17 Temmuz 2018

BESMELENİN ŞERHİ



BESMELENİN ŞERHİ

İLM-İ KIYÂFET VE FİRÂSET BAĞLAMINDA MUSTAFA BİN EVRENOS’UN “HÂZÂ KİTAB-I FİRÂSETNÂME VE KIYÂFETNÂME” Sİ



İLM-İ KIYÂFET VE FİRÂSET BAĞLAMINDA 
MUSTAFA BİN EVRENOS’UN 
“HÂZÂ KİTAB-I FİRÂSETNÂME VE KIYÂFETNÂME” Sİ
 A WORK OF MUSTAFA b. EVRENOS 
“HÂZÂ KİTÂB-I FİRÂSETNÂME KIYÂFETNÂME”IN 
THE CONTEXT OF KNOWLEDGE OF KIYÂFETNÂME- FİRÂSETNÂME 
Melike Gökcan TÜRKDOĞAN• 
Öz Arapça bir terim olarak “firâset”, insanın fizikî yapısı ve karakteri arasındaki ilişkileri konu alan bir ilim dalıdır. 
Yine Arapça kökeni “k” “v” “f” mastarından türeyen ve “iz sürmek” anlamına gelmekle beraber, görülebilir fiziki işaretlerin yardımıyla karakter ve ahlak özelliklerine dair çıkarımlarda bulunmayı konu edinen kıyafet ilmi geçmişten günümüze Doğuda ve Batı’da pek çok esere konu olan bir çalışma alanıdır. 
Bir edebi tür olarak da Türk edebiyatında “kıyafetname” “firasetname” türünde çok sayıda manzum ve mensur metin kaleme alınmıştır. 
Mustafa İbn-i Evrenos’un 
“Haza Kitab-ı Firasetname ve Kıyafetname” 
adını taşıyan kitabı, bu türde yazılmış eserlerden biridir. 
Mensur olan ve pek fazla edebi değer taşımayan eserin önemi kültürümüzde yeri olan 
“insan sarrafı olmak” 
kavramına Doğu ve Batı kaynaklarından toplanan bilgilerle yorum getirmesidir. İnsanın iç yüzünü ahlak ve seciyesini doğru olarak tanıma, tanımlama iddiasında olan bu eser, kültür tarihimiz açısından da önemli bir kaynak olarak kabul edilebilir. 
Anahtar Kelimeler: 
Kıyâfetnâme, firâsetnâme, Mustafa b. Evrenos. Abstract Firaset as a term in Arabic language is a discipline about relations between physical structure and character of human. Kiyafet discipline which is derived from “k””v””f“ templates and means "to trace" and also it is about making an inference regarding character and moral properties with the help of visible physical signs, is a field of study which is subject to many pieces of art in east and west. Many poetical and prosaic texts in kiyafetname and firasetname type were written as literate types in Turkish literature. 

“Haza Kitab-ı Firasetname ve Kıyafetname” book of Mustafa İbn-i Evrenos is one of the pieces of art written in this type. The importance of this prosaic type of work which does not have too much literate value is that it interprets info received about concept of being judge of character, which has a place in our culture, from eastern and western sources. This work which aims to recognise and define low down, morality and character of humans, can also be assumed as an important source in terms of our cultural history. 
Keywords:
Kıyâfetnâme, Firâsetnâme, Mustafa b. Evrenos. Giriş Günümüzde, occult/ gizli ilimler çerçevesinde değerlendirilen, kökeni antik Helen felsefe okuluna ve kadim Hint öğretilerine dayanan 
“İlm-i firâset” ve “-i kıyâfet”, 
Arap, Fars ve Türk kültür dairesinde insanı tanıma bilgisi olarak değer görmüş ve çok sayıda esere konu olmuştur. 
“Kıyâfe(t)”, 
Arapça iz sürmek, takip etmek, 
“peşi sıra gitmek” 
gibi anlamları içeren “kavf” kökünden türemiştir. Terim olarak ise bir takım işaretlerden hareketle karakter ve ruhsal yapıya dair çıkarımlarda bulunmak anlamında kullanılmaktadır.

 (Mengi, 2002:513; • Yrd. Doç. Dr., Erzurum Teknik Üniversitesi. - 173 - Çakır,2007:333) Kıyâfet; “ilm-i isr”, hayvan ve insanların el, ayak izlerini yorumlama ve “kıyâfet-i beşer” olarak tasnif edilir. 
Bu türde yazılan eserlerin asıl konusu da kıyâfet-i beşerdir. 
Firâset, bir şeyin iç yüzünü sezgisel olarak kavrayabilme yetisi anlamıyla “ilm-i kıyâfe” den daha kapsamlı ve kuşatıcıdır. 
Tasavvuf terimleri sözlüğünde 
“firâset”, 
"""" ((Firaset nedir? Firasetli olmak ne demektir? 
Mumsema Firaset hakkında ki bilgiler nelerdir? Firaset Nedir
Ümmet arasında, veli olmayanlardan meydana gelen adet dışı şeylere “firaset” denir. 

Firâset Allahü teâlânın, mü’minlere ihsân ettiği işlerin iç yüzüne vâkıf olma kuvveti. Mü’minin firâsetinden korkunuz. Zîrâ o, Allahü teâlânın nûru ile bakar. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî, Taberânî)Mürşid-i kâmiller (rehber zâtlar), firâsetleri ile talebenin kâbiliyetini anlarlar. (Abdullah Ensârî)

Harama bakmaktan gözünü muhâfaza edenin, kendini nefsin arzularına kapılmaktan koruyanın, sünnete uyarak zâhirini (dışını) süsleyenin, helâl lokma yemeyi alışkanlık edinenin firâseti şaşmaz. (Şah Şücâ Kirmânî)Firâset, îmân kuvvetinden doğar. 
Kimin îmânı daha kuvvetli ise o nisbette firâseti keskin yâni isâbetli ve doğru olur. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) ))""""
sezme, yakîn keşfetme, gaybı görme şeklinde anlamlandırılmıştır. 
Bir durumu karineden hareketle bilmek tabii; sezgisel olarak kavramak ise, ilham-ı İlâhî yoluyla kazanılmış bilgidir, yani firâsettir. (Uludağ,2002:138) 
İnsanların dış görünüşünden, boy-pos, kafa yapısı, kaş, göz, kulak, burun gibi uzuvlarından; el ayak, gövde yapılarından hareketle mizaçları hakkında yorumlar yapmak günümüzde spekülatif bir bilgi gibi görünse de döneminde, köle -cariye alımından, nesep tayinine, memur alımından, makam- mansıp tevdi edilecek kişide aranacak karakter özelliklerinin belirlenmesine kadar pek çok kullanım alanı olan pratik bir ilim olarak kullanılmıştır. 
Bu amaçla insan fizyonomisini tahlil edebilen insanlara 
“kâyif”; 
bu konuda yazılmış eserlere genel olarak 
“kıyâfetnâme” ve “firâsetnâme” 
denilmektedir. 
İnsanları fiziki yapılarına ve vücut kimyalarına göre değerlendirme anlayışını M.Ö. V. yüzyılda yaşayan kadim Yunan hekimi ve bilgini Hippocrates’a dek götürmek mümkündür.Hippocrates, hastalık tanılarını ve tedavilerini vücut kimyalarını ve fizik tiplerini esas alarak düzenlemiştir. 
Kıyâfetnamelerde sıkça anılan Platon da insanları fizik yapısıyla değerlendirmiş, “derin ve sathî” olmak üzere ikiye ayırmıştır. (Çelebioglu,1988:225) Kadim Helen bilginlerinden Galien (Calinus) Hippocrates gibi insanları vücut kimyasını oluşturan kan, balgam, safra ve sevdâ unsurlarının dengesine göre değerlendirmektedir. 
Aristotalesde, Doğu’da firâset ilminin en önemli âlimlerinden kabul edilir. Aristotales, kişilik ve beden yapısı arasında bir ilişki kurarak kişilik tipolojisi kurgulamıştır. 
Batı’da biyolojik psikolojinin kurucusu sayılan Aristotales’in kuramı aynı zamanda, toplumdaki suçluların teşhisini öngören pratikler içerir. 
Buna göre, belli fiziki özelliklere sahip insanlar, belli suçlara eğilim göstermektedir.
(Dönmezer 2002, kriminoloji.com (12.10.2014) Kadim filozofların fizyonomi konusundaki bu tarz çalışmaları Doğu âlimlerini etkilemiştir. 
Bilhassa Aristo’nun etkisi belirgindir. Aristo’ya atfedilen fizyonomi görüşleri ve eserleri Arapça olarak yeniden kaleme alınmıştır.
Yuhanna b. Bıtrîk’ın Aristo’dan çevirdiği söylenen “Kitâbü’s Siyâse fî Tedbîri’r-Riyâse”si adlı kitabı bu etkiyi taşıyan eserlerdendir. 
Arapça yazılmış ilk özgün firâset türü eserin -ı Şâfiî’ye ait olduğu bilinmektedir.
1 Kindî’nin “Risâle fi’l-Firâse”si, 
Ebû Bekir Râzî’nin, el-Mansûrî adlı eseri de kıyâfetnâme türünün ilk örneklerinden sayılır. 
İbn Sînâ’nın da bu türde bir risâlesinin varlığından bahsedilmektedir. 
Ayrıca, Ebû Sehl el-Mesîhî (Firâsetnâme),
 Fahreddin er-Râzî (Kitâbü’l-Firâse) ve Şeyhürrabve ed-Dımaşkî, 
“Kitâbü’l-Âdâb ve’s-Siyâse fî İlmi’n-Nazarî ve’l-Firâse) adlı eserleri bu türün yine en önemli eserleridir. Ayrıca, Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî’nin ve Muhyiddin İbnü’lArabî’nin kitaplarında bu konuya yer veren bölümler mevcuttur. (Mengi,2002:c. 25, 514) Farsça yazılmış kıyafetnâmeler içinde Kâşânî’nin elde bulunmayan bir eseri, 
Derviş Abdurrahman Mîrek’in Tuhfetü’l-Fakir’i, Emîr-i Kebîr Hemedânî’nin Zaħîretü’l-Mülûk adlı kitapları müstakil kıyafet- firâset türü eserlerdir. 
Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Aħlâk-ı Muhsinî’ adlı kitabında yine bu türe ait bir bölüm yer almaktadır. (Mengi,2002:c. 25, 514) Türk edebiyatında yazılmış ilk kıyâfetnâme örneği metin,
Bedr-i Dilşâd’ın II. Murad’a sunduğu “Muradnâme” adlı eserinde bir bölüm olarak kaleme alınmıştır. Türk edebiyatında türün ilk müstakil eseri, 15. Yüzyılda Hamdallah Hamdî’nin hamsesinde yer alan mesnevidir. En tanınmış metin ise Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya aittir. 
Türk edebiyatında yazılmış kıyâfetnâme türü eserlerin başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz: Firdevsî-i Rûmî, (II. Bâyezid devri), Firâsetnâme İlyas ibni İsâ-yı Saruhânî, (öl. 967/1559-1560), Kıyâfetnâme Abdülmecîd ibn Şehy Nasûh, (öl. 973/1565), Kıyâfetnâme Mustafa ibni Evrenos, (974/982/1566-1574), 
Kıyâfetnâme 1Kıyafetnâme-i İmâm-ı Şâfii adlı bu eser “Yazmalar” veri tabanında 22 Sel 122 numarayla kayıtlıdır. - 174 - Nesîmî (Bâlizâde muâsırı), Kıyâfetü’l Firâse Niğdeli Visâlî, (1003/1595) Vesîletü’l-İrfân Lokman bin Hüseyin, (1010/1601), Kıyâfetü’l-İnsâniyye fî Şemâl-i Osmaniyye Ömer Fânî Efendi, (öl. 1032/1622-23), Kıyâfetnâme Erzurumlu İbrahim Hakkı, (1115-1194/ 1703-1780), Kıyâfetnâme Mustafa Hâmî Paşa, (öl. 1295/1878), Fenn-i Kıyâfet (Yerdelen,1988:55-60) Müstakil eserlerden başka, ansiklopedik mahiyetteki kitaplarda da insanı değerlendirme sanatı özel bir yer tutar. Bu kaynaklardan biri Keşf’üz-Zünûn’dur. 
Kâtip Çelebi’nin eserinde, bu konuda tafsilatlı bilgiler yer almaktadır. (c. II s 1366-1367) Kâtip Çelebi, “Kıyâfet-i Beşer” olarak adlandırdığı sanatın asıl kullanım alanının peygamber soyunun korunması amacına yönelik olduğunu ifade etmektedir. Ansiklopedik eserlerden biri olan “Mevzuatü’l-Ulûm” da, 
Taşköprizâde, firâset ilminden doğan diğer ilimleri şöyle sıralar: İlmü’l-kef veya ilmü’l-esârîr (el, ayak ve yüz hatlarına bakıp huyunu ve şahsiyetini anlamak), ilmü’l-ihtilâc (organlarda görülen seyirme, çarpıntı vb. durumlardan ileride meydana gelecek olaylara dair sonuç çıkarmak),İlmü’ş-şâmât ve’l-hayalân (insandaki ben, benek izlere göre karakterini yorumlamak), ilmü’l-ektâf (keçi ve koyunun kürek kemiğine bakarak geleceğe dair sonuçlara varmak, savaş vs. felaketlerin olup olmayacağını kestirmek), ilmü’l-irâfe (hal-i hazırdaki olaylardan hareketle gelecekteki olaylar hakkında akıl yürütmek), ilmü’l- ihtidâ bi’l-berâri ve’l-akfâr (çöllerde yön tayin etmek), ilmü istinbâti’l-maâdin (madenlerin yerlerini belirlemek), ilmü’r-riyâfe (toprağı inceleyerek, nemine, yetitirdiği bitkilere ve orada barınan canlılara bakarak yeraltı sularını bulmak), ilm’ü nüzûli’lgays (yağmurun yağıp yağmayacağını tahmin etmek), ilmü kıyâfeti’l-eser (iz sürmek), ilmü kıyâfeti’l-beşer (insanların organlarına ve bunlar arasındaki 
ilişkiler yoluyla insanların ruh yapılarını teşhis etmektir.
(Çaldak,2005:126-127; Uludağ, 1996: c.3 sf.116) Mustafa bin Evrenos’un “Kitab-ı Firâset ve Kıyâfet” Adlı Eseri Kaynaklarda hakkında çok fazla bilgi bulunamayan Mustafa bin Evrenos, bir uç beyi hanedânı olarak Orhan Bey ve bilhassa Sultan Murad döneminde büyük başarılara imza atan Evrenosoğulları ailesine mensup olabilir. 
Vardar Yenicesi ve Rumeli illerinde yaşayan bu akıncı beyleri, tarih kaynaklarında, savaşlarda gösterdikleri yararlılıklar ve bıraktıkları mimari eserlerle bahis konusu edilmiştir.
2 Hânedan ismini taşıyan Mustafa Bey, kendini eserinin başında klasik tevazu cümleleri olan “fakîrü’l- hakîr Mustafa bin Evrenos “ ifadeleriyle takdim etmektedir. 
Tezkirelerde bu isimde bir firâset- kıyâfet müellifine rastlayamadık. Esasen tek nüshası tesbit edilebilen bu eserin, Sultan II. Selim’e sunulmuş olmakla beraber çok fazla tanınmadığı söylenebilir. 
Kendi satırlarından izleyebildiğimiz kadarıyla Mustafa bin Evrenos, iyi bir tahsil görmüştür. Eserini Arapça ve Farsça kaynaklardan yararlanarak kaleme alacak kadar bu dillere vâkıftır. Ancak müellif, kendini yalnızca “el-hâc” olarak takdim etmekte, başka eserlerinin varlığından ise bahsetmemektedir. Mustafa bin Evrenos adına kayıtlı tek yazma nüsha, Türkiye Yazmaları veri tabanınında Çankırı İl Halk kütüphanesi 8 Hk 321 numarayla kaydedilmiş 65 varaklık mensur bir eserdir. 
58. varaktan itibaren, “Cefâyî” mahlaslı bir şaire ait olduğu görülen manzum bir kıyâfetnâme metni daha mevcuttur. 
Kitap, harekesiz nesih hatla kaleme alınmıştır. Serlevhalar ve söz başları kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Kitapta altı adet de el resmi mevcuttur. 
Evrenos, kitabını, Arapça ve Farsça kaynaklardan tercüme yoluyla oluşturulmuş muhtasar bir eser olarak tanıtmaktadır. Eserin sadece tercüme olmadığı müellifin
 2 Evrenoslar hakkında yapılan çok sayıda çalışmada geniş bir hânedan olan ailenin yüzyıllar içinde yaptığı işler ve yetiştirdiği şahsiyetler ele alınmakla beraber, Mustafa isimli bir ferdinden bahsedildiğini tespit edemedik. Bkz.Umur, Y. (2008). 
Reconstructing Yenice-i Vardar: Patronage of the Evrenosoğlu Family. Boğaziçi University ve Başar, Fahamettin(1995). "Evrenosoğulları." İslâm Ansiklopedisi 2: 539-541. - 175 - anlatımlarından anlaşılmaktadır. Müellif, isimlerini zikretmediği Arapça ve Farsça firâsetnâmeleri kullanarak kendi te’lif metnini kurmuştur.
 “Hāzā Kitāb-ı Firāset ve Ḳıyāfetnāme” serlevhasıyla başlayan eserde, besmele ve kısa bir Arapça duanın ardından şair kendini takdim edip Sultan Selim’e hitap eden bir girizgâh yapar. 
Bu kısımda öncelikle “firâset”in kavramsal tanımı yer almaktadır.. Evrenos’un ifadesiyle firâset, insanın zâhirinden hareketle bâtınını görmektir. “İmdi insānuñ maʻrifeti şeklinden ve şemālinden ḥāṣıl ola, aña ʻilm-i ḳıyāfet ve firāset dirler. 
Bilgil ki firāsetnāme aḫlāḳ-ı ẓāhiri ile aḥvāl-i bāṭıníye istidlāl itmekden ʻibāretdür. Eger su’āl itseler kim, aḫlāḳ-ı ẓāhiri aḥvāl-i bāṭıníye nice delíl olur, cevāb virürüz ki, nefs ya mizācdur ya mizāc nefsüñ āletidür.”(vr.6) 
Mustafa b. Evrenos, kitabın “sebeb-i te’lif”i sayılabilecek bu giriş kısmında, eserini takdim ettiği Sultan II. Selim’ e firâset ilminde bir üstâd olan Aristotales’in yetiştirdiği büyük komutan İskender’i ve adalet timsali Nûşirevân’ı örnek gösterir. Firâsetli olmak bir hükümdarın en büyük silahıdır, zira, askeri ve idarî kadrosunu oluştururken doğru tercih yapması buna bağlıdır. Sultan, ilm-i firâset sayesinde karşısındaki insanın içyüzünü kavrayıp anlayacak, devlet adamlarını olduğu kadar meclisine kabul edeceği müsahibleri de buna göre seçecektir. İşte, daima Aristo ile istişare eden Büyük İskender’in sırrı budur.
3 İkinci husus, devletin bekâsı, saltanatın ömrü meselesidir. Bu da sultanın devleti adaletle yönetmesine bağlıdır. Adaletin kâim olduğu yerde saltanat bâki olur. Adaletin tesisi insanlara ve topluluklara hakkettikleri, layık oldukları değeri vermektir. Firâset sahibi bir sultan, herkesin gerçek değerini takdir edeceği gibi toplumu ifsad eden ahlaksız ve şerlileri de teşhis edebilecektir. Nûşirevân’ın sırrı da budur. 

