17 Ocak 2020

FATİHA SURESİ

FATİHA SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… Hamd, alemlerinRabbi Allah’adır. Rahman’dır, Rahim’dir O. Din günününMalik’i / sultanıdır O. Yalnız sana kulluk / ibadet ederiz veyalnız senden yardım dileriz. Dosdoğru giden yola ilet bizi.Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazapdökülmemişlerin, karanlığa / şaşkınlığa saplanmamışlarınyoluna.3

FATİHA SURESİ ANALİZİ

Fatiha suresini genel olarak ele aldığımızda, surenin ilkdört ayetten oluşan ilk kısmının bir belirtme ve tanımlamasüreci, beş, altı ve yedinci ayetlerden oluşan ikinci kısmınınise kulların kendi durumlarını belirtme ve dua süreci olduğunugörebiliriz.Şimdi surenin derin anlamlarından gelen bazı mesajlarıokumaya çalışalım. Yani eğer Fatiha suresi, peygamberimizceön plana çıkarılan ve iç anlamı itibarıyla da karanlıklardanaydınlığa çıkma yolunda bir yolculuk veya yol ise kişi budurumdan yararlanarak kendi benliğini temizleme yolunu hemsurenin anlamından, hem de ayetlerin sıralanışındaki derinmanadan bulabilmelidir. 

Ve şimdi biz de bu yöntemlerielimizden geldiği kadarıyla gözler önüne sermeye çalışalım.Surenin yedi ayetli oluşunu ve surenin ilk ayeti olan“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…” şeklindeki besmelenin,Kuran’ın başlangıcında besmele olmayan Tevbe suresi dışındabütün surelerinin başında besmele olduğunu da ortayakoyarsak şöyle bir detayı gözlemleyebiliyoruz. Fatiha suresidışındaki bütün surelerde besmele sıfırıncı ayettir veya birbaşka deyişle sureye başlangıç cümlesi veya dileği olarak elealınıp numaralandırılmamıştır. 

(Fatiha suresinde ise birinciayettir. Tevbe suresinin başında besmele yoktur) Pekipeygamberimizin kıldırdığı namazların her rekatının başındaokuduğu söylenen Fatiha suresinin yedi ayetli oluşunun, ilkayet olması itibarıyla besmeleye “1” numarası verilmesinin bir anlamı var mıdır? Ya da Fatiha suresi minimize edilmiş birKuran mıdır?Bu konuda açıklamalara başlamadan önce tabii ki birtakım kolaycıların ya da şekilcilerin Kuran’ın tamamını birkenara itmek uğruna günde elli bin defa el-Fatiha diyerekanlamını bilmeden Fatiha suresinin Arapçasını okumasının nekadar cahilce, basit ve şekilci bir düşünce olduğu açıktır.Üstelik Kuran bütün sureleri ve bütün ayetleriyle Kuran’dır vehakkında konuşmak bile istemediğim üç İhlas-bir Fatihaokuyan bütün Kuran’ı okumuş gibi olur ya da bütün Kuran’ıokumuş kadar sevap alır gibi düşüncelerin de bir anlamıyoktur. Kuran, inanan ya da inanmak isteyen ve arayışta olaninsan için yalnız anlam olarak Kuran’dır. 

Fazla hakaretistemiyorum ama kendini eksik hisseden, inancında dahadoğru bir yol veya yöntem bulmak isteyen ve bu amaçla –Arapça dilini bilmediği için- Kuran’ın güzel bir çevirisindenokuyan bir kişi ne kadar doğru yolda ise, el-Fatiha diyerekcamilerde veya cemaat toplantılarında günde elli defa Fatihaokuyan, surenin anlamlarını incelemek gereğini duymayanFatiha putperesti de o kadar sapıktır. Aynı şekilde Kuran’ınArapçasını,  Arapça bilmeden her hatmedişinden sonra hatim sevabı aldık diyen, üstüne bir de hatim duası eden, bir yandanda insanların Kuran’ı kendi dillerindeki çevirilerden okumalarını, öğüt ve ibret almalarını, bu sayede iman etmelerini engelleyen Arapça Kuran putperesti de aynı şekildeyanlış yoldadır. 

Elinizde okuduğunuz kitapta öncelikle açıkçasöyleyeyim ki kitabın yazarı imanın anlamla, anlamın daKuran’ın direkt çevirileriyle kazanıldığını, insan düşüncesininise basit, hatalı, yanlış, eksik olduğunu ve pek çok zaman işleridüzelteyim derken işleri bozduğunu bilmektedir ve bu insanbozgunculuğu çoğu zaman kul ile insan arasına bir insan ya dainsan eli kaynak girdiği zaman olmaktadır. O halde kitabımızın başında şunu belirtmeliyiz. Kuran tek bir suresi ele alınarak ya da bazı sureleri ön plana çıkarılıp bazı sureleri yok farz edilerek incelenecek bir kitap değildir. 

Kuran’ın her ayetibaşka bir ayetinin tefsircisidir. Kuran kendisini okuyana kendikendini tefsir eder ve Fatiha suresi ne kadar önemliyse(örneğin) Tekvir suresi de o kadar önemlidir. O halde Kuranile doğru yolu bulmak isteyen bir insan kendi dilindeki güzelbir çevirisini ele alıp onu hayat boyu anlamsal olarak okumasıgereken bir hidayet ve ışık rehberi olarak anlamdırmalıdır.

Şu halde surenin analizine başlangıç olarak neden Fatihasuresinin yedi ayetli olduğunu ve başındaki besmelenin(Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…) neden birinci syetolarak ele alındığını incelememiz gerekiyor.Gerçek şu ki peygamberimizin namazlarının herrekatında okuduğu söylenen Fatiha suresinin yedi ayetliolmasının altında Kuran’ın şu ayeti saklı olabilir. (Hicr 87)“Yemin olsun ki biz sana ikişerlilerden / ikililerden / içiiçe kıvrımlar halindeki çift manalılardan yedi taneyi ve şubüyük Kuran’ı verdik.”Bu ayette ilk bakışta Kuran ayetlerinin çok boyutluolduğu kolaylıkla görülebilir.

 Ancak burada “iç içe çiftmanalılardan yedi taneyi” derken peygamberimize Fatihasuresine özel bir önem vermesi gerektiğinin dolaylı yoldanemredilmesi dışında, Kuran’ın bütününe bakınca yedirakamının Kuran’da özel bir önemi olduğunu görüyoruz. Yedigökler, cennetin yedi kapısı, cehennemin yedi kapısı, “Bizsizin üzerinizde yedi yol yarattık” gibi kavramlar Kuran’daözel bir yer tutar. Bunun dışında Fatiha suresini bütünüyleincelerseniz peygamberimizin kendisinin Fatiha suresinin6
insan olarak izdüşümü olduğunu görebilirsiniz. 

O hemAllah’ın Rahman ve Rahim isimlerinin tecellisi, hem Allah’ınRahman ve Rahim olduğunu bilen ve müjdeleyen, hem dingününün müjdecisi ve habercisi, hem yalnız Allah’a ibadeteden ve yalnız O’ndan yardım dileyen, hem doğru yolunkılavuzcusu ve hem karanlıkların düşmanı, onlardanuzaklaşanıdır.Bu anlamda peygamberimiz, “Yaşayan Fatiha” dır.“Yemin olsun biz sana ikişerlilerden / ikililerden / iç içekıvrımlar halindeki çift manalılardan yedi taneyi ve şu büyükKuran’ı verdik” derken Kuran adeta Fatiha suresinin ayrı biryere oturtulmasını emretmektedir. 

Hamd duygusunun doruknoktaya ulaştığı, Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerinin ilk veüçüncü ayetlerde vurgulanarak ele alındığı, din günününhatırlatıldığı, Allah’ın birliğine iman ederek O’na ibadet,O’ndan yardım, doğru yola iletilme isteği ve karanlıklardanuzaklaşma dileklerinin dua olarak yapıldığı Fatiha suresi aynızamanda okunulabilirlik, samimiyet ve ilahi boyutuyla kul ileAllah arasındaki diyaloğun en güzel vasıtalarından biridir.

Fakat yine belirtmeliyim ki Fatiha suresinin anlamsalderinliğine inme, onu bilerek okuma, hissetmeye çalışma ayrıbir şeydir, günde elli defa el-Fatiha diyerek anlamını bilmedenolayın maneviyatını bozmak ayrı şeydir. Bu ayrıma dikkatetmek gerekir.“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…”Aslında Fatiha suresinin ilk ayeti olan bu cümleye birhaber veriş cümlesi olarak bakabiliriz. Cümlede vurgulanankelime “Allah” kelimesidir ve “Rahman” ve “Rahim”kelimeleri de Allah’ın isimleri olmaları itibarıyla da Allah’ı betimleyen kelimelerdir. Peki neden Rahman ve Rahim?

Burada öncelikle Kuran’a bir genel bakış yaparak bazıçıkarımlar yapmamız gerekiyor. Bunun için Hud suresindenbazı örnekler verelim.“Nuh dedi: “Binin içine! Onun akıp gitmesi de demiratması da Allah’ın adıyladır. Benim Rabbim elbette kiGafur’dur, Rahim’dir” (Hud 41)Bu ayette Hz. Nuh, helak edilecekler dışındaki azsayıdaki kurtarılacak insana çağrı yapmaktadır ve anlaşılıyorki Hz. Nuh toplumuna Allah’ın Gafur ve Rahim isimleriyleçağrıda bulunmuştur.

Ad kavmine gelen Hz. Hud’un hikayesinden bir bölümşöyledir:“Eğer yüz çevirirseniz ben, bana gönderilen şeyi sizetebliğ etmiş bulunuyorum. Rabbim, yerinize başka bir toplulukgetirir ve siz O’na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz.Kuşkusuz, benim Rabbim, her şey üzerinde bir Hafiz’dir;Kollar, gözetir.” Emrimiz gelince, Hud’u ve onunla birlikteiman etmiş olanları bizden bir rahmetle kurtardık. Biz onlarıçok ağır bir azaptan kurtardık.” (Hud 57,58)

Buradan anlaşılıyor ki Hz. Hud, kavmine Allah’ın, Hafiz(kollayan, gözeten) ismiyle gelmiştir.“Semud’a da kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki, “Eytoplumum! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınızyok. Sizi topraktan oluşturan ve size orada ömür geçirtenO’dur. Artık O’ndan af dileyin, O’na dönün. Rabbim Karib’dir, bize çok yakındır; Mucib’dir, bize cevap verir.”(Hud 61)Buradan da anlaşılıyor ki Hz. Salih, Semud kavmineAllah’ın Karib ve Mucib (çok yakın olan, duaları cevaplayan)isimleriyle gelmiştir. 

Bununla birlikte Hud suresi 66. ayetteşöyle der:“Emrimiz gelince Salih’i ve onunla birlikte iman edenleribizden bir rahmetle kurtardık. O günün rezilliğinden kurtardık.Senin Rabbin, evet O, Kavi’dir, Aziz’dir.”Bu noktada Hud suresi 61. ayette Semud kavmini Hz.Salih’in, Allah’ın Karib ve Mucib isimleriyle uyarması, Hudsuresi 66. ayeti okursanız ise azaptan sonra Allah’ın Kavi veAziz isimlerinin anılması şöyle bir teoreme işaret eder. Hz.Salih’in toplumuna güzellikle Allah’ın Karib (çok yakın) ve Mucib (dualara cevap veren) isimleriyle uyarıda bulunur kenazabın söz konusu olduğu Kavi (gücü her şeye yeten, yeterli) ve Aziz (ulu ve onurlu hikmetin sahibi) isimleriyleuyarmaması söz konusu değildir. 

Bu da demek oluyor ki her peygamber kendi toplumlarını kendilerine vahyedilenisimlerleuyarmış, eğitmiş ve bildirmiştir. Buradan çıkarılabilecek birbaşka sonuç peygamberimize indirilen Kuran’daki gibi dahaönce gelen her kitapta da Allah’ın Kuran’da bildirdiği bütünisimler bildirilmiş olması söz konusu olabilir. Bu da ilahimesajın Kuran ve daha önceki bütün kitaplar ve sayfalarbağlamında, genel anlamda bir mesaj olarak korunduğu, anailkelerin ve rehberin aynı kaldığı anlamına gelir.Hud suresi 69-73. ayetler şöyledir:

“Yemin olsun, resullerimiz İbrahim’e muştu getirip“Selam!” demişlerdi. O da “Selam!” demiş, fazla beklemedenkızartılmış bir buzağı getirmişti. Ellerinin ona ulaşmadığınıgörünce onlardan işkillendi. Ve kendilerinden ürpermeyebaşladı. “Korkma, dediler, biz Lut kavmine gönderildik.”Karısı ayakta duruyordu; güldü. Bunun üzerine ona İshak’ımüjdeledik, İshak’ın arkasından da Yakup’u. “Vay başıma,dedi, doğuracak mıyım ben? Kendim bir kocakarı, kocam birihtiyar. 

