19 Şubat 2012

Peygamberimizin Duâlarından Örnekler

Peygamberimizin Duâlarından Örnekler
Abdullah bin Abbas -radıyallahu anhüma-dan ri­vâyete göre Peygamber Efendimiz’in duâlarından bi­ri şu duâ idi:
“Yâ Rabb! Kalbimi nurlandır, gözümü nurlandır, ku­lağımı nurlandır, sağımı nurlandır, solumu nurlandır, üs­tümü nurlandır, altımı nurlandır, önümü nurlandır, arkamı nurlandır ve beni nûr eyle (bir başka rivayette) benim damarlarımı nurlandır, etimi nurlandır, kanımı nurlandır, saçımı nurlandır, yüzümü nurlandır.” (1)
Mugîre bin Şu’be’den rivayet olunduğuna göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-in dualarından biri de şu idi:
“Başka bir ilâh yok, ancak Allah var. O’nun şerîki yoktur. Mülk O’nundur, hamd de O’nundur. O her şe­ye kaadirdir. Allah’ım, Senin verdiğine engel olacak da yoktur, vermediğini verecek de yoktur. Ve servet sahi­bi olanlara servetleri sana karşı bir menfaat veremez. Ya­ni servetine güvenerek sana âsî olanları o servetleri kurtaramaz.” (2)
Abdullah bin Abbas -radıyallahu anhüma-dan ri­vâyete göre Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-e bazı kimseler gelip:
-İnsanlar; yâni Ebû Süfyân ve arkadaşları sizin­le muharebe etmek için adam ve silâh toplamışlar, hazırlık yapmışlar. Onlara mukabele edecek dere­cede kudretiniz yoktur. Onlardan sakınınız diye kor­kutmak istediklerinde, bu söz mü’minlerin yakîn îmânlarını ve cesaretlerini artırıp, Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:
“Allah bize kâfidir, o ne güzel vekîldir!” buyurdu. Mü’minler de böyle söylediler.” (3)
Enes bin Mâlik -radıyallahu anh-dan rivâyete gö­re: Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in çok kere duâsı:
“Ey Rabbimiz, bize dünyâda da iyilik, güzellik ver, âhirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azâbından koru,” meâlindeki duâ idi. (4)
Ebû Musâ el-Eş’ârîden rivâyete göre Resûl-i Ek­rem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle duâ ederlerdi:
“Yâ Rabb, benim hatâlarımı, bilmeden yapdıklarımı, işimde aşırı gitmemi, ve Senin benden çok iyi bildiğin hallerimi mağfiret eyle. Allah’ım, benim latifeleşmelerimi, ciddiyet hallerimi, hatâen ve kasden yaptıklarımı ve bende olan her şeyimi mağfiret eyle!” (5)
Ebû Hüreyre -radıyallahu anh-dan rivâyete göre Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır;
“Her kim günde yüz kere:
derse o kimse için on köle azâd etmiş sevabı ve­rilir, yüz hasene yazılır, yüz günâhı silinir, o gün akşam oluncaya kadar bu ona şeytana karşı si­per olur. Hiç bir kimse ecir bakımından onu geçemez, ancak bunu ondan fazla söyleyen kimse müstesnâ.” (6)
“Ey, Rabbim! Gayb ilminle ve halk üzerine kudretinle, hayatı benim için hayırlı gördükçe beni yaşat, ölü­mü benim için hayırlı gördüğün zaman da beni vefât ettir. Ey Rabbim! Gizlide ve açıkda senden haşyetini istiyorum. Rızâ hâlinde de, gadab hâlinde de ihlâs sözünden ayırmamanı istiyorum, fakirlikte de zenginlikte de i’tidâlden ayırmamanı istiyorum. Senden tükenmez bir ni’met, kesilmez bir göz ferahlığı (yüzde açıkça görülen neş’e ve huzûr) istiyorum. Senden beni kazâna râzı kılmanı, ölümden sonra yaşamanın serinliğini istiyorum. Senden yüzüne bakmanın lezzetini; sana kavuşmanın şevkini istiyorum. Bütün bunları zarar vericinin zararından, sapdırıcı bir fitneden uzak olarak vermeni istiyorum. Ey Rabbim! Bizi îmân zîynetiyle süsle, bizi doğru yolda olan hidâyet rehberleri kıl.” (7)
“Ey Ebû Bekr’in kızı! Sana diğer duâları da için­de toplayan duâları söyleyeyim mi? Şöyle duâ et:
“Ey Rabbim! Senden bildiğim ve bilmediğim hayrın hem çabuk, hem geç olanını istiyorum. Ey Rabbim Re­sûlünün senden istediğini istiyorum, Resûlünün sana sı­ğındığı şeyden ben de sana sığınıyorum. Allah’ım benim için kaza ettiğin şeyin âkibetini doğru yola ulaştır.” (8)
“Sana bir kısım sözler öğreteyim mi ki, Allah Teâlâ kimin hayrını murâd ederse onları ona öğ­retir, sonra ebediyyen unutturmaz. De ki:
“Ey Rabbim! Ben zayıfım, rızân yolunda benim zaa­fımı kuvvetlendir. Beni nâsiyemden tutup hayra sevk et. İslâm’ı rızâmın en son noktası kıl. Ey Rabbim, ben zayıfım, beni kuvvetlendir. Ben zelîlim beni azîz kıl. Ben sana muhtacım, beni rızıklandır.” (9)

“Ey Rabbim! Acizlikten, tenbellikten, korkaklıktan cimrilikten, eli kolu dökülür derecede takatsızlıktan kasvetten, gafletten, zilletten, azlıktan, meskenetten sana sığınırım. Fakirlikten, küfürden, fısktan, şekavetten, nifaktan, yapdığını insanların duyması ve medh etmeleri için yapmaktan, riyâdan, sana sığınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, abraslıktan ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.” (10)
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- duâasında: “Ey Rabbim! Beni, iyilik ettiği zaman sevinen, kötülük ettiği zaman istiğfar edenlerden kıl.” (11)
Ekseri duâları:
“Ey kalbleri çekip çeviren Rabbim! Kalbimi dînin üzere sâbit kıl.” İdi.. (12)

