23 Ocak 2020

EMPERYALİZM GEBEREN KAPİTALİZ

JOSEPH GOEBBELS

JOSEPH GOEBBELS ile ilgili görsel sonucu"
JOSEPH GOEBBELS

Doğumu 29 Ekim 1897 Rheydt, Alman İmparatorluğu Ölümü 1 Mayıs 1945
Führerbunker, Berlin, Nazi Almanyası
Joseph Goebbels, Nazi Almanyası'nın 
Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı, 
Hitler'in yakın arkadaşı ve yandaşı. 
Almanya'nın bir günlük şansölyesi.
Dünyanın en tehlikeli düşmanıyla karşı karşıyayız. 
Savaşını gizli sürdüren bir düşmanla. 
Ancak onlar, yenilmez değillerdir. Biz, bütün toplumu ve imparatorluğumuzu ele geçirmek isteyen Yahudilerin terörist fikirleriyle mücadele ettik. 
14 yıl boyunca, en zor koşullar altında. Onları nasıl Almanya'dan sürdüysek, bizi dünya çapında tehdit eden gücünü de yok edeceğiz!
Sözleri[değiştir]
Ait olduğunuz milletin adına, itaat ettiğiniz Führer adına Adolf Hitler çok yaşa!
Basını, hükûmetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün.
Başarı önemli bir şeydir. Propaganda ortalama zekalıların konusu değildir, daha çok uygulayıcılarının konusudur. Sevimli veya teorik olarak doğru olması beklenmez. 
Harika, estetik olarak şık ya da kadınları ağlatan konuşmalar yapmayı önemsemem. Politik konuşmanın amacı, insanları düşündüğümüzün doğru olduğuna ikna etmektir. Taşrada Berlin'den başka konuşurum ve Bayreuth'ta konuştuğumda, Pharus Hall'da söylediğimden farklı şeyler söylerim. Bu pratik meselesidir, teori değil. 

Birkaç saman kafalının hareketi olmak istemeyiz, fakat daha çok, geniş kitleleri fetheden bir hareket olmak isteriz. Propaganda popüler olmalıdır, entelektüel olarak hoşa giden değil. Entelektüel gerçeği ortaya çıkarmak propagandanın görevi değildir.
Ben büyük olmak için yeterince basit ve basit olabilecek kadar büyük olan öğretmeni arıyorum.

Bir çocuk eğlendiğinde güler ve canı acıdığında ağlar. Her ikisini de, gülmeyi ve ağlamayı bütün kalbiyle yapar. Hepimiz upuzun ve çok zeki insanlar olduk. Çok şey biliyoruz, çok okuduk. Ama unuttuğumuz bir şey var, o da çocuklar gibi gülmek ve ağlamak.

Bizler hayırsever bir kuruluş değiliz, bizler devrimci sosyalistlerin partisiyiz.
Bir çocuk eğlendiğinde güler ve canı acıdığında ağlar. Her ikisini de, gülmeyi ve ağlamayı bütün kalbiyle yapar. Hepimiz upuzun ve çok zeki insanlar olduk. Çok şey biliyoruz, çok okuduk. Ama unuttuğumuz bir şey var, o da çocuklar gibi gülmek ve ağlamak.
Bizi öldürmeyen şey, güçlendirir.

Doğu Cephesi'ndeki askerlerimiz, çok yakın bir zamanda büyük bir saldırıya geçecek, durumu denetimleri altına alarak, merhamet beklemeyecekleri gibi, merhamet de göstermeyeceklerdir. Birliklerimiz, birkaç hafta sonra başlayacak olan büyük taarruza hazırlanmak amacıyla operasyonlarını azalttı ve eksikliklerini tamamladı. 

İlerleyen haftalarda büyük taarruz başlar. Onlar, dini görevini ifa eden bir cemaat gibi büyük bir özveri ile savaşa gidecekler. Askerlerimiz, silahlarını ellerine aldıklarında ve tanklarına bindiklerinde, gözlerinin önüne tecavüze uğramış kadınları ve onların vahşice katledilmiş çocukları gelecek. İşte o zaman "İntikam" diye haykırarak düşmanı korku içerisinde bırakacaklardır. 