4 Evrenos, ilm-i kıyâfetin bir sultana sağlayacağı pratik faydaları sunarak açtığı bahsi, ilm-i kıyâfet ve ilm-i firâsetin naklî ve aklî delillerini açıklayarak sürdürür. Delil olark gösterdiği kaynaklar öncelikle Kur’an âyetleridir. Eserde Arapça verilen Kur’an ayetleri mealen söyledir: Sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun, sen onları, konuşma tarzlarından da tanırdın. (Muhammed:30) Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir (Fetih:29) Sen onları yüzlerinden tanırdın. (Bakara:273) Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar (Rahmân:41) 


Hadis rivâyetlerinden örnekler sunar: “Mü‟minin firâsetinden korkun. Muhakkak ki o, Allah‟ın nuruyla bakar.” Evrenos, firâset ilminin geçerliliği için aklî deliller sunar. 


Buna göre, insanların içlerinde iyileri de kötüleri de vardır. İnsan iyilerle kötüleri birbirinden ayıracak donanımda olmazsa çok zarar görür. Bir hayvan sahibi olmak için bile “esbnâme”ler, bâznâmeler” dikkate alınıyor, hayvanların bazı şekil özelliklerinden onların davranışları iyi ya da kötü oluşları hakkında bir karara varılabiliyorsa bu insan için de geçerli olmalıdır. Kötülerin şerrinden korunmak iyileri dost kazanmak için firâsetli olmak gerekir. 


Mustafa b Evrenos’a göre kıyâfet ilmi, evlilik kararından nesep tayinine, siyâsetten köle ticaretine kadar hayatın her alanını kuşatmış olmakla beraber şer’i hüküm vermede kullanılmamalıdır.


 3Aristo’ya mal edilen ve Yuhannâ b. Bıtrîk tarafından Arapça’ya tercüme edilen Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse (Sırrü’l-esrâr) adlı apokrif eser İslâm toplumundaki bu tür firâset anlayışını geniş ölçüde etkilemiştir. Rivayete göre Aristo bu eserde öğrencisi İskender’e öğütler vermiş, ona savaşta hangi tarafın galip geleceğini veya mağlûp olacağını önceden tahmin etmenin ve böylece dünyaya hâkim olmanın yollarını ve savaş tekniğini öğretmiştir. 


Bundan dolayı müslüman hükümdarlar bu tür eserlere ilgi duymuşlardır. (Uludağ,1996:c13. 116,TDV. İslam Ansiklopedisi, Firâset maddesi) 4Batı dünyasında antik çağlarda yaşayan Aristo’nun talebesi İskender’e siyasikararlarında firâsetle ilgili tavsiyeleri bilinmektedir. 


Sâsânî padişahı Nûşirevân için hükemâ tarafından bir firâset kitabı yazılmış olduğu ve Nûşirevân’ın bu kitaba bakarak hükmettiği belirtilmektedir. (Çelebioğlu 1998: 228-229) - 176 - Kıyâfet ilmi, mizacı tarif edebilir; ancak, sosyal çevre, terbiye ve irade gibi faktörlerin varlığı dikkate alınarak bu spekülatif bilgi kesin hüküm olarak kabul edilmemeli, insanın sûreti onun kaderi gibi görülmemelidir. Müellif, burada Platon’dan bir anekdot aktarmaktadır. Buna göre Platon, kendi resmini öğrencileri vasıtasıyla Hint âlimlerine gönderir ve onlardan yorum ister. Öğrenciler akılları karışmış olarak dönerler, çünkü büyük filozofun fizyonomisinden olumsuz çıkarımlar elde edilmiştir. 


Platon, Hint âlimlerini güvenilir bulmayan öğrencilerine, hakkındaki olumsuz tespitlerin doğruluğunu ifade ederek onlara, terbiye ve nefse hakimiyet diye önemli bir faktörün varlığını hatırlatır. 

Platon yaratılıştan gelen bazı kötü eğilimlerini irade eğitimiyle yenmiştir. 

Nitekim Eflāṭun ḥakím kendü ṣūretinüñ taṣvírini şākirdlerine virüp Hind ḥakímlerine gönderdi. Hind ḥakímleri ol taṣvíri evṣāf-ı ẕemmiye ile tavṣíf itdiler. 


Şākirdler Eflāṭun’a gelüp ḫaber virdiler kim Hind ḥakímlerinüñ ʻilm-i firāsetde aṣlā üstādları yoġ imiş senüñ naḳşuñdan nefsüñe şunuñ gibi evṣāf ẕem ile söylediler, híç birin anuñ sende görmedük. 


Eflāṭun inṣāf idüp didi ki, ḥükemā-yı Hind ʻilm-i firāsetde māhirler ve ḫāẕıḳlar imiş zirā her ṣıfatuñ dimişlerdür anuñla mevṣūf idüm, lākin ḥikmet ve riyāżet ile meẕmūmeyi maḥmūdíye mübeddel itmiş idüm.”(vr11) 


Terbiye faktörünün önemine en büyük delil, Allah’ın insana dinler yoluyla güzel ahlak eğitimi sunmasıdır. Karakter eğitim yoluyla başatan aşağı değişebilir. 


“ Feülāike yübeddilullahi seyyiātihim ḥasene” eger tebdíl-i aḫlāḳ mümkin degülmiş iseydi enbiyānuñ ve evliyānuñ daʻveti ve biʻati kāsid ve fāsid olurdı. Belki Ḳur’an tebdíl-i aḫlāḳ içün tenzíl oldı.(vr 11) 


Terbiyenin ahlâk ve karakter eğitimindeki rolünü Platon üzerinden anlatan müellif, her mizacın terbiyeye müsait olmadığını da Sadi’den bir beyt vererek açıklar. 


Eserin giriş mahiyetindeki bu bölümünde yazar aynı zamanda bölümler ve fasıllar hakkında bilgi verir. Kitap, müellifinin deyişiyle iki risaledir. Bunlardan ilki, baştan ayağa tüm organların görünüşüyle mizaçlar arasında bağlantılar kuran ilm-i kıyâfet kısmıdır. Her bir organ bir fasılda anlatılır. 


Öncelik başın görünümündedir. Baş, büyüklüğü- küçüklüğü ve şekli yönünden değerlendirildikten sonra kaş, göz, kirpik, burun, ağız, çene, alın, dişler, kulaklar, saç ve cilt gibi tüm uzuvlar bir bir yorumlanır. Bunlar kıyâfetnâmelerde sıkça karşılaşılan genel açıklamalardır ve oldukça spekülatif olan bu tarz yorumlar, daima itidalin güzel ahlâkla ilişkilendirilmesiyle son bulur. Kitabın ikinci risalesi olan ele dair fasıllar hariç tutulursa, en çok fasıl ayrılan uzuv baştır. Başla ilgili bölümlerden sonra insan bedeninin her organı, her kısmı yine fasıllar halinde anlatılarak, hangi görünümün hangi tarz insana mahsus olduğu bildirilir. Dış görünüşün haricinde, vücut kimyası da mizaç üzerinde etkili görülür. M. b. Evrenos, Hipokrat’ın teorisi olan ve Galien tarafından geliştirilen, beden karışımlarının insan karakterini etkileyeceği görüşünüİmâm-ı Fahr-i Râzi ve Muhyiddîn-i ʻArabî’den alarak aktarır. Buna göre bedendeki karışımlar/ hıltlarda dengesizlik olursa bu mizacı etkiler. İnsan, baskın olan hılta göre ateşli, atak ya da sakin, durgun gibi karakter özellikleri gösterirler. Çünküm ḥadd-i iʻtidālden tecāvüz ide,saḳím olur. Ṣāḥib-i firāsete bilmek vācibdür ki her rengi ve ḫıltı ve her mizācı ki ne ḥāletdedür ve her ġıdāyı ve şekli ve her cinsi erkekden ve dişiden ve her rengi ve her ʻādeti ki, ne ḫılṭı muḳteżídür. Her kimse ki bu cümleyi żabṭ ü ḥıfż ide, ʻilm-i firāsetde māhir ola. 


Bu ẕikr itdügimüz mücerrebātdur. Her mes’eleyi edillesiyle bilürler, temām ḥāẕıḳ olurlar. 


İmām-ı Faḫr-i Rāzi ve Muḥyiddín-i ʻArabí reḥmetullah ve daḫi bunlardan ġayri kimesneler tecrübe ile bilüp kitābda śebt itmişlerdür ki, bu risālede ẕikr olan kitāblarda mestūrdur” (vr.12). 


İkinci risale olan el bahsi, bir mukaddime, altı fasıl ve altı tasvir olarak tasnif edilmiştir. 


Bir “kef-nâme” örneği olan bubölümde el hatlarının analizi yapılmıştır. 


Hatların ve zaviyelerin; hatlar ve zaviyeler arasında oluşan şekillerin anlamları ayırntılı olarak açıklanmış ve aynı zamanda şematik olarak altı resim halinde gösterilmiştir. 


Evrenos elin delâlet ettiği anlamları mukaddime kısmında şöyle özetlemektedir:

“İmdi bilgil kim muḳaddime elüñ aḳsāmın ve el ḫaṭlarınuñ edillelerin bildirür. Evvelki bāb, elüñ nişānların ve delāletlerin bildirir. 
İkinci bāb, cimāʻ ḫaṭların ve delāletlerin bildirür kim nefs-i ṭabíʻye müteʻalliḳdür. 
Üçüncü bāb, ʻömür ḫaṭṭınuñ delāletlerin bidürür kim nefs-i ḥayvāniyye müteʻalliḳdür. Dördünci bāb, baş ḫaṭṭınuñ delāletleri bildirür. 

Ḳuvvā-yı nefsāníye müteʻalliḳdür. Beşinci bāb ādemüñ ṭāliʻini bildirür ve elde olan ḫaṭlardan yılduzın bildirür. Altıncı bāb, cüz’iyāt delāletlerin bildürür ve nice sırlar bilinür ki, ehl ḳatında meşhūrdur.” (vr. 27) 


Kitabın tipik kıyâfetnâme türündeki ilk bölümüne nazaran, bu bölüm, biraz da fâlnâme türüne yakınlık gösterir. 


Çünkü el üzerindeki hatlar ve zâviyelerin bir kısmı sahibinin karakter özellikleri hakkında işaretler olarak gösterilirken, büyük bir kısmı da sahibinin geçmişine ve geleceğine dair hükümler içerir. 


Parmak diplerinden çıkıp uzayan veya parmağı bir yüzük gibi çevreleyen bazı hatlar, sahibinin asılacağı, suda boğulacağı, çocuk doğururken öleceği veya mal bulacağı, bir tehlike atlatacağı, çok zahmetler çekip sonra rahat edeceği, ikbale erişeceği ya da zillet içine düşeceği vs. gibi kişinin kaderine işaret eden çeşitli bilgilerle yorumlanır. 

Müellif, el çizgilerinin yorumlanmasını ilm-i firâsetin en önemli ve en güçlü alanı olarak görür. 