Duâ Âdâbı Duanın Edebi Dua Nasıl Yapılır...DUALAR




Duâ Âdâbı Duanın Edebi Dua Nasıl Yapılır

Ebû Hüreyre -radıyallahu anh-dan rivâyete göre Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuşlardır ki:
“Sakın sizden biriniz duâ ederken “Yâ Rabb, dilersen beni mağfiret eyle, dilersen bana merhamet eyle” demesin. İstediğini sağlamca ve kat’ıyyetle istesin. Çünkü Allah’ı şu veya bu işe zorlayabilecek hiçbir kudret yoktur.” (1)
Yine Ebû Hüreyre -radıyallahu anh-’dan rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuşlardır ki:
“Sizden herhangi biriniz” duâ ettim de kabul olunmadı” diyerek acele etmedikçe duâsı kabul olunur.” (2)
Duâ eden duâsında ısrar etmeli, devam etmelidir. Her halde er veya geç müstecâb olur.
Bir de dünyâda müstecâb olmasa bile kul bunu yine kendi lehine bilip Allah’dan ümidini kesmemelidir. Duâ büyük bir ibâdet olduğu için âhırette de bir ecir ve sevâbı olur.
Duânın âdabı pek çokdur. Bu cümleden olarak:
1- Evvelâ abdestli bulunmak,
2- Bir namazdan sonra yapılmak,
3- Tevbe ve istiğfârını ve kemâl-i ihlâsını arzeylemek,
4- Kıbleye yönelmek,
5- Duâdan evvel Allah’a çokça hamd ü senâ etmek,
6- Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri’ne çokça salât ve selâm eylemek,
7- Duânın nihâyetini âmin ile bitirmek,
8- Duâda yalnız kendisini düşünmeyip bütün sâlihleri ve bütün mü’minleri duâya müşterek kılmak,
9- Bir hâcetini isterken ellerini semâya kaldırıp avuçlarını açarak duâ etmek,
10- Kıtlık; umumî sıkıntı ve felâketlerin def’i için ise ellerinin dışını semâya çevirerek duâ etmek ve Allah’a sığınmak,
11- Celb-i menfaat için yapılan duâların nihâyetinde ellerinin avuçlarını yüzüne mesh eylemek, def’-i mazarrat için yapılan duâlarda mesh edilmez.
12- Duânın asıl anahtarı ise helâl lokma yemektir.

Ebû Musa el-Eş’arî -radıyallahu anh-dan rivâyete göre Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri Hayber gazâsı’na giderken maiyyetinde bulunan ashab-ı kiram bir vâdiye vardıkta yüksek sesle tekbîr ve tehlîl ederek bağıra bağıra zikrullah etmeğe başladılar. Resûlullah -sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem- Hazretleri:
“-Kendinize rıfk u merhamet ediniz. Zîra siz ne sağıra, ne de gâibe duâ ediyorsunuz. Ancak her şeyi hakkıyle işiten ve size sizden yakîn olan Allah’a duâ ediyorsunuz. Ve Allahü Teâlâ Hazretleri siz nerede olursanız berâberinizdedir” buyurdu.
Yani; öyle kendinize bu derece bağırmakla zahmet vermenize hâcet yoktur. Cenâb-ı Hakk’a nisbetle hafî ve cehrî yapılan zikir müsâvidir.
Ebû Mûsâ diyor ki: O esnâda ben, Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretlerinin hayvanının arkasında Zât-ı risâletpenâhîleriyle birlikte beraberdim.
Ve lisânımla
diyordum.
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Hazretleri bana hitâben:

- Ey Abdullah bin Kays’ buyurdu. Ben de icâbetle:
- Lebbeyk yâ Resûllallah, dedim. Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri bana hitâben:

- Ben sana cennet-i a’lânın hazînelerinden bir hazîneye delâlet edeyim mi? buyurunca ben hemen:
- Babam ve anam sana fedâ olsun yâ resûlallah! Evet irşâd ediniz, dedim.
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri:

“Ma’sıyetten sakınmak ve tâat ve ibâdetlerde kuvvet ve kudret ancak Allah Teâlâ Hazretlerinin tevfık-i Rab-bâniyyesi ve irâde-i Sübhâniyyesiyledir.” (3)
buyurdu.

Yâni cümle âlemin müdebbir-i hakîkisi ve mutasarrıfı, hepsinin hâlikı olan Allah sübhanehu ve teâlâ-Hazretleridir, demektir.
Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz’e ve ehl-i Beyt’ine salât ve selâm da duânın en mühim âdabındandır.
Hadîs-i şerifte:

“Yapılan bir duâda, Muhammed -aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm- ve ehl-i Beytine salât ve selâm edilmedikçe o duâ, makam-ı icâbete vâsıl olamaz.”(4) buyurulmuştur.
Duâ eden kimse, duânın başında, ortasında ve sonunda Peygamber Efendimize salât ve selâmı tekrar etmeli. Hulûs-i kalb, nezâfet, tahâret, istikbâl-i kıble, izhâr-ı tezellül, tazarru, enbiyâ ve evliyâ ile tevessül, günahkâr ve mücrim olduğunu ikrar ile tevbe ve istiğfar edip haram lokmadan ictinâb etmelidir. Bu sûretle yapılacak hayır duâların kabûlü hakkında şübhe etmemelidir.
Şunu da ilâve edelim ki:
Nâsın bâzısı her ne kadar Cenâbı-Hakk’ın kazâ ve kaderine rızâ gösterip sükût eylemeyi duâya tercîh etmişlerse de, muhakkik âlimlerin ekserisi, dünyâ ve âhiret işlerinin esbâbından müretteb olduğunu, müstecâb duâlar ise sebeblerden berî bulunduğunu beyân ile, duâyı terketmek, kazâya rızâ göstermek fikriyle bir şey yememek, şiddetli kışda elbise giymemek, hasta olunduğunda ilâç, muharebede silâh kullanmamak gibi bir takım meşru’ olmayan hareketleri irtikâb etmek gibidir, demişlerdir.

Husûsiyle duâ izhâr-ı ihtiyâç, Cenâb-ı Hakk’a ilticâ olduğundan müstakıllen bir ibâdet makamına kaaim olacağından şu halde lisânen duâ eylemek ve kalben tazarruda bulunmak gerekmektedir. 