Gerçekten şaşılacak şey bu!” Dediler: “Allah’ınemrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleriüzerinizedir ey ev halkı! O Hamid’dir, Mecid’dir.”Bu da demek ki Hz. İbrahim, kavmini Allah’ın Hamid veMecid isimleriyle çağırmıştır. Hud suresi 84-94. ayetlerşöyledir;“Medyen’e, kardeşleri Şuayb’ı göndermiştik. Dedi ki:“Ey toplumum! Allah’a ibadet edin! O’ndan başka Tanrı’nızyok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın! Sizi nimet-bereketiçinde görüyorum, ama hepinizi sarıp kuşatacak bir gününazabından da korkuyorum. 

Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyıtam bir dürüstlükle yapın! İnsanların eşyalarını tırtıklamayın!Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın! Eğer inananlariseniz, Allah’ın bıraktığı kar sizin için daha hayırlıdır. Bensizin üzerinize bir bekçi değilim.” Dediler ki, “Ey Şuayb!Namazın / duan mı emrediyor sana, atalarımızın taparolduklarını terk etmemizi, yahut mallarımızda dilediğimiz gibidavranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gerçektenyumuşak huylu, olgun bir insansın.” Dedi: “Ey toplumum! Ya ben Rabbimden bir beyine üzerindeysem, bana, lütfundan güzel bir rızık vermişse! Size yasakladığım şeylerde, sizesöylediğimin aksine davranmak istemiyorum. 

Gücüm ölçüsünde barış ve iyilikten başka bir şey de istemiyorum.
Başarım ancak Allah’ın desteğiyledir. Yalnız O’na gücendimben, yalnız O’na yöneliyorum! Ey toplumum! Bana kafatutmanız, sakın sizi Nuh kavminin yahut Hud kavminin yahutSalih kavminin başlarına gelen musibetle yüz yüze getirmesin.Lut kavmi de sizden pek uzak değil. Rabbinizden af dileyip O’na yönelin. Rabbim Rahim’dir, rahmeti sınırsızdır; Vedud’dur, çok sevgilidir. Dediler ki: “Ey Şuayb! Söylediklerinden birçoğunu anlamıyoruz. Ve biz seniaramızda zayıf bir adam olarak görüyoruz. 

Hani, kabilen olmasa, kafanı taşla ezivereceğiz. Senin bize karşı hiçbirüstünlüğün yok.” Dedi: “Ey toplumum! Sizce kabilemAllah’tan daha mı güçlü ve onurlu! Allah’ı arkanız atıpdışlanmış hale getirdiniz. Rabbim, yapıp ettikleriniziçepeçevre kuşatmıştır. Ey toplumum! Elinizden geleni yapın,ben görevimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz rezil edici birazabın kime geleceğini, yalancının kim olduğunu! Gözetleyin,ben de sizinle beraber gözetliyorum. Emrimiz gelince Şuayb’ıve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık.Zulmedenleri o yüksek titreşimli sayha yakaladı da özyurtlarında yere çömelmiş hale geldiler.”

Bu da demektir ki Hz. Şuayb kavmine Allah’ın Rahim(rahmeti sınırsız olan) ve Vedud (çok sevgili) isimleriylegelmiştir.Peki şöyle bir ihtimal söz konusu olabilir mi? Eğeryertüzüne gelen ve Kuran’da anılan ve anılmayan bütünpeygamberler Allah’ın bir, iki veya daha fazla ismiylegeliyorsa bu, onlarla berber gelen kitapların surelerinin de buisimlerle başlayacağı, bu isimlerin o toplumun ekonomik,sosyal, moral dinamiklerine ve psikolojisine göre seçildiği,buna ek olarak bir sebebin de gelen peygamberlerin psikolojikve diğer temel yapıtaşlarına, ağırlıklarına bağlı olarak bu11
isimlerin seçilmiş olabileceğidir. 

Bu durumda büyük olasılıklahem toplum dinamikleri hem de peygamberlerin yapısal dinamiklerinin herhangi bir uyarı için baz alınması sözkonusudur. Bundan başka geliştirdiğimiz bir düşünce de aynıKuran’da olduğu gibi daha önceki kitaplarda ve sayfalarda daAllah’ın ikişerli ve tekli veya da fazla ismi ağırlıklı olmaküzere (bu isimler Kuran’da Rahman ve Rahim’dir), Allah’ınbütün isimlerini anılmış olabileceğidir. Şimdi gelelim son peygamber Hz. Muhammed’e inenKuran’ın neden Allah’ın Rahman ve Rahim isimleriylebaşladığına. 

Rahman kelimesi, kelime anlamı olarak uluhiyet,tekillik ve merhamet ifade eder. Kuran bir ayetinde (rahmetinve uluhiyetin birliğine inanmayanların tüm inkarlarınarağmen) şöyle der:“Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıpsonra arş üzerinde egemenlik kuran O’dur. Rahman’dır O…Haberdar olana (Cebrail’e) sor O’nu!”Dilerseniz “Rahman” kelimesinin mana olarak neanlatmak istediğini Nebe suresi 37-38. ayetlerle anlatmayaçalışalım.“Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O.O’nun huzurunda söze cüret edemezler. 

O gün, Ruh vemelekler saf bağlayıp kıyama geçerler. Rahman’ın izin verdiğidışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruya söyler.”“Rahim” kelimesi ise, kelime anlamı olarak rahmetisınırsız olan anlamına gelir. Genel bir bakış olarak Rahman veRahim kelimelerinin anlamlarına baktığımızda her ikisinin demerhamet, rahmet içerdiğini görebilsek de detaya indiğimizde anlamlar farklılaşır. Rahman kelimesi Allah’ı tek başınaniteleyen bir sıfattır. Yani Rahman kelimesi, Allah’ın uluhiyet,tekillik ve merhamet sıfatlarını tek başına barındırır. Rahim Kelimesi ise kulların kendisine yönelişleri sırasında rahmetisınırsız olan, sonsuz rahmet sahibi olan ve bunu da aşarak kul-Allah diyalogu olmasa bile sınırsız rahmet lütfedenanlamlarına gelir. 

Bu açıdan bakıldığında Allah, alemleriyaratmadan önce de Rahman’dır, alemleri yarattıktan sonra iseRahim sıfatı devreye girmiştir. Şunu da sezinlemekteyiz kiRahman kelimesi, Rahim ismini kapsar. Ayrıca besmeleolarak tabir edilen, “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla”cümlesinde Rahman kelimesi, Rahim isminden öncekullanılmıştır. O halde şunu söyleyebiliriz; Allah, tek başınaiken de Rahman’dır, kulluk alemini yaratmasından sonra iseRahim ismini devreye sokmuş, kullarının kendisine olanyönelişleri karşısında sonsuz merhamet ve rahmet sahibiolacağını bizlere bildirmiştir.

“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…” cümlesinde adıylaolarak kastedilen isim Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerideğil bizzat Allah’ın “Allah” olarak dile getirilen gerçekismidir. Rahman ve Rahim isimleri Allah’ın sıfatlarını bildirirve Allah kelimesi Rahman, Rahim, Gafur, Vedud, Kebir, Müteal, isimleri kapsar. Bir başka deyişle tüm bu sıfat isimler,Allah’ı betimler ve anlatır.“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… Hamd, alemlerinRabbi Allah’adır.

”Hamd kelimesi, karşılıksız şükür anlamına gelir. Yanidaha açık bir deyişle kuldan Allah’a yönelen ve yalnızca kulunben olduğu, kendisi olduğu, kul olduğu ve kulluk bilincine vardığı için, yaratıcısı, bütün alemlerin Rabbi ve yaratıcısı, aynı zamanda tek ve bir olan Allah’a yönelttiği, O’nu bir,yüce ve kendisine bir eş veya benzeri olmayan olarak bildiğiiçin yönelttiği, herhangi bir şükür vesilesi ortaya sürmedenyönelmiş bir övgü ve teşekkürdür. 

Bu hamd, övgü ve teşekkürsözcüğü öyle bir anlatımdır ki adeta kulun ben olmasam da,biz olmasak da, kulluk alem olmasa da hamd, yücelik ve tümövgüler Allah’adır şeklinde bir deyiştir. Çünkü bir anlamdaEnam suresi ilk ayet şöyle der:“Hamd Allah’adır! O ki gökleri ve yeri yaratmış,karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra gerçeği örtenlerbunları Rablerine denk tutuyorlar.”Ve konumuza açıklık getirmesi açısından İhlas suresinintamamını yazalım:“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

De ki: “O Allah’tır; Ahad’dır, tektir! Allah’tır; Samed’dir/ tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiğitek kuvvettir! Ne doğurmuştur O, ne doğurulmuştur! Hiçkimse O’nun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz!”Ve yine konumuzu açıklaya yardımcı olması bakımındanNur suresinin Allah’ı tanımlayan 35-38. ayetlerini yazalım:“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…Allah, göklerin ve yerin Nur’udur. O’nun nurunun örneği,içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. 

Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya dabatıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacındanyakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışıksaçar. Nur üzerinde nurdur O. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilmektedir. Kandil, Allah’ın yükseltilmesine ve içinde adınınanılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O’nutespih eder. 

Öyle erler vardır ki, bir ticaret de, bir alışveriş deonları Allah’ın zikrinden / Kuran’ından, namazı / duayı yerinegetirmekten, zekat vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerlegözlerin döneceği / yer değiştireceği günden korkarlar; kiAllah kendilerine, yapıp ettiklerinin en güzelini versin velütfundan onlara artışlar sağlasın. Allah, dilediğini hesapsızcarızıklandırır.”Şimdi konumuzu açıklamak bakımından Enam suresi ilkayeti tekrar yazalım:“Hamd Allah’adır’ O ki gökleri ve yeri yaratmış,karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra gerçeği örtenlerbunları Rablerine denk tutuyorlar.

”Şimdi şöyle bir düşünelim. Kulluk alemi, gökler ve yervar olmadan önce ne vardı? Bunun cevabını yukarıdayazdığımız Nur suresinin 35. ayetinde görebilirsiniz. Kullukalemi, gökler ve yer var olmadan önce nur vardı. YaniAlllah’ın nuru, Allah’ın ışığı. Daha sonra yine Enam suresinedönersek önce gökler ve yer, yani zaman mekan ortamıyaratılmış ve daha sonra bu zaman mekan ortamı içindekaranlıklara ve nura vücut verilmiştir. 

Burada karanlıklardanmaksat kulluk aleminin karanlığıdır. Nur ise bu karanlığaAllah’ın yol göstermesi, ışık vermesi, ışığa varmak içinizlenmesi gereken yolu göstermesidir. Kulluk aleminin tümüiçin karanlıklar tabirini kullanıyoruz çünkü bir kul birpeygamber de olsa, bir melek de olsa içinde bulunduğudurumdan çıkıp daha üst düzey, ışıklı bir duruma geçmesi içinO’nun gönderdiği nura ihtiyacı vardır. Bunun için birkaç ispatsunalım.

Fatiha suresinin ikinci ayetindeki gibi, “Hamd, alemlerinRabbi Allah’adır.” Bununla birlikte şimdi de anlatacağımızgibi kelimenin söyleniş biçimi bile bu şükürün nasıl yerinegetirildiğini anlatmaktadır. “Hamd” kelimesi söylenirken tekhecelik kelimenin ilk üç harfi içten söylendiği zaman yavaş,gizli bir özellik taşır. Sondaki “d” harfi ise kelimeye son andabir vurgu yapıp alemlerdeki bütün oluşların, yapış edişlerin,sözlerin, savaşların, barışların, kavgaların, birleşmelerin,dönüşle dolu evrenin, göklerde olan şeylerin ve evren veevrenlerde var olan ve olacak bütün şeylerin, “O”nun içinolduğunu ve olacağını bu küçük ve sessiz vurguyla ifade eder.