Bir kişi hakkında karar vermesi gereken birinin, özellikle de maiyetini seçen sultanın, sadece el hatlarını okutarak namzetin hem karakterini, hem akıbetini öğrenmesi mümkündür. Ancak burada müellifin özellikle dikkat çektiği nokta, hüküm çıkarırken kişinin ırkı, yaşadığı yer gibi kalıtsal özelliklerini belirleyecek faktörleri göz önünde bulundurma zaruretidir. Mesela bir Yahudi’nin el çizgileri, sultan veya vezir olacağına işaret etse bile buna imkân yoktur. 
En fazla diğer Yahudi’ler arasında seçkin olabilir. Veya elinde uzun ömür çizgisi görülen bir kişi Habeşistan gibi ortalama insan ömrünün kırk yıl olduğu bir beldede yetişse, elindeki ömür hattı onun da mesela, kırk yaşına dek yaşayabileceğini gösterir. (bkz. vr. 30) Kitap, müellifin başta söylediği gibi altı fasıl ve altı tasvir olan kefnâme bölümünün sonuna kadar gelebilmiştir. Ancak tam burada alışılageldik “temmet” kısmı olmaksızın metin kesilir. İçinde Cefâyî mahlasının geçtiği ve çok özet bilgilerin bulunduğu bir başka kıyâfetnâme manzumesi başlar. 
Bu durum, arada en az bir kopuk varak olduğunu düşündürmektedir. Metin HĀẔĀ KİTĀB-I FİRĀSET VE ḲIYĀFETNĀME 
Bismillahirrahmanirraḥím (vr.2) Elḥamdü limen yesteḥıḳḳa’ı-ḥamdü lihüvviyetihi ve yestevceb’e-ş-şükre lilhüvviyete va’ṣṣalavātühü ‘alā Muḥammed ‘ül- maḥṣūṣ birisāletihi ammā ba‘d. 
Bilgil kim Sulṭān Selím iṭāleallah beḳā’im ḫażretleri, icrāyı şerífinde aṣḥāb-ı güzín gibi cebhei‘adāletde Nūşirevān-ı ‘ādil gibi, şecā‘atde Rüstem-i Zāl gibi, fikr-i firāsetde Ebū ‘Alí Sínā gibi olduğu ecellden bu ‘abd-i ża‘íf faḳírü’l- ḫaḳír el- ḥāc Muṣṭafā bin Evrenos raḥmetullahi ‘aleyhimā, es-Sulṭān Selím ṭavvilallahü ‘ömrehü ḥażretleri içün ‘ilm-i ḳıyāfet ve firāset kitāblarınuñ ‘Arabi ve Fārisi risālelerinden Türkí’ye bir risāle terceme itdüm ki ta bu risāle sebebi ile firāsetde temām māhir ve ḥāẕıḳ olup ḳullarınuñ ve ‘ulūfecilerinüñ ve ehl-i menāṣıbınuñ belki re‘āyānuñ aḫlāḳ-ı ẓāhirinden aḥvāl-i bāṭınına ve ṣūretden ḥaḳíḳate istidlāl idüp devlet kimüñ başında olup olmayanı, behādar olup olmayanı, ( vr. 3) 
istiḳāmeti olup olmıyanı ehl-i fitne vü mekkāre olup olmıyanı baḫíl ve şerír olup olmıyanı yaramaz olup olmıyanı aḥmaḳ ve sefíh ve yalancı ve lāfcı olup olmıyanı uġrı ve ḥarāmi olup olmıyanı ḫarbden - 178 - ḳılıcdan ve ṣudan helāk olup olmıyanı ve kendü vilāyetinde ve ġurbetde fevt olup olmıyanı ve ṣāliḥ ve mütedeyyin ve müteşerriʻ olup ve fāsıḳ ve ṣāliḥ olup olmıyanı eyü ḫuyla muttaṣıf olup olmıyanı ḥāṣıl-ı kelām her kişinüñ ṭoġduġı günden ölünce başına ne gelüp ne gelecekdür ne ṣıfatla muttaṣıfdur bilüp şol kim vezāretde ve sancaḳda ve aġalıġa ve emānete ve diyānete münāṣib lāyıḳ olanları her birini dereceli derecesine göre naṣb idüp re‘āyātuñ daḫi aḥvāline göre ‘amel olunup memleket emn ü emānda olup ‘adālet sebebi ile re‘āyā ḥużūrda olmaḳ śebāt-ı salṭanat müyesser olmaḳdur. 
Ma‘lūmdur ki salṭanat ẓulm ile ḳā’im olmaz ‘adl ile ḳā’im olur. “Kütb-i Seyr-i Mülūk”da daḫi mesṭūrdur. Zírā şehzāde “fe iẕā ḥakemtüm beyne’n-nās en teḥakkümü bi’l- ‘adl” 5mecrāsına cāri olup re‘āyā ṭāifesine ‘adl ile (vr.4) ḥükm eyler ḥāşā Allahü Te‘ālā’nuñ luṭfuñdan ve keremüñden kim salṭanat taḫtını ol aṣil kimesneye müyesser idüp muḳarrar itmiye ve daḫi enbiyānuñ ve evliyānuñ ḥāşā keremlerden ki bu aṣil kimesneye salṭanat müyesserligin cānib-i Ḥaḳ’dan temennā itmeyeler. 
‘Ale’l- ḥuṣūṣ ki, vilāyet-i Rūm ḫalḳınuñ kebír ve ṣaġír; erkek ve dişi; faḳír ve ġanísi ve żayi‘ ve şerífi ḫuṣūṣā ki ṣābirinden mutażarrı‘ ehl-i ‘ilmi Ḥaḳ Sübḥane ve Te‘ālā dergāhına el götürüp leyl ü nehār ‘adl olduġı içün dü‘ā iderler. İmdi, bilgil kim ‘ilm-i ḳıyāfet ve firāsetden bu risāle-yi muḫtaṣar idüp bir muḳaddimeyi bir bāb ḳılup başdan ayaġa varınca her ‘użvuñ delāletine bir faṣıl ẕikr itdügimden ṣoñra elüñ delāleti çoḳ vāfir ve evżaḥ olduġı ecellden el içün müstaḳíl bir muḳaddime ve altı taṣavír idüp şol ki güç ola añları ḫuṭūṭdan teṣāvir ẕikr itdüm ki her ḫaṭṭuñ delāleti Sulṭān Selím ḥażretlerine āsān gele. İmdi, bilgil ki, mukaddime delíl-i ‘aḳlí ile ve delíl-i naḳlí ile bu fennüñ śübūtı beyānındadur. 
İmdi, bilgil ki, insānuñ evṣāfın ve aḥvālin bilmek üç nesne ile ḥāṣıl olur (vr.4) Birisi vaḥy-i Rabbāni ile olur nitekim enbiyādan ḥażret-i Mūsā ‘āleyhisselām ḥażret-i risālet-penāhi ṣallallahü ‘aleyhi ve’sellem ilhām-ı İlāhí ile bilüp temennā iderdi ki anuñ ümmetinden ola. Nitekim peyġamber ‘aleyhisselām buyurdu ki: “Leḳad āteynā eśnā nebiyyen anhüm kānū min ümmeti ve minhüm” Mūsā bin ‘Umrān ve ‘Īsā ‘aleyhisselām ḥabíbullah vaḥy-i rabbani ile bilüp ḫaber virdi ki: “İnní Resulüllahi ileyküm muṣaddiḳan lima beyne yedeyye min’et-Tevrāti ve mübeşşiren birrasūlin ye’tí min baʻd’ismihu Aḥmed”. 
Ve daḫi evliyādan Selmān bin Fāris ve Üveys-i Ḳaren rażıyallahü ‘anhümā, bu ikisinden ġayri kimse peyġamber ḥażretlerinüñ mübārek ṣūretin ẓāhir yüzden görmeyüpdürürler idi, keşf-i kerāmetle bilüp aña mütāba‘at itmişler idi. Ammā buncılayın ma‘rifetler enbiyādan ġayriye müyesser olmaz. İkinci, enbiyānuñ evṣāfın ve aḥvālin bilmek ‘ulviyyāt-ı ḫavāṣ-ı ma‘rifetle müyesser olur. Nitekim ḥakím Cāmest, Ḥażret-i Risālet, ṣallallahü ‘aleyhi ve’sellem, ḳamer devrinde şāh olub ve burc-ı aḳreb ḳırānda māh olacaġın ve şeriʻatin keyfiyyetin ve milletin bilüp ḫalḳa bildürdi.Ücünci, insānuñ evṣāfın ve aḥvālin bilmek ʻilm-ı ḳıyāfet sebebi ile(dür). ʻAbdullah ibn-i Selām Resulullah ḥażretlerini bilüp teşḫíṣ idüp teşḫíṣ sebebi ile ḍalāletden ferāġat ve tebberā idüp ímān getürüp İslāma geldi. 
“Li mā kaddemü’n- nebí ʻaleyhisselām elmedinetü ḥayśü li mā śebtü vechihi ḳāle inne vechihi yessir bi vechihi keẕāb” İmdi insānuñ maʻrifeti şeklinden ve şemālinden ḥāṣıl ola, aña ʻilm-i ḳıyāfet ve firāset dirler. Bilgil ki firāsetnāme aḫlāḳ-ı ẓāhiri ile aḥvāl-i bāṭıníye istidlāl itmekden ʻibāretdür. Eger su’āl itseler kim, aḫlāḳ-ı ẓāhiri aḥvāl-i bāṭıníye nice delíl olur, cevāb virürüz ki, nefs ya mizācdur ya mizāc nefsüñ aletidür. Efʻālde her ḳanġısı olursa mizāc ʻillet olur ẓāhirüñ ve bāṭınuñ aḥvāline ẓāhirüñ ve bāṭın iken maʻlūmdur ki mizāca biri ḥāṣıl olduġı vaḳit bir maʻlūla istidlāl ḳażiye-i müsellemedür. Ẓāhir ʻuvānı bāṭına şāhiddür. Ṣūretden ve síretden bāṭına istidlāl enbiyā ve evliyā maʻrifetidür. Bu ʻilm-i şeríf ve maʻrifet-i laṭíf idigüne delíl-i ʻaḳlí ve delíl-i naḳlí vardur. 
Nitekim Ḥaḳḳ Teʻālā kelām-ı ḳadíminde buyurur: “İnne fí ẕālike le 5 Nisa sûresi 58. ayet - 179 - āyāti lā velí illā baṣār.” Bir āyetde daḫi buyurur: (V7)“Símāhüm fî vucūhihim min eseri’s- sucūd”.6 Ve bir āyetde daḫi buyurur: “Yu‘refü bi simāhüm”.7 Ve daḫi peyġamber ʻaleyhisselām buyurur: “Ve’l-mü’minü yenẓuru bi-nūri’l-lāh”. Ve daḫi buyurur: “Külli aşġaru melʻūn” yaʻni ḳılı ziyāde ḳızıl olan melʻūndur. Ammā meygūn ḳıl ḳıllaruñ eyüsidür. İmām-ı Şāfíʻ raḥmetullahi ʻaleyhden menḳūldür, baʻżı seferlerde bir kimesnenüñ evine ḳonuḳ oldı. Ol kişinüñ şekli ʻilm-i firāsetde yatlu idi, ammā İmām’a bu kişi eyü ḳonuḳluḳ eyledi. İmām ḥażretleri ol şaḫṣuñ ṣūretde ʻilm-i ḳıyāfetde meẕmūm görüp síretin ḳıyāfetde maḥmūd bulduġı ecellden temām melālet büründi. Meger ki eyü teşḫíṣ idemezüm ṣandı. 
Çün rıḥlet ider oldı. Ol kişi ki, ḫarc itmişdi birin iki yazup ḫarc ṭaleb idüp İmām’a ṣundı fí’l-ḥāl imāmuñ ḥālini kendi aṣḥābı teʻaccüb edüp ṣordılar ki melālet vaḳtinde şādlıḳ, şādlıḳ vaḳtinde melālet neden geldi? Buyurdı ki ʻilm-i firāsetde (vr.8) bu şaḫṣın şeklinden baña bir şübhe gelmiş idi. Çünküm şübhem gitdi şād oldum, didi. Bunuñ gibi rivāyet selefden çoḳdur. Delíl-i ʻaḳli oldur ki, her ʻilmüñ fażíleti ve şerefi ol ʻilme iḥtiyāc ḳadarınca; imdi, bilgil ki ʻilm-i ḳıyāfete her kişi muḥtācdur. Zírā maʻlūmdur ki ādemínüñ meʻāşı ve maṣlaḥatı ebnā-yı cins ile muḫāliṭ ve muʻamele ḳılmayınca müyesser olmaz. Ve beglerüñ daḫi elbetde muṣāhibleri olmayınca olmaz. Ḥażret-i Ḳuṭb’ul- Aḳṭāb Seyyidi ʻAlí Hemādāní raḥmetullah “Zaḫiretü’l- Mülūk”da dimiş ki, gök gözli ḳızıl ḳıllı ince eğekli ṣaçı çoḳ ola bu aṣıl kişiden efʻíden ḥaẕer ider gibi ḥaẕer itmek gerek tā kim żarar yetişmiye. 
Ḥuṣūṣa ki nevʻi beşer iki ḳısımdur: baʻżı ehl-i ḫayrdur ve emānet ve ṣadāḳat üzredür ve baʻżı ehl-i şerr ve ḫıyānet ve mekr ü ḥíle ve fitne ve ḥased üzredür. Şimdiki zamānda şerr ü ḫıyānet ehli çoḳdur ve ṣadāḳat ve emānet ehli azdur, belki hiç yoḳdur, dimeli olmuşdur. ʻAle’l- ḥuṣūṣ şimdiki zamānuñ begleri bir āḫir begüñ muṣāḥiblerine dünyā ve memleket virüp begüñi öldür, zehirle dirler. İmdi beglere ve her kişiye vācib ve lāzımdur ki (vr.9) ḳıyāfet ve firāset ʻilmin bile ve bu ʻilm sebebi ile muṣāḥiblerinüñ cemʻ-i aḥvāline muṭṭalí olup şol kim iḍlāle ḳābil olup ḫıyānet ve ḫabāśet ve fitne ve mekr ve ḥased ʻalāmetleri olan kimesneleri muṣāḥabetden redd idüp ve şol ki emānet ve ṣadāḳat ʻalāmetleri olan kimesneleri muṣāḥibe maḳbūl idinüp eyüyi yaramazı farḳ idüp ʻamel ideler. 
İkinci delíl-i ʻaḳlí oldur ki vuḫūşa ve ṭuyūra begler içün bāz-nāmeler yazılmışdur ki, ṭoġanlaruñ ve şāhinlerüñ ve sāir yırtıcı ḳuşlaruñ ṣūretlerinden şekillerinden eyüsi ve yaramazı bilinüp anlar ile ʻamel itmek mücerrebdür ve muḳarrardur. Ve daḫi atlar içün beglere esb-nāmeler yazılmışdur ki şu ṣıfatla muṭṭaṣıf olan at eyüdür. Atuñ cemíʻ hünerleri beyān itmişlerdür, bu daḫi mücerrebdür. İmdi Ḥaḳḳ Sübḥane ve Teʻālā ḥayvānātuñ aʻżāsında eyüsine ve telüsine delālet ider ʻalāmetler ḫalḳ itmişdür. Ḫuṣūṣan insānuñ evṣāfı cemíʻ ḥayvānātuñ ve melāíkenüñ evṣāfına cāmiʻdür. Zírā her ḥayvānuñ her ḳanġı ʻużvuna insānuñ ʻużvı müşābih olur. Ol ḥayvān ḫūyıyla ol (vr 10) kimse muṭṭaṣıf olup bu fennin edillesinde her birisi meẕkūrdur. Ve daḫi cemíʻ ḥayvānāt insān içün maḫlūḳdur. 
Ḥaḳḳ Teʻālā ḥayvānuñ aʻżāsına eyüsine veya telüsine delālet ider ʻalāmetler ḫalḳ idicek insānuñ bi ṭaríḳ’il- evlâ. Zírā Ḥaḳ Sübḥāne ve Teʻālā buyurur: “veleḳadd kerremnā bení Ādem” dimişdür. Ādemüñ daḫi Allah ẓāhir aʻżāsında eyüsine ve yaramazına delālet ider nesneler ḫalḳ itmişdür. Tā kim anuñ sebebi ile ādemüñ eyüsi ve yaramazı biline. Ḫuṣūṣā ki, bunuñ üzerine delíl naḳillerüñ baʻżı daḫi mesṭūrdur. İmdi cibilliyeti ve ṭıynet-i aṣliyesi üzerine ġālib mürebbi’ler terbiyeti ile ve nāṣıḥler naṣiḥati ile terbiyet eyleyüp ḳalmış ola. Amma mürebbi’ler terbiyeti ile mürebbi 6 Fetih suresi:29 7 Rahman: 41 - 180 - olup terbiyet ḳabūl itmiş ola ol aṣil kimselerüñ ṣūretinden ḥaḳíḳatine istidlāl itmek muʻaẕir olur. Nitekim Eflāṭun ḥakím kendü ṣūretinüñ taṣvírini şākirdlerine virüp Hind ḥakímlerine gönderdi. 
Hind ḥakímleri ol taṣvíri evṣāf-ı ẕemmiye ile tavṣíf itdiler. 

Şākirdler Eflāṭun’a gelüp ḫaber virdiler kim Hind ḥakímlerinüñ ʻilm-i firāsetde aṣlā üstādları yoġ imiş senüñ naḳşuñdan nefsüñe şunuñ gibi evṣāf ẕem ile söylediler, híç birin anuñ sende görmedük. Eflāṭun inṣāf idüp didi ki, ḥükemā-yı Hind ʻilm-i firāsetde māhirler ve ḫāẕıḳlar imiş zirā her ṣıfatuñ dimişlerdür anuñla mevṣūf idüm, lākin ḥikmet ve riyāżet ile meẕmūmeyi maḥmūdíye mübeddel itmiş idüm. “ Feülāike yübeddilullahi seyyiātihim ḥasene” eger tebdíl-i aḫlāḳ mümkin degülmiş iseydi enbiyānuñ ve evliyānuñ daʻveti ve biʻati kāsid ve fāsid olurdı. Belki Ḳur’an tebdíl-i aḫlāḳ içün tenzíl oldı. Ammā evṣaf-ı meẕmūmeyi aḫlāḳ-ı maḥmūdíye tebdíl idüp terbiyet ve naṣíḥat ḳabul idenler, merd anlardur ve ehil anlardur. Ve nā- ehil kimesne ne ḳadar terbiyet oluna ḳabūl idüp mürebbinüñ terbiyeti ile mürebbi ola. 
Belki, terbiyet ḳabūl itmek ehl olana göredür. Nitekim Şeyḫ Saʻdi Gülistān’ında buyurur: Beyt: Pertev-i níkān negírd her ki bünyādeş bedest/ Terbiyet nâ- ehlrā çün kirdgân ber-konidest İmdi bilgil kim ṣāḥib-i ʻilm-i firāset mizācı bilmek lā-büddür. Zírā ki aḥvāl-i ẓāhiride ve bāṭıníde mü’eśśir mizācdur.Ve ʻilm-i uṣūlde muḳarrardur ki esbāb maʻlūm ola. Mizācı bilmek ṭaríḳi budur ki beden (vr.12) ḳaṣr gibi dört sebeb var. Biri, māddi ve biri ṣūrí ve biri fāʻilí ve biri ġāí. Pes bedenüñ sebeb-i māddisi iki ḳısımdur, biri ḳaríb ve biri baʻíddür. Ḳaríb olan ʻużuv ile rūḥ ve baʻíd olan aḫlāṭdur: Ḳan ve ṣafra ve balġam ve sevdādur.

Bunlardan baʻd dört rükndür ki ūd ve yil ve ṣu ve ṭopraḳdur ki, Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Teʻālā bedende yaratmışdur.Ve sebeb-i ġāísi ḳuvādan ḥāṣıl olan efʻāldür ve sebeb-i fāʻíli oldur ki, ḥadd-i iʻtidāl mevcūd olup beden selím olmaḳdur. Çünküm ḥadd-i iʻtidālden tecāvüz ide,saḳím olur. Ṣāḥib-i firāsete bilmek vācibdür ki her rengi ve ḫıltı ve her mizācı ki ne ḥāletdedür ve her ġıdāyı ve şekli ve her cinsi erkekden ve dişiden ve her rengi ve her ʻādeti ki, ne ḫılṭı muḳteżídür. Her kimse ki bu cümleyi żabṭ ü ḥıfż ide, ʻilm-i firāsetde māhir ola. Bu ẕikr itdügimüz mücerrebātdur.Her mes’eleyi edillesiyle bilürler, temām ḥāẕıḳ olurlar. İmām-ı Faḫr-i Rāzi ve Muḥyiddíni ʻArabí reḥmetullah ve daḫi bunlardan ġayri kimesneler tecrübe ile bilüp kitābda śebt itmişlerdür ki, bu risālede ẕikr olan kitāblarda mestūrdur. 

Bunı ḥıfẓ idüp (vr.13) żabt iden ʻilm-i firāsetde temām māhir olur ve ḥāẕıḳ olur ve Allahü ʻalem bāb-ı insānuñ ẓāhiri ṣūretinde ve şekli şemāyilinde ve cevāriḥ ve aʻżāsı maʻrifetindedür ki her ʻużvuñ keyfiyyeti ne ṣūrete delíldür.Ve her ʻużuv bir faṣıl ile beyān olmuşdur. Faṣıl: Büyük baş himmet-i ʻāliye delíldür.Orta baş ʻaḳılsızlıġa delíldür. Faṣıl: İri saç bahādırlıġa delíldür, yumşaḳ saç yüreksizliğe ve ḳorḳaḳlıġa delíldür. Çoḳ sac yoġunluğa delíldür. Arḳada ḳıl çoḳ olmaḳ şehvete delíldür. Gözüñ ḳılı çoḳ olmak bahādırlığa delíldür. Ḳıl azlıġı leṭāfete ve zírekliğe delíldür. Faṣıl: Ḳızıl kürāt gibi ola ḳan çoḳluġına delíldür ve delüliğe ve tíz ḳaḳġanlıġa delíldür. Faṣıl: Ṣarı yüz ḫabāśet-i bāṭıniyye delíldür. Faṣıl: Giñ alın ki üzerinde ʻurūḳ ve iʻżān olmıya ḫuṣūmete delíldür ve düzensizliğe ve kāhilliğe delíldür. 

Ammā ṭar alın nādānlıġa ve ḫıssete delíldür. (vr.14) Büyük alın kāhilliğe delíldür, ammā dānā daḫi dimişlerdür. Orta alın iʻtidāle delíldür. Ḳaş arası buruşmaḳ başdan buruna varınca, ġażaba ve ġażabiyyete delíldür. Alın buruşmaḳ, ḳulaḳdan ḳulaġa, zírekliğe delíldür. Alın yol yol olmaḳ laf urmaġa delíldür. - 181 - Faṣıl: Çatıḳ ḳaş ülfete delíldür, açıḳ ḳaş küşādliğe delíldür. Kaşūñ burundan yanı ince olmaḳ ḫuṣūmete delíldür ve hem fitneye delíldür. Ve ḳaşuñ burundan yanı alçaḳ olup ve ḳulaḳdan yanı yüksek olmaḳ eblehliğe ve kibre ve lāfa delíldür. İnce ḳaş küşādliğe ve şādmānlıġa delíldür. İncelikde, yoġunluḳda ve uzunluḳda ve ḳıṣalıḳda orta ḳaş iʻtidāle delíldür. Faṣıl: Ḳabżda ve basṭda iken büyük göz kāhilliğe ve kündlüge delíldür. Ve küçük göz yeğniceklige delíldür. 

Orta göz seg-rūḥluġa delíldür. Ṭomaliç göz ḥayāsızlıġa ve cāhillige delíldür. Ve göz tíz tíz ḥareket itmek mekre ve ḥíle ve ḫıyānete ve aġırlıġa delíldür. Ve giç ḥareket itmek endíşeye ve fikre delíldür. Ve gic giç ḥareket itmek ve açup yummaḳ fehmsizliğe (vr.15) ve eblehlige delíldür. Tízde ve giçde iʻtidāl ile ḥareket etmek, iʻtidāl-i ʻaḳla ve fehme delíldür. Çuḳurda göz mekre ve ḥasede ve ḫıyānete delíldür. Ve ḳatı ḳara göz sevdāya delíldür ve yaramaz göñüllüğe delíldür. Ve gök göz ḫayāsızlıġa delíldür. Göz göklükden aḳlıġa māíl olmaḳ cāhilliğe delíldür ve yüreksizliğe delíldür ve oġlancıḳlar gibi baḳmak ve gülmek, feraḫ-ı ẓāhir olmaḳ, uzun ʻömre delíldür. Gök göz ki, küçük ve ditregen ola, ḥayāsızlıġa ve mekre ve ḥíleye ve şehvet-perestliğe delíldür. Murabbaʻ çeşm olmaḳ kāhilliğe ve ʻavretlere māíl olmaġa delíldür.

 Ḳızıl göz ġuṣṣaya ve şerírliğe ve bahādırlıġa ve çoḳ cimāʻ itmeğe delíldür. Gök göz ki ṣaruya māíl olsa zaġferān gibi, çoḳ yaramaz ṣıfatlara, şirrete ve mekre ve ġayrisi gibi bebek çevresinde noḳṭalar olmaḳ şirrete delíldür. Ve eger gök gözde bebek çevresinde noḳṭalar gibi olsa ḥasede ve şerírliğe delíldür. Eger ṣaġır gibi baḳup gözi küçük olsa, ḳatı ḥamāḳate delíldür. Ve bebegi altūn gibi ṣaru olmaḳ feşānlıġa delíldür ve ḳan dökücülüge delíldür. Ḳızıl göz ki aġır döne ve yuḳarı (vr.16) baḳıcı ola ṣaġırlıġa ve nādānlıġa ve zināya ve ḫasteliğe ve ġaflete delíldür. Şehlā göz gözlerüñ eyüsidür.Bu gözli ādem kendü ḥāline ḳoyacaḳ íḥsāndan ve enʻāmdan ġayri ḳimseye żararı olmaya. Yaşıl göz pírūze gibi veya gök ṣaru evṣāf-ı ẕemiyyeye delíldür, ġayet yaramazdur. 

