levi, Astrolog Ve Filozof adlı kitabın çok etkisinde kaldığı biliniy Bu kitap, daha sonra Kardinal Richelieu nun eline geçmiştir. 15 nci Yüzyılda yaşamış olan Florentina lı mistik Yahudi Alemanus veya Datylus -Pico della Mirandola olarak bilinir, Kabala dan faydalanıyor ve Kabala da Hıristiyanlığın doktrinlerini bulduğunu iddia ediyordu. Mirandola nın etkisi ile, Papa IV. Sixtius, kabalistik yazıların Latinceye çevrilerek İlahiy at öğrencilerine okutulmasını emretti. Aynı zamanlarda Kabala, Reuchlin yoluyla Almanya ya giriyordu. Reuchlin, III. Frederik in saray doktoru olan Haham Jacob B. Jechiel Loans dan İbranice öğrenmişti. Haham Loans, De Verbo Mirifico adlı bir kitap yazarak, bütün bilgeliğin ve gerçek felsefeni Yahudilerden-Kabala dan kaynaklandığını iddia ediyordu. Bu yaygın kabalisttik-haham
121 literatürünün etkilerine karşı, 1509 da Hıristiyan olmuş bir Yahudi olan Pfefferkorn, Alman İmparatoru I. Maximilian ı uyararak, Eski Ahit haricindeki bütün Yahudi kitaplarının yakılmasını tavsiye etti. Reuchlin unu duyunca, yalnız Toledot Yeshu ve Haham Liprnann ın Sepher Nizzachon adlı kitapların yok edilmesinin doğru olacağını, çünkü bu eserlerin Hz. İsa ya ve Hıristiyan dinine karşı iftiralar ve yalanlarla dolu olduğunu belirt ti. Reuchlin Yahudi literatürünü savunurken, kendisini profesör olarak Ingolstadt a atayan Bavyera Dükü nün de güçlü desteğini aldı ve savunmasını De Arte Cabalistica adlı Yahudi-Kabala sını öven bir kitapla yaptı. Reuchlin in çağdaşı olan Agrippa Von Nettesheim de onun kabalistik düşüncelerini paylaşıyordu. Bu öğretil sonucu olarak, Kabalizm birçok Hıristiyan din ve devlet adamı, asker ve düşünür arasında hızla taraftar bulmaya başladı. Athanasius Kircher ve Knorr, Kabala Denudata yı yazan Baron Von Rosenroth, 17 nci Yüzyılda Kabala ve tercümesini Hıristiyan çevrelerde yayan isiml er olarak bilinir. Jewish Encyclopedia-Yahudi Ansiklopedisi Kabala ve Reuchlin ile ilgili maddesinde; Birçok Hıristiyan, eski bilgeliğin kaynağı olarak nitelendirdiği Kabala nın gerçek Hıristiyanlığa ait deliller ihtiva ettiğine inanmaktadır. Yi rçoğuna göre, Kabala daki Hıristiyanlık eski ezoterik doktrinlerin mantıki gelişiminin sonucundan başka bi r şey değildi, denilmektedir. Gül-Haçlıların hem Paracelsus un, hem de Kabala nın öğretilerine bağlı kaldıkları anlaşılmaktadır. Gül-Haç isminin kökenleri neydi? Ünlü Mason Mackey in Lexicon of Freemasonry adlı kitabında belirttiğine göre, Latince Ros =Çiğ damlas -Cross=Haç ise Işığın kimyasal hiyeroglifi idi.-aslında Rose= Hem Gül hem de Çiğ damlası anlamında kullanılmıştır. Çiğ damlası alşimistler tara içindeki Sır anlamında kullanılıyordu. Gül-Haçlılar haçın üzerindeki INRP harflerini Igne Nitrum Roris Invenitur olarak yorumluyorlardı. Bu değişik yorum doğru ise, 1614 yılındaki F Fraternitatis de söz edilen Rosie Cross ve Prag lı Haham Sabatay Sheftel Horowitz in 1612 yılında çıkan kitabı Shefa Tal - Çiğ Damlasının Dökülmesi arasında bir bağlantı olabilir mi?
122 Gül-Haç Tapınakçılar ın Devamı Mıydı?: Ünlü Fransız devrimcisi ve mason Mirabeau, 17 nci Yüzyıl Gül-Haç Masonlarının, eski Tapınakçı tarikatının gizli bir devamı olduğunu ileri sürmüştü. Lecouteulx de Canteleu, Les Sectes et Societes Secretes adlı kitabında şöyle diyordu; Fransa da Tapınakçılar tarikatlarını-mecburen- terkederken, gizlice Parlayan Yıldız ve Gü kurdular. Bunlardan Gül-Haç, 15 nci Yüzyılda Bohemya ve Silezya da çok yaygındı. Bu tarikatların üstatları bütün hayatları boyunca kızıl gün St. Bernard duasını tekrar ederlerdi. Eckert, La Franc-Maçonnerie dans sa veritable signification adlı kitabında, Gül-Haçlılar ın ritüel ve sembollerinin Tapınakçı lardan alınd göre, tarikat yaratılışın yedi günü nü sembolize eden yedi dereceden müteşekküldü. Gül-Haç mensubu Kenneth Mackenzie, Masonry Cyclopedia da asıllarının Tapınakçı kökenlere dayandığını belirtmektedir. İskoçya Kraliyet Tarikatı nda-royal Order of Scotland muhafaza edilen bir efsaneye göre, Gül-Haç derecesi Tapınakçılar tarafından 1314 de kurulmuştu. Ne ilginç bir rastlantıdır ki, Rosenkreutz adlı kişi de örgütünün temellerini Tapınakçılar gibi, i doktrinlerine dayandırmıştı. N. Webster e göre, Christian Rosenkreutz tamamen mitolojik bir şahsiyeti ve onun doğuya yaptığı iddia edilen yolculukları gerçek kaynakları, y Tapınakçılardan alınan Arap, Suriye majisini ve Yahudi Kabala sını ama daha önemlisi, Almanya daki kabalistik Yahudilerden alınan bilgileri gizlemek için ortaya atılmıştı. Mirabeau, Gül-Haçları mistik, kabalistik, teozofik ve majikal bir mezhep olarak nitelendirir. Gül-Haç, bu şekilde 17 nci Yüzyılda Kabalizm, Teozofi, Alşimi, Astroloji ve Mistisizmi kapsayan gizli ibr hareketin ismi oldu. Birbirinin devamı olduğu iddialarına rağmen, Tapınakçılarla Gül-Haç örgütü arasında belirgin bir fark vardı, o da; Tapınakçıların alşimist olmaması ve Hıristiyan aleyhtarı bir örgüt olmasıydı. Gül-Haç ise dış görünüşte
123 Hıristiyan gibiydi. Tapınakçıların alşimi pratikleri yapmamaları, Gül-Haç çıların Tapınakçıla anlamına gelmez. Gerek Gül-Haç, gerekse Tapınakçılar gizli bir geleneğin takipçisiydiler. Ayrıca okültizme kar ları ilgi ve doğal olaylarla ilgili gizli bilgilere sahip olduklarını iddia etmeleri, her iki örgütü b irleştiren ortak payda olarak ele alınabilir. Gül-Haç Ve Hıristiyanlık: Kabalacı bir Gül-Haç mensubu olan Julius Sperber İlahi Aydınlatılmış Gül-Haç Tarikatının Sesi adlı kitapta, Eski Ahitteki Adem i ilk Gül-Haç mensubu olarak tanımlamaktaydı. Ona göre İsa ve müritleri Maji Koleji kurmuşlar ve St John ve St. Paul e b ifşa edilmişti. Burada, gizli cemiyetlerin ısrarla sürdürdükleri inisiye İsa iddiası ile karşılaşmaktayız. 1624 yılında yayınlanan bir broşürde, Gül-Haç örgütünün Yahudilerin ve Kabalist-Yahudilerin s rinin bir icabı olarak kurulduğu iddia edilmişti. Bilinmeyenin Araştırılması ve Gül-Haç Kardeşliğinin Kabalası adlı kitapta, bu görünmeyen kolejin başında Şeytan olduğu ve ilk yasasının da Tanrıyı inkar etmek olduğu iddia edilmişti. Kitaptaki bir diğer iddiaya göre, Gül-Haç mezhebi gizlice şeytanla işbirliği yapıyor ve küçük çocukları kurban ediyordu. Her ne kadar bu iddialar Gül-Haçın bilinen karakteri ile uyuşmuyor gibi görünse de, Gül-Haç ın yaptığı iddia edilen büyü pratikleri tamamen hayali uydurma şeyler değildi. 17 nci Yüzyılda Gül-Haç ortaya Kara Büyü Ayinleri büyük bir suç olarak kabul ediliyor ve Fransa, İngiltere, İskoçya ve Almanya da her iki cinsten de büyücüler yakılarak öldürülüyorlardı. Avrupa Kıtası ndaki Gül-Haç Kardeşliği, kimlikleri meçhul, görünmeyen bir grup oluştururken iz üstatları ise, gün ışığına çıkmışlardı ve zamanlarının ve ülkelerinin tanınmış insanlarıydılar. Francis Bacon un bir Gül-Haç inisiyesi olduğu Masonlarca da kabul edilmektedir. Fakat kıta Gül-Haç Kardeşliği ile kesin bağlantısı olan şahıs ise, Robert Fludd idi. Robert Fludd altı yıl içinde Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya yı ziyaret etmiş ve oradaki Yahudi-Kabalistler ile ilişki kurmuştu. Fludd un ilişki
124 kurduğu Kabalistler içinde en ünlüsü Alman İmparatoru Rudolf un doktoru olan Alman Yahudisi ve Gül-Haç üyesi Michel Maier di. Fludd, 1616 yılında Tractatus Apologeticus adlı Gül-Haç örgütüne yönelen suçlamaları reddeden-örgüt, Libavius tarafından Maji ve şeytanla işbirliği yapmakla suçlanmıştı, bir kitap yayınladı. Eugenius Philalethes takma adını kullanan İngiliz Gül-Haç mensubu Thomas Vaughan ın 1652 de yazdığına göre, Gül-Haç gizli bilgilerini Araplar dan almıştı. Onbirinci Bölüm MASONLUK, OKÜLTİZM VE GNOSTİZM Fransız Haham Elie Benamozegh, Israel et I Humanite adlı, Yahudi düşüncesini anlattığı kitabında-bu kitap, Fransa daki Yahudi Temsilciler Konseyi Başkanı Dr. Modiano ve Başhaham Toaff tarafından 19 61 de yeniden bastırılmıştı, şöyle diyordu; Masonik Teolojinin Kabala ya dayandığını kesin olarak söyleyebilirim. Kitabın editörleri olan Dr.Modiano ve Başhaham Toaff aynı sayfadaki dipnotta şöyle bir açıklama yapıyorlardı; Böyle bir ifadeyi kullanmamız işiyi şaşırtsa da, Hürmasonlukta 1717 yılında Gnostik Gül-Haç lar tarafından sokulmuş, gizli felsefi ve dini r doktrin, yani Masonik bir Teoloji mevcuttur. Bu gizli doktrin veya gnosis, Masonluğun yüksek ve felsefi derecelerinde bulunmaktadır.-71 71: Kaynak: Rabbi E. Benamozegh; Israel et I Humanite, S.73 Bu açıklamayı yapan kişilerin kimlikleri göz önüne alındığında, bunun sıradan bir Masonun açıklaması olarak geçiştirilemeyecek kadar önemli oldu. Mason Wilmshurst The Masonic Initiation adlı kitabında şöyle demektedir: Modern spekülatif Masonluğun başlangıç tarihi 1717 yılıdır. Bu yıl, İngiliz Mason yasası çık Fakat Masonluk bu tarihten çok önceleri de iki şekilde varlığını devam ettirmişti; 1: Exoterik yani operatif inşaat loncaları olarak, 2: Ezoterik-Ba i yani muhtelif mistikler ve okültistler topluluğu olarak. Bunlar, pratik olarak inşaat la ilgileri olmamasına rağmen, inşaatçı-yapıcı terminolojisini kendi sembolik çıkarları için kullanıyorlardı.
125 Hıristiyanlığın hüküm sürdüğü bütün asırlar boyunca, dinsel faaliyetlerin ve kilisenin, resmi çalışmalarının arkasında, daha yüksek ezoterik ve mi tik Masonluğun izlerine rastlamak mümkündür. İngiliz ve Avrupa tarihinde akademisyen tarihçilerin farkına bile varmadıkları olayların bi ardır. Paracelsus, Basil Valentine, Jacob Böhme, Thomas Vaughan ve Elias Ashmole gibi isimler, yüzeydeki olayların altında, hiçbir tarihin kayde tmediği yüzey-altı faaliyetlere öncülük ederek, gizli masonik bilimin devamlılığını sağlamışl 15 nci Yüzyıldaki dini reformasyon, batının entelektüel, sosyal ve siyasi hayatını etkileyen ir devrim hareketidir ve daha sona ermemiştir. Bu hareket, zamanın yoğun materyelizmine ve yozlaşmış d ini kurumlarına karşı, eski mistik Gnostik geleneğe bağlı, uzak görüşlü aydınlar tarafından ortaya atılmıştı. 17 Ocak 1953 tarihli Observatore Romano gazetesi-vatikan ın resmi gazetesi Avusturyalı B. Scheichelbauer in Die Johannis Freimaurerei -Yuhanna Masonluğu adlı kitabını eleştirirken şöyle yazıyordu; Yazar, Avusturya Yuhanna Masonluğu nun Büyük Üstadıdır. Bu kitapta, Masonluğun amacının, üyelerine İlahi Öz e ulaşmak ve iman ile bilim arasındaki zıtlığı yenmenin yegane yolunun Gnosis den geçtiğini anlatmak olduğunu belirtiyordu. Aslında Gnosis Antropozofi den-75 başka bir şey değildi!.. Bunun temel dogması Panteizm dir. 75: Antropozofi; Viyana lı felsefe doktoru Rudolf Steiner 1861-1925 in kurduğu bir ekol. Steiner evreni ve insanı birçok teozofi yazarının yaptığı gibi Sanskrit dil göre değil, Alman bakış açısına göre yorumladı. Steiner kozmos ve insanı kendi terminolojisi rıntıda teozofik terminoloji den farklı bir görüş katmış ve aynı zamanda bazı eski dindışı düşünceleri yeniden ait yeni düşünceler de katarak, Hıristiyanlıkla birleştirmeye çalışmıştır. 76: Panteizm; Her şeyin temelinin Tanrı olduğunu, Tanrının şeylerde ve ruhlarda içkin olarak var olduğunu-hegel öne süren felsefi öğreti. Panteizm düşüncesini en yetkin biçimde dile getiren Spinoza ya göre, dünya Tanrı nın bir yansımasıydı ve Tanrı ile doğa aynı gerçekliğe verilen iki değişik isimde di. Kitapta, Masonluk hariç hiçbir dinin ve kurumun -Katolik Kilisesi kastediliyor, hakikate ulaşamayacağı belirtiliyor, buna karşın Gnosis yeg ne hakikat bilimi olarak gösterijiyor. Yine bu kitapta Masonların bütün vahiy dinlerine karşı olduğu belirtilmi r.
126 Ünlü Mason Üstadı Albert Pike, Morals and Dogma adlı kitabında, eski ezoterik inançların-ilk zamanlar Hıristiyanlıkta da olduğu gibi- hem gizli hem de açık yanları olduğunu belirtir. Bu yüksek bi in takipçileri onu nesilden nesile aktarmışlardı. Bu gizli gelenek Gnosis olarak belirtilmektedir. Pike e göre Gnostikler doktrinlerini ve düşüncelerini, Philo ve Eflatun un düşüncelerinden, P r in Zendavesta sında, Yahudilerin Kabala sından, Mısır ve Hint in kutsal kitaplarından almışlardı. -77 77: Kaynak; T. M. Stewart, Masonry and Message, S. 55-56 T. M. Stewart a göre, dünya Gnosis le aydınlanmış iken Kilise Babalarının baskısı sonucu, yüksek bir inisiye olan Hypathia öldürülmüştü. Bu şek geçici olarak ışığı söndürmeye muvaffak olmuşlar ve insanlığı Hıristiyanlığın karanlık çağlarına mahkum etmişlerdi. Fakat bütün bu baskılara rağmen, Gnosis gizlice yaşamaya devam etmiş ve karanlığa rağmen, kesintisiz olarak yer altı kanallarından aktarılmıştı. Fakat bugün-gnosis Masonlukta yeniden hayat bulmuş ve dünyaya yayılmaya başlamıştır. 1945 yılında İtalya-Floransa da basılan La Massoneria adlı gizli bir masonik belge, localarda elden ele dolaşmaya başlamıştı. Aşağıda okuyacağınız açıklamalar bu belgeden alınmıştır: Gül-Haç natüralisti John Teophilus Desaguliers ve Protestan Rahip Anderson ve diğerleri 24 Haziran 1717 de Londra da toplandılar. Bu toplantıya zamanın faal dört locasının üyeleri de katılmıştı. Bu bi, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Kardeşliği ni, Gül-Haç Alşimist Derneği ile birleştirerek, Gül-Haçlıların alşimistik araştırmalarına devam etme imkanı tanım nostik ve rasyonalist-akılcı düşüncelerini, kardeşliğin saygın görüntüsü altında yayabilmelerine fır u birlikten Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar kazançlı çıkmışlardır, çünkü Gül-Haç ın zengin, etkili ve hırslı üstatlarından onlar da faydalanma imkanı bulmuşlard Meclis bu birleşmeyi onayladı ve böylece 24 Haziran 1717 de bu uzlaşmadan Hür Masonluk ortaya çıktı. Böylece İnşaatçılar Kardeşliği ebediyen kayboluyor ve Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar ve Hür Masonlar yani saf Gnostizmin savunucuları, yozlaşmış ve sahte bir Gnostizmi savunan Hıristiyan Kilisesine karşı kesin bir tavır alıyorlardı. Masonluğun Çırak, Kalfa ve Usta dereceleri saf Gnostizmin dünyayı fethedecek ordusudur.
127 Yalnız Masonluk, saf Gnostizm olan gerçek dine sahiptir. Bütün diğer dinler ve özellikle Kat lik doktrini gerçekleri Masonluktan almışlardır. Onların doktrinleri saçma ve yanlış teorilerle doludur. Masonluk devrimci bir harekettir ve siyasi ve dini despotizme karşı sürekli bir fesat -conspiracy içersindedir. N. Deschamps tarafından yazılan Les Societes Secretes et la Societe adlı kitap, Masonluk hakkında yapılmış en kapsamlı araştırmalardan bi. Deschamps ın açıkladığı 1535 tarihli eski bir masonik belgeye göre-köln Beratı, Bu yıllarda Katolik Masonluğa, gnostik kökenli anti-hıristiyan etkiler gizlice sızmaya başlamıştı. Bu etkiler uzun bir süre karanlıkta kaldıktan sonra, 18 nci Yüzyılda belirginleşerek, yüzeye çıkmaya başlamıştı. Deschamps, Ortaçağ da ve Rönesans döneminde Masonluğun gelişimini şöyle anlatmaktadır: Almanya da ve İtalya da Masonluğun Egemen Papalığı nın-sovereign Pontiffs ağırlıklarını koymaları sonucunda kiliseye karşı düşmanlığın izlerine rastlanmıyordu. Buna rağmen, 1535 de Hür Masonlar adı altındaki onun anti-hıristiyan prensipleri modern Mas uğun prensipleri ile tam bir uyum içerisindedir- bir tarikatın varlığına ilişkin bir belgeye rastlıyoruz. Bu gizli birliğin Masonik Lonca adını nasıl aldığı tarihin çözemediği bir meseledir. Gnostizim, Maniheizm, Katharlar ve Tapınakçılar, işte bunlar Masonluğun dayandığı kökenlerdir. Deschamps bu sapkınlıklar üzerindeki Yahudi etkisini şöyle anlatıyor; Güney Fransa daki aristokrasinin tamamı Yahudi ve Araplar dan oluşmuştu. Bunların dış görünüşleri ve davranışları, kuzeydeki cahil ve dindar Fransız şövalyelerinden çok farklıydı. Bunlar hırsızl yağma ve cinayetlerle o bölgede-güney Fransa da tam bir terör havası estiriyorlardı. Languedoc denil Fransa nın bu Yahudi bölgesi, yalnız zeytin ağaçları ile değil, yörenin Sodom ve Gomorra sı olarak da ün kazanmıştı. Nitekim daha sonra Katolik Kilisesinin intikamını alması ile bu bölge kendi Lut Gölü ne-!!! de kavuşmuştur. Pers dualizmi, Maniheizm ve Gnostizm in bu bölge yılması hiç kimseyi şaşırtmamıştır. Bütün sapkın doktrinler ve özellikle Maniheizm burada kök salmıştır.
128 Deschamps bu konuda şunları eklemektedir: 16 ncı Yüzyıl Masonluğu, Tapınak Şövalyeleri nin harabeleri üzerinde yükselirken, modern Masonluğun, Hz. İsa nın eserlerine tamamen karşı olan sapkınlıklara dayanan karşı bir kilise, yani Şeytanın Kilisesi olduğunu belirtmek isterim. Katolik Kilisesi tarafından birçok kere takibata uğraması ve yenilmesine rağmen, aynı düşman, batıdaki huzursuzluğun ve Hıristiyan dünyasındaki Protest tolik bölünmüşlüğünün de sorumlusudur. Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarında Gnostik sapkınlık Roma dünyasında oldukça yaygındı. Kilise Babaları bu akıma karşı yoğun bir mücadeleye girişmişlerdi. Gnostizm, heterodoks Yahudi kökenli bir doğu tezofisi idi ki, bu bizi yeniden Masonluk ve Yahudilik arasındaki bağlantıya götürmektedir. Ağustos-Eylül 1930 da Le Voile d Isis de Gnostizm e özel bir bölüm ayrılmıştı. Bu önemli bölüm, 1860 da Strasburg da yayınlanan Nouvelle Revue de Theologie dergisinde M. Nicholas tarafından yazılan bir makaleyi ihtiva ediyordu. Yazar, Gnosis doktrininin doğasında bulunan Yahudi etkisini şöyle açıklıyordu: St Paul; kiliseye saldıranların sisteminin Yahudi mitlerine ve yanlış düşüncelerinin ise pre p olarak Yahudi milletine dayandığını söylüyordu. Teozofistler tabii ki kilisenin üyesi değillerdi ve Hıristiyan inancı ile uzaktan yakından ilişkileri olmayan insanlardı. Bu kişiler teozofinin Hıristiyan inancına dayandığını iddia ediyor ve hatta Hz. İsa nın geröek öğretilerinin onlarda olduğunu söylüyorlardı. İşte bu, Gnostim in karakteristik özelliklerinden birisidir. Teozofistler birçok doktrini asimile etmişler ve kendi sistemlerine katmışlardı. Bunlar arasında Yahudi dogması, Yunan felsefesi, Parseizm, Budizm vardı. Teozofistlerin tanrılar panteonunda ise Hermes, Satürn, Zerdüşt, Pitagoras, Vaftizci Yahya, Hz. İsa, Epikür ve kol lektivist Mazdek bulunuyordu. Gnostik okullar, antik çağların pagan gizemlerine benzemekle birlikte, kökenleri Yahudi-Samiriyeliler e dayanmaktaydı.-samiriye eski Fil istinde bir şehirdir. Filistin dışındaki Gnostik okullar da İskenderiye, Küçük-Asya ve Suriye deki Yahudi cemaatlerine dayanmaktaydı.
