17 Aralık 2013

ATAÜRK'ÜN KURDUĞU TBMM 'DE ,PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNÜ MİLLİ BAYRAM İLAN EDİLMİŞTİ!!!




ATAÜRK'ÜN KURDUĞU TBMM 'DE ,PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNÜ 

MİLLİ BAYRAM İLAN EDİLMİŞTİ!!!


ATATÜRK 'ÜN İSLAM DİNİNE BAĞLILIĞI

07 Ocak 2010 08:12

        
 TBMM'NİN 90. yılı nedeniyle açılan '90 yılda 90 belge' isimli sergide ilginç bir belge yer alıyor. Bu belgeye göre İlk Meclis, Kutlu Doğum Günü'nü, Millî Bayram kabul etmiş ve bu bayram 12 yıl süreye resmen kutlanmış
      Atatürk'ün başkanlığını yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisi, Peygamber Efendimiz'in (sas) doğum gününü 'milli bayram' ilan etmiş.
27 Nisan e-muhtırasına sebep gösterilen Kutlu Doğum Günü'nü milli bayram olarak öneren yasa teklifi, Saltanat'ın kaldırılmasından bir gün sonra Meclis gündemine getirildi. Cumhuriyet'in ilanından beş gün önce de kabul edilen yasa 12 yıl yürürlükte kaldı. Kutlamalar yapılmadığı gerekçesiyle 1935'te iptal edilmiş.
TBMM'de önceki gün Meclis Başkanı M.Ali Şahin, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan '90 yılda 90 belge' isimli sergide ilginç bir belgeye yer verildi. Türk Demokrasi tarihini gözler önüne seren belgeler arasında Meclis'in Peygamber Efendimiz'in (sas) doğum gününü milli bayram olarak kabul etmesi de yer alıyor. "12 Rebiülevvel gecesiyle gününün Milli Bayram olmasına dair teklif ile kanun metni" başlıklı belgenin hikayesi oldukça ilginç. Saltanat, Cumhuriyet'in ilanından önce 1 Kasım 1922'de kaldırılmıştı. Bir gün sonra yani 2 Kasım tarihi 12 Rebiülevvel'e yani İslam Peygamberi'nin doğum gününe denk geldi. Aynı gece Mevlid Kandili kutlanacaktı. Yozgat mebusu Süleyman Sırrı Bey, hem alınan kararları kutlamak hem de Mevlid-i Nebevi'yi anmak için dua okunmasını, bir de top atılmasını önerdi. Burdur mebusu İsmail Suphi Bey'in önerisi ise ilgi çekiciydi. Bu günün milli bayram olmasını teklif etti. İcra Vekili Reisi Rauf Bey, her iki teklifi de birleştirerek 1-2 Kasım gecesi ve ertesi günün 'milli bayram' olmasını önerdi. Bu teklif Meclis'i oluşturan milletvekilleri tarafından sevinçle karşılandı. Yapılan oylamada da kabul gördü. Rauf Bey'in teklifi Meclis'te müzakere edildikten sonra 24 Ekim 1923'te kabul edildi.
Hz. Muhammed'in doğum gününün milli bayram kabul edilmesi Cumhuriyet'in ilanıyla aynı günlere denk geldi. Bu kanundan 5 gün sonra 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi. İki kutlamanın tarihlerinin yakın olmasının 'Hakimiyet Bayramı'nı gölgede bıraktırarak, unutturduğu öne sürülüyor. Hakimiyet Bayramı, tam 12 yıl yürürlükte kalmasına rağmen hiçbir zaman kutlanmayan bayram olarak da tarihe geçti. 12 Rebiülevvel Gecesiyle Gününün Milli Bayram Adinde Dair Kanun şöyle: Leyle-i Viladet Hazreti risaletpenahiye müsadif olup Türkiye'de saltanat-ı şahsiyenin ilgasıyla hukuk-ı saltanatın uhde-ı millete istikrarını ve hakimiyet-i milliyenin teessüsünü suret-i katiyede tesbit eyleyen kararın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce kabul edildiği 12 Rebiülevvel gecesi ile günü Hakimiyet Bayramı addolunmuştur.
(Zaman)

DİNDAR BİR VATAN EVLADI: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK









DİNDAR BİR VATAN EVLADI: 

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK



Yarım yüzyılı aşkın bir süredir bazı ideolojik çevreler tarafından Türk halkına son derece çarpık bir mantık aşılanmaya çalışıldı.

Oysa, Atatürk'ün hayatı ve düşünceleri araştırılıp incelendiğinde, materyalist kesimlerin öne sürdükleri bu tür iddiaların bütünüyle gerçek dışı olduğu ortaya çıkar. Gerek Atatürk'ü yakından tanıyan kişilerin aktardıkları bilgiler, gerekse Atatürk'ün hayatını anlatan güvenilir kaynaklar incelendiğinde, Atatürk'ün sarsılmaz bir Allah inancına sahip, Kuran-ı Kerim'i kendisine rehber edinmiş samimi bir Müslüman olduğu görülecektir.

Atatürk'ün sağlam bir İslam inancına sahip olduğu, çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarda da açıkça kendini göstermektedir. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderimiz'in ortaya koyduğu uygulamaları incelediğimizde de, bunların dinimizin özüne ve Kuran-ı Kerim'de tarif edilenlere uygun olduklarını görürüz.

Atatürk'ü dinden uzak ve materyalist bir kişi olarak göstermek isteyenler şunu iyi bilmelidirler ki, Atatürk hayatı boyunca, temelini materyalizmden alan komünizme karşı büyük bir mücadele vermiştir. Bu konuyla ilgili olarak da, "Şurası unutulmamalıdır ki; Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir." (Faruk Şükrü Yersel, Eskişehir Gazetesi, 1926) talimatını vermiştir.