Führer, geçmiş krizlerin üstesinden nasıl geldiyse, bu krizin de üstesinden gelecektir. Geçen gün bana şöyle demişti: "Bu krizi atlatacağımıza dair inancım tamdır. 

Düşmana çok büyük bir saldırı düzenleyeceğiz ve üzerlerine mermi yağdıracağız. Onları yeneceğiz ve yok edeceğiz. Ve bir gün mutlaka bayrağımız muzaffer olacak. İşte bu benim sarsılmaz inancımdır."
(Hitler'in emriyle Goebbels Doğu Cephesi'nde Görlitz halkına seslenirken, 1945.)

Düşmanlarımıza bakarken, bir Yahudi arkasında hemen başka bir Yahudi görüyoruz. Yahudiler Roosevelt'in arkasında! Onun bizzat danışmanları Yahudilerden oluşuyor. 

Yahudiler, Churchill'in arkasında ve onu hep kontrol ediyorlar. Yahudiler, İngiliz-Amerikan-Sovyet basının arkasındaki kışkırtıcılardır. 

Yahudiler, Kremlin'in karanlık düşüncelerine saklanmış olan Bolşevizm'in gerçek sahipleridir. Dünya mücadelemizin kararlılığını anlasın veya anlamasın, biz her yolu deneyerek hayatımızı savunmak mecburiyetindeyiz. 

Bu tarz sorunlar topyekûn savaşın habercisidir. 
Karşımızda çok güçlü tehlikeler, aynı zamanda büyük sorunlar bulunuyor. Bizim de bu tehlikelere karşı mücadelemiz büyük olmak zorundadır. 

Artık zamanı geldi! İpek eldivenleri ellerimizden çıkarmalı ve yumruklarımızı sıkmalıyız! Yurdumuzda ve Avrupa'da kontrol ettiğimiz bölgelerde gücümüzü boş yere harcamayı bırakmalıyız. 

Hep beraber, düzenli ve hızlı bir şekilde bütün kaynaklarımızı kullanmalıyız. Çünkü Führer'imiz için verdiğimiz her mücadele, düşmanı yenilgiye uğratabilir. 

Barış düşüncesiyle hareket etmenin vakti değildir, Alman halkı ancak savaşa güvenip hareket edebilir. Merak etmeyin, savaş uzamayacak aksine daha da kısalacaktır. Çünkü en radikal savaş, en kısa olanıdır. 

Şimdi soruyorum sizlere: Führer'imizin de inandığı bu yolda, topyekûn savaşın galibi Alman Silahlı Kuvvetleri'nin olacağına inanıyor musunuz? (Salonda bulunan herkes ayağa kalkıp "Evet!" diye haykırıyor.) 

İngiliz hükümeti, Alman halkının savaş istemediğini, hükümetin topyekûn savaş politikasında destek bulamadıklarını söylüyorlar! 'Onlar, topyekûn savaş değil, koşulsuz şartsız teslimiyet istiyor,' diyorlar! Şimdi soruyorum sizlere... Topyekûn bir savaş istiyor musunuz? 

Gerekirse hayal edemeyeceğiniz kadar büyük ve radikal bir savaş istiyor musunuz? Führer'imizi halkımızın önünde bir bayrak gibi takip ederek ve ordumuzla birlikte, büyük bir azimle savaşmaya ve zafer bizim olana kadar birlikte mücadeleye razı mısınız? 

İyi günde ve kötü günde sonunda büyük fedakarlıklar yapmak zorunda kalsak bile, Führer'imizi takip etmeye kararlı mısınız? 
(Salondakiler: Führer ilerler, biz takip ederiz!) 
Şu an dünyanın duymak istediği şeyleri söylüyorsunuz. 
Artık onlar, inancımızla ilgili şüpheleri ve yanlış fikirleri yok. 
Arkamızda çok güçlü bir müttefik duruyor. 
O müttefik, Führer'i takip eden Alman halkının ta kendisidir. 