Yaşı göz yaḫod gök göz ḳızıl veya aḳ noḳṭaları olsa ādemlerüñ mekrlisi ve yaramazı olmaġa delíldür. Büyük ṭomalic göz aḥmaḳ olup ve baʻżı insāniyyeti olmaġa delíldür. Küçük göz ṭomalic olsa cāhilliğe delíldür ve şehvet-perestliğe delíldür. Küçük göz kirpigin ṭoḳundurıcı olsa ḫalḳı aldamaġa yaramaz ṣıfata delíldür. Büyük göz ditregen olsa yaramazlıġa delíldür. Kör göz şūm olur. Şol göz ki şerm idicek birbirden ġayri yire baḳa aḳrānı ortasında oturduġı vaḳtin evṣaf-ı ẕemiyyeden ġayri ne dirsen yalan olmıya. Tecrübe olmaḳla bulunmuşdur ki, vaṣf olmaz egerçi her ʻużvuñ evṣaf-ı ḥamídeden ve ẕemiyyeden bir ḥaṣlete delāleti vardur. Lākin elden ġayri ʻażādan yüz ü göz ziyāde delālet ider. Yüzüñ aḥvāl-i nefsāniyyeye delāleti ziyāde olduġına (vr.17) üç vech dimişler evvel budur ki, anuñ ʻaḳlı ve fikri ve fehmi ve ḥıfẓı ola bu ḳuvvānuñ maʻdeni dimāġdur. 

Zírā ki baş ḥavāsuñ ve fikrüñ ḥavāssuñ ve fikrüñ ve ẕikrüñ mevżiʻidür. Pes yüzüñ delāleti bu ḳuvvāya ḳaví olur. İkinci, kemāletin ḫūbluġına ve noḳṣān ziştligedür. Şekk yoḳdur ki maḥall-i ḥüsn ve ḳubḥ yüzdür. Ḳalan aʻżānuñ ḥüsnine ve ḳubḥına ziyāde iltifāt itmezler. Üçünci, oldurur ki, bir kişi utansa veya ġażaba gelse veya sevinse veya melūl olsa yüzde bir ḥālet ẓāhir olur ki ḳalan aʻżāda olmaz. Bu vecheden maʻlūm oldı kim, elden ġayri aʻżādan vech efżal ve ekmel ve vechedür. Anı aşaġıda ẕikr idevüz. Faṣıl: Burun yoġun ve ṭolu olsa ʻaḳıl ve fehim azlıġına delíldür ve burun ince ve uzun olmaḳ ʻaḳla delíldür. Burnun üsti yaṣṣı olmaḳ ḥüsn-i ḫulḳ azlıġına ve ḳallāş ve ʻahidsizlige delíldür. Burun yāy gibi olmaḳ şirrete delíldür yaṣṣı burun şehvete delíldür. 

Burun giñligi ḥased ve ġażaba delíldür ve ṭarlıġı insāniyetine, çoḳ ḳulluġuna delíldür. Yuḳarısı ince ve ḳanatları ṭaşra burun (...) ol ḳadar lāf uzatmaġa (vr.18) delíldür. Faṣıl: Giñ aġız bahādırlıġa delíldür, ṭar aġız yüreksizlige delíldür ve daḫi firāsetlü ve ḥílekārlıġa delíldür. Orta aġız sāliḥ ve mütedeyyin ve müteşerriʻ olup insaniyyeti ziyāde olmaġa delíldür. - 182 - Faṣıl: Ḳalın ṭuṭaḳ aḥmaḳlıġa ve ṭabiʻat yoġunluġına delíldür. Yufḳa ṭuṭaḳ fehme ve laṭíf ṭabʻa delíldür. Ḳızıl ṭudaḳ ṭatlulıġa ve eyülige delíldür. Faṣıl: Uşaḳ dişi ki arası açıḳ ola, niyyet żaʻaflıġa delíldür. İri ve uzun diş şirrete ve fitneye delíldür. Orta diş gerçek söylemeğe delíldür. Egri diş mekre delíldür. Faṣıl: Eger köse olup orta boylu olsa zeyrekliğe ve leṭāfet-i ʻaḳla delíldür. 

Orta boylu olup köse olmaḳda ḳıllılıġa mā’il olsa zeyrek olup mekre ve ḥíleye meşġūl olup ṣoñra yaramaz ḫuylara tevbe idüp müteşerriʻ ve mütedeyyin olmaġa delíldür. Degirmi saḳal ve hem ḳara ola, eyülige delíldür. Yufḳa saḳal fehm ve leṭāfet-i ṭabʻa delíldür. Çoḳ saḳal ṭabiʻat yoġunluġuna ve ḫuşunete delíldür, uzun saḳal ḳıllet-i ʻaḳla delíldür. Faṣıl: Etli yüz kāhillige delíldür ve cāhillige delíldür. Etli yañaḳ ṭabíʻat yoġunluġına(vr.19) delíldür. Kaḳġın yüzlülük ġażaba delíldür.Utanur yüzlülük ḥayāya delíldür. Etsiz yüz fehme delíldür ve ḳatı degirmi yüz cehle delíldür. Ziyāde uzun yüz ḥayāsızlıga delíldür. Ḳatı büyük yüz kāhillige delíldür. Ziyāde küçük yüz ḫorluġa ve yeyniceklige delíldür ve delülige delíldür. Orta yüz insāniyyete delíldür. Açuḳ yüz eyü ḫulḳa delíldür. Ekşi yüz yaramaz ḫulḳa delíldür. 

Faṣıl: Büyük ḳulaḳ cehle ve kāhillige ve bahādırlıġa ve uzun ʻömre delíldür. Küçük ḳulaḳ ḥissete ve ġaflete delíldür ve orta ḳulaḳ ḥıfẓa ve ʻaḳla delíldür. Uzun boy mizāc şādlıġına mübāreklige delíldür ammā ġafletten ḥālídür. Orta boy ḥikmete ve zeyreklige ve bāṭın ṣınuḳlarının iʻtidāline delíldür. Ḳıṣṣa boy düşmenlige ve fitneye ve kín ü ʻadāvete ve yaramazlıġa delíldür ve ḳorḳaḳlıġa delíldür. Faṣıl: Yoġun āvāz bahādırlıġa delíldür. İnce āvāz nerm ola yüreksizlige ve ḥamle ve eyü ḫūya ve ḳorḳaḳlıġa delíldür. Orta āvāz aḫlāḳ-ı ḥamídeye delíldür. Alçaḳ yoġun āvāz ʻaḳıl çoḳluġına delíldür. Ḫoş āvāz ʻaḳıl azlıġına delíldür. Tíz tíz söylemek tekebbür ve tíz fehme eyüceklige (vr.20) delíldür. Yüce ünle tíz söylemek yaramaz ḫūya ve gażāba delíldür ve uzun nefes yüce himmete delíldür ve ḳıṣa nefes żaʻíf bāṭına delíldür. 

Ġunneli āvāz ḥasūd ve şerlü olmaġa delíldür. Faṣıl: Çoḳ gülmek ġuṣṣasızlıga daḫi ülfete ve kimse işine rāżı olmamaġa delíldür. Az gülmek fikre ve ġama ve ḥüzne delíldür. Ḳatı gülmek ḥayāsızlıġa ve sefāhate delíldür. Faṣıl: Yumşaḳ et fehme ve leṭāfet-i ṭabʻa delíldür. Ḳatı et żaʻaf-ı fehme delíldür ve keśāfet-i ṭabʻa ve ḳuvvete delíldür. Faṣıl: Ḳıṣṣa boyun kibre ve ḫabāśete delíldür. İnce boyun żaʻafa delíldür. Uzun boyun ki ola yüreksizlige delíldür ve aḥmaḳlıġa ve ġażaba delíldür. Faṣıl: Büyük ṣadr ki memeleri etlü ola kāhillige ve aḥmaḳlıġa delíldür. Ġöġsi çıḳuḳ ola şādlıġa ve ḳatı yüzlülüge delíldür .Ve ne etlü ve ne uzun ve ne yoġun ola, maʻrifete ve ḥamle ve ṣābırlıġa ve iḥsāna ve insāniyyete delíldür ve gögsi etsüz taḫta gibi zeyreklige ve ṭutduġı işde dūn himmet olup başına çıḳmayup orta ḥāl olmaġa delíldür. 

Faṣıl: Küçük ḳarın ʻaḳla ve fehme ve tekebbüre delíldür. Egri arḳa eyü ḫūya (vr.21)ve ḫulḳa delíldür. İnce arḳa eyüligine delíldür. Faṣıl: Bil, ince olup żaʻíf olsa nefsi zaʻíf olmaġa delíldür. Bil ince olup gögüsten yanı yaṣṣı ve ḳıṣṣa ola ayaḳ cāníbi uzun olsa, ġāyet ḳuvvetlü olup yürügen olmasına delíldür ve eger bil ince olup aşaġısı berāber olsa incelikde ġāyet yürügenlige ve şādlıġa delíldür ve laṭíf sözlülüge delíldür. Eger bilüñ yañuları muʻtedil olsa nefsüñ ḳuvvetine eger bilüñ yañuları iʻtidāl üzre olmasa nefsüñ żaʻfına delíldür. - 183 - Faṣıl: Eger ḳol ve baldır uzun olsa ʻaṭāya ve kibre ve manṣıb sevgisine delíldür. Eger ḳoluñ aşaġısı yuḳarısına muvāfıḳ olup ince olsa, ziyāde ḳābiliyete ve maʻrifete ve seḫāvete delíldür. Eger ḳoluñ aşagısı ince ve bāzūsı yoġun olsa ḳuvvete delíldür ve cehl-i mürekkeblige delíldür. Ve eger aşaġısı yuḳarısı yoġun ḳābillige ve yürekli olmaġa delíldür. Ve uzun barmaḳ tíz fehme ve seḫāvete delíldür. 

Ve eger ṭoġrı olsa uzun olup etsiz olsa yaʻni uzun ḳayḳı olsa (vr.22) olmaz yire el urup lāf urmaġa delíldür. Ve ednā yire el urup lāf urmaġa delíldür. Ve ednā yire çoḳ söz eylemesine delíldür. Ve eger ṭoġrı olup etlü olsa ḥamāḳate delíldür. Ve eger etsiz vasatü’l- ḥāl olsa zekāvete ve seḫāvete ve ḳuvvete delíldür. Eger kütük olup etlü olsa incelikde ve yoġunluḳda berāber olsa baʻżı seḫāvete ve insāniyyete ve ḥalím olmasına delíldür. Ve eger barmaḳ ḳıṣṣa olup uçları incerek olsa baʻżı seḫāvete delíldür. Ve dırnaḳ yufḳa olsa sebūlige mā’il olsa leffāf olup baʻżı kemāl ve ḥasede delíldür. Ve eger aya ḳıṣa olup barmaḳ uzun olsa ḥıssete delíldür. Ve eger ḳıṣa olup uzun olmaḳda barmaḳ ayaya ve aya barmaġa münāsib olsa fikre ve firāsete ve ḥilme ḳalb teraḥḥümüne delíldür. 

Ve eger barmaḳ uzun ve ḳıṣa olduḳda ucı kendüden yoġun olsa ziyāde ḥırṣa ve ḥamāḳate delālet ider. Ve baʻżı insāniyyete delíldür. Ve eger aya ve barmaḳ yumşaḳ ʻaḳla delíldür. Ve eger müdevver olsa ʻilme ve ḥilme ve ṣabırsız olup ḥadinden aşurı tecāvüz eylemesine delíldür. Ve eger aya ve barmaḳ sebūlige māíl olsa ʻadle ve inṣafa ve seḫāvete delíldür. Ve eger barmaḳ ḫurde olup uzun (vr.23) egri ola baʻżı kemālāta delíldür, lāfla ve ʻabeś yirde seḫāvetle delíldür. Aḳ dırnaḳ ḳalḳıraḳ olsa mübārekdür. ʻAyblu dırnaḳ yamandur. Elüñ ve barmaḳlaruñ ve ayanuñ bāḳí aḥvālin aşaġıda ḫuṭūṭın ẕikr idüp ve taṣvír itdügimüz yirde ẕikr iderüz inşāallahü teʻālā. Faṣıl: Eger ẕikr ince uzun olup egri olsa teraḥḥüm ḳılıcı olub ḥıḳd u ḥased olmayup ehl-i vaḳār olmasına delíldür. 

Eger ince ṭoġrı olsa ḳıllet-i cemāʻate ve leṭāfete ʻaḳla delíldür. Ve eger yoġun ve uzun olsa cimā ʻvaḳtinde ġāyet leẕẕeti olup ḥamāḳate ve cehle delíldür. Ve eger ḳıṣṣa olup yoġun ola, şehvete şehvet-perestlige ve ġaflete ve lāf urup kendünüñ ʻaybına muṭṭaliʻ olmayup her şeyde ʻinād itmege delíldür.Ve eger ḳıṣṣa olup ince olsa ġayet zekí ve ehl-i inṣāf olmasına delíldür. Ve ʻinād olmayup ġayrüñ teşníʻinden ḳaçmasına ve ziyāde cümmāʻ olmasına delíldür. Faṣıl: Eger ḥayāsı vāsiʻ olsa ve yumurdası küçük olsa ʻaḳla ve ḥilme delíldür. Eger ẓāhir büyük olup ucı vāsiʻ olsa ḥamāḳāte delíldür. Baʻżı maʻrifetle ve eger (vr.24) vasaṭü’l- ḥāl olsa eyü ḫūlara delíldür. Faṣıl: Ayaḳ etlü ve ḳatı büyük olmaḳ ḳuvvete delíldür. Ayaḳ ḳatı kiçi olmaḳ ve sāyir endāma uymaḳ şādiyete delíldür. 

Ayaḳ barmaḳı ṣarmaşıḳ olmaḳ viḳāḥete delíldür. Ayaḳ ṭopuḳ segirlü olmaḳ ḳuvvete delíldür. Ökce ince olmaḳ göñül yaramazlıġına delíldür. Ökce yoġun olmaḳ ḳuvvete delíldür. Eger ayaġuñ baş barmaḳdan küçük barmaġa varınca birbirinden aşaġlıġı ʻadl üzerine olsa, seḫāvete ve ṣafāvet-i ḳalbe ve ehl-i inṣāf olmaġa ve zekí olmaġa delíldür. Eger büyük barmaḳ orta barmaḳdan ḳıṣṣa olsa ġażabı tíz gelüp gitmesine delíldür. Eger baş barmaġın başı müdevvir olup barmaġın ṭarafında ṭırnaġı aşaġraḳ olsa barmaklar ṭarafı yüksek olsa zekāvete ve seḫāvete ve ġażabı az olup ve tíz gelüp geç gitmesine ve fikre ve baʻżı mekre delíldür. Eger bunuñ ʻaksi olsa baḫíle delíldür.Eger ḳıṣṣa olup vüsūbı olsa bahādırlıġa ve baʻżı eyyāmda kerāmetle seḫāvete delíldür. 

 Bilgil kim bir muḳaddime ile bir bābuñ fuṣūlin başından ayaġa varınca her faṣılda bir ʻużvuñ ʻalāmetlerin (vr.25) ve elüñ baʻżı ʻalāmetlerin maḥallinde ẕikr itdügimüzden ṣoñra keffe müteʻalliḳ risāleyi daḫi müstaḳil birer risāle ḳılup bunuñ āḫirinde żamm olunduġına sebeb budur ki, keff delāletleri sāir ʻużvuñ ṣıfat-ı ḥamídiyye ve ṣıfat-ı ẕemmiyeye delāletlerinden ekśer ve efṣaḥ ve evżaḥ olduġı ecellden el içün müstaḳil bir muḳaddime ve altı bāb ve altı taṣvír ẕikr idüp baʻżılarından elüñ aḳsāmın ve baʻżılarından daḫi cimāʻ ve ġıdā ve ʻömr ve yaş ḫaṭlarıyla ādemüñ yılduzın ve cüz’iyyāt delāletlerin ẕikr idüp ve elüñ içinde olan ḫuṭūṭuñ güçleri āsān olsun içün taṣvírler ẕikr itdüm. Ṣıfat: İmdi elüñ sāir ʻażādan delāleti ziyāde olduġınuñ nice sebebi vardur. Birisi budur ki ʻibādāt ve ḥasenāt ve ḫayır ve cehde meʻāş alsun olmaz. Her ʻużuvla muḥtācdur. Ve insānuñ ṣıfat-ı ḥamídeyi ve ṣıfat-ı ẕemmiyeyi bilmekde sāir ʻażādan buña iḥtiyācı artuḳdur. 

Ḥatta görmez misüñ kim, bir kimse ḳul ve cāriye olur ise elin görmeyince almazuz. Zemān-ı evvelde ṣıfat-ı ḥamídeyi ve ẕemmiyeyi bilmek içün elin görürler idi. Ṣıfat-ı ḥamíde ile muttaṣıf olursa alurlar idi ve eger olmaz ise almazlar idi. Şimdiki zamānda daḫi ol zamāne (vr.26) taḳlíd idüp görürler ammā aṣlın bilmezler. Birisi daḫi budur ki sāír aʻżāyı göz her gāh göreṭurmaz ol dāim gözüñ manẓūrıdur. Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Teʻālā ādem oġlanınuñ elinde ʻalāmeti çoḳ eyledi. Ṣıfat-ı meẕmūmesin görüp ṣıfaṭ-ı memdūḥaya tebdíl itsün içün. Ve birisi daḫi budur ki, insān birbirinüñ ellerin görmek insānuñ sāir aʻżasın görmekden elüñ ḫuṭūṭın görüp yaramaz ṣıfatlu kişilerden iḥtirār itsünler içün elde ʻalāmetleri çoḳ eyledi. 

Elde olan ḫuṭūṭ güẕāfın degüldür ʻalāmetler içün vażʻı olunmuşdur. Ḥuṣūṣa ki biñ kişinüñ elini bir araya cemʻ eylesek birindeki ḫuṭūṭ birine beñzemez. Zírā her kişi bir ṣıfatla muttaṣıfdur. Başına ne gelür ve ne gelecekdür daḫi muġayyerdür. Zírā Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Teʻālā yedi kevkeb seyyāreyi bir insānuñ cemʻ-i aʻżāsına mü’eśśir ḳılmışdur. Ādem ṭoġduġı vaḳit ol kevākib seyyārenüñ aḥvāli ne aṣla bulunursa aña göre aʻżānuñ aḥvāli olur. İmdi ādemüñ mevlidi ḥíninde kevākib seyyāre aḥvāli maʻlūm olmayup ḳanḳı kevkebdür bilinmiye ol ādemüñ aʻżāsınuñ aḥvālinden sebʻa seyyāreden ḳanḳısıdur bilünür ve sāir (vr.27) aḥvāli daḫi temām maʻlūm olur zírā ki sebʻā seyyārenüñ her birinüñ kefde bir mevżuʻa teʻalluḳı vardur. 