Bizlere yani Türk Ulusu'na düşen vazife ise Atamızı, onun ilkelerini, fikir ve düşüncelerini en doğru bilgilerle tanımak, halkımıza tanıtmak ve gelecek nesillere aktarmaktır.


Yarım yüzyılı aşkın bir süredir bazı ideolojik çevreler tarafından Türk halkına son derece çarpık bir mantık aşılanmaya çalışıldı.

Oysa, Atatürk'ün hayatı ve düşünceleri araştırılıp incelendiğinde, materyalist kesimlerin öne sürdükleri bu tür iddiaların bütünüyle gerçek dışı olduğu ortaya çıkar. Gerek Atatürk'ü yakından tanıyan kişilerin aktardıkları bilgiler, gerekse Atatürk'ün hayatını anlatan güvenilir kaynaklar incelendiğinde, Atatürk'ün sarsılmaz bir Allah inancına sahip, Kuran-ı Kerim'i kendisine rehber edinmiş samimi bir Müslüman olduğu görülecektir.

Atatürk'ün sağlam bir İslam inancına sahip olduğu, çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarda da açıkça kendini göstermektedir. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderimiz'in ortaya koyduğu uygulamaları incelediğimizde de, bunların dinimizin özüne ve Kuran-ı Kerim'de tarif edilenlere uygun olduklarını görürüz.

Atatürk'ü dinden uzak ve materyalist bir kişi olarak göstermek isteyenler şunu iyi bilmelidirler ki, Atatürk hayatı boyunca, temelini materyalizmden alan komünizme karşı büyük bir mücadele vermiştir. Bu konuyla ilgili olarak da, "Şurası unutulmamalıdır ki; Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir."(Faruk Şükrü Yersel, Eskişehir Gazetesi, 1926) talimatını vermiştir.

Bizlere yani Türk Ulusu'na düşen vazife ise Atamızı, onun ilkelerini, fikir ve düşüncelerini en doğru bilgilerle tanımak, halkımıza tanıtmak ve gelecek nesillere aktarmaktır.
Atatürk, Allah'ın birliğini, büyüklüğünü şu samimi sözlerle ifade etmiştir:
"Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Koyduğu esas kanunlar, Kur'ân-ı Azimüşşan`daki ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Bütün ilahi kanunları yapan Cenab-ı Hak`tır." (Atatürk`ün S ve D. c. 2, s. 93)
Atatürk, Kuran-ı Kerim'e olan bağlılığını onu 'Kitab-ı Ekmel' yani (En Mükemmel Kitap) diye tanımlayarak dile getiriyordu. Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşkü'ne hafızları çağırtarak sık sık Kuran okutmuş, ayetler üzerinde incelemelerde bulunmuş ve hafızlarla meal ve tefsir konularında fikir alış verişinde bulunmuştu.
Atatürk özel sohbetlerinde pek çok kez dindar olmanın gerekliliğinden, Peygamber Efendimiz'in hayatından, Asr-ı Saadet ve Hülefayı Raşidin (dört halife) dönemlerinden, dinimizin yüceliğinden, Allah'ın kudretinden söz etmiştir. İslam Dininin son ve mükemmel din, Peygamberimiz (sav)'in de son peygamber olduğunu her fırsatta vurgulayan Atatürk, ulusuna da dindar olmayı, dinini öğrenmeyi öğütlemiştir.

Atatürk, dinimizin akıl ve mantığa uygun olduğunu da aşağıdaki sözleriyle belirtmiştir:
"Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı." (Atatürk'ün S.D. II, 1923, s. 127)
İslam Dini hakkında bu kadar güzel fikirlere sahip olan ve her ortamda bu düşüncelerini dile getiren Atatürk, açıktır ki Allah'tan korkan, Allah'ın emirlerini elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışan bir Müslümandı. Atatürk, Çanakkale Zaferi`nde çarpışan Türk askerlerinin iman ruhunu şöyle anlatmıştır:
"Çanakkale İslâm'la korundu" diyen Atatürk şöyle devam ediyor: "Öleni görüyor. Üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. En ufak bir fütur (yılgınlık) bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur'ân, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyor. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesi`ni kazandıran bu yüksek ruhtur." (Atatürk`ün S ve D. c. 2, s. 93)

Atatürk; Peygamber Efendimizi çok iyi tanımış, onun üstün özelliklerini çeşitli vesilelerle anlatmıştır:

"O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar O, ölümsüzdür." (Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk ve Din Eğitimi, A. Gürtaş, s. 26)
"O'nun hak peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar. Hz. Muhammed (sav)'in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir'de kazandığı zafer, fani insanların karı değildir; O'nun peygamber olduğunun en kuvvetli işareti işte bu savaştır." (Hakikati Tasvir, "Ş. Günaltay'ın Anıları", A. Gürtaş, s. 26)
Atatürk'ün Hz. Muhammed (sav)'e yönelik övgü dolu sözleri ise şöyledir:
"Bütün dünyanın Müslümanları Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler." (Urduca Yayınlarda Atatürk, A.Ü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayını, 1979, s. 70-71)

"Büyük bir inkılap yapan Hazreti Muhammed (sav)'e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir." (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, s.)
Atatürk, laikliği, din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir. Bize düşen görev, Atatürk'ün de yaptığı gibi, İslam'ı savunmak ve Allah'ın dinini insanlara öğretmektir.
"Şurası unutulmamalıdır ki; Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir."
Darwinist, materyalist zihniyetle dünyada milyonlarca insanın ölümüne neden olan bu kanlı diktatörler, hadislerin tabiriyle AHİR ZAMAN DECCALLERİDİR.