Kur’an’da Dua
Hak Teâlâ Hazretleri buyuruyor:
“Ey Resûl-i Ekremim! Benim kullarım “Rabbi-miz uzakta mıdır, yakında mıdır?” diyerek sana beni sordukları zaman sen onlara cevap ver ki: Ben onlara pek yakınımdır. Bana duâ eden kulumun duasını kabul ederim. Duâ ettiğinde benden duâlarının kabulünü istesinler. Ve bana îman etsinler. Umulur ki onlar îmanları ve duâları sebebiyle doğru yola vâsıl olurlar ve irşâd olunurlar. “(Bakara Sûresi, 186)
Fahr-i Râzî, Kâzı Beyzâyi ve Hâzin’in beyânlarına göre ashâb-ı kiramdan bazı kimselerin: “Ya Re-sûlallah! Rabbimiz bize yakîn ise hafif sesle yahud gizlice duâ edelim. Eğer uzak ise yüksek sesle duâ edelim” demeleri üzerine bu âyet-i celîlenin nâzil olduğu mervîdir.
Başka bir rivâyette ise yahûdilerin: “Yâ Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-! Sen yer ile gök arasını pek uzak haber veriyorsun. Rabbimiz duâmızı nasıl işidir?” demeleri üzerine nâzil olduğu mervîdir. Bu sebeb-i nûzullere göre âyetin ma’nası şöyle olur:
“Ey Resûlüm! Benim kullarım sana benim evsâfımdan suâl edip Rabbimizin lutfu bize yakın mı? Duâmızı gizlice kendi içimizde mi yapalım? Yoksa uzakta mı? Duamızı yüksek sadâ ile yapalım? dediklerinde: “Sen onlara Benim tarafımdan cevâb ver. Ben onların gizli duâlarını işitirim. Zira Benim ilmim onlara pek yakındır. Binâenaleyh onların işlerini bilip sözlerini işiterek hallerine muttali’ olduğumdan duâ eden kimsenin duâsı ihlâs üzere olursa icâbet ederim. Şu hâlde onlar benden icâbet talep etsinler. Ben de onlara icâbet ederim. Senin vâsıtan ile onları îmana davet etdiğimde derhal îman etsinler. Zîra ben onların duâlarına icabet edince onların da benim da’-vetime icabet ve emrime itaat etmeleri vâcibdir ve onlar davetime icabetle doğru yolu muhakkak bulurlar.”

------------------------------

Sıkıntıyı geçiren dua,
üzüntüyü geçiren dua
Hiç kuşkusuz üzüntü ve sıkıntılı günler çok olur. Buna nazaran da Rabbimizin daimi yanında olmamız gerekiyor. Bu sıkıntı ve üzüntüleri atlatmak için okunacak dua ve anlamı için buyrun;
DUA’NIN OKUNUŞU:
“Lâ ilâhe illallâhül-Aziymül-Haliym. Lâ ilâhe illallahü Rabbül-Arşil Aziym. Lâ ilâhe illallahü Rabbüs-semâvâti ve Rabbül’ardı ve Rabbül-Arşil-Keriym.”
DUA’NIN MANASI:
“Halîm ve Azîym olan Allâh’tan başka ilah (ibâdet edilecek) yoktur. Büyük arşın sahibi olan Allâh’tan başka ilâh yoktur. O, arş-ı kerîmin Rabbi (sahibi)dir.”
-----------------------------------------------------
Çoğu insan hayattan ve yaşadıkları bazı tür olaylardan korkmaktadır. İnsanın doğasında korku olduğu için bu gayet doğaldır.
Şimdi korkumuzu geçmesi için hangi duayı okumamız gerekiyor?
Duanın Okunuşu :
“Hasbinallahü ve ni’melvekîl.”
Ma’nası:
“Allah bana kâfidir. O ne güzel vekildir.”
---------------------------------------------------

Birşeyini kaybeden veyahut bir konuda zarara uğramış kişiler için okunacak

Dua ve bu duanın türkçe anlamı.
DUA’NIN OKUNUŞU:
“Asa Rabbüna en-yübdilenâ hayran minhâ inna ilâ Rabbinâ rağıbûun”
DUA’NIN MA’NASI:
“Umulur (ümid ederim, ümid ediyorum) ki,Rabbimiz, onun yerine bize
ondan daha hayırlısını (daha iyisini) verir (verecektir).
Biz, Rabbimizi arzu edenlerdeniz.
(O’nun rızasını istiyoruz. O’nun hükmüne razıyız. Tek emelimiz Allahımızın rızasına ermektir).
------------------------------

Ateşli hastalık geçiren kişiler için okunacak dua
DUA’NIN OKUNUŞU:
“Bismillahil’kerim, e’ûzü billâhil’Aziym, min şerri külli ırkın naârin ve min şerri harrinnâr.”

DUA’NIN TÜRKÇE MA’NASI:
“Yüce Allâh’ın adıyla. Amansız ağrı ve sızıların tümünün şerrinden (zararından) ve cehennemin amansız, helak edici ateşinin (azabının) şerrinden Aziym olan, Ulu Allâh’a sığınırım.”
---------------------------


Bir büyüğümüzden öğrendiğim bir cümle vardı. İlk duyduğumda çok şaşırmıştım. Ancak, ilime iyice yaklaştıktan sonra şaşıracak bir durum olmadığını anladım. Cümle şuydu; Ölen insanların %90 ının nazardan öldüğünü bilir misin? Ancak şaşıracak bir durum yok..
Nazardan kurtulmak için Rabbimize dua edebiliriz.
Dua’nın okunuşu:“Allahümme bârik fîhî ve lâ tedurruhu.”
Ma’nası:


“Allâh’ım, bunu mübârek eyle. Ona zarar dokunmasına izin verme.”
-----------------------------------------------------------------------

İbn Abbas (r.a) diyor ki:Peygamberimiz (s.a.s) Hasan ile Hüseyin’i nazar ve benzeri olumsuzluklardan korumak için şu duayı okurdu: ”Allah’ım yüksekten düşmekten, göçük altında kalmaktan, boğulmaktan, yangından Sana sığınırım. Allah’ım ölüm anında şeytana çarpılmaktan Sana sığınırım. Allah’ ım Senin yolundan döndürülmekten Sana sığınırım. Allah’ım yılan sokmasıyla ölmekten Sana sığınırım.”
-----------------------------------------
 

