19 Şubat 2012

Duâ Âdâbı Duanın Edebi Dua Nasıl Yapılır...DUALAR




Duâ Âdâbı Duanın Edebi Dua Nasıl Yapılır

Ebû Hüreyre -radıyallahu anh-dan rivâyete göre Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuşlardır ki:
“Sakın sizden biriniz duâ ederken “Yâ Rabb, dilersen beni mağfiret eyle, dilersen bana merhamet eyle” demesin. İstediğini sağlamca ve kat’ıyyetle istesin. Çünkü Allah’ı şu veya bu işe zorlayabilecek hiçbir kudret yoktur.” (1)
Yine Ebû Hüreyre -radıyallahu anh-’dan rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuşlardır ki:
“Sizden herhangi biriniz” duâ ettim de kabul olunmadı” diyerek acele etmedikçe duâsı kabul olunur.” (2)
Duâ eden duâsında ısrar etmeli, devam etmelidir. Her halde er veya geç müstecâb olur.
Bir de dünyâda müstecâb olmasa bile kul bunu yine kendi lehine bilip Allah’dan ümidini kesmemelidir. Duâ büyük bir ibâdet olduğu için âhırette de bir ecir ve sevâbı olur.
Duânın âdabı pek çokdur. Bu cümleden olarak:
1- Evvelâ abdestli bulunmak,
2- Bir namazdan sonra yapılmak,
3- Tevbe ve istiğfârını ve kemâl-i ihlâsını arzeylemek,
4- Kıbleye yönelmek,
5- Duâdan evvel Allah’a çokça hamd ü senâ etmek,
6- Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri’ne çokça salât ve selâm eylemek,
7- Duânın nihâyetini âmin ile bitirmek,
8- Duâda yalnız kendisini düşünmeyip bütün sâlihleri ve bütün mü’minleri duâya müşterek kılmak,
9- Bir hâcetini isterken ellerini semâya kaldırıp avuçlarını açarak duâ etmek,
10- Kıtlık; umumî sıkıntı ve felâketlerin def’i için ise ellerinin dışını semâya çevirerek duâ etmek ve Allah’a sığınmak,
11- Celb-i menfaat için yapılan duâların nihâyetinde ellerinin avuçlarını yüzüne mesh eylemek, def’-i mazarrat için yapılan duâlarda mesh edilmez.
12- Duânın asıl anahtarı ise helâl lokma yemektir.

Ebû Musa el-Eş’arî -radıyallahu anh-dan rivâyete göre Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri Hayber gazâsı’na giderken maiyyetinde bulunan ashab-ı kiram bir vâdiye vardıkta yüksek sesle tekbîr ve tehlîl ederek bağıra bağıra zikrullah etmeğe başladılar. Resûlullah -sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem- Hazretleri:
“-Kendinize rıfk u merhamet ediniz. Zîra siz ne sağıra, ne de gâibe duâ ediyorsunuz. Ancak her şeyi hakkıyle işiten ve size sizden yakîn olan Allah’a duâ ediyorsunuz. Ve Allahü Teâlâ Hazretleri siz nerede olursanız berâberinizdedir” buyurdu.
Yani; öyle kendinize bu derece bağırmakla zahmet vermenize hâcet yoktur. Cenâb-ı Hakk’a nisbetle hafî ve cehrî yapılan zikir müsâvidir.
Ebû Mûsâ diyor ki: O esnâda ben, Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretlerinin hayvanının arkasında Zât-ı risâletpenâhîleriyle birlikte beraberdim.
Ve lisânımla
diyordum.
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Hazretleri bana hitâben:

- Ey Abdullah bin Kays’ buyurdu. Ben de icâbetle:
- Lebbeyk yâ Resûllallah, dedim. Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri bana hitâben:

- Ben sana cennet-i a’lânın hazînelerinden bir hazîneye delâlet edeyim mi? buyurunca ben hemen:
- Babam ve anam sana fedâ olsun yâ resûlallah! Evet irşâd ediniz, dedim.
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri:

“Ma’sıyetten sakınmak ve tâat ve ibâdetlerde kuvvet ve kudret ancak Allah Teâlâ Hazretlerinin tevfık-i Rab-bâniyyesi ve irâde-i Sübhâniyyesiyledir.” (3)
buyurdu.