Ve önümüze ne kadar tehlikeli olaylar çıkarsa çıksın, Alman halkı bu yükü taşımaya hazırdır. Büyük zafer uğruna en ağır yükleri kaldırmaya hazırdır. Yeni sloganımız şudur: O halde ayağa kalkın ve bırakın fırtına kopsun!
(18 Şubat 1943'teki topyekûn savaş ilanından.)

Dünyanın en tehlikeli düşmanıyla karşı karşıyayız. 
Savaşını gizli sürdüren bir düşmanla. Ancak onlar, yenilmez değillerdir. 
Biz, bütün toplumu ve imparatorluğumuzu ele geçirmek isteyen Yahudilerin terörist fikirleriyle mücadele ettik. 
14 yıl boyunca, en zor koşullar altında. 
Onları nasıl Almanya'dan sürdüysek, bizi dünya çapında tehdit eden gücünü de yok edeceğiz!Düşmanlarımıza bakarken, bir Yahudi arkasında hemen başka bir Yahudi görüyoruz. 
Yahudiler Roosevelt'in arkasında! 
Onun bizzat danışmanları Yahudilerden oluşuyor. 
Yahudiler, Churchill'in arkasında ve onu hep kontrol ediyorlar. 
Yahudiler, İngiliz-Amerikan-Sovyet basının arkasındaki kışkırtıcılardır. 
Yahudiler, Kremlin'in karanlık düşüncelerine saklanmış olan Bolşevizm'in gerçek sahipleridir.

Eğer Yahudi gazeteleri, nasyonal sosyalistleri korkutmayı düşünüyorsa gizli tehditleriyle, dikkat etmeleri onlar için iyi olacaktır. 
Sabrımızın da bir sınırı vardır. 
Bir gün, onların yalancı ve kirli ağızlarını kapatacağız! 
Değerli parti üyeleri ve SA [Sturmabteilung], endişelenmeyin! 
Kızıl terörün sonu düşündüğünüzden daha yakındır! 
Komünistler, şimdiye dek yiyeceğiniz en büyük sopayı yemek için bizi bekleyin.(Yahudiler ve komünistler hakkında konuşurken, 
Berlin, Sportpalast, 10 Şubat 1933.)

Führer hiç değişmez. Çocukken nasılsa şimdi de öyledir.
(Hitler hakkında söyledikleri.) Gece benim en iyi dostumdur. 
Ruhumdaki fırtınayı yatıştırır ve yol gösterici yıldızın yükselmesini sağlar.
Görecelik: Bugün tek mutlak şey gibi görünüyor.
Güce dayalı bir kuvvete sahip olmak güzeldir. 
Fakat halkın güvenini kazanıp, koruyabilmek çok daha güzeldir.
(Altıncı Parti Kongresi'nde söyledikleri, 1934.)
Hayat yaşamaya değer.
Her çağ tarihsel olarak aristokrasiyle yönetilmiştir. 

Aristokrasinin anlamı "en iyilerin yönetimi"dir. 
Hiçbir zaman insanlar kendi kendilerini yönetmez. 
Bu kaçıklık hali liberalizm tarafından tezgahlanmaktadır. 

"Halkın egemenliği" ardına, tanınmak istemeyen sinsi hilebazlar saklanmıştır. Hıristiyanlığın bu kadar etkili olmasının sebebi 2000 yıldır aynı şeyi söylüyor olmasıdır.

Hıristiyanlık bugün ne anlama geliyor? Nasyonal sosyalizm bir dindir. 
Bir gün, yakında, nasyonal sosyalizm tüm Almanların dini olacaktır.
(16 Ekim 1928)

İkiyüzlülük ölen burjuva döneminin karakteristik özelliğidir.
İnanç dağları yerinden oynatır, fakat sadece bilgi doğru yere oturtabilir.

İstediğimizi biliyoruz ve bildiğimizi de istiyoruz.
Kapitalist bir devletteki işçi -ki bu onun en büyük talihsizliğidir- artık insan, mucit veya imalatçı değildir. 