Ol teʻalluḳ sebebi ile anuñ kevkebi maʻlūmdur. Bu fennüñ kitāblarında edillesi mesṭūrdur. İmdi bilgil kim muḳaddime elüñ aḳsāmın ve el ḫaṭlarınuñ edillelerin bildirür. Evvelki bāb, elüñ nişānların ve delāletlerin bildirir. İkinci bāb, cimāʻ ḫaṭların ve delāletlerin bildirür kim nefs-i ṭabíʻye müteʻalliḳdür. Üçüncü bāb, ʻömür ḫaṭṭınuñ delāletlerin bidürür kim nefs-i ḥayvāniyye müteʻalliḳdür. Dördünci bāb, baş ḫaṭṭınuñ delāletleri bildirür. Ḳuvvā-yı nefsāníye müteʻalliḳdür. Beşinci bāb ādemüñ ṭāliʻini bildirür ve elde olan ḫaṭlardan yılduzın bildirür. Altıncı bāb, cüz’iyāt delāletlerin bildürür ve nice sırlar bilinür ki, ehl ḳatında meşhūrdur. Muḳaddime: Bilgil ki, dört barmaḳlaruñ üçer kemikleri vardur ve üç de ne ḳadar barmaḳdan girer ise ol giren barmaḳda ḥükmündedür. 

Başbarmaḳ yüksekdür, yüksek kevkebe yaʻni zuḫale nisbet itmişlerdür. Ve bu ki, “elif” barmaḳ dirler ve yanındaġı ki, şehādet barmaġıdur, müşterinüñ ḥükmindedür ki “be” barmaġı dirler ve bunuñ yanındaġı ki orta barmaḳda Mirríḫ (vr.28) ḥükmündedür. Bu ki “cim” barmaġı dirler ve yanındaġı ki aña pinṣar dirler, “şems” ḥükmindedür. Bu ki “dal” barmaġı dirler, yanındaġı ki serçe barmaḳdur, “Zühre” ḥükmündedür, buña “he” barmaġı dirler. Ve avcuñ aḫirindegi ḫat ki ḳol ṭarafından yaña ḳolı arḳurı kesmişdür “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭı dirler. Ve “elif” ve “be” barmaḳ aralıġından iki ḫaṭ çıḳar: Birisi “ġayın” “elif” “te” ḫaṭṭı ṭarafından yaña varur. Bu ḫaṭṭ yürek ve ʻömür ḫaṭṭı dirler ve birisi “he” barmaḳdan yaña varur buña yaş ḫaṭṭı dirler ḳol ṭarafından yañadan bir ḫaṭ çıḳar bir ṭarafı yaş ḫaṭṭına ve bir ṭarafı ʻömür” ḫaṭṭına ulaşur. 

Bunlar müśelleś şekli gibi olur ve buña ġıdā ḫaṭṭı dirler. Yaş ve ʻömür ḫaṭlarındaki zāviyeye “mim” dirler ve yaş ve ġıdā ḫaṭlarındaki zāviyeye “lām” dirler. ʻÖmür ve ġıda ḫaṭlarındaki zāviyeye “sin” diyu ad virmişlerdür. “He” barmaḳın dibinden bir büyük ḫaṭṭ yeter. “be” - 185 - barmaġuñ ṭarafından aña varur. Buna cimāʻ ḫaṭṭı dirler ve cimāʻ ḫaṭṭı “mim” “lām” ḫaṭṭınun aralıġına murabbaʻ dirler ve ġadā ḫaṭṭınuñ uzunlıġına olan ṭarafı “ʻUṭārid” ḥükmündedür. Bu meẕkūra tek ṭaṣvír budur. (vr.29) Yed-i evvel: baʻżılarından daḫi cimāʻ ve ġıdā ve ʻömr ve yaş ḫaṭlarıyla ādemüñ yılduzın ve cüz’iyyāt delāletlerin ẕikr idüp ve elüñ içinde olan ḫuṭūṭuñ güçleri āsān olsun içün taṣvírler ẕikr itdüm. Ṣıfat: İmdi elüñ sāir ʻażādan delāleti ziyāde olduġınuñ nice sebebi vardur. Birisi budur ki ʻibādāt ve ḥasenāt ve ḫayır ve cehde meʻāş alsun olmaz. Her ʻużuvla muḥtācdur. 

Ve insānuñ ṣıfat-ı ḥamídeyi ve ṣıfat-ı ẕemmiyeyi bilmekde sāir ʻażādan buña iḥtiyācı artuḳdur. Ḥatta görmez misüñ kim, bir kimse ḳul ve cāriye olur ise elin görmeyince almazuz. Zemān-ı evvelde ṣıfat-ı ḥamídeyi ve ẕemmiyeyi bilmek içün elin görürler idi. Ṣıfat-ı ḥamíde ile muttaṣıf olursa alurlar idi ve eger olmaz ise almazlar idi. Şimdiki zamānda daḫi ol zamāne (vr.26) taḳlíd idüp görürler ammā aṣlın bilmezler. Birisi daḫi budur ki sāír aʻżāyı göz her gāh göreṭurmaz ol dāim gözüñ manẓūrıdur. Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Teʻālā ādem oġlanınuñ elinde ʻalāmeti çoḳ eyledi. Ṣıfat-ı meẕmūmesin görüp ṣıfaṭ-ı memdūḥaya tebdíl itsün içün. Ve birisi daḫi budur ki, insān birbirinüñ ellerin görmek insānuñ sāir aʻżasın görmekden elüñ ḫuṭūṭın görüp yaramaz ṣıfatlu kişilerden iḥtirār itsünler içün elde ʻalāmetleri çoḳ eyledi. 

Elde olan ḫuṭūṭ güẕāfın degüldür ʻalāmetler içün vażʻı olunmuşdur. Ḥuṣūṣa ki biñ kişinüñ elini bir araya cemʻ eylesek birindeki ḫuṭūṭ birine beñzemez. Zírā her kişi bir ṣıfatla muttaṣıfdur. Başına ne gelür ve ne gelecekdür daḫi muġayyerdür. Zírā Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Teʻālā yedi kevkeb seyyāreyi bir insānuñ cemʻ-i aʻżāsına mü’eśśir ḳılmışdur. Ādem ṭoġduġı vaḳit ol kevākib seyyārenüñ aḥvāli ne aṣla bulunursa aña göre aʻżānuñ aḥvāli olur. İmdi ādemüñ mevlidi ḥíninde kevākib seyyāre aḥvāli maʻlūm olmayup ḳanḳı kevkebdür bilinmiye ol ādemüñ aʻżāsınuñ aḥvālinden sebʻa seyyāreden ḳanḳısıdur bilünür ve sāir (vr.27) aḥvāli daḫi temām maʻlūm olur zírā ki sebʻā seyyārenüñ her birinüñ kefde bir mevżuʻa teʻalluḳı vardur. Ol teʻalluḳ sebebi ile anuñ kevkebi maʻlūmdur. 

Bu fennüñ kitāblarında edillesi mesṭūrdur. İmdi bilgil kim muḳaddime elüñ aḳsāmın ve el ḫaṭlarınuñ edillelerin bildirür. Evvelki bāb, elüñ nişānların ve delāletlerin bildirir. İkinci bāb, cimāʻ ḫaṭların ve delāletlerin bildirür kim nefs-i ṭabíʻye müteʻalliḳdür. Üçüncü bāb, ʻömür ḫaṭṭınuñ delāletlerin bidürür kim nefs-i ḥayvāniyye müteʻalliḳdür. Dördünci bāb, baş ḫaṭṭınuñ delāletleri bildirür. Ḳuvvā-yı nefsāníye müteʻalliḳdür. Beşinci bāb ādemüñ ṭāliʻini bildirür ve elde olan ḫaṭlardan yılduzın bildirür. Altıncı bāb, cüz’iyāt delāletlerin bildürür ve nice sırlar bilinür ki, ehl ḳatında meşhūrdur. Muḳaddime: Bilgil ki, dört barmaḳlaruñ üçer kemikleri vardur ve üç de ne ḳadar barmaḳdan girer ise ol giren barmaḳda ḥükmündedür. Başbarmaḳ yüksekdür, yüksek kevkebe yaʻni zuḫale nisbet itmişlerdür. 

Ve bu ki, “elif” barmaḳ dirler ve yanındaġı ki, şehādet barmaġıdur, müşterinüñ ḥükmindedür ki “be” barmaġı dirler ve bunuñ yanındaġı ki orta barmaḳda Mirríḫ (vr.28) ḥükmündedür. Bu ki “cim” barmaġı dirler ve yanındaġı ki aña pinṣar dirler, “şems” ḥükmindedür. Bu ki “dal” barmaġı dirler, yanındaġı ki serçe barmaḳdur, “Zühre” ḥükmündedür, buña “he” barmaġı dirler. Ve avcuñ aḫirindegi ḫat ki ḳol ṭarafından yaña ḳolı arḳurı kesmişdür “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭı dirler. Ve “elif” ve “be” barmaḳ aralıġından iki ḫaṭ çıḳar: Birisi “ġayın” “elif” “te” ḫaṭṭı ṭarafından yaña varur. Bu ḫaṭṭ yürek ve ʻömür ḫaṭṭı dirler ve birisi “he” barmaḳdan yaña varur buña yaş ḫaṭṭı dirler ḳol ṭarafından yañadan bir ḫaṭ çıḳar bir ṭarafı yaş ḫaṭṭına ve bir ṭarafı ʻömür” ḫaṭṭına ulaşur. Bunlar müśelleś şekli gibi olur ve buña ġıdā ḫaṭṭı dirler. 

Yaş ve ʻömür ḫaṭlarındaki zāviyeye “mim” dirler ve yaş ve ġıdā ḫaṭlarındaki zāviyeye “lām” dirler. ʻÖmür ve ġıda ḫaṭlarındaki zāviyeye “sin” diyu ad virmişlerdür. “He” barmaḳın dibinden bir büyük ḫaṭṭ yeter. “be” - 185 - barmaġuñ ṭarafından aña varur. Buna cimāʻ ḫaṭṭı dirler ve cimāʻ ḫaṭṭı “mim” “lām” ḫaṭṭınun aralıġına murabbaʻ dirler ve ġadā ḫaṭṭınuñ uzunlıġına olan ṭarafı “ʻUṭārid” ḥükmündedür. Bu meẕkūra tek ṭaṣvír budur. (vr.29) Yed-i evvel:baʻżılarından daḫi cimāʻ ve ġıdā ve ʻömr ve yaş ḫaṭlarıyla ādemüñ yılduzın ve cüz’iyyāt delāletlerin ẕikr idüp ve elüñ içinde olan ḫuṭūṭuñ güçleri āsān olsun içün taṣvírler ẕikr itdüm. Ṣıfat: İmdi elüñ sāir ʻażādan delāleti ziyāde olduġınuñ nice sebebi vardur. Birisi budur ki ʻibādāt ve ḥasenāt ve ḫayır ve cehde meʻāş alsun olmaz. Her ʻużuvla muḥtācdur. 

Ve insānuñ ṣıfat-ı ḥamídeyi ve ṣıfat-ı ẕemmiyeyi bilmekde sāir ʻażādan buña iḥtiyācı artuḳdur. Ḥatta görmez misüñ kim, bir kimse ḳul ve cāriye olur ise elin görmeyince almazuz. Zemān-ı evvelde ṣıfat-ı ḥamídeyi ve ẕemmiyeyi bilmek içün elin görürler idi. Ṣıfat-ı ḥamíde ile muttaṣıf olursa alurlar idi ve eger olmaz ise almazlar idi. Şimdiki zamānda daḫi ol zamāne (vr.26) taḳlíd idüp görürler ammā aṣlın bilmezler. Birisi daḫi budur ki sāír aʻżāyı göz her gāh göreṭurmaz ol dāim gözüñ manẓūrıdur. Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Teʻālā ādem oġlanınuñ elinde ʻalāmeti çoḳ eyledi. Ṣıfat-ı meẕmūmesin görüp ṣıfaṭ-ı memdūḥaya tebdíl itsün içün. Ve birisi daḫi budur ki, insān birbirinüñ ellerin görmek insānuñ sāir aʻżasın görmekden elüñ ḫuṭūṭın görüp yaramaz ṣıfatlu kişilerden iḥtirār itsünler içün elde ʻalāmetleri çoḳ eyledi. 

Elde olan ḫuṭūṭ güẕāfın degüldür ʻalāmetler içün vażʻı olunmuşdur. Ḥuṣūṣa ki biñ kişinüñ elini bir araya cemʻ eylesek birindeki ḫuṭūṭ birine beñzemez. Zírā her kişi bir ṣıfatla muttaṣıfdur. Başına ne gelür ve ne gelecekdür daḫi muġayyerdür. Zírā Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Teʻālā yedi kevkeb seyyāreyi bir insānuñ cemʻ-i aʻżāsına mü’eśśir ḳılmışdur. Ādem ṭoġduġı vaḳit ol kevākib seyyārenüñ aḥvāli ne aṣla bulunursa aña göre aʻżānuñ aḥvāli olur. İmdi ādemüñ mevlidi ḥíninde kevākib seyyāre aḥvāli maʻlūm olmayup ḳanḳı kevkebdür bilinmiye ol ādemüñ aʻżāsınuñ aḥvālinden sebʻa seyyāreden ḳanḳısıdur bilünür ve sāir (vr.27) aḥvāli daḫi temām maʻlūm olur zírā ki sebʻā seyyārenüñ her birinüñ kefde bir mevżuʻa teʻalluḳı vardur. 

Ol teʻalluḳ sebebi ile anuñ kevkebi maʻlūmdur. Bu fennüñ kitāblarında edillesi mesṭūrdur. İmdi bilgil kim muḳaddime elüñ aḳsāmın ve el ḫaṭlarınuñ edillelerin bildirür. Evvelki bāb, elüñ nişānların ve delāletlerin bildirir. İkinci bāb, cimāʻ ḫaṭların ve delāletlerin bildirür kim nefs-i ṭabíʻye müteʻalliḳdür. Üçüncü bāb, ʻömür ḫaṭṭınuñ delāletlerin bidürür kim nefs-i ḥayvāniyye müteʻalliḳdür. Dördünci bāb, baş ḫaṭṭınuñ delāletleri bildirür. Ḳuvvā-yı nefsāníye müteʻalliḳdür. Beşinci bāb ādemüñ ṭāliʻini bildirür ve elde olan ḫaṭlardan yılduzın bildirür. Altıncı bāb, cüz’iyāt delāletlerin bildürür ve nice sırlar bilinür ki, ehl ḳatında meşhūrdur. Muḳaddime: Bilgil ki, dört barmaḳlaruñ üçer kemikleri vardur ve üç de ne ḳadar barmaḳdan girer ise ol giren barmaḳda ḥükmündedür. Başbarmaḳ yüksekdür, yüksek kevkebe yaʻni zuḫale nisbet itmişlerdür. Ve bu ki, “elif” barmaḳ dirler ve yanındaġı ki, şehādet barmaġıdur, müşterinüñ ḥükmindedür ki “be” barmaġı dirler ve bunuñ yanındaġı ki orta barmaḳda Mirríḫ (vr.28) ḥükmündedür. Bu ki “cim” barmaġı dirler ve yanındaġı ki aña pinṣar dirler, “şems” ḥükmindedür. 

Bu ki “dal” barmaġı dirler, yanındaġı ki serçe barmaḳdur, “Zühre” ḥükmündedür, buña “he” barmaġı dirler. Ve avcuñ aḫirindegi ḫat ki ḳol ṭarafından yaña ḳolı arḳurı kesmişdür “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭı dirler. Ve “elif” ve “be” barmaḳ aralıġından iki ḫaṭ çıḳar: Birisi “ġayın” “elif” “te” ḫaṭṭı ṭarafından yaña varur. Bu ḫaṭṭ yürek ve ʻömür ḫaṭṭı dirler ve birisi “he” barmaḳdan yaña varur buña yaş ḫaṭṭı dirler ḳol ṭarafından yañadan bir ḫaṭ çıḳar bir ṭarafı yaş ḫaṭṭına ve bir ṭarafı ʻömür” ḫaṭṭına ulaşur. Bunlar müśelleś şekli gibi olur ve buña ġıdā ḫaṭṭı dirler. Yaş ve ʻömür ḫaṭlarındaki zāviyeye “mim” dirler ve yaş ve ġıdā ḫaṭlarındaki zāviyeye “lām” dirler. ʻÖmür ve ġıda ḫaṭlarındaki zāviyeye “sin” diyu ad virmişlerdür. “He” barmaḳın dibinden bir büyük ḫaṭṭ yeter. “be” - 185 - barmaġuñ ṭarafından aña varur. 

Buna cimāʻ ḫaṭṭı dirler ve cimāʻ ḫaṭṭı “mim” “lām” ḫaṭṭınun aralıġına murabbaʻ dirler ve ġadā ḫaṭṭınuñ uzunlıġına olan ṭarafı “ʻUṭārid” ḥükmündedür. Bu meẕkūra tek ṭaṣvír budur. (vr.29) Yed-i evvel:baʻżılarından daḫi cimāʻ ve ġıdā ve ʻömr ve yaş ḫaṭlarıyla ādemüñ yılduzın ve cüz’iyyāt delāletlerin ẕikr idüp ve elüñ içinde olan ḫuṭūṭuñ güçleri āsān olsun içün taṣvírler ẕikr itdüm. Ṣıfat: İmdi elüñ sāir ʻażādan delāleti ziyāde olduġınuñ nice sebebi vardur. Birisi budur ki ʻibādāt ve ḥasenāt ve ḫayır ve cehde meʻāş alsun olmaz. Her ʻużuvla muḥtācdur. Ve insānuñ ṣıfat-ı ḥamídeyi ve ṣıfat-ı ẕemmiyeyi bilmekde sāir ʻażādan buña iḥtiyācı artuḳdur. Ḥatta görmez misüñ kim, bir kimse ḳul ve cāriye olur ise elin görmeyince almazuz. 

Zemān-ı evvelde ṣıfat-ı ḥamídeyi ve ẕemmiyeyi bilmek içün elin görürler idi. Ṣıfat-ı ḥamíde ile muttaṣıf olursa alurlar idi ve eger olmaz ise almazlar idi. Şimdiki zamānda daḫi ol zamāne (vr.26) taḳlíd idüp görürler ammā aṣlın bilmezler. Birisi daḫi budur ki sāír aʻżāyı göz her gāh göreṭurmaz ol dāim gözüñ manẓūrıdur. Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Teʻālā ādem oġlanınuñ elinde ʻalāmeti çoḳ eyledi. Ṣıfat-ı meẕmūmesin görüp ṣıfaṭ-ı memdūḥaya tebdíl itsün içün. Ve birisi daḫi budur ki, insān birbirinüñ ellerin görmek insānuñ sāir aʻżasın görmekden elüñ ḫuṭūṭın görüp yaramaz ṣıfatlu kişilerden iḥtirār itsünler içün elde ʻalāmetleri çoḳ eyledi. 