Yâni cümle âlemin müdebbir-i hakîkisi ve mutasarrıfı, hepsinin hâlikı olan Allah sübhanehu ve teâlâ-Hazretleridir, demektir.
Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz’e ve ehl-i Beyt’ine salât ve selâm da duânın en mühim âdabındandır.
Hadîs-i şerifte:

“Yapılan bir duâda, Muhammed -aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm- ve ehl-i Beytine salât ve selâm edilmedikçe o duâ, makam-ı icâbete vâsıl olamaz.”(4) buyurulmuştur.
Duâ eden kimse, duânın başında, ortasında ve sonunda Peygamber Efendimize salât ve selâmı tekrar etmeli. Hulûs-i kalb, nezâfet, tahâret, istikbâl-i kıble, izhâr-ı tezellül, tazarru, enbiyâ ve evliyâ ile tevessül, günahkâr ve mücrim olduğunu ikrar ile tevbe ve istiğfar edip haram lokmadan ictinâb etmelidir. Bu sûretle yapılacak hayır duâların kabûlü hakkında şübhe etmemelidir.
Şunu da ilâve edelim ki:
Nâsın bâzısı her ne kadar Cenâbı-Hakk’ın kazâ ve kaderine rızâ gösterip sükût eylemeyi duâya tercîh etmişlerse de, muhakkik âlimlerin ekserisi, dünyâ ve âhiret işlerinin esbâbından müretteb olduğunu, müstecâb duâlar ise sebeblerden berî bulunduğunu beyân ile, duâyı terketmek, kazâya rızâ göstermek fikriyle bir şey yememek, şiddetli kışda elbise giymemek, hasta olunduğunda ilâç, muharebede silâh kullanmamak gibi bir takım meşru’ olmayan hareketleri irtikâb etmek gibidir, demişlerdir.

Husûsiyle duâ izhâr-ı ihtiyâç, Cenâb-ı Hakk’a ilticâ olduğundan müstakıllen bir ibâdet makamına kaaim olacağından şu halde lisânen duâ eylemek ve kalben tazarruda bulunmak gerekmektedir. 

Kur’an’da Dua
Hak Teâlâ Hazretleri buyuruyor:
“Ey Resûl-i Ekremim! Benim kullarım “Rabbi-miz uzakta mıdır, yakında mıdır?” diyerek sana beni sordukları zaman sen onlara cevap ver ki: Ben onlara pek yakınımdır. Bana duâ eden kulumun duasını kabul ederim. Duâ ettiğinde benden duâlarının kabulünü istesinler. Ve bana îman etsinler. Umulur ki onlar îmanları ve duâları sebebiyle doğru yola vâsıl olurlar ve irşâd olunurlar. “(Bakara Sûresi, 186)
Fahr-i Râzî, Kâzı Beyzâyi ve Hâzin’in beyânlarına göre ashâb-ı kiramdan bazı kimselerin: “Ya Re-sûlallah! Rabbimiz bize yakîn ise hafif sesle yahud gizlice duâ edelim. Eğer uzak ise yüksek sesle duâ edelim” demeleri üzerine bu âyet-i celîlenin nâzil olduğu mervîdir.
Başka bir rivâyette ise yahûdilerin: “Yâ Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-! Sen yer ile gök arasını pek uzak haber veriyorsun. Rabbimiz duâmızı nasıl işidir?” demeleri üzerine nâzil olduğu mervîdir. Bu sebeb-i nûzullere göre âyetin ma’nası şöyle olur:
“Ey Resûlüm! Benim kullarım sana benim evsâfımdan suâl edip Rabbimizin lutfu bize yakın mı? Duâmızı gizlice kendi içimizde mi yapalım? Yoksa uzakta mı? Duamızı yüksek sadâ ile yapalım? dediklerinde: “Sen onlara Benim tarafımdan cevâb ver. Ben onların gizli duâlarını işitirim. Zira Benim ilmim onlara pek yakındır. Binâenaleyh onların işlerini bilip sözlerini işiterek hallerine muttali’ olduğumdan duâ eden kimsenin duâsı ihlâs üzere olursa icâbet ederim. Şu hâlde onlar benden icâbet talep etsinler. Ben de onlara icâbet ederim. Senin vâsıtan ile onları îmana davet etdiğimde derhal îman etsinler. Zîra ben onların duâlarına icabet edince onların da benim da’-vetime icabet ve emrime itaat etmeleri vâcibdir ve onlar davetime icabetle doğru yolu muhakkak bulurlar.”

------------------------------

Sıkıntıyı geçiren dua,
üzüntüyü geçiren dua
Hiç kuşkusuz üzüntü ve sıkıntılı günler çok olur. Buna nazaran da Rabbimizin daimi yanında olmamız gerekiyor. Bu sıkıntı ve üzüntüleri atlatmak için okunacak dua ve anlamı için buyrun;
DUA’NIN OKUNUŞU:
“Lâ ilâhe illallâhül-Aziymül-Haliym. Lâ ilâhe illallahü Rabbül-Arşil Aziym. Lâ ilâhe illallahü Rabbüs-semâvâti ve Rabbül’ardı ve Rabbül-Arşil-Keriym.”
DUA’NIN MANASI:
“Halîm ve Azîym olan Allâh’tan başka ilah (ibâdet edilecek) yoktur. Büyük arşın sahibi olan Allâh’tan başka ilâh yoktur. O, arş-ı kerîmin Rabbi (sahibi)dir.”
-----------------------------------------------------
Çoğu insan hayattan ve yaşadıkları bazı tür olaylardan korkmaktadır. İnsanın doğasında korku olduğu için bu gayet doğaldır.
Şimdi korkumuzu geçmesi için hangi duayı okumamız gerekiyor?
Duanın Okunuşu :
“Hasbinallahü ve ni’melvekîl.”
Ma’nası:
“Allah bana kâfidir. O ne güzel vekildir.”
---------------------------------------------------