“Hamd” kelimesi söylenirken ilk üç harf H,A,M içten veyavaş bir sesle söylendiğinde adeta sessiz bir özelliktedir.Arkadan gelen D harfi kelimeyi vurgulu bir hale getirir vekelime sesli, anlamlı bir özelliğe bürünür. Kendi kendinize“hamd” kelimesini yavaş bir şekilde dillendirerek bunukendiniz de görebilirsiniz. Fakat burada bir özellik dahavardır. Sonda dillendirilen D harfi kelimeye öyle bir özellikkazandırır ki bu, “Artık bundan ötesi yok” veya “Bundansonrası yok” şeklinde bir anlam ortaya çıkar.Şimdi “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… 

Hamd,alemlerin Rabbi Allah’adır” ayetlerindeki “Alemlerin Rabbikavramını inceleyelim. Ben burada konuya değişik bir bakışaçısı getirmek bakımından evrenimizi örnek olarak ortayakoymak istiyorum. Şimdi şöyle bir soru soralım. İnsanlıkalemi kaç yaşında? Yani insanoğlu bundan ne kadar süreönceden beri dünyada? Diyelim ki 40.000 yıl. Peki evrenimizkaç yaşında? Bilim insanlarının yuvarlak hesaplarına göre 14milyar yıl. Daha detaylı bir hesaba göre ise 13,7 milyar yıl.Şimdi Kuran’ın bazı ayetlerine göz atalım. Enbiya suresi 16-20. ayetler şöyle der:

“Biz, gökleri de yeri de bunlar arasındakileri de eğlenipeğlendirelim diye yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmekisteseydik onu kendi katımızdan edinirdik. Ama böyleyapanlar değildik / yapsaydık öyle yapardık. Hayır, biz hakkı,batılın üzerine fırlatırız da o, onun beynini parçalar.Yakıştırdığınız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size!Göklerde ve yerde kim varsa O’na aittir. Ve O’nunkatındakiler, O’na ibadet etmekten ne çekinirler, ne yorulurlar.Gece ve gündüz tespih ederler, bıkıp usanmazlar.

”Bildiğimiz gibi evren bundan yaklaşık 14 milyar yıl önceBig-Bang (büyük patlama) olayıyla yaratıldı. Ve sıfır(noktasal) hacim ve sonsuz yoğunluktaki bir noktadanbaşlayan zaman ve üç boyutlu mekan boyutları o zamandanberi inanılmaz bir hızla genişlemeye ve yoğunluk da aynıoranda azalmaya devam ediyor. Bilimsel verilere göre evreninentropisi de artmaktadır. 

Yani Big-Bang’in başlangıcındakimüthiş sıcaklık ve yoğunluk kendini soğumaya vegenişlemeye bırakmıştır. Şunu da eklemeliyiz ki evrendekiyıldızlar, gezegenler, uydular ve diğer katı / yoğun gökcisimleri yoğunlaşmaya, katılaşmaya başlamadan önce evrengenişleyen ve yoğunluğu azalan bir gaz ve toz bulutu idi. Vetam bu anda  Enbiya suresinin 30. ayetine bakalım:“O küfre sapanlar görmediler mi ki, gökler ve yer bitişikidi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. 

Halaiman etmeyecekler mi?”Açıkça görüldüğü gibi Kuran’da evrenin bir zamanlaryer-gök, katı-gaz farkı olmadan bir gaz ve toz bulutu olduğusöylenmektedir. Ayrıca Kuran bu ayette insan da dahil olmaküzere yeryüzünde yaşayan her canlının kökeninin, geçmişinin suya dayandığını, yaşamın kaynağının su olduğunu da belirtmektedir. Bu noktada insanın öncelikli-sonraki, geçmiş-dünya zaman mekanlarında yaratılmasının dünya boyutununda sudan başladığı açık bir gerçektir. Bunu Ahlak ve Felsefeadlı kitabımızda açıklamıştık. Çok bilmiş İslam bilginlerievrimi reddederken kime ve kimin kitabına itiraz ediyorlaracaba?

Bu noktada Kuran’ın Enbiya suresinin 32. ayeti ise birbaşka gerçekliğe daha işaret etmektedir ki o da hem dünyaatmosferinin dünyayı koruduğuna hem de derin anlam olarakgenişleyen evrenin koruyucu bir kabuğu olduğuna dikkatçekmektedir.“Göğü korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğünayetlerinden hala yüz çeviriyorlar.” (Enbiya 32)Bu noktada şunu belirtmeliyim ki Kuran burada belkibundan bin sene sonra yaşayacak, bahsettiğimiz “evreninkabuğunu, sınırlarını” inceleyecek ve uzay bilimlerindenayetler bulacak fakat belki yine de yüz çevirecek insanlardanbahsetmektedir. Fakat bu, Kuran’ın şu anda muhatap aldığıbizleri dışladığı anlamına gelmez. 

Şöyle ki:“O odur ki geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yarattı. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.” (Enbiya 33) Bu ayette size henüz cevabını bulamadığım bir düşünme konusu vereyim. Kuran neden önce gece sonra gündüz, önce Güneş, sonra Ay demektedir. Bu açıdan bakıldığında geceGüneş’le, gündüz ise Ay ile eşleşmektedir. Bu ilahi sırrınhikmeti nedir? Kaldı ki bu sıralama kesinlikle tesadüf değildir.Bilen varsa ve bana da yazarsa ben de bunu Fatiha suresianalizinin sonraki baskılarında açıklarım.
Şimdi şöyle bir düşünelim ve bir beyin jimnastiği yapalım.  milyar yıl önce Big-Bang ile patlayan ve yaratılanenerji modeli şeklindeki evren kanımızca bir başka zaman-mekan boyutu inde yaratıldı. 

Yani alemlerin Rabbi kavramınıaçıklamak istediğimiz zaman burada, orada bir alem, buradabir alem yok. İçten dışa doğru kuşatılan, belki sayısı sonsuzevren modelleri var. Yani son yaratılan evren veya zamanmekan boyutu baka bir zaman mekan boyutu içinde yaratıldı.Ve o da başka bir zaman-mekan boyutu içinde. Ve o da başkabir zaman mekan boyutu içinde. Ve o da… Peki meleklerinveya daha üst düzey varlıkların bir yaşı var mı? Şu söyleyeceklerim belki Cebrail’in şanı yanında O’na hakaret olabilir. Büyük Ruh Hz. Cebrail’de bir yaratılmış olduğu için O’nun da bir yaşı olabilir. Ne demiştik? İnsanın dünyada varolması 30-40 bin yıl ve evrenimizin yaşı  milyar yıl. Cebrail’in yaşı ise (sadece aklımızın alabileceği kadar küçük bir rakam olması itibarıyla atıyorum) 900 milyar yıl… 

İnsan suresinin ilk ayeti şöyledir:“İnsan üzerinden (kendisinin), henüz anılan bir şeyolmadığı bir süre geçmedi mi zamandan?”Bu demektir ki zaman ileriye doğru da geriye doğru dasonsuz aralıktadır ve bu Rahman’ın Evvel (ilk / önce) ve Ahir(son / sonu olmayan) sıfatlarından ileri gelir. Üstelik geçmişzamanda öyle bir zaman dilimi yaşanmıştır ki henüz insanınadı bile yoktur, konuşulmamaktadır. Bu noktada insan “Ben!”diyerek Rabbine isyan etmeye kalkar. Kuran ise bazılarına şuşekilde cevap verir:“De ki: “Sizi gece ve gündüz Rahman’dan kimkoruyabilir?” Hayır, hayır! Onlar Rablerinin zikrinden /Kuran’ından yüz çeviriyorlar. Yoksa onların; kendilerini bize20
karşı siperleyecek bir tanrıları mı var? Ne kendilerine yardımagüç yetirebilirler ne de bizden bir dostluğa muhatap olurlar.”(Enbiya 42-43)

Şu aşamada tefsir çalışmamızın bizi getirdiği aşamaşudur ki Rahman’ın azabından korunmak, O’nun dostluğunukazanmak ve eskiyip bozulması olmayan sağlam bir dayanağadayanmak için, Kuran’ın dünya üzerindeki her dildeki insaniçin kendi dilinde, direkt çevirilerden, anlamsal olarakokunması gerekir. Son söz budur.Şimdi Fatiha suresinin ilk üç ayetini yazarak çalışmamızadevam edelim:“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… Hamd, alemlerinRabbi Allah’adır. Rahman’dır, Rahim’dir O.”Üçüncü ayet “Rahman’dır, Rahim’dir O” şeklindegelişmektedir. 

Birinci ayette Rahman ve Rahim olan “Allah”a, ikinci ayette hamd kavramının alemlerin Rabbi olan “Allah”a olduğuna dikkat çekilirken, birinci ve ikinci ayette üçüncü tekil şahış olarak kullanılan “Allah” kelimesi, yerini üçüncüayette “Rahman’dır, Rahim’dir O” cümlesiyle, üçüncü tekilşahıs olan “O” sözcüğüne terk etmiştir. Yani burada birazdüşündüğümüz zaman “Rahman’dır, Rahim’dir O” diyenlerkimler? Tabii ki O’nun katındakiler ve emre amde edilenmelekler. 

Yani burada bir incelik var ki Kuran’ı indiren “Biz”adlı kudretliler topluluğu, bizim ilmimizin verilerine göre O,Rahman’dır, Rahim’dir, yoksa biz de O’nun bildirdiği dışında,O’nun hakkına bir şey bilmeyiz, bilemeyiz mesajınıvermektedir. Ayet el-Kürsi olarak da bilinen Bakara suresinin255. ayetini ortaya koyarsak her şey daha iyi anlaşılır: “Allah’tan başka ilah yok. Hayy’dır O, sürekli diridir;Kayyum’dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaraşır O’na nekendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsayalnız O’nundur. 

O’nun huzurunda, bizzat O’nun izniolmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların öndengönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlarO’nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiçbirşeyi kavrayıp kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, gökleri ve yeriçepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O’na hiçde zor gelmez. Aliyy’dir O, yüceliği sınırsızdır; Azim’dir Obüyüklüğü sınırsızdır.”Bakara suresi 255. ayetten çıkarılabilecek bazı önemlitespitler şunlardır:

1-) Rahman, gökler de ve yerde sürekli bir iş ve oluşhalindedir, yani olayları uzaktan izleyen statik bir Tanrı değil,dinamik, her türlü etki-tepki hadisesinde bir gözlemci vekullarıyla sürekli irtibat halinde olan bir Tanrı’dır.

2-) “O’nun huzurunda bizzat O’nun izni olmadıkça kimşefaat edebilir!”Şefaat konusunu daha belirgin hale getirmek içinMüddessir suresi 32-56. ayetleri yazalım.“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…Hayır, sandıkları gibi değil! Yemin olsun Ay’a, yeminolsun geceye, sırtını döndüğünde; yemin olsun sabaha ağarıpışıdığında, ki o gerçekten en büyüklerden biridir. 

İnsan için biruyarıcıdır. 
Sizden, öne geçmek yahut arkaya kalmak / erkendavranmak yahut gecikmek isteyen için. Her benlik kendikazancının bir karşılığıdır. Uğur ve bereket yaranı müstesna.Bahçelerdedirler. Birbirlerine soruyorlar, suçlular hakkında:“Sizi sekara sürükleyen nedir?” Cevap verdiler: “Namazı /22 duayı yerine getirenler değildik. Yoksulu yediripdoyurmuyorduk. Boş lakırdılara dalanlarla dalar giderdik. Dingününü yalanlıyorduk. Nihayet, tartışılmaz ve karşı çıkılmazbilgi önümüze dikildi. Artık yarar sağlamaz onlaraşefaatçıların şefaatı. Ne oluyor onlara da öğüt veripdüşündüren şeyden yüz çeviriyorlar? Sağa-sola kaçışan yabaneşekleri gibidirler, arslandan ürkmüşlerdir. 

İçlerinden her kişide istiyor ki, kendisine açılıp saçılmış sayfalar verilsin. Hayır,öyle şey olmaz! Doğrusu şu ki, ahretten korkmuyorlar. Hayır,iş sandıkları gibi değil! O bir öğüt verici / bir düşündürücüdür. Dileyen düşünür onu, öğüt alır. Ve onlar, Allah’ın dilediği dışında, öğüt alamazlar. Sakındırmaya ve affetmeye ehil olan O’dur.”Ve bir başka ayet:“Onlar, O’nun izin verdikleri dışındakilere şefaatedemezler. Onlar O’nun korkusundan titrerler.”Şu halde çok açıkça anlaşılmaktadır ki, genel, yobaz veKuran dışı İslam anlayışındaki ondan bundan şefaat istemegibi bir davranış şefaat istenilen ne kadar yüksek mertebedenolursa olsun, gizli şirktir. 

Ayetlerden anlaşıldığı kadarıylaşefaat Rahman’ın bir kişiyi affetmesi ve bağışlamasındansonra , onurlandıracağı bir kulunu bir vesile eylemesindenbaşka bir şey değildir. Ve aslında şefaat aslında kullara bağlıbir olgu değildir. Kuran aslında bu bazılarının kullardanyardım dilenme şeklindeki sapık inancını ve cahilliğinibırakmasını istemekte ve dini Allah’a özgüleyerek yalnızcaO’ndan yardım ve af dileyerek Kuran rehberliğinde O’nadoğru yol almamızı istemektedir.

3-) Biraz önce “İnsanlar O’nun bilgisinden, bizzat kendidilediği dışında hiçbir şeyi kavrayıp kuşatamazlar” ayetininKuran’da “Biz” diye anılan kudretliler topluluğu ve  melekleraçısından açılımını yazmıştım. Eğer onlar Allah’ın dilediğidışında, O’nun hakkında bir şey bilmiyor iseler, varıninsanların kendi benlikleri, din ve Allah hakkındakibilgilerinin seviyesini düşünün.