Bir rakamdır, makinenin içindeki algısız ve kavrayışsız bir dişlidir. 
Ürettiği şeyden yabancılaştırılmıştır.
Kapitalizm tamamen bir Yahudi sistemi. 
Bizler sosyalistiz, ama Marksizme karşıyız. 

Sosyalizmi, Marksizmden ibaret sananlar bizi sosyalist olmamakla suçluyor. Oysaki kapitalizm ve Marksizm aynıdır, Yahudi'ye hizmet eder. Nasyonal sosyalizm ise insanımıza hizmet eder...
Malınızı fakirlere verin: Mesih

-Benim olmadığı sürece- mülkiyet hırsızlıktır: Marx
Mozart'ın müzik için bir plana ihtiyacı yoktu. 
O oynadı ve bir çocuğun cennet hafifliği ile seslendirdi.
Nasyonal sosyalizm, beraberinde Avrupa kültürünün yeniden şekillenmesini getirse de, Bolşevizm Yahudilerin önderlik ettiği uluslararası insandan daha düşük kişilerin kültürün kendisine savaş ilan etmesidir. 
Bu yalnızca burjuva karşıtlığı değil, kültüre de karşı olmaktır. 

Yani son tahvilde kendilerini Yahudi cemaatinde bulan köksüz ve göçebe uluslararası suikastçıların çıkarı için, Batı medeniyetinin bugüne kadar kaydettiği ekonomik, sosyal, devlet olarak, kültürel bütün ilerlemelerin yok edilmesi anlamına gelmektedir.

Propagandanın görevi akıllı olmak değil, başarıya götürmektir.
Sadece önemsiz sorunların değil, tehlikeli sorunların da üstesinden geldik. Yahudilerin eşek arısı kovanına ilişmedik! Dünya Yahudiliğinden korkmadan, Yahudileri toplumsal yaşamın dışına süpürdük! 
Artık onlar, Alman halkı adına konuşamaz!
Tanrı niçin başkalarına verdiklerini benden esirgiyor? 
Tanrım, Tanrım beni niçin bıraktın?
(Günlüğünün Mart 1925 tarihli bölümünden.)
Yalnız savaşmayı değil, ölmesini de biliyoruz!
(İntiharına yakın bir zamanda söylediği söz.)
Yargı devlet hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetkarı olmalıdır.
Yahudileri savunan kendi milletine zarar verir.

Dünya Forum: İbn-i Heysem / Dünyanın ilk bilim insanı

İbn-i Heysem / Dünyanın ilk bilim insanı

İbn-i Heysem, İslam dünyasının Avrupa’dan Çin’e dek uzandığı, bilim, sanat ve felsefe alanlarında altın çağı yaşadığı yıllarda dünyaya geldi. O yıllarda İslam, günümüzdeki gibi dogmacı bir anlayıştan ziyade, ilerici, araştırmacı ve keşfedici bir karakter ortaya koymaktaydı. İbn-i Heysem de dönemin bu fikirsel atılımı içerisinde, tarihi değiştiren bir bilim insanı olarak ortaya çıktı.
Tarkan Tufan  ttufan@gazeteduvar.com.tr
DUVAR – 965 yılında (günümüzde Irak’ta bulunan) Basra kentinde doğan El-Hassan İbn-i Heysem, 1040 yılında Fatımiler tarafından yönetilmekte olan Kahire kentinde hayata veda etti.
Yaklaşık 1000 yıl önce Irak’ta doğmuş olan El-Hasan İbn-i Heysem (Batı’da ilk adı Latince formunda, başlangıçta “Alhacen/Alhazen” ve daha sonra “İbn-i Heysem” olarak anılan) tarihin en önemli bilim insanlarından biriydi. Görme, optik ve ışık alanında bilime devasa katkılarda bulundu. Araştırma yöntemi, özellikle de teoriyi doğrulamak için deney imkânlarını kullanmak, daha sonraları modern bilimsel yöntemin temelini oluşturan bir yaklaşım olarak tarihsel öneme sahiptir.