Birşeyini kaybeden veyahut bir konuda zarara uğramış kişiler için okunacak

Dua ve bu duanın türkçe anlamı.
DUA’NIN OKUNUŞU:
“Asa Rabbüna en-yübdilenâ hayran minhâ inna ilâ Rabbinâ rağıbûun”
DUA’NIN MA’NASI:
“Umulur (ümid ederim, ümid ediyorum) ki,Rabbimiz, onun yerine bize
ondan daha hayırlısını (daha iyisini) verir (verecektir).
Biz, Rabbimizi arzu edenlerdeniz.
(O’nun rızasını istiyoruz. O’nun hükmüne razıyız. Tek emelimiz Allahımızın rızasına ermektir).
------------------------------

Ateşli hastalık geçiren kişiler için okunacak dua
DUA’NIN OKUNUŞU:
“Bismillahil’kerim, e’ûzü billâhil’Aziym, min şerri külli ırkın naârin ve min şerri harrinnâr.”

DUA’NIN TÜRKÇE MA’NASI:
“Yüce Allâh’ın adıyla. Amansız ağrı ve sızıların tümünün şerrinden (zararından) ve cehennemin amansız, helak edici ateşinin (azabının) şerrinden Aziym olan, Ulu Allâh’a sığınırım.”
---------------------------


Bir büyüğümüzden öğrendiğim bir cümle vardı. İlk duyduğumda çok şaşırmıştım. Ancak, ilime iyice yaklaştıktan sonra şaşıracak bir durum olmadığını anladım. Cümle şuydu; Ölen insanların %90 ının nazardan öldüğünü bilir misin? Ancak şaşıracak bir durum yok..
Nazardan kurtulmak için Rabbimize dua edebiliriz.
Dua’nın okunuşu:“Allahümme bârik fîhî ve lâ tedurruhu.”
Ma’nası:


“Allâh’ım, bunu mübârek eyle. Ona zarar dokunmasına izin verme.”
-----------------------------------------------------------------------

İbn Abbas (r.a) diyor ki:Peygamberimiz (s.a.s) Hasan ile Hüseyin’i nazar ve benzeri olumsuzluklardan korumak için şu duayı okurdu: ”Allah’ım yüksekten düşmekten, göçük altında kalmaktan, boğulmaktan, yangından Sana sığınırım. Allah’ım ölüm anında şeytana çarpılmaktan Sana sığınırım. Allah’ ım Senin yolundan döndürülmekten Sana sığınırım. Allah’ım yılan sokmasıyla ölmekten Sana sığınırım.”
-----------------------------------------
 

Seyyidü’l-İstiğfar
Duası Nedir Nasıl Yapılır
Şeddad bin Evs -radıyallahu anh-dan rivayete göre Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:
“Yâ Allah! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilâh yoktur. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Ve ben îman ve ubûdiyyetimde gücüm yettiği kadar senin ahd ü misâkın üzereyim. Yâ Rabbi! Yapdıklarımın şerrinden sana sığınırım: Ve senin bana in’âm ve ihsan etdiğin ni’-metleri ikrar ve i’tirâf ederim. Kendi kusur ve günâhlarımı da ikrar ve i’tirâf ederim. Yâ Rabb! Sen beni afv ü mağfiret eyle. Zîra senden başkası günâhları afv ü mağfiret edemez.” (1)
Bir kimse bu Seyyidü’l-istiğfâr’ı ihlâs ve yakîn i’ti-kadıyle gündüz okur da o günde akşam olmadan evvel vefat ederse o kimse ehl-i cennettendir. Ve eğer bu duâyı yakîn i’tikâdiyle gece okur da sabah olmazdan evvel vefat ederse yine ehl-i cennettendir.” Yani cennete ilk girecekler ile cehennemi görmeksizin ol kimse cennete dâhil olur, demektir.
Bu duânın hulâsa-i meali: Ya Rabb, ben cürm ü kusurlarımı i’tirâf eylerim, tevbe ve istiğfar ederim, ni’metlerinin şükründen âcizim, beni afv ü mağfiret eyle, demektir.
----------------------------------------------