Tam bir Türk milliyetçisi ve Türk-İslam Birliği taraftarı olan Atatürk'ün "Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir." sözü onun tüm bu deccallere ve zihniyetlerine karşı olduğunu göstermektedir. Komünizmle mücadele eden Atatürk ayrıca Türk-İslam Birliğinin en büyük savunucularından biri olarak bu birliğin önemine şöyle dikkat çekmiştir:
"Türk Birliği'nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk Birliği'ne inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır."

"Bütün İslam aleminin manen olduğu kadar maddeten de birlik içinde ve müttefik hale gelmesinden sadece sevinç duyarız. Bunun için de bizim kendi hudutlarımız içerisinde bağımsız olduğumuz gibi, Suriyeliler ve Iraklılar da milli hakimiyete dayalı bağımsız bir güç olarak ortaya çıkabilmelidirler."
25 Aralık 2008

ATATÜRK'ÜN NAMAZA KARŞI ÇIKANLARA CEVABI






ATATÜRK'ÜN NAMAZA KARŞI ÇIKANLARA CEVABI
          
Bu,yazıda Atatürk'ün din adamlarına ve dinî vecîbelerini yerine getirenlere karşı son derece saygılı olduğu yaşanmış bir örnekle anlatılıyor:
        Dosyayı hazırlayan Dumlupınar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Atatürk'ün din ve laiklik hakkındaki görüşlerinin “en az bilinen ve en çok istismar edilen” yönü olduğunu söylüyor.
Atatürk, 1930 yılında Fevzi Çakmak ile birlikte trenle yurt gezisine çıkar. Kompartımanında ülke sorunlarını konuşurlarken bir milletvekili içeri girip, Atatürk'ün kulağına bir şeyler söyler. Atatürk'ün kaşları çatılır, Fevzi Paşa'ya dönerek,
- "Paşam, lutfen beni takip ediniz, arkadaşlar bir haber getirdi, inceleyelim" der.
Birlikte diğer vagona geçtiklerinde yüksek rütbeli bir subayın kanepe üzerinde namaz kıldığını görürler. Atatürk, mareşale dönerek şöyle der:
- "Paşam, bu adamın (gammazcıyı işaret ediyor) biraz evvel kulağıma gizli bir şeyler söylediğini gördünüz. Bu adam muhafız kıtasına mensup yüksek rütbeli bir subayın namaz kıldığını gammazladı. Bu adam namaz kılmayı kendi aklınca suç görüyor. Durumu göstermek için sizi buraya kadar getirdim."
Atatürk ilk istasyonda milletvekilini trenden indirir ve gelecek dönem milletvekili seçilmesini de engeller.
     Bu yazı,T.C.Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayımladığı aylık Diyanet dergisinin Nisan 2008 sayısında “Atatürk, Din ve Din Adamları” konusundan alınmıştır..

ATATÜRK'TEN ÖZLÜ SÖZLER






ATATÜRK'TEN ÖZLÜ SÖZLER


  • Bir millete hizmet eden onun efendisi olur. 
  • Demokrasi esasına müstenit hükümetlerde, hakimiyet, halka, halkın ekseriyetine aittir.
  • En büyük iftiharım Türk olarak yaratılmamdır. 
  • Ulusal ekonominin temeli tarımdır. 
  • İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir.
  • Bizim milletimiz, vatanı için, hürriyeti ve egemenliği için fedakâr bir halktır.
  • Dünya vatandaşları, kıskançlık, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir.
  • Bir millet, zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür.
  • Arka üstü yatmak ve ömrünü çalışmadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuzda yeri yoktur, hakkı yoktur. 
  • Devlet, tüm vatandaşların, herhangi bir sanat ve meslekte, zamanımızdaki ilerlemelerin gerektirdiği dereede başarılı olmasıyla baki olur..
  • Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. 
  • Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller istiyor. 
  • Dünyada her şey kadının eseridir.
  • Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir. 
  • Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanı şaşırtacak bir nitelik alır.
  • Bir milletin kültür düzeyi üç safhada; devlet, düşünce ve ekonomideki çalışma ve başarılarının özüyle ölçülür. 
  • Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. 
  • Egemenlik, kayıtsız şartsız ulusundur.
  • Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller . ister.
  • Her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortaktır. #Ataturk
  • Halkın sesi, Hak'ın sesidir. #Ataturk 
  • Giriştiğimiz büyük işlerde, milletimizin yüksek kabiliyet ve yüksek sağduyusu başlıca rehberimiz ve başarı kaynağımız olmuştur. #Ataturk 
  • Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz.
  • Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya layıktır.
  • Vatan imar istiyor, zenginlik ve refah istiyor, bilim ve ustalık, yüksek uygarlık, hür düşünce ve hür yaşayış istiyor. 
  • Bugün mevcut fabrikalarımızda ve daha çok olmasını dilediğimiz fabrikalarımızda kendi işçimiz çalışmalıdır. 
  • İlim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişmesini kavramak ve izlemek şarttır.
  • Ben sporcunun çevik ve namuslusunu severim. Spor, ahlaktır.
  • Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.
  • Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
  • Milletin kaynağı, toplumsal hayatın temeli olan kadın ancak faziletli olursa görevini yerine getirebilir.
  • Öğretmen, yıllar sonra ödülünü alır.
  • Tüketici yaşamak iyi değildir. Üretici olalım.
  • Öğretmenler! Cumhuriyet sizden düşünceleri hür, vicdanı hür,irfanı hür nesiller ister.
  • Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep aynı cevherin damarlarıdır.
  • Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir.
  • Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.
  • Gençler, almakta olduğunuz terbiye ve irfanla insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli tims...
  • Milli ahlâkımız, medeni esaslarla ve hür fikirlerle beslenmeli ve güçlendirilmelidir.
  • Mesleki içtimai itibariyle dahi düsündüğümüz zaman biz hayatını, istiklalini kurtarmak için çalışan bir halkız.
  • DİNSİZ MİLLETLERİN DEVAMINA İMKAN YOKTUR ATATÜRK