Elde olan ḫuṭūṭ güẕāfın degüldür ʻalāmetler içün vażʻı olunmuşdur. Ḥuṣūṣa ki biñ kişinüñ elini bir araya cemʻ eylesek birindeki ḫuṭūṭ birine beñzemez. Zírā her kişi bir ṣıfatla muttaṣıfdur. Başına ne gelür ve ne gelecekdür daḫi muġayyerdür. Zírā Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Teʻālā yedi kevkeb seyyāreyi bir insānuñ cemʻ-i aʻżāsına mü’eśśir ḳılmışdur. Ādem ṭoġduġı vaḳit ol kevākib seyyārenüñ aḥvāli ne aṣla bulunursa aña göre aʻżānuñ aḥvāli olur. İmdi ādemüñ mevlidi ḥíninde kevākib seyyāre aḥvāli maʻlūm olmayup ḳanḳı kevkebdür bilinmiye ol ādemüñ aʻżāsınuñ aḥvālinden sebʻa seyyāreden ḳanḳısıdur bilünür ve sāir (vr.27) aḥvāli daḫi temām maʻlūm olur zírā ki sebʻā seyyārenüñ her birinüñ kefde bir mevżuʻa teʻalluḳı vardur. 

Ol teʻalluḳ sebebi ile anuñ kevkebi maʻlūmdur. Bu fennüñ kitāblarında edillesi mesṭūrdur. İmdi bilgil kim muḳaddime elüñ aḳsāmın ve el ḫaṭlarınuñ edillelerin bildirür. Evvelki bāb, elüñ nişānların ve delāletlerin bildirir. İkinci bāb, cimāʻ ḫaṭların ve delāletlerin bildirür kim nefs-i ṭabíʻye müteʻalliḳdür. Üçüncü bāb, ʻömür ḫaṭṭınuñ delāletlerin bidürür kim nefs-i ḥayvāniyye müteʻalliḳdür. Dördünci bāb, baş ḫaṭṭınuñ delāletleri bildirür. Ḳuvvā-yı nefsāníye müteʻalliḳdür. Beşinci bāb ādemüñ ṭāliʻini bildirür ve elde olan ḫaṭlardan yılduzın bildirür. Altıncı bāb, cüz’iyāt delāletlerin bildürür ve nice sırlar bilinür ki, ehl ḳatında meşhūrdur. 

Muḳaddime: Bilgil ki, dört barmaḳlaruñ üçer kemikleri vardur ve üç de ne ḳadar barmaḳdan girer ise ol giren barmaḳda ḥükmündedür. Başbarmaḳ yüksekdür, yüksek kevkebe yaʻni zuḫale nisbet itmişlerdür. Ve bu ki, “elif” barmaḳ dirler ve yanındaġı ki, şehādet barmaġıdur, müşterinüñ ḥükmindedür ki “be” barmaġı dirler ve bunuñ yanındaġı ki orta barmaḳda Mirríḫ (vr.28) ḥükmündedür. Bu ki “cim” barmaġı dirler ve yanındaġı ki aña pinṣar dirler, “şems” ḥükmindedür. Bu ki “dal” barmaġı dirler, yanındaġı ki serçe barmaḳdur, “Zühre” ḥükmündedür, buña “he” barmaġı dirler. 

Ve avcuñ aḫirindegi ḫat ki ḳol ṭarafından yaña ḳolı arḳurı kesmişdür “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭı dirler. Ve “elif” ve “be” barmaḳ aralıġından iki ḫaṭ çıḳar: Birisi “ġayın” “elif” “te” ḫaṭṭı ṭarafından yaña varur. Bu ḫaṭṭ yürek ve ʻömür ḫaṭṭı dirler ve birisi “he” barmaḳdan yaña varur buña yaş ḫaṭṭı dirler ḳol ṭarafından yañadan bir ḫaṭ çıḳar bir ṭarafı yaş ḫaṭṭına ve bir ṭarafı ʻömür” ḫaṭṭına ulaşur. Bunlar müśelleś şekli gibi olur ve buña ġıdā ḫaṭṭı dirler. Yaş ve ʻömür ḫaṭlarındaki zāviyeye “mim” dirler ve yaş ve ġıdā ḫaṭlarındaki zāviyeye “lām” dirler. ʻÖmür ve ġıda ḫaṭlarındaki zāviyeye “sin” diyu ad virmişlerdür. “He” barmaḳın dibinden bir büyük ḫaṭṭ yeter. “be” - 185 - barmaġuñ ṭarafından aña varur. Buna cimāʻ ḫaṭṭı dirler ve cimāʻ ḫaṭṭı “mim” “lām” ḫaṭṭınun aralıġına murabbaʻ dirler ve ġadā ḫaṭṭınuñ uzunlıġına olan ṭarafı “ʻUṭārid” ḥükmündedür. Bu meẕkūra tek ṭaṣvír budur. (vr.29) Yed-i evvel:

 İmdi bilgil ki, ḫaṭṭ maʻnídār ola ve kiminde daḫi büyük ola ve eczālar muṭṭaṣıl ola ḫaṭṭuñ delāleti ziyāde ḳaví olur ve bunlaruñ ʻaksi ola ḥükümde daḫi ʻaksi olur. Ve daḫi anlaruñ ḥükmi ekśer ṣaġ elden bilünür.ʻAvretlerüñ ekśer ṣol elden bilinür. Nitekim er ṭabiʻati ṣaġ yanuñ ṭabiʻati gibi, ʻavretlerüñ ṣol yanuñ ṭabiʻati gibidür. Ve daḫi bilgil kim ellerin ḥükmüñ göricek mizāc kendü ḥükmünde olmaḳ şarṭṭır. Kişi ḳaḳmış ve sevinmiş ve çoḳ ḥareket itmiş olmıya ve daḫi muʻtedil hevāda görmek şarṭdur. Ziyāde ṣovuḳ ve ısı olmıya (vr.30) nitekim nabżı görmekde şarṭ budur. 

Ve daḫi her kim maḥkūmuñ iʻtibārına göre ola yaʻni iḳlímine ġıdālarına ve ʻādetlerine ve milletlerine ve ḫaṣımlarına göre ola. Meśelā bir Cehūd bir ṭāliʻde ṭoġsa ki, ol ṭāliʻ sulṭān olmaġa veya vezír olmaġa delālet itse, ol Cehūd ṭā’ifesinden aḥkām-ı nücūmda sulṭān ve vezír olmaḳlıḳ yoḳdur. Ḥalleri ednā olmaḳ üzredür. Zírā görmez misin ki, her ḫalḳuñ müstaḳil kendülerden begleri vardur, bu ṭā’ifenüñ yoḳdur. Ammā bu taḳdírce dimek gerekdür ki sulṭān ve vezírler aġalar ile muṣāḥib ola. Zírā Cehūd kendü ḥallerine naẓaran sulṭān ve vezír gibi olur. Ve daḫi bir Ḥabeşí, ḥükm görsek ki çoḳ yaşamaġa delāleti ola, çok yaşaya dimek yoḳdur. Tā yetmiş seksen yaşaya denilmez, iḳlímine göre ḥükm olur. Zíra ol iḳlímde ekśeri ḳırḳ yıl yaşarlar, ol da ḳırḳ yıl yaşar dimek gerek. 

ʻAvārıżı ʻāmmeden ḳurtılursa bunuñ maʻnísi budur ki meśelā bir şehrde otuz biñ cān olsa elbette anlaruñ arasında baʻżı kimseler bulunur ki naṣibleri çoḳ yaşamaḳ olur ammā cāirdür ki, ol şehrüñ ṭāliʻinde (vr.31)yaḫud çoḳ günehkār olduġı sebebi ile bir yılda cümlesi ḳılıçdan geçilir. Anlaruñ ṭaliʻi çoḳ yaşamaḳ idi, bile ḳılıçdan geçe ʻavārıż-ı ʻammeden ḫalāṣ olmıya. Baʻżı ḥükemā-i meşā’íyyin meẕhebince ve daḫi bilgil kim ḳaçan delā’il baʻżı muḫālif olsa, her ḳanġısı delāletde artıḳ ola ḥükm-i ġālibüñdür. Evvelki bāb: Eller ve ḳollar ol kadar uzun olsalar ki ḥattā ādem ṭoġrı ṭururken elleri dizlerine yetişe yüregi ḳuvvetine ve yürekliligine ve cömerdligine ve ġayretine ve nefsi eyüligine ve bi’l-cümle aḫlāḳ-ı ḥaseneye delālet ider. 

Eger ḳollar ḳıṣṣa olsa idi bunuñ ṣāḥibi ḳorḳucı ve ḳorḳaḳdur kim Aristoṭālis kitāb-ı firāsetinde ẕikr itmişdür. Ḥakím Rāz ḳolları ḳıṣa olan kimse nefsinüñ inceligine ve iştihāsı ḥāṣıl itmesine ḳavi olduġına delíldür dimiş. Eger ḳolları uyluġın yarısına yetişe yaramaz iḫtiyār idüp kimseyle muḫteliṭ olmaduġına delālet ider. Ve ḥükemā dimişler ḳaçan bir kişi ellerin iki yanlarına - 186 - ṭoġrı uzatsa eger göbeginden elinüñ “cim” barmaġınun ucına ölçseñ göbegi ṭarafı uzun gelse uġrı olmaġa (vr.32) delālet ider. Nās ortasında ḍarb-ı meśeldür kim uġrıya eli uzun dirler. Ayaġı ṭarafı cānibinden göbegi ṭarafı uzun olmaḳdan kināyetdür. Eger, bir kişinüñ ʻādeti olsa yürüdügi vaḳtin avcun yumup ḳolın ṣala ṣala yürüse işlerine becidd ve şír merd olmasına delíldür. 

Eger bir kimsenün bir nesneye yapışdıġı vaḳtin eli ditreye, ḳaḳıduġı vaḳtin tezcek sākin olmasına delíldür. Eger bir kimse kendü aḳrānı kimesneler ile yimek yise yedügi vaḳtin gözde şu ṭarafdan yiyeyin diye yiyegen ve ḥaríṣ olup göñlünde yaramazlıġı olduġına delíldür. Nādirü’l-Hind eydür, ḳaçan ellerin açılduġı vaḳtin “ elif” ve “be” barmaḳlarınuñ arasında aralıḳ olmayup yapışmış gibi olsa, aralıġından aydınlıḳ görünmiye, delíldür ki, dirlügi feraḥla ve devletle ve sevinmekle ola, ʻömr-i aḫirine varınca. Ve “be” ve “cim” barmaḳları muttaṣıl olsa aralıġından aydınlıḳ görünmese ḳocaluḳda dirlügi ḥużūr ile ola. Eger barmaḳ başları ḳatı yoġun olup etlü olsa ve ucı aruḳ ve etsüz ola, ʻömri zaḥmetle ve (vr.33) emek ile geçdügine delālet ider. 

Eger bir kimesne söyledügi vaḳtin kendüyi menʻ idemeyüp eli ile bile söylese elsekli olup nefsinüñ zaḥmet olduġına delālet ider. Amma ḍarb-ı sākinle eylese bunuñ ʻaksidür. Eger barmaḳları ardına ḳayḳı olup aralar fırca ola dervíş olup ādemlere muḫtāc olmasına delíldür. Eger ellerüñ büyüklügi gövdeye münāsib olup ve hem baʻżı eczāsı baʻżına muvāfıḳ olsa ṭabíʻatinüñ ve ḫūylaruñ laṭífligüñe ve ḫoşluġına delíldür. ʻAksi daḫi bunuñ ʻaksi gibidür. Eger eller bedene göre ḳatı büyük olup gövdesi ince olsa mizācı ḥarāretine ve çoḳ söylegen olduġına delíldür. Cālinūs ḥakím eyidür, baġruñ büyüklüġine delíldür. Eger eller ḳıṣa olsa ve barmaḳlar daḫi ḳatı ḳıṣa olsa ellere göre fitne ve uġrı olduġına delālet ider. Eger, ḳatı ḳıṣa olsalar kendünüñ aʻżāsına göre ḳuvvetlü ve baḥḥāś ve zeyrek olmaġa delālet ider. 

Eger ʻavretlerüñ kefleri ḳıṣa olsa fercleri ṭar olur, zirā ki ol mevżiʻin giñlügi ol ḳadardur ki orta barmaġın ikinci faṣlından “ġayn”, “elif”, “yā” “te” faṣlına varınca ikisinün giñligi berāberdür ve ayanun uzunluġı iki ol ḳadardur. (vr.34) Eger avuc uzun olup barmaġun ḳıṣa olur ise kāhlıġa ve ġayretsizlige delíldür. Eger avucı ve barmaḳları uzun olup birbirine münāsib olıcaḳ ṣanʻatler bilmekde zeyrek olup ve ugrıluḳda daḫi zeyrek olmasına delíldür. Eger ʻādeti olsa barmaḳların taḥrík itmek muḫālif virmez fikrler itdügine delālet ider. Bāb-ı ṣāní: Cimāʻ sırruñ ḫaṭlarınuñ delāletlerin bildürür. Eger cimāʻ ḫaṭṭınuñ rengi ḳızıl ve muttaṣıl ve büyük olsa cemíʻ aʻżānuñ ḫoşluġına ve eyü ḫūlara delālet ider. 

Eger cimāʻ ḫaṭṭı ve baş ve yürek ḫaṭṭı muttaṣıl olsa ḥattā bunlaruñ ucına müśelleś gibi ola bunuñ ṣāḥibi ol ḳadar muḫāṭaraya ve ḳorḳuya ṭūş gele ki kendüden bízār ola, “n’ola idüm ṭogmıyaydum” diye. Eger bu ḫaṭṭuñ budaḳları olup “be” barmaġuñ dibine dek varmıya naṣibsiz ve mālsız ve yüz cerāḥātine uġramaġa delālet ider. Eger meẕkūr ḫaṭ “be” barmaġın dibine dek vara muḥkemligine ve avcundan birez budaḳlar bite “elif” barmaġın dibine gözedeler saʻādetlü, devletlü ve cömerd ādem olmaġa delālet ider. Eger bu ḫaṭṭuñ ayaġı ve budaḳları baş ḫaṭṭına varsalar yalancı ve aldayıcı ve ādemlerüñ yüzüne gülüp ardlarınca mesāvísin (vr.35) itmege delālet ider. Eger bu ḫaṭṭ ʻömür ḫaṭṭı ile muttaṣıl olsa ve anlardan zāviye ḥādiś olsa ve baş ḫaṭṭı eksük olsa tíz başı kesilüp yaḫod boyun yarası olmaġa delālet ider. 

Eger bu ḫaṭṭ baş ḫaṭṭın gözetse ölüm ḳorḳusına gele ammā ḫalāṣ bula. Bu ḫaṭṭuñ uzunluġı “be” barmaġınuñ ortasından ilerü varsa esir gelmege ve çoḳ ḳaḳımaġa delālet ider. Ḥuṣūṣa ki ḳızıl ola. Eger bu ḫaṭṭuñ ṭoġrı ve muvāzí budaḳları ola “be” barmaġuñ dibinden yaña vara ʻizzet ve mertebe bulup māl ḥāṣıl idüp edeblü ve aḳranından dönmedigine delālet ider. Bu ḫaṭṭuñ ucı orta barmaġuñ altına dek varsa ḳaṭʻa ḳavġasuz ve melāletsüz olmıya. Eger bu ḫaṭṭ orta barmaġuñ dibine yaḳın yirde iki bölüne birisi “be” barmaġuñ dibine vara delíldür, anuñ dirligi eksilmiye ve fikirsiz olmıya. Ḥaḳḳ Sübḥāne ve Teʻālā ṣanmadıġı yirden zer ḳılar ve yir. Eger bu ḫaṭṭuñ uci heman orta barmaġuñ dibine vara ʻömri muḫāṭaraludur ve zaḥmetlüdür. Eger bu - 187 - ḫaṭṭuñ ucı “be” barmaġa varsa zaḥmetler çeküp dād bulmaġa delíldür. 

Eger bu ḫaṭṭuñ ucı yā bir budaġı “be” ve “cim” barmaġuñ aralıġında tamām çıḳsa (vr.36) ishālden veya yükli ʻavret ise ṭoġurmaḳdan helāk olıcaġuna delíldür. Ḫuṣūṣā ki bu ḫaṭṭ büyük ve ḳızıl ola. Ammā ḫaṭṭ-ı “ sin” “kef” baʻżı kimselerde mevcūd, baʻżı kimselerde maʻdūm olmaḳ ādemün aḥvāli muḫtelif olduġı sebebdendür. Eger bu ḥaṭṭ ne ḳadar büyük ve rengi muʻtedil olup muttaṣıl olsa, ol ḳadar baġruñ ve miʻdenüñ ḫoşluġı olup ve ferah olmaġa delālet ider. Eger bu ḫaṭṭuñ rengi şafāḳlu olmayup ve eczāları olmaya miʻdenüñ yaḫud baġruñ żaʻfına delālet ider. Eger bu ḫaṭṭ mevżuʻında ẓāhir olmasa balḳıcı mizāca delālet ider. Eger bu ḫaṭṭuñ üzerinde yaḫud yanında küçük noḳṭacıḳlar buluna ṭabiʻatüñ ḳabżlıġına ve aġrılara delíldür. Eger bu ḫaṭṭı ayānuñ miḳdārınca bir ġayri ḫaṭṭ kese, miʻdeden ḫāṣıl olur ḫasteliklere delālet ider.

Eger bu ḫaṭṭ ʻömür ḫaṭṭınuñ yanında ziyāde ḳızıl ola miʻdeden ḫāsıl olan baş aġrısına delālet ider. Eger baş ḫaṭṭınuñ yanında ziyāde ḳızıl olursa gögüs zaḥmetlerine delālet ider. Üçünci Bāb: ʻÖmrüñ müddeti ve ömrüñde olan emrāżı beyān ider. ʻÖmrüñ uzunluġı ve ḳıṣalıġı ʻömür ḫaṭṭınuñ uzunluġına göredür. Ve ʻömr (vr.37) ḫaṭṭınuñ ibtidāsı “mim” ṭarafdan. Aristoṭalis “Kiṭāb-ı Ḥayvānāt”da dimişdür ki ādemün avcunda üç ḫaṭ vardur. Büyük olsalar ʻömür uzunluġına delālet ider ve ʻömürde vāḳíʻ olan marażlara delālet iderler. Bu ḫaṭları arḳurı keserse ol ḫaṭlar ḳadar ḫastalıḳlar vāḳíʻ ola. Aşaġıda mersūm olan şekillerde maʻlūmdur. “Mim” “sin” ḫaṭṭı “ġayn”, “elif”, “yā”, “te” ḫaṭṭına erişse, bu kişinüñ ʻömri, iḳlíminde ʻādetleri ne ḳadar yaşamaḳ ise yaşaya. 
Eger ʻömür ḫaṭṭını keser ḫaṭlar “mim” ṭarafına yaḳın ise yaʻni bu ḫaṭṭuñ itidāsına yaḳín ise ol ḳadar ṭoġduġı marażı yaḳín vāḳíʻ ola yaʻni “mim” ṭarafına ḳatı yaḳín ola ziyāde küçük oġlan iken ḫaste ola. Eger “mim” “sin” ortasında ola orta yaşında iken ḫaste ola. Buña göre ḳıyās ideler. Eger kesr ḫaṭṭına ḳadar ne ḳadar “mim” “sin” ḫaṭṭı zāviye-i ḳā’imeye yaḳín ḳaṭʻ eylese ol ḳadar ḫasteligi ziyāde ola. Ḥattā ki zāviye-i ḳā’ime üzerinde olsa olur muḫāṭarasıdur. Eger keser ḫaṭṭı ne ḳadar büyük olsa ve uzun olsa ḫasteligi daḫi o (vr.38) ḳadar uzunluġı ve ḳuvveti ola. Ammā marażuñ sebebi keser ḫaṭṭınuñ geldügi ve bitdügi yerden maʻlūm olur. Eger ʻömr ḫaṭṭınuñ yoġunluġı baş ḫaṭṭı ṭarafına yaḳín ise müteġayyir naṣíḥatlidür.Eger bu ḫaṭṭ baş ḫaṭṭı ṭarafından yaña gelürse il ile dost olup naṣíḥatler verür kimesne olmaġa delālet ider. 