Seyyidü’l-İstiğfar
Duası Nedir Nasıl Yapılır
Şeddad bin Evs -radıyallahu anh-dan rivayete göre Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:
“Yâ Allah! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilâh yoktur. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Ve ben îman ve ubûdiyyetimde gücüm yettiği kadar senin ahd ü misâkın üzereyim. Yâ Rabbi! Yapdıklarımın şerrinden sana sığınırım: Ve senin bana in’âm ve ihsan etdiğin ni’-metleri ikrar ve i’tirâf ederim. Kendi kusur ve günâhlarımı da ikrar ve i’tirâf ederim. Yâ Rabb! Sen beni afv ü mağfiret eyle. Zîra senden başkası günâhları afv ü mağfiret edemez.” (1)
Bir kimse bu Seyyidü’l-istiğfâr’ı ihlâs ve yakîn i’ti-kadıyle gündüz okur da o günde akşam olmadan evvel vefat ederse o kimse ehl-i cennettendir. Ve eğer bu duâyı yakîn i’tikâdiyle gece okur da sabah olmazdan evvel vefat ederse yine ehl-i cennettendir.” Yani cennete ilk girecekler ile cehennemi görmeksizin ol kimse cennete dâhil olur, demektir.
Bu duânın hulâsa-i meali: Ya Rabb, ben cürm ü kusurlarımı i’tirâf eylerim, tevbe ve istiğfar ederim, ni’metlerinin şükründen âcizim, beni afv ü mağfiret eyle, demektir.
----------------------------------------------

Tevbe ve İstiğfar Duası

Nedir Nasıl Okunur Arapça – Türkçe
Hâris bin Süveyd diyor ki:
Abdullah ibn Mes’ud -radıyallahu anh- bize biri Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-den, diğeri de kendisinden olmak üzere iki hadîs tahdîs etti. Nebiyy-i Ekrem’den olan hadîs-i şerîfi şöyle rivâyet etti:
“Mü’min günâhlarını bir dağ altında oturup da üzerine dağın hemen çöküvereceğinden korkan bir kimse gibi görür. Fâcir ise günâhlarını burnunun üzerine konup uçmuş bir sinek gibi görür.”
Râvi diyor ki, Ebû Şihâb eliyle burnunun üzerini göstererek bu hadîs-i şerîfi rivayet etti.
Sonra Abdullah ibn Mes’ud diyor ki:
Muhakkak Allah Teâlâ Hazretleri kulunun tevbe-sinden şöyle bir kimsenin sevincinden daha fazla sevinir ki, bu kimse uzun bir yolculuk esnasında tehlikeli bir yerde konaklar. Üzerine bütün yiyeceğini içeceğini yüklediği bineği de yanındadır. Başını yere koymasıyla şöyle bir uykuya dalar. Uyandığında bineğini kaybolup gitmiş olarak görür. Üzerine sıcak basmış, susuzluğu son haddine varmış, yahud Allah dilediği kadar sıcağı ve onun susuzluğunu artırmış. Sonra o kimse devesini aramak için etrafa çıkmış, aramış, bulamamış, o dereceye gelmiş ki hararetten ve susuzluktan tâkati kesilmiş, ümîdi tükenmiş, böyle bir halde tekrar eski yerine dönerek uyuyakalmış. Sonra uyandığında biraz evvel kaybolan devesini başı ucunda bulur. “İşte bu adam ne derece ferahlanır ise Cenâb-ı Hakk -celle ve âlâ- Hazretleri de bir kulunun tevbesinden dolayı o devesini kaybedip de başı ucunda bulan adamdan ziyâde ferahlanır. Yani râzı olur. Tevbe edenin tevbesini kabul edip onu yüksek derecelere nâil eyler, demektir.” (1)
Ebû Bekri’s-Sıddîk -radıyallahu teâlâ anh-Hazretleri:
“-Yâ Resûlellah, namazın âhirinde okumak üzere bana bir duâ ta’lîm buyur, dedikte Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri buyurmuşlardır ki:
“Şöyle duâ et:
Yâ Rabb, muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yani çok günâh işledim. Günahları ise ancak sen afv ü mağfiret edersin. Hakkıyle gafûr ve rahîm ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl u keremle afv ü mağfiret eyle ve bana lutf u ihsanınla merhâmet eyle. Yani benim istihkakım olmayarak mahza fazl u kereminle cehennemden halâs edip cennet ve cemâline kavuştur.” (2)
“Gıybetin keffâreti, gıybet etdiğin kimse için istiğfâr etmekliğindir.” (3)
“Yeryüzündekilerde) herhangi bir kimse,
derse hatalarına keffaret olur. Bu hataları deniz köpükleri kadar da olsa.” (4)
“Duanın hayırlısı istiğfâr, ibâdetin hayırlısı da” kelime-i tevhîddir.” (5)
“Ya Ali, sana bir duâ öğreteyim mi ki zerreler adedince günâhın olsa sen de beraber olmak üzere mağfiret olunur. Şöyle söyle: (6)
“İstiğfâr, mü’minin sahife-i a’mâlinde nûr gibi parlar.” (7)
“Günâhdan tevbe eden kimse günâh işlememiş gibi olur. Fakat bir taraftan istiğfar, diğer tarafdan günâhda ısrar eden ise -el-iyâzü billah- Cenâb-ı Hakk ile istihzâ eden kimse gibi olur.”
“Bir kimse kalbi ve kalıbı ile istiğfâra devam ederse Cenâb-ı Hakk o kimsenin gamlarını ferâha ve sıkıntılarını genişliğe tebdîl ederek hiç ummadığı bir taraftan onu rızıklandırır. (8)
“Tevbe ve istiğfâr ile büyük günâhlar afv olunduğu gibi mükerreren irtikâb edilen küçük günâhlar da, büyük günâhlar arasına dâhil olur.” (9)
“Kalbinde nedâmet olmadığı halde yalnız lisânen edilen istiğfar, yalancılar tevbesidir.” (10)
“Cenâb-ı Hakk’a tevbe ediniz. Muhakkak ki ben günde yüz defa Cenâb-ı Allah’a tevbe ederim. (11)
“Ne mutlu o kimseye ki defter-i a’mâlinde çokça istiğfar bulur.”
“Ey insanlar! Ölmeden evvel Allah’a tevbe ediniz.” (12)

GÜN BATIMI...