    DİNSİZ MİLLETLERİN DEVAMINA İMKAN YOKTUR 

    ATATÜRK


    ATATÜRK ÜN AHLAKA KATKISI

        Atatürk'ün "dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur" sözüyle, İslam'ın Türk Milleti'nin bekası için taşıdığı önemi vurguladığı, bilinen bir gerçektir. Tarihsel ve toplumsal gerçeklere baktığımızda, bu sözün çok doğru olduğunu açıkça görürüz.
        Bir milletin fertlerini birbirine kenetleyen en güçlü bağ dindir. Tarih, ne kadar zor şartlar altında olursa olsun dini ve milli değerlerine sahip çıkan milletlerin her zaman ayakta durabildiğine dair sayısız örnekle doludur. Diğer taraftan dini bağları zayıf, hatta dinsiz toplumlar tarih sahnesinde çok kısa süreler boyunca yer alabilmişler ve zaman içinde asimile olup gitmişlerdir. 
    Peki bunun sebepleri nedir?
       1) Din, bir ahlak sistemi ve yaşayış biçimidir. İnsanlara doğruyu ve yanlışı açık olarak öğrettiğinden dolayı, dini değerlere sahip biri, iyiyle kötüyü birbirinden ayırmasını bilir. Dinin var olmadığı bir ortamda ise yardımlaşma, dürüstlük, hoşgörü, adalet, fedakarlık gibi değerlerin hiçbirinden söz etmek mümkün olmaz. Din yoksa, ahlak da;dürüstlük, fazilet, adalet de olmayabilir.Bu, kuşkusuz toplumun çürümesi ve yok olması anlamına gelir. 
        2) İnsanı insan yapan ahlaki değerler geçerliliğini yitirdiği ve yokolduğu taktirde, toplumun her kesimi ve her ferdi bundan nasibini alır. Her birey sadece kendisini umursayan ve diğer hiç kimseyi önemsemeyen birer ayrı "parça" haline gelir. Tümüyle dini bir kurum olan aile ve yine kaynağı din olan evlilik müessesesi ortadan kalkar.
       3) Bu çark bir kere işlemeye başladığı taktirde, devletin oturmuş düzenini ve milletin yerleşmiş dokusunu da akıl almayacak şekilde tahrip eder. Çünkü devlete bağlılık, vatan sevgisi gibi üstün vasıflar yine dini inançların sonucunda gelişmiş özelliklerdir. Dini olmayan, dolayısıyla vicdani duyguları gelişmemiş bir insanın milletini, bayrağını sevmesi, devletine hizmet şuuru içinde çalışması, karşılık beklemeden gece gündüz vatanı için nöbet beklemesi düşünülmeyebilir..
        4) Dine inancın ortadan kalkışının bir başka tehlikeli yönü, insanların yavaş yavaş psikolojik sorunlara mağlup olmaya başlamasıdır. Suç oranlarındaki artış, içki ve uyuşturucuya yöneliş, müstehcenlik patlaması, huzursuzluk ve çatışma ortamı toplumun psikolojik açıdan yıprandığının en somut alametleridir. Sosyal adaletsizlik ve ekonomik sıkıntılarla beslenen bu gerilim, kısa süre içinde adeta toplumsal bir cinnete dönüşür ve bunun sonucunda da toplum parçalanır. 
        5) Dini değerlerin, marksizm, anarşizm gibi bölücü ve terörist ideolojilere karşı en sağlam engeli teşkil ettiği tarih boyunca birçok tecrübeyle kanıtlanmıştır. Dini değerlerin ortadan kalkması halinde, kökeni marksist ideolojiye dayanan anarşi ve terörün hortlaması, terör örgütlerinin güçlenerek taraftar toplaması ve milli birliğimizi tehdit etmesi kaçınılmaz olacaktır.
        Tüm bunlara ve Atatürk'ün belirttiği "dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur"sosyolojik gerçeğinin tarihteki somut delillerine dayanarak söyleyebiliriz ki, Türkiye'nin bekası için dini kimliğimizin korunması ve güçlendirilmesi hayati öneme sahiptir.
        Büyük Önder Atatürk'ün tespit ettiği bu gerçek, geleceğimizin de şekillenmesinde büyük rol oynayacaktır. 2000'li yılları modern, çağdaş ve refah düzeyi yüksek bir Türkiye olarak karşılamak isteyenler, bunun ancak dini kimliğimizin korunması ile gerçekleşebileceğini bilmelidirler. 

    ATATÜRK' TEN SON MEKTUP




    ATATÜRK' TEN SON MEKTUP

    Siz beni hala anlayamadınız
    Ve anlayamayacaksınız çağlarca da
    Hep tutturmuş yıl 1919 Mayıs’ın 19’u diyorsunuz
    Ve eskimiş sözlerle beni övüyorsunuz
    Mustafa Kemal’ i anlamak bu değil
    Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
    Bırakın o altın yaprağı artık
    Bırakın rahat etsin anılarda şehitlerde
    Siz bana, neler yaptınız!ondan haber veriniz
    Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin?
    Mustafa Kemal’ i anlamak yerinde saymak değil
    Mustafa Kemal’ in ülküsü sadece söz değil
    Bana muştular getirin bir daha
    Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan
    Kuru söz değil iş istiyorum anladınız mı?
    Mustafa kemali anlamak avunmak değil
    Mustafa Kemal in ülküsü sadece söz değil
    Beni seviyorsanız eğer, anlıyorsanız
    Laboratuarlarda sabahlayın kahvelerde değil
    Bilim ağartsın saçlarınızı , kitaplar
    Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar
    Demokrasiyi getirmiştim size özgürlüğü
    Görüyorum ki hala aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş
    Birbirinize düşmüşsünüz halka eğilmek dururken
    Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen 
    Mustafa kemali anlamak işitmek değil
    Mustafa kemal ülküsü sadece söz değil.
    Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla
    Bilime sanata varılmaz rezil dalkavuklarla
    Bu vatan bu canım vatan sizden çalışmak ister.
    Paydos öğünmeye paydos avunmaya yeter, yeter
    HALİM YAĞCIOĞLU