Yazdığı “Optik Kitabı” (Kitab el-Manazir) ve Latince çevirisi (De Aspectibus) aracılığıyla, fikirleri Avrupa Rönesansı da dahil olmak üzere, Avrupalı ​​bilim insanlarını etkiledi. Bugün birçok kişi onu optik tarihinin büyük bir ismi ve “Modern Optiğin Babası” olarak görür.
İbn-i Heysem, bilim, teknoloji ve tıp alanında çok büyük ilerlemeler kaydeden Müslüman medeniyetin altın çağı olarak bilinen yaratıcı bir dönemde dünyaya gelmişti. İspanya’dan Çin’e kadar yayılan bir alanda, farklı medeniyetler ve kültürlerden ilham alan erkek ve kadınlar, eski uygarlıkların bilgisine dayanarak, dünyamızda büyük ve çoğunlukla takdir edilen bir etki yaratan keşifler yaptılar.
İbn-i Heysem’e bazen Irak’ın Basra kentinde doğmasından dolayı El Basri, bazen de “Mısır’dan gelen kişi” anlamına gelen El-Mısri diye de hitap edilir.
Arap matematikçilerin çoğunun hayatlarına ilişkin bilgi eksikliğimizin aksine, İbn-i Heysem’in yaşamına dair birçok ayrıntı bilinmektedir. Bununla birlikte, bu ayrıntılar birbirleriyle geniş bir uyum içinde olmasına rağmen, kimi noktalarda çelişkiler de taşır. 1027’de İbn-i Heysem tarafından yazılan bir otobiyografi günümüze ulaşmış olsa da, kendi hayatındaki olaylardan bahsetmeksizin yalnızca entelektüel gelişimine odaklanmış olması oldukça dikkat çekicidir.
Heysem’in hayatına dair genel bilgiler Mısır’daki yıllarına odaklanır. Fatımi Hanedanı, o yıllarda Mısır ve Bağdat’ın yöneticisi durumundadır. Fatımiler, İslam’ın tüm siyasi ve dini dünyasını ele geçirmeyi hedefleyen dini bir hareketti. Sonuç olarak, Abbasi halifelerini tanımayı reddettiler. Fatımi halifeleri, 10. yüzyılın ilk yarısında Kuzey Afrika ve Sicilya’yı yönettiler; fakat Mısır’ı yenmek amaçlı sayısız girişimden sonra, Nil Vadisi’ni fethetmek yolunda büyük bir hareket başlattılar ve neticede ülkeyi ele geçirdiler. Kahire şehrini yeni imparatorluklarının başkenti olarak kurdular. Bu olaylar, Heysem Basra’da büyümekte olan bir çocukken gerçekleşiyordu.
BASRA’DAN KAHİRE’YE
Otobiyografisinde, Basra’daki yıllarında bir genç olarak, çeşitli dini hareketlerin birbirleriyle çelişen dini görüşleri hakkında nasıl düşündüğünü ve hiçbirinin gerçekleri yansıtmadığı sonucuna vardığını aktarır. Henüz genç yaşta matematik ve diğer akademik konular üzerinde çalışmaya odaklanmamıştı; aslında bir kamu hizmetlisi olması için eğitilmişti. Basra ve civarında yetkili bir bakan olarak atandı. Bununla birlikte, İbn-i Heysem, sürdürdüğü dini çalışmalar nedeniyle gittikçe daha mutsuz hale geldi ve kendisini tamamen Aristoteles’in yazılarında tanımladığı türden bilim çalışmalarına adamaya karar verdi. Bu kararının ardından tüm enerjisini matematik, fizik ve diğer bilimlere ayırarak, hayatının geri kalanı boyunca böyle yaşadı.