129 Yirminci Bölüm FRANSIZ İHTİLALİNİN FİNANSÖRLERİ Bugün artık uluslararası Yahudi bankerlerin İngiliz Devrimini 1640-1649 olduğu gibi, 1789 Fransız Devrimini de planladıkları ve finanse ettikleri ortaya çıkmıştır. İşin ilginç yanı şudur ki, aynı finans çevreleri 1789 dan başlayarak günümüze kadar devam eden bütün savaşların ve devrimlerin arkasındaki İtici Güç haline gelmiştir. Yahudi Ansiklopedisine göre, Adom un modern Yahudilik için önemi çok büyüktür. Bu çok önemli bir kabullenmedir, çünkü Adom - Adam kırmızı anlamına gelmektedir. Amschei Moses Bauer adlı-aşkenaz Yahudi bir kuyumcu 1750 yılında Frankfurt a-almanya yerleşm eye karar verir ve Judenstrasse -Yahudi Caddesi bölgesinde bir dükkan açar. Bauer dükkanın kapısının üstüne işinin bir sembolü olarak kırmızı bir şilt -Roth=Kırmızı, Schild=Şilt asmıştı. İlinçtir ki, bu sembol daha sonra devrimci doğu Avrupa Yahudilerinin kırmızı bayrağına dönüşecektir. Amschei Moses Bauer in 1743 de bir oğlu oldu ve ona Amschei Mayer Bauer adı verildi. Baba Bauer, 1754 de Mayer daha onbir yaşındayken öldü. Fakat Mayer küçük yaşına rağmen, tefecilik işinin bütün sırlarını ve inceliklerini öğrenmişti. Aslında babası o rak yetişmesini istiyordu, ama ömrü vefa etmemişti. Babasının ölümünden birkaç yıl sonra A. Mayer Bauer, Oppenheimer Bank da memur olarak işe başladı. Bankacılık işinde yeteneğini kanıtlayan Bauer, bankanın küçük ortaklarından biri oldu. Daha sonra Frankf babasının kurduğu işe geri döndü. Kırmızı Şilt hala kapının üzerinde duruyordu. Bauer, kırmızı nın-143 gizli anlamını çok iyi biliyordu. Bu nedenle yeni bir aile ismi almay ar verdi. Böylece Almanca Kırmızı Şilt anlamına gelen Rothschild adı ortaya çıktı. 143: Encyclopaedia Judaica-Yahudi Ansiklopedisi Adam sözcüğünün Kırmızı anlamı konusunda net bir tutum almaktadır. Tevratta ilk insanın yaratıldığı toprağı ktadır. Ayrıca Adamu sözcüğü İbranice Kan anlamına gelmektedir. Demek ki Kırmızı Adam anlamına gelmekt. Amschei Mayer Bauer 1812 yılına kadar yaşadı. Bauer in beş oğlu olmuş ve hepsi birer finans uzmanı olarak yetiştirilmişlerdi. Oğullarından Nathan çok yete-
130 nekliydi ve yirmibir yaşında Bank of England ı-ingiltere Bankası kontrolü altına almak için İngiltere ye gitti. Bu kontrol, diğer kardeşleri ve babası ile bağlantılıydı. Böylece Avrupa da ilk defa Uluslararası Bankacılık Tekeli kurulmuş oldu. Uluslararası bankerler tarafından finanse edilen Lenin in kullandığı ilk kızıl bayrakta, orak-çekiç sembolünün dışında beş köşeli değil, altı bulunuyordu.-bu, daha sonra derhal beş köşeli yıldıza dönüştürülmüştür. 1773 de Mayer Rothschild, oniki zengin Yahudi bankeri Frankfurt taki evine davet ett i. Bunlar, Dünya Devrimci Hareketi ni finanse ve kontrol etmek için bir kaynak havuzu oluşturdular. Bu toplantıda Rothschild onlara İngiliz Devriminin nasıl organize edildiğini anlattı ve burada yapılan hatalardan ders alınması gerektiğini beli tti. İngiliz Devrimini kışkırtan bankerler, milli ekonomi üzerinde mutlak bir kontrol sağlamışlardı. Uluslararası düzeyde yürütülen entrikalarla, ve ay ar ve ihtilallerle ulusal borçları yükseltmişlerdi.-1649 dan beri savaşan taraflara ve ihtilalcilere borç para v riyorlardı. Rothschild, diğer bankerlere dikkatlice hazırlanmış bir eylem planı sundu. Bu plan dünyanın zenginliklerini, doğal kaynaklarını ve insan gücünü k l etmeye dayanıyordu.-1773 deki bu toplantıya katılanlar dünya servetinin büyük bir kısmını ellerinde bulunduran bankerlerdi. Bugün de hala öyledir. 25 maddelik bu planın 20 nci maddesinde son hedeflerinin DÜNYA HÜKÜMETİ ni kurmak olduğu bel iyordu. 23 ncü maddede ise Yeni Dünya Düzeni nin nasıl kurulacağı anlatılıyor ve Tek Dünya birinin Diktatör olarak atanacağı anlatılıyordu. Gerçekte bu bir ILLUMİNATİ planıydı, ama 20 nci Yüzyıl başında birçok yazar tarafından yanlışlıkla, Siyon Bilgelerinin Protokolleri veya kısaca Siyon Protokolleri diye adlandırılacaktır. Unutulmamalıdır ki 1773 yılında Siyonizm resmen mevcut değildi. Bu belge 1901 yılında Rus Profesör S. Nilus un eline geçti ve o da bunu Yahudi Tehlikesi başlığı altında yayınladı. Nilus un yayınladığı belgede yana büyük bir değişiklik görülmüyordu. Fakat bazı ilave-
131 ler yapılmıştı. Örneğin, fesatçıların Darvinizm, Marxizm ve hatta Nietzcheizm i nasıl kullanacakları anlatılıyordu. Burada hatırlanması gereken önemli r husus da, 1901 de ele geçen belgede Siyonizmin de kendi amaçları için kullanılacağının açıklanmasıdır!.. Hatırlanmalıdır ki, Siyonizm -144 1897 yılında organize olmaya başlamıştı. 144: Siyonizm konusunda Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Em. Süvari Albayı Hüsamettin Ertürk ün rdı: Ben Teşkila-ı Mahsusa da çalışırken dünyaya hakim olmak isteyen bu Milletlerarası Siy elimize geçen 21 maddelik düsturları vardı ki ne kadar manalıdır. Burada şöyle yazılıdır: 1: Genç nesilleri mugayiri ahlak telkinlerle bozmalı 2: Aile hayatını yıkmalı 3: İnsanlara aşağı sınıflarla tahakküm etmeli 4:Sanatı zayıflatmak, edebiyatı müstehcen ve şehevi bir hale sokmalı 5: Mukaddesata hürmeti yıkmalı, hürmetle anılan kimseler hakkında rezilane vakalar uydurmalı 6: Hudutsuz bir lüks, başdöndürücü modalar icat etmeli, çılgınca sarfiyat teşvik edilmeli 7: Kalabalıkların vakitleri; eğlenceler, oyunlarla oyalanmalı, herkes düşünmekten alıkonmalı 8: Müfrit nazariyelerle fikirler zehirlenmeli, gürültü ve kargaşalıklar yaratılmalı, içtimai sınıflar arasına kin ve itimatsızlık sokulmalı 9: Aristokratlara müthiş vergiler koyarak onları bunaltmalı, aralarına kin ve itimatsızlık saçmalı 10: Mal sahipleriyle işçilerin arasını bozmalı, grevler sabotajlar tertip ettirmeli 11: Yüksek tabakanın manevi kuvvetini her çareye baş vurarak kırmalı 12: Sanayin ziraati ezmesine imkan vermeli, böylece köylü sınıfı ortadan kaldırılmalı 13: Saçma nazariyeleri ortaya atarak, halkı gayri kabili tatbik fikirlerle dolambaçlı yollara sevketmeli 14: Hayat pahalılığını körüklemeli, giderleri arttırmalı 15: Beynelminel meseleler ihdas ederek milletler arasında kin ve nefret tohumları serpmeli 16: Milletlerin mukadderatını tahsil ve terbiyeden mahrum kimselerin ellerine tevdi ettirmeli 17: Bütün hükümet şekillerini değiştirmeli, birçok sırları ifşa etmeli 18: Meşru hükümet tarzlarından mutlak bir istibdata gitmeli 19: Siyasi, iktisadi buhranlar yaratmalı, servetleri mahvetmeli
132 20: Mali istikrarı bozmalı, iktisadi krizleri çoğaltmalı, spekülasyonlara, enflasyonlara yol açmalı, altını mahdut ellerde toplamalı, muazzam sermayeleri felce uğratmalı 21: Hükümetlerin ölümlerini hazırlamalı; İnsaniyet, elem, ıstırap ve yoksulluk içine atılmalı Teşkilat-ı Mahsusa nın dikkatli tetkikleri neticesinde vardığımız hakikat şudur ki, 1892 den beri dünyamız bu zihniyetteki Yahudilerle mücadele halindedir. Bunlar bir DÜNYA İHTİLALİ hazırlamaktadırlar. Arap dünyasını elinde tutan Ruslarla, İsrail Devletini destekleyen Amerikan ve İngiliz bloğu arasında çıkacak bir 3 ncü Dünya Savaşının tohumu Ortadoğu da gömülüdür. -Samih Nafiz Tansu, İki Devrin Perde Arkası Kanadalı askeri istihbarat uzmanı William G. Carr ın Pawns in The Game adlı kitabında açıkladığına göre, Bavyera Hükümetinin eline geçen Illuminati belgelerinde Rothschildler i Frankfurt taki Illuminati ye, onu da Fransız Masonluğuna Büyük Doğu -Grand Orient bağlayan olaylar, kronolojik bir sıraya göre an Yine bu belgelerden anlaşıldığına göre, tefeciler, bankerler, bazı yüksek rahipler ve direktö en oluşan bir grup insan, şeytani çıkarlarına hizmet edecek çok gizli bir örgüt kurmuş ve buna Illuminati demişlerdi. Illuminati kelimesi Lüsifer den Şeytan, İblis türemişti. Lüsifer Işık Getiren anlamındadır. Yani Illuminati, Lüsifer Başrahipleri nin kabalistik ayinler sırasında-muhtemelen cinlerden, aldıkları ilham ve bilgileri hayata geçiren bir örgüttü. Hz. İsa bunları Şeytanın Sinagogu diye nitelendirmekte çok haklıydı.-illuminati ni antik Sümer medeniyetine kadar uzandığını hatırlatmak isterim. Illuminati Yüksek Konseyi onüç kişiden-145 oluşmuştu Bunlar 33 ler Konseyi ni yönetiyorlar inin şefleri, dinsel doktrinler, ayinler ve seremoniler konusunda her şeyi bildiklerine inanıyorlardı. 145: Son Yemek teki 12+1 üzerine kurulan Hıristiyan geleneğinde 13, çoğunlukla cehenneme ait mertebelenmenin sayısı olarak zikredilir; aynı şekilde cadılar da sık sık 13 lü gruplar halinde ortaya çıkarlar. Ayrıca tahmin edilebileceği üzere 13, cadılık ve kara büyü ile de irtibatlıdır. Kadim Maya kültüründeki gibi 13 Yahudi geleneğinde de kutsal ve uğurlu bir sayıdır. İbranice deki-arapça da olduğu gibi sayısal değeri Ahad -Bir kelimesini verdiği için Kabala r sayı olarak kabul eder. Çıkış 34:6 da 13 İlahi sıfat çıkarılır ve Hamursuz Bayramı Haggada sı açık bir şekilde bu sayının önemini vurgular.-annemarie Schimmel, Sayıların Gizemi. Yüksek Konsey in onüç kişi olması, onlara esas görevlerinin Hz. İsa ve oniki Havarisi tarafı rulan dini-yani Hıristiyanlığı yok etmek olduğunu hatırlatıyordu.
133 Illuminati ye inisiye edilen herkes, 33 ler Konseyi nin başkanına mutlak itaat edeceğine ve onun üstünde hiçbir ölümlüyü tanımayacağına dair yemin ed Illuminati gibi bir organizasyonda, 33 ler Konseyi nin başkanı yeryüzünde yaşayan bir Tanrı gibiydi. Yüksek Konsey, Ingolstadt Locası nın ajanları ve hücrelerinin yardımıyla, kıta Masonluğuna sızma kararı almıştı. Kıta Masonluğuna sızanlar burada Grand-Orient -Büyük Doğu localarını kurdular. Rüşvet, yolsuzluk v.b metotlarla, Grand Orient üyeleri, Illuminizm in bilinçli veya bilinçsiz müritleri haline g eldiler. Bundan sonra Grand Orient Masonluğu ateist ve materyalist ideolejilerin başta gelen savunucularında n biri oldu. Yüksek Konseyin ajanları, kendi çıkarları için kullanabilecekleri en uygun adamın Marki Mirabeau olduğuna karar verdiler. Mirabeau, Illuminati ye inisiye edildikten sonra, ona Orleans Dükünü Fransa daki İhtilalci Hareketin liderliğine getirme görevi verildi. Mirabeau, Orleans Dükünü Fransa daki Mavi veya Ulusal denilen Masonluğa sokmaya muvaffak oldu. Dükün borçları bir hayli kabarıktı ve 1780 yılındaki borcu 800.000 Livre idi. Tefeciler ona-mirabeau gibi finansal yardım teklifinde bulundular. Dük borçlarına karşılık, ais Royal -Kraliyet Sarayı diye adlandırılan evi de dahil olmak üzere birçok mülkünü ipotek etti. Dük, i finansörlerin mallarını ve mülklerini idare etmelerine-kendisine de bir miktar gelir bırakılması şartıyla- kabul etti. Böylece Orleans Dükü tamamen Yahudi bankerlerin avucuna düşmüş bulunuyordu. Fransız Devrimini yöneten Gizli Güçler, Choderlos de Laclos u başta Palais Royal olmak üzere, Dükün mülklerini yönetmekle görevlendirdiler. De Laclos bir İspanyol Yahudisiydi. Laclos, Palais Royal ı zamanının en kötü ününe sahip evine çevirdi. Burada her çeşit şehevi eğlence, ahlaksız ve utanmaz şovlar, müstehcen resim galerileri, pornografik kitaplar ve cinsel sapıklığı en hayvani şekillerde ortaya döken sergiler bulunuyordu. Ayrıca erkekler ve kadınlar için en hayasızca sefahat alemleri de düzenleniyo rdu. Böylece Palais Royal Fransız dini inançlarının ve ahlakının sistematik olarak çökertildiği ve yok edildiği aline geldi.
134 Bütün bu yapılanlar en iyi devrimci, ahlak kurallarına hiç uymayandır düsturunun kaynaklandığı Jakob Frank ın kabalist teorisine dayanıyordu. De Laclos la işbirliği yapan bir başka Yahudi daha vardı o da, Palermo lu Cagliostro, yani Joseph Balsamo idi. Balsamo, devrimci propagandayı organize etmekle görevlendirilmişti. Balsamo aynı zamanda bir casus halkasını da yönetiyordu ki bunlar, devri min arkasındaki Gizli Güç ün emirleri mucibince, L Infamie -Haksız yere karalama, suçlama kampanyasını yürütüyorlardı. Laclos ve Balsamo nun şantaj ağına düşen erkek ve kadınlar, onların istediklerini yapmak mecburiyetinde kalıyorlardı. Bu şekilde Orleans Dükü n leri Devrimci Politika Merkezleri haline geldi. Bavyera Hükümeti nin ele geçirdiği Illuminati örgütüne ait belgelerde Dünya Devrimci Hareket başka deliller de bulundu. Bunun üzerine Bavyera Hükümeti Fransa, İngiltere, Polonya, Avusturya ve Rusya ya devrimin uluslararası doğası konusunda uy rıda bulundu, fakat bütün uyarılara rağmen, bu şeytani fesat hareketi durdurulamadı. Çünkü, Dünya İhtilal Hareketi nin arkasındaki insanlar, seçilen hükümetlerden çok daha güçlü 1785 yılında Bavyera Hükümeti nin diğer ülke hükümetlerine verdiği bilgiler, onları harekete geçirmeye yetmemişti. Fransa Kraliçesi Marie Antoniette nin kızkardeşi, bir mektup yazarak, onu devr imci bir komploya karşı uyarmıştı. Kızkardeşi uluslararası bankerlerin ve bir kısım masonların ortak bir devrim hazırladığını, bu sebepten hayatının tehlikede olduğunu yaz Marie Antoniette 1755-1795 Avusturya İmparatoru I. Francis in kızıydı ve Fransa Kralı XVI. Louis ile evlenmişti. M. Antoniette, kızkardeşinin yazdığı Illuminati Komplosu uyarılarına hiç inanmamıştı. Kızkardeşinin uyarı mektuplarına devam etmesi üzerine, Marie Ant evabi mektubunda şöyle yazıyordu; Fransa söz konusu olduğunda masonların rolünü çok abartıyo ar Fransa da Avrupa nın diğer ülkelerine nazaran çok daha önemsizdirler. Tarih, M. Antoniette nin kızkardeşini acı bir şekilde haklı çıkarmıştır. Joseph Balsamo ve propagandacıları, Marie Antoniette e her türlü yalan ve iftirayı atarak onu halkın gözünde küçük düşürmek için uğraşıyorlardı. Weishaupt ve Meldessohn, M. Antoniette i karalamak için Elmas Gerdanlık hikayesini uydurmuşlardı.
135 O zamanlar Fransa nın mali durumu çok bozuktu ve Fransız Hükümeti Uluslararası Para Baronlarından ek kredi dilenmekteydi. Büyük fesatçıların gizli bir ajanı, sarayın kuyumcusuna -Kraliçenin arzusu imiş gibi- Elmas bir Gerdanlık siparişi verdi. Bu gerdanlığın o günkü fiyatı çeyrek milyon Livre idi ve tabii, Kraliçe adına sipariş edilmişti. Saray kuyumcusu Elmas Gerdanlığı Kraliçeye getirince, Kraliçe onu derhal iade etti ve Gerdanlıkla ilgili hiçbir para ödemediğini bildirdi. Kraliçenin bütün iyi niyetine rağmen, Gerdanlıkla ilgili söylentiler, komplocuların istediği şekilde gelişiyordu. Balsamo nun propaganda makinası yoğun bir biçimde çalışmaya başlamıştı. Bunun sonucunda, M. A yoğun bir eleştiri bombardımanına maruz kaldı. Bir anda Kraliçe nin şeref ve itibarı zedelenmiş, karakterine leke sürülmüştü. Bu işlem tamamlandıktan samo nun yayın organları binlerce, hatta on binlerce broşür basıp dağıtarak, Kraliçe nin gizli bir aşı rdanlığı da bu şahsın gönderdiği yalanını yaymaya başladılar. Fakat Kraliçeyi hedef alan yalan ve iftira kampanyası bununla sona ermemişti. Fesatçılar, Kardinal Prens de Rohan a Kraliçe nin imzasını taklit ederek bir mektup gönderdiler. Mektupta, gece yarısı Palais Royal de buluşalım ve Elmas Gerdanlık meselesini görüşelim, diye yazıyordu. Gece yarısı, Kraliçe yerine Palais Royal den bir fahişe gelerek Kardinale kendini Kraliçe diye tanıtmıştı. Bu olay ertesi gün gazetelere ve broşürlere yansıd e Kilise ve Devlet in en yüksek makamlarına ulaşmış iki insanın şahsında, hem Kilise hem de Devlet yıprat Tarihi kayıtlar; Elmas Gerdanlığın, görevi sona erdikten sonra İngiltere ye gittiğini göste. Elmaslar, İngiltere de Eliason adlı bir Yahudi nin eline geçmişti. Lady Queensborough Occult Theocrasy adlı kitabında Fransız devriminde İngiliz Yahudi tefec ilerin rolü ile ilgili ilginç bilgiler vermektedir. Lady Queensborough un iddialarına göre, İngiltere deki Yahudi bankerlerden Benjamin Goldschmidt, kardeşi Abraham ve ortakları Moses Mecatta ve yeğeni Sir Moses Montefiore, Fransız devrimini finanse etmişlerdi. Daha sonra Berlin li Daniel Itzig, üvey oğlu David Friedlaender ve Alsas lı Herz Gergbeer in Rothschildler le ortak olarak büyük fesat ın içinde olduklarına dair deliller ele geçirilmiştir. İşte, Dünya Devrimci Hareketi nin arkasındaki Gizli Güç yukarıda belirtilen şahsiyetlerdi.