4-) “Göklerin ve yerin korunması O’na hiç de zorgelmez.” Bizim 14 milyar yıldır genişleyen evrenimiz veevrenimizin içinde patladığı bir önceki evrenin genişleyişi veiç içe evrenler teorisindeki tüm evrenlerin genişlemesi,içlerinde Big-Bang patlamalarının oluşması için gereklienerjiyi vermek ve yaratmak, O’na hiç de zor gelmez. O’nunbir ismi de Vasi’dir. (Varlığı sürekli açıp genişleten)Birinci ayette sureye “Rahman ve Rahim Allah’ınadıyla…” başlanması ve üçüncü ayette, “Rahman’dır,Rahim’dir O.” denmesi durumlarında hem nitelik, şekil hemde mana olarak büyük farklar vardır. Birinci ayette “Rahmanve Rahim Allah’ın adıyla…” denirken bu cümle adeta O’nunkatındakiler ve melekeler tarafından zamana, mekana bağlıolmadan kullanılan bir şifre olarak insanlara bildirilmektedir.

Ve bu şifre O’nun katındakiler tarafından “Rahman ve RahimAllah’ın adıyla…” olarak şekillenmiş, peygambere vedolayısıyla bütün Kuran muhataplarına “Rahman ve RahimAllah’ın adıyla…” şeklinde haber verilmiştir.“Rahman’dır, Rahim’dir O” şeklindeki üçüncü ayette isekulların Allah’ın sıfatlarından haberdar olması istenmektedir.Yani karşımızda olan kudret öyle bir kudrettir ki, kendisinin Rahman ve Rahim olduğunu açıklayarak adeta kendisi,azameti ve kudreti karşısında bizim paniğe kapılmamamızı,kendisini her zaman hataları, günahları, sürçmeleri affediciolarak bilmemizi, bir yandan kendisini, bizim, “En yakın dost”olarak tanırken bir yandan da sonsuz merhamet ve rahmetini cömertçe yayan bir ilah, ve kulları üzerinde tanık, Şehidolarak tanımamızı istemektedir.

Peki Allah, “Rahman ve Rahim” olduğunu bizebildirirken ve Fatiha suresindeki gibi bizim O’nu ısrarla“Rahman ve Rahim” olarak tanımamızı isterken Kuran’ın pekçok yerinde tanımladığı “cehennem” kavramı neden ortayaçıkıyor? Kuran açıkça, “Biz, insanların çoğunu cehennem içinyarattık” demektedir. “Kulakları vardır onların. Onlarladuymazlar. Gözleri vardır onların. Onlarla görmezler.Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Hayvanlar gibidir onlar.Hatta daha da şaşkın.”Bu konunun felsefi ve mantıki manadaki genişaçıklamasını “Ahlak ve Felsefe” adlı kitabımızda yapmıştıkfakat burada daha kısa ve net bir açıklamaya yer vereceğim.Kuran, Allah için Rahman ve Rahim kavramlarınıkullanmaktadır. 

Ve Kuran’da Allah için kullanılan seksendenfazla isim-sıfatın büyük çoğunluğu sevgi, şevkat, merhamet verahmet üzeredir. İnsanların çoğu Allah’a inandıklarını söylerama cehennem yaranının durumu için Kuran, Bakarasuresinde bazı ipuçları verir. (Bakara 6-20)“Şu bir gerçek ki, o küfre sapmış olanları sen uyarsan dauyarmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler. Allah onlarınkalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafagözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç birazap öngörülmüştür. İnsanlar içinden bazıları vardır, “Allah’ave ahiret gününe inandık!” derler ama onlar inanmışdeğillerdir. 

Allah’ı ve inanmış olanları aldatma yolunagiderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasınıaldatmıyorlar. Ne var ki, bunun  farkında olamıyorlar.Kalplerinde bir hastalık vardır da Allah onları hastalıkyönünden daha ileri götürmüştür. Ve onlar için, yalancılıketmiş olmaları yüzünden acıklı bir azap öngörülmüştür. Onlara, “Yeryüzünde bozgun çıkarmayın” dendiğinde, “Tamtersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz!” demişlerdir.Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun getirenlerin ta kendileridirde bunun bilincinde olmuyorlar. Onlara, “İnsanların inandığıgibi siz de inanın” dendiğinde, “Yani biz de kafası çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?” derler. 

Haberiniz olsun ki, kafasıçalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakatbilmiyorlar. Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüzegeldiklerinde, “İman ettik” derler. Kendi şeytanlarıyla halvetolduklarıyla ise söyledikleri şudur: “Hiç kuşkunuz olmasın,biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz.”Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içindebocalar bir halde sürüklüyor. İşte bunlar, doğruluk ve aydınlığıverip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da ticaretleri hiçbirkazanç sağlamadı. Bir yol yordama da girebilmiş değillerdir.

Onların durumu şu kişinin durumuna benzer: Bir ateştutuşturmak istedi. Ateş, çevresindekileri aydınlattığında,Allah onların ışığını giderdi ve onları karanlıklar içindebıraktı; artık görmezler. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler.Onlar arık dönmezler. Yahut gökten bir yağmur boşalmasıhaline benzer ki onda karanlıklar var, bir gök gürlemesi var,şimşek var. Yıldırımlar yüzünden ölüm korkusuylaparmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah Muhit’tir, küfresapanları çepeçevre kuşatmıştır. 

Şimşek, neredeyse gözlerinin çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık sunduğunda, orada yürürler. Üzerilerine karanlık binince çakılıp kalırlar.Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbettealıp götürürdü. Çünkü Allah her şeye Kadir’dir.”İnsanlardan bir kısmının inandıkları Allah, gerçek Allahdeğildir. Gerçek Allah, Kuran’ın anlattığı Allah’tır. Bunoktada biraz sonra söylemem gereken şeyi şimdisöyleyeceğim çünkü burada Kuran ve Kuran harici, karşıtı26
Kuran dışı kavramları yine karşımıza çıkıyor. 

Eğer Kuran’ınAllah’ına inanmak istiyorsanız güvenilir, güzel bir Kurançevirisini kendi dilinizde, anlamıyla okur ve gerçek Allah’ı,Rahman’ı tanırsınız. Ve eğer Kuran’a gelmek istemiyorsanızkafanızda oluşan Allah, Kuran dışı, sanıların, hurafelerin veşeytanın size dikte ettiği gerçek olmayan bir Allah olur veölüm anı geldiğinde ise gerçek olan Allah’a inanmadığınıziçin acıyı tadarsınız. Kuran’ın asıl amacı bir alemlerin Rabbikavramının olduğunu anlatmak, hayatın kulların bakış açısıylakendini tekrarlayan bir oyun değil, Kuran’ın anlamının okunulması ve Rahman’ın düşünülmesi, O’nunla bağlantıyageçilmesi, O’nun yolunda çaba harcanması ile birlikte kullarıntekamül ederek, ilahi bir hayat yaşanması gerektiğinianlatmaktır. 

Ölümden sonraki hayat ilahidir ancak, bu dünyada ilahidir çünkü bu dünya, ölümden sonra yaşayacağımızhayatın temeli ve sebebidir. Bu noktada İslam dinindekendisine özle bir önem verilen Fatiha suresindeki,“Rahman’dır, Rahim’dir O” kavramını anlamak çokönemlidir. Şöyle ki… Eğer kul, Allah’ın duaları cevaplayan,hatalar ve günahlar karşısında sonsuz merhamet gösteren vegerçekten kendisine samimi ve içten olarak gelenleri cennetlemükafatlandıran bir ilah olduğu bilincine varırsa, o kul,Rahman’a güvenecek ve O’nun kendisine yüklediğimisyonları yerine getirmeye çalışacaktır.“Din gününün Malik’i, sultanıdır O”Şu bir gerçek ki din günü, insanlık alemi yaratılmadançok önce belirlenmiş bir gündür. 

Eğer Hicr suresi 28-42.ayetleri okursanız:“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…27
Hatırla o zamanı ki, Rabbin meleklere, “Ben, kupkuru birçamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım”demişti. “Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdaniçine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın!”Meleklerin tümü, toplu halde secde ettiler. İblis müstesna. O,secde edenlerle beraber olmaya karşı çıktı. Allah dedi: “Eyİblis! Sana ne oluyor da secde edenlerle beraber olmuyorsun?”Dedi: “Kuru bir çamurdan, değişken-cıvık bir balçıktanyarattığın bir insana secde etmek için var olmadım.” Buyurdu:“Öyleyse çık oradan, çünkü kovuldun. 

Din gününe kadarüzerinde lanet var.” Dedi: “Rabbim, onların diriltileceği günekadar bana süre ver.” Buyurdu: “Hadi, süre verilenlerdensin.Bilinen vaktin gününe kadar…” Dedi: “Rabbim! Beniazdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlakasüslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikleazdıracağım. İçlerinden riyaya sapmamış, samimi kullarınmüstesna.” Buyurdu: “İşte bana varan dosdoğru yol budur.Benim kullarım aleyhine senin elinde hiçbir güç / kanıtolmayacak. Azgınların seni izleyenleri müstesna.”Görüldüğü gibi bu ayetlerde kıyamet günü, din günü veyabilinen vaktin günü olarak nitelendirilmektedir. 

Ayetlerde İblisşöyle demektedir:“Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzündeonlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünükesinlikle azdıracağım. İçlerinden riyaya sapmamış, samimikulların müstesna.”Ve Allah şöyle buyurarak cevap vermektedir: “İşte bana varan dosdoğru yol budur. Benim kullarımaleyhine senin elinde hiçbir güç / kanıt olmayacak. Azgınlarınseni izleyenleri müstesna.”Ayetler İblis yalnızca riyaya sapmamış, samimi kullarısaptıramayacağını, Allah ise samimiyetin ve içtenliğinkendisine varan tek yol olduğunu bildirmektedir. Peki nedirdin günü? Kıyamet günü Kuran’da, “Kalplerle gözlerin yerdeğiştireceği gün” olarak belirtilir“Onlar kalplerle gözlerin yer değiştireceği bir gündenkorkarlar.

”Din gününü daha belirgin bir hale getirmek için Tarıksuresini baştan sona yazalım:“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…Andolsun Tarık’a sabah yıldızına. Nedir Tarık sen birlimisin? Parlayan, ışığıyla karanlığı delen yıldızdır o. Hiçbirkimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu olmasın. İnsan, nedenyaratıldığına bir baksın. Fırlayan bir suyun bir parçacığındanyaratıldı o. Sırların, gizlilerin yoklanıp ortaya çıkarılacağı gün.Artık onun için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.Yemin olsun dönüşle, döndürülme dolu göğe. Çatlayışlarla,yarılışlarla dolu yere de yemin olsun. Ki o tam bir biçimdeayırt eden bir sözdür. 

Onlar habire tuzak kuruyorlar, oyun çeviriyorlar. Ben de tuzak kuruyorum. O halde küfresapmışlara mühlet ver, süre tanı onlara birazcık.”Söz konusu surede ise kıyamet günü, “Sırların, gizlilerinyoklanıp ortaya çıkarılacağı gün” olarak bildirilmektedir. EğerTarık suresini tekrar dikkatlice okursanız Kuran, Tarıksuresinde kendisini de “Tam bir biçimde ayırt eden söz” olarak tanıtmaktadır. Bu noktada hatanın kendisi olan riya veikiyüzlülükten önce bu hatanın dermanı olarak ortaya konulanKuran’ın önemini düşünmek gerekiyor. Kuran’ın anlamıylabaş başa kalan bir insan nerelerde hata yaptığının, ne kadarsamimi olduğunun veya ne kadar samimi olmadığının,kalbinden gerçek anlamda geçenle Kuran’ın verilerinin,amaçlarının birbiriyle uyuşup uyuşmadığının, Kuran vekendisi baş başayken bir aracıya başvurmak gerekmedenbizzat kendisi farkına varır. 

Kuran okuyan bir insan artıkAllah ile baş başadır ve ne din konusunda ne de kendiyaşantısı konusunda üçüncü bir müdahile gerek görmez. EğerKuran’ı okuyorsa riyakarlığa gitmenin de boşu boşunaolduğunu görür. Fakat ikiyüzlülük ve riyakarlığa başvuracaksane kadar Kuran okuyor veya namaz kılıyor ya da herhangibaşka bir ibadeti yapıyor görünürse gözüksün boşunadır. İslamkonusunda müslümanlar üzerindeki bugün en büyük tehdit vehissedilmeyen tehlike insanların Kuran’ın anlamını değil,anlamını bilmeden Arapçasını okumaları, üstelik bunuyaparken de kendilerini sevap kazanmış ve dini bütünsaymalarıdır.