    ATATÜRK/DİN VE LAİKLİK

                                                                 DİN BİREYİ ESAS ALIR
         S-1-Laiklik ne zaman  ve nasıl ortaya çıkmıştır?
          S-2-Kur an dan inanç özgürlüğüyle ilgili  ayetler bulunuz?
          S-3-Laiklik ve bireyler?
         S-4-“Kur an ın :Ey insanlar veya Ey adem oğulları”gibi hitpları hangi anlamları içerir?100
    S-5-İnsan daki sorumluluğun sebebi nedir?                                                                                                                                                                  “Biz bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik, Allah'ın korkusundan onu baş eğmiş, parça, parça olmuş görürdün. Bu misalleri düşünsünler diye insanlara veriyoruz.Haşr, 59/22-24
           O dağı Allah korkusundan çatlayarak başını eğmiş görürdün, o kaskatı dağ,o derece müteessir olur ve Allah'ın emirlerine saygı ile çatlayıncaya kadar itaat edip secdelere kapanırdı. Fakat Ahzâb Sûresi'nin sonunda bulunan"Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik.." (Ahzâb, 33/72) âyetinde geçtiği üzere, gökler, yer ve dağlar ilk teklifte emanetin ağırlığından yılarak yüklenmekten çekinmişti de onu, insan yüklenmişti. Bundan dolayı kitap indirilmesine dağların ne kaabiliyetleri vardır, ne de ihtiyaçları, ihtiyaç insanlarındır.Faraza büyük bir dağ üzerine indirilmiş ve dağa öyle bir şuur verilmiş olsaydı,göğe doğru başkaldırmakta bulunan o ulu dağ, bütün katılığına rağmen Allah korkusu altında her türlü itaatsızlığı bir kenara atarak çatlayıncaya kadar İlâhî emirlere boyun eğer ve son derece etkilenirdi. Binaenaleyh akıl ve şuur kabiliyeti ile emaneti yüklenen bir taraftan cehennem ateşi, diğer taraftan cennet nimetleriyle kuşatılmış, istikbale doğru gitmekte olan insanların bundan daha fazla etkilenmesi ve uyanık olmaları gerekirken İnsanlar, nefislerinin vazife ve istikbalini unutmuş, iyilik ve kurtuluş yollarını düşünmez olmuşlardır. Maksadı, insanların kalplerindeki katılık ve etkisizliğe karşı onları uyarmaktır. Nitekim şöyle buyrulması da buna işaret etmektedir. geçmiş ve geleceklerini düşünsünler, Allah'ın büyüklüğünü ve kudretini anlayarak yarın için ona göre hazırlanıp korunsunlar diye.
    S-6-Bu ayette verilmek istenen ana fikirler nelerdir?                                                                                                                                          “Göklerin     "...Ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün sürelerinin değişmesinde, insanlara fayda sağlamak üzere denizlerde gemilerin süzülüşünde, Allah’ın gökten indirip kendisiyle ölmüş yeri canlandırdığı yağmurda, ve yeryüzünde hayat verip yaydığı canlılarda, rüzgarların yönlerini değiştirip durmasında, gökle yer arasında emre hazır bulutların duruşunda, elbette aklını çalıştıran kimseler için Allah’ın varlığına ve birliğine nice deliller vardır.”(Bakara 164)
    S-7-. “Dirilten de, öldüren de(Varlığa bu sistemi koyan) O’dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesini sisteme bağlayan O dur. Düşünmez misiniz? “23/80(Müminun 80)Burada verilmek istenen mesajlar nelerdir?
    S-8-Bütün peygamberlerin getirdikleri ortak mesajlar nelerdir?Hepsinin mesajlarının ilk hallerinin Aynı olması ne demektir?
    S-9-Günlük hayat:102.Günlük hayatta dinin ne gibi emirleriyle muhatap oluyoruz?

    LAİKLİĞİ DOĞURAN NEDENLER 102
    A-Kilisenin,sanattan ,siyasete,ticarete her şeyi otoritesi altında tutması.
    B-Kilisenin Tanrı adına kendisini yetkili görmesi ve sorunlara cevap üretmesi.
    C-Kilisenin öne sürdüğü görüşlerin tartışılmazlığı,
    D-Kilisenin görüşlerini benimsemeyenlerin aforoz edilmesi…
               E-Din adamlarının etkili bir sınıf oluşturması,refah içinde yaşaması…..
       S-2-Türkiye de Laikliğin doğuş ve gelişim süreci?
    S-3-İnanç ve ibadet özgürlüğü neleri içerir?
            “Her fert baskı ve zorlama,tesir altında kalmadan fikir ve düşüncelerini açıklama,yayma,kanaatini açıklama özgürlüğüne sahiptir,kimse düşünce ve inancından dolayı kınanamaz,Herkes düşünce ve kanaatlerini,söz,yazı,resim veya başka yollarla  tek başına veya topluca açıklama ve yayma hakkına sahiptir.”(Anayasa maddesi)
    S-4-Laik nedir?Kime denir ?
                Tanımı:,Orta Çağ Avrupasında,kendilerini Tanrıya adamış Rahiplerin dışındaki insanlara /Kilisede görevli olmayanlara denirdi.
    S-5- M. Kemal Atatürk’ün dinimizle ilgili görüşlerinden örnekler veriniz?
    „Türk Kur’an ın arkasından koşuyor;Fakat onun ne dediğini anlamıyor,içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor.Benim maksadım;Arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın“7
    Atatürk'ün Hz. Muhammed (sav)'e duyulacak sevgiyi tarif ettiği sözleri ise şöyledir:
    “Büyük bir inkılap yapan Hazreti Muhammed (sav)'e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir.“14
    S-6-M. Kemal Atatürk ün dinimizle ilgili aşağıdaki sözünü tamamlayınız?
           “Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. 10