136 Fransa Hükümeti, devamlı savaşlar dolayısıyla yüksek faizle yeniden borç para bulmak mecburiyetinde kalmıştı. Aslında bu savaşları çıkaranl orç veren Uluslararası Fesatçılar dan başkası değildi!.. Fransa Hükümeti ile bu bankerler arasında yapılan anlaşma gereğince, M. Necker adlı bir kişinin Fransız Kraliyet Konseyi ne Finansal Meseleler Bakanı -Maliye Bakanı atanması şartı vardı. Yahudi maliyeciler bu maliye sihirbazının Fransa nın maddi meselelerini ni iddia ediyorlardı. Maliyecilerin gönderdiği kurtarıcı M. Necker sayesinde Fransa nın borçları, azalmak şöyle d yılda korkunç bir şekilde artarak 170.000.000 Sterling e -İngiliz Lirası çıkmıştı. Joseph Balsamo nun propaganda broşürleri kilise ve devletin yüksek rütbeli memurlarını kötüle Illuminati nin özel ajanları-ki Terör Dönemi nin liderleri olarak kullanıldıktan sonra harca insanlardıdevrimci çabalara destek veriyorlardı. Bu liderler arasında Robespierre, Danton ve Marat vardı. Jakoben Konvan ın da kararlaştırdığı gibi, hapishane ve tımarhane kaçkınları sokaklara rör Dönemi için uygun bir psikolojik ortam yaratıldı. Bu Konvan da ayrıca tasfiye edilecek -yani öldürülecek gericilerin listesini de hazırlamıştı ve deliler, sokaklarda katliamlar ve tecavüzlerle halkı dehşete düşürürken, Komün ün-146 Pezevengi Manuel in yönetiminde örgütlenen yer altı unsurları, büt şahsiyetleri, önde gelen din adamlarını, Krala sadık subayları tutuklamaya hazırlanıyordu. Bu i örgütlenmiş yer altı Yahudi şebekesinin elemanları Jakoben Kulüpleri tarafından belirlenmişti. Kolaylıkla anlaşılacağı gibi, Terör Dönemi ni, görünmeyen efendil etenler Jakoben Kulübü üyeleri idi.-147 146: Paris Komünitesi ne, Jakobenlerin Sanhedrin i deniyordu- Bilindiği gibi, eskiden Museviler in Millet Meclisi ne Sanhedrin deniyordu. 147: Sir Walter Scott, Life of Napoleon, Vol. 2, P.30 Devrimin başlaması ile Jakobenler kontrolü ele geçirdiler. Daha önce de belirttiğim gibi, bu nlar Illuminati ve Grand Orient Masonluğu tarafından derlenmiş insanlardı. Orleans Dükü nü, kuzeni Kralın öldürülmesi lehinde oy kullanmasını sağlayarak, onu kendi amaçları için kullandılar. Dük meşruti bir monarşinin k anıyordu ama Jakobenlerin gündeminde başka talimatlar vardı. Kralın
137 ölümü için oyunu kullandıktan sonra, devrimin arkasındaki gizli güç onun da tasfiye edilmesi ni emretti. Dük yoğun bir karalama ve iftira kampanyasının ardından, inanılmaz kısa bir zaman içinde kellesini giyotine kaptırdı. Jakobenler, gizli üstatların hedef gösterdiği bütün insanları sistematik bir şekilde ortadan kaldırıyorlardı. Mirabeau, bu korkunç intikam aletinin çalışmasından çok huzursuz olmuştu. O, Krala karşı şidd lanmasına karşıydı. Şahsi inancına göre, devrimin amacı XVI. Louis in yetkilerini kısıtlamak olmalıydı.-bu arada kendisi de Kralın Başdanışmanı olmayı düşünüyordu. Efendileri nin Kralı öldürmeye karar verdiklerini öğrenince, XVI. Louis i sadık generallerini orumasında Paris dışına kaçırmaya kalkıştı. Fakat bu da onun sonu oldu. Çünkü Jakobenler, kaçış planını öğrenmişlerdi. Mirabeau yu halkın önünde idam etmeye cesaret edemeyen yönetim, onu zehirleyerek öldürttü. On e intihar süsü verildi. Illuminati nin Terör Yönetimi nin başında bedenlenmiş şeytan denilebilecek iki şahıs yer a ve Robespierre. Bu ikili yollarına çıkan bütün insanları göz kırpmadan ölüme gönderdiler. Fakat görevleri tamamlanınca, bu iki cellat da giyotinden kurtu lamadı. Danton ve Robespierre-148 gibi devrimin kullandığı birçok insan, belirli bir süre sonra hizmet ettikleri insanlar tarafından idama gönderil di. 148: M. Louis Marchand-1895 Robespierre in Alsas lı bir Yahudi olduğunu ve asıl adının Ruban olduğunu yazıyordu. Aynı yazara göre Danton da bir Polonya Yahudisi idi. Sir Walter Scott un Life of Napoleon adlı kitabında belirttiğine göre, Fransız Devriminin kilit şahsiyetlerinin çoğu yabancılardı. Scott a göre, bu yabancılar çalışmalarında Direktörler ve Yaşlılar gib ini kullanıyorlardı. Sir Walter in belirttiğine göre, Communaute de Paris -Paris Belediye Konseyi Jakobenler in kan ve daha çok kan diye bağıran SANHEDRİN i haline gelmişti. Scott Robespierre, Danton ve Marat ın JAKOBENLER SİNAGOGU NDA önemli mevkiiler işgal ettiğini söylemektedir. Kral ve Kraliçeye saldırarak onla yotine götüren Komün ün Pezevengi Manuel olmuştu. Manuel in en yakın destekçisi, Halk Güvenliği Komitesi üyesi olan David idi. David de arkadaşı gibi kan ve ölümden yana idi.
138 Hıristiyan Tanrı inancı yerine, Yüksek Varlık Kültü nü ortaya atan yine David idi. Bu kült ün ritüelleri aslında Kabala ya dayanıyordu. Sir Walter Scott, Palais Royal ın yöneticisi olan Yahudi Choderlos de Laclos un devrimin hazırlamasında önemli bir rolü olduğunu söylemektedir. Robespierre idam edildikten sonra, Yaşlılar Konseyi Direktörleri ne Reubel ve Gobir adlı iki Yahudi atanmıştı. Bunlar o dönemde Fransa nın gerçek leri idiler. Direktörler kurulu beş kişiden oluşuyordu. Robespierre, Marat ve Danton, Fransız İhtilalini yöneten Illuminati nin onüç direktörü tarafı kullanılan alet lerdi. Fransız Devriminden sonra, bankerler Napoleon u alet olarak kullandılar ve Avrupa daki krallıkları yıkmak için, Napolyon savaşlarını organize ettiler. Yirmi Birinci Bölüm ABD DÜNYANIN İLK MASONİK CUMHURİYETİ Yahudi Ansiklopedisi, Masonluğun Amerikaya nasıl taşındığını şöyle açıklıyor; Koloni Amerikasında masonluğun kurucuları arasında çok sayıda Yahudi ismi göze çarpıyor. Gerç Masonluğu Amerika ya ilk kez getirenler Yahudiler olmuştu. İlk kez 1658 de New Port, Rhode Island da oluşan Mason Locası durumundaki Örgütün kuruluşu, o bölgedeki yaşayan bir Yahudi nin, Mordecai Campanall ın sayesinde olmuştu. 1734 de Georgia Savannah ta urulan locanın kurucuları arasında dört Yahudi bulunuyordu. Bir başka Yahudi Moses Michael Hays, İskoç ritini Amerika ya sokan kişi oldu. 1768 de tüm kuzey Amerik a Masonluğunun genel müfettişi seçildi. 1769 da Hays New York ta King David Lodge-Kral Davud Locası nı kurdu. Bu locayı 1780 de New Port a taşıdı. 1788-1792 yıllar Massachusetts Büyük Locasının Büyük Üstadlığını yürüttü. Rhode Island Büyük Locasını kuranların başında bir diğer Yahudi, Moses Seixas geliyordu. 1802-1809 yılları boyunca bu locanın üstad-ı muhte remi oldu. Moses Hays ile aynı dönemde faaliyet gösteren bir diğer Yahudi, Salomon Bush, Pennsylvan ia masonluğunun genel müfettişi oldu.
139 1781 de Pennsylvania da kurulan ve Amerikan Masonluğunun tarihinde önemli bir yeri olan Sublime Lodge of Perfection adlı locanın içinde de Yahudiler son derece etkin konumdaydılar. Eski dönem Amerkan masonluğunun önemli isimleri arasındaki diğer Yahudiler şunlardı; Charlestondaki King Salomons Lodge ın kurucularından Isaac da Costa, 1781 de Virgi nia bölgesinde genel müfettiş seçilen Abraham Forst ve aynı görevi önce Maryland, sonra da Charleston da yürüten Joseph Mayers. 1793 de Charleston, South Carolina daki büyük sinagogun açılış töreni, Mason localarındaki ritüellere uygun olarak yapılmıştı. Yahudi isimleri daha sonraki dönemlerde de Amerikan localarında dikkati çekti. B nai B rith tarafından da benimsenmiş olan gizlilik, ke tumiyet gibi özellikler ve pek çok ritüelin masonik çalışmalardan etkilendiğine kuşku yoktur. i B rith Yahudi toplumu içinde Masonluğun bir benzeri olma amacı taşımıştır. Yahudi önde gelenlerinin Amerika da Masonluğu yayma yönünde giriştikleri hummalı faaliyetin ardından, ABD Dünyanın İlk Masonik Cumhuriyeti olarak tarih sahnesine çıktı. Amerikalı tarihçi Robert Hieronimus America s Secret Destiny -Amerika nın Gizli Kaderi adlı kitabında, bu ülkenin kuruluşunun ardındaki mas k etkenlerle ilgili şu bilgileri veriyor: Günümüz tarihçileri, 17 nci ve 18 nci Yüzyılları Akıl ve Aydınlanma Çağı olarak kabul ederler ve bu dönemdeki tüm zihinsel faaliyetlerin evrenin imsel yasalarını ispata harcandığını söylerler. Oysaki, ABD nin kurucuları, bunların yanında, mistisizm, okül lluminizm üzerinde yoğunlaşmışlardı. Astroloji, simya ve Kabala ile derinden ilgilenmişlerdi. Ezoterik tarihçiler ABD nin kurucuları arasında elliye yakın mason sayıyorlar. ABD nin dört kurucusu-washington, Jefferson, Franklin ve Adams- Gül-Haç Tarikatı üyesiydi. Bu kurucuların üçü -Jefferson, Benjamin Franklin ve John Adams- aynı zamanda ılluminati Tarikatına da üye idiler. George Washington ve bağımsızlık savaşının Fransız destekçisi olan General Lafayette, yalnız yakın arkadaş değil, aynı zamanda aynı loca siydiler. Bağımsızlık savaşına komuta ederken, Washington düzenli olarak askeri localarda yapılan toplantılara katılıyordu. Washington, Bağımsız Büyük Loca nın -Independent Grand Lodge Büyük Üstatlığına seçildi.
140 Bu loca, 1805 yılında onun anısına Alexandria Washington Locası adını aldı. ABD nin kuruluşunda gizli dernekler, özellikle masonların etkisi genelde atlanır. Oysa ezo terik tarihçiler, Bağımsızlık Bildirgesi ni imzalayan ellialtı kişiden ellisinin mason olduğunu bildiriyor. Bunun yanı sıra, Amerikan ordusundaki subayların büyük çoğunluğunun mason olduğu ve askeri localarda toplandıkları bili. Kendisi de bir mason olan General Lafayette, George Washington un mason olmayan subaylarına hiçbir zaman içinden gelerek emir vermediğini, zaten neredeyse tüm yakın askeri çevresinin ona mistik bir bağ ile bağlanmış biraderleri olduğunu bildiriyor. Birçok dokümanda Washington un Gül-Haç üyesi olduğu da belirtilmektedir. Masonik tarihçiler, Benjamin Franklin i döneminin en büyük Amerikalı masonu olarak kabul ediyorlar. 1726 yılında Franklin kendi gizli derneğini kurdu: Leather Apron Clup -Deri Önlük Kulübü, Organizasyonun adı bile olaydaki masonik etkiyi gösteriyor, çünkü masonik önlükler deriden yapılıyordu. Franklin, ittifak oluşturmak amacıyla 1776 da Fransa ya geldikten hemen sonra, Fransız mason localarıyla bağlantı kurdu. 1778 yılında Volta re in Dokuz Kızkardeşler adlı locasındaki tekris töreninde Franklin de bulunuyordu. Ertesi yıl bu locanın üstatlığına seçildi. Bunun yanında iki Fransız locasıyla daha ilişki kurdu: Saint Jean de Jerusalem -Kudüslü Aziz Jean ve Loge des Bon Amis -İyi Dostlar Locası. Benjamin Franklin, Fransızlarla kurduğu ilişkiyi, Amerikan-Fransız ittifakının kurulmasında kullandı. İki taraf arasındaki diplomasi ve gizli görüşmeler, masonik protokole uygun olarak yürütülüyo Franklin in Gül-Haç üyeliğini ise çeşitli kaynaklar bildiriyor. Franklin in Philadelphia da bir Gül-Haç locası kurduğu biliniyor. Konunun uzmanl arından Dr. H. Spencer Lewis de Franklin in tarikata üye olduğunu doğruluyor. Bu arada Franklin in genç bir doktorla birlikte çeşitli simya denemeleri yaptığı, bazı rit seremonileri uyguladığı biliniyor.
141 Thomas Jefferson herhangi bir gizli örgüte üye miydi? Masonik kaynaklar bu soruya evet c evabını veriyorlar. 1960 yılında yayınlanan Masonic Bible Jefferson ın aktif bir mason olduğuna kuşku olmadığını bildiriyor. Bunun yanında Gül-Haç uzmanı Dr. Spencer Lewis, Jefferson ın Gül-Haç olduğuna dair önemli deliller sunuyor. Dr. Lewis, Jefferson ın yazdığı b ip bazı işaretler bulduğunu, bu işaretlerin de eski ve kutsal GülHaç metinlerinde yer alan bir şifre türü olduğunu söylüyor. Amerikan Bağımsızlık Savaşı nda George Was hington un yanında çok sayıda Yahudi yer almıştı. Yahudiler, kendileri için bir tür Vaat edilmiş Toprak olarak gördükleri ABD nin bağımsızlığ ansal yönden büyük destek verdiler. İki ünlü Yahudi banker, Hayim Saiomon ve Robert Morris; Washington un ordularını finanse ettiler. Ayrıca Hayim Saiomon büyük bir mason du. Savaş sonrası da karşılıklı muhabbet sürmüştü. Washington, 1781 de New Port u ziyaret ettiğinde Yahudiler tarafından Kral Davut Locası nda yapılan masonik bir törenle karşılanmıştı. Amerikan Mühründeki Kabalistik Mesajlar: Amerikalı tarihçi Robert Hieronimus, ABD nin Büyük Mührü konusundaki sayılı uzmanlardan biridir. Konu hakkında Amerikan Büyük Mührü nün arka yüzünün tarihsel bir analizi ve Hümanist psikoloji ile ilişkisi başlıklı bir doktora tezi veren Robert Hieronimus, mühür hakkındaki bazı önemli bilgileri America s Secret Destiny adlı kitabında şöyle anlatmaktadı 4 Temmuz 1776 da Kongre, Benjamin Franklin, Thomas Jefferson ve John Adams dan oluşan bir komiteye Amerikan mührünü tasarlama görevini v erdi. Pierre Eugene Du Simitiere adlı bir portre ressamı komiteye alındı. Böylece büyük ölçüde Franklin in tasarısına dayalı olarak ilk mühür oluşturuldu: Bir onunla birlikte denizden kurtularak güvenli bir toprağa ayak basan İsrailoğulları yer alıyordu. Musa eliyle denizi işaret ediyor, denizde ise Firavunun askerleri boğulurken görülüyordu. Bulutlardan çıkan bir ateşin ışıkları Musa ya ulaşıyordu. Bunun yanında Jefferson da bir öneri getirmişti: Mührün ön tarafına, çölde gündüz t, geceleri de ateşten bir sütunla kendilerine yol gösterilen İsrailoğullarının konulmasını teklif ediyordu.
142 Fakat Kongre-fazla açık ve cüretkar bulduğundan olacak- Ocak 1777 de bu birinci komitenin teklifini kabul etmedi. Üç yıl sonra yeni bir komite oluşturuldu. Bu komitenin teklifi de kabul edilmeyince, mührü belirleme işi 4 Mayıs 1782 de toplanan üçüncü komiteye kaldı. Bu komite, bugünkü mührü oluşturdu. İsrailoğullarının izi, ilk komitenin mühründeki kadar belirgin olmasa da bu mühürde de yer alıyordu. Ön yüzde, kartalın başının hemen üstünde, beş köşeli yıldızlardan ol Siyon Yıldızı bulunuyordu. Arka yüzde ise Yahudi masonik sembol Üçgen İçindeki Göz yerini k 1934 yılında eski başkan yardımcısı Henry A. Wallace, başkana, mührün her iki yüzünün de demir paralar üzerine basılmasını içeren bir öner Roosevelt bunu kabul etti ve o tarihten sonra mühür ABD paraları üstünde görülmeye başlandı. Wallace ın mühür ile yakından ilgilenmesinin ardında, ezoterik konulara olan yakın ilgisi vardı. Bir teori, Wallace ın ilgisinin kabalistik amaçlara dayandığını iler. İşin bir başka ilginç yönü, hem Wallace ın hem de Başkan Roosevelt in mason olmasıdır. Ezoterik geleneğe bağlı yazarların çoğu da mührün özellikle arka yüzünün, masonluk, Gül-Haç ve Illuminati gibi örgütlerden kaynaklandığını bildirmiştir. Üçgen içindeki göz sembolünün altında yer alan piramit de gerçekte masonik bir semboldür. M an piramit, ünlü Büyük Gize Piramiti dir. İlginç olan ise Gize Piramiti ile Kabala arasında ilişki olmasıdır. Oxford lu bir matematikçi ve Astronom olan John Greaves, Büyük Piramit hakkında yaptığı araştırmalarla tanınmıştır. Greaves in araştırması, aynı zamanda Piramitin kabalistik yorumlarının da temeli uştur. Diğer bir deyişle, ABD mührünün arka yüzündeki Piramitin kökenleri kabalistik etkenler taşıma reaves e göre, Büyük Piramit Kabala ile ilişkilidir. Bazı Gül-Haç ve Mason ekolleri, Büyük Piramitin ritlerdeki dereceleri temsil ettiğine inanırl r. Yirmi İkinci Bölüm ILLUMİNATİ VE KAOS TAN DOĞAN DÜZEN PLANLARI 1829 yılında Illuminati New York ta, İngiliz Illuminist Wright ın konuşmacı olarak katıldığı gizli bir toplantı düzenledi. Toplantıya katılanlara, Illuminati nin bütün nihilist ve ateist grupları, diğer yı rlarla birleştirerek,
143 uluslararası bir organizasyon kuracağı bildirildi. Bu uluslararası örgüt Komünist Enternasyonal olarak bilinecektir. Bu yıkıcı güç sayesinde, Ill elecekteki savaşları ve devrimleri gerçekleştirebilecekti. Clinton Roosevelt, Horace Greeley ve Charles Dana dan oluşan bir komite, bu yeni oluşumu finanse etmekle görevlendirilmişti. Bu komite, Karl Marks ve Engels in Sermaye -Das Kapital ve Komünist Manifesto adlı kitaplarını finanse etti. 1830 da Weishaupt öldü. Herkes onun ölümüyle birlikte Illuminati nin de tarihe karıştığını sa doğrusu yapılan propaganda bu şekildeydi. Weishaupt un emin ellere teslim ettiği Illuminati, bütün uluslararası organizasyonları ve grupları kontrol ediyordu. Bir grup Illuminist, Karl Marks ın Komünist Manifesto sunu yazmasına yardımcı olurken, diğer bir grup da Frankfurt Üniversitesi Profesörlerinden Karl Ritter e bunun anti-tezini yazdırıyordu. Böylece toplum birbirine düşman iki kampa bölünmüş oluyordu. Fakat Illuminati her iki kampı da kontrol etmekteydi. Ritter in başladığı çalışmayı Alman filozofu Friedrich Nietzsche 1844-1900 sürdürdü. Nietzscheizm, daha sonra Faşizme ve Nazizme dönüşecek ve Illuminati ye bu ideolojileri kul lanarak İkinci Dünya Savaşı nı çıkarma fırsatını verecekti. 1834 de İtalyan devrimci lideri Guiseppe Mazzini,-149 Illuminati nin Dünya İhtilali Programını gerçekleştirmek için direktörlüğe atandı. Mazzini kadar-1872 kaldı. Jüri Lina, Under The Sign Of The Scorpion adlı kitabında Yahudi Guiseppe Mazzini nin -Doğ. 1805 Illuminati rubunun başına getirildiğini tasdik etmektedir. Mazzini 1837 yılından beri Illuminatus ve otuzüç dereceli Mason idi. Onun Bavyera Illuminatisi nin de başkanı olduğu sanılıyor. Mazzini nin ölümünden sonra, aynı görevi bir başka İtalyan Yahud ano Lemmi devraldı. Lemmi tipik bir devrim-fesatçısı ve İtalyan Grand Orient inin Büyük Doğu Büyük Üstadı idi. İtalyan devrimcilerinden Guiseppe Garibaldi de bir Illuminatus idi. Garibaldi taraftarları kırmızı gömlek giyiyorlardı. 149: Mazzini, Roma Belediye Başkanı-Yahudi E. Nathan ın babası tarafından eğitilmişti. Jessie ite, The Birth of Modern Italy adlı kitabında Mazzini nin 1844 yılında Londra dan yazdığı bir mektupta şunları yazdığını söylemektedir, Fr hschild-i. James isterse burada Kral olabilir.