 Oysa Kuran şöyle demektedir:“Hurafeler, kuruntular, anlamını bilmeden okuyuşlar sizialdattı. O yaman aldatıcı sizi Allah ile aldattı.Kıyamet günü bu insanlar “Tam bir biçimde ayırt edensöz” olan Kuran’ı, gerek samimiyeti-ikiyüzlülüğü gerekdoğruyu yanlışı gerekse sevabı-günahı gereğince ayırtetmeden Kuran’ın kendilerini ulaştırmak istediği samimiyetnoktasına eremeden öldükleri için zift ve katran içindekalkacaklardır ve bu satırların yazarı da bu tür kıyametsahnelerine şahittir. 

O halde Allah’ın bizden istediği Kuranüzere düşünen ve riyadan uzak samimi benliktir. 
Böyle birbenlik zaten temiz kalpli olacak, aklına kötü bir düşünce gelme aşamasında kendi kendini negatif düşünceden koruma seviyesine yükselebilecektir. Kuran’ın müslümanlardan gerektoplumsak, gerek bireysel anlamda istediği zaten budur. Temizkalp, temiz düşünce ve Kuran’ın sadece Kuran’ınrehberliğinde düşünme özelliğiyle yükselen milletler. KuranHz. 

İbrahim ve onun soyundan gelen bazı peygamberler için,“Biz onları, yurdu düşünme özelliğiyle yücelen kullaryaptık.” demektedir.Bu anlamda devletlerin ve devlet yöneticilerinin Kuran’ıdışlamasının bir anlamı yoktur. Çünkü Kuran ne günahasevkeder, ne yalancılığa ne de boş oturup çalışmamaya. Kurangünahları, suçları cezalandırıcı değil, ağır cezalarla baştantehdit edip caydırıcı ve günah işlenmeden suçu, günahı baştandurdurucudur. Ve bu olayı insanları düşünmeye sevkederekgerçekleştirir. Düşünce, düşünsel yetenekler ise insanvaroluşunun temel taşlarıdır. Sonradan gelen bütün iyidavranış modelleri samimi, içten ve temiz düşünce üzerinekuruludur. İnsanları bireysel olarak ve toplumları Kuranüzerine düşünme seviyesine getirmeden toplumdaki ne suçlarıengelleyebilirsiniz, ne entelektüel bir toplum ortayaçıkarabilirsiniz, ne de ekonomik refahı arttırabilirsiniz.

“Din gününü Malik’i, sultanıdır O.”Din günü deyince acaba nedir dün günü diye sormakgerekiyor. Daha önce yazdığımız ayetlerde Allah’a varan tekve gerçek yolun içtenlik ve samimiyet olduğunu, şeytanın iseyalnızca ikiyüzlülük yapanları ve riyakarları saptırabileceğinigörmüştük. Ve bu anlamda Allah’a karşı samimi ve içtenolmak kıyamet günü hangi konumda bulunacağınız hakkındabir anahtar rol oynamaktadır. Ayetlerde Allah, İblis’e; “Benim kullarım aleyhinde senin elinde hiçbir güç /saltanat olmayacak. Azgınları seni izleyenleri müstesna.”demekteydi. Bu demek ki biz bütün kulluk aleminiteoride O’nun kulu olarak tespit etsek bile, Allah, yalnızcaO’na boyun eğenleri ve yalnızca O’na kulluk eden samimi,içten kulları en baştan “Benim kullarım” olarak ayırmaktadır.Bu, bir başka açıdan şu demektir. 