günbatımı

GÜN BATIMI...
SONBAHARIN HIRÇIN RÜZGARLARI,
ESER GÖKYÜZÜNDE GÜN BATIMI
DÜŞER BİR BİR SARI YAPRAKLARI,
DÖKÜLÜR ÖMRÜMÜZÜN BEDENİNDEN.  
HÜZÜNLER, SARAR BİR ÇIĞ GİBİ.
TUTUŞURSUN, YANAR, YANARSIN.
HAYKIRMAK İSTERSİN İSYANKAR,
 OYSA BİR ŞEYLER DÜĞÜMLENİR,
GEÇMEZ OLUR BOĞAZINDAN  
AĞLAMAK İSTERSİN, ÇIĞLIK, ÇIĞLIĞA
DUYMAZSIN HIÇKIRIKLARINI
SEN BİLE ERİR TÜKENİR BİTERSİN,
YİTER KAYBOLUR GİDERSİN,
ASİ BİR SEVDANIN ELİNDE
YİTER KAYBOLUR GİDERSİN
UZAKLAŞAN HAYALİN PEŞİNDE  
ZAMANIN SON NOKTASINDAYIZ,
BİTİYOR SAATLER ŞİMDİ.
EFKARLI BİR ŞARKI ÇALINIR
YOSUN KOKULU, KUMSAL MEYHANESİNDE,
BURAM, BURAM HASRET,
ÖZLEM TUTAR NAĞMELERİNDE
UÇAR SÜRÜKLENİRSİN,
BİR MARTININ KANATLARINDA.  
DERTLEŞTİĞİN HIRÇIN DALGALAR
ÇARPAR YÜREĞİN GİBİ YALÇIN KAYALARA
OLUR PARAM PARÇA
GÜN BATIMI KUŞLAR ÖTER
LACİVERTİN KIZILA KIZILIN SİYAHA,
SİYAHINSA, GECEYE KARIŞTIĞI YERE  
BİR MARTI ÖTER
GÜN BATIMI GİTTİĞİN RIHTIMDA
DENİZ FENERİNİN IŞIKLARI
KARIŞIRKEN GECEYE
USULCA YILDIZLAR DÜŞER SUYA
DENİZİN GÖKYÜZÜNE,
GÖKYÜZÜNÜN, AKDENİZ'E KARIŞTIRDIĞI YERDE,
KAYBOLUR, TÜKENİR GİDERSİN,
BİTEN SEVDALARIN UFKUNDA,
KAYBOLUR, TÜKENİR GİDERSİN,
DENİZİN, KIZIL GURUBU,
YUTUP YOK ETTİĞİ YERDE,
KAYBOLUR TÜKENİR GİDERSİN,
YÜREĞİMDE, GÜN BATIMI, GÜN BATIMI
B.Ü.

Ab-ı Hayat

Ab-ı Hayat
Süzülüyor ufukta günün son ışıkları,
Grubun süküneti sarıyor aşıkları,  
 Bir martı ıslığıyla donmuş zaman akıyor,
Eller kelepçelenmiş, yürek volkan, yakıyor,  
Kıyıya çarpıp duran dalgalar köpürmekte,
Meltem esintisiyle kaküller öpülmekte,  
Sokulmuş birbirine fısıldaşır tekneler,
Hayat okyanusundan anlatır, neler, neler,  
Kumsaldaki izlerde, sevgililer sır arar,
Hülyalı gelecekte, derin düşlere dalar,  
Bir çift güvercin, kalbi heyacanla gerilir,
Aşktaki musikiyi besteleyenler bilir.  
 Saçlarını rüzgara salıveren serinlik,
Bulut dolu gözlerde, sevgideki derinlik,  
 Dudaklardan dökülür, sevgi soluklu sözler,
Tüllenen ufuklarda, gönüller Ay'ı gözler,  
Mehtap yıldızlarıyla açılır, perde, perde,
Bu büyülü güzellik, söyleyin başka nerde?  
 Karanlığın koynunda, tenlere çiğ yağacak,
Şafağın ışıkları, aşıkları boğacak,  
Ey sevgili sevgili, hayatın sırrı budur,
Ab-ı hayat dediğin, sırlı, sihirli, sudur...
Ahmet B.

Gök kapılarını titreten dua

 

 

 

Gök kapılarını titreten dua

Asrı saadette ticaretle uğraşan bir tacir mümin vardı.
Bu mümin tacir ticaretinde Helal ve Haramı gözetir,
Allah ve Resulü için bu ticareti yapar, herkesin hakkına riayet ederdi.....
Ticaretini
""ŞAM-MEDİNE"" arasında gerçekleştirir....
çoğunluklada Ticaret kervanlarıyla birlikte hareket etmezdi....
Tek başına tevekkül ettiği Allah'ı ile birlikte yolculuk yapmayı severdi..    
Birgün bir alcağını almış, satacağınıda satmış ve ŞAM'dan...Medine'ye doğru hareket etmişti.....epey yol aldıktan sonra....baştan aşağı silahla dontılmış bir HARAMİ ile karşılaşır...
harami taciri tehdit eder ve aralarında şu konuşma geçer....               
Harami...."mallarını şuraya indir,...develerinide şu ağaca bağla."der.                  
Mümin tacir'de.....
"Mallarım senin olsun...bırak gideyim" der                  
Harami...."Bugüne kadar soyupta öldürmediğim kimse olmamıştır.. seninde hem mallarını alacağım hemde canına kastedeceğim" der.                  
Mümin Tacir...madem beni öldürmeye kararlısın, senden bir talebim var onu yerine getireyim sonra öldür der....                   
Haremi....
hadi söyle bakayım talebin neymiş der................                   
Mümin tacir....
ben müslümanım Abdest alıp şurada iki Rekat namaz kılayım ondan sonra beni öldür der.....                              
Harami izin verir....
Mümin Tacir abdestini alır.....
iki rekat Namaz kılar ve ellerini Yüce RAB'bine açar ve başlar şöyle dua etmeye...........                      

"BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM."  
""Ya VEDUD!, Ya VEDUD!, Ya Ze'l-Arşi'l-MECİD!, Ya MUBDİ, Ya MU'İD! Ya FE'AALÜN LİMA YÜRİD! Eselüke bi-nuri vechike'l-lezi   mele'e erkane arşike ve es'elüke bi-kudretike'l-leti kadderte biha halkake ve bi rahmetike-lleti vesiat külle şeyin LA İLAHE İLLA ENTE...Ya MUĞİS, EĞİSNİ! Ya MUĞİS, EĞİSNİ! Ya MUĞİS, EĞİSNİ...""  
mümin tacirin duası bitmişti ki, çok garip bir hadise meydana gelir.....
Birden Beyaz bir AT üstün de yeşil elbiseli....elinde de kılıcı savaşmaya hazır zırhlı bir heybetli SÜVARİ  peydah oldu....
harami şaşırmış ne yapacağını bilmez olmuş şimdide kendisi mümin tüccarın düştüğü duruma düşmüştü...
harami taciri ve malları unutup korkuyla karışık ...
ortaya aniden çıkan süvariye saldırdı..  
 yeşil giysilere bürünmüş ulup ortaya aniden çıkan ve savaşmaya hazır gelen SÜVARİ bir darbe ile ...harami'yi yere düşürdü............  
Süvari..Tacire dönerek " öldür bu haramiyi" dedi....  
Mümin Tacir..." ben hayatımda kimseyi öldürmedim, Allah'ın yarattığı hiç bir canlıyı da öldüremem ve bilhassa insan öldürmeyi de hiç hoş görmem lütfen beni bağışla " dedi.   Sonra..Süvari  bir kılıç darbesiyle Haramiyi öldürdü...  
Mümin Tacir Süvariye sordu :
" Ya Meçhul kişi sen kimsin"....  
SÜVARİDE..."
Ben üçüncü kat gökte duran meleğim...
Bu HARAMİ'yi  öldürmeyi Allah Teala bana nasip etti..
Sen Namazından sonra ellrini açıp yakarışa başladığında.."
gök kapılarının çalındığını duyduk "                             
Öyle şiddetle çalınıyordu ki....
çok mühim bir olayın olacağını bir mazlum müminin çok zor durumla karşı karşıya olduğunu anladık...                              
İkinci yakarışında gök kapıları açıldı...üçüncü yakarışında ....
ALLAH TEALA Cebrail  Aleyhisselam'ı görevlendirdi...  
Cebrail Aleyhisselam şöyle dedi:                               
"YAKARIŞ'ta bulunan  bu mümini kim kurtaracak"....
Ben talepte bulundum...ve beni görevlendirdiler..."
Ey Allah' Teala'nın mümin kulu şunu iyi bil ki .....
senin yaptığın bu YAKARIŞ'ı kim yaparsa...
Allah Teala onun sıkıntısını bertaraf eder".......                               
Bu olaydan sonra MÜ'MİN tacir yola koyulur ve MEDİNE'ye varır.....
hemen soluğu KAİNATIN EFENDİSİ MUHAMMED MUSTAFA  SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLİM'in huzurunda alır...                                   
Başından geçen bu olayı anlatır...Taciri dinleyen  Kainatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur..."
"MUHAKKAK Kİ ALLAH TELA SANA "ESMA-ÜL HÜSNA" yı telkin etmiş..."O" isimlerle ALLAH TELA'ya yakarışta bulunulursa....istenilen her şeyi verir.                                  
LA İLAHE İLLALLAH.                                                                
  "ALLAHU EKBER"

Huzur dolu bir gece… çölde…

Çöller hakkında herşey
Huzur dolu bir gece… çölde…
Yıldızlar milyarlarca, sanki uzansan tutuverecekmişsin gibi hepsi de
insan ruhuna dinginlik veren bir sessizlik sinmiş yeryüzüne…
Hafiften esen çöl rüzgarı, kum taneleriyle her an yeni bir tablo çizmekte
Ay, bedir hâlinde… Sema bir istiridye olmuş da, meleklerin gözyaşından göğün incisi mi doğmuş diye soruyor, ona hayran bakanlar
Mehtâbınsa hayran kaldığı biri var
Omuzlarına düşen dalgalı saçlarını rüzgar okşuyor,
annesinin hasretini yüklenerek
Tebessüm ederken hafifçe gözlerini yumuyor
üzerinde, ince kırmızı çizgileri olan beyaz bir elbise, öyle gösterişten uzak, sâde…
“Bir aya baktım, bir de Rasulullah’a! Vi Rasûlullâh aydan daha güzeldi” diye tasvir ediyor bu manzarayı seyreden sahabî…
Mehtap, O güneşten akseden bir parıltı sadece…
çölün kavurucu sıcağında bir öğle vakti insanlar sıcaktan ağırlaşan bedenlerini kaylûle yaparak dinlendirmekteler Hazret-i ömer huzura kabul için izin istiyor ve izin veriliyor şimdi hücre-i saâdette, beş-altı metrekarelik mekânda gözüne ilişen birkaç kap, su kırbası ve eski bir hasır üzerinde Âlemlerin Efendisi Gül yüzünde hasırdan izler var Ağlıyor Hazret-i ömer, ağlıyor… Ayaklarının altına yıldızlar serilmeli, hazineler O’nun önünde açılmalı değil mi?!
“Bir elime ayı, bir elime güneşi verseler, vallâhî bu davamdan vazgeçmem!” deyişini hatırlıyor Nebî’nin, ağlıyor… Tesellî yine O’ndan geliyor, her derde, devâ ondan…
“Dünyalıklar kayserlerin, kisraların olsun, âhiret bizim olsun istemez misin Ya ömer?”
Saadeti dünyevî bir geometri içinde aramamayı öğretiyor Allâh’ın Habibi…
“Ashâbım!
Nihayet ben de bir insanım
Aranızda bazı kimselerin hakları geçmiş olabilir
Ben hangi kişinin tenine dokunmuş isem, işte tenim!
Gelsin o da dokunsun, hakkını alsın!
Kimin sırtına vurmuşsam, işte sırtım! Gelsin vursun!
Kimin malından sehven almışsam, işte malım! O da gelsin alsın!”
Bu minvalde birkaç söz daha,
gerisi kıyamete kadar sürecek hüzün yüklü bir sükût…
Mescid-i Nebevî’nin duvarlarında yankılanan Nebî’nin son sözleri bunlar… Hücre-i saâdette bir tek yürek atıyor sanki, nefesler O’nunla alınıp verilmekte… Havadaki her bir zerrede bir feverân başlıyor
Karanlığın üstüne gelse, rengini değiştirecek bir musibet var, hâne-i saâdette…
Mübarek elleri, yüzlerini ıslattıkları su kabının içine düşüyor,
dilinde “Refik-i Â’lâ, Refîk-i Â’lâ!” terennümleri
Hazret-i Âişe, kim bilir kaç gece, aydınlığında iğneden iplik geçirdiği mâh-cemâle bakıyor Hazret-i Ebûbekir:
“–Ölümün de hayatın gibi ne güzel yâ Rasûlallâh!” demekten kendini alamıyor…
O’nun her hâli, ecmel (en güzel)dir
Derken Azrail -aleyhisselâm- huzuruna gelip:
“–Ya Rasûlallâh! Eğer Sen arzu edersen rûhunu alacağım!
Arzu etmezsen rûhunu Sen’de bırakacağım!”
diyerek sizden izin istiyor
Yanında bulunan Cebrail -aleyhisselâm- da ekliyor:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Yüce Allah, Sen’i özlemektedir!”
Bizler de zamanın ve mekânın ötesinden O’na sesleniyoruz:
“–Ey Rahmân’ın özlediği Rasûl, ümmetin Sen’i özlemektedir!”