    S-7-Avrupa da Laikliğin çıkış/doğuş sebeplerini anlatınız?
    XIV .y.y. da Kilisenin toplumdaki gücünü/etkisini kırma yönündeki çabalar,Laikliği doğurmuş,bilimin karşısındaki kilise,etkinliğini kaybetmiştir..Avrupa’da Papaların krallara taç giydirmesi,insanları dinden çıkarma ve dine alma yetkilerinin kullanılması  ve bunun yanlışlığı insanları kiliseye karşı çıkmaya sevk etmiştir.
    S-8-Toplumun kaynaşması birlik ve beraberliği yönünden dinin önemini anlatınız?

    S-9-Atatürk ün ,Türk milletine daha dindar olmayı tavsiye ettiği sözünü yazınız?

    S-10-İlk meclisin açılışında,Atatürk’ün önderliğinde yapılan dini faaliyetleri anlatınız?
            Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü açılmıştır. Bu açılışın 21 Nisan 1920'de tüm Türkiye'ye gönderilen bildirgesi, bildirgeyi kaleme alan Atatürk'ün samimi dindarlığını açıkça gözler önüne seren tarihi bir belge niteliğindedir:
           1. Allah'ın yardımıyla 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
    2. Vatanın bağımsızlığı, yüksek halifelik ve saltanat makamının kurtarılması gibi çok önemli vazifeleri olan Meclisin açılış gününü, Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün kutsallığından faydalanmak ve açılmadan önce sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazı kılmak, Kuran ve namazın nurlarından faydalanmaktır. Namazdan sonra Peygamberimiz (sav)'in sakalı ve sancağı el üstünde olduğu halde Meclis binasına gidilecektir. Camiden buraya kadar olan merasim için Kolordu Komutanlığı'nca özel olarak askeri tertibat alınacaktır.
    3. O günün kutsallığını güçlendirmek için bugünden başlayarak valiliklerde, vali beyefendinin düzenlemesiyle hatim indirilecek, muhayiri şerif okunacaktır. Hatmin son kısımları Cuma namazından sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır
    4. Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı biçimde bugünden başlanarak Buhari ve hatm-i şerif okutularak Cuma günü ezandan önce salavat verilecek ve hutbede halife padişahımızın adı söylenirken, padişahımızın ve topraklarımızın bir an önce kurtuluşu ve mutluluğa erişmesi için dua edilecektir. Cuma namazı kılındıktan sonra hatim duası yapılarak yüce halifelik ve saltanat makamının ve bütün yurdun kurtulması uğrundaki milli çalışmaların kutsallığı ve milletin her bireyinin kendi temsilcilerinden oluşan Büyük Millet Meclisi'nin vereceği vatan görevlerini yerine getirmesine ilişkin vaazlar verilecektir. Sonunda halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, mutluluğu ve bağımsızlığı için dua edilecektir.
            Bu dini ve vatani törenin arkasından camilerden çıkıldıktan sonra bütün yurtta hükümet konaklarına gelinerek Meclisin açılmasından dolayı kutlama yapılacaktır. Her tarafta Cuma namazından önce Mevlid-i Şerif okunacaktır.
    5. Yüce Allah'tan tam başarı dileriz."
    S-11-Atatürk’ün Hutbe okuduğu caminin ismini ve bu hutbesinde değindiği konuları genel olarak anlatınız?                                                                                                                                            “Balıkesir Hutbesi Atatürk’ün din konusundaki samimiyetini ve dinine olan bağlılığını ortaya koyan diğer bir tarihi delil de onun çıktığı bir yurt gezisi sırasında Balıkesir'de vermiş olduğu hutbedir. Atatürk, bu hutbeyi, 7 Şubat 1923 tarihinde Zağanos Paşa Camii'nde vermiştir:
     Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe, memur ve Resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kuran-ı Azimüşşan'daki ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer İlahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Çünkü bütün İlahi kanunları yapan Cenab-ı Hak'tır.
    S-12--Atatürk ‘ün peygamberimize olan saygısını ifade ettiği sözünü yazınız?
    Atatürk; Peygamber Efendimizi çok iyi tanımış, onun üstün özelliklerini çeşitli vesilelerle anlatmıştır:
    O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar O, ölümsüzdür. 11
    ATATÜRK'ün Din Hakkındaki Görüşleri
       'Hangi şey ki akla, mantığa, toplum çıkarına uygundur;
    biliniz ki o dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa,
    milletin çıkarına, İslam'ın çıkarına uygunsa, kimseye sormayın.
    O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz akıl ve mantıkla uyuşan
    bir din olmasaydı, en mükemmel din olmazdı,
    en son din olmazdı.'


    Mustafa Kemal

    Din Nedir, Ne Değildir?

    '  Din vardır ve lazımdır. Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır.


       Tanrı birdir, büyüktür; dinsel usullerin oluşumlarına bakarak diyebiliriz ki: İnsanlar iki sınıfta, iki devirde düşünülebilir. İlk devir, insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, insanlığın erginlik ve olgunluk devridir. İnsanlık birinci devirde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddi vasıtalarla kendisiyle ilgilenmeyi gerektirir. Allah, kullarının gerekli olan olgunlaşma noktasına ulaşmasına kadar onlarla içlerinden bazıları aracılığı ile ilgilenmeyi tanrılık gereğinden saymıştır. Onlara Hz Adem Aleyhisselamdan itibaren kayıtlara geçmiş veya geçmemiş sayısız denecek kadar çok nebiler (kendilerine kutsal kitap gönderilmemiş peygamberler), peygamberler ve elçiler göndermiştir. Fakat peygamberimiz vasıtasıyla en son dini ve medeni gerçekleri verdikten sonra, artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmaya lüzum görmemiştir.