Heysem, bakanlık görevinden vazgeçmesi ve kendini bilime adama kararını vermesinin ardından, uzun bir süre için Mısır’a gitti. İbn-i Heysem’in Mısır’a gittiği yıllarda Fatımi Hanedanı’ndan olan el-Hakim halife olarak bölgeyi yönetmekteydi. Kendisi tüm bilimlere ama özellikle de astronomiye büyük değer veren bir yöneticiydi. Buna karşın, hezeyanlı ve öngörülemez davranışlarıyla nam salmıştı.
El-Hakim, Mısır’da yönetimi ele geçiren Fatımi halifelerinin ikincisiydi; ondan önceki halife ise el-Aziz’di. El-Aziz, el-Mu’izz’in ölümünden sonra, 975’te Mısır Halifesi olmuştu. Kuzey Suriye’deki Fatımi İmparatorluğu’nu genişletmeye çalışan askeri ve siyasi girişimlerde ön saflarda yer almıştı. Al-Aziz, 996 yılında Bizanslılara karşı bir ordu toplarken öldü ve o zamanlar henüz 11 yaşında olan El-Hakim, Halife oldu.
İbn-i Heysem, Basra’daki görevini bırakmasının ardından bilime, özellikle astronomiye büyük önem veren Fatımi Halifesi el-Hakim tarafından yönetilen Kahire’ye taşındı. İbn-i Heysem’in, hırçın Nil Nehri’ni evcilleştirmek için Halife’ye (günümüzde Aswan Barajı’nın bulunduğu yerde) bir baraj inşa edilmesi için teklifte bulunduğu aktarılır. Bununla birlikte, tarihçiler ve eleştirmenler, yukarıdaki bilginin doğruluğuna dair farklı yaklaşımlar gösterir.
İbn-i Heysem, daha sonra nehrin üzerinde bir baraj inşa edilmesinin, su baskınlarını engelleyemeyeceğini anladı. Bununla birlikte, çılgınca davranışlarıyla tanınan el-Hakim’e gerçeği söylemekten korkuyordu; kendini idamdan kurtarabilmek için bir deli gibi davrandı.
Heysem, El-Hakim ölünceye dek, 1011’den 1021’e kadar ev hapsinde yaşadı. Bu süre içinde, başyapıtı olarak kabul edilen Optikler Kitabı’nı kaleme aldı ve astronomi, felsefe, sayı teorisi ve geometri üzerine eserler yazdı.
Mısırlı bilim insanı El-Kifti’nin aktardığı kadarıyla, İbn-i Heysem, hayatının geri kalanında Kahire’deki el-Ezher Camii yakınlarında matematik metinleri yazma, metinleri kopyalayarak para kazanma ve öğretmenlik işleriyle geçindi. Fatımiler, 970 yılında bu camiyi temel alarak el-Ezher Üniversitesi’ni kurdukları için, İbn-i Heysem’in de bu okulla ilişkili biçimde çalıştığı düşünülüyor.
ESERLERİ VE ETKİLERİ
İbn-i Heysem’in yazılarının yalnızca bir kısmı bile, okumak için uzun zaman gerektirir. Kendisi, 55 tanesi günümüze kalan, bilindiği kadarıyla toplam 92 eser yazdı. Yazdığı ana konular, ışık teorisi, geometri, sayı teorisi, görme teorisi, astronomi ve matematik teorisi gibi bilimsel meselelerdi. En büyük eseri ise optik alanında yazdığı kitaplardı ve bu eserler sonraki yüzyıllarda Newton gibi fizik dehalarına yol gösterecekti.