Tevbe ve İstiğfar Duası

Nedir Nasıl Okunur Arapça – Türkçe
Hâris bin Süveyd diyor ki:
Abdullah ibn Mes’ud -radıyallahu anh- bize biri Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-den, diğeri de kendisinden olmak üzere iki hadîs tahdîs etti. Nebiyy-i Ekrem’den olan hadîs-i şerîfi şöyle rivâyet etti:
“Mü’min günâhlarını bir dağ altında oturup da üzerine dağın hemen çöküvereceğinden korkan bir kimse gibi görür. Fâcir ise günâhlarını burnunun üzerine konup uçmuş bir sinek gibi görür.”
Râvi diyor ki, Ebû Şihâb eliyle burnunun üzerini göstererek bu hadîs-i şerîfi rivayet etti.
Sonra Abdullah ibn Mes’ud diyor ki:
Muhakkak Allah Teâlâ Hazretleri kulunun tevbe-sinden şöyle bir kimsenin sevincinden daha fazla sevinir ki, bu kimse uzun bir yolculuk esnasında tehlikeli bir yerde konaklar. Üzerine bütün yiyeceğini içeceğini yüklediği bineği de yanındadır. Başını yere koymasıyla şöyle bir uykuya dalar. Uyandığında bineğini kaybolup gitmiş olarak görür. Üzerine sıcak basmış, susuzluğu son haddine varmış, yahud Allah dilediği kadar sıcağı ve onun susuzluğunu artırmış. Sonra o kimse devesini aramak için etrafa çıkmış, aramış, bulamamış, o dereceye gelmiş ki hararetten ve susuzluktan tâkati kesilmiş, ümîdi tükenmiş, böyle bir halde tekrar eski yerine dönerek uyuyakalmış. Sonra uyandığında biraz evvel kaybolan devesini başı ucunda bulur. “İşte bu adam ne derece ferahlanır ise Cenâb-ı Hakk -celle ve âlâ- Hazretleri de bir kulunun tevbesinden dolayı o devesini kaybedip de başı ucunda bulan adamdan ziyâde ferahlanır. Yani râzı olur. Tevbe edenin tevbesini kabul edip onu yüksek derecelere nâil eyler, demektir.” (1)
Ebû Bekri’s-Sıddîk -radıyallahu teâlâ anh-Hazretleri:
“-Yâ Resûlellah, namazın âhirinde okumak üzere bana bir duâ ta’lîm buyur, dedikte Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri buyurmuşlardır ki:
“Şöyle duâ et:
Yâ Rabb, muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yani çok günâh işledim. Günahları ise ancak sen afv ü mağfiret edersin. Hakkıyle gafûr ve rahîm ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl u keremle afv ü mağfiret eyle ve bana lutf u ihsanınla merhâmet eyle. Yani benim istihkakım olmayarak mahza fazl u kereminle cehennemden halâs edip cennet ve cemâline kavuştur.” (2)
“Gıybetin keffâreti, gıybet etdiğin kimse için istiğfâr etmekliğindir.” (3)
“Yeryüzündekilerde) herhangi bir kimse,
derse hatalarına keffaret olur. Bu hataları deniz köpükleri kadar da olsa.” (4)
“Duanın hayırlısı istiğfâr, ibâdetin hayırlısı da” kelime-i tevhîddir.” (5)
“Ya Ali, sana bir duâ öğreteyim mi ki zerreler adedince günâhın olsa sen de beraber olmak üzere mağfiret olunur. Şöyle söyle: (6)
“İstiğfâr, mü’minin sahife-i a’mâlinde nûr gibi parlar.” (7)
“Günâhdan tevbe eden kimse günâh işlememiş gibi olur. Fakat bir taraftan istiğfar, diğer tarafdan günâhda ısrar eden ise -el-iyâzü billah- Cenâb-ı Hakk ile istihzâ eden kimse gibi olur.”
“Bir kimse kalbi ve kalıbı ile istiğfâra devam ederse Cenâb-ı Hakk o kimsenin gamlarını ferâha ve sıkıntılarını genişliğe tebdîl ederek hiç ummadığı bir taraftan onu rızıklandırır. (8)
“Tevbe ve istiğfâr ile büyük günâhlar afv olunduğu gibi mükerreren irtikâb edilen küçük günâhlar da, büyük günâhlar arasına dâhil olur.” (9)
“Kalbinde nedâmet olmadığı halde yalnız lisânen edilen istiğfar, yalancılar tevbesidir.” (10)
“Cenâb-ı Hakk’a tevbe ediniz. Muhakkak ki ben günde yüz defa Cenâb-ı Allah’a tevbe ederim. (11)
“Ne mutlu o kimseye ki defter-i a’mâlinde çokça istiğfar bulur.”
“Ey insanlar! Ölmeden evvel Allah’a tevbe ediniz.” (12)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...