Eger “mim” ṭarafından yaña buncılayın8 budaḳları bitse ṣāḥib-i māl ola ve ṣāḥib-i ʻizzet olmaga delíldür. Eger “sin” ṭarafından yaña buncılayın9 budaḳları ola dervíş olup ḳavlinde yalān söz söylemege delíldür. Eger bu ḫaṭṭ ne kadar “mim” ṭarafından yaña ince ise ol ḳadar ʻaḳlın zeyrekligine delālet ider. Eger bu ḫaṭṭ “sin” ṭarafından yañadan olan ḳızıllıġı “mim” ṭarafından yañadan olan ḳızıllıġından artuḳ olsa esirgemedigüne delālet ider. Eger bu ḫaṭṭ “mim” ṭarafından yañadan budaḳları olsa naṣíḥatleri müteġayyir olduġına delālet ider. Eger bu ḫaṭlardan müśelleś “mim” “lām” “sin” içinde bunuñ gibi10 budaḳları bitse “mim” “lām” ḫaṭṭına ṭokunsa yaramazlıġından ṣoñra eyülikleri olmasına delíldür. Eger bu ḫaṭṭuñ başında üç (vr.39) küçük ḫaṭlar bitse birbiriyle muṭṭaṣıl olsa bu şekildeki gibi11 cüẕām ola. 

Eger ʻömr ḫaṭṭınuñ buncılayın12 şekli bulunsa bir gözi fāsid ola. Eger iki 8 9 Aynı işaret 10 Aynı işaret 11 12 10. işaret - 188 - bulunsa iki gözi fāsid ola. Eger meẕkūr ḫaṭṭından bir ḳızıl ḫaṭṭ bitse ve “he” barmaġa varsa muḥāṭaralı bir işi olmaġa delālet ider. Eger ʻömür ḫaṭṭını bir küçük ḫaṭṭ kesse ḳol ṭogrısına gide büyük muḥāṭaraya uġramaġa delālet ider. Eger bu ḫaṭdan “mim” “lām” ḫaṭṭına inerse aşaġıya, buña delíldür ki, gönderden ya oḳdan yarası olsa gerekdür. Eger “mim” ḫaṭṭına yaḳín iki ḫaṭṭ, ʻömr ḫaṭṭınuñ saġ yanına uzunluġına ulaşalar, delíldür ki ṭabíʻ ölümü ola ve baʻżılar dimişler ki ġurbette öle, ṭoġduġı yirde ölmiye. Eger ʻömr ḫaṭṭınuñ ṣol yanında ise ölümü ṭabíʻ i olduġına delālet ider. Dördünci bāb: Eger “mim” “lām” ḫaṭṭı ṭoġrı ola ẕihnüñ ve dimāġuñ mizācı ḫoşluġına ve eyü ḫūlara delālet ider. 

Eger bu ḫaṭṭ egri olup yara yara olmuş ola, uġrıluġına ve ḳaḳġanlıġına delālet ider. Eger bu ḫaṭṭ “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭına yaḳín varsa her nesnede eksikligine delālet ider. Eger “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭına başı üzre ṭursa yaramaz (vr.40) naṣíbe delālet ider. Eger bu ḫaṭṭ uzun olup barmaḳları dibine yaḳín bitse ḳuvvet ve ʻömr uzunluġına delālet ider. Eger ḳatı ḳıṣa olsa yaramaz ḫūya delālet ider.Eger bu ḫaṭṭ ol ḳadar ḳıṣa ola ki orta barmaḳ muḳabelesine dükene, ilerü varmıya katı yigit iken ecel yetişe, ḫuṣūṣā ki orta barmaġuñ ortasına ṭogrı dükene, ḥāç gibi ola. Eger bu ḫaṭṭuñ ucunda igen küçük ḥaṭṭ yatmış ola gövdesinde demürden yara olmaġa delālet ider. Beşinci Bāb: Ādemüñ yılduzı ṭoġduġı sāʻatden bilinmesi mizācdan ve aḥvālden ve firāsetden ve ellerün ḫaṭlarından ve iştihā itdügi nesnelerden bilünür. 

Ammā ellerden bilünmesi ẕikr idelüm. Şöyle ki, Züḫal’dür. Ellerüñ nişānları büyükdür ve orta barmaḳda artuḳ ḫaṭlar vardur, ḫuṣūṣā ki elüñ uzunluġına yaʻni “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭınuñ saṭḥında bir ḫaṭ ucundan geçer ve “cim” barmaġınuñ yanına gelür. Şol kim yılduzı Müşterí’dür “be” barmaġında çoḳ ḫaṭlar olur, ḫuṣūṣā ki cimāʻ ve baş ḫaṭları budaḳlarından bu barmaġuñ dibine dek vara şol kim yılduzı Mirríḫ’dür yaş ve ʻömr ḫaṭları ṭoġrı ve renkleri ḳavídür. Ve şol kim yılduzı Zühre’dür, Zühre yerinde çoḳ (vr.41) ḫaṭlar olur. Ve şol kim yılduzı Ḳamer’dür elinün barmaġında buncılayın13 nişān bulunur ve ḳāmer yerinde vāfir ḫaṭlar olur. Ve ol ḫaṭlarından ġayri mesṭūr olan ʻalāmetler ile insānuñ kevkebi maʻlūmdur. Yalñuz el ḫaṭları ile bilmek müteʻaẕẕirdür, şübheden ḥāli degüldür. 

Ammā bu bābuñ evvelinde ẕikr olunan nesneler ʻilm-i ṭıbda ve ʻilm-i ḥikmetde ve aḥkām-ı nücūmda maʻlūmdur taṭvílü’l-ārem gelür diyu bu risāle-i muḥtaṣar ẕikr olundı. Bu meẕkūrātuñ şekli budur: Altıncı Bāb: Bilgil ki “he” barmaġuñ uzunluġı “dal” barmaġuñ evvel faṣlına yetişse ḥarāmzādedür. Sebeb oldur ki, Zühre’nüñ (vr.42) cimāʻa te’śíri vardur. “he” barmaġı zühre ḥükmündedür çünki cimāʻ ḥelālden 13 - 189 - olsa nāḳıṣ olub bunca kerre tecrübe olunmuşdur. Eger “elif” barmaġuñ evvel faṣlında olan ḫaṭṭ, cimāʻ barmaġı yüzük gibi çevresin kesse yaḫud ol ḫaṭṭuñ üzerinde bu “he” nişān olursa aṣılacaḳdur. Eger meẕkūr şekiller temām olmaḳdan az eksik olursa yaḳín olduġına delíldür yaʻni aṣılmaġa yaḳín ola, ḫalāṣ bula. Eger barmaġuñ faṣlına yaḳín buncılayın (sin gibi) nişān varsa anası ile ya ḳız ḳarındaşı ile zinā eyledügine delālet ider. 

Eger Müşterí yerinde ḫāç bulursa zina eyledügine delālet ider. Eger o “be” barmaġuñ arasında ʻömr ḫaṭṭı ḳurbunda ḳamer mevḳíʻ cānibine aşagısına ḳol ṭarafına bir ḫaṭ olursa ġulām- pāre olduġına delālet ider, ḫuṣūṣā ki ḳızıl ola. Baṭlamyus eydür, bu ḫaṭ “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭına varsa cemíʻ ʻömrinde māl eksük olmaya. Eger evvelinde bu ḫaṭṭ eksük ise pírlükde māl eksük ola. Bu ḫaṭṭ kere ḳıyās oluna. Ve daḫi ʻilm-i firāset ile meşhūr delāletler bulmuşlardur ki iki kaşınuñ arasında ḳıllar bitse ġulam-pārelige ve yaḫud ʻavretler ile zinā etdügine delālet ider. Ḥuṣūṣā ki (vr.43)gövdesi ḳatı ḳıllu olmaya Tañrı’nuñ ʻacāib ḥikmetleridür ki kişi ḥaram cimāʻa başlasa tizcek delāletler ẓāhir olmaġa başlar. Zírā ki bu nesneler ṭabíʻati muḫalif ḳılur. 

Baṭlamyūs eydür, bunlaruñ gibi nesneleri aḥkām-ı dín ḥükme itmek ükme itmek yoḳdur, zírā ki yılduzları münʻakis olmuştur. Ṭabíʻatleri ʻādetlerinden ḫāric olmuşdur. Eger bilmek dilerseñ bir kimsenüñ ʻavretleri ve oġlancuḳları ne ḳadar ola zühre yerinde rüsūm olan ḫaṭlardan maʻlūm olur naẓar idesin. Eger “he” barmaġuñ dibinden elüñ ṣol cānibi ṭarafından küçürek ḫaṭlar elüñ uzunluġına iner olsa ol ḳadar oġlancuḳları olmaġa delālet ider. Eger ol ḫaṭlar elüñ ṭoġrısına ziyāde ṭoġrı olsa erkek oġlancuḳlara delālet ider. Ḫaṭlar ʻadedince mümkindür ki ḳanġısı evvel ṭoġa bulasın. “Dal” barmaḳ ṭarafında olan ol ṭoġrı ḫaṭlaruñ mertebesinden ṭorluġından eger bileginden evvel ve ṣoñra ve erkek ve dişi olanları bulasın. Ve oġlancuḳların ḳanġı diri olur ve ḳanġısı fevt olur bilesin. 

Eger ḫaṭṭı münḳaṭıʻ ola fevt olur, eger münḳaṭıʻ olmaya fevt olmaz. Oġlancuḳlaruñ ḳānġısınuñ (vr.44) ʻömri çoḳ olur ve az olur bilesin. Ḫaṭṭı uzun ola ʻömri uzun ola, ḫaṭṭı ḳıṣa ola ʻömri ḳıṣa olur. Eger “he” barmaġuñ dibinden barmaġuñ yaṣṣılıġına ne ḳadar ḫaṭṭ keserse ol ḳadar ʻavret ala. ʻÖmr-i āḫirine degin eger bir ḫaṭ keserse bir ʻavret ala, eger iki keserse iki ala, aña göre ḳıyās ide. Eger ʻavret ḫaṭları barmaġuñ yaṣṣılıġına ṭoġrı olsa ḳız oġlan almaġa delālet ider. Eger egri olsa ṭul ʻavret almaġa, yaḫod ḳız oġlan diyü aldıġı ḳız çıḳmaya. Eger ʻavret ḫaṭları birbirine yaḳín olsa ʻavretleri birbirinüñ ʻaḳabınca olduġına delālet ider, eger birbirinden ıraḳ olsa çoḳ zamān ṣonra olmaġa delālet ider. Ḥāṣıl-ı kelām budur ki māżisi ḳadar ola ʻavretler almaġuñ zamān müddetleri. Eger ʻavret ḫaṭṭı ḳızıl olsa aḳrabasından almaġa delālet ider. 

Eger oġlancuḳları ḫaṭları inüp ʻavret ḫaṭlarına ulaşsalar ol ʻavretden olmaḳdur, oġlancuḳları ṭoġmaġa delālet ider. Eger oġlancuḳları ḫaṭları inüp ʻavret ḫattına ulaşamazsa olaruñ ol ʻavretden oġlı ve ḳızı olmaya. ʻAvretüñ ḫaṭṭı uzun olsa yaşlı, büyük ʻavret almaġa delālet ider. Eger ʻavretüñ ḫaṭṭı ḳıṣa ola giçi yaşlu ʻavret almaġa delālet ider. Ḥāṣıl-ı kelām, ʻavretün büyüklüġi ve giçiligi ḫaṭṭına (vr.45) göre olur. Eger bu ẕikr itdüġimiz ḫaṭlar ʻavret ellerinde ola yuḳarı ṭafṣíl üzredür. Erlerüñ aḥvāline göre bunları daḫi ḳıyās idesin. Eger ʻavretüñ ẕikr olunan ḫaṭlarından ġayri elüñ ṭaşrasından yaña ḫaṭları olsa ḳaḥbe olmaġa ve oynaşları ʻadedine delālet ider. Eger dilerseñ bilesin, bir kimesne oġlan iken mi ölünür yaḫod yigit iken mi ölünür yaḫud da orta yaşında mı ya pír iken mi ölünür. 

Eger arada ʻavret ḫaṭṭı “he” barmaġın dibine ḳatı yaḳín olsa oġlan iken ölüne, eger barmaḳda ıraraḳ olsa pír iken ölüne ḥāṣıl-ı kelām ḫaṭṭuñ buʻdına ve ḳurbına göre ölür. Eger “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭına yaḳin ʻömür ḫaṭṭınuñ ṣaġ yanında müvāzi ḫaṭṭ olsa ġurbette fevt olur ve evinde vefāt itmeyecegine delālet ider. Eger ʻömür ḫaṭṭınuñ ṣol yanına ʻömür ḫaṭṭına müvāzi ḫaṭ bulunsa “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭına yaḳín yirde, ṭabíʻi ölüm olmasına delālet ider. Ve baʻżı ḥükemā eyittiler ki, eger “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭına dört müvāzi ḫaṭlar olsa ʻömür evvelinde eylükler görüp māllı olmaġa delālet ider. Ve eger bu ḫaṭlar” ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭına ıraḳ olsa ol ḳadar yaşına göre - 190 - mālı ola. Eger meẕkūr ḫaṭṭlar (vr.46) “elif” barmaġla “gayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭınun ortasında olsa orta yaşında iken malı ve rızḳı olmaġa delālet ider bunuñ ortasına ḳıyās oluna. Eger, Ḳamer ḥükm itdügi yirde aşaġı şekilde mersūm olur nişānlarda birisi bulunsa kendü ʻavretlerüñ ḳoyup ḥaram ʻavretlere kerḥle zinā idüp ve yaramaz fikirler eyitmeğe delālet ider. Eger ʻUtarid yerinde aşaġa şekilde mersūm olan nişānlardan birisi bulunsa aġır ḫastalıḳlara ve bögreklerüñ yiline ve yāḫud öksürüklere delālet ider. 

Eger Mirríḫ yirinde aşaġa şekilde mersūm olan nişānlardan birisi bulunsa müteġayyirü’l- ḥāl olup ḫastalıḳlara uġramaġa delālet ider. Eger Şems yirinde aşaġa şekilde mersūm olan nişanlardan birisi bulunsa tíz ḳaḳġanlıġa delālet ider. Her nesnede kāmil olduġına delālet ider. Bu meẕkūrātlar ṭaṣvíri budur. Yed-i Śāliś (vr.47) Eger Müşterí yirinde mersūm olan nişānlardan birisi bulunsa vāfir rıẕḳlar ḳazana ammā teşvíşleri ve dervíşligi ola. Eger Zühre yirinde mersūm olan nişānlardan birisi vāḳíʻ olsa söylemesinde aġır aġır debrene, ammā ehl-i fikr ve civāníde kāmil olup ʻālimleri ve ṣāliḥleri ziyāde sevüp muḥtaliṭ olmasına delālet ider. Eger müśelleś içinde bu ẕikr olan nişānlardan bulunsa yaramaz ḫūylu kişi olup ve cömerd olmasına delālet ider. Bilgil ki, zāviyelerüñ aḥkāmın ẕikr idelüm. 

Eger ki zāviyesi “be” ve “cim” barmaḳları arasına ṭoġrı olsa göñli miskín olup ve ḥaram ḳazanmaġa ziyāde cehd itmesine delālet ider. Eger bu zāviye “be” barmaġın ortasına ṭoġrı olup zāviye-yi ḥādde daḫi olsa ẕihni zeyrek olup ve saʻādetine delālet ider. Eger “mim” “sin” ve “mim” “lām” ḫaṭlarından zāviye ḥādiś olmasa yaʻni birbirine ṭoḳunmıyalar aralıḳları ẓāhir ola, kendüyi görür ve esirgemez ve eylük bilmez ve az söz ile ḳıṣḳanıcı ve yalancı ve ġammāzlayıcı, ḥāṣıl-ı kelām murdār ḫūylı ve ʻaḳıbeti ḫayr olmaz kişiye delālet ider. Eger ẕikr olunan ḫaṭlaruñ aralıḳları ḳatı ziyāde yaḳin olmaḳla muttaṣıl gibi ola ammā ḥaḳíḳatde muttaṣıl olmasa muḥaṭaraya uġramaġa ve demürden yarası olmaġa (vr.48) delālet ider. 

Eger bu ḫaṭlaruñ arasında ġayri ḫaṭṭ “mim” zāviyesinüñ dibinde çıḳu girü gelüp “mim” “sin” ḫaṭṭına ṭoḳunup aşaġa bakar ise aġudan yaḫud ḍarbdan helāk olmasına delālet ider. Eger zāviyesinüñ üstüne gelen ḫaṭ saġ ṭarafdan arası açılup yana egilüp ḳavuşmaġa yaḳin olup varup “mim” zāviyesinüñ altında ḳavuşa, delíldür ki - 191 - itdügi ḫarclara ve cömerdliklere peşimān ola. Eger müśelleś içinde “mim” yanında buncılayın14 nişān olursa alacaġı ʻavretden mírāś dikmege delālet ider. Eger meẕkūr yirde buncılayın nişān olsa ve ḳızıl olsa bir yıl tamām ḫaste ola ve ḫaṣte olmasına delālet ider. Eger, “sin” zāviye-i ḳā’ime ẓāhir olup ḳızıl ola, göñlüñ ve ḥararet-i ʻazízenüñ ve ḳuvvānuñ ḫoşluġına delālet ider. Eger meẕkūr zāviye rāviye olsa ḥarāmí kişi olduġına delālet ider. Eger zāviye münferice olsa bunuñ ʻaksidür. 