Optik alanındaki “Kitab el-Manazir” adlı yedi ciltlik çalışması, birçok kişi tarafından İbn-i Heysem’in bilime en önemli katkısı olarak görülür. 1270 yılında “Opticae” adıyla Latince’ye çevrilecekti. Önceki büyük optik çalışmalar Batlamyus’un (Ptolemy) Almagest’i (Mathematike Syntaksis) idi ve her ne kadar İbn-i Heysem’in çalışması Batlamyus’unkiyle aynı etkiye sahip olmasa bile, optik alanındaki bir sonraki büyük adımdı. Çalışma, Heysem’in “prensiplere ve uygulamalara ilişkin araştırmalara” başlayacağını söylediği bir girişle başlar. Heysem’in yaklaşımı “yargıları eleştirmek ve sonuçlar çıkarırken dikkatli davranmak” üzerine kuruludur. Önyargılardan arınmış bir bilimsel yöntemin ilk adımlarını atan Heysem, ardından gelecek olan nesnel bilim anlayışının da kurucusu ve ilk uygulayıcısıdır. Onun bilim anlayışında hurafelerin, inançların ya da temelsiz önyargıların yeri yoktur; bilim ispat, deney ve gözlemle ortaya konur ve var olan her iddia eleştiriye ve değerlendirmeye açıktır.
Optik dizisinin birinci kitabında, ışık hakkındaki araştırmasının soyut teoriden ziyade deneysel kanıtlara dayandığını açıkça ortaya koyar. Işığın kaynağa bakılmaksızın aynı olduğunu ve güneş ışığı, ateşten gelen ışık ya da benzer nitelikteki bir aynadan yansıyan ışık örneklerini incelediğini belirtir. Işığın bir nesneden göze yansıdığını gösteren ilk doğru görüş açısını verir. Birinci kitabın geri kalanının çoğu, gözün yapısına ayrılmıştır; ancak burada, gözün işlevini anlamak için gerekli olan bir lens kavramına sahip olmadığı için, açıklamaları eksik veya hatalıdır. Onun optik çalışmaları, bir “kamera obscura” (büyük bir karanlık kutu aracılığıyla çalışan ilk kamera çeşidi) üretimini de teşvik edecekti ve bu fikri dile getiren ilk kişiydi.
İbn-i Heysem’in diğer bir çalışma alanı olan analiz ve sentezdeki temel amacı, matematikçilerin problemleri çözmek için kullandıkları yöntemleri incelemektir. Antik Yunanlılar, geometrik problemleri çözmek için analiz kullandılar ancak İbn-i Heysem, onu cebirdeki gibi diğer problemlere uygulanabilecek daha genel bir matematiksel yöntem olarak gördü. Bu çalışmalarda İbn-i Heysem, analizin verilen kuralları kullanarak otomatik olarak uygulanabilecek bir algoritma olmadığını, ancak yöntemin sezgi gerektirdiğini fark etmişti.
Heysem, belki de bilimsel yöntemler kullanan, deneyler yoluyla bir hipotezi veya teoremi ispatlamanın zorunluluğunu vurgulayan ilk araştırmacı ve bilim insanıydı. Geçmişte, akademisyenler ve bilim insanları bir önermeyi ya da bir kavramı doğrulamak için akıl ve kutsallığa odaklanıyorlardı.
İbn-i Heysem ise gözlemleri için Aristo, Batlamyus, Öklid, Pisagor, Galenos, Ebu Sahl el-Kuhi, El-Kindi, Tabit İbn Kuran ve Banu Musa gibi birçok Yunan, Fars ve Türk alimlerden esinlenmişti.
Eserleri İbn-i Rüşd, Ömer Hayyam, Takiddin Muhammed İbn Maruf, Kemal el-Farisi, Johannes Kepler, Isaac Newton, Leonardo da Vinci ve Roger Bacon gibi tanınmış bilim insanlarını da derinden etkiledi.
ASTRONOMİ VE MÜHENDİSLİK
İbn-i Heysem’in astronomi çalışmaları, bu özel bilim dalının gelişimine büyük katkı sağladı. Yerkürenin fiziksel yapısı ve kompozisyonu hakkında kapsamlı bir açıklama oluşturdu ve “Dünya’nın Yapısı Üzerine” adlı eserini kaleme aldı. “Batlamyus ile ilgili Şüpheler”de, Batlamyus’un “Optikler” ve “Gezegensel Hipotezler” hakkındaki görüşleri dahil olmak üzere, birçok uyuşmazlığın altını çizmiş ve kendi tezlerini ortaya koymuştur.