“Ben onlara güveniyorum veonlar da bana güveniyorlar. Onlar bu durumda olduklarısürece senin elinde onlar için saptırıcı bir güç yok.”Kıyamet gününe farklı bir bakış açısını Furkan suresi 24-30. ayetlerde verebiliriz:“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…O gün, konakladıkları yer çok hayırlı, dinlenipeğlendikleri yer çok güzel olanlar, cennet halkıdır. Gün olur,gök, bulutlarla yarılır ve melekler art arda indirilir. O güngerçek mülk / yönetim, Rahman’ındır. Ve o, kafirler için çokzorlu bir gündür. O gün zalim, ellerini ısırarak şöylediyecektir: “Eyvahlar olsun bana! Keşke resulle birlikte bir yoltutsaydım! Ah ne olurdu, falancayı dost edinmeseydim! Zikir /Kuran bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan,insan için bir rezil edicidir.” Resul de şöyle der: “Ey Rabbim,benim toplumum, bu Kuran’ı terk edilmiş / dışlanmış haldetuttular.”“Din gününün Malik’i / sultanıdır O” ayetinde Rahman,kendi samimi, içten ve O’nun yolunda dünya hayatındaseferber olan kullarını “Din gününün sultanı” olarak ve kendinurdan / ışıktan yüzüyle bakarak karşılayacaktır. İsterseniz bunoktayı açıklayıcı olarak Kıyamet suresi 22-25. ayetleriverelim:32
“Yüzler vardır o gün parıltılı, Rabbine doğru bakan. Veyüzler vardır o gün asık / buruk. Kendisine bel kıracak birhesap yöneleceğini sezinler.”Kıyamet günü parıltılı ve Rahman’ın ışıklarla doluyüzüne bakan kulların samimi ve içten kullar olduğunuhatırlatmıştık. Şimdi kıyamet günü asık / buruk, umduğunubulamayacak olan ve kendilerine bel kıracak bir hesapyöneleceğini sezinleyenlerin kim olduğunu ve bununpsikolojik altyapısındaki nedenleri araştıralım.Bir insanın aklından ve gönlünden geçenlerin birolmamasına ve bunlarla davranışlarının, dış dünyaya kendinigösteriş şeklinin bir olmamasına riya ya da ikiyüzlülük denir.Aklı, gönlü ve davranışları bir olan benlik tam bir benliktir.Aklı, gönlü ve davranışları ayrı ayrı şeyler peşinde olanlar iseparamparça benliklerdir aslında. Bir insanın aklının vegönlünün aynı yönde işlemesi, birbiriyle bir olması,davranışları dünya hayatının getirdiği zorunluluklar nedeniylebunlarla bütünlük sağlamasa bile olumlu bir puandır. Fakatakıl ve gönül birliğini ağlayamayan bir insanın psikolojikyapısı bozulur. İnsan için yaşam boyu önemli olması gerekenen önemli faktör kalp temizliği olmalıdır. Kuran nitekim Hz.İbrahim’in diliyle, “Yanlız temiz kalple varan kurtulur”demektedir. İkinci önemli nokta düşüncenin temiz olmasıdır.Eğer temiz kalp içtenlikle korunuyorsa, akla gelen kötü birdüşünce karşısında kalp ve vicdan kişinin bu düşünceyegirmesini engelleyecek, böylece kötü düşüncenin ardındangelecek lan kötü davranış da engellenecektir. Temiz kalpli birinsanın kalbinin uyarılarını dinlemesi vicdani birsorumluluktur. Olması gereken üçüncü olumlu nokta ise temizkalp ve temiz düşünce ile gelen kalbin, aklın ve davranışlarınbirbirini tutması başarısıdır. Akıl, gönül ve davranışlar33
birbirini tutmasa ortaya riyakarlık çıkar. Temiz kalp ve temizdüşüncenin birbirini tutmasının bir farklı yönü de bubirlikteliğin ortaya çıkardığı olumlu hayattır. Birkaç örnekverelim. Kuran’ın anlamını bilmeden Arapçasınıgevelemekten hoşlanmayan birinin kendine güzel bir çevirialarak Kuran’ın derin ve tertemiz sularında gezinmesi, tanbursesi kulağına çok hoş gelen bir insanın herkes gitar çalarkenve en kolay gitardır derken, tanbur dersleri almaya başlaması,matematikle çok ilgilenen, bu kendi içinde inanlıma bireşitlikler sistemi olan bilimi araştırmak isteyen bir gencin biryandan matematik dersleri verirken bir yandan yüksekmatematikle ilgilenmesi, sevenlerin, ailelerinin kendilerinebulduğu eşlerle değil sevdikleriyle evlenmesi…Görüldüğü gibi temiz kalp, temiz düşünce ve ardından buikisine bağlı gelişen davranış, kişinin hayatını daha tutarlı,riyadan uzak ve en önemlisi kişide, “Ben” olma bilincinigeliştirir bir şekilde etki etmektedir. Peki nedir “Ben” olmabilinci? Biraz önce verdiğimiz örneklerde olduğu gibi kişininkendi kalbinden, kendi aklından ve kendi davranışlarındançıkan aşkın ve sevginin yönelimi, düşünceye uygun kararlar vebu ikisine bağlı davranışlar, gerçekten kişinin kendibenliğinden çıktığı için o kişide “Ben” olma, güdülen sürüdenbiri olmama ve kendi yaşamını kendisi yaşayabilme, kendialacağı kararları kendisi belirleme bilinci gelişir. Bu aşamadagöz önüne alınması gereken en önemli nokta yinesamimiyettir. Yani kalbin, aklın ve davranışların bir olması.Bu şekilde kendi kendini yetiştiren bir kişi, gün gelip dekendine hidayet yani Allah’a yönelme çağrısı geldiği zamanAllah’ın karşısına yine  “Ben” olarak, kendisi olarak çıkar.Yani her türlü samimiyetsizlikten, ikiyüzlülükten uzak birşekilde, kendisi gibi, olduğu gibi, kendi değerleri vekusurlarıyla Allah’a gelenler hem dünyada hem de ahretteilahi Kudret’in müjdeleriyle karşılaşacaklardır.34
POKERDört oyuncu poker oynuyordu. Hepsi birbirini anlamlıbakışlarla süzüyor, sonuçta galip gelenin kendileri olacağındanemin görünüyorlardı. Kağıtlar karıldı, herkese sırayla dağıtıldı.Birinci oyuncu dedi ki; “Ben beş vakit namaz kılarım,kadınlara bakmam, lüzumsuz işlerle uğraşmam. Benim elimdebunlar var. Oyun benim.” İkinci oyuncu dedi ki; “Ben de beşvakit namaz kılarım, cemaatle kılmaya çalışırım. Oruç tutarım.Arada sırada dilencilere sadaka veririm. Oyun benim.”Üçüncü oyuncu dedi ki; “Ben de cemaatle birlikte namazkılarım İçimden gelmese de kendimi buna mecbur tutarım.Kuran’ın Arapça’sını okurum. Oruç tutarım. Malımın kırktabirini her sene zekat olarak veririm. Hacca gittim. Oradaummadığım mucizeler gördüm. Cennete gideceğimdeneminim. Oyun benim.” Dördüncü oyuncu dedi ki; “Ben denamaz kılarım. Ancak, ancak kendimi samimi, hüşu sahibi vekonsantrasyonlu gördüğüm zaman. Beş vakit namaz kılmasamda acaba ne zaman kılacağım diye namaz hep aklımdadır.Kadınlara şehvetle değil, Allah ne güzel yaratmış diyebakarım. Dayanabildiğim zaman oruç tutarım.Dayanamayacağımı anladığım zaman veya hasta olduğumzaman bir fakiri doyururum. Dilencilere arada sırada sadakavermek ya da malımın her sene kırkta birini zekat olarakvermek gibi bir anlayışım yoktur. Her ay bana gerekli olanparayı ve yatırım olarak yapmam gereken parayı hesaplarım.Artanının tamamını Rahman’ın Kuran’daki emri üzereyetimler ve fakirler için harcarım. Kuran’dan her sabah birkaçsure olarak kendi dilimde okurum. Arapça’sının insanahidayet veren bir büyü ya da sihirli kelimeler olmadığınıbildiğim için Kuran’ın Arapça’sını göz önüne bile almam.Benim için önemli olan anlam ve Rahman’ın bana olan öğütü,ibreti, gönderdiği şereftir. Hacca gitmeyi ileride düşünecek35
olsam bile zaten Kabe, Allah’ın benim kalbimdeki evidir.O’nun için yaşarım. Oyunun veya cennetin benim olupolmadığını bilmiyorum. Bunu Allah takdir eder.” Kartlarıaçtılar. Dördüncü oyuncu kazanmıştı.“Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardımdileriz.”Bu noktada üzerinde durulması gereken kavramlaröylesine ağır kavramlardır ki bu noktanın Kuran’ın yine kendikendini tefsir etmesiyle açıklanabileceğine inanıyorum.Gerçekte Kuran’ın tamamı bu olguyu ispatlamak ve bu olguüzerinde düşünmek için indirilmiş olsa bile biz sadece birkaçayet üzerinde duracağız. Bunun için öncelikle Sad suresi 27-29. ayetler yazalım:“Biz şu göğü ve yeri ve ikisi arasındakileri boşunayaratmadık. Böyle düşünmek, küfre sapanların sanısıdır. Vayhallerine o inkarcıların ateş yüzünden. Yoksa biz, iman edipbarışa / hayra yönelik iş yapanları yeryüzünde fesat çıkanlarlaaynı mı tutacağız? Yoksa takva sahiplerini, arsız sapıklar gibimi yapacağız? Kutsal / bereketli bir kitap bu; sana indirdik kiayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temizözlüler.”Yazdığımız ilk iki ayeti okuyucunun yorumunabırakmakla birlikte 29. ayetin bize neler getirdiğine bakalım:“Kutsal / bereketli bir kitap bu; sana indirdik ki ayetleriniderin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.”36
1-) Kuran, okundukça açılıp saçılan, insana rahmetler,bereketler ve çıkış yolları sunan ve bu itibarla ilahi bereketkaynağı bir kitaptır.2-) Kuran, ayetlerinin üzerinde uzun uzun, derin derindüşünülmesi için indirilmiştir. Namazda ve Kuranhatimlerinde Arapça’sından devrilinmesi için değil, açı seçikçevirilerinden kul ile Allah arasında bir bağ köprüsü olmasıiçin indirilmiştir.3-) Kuran’ı anlamsal olarak yalnızca temiz özlülerokuyabilir, anlayabilir, üzerinde derin derin düşünebilir, öğütalabilir ve ona sarılabilir. Biraz önce anlattığımız kalp-akıl-davranış birliği ve samimiyetin yanına yol gösterici olarakKuran’ın anlamını da koyarsanız o kişiye sapmayan birkılavuzun ardında yol aldırırsınız. Böyle bir kişi anlamadanArapça’dan hatim indiren ve anlamdan yüz çeviren cahil veyainkarcı gibi olur mu? Durun aynı Kuran’ın şu ayetine benzer:“Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, ardından onakavuşan kimse, içirildiği sıcak su tarafından bağırsaklarıparçalanan gibi olur mu? Size bir uyarım var. Din yolundaKuran’ı bırakıp peşinden gittiğiniz hurafeler, yobazlıklar, dinbüyükleri, mezhepler, tarikatlar aynı Kuran’ın bu ayetindekisıcak su etkisini ölüm ötesi alemde size hissettireceklerdir.Şimdi Zümer suresi 22. ayeti inceleyelim:“Allah’ın göğsünü İslam’a açtığı kimse, Rabbinden birışık üzere olmaz mı? Allah’ın zikrine / Kuran’a karşı kalplerikatılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlardır, açık birsapıklık içindekiler.”Dikkat ederseniz Kuran, Allah’ın göğsünü İslam’a açtığı,Rabbinden bir ışık üzere olan kimseyi kalpleri Kurankarşısında alçalan, yumuşayan, Kuran’dan bir ışık üzere olan37
kimse olgusuyla özdeşleştirmektedir. Kuran’dan yüzçevirenlere ise tehdit ağırdır:“Allah’ın zikrine / Kuran’a karşı kalpleri katılaşmışolanlara yazıklar olsun! İşte onlardır açık bir sapıklıkiçindekiler.”Ve ayet şu şekilde devam eder: (Zümer 23)“Allah, sözün / hadisin en güzelini, birbirine benzer iç içeikili manalar ifade eden bir kitap halinde indirmiştir.Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hemderileri hem de kalpleri Allah’ın zikri / Kuran’ı karşısındayumuşar. Bu, Allah’ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini /dileyeni hidayete erdirir. Allah’ın saptırdığına gelince, onakılavuzluk edecek yoktur.”Bu ayetlerde Rahman Kuran’ı iç içe manalar ve manaboyutları içeren evrendeki en güzel söz olarakkonumlandırmaktadır. İnsanın kendini Rabbinin ayetlerinekarşı ne konumda olduğunu bilmesi açısından da bir ölçütverilmiştir:“Rablerinde korkanların ondan derileri ürperir. Sonra dahem derileri hem de kalpleri Allah’ın zikri / Kuran’ı karşısındayumuşar. Bu Allah’ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini /dileyeni hidayete erdirir.”Burada dikkat çekilmesi gereken nokta Kuran’ın anlamınıokurken insanın önce kalben ve düşünsel olarak ürpermesininsonra da yumuşamasının sebebi artık ona Rahman’ınkılavuzluk etmesidir. Yani Kuran şöyle bir vaat vermektedir.Eğer gerçekten anlayarak, bilerek Kuran’ı okursanız38
kılavuzunuz Allah’ın ta kendisidir. Bu konuya bir açıklamaolarak Zümer suresi 36-37. ayetleri yazalım:“Allah, kuluna Kafi değil mi, yetmiyor mu? Seni O’ndanbaşkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa artık onakılavuzluk edecek yoktur. Allah’ın kılavuzluk ettiğini isesaptıran olamaz. Allah Aziz ve intikam alıcı değil mi?”Kuran, İslam dünyasında çok yanlış algılanan şefaatkonusunda Zümer 43-55. ayetlerde şunları söyler:“Yoksa Allah’ın berisinden şefaatçılar mı edindiler? Deki, “Onlar hiçbir şeye sahip olmayan / hiçbir şeye gücüyetmeyen aklını da işletmeyen varlıklar olsalar da mı?” De ki,“Şefaat, tümden ve sadece Allah’ındır. Göklerin ve yerinmülkü / yönetimi O’nundur. Sonunda O’nadöndürüleceksiniz.” Allah yalnız başına anıldığında, ahreteinanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O’nun berisindekiilahlaştırılmış kişilerle anıldığında ise hemen müjdelenmişgibi sevinirler. De ki, “Ey Allah’ım! Ey gökleri ve yeriyaratan, ey görülmeyeni ve görüleni bilen! Sen hükümvereceksin kulların arasında, ihtilaf ettikleri şeyler hakkında.”Eğer yerdekilerin tamamı ve beraberinde bir o kadarı,zulmedenlerin olsa, kıyamet günü azabın kötülüğündenkurtulmak için tümünü mutlaka fidye verirlerdi. Çünkü hiçhesaba katmamış oldukları şeyler, Allah tarafından karşılarınaçıkarılmıştır. Kazanmış olduklarının çirkinlikleri, önlerindebelirlenmiş; alay edegeldikleri şeyler kendilerini sarıvermiştir.İnsana bir zorluk / zarar dokunduğunda bize yalvarır- yakarır;sonra ona bizden bir nimet lütfettiğimizde şöyle der: “Bu birilim sayesinde verildi bana!” Hayır, öyle değil; o bir fitnedirama onların çokları bilmiyorlar. Onlardan öncekiler de bunusöylemişlerdi ama kazandıkları şeyler kendilerine hiçbir yarar39
sağlamamıştı. Sonunda, kazanmış olduklarının çirkinlikleriyakalarına yapışmıştı. Şunların zulmedenlerine dekazandıklarının kötülükleri gelip çatacaktır. Ve onlar kimseyide aciz bırakamayacaklar / onlar bunu etkisiz de bırakamazlar.Bilmediler mi ki, Allah, rızkı dilediğine açıp yayar da, kısıpdaraltır da. İman eden bir toplum için bunda elbette ibretlervardır. De ki: “Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan / aşırıgiden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah,günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlakRahim’dir. Azap yakanıza yapışmadan Rabbinize dönüp O’nateslim olun! Sonra size yardım edilmez. Farkında olmadığınızbir sırada, azap ansızın karşınıza çıkmadan önce sizeRabbinizden indirilenin en güzeline uyun!”Ayetler şunu açıkça belirtmektedir: “Şefaat, tümden vesadece Allah’ındır.” Zümer suresindeki bu ayetler ahreteinanmayan ve ortak koşanlarla, Allah’ın dışından birilerininpeşinden gidenlerin arasında şöyle açık bir fark olduğunubelirtir (Zümer 45):“Allah, yalnız başına anıldığında, ahrete inanmayanlarınkalpleri nefretle ürperir; O’nun berisindeki, ilahlaştırılmışkişilerle birlikte anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibisevinirler.”Bu büyük aldatmacanın aslında ne demek olduğunuyazmaya gerek görmüyorum ancak Allah’ın dışındakibirilerinin peşinden gidenlerin sonunu Zümer suresi 47-48.ayetlerde görebiliyoruz:“Eğer yerdekilerin tamamı ve beraberinde bir o kadarı,zulmedenlerin olsa, kıyamet günü azabın kötülüğündenkurtulmak için tümünü mutlaka fidye verirlerdi. Çünkü hiç40
hesaba katmamış oldukları şeyler, Allah tarafından karşılarınaçıkarılmıştır. Kazanmış olduklarının çirkinlikleri, önlerindebelirlenmiş; alay edegeldikleri şeyler kendilerinisarıvermiştir.”Zümer suresi 49-51. ayetler insanın garip bir tutumunudaha ortaya koyar:“İnsan bir zorluk / zarar dokunduğunda bize yalvarır-yakarır; sonra ona bizden bir nimet lütfettiğimizde şöyle der:“Bu bir ilim sayesinde verildi bana!” Hayır, öyle değil; o birfitnedir ama onların çokları bilmiyorlar. Onlardan öncekiler debunu söylemişlerdi ama kazandıkları şeyler kendilerine hiçbiryarar sağlamamıştı. Sonunda, kazanmış olduklarınınçirkinlikleri yakalarına yapışmıştı. Şunların zulmedenlerine dekazandıklarının kötülükleri gelip çatacaktır. Ve onlar kimseyiaciz de bırakamayacaklar / onlar bunu etkisiz debırakamazlar.”Bu, ilahi alemin insanı yola getirmek ve denemek üzerekullandığı bir yöntemdir. Bunu Kuran’ın başka bir ayetiyle deaçıklayabiliriz:“Zorluğumuz kendilerine gelip çatınca birsığınabilselerdi. Ne var ki şeytan onlara yapıp ettiklerini süslügösterdi. O, o gün de onların dostu idi bugün de onlarındostudur.”Bütün bu ayetler şunu gösteriyor. Rahman, kötü bir yoldaolan, kötü bir gidişat izleyen ve her türlü rahmetten yüzçeviren kullarına karşı son olarak bir zorluk veya bir sıkıntıyla(hastalık, korku, açlık vs) kendi benliklerine dönüpsığınabilsinler diye bir denemede bulunuyor. Yola gelip de o41
yoldan ayrılmayan ve bilinçli olarak takvaya sarılanlar içinümit verici fakat zorluk, dert kendilerinden uzaklaştıktan sonrayine eski hallerine dönenler için fazla söylenebilecek bir şeyyok.Zümer suresi 53-55. ayetler şöyle der:“De ki: “Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan / aşırı gidenkullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah,günahları tümden affeder. Çünkü O mutlak Gafur, mutlakRahim’dir. Azap yakanıza yapışmadan Rabbinize dönüp O’nateslim olun! Sonra size yardım edilmez. Farkında olmadığınızbir sırada azap ansızın karşınıza çıkmadan önce sizeRabbinizden indirilenin en güzeline uyun!”Bu ayetlerde bir kulun hangi günahı işlerse işlesin, nekadar günahkar olursa olsun, “Allah’ın rahmetinden ümitkesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O mutlakGafur, mutlak Rahim’dir” ayetleri gereği af, O’na dönüş vecennet kapısının açık olduğu, “Azap yakanıza yapışmadanRabbinize dönüp O’na teslim olun! Sonra size yardımedilmez.” cümlesi gereği gerekli tek şartın azap ile karşıkarşıya gelmeden O’na dönüp teslim olmak gerektiğisöylenmektedir. Bir sonraki ayette ise bu “O’na dönüp teslimolma” fiilinin nasıl olacağı belirtilmektedir. (Zümer 55)“Farkında olmadığınız bir sırada, azap ansızın karşınızaçıkmadan önce size Rabbinizden indirilenin en güzelineuyun!”Bu ayette iki nokta vurgulanmaktadır. Biliyorum hep aynışeyi vurguluyorum ve bu size ağır geliyor ancak gerçek olanşu ki siz zaten Kuran’ın anlamını hem okuma fiili olarak hem42
de okuyup hayata geçirebilmek açısından gerekli çabayıgösterdiğinizde zaten sizden bundan öte istenen bir şey yok.Neyse konumuza dönelim. Zümer suresi 55. ayette ikinokta vurgulanmaktadır:1-) O’na dönüp teslim olma fiilinin ancak “Rabbinizdensize indirilenin en güzeline uyun’” ayetindeki gibi Kuran’ınanlamını okuyarak onu düşünsel ve yaşamsal olarak hayatageçirmeye bağlı olduğu.2-) Bu azabın, eğer vaktinde Kuran’dan öğüt almazsanız,“Farkında olmadığınız bir anda, ansızın” olabileceğidir.“Yanız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardımdileriz” ayetin kapsamı dışında kalan, yani O’ndan başkasınakulluk edenler hakkında bir açıklamayı Kuran’da Müminsuresi 47-51. ayetlerde görebiliriz:“O vakit onlar ateş içinde çekişir dururlar. Horlanantakım, böbürlenen takıma şöyle der: “Biz sizin uydularınızolmuştuk. Şimdi şu ateşin bir kısmını olsun bizden uzaktutabilir misiniz?” Böbürlenen takım şöyle konuşur: “Gerçekşu ki hepimiz, ateşin içindeyiz. Allah, kullar arasında hükümvermiş.” Ateştekiler, cehennem bekçilerine şöyle der:“Rabbinize yakarın da azabı bizden bir gün olsun hafifletsin!”Bekçiler derler ki, “Resulleriniz size açık-seçik kanıtlargetirmez miydi?” Derler ki: “Elbette getirirlerdi!” Bekçiler,“O halde yalvarın durun; inkarcı nankörlerin yakarışlarıçıkmazda kalım gitmiştir” diye cevap verirler. Şu bir gerçekki, biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatındahem de tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardımedeceğiz.”Bu dünya hayatında anlaşılıyor ki dünya hayatında, enbaşta dini konular olmak üzere, siyasi, ulusal, ırksal,43