Eger bu zāviye olmasa emínligi ve insāniyyeti olmayup müteġayyirü’l-ḥāl olduġına delālet ider. Eger zāviyede (işaret) buncılayın nişān ʻavretde bulunsa ḥamli erkek olduġına delālet ider. Eger meẕkūr ḥādde ise fitnelige delíldür. Eger meẕkūr münferiḥa ise aḥmaḳ olup ve insāniyyeti olmaduġına delíldür. (vr.49) Eger zāviye olmasa miʻdede baġrı żaífliġına delíldür. Eger meẕkūr buncılayın15 nişān olsa yatludur. Eger elüñ murabbaʻında ḥāç gibi olursa ṣāliḥ ve mütedeyyin ve müteşerriʻ kimse olup dünyā terkin iḫtiyār eyleyüp ve ḥużūr sürüp ve şeyḫ güveyi kişi olup ʻizzetlü olmasına delíldür. Eger meẕkūr ḥāç egri olup ve ḫoş nişānlamış olmasa telülük gele. Eger iki müśelleś olsa birinüñ ḫaṭṭı birisinüñ ola, eyü olmaġa delālet ider. Eger üç olursa yatludur. 

Eger dört olursa eyüdür. Eger meẕkūrda buncılayın nişān, ki yılduz gibi olsa, o kişiden ṣaḳınmaḳ gerek. Küçük dā’ire gibi olsa ʻulūmda kāmil olduġına ve eyü ḫūlara delālet ider. Eger elüñ murabbaʻında müśelleś zāviye-i ḥādde olup “mim “elif” ḫaṭṭınuñ ortasında vāḳiʻ ola büyük düşmenleri olduġına delālet ider. Eger “cim” ve “he” aralıġı muḳabelesinde seferler çeküp ve zaḥmetler görmege delālet ider. Eger iki “elif” barmaġın dibinden çıkup ʻömr ḫaṭṭını keserlerse uzun seferler çeküp çoḳ vilāyet görmege delālet ider.Eger ḳamer ḥükmi yerinde bir yılduz şekli olsa buncılayın (vr. 50) (yıldız işareti) sevinüp feraḥ üzre olmaga delālet ider. Eger Ḳamer ḥükmi yerinde buncılayın nişān olsa ṣaḥib-i ʻizzet ve ḥurmet olmaġa delālet ider. 

Eger Ḳamer ḫaṭṭı yerinde ʻömr ḫaṭṭı yanında buncılayın şekil ḥādde olsa ʻaḳabince gelecek emrażlara delālet ider. Eger cimāʻ ḫaṭṭından bir budaḳ bitüp “cim” barmaġuñ dibine dek gelse çoḳ nesnelerde çalışup ziyāde zaḥmetler çekmege delālet ider. Eger “cim” barmaġuñ dibinden iki ḳıṣacıḳ yoġun ḫaṭlar çıḳsa işi ehli olup maṣlaḥat başarduġına delālet ider. Eger ẕikr olan ḫaṭlar birbirisiyle kesilse emek çeküp ve zaḥmetler görmege delālet ider. Eger “cim” barmaġuñ avucı boġunı dibinden üç küçük ḫaṭlar aşaġasına ine gögüsde veyā baġırsaḳda verem olmaġa delālet ider. 

Eger “vav” barmaġuñ dibinden iki ṭoġrı ḫaṭlar elüñ uzunlıġına gideler bükülmiş yaḫod kesilmiş olmayalar ʻaḳluñ zeyrekligine ve ʻilm-i fāyiḳa ve müṭālaʻa idüp ince fikrler olmaġa ve çoḳ ʻilmler bilmege delālet ider ve baʻżı vaḳitde çoḳ söyler ve baʻżı vaḳitde söylemez kişi olmaġa delālet ider. Eger meẕkūr iki ḫaṭlar kesmiş olsalar mezbūrların ḫilāfı olmaġa delālet ider. Eger ʻuṭārid yerinde buncılayın şekil olsa (vr.51) düşmenleri aña ġālib olmaġa delālet ider. Eger ʻUṭārid yerinde küçük ve ḳarışmış ḫaṭlar olsa oġlan iken ṭabíʻatlü ve terbiyetlü olmaġa delālet ider. Eger ẕikr olan ḫaṭlar “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭına yaḳín yerde olsalar bārid ve yalancı mizāc olup ṭabíʻatüñ línetí olduġına delālet ider. Eger ʻUṭārid yerinde buncılayın şekil olsa ilerü urup ʻālimí mertebeler bulup ulu kimesne olmaga delālet ider. 

Eger “elif” barmaġuñ evvelki fāṣlına yaḳín yerde bir ḫaṭṭ yüzük gibi tamām barmaġı 14 15 - 192 - çevirse boġulmaġa yaḫud aṣılmaġa delālet ider. Eger meẕkūr ḫaṭṭ tamām mezbūri barmaġı çevirse, ṣoñra da muḫāṭaraya uġrayup büyük belāya uġrayup gene ḫalāṣ olmaġa delālet ider. Eger barmaġuñ evvelki faṣlı üstine16 buncılayın bir nişān olsa ziyāde yaramaz delíldür. Eger ṭırnaḳ yanında buncılayın17 nişān olsa aṣılmaġa yaḫud boġulmaġa delālet ider. Eger “elif” barmaġuñ evvelki faṣlı üstine buncılayın nişān olsa ḳız ḳarındaşına żarar itmege delālet ider. Eger barmaġuñ evvelki faṣlı üstünde yılduz gibi olsa ifrāṭla cimāʻ olmasına delālet ider. Bu meẕkūrātuñ taṣvíri budur: Yed-i Rābiʻa

 Eger müşteri yerinde uzun ḫaṭlar elüñ uzunluġına inerse ne ḳadar barmaġuñ dibine yaḳín olup çoḳ olsa ol kadar ziyāde mallar ve ʻizzetler ve mertebeler ve eylükleri olup ṣāḥib-i ḫayr olmaġa delālet ider. Ammā şarṭ budur ki bu ḫaṭları ġayri ḫaṭ kesmiye ve bükülmiş olmıya. Eger meẕkūr ḫaṭṭı ġayri ḫaṭṭ kesmiş ola ya bükülmiş ola meẕkūrların ḫilāfına delālet ider başında yaḫud alnında yaraları olmaġa delālet ider. Eger her ḫaṭṭ ḳızıl ve büyük ola, gelecege delālet ider. Eger rengi ḫıyre ve küçürek olsa geçmişe delālet ider ve baʻżlar dimişlerdür ki eger müşteri yerinde ḫaç gibi yāḫud müśelleś ḫaṭlar bulunsa rengi ve taṣvíri maʻnídār olsa ʻizzete ve ḥurmete delālet ider. 

Eger müşterí yerinde (vr. 53) buncılayın nişān olsa beyni żaíf olup ve ḥareketleri olup ve zaḥmetlü dirligi olmaġa delālet ider. Eger bir ṭoġrı ince ḫaṭṭ elüñ murabbaʻında ayvā renklü “he” barmaġuñ dibine dek varsa eger aralarda olsa insāniyyeti olmayup ḥarāmi kişi olmaġa delālet ider. Eger ʻavretlerde olsa ululuġa yaḫud 16 Aynı işaret 17 Aynı işaret - 193 - eylüge delālet ider. Eger bu ḫaṭṭ egri ve yoġun olsa erlerde olsa cömerd ola ve eger ʻavretlerde olsa cimāʻ sevmege delālet ider. Eger Zühre yirinde ḫaṭlar olsa kimi küçürek ve kimi orta olsa ve ṭoġrı olmasa mühmillerde muḥabbet idüp yā ḥarām ḳabūl idüp cimāʻa ziyāde iştihāsı olmaga delālet ider. Eger meẕkūr ḫaṭlar ṭoġrı olsa ʻizzetle baḫta delālet ider. 

Eger “he” barmaġuñ dibinde egri ḳızıl ḫaṭlar olsa yalancı ve uġrı olmaġa delālet ider. Eger egri ve ḳızıl ḫaṭlar elüñ murabbaʻında Zühre yerine geleler ammā barmaġuñ dibine varmayalar ḳollarda ve ellerde yara olmaġa delālet ider. Eger “he” barmaġuñ dibine nıṣf dā’ire olup ortaya baḳa, mertebenüñ eylüge döndügine delíldür. Ammā aşaġa baḳmak mertebe eksükligine delíldür. Eger “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭı ṭoġrı ve muttaṣıl olup reng daḫi maʻnídār olup yuḳaru eṭrafa mā’il ola, ḫuṣūṣā ki budaḳları olup kesilmiş olmıya, devletlülerde olsa mālı dā’im olup ve ziyāde (vr. 54) olmaġa delíldür ve yoḫsulda olsa eyülige delíldür. 

Eger “ ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭından bir ṭoġrı muttaṣıl ḫaṭṭ çıkup “mim” “lām” ḫaṭṭına varsa ʻömri olanda dirligi ṭar ve zaḥmetlü olup soñra āḫir ʻömri ḥużūr üzre olup ḫayr olmasına delālet ider. Eger meẕkūr dört barmaġa varsa her ne işe başlasa rāst gelüp ṭalíʻi saʻíd olmasına delālet ider. Eger meẕkūr ḫaṭ orta barmaġa degmiye maʻşūḳı olduġına delíldür. Eger meẕkūr ḫaṭ “be” barmaġa varsa uzaḳ seferlere gitmege delālet ider. Eger meẕkūr ḫaṭṭ “he” ya da “dāl” barmaga yaḳín varsa ġayet ʻālí naṣíb olmaga delālet ider. Eger meẕkūr ḫaṭṭ muttaṣıl olup eyü renkli olup “elif” barmaġun dibine yaḫud ʻömür ḫaṭṭınuñ yanına çıḳarsa ġāyet vaḳti laṭíf ola. 

Eger “ġayn” elif” “yā” “te” ḫaṭṭınuñ üstünde ʻavretlerde ʻömr ḫaṭṭına yaḳin üç ya dört ya daḫi ziyāde yılduzlar olsa ġammāz ve yaramaz ere varup ṣoñra yine ḳurtulmaġa delíldür. Eger ḳoluñ ortasından bir ḫaṭ çıḳsa “ġayn” “elif” “yā” “te” ḫaṭṭına geçe ʻUṭarid ḥükmi yerinde ṭursa kendü dostlarına ṣadāḳat idüp dostları buña ṣadāḳat itmedigine delālet ider. Eger meẕkūr ḫaṭṭ ḳolun dibinden egri ve aṣılsız ola ḳul olub kendü iḫtiyārında olmaduġına delālet ider. Eger cimāʻ ḫaṭṭınuñ (vr.55) avcunda buncılayın bir ḫaṭṭ bitse ki barmaḳların ṭaşra ṭarafından yine barmaklarına baḳa ḫaṣmını öldürdügine delālet ider. Eger ḳoluñ ortasından bir ḫaṭṭ çıḳup bir yerlere misafir olup seyyāḥ olmasına delíldür. Eger mezkûr ḫaṭṭ geçüb ʻömr ḫaṭṭına ya baş ḫaṭṭına tokunsa defʻaten vāfir rızḳ eline gire, eger meẕkûr ḫaṭṭ ḳamer hükmi yerine varsa, deñiz seferin idüp varduġı yirde mütemekkin olup maḳṣūdı temām olmasına delíldür. 

Eger Zühre yerinde müselles yaḫud murabbaʻ olsa ḥāli ġāyet eyü ola. Eger ʻUṭarid yerinde yılduz olsa, ʻavretden māl ḥāṣıl olmasına delíldür. Eger “be” “ cim” barmaḳlaruñ arasında bir ḫaṭṭ çıḳup yāy şekli gibi gelüp “be” barmaġuñ dibine varsa başında yara olup yaḫud olacaġına delíldür. Eger “be” ve “ cim” barmaḳları arasında bir ḫaṭṭ çıḳsa “he” barmaġuñ dibine varsa maḥbūs olmasına delālet ider. Eger, “cim” barmaġuñ dibinden, yaʻni Merríḫ ḥükmi yerinde nıṣf dā’ire gibi bir ḫaṭṭ olsa ki yuḳaruya baḳar ola, zindāna girdügine delālet ider. Eger, Zühre yerinde meẕkūr ḫaṭṭ (vr.56) gibi olsa uġrı olduġına delíldir. 

Eger elde ḳıl az olsa ʻavret ṭabíʻatlü olup teġayyürü’l ḥāl oldıġına delíldür.Eger ellerde ḳıl olmasa yaramaz ḫūlara ve büyüklenmeğe ve ʻaḳılsızlıga delíldür. Eger ḳıluñ kemiyyeti ve rengi ve yoġunluġı ve egriligi ve ṭoġruluġı iʻtidāl üzre olsa eyü ḫūlara delālet ider. Ẕikr olan iʻtidāl ʻilm-i ṭıbda maʻlūmdur. Aristoṭālis “Nefis” kitabında dimişdür ki ṭırnaḳlaruñ aḥvālinden ʻaḳluñ zeyrekligi ve kendüligi maʻlūmdur. Ve baʻżı ḥükemā dimişdür ki ṭırnaḳlaruñ sebebi göñül defʻ itdügi fużalātdan ḥāṣıl olur. Ve göñül fużalātı laṭíf ve ince olsa mizāc laṭífligine delālet ider. Ve daḫi ʻaḳluñ ve ḫūylaruñ ḫoşluġına delālet ider. Bu ẕikr olunan ʻalāmetler eṭıbbā ʻalāmeti gibidür. 

Eger ṭırnaḳlar ince ve rengleri laṭíf olup ve yaḫud ḳızıl saġ olup uzun olsa ʻaḳluñ ve ḫuylaruñ ḫoşluġına delālet ider. Eger ṭırnaḳlar ḳatı ḳıṣa olsa ādeme ḳarışmayup ḫaṭır-nāk kimesneye delālet ider. Ve ḥükemādan baʻzıları dimişler, eger, ṭırnaḳ üzre açıḳ aḳçe aḳçe noḳṭalar olsa, ol miḳdār dostlar ve bereketler bula ve ḫalḳ ḳatında noḳṭalar - 194 - ḳadar libasları ola ve yaḫud ḫalḳdan ol ḳadar fāídeler bula. Eger ṭırnaḳlar üzerinde ufacıḳ ḳara ḳara noḳṭalar (vr.57) olsa ol ḳadar düşmenleri ola bu meẕkūrātuñ taṣvíri budur: Yed-i Ḫams Velehü sādis Sonuç “Kıyâfe”-“firâset”, ayak izleri de dahil, her tür işareti yorumlayan bir tür bilimdir. Ancak bu türde kaleme alınan metinler, insan fizyonomisinden hareketle insanın karakter ve moral yapısına dair çıkarımlarda bulunan eserlerdir. 

Kıyâfetnâmelerde insan bedenindeki her uzuv, taşıdığı yapısal özellikler - 195 - açısından değerlendirilirken günümüzde “el-falı” olarak düşünülen “kefnâme”ler bu tarz eserlerin içinde gelişmiş bir tür olarak görünmektedir. Kefnâme bölümünün firâsetnâmeden farkı, bir takım işaretlerden hareketle karakter hakkında yorum yapmakla kalmayıp geleceğe dair tahminleri de içermesidir. Bu yönüyle kıyâfetnâmeden ziyade falnâmelere yakın bir metindir. Mustafa b. Evrenos’un metni, Türk edebiyatında yazılmış pek çok türdeşi gibi sade ve yalın bir anlatım tarzını benimsemiştir. Edebi değer taşıdığı söylenemez, zaten belli ki müellifin böyle bir çabası yoktur. Eser, bir çeşit didaktizmi, faydacılığı esas alan bir yazın örneğidir. 

KAYNAKÇA CEYHAN, Âdem, (1997), Bedr-i Dilşâd’ın Murâd-nâmesi, C I, II, İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yay. ÇAKIR, Müjgan, (2007), “‘Kıyâfet-nâme’ler Hakkında Bir Bibliyografya Denemesi” Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C 5, S 9, s. 333-350. ÇAKIR, M. (2010). Kıyâfet-Nâme Edebî Türünün Tarihsel Gelişimi Bağlamında A'vanzâde Mehmed Süleyman'ın Kıyâfet-nâmesi Örneği. In Perspectives on Ottoman studies: papers from the 18th Symposium of the International Committee of Pre-Ottoman and Ottoman Studies (CIEPO) at the University of Zagreb 2008 (Vol. 1, p. 281). LIT Verlag Münster. ÇALDAK, Süleyman,(2005) Taşköprülüzâde’nin Mevzû’âtu’l-Ulûm’undaki İlimler Tasnîfi Üzerine, Fırat Üniversitesi. Sosyal Bilimler Dergisi/Fırat University Journal of Social Science, Cilt: 15, Sayı: 2 Sayfa: 115-146. ÇAVUŞOĞLU, Ali. (2004). Türk Edebiyatında Kıyafet-nâmeler.Ankara: Akçağ. ÇAVUŞOĞLU, Ali,(2009). Kıyafet İlmi ve Kutadgu Bilig’de Kıyafet İlmi /Fizyonomi İzleri, Bilimname XVII, vol.2, sf.293 - 302 ÇELEBİOĞLU, Âmil, (1979), “Kıyâfe(t) İlmi ve Akşemseddinzâde Hamdî ile Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Kıyâfet-nâmeleri”, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi Ahmet Caferoğlu Özel Sayısı S 112’den ayrı basım, s. 305-347. ÇINAR, Bekir (2012). Niğdeli Visâlî Ve Hamdullah Hamdî’nin Kıyâfetnâmeleri Üzerine Bir İnceleme, Zeitschriftfürdie Welt der Türken Journal of World of Turks, ZfWTVol. 4, No. 3 sf.299 DUVARCI, Ayşe (1993) Türkiyede Falcılık Geleneği ve Bu Konuda İki Eser, Ankara: Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma ve Geliştirme Müdürlüğü yayınları. ERKAL, Abdülkadir, (1999). Kıyafetnâmeler Üzerine. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, (Vol.13). KIRBIYIK, Mehmet (2009) Kıyâfet-nâme-i Cedîde Hakkında,A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Prof. Dr. Hüseyin AYAN Özel Sayısı, 793-813 MENGİ, Mine, (2002), “Kıyâfet-nâme” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C 25, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. PALA, İskender, (1995 ), Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yay. SARIÇİÇEK, Ramazan, (2012). Mustafa Bin Bâlî ve İlm-iFirâset’i. International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 7/4, Fall 2012, p. 2725-2754. ULUDAĞ, Süleyman,(2001) Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul:Kabalcı Yay. ULUDAĞ, Süleyman,(1996) “Firâset” Maddesi, TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul: İSAM Yay. c. 13: sf.116 YERDELEN, Cevat (1988). Türk Edebiyatındaki Kıyâfetnâmeler ve Niğdeli Visâlî’nin Vesîletü’l-İrfân adlı Kıyâfetnâmesi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (basılmamış Y. L. Tezi) YILMAZ, A. (2012). Kıyafet İlmiyle Oluşturulan Eserler ve Bu Eserlerden Seçilmiş Örnekler. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (10-1), 129-139.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...