144 New York taki konferans tan kısa bir müddet sonra, İtalya, Fransa, İspanya, Avusturya ve Rusya da-monarşi aleyhtarı terör hareketleri ortaya çıktı. Mazzini 1854 yılında Parma Dükü nü öldürttü. Bununla da yetinmeyip, katilleri mahkum eden yargıcı da öldürttü. Böylece, anarşist terör artan bir tempo ile, Birinci Dünya S dar devam etti. Bu arada on binlerce masum insan hayatını kaybetmiş ve dünya birbirine düşman muhtelif blokl ara ayrılmıştı. Bütün bu operasyonlar Londra dan yönetiliyordu. Bireysel terör o derece arttı ki, 29 Temmuz 1900 de İtalya Kralı II. Umberto mason Angelo Pressi tarafından öldürüldü. 1861 yılında Abraham Lincoln ABD Başkanı seçildi. Lincoln, Illuminati için bir engel teşkil ettiği için ABD de iç savaş çıkarıldı.-güneyli Konfederasyon Illuminist Fransa tarafından finanse ediliyordu. Illuminati, ABD yi ele geçirmek ve Avrupa daki Bankacılık Sis temini burada da kabul ettirmek istiyordu.-avrupa da parayı özel bankalar basıyor ve hükümetler yüksek faizle borçlanmaya zorlanıyordu. Lincoln; Illuminati planını, yani Amerikan ekonomisinin Rothschild bankası tarafından ko ntrolünü kabul etmedi. Bu karar aynı zamanda onun ölüm fermanı oldu. Yahudi Illuminatus John Wilkes Booth tarafından 15 Nisan 1865 de Washington da öldür avaşın bitiminden birkaç gün sonra Booth u bulan ve kiralayan Rothschildler in ajanı Judah P. Benjamin idi. Konfederasyon Generali Albert Pike-Doğ. 1809 masondu ve 1850 li yılların sonuna doğru Amerikan Illuminatisi nin bir üyesi oldu. Mazzini nin devrimci faaliyetleri-anarşik şiddet Grand Ori ent i çok yıpratmıştı, o sebepten Mazzini bunun yerine yeni ve çok gizli bir örgütü, yani Palladium u kurmayı düşün azzini 22 Ocak 1870 de General Albert Pike a gönderdiği bir mektupta şöyle diyordu; Bu en yüksek ritle bütün masonluğa egemen olacağız, bu bizim uluslararası merkezimiz olacak yöneticilerinin bilinmemesi bizi daha güçlü kılacaktır. Albert Pike, The New and Reformed Palladian Rite adlı bu çok gizli örgütü kurdu. Bu örgütün üç önemli merkezi vardı: ABD de Charleston, Roma-İtalya ve Berlin. -Almanya Mazzini nin çalışmaları sayesinde örgüt dünyanın stratejik yerlerinde 23 alt komite. Palladianizm gerçekte satanik bir kült tü. Bu kült te Lufiser -İblis tanrı idi. Aslında General Pike da eşine az rastlanan şeytani bir adamdı. Pike, Amerikan İç Savaşı nda
145 Konfederasyon bayrağı altında savaşırken-ordusu muhtelif yerli kabilelerinden oluşmuştu birço atliam yapmış ve bu sebepten Konfederasyon başkanı Jefferson Davis 1809-1889 tarafından görevden alınmıştı. Güneyli General Albert Pike, ABD deki ünlü ırkçı gizli örgüt Ku Klux Klan ın-150 kurucularından biridir. Klan ın ilk Grand Dragon u-büyük Ejder i o idi. Örgütün nizamnamesini de Pike yazmıştır. Bugün Washi Judiciary Square inde masonlar tarafından Albert Pike in anısına dikilmiş bir heykel bulunmaktadır. 150: Klan, 1860 larda Tennessee de İskoç ritine bağlı bir grup mason tarafından kurulmuştur. katılanlar arasında iç savaş öncesi kurulmuş olan Knight of the Golden Circle -Altın Çember Şövalyeleri adlı mason locasının üyelerinin çokluğu dikkat çeker. Hem Knight of the Golden Circle hem de Ku Klux Klan örgütlerinin en büyük finansal destekçisi B nai B rith-yah Masonluğu üyesi ünlü Yahudi finansör Judah P. Benjamin dir. Masonluk ve B nai B rith arasındaki ittifak, KKK gibi örgütlerle sürmüştür ve halen de sürmektedir. Pike, Illuminati nin TEK DÜNYA HÜKÜMETİ düşüncesini kabul etmiş bir insandı. Bu sayede Lusifer Rahipliği nin başkanlığına kadar yükselmiştir. Pike, 18591871 yılları arasında Üç Dünya Savaş İhtilalinin Askeri Planlarını Yaptı. Ona göre, büyük komplonun son sahnesi 20 nci Yüzyılda sergilenecekti!.. Pike nin Planı; hem basit, hem de etkili idi. Pike, Komünizm, Faşizm,Nazizm Siyasi Siyonizm gibi ideolojileri kullanarak, üç büyük savaşın ve üç alin çıkarılmasını planlamıştı. Pike nin Planına göre; Birinci Dünya Savaşı çıkarılarak, bu savaşın sonunda Çar-Illuminati tarafından devrilerek, ül ateist-komünistlere teslim edilecekti. Birinci Dünya Savaşı nın çıkması için, İngiliz ve Alman İmparatorlukları arasındaki anlaşmazlıklar körüklenecekti. Savaş sona erdikten sonra, R a da komünist bir rejim kurulacak ve bu rejim, hükümetleri ve dinleri zayıflatmak için kulla nılacaktı. İkinci Dünya Savaşı Faşistler-Naziler ve Siyonistler arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklanacaktı. Bu savaşın sonunda Nazizm yok edilecek ve Siyasi Siyonizm in gücü arttırılarak, Filistin de bir İsrail Devleti kurulacaktı.
146 Yine İkinci Dünya Savaşı sırasında Enternasyonal Komünizm güçlendirilerek, bütün Avrupa yı tehdit eder bir duruma getirilecekti.-ikinci Dünya Savaşı sonrası Roosevelt ve Churchill in politikaları, bu bilgilerin ışığında şimdi daha iyi anlaşılmaktadır Üçüncü Dünya Savaşı, Illuminati nin Siyonistlerle İslam dünyası liderleri arasındaki anlaşmazlıkları körüklemesi ile çıkarılacaktı. Savaş, İsla Siyasi Siyonizm-İsrail Devleti karşılıklı olarak birbirini yok edecek şekilde yönetilecekti. Geride kalan milletler, bu konuda yeniden kendi aralarında bölünecek ve aralarında savaşac aklardı. Bugün Ortadoğu da yaşananların bu plana uygun olarak gelişmediğini kim iddia edebilir? Pike, Mazzini ye yazdığı 15 Ağustos 1871 tarihli mektubunda, Üçüncü Dünya Savaşı sona erdikten sonra, dünya egemenliğini ele geçirmek isteyen güçlerin dünyada şimdiye kadar benzeri görülmemiş bir kıyameti kışkırtacağını, söylüyordu. Bugün Londra daki British Museum kütüphanesinde bulunan bu mektubun son bölümünde Pike, Bu ka ile Papa nın gelecekte bir gün İtalya dan sürüleceğini, Hıristiyanlığın son sığınağının ise Rusya olacağını anlatıyordu. Mektup şöyle devam ediyordu Rusya, Papa Hıristiyanlığının kalesi haline gelince, biz de devrimci nihilist ve ateistleri bunların üzerine salalım. Sosyal felaket kışkırtıcılığı yaparak, bütün dehşeti ve inanılmazlığıyla, vahşetin anasını ve lerine gösterelim. Ardından her yerde kendilerini devrimci çılgın azınlığa karşı korumak zorunda kalan halk, medeniyet düşmanlarını yok edecektir. Hıristiyanların çoğu pusulasız ve nereye ibadet edeceğini bilmiyor olacak, işte o zaman saf Lusifer doktrini nin evrensel inancı ile doğru ışığa kavuşacaklar. Ateizm ve Hıristiyanlığın aynı anda yıkılışı ve yok oluşunu takiben, yükselen Lusiferci manifesto, sonunda açığa çıkan olacak. Birinci Dünya Savaşı sırasında Illuminati nin karargahı İsviçre idi. İkinci Dünya Savaşı sıra New York taki Harold Pratt binasına taşınmıştı.-bugün bu bina CFR= Council On Foreign Relations örgütünün merkezidir. Bugün Illuminati yi Rothschildler yerine Rockefellerler finanse etmektedir.
147 Illuminati, yeryüzündeki bütün masonik kuruluşları kontrol etmektedir. Bugün Rotary, Lions, B i B rith, Trilateral Komisyon ve Bilderberg gibi örgütler Illuminati nin kontrolündedir. Rotary Internasyonal, B nai B rith üyesi Yahudi Paul Haris tarafından 1905 yılında kurulmuştur. Lions Kulüp ise Chicago daki B nai B rith locası tarafından-1917 de kurulmuştur. 20 NCİ YÜZYILDAN GÜNÜMÜZE Dünya nın Gizli Tarihi-2 Yirmi Altıncı Bölüm RAKOVSKİ PROTOKOLLERİ -Kapitalist Enternasyonal Ve Devrimler Josef Landovski-Rakovski Protokolleri,-134 Sovyet Büyükelçisi Kristian Jureviç Rakovski nin, GPU-135 ajanı Gabriel G. Kuzmin tarafından 26.1. 1938 de Moskova daki sorgulanması sırasında tutulan zabıtlardır. 134: 135. Carlus Baagoe, Ein Lautsprecher der Anonymen, Hamburg, 1975. 135: GPU-Rusça: Gosudarstvennoye Politiçeskoye Upravleniye. Devlet Siyaset Dairesi. 1922 de Çeka yerine kurulan Sovyet siyasi polis örgütü. Hem güvenlikle ilgili, hem de adli görevler üstlenmesi, ayrıca yargılanmaları gizli yöntemlerle yapması nedeniyle GPU korkunç bir güce sahipti. İkinci Dünya Savaşı sırasında Doğu cephesinde-ruslara karşı gönüllü olarak savaşan İspanyol Tümen askerlerinden biri, Rusya nın derinliklerinde NKVD doktoru Josef Landovski nin cesedini bulur. Ceset üzerinde yapılan aramada kalın bir def ter bulunur. Bu defterin İspanyolca çevirisi, Madrid de Sinfonia en Rojo Majör adı altında NOS Yayınevi tarafından 1950 yılında yayınlanmıştı. Kitap, malum çevrelerde büyük bir korku ve paniğe yol açmış ve çoğu kopyaları derhal satın alınmıştı. Protokolün sansasyonel kişisi şüphesiz Sovyetlerin eski Paris Büyükelçisi Rakovski dir. Bu Troçkist, Stalin in Büyük Temizlik Harekatı sırasında Tuhaçevski, Garmanik, Yakir v.b şahıslarla beraber tutuklanmış, ancak diğerleri gibi öldürülmemiştir. Aşağıdaki satırlarda okuyacaklarınız-yine malum çevrelerce düzmece olduğu iddia edilen- 1897 tarihli Siyon Önderlerinin Protokolleri ile tam bir benzerlik arzetmektedir. Ayrıca bu protokoller, 1939 da imzalanan Alman-Sovyet saldırmazlık paktından, 1945 e kadar geçen süre içinde tarihin bilinmeyenlerine e ışık tutmaktadır.
148 Sorgulama tutanaklarında GPU ajanı Kuzmin -Kuz, Rakovski ise-rak olarak belirtilmiştir.-aşağıda okuyacağınız konuşmaların içerdiği bazı anlaşılması zor paradoks ları orijinal metinde bu şekilde yer aldığı için, değiştirmeden bırakmak mecburiyetinde kaldım. Konuşmalarda sık sık adı geçen onlar ın kim olduğunun yorumunu okuyucuya bırakıyorum. Kuz: Sizler Hitler in casuslarıydınız değil mi?.. Rak: Evet!.. Kuz: Hayır, Rakovski, hayır!.. Bana hakikati söyleyin. Mahkeme tutanaklarındaki gerçekleri değil!.. Rak: Biz Hitler in casusları değildik. Sizin kadar, Stalin kadar, Hitler den nefret ediyorduk. Hatta daha bile fazla. Ama mesele sandığınızdan daha karmaşık. Kuz: O halde size yardımcı olayım. Ben de bir şeyler biliyorum. Siz Troçkistler Alman Genelkurmayı ile temas kurdunuz. Öyle değil mi? Rak: Evet. Kuz: Ne zaman?.. Rak: Tam olarak tarihini bilemiyorum. Troçki nin devrilmesinden hemen sonra, fakat Hitler in iktidara gelmesinden önce. Kuz: O halde siz Hitler rejiminin casusu değilsiniz. Öyle mi? Rak: Evet, doğru. Ondan önceydi. Kuz: Ne amaçla bunu yaptınız?.. Bir Alman zaferine karşılık Rus topraklarını onlara hediye mi edecektiniz?.. Rak: Hayır, kesinlikle böyle bir şey söz konusu değildi. Kuz: O halde para için mi casusluk yaptınız?.. Rak: Özgürce konuşabilir miyim?.. Kuz: Tabii, bunu özellikle isterim. Rak: Lenin in de Alman yardımı alırken daha başka bir amacı olduğunu hiç düşündünüz mü?.. Ona Kayzer in Ajanı denmişti. Fakat onun Kayzer Almanyası ile bağlantılı olarak, Rusya nın yenilgisinde önemli bir payı olduğu inkar edilemez bir gerçektir.
149 Kuz: Bu iddia doğru bile olsa olayla ilgisi ne?.. Rak: Hayır, lütfen izin verin bunu açıklayayım. Lenin in yaptıklarının Almanya nın yararına olduğu aşikardır. Almanya ile yapılan Brest-Litovsk Anlaşması ile, Rusya ya ait büyük bir toprak parçası Alman sınırlarının içine girdi. Buna kim sebep old ha 1913 yılında Rusya nın yenilgisinin Bolşeviklerin silahı olacağını kim açıkladı?.. Tabii ki Lenin!.. Lenin, Gorki ye yazdığı bir mektupta, Avusturya ve Rusya arasındaki savaşın ihtilal için çok faydalı olacağını belirtiyordu. Biz Troçkistler, 1905 yılında Rusyanın yenilmesine neden olduk. Lenin in 1913 de savunduğu taktik aslında bizim taktiğimizdi. Bizler şu anda Lenin in taktiklerini uygulamaktayız. Kuz: Fakat küçük bir ayrıntıyı atladınız Rakovski. Bugün Sovyetler Birliğinde Çar değil, Sosyalizm egemendir. Rak: Sovyetler Birliğinin sosyalist olduğuna inanıyor musunuz?.. Kuz: Sovyetler Birliği sosyalist değil mi?.. Rak: Bana göre sadece ismi sosyalist. Muhalefetimizin asıl nedeni de bu. Bize göre Stalin in Bonapartizmi Komünizme ihanettir. Şu halde bizler o na karşı çıkmakta haklıyız. Kuz: Sizler, Sovyetler Birliğinin yenilmesini gerçek sosyalizmi, yani Troçkizmi, ikame etmek için istemiştiniz ama, bütün Troçkist lider kadrosu bizler tarafından tasfiye edildi. Rak: Gerçekte şimdi ve önümüzdeki yıllar içinde, Sovyetler Birliğinin yenilgisini ne isteriz, ne de bunun için mücadele ederiz. Çünkü iktidara gelebilecek güçte değiliz. Bizlerden Komünizme bir fayda gelmez. Stalinci Devletin yıkılması hedefi bizleri harekete geçiremez. Stalinci devlet aslında her açıdan anti-komünist bir devlettir. Kuz:Sovyet devletini anti-komünist buluyorsanız niye onu devirmek için uğraşmıyorsunuz?.. Bana bunu açıklayabilir misiniz?.. Rak: Hayır, bütün bunlar basit bir mantık yürütme ile anlaşılamaz. Stalin Bonapartizmi her ne dar Komünizme karşıysa da, şu anda Sovyetler Birliği bir öğretiye ve şekle sahiptir. Yani Sovyetler formel-şekilsel olarak komünisttir, ama gerçekte değil!..
150 Troçkizm in ortadan kaldırılması, Stalin e otomatik olarak reel Komünizmi, formel-şekilsel Komünizme dönüştürme fırsatını verdi. Stalin ortadan k seydi, formel den reel Komünizme dönüş imkanı olacaktı. Beni anlayabiliyor musunuz? Kuz: Evet, tabii. Yalnız söyledikleriniz arasında gerçeklere aykırı bir şey var, yani Stalin antikomünizmi. Sovyetler Birliğinde özel mülkiyet var mı?.. Şahsi artı değer var mı?.. Sınıflar var mı?.. Rak: Size şeklen bir Komünizmden söz ettim. Bu söyledikleriniz boş form lardan ibarettir. Kuz: Ne maksatla böyle söylüyorsunuz?.. Rak: Bu bir mecburiyettir. Ne kadar istense de tarihi materyalizmin gelişimini engellemek mümkün değildir. İnsanlığı Komünizme iten güç, durdurulamaz. Sürekli devrime engel olmak mümkün değildir. Hitler,-gerçek Sosyalizmi ortadan kaldırmak için, Sosyalizmi kullandı. Onun anti-sosyalizmi, NasyonalSosyalizmdir. Stalin de-gerçek Ko münizmi ortadan kaldırmak için, Komünizmi kullandı. Onun NasyonalKomünizmi, anti-komünist bir Komünizmdir. Hitler in anti-sosyalizmi ve Stalin in antikomünizmine rağmen, her ikisi de istemlerinin dışında, hem Sosyalizme hem de Komünizme hizmet ettiler. Siz isteseniz de istemeseniz de, bilseniz de bilmeseniz de, formel-şekilsel bir Komünizm inşa etmiş oluyorsunuz. Gerçekte Marx ın asıl mirasçısı bizleriz,-yani Troçkistler. Kuz: Marx ın mirasçıları mı?.. Troçkistlerin hepsi tasfiye edildi. Rak: Siz böyle diyorsunuz ama, Stalin in Temizlik Harekatından kurtulanlar olacaktır. Stalin in gizli polis gücünün kolları her yere uzansa bile bütün Komünistleri yakalayamaz. Kuz: Rakovski sizden rica ediyorum, hatta emrediyorum bu oyuna bir son verin. Di plomatik dokunulmazlığınızı kötüye kullanmıyor musunuz?.. Rak: Ben tam yetkili bir Bakan mıyım?.. Elçi mi?.. Kimin Elçisi?.. Kuz: Tam olarak adlandırmak gerekirse Troçkizm in diyebiliriz. Rak: Ben Troçkizm in de yetkili bir temsilcisi değilim. Bu sıfatı siz yakıştırdınız.
151 İçteki muhalefet Stalin i devirmeye muvaffak olamadığı, ve yerine de bir başkası ikame edilem nden, ufukta Stalin e karşı potansiyel bir saldırı tehlikesi belirdi. Bu potansiyel saldırgan, büyük nihilist Hitler dir. Hitler, Alman Silahlı Kuvvetleri nin-wehrmacht tehlikeli silahını Sovyet Rusya ya doğru çevirmiştir. güç, Troçkistlerle beraber veya onlar olmaksızın, Sovyet Rusya ya karşı bir saldırıya geçecektir. Kuz: Hitler in Sovyetler Birliği ne saldırısına kesin gözüyle bakıyorum. Rak: Niçin?.. Kuz: Çünkü ona öyle emredildi. Hitler, uluslararası kapitalizmin paralı askeridir. Rak: Böyle bir tehlikenin varlığını kabul ediyorum ama, Hitler in Sovyetler Birliği ne saldırısının kesin olduğu iddiasını temelsiz buluyorum. Kuz: Sovyetler Birliği ne saldırı, Faşizmin özünde vardır. Bunun dışında, bütün kapitalist de Almanya nın yeniden silahlanmasına destek verdiler. Rak: Önemli bir şeyi unutuyorsunuz. Hitler in yeniden silahlanması ve buna karşılık Versay An laşmasını imzalayan milletler tarafından cezalandırılmaması, ona çok gerekli zamanı kazandırdı. Burada Stalin e karşı bir muhalefet vardı ve bizler çok uğraşmamıza rağmen, Stalin i ortadan kaldıramamıştık. Bütün bu gelişmelerin birer tesadüf olduğunu mu sanıyorsunuz?.. Kuz: Hitler in silahlanmasına göz yuman milletlerle, Stalin e muhalefet arasındaki bağlantıyı ramadım. Hitlerizmin hedefi tamamen açık ve nettir. Sovyetler Birliği ne saldırı eskiden beri Nazi Partisinin programında bulunuyor. Komünizmin yok edilme si ve doğuya yayılma Hitler in Kavgam ında açıkça belirtilmiştir. Sizin de Rusya nın yenilgisini, politikalarınız doğrultusunda kullanmak istemenizi anlayışla karşılıyorum. Rak: İlk bakışta her şey olduğundan fazla mantıki ve doğal geliyor. Kuz: Hitler bize saldırmazsa, bunu Fransa ile yaptığımız ittifaka mı bağlayacağız?.. Onlara g çok aptalca olur, çünkü Kapitalistler Komünizmi kurtarmak için hiçbir zaman kendilerini feda etmezler. Hitlercilerin Sovyetler Birliği ne saldırısı diyalektik bir gerekliliktir. Böyle bir saldırı olursa, bütün kapitalist dünya Hitler in yanında olacaktır.
152 Rak: Sizin Skolastik Diyalektiğinizden, Stalinizm in siyasi eğitiminin ne kadar basit ve dar görüşlü olduğunu anlıyorum. Anladığım kadar, sizler Marksizmin sadece basit ilkelerini, yani demogojik ve popüler yanını öğrenmişsiniz. Kuz: Sizin için zor ve fazla uzun olmazsa, Marksizmin yüksek teorisini açıklamanızı rica ederim. Rak: Sizin Üniversitede öğrendiğiniz Stanilist elemanter-137 Marksizm yardımıyla bile Hitler n Sovyetler Birliğine saldırısının kesin olmadığını anlayabiliriz. Marksizmin temel taşı olarak kapitalizmin ölümcül ve şifa bulmaz iç çekişleri olduğu öğretilir. Değil mi?.. 137: Elemanter; Bilginin veya ilmin ilk esasları. Kuz: Doğru. Rak: Sizin Marksist eğitiminiz bence yeterli değil. Tepkileriniz ve bilgileriniz sıradan bir Komünist parti üyesi gibi. Kuz: Peki, o bilgiler gerçek değil mi?.. Rak: Evet, küçük insanlar, bürokratlar ve kitleler için gerçek. Sıradan insanlar Marksist dogmaya inanmalı ve kelimesi kelimesine tekrarlamalıdırlar. Beni dikkatle dinleyin. Marksizm aslında antik ezoterik dinler gibidir. Buna inananlar, devrimler ve din için gerekli olan elemanter ve kaba kısmını bilirler. Kuz: Marksizmin esrarengiz yönlerini, yani yeni bir masonluğu bana açıklayacak mısınız?.. Rak: Hayır, size Ezoterizm den söz etmeyeceğim. Tam tersine, size bütün açıklığı ile Marksizmin iç yüzünü göstereceğim. Marksizm, felsefi bir tan ziyade, ekonomik ve politik bir sistemdir. Devrim için hazırlanmış bir komplodur. Felsefe, ekonomi, politika ve hakikatler bizi devrime götürdüğü ölçüde, bizim için tek mutlak gerçektir. Felsefe, ekonomi, politika ve ahlakta sübjektif gerçek diye bir şey yoktur. Bütün bunlar de rim diyalektiğine bağlıdır. Tek gerçek, tek hakikat, her gerçek Marksistin devrimci olmasıdır. Lenin in de belirttiği gibi, mutlak devrim gerçeği karşısında diğer bütün gerçekler izafi-göreceli dir. Marks bir dahiydi. Sermaye eleştirisi üstün bir yapıttı. Ona göre Komünizm zafere ulaşacaktı, zaferi ona Sermaye hazırlıyordu. Bu Marks ın ana tezidir. Bundan daha büyük ironi olabilir mi?