mezhepsel konular gibi pek çok konuda  kendini lider ilaneden ve gösteren,  bu görüntü sayesinde böbürlenen bir sınıfve Allah’a kulluk etmek yerine birilerinin mutluluğunu,çıkarını, refahını, kendi benliğini ayaklar altına almak uğrunabile gözeten, onlara kulluk eden, onların uyduları olan birkişiliksizler takımı vardır. Fakat mutlak gerçek şudur kiRahman, ne kendi ilahlık vasıflarının birileri tarafındanpaylaşılmasını kabul etmekte, ne de O’nun dışındaki birileriniO’na yaklaştırıcı olarak kabul etmektedir. Rahman, yalnızcakendisinin varlığının ve birliğinin tanınmasını istemekte ve neüstünlük taslayan ne de aşağılıklık taslayan, yani daha önceanlattığımız tüm benlik psikolojisinde, yalnız O’na kullukeden bireyler istemektedir.Alemlerin Rabbinin gönderdiği kitapları ve resulleriyalanlayanlar ve O’na ortak koşanlar hakkında Kuran Müminsuresi 69-76 ayetlerde şunları söyler:“Bakmadın mı Allah’ın ayetleri hakkında tartışanlara,nasıl döndürülüyorlar! Kitabı ve resullerimiz aracılığıylagönderdiğimiz yalanlayanlar, yakında bilecekler! O zaman,boyunlarında bukağılar, zincirler, sürüklenecekler. Kaynarsuyun içine. Sonra ateşte yakılacaklar. Sonra onlara şöyledenecek: “Ortak koştuklarınız nerede? Allah’ın berisindentaptıklarınız nerede?” Diyecekler ki: “Bizden uzaklaşıpkayboldular. Doğrusu biz daha önce hiçbir şeyeyakarmıyormuşuz.” Allah inkar edenleri böyle saptırır. Bütünbunlar, yeryüzünde haksız yere sevinç şımarıklığına düşmeniz,kasılıp kabarmanız yüzündendir. Girin cehenneminkapılarından; uzun süre kalacaksınız içeride. Kibirlenenlerinbarınağı ne de kötüymüş.”Ayetlerden anlaşılıyor ki kaynar su, ateş, bukağılar gibiçeşitli azaplar, günahkar ve kendi uydurduğu hayaller ve44
sanılar etrafında kendi benliğinden uzaklaşan ve uydurduklarıyalanlar yüzünden ortak koşanları kendine getirmekte veonlara bu büyük azaptan sonra “Ortak koştuklarınız nerede?”diye sorulduğunda, “Bizden uzaklaşıp kayboldular. Doğrusubiz, daha önce hiçbir şeye yakarmıyormuşuz” cevabınıvermektedirler. Ayetlerde dikkati çeken bir başka önemlidetay daha vardır. Allah, her zaman ne yakın olan,yakınlaşılmak istenen ve ölüm sonrasında ise kavuşulandır.Ortak koşulanlar ise bahsettiğimiz uyduların, kula kulolanların, ölüm sonrasında onları terk eden ve birbirlerindenuzaklaşanlardır. Ortak koşanlar, “Kuran bana geldikten sonrao saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için rezil edicidir” derkengerçek dostu sonsuza kadar kaybettiklerinin de farkındaolacaklardır.“Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardımdileriz” ayetinde Allah, Kuran’da Fussilet suresi 9-11.ayetlerde O’nun çağrısına karşı yerin ve göklerin cevabınıörnek gösterir:“De ki: “Siz, yerküreyi iki günde yaratana gerçektennankörlük edip O’na ortaklar mı koşuyorsunuz? AlemlerinRabbidir O.” O, yeryüzüne, denge ve dayanıklık sağlayandağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Veonda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyipduranlar için eşit miktarda olmak üzere. Sonra buhar / dumanhalindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi:“İsteyerek veya istemeyerek gelin!” Onlar şöyle dediler:“İsteyenler olarak geldik!”Kuran gökleri ve yeri örnek göstererek müslümanları da“İsteyerek gelme” noktasına özen göstermeleri konusundauyarır. Şu unutulmamalıdır ki isteyerek içine girilen bir45
düşünce ve arayış süreci istemeden yapılan şekli ve köribadetten kat ve kat daha iyidir. Üstelik kalbi temiz yani özolarak müslüman  olan kullar hakkında Kuran şöyle bir müjdeverir: (Fussilet 30-33)“Şu bir gerçek ki, “Rabbimiz Allah’tır!” deyip sonra hiçşaşmadan yol alanlar üzerine, melekler ha bire iner de şöylederler: “Korkmayın, üzülmeyin! Size vaat edilen cennetlesevinin. Biz sizin, dünya hayatında da ahrette de dostlarınızız.Cennette sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Oradasizin için istediğiniz her şey var. Gafur ve Rahim Allah’tan birikram olarak.” Allah’a çağırıp / yakarıp barışa / hayra yönelikiş yapan ve “Ben müslümanlardanım / Allah’a teslimolanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?”Ve Kuran, müslümanları , onların ödülleri ve ışıklarıvardır, diye tanımlar. Bu ödül ve ışığın yalnızca ahretle sınırlıolmadığını, dünya hayatında da hayat ne kadar zor olursaolsun, geçerli olabileceğini de eklemeliyiz.Kuran, dünya hayatında kendisinin okunmasını, üzerindedüşünülmesini ve hayatı algılayış biçiminin yaşamageçirilmesini, hayatın birinci öncelikli görevi sayar. Şöyle ki:Hayatın ve düşünmenin amacı, hayatta ne için, hangi sebeplerden dolayı var olduğunu öğrenmektir. Bu sebepleri vehayattan sonra başlayacak olan ölüm ötesi hayatta olacaklarıbizlere ilahi kitaplar ve en son olarak da Kuran bildirir. Kısabir tanımlamayla, Allah insanları neden yarattığını bize şuayetle açıklar: “Ben insanları ve cinleri yalnızca bana kulluketsinler diye yarattım.” O halde hayatın amacının Allah’akulluk ve Allah yolunda yaşamak olduğunu varsayarsak bununnasıl ve ne şekilde olacağını, felsefi / düşünse altyapısını bizeKuran verir. Şu halde Kuran’ın anlamı hayat boyuncaokunması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir olgu olarak46
karşımıza çıkmaktadır. Rahman, Kuran’ın üstününörtülmesinin, görmezlikten gelinmesinin ve saklanmasının isedönüşü olmayan bir yabancılaşma ve uzaklaşma olduğunusöyler (Fussilet 52-54)“De ki: “Söyleyin bakalım, o Kuran Allah katından ise,siz de onu inkar ettinizse / onun üstünü örttünüzse, dönüşüolmayan bir yabancılaşmaya düşenden daha sapık kimvardır?” Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerininiçinde göstereceğiz. Ta ki onun hak olduğu kendilerine ayan-beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu,senin Rabbine yetmez mi? Dikkat edin, onlar Rablerinekavuşma konusunda bir şüphe içindedirler. Gözünüzü açın!Allah Muhit’tir, her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.”Aynı Kuran, Kamer suresinde, aşağıda vereceğim yeminikelimesi kelimesine değişmeden dört kez tekrarlar. (Kamer17-22-32-40)“Yemin olsun ki, biz, Kuran’ı öğüt ve ibret içinkolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!”Görüldüğü gibi Kuran kendisinin anlamınınokunmadığını bildirmekle birlikte kendisinin hem anlamınınokunmasını hem de üzerinde düşünülmesi gerektiğinibildirmekte ve kendisinin de açıkça bildirdiği gibi kendisininüzerinde düşünülmediğinden şikayet etmektedir. Bu yemininaynı sure içinde her azap hadisesinin hemen ardından dört kezvurgulanarak verilmesinin sebebi daha önceki toplumların daaynı günümüz toplumlarının kendilerine indirilen vahyiokumamaları gibi kendilerine gelen mesajdan yüzçevirmeleridir. Şura suresi 5-9. ayetler şöyledir:47
“Gökler, üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyor. Meleklerde Rablerinin hamdiyle tespih ediyorlar ve yeryüzündekileriçin af diliyorlar. Gözünüzü açıp kendinize gelin! Allah’tırancak hep affeden, hep merhamet eden. O’nun berisindenveliler edinenlere gelince, onlar üzerine gözcü de Allah’tır.Sen değilsin onlara vekil. İşte böyle! Biz sana Arapça birKuran vahyettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını veçevresindekileri uyarasın. Ve toplama günü konusunda dauyarıda bulunasın. Hiç kuşku yok o günde. Bir bölükcennettedir, bir bölük ateşte. Eğer Allah dileseydi onları birtek ümmet elbette yapıverirdi. Fakat O, dilediği kişiyi /dileyeni rahmetine sokar. Zalimlere gelince, onlar için ne birdost vardır ne de bir yardımcı. Yoksa O’ndan başka veliler miedindiler? Allah! O’dur gerçek dost. Ölüleri o diriltir. O herşeye güç yetirir.”Bu ayetlerde affeden ve merhamet edenin ancak Allaholduğu, Allah’ı bırakıp da peşinden gidilen birtakım velilerin,ancak bir aldatmaca olduğu ve ateş karşısında insan hiçbiryarar sağlamayacağı, Kuran’ın tüm dünya halkına gönderilmişevrensel bir kitap olduğu, Allah’ın insan için olabilecek engerçek ve en samimi dost olduğu, O’ndan başka birtakımveliler edinmenin Allah katında öfkeyle karşılandığıbildirilmektedir. Ve Şura suresi 13-22. ayetler şöyledir:“Sizin için, dinden, Nuh’a önerdiğini, sana vahyettiğini,İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya önerdiğimizi şöyle diyerekkanunlaştırdı: “Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalarayrılmayın!” Onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çokağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakkayönelenleri kendisine iletir. Kendilerine ilim geldikten sonra,sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalarabölündüler. Eğer belli bir süreye kadar erteleme sözü48
Rabbinden gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi.Onların ardından kitaba mirasçı olanlar da onun hakkında,işkillendiren bir kuşku içindedirler. İşte bunun için sen çağrıdabulun / dua et ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü. Onlarınboş arzularına uyma ve şöyle de: “Allah’ın kitaptanindirdiğine inandım. Aranızda adaleti sağlamaklaemrolundum. Allah’tır, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz.Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size! Bizimle sizinaranızda delil yok. Allah bizi bir araya toplayacaktır / aramızıbulacaktır. Dönüş O’nadır.” Kabul edilişinin ardından Allahhakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katındageçersizdir. Bunların üzerine öfke, kendilerine şiddetli birazap vardır. Gerçeğe ilişkin kitabı ve ölçüyü indiren oAllah’tır. Nereden bileceksin, belki de kıyamet saati çokyakındır! Ona inanmayanlar onun çabucak gelmesini isterler.İman edenlerse ondan ürperirler ve bilirler ki o haktır. Dikkatedin, kıyamet saati hakkında tartışıp duranlar, geri dönüşüolmayan bir sapıklığın tam içindedirler. Allah, kullarına çoklütufkardır; dilediğini rızıklandırır. O’dur en güçlü, O’dur enyüce. Ahiret ekinini isteyenin o ekinini arttırırız; dünya ekiniisteyene de ondan veririz. Ama böylesi için ahrette bir nasipyoktur. Yoksa, onların, dinden Allah’ın izin vermediği şeyikendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrımailişkin söz olmasaydı, aralarında mutlaka hüküm verilirdi. Ozalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.Kazandıkları tepelerine inerken o zalimlerin korkudantitrediklerini göreceksin. İman edip barışa / hayra yönelik işleryapanlarsa cennetlerin bahçelerindedirler. Rableri katındakendileri için her şey vardır. İşte budur o büyük lütuf.”Kuran 13. ayette dinde tarikatlar, mezhepler ve cemaatlergibi fırka başlığı halinde her çeşit gruplaşmayı şirk olarakadlandırmakta ve dinde Allah’ın birliğine ve Kuran49
müslümanı modeline bağlı bir modelin, şirke bulaşanlar içinkaldırılamayacak bir olgunluk seviyesi olduğunubelirtmektedir. İslam dini Kuran’da ilah olarak Rahman veRahim Allah, kitap olarak Kuran ve diğer eski kitaplarındeğiştirilmemiş halleri, peygamber olarak da başta sonpeygamber olmak üzere tüm peygamberleri içine alan birmodel içerir. Kuran bunu yaparken tercihini biz şunlardanız yada biz bunlardanız denen İslam dışı grupsal oluşumları(mezhepler, cemaatler, tarikatlar vs) değil, kul ile Allaharasında herhangi bir aracının olmadığı bir modeli tercih eder.Nitekim Şura suresi 13. ayet, “Allah dilediği kendisi için seçerve hakka yönelenleri kendisine iletir” demekle “Bizşunlardanız, biz bunlardanız veya biz şu mezhepteniz”diyenlerin herhangi bir sonuca varamayacağını, “Allahdilediğini kendisi için seçer” derken ilk seçim hakkınınkendisine ait olduğunu, “Ve hakka yönelenleri kendisineiletir” derken kendisinden gelen hidayetle kulun gerçeğigörmesinin ardından kul Allah’a yönelirse, onu dosdoğru yolakılavuzlayacağını belirtmektedir. 14. ayette ise bu şekildemezheplere, cemaatlere, fırkalara bölünenlerin İslam dininden,İslam içi gibi görünen gruplaşmaların nedeninin sadecearalarındaki kıskançlık olduğunu belirtmektedir. 15. ayette iseKuran İslam inanç sisteminin bireysel bir inanç sistemiolduğunu vurgulamaktadır.“İşte bunun için sen çağrıda bulun / dua et veemrolunduğun gibi dosdoğru yürü. Onların boş arzularınauyma ve şöyle de: “Allah’ın kitaptan indirdiğine inandım.Allah’tır bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz. Bizimamellerimiz bize, sizin amelleriniz size! Bizimle sizin aranızdadelil yok. Allah bizi bir araya toplayacaktır / aramızıbulacaktır. Dönüş O’nadır.”50
15. ayette peygambere şöyle demesi emredilmektedir:“Allah’ın kitaptan indirdiğine inandım. Aranızda adaletisağlamakla emrolundum.” Peygamberimiz bunu derken imanetme, inanma meselesinin bireysel bir mesele olduğunubildirmektedir. “Allah’ın birliğine inandım ve O’na imanettim” demek farklı bir şeydir, “Biz şu mezhebin kurallarınagöre namazı şu şekilde kılıyoruz” demek farklı bir şeydir.Birincisi kendini Rahman’a karşı konumlandıran insanınsesidir, ikincisi ben şu mezhebe göre şöyle yapıyorum diyenKuran’dan uzak kalmış kişinin. Eğer Kuran’ı okusaydı dermiydi?Şura suresi 16-22. ayetler şöyledir:“Kabul edilişinin ardından Allah hakkında tartışmayagirenlerin delilleri Rableri katında geçersizdir. Bunlarınüzerine öfke, kendilerine şiddetli bir azap vardır. Gerçeğeilişkin kitabı ve ölçüyü indiren o Allah’tır. Nereden bileceksin,belki de kıyamet saati çok yakındır. Ona inanmayanlar onunçabucak gelmesini isterler. İman edenlerse ondan ürperirler vebilirler ki o haktır. Dikkat edin, kıyamet saati hakkında tartışıpduranlar, geri dönüşü olmayan bir sapıklığın tam içindedirler.Allah, kullarına çok lütufkardır; dilediğini rızıklandırır. O’duren güçlü, O’dur en yüce. Ahire tehinin isteyenin o ekininiarttırırız; dünya ekini isteyene de ondan veririz. Ama böylesiiçin ahrette bir nasip yoktur. Yoksa onların, dinden, Allah’ınizin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var?Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında mutlaka hükümverilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azapöngörülmüştür. Kazandıkları tepelerine inerken o zalimlerinkorkudan titrediklerini göreceksin. İman edip barışa / hayrayönelik işler yapanlarsa cennetlerin bahçelerindedirler. Rablerikatında kendileri için, diledikleri her şey vardır. İşte budur obüyük lütuf.”51
Bu ayetlerde Allah’a iman etmelerinin ardından, fırkalaraayrılan ve bu mezheplerin, tarikatların, cemaatlerin her birininbirbirinden ayrı kurallarıyla, Allah’ın birliğini bırakıp bugrupların kuralları hakkında birbiriyle tartışmaya giren,dolayısıyla Allah’ın birliğine iman etmelerinin ardından diniçinde kaosa, ayrışmaya girenlerin Allah katında öfke konusuolduğu ve bunları büyük bir azabın beklediği bildirilmektedir.17. ayette de belirtildiği gibi gerçeklik kavramının tekaçıklayıcısı Kuran’ın anlamıdır. Kuran’da haber verilenkıyamet günü hakkında tartışanların durumu 17 ve 18.ayetlerde verilmektedir. İnkar eden mezhep, tarikat ehli dinde,dinden olmayan pek çok kural uydurdukları gibi aslındainanmadıkları kıyamet günü hakkında da pek çok hurafe, sanıve tartışmalı söz uydururlar. Bu yüzden 18. ayette debelirtildiği gibi onun çabucak gelmesini isterler. İman edenlerise kıyamet saatinin hak olduğunu bilirler ve ondan ürpertiduyarlar.20-22. ayetlerde bu mezhep, cemaat, tarikat gibi gruplarınbaşka özelliklerine dikkat çekilmektedir. Onlar dünya hayatınıisterler, ahiret gününe inanmazlar gerçekte. Bir başkaözellikleri de Allah’ın Kuran’da indirmediği şeyi kendileri içintartışmalarla dolu yasalar haline getirmeleridir. Bugün İslamdinini rehberleri olarak nitelendirilen ilmihaller ve yalanhadislerle dolu hadis kitaplarının yaptığı da budur. Dindeolmayan şeyi din kuralıymış gibi kural haline getirmek,insanları tartışmalarla dolu yanlış hükümler içindekıvrandırmak ve kendilerine mevki sahibi olma adına dinikullanmak.“Dosdoğru giden yola ilet bizi. Kendilerine nimetverdiklerinin, üzerine gazap dökülmemişlerin, karanlık veşaşkınlığa saplanmamışların yoluna.”52
Bu aşamada Kuran, Fatiha suresinde durum belirtmesürecinden, dua sürecine girmektedir. “Dosdoğru giden yolailet bizi” derken, ayette bahsedilen olgu hep daha iyi, hep dahagüzel hep daha doğruya iletilmektir. Kuran’ın Nur suresinin35-38. ayetlerine bakalım:“Allah, göklerin ve yerin Nur’udur. O’nun nurununörneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, birsırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuyada batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacındanyakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışıksaçar. Nur üzerinde nurdur O. Allah, dilediğini kendi nurunakılavuzlar. Allah, insana örnekler verir. Allah her şeyibilmektedir. Kandil, Allah’ın yükseltilmesine ve içinde adınınanılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O’nutespih eder. Öyle erler vardı ki, bir ticaret de bir alışveriş deonları Allah’ın zikrinden / Kuran’ından, namazı / duayı yerinegetirmekten, zekat vermekten alıkoyamaz. Onlar kalplerlegözlerin döneceği / yer değiştireceği günden korkarlar. KiAllah kendilerine, yapıp işlediklerinin en güzelini versin velütfundan onlara artışlar sağlasın. Allah, dilediğini hesapsızcarızıklandırır.”İnsan için amaçlanan şey Rabbine, O’nun hoşnut olacağıbir biçimde kavuşmaktır. Ve ayette bahsedilen dosdoğru yol,bu şekilde Allah’ın hidayetiyle O’na, O’nun ışığınakavuşmaktır. Fakat burada biraz diyalektik felsefe yapmamızgerekiyor. Çünkü Ahzab suresi 72-73. ayetler şöyledemektedir:“Biz, emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlaronu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok53
zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi. Bunun böyleolması, Allah’ın; ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlara, şirkesapmış erkeklerle şirke sapmış kadınlara azap etmesi, müminerkeklerle mümin kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir.Allah Gafur’dur, Rahim’dir.”Ayetlerden anlaşılması gereken şudur. İnsanın kendibaşına tertemiz, günahsız ve tam, mutlak bir doğru yol üzereRabbine varması imkansızdır. Çünkü insan yaratılış itibariyleçok zalim ve çok cahildir. Ayrıca insanın içinde bulunduğudünya da öylesine karanlık ve öylesine aşağılıklıklarla doludurki insanın bu dünyada kirlenmemesi imkansızdır. Bunu Kuranşu şekilde açıklar. Tin suresi şöyledir:“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…Yemin olsun incir’e, zeytin’e, Tur-i Sina’ya, ve şugüvenli kente ki. Biz insanı gerçekten en güzel şekildeyarattık. Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne / aşağıların enaşağısına çevirip attık. İman edip barışa / hayra yönelik işleryapanlar müstesna. Bunlar için kesintisiz bir ödül vardır.Böyle iken dini sana ne yalanlatır? Allah, yargıçların en güzelhüküm vereni değil mi?”İnsan, içinde bulunduğu gerek psikolojik gerek fizikselgünahlardan ancak din yoluyla sıyrılabilir. Ahzab suresi 73.ayette de belirtilmiştir ki bilinmesi gereken, insanın kendidoğruları, kendi sevapları yoluyla değil Allah’ın affıyla veO’nun insanın tövbelerini kabul etmesi yoluylakurtulabileceğidir. Bununlar birlikte Kuran azabın yalnızcaikiyüzlü insanlarla, şirke sapanlara yapılacağınıbildirmektedir. Dikkat ederseniz ayetlerde “inanmayan”tanımı kullanılmamaktadır. Kuran “inanmayan” tanımı yerine“kafir” tanımını kullanır. Yani “kafir” burada, doğru olduğunu54