LÜTFEN SEVDİĞİNİZİ BELLİ ETMEKTE VE SÖYLEMEKTE GEÇ KALMAYIN!


Herkes suskun olduğum için şikayetçidir benden. Aslında suskunluğum yalnız oluşumdandır. Şimdiye kadar hayatımda kendime göre bir eş bulamadığım için pek ortamda hayatıma dair muhabbetler etmem. Ancak etrafa daha pek ılımlı bakmak gerekiyormuş bunu bu hikayeyi okuduğumda daha iyi anladım. Beni oldukça etkiledi. Umarım sizleri de daha derinden etkiler ve sevgiyi daha yakından ve daha olumlu tanırsınız. Uzun zamandır böyle bir hikaye okumamıştım.
Hikaye sizlerle;
Daha henüz 18 yaşındaydı ama hayatının sonundaydı
Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmıştı
Kahır içinde eve kapatmıştı kendiniSokağa çıkmıyordu
Annesi, bir de kendisi O kadardı bütün hayatı
Bir gün fena halde sıkıldı, dayanamadı, attı kendini sokağa
Bir yığın vitrin önünden geçti, tam bir CD satan dükkânı da
geride bırakmıştı ki, bir an durdu, geri döndü, kapıdan içeri,
gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı Kendi
yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar Hani,ilk bakışta
aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı işteİçeri girdi Kız,
gülümseyerek koştu ona; “Size nasıl yardım edebilirim?” diye
Nasıl bir gülümsemeydi oHemen oracıkta sarılıp öpmek istedi
kızı Kekeledi, geveledi, sonra “Evet!” diyebildi Rastgele
birini işaret ederek; “Evet, şu CD’yi bana sarar mısınız?”
dedi Kız CD’yi aldı, içeri gitti, az sonra paketle geri geldi
Gençkızdan aldı paketi, çıktı dükkündan, evine döndü
Paketi açmadan dolabına attı Ertesi sabah gene gitti aynı
dükkânaGene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve
getirdi, attı paketi dolaba gene açmadanGünler hep alınıp,
sardırılan CD’lerle geçti Kıza açılmaya bir türlü cesaret
edemiyordu Annesine açıldı sonundaAnnesi; “Git konuş
oğlum, ne var bunda?” dedi Ertesi sabah,bütün
cesaretini topladı, erkenden dükkâna gitti bir CD seçti
Kız gülerek aldı CD’yi, arkaya gitti paketlemeye
Kız içerdeyken bir kâğıda “Sizinle bir gece çıkabilir miyiz?”
diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi,notu kasanın
yanınakoydu gizlice Sonra,paketini alıp
kaçtı gene dükkândan İki gün sonra evin
telefonu çaldı Anne açtı telefonu Dükkândaki tezgahtar
kızdı arayan Delikanlıyı istedi, notunu yeni bulmuştu
da Anne ağlıyordu “Duymadınız mı?” dedi “Dün kaybettik
oğlumu” Cenazeden birkaç gün sonra anne, oğlunun odasına
girebildi sonunda Ortalığa çeki düzen vermeliydi Dolabı açtı,
oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü Paketleri aldı,
oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı İçinde bir
CD vardı, bir de minik not
“Merhaba, sizi öyle tatlı buldum ki, daha yakından
tanımak istiyorum Bir akşam birlikte çıkalım mı?
Sevgiler Jacelyn ”
Anne, bir paketi daha açtı, onda da bir CD ve
bir not vardı: “Siz gerçekten çok tatlı birisiniz,
hadi beni bu gece davet edin, artık
SevgilerJacelyn ”
SEVDİĞİNİZİ BELLİ ETMEKTE VE SÖYLEMEKTE GEÇ KALMAYIN!