153 Ekonomik insan ın-homo economicus devamlı aptallıkları olmasa, Marks ın açıkladığı iç çelişkiler olmazdı. Marks, Homo sapiens i-düşüne stultus a-bön, Budala insan a çevirdi. Homo stultus un varlığı Kapitalizmin en yüksek aşamasında ortaya çıktığı için, Marks ın aksiyomu şu şekilde formüle edilebilir: İç çelişki+zaman=komünizm Gerçekte Marks sinsi bir fesatçıydı. Bütün hayatı boyunca devrimin-yani devrim fesadının içinde yaşadı. Devrimler, bu insanların fesatçı faaliyetlerinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Kuz: Komünizmin zaferinde, Kapitalizmin iç çekişlerinin diyalektik gelişmesinin rolünü inkar mı ediyorsunuz? Rak: Bu sözünü ettiğin şey, gerçek devrimci ve pek de bilimsel olmayan, Marks ın doğasına uymamaktadır. Gerçek bir devrimci, gerçek bir fesatçıdır, zaferin sırrını asla muhaliflerine açıklamaz!.. B le Marks ın kitaplarında enformasyon değil, dezenformasyon bulunmaktadır. Kuz: Açıklamalarınızdan Kapitalizmin iç çekişleri olmadığını ve bunun Marks ta stratejik-devr araç olarak kullanıldığını anlıyorum. Fakat Kapitalizmin içinde devasa boyutta ve artan çelişkiler halen mevcut. Buradan Marks ın gerçekleri saptırdığı ortaya çıkıyor. Bu doğru mu?.. Rak: Marks ın gerçekleri saptırdığı doğrudur. O, taktik nedenlerle Kapitalizmin iç çekişlerini yanlış vermiştir. Marks, iç çekişlerin kapitali imde topyekün bir anarşiye neden olacağını biliyordu. Marks ın kendisiyle nasıl bir çelişkiye düştüğünü anladınız mı?.. Marks üretim vasıtalarının yoğunlaşmasının büyük bir proleterya kitlesi doğur kitle Komünizmi getirecekti. Fakat aynı zamanda da Enternasyonali kurduğunu ilan etmişti. Enternasyonal, sınıf savaşı günlerinde reformist idi. Yani bu örgüt artı değeri sınırlayacak, mümkünse ortadan kaldıracaktı. Marks ın teorisine gör nal, bir karşı-devrimci ve anti-komünist bir örgüttü. Kuz: Bu Marks ın bir karşı-devrimci, bir antikomünist olduğu anlamına mı geliyor?.. Rak: Görüyorsunuz ki Marksist elemanter eğitim, bazı şeyleri açıklamakta yetersiz kalıyor. Enternasyonali karşı-devrimci veya anti-komünist olarak nitelemek bizi Marksist açıdan saçma sonuçlara götürebilir. Aslında
154 Marksizmin teori ve pratiği daha yüksek bir bilimin kurallarına-yani fesat ve ihtilale bağlıydı. Kapitalizmin ünlü iç çelişkisi, özellikle Finansal-kapital üyeleri tarafından organize ediliy olmasın?.. Proleter enternasyonalin de enflasyon vasıtası ile bu Finans elitine bağlı bulunduğunu unutmayalım. Kuz: Komintern e-komünist Enternasyonal karşı bir de Kapitalist Enternasyonal olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?.. Rak: Çok doğru. Aslında nasıl bir Komintern varsa, bir de Kapintern var!.. Kuz: Bana, bütün bunlar saçma ve fantezi ürünü gibi geliyor. Rak: Dikkat ederseniz Marks, İngiltere deki endüstriyel kapitalizmi analiz ederken, fi nans ve para problemlerine hiç değinmemişti. Parayı kapitalist iç çelişkiler kapsamına sokmamıştır. Yani, para probleminde Marks gerici bir tavır almaktaydı. Halbuki o sıralar-beşköşeli Sovyet yıldızı gibi- beş Rothschild kardeş, bankaları ile dünyanın o güne kadar görmediği büyüklükte bir mali sermayeye hükmediyorlardı. Bütün bunları Marks ın görmemiş olması oldukça şaşırtıcıdır. Değil mi?.. Ülkeler genellikle b bankerlerden korkarlar. Çünkü, onlar kralları, generalleri, kardinalleri, rahipleri ve h ukuk adamlarını öldürtmüşler, kiliseleri, sarayları ve hatta şehirleri yağmalatmış ve yaktırmışlardı. Avrupa da, ekonomik ve sosyal devrim sloganları ile ayaklanan kitleler, her yeri yakıp yıkarken, Rothschildler in evlerine ve bankalarına hiç zarar vermemişlerdi. Objektif olarak bakıldığında, Enternasyonal Finans ve Enternasyonal Proleterya özdeştir. Daha önce de belirttiğim gibi, Komintern ve sendik alar üretim anarşisine, enflasyona neden olurken, Enternasyonal Finans da -bilinçli veya bilinçsiz- bunun çok daha fazlasına neden oluyordu. Marks ın şayet finans elitiyle bir bağlantısı yoksa, bu finansal iç çelişkiyi niye saklamaya çalıştığını anlamak güçleşir. Eğer bu elit içinde müttefikler varsa,-o eliti objektif olarak devrimci olarak değerlendirebiliriz. O zaman yazdıklarının bir anlamı var demektir. Kuz: Marks ın onlarla bir ittifakın içinde olduğunu sanmıyorum. Rak: Uluslararası Finans, milliyetçiliği ve ulusalcılığı reddeder ve tanımaz. Onlar devletler e tanımazlar. Objektif olarak değerlendirirsek, onlara anarşist diyebiliriz.
155 Onlar için devlet, SAF GÜÇ demektir. Para SAF GÜÇ tür, o halde Para DEVLETTİR. Marks ın şematize ettiği Komünist devlet, Sovyetler Birliği de Saf Güç tür. Sonuçta görülüyor ki, Finansör ve Komünistin her ikisi de Enternasyonalisttir. Her ikisi de aynı sebeplerden burjuva milli devletleriyle kavgalıdır. Marksist, Komünist devlete ulaşmak için Enternasyonalist, Finansör ise Enternasyonalist gibi görünür ama gerçekt Enternasyonalist değil, anarşik Kozmopolittir. Yani Enternasyonal Komünistler ve Kozmopolit Finansörler arasında bireysel -yani saf kişisel bir eşitlik özdeşlik mevcuttur. Bu nedenle Komünist Enternasyonal ve Finans Enternasyonali arasında doğal bir bağ mevcuttur. Burada temel bir aksiyom un altını çizmek istiyorum; Para Güçtür. Tarihte, kitlelere Fransız İhtilalinin başarıları anlatılırken, İhtilalin oluşumunda birinci ede rolü olan, kimsenin dikkatini çekmeyen, bir avuç sessiz, dikkatli, gerçekte bütün krallardan daha güçlü, adeta majikal ve tanrısal bir güce sahip bu insanlardan hiç bahsedilmez. Kitleler, yabancıların gücü ellerine geçirdiklerinin farkında değildi. Bu güç, günü geldiğind lardan daha despot ve zorba bir yönetimle köleliğe mahkum edecekti. Kitlelerin dini ve ahlaki bağları bu gücü yenmeye engel teşkil ediyordu. Kuz: Bu ne çeşit bir mistik güç?.. Rak: Onlar krallara has bir imtiyazı ele geçirdiler, yani para basma imtiyazını. Lütfen bana gülmeyin. Siz gerçekte paranın ne anlama geldiğini bilmiyorsunuz. Söz konusu olan metal veya kağıt para değil!.. Paranın fiziksel dolaşımı gerçek bir Anakronizm dir.-138 Halen mevcut ve dolaşımdaysa bu Atavizm-139 vasıtasıyla olmaktadır. Çünkü pratik olarak para bir illizyon, bir fantezi, bir kurgu dan ibarettir. 138: Anakronizm; 1: Kronoloji hatası yaparak bir olayı başka bir tarihte veya çağda olmuş gi bi göstermek. 2: Çağa ayak uyduramamak, Çağın gerisinde kalma durumu. 139: Atavizm; Bir veya birkaç kuşaktan beri yitirilmiş olan bazı kalıtımsal özelliklerin bire de yeniden ortaya çıkması. İnsan psikolojisini ve hiçbir ceza almayacaklarını çok iyi bilen onlar, soyut bir kavram ol n KREDİ yi yarattılar. Kuz: Harika bir paradoks. Rak: Bugün bile devletler, metal veya kağıt paralar üzerine krallarının veya ülkelerinin sembollerini basmaktadırlar. Peki bu ne anlama gelmek tedir?.. Tedavüldeki para, milli zenginliğin ve egemenliğin sembolüdür.
156 Bahsettiğim bu insanlar ise, işte bu paraya-milli zenginliğin sembolü olan paraya engel oldular. Onun yerine çek, senet, tahvil, diskont, kurlar, sayılar ve yeniden sayıları ikame ettiler. Kredi bir hiledir, yasal dayanağı olan sahte bir paradır. Başka bir deyişle, Bankalar ve B orsalar ve bütün Finans sistemi, doğaya karşı gelen devasa bir makinadır. Bu makine yalnız ve yalnız para üretir. Bu ekonomik bir suçtur ve Finansörler de yasadışı tefecilik yapmaktadırlar. Faiz getiren, gerçek sermaye değil, mevcut olmayan-sanal sermayedir. Bu sahte para üreten sistem, azınlık bir insan grubuna muazzam bir güç ve iktidar vermekte dir. Bu insanlar üretimi ve dağıtımı kontrol eden ekonominin diktatörleridir. Anlayabildiniz mi?.. Kuz: Hayır, henüz değil. Rak: Doğaldır. Mucizeleri anlamak zordur. Kuz: Mucize mi? Rak: Evet ya mucize!.. Ahşap bir binanın bir katedrale dönmesi mucize değil midir?.. Geçtiğimiz yüz yılda insanlar bu tip mucizelere binlerce defa tanık oldular. Çünkü, bankalar pis tefecile rin mabedi haline geldi. Para da bunların tanrısı oldu. Kuz: Bu burjuvazinin yeni bir dini herhalde. Rak: Şüphesiz bir din. Bir GÜÇ dini. Finans, bütün zamanların en dahice ve en devrimci sana ridir. Kuz: Bu yanlış bir görüş. Marks ve Engels in tarifine göre, Finans, kapitalist üretim sistemi tarafından belirlenir. Rak: Söylediklerinin tam tersi geçerli. Yani, kapitalist üretim Finans tarafından belirl enir. Marks ve Engels in bilip söylemediği şey, Finansın burjuva üretimine egemen olduğu idi. Bu böyle olduğu için, Engels ve Marks, güçlü devrim maki yani Finansı ortaya çıkarmak istemediler. Tam tersine, hakikati İhtilalin çıkarları için kamufle e ler. Her ikisi de bunu yaptı. Kuz: Troçki nin bu konuda on yıl önce bir şeyler yazdığını hatırlıyorum. Rak: Neydi lütfen söyleyin. Kuz: Troçki, Komintern in New York Borsası nın yanında muhafazakar bir örgüt gibi kaldığını, büyük bankerlerin devrimin itici gücü olduğunu
157 Rak: Evet, o kitapta öyle söylüyordu. Ayrıca İngiltere nin çökeceğini de öngörmüştü. Troçki kitabında şöyle bir soru soruyordu; İngiltere yi devrim yoluna kim sokacaktır?.. ve cevaplıyordu; Moskova değil, New York. Kuz: Troçki, New York lu finansörlerin bir devrim hazırlığı içinde olduklarını biliyor, fakat gizliyordu herhalde. Rak: İşte bu nedenlerle Marks, Engels ve Troçki nin hakikatleri gizlediklerini söylüyorum. Kuz: Troçki, kendisinin de itiraf ettiği gibi, bankerler bilinçsiz olarak misyonlarını yer ine getiriyorlar. Finansörler bilinçsiz devrimcilerdir, çünkü objektif olarak onların sonuçları analiz etme yet yoktur. Rak: Gerçekten böyle olduğuna inanıyor musunuz?.. Bu gerçek dahilerin bilinçsizce hareket ettiklerine inanıyor musunuz?.. Dünyaya egemen o lan insanların birkaç aptaldan oluştuğunu mu ima ediyorsunuz?.. Bu korkunç bir çelişkidir. Kuz: Ne demek istiyorsunuz?.. Rak: Çok basit, onlar-yani finansörler objektif ve sübjektif olarak bilinçli devrimcilerdir. Kuz: Bankerler mi?.. Siz delirdiniz mi?.. Rak: Ben değilim. Ya siz?.. Bir defa daha düşünün. Bu insanlar sizin ve benim gibi insanlar. Tek farkları çok paraları olması ve sınır tanımamasıdır. Tek istedikleri daha çok güçtür. Bu nedenle evrensel bir egemenlik kurmak istiyorlar. Kuz: Şayet evrensel bir ekonomik güce sahiplerse, neden daha fazla güç istiyorlar?.. Rak: Daha önce de söylediğim gibi, büyük bir güce, yani Stalin in Sovyetler Birliğindeki gücü gibi, bir güce sahip olmak istiyorlar, ama evre nsel boyutta. Kuz: Stalin in gücü gibi mi?.. Ama tam tersi bir hedefe ulaşmak için. Rak: Gerçekte tek bir Mutlak Güç olmalıdır. Mutlak düşüncesi çokluğu dışlar. Gerek Kapitern, gerekse Komintern in ele geçirmeye uğraştığı güç, aynı güçtür. Yani Mutlak Güç. Bugüne kadar Komünist Devlet gibi topyekün güce sahip başka bir makine icad edilmedi. Göreceli-izafi olarak halen dünyadaki bütün ülkelere ve hükümetlere egemen olan bu gücün, şimdi Mutlak Egemenliği istediğini anlayabildiniz mi?.. O ulaşmak istediği tek şey, Mutlak Güç tür.
158 Kuz: İlginç, çok ilginç bir çılgınlık türü. Rak: İsviçre den dünyaya egemen olmak isteyen Lenin veya aynı tarihlerde Sibirya daki kulübesinde dünya hakimiyeti hayalleri kuran Sta lin den daha az çılgınca. Bana, New York taki gökdelenlerde oturan para babalarının hırsları onlara nazaran çok daha doğal geliyor. Kuz: Sonuca gelelim. Onlar kim?.. Rak: Onların kim olduğunu bilseydim burada, hapiste olur muydum?.. Kuz: Niçin?.. Rak: Çok basit bir nedenden dolayı. Onları tanıyanlar bilseler bile, isimlerini veremezl er. Bu, zekice hazırlanmış bir fesat ın temel kuralıdır. Kuz: Onların bankerler olduğunu söylemediniz mi?.. Rak: Hayır, hatırlarsanız onlar için Enternasyonal Finans dedim. Kişisel olarak onları tanımlamak gerekirse, her zaman onlar diyebilirim, am a fazlasını söyleyemem. Onlar, Rathenau nun öldürülmesinden sonra politika ve finans dünyasında aracı adamlarını kullanmaya başladılar. Kullandıkları adamlar, rce defa sadakat ve güvenirlilikleri ölçülmüş olan adamlardır. Rütbe ve makamları ne olursa olsun, bütün banka litikacılar onların kuklalarıdır. Kuz: Bendeki dosyanız ve bıraktığınız izlenim, sizin de bu komplonun içinde olduğunuzu göster Gerçekten onlardan hiç kimseyi tanımıyor musunuz?.. Rak: Siz bana inanmıyorsunuz galiba. Burada söz konusu olan Saf Gücün Mistikleri diyebilec eğim şahıslardır. Beni anlayıp anlamadığınızı bilmiyorum. Onların isimlerini ve adreslerini gerçekten bilmiyoru Bugün Sovyet Rusya nın diktatörü olan Stalin bile Kremlin duvarları ve muhafızları olmadan bir hiçtir. Bunlar olmasa onu herhangi bir suikasttan ne koruyabil ir ki?.. Fesatçıların gücü onların anonim -isimsiz olmalarında yatmaktadır. Kuz: Söyledikleriniz mantıklı, ama size inanmıyorum. Rak: İnanın bana, hiçbir şey bilmiyorum. Bilseydim bugün çok daha iyi durumda olurdum ve burada oturup savunmamı yapmazdım. Şüphelerinizi çok iy anlıyorum. Siyasi kariyeriniz açısından somut bir şeyler ortaya çıkarmanın sizin için gerekli olduğunu da anlıyorum.
159 Yazılı olmayan tarihte, gizlice ilk Komünist Enternasyonali kuran kişinin Adam Weishaupt olduğunu biliyor muydunuz?.. O, masonik Illuminati örgütünün lideri idi. İsmi, zamanının en büyük komünist fesatçısı ve Hıristiyan aleyhtarı olarak anılır. Bu büyük devrimci, Yahudi ve eski Cizvit, Fransız Devrimini önceden gören, büyük filozof Mendelsohn-142 tarafından gizli bir örgüt-illuminati yi kurmakla görevlendirilmişti. Bu örgüt gizli olacak ve Fransız Devriminden sonra da siyasi hedeflerine ulaşmak için çalışacaktı. Çünkü örgütün asıl Devrimini Komünist Devrime dönüştürmek idi. 142: Moses Mendelsohn, 6 Eylül 1729 da Dessau-Almanya da doğdu. Mendelsohn, Yahudilikteki Haskala hareketinin babası sayılır, O, Almanya ve Avrupa daki Yahudilerin medeni hak ve özgürlüklere kavuşması için uğraşmıştı. Mendelsohn un felsefesi ve teolojisi, Immanuel Kant ve Talmud araş g lı Rabbi Ezekiel Landau 1713-1793 ile karşılaştırılabilir. Mendelsohn asıl ününü Illuminati örgütü kurulmadan önce yapmıştı.-illuminatinin kuruluş yılı 1776 dır, En önemli erusalem -Kudüs ve Biuf dur. Jerusalem ve Biuf 1783 te basılmıştı.-kaynak: Rabbi M. S. Antelman, To Eliminate The Opiate. Volume I, 1974. Illuminati nin gizemlerinin ve inisiyasyon merasimlerinin tek bir gayesi vardı; Örgütün nihai hedefi olan Komünizmi gizlemek!.. 18. Yüzyılda açıkça komünist olduğunu itiraf etmek, ağır hapis veya idam edilme tehlikesini de beraberinde getiriyordu. O zamanlar bilinmeyen bir diğer husus da Weishaupt ve yandaşlarının Rothschildler le olan ilişkisi idi. Bu ünlü banker ailesi ilk Komünist Enternasyonal in haznedarları idi. Beş Rothschild kardeş Avrupa yı beş Finans İmparatorluğuna böldükleri zaman, gizli bir güç onların büyük servetler toplamasına yardımcı olmuştu. Bunlar, bütün Avrupa ya dağılmış bir vaziyette bulunan ve Bavyera Katakomb larında-143 yaşayan ilk Komünistler olabilir. Diğer bir iddiaya göre, Rothschild ler ilk gizli Komünizmin haznedarları değil, doğ udan başkanları idiler. Gerçekten de hem Karl Marks, hem de ilk Enternasyonalin başkanları olan Heine ve Herzen, Rothschildler den emir almaktaydılar. 143: Yeraltındaki Mağaralar. İngiliz Başbakanı Disraeli, ünlü Coningsby adlı romanında Rothschild lerden Sidoni adıyla bahsetmekteydi. Rothschild lerin multi-milyoner bir aile olarak emirlerinde çalışan sayısız casusları, Carbonari, Masonluk gibi gizli örgütleri, gizli Yahudileri ve Çingeneleri vardı. Bütün bunlar fantastik hikayeler gibi geliyor ama, romandaki Sidoni yaşlı Nathan Rothschil d in oğlunun idealize edilmiş bir tasviri idi.
160 Rothschild ler Rus Çarı I. Nikola ya karşı da-yuü karıda adı geçen Herzen i desteklemişlerdi. Bu gerçeklerin ışığında sermaye birikimi ve anarş sını şöyle değerlendirebiliriz, Uluslararası Finansı ve İhtilalci Enternasyoneli ortaya çıkaran aynı güçtür!.. Kapitalizmle sermaye birikimini en üst düzeyde tutmak, diğer yanda Proleteryayı devamlı işini kaybetme korkusu içinde yaşatmak, aynı zamanda Proleteryayı birleştirerek devrimcileştirmek için örgüt urmak, bütün bunlar dahice planlanmıştı ve tarihin bilinmeyen yönlerinden biridir. Rothschild kardeşlerin annelerinin ne dediğini hatırlıyor musunuz?.. Oğullarım istemezse, hi avaş olmaz. Bu ne demektir biliyor musunuz?.. Barış ve savaşın efendileri Alman Kayzeri değil, Rothschild ler idi. Burada savaşın devrimci fonksiyonunu görebiliyor musunuz?.. Savaş=Komün!.. Her savaştan sonr a Komünizme biraz daha yaklaşılmaktadır. Gizli bir gücün 1905-1914 arasında Lenin in isteklerini nasıl yerine getirdiğini hatırlar mıs Aslında Komünizm, Proleterya ya hizmet için ortaya atılmamıştır. Sermaye birikimi ve kapitali etimin neden olduğu ulusal veya uluslararası anarşi, açları doyurmak yerine muazzam miktarlarda gıd maddesini yok etmiştir. Nihayet geometrik bir dizi şeklinde artan enflasyon, parayı değersizleştirmiş, satınalma gücünün devamlı bir şekilde düşmesine ve orta sınıfın Proleterleşmesine yol açmıştır. Kuz: Bu söyledikleriniz bence kapitalizmin iç çelişkileri ile ilgili. Halbuki siz proleterya nın dışında, ona yabancı bir eylem ve irade den bahsediyorsunuz. Bu nedenle bana somut olaylardan söz edin. Rak: Tek bir olay sizi tatmin edecek mi?.. 1905 de Rus-Japon savaşında onlar, Çarı izole ettiler ve ABD, yani Jakob Schiff ve Kuhn, Loeb and Co. Bankası -Rothschild lerin bir kuruluşu idi, bu savaşta Japonya yı finanse etti. Japon esir kamplarında, Amerika dan gönderilen devrimci ajanlar tarafından eğitilmiş, en iyi Rus savaşçılar, devrim için Petrograd a gönderildi. Rus-Japon savaşı ve Çarın yenilgisi-her ikisi de önceden planlanmıştı, 1905 devrimine yol açtı. Troçki irdiği -Yahudi Trebitsch Lincoln Çin ve Japonya da faaliyete geçti. 1905 devriminde nihai zafer elde edilemediyse de, 1917 devrimi için gerekli şartlar hazırlanmış oldu. Troçki nin biyografisini okudunuz mu?.. Troçki, Sibirya dan kaçtıktan sonra, Londra, Paris ve İsviçre de mülteci olarak yaşadı. 1905 yılında tek başına Rusya ya geri döndü.