1038 yılında, astronomi hakkında “Yedi Gezegenin Her Birinin Hareketlerinin Modeli” başlıklı bir kitap daha yazdı. Temelde astronomik gözlemler, problemler ve teknik konular üzerinde odaklanan bu eser 25 ciltten oluşuyordu.
Matematik, astronomi, optik, fizik ve geometriye yapıcı ve çığır açan katkılar yapmasının yanı sıra, İbn-i Heysem mühendislik, felsefe ve teoloji alanlarına da girmişti. Nil’in kıyılarını talan eden taşkınlar hakkında derinlemesine bir analiz yaptı ve nehrin üzerinde bir baraj inşa etme için girişimlerde bulundu.
Bunların dışında teoloji ve tıp alanlarında da birçok eseri insanlık tarihine armağan etti.
ÖLÜMÜ VE İNSANLIĞA MİRASI
İbn-i Heysem 1040 yılında Kahire’de, Fatımi Halifeliği’nin sürdüğü yıllarda hayata gözlerini yumdu.
Çok çeşitli akademik disiplinleri ve konuları kapsayan çalışmaları nedeniyle kendisine gösterilecek olan ilgi ve sevgiyi yaşama şansı olmadı.
UNESCO 2015 yılında Uluslararası Işık Yılı, 1001 İcat ve İbn-i heysem’in Dünyası adı altında, İbn-i Heysem’in insanlığa katkılarını kutlayan geniş planlı ve uluslararası bir eğitim kampanyası başlatmak amacıyla İngiltere merkezli 1001 gönüllü kuruluşla bir çalışma başlattı.
Yaşamı boyunca, bilimlere ve diğer ampirik konulara odaklanarak ortaya koyduğu çalışmalar, Müslüman toplumunu dünyanın en ileri kültürlerinden biri haline getirdi. Latince ve İspanyolcaya çevrilen eserleri, Avrupa’da Rönesans Dönemi’nin ve pozitif bilimlerin gelişmesinin yolunu açtı.
Günümüzde, bilimsel çalışmalarda her şeyin kanıtlanması gerektiği iyi bilinen bir gerçektir. Bilimsel teoriler hakkında deneysel olmayan varsayımlara dayanarak iddialarda bulunamayız. İbn-i Heysem’den önce, durum böyle değildi. Antik Yunan bilim felsefeleri hâlâ ağırlığını koruyordu. Yunanlılar, bilimsel gerçeğin akılla keşfedilebileceğine ya da sadece tanrıların eylemlerine atfedilebileceğine inanıyordu. İbn-i Heysem işte bu yanlış anlayışa bir son verdi. O, neredeyse tüm bilim insanlarının kabul ettiği üzere, tarihteki ilk bilim insanıydı; yeni bir bilgiye ulaşmak için, bilginin belirli bir yöntemle kanıtlanması konusunda kesin bir anlayış ortaya koydu ve buna günümüzde “bilimsel yöntem” adı veriyoruz.
Günümüzde Batı ders kitapları genellikle bilimsel yöntemin tarihi hakkında çok az bilgi verir. Çoğunlukla antik Yunan felsefelerine değinilir; bunu Roger Bacon, Galileo Galilei ve Isaac Newton’un “devrimci” eserleri izler. Unutulan gerçekse, Avrupalı ​​bilginlerin İbn-i Heysem (İbn-i Haldun, Harezmi, İbn-i Rüşd, el-Razi) gibi tarihi değiştiren, dogmalara karşı çıkan ve bilimi her şeyin üstünde tutan bir grup İslam aliminin omuzlarında yükseldiğidir.
Ne olursa olsun, parlak zihni sayısız kişiye ilham verdi. Onun araştırmaları olmaksızın, bugün bildiğimiz modern bilim dünyasının mevcut olamayacağını söylemek mümkündür.
Kaynaklar:

DÜNYAYI DEĞİŞTİREN 100 FİKİR

ÖMER HAYYAM RUBAİLER



ÖMER HAYYAM RUBAİLER

ÖMER NASUHİ BİLMEN TEFSİRİNDE ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER NOTLARI


ÖMER NASUHİ BİLMEN TEFSİRİNDE
ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER NOTLARI

İLİMLER VE SANATLAR

PİR SULTAN ABDAL

VATAN ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ




VATAN ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ

VAHDETTN DOSYASI SNAN MEYDAN



VAHDETTN DOSYASI SNAN MEYDAN

AHMED KUDDÛSÎ VE TASAVVUF DÜŞÜNCESİ



AHMED KUDDÛSÎ VE TASAVVUF DÜŞÜNCESİ

BEYİN VE ÖĞRENME STİLLERİ

YENİ BİR HAYATA GİRİŞ

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...