MİRAÇ ŞİİRİ SESLİ DİNLEYİN VE OKUYUNUZ


Kapatın gözlerinizi
Ve karanlıgı seyredin
Mekkede bir gece
Yorgunluk havada
Gariplik suda
Simsiyah bir sessizlik
Uyku bile uykuda
Kâbenin hatim kısmında
Yani üzre yatan biri var
Yıl hüzün yılı
Vefakâr eş,
Haticet-ul Kubra yok
Kâbenin hatim kısmında
Yani üzre yatan biri var
Teselli arayan kalb
Hüzünle çarpan kalb
O,nun kalbi
Ve ayak sesleri
Yıldızlar isildiyor
Bu ayak sesleri göklerden
Yol veriyor yıldızlar
Semâdan inenler var
İzin verseydi Allah,
Kâinat inerdi yere
Çünkü Kâbenin hatim kısmında yatan
Sultan-ı Levlâktır
Habib-i Zisandır o
Nûr-u Hûdadır
Merhamet ufkunun nazli günesi
Kâinatın biricik çiçegidir o
İzin verseydi llah,
Alemler inerdi yere
Oysa emir yalnız Cebraile
Ve yalnız Cebrail indi yere
Kalk Ya Resûlellah !
Semâda melekler seni bekler
Taifte taşlanan yüzüne hasret,
Alaya alınan sözüne hasret
Seni bekler melekler
Yeryüzünde vefâ yok mu ?
Seni teselli edecek birini mi arıyor kalbin ?
Sevdiklerin bir bir uçuyor mu elinden ?
Davetini hafife mi aldılar ?
Üzülme ve aç gözlerini,
Öteler bekliyor seni
Bu gece Kâinat asdını anacak,
Aç gözlerini ki âlemler nazarına kanacak
Burak senin için uçaçak,
Aç gözlerini Ya Habibullah !
Bu gecenin adına Isra diyecek Allah,
Ey yedi kat semâ aç kapılarını
Ve haber ver hasretle bekleyen peygamberden
De ki,Hazret-i Ademe :
cennetin kapısına adı yazılan,
İsminin hatırına af istedigin
Salih ogul geliyor
Söyle Isa ,ya :
Kuytu köselerde,
Havarilerinle Allah,a siginirken,
Bir adım ötedeymis gibi kokusunu aldigin,
Ve insanliga gelisini müjdeledigin,
Ahmet geliyor
Yusuf,a , Idris,e , Harun,a söyle,
Musa,ya de ki :
Vasiflarina hayran olup ta,
Ummetinden olmak istedigin,
Salih kardes geliyor
Müjde ver İbrahim Peygambere,
Dua dua yalvarip,
Gelmesini istedigin ogul geliyor
Aç kapilarini ey yedi kat semâ
Bu gelen MUHAMMED MUSTAFA
Cebrail yol gösterir
Ve yürür sultanlar sultani
Bu nasil bir yürüyüstür ?
Bu nasil bir eda ?
İnci inci ter mübarek alinlarinda
Bastan asagi edeb var
Attigi her adimda
Sulatanim,
Cennetler gösterirlirken o gece,
Ummetini hayal ettin mi Cennette ?
Cehennem alevleri selâmlarken seni,
Gözyaslarini gödü mü Cebrail ?
Ummetim dedin mi ?
Sen unutmazsin bizi bunda kusku yok
Tahiyyât duasi haber verdi bize,
Sen bizi hiçbir yerde,
Hiçbir zaman unutmadin
İnsaallah biz de seni unutanlardan olmayiz
Allah seni unutturmasin bize
Bir söz sultanimin dedigi gibi :
Eger günâhlarimizdan dolayi girersek Cehenneme,
Ve Allah bir an olsun açarsa ufkumuzu,
*Taleâ Bedru Aleynâ* diyecegiz
Miraç gecesi,
Yürüdü Resûlullah
Cebrail önde,
Bir gece yüryüsüyle
Yürüdüler,Yükseldiler
Yükseldikçe yüceldiler
Cebrail durdu birden
*Ya Resûlellah,benimle buraya kadar !*
Efendimiz :*Niçin?* diye sordu
Burası Sidre-i Muntehadir
Bir adim daha atarsam yanarım kavrulurum
Allah Resûlu sordular :
Nasil gidilir Sidre-i Muntehada ?
Cibril-i Emin cevap verdi :
ASKLA !
Askla gidilir Ya Resûlellah !
Askla gidilir Ya Habibullah !
Askla gidilir Ya Nebiyyellah !
Yürü sultanim yol senindir
Ask vadisinde mühür senin
Söz senindir,hâl senindir
Muhabbetin adi sensin
Varliklarin tadi sensin
Yürü ve sel3amini ilet
Gözü yasli Ummetinin
Sensiz bunca yetimin
İlet selâmini
Ahir zamanin ahini,
Yüceler yücesine ilet
Sultanim,
Sen dönerken miraçtan,
Bizim için miraç olan,
Bes vakit namazla,
Bakara S3uresinin son iki ayetiyle,
Ve sirke düsmeyenin affedilebilecegi müjdesiyle,
Dönerken sen miraçtan,
Biz ahir zamandan,
Ebu Bekir edasiyle bakiyoruz sana :
*O söylediyse dogrudur
Resûlullah söylediyse dogrudur*
Ve bir ayetin sicakligi sariyor
Kâinatın kalbini
Her türlü noksanliktan münezzeh olan ALLAH
Kulunu geceleyin Mescid-i Haramdan alip,
Kendisne bir takim ayetler gösterelim diye,
Etrafini mübarek kildigimiz,
Mescid-i Aksaya götürdü
Çünkü,isiten ve bilen O,dur
Simdi açin gözlerinizi,
Ve Miraca hazirlanin

UYAN EY GÖZLERİM GAFLETTEN UYAN


Osmanlı döneminde Sultan III. Murat Han bir sabah namazını kaçırmış… Dini hayatı her şeyden çok önemseyen bu büyük padişah kıl(a)madığı bir sabah namazına fazlasıyla üzülmüştü. Bu üzüntü onu derin muhasebelere götürmüştü. Yüceler yücesinin huzuruna çıkmadan evvel, çabuk davranarak nefsini hesaba çekmiştir. Geçirdiği duygusal incinme neticesinde “Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan” adlı derin manalı bir şiir kaleme almıştır. Bu şiirde manevi körlüğü zemmetmiş, uykudan açılmayan gözlerini gafletten uyanmaya çağırmıştır. Seher vaktinde cümle mevcudatın lisan-ı halleriyle Allah’ı zikrettiğini, eşref-i mahlûkat olan insanın bu hususta gevşek davrandığını dile getirmiştir. Dünyanın geçiciliğini hatırlatarak mala, mülke, makama yaslanan insanların güvenli ve doğru bir yolda yürümediklerini hatırlatmıştır. Bilindiği üzere şair sultanlardan biri olan

III. Murat, “Muradî” mahlâsıyla şiirler yazmıştır.

UYAN EY GÖZLERİM GAFLETTEN UYAN
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Azrail’in kastı canadır, inan.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Seherde uyanırlar cümle kuşlar
Dill-u dillerince tesbihe başlar
Tevhid eyler dağlar taşlar ağaçlar
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Semâvâtın kapuların açarlar.
Mü’minlere rahmet suyun saçarlar…
Seherde kalkana hülle biçerler.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Bu dünya fanidir sakın aldanma.
Mağrur olup tac-u tahta dayanma.
Yedi iklim benim deyu güvenme.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Benim, Murad kulun, suçumu affet.
Suçum bağışlayub günahım ref’ et.
Rasûl’ün sancağı dibinde haşret.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Muradi

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...