161 Troçki, Petrograd daki devrimin başındaydı. Ne Lenin, ne Martov, ne Plekhanov onun kadar halkın desteğini kazanamamıştı. Fakat nasıl oluyor da tanınmamış Troçki devrimin başına geçebiliyordu?.. Nedeni çok basitti. Evlendiği kadın. Sedova, Jivotovski nin kızıydı. Jivotovski de ünlü banker ailesi Warburg lar ile akraba idi. Warburg lar, Jacob Schiff le beraber-rus-japon Savaşı nda Japonya yı finanse etmiş ve Troçki vasıtasıyla 1905 devrimini finanse etmişlerdi. İşte bu sebepledir ki, Troçki devrimin başına geçmişti. İsterseniz şimdi 1914 yılına sıçrayalım. AvusturyaMacaristan Arşidükü Franz Ferdinand a yapıl arkasında Troçki vardı. Bilindiği gibi suikast, Birinci Dünya Savaşı nı başlattı. Lord Melchett in Siyonist Kongresinde söylediği gibi, savaşın-birinci Dünya Savaşı tesadüfen çıktığına inanıyor musunuz?.. Almanların Rusya harekatını, bir tesadüf olmayan olayların ışığında analiz etmeyi deneyin. Rusya nın yenilgisine yol açmak, gerçek bir ustalık Müttefiklerin Çar a yaptığı yardımlar öyle ayarlanmıştı ki, II. Nikola nın bütün karşı saldır katliamına dönüşüyordu. Rusların büyük kayıpları ve örgütlü saldırılar, sonunda devrime yol a saldırıya uğrayan Rus İmparatorluğu tek kurtuluş çaresi olarak Demokratik Cumhuriyet Yönetimine geçmeyi uygun buldu. Lenin için Cumhuriyet, İhtilalin güvence altına alınması demekti. Fakat yine de bir şeyler ek ikti. Kerensky, cephede başka bir karşı saldırı başlattı ve bu vasıtayla demokratik devrimi gerçekleştirdi. Ardından da devleti tamamen Komünistlere devretti. Bu şekilde Troçki, görünmeden bütün devlet mekanizmasını ele geçirmiş oldu. İşte tarihte sözü edilen şanlı Ekim Devrimi budur!.. Bolşevikler, onların kendilerine sunduğu iktidarı devraldılar. Kuz: Kerensky Lenin in suç ortağı mıydı?.. Rak: Lenin in değil, Troçki nin suç ortağıydı. Ama gerçekte onların suç ortağıydı. Kuz: Saçma. Rak: Anlamıyor musunuz?.. Bu beni şaşırtıyor. Onun hiçbir anıtı veya heykeli dikilmemesine rağmen, Komünizm Kerensky ye Lenin den çok daha fazla şükran borçludur.
162 Kuz: Kerensky nin bilinçli ve gönüllü olarak mı hükümeti devrettiğini söylüyorsunuz?.. Rak: Evet, kesinlikle. Daha iyi anlamanız için şunu da ekleyeyim; Ekim Devrimini kimin finanse ettiğini biliyor musunuz?.. Onlar, yani J aponya yı ve 1905 devrimini finanse eden finansörler, Jakob Schiff ve Warburg kardeşler, ABD deki Federal Reserv i oluşturan beş bankadan biri olan Kuhn, Loeb and Co. v e diğer Avupalı ve Amerikalı bankerler, Guggenheim, Hanauer, Breittung ve Stokholm deki Nya Bank dan OAschberg. Ben tesadüfen-!!! Stokholm de bulunuyordum ve parayı transfer edenlerden biriydim. Troçki gelinceye kadar devrimci cepheden katılan tek kişi bendim. Fakat sonunda Troçki geldi. Müttefikler onu Fransa aleyhindeki faaliyetlerinden dolayı sınır dışı e erdi. Fakat aynı müttefikler, Rusya nın çökertilmesi için onu serbest bırakmışlardı. Bu da mı bir rastlantı?.. Lenin in trenle Almanya dan geçip gitmesine kimler göz yumdu sanıyorsunuz?.. Onlar olmasaydı İngiltere Hükü roçki yi Kanada daki kamptan çıkarıp, mütteiklerin kontroluna rağmen,-cebinde bir pasaportla- nasıl Rusya ya yollardı?.. Şunu da unutmamak gerekir ki, Lenin in düşman Alman topraklarında trenle yolculuğu Rathenau sayesinde mümkün olabilmiştir. İhtilaller ve İç Savaşlar Tarihini önyargısız incelerseniz, tarihin akışı içinde birçok anlam ulabilirsiniz. Kuz: İyi. Peki, farz edelim ki her şey rastlantı değil. Bundan pratik olarak ne gibi bir sonuç çıkarabiliriz?.. Rak: Size küçük bir hikaye daha anlatmak istiyorum, daha sonra, bunlardan bir sonuç çıkarabiliriz. Troçki, Petrograd a geldikten sonra, lider olmasına Lenin hiç ses çıkarmadı. Bildiğiniz gibi o zamanlar her ikisi arasında derin görüş ayrılıkları vardı. Troçki, Stalin i etine rağmen, devrimin zaferinin üstüne oturdu. Niçin?.. Bunun sırrını yalnız Lenin in karısı Krupskaya biliyordu. Krupskaya, Troçki nin gerçek kimliğini biliyordu ve bu yüzden Lenin i ikna etmesi zor olmamıştı. Aksi takdirde Lenin İsviçre de bloke edilmiş bir du kalacaktı. Ayrıca Lenin, Troçki nin devrim için ne gibi yardımlar getirebileceğini çok iyi b yordu. Lenin o zamanlar Troçki nin para ve güçlü enternasyonal yardımlar getireceğini biliyordu. Solcu devrimci kanad sosyalistleri, devrimcileri, Anarşistleri ve fazla bir önemi olmayan Bolşevik Partiyi birleştiren Troçki ydi, Lenin değil!..
163 Yahudi Proleteryası nın kurduğu BUND -ki Rusya daki bütün devrimci faaliyetlerde aktif rol almıştıbütün desteği ile Partisiz Troçki Burada söz konusu olan resmi ve kamuoyunun bildiği Bund değil, bütün sosyalist partileri ve başkanlarını kendi çatısı altında birleştiren GİZLİ BUND idi. Kuz: Kerensky de bunlara dahil miydi?.. Rak: Evet, Kerensky ve birkaç sosyalist parti başkanı, hatta burjuva partisinin başkanı da. Kuz: Başka kimler vardı?.. Rak: Devrimin ilk burjuva-demokratik aşamasında masonluğun-145 rolünü hatırladınız mı?... 145: Troçki, B nai B rith üyeliğinin yanı sıra, Paris teki Grand-Orient e bağlı bir masondu.-kaynak: Litwinow Memoiren, S. 56-57, Kindler-Verlag, München 1956. Kuz: Bund da masonluğun emrinde miydi?.. Rak: Dolaylı olarak evet. Ama aslında Bund, onlara itaat ediyordu. Kuz: Yükselen Marksit dalgaya rağmen mi?.. Rak: Evet. Dikkat ederseniz burjuva ulusların hükümet ve devlet yönetimlerindeki artan M ason sayısı, örgütün siyasi gücünün bir delilidir. Birinci Dünya Savaşı sırasında müttefik ülkelerin tamamına yakınında yönetim Masonların elindeydi. Bu çok önemli b. Onlar, burjuva cumhuriyetlerindeki devrimlerin Fransız modeline göre yapılması gerektiğine inanıyorlar. Kuz: 1917 Rusyası hakkında yaptığınız açıklamalardan, onların çok kurnaz oldukları anlaşılı Rak: Evet, öyledirler. Fakat, Masonlar genellikle ilk derslerini-yani Büyük Fransız Devrimini iyi anlamış değiller. Fransız Devrimi sırasında, başta Orleans Dükü olmak üzere, Fransa Kralı, Girondistler, Hebertist ler, Jakobenler v.b hepsi Masondu. Bunların arasına sonradan Napolyon da katılmıştı. Kuz: Masonların kendilerinin yol açtıkları devrimden sonra, devrimciler tarafından tasfiye edildiklerini -öldürüldüğünü mi söylemek istiyorsunuz?.. Rak: Çok doğru. Çok gizli bir hakikati formüle ettiniz. Ben de bir masonum. Bunu biliyor muydunuz?.. Hayır mı, o halde iyi. Size Masonların büyük bir sırrını açıklayacağım. Ama size açıklayacağım sır ne 25. derecede, ne de 33. derecede, ne de herhangi ritin en yüksek derecesinde açıklanabilir. Ben bu sırrı mason olduğum için değil, ONLAR DAN biri olduğum için biliyorum.
164 Kuz: Peki bu sır nedir?.. Rak: Masonluğun açık hedefi, Komünist bir devrim için gerekli şartları hazırlamak ve hizmete sunmaktır. Komünist devrimin, bir sınıf olarak bütün burjuvaziyi ve önderlerini tasfiye etmesi gereklil iği, Masonluğun gerçek günahıdır. Yani bu şekilde Masonluk bir örgüt olarak intiharı seçerken, Masonlar da ölümü seçmiş demekti mdi Masonluğa niye böyle bir son hazırlandığını anlamışsınızdır. Masonluktaki gizemler, teatr ve birçok sır, işte bu gerçek sırrı örtmek için ortaya atılmıştır. Gelecekteki devrimlerde ortaya çıkacak olan Masonlar da, görevleri bittikten sonra devrimcilerin elinde ölmek mecburiyetindedirl er. Devrime ne kadar hizmet etmiş olurlarsa olsunlar, bu ölüm kuralı asla değişmez. Kuz: Burjuvazinin doğuştan aptal olduğunu inkar mı ediyorsunuz?.. Rak: Burjuvaziyi bir sınıf olarak toptan reddediyorum, yalnız belirli bir bölümünü değil. Son manlarda tımarhane sayısının artması, deliliğin ne kadar yaygın olduğunun delilidir. Masonluk da bir tımarhane olabilir, ama özgürlük içinde. Devam ediyorum; Komünist Devrim zafere ulaşıp, iktidara geçince ilk meseleyle karşı karşıya geldi; Parti içindeki bölünmeler ve Brest Litovsk Barış Antlaşması. Barış Antlaşması yandaşları ve karşıtları arasındaki mücadeleden bahsetmeyeceğim. Çünkü bilin Antlaşmayı imzalayanlar ise, Troçkist muhalefete dahil olan kişilerdi. Onların dışında herkes bu antlaşmaya karşıydı. Gerçekten de bu antlaşma bir h Bu, Lenin in -bilinçsizce de olsa- devrime ihaneti idi. Düşünün bir kere, Bolşevikler Versay Barış Konferansına katılabilse ve daha sonra Milletler Cemiyetind e yer alabilseydi, müttefikler tarafından güçlendirilen ve iyi techiz edilen Kızılordu vasıtasıyla Alman İhtilali mutlaka başarıya ulaşır ve bugün Avrupa haritası çok farklı bir şekil alırdı. Fakat iktidar sarhoşu ve Stalin tarafından da desteklenen Lenin, partinin millici Rus kanadının desteği ile, fiziki şiddet uygulamaya girişti. Böylece Sosyalizmin doğduğu ülkede, milli-komünizm Stalin le gücünün doruğuna ulaşmış oldu. Biz Troçkistler, devrimin başlangıcından beri gizli bir iktidar mücadelesinin içindeydik. Troçki; bağlantıları-rosenblum v.b vasıtasıyla, Fanny Kaplan ın Lenin e yaptığı suikastı organize etti. -Lenin bu suikastten yaralı olarak kurtulmuştu.
165 Yine Troçki nin emriyle Blumkin, Alman Büyükelçisi von Mirbach ı öldürdü. Spirodonova ve Sosyaldevrimcileri Troçki ile beraber çalışıyorlardı. Troçki nin bu işler için seçtiği adam, Rosenblum adlı bir Litvanya Yahudisi idi. Rosenblum, O Reilly adı altında İngiliz İstihbarat Servisi için çalışmaktaydı. Rosenblum un seçilmesinin sebebi, onun İngiliz casusu olarak bilinmesiydi. Onun sayesinde suikastler ve komplolar için İngilizleri suçlamak mümkün oluyordu. İç savaş, bizim terörist ve fesatçı faaliyetlerden vazgeçmemize neden oldu. Çünkü, Troçki nin rganizatörü ve komutanı olması, bize devlet gücünü ele geçirme fırsatını vermişti. Sovyet ord Ordu tarafından geri püskürtülür ve Sovyetler Birliği eski Moskova Prensliği sınırları içine hapse aniden bir mucize oldu. Bu gerçekten bir mucize mi yoksa bir tesadüf müydü, bilemiyorum ama, size şu kadarını söyleyeyim; Troçki Kızılordu Başkomutanlığı görevini üstlenir üstlenmez, Kızılordu zaferler kazanmaya baş in disiplinsiz başıbozuk ve kötü silahlanmış birliklerinin bu zaferleri kazanabileceğine inanabiliyor musunuz? Kuz: O halde kim kazandı?.. Rak: Kızılordu %90 Onların yardımı ile kazandı. Unutmamalısınız ki, Beyazlar aslında demokratik bir birlikti. Aralarında Menşevikler ve Liberal Parti mensupları vardı. Fakat bu güçler içinde o rın çok adamı vardı ve bu adamlar bilinçli veya bilinçsiz onlara hizmet ediyorlardı. Troçki, Kızılordunun komutasını üstlenince, o adamlara Beyazlara ihanet etmeleri ve mümkün olduğu kadar çabuk Sovyet Hükümetine katılma emri verildi. Bu adamlardan biri de Maiski idi. O, Stalin e sadakatini ispatlamış bir insandı. Beyaz Ordu Generallerine gelen yardım aşamalı olarak azalırken, eşzamanlı olarak, onların adamları da sabotajlara başlamışlardı. Bu nedenle Beyaz Ordu peş peşe yenilgiye uğramaya başladı. Sonunda ABD Başkanı Wilson un ünlü on dört maddesinden, altıncı maddesi Beyazların Sovyet rejimine son verme çabalarını sona erdirdi. İç savaş sırasında Troçki, Leni pçisi görüntüsü vermişti. Fanny Kaplan ın kurşunlarına o hedef olsaydı, Lenin gibi sağ çıkamazdı. Kuz: Lenin in öldürülmesi zekice planlanmış, birinci sınıf bir işti. Rak: Lenin in öldürülmesi kimin işine yarar -cui prodest diye sorarsak, bundan en karlı çıkanın Stalin olduğunu görürüz.
166 Kuz: Bununla neyi kastediyorsunuz?.. Rak: Katilleri bulmak için, klasik şaşmaz bir kural vardır; Bu da cinayette kimin çıkarı olduğu sorusudur. Lenin in öldürülmesinden çıkar sağlayan tek kişinin, şefiniz Stalin olduğu rahatlıkla anlaşıl düşününüz. Lenin in son hastalığı sırasında Troçki nin elinde kontrol edemeyeceği kadar fazla güç toplanmıştı. O sıralar biz de Stalin i öldürme emrini alm tarafından imzalanan, Stalin in ölüm emrini taşıyan mektubu, Lenin in karısı Krupskaya-bizzat Stalin in eliyle- Troçki ye teslim etmişti. Fakat bildiğiniz gibi, kötü bir tesadüf bütün planlarımızı altüst etti. Lenin di ve Troçki kendisine en ihtiyaç duyulan bir zamanda aniden hastalanıp, aylarca bütün faaliyetl erden uzak durmak mecburiyetinde kalmıştı. Troçki nin yerine geçecek kimseyi bulamadık, ne Kamenev, ne Zinovyev, böyle bir görev için yetiştirilmemişti. Lenin in ölümünden sonra, Stalin le karşı karşıya kalınca, Merk yenilgisini kabul etmek zorunda kaldık. Biz, Stalin i de kapsayan bir çözüm yolu bulmak mecburiyetindeydik. Bir müddet Stalinci gibi görünerek, Stalin i sabote ettik. Sonrasını siz de biliyorsunuz. Daha sonra Stalin e karşı yeraltında bir mücadeleye başladık. Stalin in millici atavist, Milli Komünizmi, bizim entern asyonal Komünizm anlayışımızla taban tabana zıttı. O, Enternasyonali Sovyetler Birliğinin emrine soktu. Sovyetler de ona hizmet ettiği için, artık Enternasyonal doğrudan ona bağlı bir kuruluş haline geldi. Kuz: Yeter, Rakovski, siz burada Troçkist propaganda yapmak için bulunmuyorsunuz. Lütf en, somut sonuçlara doğru gelir misiniz?.. Rak: Tabii, geliyorum. Kuz: Lütfen, mümkün olduğu kadar kısa kesiniz. Rak: Stalin e karşı isyan, her yıl daha da belirginleşiyordu. Savaş sonrası, devrimin hedefle ine ulaşılamamıştı. Halbuki onlar için bu hedeflere ulaşmak her şeyden daha önemli idi. Sovyetçiler ve ekonomistler için Versay Antlaşmasını anlamak oldukça güçtü. Çünkü kimse gerçek amacını anlayamamıştı. Aslında antlaşma, bütün Avru bir devrim için gerekli şartları hazırlamaktaydı. Kuz: Çok ilinç bir teori. Bunu nasıl açıklayacaksınız?
167 Rak: Versay Antlaşması, getirdiği ekonomik kısıtlamalar ve tazminatlarla hiçbir milletin çıkarına hizmet etmiyordu. Antlaşmanın arka planında yatan he saplar açıkça kendini belli ediyordu. Antlaşmanın maddeleri muzaffer ulusların ekonomistleri ni bile şaşırtmıştı. Fransa nın Almanya dan tazminat olarak talep ettiği miktar o kadar büyüktü ki, böyle bir tazm tı Fransa ödeseydi, Fransa Sahra çölüne dönüşürdü. Bu antlaşma gerçekten çılgıncaydı. Çünkü A, Almanya nın milli gelirinin kat kat üstündeydi. Ayrıca Weimar Cumhuriyeti-Almanya tazminatları ödemesi için bir dumping e-maliyetinden daha düşük fiyata mal satmak, zorlanmaktaydı. Bu dumping sonunda Almanya da tüketim azaldı, korkunç bir işsizlik ve açlık baş gösterdi. Bun Versay Barış Antlaşmasının ilk sonuçlarıydı. Versay Barış Antlaşmasının, devrimci bir antlaşma olduğu kesindir. Fakat bunula da yetinilmedi. Milletler Cemiyeti, uluslararası bir üretim düzenlemesi y apılması şartını ileri sürdü. Bu yeterli düzeyde milli üretim yapan ekonomileri anarşiye sürükleyecek bir kara dı. Bu düzenleme sonucunda Avrupa nın sanayileşmiş ülkelerinde üretim düşerken, ithalatlarında büyük bir artış oldu. Bu ülkeler, ithalatlarını altınla ödeme mecburiyetinde kaldılar. O sıralar en büyük altın üreticisi olan ABD ise, altın içinde yüzmeye başlamıştı. Tam bir üreti ve böyle bir şey şimdiye kadar hiç yaşanmamıştı. İşte tam bu sırada onlar bu durumu istismar ederek, daha büyük bir anarşiye engel olmak bahanesiyle, enflasyona, yani kendi paralarının değerinin yüzkatı büyüklüğünde bir enflasona yol açtılar. Almanya daki paranın değersizleşmesini, Amerika daki krizi ve bunl rın sonuçlarını hatırlıyor musunuz? Kredinin, sahte paranın büyük enflasyonu sonucunda Amerika ve Avrupa da otuz milyondan f azla işsiz ortaya çıktı. Şimdi, Versay Antlaşması ve Milletler Cemiyetinin devrimci olduklarına inanıyor musunuz?.. Kuz: İnandırıcı gibi geliyor. Ama Komünizmin ve devrimlerin yayılması ve gelişmesi gerekirken, Avrupa da, özellikle İtalya da, Faşizmle bir karşı cephe oluşturulmasına ne diyorsunuz?.. Rak: Onların varlığı ve hedefi göz önüne alınmazsa, haklısınız. Ama onların varlığı ve hede unutulmamalıdır. Bu, Stalin in Sovyetler Birliğinde gücü eline geçirmesi kadar önemli bir gerçektir.
168 Kuz: Bunlar arasında bir bağlantı kuramıyorum. Rak: Çünkü görmek istemiyorsunuz. Deliller ve ipuçları apaçık ortada. Bir defa daha tekrarlıyorum. Stalin bizim-yani Troçkistler için bir Bonapartisttir, komünist değildir. Kuz: Fakat Faşizm özünde anti-komünist bir ideolojidir. Hem Stalinci, hem de Troçkist Komüni zme karşıdır. Eğer onların gücü bu kadar fazla ise Faşizme niye engel olmadılar?.. Rak: Çünkü, Hitler i iktidara getirenler de onlardı!.. Kuz: İşte şimdi iyice saçmaladınız!.. Rak: Beni dinleyiniz. Onlar, sonunda Stalin i kolay kolay deviremeyeceklerini anladıla r. Tarihi tecrübeleri onlara başka bir çözüm yolu dikte ettirdi; Stalin i Çarların akıbetine uğratmak!.. Fakat aşılması gereken bir engel vardı; Rusya yı istila edebilecek durumda hiçbir Avrupa ülkesi yoktu. Hiçbir ülkenin coğrafi durumu aldırı için uygun değildi ve hiçbirinin Sovyetlere saldırı için yeterli ordusu yoktu. Komünizmin görünürde bir düşmanı olmadığı için, onlar bir düşman yaratmak zorunda kaldılar. Avrupa ülkeleri içinde yalnız Almanya, nüfusu ve stratejik konumu itibarıyla, Sovyetler Birliğine saldırmak ve Stalin i yenmek için uygun bir aday olarak görünüyordu. Fakat, Weimar Cumhuriyeti böyle b ir saldırı için uygun değildi. İşte tam bu sıralarda, Almanya nın ufkunda aniden Hitler in güneşi parlamaya başladı. Keskin ve dikkatli gözler onun yükselişini dikkatle izliyordu. Bütün dünyanın hayret dolu bakışları arasında Hitler iktidara geldi. Hitler in iktidara doğru yürüyüşünde her şeyin bizim eserimiz olduğunu ek istemiyorum. Versay Antlaşmasının devrimci-komünist ekonomisi zaten büyük kitleleri bu yo la itmekteydi. Versay Antlaşması, Almanya ya Proleterleşme, açlık ve işsizlikten başka bir şey getirmemişti. Bütün bunların sonucunda beklenebilecek tek şey, bir komünist devrimdi. Stalin in Sovyetler Birliği ve Enternasyonal yönetimi, ona bağlanan bütün ümitleri boşa çıkardığı ve Al bir Bonaparta bırakılmak istenmediği için, Dawes ve Young Planı yürürlüğe kondu. Bu arada Rusya da muhalefetin-yani Troçkistlerin kazanması bekleniyord Fakat, Rusya da muhalefet kaybedince, şartlar da değişmeye başladı. Önce Almanya daki ekonomik determinizm, Proleteryanın devrimden vazgeçmesini sağladı. Stalin in hataları sonucu, Sosyal-Enternasyonal bir devrim engellenince, Alman Proleteryası Na syonal-sosyalist devrimi desteklemeye başladı. Bu diyalektik bir gerçektir.