        İnsanlığın anlayış, aydınlanma ve olgunlaşma derecesi sayesinde her kulun doğrudan doğruya, tanrısal ilhamlarla temas edebilme kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en mükemmel kitaptır.


        Allah kavramı insan beyninin çok güç kavrayabileceği fizik ötesi bir meseledir.


        Allah’ın emri çok çalışmaktır... Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre ilim ve fen, her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur.


        Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar yararlansın, varlık ve bolluk içinde olsun diye yaratmıştır ve azami derecede faydalanabilmek için de, bugün evrenden esirgediği zekâyı, aklı insanlara vermiştir.


        Allah birdir. Şanı büyüktür... Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur’andaki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa ve gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü, tüm evren kanunlarını (maddi ve manevi alem kanunlarını) yapan tanrıdır.


       O (Hz. Muhammed), Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuca kadar o, ölümsüzdür.


       Ezan ve Kur’an-ı Türklerden başka hiçbir müslüman milleti bu kadar güzel okuyamaz. Bunlara muhteşem müzik ahengi veren Türk sanatkârlarıdır.


       Bizim dinimiz akla en uygun ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ililime ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf olarak varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini hükümlere uygun hareket etmiş olmazlar. Bizde ruhbanlık (özel bir din adamları sınıfı) yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her kişi dinini, din işlerini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur.


        Bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü vardır. Bu değer ölçüsü ile herhangi birşeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, toplum çıkarına uygundur; biliniz ki o dinimize de uygundur. Birşey akıl ve mantığa, milletin çıkarına, islamın çıkarına uygunsa kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz akıl ve mantıkla uyuşan bir din olmasaydı, en mükemmel din olmazdı, en son din olmazdı.


        Bizim dinimiz, milletimize hakir (kötü), miskin (zavallı) ve zelil (aşağı) olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor.


        Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı inançsız olmak sanıyorlar. Asıl inançsızlık onların bu inanışıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, islamların inançsızlara esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, akılladır.


       Türk milleti daha dindar olmalıdır, yanibütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum. Bilince ters, ilerlemeye engel hiçbir şey kapsamıyor. Halbuki Türkiye’ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, suni, boş inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu güçsüzler (zavallılar) sırası gelince, aydınlanacaklardır. Onlar aydınlığa yaklaşamazlarsa, kendilerini yok ve mahkûm etmişler demektir. Onları kurtaracağız.


       Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.


       Milletimizin, memleketimizin ilim irfan yuvaları (okulları) bir olmalıdır. Bütün memleket evladı kadın ve erkek aynı şekilde oradan çıkmalıdır. Fakat nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek gerekli ise, dinimizin gerçek felsefesini inceleyecek, araştıracak bilimsel ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak seçkin ve gerçek din ilim adamlarını da yetiştirecek yüksek öğrenim kurumlarına sahip olmalıyız.


       Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır.


        Camilerin kutsal minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve düşünceye hitap olunmakla müslümanların vücudu canlanır, düşünceleri temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat buna karşılık hutbe okuyanların sahip olmaları gereken ilmi nitelikler, özel liyakat ve genel kültüre sahip olmaları önemlidir.


       Hutbeden amaç ahalinin aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir...


       Minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinler verilmiş olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır. İnsanlıkta; dini ihtisas ve derin dini bilgilere sahip olup, her türlü boş inanışlardan sıyrılarak, gerçek ilim ve fennin nurları ile temiz ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanılacaktır.


       Halkın temiz, saf duygularından yararlanarak milletin maneviyatına el uzatan kimseler ve onların izleyicileri ve taraftarları elbette ki birtakım cahillerden ibarettir. Bunlar Türk milleti için sorun oluşturacak durumların meydana gelmesinde daima etken olmuşlardır. Milletimizin önünde açılan kurtuluş ufuklarında devamlı yol almasına engel olmaya çalışanlar hep bu kurumlar ve bu kurumların mensupları olmuştur. Millete anlatmalıdır ki, bunların millet bünyesinde yaptıkları tahribatı hissetmek lâzımdır.


        Bunların varlığını hoşgörü ile karşılayanlarla Menemen’de Kubilay’ın başı kesilirken kayıtsızlıkla seyretmeye katlananlar ve hatta alkışlamaya cesaret edenler aynıdır Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, yüzyıllardır ihmal edilmiş. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur - yorumlar, boş inançlar binayı daha fazla hırpalamış.


       Bizi yanlış yola sevkeden kötü yaradılışlılar, bilirsiniz ki, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dinî kural sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden kötülükler hep din perdesi arkasındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar.