bile bile inkar eden, “inkarcı” demektir. Ve bu şekilde doğruolduğunu bile bile inanmamak veya inkar etmek deikiyüzlülük tanımının içine girer. Yani iç benlik Kuran’ın veAllah’ın birliğinin hak olduğunu bilmektedir fakat inkarcı bilebile tam tersini söyler. İkiyüzlülük kavramı bu anlamdainkarcı ve kafir tanımlarını kapsar.Artık kitabımızın son satırlarını yazarken, eserimiziSaffat suresinin son ayetleriyle bitiriyoruz. Ve şunu daekliyoruz. “Hamd alemlerin Rabbi Allah’adır” kavramıdünyada anlaşılması gerektiği gibi ahrette ve kıyamet günü deanlaşılacak bir kavramdır. Gerçek şu ki cennet de cehennemde, dünya da ahiret de, gönderilen peygamberlerin ateştendaha yakıcı sözleri de hep O’nun yüceliğini anlaşılmasıiçindir. Dönüş O’nadır. Ve Saffat suresi 159- son ayete kadarşöyledir:“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…Allah arınmıştır bunların nitelemelerinden. Allah’ınsamimi, seçkin kulları, bunların yaptığından uzaktır. Siz vekulluk ettiğiniz şeyler, O’na karşı kimseyi fitneyedüşüremezsiniz. Cehenneme salınacak olan müstesna. Bizim,istisnasız, her birimizin bilinen bir makamı vardır. O saf safdizilenler elbette biziz! O durmadan tespih edenler elbettebiziz! O inkarcılar şunu da söylüyorlardı: “Eğer katımızda,öncekilere verilenlerden bir öğüt / bir düşündürücü olsaydı,elbette biz de Allah’ın samimi kullarından olurduk!” Fakatardından onu inkar ettiler. Yakında bilecekler. Yemin olsun,elçi olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüzhükümleşmişti: Onlar, yardım görenlerin ta kendileriolacaklar. Ordularımız galip gelenlerin ta kendileri olacaklar.Bir vakte kadar onlardan yüz çevir! Gözün üstlerinde olsun;yakında görecekler. Azabımız gelsin diye acele mi ediyorlar?Azap, yurtlarına indiğinde, uyarılanların sabahı ne kötü55

olacaktır! Yüz çevir onlardan belli bir vakte kadar! Ve görneler olacak. Onlar da görecekler. Senin Rabbinin, o ululuk vekudretin Rabbinin şanı yücedir onları verdiği sıfatlardan!Selma olsun tüm hak elçilerine! Hamd olsun alemlerin RabbiAllah’a

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...