169 Aslında normal şartlar altında Nasyonal-Sosyalist devrimin hiç başarı şansı yoktu. Almanya da Troçkistler ve Sosyalistler olarak bölünmüş de olsa, sınıf bilincine sahip büyük bir kitle vardı. 1929 yılında-o sıralar ABD ve Avrupa da büyük bir ekonomik kriz baş göstermişti. Nasyonal-Sosyalist Parti büyük para sıkıntısı çekerken, onlar Nazilere bir temsilcilerini göndererek-bu şahıs ünlü banker Warbug ailesinden biriydi. Hitler le Nasyonal-Sosyalist Partisinin finansmanı konusunda anlaştılar. Müteakip birkaç yıl içinde Wall Street ten yollanan milyonlarca Dolar ve milyonlarca Mark, Hitler e akmaya başladı. İşte Hitler i iktidara taşıyan S.A. ve S.S. lerin finansmanı, onların yolladıklar larlar la mümkün olmuştu. Kuz: Açıklamalarınızdan; önce Komünist rejimin kurulduğunu, daha sonra da Hitlerin silahlandırıldığını anlıyorum. Bu finansörlerin mantığını anlamak güçleşiyor. Rak: Stalin in Bonapartizmini unutuyorsunuz. Hatırlarsanız Napolyon la karşılaştırıldıklarında, bir Wellington, bir Metternich hatta otokratik Çar, objektif devrimcilerdi. Niçin Hitler otokratik Çar I. Koba ya -Stalin karşı savaşta objektif bir Komünist sayılmasın?.. Hitler, Stalin e saldıracak ve onu devirecek güce erişinceye kadar desteklenecektir. Ver say kurtlarının Hitler in güçlenmesine fazla ses çıkarmadıklarını görmüyor musunuz?.. Bütün bunlar tesadüf olabilir mi? Hitler, Sovyetler Birliğine saldıracaktır. 1917 yenilgisi nasıl Çar ın devrilmesine sebep old ise, Stalin in yenilgisi de onu devirmemize yardımcı olacaktır. Dünya devriminin saati yeniden çalmaktadır!.. Bugün derin bir uykuda olan demokratik uluslar, Troçki yeniden iktidara gelince, iç savaşta olduğu gibi, değişimi algılayacaklardır. Daha sonra Hitler de batıdan saldırıya uğrayacak ve Generalleri ona isyan ederek, onu tasfiye edeceklerdir. Kuz: Ben ne masallara, ne de mucizelere inanırım. Rak: İnanmak istemiyorsunuz ama, onların şimdiye kadar gerçekleştirdikleri, gerçekleştirece nin teminatıdır. Bir yıldan az bir süre içinde Almanya Sovyetler Birliğine saldıracaktır. Siz de Stalin in sonuna şahit olacaksınız!..-150 Buna mucize mi, yok a tesadüf mü demek daha doğru olur bilemiyorum ama, bunları yaşamaya hazır olsanız iyi olur. Bütün bu söylediklerimin faraziye olduğuna mı inanıyorsunuz? 150: Bu konuşmaların II. Dünya Savaşı başlangıcından bir yıl önce -yani 1938 de- yapıldığına dikkat çekmek isterim.
170 Kuz: İyi, öyleyse faraziyelerden bahsedelim. Rak: Sovyet Rusya ya saldırı bizi ilgilendiriyor. Çünkü, Stalin in devrilmesi onun şekilsel Komünizminin de sonu anlamına gelir. Biz onu devirip, yerine gerçek Komünizmi ikame edeceğimize inanıyoruz. Günümüzdeki bakışın bir sentezini verebildim mi? Kuz: Harika!.. Peki, çözüm nedir?.. Rak: Öncelikli olarak Hitler in saldırısından doğacak potansiyel tehdidi ortadan kaldırmamız ekiyor. Kuz: Führeri iktidara getiren onlarsa, Hitler üzerinde güçleri var, demektir. Rak: Beni iyi anlamadınız galiba. Onlar, varlıklarını ve hedeflerini gayet iyi gizleyerek, itler i finanse ettiler. Hitler le görüşen Warburg, gerçek kimliğini ustalıkla gizlemiş ve temsil ettiği insa hakkında yalan söylemişti. Warburg, ABD deki krize neden olan Fransız Hükümetinin finans politikasına karşı, Nasyonal-Sosyalist hareketi finanse etmek amacıyla, Wall Street li bir finans grubu tarafından gönderildiğini söylemişti. Kuz: Hitler buna inandı mı? Rak: Bunu bilmiyoruz. Ama anlattıklarına inanmamış olabilir. Bizim hedefimiz hiçbir ön şarta ağlanmaksızın onun zafere ulaşmasıydı. Bizim gerçek hedefimiz savaşı-yani II. Dünya Savaşı kışkırtmaktı ve Hitler de savaş demekti. Beni anlayabiliyor musunuz?.. Kuz: Anlıyorum. Hitler i durdurabilmek için, Sovyetler Birliğinin demokratik ülkelerle ittifak yapmaktan başka bir çaresi olmadığını görüy Rak: Bütün bunları anlamak kolay olmamakla beraber, size karşı-devrimci bir çözüm önerebiliri Kuz: Sovyetler Birliğine karşı bir saldırıyı engellemek için mi? Rak: Bir savaşı engellemek tamamen karşı-devrimcilik değil midir?.. Şöyle düşününüz; Her gerç büyük devrimci ve stratejist Lenin de belirttiği gibi, her zaman savaşı arzulamalıdır. Savaşın dışında hiçbir şey, devrimin zaferini garantileyemez. Savaş ve devrim, sizin de bildiğiniz gibi, Marksist-Leninist bir dogmadır. Stalinci milli-komünizm yani Bonapartizm, inanmış Komünistlerin aklını karıştırırken, Stalin u devrimin hizmetine sokacağına, devrimi ulusun hizmetine soktu.
171 Kuz: Stalin e olan nefretiniz sizi köreltmiş ve çelişkilere düşürmüş. Sizinle Sovyetler Birli saldırı olacağı konusunda hemfikir değil miydik?.. Rak: Savaşın mutlaka Soyetler Birliğine karşı olması mı gerekiyor?.. Kuz: Hitler başka hangi ülkeye saldıracak?.. Hitler, konuşmalarında da açıkça belirttiği gibi, Sovyetler Birliğine saldıracaktır. Bunun için başka ne gibi delil gerekiyor?.. Rak: Siz ve Kremlin deki yetkililer buna kesin ve tartışmasız inanıyorsanız, niçin İspanya İç.. Sakın bana bütün bunların devrimci nedenlere dayandığını söylemeyin. Stalin, herhangi bir Marksist teoriyi geliştirmekten aciz bir adamdır Gerçekten devrimci bir neden olsaydı, İspanya ya Enternasyonal devrimci güçleri yollamaya gerek kalmazdı. İspanyollar, Sovyetler Birliğinden çok uzakta yaşayan bir halk. En basit stratejik eğitimden geçen biri bile, ora ya güç yollamayı kabul etmezdi. Bir savaş çıktığını farz edelim, Stalin, İspanyol Sovyet Cumhuriyetine nasıl askeri destek verebilir?.. Diğer bir açıdan baktığım zaman ise, İspanya daki savaşı ve devrimi doğru buluyorum. Orası önemli stratejik bir nokta, bir kesişme noktası, kap talist güçlerin etki çizgilerinin bittiği bir yer. Burada bir savaş kışkırtılabilir. Şunu da belirteyim ki, İspanyol İç Savaşının kışkırtılması, teorik olarak doğru, fakat pratik olarak yanlıştı. Görüyorsunuz ki demokratik-kapitalist ve faşistkapitalist ülkeler arasında daha bir vaş çıkmadı. Size şunu da söylemeliyim; Stalin kapitalist uluslar arasında bir savaşı kışkırtmak için uygun bir bahane arıyorsa, bir başkası da bunu neden yapm Sizinle anlaşacağımız iki nokta daha var; Birincisi Sovyetler Birliğine karşı bir savaş olmayacaktır. İkincisi, savaş burjuva uluslar arasında çıkacaktır. Kuz: Anlaştık. Bunlar sizin kişisel düşünceleriniz mi, yoksa onların düşünceleri mi?.. Rak: Benim kişisel düşüncelerim. Onlar la bir ilişkim yok. Fakat sizi temin ederim ki, bu k larda onlar, rahatlıkla Kremlin le anlaşabilirler. Kuz: Onlar ın Kremlin le anlaşabilecekleri konusunda nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?.. Rak: Yeterli zamanımız olsaydı, onlar ın bütün planlarını anlatabilirdim. Bugün bunlardan yalnız üçünü açıklayabilirim.
172 Kuz: Hangilerini?.. Rak: Bunlardan birincisi, daha önce de bahsettiğim gibi, eğitimsiz ve cahil bir insan olan Hitler, sezgileri vasıtası ile-schacht ın teknik m uhalefetine rağmen- çok tehlikeli bir ekonomik sistem yarattı. O, ekonomi alanındaki cehaletine rağmen, bizler in de Sovyetler Birliğinde yaptığı gibi, acil bir tedbir almak ihtiyacını hissetti ve uluslararası ve özel Finansı devre dışı bıraktı. Böylece, Finansörlerin Almanya da para basma imtiyazını ortadan kaldırmış oluyordu. Yalnız fiziksel paranın değil, finansal paranın-sahte para da üretimi, onların ellerinden alınarak devlete verildi. Hitler, aldığı tedbirlerle bizi bile geride bırakmıştı. Çünkü biz Rusya da kaldırdıklarımızın kapitalizmi ikame etmiştik. Bu, devrim öncesi demagojisi için gerekli ve pahalı bir zafer di. Kader, Hitler e istemlerine uygun davranmıştı. Hitler Almanya sının altın rezervi yoktu v eich-mark altın temeline dayanmıyordu. Hitler; parasını temel olarak, Alman teknik yeteneğine ve güçlü Alman iş gücüne dayandırıyordu. Alman tekniği ve çalışmasının altın hazinesinin yerine geçmesi, gerçekten büyük bir karşı-devrim di. Bu öyle radikal bir çözümdü ki, işsiz yedi milyondan fazla tekniker ve işçiye yeni iş imkanı yarattı. Kuz: Ayrıca silahlanmayı hızlandırarak. Rak: Ah, hayır!.. Hitler, çevresindeki burjuva ekonomistlere aldırmadan, savaş tehlikesi olmadan da sistemini barış üretimine uygulayabilirdi. Başka ulusların da bu sistemi keşfedip, ekonomik bağımsızlıklarına kavuşmasının ne anlama geldiğini anlayabil sunuz?.. Örneğin İngiliz Common-wealth ının?.. Böyle bir buluşun karşı-devrimci fonksiyonunu düşünebil.. Bu tehlike şu anda bir tehdit aşamasında değil, ama henüz değil. Hitler sistemini teorik bir temele oturtmadı. Bu, çok ampirik olarak, bilimsel anlamda formüle edilmeden kaldı. Teorik bir temelden yoksun olduğu ve bilimsel bir teze dayanmadığı için, şu anda bir tehlike arzetmiyor ama her an tüme varım işlemiyle bir şekil alabilir ve bizim için milli-komünizimden daha ciddi bir tehdit oluşturabilir. Bizim Marksist propaganda bu konuya hiç dokunmaz, çünkü polemiksel tartışmaların sonucunda, bu karşı-devrimci ekonomik öğretinin sistematize ve formülize edilmesi mümkün olabilir. Bu nedenle tek bir kurtuluş yolu vardır; o da SAVAŞTIR.
173 Kuz: İkincisi neydi?.. Rak: Rus İhtilali zafer kazandığı zaman, onunla beraber Rus Milliyetçiliği de zafer kazandı. u milliyetçilik olmasa Bonapartizm olmazdı. Rusyadaki milliyetçiliği daha gelişme safhasında kişisel olarak Çar temsil ediyordu. Aslında Marks devrimin yapılacağı konusunda yanılmıştı. O, devrimin gelişmiş batılı bir ülkede olacağını sanıyordu. Marksizm, çok sanayiileşmiş bir ülkede değil, hemen hemen hiç Proleteryası olmayan Rusya da başarılı olmuştu. Bizim zaferimizi oluşturan diğer nedenler arasında, Rusya nın gerçek bir milliyetçil ahip olmaması da bulunmaktadır. Avrupa da Faşizmin yükselişi, hem Stalin, hem de bizler için, Avrupa daki milliyetçiliğin boğazını sıkmak için bir savaşı gerekli kıldığından, çok faydalı olmuştur. Kuz: Özetle ekonomik ve siyasi nedenleri açıkladınız. Üçüncüsü nedir?.. Rak: Bunu açıklamak kolay. Bunun için dini sebepler var. Komünizmin nihai zaferi için, Hıris tiyanlığın bugünkü şeklinin ortadan kaldırılması gerekiyor. 16. Yüzyıldaki Protestan devrimi, Hıristiyanlığın bölünmesine yol açmıştı. Gerçekte Hıristiyanlık bizim tek düşmanımızdır. Çünkü, burjuva milletlerin siyasi ve ekonomik yaşamı bu inanç üzerine bina edilmiştir. Hıristiyanlık, devrimci laik veya ateist devletleri temelinden yıkabilir. Rusyada mane vi Nihilizmi yaratan ve kitlelere egemen olan Hıristiyanlık, Marksizm in-aradan 20 yıl geçmesine rağmen- ortadan kaldıramadığı bir engeldir. Stalin in dini sektörde aldığı tedb ekliyoruz. Biz de iktidarda olsaydık ondan çok farklı veya çok fazla bir şey yapamazdık. Ah!.. Keşke Stalin Hıristiyanlığa karşı daha kesin bir tavır alsaydı, milliyetçiliğin ve karşı-devrimin etkileri bin kat daha artmış rdu. Kuz: Şahsi görüşüme göre, açıkladığınız üç temel noktadan bir planın ana hatlarını ortaya çıkarmak mümkün görünüyor. Şu anda size verebileceği kadar. Fakat sizin; insanlar, örgütler ve bilinmeyen gerçekler konusunda yaptığınız açıklamalardan sonra, düşüncelerim epey değişti. Lütfen bana onların p e açıklayınız. Rak: Evet, şimdi o an geldi. Yalnız şunu bilmenizi isterim ki, konuştuklarımın sorumluluğu ba a aittir. Onlara ait üç maddenin yorumu ile ilgili sorumluluk da bana aittir. Fakat onların söz konusu üç hedefe ulaşmak için tamamen farklı planlar uygulayabileceklerini de kabul etmek gerekir. Lütfen bunu da hesaba katınız.
174 Kuz: Peki, devam edin lütfen. Rak: Basit bir şekilde özetleyeyim, Alman askeri gücü biz Troçkist muhalefetle aynı hedefi-yani Sovyetler Birliğindeki gücü tasfiye etmek konusunda, paylaşmadığı için, cepheleri değiştirmek mecburiye aldık. Doğuya bir saldırı batıdan yapılacaktı!.. Kuz: Harika!.. Bunu pratik olarak gerçekleştirmek için bir plan düşündünüz mü?.. Rak: Lubliyanka hapishanesinde bunları uzun uzun düşünecek zaman buldum. Bütün mesele, Stalin ve Hitler in üzerinde anlaşabileceği bir şey bulmaktı. Kuz: Evet ama, bunun da bir sorun olduğunu kabul etmiştiniz. Rak: Subjektif diyalektik direnç hesaba katıldığı zaman, sanıldığı gibi çözülemeyecek bir problem değil. Hitler ve Stalin ne kadar farklı kişiliklere sahip olurlarsa olsunlar, kökenleri aynı olduğu için anlaşabilirler. Hitler patolojik derecede duygusal bir insan olmasına karşılık, Stalin normal biridir. Her ikisi de egoist ve her ikisi de idealist değiller. Bu nedenle her ikisi de Bonapartist ve klasik anlamda Emperyalisttirler. Bu benzerlikler dolayısıyla her ikisi kolayca anlaşa bilir. Rus Çariçesi ile Prusya Kralı anlaştıktan sonra, bu ikisi niye anlaşmasın?.. Kuz: Rakovski, siz adam olmazsınız. Rak: Anlayamadınız mı?.. II. Katherina ve II. Friedrich, Polonya üzerinde bir anlaşmaya varmışlardı. Bugün Rus Çarının yerini alan Stalin v sya Kralının yerini alan Hitler, Polonya üzerinde niye bir anlaşma yapmasınlar? Çarlardan Bolşeviklere ve Prusya Krallarından Nasyonal-Sosyalistlere uzanan tarihi çizgi, Hitler ve Stalin i Polonya üzerinde birleştirebilir. Bütün bunların dışında, Polonya güç durumda bulunan Katolik bir ülkedir. Kuz: Siz bu ülke üzerinde anlaşabileceklerini mi düşünüyorsunuz?.. Rak: İstenilen beraberlik sağlanırsa, bir antlaşma yapılması mümkündür. Kuz: Hitler ve Stalin arasında mı?.. Bu çılgınlık, imkansız bir şey!.. Rak: Politikada imkansız diye bir şey yoktur!.. Kuz: Hitler ve Stalin in Polonya ya saldırdıklarını farzedelim.
175 Rak: Müdahele edebilir miyim?.. Bu saldırı, alternatif savaş veya barışa neden olabilir. Bun u kabul etmek gerekir. Kuz: Evet, fakat neyi?.. Rak: Böyle bir anlaşma olduğunda, üstün kara ve deniz kuvvetlerine sahip İngiltere ve Fransa, Hitler ve Stalin e saldırmazlar mı?.. Kuz: Gerçekte Amerika olmadan, bu bana güç görünüyor. Rak: Bir an için ABD nin oyun dışında kaldığını farzedelim. O takdirde, Hitler ve Stalin in P saldırısının bir Avrupa savaşına yol açmayacağı konusunda benimle hemfikir misiniz?.. Kuz: Çok mümkün görünmüyor ama mantıklı. Rak: Bu takdirde, bir Polonya saldırısı konusunda anlaştık gibi görünüyor. Polonya nın parçal sonra Hitler in Sovyetler Birliğine karşı süren tehdidi, burjuva devletlerin birbirlerini yok etmelerine yol açmayacaktır. Bu bölüşme sonunda, Alma nya ve Sovyetler Birliği karşılıklı olarak güçlenecektir. Ama Almanya ihtiyacı olan hammaddeleri elde ettiği i a da güçlenmiş olacaktır. Kuz: Anlattıklarınız doğru. Başka bir çözüm yolu yok gibi görünüyor. Rak: Bir çözüm yolu daha var. Kuz: Hangisi?.. Rak: Demokratik devletler, saldırgan a savaş açacaktır. Kuz: Konuyu saptırıyorsunuz. Saldırgan olan veya olmayan diye bir ayırım yapmak mümkün mü?.. Rak: Öyle mi sanıyorsunuz?.. Her ikisi de-yani Almanya ve Rusya saldırgan değil mi?.. Polonya ya saldırının her ikisinin anlaşması halinde o ileceği konusunda analaşmıştık sanırım. Fakat demokrasilerin saldırganlardan yalnız birini s larak tanıması düşünülemez mi?.. Kuz: Ne demek istiyorsunuz?.. Rak: Çok basit. Demokrasiler, Polonya ya saldıranlardan yalnız birini saldırgan olarak tanı yıp ona savaş açacaklardır. Yani Hitler e
176 Kuz: Bu ucuz ve basit bir faraziye. Rak: Evet, faraziye ama ucuz değil. Stalin, demokrasilerin Hitlere saldırısı ile kendisi ne saldırılmış olarak hissetmeyecektir. Buradan şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor; bu doğru bir yoldur. Ayrıca Almanya, coğrafi ve stratejik açıdan ABD ile ilk enternasyonal savaşını 1898 yılında İspanya ile yapmıştı. ABD, yalandan bi saldırısı varmış gibi gösterip, İspanya ya savaş açmıştı.-152 152: ABD, II. Dünya Savaşı sırasında, Pearl Harbour baskınını çok önceden bilmesine rağmen, gerekli tedbirleri bilerek ve isteyerek almamıştı. Çünkü, ABD nin II. Dünya Savaşına girebilmesi için Japonların saldırısına uğraması gerekiyordu!.. Ayrıca belirtmeme gerek yok ki, bu savaşı onlar provake etmişlerdi. Nitekim onların 1914 provakosyonu da başarılı olmuştu. Savaşları kışkır n önemli bir şartı vardır; saldırganın doğru olarak belirlenmesi, yani kimin saldırgan tarifine acağı belirlenmelidir. ABD bugün böyle bir durumda değil. ABD bugün -Ocak 1938 de yüzbin kişiden az bir kara kuvvetine ve güçlü bir deniz kuvvetine sahiptir. Fakat şunu da anlamalısınız ki, İngiltere ve Fransa nın h ağmen, müttefiklerin gücü Sovyetler Birliğini yenebilecek seviyede değil. Bu şekilde yeniden, o taraftaki güç dengesinde bir değişiklik olamayacağını i amış oluyorum. Kuz: Bunun teknik olarak nasıl mümkün olabileceğini bana açıklayabilir misiniz?.. Rak: Gördüğünüz gibi, Stalin ve Hitler in çıkarları Polonya ya saldırıda birleştiğine göre, geriye çifte saldırı ile ilgili bir anlaşma imzalamak kalıyor. Kuz: Bunun çok kolay olacağını mı sanıyorsunuz?.. Rak: Şüphesiz hayır. Bunun için Stalin gibi, tecrübeli diplomatlara sahip olmak lazım. Biliyorsunuz Stalin in emrindeki insanlar ya ona hiz met ederler, ya da Lubliyanka hapishanesine giderler. İlk zamanlar Litvinov un ırksal engeli Hitler le görüşmelerde bazı güçlükler çıkarmasına rağmen, o bugün artık tecrübeli bir Stalin den çok Molotov dan korkmaktadır. Litvinov un diplomatik yetenekleri rejime hizmet etmeye başlayınca, artık kimse onu bir Troçkist olmakla suçlamayacak. Yine de Hitler le Stalin in yakınlaşmasında onun adının geçmesi, birçoklarına onun Troçkist olduğunun bir delili gibi görünür. Ben, bu iş için ondan daha uygun bir adam göremiyorum. O, saf kan bir Rus gibi davranmasını iyi bilir. Stalin ve Hitler arasındaki güvensizlik ve önyargı duvarı ancak hakikatlerle yıkılabilir. Kuz: Konuşmalarınızdaki paradoksları yine anlayamadım.