       Hazreti Peygamber efendimiz, bütün müslümanların ve kutsal kitap sahiplerinin bildiği üzere, Allah tarafından dini gerçekleri insanlık dünyasına duyurmaya ve anlatmaya memur edilmişler ve ismi peygamberdir. Yani haber ulaştırmakla görevlidir. Ulu Tanrı, Kuran-ı Kerim’inde kendisine emirlik, saltanat ve taç vermiş değildir. Hükümdarlık vermiş değildir. Peygamberlik vazifesi ile göndermiştir. Tabiatıyla gerçek vazifesini tamamen kavramış olan Cenab-ı Peygamber bütün dünya insanlarına onu duyurdu. Hepinizce bilinmesi lazımdır ki, o devirde mesela doğuda bir İran devleti, kuzeyde bir Roma İmparatorluğu vardı. Diğer teşkilatı ve kurulu devletler vardı ve Cenab-ı Peygamber devletlere gönderdiği peygamberlik mektuplarında buyurmuşlardır ki, “Allah bir ve ben onun tarafından size gerçeği anlatmakla vazifeliyim. Hak dini, İslam dinidir. Ve bunu kabul ediniz” ve fakat ilave etmiştir “Ben size hak dinini kabul ettirmekle zannetmeyiniz ki, sizin milletinize, sizin hükûmetinize el koymuş olacağım. Siz hangi hükûmet şeklinde, hangi durumda bulunuyorsanız o yine aynı kalacaktır. Yalnız hak dinini kabul ediniz ve koruyunuz”... 


       Cumhuriyet hükûmetimizin bir Diyanet İşleri makamı vardır. Bu makama bağlı müftü, hatip, imam gibi görevli birçok memurları bulunmaktadır. Bu vazifeli kişilerin ilim ve faziletlerinin derecesi bilinmektedir... Vazifeli olmayan birçok insanlar da görüyorum ki, aynı kıyafeti giymekte devam etmektedirler. Bu gibiler içinde çok cahil, hatta okuması yazması olmayanlara rastladım. Özellikle bu gibi bilgisizler, bazı yerlerde halkın temsilcileri imiş gibi onların önüne düşüyorlar. Halkla doğrudan doğruya ilişki kurmaya adeta engel olma sevdasında bulunuyorlar. Bu gibilere sormak istiyorum. Bu tutum ve yetkiyi kimden, nereden almışlardır?


       Millete hatırlatmak isterim ki bu kayıtsızlığa müsaade etmek asla doğru değildir. Herhalde yetki sahibi olmayan bu gibi kişilerin, görevliyı daha fazla hırpalamış. Bizi yanlış yola sevkeden kötü yaradılışlılar, bilirsiniz ki, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dinî kural sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden kötülükler hep din perdesi arkasındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar. 


         Hazreti Peygamber efendimiz, bütün müslümanların ve kutsal kitap sahiplerinin bildiği üzere, Allah tarafından dini gerçekleri insanlık dünyasına duyurmaya ve anlatmaya memur edilmişler ve ismi peygamberdir. Yani haber ulaştırmakla görevlidir. Ulu Tanrı, Kuran-ı Kerim’inde kendisine emirlik, saltanat ve taç vermiş değildir. Hükümdarlık vermiş değildir. Peygamberlik vazifesi ile göndermiştir. Tabiatıyla gerçek vazifesini tamamen kavramış olan Cenab-ı Peygamber bütün dünya insanlarına onu duyurdu. Hepinizce bilinmesi lazımdır ki, o devirde mesela doğuda bir İran devleti, kuzeyde bir Roma İmparatorluğu vardı. Diğer teşkilatı ve kurulu devletler vardı ve Cenab-ı Peygamber devletlere gönderdiği peygamberlik mektuplarında buyurmuşlardır ki, “Allah bir ve ben onuntarafından size gerçeği anlatmakla vazifeliyim. Hak dini, İslam dinidir. Ve bunu kabul ediniz” ve fakat ilave etmiştir “Ben size hak dinini kabul ettirmekle zannetmeyiniz ki, sizin milletinize, sizin hükûmetinize el koymuş olacağım. Siz hangi hükûmet şeklinde, hangi durumda bulunuyorsanız o yine aynı kalacaktır. Yalnız hak dinini kabul ediniz ve koruyunuz”...


        Herşeyden önce şunu en basit bir dini gerçek olarak bilelim ki, bizim dinimizde özel bir sınıf yoktur. Ruhbanlığı (din adamları sınıfını) reddeden bu din, dinde tekelciliği kabul etmez. Mesela din bilginleri, mutlaka aydınlatma vazifesi din bilginlerine ait olmadıktan başka, dinimiz de bunu kesinlikle yasaklar. O halde biz diyemeyiz ki, bizde özel bir sınıf vardır. Diğerleri dinî yönden aydınlatma hakkından yoksundur. Böyle düşünecek olursak kabahat bizde, bizim cahilliğimizdedir. Hoca olmak için yani dinî gerçekleri halka telkin etmek için, mutlaka hoca elbisesi şart değildir. Bizim yüce dinimiz her erkek ve kadın müslümana genel olarak araştırmayı farz kılar ve her erkek ve kadın müslüman, toplumu aydınlatmakla yükümlüdür.


       Milletimizin içinde gerçek din adamları, din adamlarımız içinde de milletimizin hakkıyla iftihar edebileceği bilginlerimiz vardır. Fakat bunlara karşı hoca elbisesi altında gerçek ilimden uzak, gereği kadar öğrenmemiş, ilim yolunda gereği kadar ilerleyememiş hoca görünüşlü cahiller de vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız.


       Seyahatlerimde birçok gerçek aydın din bilginlerimizle temas ettim. Onları en yeni ilmi terbiyeyi almış, sanki Avrupa’da tahsil etmiş bir seviyede gördüm. İslamiyet ruhu ve hakikatlerini çok iyi bilen din adamlarımızın hepsi bu olgunluk derecesindedir. Şüphesiz ki, bu gibi din adamlarımızın karşısında imansız ve hain din adamları da vardır, fakat bunları onlara karıştırmak doğru olmaz.


        Biz kişisel kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bomba sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasında mesafeniz sekiz metre, yani ölüm kaçınılmaz... Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına tamamen şehit oluyor, ikinci siperdekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar özenilecek büyük bir sukünet ve inançla biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir korku bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayran olunacak ve tebrik edilecek bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.'

         Mustafa Kemal ATATÜRK

    Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...