177 Rak: Özür dilerim. Konuları özetleyerek anlatma gereği, beni buna mecbur bırakıyor. Şunu deme stiyorum; Hitler le yakınlaşmak için kartları açık oynamak gereklidir. Onu bu işte, iki cephede birden savaşa mecbur edecek bir provakasyon olmadığına ikna etmek mecburiyetindeyiz. Örneğin; Genel Seferberlik ilanını yalnız Polonya ya girecek Rus askerleriyle sınırlı olduğu, isini verebiliriz. Bizim gerçek amacımız, Hitler in elindeki bütün güçlerle bir İngiliz-Fransız saldırısına karşı hazırlıklı olmasıdır. Bu amaçla Stalin, Hitler in petrol ihtiyacını karşılayabilir. Şu anda aklıma gelenler bunlar. Bu çeşit Hitler e güven telkin edecek bir şekilde çözülebilecek binlerce soru akla gelebilir. Biz bu şekilde Polonya nın bir kısmını ele geçirdikten sonra, pratik olarak Hitler i de aldat ruz. Kuz: Bu işin neresinde bir aldatmaca var onu anlayamadım?.. Rak: Hitler in nerede aldanacağını sizin bulmanızı sağlayacağım. Ama önce şunu belirtmeliyim ki, şu anda kapitalist devletlerin, karşılıklı olarak birbirini yok edeceği-yani burjuva ve faşist-kapit alist devletlerin birbirini yok edeceği bir plan taslağını hazırlamış bulunuyorum. Fakat, tekrarlıyorum benim planım mantıki ve normaldir. Gördüğünüz gibi, ne esrarengiz unsurlara, nede yabancı faktörlere bu planda yer yok. Diğer bir deyişle onlar bu işin içine girmedikçe, planın yürürlüğe konması mümkün olamaz. Siz şu anda, onların gücünü is uygun bir zaman olmadığını düşünüyorsunuz değil mi?.. Kuz: Doğru!.. Rak: Bana karşı dürüst olunuz. Onların bu işe karıştıklarını görmüyor musunuz?.. Size bahsettiğim planın mantıksallığı ve doğallığı sadece görüntüdür. Gerçekte kararı onlar verir. Siz hala onların kim olduğunu anlamadınız mı?.. Kuz: Açık konuşmak gerekirse, hayır! Rak: Planın mantıksallığı ve doğallığı tamamen görüntüden ibarettir. Bu planın gerçekten mantıki ve doğal olması için, Hitler ve Stalin in k k birbirlerini yok etmeleri gerekir. Demokrasilerin gerçek hedefi budur. Birçok demokrasi için, Hitler in Stalin e saldırmasına izin verilmesi yeterlidir. Ba Hitler in bu savaşı kazanabileceğini söylemeyin. Rus toprakları ve Stalin, Alman askeri gücünü durduramazsa, demokrasiler Stalin e yardım edebilirler. Asıl hedef, Stalin in zayıflatılması ve her iki güçlü ordunun ka tamamen yıpratılmasıdır.
178 Demokrasilerin gerçek niyetleri ve düşünceleri herkesin sandığı gibi değildir. Gerçekler, hiç an göründüğü gibi değildir. Aslında demokrasilerin tek bir hedefi vardır; O da, Komünizmin muzaffer olmasıdır!.. New York taki demokrasiyi buna zorlayan Komintern -Komünist Enternasyonal değil, Wall-Street teki Kapintern -Kapitalist Enternasyonal dir. Onların dışında kim, Avrupa yı açıkça çıkarlarına tamamen zıt bir şeyi benimsemeye zorlayabil başka kim Avrupa yı topyekün bir intihara sürükleyebilir?.. Tek bir şey buna muktedirdir o da; Para ve paranın gücüdür. Para yegane ve tek güçtür. Kuz: Sizinle açık konuşayım Rakovski. Sizin olağanüstü yeteneğinizi takdir ediyorum. Siz, agresif, zaman zaman fantezi boyutlarına ulaşa n, bir diyalektiğe sahipsiniz. Fakat, söyledikleriniz yine beni tatmin etmedi. Siz, onların kapitalist bakış açılarıyla Almanya ve Sovyet Rusya arasındaki savaşa mani olacaklarını söylüyorsunuz. Doğru mu anladım?.. Rak: Tamamen doğru. Kuz: Fakat günümüzdeki duruma bakarsak, Almanya hızla silahlanıyor ve genişlemeye devam ediyor. Hitler ve Stalin in bir pakt imz alayarak Polonya yı paylaşacaklarını söylediniz. Polonya paylaşılmasa va bu pakt da olmasa bize ne olur?.. Hitler her halukarda yine Sovyetler Birliğine saldırmayacak mı?.. Rak: Bunun bir garantisi olacağını sanmam. Kuz: O halde devam ediniz. Rak: Acele etmeyin. Sovyetler Birliğine karşı Alman tehdidi bir gerçektir. Onlar, Stalin üzerinde bir hayli düşündüler ve ondan vazgeçemeyeceklerini anladılar. Stalin alternatifti, başka çareleri yoktu. Hitler in saldırısı kendiliğinden gelişecektir. Yani, onlar bu saldırıya neden olacak bir şey yapmayacaklardır. Kremlin de size öğretilenlerle bunları anlamanız ve düşünmeniz gerçekten zor!.. Geniş düşünmeye çalışın lütfen!.. Kuz: Stalin niye tek seçenek?.. Rak: Stalin ya devrilecektir, ya da size anlattığım planı-yani Avrupalı kapitalistlerin karşılıklı olarak birbirlerini yok etme planını uygulayac. Bir de benim önerdiğim teorik alternatif var. Stalin çok sıkıştırılırsa, benim sunduğum planı uygulayabilir, tabii onlar uygun görürlerse
179 Kuz: Ya Stalin hayır derse?.. Rak: Bu mümkün değil. Alman yayılması ve silahlanması devam edecektir. Stalin in bu gelişmeleri görüp, eli kolu bağlı beklemesi mümkün ir. Kuz: Öyle görünüyor ki olaylar, onların çizdiği plana uygun olarak yürüyor. Rak: Tabii ki öyle. Bugün Sovyetler Birliğinde olaylar, planlara uygun değilmiş gibi görünse de, er veya geç istenilen şekli alacaktır. Stalin intihar etmek istemiyorsa, planları uygulamak mecburiyetindedi r. Kuz: Karşımıza hep bu hayaletler çıkıyor. Rak: Gerçekler hayalet midir?.. Uluslararası siyaset mucizelerle doludur ama, hayal deği l gerçektir. geleceği belirleyen sihirli bir değnek yoktur. Bütün bunların hayaletlerin eseri olduğunu mu sanıyorsunuz?.. Kuz: Bir an için planın kabul edildiğini farzedelim. Bu planı uygulayacak bir şahıs gerekiyor. Rak: Örneğin kim?.. Kuz: Tam yetkili bir şahıs. Rak: Niçin?.. Öyle bir şahıs görevlendirilirse bile, mühürlü bir zarf ve diplomatik bir çanta taşımayacaktır ki. Onun görevi, onların verdiği em n olarak antlaşmaları imzalamak olur. Şunu anlamalısınız ki onlar bir devlet değil!.. Onlar ı 1917 den önceki ve şimdiki Enternasyonale benzetebilirsiniz. Sovyetler Birliği nin Masonlukla, bir casus örgütüyle, Makedonyalı Komitacılarla veya Hırvat Uştaşi örgütüyle görüşmeler yapabileceğini tasavvur edebilir misiniz?.. Lenin ve Alman Genelkurmayı arasında resmi, yazılı ve hukuki bir anlaşma olabilir miydi?.. Troçki nin onlardan aldıkları, zarflı ve mühürlü müydü?.. Kuz: Bu olayla ilgili ne anlatacaksınız?.. Rak: Dürüst olmak gerekirse, ben olsam hemen yarın Berlin de temaslara başlardım. Kuz: Polonya ya saldırı ile ilgili bir anlaşma yapmak için mi?.. Rak: Demokrasiden hayal kırıklığına uğramış olan bu insanlara, İspanya dan vazgeçtiğimizi gösterirdim. Bu cesaret verici bir şey olurdu. Daha sonra da Polonya üzerinde pazarlığa girişirdim. Böylece OKW -Oberkommando der Wehrmacht=Alman Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığı deki Bismarck çizgisindeki
180 Subayların elinde Hitler e karşı argümanları-karşısındakileri ikna etmek için öne sürülen del lar, olurdu. Kuz: Başka bir şey yok mu?.. Rak: Şu anda yok!.. Bu zaten yeteri kadar büyük bir diplomatik görev!.. Kuz: Açıkça söylemek gerekirse, günümüzde Kremlin e egemen olan düşüncenin uluslararası politikada radikal bir değişikliğe gideceğine i rum. Fakat sizi dinledikten sonra, Sovyetler Birliği ile Almanya arasında bir antlaşma yapılabileceği ihtimalini de göz ardı etmiyorum. Rak: Uluslararası gelişmeler Sovyetler Birliğini buna zorlayacaktır. Kuz: Burada değerli zamanımızı harcıyoruz. Bana somut şeylerden bahsedin ki, inanırlıklarını ispatlama imkanı olsun. Konuştuklarımızla ilgili raporu, her kelimesine sadık kalarak yazacağım ama, bu raporun Kremlin Arşivlerinde kaybolacağı muhakkak. Siz somut kişilerden, büyük finansörlerden ve hatta bunların Hitler i finanse ettiğinden bahsettiniz. Onlar la ilgili bana birkaç isim veremez misiniz?.. Onlar dan hiç kimseyi tanımıyor musunuz?.. Rak: Bunu gerekli görmüyorum. Daha önce de söylediğim gibi, onların kim olduklarını bilmiyorum. Fakat onlardan birini tanıyan bir kişiyi biliyorum. Kuz: O kim?.. Rak: Troçki. Troçki bana anlattığı için, ben yalnız onlar dan biri olarak Walther Rathenau yu tanıyorum. Rathenau, siyasi gücünü açıkça kullanan onlardan biriydi. O, büyük bir milyoner olmasına ra tler Birliğine uygulanan ekonomik ambargoyu kaldıranlardan biriydi. Lionel Rothschild de o nlardan biriydi. Kesinlikle onlardan olduğunu bildiğim başka bir isim yok. Şüphesiz, kişilikleri ve eylemleri onlara uygun görünen birkaç isim daha verebilirim, ama bu adamların emir verenlerden mi yoksa emir alanlardan mı olduklarını söyleyemem. Kuz: Bana birkaç isim daha verin. Rak: Wall Street teki Kuhn, Loeb and Co. Bankası ve bu bankanın sahipleri olan Schiff, Warburg, Loeb ve Kuhn ailelerini verebilirim. Bütün bunlar aslında tek bir aile gibidir, çünkü birbirleriyle evlenmişlerdir. Ayrıca
181 Baruch, Frankfurter, Altschul, Cohen, Benjamin, Strauss, Steinhard, Blum, Rosemann, Lipmann, Lehmann, Dreyfuss, Lamont, Rothschild, Mandel, Morgenthau, Ezekiel, Lasky. Sanırım bu verdiğim isimler yeterlidir. Hafızamı zorlarsam birkaç isim daha ç rabilirim. Fakat, tekrarlıyorum, kimin onlardan biri olduğunu kesinlikle bilemem ve bu konuda bir garanti veremem. Fakat şuna eminim ki, sözünü ettiğim şahıslar eğer onlardan biri değilse, onlardan birinin yerine ikame edilmiş güvenilir şahıslardandır. Bu n nle onlardan biriyle karşılaşıp karşılaşılmadığı konusunda doğrudan bir cevap vermek mümkün değildir. Cevabı ancak gerçekler verebilir. Sizin dikkat etmeniz gereken, değişmeyen teknik budur. Kuz: Bu şahıslar nerede bulunuyorlar?.. Rak: Büyük bir bölümü ABD de. Kuz: Konuşmalarımızda bir hayli mesafe katettik ama zamanımız azalıyor. O nedenle sizin acele etmeniz gerekiyor Rakovski. Rak: Ben mi?.. Kuz: Evet. Hatırlarsanız mahkemeniz çok kısa süre sonra başlayacak. Antlaşmanın Kremlin i ilgilendirip ilgilendirmeyeceğini bilmiyorum, fakat siz mahkemeye çıkmadan önce ilgilenseler, sizin içi n çok iyi olurdu. Kendi çıkarlarınız açısından bana çok acil somut bir şeyler vermeniz gerekiyor. Bunları bizle bilirseniz, size kesin bir şekilde hayatınızı kurtarabileceğinizi söyleyebilirim. Aksi takdirde, hiçbir şeyi g nti edemem. Rak: İyi, bunu göz önüne alacağım. Amerikan Büyükeçisi Davies Moskova da mı?.. Kuz: Sanıyorum, evet. Geri dönmüş olmalı. Rak: Bu bir yol olabilir. Kuz: Öyleyse onunla başlamalısınız. Amerikan Hükümetinin bütün bunların arkasında olduğunu farzedebilir miyiz?.. Rak: Arkasında değil, altında. Kuz: Roosevelt mi?..-156 156: Franklin Delano Roosevelt 1882-1945; Amerikalı siyaset adamı. 1929 ekonomik kri zi patlak verdiğinde New York eyaleti valiliğine yeni seçilmişti. Kriz karşısında şaşkınlık i rikan halkı, Kasım 1932 de Roosevelt i Başkanlığa seçti. 1936, 1940 ve 1944 te tekrar Başkan seçilerek ard arda dört kez Başkanlık yapan tek ABD Başkanı oldu. Başkan Roosevelt 32. dereceden Masondu ve New York taki Holland Lodge No. 8 in üyesiydi.
182 Rak: Bildiğim kadarını açıklayacağım. Benim anlatacaklarımı bir casus romanı gibi heyecanla izleyin. Öyle önemli tarihi olaylar vardır ki, bunlar bilinen gerçekler arasında asla yer almazlar. 24 Ekim 1929 sabahını hatırlayınız. Bu tarih, 24 Ekim 1917 deki Bolşevik İhtilalinden çok daha önemlidir. Bu tarih, New York Borsasının çöküş tarihidir. Bu tarihte büyük bir depresyon başlamıştı. Bu olay; 12-15 milyon işsizin ortaya çıkmasına neden olduğu için, aslında GERÇEK BİR DEVRİMDİR. 1933 Şubatında Bankaların birbiri ardına kapanmasıyla kriz son darbesini de vurdu. Finans; klasik Amerikan endüstrisini, ekonomik olarak yıkmak ve Wall Street e köle yapmak için, bundan daha fazlasını yapamazdı. Bilindiği gibi, her ekonomik fakirleşme, parazitliğin büyümesine yol açar ve Finans da büyük bir parazittir. Bu 1929 Amerikan devriminin hedefi yalnızca tefecilik yapmak değil, para gücünü arttırmaktı. nlar daha çok para istiyorlardı. Para gücü aynı zamanda, siyasi güç anlamına gelmekle beraber, bu güç o güne kadar dolaylı yollardan etkisini göstermişti. Fakat şimdi onlar güçlerini doğrudan göstermek istiyorlardı. Onların siyasetteki adamı Franklin Delano Roosevelt tir. An layabildiniz mi?.. Lütfen şunu not ediniz; 1929 yılında, yani Amerikan Devriminin ilk yılının Şubat ayında Troçki Rusya dan sürüldü. Borsanın çöküşü ise Ekim ayındadır. Hitler in finansmanı ise Temmuz 1929 da gerçekleşti. Bütün bu olayların aynı yıl tesadüfen gerçekleştiklerini mi sanıyorsunuz?.. Hoover dört yılını ABD ve Rusya da iktidarı ele geçirmek için uğraştı. ABD de finansal bir de a bir savaş ve bunun sonucu yenilgi hazırlandı. Bütün bunlar iyi bir roman malzemesi olur ama, somut delil olarak sayılır mı orasını bilemem. Fakat şunu anlamalısınız ki, böyle detaylı bir plan, ABD yönetiminde yürütme erkini elinde tutan olağanüstü bir insana ihtiyaç duyuyordu. Bu insan Franklin Roosevelt ve karısı Eleonore Roosevelt tir. Kuz: Roosevelt onlar dan biri mi?.. Rak: Onlardan biri mi veya onlara itaat edenlerden biri mi bilmiyorum. Bunun ne anlamı var ki?.. İnanıyorum ki o, görevinin bilincindeydi. O, kendisine yapılan baskı dolayısıyla mı itaata zorlanmıştı, yoksa gerçek yöneticilerden biri miydi, bunu kesin olarak yemem. Bir şeyden kesin olarak eminim o da; Görevini yerine getirdiğidir. Bu konuda ba na başka bir şey sormayın, çünkü bir şey bilmiyorum.
183 Kuz: Davies e başvuru kararı alınırsa, ne şekilde bir başvuruyu tavsiye edersiniz?.. Rak: İlk önce doğru şahıslar seçilmelidir. Baron gibi biri kullanılabilir. O, halen yaşıyor mu?.. Kuz: Bilmiyorum. Rak: İyi, şahısların doğru seçilmesi sizin sorununuz. Ulağınız güvenilir biri olmalı ve en iyisi kendisini gizli muhalefetten biri diye tanıtmalıdır. Konuşulacak konular, Avrupa demokrasileri ve Sovyetler Birliğinin Nasyonal-Sosyalizme karşı ittifakını kapsamalıdır. Yani İngiliz ve Fransız emperyalistleri ile -yani gerçek emperyalizmin temsilcileri ile potansiyel bir emperyalizme karşı bir ittifak yapmak. Konuşulacak bir başka konu da, Sovyetler Birliğinin Amerika daki ve Amerika nın Sovyetler Birliğin deki yanlış imajlarını düzeltmek olabilir. Amerikan demokrasisi kendisini, Fransız ve İngiliz demokrasilerini, yani sömürgeci emperyalizmi, savunmaya mecbur hissed ebilir. Aslında ne Sovyetler Birliğinin, ne de ABD nin Avrupa emperyalizmi ile ilgileri yoktur. İdeolojik, politik ve ekonomik olarak Rusya ve Amerika nın, Avrupa nın sömürgeci emperyalizminin doğrudan veya dolaylı olara masında çıkarları vardır. Fakat ABD nin bu işten çıkarı daha fazladır. Avrupa yeni bir savaşla bütün gücünü kaybederse, güçsüz İngiltere de Avrupa hegemon parçası haline gelir. Avrupa güç potansiyelini kaybederse, İngiliz İmparatorluğu zayıflar ve siyasi, ekonomik olarak tamamen ABD nin yörüngesine girer. Hitler, bir defa saldırdığı için, devamlı olarak saldırgan olarak tanımlanacaktır. Şu soruyu da sormak gerekir; ABD ve Sovyetler Birliği bir savaşta nasıl ortak bir tavır al abilirler?.. Emperyalistler arasındaki bir savaşta, tarafsız kalabilmek aslında kendi iradesinden çok, saldırganın iradesine bağlıdır. Tarafsız kalabilmenin garantisi, saldırganın bu ülkeye saldır rı olmamasına bağlıdır. Emperyalistler arasında bir savaş çıkmazsa, bunu mutlaka kışkırtmak gereklidir. Bunun için şöyle bir harekat planı izlenebilir; 1: Hitler le, Polonya ve Çekoslavakya yı paylaşmak için antlaşma. En iyisi bu. 2: Hitler kabul edecektir. Hitler, Sovyetler Birliği ile beraber oynadığı istila oyununda başarılı olursa, demokrasilere karşı arkasını garantiye alab ir. 3: Demokrasiler Stalin e değil, Hitler e saldıracaklardır. Her ikisi de saldırgan olarak suçl nacak, fakat stratejik ve lojistik nedenlerden dolayı ayrı ayrı savaşa gireceklerdir. Önce Hitler, sonra Stalin...
184 Kuz: Hakikatleri söylüyorsun değil mi?.. Rak:Stalin gerekli gördüğü ölçüler içinde Hitler i desteklemedi mi?.. Savaşı kapitalistlerin son askeri ve son kuruşu kalıncaya kadar uzatmak elimizde değil mi?.. Kapitalist devletler içlerindeki Komünist İhtilallerle yeteri kadar uğraşmadılar mı?.. Kuz: Ya Hitler Napolyon gibi bütün Avrupa yı Sovyetler Birliğine karşı seferber ederek çabuk bir zafer kazanırsa?.. Rak: Bu mümkün değil!.. Siz önemli bir faktörü, yani ABD nin varlığını unutuyorsunuz. ABD ve demokratik milletlerin Stalin i desteklemesi doğ l değil mi?.. Kuz: Peki ya Japonya?.. Rak: Onun başı Çin ile yeteri kadar dertte değil mi?.. Stalin, Japonya dan savaşa girmeyeceği garantisini alacaktır. Japonlar intihar etmeye me yillidirler ama aynı anda hem Sovyetler Birliğine, hem de ABD ye saldıracak kadar değil!.. Başka bir itirazınız var mı?.. Kuz: Bana kalsa bu kadar delil yeterli. ABD Büyükelçisinin yararlı olacağına inanıyor musunuz.. Rak: İnanmak mı?.. Beni onunla konuşturmadılar bile. Fakat bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim. Davies in Büyükelçi olarak atanacağı 1936 Kasımında açıklandı. Bu demektir ki, Roosevelt onu göndermeyi çok önceden planlamıştı. Ağustos ortalarında atanması kararlaştırıldı. Ağustos ayında ne olduğunu hatırlar mısınız?.. Zinovyev ve Kamanev kurşuna d Davies in atanmasının tek bir amacı vardı o da; Onların Stalin e karşı uygulayacakları yeni espit etmek. Evet, ben kesinlikle buna inanıyorum. Davies, Stalin e karşı muhalefetin tasfiye edildiğine şahit oldu. Radek in mahkemesinde onun da bulunduğunu biliyor muydunuz?.. Kuz: Evet!.. Rak: Onu görmeli ve onunla konuşmalısınız. Aylardır bunu bekliyor. Kuz: Bu gecelik konuşmamıza burada son verelim. -Sorgulama zabıtları burada bitiyor.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...